Müftünün Kaleminden - Kırşehir İl Müftülüğü

MODERN ZAMANIN MANEVİ PROBLEMLERİ
İnsanın bir maddi yönü (vücudu, cesedi), bir de manevi yönü ( ruhi yönü ) olup, buna uygun
maddi ve manevi problemleri olduğu gibi, devirlerin, zamanların ve çağların getirdiği maddi ve manevi
problemler de vardır. Elbette bunların bir biriyle alakası vardır. Nasıl ki insanın bedeni hastalandığında
bundan ruhu da etkilenir. Ruh hastasının, bedeni dengesi de bozulur. Bunun gibi maddi problemlerin
olduğu zamanlarda manevi problemlerde ortaya çıkar. Manevi buhran ve çöküşün olduğu yerde de
maddi problemler baş gösterir. Bu durum, hastalıklar ve problemler için geçerlidir.
Ancak sıhhat konusunda durum tam tersidir. Yani beden, ruhun zıddına olarak güçlenir. Ruhun
kuvvetlenmesi oranında da beden zayıflar. Yani maneviyatın kuvvetlenmesi ölçüsünde maddenin değeri
azalır – kendisi değil -. İnsanların nazarında maddenin değer bulması oranında da maneviyat
zayıflamaktadır.
Şurası bir gerçektir ki, günümüzde maddi imkânlar, eskiyle kıyaslanmayacak kadar artmıştır.
Bunun tabii bir sonucu olarak maddi refah da arttı. Bu durum- biraz yukarıda da değindiğim gibimaneviyatın aleyhine bir durum meydana getirmiştir. Asrımızın gerçek hastalığı da zaten bu maneviyat
hastalığıdır.
Bu hastalığın gerçek sebebi şudur:
Bilindiği gibi insanın manevi yapısında nefsi, ruhu, kalbi, vicdanı ve aklı vardır. Bunların her birinin
gıdası ayrı, lezzeti ayrı, ilacı ve şifası ayrıdır. Her birine kendi gıdası, kendi ilacı ve kendinin lezzet aldığı
şeyler verilmelidir. Meselâ nefsin gıdası, ilacı ve zevkleri, herkes tarafından bilinir ve bunlar, her nefis
tarafından tabii olarak takip edilirler. Hatta bu öyle bir yoğunluk kazanmıştır ki, insanların çoğu
tarafından, diğer manevi varlıklarımızın değil gıdaları, ilaçları; hatta kendilerinin varlığı bile
unutulmuştur. Yani ruh, kalb, akıl ve vicdan nefse feda edilmiş, onların varlığı ve ihtiyaçları hatırlanmaz
hale gelmiştir. Ancak birçokları tarafından bunların unutulmuş olması, onların yok olduğu anlamına
gelmemektedir. Onlar zaten hayatın ta kendisidir.
Onların olmaması durumunda hayat ortadan kalkmış olacaktır. Bunun için onlar varlıklarını ve
ihtiyaçlarının karşılanmaması karşısında feryat ve isyanlarını, iç huzursuzluğu, can sıkıntısı ve manevi
boşluk şeklinde ortaya koyarlar. Ancak insanı ve gerçek yapıyı iyi tanımayanlar, bütün bunların, nefsin
istekleri ve feryadı olduğunu zannederler. Zira öbürlerinin varlığının ve ihtiyaçlarının farkında değiller.
Meselâ kalbin gıdası, ruhun hayat suyu, vicdanın ışığı ibadetler olduğu ve onların bu ihtiyaçlarını
istemeleri karşısında, sahibi hep nefsine verdikçe verirse, tabii olarak bünyenin dengesini bozmuş
olmaktadır. Nefse ne kadar çok şey verirseniz verin ruhun, kalbin ve vicdanın feryadını
susturamayacaksınız. Aksine daha da arttıracaksınız.
İşte bu duruma maruz kalan nesil; ruhun, kalbin ve vicdanın feryadını, onların gerçek ihtiyaçlarını
fark ederek yerine getiremeyince, bu feryatları susturmak için, akıl almaz yollara başvurmaktadırlar.
Modern çağda, bu yanlış yollar, zararlı bulgular ve maddeler alabildiğine çoğaldığı ve bunlara ulaşma
yolları da yine alabildiğine arttığı için, modern çağın insanı, özellikle de gençlik büyük problemler
yaşamaktadır.
Bütün bu tahlillerin tabii sonucu olarak görülüyor ki, problemler, gerçek bir adaletle çözülecektir.
Yani vücut ülkesinin sakinleri olan ruhun, kalbin, aklın, nefsin ve vicdanın her biri yerli yerince tanınır,
hakları, istekleri ve ihtiyaçları, kendi mevkileri ölçüsünde verilirse, o vücut ülkesinde kardeşlik, huzur ve
mutluluk hâkim olacaktır. Böyle fertlerden oluşan aile ve toplumlar da bire bir bunları yaşayacaklardır.
Bütün bunlar; güçlü bir imanla, Allah sevgisi ve Allah korkusuyla ve Kulluk görevlerinin yerli
yerince yapılmasıyla mümkün olacaktır.
12.02.2015
Mehmet ŞAHİN
Kırşehir İl Müftüsü