Türkiye’nin Tarım Gazetesi AĞUSTOS 2014 Yıl:3 Sayı:33 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Zeytinliklerin Durumu Yeni Yasama Yılına Kaldı »» Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanan, 25 dönümden küçük zeytinliklerde maden ve enerji yatırımlarına izin veren yasa tasarısı büyük tepkilere yol açmıştı. Zeytinliklerin durumu Meclis’in tatile girmesiyle Yeni Yasama Yılına kaldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanan Elektrik Piyasası Kanunu ile 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı”nın 4. maddesi ile zeytin alanlarında, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın izniyle, tesisler yapılabileceği hükmünün getirilmesi gündeme gelmişti. Yapılacak düzenlemenin hayata geçmesi durumunda, 25 dönümden az büyüklükteki zeytin bahçeleri ‘zeytinlik‘ statüsünden çıkartılarak, sıradan arazi olarak kabul edilecek. Kamu yararı görülmesi durumunda ise, bu alanlarda enerji ve yapılaşma faaliyetlerine izin çıkacak. Türkiye dünyanın dördüncü büyük zeytin üreticisi. Yaklaşık 500 bin üreticiyle 160 milyondan fazla ağaçla zeytin üretiyor. Türkiye‘deki zeytinliklerin ortalama büyüklüğü 10 dönüm civarında, tasarıya göre buralar zeytinlik olarak sayılmıyor. 35753 Sayılı Mecut Yasa’nın 20. Maddesinde, ‘Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Zeytincilik sahaları daraltılamaz.’ denilmekte. Yeni Yasa Tasarısı kanunlaşırsa ‘Kamu Yararı’ görülmesi durumunda; zeytinlikerde madencilik faaliyeti yapılmasının önünü açıldığı gibi bu alanlarda, petrol ve doğalgaz işletme faaliyetleri, jeotermal, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, yol, altyapı ve üst yapı faaliyetleri ve elektrik üretimine izin çıkmış olacak. » Syf 11’de Saman Fiyatları 10 Kuruştan 40 Kuruşa Çıktı “Bıçak Kemiğe Dayandı, Bize Af Yoksa Sokağa Çıkacağız” »» Bu yıl kış aylarında yaşanan kuraklığa bağlı olarak saman fiyatları 3-4 katına çıktı ve 40 kuruşa ulaştı. »» Elektrik borçları yüzünden sıkıntıya düşen Sulama Kooperatifleri ortakları isyanda. Geçen sene hasat döneminde kilogramı 10-15 kuruş arasında değişen samanın fiyatı, yoğun talebin ardından 35-40 kuruşa kadar çıktı. İç piyasada fiyatların bu kadar artmasının ardından ithalatın da yolu açıldı. Hayvancılık yapanların besin olarak kullandığı samanın fiyatı şimdi üretcileri kara kara düşündürüyor. Kuraklık nedeniyle İç Anadolu Bölgesi’nde özellikle Konya, Eskişehir, Ankara Polatlı gibi hububat üretiminin en yaygın olduğu bölgelerdeki bir çok tarlada ekinler yetersiz kalırken, bu durum saman fiyatlarını da olumsuz etkiliyor. » Syf 10’da “Kooperatifçilik Aile Çiftçiliğinin Örgütlü Halidir” Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı ile Kooperatifçiliğin Geleceğini Konuştuk. » Syf 12’de TBMM’nde görüşülmeye başlayan “Torba Yasası” içinde bulunduğu söylenen yeni Af Tasarısında çiftçilerin elektrik borçlarının bulunmamasına Türkiye Sulama Kooperatifleri Birliği Genel Başkanı Halis Uysal “Hazırlanan Torba Yasası içinde neredeyse herkese af var bize yok. 380 bin ortağımız aileleri ile birlikte 1,5 milyon kişi çok perişan. Telefonlarım susmuyor. ‘Başkan bıçak kemiğe dayandı. Bizde sokağa çıkalım’ diyorlar.” dedi. 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı Bademler Çiçek Açtı »» İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi arasında düzenlenen ‘Yazlıkkışlık Mevsimlik Çiçek ve Sardunya Alım Sözleşmesi’ imzalandı. Türkiye’nin ilk köy tiyatrosu olan Bademler Köyü Tiyatrosu’sunun bahçesinde gerçekleşen, 770 bin TL bedelle 1 milyon 200 bin adet mevsimlik çiçek ve 20 bin adet sardunya alımı için yapılan imza törenine; Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, ilçe belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, Bademliler ve kooperatif ortakları katıldı. İmza töreninde konuşan Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu, tarımın ve kırsalın kalkınması için ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiklerini belirterek, üreticilere de birlik olun çağrısı yaptı. » Syf 8’de Or-Koop 17. Olağan Genel Kurulunu Gerçekleştirdi »» Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliğinin 17. Genel Kurulu 18 Temmuz 2014 tarihinde Ankara Swiss Otel’de gerçekleştirildi. Genel Başkanı Halis Uysal, “Torba Yasası” içinde bulunan birçok sektör için düşünülen af taslağında, üyelerin elektrik borçları ve faizlerinin bulunmamasının üzücü olduğunu, vatandaşlar arasında ayrıcalık yapıldığını söyledi. » Syf 6’da Genel Kurul’a Or-Koop Merkez Birliğine bağlı Bölge Birlikleri ve birim kooperatiflerden delegeler, Yönetim Kurulu Üye- leri ve temsilcileri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, siyasi parti temsilcileri ve basın mensupları katıldı. » Syf 6’da Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -33» Syf 2’de Uluslararası Kooperatifler Günü » Syf 10’da Yeni Üst Örgütlenme Moddellerine Doğru Kümelenme... » Syf 11’de Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK “Dir” Örtük Adıyla Yapılacak Kırmızı Et İthalatı Kime Yarayacak? » Syf 4’te Zeytinlikleri Yok Edecek Kanun Buğdaya Dikkat! » Syf 5’te » Syf 19’da Dr. Nezaket CÖMERT Dr. Erhan EKMEN Doç.Dr. Deniz Yılmaz Pestel Analizi Yeni Arayışlar: Sözleşmeli Tarım Biçerdöverle Ürün Hasadı -I- » Syf 15’te » Syf 16’da » Syf 18’de KOOPERATİFÇİLİK - sürecek - Yazarımızın önceki yazıla- rına www.koykoop.org adresinden ulaşabilirsiniz. ‘Çiftçim’ Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri Ürün Satış Merkezi Açıldı »» İzmir ilinde faaliyet gösteren ve markalı/ambalajlı üretimleri olan kooperatifler bir araya gelerek oluşturduğu ‘Çiftçim’ ürün satış merkezi 21 Temmuz 2014 tarihinde hizmete girdi.. • Bağarası ve Yenibağarası Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Caner KOÇ • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Ünal ÖRNEK • Erol AKAR • Tevfik Fikret CENGİZ Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. SA M LA AÇLI KOO P ER RK • Bademli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ LİKLERİ M E • Tire Süt Müstahsilleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Mal ve Hizmet 01/09/2014 Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs) BİR Başlangıç olarak Çiftçim Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri Ürün Satış Merkezi’nde yer alacak Tarımsal kalkınma Kooperatifleri: 01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Mal ve Hizmet 01/09/2014 Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba) F • İğdeli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, • Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, • İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği, Hayata geçen satış merkezinden alışveriş yaparak sağlıklı, güvenli ve kaliteli gıda tüketileceği gibi, büyük emeklerle üretimi sürdüren üreticiler de doğrudan desteklenmiş olacak. 01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Katma Değer 26/08/2014 Vergisinin Ödemesi İ AT ‘Çiftçim’ de sadece kooperatif/birlik ürünlerinin satışı yapılmakta ve böylece tüketiciye güvenilir ve kaliteli ürünler sunulmaktadır. Satış merkezinde şimdilik İzmir kooperatiflerinin ürünleri satışa sunuldu. Ancak en kısa zamanda diğer illerde faaliyet gösteren kooperatif ürünlerine de yer verilmesi planlanıyor. Piyasada satışı yapılan ve ambalajlı ürünü bulunan 5 Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ve 1 Birlik müştereken almış oldukları karar ve imzalanan protokol ile “Çiftçim” in marketing hizmetlerinin yürütülmesi görevini S.S. Tire Süt Müstahsilleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifine verildi. Temmuz 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile 01/08/2014 Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz 25/08/2014 Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı M Bu iki kötü olayın 1980’den sonraki kooperatiflere, birliklere, Merkez Birliği’ne ders olmasını dilerim. 01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Katma Değer 25/08/2014 Vergisinin Beyanı RI İkincisi, bugün kooperatifçiliğimizin çölde su arar gibi aradığı Kooperatifler Bankasının güya yabancı sermayeye karşı çıkmak adına yerle bir edilmesi. Temmuz 2014 Dönemine Ait GVK 94. Madde 01/08/2014 ile KVK 15. ve 30. Maddelerine Göre Yapılan 25/08/2014 Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı V E D İ Ğ E R TA Ertesi günü banka yetkilileri bana telefon ettiler. Sonuçtan son derece üzüntü duyduklarını, bu durumda bankanın faaliyete geçmemesi konusunda rapor vereceklerini söylediler. Kredilerin kişilere verilmediğini, sağlama alıp Kooperatifler Bankası’nı kurmalarını rica ettim. “Bu önerinizi değerlendireceğiz” dediler. Bir hafta sonra maalesef yeni Bu kötülüklerden birisi, Mösyö Deumeng’in Fransa, Bulgaristan, Türkiye üçlüsünü bir araya getirip Türkiye’nin tarım ürünlerini ihraç etmek amacıyla kurulmak istenen şirketin bizden sonraki çoğunlukça göz ardı edilmesi. 01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam 20/08/2014 Vergisinin Beyanı ve Ödemesi MA Genel Kurul bitti. Bizim listemiz çoğunlukta olmasına rağmen delinerek karşı tarafın azınlık listesini çoğunluğa çevirdi. Kooperatifçilik el ele tutuşmak, konuları birlikte çözmek için güç birliği kazanmak demektir. Onu aşırı uçların esiri yapmak, kooperatifçiliğe ihanettir. Sosyal Demokrat görüşü kendine yol gösterici olarak kabul edip temsil ettiği insanların ekonomik, sosyal sorunlarına sahip çıkmak gerçek kooperatifçiliğin ruhudur. Politikayı ikinci plana iterek ekonomik, sosyal konulara el atan kooperatifçilik gerçek kooperatifçiliktir. Geçmişte, niçin kurulduğunu, amacının ne olduğunu ikinci plana itip politikayı birinci plana çıkaran yöneticiler başarılı olamamışlar, kooperatifçiliğe kötülük yapmışlardır. 01/08/2014 2014 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs18/08/2014 Haziran) Ait Gelir Geçici Vergisinin Ödemesi IN Bir Ankara dışı gezimden dönüşte Genel Müdürle Avukatımızın erken Genel Kurul kararı aldığını öğrendim. Çok şaşırmıştım. Böyle bir karara ne gerek Genel Kurulda, Genel Başkan olarak ben yapılacak işleri tek tek sayarak Genel Kurula bilgi verdim. Kooperatifler Bankasının bir üst yetkilisi de Banka hakkında neler yapılacağını anlattı. Daha sonra muhalif gruptan bir arkadaş söz aldı ve bizim Osmanlı’nın canına okuyan KAPİTİLASYONU geri getirmek istediğimizi söyledi. Tabi neler konuşulduğunu banka yetkililerine ve diğer yabancı konuklara İngilizceye çeviriyordum. Bu arkadaşın bu denli ağır konuşmasından tüm banka yetkilileri şoke oldular. 01/08/2014 2014 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs14/08/2014 Haziran) Ait Kurum Geçici Vergisinin Beyanı K Aksilikler. Aksilikler olduğunu sordum. Çünkü genel kurula daha bir yıl vardı. Onlar, muhaliflerin yerli yersiz eleştirilerinden çalışamaz hale geldiklerini söylediler. Genel Kurul Tarihi 26 Şubat 1980 idi Hollandalılar 4 Mart 1980 de düğmeye basacaklardı. Arkadaşlarımıza çok büyük bir hata yaptıklarını söyledim. Zaman zaman bu konuda konuşmalar yapılır Köy –Koop Merkez Birliğinde görev almış üst düzey kişiler bile “Kooperatifler Bankası” söz konusu edildiğinde neden olarak 1980 ihtilalini gösterirler. Bankanın kurulamamasında 1980 ihtilalinin bir etkisi olmamıştır. Köylünün seçtiği kendi üyeleri, hırslarının esiri olarak Türkiye’yi Kooperatifler Bankasız bırakmışlardır. Bu iki kere iki dört eder gibi açık bir gerçektir. 01/08/2014 2014 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs14/08/2014 Haziran) Ait Gelir Geçici Vergisinin Beyanı L Bankanın Genel Müdürü bizden olacak, iki Genel Müdür Yardımcısı onlardan olacaktı. Bir Hollanda gezimde Banka Genel Müdür Yardımcılığı yapacak kişileri benimle tanıştırdılar. Beğenmezsem değiştirebileceklerini söylediler. Mevcut Bağcılar Bankasının sermayesi 5 milyon lira. Biz bunu 50 milyona çıkarmıştık. Hollandalılar Kooperatifler Bankası kurulduğunda sermayesini 500 milyona çıkaracaklardı. Köy-Koop Genel Merkezinin alt katını Banka Genel Müdürlüğü yapmayı tasarlamıştık. Hadi İLBAŞ Köy-Koop Eski Genel Başkanı Yeni gelen çoğunluk iktidarı “biz de bu tür işleri yaparız” dercesine iki kez Hollanda’ya gittiler Ne var ki, elleri boş döndüler. KA Arkadaşlarımızın gayretleriyle bankanın %67 payını ele geçirdik. Banka artık bizimdi. Bankanın adını Kooperatifler Bankasına çevirmek için sabırsızlanıyorduk. Banka payının çoğunluğunu ele geçirdiğimizi Hollandalı dostlarımıza bildirdik. Onlar bize 1980 yılının 4 Şubat tarihinin bankanın kuruluş tarihi olacağını bildirdiler. yönetime güvenmediklerini ve kooperatifler bankası için yatırımdan vazgeçtiklerini söylediler. Şoke olmuştum. Ne yazık ki yapılacak bir şey yoktu. Ğİ • KÖY Türkiye’de küçük bir banka bulmak ya da satın almak önersisini Yönetim Kuruluna götürdüm. Daha önce de belirttiğim gibi, rahmetli Mahmut Türkmenoğlu ve Mustafa Başer İzmir’de böyle bir banka bulunduğunu söylediler Kendilerine her türlü araştırma için yetki verdik. Arkadaşlarımız bir süre sonra bize daha ayrıntılı bilgi getirdiler. BAĞCILAR BANKASI adlı, 5 milyon sermayeli bu bankanın varisleri Egenin çeşitli yerlerine dağılmışlardı. Kimisi hayattaydı, kimisi yaşamıyordu. Tüm bunların sahip oldukları payları satın almak öyle kolay değildi. Bu arada Demirel’in yeğeni de yandaşlarıyla birlikte bu bankayı satın almak için çırpınıp duruyorlardı. Ağustos 2014 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. İşlerinizde bolluk ve bereket diliyorum. RLİ Kooperatifler Bankası Teşebbüsü ve Akıbeti Bİ »» Değerli Kooperatif Yöneticileri ve Kooperatif Ortakları, Z Dünden Bugüne Kooperatifçilik -33- MUHASEBEDE BU AY E 2 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koykoop.org • E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Temmuz 2014 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber TARIM “Dir” Örtük Adıyla Yapılacak Kırmızı Et İthalatı Kime Yarayacak? »» Yıllardır sahneye konulan oyun yine sahnede. Kasaplık canlı hayvan ithalatından sonra karkas et ithalatına izin verildiği bildiriliyor. Gazetelerin yazdığına göre; Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin sanayi grubu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın da desteği ile DİR kapsamında et ithalatı için İhracat Genel Müdürlüğü’ne resmen başvurmuş bulunuyor. Bilindiği üzere, DİR “Dâhili İşleme Rejimi” kapsamındaki ürünler sıfır gümrükle ithal ediliyor ve iç piyasaya sunulamıyor. İç piyasada herhangi bir ürünün bedeli uluslararası fiyata göre yüksek, ancak ithal edilen ürünün dâhilde işlenerek dış pazarlara satma olanağı varsa bu rejim uygulanabiliyor. Tamamının ihraç edilmesi gerekiyor. Yalnız burada bir aldatmaca devreye sokuluyor. Sıfır gümrükle ithal edilen ürünler iç piyasaya sürülüyor. İthalatçı çıkar sağlıyor. Bununla birlikte dâhilde fiyatlar aşağı çekildiği için üretici zararlı çıkıyor ve üretim geriliyor. DİR’i savunanlara göre; ithal edilecek et ile sanayicilerimiz Ortadoğu ülkelerinin işlenmiş et ihtiyacını karşılayacaklar ve en az 500 milyon dolarlık bir ihracat yapacaklarmış. Ancak üretim yetersizliğinden dolayı yüzde 50 kapasite ile çalışıyorlarmış. Bugün için ise yüzde 75 gümrükle karkas et ithal edilmesi ihracat olanağına engelmiş. Buna karşılık, üreticiler ise DİR kapsamında ithal edilecek etin iç piyasaya sunulacağını söylüyorlar ve “ İthal edilecek karkasın yüzde 20’si kemik, yüzde 5’i işleme firesi ve yüzde 75’i ise ettir. Bunun en az yüzde 50’si bonfile ve kontrfile gibi kıymetli etleri içerir. Bu etler iç piyasada pazarlanacak. Geriye kalan karkasın yüzde 25’i salam, sosis ve sucuğa işlenerek ihraç edilebilir.” şeklinde açıklama yapıyorlar. Türkiye kırmızı ette neden havlu attı? Bize göre günlük çözümlemelerin ötesinde, önce neden bu duruma düşüldü, bunu irdelemek gerekiyor. Aksi durumda kafasını kuma sokmuş deve kuşundan farkımız olmaz, olmayacak. Batı, ABD/AB, doğayı aşırı bir şekilde sömürerek gereksinimlerinden daha çok tarımsal stok ve girdi oluşturuyor. Bunlara pazar bulmak için çevre ülkelerinin tarımlarını çökertiyor, çökertmeye devam ediyor. Çökertmek için de tarım ürünlerinde Dünya Borsa Fiyatları’nı aşağıya çekiyorlar, arkasından Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası gibi örgütleri kullanarak çevre ülkelerine ithalatı dayatıyorlar. Bu bağlamda Türkiye Tarımı’nda yeni-liberal politikalar uygulandı. Tarımsal KİTLER özelleştirildi. İç piyasayı terbiye etmek gerekçesiyle tarım ürünleri ithal edildi. Desteklemelerde istikrarsızlık ve yetersizlik yaratıldı. Yetersiz desteklemeler ise üreticinin büyük çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelere değil, dev işletmelerin yaratılması ya da çok sınırlı büyük işletmeler lehine kullanıldı, bu süreç devam ediyor. Anılan politikaların hayvansal üretime yansıması ise şöyle oldu; Desteklemelerde sığır yetiştiriciliği öne çıkarıldı. Çünkü Batı’nın elinde olağanüstü sığır ürünleri ve bunları yaratan sığır stokları vardı. Koyun ve keçi yetiştiriciliği yakın dönemlere değin görmezlikten gelindi. Batı’da sığır stokları yine dayanılmaz duruma gelince 2008’den itibaren Türkiye’ye inek sütünden üretilmiş yağsız süt tozları, doğrudan ya da dolaylı buzağı maması olarak pazarlandı. Sanayici bunlara yönelince çiğ süt fiyatları düştü ve 1 milyona yakın anaç inek kasaba gitti. Kasaplık olacak yaklaşık 400–450 bin civarında besi danası piyasaya giremedi. Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] Sığır sayısı ve buna bağlı olarak piyasaya girmesi beklenen kasaplık dana sayısındaki ani düşüş, et açığını tetikledi. Sonuç da kırmızı et üretimi alarm vermeye başladı. Ancak et açığının ortaya çıkmasında, yukarıda da değindiğimiz gibi koyun ve keçi yetiştiriciliğinin yakın dönemlere değin görmezlikten gelinmesiyle sayılarının yarı yarıya azalması ana etmenlerden biri oldu. Bu yeterince görülmüyor, dile getirilmek istenmiyor. Koyun-keçi sayısının hızla azalmasında şehirlerde oturan, ancak kafaları yıkanarak kültürüne yabancılaşmış kitlelerin koyunkeçi ürünlerini tüketmekten kaçınması yanında ayrılıkçı terör de rol oynadı. Geçtiğimiz yıllarda koyun ve keçi eti fiyatlarının ne kadar aşağıda olduğunu anımsayın. Para kazanamayan çobanlar ne yapsın? Hiç kimse günlük çözümler peşinde koşmasın. Kimi zamanlar et ithalatı için hazırlıklar yapılıyor, kimi zamanlar da karkas et ithalatı düşünmüyoruz deniliyor. Bir şaşkınlık devam ediyor. Et üretimini artırmak için ne yapmalı? • Tarımda uygulanan yeni-liberal politikalardan vazgeçilmeli. • Mademki Avrupa Birliği’ne girmek isteniyor. Orada uygulanan Ortak Piyasa düzeni Türkiye’de de gerçekleştirilmeli. • Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’leri; Süt Endüstri Kurumu, Yem Sanayi, Yapağı ve Tiftik Anonim Şirketleri yeniden açılmalı. Et-Balık Kurumu’nu işlevsel hale getirilmeli. • Ulusal Süt ve Et Konseyleri’nde üreticilerin çıkarları doğrultusunda kararlar alınmalı. • Koyun ve keçiciliğin hayvansal üretim içindeki payını yükseltecek düzenlemelere hız verilmeli. • Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmeli. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yetiştirici Birlikleri ve üniversitelerle ortak ıslah çalışmalarına ivme vermeli. • Kesinlikle ve kesinlikle hayvansal ürünlerinde ithalata yönelmemeli. Dünya Ticaret Örgütü’nün getirdiği zorlamalara çare aranmalı. Örneğin ithalatta kalite standartları yükseltilmeli. Son söz yerine: DİR örtük adıyla yapılacak karkas et ithali de canlı hayvan ithalatı gibi hayvancılığı olumsuz etkileyecek. Çünkü yapılan her ithalatta yetiştiriciler fakirleşiyor, hayvan sayısı azalıyor ve hayvansal üretimimiz düşüyor. İthalat lobisine ve AB/ABD’li tekelci firmalara yarıyor. Onlar zenginleşiyor, biz fakirleşiyor. Bir başka deyişle Fakir Türk Çiftçisi, Zengin Batı Çiftçisi’ne yardım ediyor. İthalat kesinlikle çözüm değil. Bağımlılık yaratıyor. Tıpkı afyon, esrar gibi. Mühendis Niteliğinde Çiftçiler Yetişecek »» Türkiye-Fransa arasında ilk kez düzenlenen agroekoloji konulu Agreenium sempozyumu, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. İki gün süren sempozyum, çok sayıda uzmanı ve iki ülkenin ilgili kuruluş temsilcilerini bir araya getirdi. Sempozyumla ilgili değerlendirme yapan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Çolak, “Fransa ile uluslararası ilişkilerimiz çok ileri değil fakat Fransa’dan gelen talep üzerine bizde çok faydalı bulduk ve böyle bir çalıştayın hazırlanmasını Türkiye’de gerçekleştirilmesini üstlendik. Fransa’da tarımla ilgili 16 okulun biraraya gelerek kurdukları Agreenium isminde bir konsorsiyum var. Konsorsiyumun içinde üniversiteler, bakanlık birimleri var. Fransa' da çiftçi eğitimini ve çiftçinin mühendis haline getirilmesini, daha doğrusu çiftçiye bir mühendis vasfı kazandırmasını hedefleyen bir yapıdalar. ” dedi. Çiftçilikle uğraşan yatırımcı ve girişimcilerin, üniversite, bakanlık, meslek odaları işbirliği ile yapılacak eğitim programıyla adeta birer mühendis donanımına kavuşturulmasının amaçlandığını, Türkiye'de yapılan çalışmada 15 uygulama grubu tespit edildiğini belirten Çolak, "Bu 15 uygulama grubu altında yaklaşık 200 adet tarım uygulaması ele alınarak eğitimler verilmesi karara bağlandı. Toprak işlemesinden tutun, hayvan genetik materyalinin seçimine ve yönetimine kadar, tarım makinelerinin seçimi ve yönetimine kadar birçok konu bu kapsama alanı içerisinde var. Yani tarımla uğraşan çiftçinin düzenli ve bütüncül bir tarım, sürdürülebilir bir tarım yapabilmesi için ekolojiye de saygılı. Çünkü çalıştayın konusu agroekolojiydi. Sürdürülebilir tarım dediğimiz zaman agroekolojiyi göz önüne almak zorundayız. Yani çevreye doğaya saygılı doğal kaynaklarımızı tüketmeden, çevremizi yok etmeden, tahribat yapmadan doğayla dost tarımsal faaliyet demektir. Bunun özellikle çiftçilere çok iyi anlatılması lazım. Sonrasında 2015 yılında bu sempozyum Fransa’da gerçekleştirilecek ve Fransa ayağında öyle tahmin ediyorum ki, biz şuanda yol haritasını hazırlamaya başladık. Fransa Büyükelçiliği ile Agreeniumun yöneticileriyle her türlü bağlantılarımızı yaptık. Görüşerek yol haritamızı belirleyeceğiz ve yaptıklarımızı, atmamız gereken adımları Fransa’da tartışacağız. Sonrasında daha yaygın bir şekilde büyük bir projeyle bunu hayata geçireceğiz. Bu çiftçinin mühendis çiftçiler haline getirilmesi aslında bizim uzun yıllar önce ortaya koyduğumuz bir idealdir. Bu idealimize Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız da katılmaktadır. Özellikle buradaki mezunlarımızın birer girişimci olarak mezun verilmesi, çiftçilikle uğraşan yatırımcı ve girişimcilerin tarafımızdan bakanlığımızla birlikte işbirliği ile yürüteceğimiz, meslek odamızın da katılacağı eğitim programıyla adeta birer mühendis donanımına kavuşturulması bütün dileğimiz. Böylece Türk tarımının biz gelecekte sürdürülebilir tarım agro-ekolojik tarım anlamında çok önemli adımlar atacağına inanıyoruz. Fransa olan işbirliğine de çok önem veriyoruz, çok anlamlı buluyoruz. Bu eğitimlerin sonunda, çalıştayların sonunda aslında ortaya şu çıkacak. Burada çiftçi eği- timlerini bir anda çalıştaylarla gerçekleştirmiyoruz. Sadece bu eğitimlerde nasıl bir rota ve nasıl bir kompozisyon oluşacağını ortaya koyuyoruz. Daha sonra düzenlenecek projelerle çiftçi eğitimlerine başlanacak. Bu Agreenium Konsorsiyumuna muhtemelen Türkiye’ den gelişmiş üniversiteler de katılacak."dedi. Haymana'da Çiftçi Eğitim Merkezi Geçmişte Ankara Ziraat Fakültesi olarak hayvancılık eğitimleri, bitkisel üretimle ilgili eğitimler yaptıklarını ve olumlu sonuçlar aldıklarını kaydeden Çolak, Şu anda Çalışma Bakanlığına sunulmuş bir projelerinin olduğunu, eğer bu gerçekleşirse Haymana’daki araştırma uygulama çiftçiliğini bir çiftçi eğitim merkezi olarak yapılandıracaklarını belirtti. Ahmet Çolak, Güvenilir gıdaya erişiminin en önemli sorun haline geldiğini, bunu çözebilmenin tek yolunun Türkiye genelinde iyi tarım uygulamaları, organik tarım ve klasik tarımını iyileştirerek, hem doğayı tahrip etmeden, gereksiz tarım ilacını doğaya vermeden, olabildiği kadar organik formüllü tarım ilaçlarını kullanarak, gelecek nesillerimize çok daha güvenilir gıdalarla nesilleri yetiştirmek, onlarında güvenle yaşayabilecekleri bir çevreyi onlara miras olarak bırakmak olacağını ifade etti. Suriyeli Tarım İşçileri Çukurova’da »» Türkiye'nin en verimli tarım alanlarından Çukurova, savaştan kaçıp Türkiye'ye sığınan Suriyeliler için ekmek kapısı oldu. Suriye'de yaşanan iç savaş sonrası Türkiye'ye sığınanların sayısı resmi rakamlara göre 1 milyona yaklaştı. Bu insanlardan yaklaşık 300 bini kamplarda kalıyor, diğerleri farklı şehirlere dağılmış durumda. Adana'ya gelen Suriyelilerin çoğu tarım işçisi olarak çalışıyor. Binlerce Suriyeli, sabiber, patlıcan, pamuk dikimi yapıyor. Salatalık, patates, domates ve karpuz toplayarak hayatını sürdürüyor. Suriyelilerden bir kısmı tarla başlarında kurulan çadırlarda, bir kısmı da kenar mahallelerde 3-4 aile olarak kiraladıkları ev veya depolarda ikamet ediyor. Çocuklar akşama kadar çadırların çevresinde vakit geçiriyor. Okula gitme imkanı bulamayan çocuklar, savaşın bitmesini ve okula gitmeyi ümit ediyor. Seyhan Ziraat Odası Başkanı lada bunların çalışma imkânı olabilmektedir. Dolayısıyla daha kolay iş bulabildiklerinden dolayı çok yoğun biçimde tarım sektöründe Suriyeliler çalışıyor” dedi. Süleyman Girmen, Adana'ya gelen Suriyelilerin en kolay iş bulabildikleri sektörün tarım olduğunu belirtti. Reel sektörde kalifiye elemana ihtiyaç duyulduğunu, tarımda ise herkesin çalışabildiğini vurgulayan Girmen, “Suriye’deki olaylardan sonra Adana çok büyük bir göç aldı. Gelen insanlar vasıflı olabildiği kadar çoğu da vasıfsız. Bu insanların en kolay iş buldukları sektör de tarım. Reel sektörde fazla yaşlı veya küçük insanlar, belli bir yaşın altındakiler çalışamaz ama tar- Çukurova Elciler Derneği Başkanı Feyzi Ete, Suriyelilerin gelmesiyle birlikte Güneydoğu’dan gelen tarım işçilerinin veya 25-30 senedir tarım işçisi olarak çalışan insanların mağdur olduğunu ifade etti. Ete, "Suriyeli tarım işçileri, ucuz iş gücü olarak görülüyor. Bu durum ilerleyen zamanlarda büyük sorunlar doğurabilir. Normal işçiler Suriyelilerin yaşadığı sıkıntılardan dolayı şimdilik sessiz kalıyorlar ama homurdanmalar başladı. İlerleyen zamanlarda iş bulamama durumunda büyük sorunlar patlak verebilir." uyarısında bulundu. Köy-Koop Haber Ağustos 2014 GÜNDEM 5 Darıbükü Köyü Haritadan Silinecek Zeytinlikleri Yok Edecek Kanun »» Isparta ve Antalya sınırlarında 17 kilometrekare alanı kapsayan Kasımlar Barajı ve 3 HES projesi nedeniyle Isparta’nın Sütçüler İlçesi'ne bağlı Darıbükü Köyü haritadan silinecek. »» İsrailli şahinler, buldozerlerle zeytinliklerini yok ederek Filistinlileri çökertmeyi önemli bir strateji olarak kullandılar. Şimdi Türkiye’de sonucu benzer olabilecek bir tasarıyı kendi ellerimizle hazırlıyoruz. Sütçüler İlçesi’nde Ayvalıpınar’ dan başlayan Kartöz ve Ayvalı derelerinin Antalya’nın Manavgat İlçesi Değirmenözü Köyü’nde Yukarı Köprüçay’la birleştiği bölgede, Taçyıldız Elektrik Sanayi Üretik A.