Bütün filtreler aynı değildir! Traktörünüzü koruyun. Orijinal yedek parça kullanın. MOTOR DİŞLİ YAĞ FİLTRE SDF Filtreleri, %100 performans sağlayan SAME, DEUTZ-FAHR ve LAMBORGHINI traktörlerini; DeutzFahr biçerdöverlerini ve motorlarını dizayn edenler tarafından; zamana ve zorlu çalışma koşullarına karşı test edilerek, traktörünüzün tüm teknik özelliklerini ve değerini koruması için tasarlanmıştır. Sorunsuz temizleme 2.864 cm2 filtrasyon alanı. Traktörünüzün uzun ömürlü olması için SDF yağlayıcılarını kullanmanızı tavsiye ediyoruz. Yaygın yedek parça ağıyla Türkiye’ de her yerde hizmetinizdeyiz. Esnek ve sağlam malzeme. SDF Parts bir samedeutz-fahr.com %100 Orijinal ç markasıdır. BALATA Türkiye’nin Tarım Gazetesi HAZİRAN 2014 Yıl:3 Sayı:31 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Birlikten Kuvvet Doğdu »» S.S. Burdur İli Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliğinin ‘Süt ve Mamulleri İşletmesi’ tesisi 24 Mayıs 2014 tarihinde görkemli bir törenle açıldı. 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı Köy-Koop Burdur Birliği 2010 yılında Burdur ili Merkez Akkaya Köyü köy altı mevkiinde 14.400 metrekare arsa satın alarak işletmeyle ilgili çalışmalara başladığı projesinde mutlu sona ulaştı. 2014 Yılı Hayvancılık Desteklemeleri Belli Oldu 1900 metrekare’lik kapalı alan üzerinde günlük 12 ton süt işleme kapasitesi bulunan fabrikada ilk aşamada; doğal yoğurt, kaymaklı yoğurt, süzme yoğurt, beyaz peynir, kaşar peyniri, tereyağı ve ayran ‘KöyKoop’ markası ile üretilecek. Açılış töreninde Soma’da gerçekleşen maden kazasında hayatını kaybeden işçileri anarak sözlerine başlayan Köy-Koop Merkez Birliği Genel Başkanı ve Köy-Koop Burdur Birliği Başkanı Yakup Yıldız, “1975 yılında 7 tarımsal kalkınma kooperatifinin biraraya gelerek kurmuş olduğu KöyKoop Burdur Birliğimiz, bugün 245 kooperatife ulaşmıştır. Birliğimiz bünyesinde, »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının "Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliği 28 Mayıs 2014 Tarihli ve 29013 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak, yürürlüğe girdi. tarımsal kalkınma, sulama, orman kooperatifleri ve su ürünleri gibi çeşitli alanlarda faaliyet gösteren kooperatiflerimiz bulunmaktadır. Köy-Koop Burdur Birliği olarak, tüm yaşanılan sıkıntılara rağmen, tarım ve hayvancılık kenti olan Burdur’umuza bu tesisi kazandırmaktan dolayı gurur duyuyoruz.” diye konuştu. » Syf 6’da Makina ve Ekipman Hibe Destek Proğramı Tebliği Yayınlandı »» Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklemesi Programı Kapsamında % 50 hibe desteği uygulanacak. Hibeye esas yatırım tutarı gerçek kişiler için mal başına 50.000 TL ve tüzel kişiler için mal başına 100.000 TL’yi geçmeyecek. Ancak süt üretici birlikleri, damızlık sığır yetiştiricileri birlikleri, koyun-keçi yetiştiricileri birlikleri, hayvancılık kooperatifleri üst birlikleri ve tarımsal amaçlı koopera- Türkiye hayvancılığının geliştirilmesi, sağlıklı üretimin artırılması ve sürdürülebilirliğin sağlanması, yerli hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi, kayıt sistemlerinin güncel tutulması, hayvancılık politikalarının etkinliğinin artırılması ve hayvan hastalıklarıyla mücadele için yetiştiricilerin desteklenmesi amacıyla düzenlenen Tebliğ, 2014 Yılın- tifler 100.000 TL’lik yatırım tutarı kadar birden fazla süt soğutma tankı alabilecek. Mal alım bedellerinin, bu miktarları geçmesi durumunda aşan kısım başvuru sahibi tarafından ayni katkı olarak karşılanacak. Hibe desteğinden faydalanacakların 30 gün içerisinde başvurmaları gerekiyor. » Syf 16’da Tarım, İşsizliğin Yükünü de Taşımaya Devam Ediyor Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar ile tarım sektörünün bugünkü durumunu, geleceğini ve TZOB’un faaliyetleri hakkında konuşuk. Afetzede Çiftçinin Borcu 1 Yıl Ertelendi sisleri veya seraları zarar gören Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) ve Bakanlığının diğer kayıt sistemlerine göre kayıtlı üreticilerin