en büyük yapıt

1. BÖLÜM
EN BÜYÜK YAPIT
Ustalýðýnýn en son, en önemli yapýtý olacaktý bu.
Mesleðine yeni baþlayan kalfalar, çýraklar kadar heyecanlýydý.
Kim bilir, belki de bu heyecandý kendini var eden. Ta
çýraklýktan alýp ustalýða taþýyan. Bundan sonraki ömrünü
dolduracak olan...
Bir aðaç dalýndan yaprak koparýrken içi sýzlayan adam,
þimdi koca bir ceviz aðacýný kökten devirmeye gelmiþti. Hem
de kendi elleriyle diktiði bu güzelim aðacý. Hem de çocuklarý kadar sevdiði bu görkemli cevizi...
Kaç yýllýktý bu ceviz aðacý? Dile gelse de kendisi söyleseydi. Ama aðaçlarýn dili yoktu ki. Kuþlarýn vardý dili. Yaþamýnýn
çocukluk, ilkgençlik döneminde bir kargayla konuþmayý
öðrenmiþti. Biraz daha yaþasa, diðer kuþlarla da konuþurdu
belki. Belki bir ceviz aðacýyla da konuþurdu. Ama nerede?
Ömür mü kalmýþtý aðaçlarla konuþmak için...
5
Yaþamý gözünün önünden geçti.
Aðaçlar büyürken de, yaþlanýrken de, ölürken de hep
ayaktaydý. Onlarýn en çok sevdiði yaný buydu. Bu büyük
serüveni onlarla birlikte yaþamýþtý. Þimdi çocukluðunu,
gençliðini, düþlerini, kavgalarýný, aþklarýný, ölümünü, ölümsüzlüðünü, kýsacasý yaþadýðý her þeyi o aðaca iþlemek istiyordu…
Bir yýlda mý biterdi bu eseri, üç yýlda mý, bilinmez...
–Son eserimi yapmak için dilerim ömrüm yeter, dedi
kendi kendine.
Mendilini çýkarýp buðulanan gözlüklerini sildi. Sonra da
baþýný kaldýrýp ceviz aðacýna baktý. Ceviz aðacý, olacaklardan
habersiz, yeþil yapraklarýyla gülümsüyordu kendine...
6
CEVÝZLÝ BAHÇE’DEN BÝR AÐAÇ
Bahçede kesebileceði o kadar çok ceviz aðacý vardý ki.
Bunu epeyce düþünmüþtü. Aðaçtan aðaca geçmiþ, kalýnlýklarýný, boylarýný incelemiþti. Renklerini, sertliklerini kontrol
etmiþti. Gönlü orada, burada gezmiþ, ama en sonunda gelip
bu aðaca konmuþtu. Her þeyden önce kendi dikmiþti bu
aðacý. Yapraklarý daha büyük, dokusu daha sertti. Meyvesi
daha sütlü ve ballýydý. Düþüncelerini, duygularýný, hayallerini nakýþ nakýþ iþlemek için bundan daha güzeli olamazdý.
Kararlýydý; ölümü de, ölümsüzlüðü de yansýtacaktý onun
dokusuna. Topraðýn, rüzgârýn, kuþlarýn sesini iþleyecekti.
Ýyi de bu aðaç gidince birden çölleþmeyecek miydi bu
bahçe? Çünkü o sadece ulu bir aðaç deðildi. Boyu, gölgesi
sadece göründüðü kadar da deðildi. Sonsuz bir geçmiþe ve
geleceðe uzanýrdý dallarý. Topraðýn altýnda görünmez derinliði, üstünde ise sýnýrlarý belli olmayan sonsuzluðuyla yýllardýr yaþar dururdu. Nereden baþladýðý, nerede bittiði görülmez, ancak tahmin edilirdi. Dallarýyla, budaklarýyla ulu bir
7
aðaç olduðu kadar ulu bir anýydý da. Bahçenin kalbi, gözü,
sesi, rengiydi. Onu kestiðinde eksilen salt bir ceviz aðacý
olmayacaktý. Onunla birlikte onca aný, onca bakýþ, ses, renk,
tat, çýðlýk, kuþ, kanat, bulut, yaðmur çekip gidecekti. Onun
koruyucu gövdesi olmadýðý için yaz daha çok yakacak, kýþ
daha çok üþütecekti. Bahçenin diðer aðaçlarý öksüz kalacak,
börtüböceðin keyfi kaçacaktý. Rüzgâr konuþmayý, kuþ ötmeyi unutacak, bulut dinlenecek dal bulamayacaktý.