Ş. firması tarafından yapımı devam eden Kasımlar Barajı, Kasımlar I, Kasımlar II ve Değirmenözü HES projeleriyle Kalker Ocağı ve Kırma Eleme Tesisleri Beton Santrali’ne ilişkin, köylülerin hukuki mücadelesi sürüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘ÇED Olumlu’ kararına karşı köylüler ve doğaseverler, 2012’nin Eylül ayında Isparta İdare Mahkemesi’ne yürütmeyi durdurma ve raporun iptaline ilişkin dava açmıştı. Ancak mahkeme, projenin birden fazla ili kapsadığı gerekçesiyle ’görevsizlik’ kararı vererek, dosyayı Aralık 2012’de Danıştay’a gönderdi. Danıştay 14’üncü Dairesi’nde devam eden davaya ilişkin 5 kişiden oluşan bilirkişi heyeti bölgede inceleme yaptı. ÇED Olumlu raporunda ekosisteme etkilerin yeterince değerlendirilmediğine dikkat çekiliyor. Ayrıcı, projedeki su miktarlarının birbiriyle uyuşmadığı, projenin entegre olmasına rağmen iletim tesislerinin projede bulunmadığı söyleniyor. Projede yaklaşık 300 nüfuslu ve bölgenin merkezi ko- numundaki doğal bir cenneti andıran Sütçüler’in Darıbükü Köyü’nün tamamen su altında kalacağı belirtilirken, halkın ne yapacağına dair projede hiç bilgi de yer almıyor. Yukarı Köprüçay Havzası zengin biyolojik çeşitliliğe sahip. Bölgede sürüngenler, kuşlar ve bitkiler bakımından önemli endemik türler var. Bunlardan biri gökkuzgun kuşu ve kızıl akbabalar. Bölgede 10 endemik bitki olduğu raporda var ama alanda geniş yayılım olduğundan tamamen yok edilmeyeceği söylenmiş. 298 milyon liralık proje 3 HES, 1 baraj, taş ocağı ve beton santralinden oluşan 298 milyon liralık proje kapsamında 99 MW’lık kurulu güçle yıllık 266 bin MW/h elektrik enerjisi üretimi planlanıyor. Proje tüm yapılarıyla birlikte Isparta ve Antalya’da 17 kilometrekarelik alanı kapsıyor. Davası devam eden projede baraj ve HES inşaatlarına başlandı ve inşaatlarda yüzde 30, yüzde 50 seviyelerine ulaşıldı. Ne Kadar Ağaç Kesilecek Projenin resmi bilgisinde 11 bin ağaç kesilecek. Ağırlıklı kızılçam ve karaçam. Ardıç, çınar ve meşelerde kesilecek ağaçlar arasında. Bunların dışında yol ve iletim hattı için kaç bin ağacın kesileceği ise belirtilmemiş. Bölge zengin biyolojik çeşitliliğe sahip. Bölgede sürüngenler, kuşlar ve bitkiler bakımından önemli endemik türler var. Bunlardan biri gökkuzgun kuşu ve kızıl akbabalar. Baraj altında kalan bitkilerde yok olacak. Tasarıyı destekleyenler Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yetki kulolumsuz sonuçları yıllanımı olacak ancak bu lar içinde görebilecekler. bizi ikna edemiyor. TaUmarız bu yanlıştan bir sarıda zeytinlik alanlarda an önce dönülür. TBMM yapılabilecek faaliyetler bir yasa çıkarmak üzere. Yasanın adı: ‘’Elektrik Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA tanımlanırken bir de “savunmaya yönelik stratejik Piyasası Kanunu ile ZeyEge Üniversitesi Ziraat Fakültesi ihtiyaçlar” sayılıyor. Zeytinciliğin Islahı ve [email protected] tin Kanunu çıktığından nilerinin Aşılattırılması bu yana bu konuda bir Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’’. Kısaca Zeytin- ihtiyaç ortaya çıktığını zannetmiyorum. cilik Kanunu dediğimiz önceki yasamız Bu madde istismara çok açık. Savunma zeytinlik alanların yok olması ve zarar gör- deyince akan sular duracağı için ciddi mesini ciddi bir şeklide engelliyordu. Yasa itirazların olacağı yerlerde bu gerekçenin tasarısı ile zeytinlik alanlarda madencilik kullanılmayacağını kim garanti edebilir. faaliyetleri, elektrik üretimine yönelik ya- Kısacası taslak zeytinliklerin yok olmasıtırımlar, petrol, doğalgaz arama ve işletme na yönelik büyük tehlikeleri içermektedir. Taslağın bir maddesi zeytinlik sahalarına faaliyetleri yapılabilecek. her çeşit hayvanın sokulmasının yasak olduğunu öngörmektedir. Zarar görenin Eğer biz ülkemizin birçok şikâyeti üzerine ihlal edenler altı ay hapis yerinde bu yatırımlar için veya adli para cezası ile cezalandırılacakdoğanın nasıl katledildiğini lardır. Bu madde taslağın en masum madbiliyorsak, zeytinliklerin de desidir. Acaba “taslakta hiç mi iyi şey yok” nasıl yok edilebileceğini tahmin denmesin diye sokulmuş gibi. Zeytinlikleedebiliriz. Bu taslak, korumayı re bazı durumlarda hayvanlar zarar verebidevam ettiriyor gibi görünse lir. Ancak boylanmış zeytinliklerin altında hayvan otlatma oldukça yaygın ve olumlu de bir maddesi ile zeytinlik bir uygulamadır. Şimdi bu taslak ile köylü alanı tanımlıyor ve 25 dekarın istese bile kendi zeytinliğinde hayvan otlaaltındakileri tanımın dışında tamayacak gibi görünmektedir. bırakıyor. En iyisi bu tasarının tümden iptalidir. Bunları yağmalamak çok kolay. Dolayısı Ziraat Odaları ne yapıyor? Onları ve ilgili ile bu alanlar için nerede ise hiçbir koru- bütün kuruluşları hemen şimdi tasarıyı ma kalmıyor. Ülkemizdeki zeytinliklerin eleştirmeye ve gerekli tepkileri gösterezici çoğunluğunun 25 dekar altında ol- meye davet ediyoruz. Ya da sonsuza kaduğu biliniyor. 25 dekarın üstü için Gıda, dar sussunlar. 6 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber GÜNDEM “Bıçak Kemiğe Dayandı. Bize Af Yoksa Sokağa Çıkacağız” »» Elektrik borçları yüzünden sıkıntıya düşen Sulama Kooperatifleri ortakları isyanda. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmeye başlayan “Torba Yasası” içinde bulunduğu söylenen yeni Af Tasarısında çiftçilerin elektrik borçlarının bulunmamasına Türkiye Sulama Kooperatifleri Birliği Genel Başkanı Halis Uysal “Hazırlanan Torba Yasası içinde neredeyse herkese af var bize yok. 380 bin ortağımız aileleri ile birlikte 1,5 milyon kişi çok perişan. Telefonlarım susmuyor. ‘Başkan bıçak kemiğe dayandı. Bizde sokağa çıkalım’ diyorlar.” dedi. “Torba Yasası” içinde bulunan birçok sektör için düşünülen af taslağında, üyelerin elektrik borçları ve faizlerinin bulunmamasının üzücü olduğunu, vatandaşlar arasında ayrıcalık yapıldığını belirten TÜSKOOP Genel Başkanı Halis Uysal, “Merkezimize bağlı 27 Bölge Birliği, 2500 Sulama Kooperatifinin 380 bin ortağı bulunuyor. Bu ortaklarımız aileleri ile birlikte 1,5 milyon kişidir. Elektrik dağıtımı özelleştirmeden önce gelen TEDAŞ’a ana para olarak 810 milyon lira borcumuz vardı. Zor durumda olan ortaklarımız borçlarını ödeyemeyince, devlet 1 milyar 200 bin lirada tahakkuk ettirdi. Elektrik dağıtımı özelleşince şirketlere de 1 milyar civarında borcumuz oluştu. Her açıdan çok zor durumda olan ortaklarımız ve aileleri borç batağına düştüler. Biz en üst yönetim olarak bu af yasa tasarısı öncesi iki bakanlık bizden önerilerimizi istemişti. İki bakanlık tarafından hazırlanan taslakta, ortaklarımızın özellikle elektrik borçlarının taksitlendirilmesi, faizlerinin kaldırılmasıni talep etmiştik. Biz Bakanlar Kurulu’nda hazırlanan bu taslağın çıkmasını beklerken, hazırlanan bu af tasarısında bizlerden hiç bahsedilmemesi, ortaklarımızı ve ailelerini adeta şok etti.” diye konuştu. AB ülkelerinde tarımsal elektrik ücreti 11 sent, bizde 23 sent. Avrupa Birliği üye ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkelerin içinde Türkiye’deki çiftçilerin çok zor durumda olduğunu söyleyen Uysal, “Tarımsal elektrik üzerinde %45’e varan çeşitli maliyet arttırıcı unsurlar var. AB ülkelerinde tarımsal elektrik ücreti 11 sent, bizde 23 sent. AB ülkelerinde KVD yok, bizde %18,5, ayrıca Türkiye’de %19 elektrik kaçağı var. Ve %5 belediye payı, %2,5 TRT payı, %1 fon var. Bunların kaldırılması Türk çiftçisine rahat bir nefes aldıracaktır.” dedi. “Herkese af var. Bize niye yok” diyen Halis Uysal, “ Hazırlanan yeni af tasarısına çiftçilerin de dahil edilmesi, özellikle ortaklarımızın elektrik borçlarının da uygun bir şekilde af taslağında yer almasını istiyoruz. Ortaklarımız genel merkezimizin kapısını aşındırıyorlar. Telefonlarımız susmuyor ‘Hakkızımı aramak istiyoruz. Ağzı var dili yok olan çiftçiler olarak bizim de mi sokağa çıkmamızı istiyorlar. Artık bıçak kemiğe dayandı. Açlık sofulugu bozar’ diyorlar. Genel Merkez olarak bugüne kadar çalmadığımız kapı kalmadı. Milletvekillerimizin vicdanlarına sesleniyoruz.” diye konuştu. »» Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezi (DAGEM), arıcılık ve arı ürünleri konusundaki Ar-Ge çalışmalarına ev sahipliği yapacak. Kekeçoğlu, arıcılıkta iyi olmamıza rağmen, önemli aksaklık ve eksiklikler var olduğunu,bunları gidermek için, "Tüzel-özel kişiler, kamu-özel kurumlar yani hiç fark etmiyor, ucu arıcılığa ya da arıya değen her türlü projeyi üretebilen kişi veya kurumların bir araya getirileceği platform oluşturacağız. Buraya katılacak ki- »» Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliğinin 17. Genel Kurulu 18 Temmuz 2014 tarihinde Ankara Swiss Otel’de gerçekleştirildi. Genel Kurul’a Or-Koop Merkez Birliğine bağlı Bölge Birlikleri ve birim kooperatiflerden delegeler, Yönetim Kurulu Üyeleri ve temsilcileri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, siyasi parti temsilcileri ve basın mensupları katıldı. Arıcılıkta Yenilikçi Ürünler Desteklenecek Arıcılık ve Arı Ürünleri Ar-Ge Proje Pazarı Projesi'yle girişimci ve yatırımcılar bir araya getirilerek yenilikçi ürünler geliştirilmesi hedefleniyor. DAGEM Müdürü ve Proje Yürütücüsü Yrd. Doç. Dr. Meral Kekeçoğlu "Arının tüm ürünleri, ilaç ve kozmetik sanayisinde değerlendirilerek ekonomik gelir sağlanabildiği, Ülkemizde ise bu durumun çok geri planda kaldığını, yeni yeni atılımlar başladığını, bu atılımları biraz daha ileri götürmek için böyle bir etkinlik düşüncesini oluşturduklarını, ArGe çalışmasının TÜBİTAK, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı ile Düzce Ticaret ve Sanayi Odası tarafından desteklendiğini , ekim ayında da uygulamaya geçeceklerini belirtti. Or-Koop 17. Olağan Genel Kurulunu Gerçekleştirdi şiler, fikri olup da gerçekleştirecek bütçe ve imkanı bulunmayan insanlar olacak. Sizin bir fikriniz var, farklı bir kovan geliştirmişsiniz ya da arı ürünüyle ilgili krem geliştirmişsiniz ancak bunu sanayiye aktaramıyorsunuz. Bu etkinlikte fikri olanlarla sanayiyi bir araya getiriyoruz. Arıcılıkla, arı ürünleriyle, makine teknolojileriyle fikri olan herkesi etkinliğimize bekliyoruz." dedi Arı ve ürünlerinin geleceği ve modernizasyonunu ele alacaklarına dikkati çeken Kekeçoğlu, "Burada, belki tüm dünyaya satabileceğimiz kovan tasarımı, belki tüm dünya ülkelerinde, Paris'in ünlü kozmetik mağazasında satılacak yeni krem markası şekillenecek. Türkiye'de ilk defa arıcılık ve Ar-Ge günleri düzenleniyor" diye konuştu. Genel Kurul’da Or-Koop’un kuruluşundan bu güne yaptığı çalışmaları anlatan bir kısa film gösterimi gerçekleşti. Duygulu anların yaşandığı bir atmofserde açılış konuşmasını gerçekleştiren, Türkiye Ormancılık Kooperatifleri (Or-Koop) Genel Başkanı Cafer Yüksel, “Birçoğunuzun yakinen içinde bulunduğu, beraber olduğumuz bu süreçlerde, direncimde, kararlılığımda en ufak bir zafiyetim olmadı. Bu günlere nasıl geldiğimizi birçoğumuz biliyor. En zor günlerimizde ağlamadım, güçlüklerin karşısında boyun eğmedim. Bugün yaptığımız işlerin karşısında duygulanıyorum. Yaşadığımız tüm sorunların üstesinden bugüne kadar geldik, bugünde, gelecekte de bu zorlukları yenecek güçte olacağımıza inanıyorum.” diye konuştu. Genel Kurul’da bir konuşma yapan Tarım Orman-İş Sendikası Başkanı Şükrü Durmuş, “Adına yeni dünya düzeni denen, aslında; sermayenin küreselleşmesi, dünyayı sermayenin kendi çıkarlarına uygun yapılaştıran bir olgudur. Neoliberalizm özünde vahşi kapitalizmin tam kendisi olup, dünyayı kendi çıkarları adına şekillendirme projesi adı altında, dünya emek örgütlerine ve emekçilerine yeni yıkım politikaları uygulanıyor. Bu politikalar ne yazık ki Avrupa’ya baktığımızda bizde daha acımasız ve can alıcı şekilde yansıyor. Özellikle son 12 yıldır ülkemizi yöneten siyasal iktidar, ‘kraldan daha çok kralcı’ mantığıyla, çalışma yaşamına yönelik düzenlemeleri emekçilerin, çalışanların aleyhine, sermayenin lehine düzenliyor. Bunu yaparken de çalışma yaşamını güvencesiz hale getiren, emeği yok sayan ve taşeron sistemini bu alana yaygınlaştıran politikalarını acımasızca yürütüyor. Bu politikalardan en çok nasibini alan ormancılık sektörüdür. Dünyada iş güvenliği yasa tasarılarına paralel olarak, ülkemizde İş Güvenliği ve İş Sağlığı Yasası’nın kapsamı ne yazık ki, orman köylülerini kapsam dışında bırakmıştır. Yıllarda bu alanda güvencesizliği hep birlikte yaşıyoruz.” dedi. Sayıları 20 binin üzerinde orman köylerinin, orman içi ve bitişiğinde yaşayan yurttaşlarımızın yaşadığı sıkıntı ve sorunlarının çok önemli olduğunu, bu sorunların kökenine inmek gerktiğini vurgulayan, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Demirtaş yaptığı konuşmasında, “Bugünkü iktidar 12 yıl önce iktidara geldiğinde ‘devlet ormancılığından, millet ormancılığına geçeceğiz’ diye bir slogan ortaya atmıştı. Ve bu gerçekleşti. Yapılan bütün hukuksal düzenlemeler, yönetmelikler tümüyle ormancılık sektöründe çalışan orman emekçilerinin yoksullaştırılması, işsizleştirilmesi sürecini doğurdu. Dikili satış orman emekçilerinin daha az iş bulmaları anlamına geliyor. Bunu yaygınlaştırmakla övünen bir ormancılık yönetimiyle karşı karşıyayız. 18 Nisan’da yapılan iki yönetmelik değişikliğiyle, ormanlarımızın önemli bir bölümü uluslararası konsorsiyumun, ‘yap, işlet, devret’ modeliyle ormanlarda yapacağı karayolu, demiryolu gibi işlerini ücretsiz hale getirdi. Buralardan çıkacak pasaların da başka bir ormanı çöplük haline getirmeyi öngören düzenlemeler getirdi.” diye konuştu. Demirtaş, “Görüyorsunuz ki, ormanlarımız sadece sermayenin ve sadece ormanlardan para kazanmak üzere örgütlenmiş sermayenin daha fazla para kazanmasını öngören bir yaklaşımla hukuksal düzenlemeler yapılıyor. Anayasa’nın 169 ve 197. maddesine, 6831 Sayılı Orman Yasası’na karşı hileli yollar düşünülüyor. Bu günlerde Meclis’te olan Torba Yasa’ya ormancılık ile il- ket kültürü ve gözlüğüyle hazırlandı. Bu durumu çözemiyoruz. Bunun suçu günahı bizim, demek ki biz kendimizi anlatamadık, anlatamıyoruz. Şirket ile kooperatif arasındaki farkı anlatamıyoruz ki, karşımıza böyle bir ucube çıkıyor. Türkiye’nin bir sorunu olarak bunu söylüyorum. Bizim bilgimiz yetersiz de durmadan dışarıdan uzman getiriyoruz. Kooperatifler Stratejisini yazacağız, nasıl yazacağız? Uzman getiriyoruz, kooperatifler yasasını yazacağız, nasıl yazalım? 1969 yılından bu yana en sıradan bir insan bile uzmanlaştı bu konuda. Hepimiz uzmanlaştık, iyi kötü dünyayı öğrenmeye başladık. Bu konularda fazla soracağımız bir soru yok. Keşke soracağımız sorulardan bir sonuç çıkarabilseydik. Gezdiklerimizden, gördüklerimizden, çağırdıklarımızdan bir sonuç çıkartabilseydik.” dedi. Kooperatifçilik Strateji ve Eylem Planı’nın tüm sektörlerden görüş alınarak, 7 ana hedef ve 36 eylem belirlediklerini söyleyen, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Müdürlüğü, Genel Müdür Yardımcısı Arif Sami Seymenoğlu “Bu gili bir madde eklendi. Ormanlarda, milli parklarda ve benzeri yerlerde temeli, bodrum katı ve çatısı hariç, 2 kat yapı yapmaya ve bunları özel kişilere yaptırmaya yetki veriliyor. Bunu yaptıracak olan kurullarda, ormancılıkla ilgili kamu kuruluşları değil; belediyeler ve özel idareler. Burada yapılacak işlerde, orman içinde ve bitişiğinde yaşayan orman köylüsünün, ormancılıkla ilgili işlerde devre dışı bırakıldığı, bunun yerine özelleştirilerek, müteahhitlere, sermaye kesimlerine verilecek işler. Bu imar işlemlerinin yapılmasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı dışlanıyor. Yerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkilendiriliyor. Ormanlarımız büyük yıkım içerisinde. Dünyanın en büyük havaalanını yapıyoruz dedikleri yer, orman. Kayıtlarda buralar orman gözükürken, dört tane fidan diktikleri zaman da, ormanı artırdım diyecekler. Böyle bir yanılsamayla, böyle sanal bir ortamla karşı karşıyayız.” değerlendirmesinde bulundu. eylemlerin büyük bir bölümünü faaliyete geçirdik. Bu eylemler üzerindeki faaliyetlerimiz devam edecek. Çünkü Kooperatifçilik Strateji ve Eylem Planı 5 yıllık bir süreci kapsamaktadır.” dedi. Strateji Belgesi’nin neleri öngördüğünü kısa başlıklar altında bir değerlendirmesini yapan Seymenoğlu, “Bakanlık olarak kooperatiflerde parçalı bir yapının olduğunu görüyoruz. Yapı kooperatifleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, tarımsal kooperatifler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na, diğer kooperatifler ise Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın çatısı altında, denetime, kuruluşa ve izlemeye tabiler. Ülkemizde genel olarak baktığımızda kooperatiflerin imajı biraz alt seviyelerde. Öncelikle halletmemiz gereken bu imaj sorunu. En başta kooperatifçilikte görev alan insanların, biz ne kadar ortak hareket etme kültürüne sahibiz. Kooperatifimize ne kadar sahip çıkıyoruz. Genel kurullarda kendi çıkarımız doğrultusunda mı oy kullanıyoruz, yoksa kooperatifçiliğin olmazsa olmazları doğrultusunda mı?. Ben birincisinin daha ağırlıklı olduğunu düşünüyorum.” dedi. Strateji Belgesinde çok amaçlı kooperatifçiliği önerdikleri bilgisini de veren Seymenoğlu, “Az kooperatif, çok amaçlı, çok işlevsel kooperatif” diye konuştu. Konukların konuşmalarının ardından Gündem maddeleri karara bağlanarak dilek ve temennilerle Genel Kurul sonlandı. Yeni Kooperatifler Yasası, kooperatifçilik kültürü dikkate alınmadan, şirket kültürü ve gözlüğüyle hazırlandı. Genel Kurul’da, ülkemizde ve dünyada kooperatiflerin yaşadığı son gelişmeler hakkında bilgi aktaran, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı yaptığı konuşmasında, “Yeni Kooperatifler Yasası, kooperatifçilik kültürü dikkate alınmadan, şir- Köy-Koop Haber Ağustos 2014 GÜNDEM Tuz Gölü’nde Flamingo Ölümleri Artıyor Çeltikte Rekor Üretim Bekleniyor »» Türkiye’nin ikinci büyük gölü ve 305 Önemli Doğa Alanı’ndan biri olan ve 1. Derece Doğal Sit olarak tescil edilen, uluslararası kriterlere göre A sınıfı bir sulak alan ilan edilen Tuz Gölü yanlış su politikaları ile tamamen kuruma aşamasına geldi. Dünyada flamingolar için en önemli kuluçka sahalarından biri olan Tuz Gölü'nde sular 12 gün içinde 270 metre çekilirken, flamingo cenneti olan göldeki ölü kuş sayısı 50'ye ulaştı. Doğa Derneğinin verdiği bilgiye göre Flamingoların Akdeniz havzasındaki en önemli üreme alanlarından biri olan gölde geçtiğimiz senelerde gerçekleşen yoğun yağışlar nedeni ile sayıları 22 bini bulan yavru sayısı bu sene yaklaşık %90’lık düşüşle 2650 bireyi ancak buldu. Doğa Derneği uzmanlarının gerçekleştirdiği havadan fotoğraflama çalışmalarında gölün yarısından fazlasının Haziran sonu itibarı ile tamamen kurumuş olduğu tespit edildi. Flamingolar ise gölün batı kısmında kalan bir avuç sudan medet umuyorlar. Yumurtadan çıkan yavruların kısıtlı su nedeni ile beslenememe ve ölüm tehlikesi ise kaygı verici bir boyutta. Ölü yavrulara rastlanmaya başlandı bile. 2003 yılından itibaren Tuz Gölü’nde flamingoları takip eden ve her yıl hava fotoğrafları ile yavruları tespit ederek flamingoların sayımını gerçekleştiren Doğa Derneği uzmanları türün geleceğinin büyük risk altında olduğunu belirtti. Kurumanın nedeni yanlış su politikaları Doğa Derneğine göre küresel ısınma gibi olguların etkisi olsa da gölün kurumasının esas nedeni gölü besleyen su kaynaklarının önünün kesilmiş olması. Havzada yapılan baraj ve kanal inşaatları, on binlerce yasadışı kuyu ve aşırı su tüketen tarımsal ürünler ve göle su akışını engelleyen tuzlalar,Türkiye’nin en büyük ikinci gölünü kuruttu. Uzmanlar bir kaç senedir dile getirilen başka havzalardan Tuz Gölü’ne su taşıma yönteminin ise o havzaların da sonu anlamında gelebileceğini söylüyor. Çözüm Tuz Gölü’nü besleyen doğal su kaynaklarının yeniden önünün açılması. Geçtiğimiz yıllara göre daha fazla yağış vardı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre son 8 yılda Cihanbeyli, Aksaray, Şereflikoçhisar ve Kulu istasyonlarında öl- çülen ilk 4 aylık toplam yağış ortalamaları bu yıl düşmek bir yana 2007 ve 2008 yılları ortalamalarının iki katı . Bu yıl Mayıs ve Haziran ayındaki yoğun yağışlar hesaba katılmadan bile bu oranlar kurumanın esas sebebinin yağış miktarı olmadığını gösteriyor. Konu hakkında açıklama yapan Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz “Her gölün kuruyuşu ile vicdanların da kuruduğuna şahit oluyoruz. Yaklaşık 60 yıldır taşıma suyla değirmen çevirmeye çalışıyoruz; doğayı canlıların yaşam hakkını hiçe sayan politikalarla Anadolu’yu hızla kurutuyoruz. Tuz Gölü gibi Türkiye’nin en kurak bölgesinde su ihtiyacı en yüksek tarım ürünlerini yetiştiriyoruz. Bunun için, barajlar ve sondaj kuyuları ile önce nehirleri ve yeraltı su rezervlerini, ardından bunların beslediği gölleri yok ediyoruz. Oysa göl bulunduğu coğrafyanın kalbidir. Tuz gölü’nün kuruması tüm havzanın yaşam döngüsünün, biyolojik ve kültürel zenginliğinin geri dönüşsüz bir biçimde yok edilmesi anlamına geliyor. Flamingoların bu sene susuzluktan dolayı ürememeyi tercih ederek yaşadığı trajedi tüm canlıların ortak kaderi olabilir. Oysa Tuz gölünü yaşatmak mümkün: Yöreye uygun, az su tüketen bitkiler yetiştirerek, tarımda tasarruflu sulama sistemleri kullanarak, en önemlisi gölün de her canlı gibi suya ihtiyacı olduğunu hatırlayarak, derelerden akan suyu barajlarla, kuyularla kesmeyerek.” »» Bu sene Amerika kıtasında kuraklık etkili oldu. Kaliforniya, Arjantin ve Uruguay’dan ülkemize pirinç ithal ediliyor. Bu ülkelerde ekimin yüzde 25-30 azaldığı söyleniyor. Bu durum üreticimizi olumlu etkileyecek. Çeltik üreticisi bu sene tatmin edici bir piyasayla karşılaşabilir… Dünyada “Asya tipi” ince taneHalim UTLU li ve “Japonika” denilen Türk Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı mutfağının tercih ettiği “BalBaş Kontrolör do, Osmancık tipi 2″cinsinde pirinç üretildiği, Japonika tipi çeltik üreticisi ülkelerin, bu yıl Dünya pirinç kuraklıkla karşı karşıya olduğu, üretiminde daralma var bunun da Türk çeltik üreticisine yarayacağı ifade edilerek, geçen Pirinç üretiminde Dünyada bir yıl olduğu gibi, bu yıl da Türkidaralma olduğunda, Türkiye’de ye genelinde 900 bin ton çeltik fiyatların yükselişe geçtiğini, üretileceği tahminleri yapılıyor. bunun çiftçileri memnun ederJaponika tipi çeltik üreticisi ül- ken, tüketicileri üzdüğünü bekelerin, bu yıl kuraklıkla karşı lirten Sürek,”Bu sene özellikle karşıya olduğu, bunun da Türk Amerika kıtasında kuraklık çeltik üreticisine yarayacağına etkili oldu. Kaliforniya, Arjandikkat çekilerek, çeltik fiyattin ve Uruguay’dan ülkemize larının, bu yıl da üreticisinin pirinç ithal ediliyor. Bu ülkeleryüzünü güldüreceği konuşulude ekimin yüzde 25-30 azaldıyor. Asya tipi pirincin, üretilğı söyleniyor. Bu durum bizim diği Uzak doğu pazarında tüçiftçiyi olumlu etkiler. Çeltik ketildiği, diğer tip pirincin ise üreticisinin bu sene tatmin ediTürkiye’nin de aralarında olci bir piyasayla karşılaşacağını duğu Avustralya, Arjantin, Mıdüşünüyorum.” diyor. sır, Uruguay ve ABD’nde hem üretilip, hem de bu bölgelerde pazarlandığını belirten Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Çeltik Bölüm Başkanı Dr. Halil Sürek, kuraklığa yakalanmayan çeltik üreticisinin, emeğinin karşılığını fazlasıyla aldığına dikkat çekiyor. Bahçeniz için en iyi seçim! Çay Ekim Alanları Ekonomik Ömrünü Tamamlamak Üzere Çay tarım alanlarının genişliği bakımından dünyada 7'nci, kuru çay üretiminde Çin, Hindistan, Kenya ve Sri Lanka'dan sonra 5'inci sırada yer alan Türkiye'de çayı bekleyen büyük tehlikeyi Avukat Remzi Kazmaz, ‘Çaylar Şirketten’ isimli kitabında yazdı. Ömrünü tamamlamaya başlayan çayın eskisi gibi ürün vermediğini, geçmişte buradan elde edilen gelirle birkaç aile geçinirken bugün ailelerin geçinebilmek için başka işlerde çalışmak zorunda kaldığına dikkati çeken Kazmaz, kitabında bu önemli tarımsal sorun hakkında şu bilgileri verdi: “Çay ekildikten dört sene sonra ürün vermeye başlar. 100 yıla yakın bir süre kadar da yaşayabilir. En iyi ürününü ise 10-15 yaş civarındayken verir. Bizim çaylıklar 1938’de ekilme- ye başlanmış. Anlayacağınız normal yaşam sürelerinin sonuna yaklaşıyorlar. Artık yenilenmeleri lazım. Şayet yenilenmezlerse bu gidişle en iyimser tahminle 20 yıl içinde çay kalmayacak. Tabii bir de yanlış gübreleme ve toprağın kireçlenmesine hidroelektrik santralleri için yapılan doğa katliamı da eklenince süre daha da kısalacak." Kazmaz, yetkililere yaşlanmış, verimden düşmüş çay bahçelerinin acilen yenilenmesi için çağrıda bulundu. 1938’de olduğu gibi bugün de yeniden çay ekim alanlarının oluşturulması gerektiğini vurgulayan Kazmaz, çayın bu topraklarda sürdürülebilir bir ürün olabilmesi için çalışmalara acil olarak başlanması gerektiğini sözlerine ekledi. 7 Frutteto 3 Classic Bahçe profesyonelleri için en iyi tercih! SDF Euro III, 3 ve 4 silindirli, turbo intercooler motor ile, 62 HP’ den 96 HP ye kadar güç seçeneği, 30+15 vites, 540- 540 ECO - 1000 devir PTO, yüksek manevra kabiliyeti ve ideal ölçüleri ile bahçeler Frutteto ile daha verimli olacak. Orjinal yağları ve soğutucuları kullanmanız tavsiye edilir. SAME, bir same-tractors.com markasıdır. Üretici malını iyi fiyattan değerlendirecek Fabrikaların elinde yerli stok olmadığını, tüccarın hasat zamanı depolarını doldurmak için alıcı olarak piyasaya gireceğini ve ürünün değerleneceğini kaydeden Sürek, Türkiye’de çeltik ekilebilen sahaların hemen hemen tamamında ekim yapıldığını, dolayısıyla üreticinin malını iyi fiyattan değerlendirebileceğini belirtiyor. Çeltiğin verimli olması, Temmuz ve Ağustos sıcaklarına bağlı Çeltik ekiminin, Mayıs ortalarına kadar bitirilmesi gerekirken, bahar aylarının bol yağışlı olması nedeniyle, 20 Haziran’a kadar kaydığı ve ekim sonrası yağışların da, çeltiğin gelişmesinde etkili olduğu ilgili çevrelerce belirtiliyor. Çeltiğin verimli olmasının Temmuz ve Ağustos sıcaklarına bağlı olduğu vurgulanırken, geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da Türkiye genelinde 900 bin ton çeltik üretileceği tahminleri yapılıyor. 8 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber TARIM TMO’dan Taahhütnameli Alım »» TMO Genel Müdürlüğü, Trakya'daki buğday üreticisinin depolama sıkıntısını çözmek maksadıyla taahhütnameli alıma gidiyor. Uygulama 31 Aralık 2014 tarihine kadar sürecek. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Kırklareli Şube Müdürü İhsan Çakır, “Toprak Mahsulleri Ofisi olarak üreticilerimizin geçici depolama ihtiyacının karşılanması maksadıyla genel müdürlüğümüzün aldığı karar ile taahhütnameli alım uygulamasına başlıyoruz” dedi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan, TMO Kırklareli Şube Müdürü İhsan Çakır, “Edirne. Tekirdağ. Kırklareli ile Istanbulun Avrupa yakası ve Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde yaklaşık 2 milyon 100 bin ton buğday üretimi yapılması öngördüklerini belirtti. Üreticilerin depolama sıkıntısını geçici olarak çözmek amacıyla TMO Genel Müdürlüğünce taahhütnameli alını uygulamasının başlayacağını bildiren Çakır, uygulamanın sadece Trakya Bölgesi nde geçerli olacağını ifade etti. Uygulamanın 31 Aralık 2014 tarihine kadar sürdürüleceğini belirten Çakır, “Bölgemizde üretimin geçmiş yıllara göre yüksek olması sebebiyle üreticilerimiz Anadolu'dan alıcının gelmesini bekliyor TMO olarak üreticilerimizin geçici depolama ihtiyacının karşılanması maksadıyla genel müdürlüğümüzün aldığı karar ile taahhütnameli alım uygula masına başlıyoruz. Ürününü taahhütname karşılığı TMO depolarına bırakan üreticilerimizden 0.067 lira ton gün ve KDV depo kira Ücreti alacağı/ Bu da 1 ton urunun 1 aylık depo kirası bedeli 2.32 lira olacak 100 ton ürün veren bir üretici 237 lira depo ücreti ödemek durumunda kalacak diye konuştu. Çakır, uygulama ile alınacak ürünlerin açık depolama yapılacağı bilgisinide verdi. Solucan Gübresi Üretimiyle Gelir Sağlayacaklar »» Aydın Germencik’te Kaliforniya solucanı cinsinden organik gübre üretimine başlandı. Atıl vaziyette bulunan Moralı İlköğretim Okulu binasında, organik gübre üretimi için 6 bin adet ergin Kaliforniya solucanı yetiştirme ortamı kurulmasının ardından, emonstrasyon kapsamında ilk altı ayda solucanların çoğalmasıyla organik gübre üretimine başlandı. Germencik Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü'nde görevli Ziraat Mühendisi Şule Dinler yaptığı açıklamada, projenin çiftçiler için gelir getirecek önemli bir konu olduğunu belirtti. Organik Gübre Üretimi Demonstrasyonu projesi ile insan sağlığını tehdit eden zirai ilaç ve kimyasal gübre kullanımını minimuma indirmeyi, ekolojik yollarla elde edilen vermikompostun (solucan gübresi) kimyasal gübrelerin ikamesi olmasını sağlayıp çiftçiye kendi organik gübresini yine kendisinin üretmeye teşvik etmeyi amaçladıklarını belirten Dinler, "Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü tarafından hazırlanan proje ile 17 bin TL devlet desteği sonucu 6 bin 'Kaliforniya Kırmızı Solucan' cinsiyle başlatılan organik gübre projesi sonucu 50 bin solucana ulaşıldı. Projeye ocak ayında başladık, haziran ayına kadar çoğalmaları için çalışmalar yaptık. Bu cins solucanlar çok fazla yemeleri ve hızla çoğalmalarıyla çevre şartlarına karşı adaptasyon gösterebiliyor. Projeyi yoğun kimyasal gübre kullanımı neticesinde toprakların yapısı bozulduğu için hazırladık." dedi. Solucanlara yem olarak semt pazarlarından ve bahçelerden topladıkları bitki artıklarını, karton, kâğıt, çay posası, yumurta kabuğu, ahır gübresi verdiklerini, yemleri dışkılamaları sonucu istedikleri formda gübre oluşumunu sağladıklarını söyleyen Dinler, elde ettikleri gübrenin toprağın yapısını iyileştirdiğini, besinlerin alımını kolaylaştırdığını, solucanların salgılamış oldukları sölom sıvısı ile toprak kökenli mantar hastalıklarını baskılama özellikleri bulunduğunu da sözlerine ekledi. Limagrain Tohum Firması 3.Fabrikasını Türkiye'ye Kuruyor Fransa'da iki fabrikası olan dünyanın 4. büyük tohum firması Limagrain 3.fabrikasını Türkiye'de Bursa'da kuruyor. Fabrika 50 milyon liraya mal olacak . Fabrikada , ayçiçeği, mısır, buğday, arpa, kanola, tohumları işlenerek paketlenecek ve pazara sunulacak. Çiftçilerin kurduğu ve temeli kooperatifçiliğe dayanan Limagrain'in Türkiye'de 30 yıl önce faaliyete başlamış. Ayçiçeğinde Türkiye'nin en önemli iki tarım satış kooperatif birliği, Trakyabirlik ve Karadenizbirlik Limagrain Türkiye'nin ortağı. Limagrain Grubu Fransa'da kurulan ve 2 bin ortaklı bir kooperatif şirketi. Tohumculukta dünyanın 4. büyük firması. Dünyada 140'tan fazla ülkede faaliyet göstermekte. 8 bin 600 çalışanı bulunmakta. . Satışlarının yüzde 13'ünü araştırma ve geliştirme çalışmalarına ayıran firma Ar-ge ve ıslah çalışmalarına 2013'te 250 milyon Avro harcadı. Türkiye'de 5 farklı şirketi, 62 milyon Avro cirosu, 183 çalışanı bulunmakta.Şirket, kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirmek,erkenci ve geçiçi çeşitlerin adaptasyonunu sağlamak üzerine çalışmalar yapacak. Bademler Çiçek Açtı »» İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi arasında düzenlenen ‘Yazlık-kışlık Mevsimlik Çiçek ve Sardunya Alım Sözleşmesi’ imzalandı. Türkiye’nin ilk köy tiyatrosu olan Bademler Köyü Tiyatrosu’sunun bahçesinde gerçekleşen, 770 bin TL bedelle 1 milyon 200 bin adet mevsimlik çiçek ve 20 bin adet sardunya alımı için yapılan imza törenine; Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, ilçe belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, Bademliler ve kooperatif ortakları katıldı. İmza töreni öncesinde, sanatçı Yolcu Bilgiç kısa bir türkü dinletisi sunarken, Bademler Köyü Tiyatrosu, Turgut Özakman’ın “Deliler” adlı oyunundan bir bölümsahneye koydu. İmza töreninde konuşan Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu, tarımın ve kırsalın kalkınması için ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiklerini belirterek, üreticilere de birlik olun çağrısı yaptı. Bir dönem kooperatifler ve birliklerin belli grupları tarafından yok edilmeye çalışıldığını hatırlatan Kocaoğlu, üreticiye pazarda rekabet güçlerini arttırmaları için birleşme tavsiyesinde bulundu. ‘’Tabelayı kaldırıp da Bademler köyü yerine mahalle yazmakla köy köylükten çıkmıyor’’ değerlendirmesinde bulunan Kocaoğlu, ‘’İzmir Türkiye’nin büyüme hızının 2 buçuk kat üzerinde büyüyor. Giderek de bu büyüme trendi yükselecek. Çünkü İzmir’de her şey var. İzmir’de eksik olanları, İzmir’deki motivasyonu, birlik beraberliği, küllenmiş dayanışma vurgusunu ve yatırım, bilişim aşkını hep birlikte İzmirli kanaat önderleriyle birlikte ayağa kaldırdık. Bugün İzmir’i kimse geri götüremez.” diye konuştu. “Atatürk’ü anlamak onun ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak lafta olmaz. Onun gibi özü sözü bir olmak gerekir. Bu anlamda kooperatifi kuranlara , bugüne getirenlere, bugünü yaşatmaya çalışanlara ve Kooperatiflere sözde değil özde sahip çıkan Aziz başkanımıza çok teşekkür ediyoruz “ diye konuştu. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatif Başkanı Mehmet Sever; “İlk fidanın can suyunu beş yıl önce veren Aziz Kocaoğlu ile tekrar bu heyecanı yaşıyoruz. Daha örgütlü olarak yolumuza devam edeceğiz. Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar’da bu konuda sadece düşüncesini değil iradesini ortaya koydu. Tüm yöneticilerimizi kooperatiflerde örgütleyerek organizasyonu sağlayan Urla Belediyesi Başkanlığına teşekkür ediyoruz” dedi. Sever, doğal yaşam projesinin ilk adımını atacaklarını belirtti. Bu proje ile ülkemizde yeni bir öncülük olacağını söyledi. Törenin ardından doğal yaşam projesinin gerçekleşeceği alan ziyaret edilerek, seralar gezildi. Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülayim kaleme aldığı “Atatürk’ten Bu Güne Kooperatifçilik” adlı kitabından alıntı yaparak konuşmasına başlayan Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, 3 Bin Dönüm Tarım Arazisi Sanayiye Kurban Edilecek »» Manisa OSB 6’ncı bölge için ön fizibilite çalışmaları için birinci sınıf tarım arazilerinin bulunduğu Karaali köyünden Akgedik köyüne uzanan 3 bin 310 dönüm arazinin kamulaştırmak istenmesi tepkilere neden oldu. 3 bin 310 dönüm 1. sınıf tarım arazisinin yanı sıra bin dönüm de orman fidanlığı olmak üzere toplamda 4 bin 310 dönüm alanın içerisinde ayrıca, 250 dönüm hayvan otlatma merası bulunuyor. Zeytin, börülce, karpuz, bamya, kiraz, mısır, elma gibi her türlü meyve ve sebze yetiştirilen alanda yer alan Gürle’de 200, Akgedik’te 500, Karaali’de 850, Emlakdere’de 800 ve komşu köylerden de 700 kişi bu topraklardan geçimini sağlıyor. Kamulaştırılmak istenen 3 bin 310 dönümlük arazinin bin 363 dönümü Karaali ve Akgedik, 960 dönümü Emlakdere’ye ve 987 dönümü de Gürle’ye ait. Manisa 6’ncı OSB için kamulaştırılmak istenen birinci sınıf tarım arazilerinin sanayiye verilmesinin tam anlamıyla bir katliam olacağının altını çizen Ziraat Mühendisleri Odası Manisa Şubesi Başkanı İbrahim Derman, “Alaşehir’de Jeotermal, Gördes’te, Turgutlu Çaldağı’nda nikel ve İzmir İstanbul Otoyolunun 8 bin dekarlık alanı ve şuanda burada bulunma nedenimiz olan Akgedik’te bu araziler Manisa’nın hemen dibinde tarım vasfını kaybederek sanayiye ayrılmak isteniyor” dedi. “Bunlar da giderse tarım biter” Manisa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Av. Menderes Hırçıner ise, “Burada Akgedik Köyü ve Karaali köyü halkının ve yöredeki diğer köylerimiz yıllardır tarımla meşgul olarak Manisa’mızın en değerli tarım ürünlerini üreterek ülkemize ve devletimize katkıda bulunmaktadır. Bu katkıya devam etmek istemektedirler. Bundan önce yapılan kamulaştırmalarda zaten tarım arazilerinin önemli bir kısmı organize sanayi bölgelerine terk edilmişti. Artık köylü için yaşamsal öneme hayız olan çok sınırlı bir tarım alanı kaldı. Bu araziler de kamulaştırıldığı takdirde burada tarım artık bundan sonra sona erecek. ‘Köylü olarak eylem yapacağız” Karaali Köyü Muhtarı Salih Bulut, “Bizden bin 360 dönüm yer talep etmesi ve bu yerlerin birinci sınıf tarım arazisi olması hasabiyle bir de devletimizi hergün televizyonlarda kamu spotları yayınlıyor. Diyor ki ‘Birinci sınıf tarım arazilerine sanayi, konut hiçbir şey yapılamaz’ fakat birinci derece tarım arazile- rini OSB’ye vermek istiyor. Şimdi bu bir çelişki değil midir? Bizim bu atalarımızdan, dedelerimizden kalan yeşil, asma, üzüm bağı, mısır, kavun, karpuz, bamya ne istersen ekebilirsin bu topraklarda. Yıllarca bu topraklar bu insanlara ekmek verdi. Bu ekmek vermesine devam etmesini istiyoruz. Burası Gediz Havzasının bir uzantısıdır. Buranın harap olmasını istemiyoruz. Sanayiye verilmesini istemiyoruz. Biz köylü olarak her türlü eylemi yapacağız. Demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. Emlakdere Muhtarı Kadir Kocabıyık ise, “Bu kamulaştırmadan en çok mağdur olan köy bizim köyümüz. 3-4 ve 5’inci bölge bizim oralarda kamulaştırıldı. 2001 ve 2003’te kamulaştırıldı bu bölge ve çok cüzi miktarlara yapıldı. Bizim ovanın tamamı sulu tarım arazisi olarak geçiyordu. Manisa’nın sanayileşmesine karşı değiliz ama burada yerlerimiz gitti. Kalan yerlerimiz 960 dönüm bir yer kaldı. İnsanlarımız mağdur oldu. gerçekten de bugün mahallemizde 65 yaş üstünde insan kalmadı. Biz 2001 yılında giden bu yerlerden dolayı çok üzüldük. 8 bin dönüm yerimiz vardı geriye 960 dönüm yer kaldı o da birinci sınıf olduğu için kaldı. Burasının da kamulaştırılması gündemde. Vatandaşımızın bir kısmı buradan geçiniyor.” dedi. YeşilGazete Köy-Koop Haber Ağustos 2014 TARIM Siyah İncire Destek Geliyor »» Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği, siyah incir üretiminde dölleme işlemlerinin kontrollü olarak gerçekleşmesi için, ‘İlek Bahçesi’ kurulacağını açıkladı Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (UYMSİB), yaş meyve sebze ihracatında simge haline gelen Bursa Siyahı İnciri’nin kalite ve verimliliğinin artırılmasına yönelik olan “Bursa Siyahı İnciri İçin Uygun İlek İnciri Çeşit ve Tiplerinin Saptanması ve İlek Bahçesi Kurulması Projesi”ni hayata geçiriyor. Proje, Bursa Siyahı İnciri’nın uygun erkek incirler tarafından “ilekleme” denen döllenmesi işlemini içeriyor. UYMSİB tarafından uzun zamandır çalışmaları süren proje, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından onaylandı. Projenin Bakanlık tarafından onaylanması ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Dr. Salih Çalı, projenin kabulunun UYMSİB ve sektör adına sevindirici bir haber olduğunu belirtti. İhracatta ön koşulun kalite olduğunu hatırlatan Çalı, şöyle konuştu: “Bursa Siyahı İnciri, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke tarafından yoğun talep görüyor. Bursa Siyahı’nın kaliteli ürün verebilmesi için mutlaka tozlanması ve döllenmesi gerekiyordu. Bu projeyi geliştirmekteki amacımız Bursa Siyahı İnciri’ne uygun tozlayıcı tip ve çeşitleri belirlemek, Bakanlığa sunulan ve kabul edilen proje yaklaşık 210 bin TL tutarında,bütçenin yüzde 10'unu ihracatçıların öz desteğiyle sağlayacağız. Projeden ilk somut sonucu 2 yıl içinde alacağız. Bahçe tesisi aşamasıyla da 5 yıl içerisinde projenin ilk meyvelerini yiyeceğiz” dedi. UYMSİB, 4 Ağustos’da “Bursa Siyahı İnciri Yetiştiriciliğinde Önemli Sorunlar ve Çözümler’ konulu konferans düzenliyor. Konfeansta bu özel meyveyi koruma ve çözüm yolları ele alınacak. Dünyada Her 3 Gıdadan Biri Çöpe Gidiyor »» Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO), tüketim için üretilen her 3 gıdadan biri yenmeden israf ediliyor. Bu israfın maliyeti ise yaklaşık 750 milyar dolar. ABD'de üretilen gıdaların yüzde 40'ı hiç yenmezken, Avrupa'da ise her yıl 100 milyon ton yemek çöpe gidiyor. Buna rağmen dünyada milyarlarca insan sefalet çekiyor. Oysa verilere göre, tüm insanlara yetecek kadar gıda var. Yine FAO verilerine göre tarlada ekilen ürünlerin yüzde 28'si çöpe gidiyor. İsraf edilen söz konusu gıdaların yüzde 39’unu meyve ve sebzeler oluşturuyor. Hindistan gibi ülkelerde hava sıcaklığından dolayı meyve ve sebzeler uzun süre taze tutulamadığı için ise satılmadan atılıyor. FAO'nun raporunda "Herkese yetecek gıda var. Ancak bir sürü yetersizlik de" sonucuna varılıyor. Çevresel etkiler israf edilen gıdalar üzerinde çok önemli bir etkiye sahip. Bitkileri sularken, harcanan fazla su 9 milyon insanın günlük su ihtiyacını karşılayabilecek seviyede. Her yıl israf edilen miktardaki gıdayı üretmek için Meksika büyüklüğünde tarım arazisi gerekiyor. İsraf edilen gıda kalkınmakta olan ülkelerde üretilen sera gazının yüzde 10'unu üretiyor. Konu siyasi ve çevresel anlamda da gündemin üst sıralarında. Ancak daha yapılması gereken çok iş var. ABD Tarım Bakanlığı (USDA) Ekonomi Araştırıma Servisi'ne göre, ülkede her yıl 141 trilyon kalori israf ediliyor. Araştırma servisi ancak bu israf azaltılırsa, dünyadaki gıda fiyatlarının da düşeceğini ifade ediyor. Tarım ÜFE En Yüksek Canlı Hayvan Ve Hayvansal Ürünlerde Arttı »» Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım ÜFE), Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 0,18 azalırken, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 6,67, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7,37 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 6,87 artış gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Haziran ayı verilerini açıkladı. Veriler Tarım ÜFE’de aylık değişimin tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 0,20 azaldığını; ormancılık ürünlerinde yüzde 0,42 ve balıkçılıkta yüzde 0,09 arttığını ortaya koydu. Canlı hayvan ve hayvansal ürünler Bir önceki aya göre tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 0,86, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler ana grubunda yüzde 0,91 artış olurken, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 3,14 azalış gerçekleşti. Alt tarım gruplarından çeltikte yüzde 3,76, diğer ağaç ve çalı meyveleri ile sert kabuklu meyveler grubunda yüzde 6,30 azalış olurken, canlı kümes hayvanları ve yumurtalar grubunda yüzde 5,48 artış gerçekleşti. 9 Çiftçinin Elektrik Borcuna Af Yok Ama; Meralar, Zeytinlikler Ranta, Barajlar Piyasaya Teslim »» ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, hükümetin "Torba Yasa" ile meralarını yapılaşmaya açtığına vurgu yaparak, baraj gibi su yapılarının denetiminin de özel şirketlere verilmeye çalışıldığını kaydetti. Meclis'e sunulan ancak hükümet tarafından eklenen önergelerle şişirilen son torba yasayla meralar yapılaşmaya açılırken, baraj ve sulama yapılarının denetimi özel sektöre devredilecek. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaki görüşülen tasarıyla ilgili bir açıklama yapan Ziraat Mühendisleri Odası, bedava yem kaynağı olan meraların betonlaştırılmasının, Türkiye`nin yurt dışından canlı hayvan ve et ithalatına devam etmesi anlamına geldiğini belirterek düzenlemenin geri çekilmesini istedi. Torba yasa ile meralar yapılaşmaya açılıyor ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, "Torba Yasa"ya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, Tarımın ulusal gelire yüzde 9, istihdama ise yüzde 25 oranında katkı veren, nüfusu doyuran önemli bir sektör olduğuna işaret ederek son yıllarda uygulanan politikalarla; verimli arazilerin yitirilmesi, girdi fiyatlarının sürekli artması, ürün fiyatlarının girdi fiyatlarının gerisinde kalması ve ithalatın patlamasıyla tarımda büyük sıkıntıların yaşanmaya başladığının altını çizerek, “Çiftçi, sıkıntıların çözümü ve bir parça nefes almasını sağlayacak adımlar beklerken; TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bulunan 'Torba Yasa Tasarı'sına çiftçinin, sulama birlikleri ve sulama kooperatiflerinin tarımsal sulama faaliyetlerinden kaynaklanan elektrik borçlarıyla, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası'na olan borçlarının faizlerinin silinerek anaparanın tekrar yapılandırılmasının da eklenmesi için verilen tekliflerin reddedilmesiyle yine hayal kırıklığına uğrattığını kaydetti. Son 10 yılda girdi maliyetleri ortalama % 300 artan tarım sektörünün can çekişmekte olduğunu belirten Güngör, Yoksulluk içinde hayata tutunmaya çalışan çiftçi yağmura, doluya, sele karşı ürün elde edebilmek için çırpınmakta ve hasada göre plan yapmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarımsal destekleri hep gündeme getirse de, örneğin 2013 yılı için verilen 612 milyon TL`lik mazot desteği çiftçinin kullandığı mazo- HAL VE GİDİŞ ta ödediği verginin % 13`ünü ancak karşılamaktadır. Aynı yıl gemi ve yatlara verilen yakıt desteğinin 613 milyon TL olduğu göz önüne alındığında, bu desteğin yetersizliği daha iyi anlaşılabilecektir. Verilen destek akaryakıttaki KDV ve ÖTV yoluyla geri alınmaktadır. Şu anda mazot 4,5 liradır. (Gemi ve yatlara ise 2,25 TL/litre olarak verilmektedir). 4,5 TL'nin 2,3 TL`si KDV ve ÖTV'dir. Üreticinin yılda 3,5 milyar/litre mazot kullandığı düşünüldüğünde, mazot üzerinden alınan KDV ve ÖTV 8 milyar TL'yi bulmaktadır. Dolayısıyla tarımın, çiftçinin desteklendiğine yönelik iddia gerçeği yansıtmamaktadır. Çiftçinin bir cebine konulmuş gibi yapılan tarımsal destekler, akaryakıttaki KDV ve ÖTV'yle diğer cebinden çıkmaktadır" dedi. Hayvancılık sektöründeki sorunlar daha da derinleşecek Torba Tasarı`ya eklenen başka bir maddeyle, kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında kalan mera, yaylak ve kışlak gibi yerler yapılaşmaya açılmak istendiğini dile getiren Güngör, bedava yem kaynağı olan meraların amacı dışında kullanılarak betonlaştırılmasının, Türkiye`nin yurtdışından canlı hayvan ve et ithalatına devam etmesi anlamına geldiğini belirterek, şunları söyledi: “Yani ulusal kaynaklarımız başka ülkelere aktarılırken, hayvancılık sektöründeki sorunlar daha da derinleşecek ve halkımız ucuz ete kavuşma imkanından yoksun kalacaktır. Yine Meclis gündeminde olan başka bir tasarı ile zeytinliklerin de enerji ve maden şirketlerinin talanına açılmak istenmesi göz önüne alındığında, gözden çıkarılanın sadece çiftçiler değil, tarım alanları da olduğu anlaşılmaktadır. Su yapılarının denetimi özel şirketlere bırakılacak Torba Tasarı`ya eklenen diğer bir madde ile HES`ler, baraj, gölet ve regülatör gibi su yapılarının denetiminin, DSİ tarafından hizmet alım yoluyla şirketlere yaptırılabilmesi öngörülmektedir. Hatırlanacağı üzere TBMM`de 2011 yılında kanunlaşan Torba Yasa`da su yapılarının denetlenmesinin DSİnin çıkaracağı yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüş, DSİ tarafından da bu yönde mevzuat çalışmasına gidilmişti. Ancak ODA`mız ve TMMOB`nin açtığı davalar sonucunda Danıştay DSİ`nin ‘su yapılarının denetiminin özel şirketlere devredilmesine’ ilişkin yönetmelik ve tebliğini yasa dışı bulmuş ve Torba Yasa`nın söz konusu hükmünü de Anayasa Mahkemesi`ne taşımıştı. Anayasa Mahkemesi`nden de iptal kararı çıkmasına karşın bu konudaki ısrarını sürdüren Hükümet, Torba Tasarı`ya eklediği maddelerle su yapılarının denetimini şirketlere bırakmaya hazırlanmaktadır. Denetim hizmeti kamunun işi, özel şirketlere devredilemez’ Devlet; bireyin en temel hakları olan yaşama, çalışma, iş güvenliği ve işçi sağlığını korumakla yükümlüdür. Bu hizmetleri kamu eliyle yürütmelidir. Yani devlet ‘maliyeti’ gerekçe göstererek temel kamu hizmetlerini şirketlere havale edemez. Dolayısıyla yapı denetimi, iş güvenliği ve su yapılarının denetim hizmetleri de, amacı ‘kar etmek’ olan özel şirketlere devredilemez. ZMO olarak AKP iktidarını, yukarıda dile getirdiğimiz uyarıları dikkate alarak, özellikle bu yıl önce kuraklık, sonra don ve dolu, son olarak da sel felaketi ile sarsılan çiftçinin durumunu bir kez daha değerlendirip gerekli adımları atmaya ve geleceğimiz açısından büyük önem taşıyan meralar, zeytinlik alanlar ile su yapılarının denetimi konusundaki düzenlemelerden de vazgeçmeye çağırıyoruz.” Sait MUNZUR 10 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Uluslararası Kooperatifler Günü »» Küresel düzeyde kooperatiflerle ilgili iki anama günü kutlanmaktadır: Dünya Kooperatifler Günü (21 Aralık) ve Uluslararası Kooperatifler Günü (Temmuz Ayının İlk Cumartesi Günü) Kooperatiflerin Rolü [1] Kooperatifler, bir yöre (ülke) insanının kendi yaşamlarını iyileştirmeye götüren araç olarak işletme ve birlik esprisi içinde toplumun ve ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel ve politik ilerlemesine katkıda bulunan kuruluşlar olarak da tanımlanabilir. Kooperatif hareket, ulusal ve uluslararası ilişkilerde giderek başrol oynayan bir kurum olarak ortaya çıkmaktadır. Kooperatif hareket ayni zamanda, insanların kendine ait araçları ile kendi öz sorumlulukları altında, bir dernek ve işletme biçiminde örgütlenme tarzını benimseyerek kendi amaçlarını gerçekleştirirken, yerel düzeyde yüksek bir demokratikleşmeyi ve özerkleşmeyi öngören ve ayrıca uluslararası düzeyde bütünleşmiş bir harekettir. Bunun yanında kooperatif hareket sadece ekonomik değil, ayni zamanda fakirlikle mücadele, prodüktif istihdam yaratma ve toplumsal bütünleşme gibi sosyal ve çevresel konuları da kapsar. ILO 2002’den beri, insana yakışan çalışma tarzı için kooperatif girişimlerin yapılanmasını önermektedir[2]. Uluslararası Kooperatifler Günü (UKG) 1980’li yılların ikinci yarısında Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA[3]) ve Kooperatifleri Tanıtma ve Geliştirme Komitesi (COPAC[4]) üyeleri kooperatif hareketlerin uyumlaştırılması konusunda çalışmalar başlattı. Bunu takiben Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 16 Aralık 1992’de 47/90 nolu kararla bir “Uluslararası Kooperatifler Günü”[5] oluşturulmasına karar verdi. Bu kararın açılımı şöyle özetlenebilir: BM Genel Kurulu, Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin 100. Kuruluş yılı olan 1995 yılının temmuz ayının ilk cumartesi günü Uluslararası Kooperatifler Günü(UKG[6])’nün kutlanmasını, bu süreç içinde UKG kutlama biçimlerinin araştırılmasını kararlaştırdı. 23 Aralık 1994’de BM Genel Kurulu, kooperatiflerle ilgili, salt hükümetleri ve uluslararası ajansları ilgilendiren, 49/155 sayılı yeni bir karar aldı: “Ulusal kalkınma stratejileri hazırlanırken ekonomik, sosyal ve çevresel sorunların çözümüne kooperatiflerinde katkısının hesaba katılmasını » önerdi; ve « diğer işletmelere ve ticari faaliyetlere boyun eğmeyen zorlukları elimine etmek amacıyla kooperatif faaliyetleri engelleyen hukuki ve idari sınırlamaları n yeniden gözden geçirilmesini” istedi. BM bu kararında, […] 1995’den itibaren, hükümetleri, uluslararası uzmanlaşmış örgütleri ve kurumları ve uluslararası kooperatif organizas- »» Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) tarafından, 13-15 Ekim 2014 tarihlerinde, Buğday Derneği organizasyonuyla, İstanbul’da gerçekleşecek. Kongreye organik tarımla uğraşan önemli konuşmacılar da katılacak. Katılımcı listesi şöyle: Yemi Akinbamijo Afrika Tarım Araştırmaları Forumu’nun (FARA) Genel Müdürü, Will Allen “Growing Power” sivil toplum örgütü lideri, kent çiftçiliği öncüsü, Elisabeth [email protected] Böylece UKG’nün kutlama tarihi, ICA tarafından 1923’den beri “Kuruluş Günü” olarak kutladığı, temmuz ayının ilk cumartesisi olarak belirlendi. Dünya Organik Kongresi İstanbul’a geliyor Üç yılda bir dünyanın farklı ülkelerinde düzenlenen Dünya Organik Kongresi’ne dünyanın farklı bölgelerinden gelecek 1500’den fazla delege katılacak. Kongrede, dünya organik tarımının stratejisi ve yol haritası belirlenecek. Kongrenin teması ve sloganı, İstanbul’un konumu da göz önünde bulundurularak “Organik Köprüler Kurmak” olarak belirlendi. Kongre sürecinde, organik tarımla uğraşanlar yeni teknolojileri, üretim tekniklerini ve pazarlama yöntemlerini öğrenecek ve dünyanın her yerindeki sektör paydaşlarıyla ağlar oluşturabilecek. Organik sektörle ilgili toplam 80 oturumun yapılacağı 18. IFOAM Dünya Organik Kongresi Ana Bölüm, Bilimsel Bölüm ve Uygulayıcı Bölümü olmak üzere üç ana bölümden oluşacak. Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Atangana PROPAC (Orta Afrika Çiftçi Örgütleri Bölgesel Platformu) Başkanı, FAO Kooperatifler Özel Elçisi, Christian Felber – Yazar, Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Lyonpo Yeshey Dorji Bhutan Tarım Bakanı, Anna Lappé Organik tarım ve adil gıda savunucusu, yazar, “Small Planet Institute” sivil toplum örgütü kurucusu, Kathleen Merrigan Eski ABD Tarım Bakanlığı Müsteşarı, Pat Mooney ETC Group sivil toplum örgütünün kurucusu, yazar Kongre kapsamında, konuşmaların yanı sıra %100 Ekolojik Pazar ziyaretleri, çevredeki ekolojik çiftliklere ziyaret, İstanbul’da ve Türkiye’de ekolojik ve kültürel turlar ve organik tadım atölyeleri düzenlenecek. yonları, 47/90 sayılı kararında kabul ettiği uluslararası kooperatifler gününü (UKG), her yılın temmuz ayının ilk cumartesi gününde kutlamalarına davet etmektedir. Uluslararası Kooperatifler Gününün Amacı[7] Kooperatif eylem üzerinde kamuoyunun duyarlılığını artırmak; Uluslararası kooperatif hareketin ve Birleşmiş Milletlerin amaçlarının tamamlayıcılığını vurgulamak; Birleşmiş Milletler tarafından belirlenmiş büyük sorunların çözümüne kooperatif hareketin katkısını belirtmek; Uluslararası kooperatif hareket ile yerel, ulusal ve uluslararası düzeydeki yönetimler, hükümetler gibi, diğer aktörler arasındaki ortaklaşmayı genişletmek ve sağlamlaştırmak. Uluslararası Kooperatifler Gününün Ana Temaları[8] 1995’den itibaren küresel toplum, kooperatifler,vb.. ICA Günü’nü Birleşmiş Milletler UKG olarak kutlamaktadırlar. Dünyada UKG kutlamaları yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde tutarlı olmalıdır. Bu nedenle ilgili kuruluşlar, kooperatiflerin çözümüne katkıda bulunabileceği ana bir temayı her yıl UKG’nün konusu olarak seçerler. Konuyla ilgili olarak, BMÖ Genel Sekreteri, Uluslararası Kooperatifler Birliği(ICA) ve Kooperatifleri Tanıtma ve Geliştirme Komitesi (COPAC) yetkilileri, Günün anlamı ve konusu üzerine demeçler verirler. Örneğin UKG’nün son beş yılının ana temaları şöyledir: Konu 2010: “Kooperatif girişim kadınları özerkleştirir” Konu 2011: “Gençler, kooperatiflerin geleceği” Konu 2012: “Kooperatif girişimler daha güzel bir dünya kurmaya yardım ederler” Konu 2013: “Kooperatif, Kriz zamanında güçlü kalan bir girişim” Konu 2014: “Kooperatif işletmeler: herkes için sürdürülebilir bir kalkınmayı sağlamak.” Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri M. Ban Ki-moon, 2014 yılı UKG için şu vurgulamayı yapmaktadır: « Kooperatifler, tarım, gıda güvenliği ve kırsal kalkınma için özel olarak önemlidirler. Fakirlik içinde yaşayan onlarca milyon insan dâhil olmak üzere, finans hizmetleri sektöründen, 857 milyondan fazla insan yararlanmaktadır. (5 Temmuz 2014) Sonuç Toplumun kaygısı, kooperatif hareketin kurucu değerlerinden biridir. Bu nedenle, toplulukların / toplumların yaşam koşullarının sürdürülebilirliğini koruma ihtiyacı, tüm kooperatiflerin hedefi ve onların yapacağı işlerin ayrılmaz bir parçasıdır. [1] http://www.un.org/fr/events/ cooperativesday/background.shtml [2] http://fr.wikipedia.org/wiki/ Ann%C3%A9e_internationale_ des_coop%C3%A9ratives [3] ICA :l’Alliance coopérative internationale [4] COPAC : Comité pour la promotion et le progrès des coopératives [5] l’Assemblée générale des Nations Unies: résolution 47/90du 16 décembre 1992. [6] UKG : Uluslararası Kooperatifler Günü [7] http://www.un.org/fr/events/ cooperativesday/ [8] http://www.un.org/fr/events/ cooperativesday/pastobs.shtml Saman Fiyatları 10 Kuruştan 40 Kuruşa Çıktı »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iki yıl aradan sonra tekrar saman ithalatına kapı açması, sektör tarafından tepkiyle karşılandı. Sonbahar ve kış aylarında yaşanan kuraklık özellikle buğday ve diğer hububat ürünlerinde üretim kaybına neden oldu. Bu kaybın yıl sonunda yüzde 20’ler seviyesinde olacağı ve geçen yıl 22.5 milyon ton olan buğday rekoltesinin bu sene 18 milyon tona kadar gerileyebileceği tahmin ediliyor. Kuraklık nedeniyle hububat üretiminin en yaygın olduğu bölgelerdeki birçok tarlada ekinler yetersiz kalırken, bu durum saman üretimini de olumsuz etkiliyor. Nisan ayında kilosu 25 kuruştan satılan 2013 ürünü saman, bu yıl Mayısta 37 kuruşa çıktı. Buğday hasadının başlamasından sonra saman veriminin az olduğu görülünce fiyat daha da yükseldi. Geçen sene hasat döneminde kilogramı 10-15 kuruş arasında değişen samanın fiyatı, yoğun talebin ardından 35-40 kuruşa kadar çıktı. İç piyasada fiyatların bu kadar artmasının ardından ithalatın da yolu açıldı. Meraların iyileştirilmesi halinde saman ithalatına gerek kalmayacağı belirtiliyor. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Tayfun Özkaya, “Meraları iyileştirsek, saman ithalatına gerek kalmaz. Hayvancılığı samana bağlamak, iyi bir politika değil. Hayvancılık, verimli meralara bağlı olmalı. Bir mera kanunu çıkartıldı ama hiçbir şey yapılmadı. Meraların geliştirilmesi lazım. Erozyonu önleyici tedbirler alınması ve miş olurdu. Kaynaklar gereksiz ve ilgisiz yerlere verildiği için bu hale geldi. Bugün Türkiye'de saman yetersizliği yaşanıyorsa bu, bakanlığın yanlış politikasından kaynaklanıyor.” diye konuştu bazı yerlere tohum atılması lazım. İyi bir otlatma sistemi kurulması gerekir. Meraları geliştirmek için bir sürü yöntem var ama bunlar nedense yapılmıyor.” dedi. Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, saman ithalatının tarımda uygulanan yanlış politikalardan kaynaklandığını söyledi. Hayvancılıkla alakası olmayan insanlara kredi verip çiftlik kurdurulduğuna dikkat çeken Eskiyörük, "Bu çiftlikler saman üretmedikleri için yurtdışından alıyor. Eğer yetmiyorsa elbette saman ithalatı yapılmalı. Fakat neden bu duruma gelindi? Hayvancılığı çiftçiler yapsaydı, bunlar yaşanmazdı. Çiftçinin zaten tarlası var, hayvanın yiyeceği kaba yemi yetiştiriyor ama hiç tarımla ilgisi olmayan insanların kurduğu çiftlikteki hayvanlar neyle beslenecek? Mecburen saman ve ot ithal edilecek. Bakanlık mevcut kaynakları üreticilere verseydi; onların gelişmesi ve modernizesi için kullanılsaydı, Türkiye hayvancılıkta ciddi ihracat düzeyine gel- Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Cumali Doğru, Türkiye’nin zorda kalmazsa saman ithal etmeyeceğini, yemin hayvancılıkta zaruri ihtiyaç olduğunu belirtti. Doğru, "Ülkemizde küresel ısınma nedeniyle buğday üretiminde azalmalar görülüp, ithalat zorunlu hale gelmektedir. Çözümü tabiattan kaynaklanıyor. Sulamanın olduğu yerde buğday fazla olur. Yağışların yeniden gelmesiyle birlikte ileride bu zorluğun üstesinden geliriz" dedi. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin ise “Don olayının yaşanması çoğu ürünü olumsuz etkilediği gibi samanı da boş geçmedi. Don olayının ardından meydana gelen kuraklık, buğdayın rekoltesini yüzde yirmi azalttı. Saman mahsulleri 22 milyon tondan 18 milyon tona geriledi. Ciddi bir şekilde düşüş var. Türkiye'nin yem açığının kapatılması için mecburen samanın ithal edilmesi gerekir” dedi. Yetkin, yem açığının kapatılması için gereken çözümün tarımda uygulanan politikalara dikkat edip üretimin artırılmasını sağlamak olduğunu söyledi. Köy-Koop Haber Ağustos 2014 11 Zeytinliklerin Durumu Yeni Yasama Yılına Kaldı TARIM Yeni Üst Örgütlenme Modellerine Doğru Kümelenme, Platform »» Son yıllarda farklı örgütlenme modelleri ön plana çıkmaktadır. Özellikle üretici örgütlenmesindeki zafiyetlerin ortaya çıkması, Devletin müdahil olabilmesi ve özellikle üretici örgütlerinin, mevcut sorunların çözümünde etkin olmaktan çıkarılmış olması, bu tür yeni yapılanmaların etkinleşmesinde önemli rol oynamaktadır. Platform türü oluşumlar tamamen legal olarak 5253 sayılı Dernekler Kanununa uygun olarak kurulmakta ve faaliyetlerini yürütmektedir. Statüsü gereği devletin müdahalesi asgari düzeyde olmaktadır. Belki de bu durum insanların doğasında olan ve daha özgürce kendisini ifade edebileceği bir örgütlenme arayışı olarak da kendini göstermektedir. Çünkü tamamen ortak sorunları ve hedefleri olan insanların, kurumların ve kuruluşların bir inisiyatifi olarak ortaya çıkmakta, ortak çıkarların korunmasına yönelik olmaktadır. Üretici örgütlerinin belki de en önemli sorunu olan Devletin müdahaleciliğinin bu tür örgütlerde yok denecek kadar az olması, tarımsal alanda sorunlarını daha etkin bir şekilde çözümleyebilecek ortak çalışma zeminlerinin oluşturulması bu anlamda son derece önemlidir. Bu yapılanmalarla, kırsal kalkınmada bölgesel güçlerin Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı bir araya gelmesini sağlayarak daha etkin çözüm üretilmesine zemin hazırlanmış olunmakta, platformlar bir anlamda üretici örgütlerinin zafiyetlerinin giderilmesi için önemli bir argüman olarak kullanılabilmekte ve son zamanlarda giderek yaygınlaşmaktadır. Diğer bir birliktelik modeli olarak kümelenme, son yıllarda özellikle 1990 lı yıllardan bu tarafa farklı bir ekonomik kalkınma yaklaşımı olarak benimsenip, birçok ülkede resmi kalkınma politikası olarak kabul edilmiştir. Ülkemizde de sektörel ve bölgesel olarak hem sanayi alanında hem de kırsal kalkınmada önemli bir yapılanma şekli olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Bölgesel ve kırsal kalkınma politikalarının yeniden şekillenmeye başlaması ile bölgelerin kendine özgü yönleri ön plana çıkarılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının ve diğer kuruluşların işbirliği anlayışı çerçevesinde bir araya gelmesinin önemi giderek artmaktadır. Dolayısıyla, Platform oluşturma ve kümelenme kırsal kalkınmada bir örgütlenme şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle 1163 sayılı kooperatifler Kanununun yeniden şekillendirilmesi, üretici örgütlenmesinde yeni model arayışlarında, kümelenme, platform gibi yapılanmaların da dikkate alınması gerekmektedir. Hiçbir tarımsal destek ihtiyacı dahi duymadan kişi, kurum ve kuruluşların bir araya gelebilmesi, hiç şüphesiz üzerinde ciddiyetle durulması ve düşünülmesi gereken bir olgudur. »» Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanan, 25 dönümden küçük zeytinliklerde maden ve enerji yatırımlarına izin veren yasa tasarısı büyük tepkilere yol açmıştı. Zeytinliklerin durumu Meclis’in tatile girmesiyle Yeni Yasama Yılına kaldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ nca hazırlanan Elektrik Piyasası Kanunu ile 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı”nın 4. maddesi ile zeytin alanlarında, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın izniyle, tesisler yapılabileceği hükmünün getirilmesi gündeme gelmişti. Yapılacak düzenlemenin hayata geçmesi durumunda, 25 dönümden az büyüklükteki zeytin bahçeleri ‘zeytinlik‘ statüsünden çıkartılarak, sıradan arazi olarak kabul edilecek. Kamu yararı görülmesi durumunda ise, bu alanlarda enerji ve yapılaşma faaliyetlerine izin çıkacak. Türkiye dünyanın dördüncü büyük zeytin üreticisi. Yaklaşık 500 bin üreticiyle 160 milyondan fazla ağaçla zeytin üretiyor. Türkiye‘deki zeytinliklerin ortalama büyüklüğü 10 dönüm civarında, tasarıya göre buralar zeytinlik olarak sayılmıyor. 35753 Sayılı Mecut Yasa’nın 20. Maddesinde, ‘Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Zeytincilik sahaları daraltılamaz.’ denilmekte. Yeni Yasa Tasarısı kanunlaşırsa ‘Kamu Yararı’ görülmesi durumunda; zeytinlikerde madencilik faaliyeti yapılmasının önünü açıldığı gibi bu alanlarda, petrol ve doğalgaz işletme faaliyetleri, jeotermal, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, yol, altyapı ve üst yapı faaliyetleri ve elektrik üretimine izin çıkmış olacak. Zeytinliklerin enerji yatırımlarına açılmasına yönelik tartışmalar devam ederken konunun en önemli muhataplarından biri olan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, destek verdiği zeytinliklere sahip çıkamadı. Üretim teşvikleriyle zeytin ağacı sayısının 97 milyondan 170 milyona çıkmasını sağlayan bakanlık, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan ve alt komisyonda görüşülen Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı´na destek verdi. Komisyona katılan bakanlık yetkilileri, tasarıyı desteklediklerini açıkladı. Bu destek, zeytin üreticilerinde hayal kırıklığına neden oldu. Yeni Yasa Tasarısına tepkiler büyüyor Yapılmak istenen değişiklikle mevcut yasadaki, hükmülerin işlemez hale getirildiğini savunan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Özden Güngör, “Yatırım taleplerini masum bir kılıfa sokmak için bu konuda karar verme yetkisi 9 kişiden oluşan ‘Zeytin Sahalarını Koruma Kurulu‘na bırakılıyor. En az 5 üyenin aynı yöndeki oyu ile karar alabilen kurulun ne ilginçtir ki 5 üyesi o ilin valisinin emrindeki kamu görevlilerinden oluşuyor. Diğerleri ise ziraat odaları, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerden oluşuyor. Bu tasarının yasalaşması halinde tarım alanlarının amaç dışı kullanımı yaygınlaşacak. Yok edilen toprak ve su kaynaklarımıza zeytinlikler de eklenecek. Bilimin gösterdiği yol yerine, yasalarla açılan çıkmaz yoldan gidilmesinin yalnızca rant çevrelerine faydası olabilir. Rant odaklı yaklaşımlarla verilen zararlara yenilerinin eklenmesine karşı mücadele edeceğiz.” dedi. Bu kanun tasarısı zeytinciliğin ölüm fermanıdır Zeytinin Ege Bölgesi olmak üzere Türkiye için stratejik bir ürün ve 10 milyon insanın geçim kaynağı olduğunu belirten, Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, “ Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin ıslahı ve Yabanilerin Araştırılması Hakkında Kanun Değişikliği’ne Dair Kanun Tasarısı’nın dördüncü maddesi gizli ve örtülü bir amacı güdüyor. Bu gizli amaç, zeytinlikleri ‘madenlere, enerji yatırımlarına, nükleer santrallere, konut ve AVM inşaat alanlarına açmak, bu alanları TOKİ’ye tahsis etmek’ şeklindedir. Çünkü tasarıya göre 25 dönümden küçük zeytinlikler sıradan arazi kabul edilecek. Ülkemizde zeytinliklerin ortalama büyüklüğü 10 dönüm olduğuna göre, zeytinliklerin çok büyük bir bölümü sökülecektir. Bu kanun tasarısı zeytinciliğin ölüm fermanıdır” dedi. Tasarı yeni yasama yılında görüşülecek Tasarı ile sıkıntılı günler geçiren Zeytincilik Sektörü, Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Şerif Selçuk ve Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Murat Çetin’in Sanayi, Ticaret, Enerji Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu ile yaptığı görüşme sonrasında rahat bir nefes aldıklarını söyledi. Sanayi, Ticaret, Enerji Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu ile 1 saati aşkın toplantı yaptıklarını belirten Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Şerif Selçuk, TBMM gündemine 6. Kez gelen kanun tasarısı ile ilgili Zeytincilik Sektörü’nün çekincelerini, doğuracağı sıkıntıları anlatma imkânı bulduklarını söyleyerek, Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında 3573 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hazırlanırken Zeytincilik sektörünün görüşünün alınmadığına dikkati çektiklerini anlatan Selçuk, Yeni yasama yılında görüşülmesine ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının madde madde görüşlerinin alınmasına karar verildiğini de belirtti. Zeytin ve zeytinyağında Türkiye’ nin büyük hedeflerinin olduğunu belirten Selçuk, “Bu hedeflerin tutması Türkiye’nin zeytin varlığını korumasına bağlıdır. Aksi takdirde bu hedeflere ulaşmak hayal olacaktır ”dedi. 12 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber RÖPORTAJ “Kooperatifçilik Aile Çiftçiliğinin Örgütlü Halidir” »» Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Başkanı Muammer Niksarlı ile Kooperatifçiliğin geleceğini konuştuk. Röportaj: Emel TUĞRUL Günümüzde kooperatiflerle sendikaların çok hızlı bir biçimde güç ve işbirliği yapmaları gerekiyor. Çünkü kooperatiflerle sendikalar yeryüzüne aynı dönemde, aynı gerekçelerle ortaya çıktı. Kooperatifler tüketicinin sömürüsünü hissetti, tüketicileri örgütledi. Sendikalarda emeğin sömürüsünü hissetti, emeği örgütledi. Birinin adı sendika, birinin adı kooperatif. Nerede doğuyor bunlar; 1800’lü yıllarda İngiltere’de sanayi devriminden sonra, aynı yerde. Bu bir rastlantı değil. Şu anda kooperatiflerin karşı karşıya bulunduğu saldırı, daha önceki yıllarda sendikalara yapıldı. İşte sendikaların hali ortada, nereye gitti? Taşeronlaşmaya gitti. Köy-Koop Haber - Muammer Niksarlı kimdir, okurlarımız için kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Muammer Niksarlı - Ekim 1947 yılında Elazığ’ın Ağın ilçesinde doğdum. Rahmetli babam Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmendi. Onun görevi gereği Türkiye’nin birçok yerini gezdik, dolaştık. Liseyi Elazığ’da okudum. Ankara’da Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu’nu bitirdikten sonra, çalışma hayatıma DSİ’de fotofilm merkezinde basın teknisyeni olarak atıldım. Daha sonra Basın-İş Sendikası’nda Başkanlık görevinde bulundum. Kooperatifçilik ile ilk tanışmam da bu görevdeyken gerçekleşti. Dünyada nadir görülebilen, sendika-kooperatif işbirliğiyle (55.000 konutluk) ‘Batıkent Projesi’ni gerçekleştirmek üzere Yapı Kooperatifleri Birliği’nin (KENT-KOOP) kurucuları arasında yer aldım. 1979 Yılında kurmuş olduğumuz KENT-KOOP’un 1981-1992 yıllarında genel sekreterlik görevini yaptım. 1992 yılından bu güne kadar da Genel Başkanlığını sürdürüyorum. Bu arada Yapı Kooperatifleri Üst Birliği olan TÜRK-KENT’in kuruluş sürecinde bulundum. Yine, TMKB kuruluş sürecinde yer aldığım, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin 1997 yılından beri de Başkanlık görevini sürdürmekteyim. K.K.- Kooperatifler yasasında değişiklik yapılması için çalışmalar yapılıyor, neden böyle bir değişikliğe gereksinim duyuldu? M.N.- Gereksinim duyulması çok doğal. Çünkü bu yasa 1969 yılında çıktı. O yıldan bu yana birçok şey değişti. Kooperatif uygulamalarında değişiklikler oldu. Türkiye’nin değişen şartlarında kooperatifçiliğe yansıyan yönüyle değişimler yaşandı. Uygulamalarda yetersizlikler, eksiklikler oldu. Bir yasa eskiyebilir, yaşlanabilir, ancak geçmişte yasada görülen eksiklikler geçici çözümlerle, nokta değişikliklerle sorunlar giderilmeye çalışıldı. Özellikle yapı kooperatifleri bahane edilerek ve her defasında yasaya müdahale, yasanın özünü, demokratik yapısını bozdu. Devlet müdahalesini artırdı. Bu kooperatifler yasasında yapılan her değişiklikle bu yasa, ceza yasası niteliğine büründü. Her şeye ceza, ertelenemeyen ceza, hatta hatta paraya çevrilemeyen ceza. Genel Kurulunuzu 1 gün geç yaptığınız zaman ceza veriliyordu. O kadar komik şeyler oluyordu ki yaşananlara yargıçlarda şaşırıyordu. Ceza nedir? Özgürlüklerin kısıtlanması. O dönemin gazete haberlerine de birçok defa konu olmuştu. Örneğin, hangi takımı tutuyorsun; Beşiktaş, Fenerbahçe veya Galatasaray gibi. Verilen ceza; 3 ay süre ile tuttuğunuz takımın maçına gidemiyorsunuz. Bu durumlara düşmüştü. Biz bu durumlara karşı çıkmıştık ama bizim karşı çıkmamız bir şey ifade etmiyor. Çünkü örgütlü değildik ve Türkiye’de kooperatifler baskı grubu haline dönüşmemişti. Her kooperatif kendi grubu için baskı unsuru olmaya çalışmış. Kendi çalışma alanının sorunlarını çözmek için birtakım ilişkilere girmiş. Biz kooperatifçiyiz, birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için mantığı ile düşünülmediğinden, siyasetçi ve yönetici istediği zaman istediği değişikliği yapıyor. Değişiklik bir kooperatifin kendi çalışma konusu dışında kalıyorsa, ‘banane, beni ilgilendirmiyor’ deniliyor. Ama günün birinde size de dokunacağını bilmeniz gerekiyor. Şimdi o noktaya geldik. Yasa değiştirme bir ihtiyaçtı ama bu defa kökten, esastan bir değişikliğe gidiliyor. İyi bir noktada mıyız? İşte o tartışma konusu. K.K.- Kooperatifler Yasasında öngörülen değişiklikler ‘Strateji Planı’ ile örtüşüyor mu? Yasa ile nasıl bir örgütlenme modeli öngörülüyor? M.N.- Strateji planı bugüne kadar kooperatif kesimi ile kamu kesiminin çok yüksek oranda mutabık kaldığı bir metindir. Yüzde yüz mutabık mıyız? Hayır. Ama çok yüksek oranda bugüne kadar mutabık olduğumuz bir metin. Bu yasa taslağı bu metinle örtüşüyor mu? Çoğu yerde örtüşmüyor. Niye örtüşmüyor dediğiniz zaman, bize bunları yönetmenliklerle ve tebliğlerle düzelteceklerini söylüyorlar. Yönetmelikler ve tebliği kamu yönetiminin kooperatiflere müdahale etme araçlarıdır. Genel müdür değişince tebliği de değişebilir! Onun için örtüşmüyor. Örtüşmeyen noktalara karşı yaptığımız itirazlara verilen yanıt, biz onları tebliği ve yönetmeliklerle düzelteceğiz. Böyle bir uygulama, düzenleme olmamalı. Şu andaki yöneticileri tenzih ediyorum. Tamam, iyi niyetle, iyi şeyler düşünüyor olabilirler. Ama niyet ne olursa olsun kooperatiflerin ipleri kamu yöneticisinin elinde. Kooperatifler Yasası, kooperatiflerin kendi kendilerini yönetmesi demektir. Devlet kooperatifleri yönetmeye kalktığı zaman kooperatifçilik olmaz. Bunu geçmişte Tarım Kredilerde, Tarım Satış Kooperatiflerinde gördük. Kooperatifler yasası değiştirilirken dikkat edilecek çok önemli husus, demokratik yapısını bozmamaktır. Bu yasa taslağından kooperatif örgüt hiyerarşisindeki aradaki bir kademeyi kaldırmak istiyorlar. Mevcut durum ise kooperatif, kooperatif birliği, kooperatif merkez birliği, Milli Kooperatifler Birliği kademeleri halindedir. Burada deniyor ki, ya Birliği kaldıralım, ya da Merkez Birliği’ni kaldıralım, yani kademeyi azaltalım. Bunun diğer ülkelerde örnekleri var. Bunun olabilmesi için uzun bi geçiş sürecine ihtiyaç var. Türkiye’deki mevcut kooperatif ortaklarının kendi alanındaki kooperatiflerin yarıdan bir fazlasını örgütleyene Merkez Birliği unvanı verelim deniyor. Bunlar gerçekçi yaklaşımlar değil. Şunu söylemek istiyorum. Hiç bu kademelere dokunmadan, ihtiyaç duyulan değişiklikler yapılırsa, zamanla kademeler azalır. Burada esas yapıla- cak olan o değil, yapılacak olan Tarım alanında 7 tür kooperatif var. Bütün bunların hepsinin bir arada olması gerekir. Yani, siz köyde bir insanı beş ayrı kooperatif kurmaya zorlayamazsınız. Şuan Türkiye’deki bir kooperatif çeşitliliği enflasyonu var. İdari kararla yaptığınız şeyi, idari kararla düzeltemeyecek noktaya geldik. Yani o kadar çeşitli kooperatif olamaz. Bu yasanın bu yapıyı toparlaması gerektiğini düşünüyorum. Çok amaçlı, çok ortaklı kooperatiflere geçmedikçe, kooperatiflerin pazarda ekonomik faaliyetlerde bulunmasını beklememek lazım. K.K. - Yasa tasarısında kooperatiflere getirilen devlet müdahalesini nasıl değerlendiriyorsunuz? M.N.- Biraz önce söylediğim gibi, on konuda yönetmelik, on konuda tebliği var. Onun için ben yasada çok ileri düzeyde devlet müdahalesi kaygısı taşıyorum. K.K.- Yeni yasa tasarısı ile birlikte Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin çalışma şekli nasıl olacak? M.N.- Türkiye Milli Kooperatifler Birliğine çok uzun ve çok sayıda görevler verilmiş. Şimdi bunları burada saymakla bitmez. Fakat şöyle bir şey söyleniyor. Milli kooperatifler Birliği Strateji Belgesinde belirlenen hedef noktaya gelene kadar, bu görevleri devlet, yani bakanlık yapacak deniyor. Bu konunun anlaşılması için size bir örnek vereyim. Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin de bulunduğu Strateji Eylem Planı hazırlık çalışmalarında, Bakanlık Almanya’dan Uluslararası kooperatif mevzuatı uzmanı Prof. Dr. Hagen Henry’i Türkiye’ye getirdi. Bu zat geçmişte 8 kez Kooperatifler Yasasını veya Kooperatif Strateji Belgesi’ni; nasıl yapalım, nasıl hazırlayalım, diye getirildi. Prof. Dr. Hagen Henry’nin diplomatik bir nezaketle, yazmış olduğu raporun giriş bölümünde yapılan çalışmanın; mevzuat hazırlama yöntemlerine, usüllerine uygundur diyor. Sen de bunu taslak uygun diye anlıyorsun. Ancak, Henry’nin 71 madde de itirazı var. Biz bu konuyu ICA’nın bünyesinde yeni oluşturulan Uluslararası Kooperatifler Yasası Standartları Değerlendirme Komisyonu’na bildirdik. K.K- Yeni yasa tasarısında Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin görev kapsamı nasıl olacak? M.N.- Bu yeni tasarıda benim eleştirdiğim noktalardan bir tanesi kooperatiflerin üstündeki yapıların, kooperatifler gibi kurulmaması gerektiğidir. Çünkü kooperatif gibi kurulduğu zaman, bazı kooperatif ilkeleri farklı yorumlanarak karşımıza bazı engeller çıkartılıyor. Örneğin, kooperatiflere serbest giriş-çıkış ilkesi vardır. Dolayısıyla üst birliklere girme mecburiyeti getiremeyiz. Bu birliklere, girme mecburiyeti getiremediğimiz zaman dikey örgütlenmesini sağlayamazsınız. Üst örgütlere girme mecburiyetini getiremezseniz; denetimi etkinleştiremezsiniz, doğru istatistik bilgiler toplayamazsınız, dünyadaki yeni oluşumları, değişiklikleri aktaramazsınız, uluslararası camiada ekonomik faaliyette bulunamaz, ticaret yapamazsınız. Ülke içinde kooperatifler arası ilişkiyi ve ticareti sağlayamazsınız. Bunların hepsi şuandaki eksiklikler. Biz hala 7 kişi bir kooperatif, 7 kooperatif 1 birlik, 7 birlik 1 merkez birliği, 7 merkez birliği 1 milli birlik kurabilir. İşte bu mantığın değişmesi gerekiyor. Görülüyor ki bu mantık değişmiyor. Milli Kooperatifler Birliği’ne ticaretin dışında aklınıza gelebilecek; eğitim, denetim, geliştirme, lobilicilik, yayın, sosyal faaliyetler, iç ilişikler, uluslararası ilişkiler, istatistik veri tabanı oluşturma, elektronik yayın gibi birçok görev veriliyor. Bu görevler, zaten olması gerekenlerdir. Bu yüzden biz diyoruz ki, dikey örgütlenme zorunlu hale getirilmelidir. Dikey örgütlenmenin zorunlu hale getirilmesini gerekliliğini vurguladığımızda, efendim serbest giriş-çıkış ilkesine aykırı diyorlar. Peki, Almanya’da bir kooperatif kurulduğunda, denetim birliğine kayıt yaptırmazsa faaliyette bulunabiliyor mu? Hayır, faaliyette bulunamıyor. Neden bizde de böyle olmuyor? Aldığımız cevap ‘yok’. Peki, üretici birliklerine dikey örgütlenme zorunluluğu getiriyorsunuz da, kooperatiflerde neden zorunlu hale getirilmiyor? Buna da cevap ‘yok’. K.K.- Kooperatifçiliğimizin güven kazanması ve kurumsal kimliğe kavuşması için neler yapılmalıdır? M.N.- Başta çok amaçlı, çok ortaklı kooperatifçiliğe geçişin bütün yolları zorlanmalı, kooperatif çeşitliliği enflasyonuna bir son verilmeli, kooperatiflerde dikey örgütlenme zorunluluğu getirilerek denetim etkinleştirilmelidir. Eğitim yaygınlaştırılmalıdır. Ancak bu şekilde kooperatifler yeniden güven kazanarak kurumsal kimliğe kavuşabilir. Şuanda kooperatif kurarken fizibilite çalışması yapılmıyor. Muhtarlık seçimini kaybeden kooperatif kuruyor. Çünkü kooperatif kurma alanı o kadar geniş ki, hem de küçük dilimlere ayrılmış. Kooperatifin kurulma aşamasında bir zorlukla karşılaşılınca, kişi bir milletvekili, siyasetçi buluyor. Siyasetçi ise niye izin vermiyorsunuz buna diyor. Bir siyasetçi veya milletvekili neye karışıp neye karışmayacağını bilmesi gerekir. Bu tür davranışlar toplumun yapısını bozuyor. K.K.- Türkiye’de kooperatiflerin örgütlenmesinde nasıl bir yapılanmaya gidilmeli? Bu kapsamda bir çatı örgütü olarak Milli Birliğin rolü ne olmalıdır? Bu kapsamda bir grup çalışması yapılması gerekmez mi? M.N.- Türkiye’de kooperatiflerin karşısına üretici birliklerini koydular. Kooperatiflerin yaptığı işlerin aynısı tebliğler ve yönetmeliklerle üretici Köy-Koop Haber Ağustos 2014 RÖPORTAJ birliklerine verdiler. Üretici birlikleri Dernekler Yasası’na tabidir. Yapılmaması gerekiyor ama ticaret yapıyorlar. Bugün Avrupa’da ve dünyada örnekleri yok. Bu işler kooperatiflerin üzerine geçti. Üretici birliklerinin amacı ticaret dışında, eğitim, bilinçlendirme, araştırma gibi diğer faaliyetleri kapsar. Avrupa’da üretici birlikleri kalmadı. Çok sayıda, çok çeşitli örgütler sonuçta cılız örgütlenmelere neden oluyor. Problemli örgütlenmeler oluyor, örgütlerin fonksiyonları arasında kargaşaya sebep oluyorlar. Örnek olarak, Sulama kooperatifleri Köy Kalkınma Kooperatifleri sorunları birçok yerde içe içe girmiştir. Şimdi burada aynı noktaya dönüyoruz, Çok amaçlı ve çok ortaklı kooperatifçiliğe geçmedikçe, kırsal kesimde üretici bulamayacağız. Nüfus azalıyor, mevcut nüfusu orada tutabilmek için onların işini kolaylaştırmamız gerekiyor. Kooperatifler bir genel kurulu toplamakta zorlanıyorlar. Yönetici bulmakta, muhasebesini tuturmakta, bürokrasisini yürütmekte sıkıntı yaşıyorlar. Sen, insanları aynı köyde 3-4 tane kooperatif kurmaya zorunlu bırakırsan, bu olmaz. İşte bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bizim yıllarca, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak dile getirdiğimiz konu bu. Bunu Strateji Belgesi’nde de söyledik. Ama yapılan Yasa Taslağı’nda bu konunun yeterince yansımasını göremedik. Türkiye’de kooperatif örgütlenmesinde Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin rolü sadece doğru öneriler getirmek, tavsiyelerde bulunmaktır. Bir zamanlar Köy-Koop’la Or-Koop’un birleşmesi için Türkiye Milli Kooperatifler Birliği senelerce çalışmalarda bulundu. Açın Genel Kurul kararlarına bakın. Birleştiremediğimiz gibi Köy-Koop kendi arasında ikiye ayrıldı. Bu nedir? Tabanda bu bilinç olmadıkça Milli Birlik ne derse, ne yaparsa yapsın fayda etmiyor. Kooperatifçilik inanç işidir, inanan insanlar söylenen doğruyu yaparlar. Kooperatifçi şeklen kooperatifçi ise o unvanı taşıyorsa kooperatifçi tevazuuna sahip değilse, kooperatifçinin şunu düşünmesi gerekiyor; ben nasıl davranırsam ekonomik olarak daha güçlü olurum, siyasi güçler karşısında nasıl baskı uygularım. Bunu düşünmüyorsa kooperatifçi, kooperatifçi olamaz. Kooperatif başkanı olur sadece. Bu konu ile ilgili geçmişte grup çalışması yapıldı. İnanmadıktan, tersini yaptıktan sonra ne olacak? Köy-Koop, Hay-Koop, Or-Koop, Tarım-Koop Çay ve Sulama Kooperatiflerinin birleşmesi gerekir. Sulama olmadan tarım olur mu? Hayvan yemi olur mu? Yem bitkisi olmadan hayvancılık olur mu? Nasıl ayırırsınız bu örgütleri birbirinden. K.K.- Üretici Birliklerin kooperatif merkez birliklerine ortak olarak alınması konusundaki görüşleriniz nelerdir? M.N.- Ben doğru bulmuyorum. İkisininde yasası farklı. Yani düşünün, senin Köy Kalkınma Kooperatifin süt işiyle uğraşıyor, Hay-Koop’da süt işi ile uğraşıyor. Ben Üretici Birliğini kooperatifime ortak olarak alırsam sonucu ne olacak? Örgüt sayısını azaltmak istiyoruz denilirken, tam tersi örgüt sayısını çoğaltıyorsunuz. Üretici birlikleri bugün Türkiye’de istenilen hedefe ulaşamamıştır. İh- tiyaç yokken kurgulanmıştır. Bunlar için verilen emek, enerji, efor ve kaynak kooperatiflerin sorunlarını çözmek için verilseydi daha iyi bir sonuç alınırdı. Üretici birliklerini çıkaranlar da pişmanlar. Ama geri dönüşü çok zor. Geri dönüş için yeni Kooperatifler Yasası’nı fırsat olarak görmemiz gerekiyor. K.K.- BM tarafından 2014 Aile Çiftçiliği yılı ilan edildi. Bunun kooperatiflere bir yansıması olacak mı? M.N.- Kooperatiflerin yaptığı zaten bir aile çiftçiliğidir. Yansıması ne olacak? Kooperatiflerin yaptığı da kırsal kesimde aile çiftçiliğidir. Aile çiftçiliğinin örgütlenmesidir kooperatifçiliktir. Şimdi ne yapacaksın, aile çiftçiliğini geliştireceksin, kooperatifçiliğin önünü açacaksın ki, o zaman aile çiftçiliği kendiliğinden gelişir. Kooperatifçilik de 7 ailenin bir araya geldiği yapıdır. Kooperatifçilik aile çiftçiliğinin örgütlü halidir. K.K.- Yeni yapılanma ile köy sayımız düştü. 5 yıllık geçiş süreci var. Bu süreçte eski köylerimiz yeni mahallelerimizi ve tarımsal amaçlı kooperatiflerimizi neler bekliyor? M.N.- Şuanda bu konuda bir karmaşa yaşanıyor. Önceden köy statüsündeyken muhtar sulama yaptırıyordu. Şimdi mahalle statüsüne geçilince ‘sulama kooperatifi kur’ deniliyor. Kime diyorlar biliyor musunuz? Köy Kalkınma Kooperatiflerine. Köyde çeşmenin suyunu kendi kullanıyordu. Şimdi mahalle oldu, belediyenin suyunu kullanıyor. Bursa’da böyle bir örneğe rastladım. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın düzenlediği seminerde ilgililere bu konuyu detaylı anlattım. Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin çalışma faaliyetleri içine ‘yaptığı tarımsal faaliyetin ihtiyacını karşılayacak sulama faaliyetlerinde bulunabilir’ maddesi eklenerek sorun çözümlenebilir. Bazı çözümler için yasa gerektirmez, niyet gerekir. Birleşip büyük işletme olamadığınız zaman buharlaşacaksınız. Artık yenidünya düzeninde küçük işletmelere yaşam hakkı yok. Dikkat edin, şirketler birleşiyor, bankalar birleşiyor yeni ortaklıklar kuruluyor. Bunların nedeni güç olmak güçlü olmak. Oysa bizim kooperatiflerimiz bölünüyor. Süratle birleşmek, bir arada olmak gerekiyor. Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin tedarikçi olmaktan çıkartacaksınız. Yakın zamanda Burdur Köy-Koop Birliğinin Süt İşleme Tesisini açması güzel bir örnek oluşturdu. Yani ulusal bir firmaya süt toplamak kooperatifçilik değildir. Buradan istenilen karlılığı elde edemezsiniz. Ortağınıza gerekli faydayı sağlayamazsınız. Yaptığınız hammaddeyi ara ürün haline getireceksiniz, ticaretinde ve dağıtımında rol alacaksınız. Oradan da hakkınızı alacaksınız. Şu anda üreten değil dağıtan, pazarlayan daha çok kazanıyor. O halde niye bu ayağı ihmal ediyoruz. K.K.- Kooperatifçiliği gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de kooperatif bankası kurulabilir mi? M.N.- Yıllardır bu konu sürekli olarak söylenir. Devlet bize kooperatif bankası kursun diye bekliyoruz. Kooperatifçiliğin özünde her şeyi devletten beklememek vardır. Önce biz kendi üstümüze düşen görevleri yapalım. Ondan sonra devletten gerekli desteği isteriz. Devlet bu bankayı kurmaz. En son sayın başbakanla yaptığımız toplantıda ‘banka hariç her şeye evet’ dedi. Kooperatifçilik bankalarının dünyada örnekleri olduğunu söyledim. Başbakan’da ‘geçmişte bir sürü banka sorunu yaşadık, bankacılıktan anlamayanlara banka kurdurup, bir de onlarla mı uğraşacağız’ dedi. Başbakan kooperatiflerin bankacılık yapmasını istemiyor. Bakış açısı bu şekilde. Biz ne yapıyoruz, bir araya gelip banka hissesi satın alabilecek kapasitemiz, yapılarımız var. Biz Strateji Belgesinde kooperatifçilik kesimi olarak şunu önerdik. Kooperatiflerin gelişmesi ve finansman ihtiyacı için kredi garanti fonu kuralım dedik. Devlet kooperatifleri desteklemek için para veriyorsa, bu parayı fona aktarsın. Böyle bir fon oluştuğu takdirde, sen Türkiye’nin bütün bankalarıyla hatta yabancı bankalarla da pazarlık yapabilirsin. Önemli olan banka sahibi olmak değil, ucuza güvenilir finansman ihtiyacı karşılamaktır. Kredi garanti fonu sonuçta bir Anonim Şirkettir. Bankalar da öyledir. Kredi Garanti Fonu büyür, gelişip başarılı olur, günün konjektörüne uygun hareket ederek, banka kurar veya satın alırsınız. Yabancı finansman kurumla veya bankalarla ortaklık yaparak yurtdışından da banka satın alabilirsiniz. K.K.- Dünyadaki kooperatifçiliğin küreselleşme karşısındaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? M.N.- Durumu kötü gözüküyor. Siyasal iktidarlar dünyada kooperatifleri şirketleşmeye zorluyor. Zaten siz anonim şirketsiniz diyorlar. Biz de aynı mantık var. Türk Ticaret Kanunu ile hareket ederek kooperatifler yasası yapılmaya kalkılıyor. Oysaki şirket kültürü, kooperatif kültürü birbirine zıttır. Bu iki ayrı kültür olduğunu bilmez isek, biz bu işi savunamayız. Sadece kooperatiflerde ne kadar hissen olursa olsun, bir oy kullanma hakkın var. Ama şirketlerde ise hissen ne kadarsa o kadar oy kullanma hakkın var şeklindeki tanımlamayı bırakın, basit bir şekil şartı bu. Kültür nedir? Anlayış, inanç, sorumluluk, toplumun değerlerine saygı, yani herşeyi kar olarak görmeyen, sosyal faydanın optimizasyonu, karla insan mutluluğunun optimizasyonu, karı insan mutluluğuna tercih etmemek kültürdür. Dünya’da ICA’nın üye sayısı 1 milyarı geçti. Her ülkenin kooperatif anlayışı buraya yansıyor. Orada da homojenlik olmuyor. Mesela Türkiye’de Motorlu Taşıyıcılar Kooperatif ve Tüketim Kooperatifi’nin KDV muafiyeti kaldırıldı. Kimseden ses çıkmadı. AB ülkelerinde 199495 yıllarından itibaren kooperatifçiliğe karşı hükümetlerce bir hareket başladı. Bunun üzerine Avrupa’da ‘Kooperatiflerden Elinizi Çekin’ adlı bir kampanya başlatıldı. Biz arkadaşlarla toplandık, dedik ki, biz AB girmeye çalışıyoruz. AB ülkelerinde böyle bir tehlike başladıysa, buna duyarsız kalamayız. Japonya’da tarımsal kalkınma kooperatiflerinin şirketleşmeye dönüştürülmesi yönünde Japon hükümeti kooperatiflerin üzerine gidiyor. Kore, Singapur, Hindistan, Çin gibi kooperatifçiliği gelişmiş olan ülkelerde panik başladı. Japonya’da bu durum gerçekleşirse, kendi ülkelerine de sıçrar endişesine kapıldılar. Japon kooperatifleri bu durumdan çok rahatsız. Bu konu ICA’nin Bürüksel’de gerçekleştirdiği toplantıda gündeme geldi. Bizler bu konuyla ilgili, yazılı olarak Türkiye’den destek verdik. ICA yöneticileri Japonya’ya giderek orada bir basın toplantısı gerçekleştirdiler. Japon hükümeti geri adım atmış gibi gözüküyor ama yeterli olmadığı söyleniyor. Eğer Japonya hükümeti bu konuda başarılı olursa Dünya’da kooperatifler açısında daha da sıkıntılı dönemler yaşanacağını düşünüyorum. Polonya’da yapı kooperatifleri çok güçlüdür. Polonya hükümeti de bu kooperatiflerin üzerine gidiyor. Yani Dünya’da böyle olumsuz göstergeler var. Ülke içinde ve dışında bir kooperatif için meydana gelen olumsuzluk, hepimizi ilgilendirmesi gerekir. Bu olumsuzluklara sahip çıkmaz isek, bir kooperatifin başına gelen yarın da bizim başımıza gelir. Yaklaşımımız böyle olmalıdır. K.K.- Kooperatiflerimizin dış ülkeleri ziyaretlerde bulunma- 13 sı, yurtdışı örneklerinden ne kadar faydalanabiliyoruz? M.N.- Gerçekten güzel bir soru, sorunuzu biraz somutlaştırarak anlatayım. 1163 Sayılı Kooperatifler Yasası Almanya Kooperatiflerinin yasası örnek alınarak yapılmıştır. Yıllarca da kooperatif konusunda Almanya ile çok içli dışlıyız. Hatta 1970’li yıllarda Türkiye’de Almanya teknik yardımı ile Kooperatifçilik Eğitim Araştırma Merkezi kurulmuştur. Bizdeki Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin emsali olan Alman Kooperatifleri Konfederasyonu’nun (DGRV) ülkemizde halen temsilciliği mevcuttur. Almanya’daki ve ülkemizdeki kooperatifleri karşılaştırdığımız zaman; biz bu yabancılardan ne kadar esinleniyor, ne kadar yararlanıyoruz bunu anlamak mümkün. Çok basit bir şey söylüyorum. Almanya’da tarımsal amaçlı kooperatifler, bir başlık altında toplanmış. Biz de ise 6-7 başlık altında, ayrı ayrı örgütlenmeler var. Bu çeşitlilik bizim kooperatifçiliğimizin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir. Almanya’da tarımsal amaçlı bir kooperatifin ortak sayısı 600 kişiyi aşmamaktadır. Bizde ise bir kooperatifin ortalama ortak sayısı 100’ü bulmuyor, bu koşullarla ekonomik faaliyette bulunmanız hiç inandırıcı olmaz. O halde Almanya’da durum buysa, biz niye bu haldeyiz. Türkiye genelinde ise 85.000 kooperatifimiz var diye övünüyoruz. Övünülecek hiçbir tarafı yok. 7,5-8 milyon ortağımız var, Almanya’da 7000 kooperatife karşılık 20 milyon kooperatif ortağı var. Kooperatifçilik konusunda en fazla örnek alıp ilişkilerimizi sürdürdüğümüz Almanya’dır. İşte tablo bu. Yorum yapmadan söylüyorum. K.K.- 2015 yılında Türkiye'nin ev sahipliğini yapacağı ICA Genel Kurulu ve Uluslararası Kooperatif Konferansı hakkında bilgi verir misiniz? Bu toplantıya kooperatiflerin katılımı nasıl olacak? M.N.- Hem konferans, hem kongre olarak birleştirilerek yapılıyor. 2015 yılı Kasım ayında Antalya’da 5 gün sürecek etkinliğe 97 ülkeden 1000 dolayında yabancı delegenin katılımı bekleniyor. Toplantının tüm sorumluluğu ICA’nin üzerinde. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak sadece yardımcı, kolaylaştırıcı bir rol oynuyoruz, belli bir oranda finansör destekleyici oluyoruz. Yurt dışından Konferansa katılmak için, konaklama ve yol hariç katılacak delegeler 750 euro ödeyecekler. Türkiye’deki katılımcılar ise konaklama hariç, 5 gün için 250 euro ödeyecekler. Sadece bir günlük bir açılışa katılacak ya da etkinliği izleyecekler için 25-30 euro ödenecek. Türkiye kesiminin katılımını artırmak, katılımını kolaylaştırmak, ucuzlatmak için çeşitli çabalar gösteriyoruz ama Uluslararası kooperatifler birliğinin dünyada bir milyarın üzerinde ortağı olan bir örgütün, Türkiye de 5 gün sürecek bir Genel Kurul yapması Türkiye’deki basının, siyasetçilerinin ister istemez dikkatini çekecektir. 97 ülkenin 1000 temsilcisi bir araya gelmişken siyasetçi, hükümet üyeleri gelip onlara hitap etme fırsatını kaçırmayacaklardır. Böylece bir farkındalık yaratmak durumundayız. Katıldığım bir çok ülkede Meksika, Kore, Polonya, Kolombiya’da benzer organizasyonlarda devlet başkanı ve başbakan düzeyinde açılışa katılım oldu. Bu etkinliği Türkiye’nin tanıtımı ve ekonomik faaliyeti olarak gö- 14 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber TARIM rüyoruz. Biz Cumhurbaşkanımızı ziyaret ettiğimizde konu ile ilgili bilgi vermiştik. Seçilecek yeni Cumhurbaşkanımızın da katılım sağlayacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin tanıtımı ve imajının güçlendirilmesi için çok güzel bir platform olacaktır. Bu etkinlik sırasında kooperatifler için ürün stantları açılacak. Bu stantlarda kooperatiflerimizin mal alışverişi ve ticari bağlantıların yapılması sağlanacak. K.K.- Döneminizle ilgili özeleştiride bulunmak isterseniz neler söylersiniz? M.N.- Şu ana kadar biz Türkiye Milli Kooperatifler Birliği yöneticileri olarak, kooperatifleri hep bir arada tutmaya çalıştık, en önemli başarımız budur. Çünkü yasal zorunluluğumuz yok. Hatta ne yapıyorsunuz ki, eleştirileri var. Neyle neyi yapalım. Kurulduğu günden bugüne, aidatını ödemeyen birliklerimiz var. Bu birliklerimizin bu aidatını ödemeleri için gerekli olan zorlamayı yapamıyoruz. Merkez Birliklerinin bakanlıklara bildirdikleri ortak sayısının karşılığı olan aidatı ödeseler, biz ekonomik sorunumuzu aşmış oluruz. Milli Birliğimizin finans kaynağı bu aidatlardır. Kooperatif ortaklarımızın özveri göstererek aidatlarını zamanında ödemeleri çok önemli. Özeleştiriyi, yapının bütün olarak yapması gerekir. Yani kooperatifçilikte tek başına başarı, tek başına başarısızlık olamaz. Tekilcilik yoktur. Bir kooperatifçi ben diye konuşuyorsa, kooperatifçi değildir. Kooperatif makamını işgal edebilir. Hep biz, hepimiz birlikte başarılıyız. K.K.- Son olarak kooperatifçilere mesajınız nedir? M.N.- Kooperatifçi arkadaşlarımız şunu bilmeli ki, kooperatifçilik bir idealdir, bir inanç işidir. Tek başına yapılabilecek, tek başına övünülecek bir iş değildir. Bu inancı çevrelerine, yeni nesil gençlere aşılamaları gerekir. Yeni dünya düzeninin karşısına çıkabilecek en iyi enstrüman kooperatifçilik anlayışıdır. Yenidünya düzeni insanı tekilciliğe götürüyor. Neredeyse bütün dünya küresel güçlerin elinde. Bütün zenginlik hepimizin olmalı, yöneteninde olmalı, tüketeninde olmalı. Yani sömürücülüğe karşı koyacak en büyük mekanizmadır kooperatifçilik. Tüketicinin sömürülmesine karşı, üreticinin sömürülmesine karşı, emeğin sömürülmesine karşı da gene en iyi araç kooperatifçiliktir. Günümüzde kooperatiflerle sendikaların çok hızlı bir biçimde güç ve işbirliği yapmaları gerekiyor. Çünkü kooperatiflerle sendikalar yeryüzüne aynı dönemde, aynı gerekçelerle ortaya çıktı. Kooperatifler tüketicinin sömürüsünü hissetti, tüketicileri örgütledi. Sendikalarda emeğin sömürüsünü hissetti, emeği örgütledi. Birinin adı sendika, birinin adı kooperatif. Nerede doğuyor bunlar; 1800’lü yıllarda İngiltere’de sanayi devriminden sonra, aynı yerde. Bu bir rastlantı değil. Şu anda kooperatiflerin karşı karşıya bulunduğu saldırı, daha önceki yıllarda sendikalara yapıldı. İşte sendikaların hali ortada, nereye gitti? Taşeronlaşmaya gitti. Taşeronlaşma her yerde. Buradan nasıl geri dönülür diye şimdi uğraşılıyor. Hayatın her alanında sendikalarla kooperatifçilerin kaderi müşterektir. İşbirliği yapmak zorundadırlar. Önceden bizim sendikaların toplu sözleşmelerine şu hüküm konulurdu. Sendika üyelerinin kuracağı kooperatiflere, her türlü maddi manevi destekte bulunur, araç gereç yardımı yapar yer tahsis eder. Uluslararası çalışma örgütünün 193. sayılı kararında hükümetlere şu tavsiyede bulunur; Kooperatiflerle ilgili bir karar alacağınız zaman sendikaların da görüşünü alın. Boşuna mı söylenmiş bu söz! Sürdürülebilir Kalkınmanın Amaçları Neler Olmalıdır? »» Birleşmiş Milletler çatısı altında “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” için oluşturulan hükümetlerarası Açık Çalışma Grubu’nun 13. oturumu 14-18 Temmuz 2014 tarihlerinde Amerika’da yapıldı. Oturum neticesinde Çalışma Grubu sürdürülebilir kalkınma amaçları için 17 tane taslak öneri geliştirdi. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası Açık Çalışma Grubu, sürdürülebilir kalkınma amaçları için ilk kez 14-15 Mart 2013 tarihlerinde Amerika’da toplandı. Şimdiye kadar 13 oturum yapıldı ve yapılan en son oturumda sürdürülebilir kalkınma için 17 tane taslak öneri belirlendi. Çalışma grubuna katılan ülkeler sürdürülebilir kalkınma amaçlarının belirlenmesinde aşağıdaki kararları almıştır. Bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma amaçları: 1. Gündem 21 ve Johannesburg Planı’na uygun olmalıdır. 2. Rio kurallarına tamamen uyulmalıdır. 3. Uluslararası hukuk kurallarına uygun olmalıdır. 4. Ekonomik, sosyal ve çevre alanlarında yapılacak tüm büyük zirvelerdeki sonuçların uygulanmasına katkı sağlamalıdır. 5. Sürdürülebilir kalkınmanın başarılması için öncelikli alanlara odaklanmalıdır. 6. Birleşmiş Milletler’in 2015 sonrası kalkınma gündemi ile hem uyumlu hem de bütünleşik olmalıdır. 7. Milenyum Kalkınma Amaçları’ nın başarılmasından ayrı düşünülmemelidir. 8. Tüm paydaşların sürece aktif olarak dâhil edilmesi gerekmektedir. Gelelim Açık Çalışma Grubu’nun sürdürülebilir kalkınma için getirdiği önerilere. Bu yazıda, Çalışma Grubu’nun belirlediği önerilere ve bu öneriler için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair bilgilere yer verilmiştir. 1. Getirilen önerilerden birincisi dünyanın her yerinde yoksulluğun her türünün sona erdirilmesi ile ilgilidir. 2030 yılına kadar tüm insanlar için aşırı yoksulluğun kökünün kazınması hedefi ortaya konmuştur. 2. Hedeflerden ikincisi daha çok tarım sektörü açısından önemlidir. Getirilen ikinci öneri açlığın sona erdirilmesi, gıda güvencesinin sağlanması ve beslenmenin geliştirilmesi ve sürdürülebilir tarımın desteklenmesi ile ilgilidir. Bu bağlamda alınacak tedbirler şu şekildedir: a. 2030 yılına kadar açlığın ve her türlü dengesiz beslenmenin bitirilmesi hedeflenmiştir. Yine 2030 yılına kadar tarımsal verimliliğin ve özellikle kadın, aile çiftçileri, göçebeler ve balıkçılar gibi gıda üreten küçük üreticilerin gelirlerinin iki katına çıkartılması amaçlanmıştır. Bu amaca ulaşırken de araziye, kaynaklara, girdilere, bilgiye, finansal hizmetlere, piyasaya ve katma değer kazandıracak diğer olanaklara erişimde eşit adaletin sağlanmasının önemi üzerinde durulmuştur. b. 2030 yılına kadar, sürdürülebilir gıda sistemleri ve verimliliği ve üretimi artıracak güçlü tarımsal faaliyetler sağlanacaktır. Bu tarımsal faaliyetler ekosistemin sürdürülebilmesine yardımcı olacak; iklim değişikliği, aşırı hava durumları, su taşkınları ve diğer felaketler, toprak kalitesini artıracak uygulamalar gibi faaliyetleri içerecektir. c. 2020 yılına kadar; tohumların genetik çeşitliliğinin, yetiştiriciliği yapılan bitkilerin ve yetiştirilen hayvanların sürdürülebilirliği sağlanacaktır. d. Uluslararası işbirliğinin sağlanması ile özellikle en az gelişmiş ülkelerde kırsal altyapıya, tarımsal araştırmalara ve yayım hizmetlerine, teknolojik gelişmelere ve bitki ve hayvan gen bankalara olan yatırımların artırılması amaçlanmaktadır. e. Doha Kalkınma Gündemi’nin gereklilikleri dikkate alınarak, dünyadaki tarımsal piyasalarda ticareti engelleyici ve kısıtlayıcı unsurların önlenmesi ve bunların düzeltilmesi hedeflenmektedir. f. Gıda ve hammadde piyasalarının düzenli çalışmasının sağlanmasına yönelik tedbirlerin alınması amaçlanmaktadır. 3. Sağlıklı yaşamın sağlanması ve her yaşta herkes için refahın desteklenmesi sağlanmalıdır. Bu kapsamda 2030 yılına kadar; gebelikte annelerin ve yeni doğan bebek ölümlerinin, AIDS, tüberküloz, sıtma gibi hastalıların, trafik kazalarında ölen insanların, uyuşturucu ve alkol kullanımının azaltılması gerekmektedir. Ayrıca; tüm dünya çapında aile planlamasını ve eğitimi içerisine alan sağlık hizmetlerine erişim sağlanmalıdır. Son olarak tehlikeli kimyasalların ve hava, su, toprak kirliliği nedeniyle oluşan hastalıkların ve ölümlerin azaltılması gerekmektedir. 4. Eşit ve adil bir ortamda eğitim ve hayat boyu öğrenim olanaklarının sağlanması gerekmektedir. Bu hedefe ulaşılabilmesi için 2030 yılına kadar cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması ile tüm kız ve erkek çocukları için kaliteli ve eşit eğitimi olanaklarının sağlanması gerekmektedir. Ayrıca üniversite eğitimi dâhil olmak üzere tüm erkeklerin ve kadınların kaliteli teknik ve mesleki eğitim almaları sağlanmalıdır. 5. Cinsiyet eşitsizliğinin ve tüm kadınların ve kızların güçlendirilmesine çalışılmalıdır. Bu amaca ulaşmada tüm kadınlara ve kızlara karşı kamuda ve diğer alanlarda şiddetin her türünün önlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, erken ve zorla evlendirilme gibi tüm uygulamaların ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. Bu konuda önemli olan bir diğer nokta da kadınların politik, ekonomik ve sosyal yaşamda karar almanın her aşamasında etkili ve eşit bir katılım imkânının verilmesidir. Son olarak; kadınlara ekonomik kaynaklara eşit seviyede ulaşma hakkının verilmesi, ulusal kanunlar uyarınca toprak sahipliğinin ve miras hakkının tanınması ile ilgili yeniliklerin yapılması gerekmektedir. 6. Herkes için suyun sürdürülebilir yönetimi ve temiz kullanım olanakların sağlanması gerekmektedir. Bu konuda güvenli ve temiz içilebilir suya erişimin sağlanması önemlidir. 7. Düşük maliyetli, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerji olanaklarının herkes için sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla yenilenebilir enerji, enerjinin etkin kullanımı, enerji yatırımları ve temiz enerji teknolojileri için yatırımların teşvik edilmesi gibi konular ön plana çıkmaktadır. 8. Herkes için sürdürülebilir ekonomik büyüme, istihdam ve insanın şahsiyetine uygun iş olanaklarının teşvik edilmesi gerekmektedir. 9. Güçlü altyapı olanaklarının, sürdürülebilir sanayileşmenin ve yeniliklerin teşvik edilmesi gerekmektedir. 10. Ülkeler arasındaki eşitsizliğin azaltılması gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda yaş, cinsiyet, ırk, etnik yapı, din ya da diğer unsurlar ayırt edilmeden uygulamalara sosyal, ekonomik ve politik konuların dâhil edilmesi teşvik edilmelidir. Ayrıca gelir eşitsizliğinin azaltılması ve insanlar arasında eşit olanakların sağlanması gerekmektedir. 11. Şehirlerin ve diğer yerleşimle- rin güvenli, dirençli ve sürdürülebilir olması gereklidir. Bu amaçla herkes için eşit, güvenli ve uygun fiyatlı barınma olanaklarının olması; ulaşım imkânlarının herkes için güvenli ve sürdürülebilir olması; kadınlar, çocuklar, engelliler ve yaşlılar için özel koşulların sağlanması gibi konulara dikkat edilmelidir. 12. Sürdürülebilir tüketim ve üretim modellerinin kurulması sağlanmalıdır. Bu amaçla tüm ülkeler 10 yıllık Çerçeve Planları hazırlamalıdır. Ayrıca doğal kaynakların etkili kullanımı ve sürdürülebilir yönetimi sağlanmalıdır. Bunların yanında kimyasalların ve diğer atıkların hava, su ve toprak üzerine olan etkilerinin en aza indirilmesi ve bu atıkların insan sağlığı ve çevre üzerine olumsuz etkilerinin azaltılması gereklidir. 13. İklim değişikliği ve etkileri ile mücadele konusunda acil eylem planlarının hazırlanması gerekmektedir. Bu amaçla iklim değişikliğine yönelik önlemlerin ulusal politikalara, stratejilere ve planlara dâhil edilmesi sağlanmalıdır. 14. Sürdürülebilir kalkınma için okyanusların, denizlerin ve kıyı kaynaklarının korunması ve bu kaynakların sürdürülebilir kullanımı sağlanmalıdır. 15. Ekosistemlerin korunması, yenilenmesi ve sürdürülebilir kullanımının teşvik edilmesi, ormanların sürdürülebilir yönetiminin sağlanması, çölleşme ile mücadele edilmesi, toprakların bozulmasının ve biyoçeşitlilik kayıplarının durdurulması gerekmektedir. 16. Sürdürülebilir kalkınma için toplumların barış içerisinde olması, herkes için adaletin sağlanması ve etkili ve hesap verebilir kurumların olması gerekmektedir. 17. Sürdürülebilir kalkınma için küresel paydaşların yeniden oluşturulması ve uygulamaların genişletilmesi gerekmektedir. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse belirlenen amaçlar için ön plana çıkan konu hedeflerin “sürdürülebilir” olmasıdır. Ayrıca, tüm dünyada herkesi kapsayacak bir şekilde kalkınma hedeflerinin belirlenmesinin önemli olduğunu söylemek gerekir. Ancak, hedefleri belirlemenin bir adım ötesine gitmek gerektiği de unutulmamalıdır. Hedeflere ulaşmak için alınacak tedbirlerin kararlı ve adil bir şekilde uygulanması bu hedeflerin başarılması için daha önemli görünmektedir. Aksi takdirde, yapılan çalışmalar hedefleri belirlemenin ötesine geçemeyecektir. Önümüzdeki 5 ile 15 yıl arasını kapsayan kalkınma önerilerin ne derece başarılacağını bekleyerek hep birlikte göreceğiz. Kalkınmada herkes için adaletin ve sürdürülebilirliğin sağlanması dileklerimle... Köy-Koop Haber Ağustos 2014 TARIM Hayvancılık Okulu, Toprak TV Ekranlarında »» Toprak TV Ege Bölge Temsilcisi İsmail Uğural tarafından gerçekleştirilecek proje, hayvancılıkla ilgili doğru ve güncel bilgilerin TV başta olmak üzere, yazılı ve görsel medyada daha çok yer almasını amaçlıyor. Yeni yüzyılın en stratejik sektörü konumundaki “Tarım ve Gıda”nın doğru, gerçekçi ve en güncel biçimde kamuoyu ile buluşmasının büyük önem taşıdığına dikkat çeken Toprak TV Ege Bölge Temsilcisi İsmail Uğural, Hayvancılık Okulu programının amacının, tüm hayvancılık yapan üreticilerin doğru bilgi elde etmeleri sonucu daha çok kazanmalarını sağlamak ve aynı zamanda daha geniş bir perspektif ile bakıldığında, toplum sağlığı ve ülke ekonomisine katkı koymak olarak açıkladı. Hayvancılık Okulu programı Toprak TV'de başlıyor. Uğural; "Ülkemizde yaşayan insanların büyük çoğunluğu geçimini tarımdan sağlıyorlar. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın tüm birimleri, büyükbaş ve küçükbaş damızlık yetiştiricileri il birlikleri, akademisyenler, veteriner hekimler ve konuyla ilgili tüm yetkililer, hayvancılıkta doğru üretim yapılması için gerekli çalışmaları yürütüyorlar. Ancak bu önemli konu, yazılı ve görsel basında ne yazık ki yeterince yer bulmuyor. Oysa hayvancılıkla uğraşan üreticilerimizin doğru yöntemlerle üretim yapması, doğrudan doğruya toplum sağlığını ilgilendiriyor. Çünkü ülkemizde hayvansal ürünler yüksek miktarlarda tüketiliyor. As- Türkiye’de Tarım İşçilerinin %60 ’ı Yoksulluk Sınırının Altında Yaşıyor. lında gıda güvenliği, üretimin ilk aşamasından hayvancılık işletmesinden başlıyor. Güçlü bir kitle iletişim aracı olan televizyonda hayvancılıkla ilgili yapılacak olan bu televizyon programı ile amaçlanan, bu önemli konuda üreticilere doğru bilgiler aşılayarak, üreticilerin daha iyi ve sağlıklı ürünler üretmelerini sağlamak. Üreticilerimizin doğru bilgiler ışığında gıda güvenliğine uygun üretim yapması için doğru bilgilere kolayca ulaşması gerekiyor. Hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz kendilerini ve iyi örnekleri ekranda görmek ve yeniliklerle tanışmak istemektedir. Üreticilerin bu sektörde lider uygulamaları yakından takip etme arzuları da “Tarım Televizyonculuğunun” dinamik kalmasına yardımcı olacaktır. Üreticilerimizin dünya ve ülke fiyatlarından haberdar olarak, ürettikleri eti, sütü ve deriyi daha iyi pazarlama noktasında en önemli bilgilere sahip olmaları böylelikle mümkün hale gelecektir."dedi. Dünyada 7.500 ’den Fazla Elma Çeşiti Var Pestel Analizi 15 »» Günümüzde küreselleşen ekonomi koşullarında ülkelerin sürdürülebilir kalkınmaları rekabet edebilme güçleri ile doğru orantılıdır. yeti, enflasyon ve değişim oranları Bir ülkenin rekabetçi bir kimliğe saveya ülkelerin büyüme oranları hip olmak istemesinin en önemli makro-ekonomik faktörlere örnek nedenlerinden birisi, gelir düzeyiolarak gösterilebilir. ni arttırarak vatandaşlarının refah düzeyi yüksek koşullarda yaşama• S-Social (Sosyal): Kültürel etkisını sağlamaktır. Ülkelerin ve işletlerden, tüketici eğilimlerinden, gemelerin rekabet güçlerini etkileyen lir dağılımından ve demografiden en önemli faktörlerden bir tanesi bahseden konular üzerinde durur. uyguladıkları stratejilerdir. Dünya• T-Technological (TeknoloDr. Nezaket CÖMERT daki şirketlerin çoğu yeni bir pazajik): Teknolojinin etkileri ise bu Ziraat Yüksek Mühendisi ra girmeden önce o pazarı anlamak, bölümde irdelenir. Bilişim [email protected] gelecek için stratejiler belirlemek jileri, nanoteknoloji, biyoteknoloji ve bu stratejilerin başarılı olup olgibi alternatif ve yeni teknolojiler mama ihtimallerini tespit etmek, • İyi kullanılmasıyla birlikte kont- alanındaki gelişmeler veya yeni alagenel bir bakış açısı oluşturmak rolünüz dışındaki faktörlerden do- şımlara sahip materyaller teknolove bir iş planı hazırlamak için çe- layı başarısız olacak karar ve giri- jik etkilere örnektir. Teknolojik fakşitli analizlerden faydalanırlar. Bu şimlerden kaçınmış olunur (http:// törler pazarı ve yönetimini 3 farklı analizlerden biriside PESTEL ana- stratejikyonetim.org/). durumda etkiler: lizidir. Bu analiz; bir şirketin, a) Malların ve hizmetlerin oluşorganizasyonun, departmanın turulmasında yeni yollar, veya bir ürünün üzerinde etPolitik b) Malların ve hizmetlerin dağıkiye sahip olan makro çevrelımında yeni yollar, sel faktörleri analiz etmek ve c) Hedef pazarla iletişim kurizlemek için pazarlamacılar tarafından kullanılan bir çerYasal Ekonomik manın yeni yolları. çeve veya araç olup, analiz so• E-Environmental (Çevrenucunda elde edilen veriler şu sel): Genellikle ‘‘doğa’’ konuları şekilde değerlendirilirler: üzerine yoğunlaşır. Çevre kirliliOrganizasyon ği veya atıklar gibi faktörler in• SWOT analizinde kullanılan (işletme) celenir. zayıf yönleri ve tehditleri belirlemek için kullanılır • L-Legal (Yasal): Yasal kısıtlamalar veya değişiklikler, AB • İş planlaması, stratejik planmevzuatı ile sağlık ve güvenlik lama, pazarlama planları, iş ve Çevresel Sosyal yasaları gibi konular incelenir. ürün geliştirme ve araştırma raporlarının hazırlanması sıBir işletmenin PESTEL analirasında organizasyonun pozindeki makro çevresel faktörler zisyonunu, yönünü, stratejiyandaki şemada gösterilmiştir: Teknolojik sini, pazar hedefini incelemek Sonuç olarak, tüm sektörlerde için de kullanılabilmektedir işletme, departman veya ürün • Pazar büyümesi veya küçülmesi düzeyinde PESTEL analizinin yaPESTEL kelimesinin her harfi çasonucu ortaya çıkan riskleri ve bu pılması ve elde edilen sonuçlara lışma için gerekli olan faktörleri riskler karşısında organizasyonun göre oluşturulacak yeni pazarlama gösterir. Bu faktörler birçok yönnasıl bir pozisyon alması gerektiğistratejisi ile şirketin veya organiden piyasayı etkiler ve stratejileri ni ortaya çıkaran bir araçtır zasyonun ulusal ve uluslar arası padeğiştirir. PESTEL kelimesinin açızarlarda rekabet etme gücü artacak, • Organizasyonun veya departma- lımı şu şekildedir : stratejik amaçlarını ve hedeflerini nın dış çevresini iyi analiz etmesini • P-Political (Politik): Devletleortaya koyabilecek ve gelir düzeyi sağlayarak fırsatlar avantaja, tehrin iş çevresine olan etkileri, ulusyükselecektir. ditler de en aza indirgenebilir lararası ilişkiler, dış ticaret ilişkileri KAYNAKLAR • Yeni bir ürün ya da hizmet sunuv.b hakkında bilgi verir. 