kredi borçları 1 yıl süreyle ertelenecek. » Syf 7’de Ulusal Hububat Konseyi 20132014 üretim yılına ilişkin yayınladığı buğday değerlendirmesi raporuna göre rekoltenin 2014 yılında Konsey’in öngördüğü düzeylere inmesi durumunda, düşüş oranı yüzde 21.1’i bulacak. Meteorolojik kuraklık kaynaklı buğday üretiminin yetersizliğine dikkat çekilerek, Türkiye’ye gelen göçmenler, yurt dışına yapılan yardımlar ve komşu ülkelerden gelen talebin artışına vurgu yapılı- yor. Raporda, uzun yıllar ortalaması olarak 20.0 milyon Ton olan buğday üretiminin, yüzde 13.3 düşüşle 17 milyon 348 bin tona düşeceği tahmin ediliyor. » Syf 7’de Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -31» Syf 2’de Ekonomide Yeni Arayışlar ve Kooperatifler -I» Syf 10’da Tarımsal Politikalar ve Atatürk Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK Tarımda Her Gün Soma » Syf 5’te Kerevit Üretimini Artırmak » Syf 19’da Dr. Erhan EKMEN Belgin GÜNAY Aile Çiftçiliği Yılı ve Örgütlenmenin Önemi » Syf 14’te Geviş Getiren Soma’da Ölen İşçilerin Çoğu Tarımdan Ayrılmak Zorunda Bırakılan Çiftçilerdir » Syf 4’te Dr. Nezaket CÖMERT » Syf 12’de Buğday Üretiminde Rekor Düşüş »» Çeşitli afetler nedeniyle zarar gören çiftçi ve tarım işletmelerinin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları 1 yıl süreyle ertelendi. 23 Ağustos 2013’ten 31 Aralık 2014’e kadar ülke genelinde meydan gelen yangın, aşırı sıcak zararı, samyeli, çığ, heyelan, taban suyu yükselmesi, sel-su baskını, fırtına, aşırı yağış, aşırı kar yağışı, kar fırtınası dolu, kırağı, don, kuraklık, yıldırım düşmesi ve hortum afetlerine maruz kalan ve bu afetler sebebiyle ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, te- da Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Bakanlar Kurulu Kararında yer alan hayvancılık destekleme ödemelerine ilişkin usul ve esasları da kapsıyor. » Syf 8’de Label Rouge » Syf 15’te » Syf 11’de Hayvanlarda İşkembe Şişmesi » Syf 18’de KOOPERATİFÇİLİK 01/05/2014 02/06/2014 Nisan 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi 01/06/2014 20/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/06/2014 23/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı 01/06/2014 23/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi 01/06/2014 23/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı 01/06/2014 24/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı 01/06/2014 26/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi 01/06/2014 26/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi 01/06/2014 26/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödenmesi 01/01/2014 30/06/2014 2013 Yılına Ait Yevmiye Defterinin Kapanış Tasdiki (TTK) 01/06/2014 30/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi 01/06/2014 30/06/2014 Mayıs 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi 01/06/2014 30/06/2014 Sanayi ve Ticaret Odası Yıllık Munzam ve Nispi Aidat 1.Taksit Ödemesi KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Caner KOÇ • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Ünal ÖRNEK • Erol AKAR • Tevfik Fikret CENGİZ SA M LA AÇLI KOO P RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. ER V E D İ Ğ E R TA BİR LİKLERİ M E RK Köy-Koop Merkez Birliği Yönetim Kurulu Nisan 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi F Soma’da yaşanan faciada yaşamını yitiren tüm maden emekçilerini saygılya anıyor; yakınlarına, ailelerine ve tüm halkımıza sabır ve başsağılığı diliyoruz. KÖY-KOOP TÜM EMEKÇİLERİN YANINDADIR. 