“Cevizli Bahçe” koymuþlardý bu bahçenin adýný. Çevrede
hemen herkes öyle bilirdi. Ýçinde baþka aðaçlar bulunsa da
bahçenin rengini, kokusunu, tadýný belirleyen bu ulu aðaçlardý. Bir cevizden kaç örnek, kaç çeþit bulunursa iþte o
kadarý vardý. Her, örnek bir yerden getirilmiþti. Dedesi,
babasý zamanýnda Maraþ’a, Urfa’ya, Çankýrý’ya, Yalova’ya,
Kýrþehir’e, Harran’a, Iðdýr’a Beykoz’a, Ýnegöl’e özel sipariþler verilmiþti. Ýnce kabuklusu, ‘çetin’ cinsi, ‘fýndýk’ diye anýlaný, kokulusu, boyasý çýkmayaný, çok boya vereni, iki
çeneklisi, küçük, büyük çeneklisi aranýp bulunmuþtu. Her
biri tek tek aþýlanmýþtý. Her aðaç birbirini boðmayacak kadar
uzak, birbirini hissedecek kadar yakýn dikilmiþti. Sevgiyle,
sevda ile birlikte büyümüþlerdi. Topraðýn, gökyüzünün türküsünü de ilk günden birlikte söylemeye baþlamýþlardý.
Her aðaçla ilgili özel anýlarý vardý. Kimine salýncaklar kurmuþtu. Kimine oturma yerleri yapmýþtý. Bazýlarýnýn en sýk, en
yüksek dallarýna kuþ yuvalarý oturtmuþtu. Kiminin en yüksek
dallarýndan düþmüþtü. Birçoðunun gövdesine sevdiði kýz
Dilber'le kendi adýný, rumuzlarýný yazmýþtý. Dizleri sýyrýlmýþ,
kafasý þiþmiþti. Dallarýna týrmanmadýðý, altýnda uyumadýðý
aðaç yok gibiydi. Her bir aðacýn kendine özgü tadý, kokusu,
rengi, rayihasý vardý. Hepsi birbirinin ayný gibi gözükürdü,
8
ama gerçekte hiçbiri bir diðerine benzemezdi. Renkleri,
kokularý farklýydý. Rüzgârýn önünde salýnýþlarý, yapraklarýný
hýþýrdatýþlarý deðiþikti. Meyvelerini gözü kapalý sunsalar,
hangisinin hangi aðaca ait olduðunu bilirdi.
Yaþamýnýn en önemli yapýtýný yapmaya karar verdiðinde
her aðacýn altýnda durmuþ, onlarý tek tek incelemiþti. “Hayatýmýn en son, en önemli eseri için hangi aðacý kesmeliyim?”
diye kendi kendine sayýsýz sorular sormuþtu. Saðlýklý yanýtlar
alamayýnca kuþlara, börtü böceðe, hatta aðaçlarýn kendilerine yöneltmiþti sorularýný. Aldýðý yanýtlarý, en çok da içinden
gelen sesleri dinlemiþti. Hayatýnýn bu son yapýtý, ilkgençlik
aþký Dilber için olacaktý çünkü. Sadece el hünerini yansýtmayacaktý son yapýtý. Kendi ruhunu, aþkýný oyacak, biçimleyecek, bir baþka dilde yeniden sunacaktý. Çocukluðundan,
ilkgençliðinden söküp aldýðý duygularýný rendeyle, testereyle, iskarpelayla iþleyerek bir çeþit aþk mektubuna dönüþtürecekti... Evet, aþk mektuplarý illa kalemle kâðýtlara yazýlmazdý
ya…
Her aðaç, her eþyaya, her iþe gelmezdi. Kimi oymaya
elveriþliydi, kimi kabartmaya. Hepsine ayný nakýþ vurulmaz,
ayný süs dökülmezdi. Erikten baþka bir þey yapardýnýz, kirazdan baþka bir þey. Cevizin kabul ettiðini elma aðacý kabul
etmezdi. Dut ayrý bir telden çalardý, kavak aðacý baþka bir
dilden konuþurdu. Kimi sert huyluydu, kimi yumuþak. Bazýlarý eðilip bükülmezdi. Bazýlarý eðilip bükülmek için can
atardý.