1.http://www.dineshbakshi.com/igcse-bulacağı zaman oldukça faydalı olabisiness-studies/external-vironment/revision• E-Economic (Ekonomik): lecek, varsayımlardan kurtulmanınotes/63-external-environment-factors za ve yeni pazarınızdaki gerçeklere Makro-ekonomik faktörleri ifade 2.http://www.dineshbakshi.com/igcse-budaha çabuk adapte olmanıza yar- eder. Döviz kurları, döngüsel hare- siness-studies/external-vironment/revisionketler, iş gücü varlığı, enerji mali- notes/63-external-environment-factors dımcı olur. Yeni Koopearatifler Kanunu ve Kooperatif Üstbirliklerin Ülkemiz Açısından Önemi »» Kooperatif organizasyon modellemeleri içinde demokratik katılımın en etkin olduğu ve bireylerin ulusal bilinç kazandığı yegâne organizasyon modellemeleridir. Bu modelleme ulusal bilinç ve uygar vatandaş modeli için en uygun modeldir. Ülkemiz uygar ve yurtseverlik bilincine sahip bir kooperatif gençliği sayesinde sürdürebilir kalkınma sayesinde gelişecektir. Ülkemizde kooperatiflerden ziyade birliklere doğru bir organizasyon modelinin daha etkin olacağı hakkında görüşler söylenmektedir. Bu yazıyı kaleme almamın sebebi henüz geç olmadan kooperatif üst birliklerinin öneminin anlaşılması gereğidir. Bilinmedir ki kooperatifler com Birliklerin görev ve faaliyetlerini yaparlar. Fakat birlikler kooperatiflerin yaptığı işlevsel rolü yerine getiremezler. Bunun en önemli nedeni birliklerin zasyon modeli içinde görev alması gerekir. Kooperatif üst birlikleri Ulusal kooperatifçiliğin temeli ve bağımsızlığın koruyucusudur. S. Sedat AKGÖZ Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksekokulu Kooperatifçilik Bölümü Öğretim Görevlisi daha bağımsız ve yetki ve görevlerinde Daha az bir sorumluluğun birlik üyelerine verilmesidir. Kooperatiflerde bağlılık ve ortaklık şartları daha bilinçli ve sıkıdır. Birliklerde bağlılık ve daha esnektir. Türk iyede kooperatifçiliğin gelişmesi için kooperatif üst birliklerinin daha etkin ve daha organi- Temel sorun birliklerin kooperatiflerin yerine öngörülmesi değildir. Temel sorun kooperatifleri yönetecek üst kadroların iyi bir eğitim ve ulusal bilinçle hareket etmesidir. Burada KGEP projesi tarihi bir fırsattır. KGEP eğitimlerinin kooperatif üst birlikler, tarım kredi birlikleri ve üniversiteler ile koordine edilecek bir interaktif eğitim merkezi kurulacak. Kooperatifçilik eğitim merkezi ile sürdürülmesi gerekmektedir. Hepinize kooperatifçiliğe adanmış bir ömür dileğiyle… 16 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK KOOPERATİF Yeni Arayışlar: Sözleşmeli Tarım »» Örgütlenme konusundaki sorunlara çözüm bulmak amacıyla uzun süredir bir arayışı içindeyiz. Bir yandan yapılanmaya ilişkin diğer yandan politikalara yönelik çeşitli çalışmalar sürdürülüyor. Çalışmalarda genel prensip, sektörün tamamını kucaklayan, kimsenin dışlanmadığı modellerin önerilmesi olmasına dikkat ediliyor. Bu kapsamda aşağıda daha önce birbirlerinden bağımsız uygulanan politikalar, bir arada getirilmeye ve ortak bir model oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu model, tarım sektöründe rekabetçi yapının oluşturulması, potansiyelin geliştirilmesi, uygulamalar arasında uyumun sağlanmasını amaçlamaktadır. Ülkemizde çiftçilerimiz genellikle küçük ölçekli polikültür üretim yapan üreticilerden oluşmaktadır. Bir üretim alanında tam uzmanlaşma sağlanmaması, örgütlenmeden sermaye birikimine kadar birçok açıdan sorunlara neden olmaktadır. Üretilen ürün ancak ürün hammadde seviyesinde ticarete konu olmakta, bu nedenle kazanç az olmaktadır. Hâlbuki pazarda işlenmiş ya da yarı mamul ürünlerin fiyatı, üreticiden çıkan fiyatların birkaç katına alınmaktadır. Burada devreye giren aracılar nedeniyle hem üretici hem de tüketici kayba uğramaktadır. Burada işin kaymağı olarak nitelendirilen esas kazancın, hammaddeyi yarı mamul ya da işlenmiş halde pazara sunan yani gıda gibi tarıma dayalı ve yem gibi tarıma girdi sağlayan tarım sanayicisi tarafından elde edildiği düşünülebilir. Fakat ortaya koyduğu sermayenin büyüklüğü karşısında tarımsal sanayi kesiminde faaliyette bulunan kişiler de tarım dışında faaliyet gösteren sektörlerdeki emsalleri kadar kazanç sağlayamamaktadırlar. Yani tarım sanayicisinin de durumunun çok iyi olduğu söylenemez. Tarım sektöründe üreticinin sürdürülebilir bir refahı sağlayacağı geliri elde etmesi, pazarlama kanallarında tarımsal sanayinin ayakta kalması ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle sektörde üretici ve sanayici birbirinin rakibi değil, iş ortağı olmalıdır. Avrupa Birliği’nde genellikle yanı zamanda kooperatif hüviyetini de sürdüren üretici örgütleri adı verilen yapılar, piyasanın ortak düzenlenmesinde önemli görevler alıyorlar. Özellikle ürünün değerinde pazarlanması, gerekirse bu konuda piyasaya müdahalede bulunulması ve üretimin planlanması konularında üretici örgütleri ön plana çıkıyorlar. Tarım sanayicisinin, tüketicinin kendisinden talep ettiği nitelik ve miktardaki ürünü cazip fiyatlar ile üretebilmesi; ihtiyaç duyduğu kalite ve miktarda hammaddeyi ucuza temin edebilmesine bağlıdır. Bunun için üretici ile sanayiciyi ortak yapacak ve karşılıklı menfaat sağlayacak bir yapıyı oluşturmak gereklidir. Bu yolla nihai tüketicinin talep ettiği miktar, kalite ve standartta üretim en baştan planlanabilir. Bunun için daha önceki yıllarda sözleşmeli tarım uygulamaları denenmiş ama istenilen sonuçlar tam anlamıyla alınamamıştı. Çok iyi işlemesi gereken bir model iyi işletilemedi. Bu modelin işletilmesinde sihirli anahtar olarak, kooperatifleri kullanabilirsek; bu sefer modeli işletebiliriz diye düşünüyorum. Bu yapının oluşturulması için önerilen modelde üreticinin, sanayicinin Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu KIRSAL KALKINMA DESTEKLERİ miktarda hammaddenin üretimi için bir sözleşme imzalanacaktır. Bu sözleşme gereğince; kooperatif üretmeyi taahhüt ettiği ürünü dünya fiyatlarından sanayiciye satacak, üreticinin refah düzeyini koruyacak fiyatla arada kalan farkı ise, sadece sanayiciye böyle bir satış yapması durumunda devletten prim olarak alabilecektir. Bu sözleşme gereğince sanayici ise, ucuz hammadde temin ederek, hem yurt içi hem de yurtdışı piyasa da önemli bir rekabet şansı yakalamış olacaktır. Bu yöntemlere ek olarak, “Kriterli bankacılık sistemi” denilen bir yaklaşım da KIRSAL KALKINMA DESTEKLERİ İhracat Kaliteli, Yeterli Miktarda Ürün Üretici Üretici Örgütü SÖZLEŞME • Gelir Artışı • Üretim Planlaması • Satış Garantisi • Kayıt İşleme Düşük Fiyat Avantajı Sanayici Girdi, Teknik Hizmet, Avans İç Pazar %50 Prim Destekli PRİM Piyasa Fiyatı - Dünya Fiyatı Havza Prim Desteği ve devletin yapması gereken bir takım işler bulunmaktadır. 1. Üreticinin Örgütlenmesi -Kooperatif: Sözleşmeli üretimde çiftçinin tek başına sözleşme imzalaması terk edilecek, bunun yerine çiftçi adına kooperatif devreye girecektir. Çiftçinin bölgesinde bir araya gelerek toplu taahhütlerde bulunması, hem piyasaya vaat edilen üretimi garanti altına alacak yani üretim planlaması yapılmasını, hem de üreticinin sanayiciye karşı daha güçlü olmasını sağlayacaktır. 2. Üreticiye Prim Desteği verilmesi: Havza bazında belirlenen ürünlere yönelik destekleme temel alınarak, üreticinin refah düzeyini koruyacak fiyat ile dünya fiyatları arasında kalan fark, kooperatif aracılığıyla devlet tarafından çiftçiye ödenecektir. 3. Sanayiciye Yatırım/İşletme Kredisi imkânı sağlanması: Sanayicinin depo inşa etmesi, teknoloji ve kapasite arttırabilmesi için gerekli fiziki donanımı sağlayabilmesi ama- SİGORTA • Ürün Sorumluluk Sigortası • Üçüncü Şahis Zarar Sigortası • Müşteri Mesuliyet Sigortası cıyla düşük faizli ve uzun vadeli kredi imkânı yine devlet tarafından verilerek sanayici uzun dönemli üretim yapabilen güçlü bir duruma gelecektir. Bu kredi alternatif kaynaklar bulunabilir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının ilgili birimi olan KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme Destekleme İdaresi Başkanlığı) tarafından verilen farklı destek mekanizmaları da yapılacak girişimler sonucu ayrıcalıklı olarak kullandırılabilecektir. 4. Sözleşme Sigortası ile sistemin garanti altına alınması: Her türlü aksaklık ve anlaşmazlığa karşı ürün sorumluluk sigortası, üçüncü şahıs sigortası ve müşteri mesuliyet sigortası gibi sigorta türleri ile taraflar arasında bir garanti mekanizması tahsis edilecektir. Bu sigortalar, Bakanlar Kurulu Kararı ile Afet Sigortasında olduğu gibi % 50 prim desteği altına alınabilir. Bu dört yöntem bir arada sağlandıktan sonra, kooperatif ile sanayici arasında sanayicinin istediği özellikte ve KREDİ • Yatırım Kredisi • İşletme Kredisi uygulanabilir. Böylelikle prim ve kredi konusunda tek kaynak devlet olmaktan çıkartılabilir. Bu kaynaklar bankalar aracılığı ile belli kriterlere sahip kooperatife özel şartlar altında verilebilir. Bunun için devletin belirleyeceği kriterleri ve görevleri yerine getirebilme şartı aranabilir. Bu kriterler örgütlerin kurumsal kapasitelerini ve alt yapılarını arttırmak için olumlu yönde zorlayıcı etki yaratacaktır. Devletin kooperatif olarak kendilerinden beklediği görevleri yerine getirebilme kabiliyetine sahip örgütler, kredi garanti fonu benzeri yapılar ile güvence altına alınan ve faizi ve geri ödemesi kolaylaştırılmış kredilerden faydalandırılabilirler. Bu durum devletin işini ve yükünü hafifletecektir. Burada sanayicinin bir defada almak zorunda kalacağı büyük miktardaki ürün iki sıkıntıya sebep olacaktır. Bunlardan depolama ile ilgili olan sorun devlet tarafından verilecek yatırım kredisi ile çözülebilecektir. Diğer sorun ise, bu miktarda ürünün satın alınabilmesi içir yeterli paranın bulunabilmesidir. Bu sorun sözleşme içinde çözülebilir. Buna göre çiftçiye üretmesi istenilen ürünün tohumu, gübresi, ilacı sene başında ayni olarak verilerek bu masrafların ödeme zamanı toplamdan düşülmesi yoluyla ya de fabrikanın ürettiği ürünler özellikle de yem gibi tarımsal girdi üreten sanayilerde yine ayni ödemeler ile sanayicinin bir defada yapması gereken yüklü ödeme taksite bağlanabilecektir. Ayrıca girdi desteğinin yanı sıra sanayici tarafından verilecek teknik bilgi desteği üretimin kontrol ve garanti altına alınmasını sağlayacaktır. Yine de beklenmedik durumlar nedeniyle taraflar arasında çıkabilecek sorunlar sigorta yoluyla çözülebilir. Böylece kooperatif altında örgütlenen üretici bir yandan ürününü peşin fiyatla garantili olarak satabilirken bir yandan da kendisi için pahalı olan girdileri daha kolay ve ucuza temin etmiş olacaktır. Sözleşme yapan sanayici ise; kendi müşterisinin üretimini destekleyerek bir nevi kendi üretimini sağlama alacak, üretimini sürekli hale getirecektir. Burada devletin vereceği kredi ve prim destekleri ile sigorta sistemin işlemesini garanti altına alacaktır. Sistemi işletebilmek için yüksek maliyetli kredi ve prim vermesine rağmen devletin yükü azalacaktır. Çünkü destekleme alımları ile alacağı ürünün depolanma masraflarının düşmesi, ithalat önlenmesiyle döviz kaybının azalması ve uygulama gereğince ekonominin kayıt altına girmesi ile KDV gelirlerinin artması devlet adına önemli gelirlerdir. Ayrıca tarımla ilgili sanayi ve hizmetler sektörlerinde yeni istihdam olanakları da yaratılmış olacaktır. Bu model, Yerel Ekonomik Kalkınma faaliyetleri adı altında Kümelenme yöntemi ile destekleme konusunda yapılacak uygulama da ortak menfaat gruplarının oluşturulması için de iyi bir ortam oluşturacaktır. Ayrıca, ülkemiz dinamiklerini harekete geçirilmesi, potansiyelimizin tam olarak kullanılması ve toplumumuzun refahı için ihtiyaç duyulan desteklemelere bir yandan Dünya Ticaret Örgütü’nün dayatmalarına karşı yeni imkânlar bulmak, diğer yandan Avrupa Birliği’ne uyumlu modeller yaratabilmek ve diğer politikalar ile ilişkili bir şekilde yürütülmesini sağlamak büyük önem taşımaktadır. Avrupa Birliği’ndeki benzer modelleri kooperatiflerimiz aracılığıyla işletebiliriz. Tabii ki bunun için kooperatiflerimizde öncelikle bu konuda bir farkındalık ve istek olması gerekiyor. Ben yaparım diyen kooperatif gerekli ilgi ve desteği zaten buluyor. 3. Havalimanı 70 Göleti Bitirdi »» TMMOB, 3. havalimanı inşaatı nedeniyle 70 göletin denize karıştırıldığını ve 8 derenin kurutulduğunu iddia ederek, “Ciddi su krizi yaşanacak” uyarısında bulundu. TÜRK Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, 3. havalimanı inşaatı nedeniyle 70 göletin denize karıştırıldığını ve 8 derenin kurutulduğunu iddia ederek, “2.5 milyon ağaç katledilmişken yağmur beklemek boşuna. Ciddi su krizi yaşanacak” uyarısında bulundu. İSKİ’nin barajlardaki ölçüm oranlarına göre 2005 yılından bu yana ilk kezİstanbul barajlarındaki su seviyesinin yüzde 20’nin altına indiğini belirten Bozoğlu, Hürriyet’e “Defa- larca bu tehlikeye dikkat çekmiştik, bugün uyarılarımız ne yazık ki tek tek gerçekleşiyor“ dedi. Bozoğlu, son günlerde yaşanan su sıkıntısıyla ilgili şunları söyledi: rışmasıdır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde, sulak alanlar bilime, doğa kanunlarına aykırı bir şekilde, ulusal öneme haiz sulak alanlar ve mahalli öneme haiz sulak alanlar gibi iki ana başlığa ayrıldı. 8 Dere De Yok Oldu “3. havalimanı projesi 70 gölet ile 8 derenin yok edilmesine neden olacak. Bölgedeki sulak alanlar Bölgedeki sulak alanlar Trakya’ya, İstanbul’a hayat veren Terkos gibi önemli havzaları besliyor. Kuraklığın temel nedeni az yağmur yağması Ciddi Kriz Olacak değil, yanlış yerde yanlış inşaatların, plansız ağaç kesimlerinin, zaten sınırlı olan yağmurların toprakla buluşamadan betonlar üzerinden akarak kanalizasyona, denize ka- Bu yönetmelikle, önemli biyoçeşitliliğe sahip olan, orman alanlarını, endemik türleri, bitkileri barındıran bölgelerde, imar çalışmaları yapılabilecek, rantın, talanın hukuki zemini tamamlanmıştır. Özetle, kavramsal kargaşa yaratılarak, bu sulak alanların önemsiz gösterilmesi sağlandı. Ciddi bir su krizinin bizi beklediği su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkacak. Terkos Gölü yakınındaki 70 göletin suyu denize boşaltılmaya başladı. Bilimden uzak, ÇED raporları ya hiç istenmeden ya da göz ardı edilerek, oldu bittiyle yürütülen 3. havalimanı ve 3. köprü gibi projeler sonunda İstanbul’u susuz kalmanın sınırına getirdi. Bundan sonra yağacak yağmurların barajları doldurmaya yine faydası olamayacak.” Köy-Koop Haber Ağustos 2014 TARIM “Kooperatifçilik, aynı hedefe ulaşmak için birlikteliktir, dayanışmadır, kardeşliktir.” »» Bu ayki Üretici Gözüyle köşemizde, Denizli Bölgesi Hayvancılık Kooperatifleri Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Ceray ile ile söyleşimizi yaptık. Ahmet Bey kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İsmim Ahmet Ceray, 1966 yılında Denizli İli Kale ilçesi Narlı köyünde doğdum ve yaşamımı çiftçilikle devam ettiriyorum. Kooperatifçilikle tanışmanız nasıl oldu? Neler üretiyosunuz? Kooperatifçilik ile 2001 yılında tanıştım. Kooperatifimizde büyükbaş hayvancılık olduğu için, süt ve yem alım satım işleri yapmaktayız. Ayrıca Biber yetiştiriciliği yaptık. Fakat sulama yeterli olmadığı için başarılı olamadık. 2015 yılı için sulu tarım üzerinde neler yapabiliriz diye kooperatif olarak araştırma yapıyoruz. Seracılık olmak üzere salçalık domates ve bibercilik gibi birçok ürün üzerine araştırma çalışmaları yapıyoruz. Kooperatif kurmamızda tek bir hedef yoktu. Daha çok hedefler vardı. Bizim ve çevremizdeki köyler kırsal köyler; eskiden tek gelirleri tütündü. Çok az da olsa halen devam ediyor. Tütün kırımı biter biter bitmez eylül ve ekim aylarına doğru pamuk toplamaya gidilirdi. İşin zorluğu bir kenara, konaklama şartları çok ağırdı. Sonra kooperatifle tanıştım, kooperatifçilik bilincini öğrendim. Dedik ki; bize iş sahası lazım, ekonomik olarak kalkınmamız gerekiyordu. Bunun için köyümüzde kooperatif kurduk. Büyükbaş hayvancılık projesi olan (100x2) yüz aileye iki adet damızlık inek projesini aldık. Bu arada Turşuluk ve Kale Biberi dikimi yaptık. Ancak bundan iyi gelir alamadık. Çünkü sulama yeterli değildi, verim düşük oldu. İnşallah 2014 yılı ekim kasım aylarına doğru kapalı sulama projesi bizlere teslim edilecek. Damlama sulama ile verimin daya iyi olacağını umuyoruz. Asıl amacımız ortaklarımızın ürettiği ürünleri aracıya değil, tüketiciye ulaşıncaya kadar kooperatiflerimiz tarafından işlenmesi ve satışının yapılması. Kooperatifçilikte yaşadığınız sorunlar nelerdir? İdarecilerin veya yöneticilerin bencilliği yanında asıl sorununun kooperatif ortaklarının, kooperatiflerini sahiplenememesi olduğunu düşünüyorum. Sorgulayan, sorusuna cevap almaya Avrupa Birliği Ülkelerinde Tarım İşletmelerinin %98 Aile İşletmesi ’i Dr. Özdal KÖKSAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected] çalışan ortakların olmayışı üzücü bir durum. Tabiki bu sorgulamasını iyi niyetle, karalamadan, suçlayıcı bir dille yapmaması gerekiyor. Kooperatifin yaptığı her işten nasıl sorumluysa, kooperatifini sahiplenip, bizim kuruluşumuz, bizim fabrikamız, bizim satış yerimiz diyebilmeli. Kooperatifçiliğin özünü unutmamak gerekiyor. Kooperatifçilik, aynı hedefe ulaşmak için birlikteliktir, dayanışmadır, kardeşliktir. Tarımın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir? Ülkemiz tarımında küçük işletmelerin yok oluşunu görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak küçük işletmelere devletin ihtiyacı var. Çünkü işsizlik önemli bir sorunu ortadan kaldırıyor. Bugün sürdürülebilir gıda ihtiyacını orta ve küçük işletmeler ve çiftçilerimiz sağlamaktadır. Büyük işletmeler mecburi iş olarak görmüyor, zarar gördüğü gün işletmesini kapatabiliyor. Ancak küçük veya orta ölçekli çiftçiler bir yıl kazanır beş yıl kazanmasada devam eder, devam etmek zorundadır. Kendi zararına düşünmeden üretmeye devam eder. Ülkemizde uygulanan projelerin küçük ölçekli işletmelere göre düşünülmeli, kooperatiflere pozitif ayrımcılık yapılmalı. Örnek verecek olursam, 50 dekar sulu arazisi olan bir çiftçi 25 baş olarak hayvancılığı rahat yapabilir. Tek ihtiyacı işletme kurması. 25 adet sağmalı büyükbaş bir işletme kurmak istediğinde 605 TL. civarında proje bedeli çıkıyor. Banka proje için ipotek istediği zaman bizim arazilerin değeri 1000 TL civarındadır. Projenin onda biri kadar etmiyor ipotek edeceğimiz arazi. Kademili kontrollü kredi veriyorlar. Köylarde hayatın idame ettirilmesi için gerekli çalışmalar var ancak yatırımlar üzerine de duyarlı olunmasına gerektiğini düşünüyorum. Köyden kente göçün önlenmesi için çiftçinin her şekilde desteklenmesi ve kredilendirme aşamasında kolaylıklar sağlanması gerekmektedir. Dünyada 500 milyondan Fazla Aile Çiftçisi Var 17 Eker’den GDO'lu Mama Açıklaması »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, "Yönetmelikte yapılan değişiklikle GDO bulaşanı olsa dahi GDO'lu bebek mamalarına izin verilmesi söz konusu değil" dedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, yönetmelikte yapılan değişiklikle GDO bulaşanı olsa dahi GDO'lu bebek mamalarına izin verilmesi ve Biyogüvenlik Kanunu ile belirlenen yasakların kaldırılmasının söz konusu olmadığını bildirdi. Eker, MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu'nun yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, Türkiye'de tüm GDO'lu ürünlerin üretiminin yasak olduğunu anımsattı. Türkiye'de, gıda amaçlı kullanımına izin verilen herhangi bir gen veya genetiği değiştirilmiş ürün bulunmadığını, bu ürünlerin ithaline kesinlikle izin verilmediğini ifade eden Eker, GDO ve Ürünlerine Dair Yönetmeliğe "GDO Bulaşanı: Genetik modifikasyon teknolojisi uygulanan veya uygulanmayan bir üründe, birincil üretim aşaması dahil üretim, imalat, işleme, hazırlama, işleme tabi tutma, ambalajlama, paketleme, nakliye veya muhafaza sırasında ya da çevresel faktörler ile teknik olarak engellenemeyen veya tesadüfi olarak bulaşan GDO'ları" tanımı eklendiğini kaydetti. İlgili kurum ve kuruluşlardan, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerden görüş alınarak yapılan Yönetmelik değişikliği ile "GDO Bulaşanı" kavramına açıklık getirildiğini belirten Eker, "Üniversitelerden alınan görüşler, Avrupa Birliği'nin regülasyonları doğrultusunda yapılan değerlendirmeler sonucu yüzde 0,9 değeri GDO bulaşan limiti olarak kabul edilmiştir. GDO Bulaşanı tanımı yüzde 0,9'un altında GDO içeren ürünlere izin verildiği anlamına gel- memektedir. GDO bulaşanı olan ürünlerin dahi sadece Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış olması ve belirlenen amaç için kullanılması zorunludur. Biyogüvenlik Kurulu tarafından, gıdada kullanımına izin verilen GDO bulunmadığından hiçbir gıda maddesinde onaylı veya onaysız GDO bulaşıklığına dahi izin verilmemektedir" bilgisini verdi. Yönetmelikte yapılan değişiklikle GDO bulaşanı olsa dahi GDO'lu bebek mamalarına izin verilmesi ve Biyogüvenlik Kanunu ile belirlenen yasakların kaldırılmasının söz konusu olmadığını belirten Eker, şunları kaydetti: "Dünyada bazı ülkelerde ve AB'de onaylanmış GDO ve ürünlerinin insan gıdası olarak tüketilmesi serbest olmasına rağmen ülkemizde bugüne kadar gıda amaçlı olarak kullanılmak üzere onay verilmiş bir gen bulunmadığından GDO ve ürünlerinin gıda amaçlı olarak kullanılması yasaktır. Başta bebek mamaları olmak üzere içerisinde GDO olabilecek bütün gıda maddeleri ithalat aşamasında GDO analizine tabi tutulmaktadır. Önergede adı geçen bir firmanın bebek maması Meyve Sebzede İhracat Desteği 2014-2015 Sezonunda Ekonomi Bakanlığı'ndan »» Taze meyve sebze sektöründeki ihracat destekleri, 2014-2015 sezonunda da Ekonomi Bakanlığı'nca uygulanacak. Ekonomi Bakanlığı, taze meyve sebze sektöründeki ihracat desteklerinin, 2014-2015 sezonunda da uygulanacağını, ancak daha sonraki dönemlerde söz konusu ihracat desteği uygulamalarının, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yürütülmesi yönündeki çalışmaların sürdürüldüğünü açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, taze meyve sebze ürünlerine uluslararası piyasalarda rekabet gücü kazandırmak, ihraç pazarlarını geliştirmek ve ihraç ürünlerini çeşitlendirmek amacıyla, Ekonomi Bakanlığı tarafından ihracat destekleri sağlandığı belirtildi. Son dönemde yaş meyve sebze sektörüne ilişkin Bakan Nihat Zeybekci tarafından yapılan açıklamaların kamuoyunda yanlış anlaşılmalara yol açtığına değinilen açıklamada, şunlar kaydedildi. "Ülkemizde 2013 yılında 50 milyon tona dayanan üretim seviyesi, 50 milyar lirayı aşan üretim değeriyle 2,3 milyar dolarlık döviz girdisi sağlayan taze meyve sebze sektöründeki ihracat desteklerinin, geçmiş dönemlerden süregelen bir yapıda, bakanlığımızca 20142015 sezonunda da uygulanacağına dair kamuoyunun bilgilendirilmesinde fayda görülmektedir. Ancak, söz konusu ihracat desteği uygulamalarının, müteakip dönemlerde, üreticilere yönelik desteklere de yön veren Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yürütülmesi yönündeki çalışmalarımız sürdürülmektedir." ürününden ithalat aşamasında numune alınarak GDO analizi yapılmış ve üründe GDO varlığı tespit edilmediği için ürünün yurda girişine izin verilmiştir. Bakanlığımızca yapılan piyasa denetimleri sırasında bahse konu ürünün ilgili partisinden alınan numunelerin analizi sonucunda üründe GDO varlığı tespit edilmiştir. Söz konusu parti numaralı ürünler toplatılarak piyasaya arzı engellenmiş olup konuyla ilgili adli süreç ve idari soruşturmalar başlatılmıştır. Bakanlığımızca, insan ve hayvan sağlığı ile çevre konularında azami hassasiyet gösterilmekte ve gerekli tedbirler alınmakta olup, gıda güvenirliğini sağlama amacıyla GDO içermesi muhtemel ürünlere yönelik kontroller etkin bir şekilde yürütülmektedir. Gerekli hallerde izlenebilirlik denetimleri yapılmakta ve söz konusu ürünlerin üretiminde kullanılmış olan hammaddelerden de numuneler alınabilmektedir. Yurtiçinde yapılan kontrollerde herhangi bir olumsuzluk tespit edilmesi halinde, ilgili mevzuatlar çerçevesinde gerekli işlemler yapılmaktadır. GDO analizlerinde Bakanlığımıza bağlı 10 gıda kontrol laboratuvarı ile 31 özel gıda kontrol laboratuvarı yetkilidir. Bakanlığımıza bağlı gıda kontrol laboratuvarlarından 10'u, özel gıda kontrol laboratuvarlarından ise 29'u TÜRKAK tarafından akredite edilmişlerdir. Kamu laboratuvarlarımızdan 4'ünde, Özel Laboratuvarların 3 'ünde GDO tarama, kimliklendirme ve miktar analizi yapılabilmektedir, diğerlerinde ise sadece tarama analizleri yapılmaktadır." Tarım Kredi Kooperatifi Fotoğraf Yarışması »» “Doğa, Tarım, İnsan, Kooperatifçilik” konulu fotoğraf yarışmasına, 30 Eylül 2014 tarihine kadar başvuru yapılacak. Fotoğraf dalında her 2 kategoride (yetişkin ve 18 yaş altı) ilk 3’e girenler ile mansiyon (her kategori için 2 kişiye) almaya hak kazanan toplam 10 yarışmacı ödüle layık görülecektir. Birincilik Ödülü: Dizüstü Bilgisayar, İkincilik Ödülü: Tablet Bilgisayar, Üçüncülük Ödülü: Fotoğraf Makinesi, Mansiyon Ödülü: Fotoğraf Makinesi. Başvurular elektronik ortamda yapılacak olup, fotoğrafların tamamının dijital makinelerle çekilmesi gerekiyor. Cep telefonu veya benzeri makinelerle çekilen fotoğraflar kabul edilmeyecektir. Fotoğraflar; renkli veya siyah beyaz, en düşük 300 dpi çözünürlükte, 5,00 MB'dan küçük ve JPEG formatında, tarimkredi.org.tr/yarisma web sitesi üzerinden eklenerek gönderilecektir. Her katılımcı en fazla 5 (beş) adet eserle yarışmaya katılabilir. 5 (beş) eserden fazla gönderilen fotoğrafların hiçbiri yarışmaya katılmayacaktır. Eser Teslim tarihi ve diğer tüm başvuru detayları tarimkredi.org.tr/yarisma web adresinden takip edilebilir. 18 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber TARIM MAKİNALARI Biçerdöverle Ürün Hasadı Sorunlar ve Çözüm Önerileri-I »» Giderek artan dünya nüfusunun aynı hızla artan gıda ihtiyaçlarını, büyüklüğü artmayan tarım arazileri ile karşılayabilmek yeni yüzyılın en büyük sorunlarından birisidir. Arazi büyüklüklerinin artmadığı hatta azaldığı, su kaynaklarının giderek tükendiği bu senaryoda, tarımın öngörülen tek çıkar yolu verim artışı olarak görülmektedir. Verim artışı sağlamanın yolları ise yüksek verimli ve daha dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi ve iş gücü, zaman ve üretim maliyetlerinden tasarruf etmeye olanak sağlayan mekanizasyon uygulamalarıdır. Gelişen teknolojiler ile tasarlanan mekanizasyon araç ve gereçlerinin tarım sektörü içerisinde yer alması, çiftçiler başta olmak üzere talepleri giderek artan Dünya nüfusunun tek çözümü olarak görülüyor. İşte bu noktada tarımsal mekanizasyonun önemi ortaya çıkmaktadır. Tarımsal mekanizasyon insan iş gücünün verimini arttırarak yapılan işin maliyetini düşürmeyi amaçlamaktadır. Bu, direkt olarak birim iş için sarf edilen zamanın azaltılması veya endirekt olarak birim alandan elde edilen verimin arttırılması ile gerçekleşmektedir. Makineli tarım sayesinde insan gücünden çok daha kuvvetli olan motor gücünden istifade edilir. Toprak işleme, ekim, dikim, hasat, harman, nakliye, işleme gibi işlemler makine ile daha iyi yapılır. Tarımsal Mekanizasyon uygulamalarında biçerdöver en önemli araçlardan birisidir ve giderek vazgeçilmez olmaya başlanmıştır. Biçerdöverler biçme, harmanlama, temizleme ve depolama kapasitelerinin yüksekliği ile günümüzün en gelişmiş hasat-harman makineleridir. İlk biçerdöverin 1830 yılında Amerika’nın Michigan Eyaletinde denenmesinden yüz yıl sonra Class firması ilk biçerdöverini geliştirerek Avrupa şartları için imal etmiştir. Bu tarihten sonra da Amerika ve Avusturalya’da çok sayıda biçerdöver hasatta kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde tahılların yanı sıra baklagiller, ayçiçeği, kolza mısır ve diğer taneli bitkilerin hasat-harmanında da biçerdöver kullanılmaktadır. Son yıllarda teknolojideki hızlı gelişmelere karşın tarım ürünlerinde izlenen fiyat politikaları Dünya genelinde hasat makinaları satışını düşürmüştür. Bu düşüşten en çok etkilenen makinalardan birisi biçerdöverlerdir. Biçerdöver satışlarının düşüşü kapasite artışı ile bağlantılıdır. Günümüzde biçerdöverlerin motor güçleri, 1970’li yılların biçerdöverleri ile kıyaslandığında yaklaşık iki kat artış göstermiştir. Ülkemizde son yıllarda, tahıl hasat ve harmanında biçerdöver kullanımı % 65 70’lere ulaşmıştır. Tahıl hasadında 6-20 da/h kapasiteli, aynı zamanda hasat ve harman edilebilen kendi-yürür biçerdöverler kullanılmaktadır. Coğrafi bölgelerdeki farklılık ve iklimin uygun olması nedeni ile bir biçerdöver yıl içerisinde değişik yörelerde kullanılabilmektedir. Bu yoğun kullanım nedeni ile biçerdöverler çok çabuk yıpranmaktadır. Ülkemizde John Deere lisansı ile 1968 yılında biçerdöver üretimine başlanmış ancak 1988 yılından bu yana üretim tamamen durdurulmuştur. Biçerdöver sayısı 80’li yıllara kadar hızlı bir atış göstermiş, ancak bu artış yerini 90’lı yıllarda duraklamaya bırakmıştır. Bununla birlikte, 1994 yılından sonra bedelsiz dışalım yoluyla ülkemize giren biçerdöverler nedeniyle artış göstermesine rağmen tahıl üretim alanları dikkate alındığında halen sahip olduğumuz biçerdöver parkının yetersiz olduğu görülmektedir. Biçerdöver sayısı yıllara göre % 3 ile % 5 oranda artmaktadır. Çizelge 1‘de ülkemizdeki biçerdöver parkının durmu verilmiştir. Toplam biçerdöver sayısının yaklaşık % 29 unu 21+yaş grubuna bağlı biçerdöverler, % 26 sını 11-20 yaş grubu, % 23 ünü 6 10 yaş grubu % 22’sini ise 0-5 yaş grubu biçerdöverler oluşturmaktadır (Çizelge 1). 0-5 yaş grubu biçerdöverler toplam sayı içerisinde son yıllarda artış göstermektedir. Ancak bu artış istenilen düzeyde değildir. Hala biçerdöver parkı içerisinde kullanılan biçerdöver eski teknolojiye sahip özelliktedir. Mekanik ömrünü doldurmuş, yaşlı biçerdöverlerle yapılan hasatta, ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, nicesel ve nitesel ürün kayıpları ka- SDÜ Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü [email protected] bul edilebilir seviyelerin çok üstüne çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, aşırı yakıt tüketimleri ve yanmadaki verimsizliklerine bağlı olarak eksoz emisyon değerleri alabildiğine yükselmiş, artan arıza sıklıkları nedeniyle zaman ve iş kayıpları artmış, kaza yapma ve can güvenliği riskleri en üst düzeye çıkmış durumdadır. Bu biçerdöverlere, ne kadar çok para harcanırsa harcansın yeni bir biçerdöver erki kazandırılması mümkün değildir. Öte yandan, eski teknoloji ürünü olmaları; çağdaş biçerdöverlerin hasat performansı, yeni üretim teknolojilerine uygun donanım (Hassas tarım v.s.), çevre ve insan iş güvenliği alanlarındaki üstünlüklerine sahip olmamaları da konuyla ilgili değerlendirmede dikkate alınması gereken bir diğer önemli husustur. Mekanik ömürlerini çoktan doldurmuş demode olmuş biçerdöverlerin bir teşvik programıyla hurdaya ayrılmalarının sağlanması, ülke ekonomisinde programın gerektirdiği mali yükün çok üstünde kazançlar yaratacak, ayrıca çevre kirliliği ve iş güvenliği açısından ciddi kazanımlar sağlayacaktır. Modern biçerdöverlerde %1 dane kaybının olduğu, ömrünü tamamlamış biçerdöverlerde ise %8 dane kaybı olduğu düşünüldüğünde %7 lik dane kaybı farkı 2.233.190.400 adet 250 gr ekmeğe eş değer olup bu da İstanbul’un 223 günlük Yaş Grubu - Age group Toplam Total Doç.Dr. Deniz YILMAZ 0-5 6-10 11-20 20+ 2000 12.578 - - - - 2001 12.053 - - - - 2002(1) 11.539 1.213 2.125 3.526 4.675 2003 11.721 1.352 2.214 3.545 4.610 2004 11.519 1.430 2.298 3.489 4.302 2005 11.811 1.659 2.405 3.551 4.196 2006 12.359 2.036 2.598 3.596 4.129 2007 12.775 2.338 2.739 3.652 4.046 2008 13.084 2.558 2.873 3.657 3.996 2009 13.360 2.643 2.950 3.669 4.098 2010 13.799 2.820 3.116 3.721 4.142 2011 14.313 3.038 3.293 3.834 4.148 2012 14.813 3.160 3.483 3.960 4.210 ekmek tüketimine karşılık gelmektedir. 2006 verilerine göre 1000 ha’lık alana yaklaşık 0,6 adet biçerdöver düşmektedir. AB ülkelerinde bu oran 1,0’in üzerindedir. Mekanizasyon düzeyi olarak kıyaslandığında bu oran oldukça düşük seviyededir (FAO, 2007). Çizelge 1. Ülkemizdeki biçerdöver parkının durmu (Tuik, 2013) Biçerdöver sayısının en fazla olduğu bölgelerimiz sırasıyla Marmara, İç Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgeleridir. Özellikle ayçiçeği ve buğday üretiminin Marmara ve İç Anadolu bölgelerinde yoğun olarak yapılması ve hasat harman işlerinde biçerdöver kullanılması bunun nedeni olarak verilebilir. 2011 yılının tamamında 702 Milyon dolar seviyesinde ithalat (341 Milyon TL traktör, 361 Milyon TL ekipman) gerçekleşmiştir. İthalatta dikkat çekici bir nokta, biçerdöver, balya, silaj ve pamuk hasat makinaları ithalatının, tüm hasat makinaları ithalatında % 77, tüm ekipman ithalatında ise % 43 pay almasıdır (2011). Ekipman ithalatının % 63’ünü sulama makinaları, çapa makinaları, süt sağma makinaları, biçerdöver, balya, silaj ve pamuk hasat makinaları oluşturmaktadır. Rapora göre ilgili standartlarda biçerdöver mekanik ömrü için 3 bin saat öngörülmektedir. tamamlamaktadır. Ardı sıra ayçiçeği hasadına geçilmekte, bunu mısır ve çeltik hasadı izlemektedir. Bunun sonucunda biçerdöverlerin yıllık kullanım süreleri ortalama 1200 saat kadar olmakta, dolayısıyla mekanik ömürleri 3–4 yıl içinde dolmaktadır. Teknik açıdan bu süre sonunda hurdaya çıkarılması gereken bu biçerdöverler ekonomik zorluklar nedeniyle yoğun bir bakım onarım desteği ile hizmette tutulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu durumda işletme giderleri (bakım-onarım, yağ, yakıt, işçilik vb.) artmakta, ayrıca hasattaki ürün ve kalite kayıpları yükselmektedir. Biçerdöver ile hasat esasları Gıda Tarım ve Hayvancılık bakanlığınca Biçerdöver Kontrol Hizmetlerinin Organizasyonu İle Kontrollerde Takip Edilecek Esas ve Usullere Ait Uygulama Talimatı” yayımlanmaktadır. Bu talimatta operatör belgeli sürücülerin hasat yapması, %2 dane kaybı sınırı ve yasal sorumluluklar ve cezai işlemlerini içermektedir. Hasat sırasında bakanlık eleman- Tarımda ileri ülkelerde biçerdöver yıllık çalışma saati ortalama 300 – 350 saat dolayındadır; buna bağlı olarak yıl cinsinden ömürleri 9 – 10 yıldır. Türkiye’de ise biçerdöverler daha çok müteahhitler tarafından bölgeden bölgeye gezerek ve birden fazla ürünün hasadında kullanıldığından, yıllık çalışma süreleri uzamakta, buna karşılık mekanik ömürleri kısalmaktadır. Şöyle ki, sezon Mayıs ayının 2. yarısında tahıl hasadı ile başlamakta ve müteahhitler sahil bölgelerinden içerilere ilerleyerek tahıl hasadını 2 ila 2,5 aylık sürede larınca biçerdöverlerin kontrolleri gerçekleştirilmektedir. Biçerdöver ile ürün hasadında karşılaşılan sorunların en önemlisi dane kaybıdır. Önümüzdeki sayıda bu konu hakkında sizlere detaylı bilgi vereceğim. Kaynaklar: - FAO 2007, http://www.fao.org/statistics/en - Tuik, 2013, www.tuik.gov.tr Köy-Koop Haber Ağustos 2014 KOOPERATİFÇİLİK Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli okurlar, Sizlere bu sayıda, Arjantin’den bir hikâye sunacağız. Futbolda Dünya kupasını alan Arjantin’in futbolun yanı sıra tarımsal kooperatifçilik alanında da başarılı olduğunu gösteren güzel örnek.. Ramazan Bayramınızın, bolluk ve bereket için ailenizle birlikte mutluluk ve huzur içinde geçmesini dilerim. Andes’liler Patateslerini Koruyorlar Patates ilk olarak Titicaca Gölü kıyılarında yetiştirilmiş ve günümüzde And Dağları hala binlerce patates çeşidine ev sahipliği yapmaktadır. Burada patatesler kırmızı, pembe, mor, sarı, turuncu, siyah ve mavi gökkuşağı renklerinden oluşuyorlar. Genetik çeşitliliğin bu değerli zenginliği, tarımsal standardizasyon ve iklim değişikliği nedeniyle risk altındadır. Ancak Arjantin’deki bir çiftçi kooperatifi atalarından öğrendiği geleneksel yöntemlerle yetiştirdikleri patateste olduğu gibi And mahsullerinin yanı sıra horoz ibiği, kinoa ve mısır gibi ürünleri de korumaya çalışıyorlar. Caqueva olarak bilinen Cooperativa Agropecuaria y Artesanal Unión Quebrada y Valles Ltda Kooperatifi, Arjantin’nin Jujuy eyaletindeki Quebrada de Humahuaca vadisinde yer almaktadır. Şu anda her biri ortalama 1,5 hektarlık tarımsal alana sahip, çoğunlukla yerlilerden oluşan 109 tane küçük ölçekli çiftçi bu kooperatifin ortağıdır. Kooperatif ortakları sebze, meyve ve süt ürünleri üretmekte ve küçükbaş hayvancılık yapmaktalar. 1996’da kurulmuş olan Kooperatif, And mahsullerinin yetiştirilmesinin geliştirilmesinde yardım etmek amacıyla ortaklarına mahsullerin işlenmesi için mekanize edilmiş hizmetler sağlamakta, yerli tohum üretmekte ve temin etmekte, eğitim ve teknik destek sunmakta, ürünleri işlemekte ve geliştirmektedir. Ayrıca Museo de la Vida Campesina Quebradeña Müzesi ve kooperatif yardımı ile işletilen küçük bir restoran geleneksel bitkiler ve yerli çiftçilerin yaşam şekli arasındaki iletişime yardımcı olmaktadır. Cauqueva 2002 yılında, Slow Food’dan bir Biyoçeşitlilik Ödülü kazanmış ve 2004 yılında İtalyan dernek Quebrada de Humahuaca, And patateslerini korumak ve teşvik etmek için bir heyet kurmuş. Proje cinslerin çeşitliliğini gösteren fotoğraflar vererek deniz seviyesinden 2100 ila 3800 metre aralığındaki yüksekliklerde yetiştirilen tatlı, koyu mavi Papa Azul; şekilsiz, pembemsi-sarı Papa Señorita; püre yapmak için mükemmel olan koyu tenli Tuni Morada; pembe tenli, içi beyaz Cuarentilla ve 3.000 metre yükseklikte ekildiği zaman beyaz içi ve menekşe rengi damarları oluşan ile Chacarera gibi birçok türü tanımlamış ve yetiştirmektedir. Kooperatif çiftçilerin patates yetiştirmelerine yardımcı olmanın yanı sıra, bunları işlemektedir. Susuz patates püresi, önceden pişirilmiş vakumlu patates ve patates tatlıları yapmaktadır. Kooperatif aynı zamanda yerel olarak pazarlanan ancak büyük şehirlerde gurme ürünler olarak pazarlanan And mısırı, kiona ve horoz ibiğinden un, kurabiye ve erişte yapmaktadır. Cauqueva Torino’da Salone del Gusto, Bilbao’da Al Gusto ve Buenos Aires’te Caminos y Sabores dahil olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası fuarlarda ürünlerini sergilemektedirler. Bu tür bir uluslararası pazarlama, bireysel olarak küçük ölçekli bir çiftçi için imkansızdır. Kooperatifin koordinasyon ekibi üyesi Javier Rodríguez kooperatifleşmenin bazı avantajlarını şöyle açıklamaktadır. “Çok uzak alanlardaki küçük üreticiler kendileri kooperatif içinde organize olabilirler ve gelişimin paylaşılmasını sağlayan demokratik katılım için alan ve fırsatlar yaratabilirler.” Rodríguez, bu bağlamda bilginin ve öğrenmenin paylaşılabileceğini, üretim ölçeğinin arttırılabileceğini ve yatırım yapılabileceğini söyleyerek sektörün kurumsal olarak daha kolay temsil edildiğini belirtmektedir. Buğdaya Dikkat! 19 »» Ülkemizde meydana gelen kuraklık sorunu karşısında piyasalarda meydana gelen fiyat dalgalanmaları ve ithalat söylentileri üzerine geçtiğimiz günlerde Gıda Tarım ve hayvancılık Bakanı Mehdi Eker önemli bir açıklama yaptı. Birincisi hububat üretimi ve fiyatlarına ilişkin yaptığı değerlendirmede buğdayda fiyat açıklamamızı gerektirecek bir şey yok. Fiyat yüksek, üretici memnun. Sadece Trakya'da TMO üreticiye depolama, emanete bırakma imkanı sağlayacak dedi. Geçtiğimiz yıl ülkemizin buğday üretiminde 22 milyon tona ulaşarak cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdığını söyleyerek, TÜİK'in ilk tahminlerine göre bu sene kuraklığın etkisiyle geçen seneye göre yüzde 10-15 arasında rekolte kaybı olacağını belirtti. Bu nedenle ülkemizin bir yıllık ekmek, un, tohum ihtiyacımız 18 milyon ton. 18 milyon ton buğday olduğu dikkate alındığında ülkemizin kendi ihtiyacının tamamını karşıladığını ifade etti. Bu yıl ise üretimin yaklaşık 20 milyon ton olduğunu, Ülkemizde 18 milyon ton buğday olduğunda ekmek ve yem ihtiyacının da karşılanabildiğini, geçen sene ihtiyacımızdan 4 milyon ton fazlamız bulunduğunu. 2 milyon ton buğday stoğumuz olduğunu açıkladı. Bu durum karşısında ülkemizin kendi tüketimi için ithal etmediğini, işleyip ihraç etmek için buğday ithal ettiğini, TMO piyasaları regüle etmek için düzenli olarak alım satım yaptığını, müdahalenin gereken noktada yapıldığını, Türkiye'de şu ana kadar müdahale etmeyi gerektirecek bir husus olmadığını söyledi. Trakya'da önceki senelere göre rekoltenin yükseldiğini ancak yağış nedeniyle protein değerlerinin düşük olduğunu, Polatlı'da ise yağış az olduğu için protein değeri yüksek buğdayın yüksek fiyattan satıldığını, Trakya'da TMO üreticiye depolama, emanete bırakma imkanı sağlanacağını, üreticinin ürünün çok olduğunu bu nedenle hemen satmak istemediğini, bir süre bekletip piyasa şartlarına göre karar vereceğini, tek sıkıntı olabilecek hususun Trakya'da olduğunu ve bununda tedbirini aldıklarını açıkladı. Bu nedenle buğdayda fiyat açıklanmasını gerektirecek bir şeyin olmadığını, fiyatın yüksek, üreticinin memnun olduğunu söyledi. TMO'nun buğday alımı yaptığı noktalarda protein cihazıyla ölçüm yaptığını, fiyat farkının bundan kaynakladığını bu nedenle protein oranı Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] yükseldikçe fiyatın artığını belirtti. Buğdayda en yetkili makam iyi niyetle bu sözleri söylerken dünyada ve ülkemizde her geçen gün etkisini hissettiren küresel ısınma, meydana gelen doğal afetler, piyasalardaki dalgalanmalar, dünyanın adı konmamış bir savaşa sürüklenmesi üreticileri, sanayi ve ticaret çevrelerini, ülkemizde bugüne kadar uygulanan tarım politikalarını ve sonuçlarını izleyenleri tedirgin etmektedir. Dünyanın en stratejik ürünü haline gelen buğdayın üretiminde ve pazarlanmasında işi pazar şartlarına bırakmak ve piyasanın insafına terk etmek yetmemektedir. Buğdayda dünyada ve ülkemizde oynanması muhtemel oyunlara karşı tedbirli olmak zorundayız. Birçok ülkede bazı kuruluşlar ve kooperatifler piyasada denge sağlama konusunda üretimde ve pazarlamada etkin görevler üstlenmektedirler. Buğday daha kaliteli ve verimli üretim yapması yönünde tedbirler alınmasının yanında pazarlarda üreticinin mağdur olması önlenmektedir. Bugüne kadar izlenen politikalar karşısında buğday üreticileri haklı olarak tedirgindirler. Bir zamanlar koca koca köşe yazarlarının buğday üreticinin emeğini küçümserçesine satırlarına taşıdıkları gerçekçi olmayan değerlendirmeler, uluslararası bazı kuruluşların aklıyla oluşturulan politikalar tarım arazilerinin ciddi bir bölümünün terk edilmesine yol açmıştır. Üretici maliyetlerinin gerisinde oluşan her fiyat üretime bir darbe olmuştur. Yaptığımız uluslararası ticaret anlaşmaları bahane edilerek kaldırılan destekler, fiyatları korumasız hale getirmiş ve fiyat oluşumunu dengesiz pazar şartlarına terk etmek faydadan çok zarar getirmiştir. Çünkü bize akıl veren çevreleri etkisi altına alan bazı gelişmiş ülkeler bir yolla destekledikleri ürünleri ile piyasadaki dengeleri kendi lehlerine değiştirmişlerdir. Bu bizi dünya fiyatları çok düşük, biz üreticimize dünya fiyatları üstünde fiyat veremeyiz anlayışına sürüklemiştir. Gıda güvenliğimiz ve üretimin korunması için izlenmesi gereken politika buğday üreticisinin üretimden vazgeçmemesi, piyasada TMO ve bazı güçlü kooperatifler buğday konusunda denge rolü oynamasıdır. Nitekim Tarım Kredi Kooperatifleri bu görevi başarı ile yerine getirmiştir. Diğer taraftan dünyada ve ülkemizde buğday fiyatlarının adil serbest piyasa şartlarında oluşmadığı görülmelidir. Dünya ile rekabet isteniyorsa üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve pazarlarda üreticilerin örgütleri ile yer almasının sağlaması yönünde tedbirler geliştirilmelidir. Ülkemizin saman ithal ettiği bir dönemde her ne kadar iyi niyetli mesajlar verilse de, ihraç amaçlı buğday ithalatı yapıyoruz dense de buğdayda tehlikenin kapımızda olduğu görülmeli ve hazırlıklı olunmalıdır. Yapılacak buğday ithalatının her ne kadar iç pazarın ihtiyacı gibi görünse de yerli üreticinin ölüm fermanı olduğunu, bize düşük fiyatla ürün satan dış çevrelerinde bir hedefinin bu olduğu bilinmelidir. Gerekli üretim potansiyeline sahip ülkemiz her ne sebeple olsun buğday ithal eden ülke durumuna düşmemelidir. Sonuç olarak buğdayda istikrarlı ve güvenli üretimin sadece üretici değil, sanayi ve ticaret kesimimizin de en büyük ihtiyacı olduğu görülmelidir. Türkiye’de 1 Milyon 586 Bin 340 Adet Traktör Var »» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, traktör sayısında Manisa’nın başta geldiğini, bu ili Konya’nın izlediğini bildirdi. Rodríguez ayrıca, Arjantin federal hükümeti tarafından finanse edilen, çiftçilere kredi sağlayabilen 65 örgüt ve kamu-özel sektör kurumun birlikte yönettiği bir mikrokredi fonu ile Cauqueva sponsorluğunda ve liderliğindeki Tejiendo Esperanzas (Weaving Hopes) ağından söz etmektedir. Kooperatifin geleceğe dair planları arasında; ağı sağlamlaştırmak (Weaving Hopes), kooperatifin ekonomik yapısını istikrarlı hale getirmek ve And mahsullerinin zengin mirasını yerel insanların eski tarım kültürünü tanıtmak ve And patatesinin inanılmaz çeşitliliğini geliştirmeye yardım etmek amacıyla Buenos Aires’te Cauqueva Bilgi Merkezi’nin açılması yer almaktadır. Bayraktar, Mayıs ayında traktör sayısında iller arasında birinciliği Manisa’nın 76 bin 690 adetle aldığını, bu ili 74 bin 752 traktör sayısıyla Konya’nın takip ettiğini belirtti. Bayraktar, “Mayıs ayı itibarıyla traktör sayısında, Manisa ve Konya’yı 55 bin 949 adetle Balıkesir, 55 bin 134 adetle İzmir, 55 bin 91 adetle Bursa, 47 bin 48 adetle Ankara, 46 bin 536 adetle Samsun, 46 bin 85 adetle Adana, 42 bin 527 adetle Denizli, 41 bin 437 adetle Antalya izledi. Aydın’da 38 bin 319, Tokat’ta 37 bin 310, Ayfonkarahisar’da 36 bin 561, Çorum’da 35 bin 871, Şanlıurfa’da 32 bin 99, Sakarya’da 31 bin 858, Mersin’de 30 bin 56 traktör var. Kayseri’de 24 bin 533, İstanbul’da 21 bin 654, Diyarbakır’da 20 bin 746 ve Eskişehir’de 20 bin 136 traktör bulunuyor. Kütahya’da 29 bin 848, Edirne’de 29 bin 43, Çanakkale’de 28 bin 874, Yozgat’ta 28 bin 313, Tekirdağ’da 27 bin 304, Sivas’ta 27 bin 220, Muğla’da 26 bin 677, Gaziantep’te 25 bin 961 ve Kastamonu’da 25 bin 566 traktör var. Traktör sayısı, Malatya, Hatay, Burdur, Isparta, Bolu, Nevşehir, Kırklareli, Amasya, Kahramanmaraş, Kars, Uşak, Aksaray, Erzurum’da 15 bin ile 20 bin arasında, Kocaeli, Niğde, Osmaniye, Adıyaman, Çankırı’da 10 bin ile 15 bin arasında, Karaman, Kırşehir, Bilecik, Muş, Düzce, Mardin, Zonguldak, Elazığ, Kırıkkale, Ardahan, Sinop, Van, Ağrı, Erzincan, Karabük ve Batman’da 5 bin ile 10 bin arasında, Kilis, Iğdır, Gümüşhane, Bitlis, Giresun, Bayburt, Yalova, Siirt, Ordu, Şırnak, Tunceli ve Artvin’de 1000 ile 5 bin arasında traktöre sahip olduğu bilgisini verdi. 20 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA Yeni Nesil Kooperatifçilik-II IPARD Programında Beklentiler »» Önceki sayımızda sizlere yeni nesil kooperatifçilik konusunda bilgiler vermiştim. Bu yazımda ise yatırımlarla ilgili sorunlara değineceğim. »» IPARD programı uygulaması 12. Teklif Çağrısı tamamlandı. Yakında 13.ncü çağrı bekleniyor. Bu dönem zarfında hem yatırımcılar ve proje hazırlayanlar konuyu daha iyi kavradı, hem de TKDK uygulamayı kolaylaştırmak için birçok yenilik yaptı. Yatırımla ilgili sorunlar: Bu sorunlar daha çok mülkiyet hakları teorisi ile açıklanmaktadır. Bir firmanın sermayesinde pay sahibi olma, sahip olan kişide firma karından pay alma ve karar verme sürecine az veya çok katılma Beklentisi yaratır. Temelde mülkiyete bağlı üç haktan söz edilmektedir (Borgen 2003). Bunlar; varlığı kullanma hakkı, bu varlığın kullanımından bir kazanç bekleme hakkı ve bu hakları kısmen veya tamamen başkasına devir hakkı (abusus). Bu hakların kullanımına bağlı olarak geleneksel kooperatiflerde 3 farklı sorunun olduğu ileri sürülmektedir. Sorunun temelinde kooperatif varlıklarının ortak mülkiyetinde olması yatmaktadır. Bu sorunun ortak olanla olmayan, yeni ortak ile mevcut ortaklar arasında fırsatçılık davranışına yol açtığı iddia edilmektedir. Bu nedenle sorun kısaca fırsatçılık sorunu olarak da tanımlanmaktadır. Kooperatif varlıklarının ortak mülkiyet altında olmasının ortaklar arasında kooperatife karşı bir ilgisizlik yarattığı iddia edilmektedir. Bu sorun ortağın kooperatif finansmanına yaptığı katkı ile, ondan yararlanma düzeyi arasındaki oransızlıktan Kaynaklanmaktadır. Geleneksel kooperatiflerde sermaye sağlama yollarından birisi dağıtılmayan karlardır. Bu da kooperatifle ilişkisi olan üreticinin kooperatife katkısı demektir. Başka bir anlatımla, kooperatifle ilişkisi olmayan üreticinin bu sermaye oluşumuna doğrudan bir katkısı olmayacak demektir. Diğer yandan eski bir ortak ile yeni bir ortağın kooperatif sermayesine katkısı farklı olurken, mülkiyet açısından aralarında bir fark olmaması da yine ortaklar arasında bir farklılık yaratacaktır. Bu nedenle, kooperatife yeni ortak olan birinin eski ortak ile aynı haklara sahip olması kooperatife karşı isteksizlik yaratacaktır. Bu sorunun daha çok açık ortaklıktan kaynaklandığı ileri sürülerek, mülkiyet hakkının zaman içinde değer kazanmaması ve alım-satıma konu olmaması da bu sorunun diğer nedenleri arasında gösterilmektedir. Fırsatçılık sorunu sadece sermaye oluşumu ile ilgili değildir. Kooperatiflerin sağladığı olumlu sonuçlardan üye olmayanlar da yararlandığı için, bazı üreticiler bu Kooperatiflere üyelikte isteksiz davranmaktadırlar (Örneğin ABD pazarlık kooperatifleri) Kooperatif ortakları işletme veya dönem fazlasından, kooperatiften yararlanma veya kooperatifle ilişki oranında pay alırlar. Bu nedenle ortaklar kooperatifin kısa dönemli karlarını maksimize edecek faaliyetleri desteklerler. Bu yapı Turgay SOLMAZ Köy-Koop Genel Müdürü içinde kooperatif ortakları kısa vadeli düşünerek, işletme fazlalarının kooperatif yatırımlarında kullanılmasından daha çok kendilerine ödenmesini isterler. Özellikle, reklam araştırma ve geliştirme gibi elle tutulamayan yatırımlar konusunda bu davranış daha da belirginleşmektedir. Oysaki, şirket yapısında sermayeye göre yararlanma, sahip olunan ortaklık paylarının gelecekte değer kazanma beklentisi, bu paylara atfedilen değeri de artırmaktadır. Bu durumda, kardan pay alma yerine karın sermaye payına dönüşmesi kabul edilebilir bir uygulama olmaktadır. Kooperatiflerde ortaklık paylarının satılması, paraya çevrilmesi veya değer kazanması güçlükler içerdiğinden, ortağın yatırımını değiştirme olanağı sınırlıdır. Bu nedenle ortaklar, kooperatiflerinin uzun vadeli yatırımlar yerine, kısa vadeli ve riski düşük faaliyetlere yönelmesini isteyeceklerdir. Kooperatiflerin uzun vadeli yatırımları gerçekleştirme olanağı azalacaktır. Sorunlar kooperatiflerdeki karar verme mekanizması ile ilgilidir. Bu sorun esas itibarıyla Kooperatiflerde homojen olmayan yapıda çok sayıda ortağın olması durumunda daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Karar verme ile ilgili sorunlar da üç alt başlıkta incelenmektedir. Kooperatiflerde bir ortağa bir oy ilkesi nedeniyle, kooperatife katkı sağlayanla kooperatifle ilgisi en alt düzeyde olan üreticinin kooperatif Yönetiminde aynı düzeyde söz sahibi olması bir sorun olarak görülmektedir. Kooperatif Yönetim kurulunun profesyonel olmayan kişilerden oluşması da yönetimle ilgili diğer bir sorun olarak belirtilmektedir. Kooperatiflerde yönetim kurulu dışında profesyonel yöneticiler görev alabilmektedir. Kooperatif yönetim kurulu ile profesyonel kooperatif yönetimi Arasındaki ilişkilerden kaynaklanan sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Bu yapıda karar Vericinin kooperatif gelirlerini düşürücü kararlar alması olasıdır. Önümüzdeki sayımızda Geleneksel ve Yeni Nesil Kooperatiflerin Karşılaştırılmasına değineceğim. Sonuçta pek çok yeni yatırım ortaya çıktı. Böyle bir program ve beraberinde yaratılan heyecan olmasaydı bu yatırımların en az % 90’ı yapılmazdı. Yaratılan katma değer ve istihdam şüphesiz ülkemiz için ciddi bir kazançtır. Sermayenin kıt olduğu ve yatırımlarda mutlaka sermaye verimliliğinin yüksek olması gereken ülkemizde bu kaynakların doğru yerlerde kullanılması hepimizi mutlu etmektedir. Ancak bundan sonrası için de bazı önlemlerin alınması gerektiği de açıktır. Örneğin benim gerçekten anlayamadığım sadece Traktör alımına IPARD programından hibe desteği verilmesi konusudur. Türkiye’de köyleri gezen bir kişi herkesin traktörü olduğunu, hatta bir kaç arazisi olanın bile traktörü olduğunu, kentlerde iyi kötü bir araba sahibi olmanın benzeri bir anlayışın köylerde traktör üzerinde yoğunlaştığını görebilir. Türkiye traktör konusunu 19501960 arasında aşmış. Eğer tarımda verim artışı sağlanmak isteniyorsa günde 7-10 kilo süt veren hayvanların olduğu işletmelerde uygulamalı eğitim yapılsın daha faydalı olmaz mı? Diğer bir önemli konu proje taleplerinde çeşitlenmenin yeterince sağlanamayışıdır. Burada piyasadaki büyük firmalar zaten daha büyük çaplı yatırım yapmakta ve program kapsamına girmemektedir. Küçük yatırımcılar ise daha çok yerel bazda üretim yapmaktalar ve çoğu hijyen kurallarını dahi tam olarak sağlayamamaktadır. Hedef bu laması talep ediliyor. Yıllık çağrı programı belli olursa süre uzatımı vs.ye gerek kalmaz. Bizim insanımız çağrı yayınlanmadan işe başlamak istemiyor. Böyle olunca da zaman sorun oluyor. Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] firmaların geliştirilmesi ve yeni işletmeler kurulması olmakla birlikte gerçekte bunların finansal gücü yetersiz kalmaktadır. Yatırım için finans sağlansa bile işletme sermayelerini sağlamakta sıkıntılar oluşmaktadır. Kredi mekanizmaları ise dışarıdan göründüğü kadar rahat çalışma imkânı sunmamaktadır. Teklif çağrılarının ne zaman çıkacağı ve yılda kaç kez olacağı her yıl başında, eminim çok zorluklar vardır, yayınlanabilirse yatırımcılar için planlama ve projelerin hazırlanması kolaylaşır. Ne zaman çıkacağı belli değil, verilen iki aylık süre mimari ve inşaat uygulama projelerinin hazırlanması ve diğer raporlara yetmediği için sürekli süre uzatımı yapı- Teknik Konular: Projelerin hazırlanması ve sunulması sırasında üç teklif alınması konusu aslında bir zorlama ve gereksiz bir işlemdir. Teklifleri zaten yatırımı yapan firma alıyorsa bunun ne anlamı olabilir ki. TKDK makine üreticisi firmaları ziyaret edip ne yaptıklarını/ yapmadıklarını kontrol edebiliyor. İstediği dönemde fiyat alıyor. Öyleyse örneğin 5 ton’luk bir karıştırıcının fiyatını biliyor, çıkış pompasının fiyatını biliyor. Metal fiyatlarındaki oynamalar da takip edilebilir. İlgili firmanın daha önceki satış faturaları istenir. Ticaret Sicil Gazetesinde o malın satışı açıkça belirtilmemişse zaten isteniyor. Yeni kurulan bir firma ise diğerleri ile kıyaslanır vs. Yani yöntem bulunur. İkinci üçüncü firmaların tekliflerinin incelenmesi için geçen zaman doğru fiyatı belirlemede kullanılırsa inanın maliyetler düşer. 101 tedbirinde teknik şartnamelerde bir standardizasyon sağlandı. Aynı durum 103 içinde olabilir. En azından istenen temel kriterler nümerik değil ama tanım olarak belirtilebilir. İlaveler olursa açıklama yapılır. Bu yazdıklarımızla amacımız taraflara daha rahat çalışma imkânı sağlayacak ortam için katkıda bulunmak. TKDK’dan Denizli’ye 32 Milyonluk Yatırım »» Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Denizli İl Koordinatörlüğü Ümit Dağdeviren, 12.