En sonunda kararýný vermiþti: Yerini kargalar görmesin
diye bir gece Dilber’le birlikte diktikleri ceviz aðacýndan
olacaktý bu yapýtý. En uzun boy, en düzgün gövde, en sert
doku, en çok aný ondaydý çünkü.
9
Ta ilkgençliðinde çakýsýnýn ucuyla kazýdýðý “D” ve ”K”
harfleri onun gövdesindeydi. Ýlk çizdiðinde býçak aðzý kadar
inceydi baþ harfler. O gün hafifçe sulanýp kanamýþtý. Gömleðinin ucuyla silmiþ, kanayan yerleri kapatmýþtý. Daha doðrusu
kapattýðýný sanmýþtý. Çok sürmemiþti ki o incecik çizgiler
kalýnlaþmaya baþlamýþtý. Çizdiði yerler açýlmýþ, göz göz oyularak büyümüþtü.
Kendi gizini saklamayan bu aðaca baþlarda kýzmýþtý.
Üstüne topraklar atmýþ, çamurlar sürmüþtü. Ne yaptýysa gizleyememiþti. O iki harf dört bir yana açýlarak büyümüþtü.
Bazen seviþir gibi kavuþup kucaklaþmýþ, bazen de kavga eder
gibi yayýlýp uzaklaþmýþtý. Ýki harf göz göz oyulmuþ, yürek
yürek derinleþmiþti. Bir aðacýn gövdesindeki iki harfin bu
kadar devingen olabileceklerini, bu kadar cilveleþeceklerini
doðrusu hiç düþünmemiþti.
Bazen kýzmýþtý o iki harfe. Bazen o iki harfle gururlanmýþtý. Kýzdýðý zaman eline en keskin býçaðý alýp koþmuþtu. O
iki harfi derince oyarak yok etmek istemiþti. Nedense yapamamýþtý. Aðacýn kabuðunda cilveleþen bu iki harfe bakarak
gülmüþtü. Öfkesi de geçmiþti bu arada. Çakýsýný katlayýp
cebine koymuþtu. Zaman zaman kýzdýðý iki harfi bu kez
korumaya, gözlemeye baþlamýþtý. Birileri onlara zarar verecek diye ödü kopmuþtu. Bazen utanarak, yüzü kýzararak, ama
daha çok da gururlanarak o haflerin sevdalý devinimlerini
izleyip durmuþtu.
Doðrusunu söylemek gerekirse artýk yaþlý ve yorgundu.
Ama olsun. Umutsuzluðundan çok umudu aðýr basmýþtý
yaþam boyu. Yine öyle olacaktý. Ýlkgençlik aþký olan Dilber’
den esen yel, yýllar sonra da olsa ruhunun üstündeki tozlarý
silip götürecekti. Kafasýnda biçimlenmeye baþlayan son
10
yapýtý için kolunda kalan son gücü, gözlerinde kalan son
feri, yüreðinde kalan son sevgiyi kullanacaktý...
Ulu ceviz aðacýna son kez baktý. Yýllar önce delirgen bir
yeþille topraktan uç verdiði günü anýmsadý. O yeþil filizi
gördüðünde ne çok sevinmiþti. Eðilip öpmüþtü. Kor ateþe
deðmiþ gibi dudaklarýnýn uçlarý yanmýþtý. Topraðýn, filizin
sesini dinlemiþti. O kadar cýlýz, o kadar küçük olduðu halde
kara topraðýn sesi onun altýnda toplanýyor, incecik fidanýn
içinden geçerek gökyüzüne gürül gürül akýyordu.
Heyecanlanmýþtý. Sevincine kuþlar, kaplumbaðalar, sincaplar, týrtýllar, yýlanlar, börtü böcek katýlmýþtý. Dilber'i çaðýrmak, göstermek için ta Ýstanbullara kadar gitmiþti. Orasý
kazan kendi kepçe, günlerce aramýþtý. Ama bulamamýþtý.
Bulsa gel, diyecekti. Muþtum var sana. Birlikte diktiðimiz
ceviz, toprakta filiz vermiþ...
11