Çağrı döneminde teslim alınan projelerden 1. Grupta incelenen, 19 projenin merkezden de onaylandığı bildirdi. Denizli adına son proje kabul dönemi olan 12. Çağrı hakkında bilgiler aktaran Dağdeviren, “21 Mart tarihinde sonuçlanan 12. Çağrıda toplamda 64 proje alınmıştır. Bu projelerin toplam bütçesi yaklaşık 73 milyon TL dir. Projelerin kurumumuzca incelenip uygun bulunmasıyla birlikte bu meblağın yaklaşık 39 milyon TL’si yatırımcılara geri dönüşümsüz hibe olarak ödenecektir.” dedi. 12. Çağrı döneminde teslim alınan projelerden, 19 proje ile sözleşme aşamasına gelindiği bilgisini veren Dağdeviren “Denizli için yeni yatırımlar başlıyor.” dedi ve yeni yatırımlar ile ilgili bilgiler aktardı. İlçeler ve yatırım konularına göre projeleri sıralayan Dağdeviren; Acıpayam: 1 adet büyükbaş(süt) ve 1 adet küçükbaş(süt) işletmesi, Buldan: 1 adet etlik tavuk yetiştiriciliği (broyler) işletmesi, Çal: 2 adet etlik tavuk yetiştiriciliği (broyler) işletmesi, Çameli: 1 adet su ürünleri işleme tesisi, Çivril: 7 adet etlik tavuk yetiştiriciliği (broyler) işletmesi, Güney: 3 adet etlik tavuk yetiştiriciliği (broyler) işletmesi, Honaz: 1 adet büyükbaş(süt) işletmesi, Pamukkale: 1 adet büyükbaş(süt) işletmesi, Tavas: 1 adet büyükbaş (besi sığırcılığı) işletmesi ile sözleşme imzalanacağını, ilk etapta ağırlıklı olarak 101 tedbirinden yani et ve süt üretimine yönelik yatırım planlayan yatırımcıların projelerin incelendiğini ifade etti. Ümit Dağdeviren; “Kabul edilen bu 19 proje ile toplamda Denizli’mize 32.812.000 TL’lik yeni yatırım kazandıracağız. Uygun bir şekilde hayata geçirilen yatırımlar tamamladıktan sonra toplamda kurumumuz İPARD hibe fonlarından 19.722.000 TL faydalanıcıların hesaplarına nakit olarak yatırılacaktır.” dedi. Bu projelerden 15 tanesinin %65 oranında, 2 tanesinin %60 ora- nında, 1 tanesinin %55 oranında ve 1 tanesinin de %50 oranında geri dönüşümsüz İPARD hibe fonlarından yararlanacağını bilgisini veren Dağdeviren; “IPARD fonlarının yüzde 75’inin AB’den gelmektedir, Türkiye için kullanılmadığı takdirde AB'ye geri gidecektir, bu açıdan bakıldığında konuyu milli bir mesele olarak görüyoruz ve bu duygularla tüm personelimle çalışmalarımıza devam ediyoruz.” dedi. Geçtiğimiz çağrı dönemlerinde yani Denizli ilindeki tüm başvuru kabul dönemlerinde toplamda 214 proje onaylanarak sözleşmeye bağlanmıştır diyen İl Koordinatörü, “bu projeler hayata geçtiği zaman Denizli’ye toplamda 93.572.000 TL’lik bir yatırım gelmiş olacak ve bu tutarın 50.330.000 TL’si projelerin uygun olarak tamamlanmasını müteakiben kurumumuz tarafından müteşebbislere hibe olarak verilecektir.” dedi. Dağdeviren, Denizli’nin AB hibe fonlarından azami derecede istifade edebilmesi, dolayısıyla yatırım ve istihdamın artırılması amacıyla bir iş fikri olan, iş kurmak isteyen yerli/yabancı herkesi hibe fonlarından yararlanmaya davet etti. Köy-Koop Haber Ağustos 2014 SAĞLIK Türkiye’nin Yüzde 86’sı Diş Fırçalamıyor Güneş Herkes İçin Yararlı mı? »» Türkiye’de nüfusun yüzde 86’sının dişlerini fırçalamadığı yapılan araştırmayla ortaya çıktı. Hemen herkesin vücudunda ben vardır. Özellikle yaz aylarında güneş nedeniyle bedenimizdeki benlerin sayısı artış gösterebiliyor. Aslında sağlık için zararları olmayan benler renk ve şekil değiştiriyorsa tehlike sinyalleri çalıyor demektir. Bazı ben tipleri zamanla deri kanserine dönüşebiliyor. Bu yüzden benleri düzenli olarak takip etmek çok önemli. Uzmanlar ağız ve diş sağlığının kalp rahatsızlıklarına uzanan hayati önemine dikkat çekerek çocuklarda da büyüme yetersizliğine sebep olduğunu açıkladı. Türkiye’de son bir yılda diş macunu kullanımı, diş fırçalama alışkanlığı, diş fırçası değiştirme sıklığı, ağız bakımıyla ilgili malzemelerin kullanımı ve diş hekimine başvuru sayısındaki araştırma verileri çarpıcı sonuçları ortaya koydu. Diş Sağlığı Önemsenmiyor 76 milyon kişinin bir yılda toplam tüketmesi gereken diş macunu miktarı 456 milyon tüp. 2013 yılında Türkiye genelinde yapılan araştırma sonuçlarına göre diş macunu kullanan kişi sayısı 22 milyon 166 bin. Yani 53 milyon 834 bin kişi diş macunu kullanmıyor. Nüfusumuzun yüzde 86’sı diş fırçalamazken, evlerin yüzde 70’inde diş macunu kullanılmıyor. Bir Diş Fırçasını Ortalama İki Yıl Kullanıyoruz Verilere göre bir diş fırçasının ortalama iki yıl kullanıldığı sonucu ortaya çıkıyor. Bunların yanında ağız temizliği için diş fırçası kadar önemli olan diş ipi ve ağız bakım suyu kullanımı ülkemizde yok denecek kadar az. Bu malzemeler ise her 100 evden sadece 2’sine girmekte. Türkiye’de günde 2 kez düzenli diş fırçalayan kişi oran yüzde 15’de kalırken, 35-44 yas grubundaki bin 500 kişide yapılan araştırmaya göre kişilerin yüzde 5’inin hiç diş hekimine gitmediği ortaya çıkıyor. Dişler Neden Fırçalanmalı? Uzmanlar günde en az iki kere, yemeklerden sonra dişlerin fırçalanmasını belirtirken, Türkiye’de böylesine önemli ve zaman almayan kişisel bakım ihmal ediliyor. Bunun sonucunda dişlerin araları ve diş etiyle birleşim yerlerindeki besin artıkları ve tükürüğün yapısında bulunan kireç parçacıkları, bakteri plağı ile reaksiyona girerek dişlere iyice yapışıyor, taş oluşumuna sebep oluyor. Diş plağının bir gramının, ortalama 500 farklı türden oluşan ve yaklaşık 200 milyar bakteri ihtiva ettiği düşünüldüğünde durumun ciddiyetinin daha iyi anlaşılması gerekiyor. Ağız içindeki enfeksiyon tüm vücudu tehdit ediyor Kalp rahatsızlığı gibi ciddi rahatsızlıklarda ağız içindeki bakteriler o bölgeye yerleşip tehdit oluşturuyor. Dişler fırçalanmadıkça yemek artıkları ile tükürükteki enzimlerin etkinliği ile oluşan metabolik ürünlerden beslenen bu bakterilerin oluşturdukları diş taşları, diş etlerinin iltihaplanmasına yol açıyor ve diş etinde oluşan iltihap dişi çevreleyen kemiği yok ediyor. Kemik desteğini kaybeden dişler önlem alınmazsa zamanla çürüksüz bile olsa kaybediliyor. Arı Sokmasına Karşı Öneriler Özellikle yaz aylarında çocukların başına gelen arı sokmalarına karşı iyi gelen doğal yöntemler. Arı sokmalarında herhangi bir tedavi uygulamadan önce bölgeyi sabun ve bol suyla yıkamak önemlidir. Bu sayede enfeksiyona neden olabilecek bakteriler uzaklaştırılabilir. Sarımsak Oldukça popüler olan bu yöntem özellikle ağrının geçmesini sağlar. Bir diş sarımsağı ezin ve arının soktuğu yere sürün. Lavanta yağı Lavanta yağı arının zehrini yok et- mede oldukça etkilidir. Karbonat ve su Karbonat ve suyu karıştırıp elde ettiğiniz macunu arının soktuğu bölgeye sürün. Soğan Soğanı ortadan kesin ve sulu iç kısmını bölgeye sürün. Bal Arı sokmasına arının yaptığı balın iyi gelmesi sizce de garip değil mi? Ancak bal neredeyse her türlü sağlık sorununda bir numaralı yardımcımız. Balı arının soktuğu bölgeye sürün. İşe yaradığını göreceksiniz. Maydanoz Bir kaç dal maydanozu kıyın ve sulu haliyle yaranın üstüne uygulayın. Dt. Coşkan ARAS KATLAMALI ÖDEME Hasta dişini çektirmiştir. - Elinize sağlık hiçbir şey hissetmedim Doktor Bey. Çekim bedeli ne kadar ödeme yapacağım? Dişhekimi biraz kızgın bekleme salonuna bakar ve döner. - Hanımefendi, sizden 4 katı ücret almam gerekiyor. - 4 katı mı? O niye Doktor Bey? - Valla hanımefendi siz acımadığı halde o kadar bağırdınız ki bekleme salonundaki hastalar hepsi firar etmişler!!! 21 »» Özellikle de vücudunda pek çok sayıda beni olanlar güneşe karşı çok dikkatli olmalılar. Kemik Gelişimi İçin Gerekli Güneşin ultraviyole ışınları, A ve D vitaminlerini açığa çıkardığından özelikle çocukların kemik gelişimi için gereklidir. Ayrıca sedef hastalığı, egzama ve akne tedavisi için de güneş faydalıdır. Ancak artık güneşin zararları, yararlarından çok daha fazla görülüyor. Yerleştikleri tabakalara göre Bazo Cellular veya Spino Cellular diye adlandırılan iki cilt kanseri tipi, yüzde 90 oranında güneşe fazla maruz kalanlarda görülüyor. Belki de bu yüzden en çok balıkçı ve çiftçilerde görülüyor. Yuvarlak, zeminleri kabarık ve iyileşmeyen yaralar seklinde kendini gösteren bu tür kanser tiplerinde erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcı olabilir. Bir de yine güneşin tetiklediği, genelde koyu renk benler üzerinden gelişebilen Malign Melanom adını verilen kanser türü vücudun en hızlı yayılan kanserleri arasındadır. Genellikle güneşin tetiklemesiyle ortaya çıkan bu cilt kanseri türünde yine cerrahi tedavi ve kemoterapi kullanılan yöntemler arasındadır. Ne yapmak gerekir? Benlerin yazın tehlikesi neden artar? Bir benin kansere dönüşebilmesi için bir travmaya uğraması gerekir. Bu travmaların başında güneş geliyor. Bu nedenle yazın kansere dönüşme riski artar. Güneş dışında avuç içi, ayak tabanı, sutyen tokası, iç çamaşırı lastiği gibi yerlere denk gelen benler sıklıkla sürtünme yada kopmalara bağlı olarak travmaya uğrar. Bu tip benlerin aldırılması gerekir. Güneş ışınları benlerin kansere dönüşebilme riskini artırır. Özellikle ani ve yüksek dozdaki güneş çok önemlidir. Özellikle yanık yapacak boyutta kızarma, soyulma gibi durumlar, deri kanserine dönüşme riskini artırır. Hücre tipini bozarak atip yaratır. Özellikle koyu renk melanin içeren benlerde daha fazla risk bulunur. Hücre yapısı bozulunca kanser riski de artar. Güneş ışınlarından özellikle ultra viyola A ışınları daha riskli ışınlardır. Ne yazık ki kullandığımız güneş koruyucular da ultra viyole B ışınlarına göre belirlenmiş faktörler yer alır. Güneş koruyucu kullanırken üzerinde “Ultra viole A ve B’den korur” yazması gerekir. Öncelikle 11.00 ile 16.00 arası güneşe çıkmamak gerekiyor. Bu saatler dışında da dermatoloğun önerdiği güneş koruyucuları kullanılmalı. Açık renk cildi olanlar ya da ailesinde melonom öyküsü olanlar senede bir defa kontrolden geçmeli. Ayak tabanı, el ayası ve iç çamaşır lastiği ya da sutyen tokası temas eden yerlerdeki koyu renk benleri aldırılmalı. Hangi ciltler tehlike altındadır? • Koyu renk beni olanlar • Ailesinde melonom öyküsü olanlar • Yoğun şekilde güneşe maruz kalanlar • Geçirilmiş güneş yanığı olanlar • Açık tenliler Tanı nasıl konuluyor? Çıplak gözle ya da dermatoskop isimli cihazla muayene yapılır. Sonra da benin çıkartılmasına ya da biyopsi alınıp alınmaması gerektiğine karar verilir. Risk faktörü saptanır. Risk olsa da benin erken dönemde çıkartılması hastalığın tedavisi için yeterlidir. Bu belirtiler varsa hemen doktora! • Ben aniden büyüdüyse • Konturları düzensizleştiyse, şekli bozulduysa, • Rengi kuzguni siyah yani koyu siyaha döndüyse, • Yanma, kaşınma, ağrı varsa. Kan Şekerini Düşüren Beslenme Hataları »» Dünyada her geçen gün unlu, şekerli, doymuş yağlardan zengin gıdaların, şeker veya fruktoz (meyve şekeri) içeren içeceklerin ve fast food türü besinlerin tüketiminin artmasına paralel olarak obezite (şişmanlık) ve Tip 2 diyabetin görülme oranı yükseliyor. Tip 2 diyabet gelişmeden önce oluşan aşırı insülin salgısı sonucunda da “hipoglisemi”, bir başka deyişle kan şekeri düzeyinin 70 mg/dl veya altına düşmesi tablosu gelişiyor. Glikoz düzeyinin çok düşük olması tehlikeli bir durum. Çünkü beyin tek enerji kaynağı olarak sürekli glikoza, bir başka deyişle ‘kan şekerine’ bağımlı oluyor. Kan şekeridüştüğünde göz kararması, bayılma atakları, halsizlik, baş dönmesi ve titreme gibi sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Peki ama hangi beslenme hataları hipoglisemiye neden oluyor? Yoğun çalışma temposu ve aşırı stres nedeniyle yeteri miktarda kalori veya karbonhidrat alınamadığında veya ağır egzersiz durumlarında kan şekeri belirli bir düzeye erişemediğinde de hipoglisemi görülebiliyor. Sık beslenmek yerine, vücudu aç bırakmak, öğün atlamak Zamanında yenilmesi gereken öğünün atlanması, geciktirilmesi veya ara öğünlerin atlanması kanşekeri düşüklüğüne sebep olarak halsizlik, baş ağrısı, titreme, terleme, çarpıntı ve konsantrasyon güçlüğü gibi yakınmalara sebep olabiliyor. Uyandıktan itibaren belli aralıklarla 3 ana öğün, 3 de ara öğün yapın ve öğünler arasının en fazla 3 saat olmasına dikkat edin. Öğle ve akşam yemeğinizin arası uzunsa, bir ara öğün daha ekleyin. Böylece insülin hormonu düzgün bir şekilde salınır ve kan şekerinin sabit düzeyde kalmasını sağlar. Şekerleme ve fastfood tipi beslenme Çikolata, pasta ve fast food tipi besinlerden uzak durun. Çünkü bu besinlerde bulunan basit şeker ile yağ, kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselip daha sonra bir anda düşmesine sebep oluyor. Basit şeker (çikolata, şeker, jelibon) yerine kompleks şeker içeren tam tahıllı ekmek, bulgur pilavı, kepekli makarna, meyve, bakliyat ve proteinli ürünleri (süt, peynir, yoğurt, ayran) tercih edin. Çok düşük kalorili şok diyetler uygulamak Çok düşük kalorili diyet planları baş ağrısı, baş dönmesi ve açlık ataklarına sebep olabiliyor. Düşük kalorili diyetler asla uygulanmayın: Diyet kişiye özeldir. Bu nedenle enerji, protein, yağ ve karbonhidrat dengesi ihtiyacınıza göre düzenlenip beslenme planı ona göre bir uz- man tarafından oluşturulmalı. Aç karnına egzersiz yapmak Egzersiz kan şekeri kontrolünde fayda sağlıyor. Ancak aç karnına yapıldığında göz kararması ve baş dönmesi oluşabiliyor. Egzersize gitmeden 45-60 dakika önce mutlaka kepekli ekmek, peynir, meyve veya süt, diyet bisküvi, 10 fındık gibi dengeli bir öğün yapın. Alkol ve kafein miktarına dikkat etmemek Alkol, kan şekerini önce yükseltip sonra düşürdüğü için tüketiminden mümkün olduğunca kaçının. Sınırlı miktarda tüketin: Alkolü aç karnına değil, dengeli bir öğünle tercih edin. Kahve, çay ve çikolatalı içeceklerden de kaçının veya bunları sınırlı sayıda tüketin. 22 Ağustos 2014 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER AĞUSTOS 2014 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 06.08.2014 - 10.08.2014 Tarımtech 2014 Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama Teknolojileri Fuarı- Tekirdağ Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları, Depolama Sistemleri, Soğutma, Havalandırma Renkli Fuarcılık AĞUSTOS AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Anızların bozumuna devam edilir. Bazı yerlerde sonbahar ekimi için, bazı yerlerde de ikinci mahsul için toprak işlemesi yapılır. b) İkinci mahsuller ile Sonbahar ekimleri yapılır. c) Sulama, çapalama ve diğer bakım işleri devam eder. d) Her türlü hastalık ve zararlılar ile mücadele devam eder. Ambarlarda da zararlılarla mücadele edilir. e) Hububat ve diğer tarla bitkileri hasadı devam eder. Harman işleri yürütülür. Ürünler ambarlanır, ambalajlanır, pazara sevkedilir ve değerlendirilir. Ambarlarda ürünler tekniğine uygun şekilde saklanır. 14.08.2014 - 17.08.2014 DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji Günleri 2014 Tarımsal mekanizayon, bitkisel ve hayvansal üretim. Açık alan uygulamalı tarım fuarı - Tekirdağ-Karaevli DLG Fuarcılık 04.09.2014 - 07.09.2014 TRAK SHOW 2014 Traktör, Taşıyıcı Ekipmanlar, Tarım Makine ve Ekipmanları Fuarı- İFM Yeşilköy Traktör, Biçerdöver, Taşıyıcı Ekipmanlar, Toprak Hazırlama, Ekim ve Dikim Makineleri, İlaçlama, Hasat, Bahçe, Sera ve Hayvancılık Ekipmanları Meridyen Fuarcılık 18.09.2014 - 21.09.2014 GIDA-TEK 2014 Gıda ve İçecek Üretim Makine ve Teknolojileri, Gıda Güvenliği, Katkı ve Yardımcı Maddeler Fuarı- Tüyap İstanbul Sıvı Gıda, Et, Süt, Unlu- Çikolatalı Mamüller, Üretim Makine Sistem ve Ekipmanları, Gıda Güvenliği, Kalite Kontrol Cihaz ve Sistemleri, Soğutma, Havalandırma, Depolama Reed Tüyap Fuarcılık MEYVECİLİK a) Sonbahar dikimi yapılacak bahçelerde toprak hazırlığı yapılır. b) Dikim yoktur. c) Meyve bahçesi ve fidanlıklarda sulama, çapa, filiz ve kök piçlerinin temizliği yapılır. Durgun göz aşısı devam eder. Gübre şerbeti verilir. d) Her türlü meyve hastalık ve zararlılarına karşı mücadele yapılır. e) Hasat işleri devam eder. Meyveler ambalajlanır. Pazara sevkedilir, kurutulur, konserve yapılır, suları çıkarılır ve çeşitli şekillerde değerlendirilerek saklanır. SEBZECİLİK a) Son turfanda sebzelerin yerleri hazırlanır. b) Son turfanda sebze tohumları ekilir, fideleri dikilir. c) Sebze bahçelerinde çapa, sulama, uç alma, koltuk alma gibi bakım işleri yürütülür. d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına karşı mücadele tekniğine uygun şekilde yapılır. e) Hasat ay boyunca devam eder. Sebzeler uygun ambalajlara konarak pazara sevkedilir. Bazıları da kurutulur, salçalar, turşular, konserveleri reçelleri yapılarak değerlendirilir. HAYVANCILIK BAĞCILIK a) Bağlarda uç alma, yaprak toplama, sulama gibi bakım işleri yapılır. b) Her türlü bağ hastalık ve zararlıları ile mücadele edilir. c) Hasat, pazarlama ve değerlendirme işleri devam eder. TAVUKÇULUK a) Hayvanların meralarda yeteri yem bulamamaları sebebiyle takviye yemleme yapılır. Koyunlarda kırkım devam eder. Ahır besisi yapılan yerlerde hayvanlara bolca yeşil yem verilmelidir. b) Küçük ve büyük baş hayvanlar çiftleştirilir. c) Yem bitkilerinin ve çayırların hasadı, kurutulması, balyalanması ve depolanmasına devam edilir. d) Çeşitli hayvan hastalık ve zararlılarına karşı mücadele edilir. a) Kümeslerin temizliğine ve dezenfeksiyonuna devam edilir. Duvarlar kireçle badanalanır. b) Tavuklar ve piliçler çeşitli yemlerle beslenir. Yeşil yem verilmesine devam edilir. Tavuklar anızlara, yoncalıklara ve çayırlara salıverilir. c) Her türlü tavuk hastalık ve zararlılarına karşı mücadele yapılır. ARICILIK a) Kovanlarda temizlik devam eder. Dolu çerçeveler çıkarılarak yerlerine boşlar konur. Kovanlar geceleri sarsılmadan bol çiçekli, florası zengin yerlere nakledilir. b) Arılarda görülecek hastalık ve zararlılarla mücadele edilir c) Bal hasadı devam eder . Mevzuat ▶▶ 4 Temmuz 2014 Tarihli ve 29050 Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerine Destekleme Ödemesi Yapılması Hakkında Tebliğ (No: 2014/15) ▶▶ 4 Temmuz 2014 Tarihli ve 29050 Sayılı Resmî Gazete, Ulusal Havza Yönetim Stratejisi (20142023) ile İlgili Yüksek Planlama Kurulunun 13/6/2014 Tarihli ve 2014/11 Sayılı Kararı ▶▶ 5 Temmuz 2014 Tarihli ve 29051 Sayılı Resmî Gazete, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Konya Ovası ve Doğu Karadeniz Projeleri Kapsamındaki İllerde Mevcut Damızlık Sığır ve Damızlık Koyun İşletmelerinin İnşaat ve Damızlık Erkek Materyal Temininin Desteklenmesine İlişkin Uygulama Esasları Tebliği (No: 2014/28) ▶▶ 22 Temmuz 2014 Tarihli ve 29068 Sayılı Resmî Gazete, Sera Gazı Emisyonlarının İzlenmesi ve Raporlanması Hakkında Tebliğ ▶▶ 23 Temmuz 2014 Tarihli ve 29069 Sayılı Resmî Gazete, 2014/6582 Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünce Kullanılmak Üzere Sığır Eti İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması Hakkında Karar ▶▶ 23 Temmuz 2014 Tarihli ve 29069 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2012/64)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/36) ▶▶ 9 Temmuz 2014 Tarihli ve 29055 Sayılı Resmî Gazete, Doğal Çiçek Soğanlarının Üretimi, Doğadan Toplanması ve İhracatına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 24 Temmuz 2014 Tarihli ve 29070 Sayılı Resmî Gazete, İmalatçı-İhracatçıların, Şekerli Mamul İhracatı Karşılığında C Şekeri Taleplerinin Karşılanması Şartları ve Uygulama Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ▶▶ 12 Temmuz 2014 Tarihli ve 29058 Sayılı Resmî Gazete, Açık Artırma Yöntemi ile Alım Satımı Yapılacak 2013 Ürünü Üretici Tütünlerine İlişkin Açık Artırma Başlangıç Fiyatları Hakkında Tebliğ ▶▶ 27 Temmuz 2014 Tarihli ve 29073 Sayılı Resmî Gazete, Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Dış Ticaretine İlişkin Tebliğ (Dış Ticaret: 2011/1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Köy-Koop Haber Ağustos 2014 SPOR-TARIM BULMACA Islanmaktan Korkamayın... Yüzün 23 »» Başlıktan da anlaşılacağı gibi konumuz yaz mevsiminin en sıcak ayına uygun olarak “yüzme sporu”. Ancak konuya balıklama bir giriş yapmadan önce bazı rakamlarla sizi ısındırmak istiyorum. Çünkü devamlı söylediğimiz gibi hangi spor aktivitesi olursa olsun önce ısınma yapmak gerekir. Birinci rakam değerimiz 76 milyon 667 bin 864.Bu rakam Türkiye Cumhuriyeti nüfusunun 2013 sonu ulaştığı sayıdır. İkinci rakam değerimiz küsuratıyla birlikte 100.266.Bu rakamda 2014 tarihi itibarıyla yüzme federasyonu resmi internet sayfasındaki tüm Türkiye’deki lisanslı yüzme yapan sporcu sayısıdır. Yani tüm Türkiye nüfusunun yüzde 7 si sadece yüzme sporu ile uğraşıyor. Üç tarafımızın denizlerle çevrili olduğunu ve sayıları her gün artan havuzları da hesaba katarsak yetersiz bir sayısal değer olduğu gün gibi ortadadır. Çünkü ıslanmayı sevmiyoruz. Buna rağmen denizle haşır neşir durumumuz son yıllarda artış göstermekte. Denizin kıymetini geç anladığımıza en trajikomik örnek,yıllarca değersiz gözüyle, sahipleri tarafından deniz kenarlarının hep kız tarafına verilmesi olmuştur.Gerçi sonunda bu işten hep damatlar kazançlı çıksa da,ülke insanı olarak hala denize,su sporlarına karşı bir yabancılık durumu söz konusudur.Doğru olan ise önemi yavaş yavaş anlaşılsa da yüzme sporunun beden gelişimine fayda sağlayan sporların en başlarında geldiğidir. Yüzme nedir? Yüzme, suyun yüzeyinde ya da içinde hareket etmeyi ve bir yöne doğru ilerlemeyi sağlayan hareketler bütününe verilen tanımdır. Bizim insanımızla samimiyeti geç başlayan yüzmenin tarihi eski Yunan ve Roma uygarlıklarına kadar gitmektedir. Hatta zamanında Japon İmparatorluğu döneminde yüzme eğitimini okullarda mecburi kılan imparatorluk fermanının bile yayınlandığı bilinmektedir. Bizim için devlet eliyle bırakın yüzmeyi, sporun bile mecbur tutulmasının sadece hayal edilebileceği düşünüldüğünde, tek istediğimiz üç tarafı denizlerle çevrili güzel memleketimizin nimetlerinden, insanlarımızın biraz daha fazla faydalanma bilincine ve imkânına kavuşmasıdır. üzme sporunun, su Y direncine karşı yapılan bir spor olmasından dolayı kas kuvveti ve genel dayanıklılığı artırmasının yanında birçok olumlu yanlarıyla da faydalıdır. TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] • Suyun kaldırma kuvveti nedeniyle engelli insanların kolaylıkla yapabileceği sporların başında gelir. • Kalp dolaşım sistemi üzerinde olumlu etkileri vardır. Özellikle suyun içinde yatay pozisyonda yüzme alıştırmalarında, kalbin yerçekimine maruz kalmaması nedeniyle kanın daha rahat pompalanması, kalbin her atımda pompalanan kan miktarının yükselmesinde önemlidir. • Yüzme esnasındaki düzenli soluk alıp verme, solunum sisteminin gelişmesine yardımcı olur. • Yüzme sporu, eklemlere ve bağlara en az yük bindiren sporlardan olması nedeniyle, eklemlerinde, kaslarında ya da iskelet sistemlerinde rahatsızlıkları olanlara tavsiye edilebilecek sporların başında gelmektedir. • Hamilelere rahat doğum yapması amacıyla verilen en önemli aktivitedir. • Sudaki rahatlama hissi, psikolojik ve sinirsel gevşemeyi sağlarken vücudunuzdaki baskıyı da azaltır. • Zayıflamak isteyen aşırı kilolular için en ideal spordur. • Çalışmalar yüzmenin boy uzamasına da faydalı olduğunu göstermektedir. Su içinde vertebralara (omurga) binen ağırlığın azalması ile gelişim artmaktadır. Görüldüğü gibi yararları çok önemli boyutta olan yüzmenin dikkat edilmediğinde zararları da olasıdır. Özellikle hijyen kurallarına dikkat edilmediğinde mantar, siğil ve ku- Bilmesinlercilik »» Obuskuranizm kavramı, Fransızca “karanlık” anlamına gelen “obskucurité kelimesinden türetilerek dilimize “Bilmesinlercilik” olarak çevrilmiştir. Obskürantizm kavramının Sözlük Anlamı: “Egemen güçlerin kendi hoş görmediği kavramlara, kişilere, topluluklara ilişkin toplumun bilgi erişimini sistematik olarak kısıtlama çabası” olarak tanımlanmakta. bilgiden uzak tutmak için uygulanan metotlar bütününe verilen isim olarak da ifade edilmekte. Bir başka açıklamaya göre Obskurantizm, “bilgi güçtür” anlayışından yola çıkan, ancak gücü elinde tu- 9 Tarım Bağımsızlıktır Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları Kitap özellikle Türkiye Tarımında olumsuzlukları tespit etmek ve çözüm yollarına öneriler geliştirmek için kaleme alındı. Bu bağlamda kitap, son otuz yıldır uygulanan ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de sahip çıkarak sürdürdüğü ekonomi politikalarının tarımda yarattığı çöküşler sergilendi. Bu sergileme yapılırken emperyal politikaların işlevi temel alındı. Bu nedenle, tarımda kapitalist paradigmaya karşı seçeneklerin neler olabileceği konusuna da yer verildi. Kooperatifçilik 10 11 12 Soldan Sağa 1- Yonca, Korunga, fiğ, saman vb. hayvan yiyeceklerine verilen genel ad 2- Magnetik Rezonans türkçe söylenişi... Uzun süre saklanabilen yiyeceklerin genel adı 3- Tarımda bir yılda derlenen ürünlerin bütünü... Küçük gemi kaptanı 4- Çok kısa süreli ve güçlü parıltı.... İtikat... Evet anlamında bir ünlem 5- Utanma duygusu... Genç inek 6- Oturum... Üretim aracı 7- Ağabey, büyük kardeş ... Yapılan iş, edim 8- Türkü şarkı... İtalyada bir kent... İspanya Bask bölgesi ayrılıkçı örgütü 9- Su... Hızlı yüzmek için ayağa geçirilen araç 10- Eski dilde iade etme... Demirin simgesi... Metneryum elementinin simgesi... Artık, bundan böyle 11- Nam... İğdiş edildiği, enendiği halde erkekliğini kaybetmiyen keçi, koç, boğa... İşaret 12- Acıklı, üzüntülü sahne oyunu... Temel, esas. Yukarıdan Aşağıya 1- Özellikle yağ sanayi ve çerez olarak tüketilen baklagillerden bir bitki 2- Amaç, ida... Birbirinden üreyen ve dirimbilimsel açıdan akraba olan canlı varlıklar öbeği. 3- Ekseni boyunca delik silindir, bobin... Anlam 4Kadınların takındıkları süs iğnesi... Amerika’nın uzay araştırma merkezi 5- Üzüm, ayva, nar, mısır gibi yiyeceklerin iplere dizilerek tavana asılmış durumu... Bir nota 6- Cevizin yeşil kabuğu... Antalya’nın bir ilçesi 7- Kokulu merhem... Tohumluk hıyar... Su 8- İşaret... Etrafı sularla çevrili kara parçası... Germen ırkından olan 9- Kırbırs’da bir liman kenti... İtalya’da bir yanardağ... 10- Başçoban... Ekmek 11- Hainlik... Sır 12- Genetik... Rengi kızıla yakın bir çam türü KİTAP lak enfeksiyonları gibi rahatsızlıklar en büyük tehlikedir. Ve yüzme sırasında yanlış teknikle yüzüldüğünde ortaya çıkan sıkıntı ise sizi bekleyen bel ağrılarıdır. Sonuç da tüm spor dallarının artıları eksileri vardır. Bizim derdimiz sizin ne olursa olsun bir spor dalıyla uğraşmanız. Şimdi yaz aylarındayız, ıslanmaktan korkmayın ve bol bol yüzün. Islak ve spor dolu günler sizinle olsun… Obskuranizme göre, bilgiye sahip olan kesimin, bu bilgiyi kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak, ancak “gerektiği yerde gerektiği kadar bilgi verilmelidir” gizli düşüncesinin açılımı olarak da belirtilmiştir. Ayrıca: • Bilgiye sahip olanların bu bilgiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasına bağlı olarak, bilgi ve eleştirel düşüncenin yayılmasına karşı olmayı ifade eder, • Bilenlerce, milyonlarca hatta milyarlarca bilmeyenleri daha fazla kontrol altında tutmak amacıyla onları, tanların, bunu paylaşmak istememek için takip etmiş oldukları yöntemin ismi olarak belirtildiği gibi, Obskurantizm, Bilgiyi tekelinde tutanların, hem kendi çıkarları doğrultusunda bunu kullanması, hem de bu kesimin sahip olduğu gücünü ellerinden kaçırmamak için geri kalanların bilgiye erişimini zorlaştırmak ya da imkânsız kılmayı sağlama yönelik çabalarına verilen isim olarak görmekteyiz. Yani, “Halk yığınlarını bilgisiz ve karanlıkta bırakma anlayışı, aydınlık düşmanlığı” olarak ele alınabilir. Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Başka Bir Hayvancılık Mümkün Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu sorulara cevap arıyor.
© Copyright 2024 Paperzz