01/05/2014 02/06/2014 İ AT Soma’da Ölümün Karası... Kurumlar Vergisi Mükellefleri İçin Vergi Levhasının İnternet Vergi Dairesi Üzerinden Yazdırılarak Alınması MA Yazarımızın önceki yazılarına www. koykoop.org adresinden ulaşabilirsiniz 01/05/2014 02/06/2014 IN Bademler daha kooperatif kuruluşuna geçişte diğer iki ödüllülere göre adını kooperatiften önce sinema ve tiyatroyla duyurmuştu. Farklı bir sosyal yapıya sahipti. Okuma yazma oranı en ileri kasabalar düzeyindeydi. Kooperatif arayışlarına daha “kooperatif” sözünün edilmediği1970 başlarında başladı. Anadolu’nun diğer köyleri gibi bol arazisi de yoktu. Ama topraktan gelir sağlamak ve bunu değerlendirmek istiyorlardı. Önce tavukçuluk kooperatifini düşündüler. Peşinden tütün konusunu kooperatif aracılığı ile değerlendirmeyi düşündüler. Ve nihayet arazi satın alıp bugünkü Seracılık Kooperatıfini kurdular. Bu kooperatif mevsimlik çiçekler yetiştiriyor. Belediyelerle anlaşmaları var. Onların istediğinde mevsimlik çiçekleri onlara sağlıyor. Bademler ’de bir ilköğretim okulu var. Okuma yazma oranı en yüksek seviyede. Dışa göç yok. Ama sürekli göç alma nedeniyle nüfusu gittikçe yükseliyor. Bu üç kooperatifin kıyaslanmasından alınacak ders şu: Kooperatif bilinci olan kooperatif ortakları kendi çıkarlarını değil, kooperatiflerini birinci planda tutuyorlar ve ona sımsıkı sarılıyorlar. Not: bundan önceki sayıda gazetenin ana sayfasında 30. olarak gösterildiği halde, benim yazımın başında 29 rakamı boy gösteriyordu. Bu yanlışlıktan dolayı özür dilerim. - sürecek - 2013 Yılı Emlak Vergisi I. Taksit Ödemesi K Atatürk kooperatifçiliğe, dolayısıyla köylünün kalkınmasına Cumhuriyetin ilk yıllarında öncülük etmiştir. Bu amaçla Silifke’de 30 çiftçiyi bir araya getirerek Tarım Kredi Kooperatifini kurmuş, kendisi de bu kooperatifin 1 nolu ortağı olmuştur. Onun köylünün kalkınmasındaki güçlü isteği, “Köylü Milletin Efendisidir” sözünde yatar. 1980 yılına geldiğimizde12 Eylül Hareketi köylünün devlete karşı örgütlendiği görüntüsünü vererek Köy-Koop üzerinde acımasız bir baskı kurmuş, Köy-Koop yöneticileri tutuklanmış, kooperatifler türlü suçlarla zan altında bırakılmışlardır. Ayrıca, çeşitli kooperatif yöneticileri uydurma suçlarla mahkemeye sevk edilmiş ve yıllar süren davalarla kooperatifçilikten uzaklaşmaları amaçlanmıştır. Bu baskı Taşucu Balıkçılık Kooperatifinden de esirgenmemiş, ortakları yılgınlığa götürecek hareketler sürdürülmüştür. Öyle ki, kooperatif üst üste üç genel kurulunu çoğunluk sağlayamadığı için yapamamış ve böylece, kooperatif “fesih” durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Bunun üzerine kurucu ortaklar kooperatifin mal varlığının maliyeye geçmesini önlemek üzere olağanüstü toplanarak kooperatifin mal varlığını Taşucu Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na bağışlamış ve bu kararı Silifke Asliye Şimdi Gelelim Ödüllü Kooperatiflerden Bademler’in Ayakta Kalış Nedenlerine 01/05/2014 02/06/2014 L Köy-Koop kooperatifçilik hareketi köy kalkınmasında önemli bir rol oynamış, 10.500 köyde köy kalkınma kooperatifleri kurulmuş, bu kooperatiflerde 4.500.000 kişi ortak olmuştur. Ayrıca, bu kooperatiflerden 15.000’e yakın işçi yurtdışına gönderilmiştir. Köylünün bu kooperatiflerin desteği ile modern tarıma geçmesinde Köy-Koop’un büyük katkısı olmuştur. Sözü edilen gelişmeler sonucu, ülkemizde meyve suyu fabrikaları, salça tesisleri, ayçiçeği yağı fabrikası, yem tesisleri, süt tesisleri kurulmuş, mantarcılık ve hayvancılık büyük çapta gelişmiştir. Romanya’dan 15.000 traktör getirilerek traktör karaborsası kırılmış ve köylünün makineli tarıma geçişi sağlanmıştır. 2013 Yılı Çevre Temizlik Vergisi I. Taksit Ödemesi KA Balıkçı ağalarının birer sömürü kaynağı olan ve bundan Aslan Eyce’nin büyük çabasıyla kurtulup emeklerinin karşılığını alan insanların oluşturduğu Balıkçılık Kooperatifinin ulaştığı noktaya bir göz atalım. Aslan Eyce bana ulaştırdığı nota şu başlığı atmış: KÖY-KOOP Kooperatif Hareketi ve 12 Eylül Ölüm Fermanı Taşucu Balıkçılık Kooperatifi ülkemizde başarı ve hizmetini kanıtlamış bir kuruluş olarak yöredeki, balıkçılar arasında birlik ve beraberliği sağlamış, hem balıkçılara hem de ekonomimize katkı sağlamakta başrolü oynamıştır. Milliyet Gazetesinin 1975 yılında açtığı Karacan Armağanının birincisi olmuştur. Ayrıca bu kooperatifin bu başarısından etkilenen Ege ve Karadeniz’deki balıkçılarla birlikte Eğridir Gölü, Akhisar’da bulunan Gölmarmara, Bursa Apollon Gölü ve Söke’deki Bafa Gölünün kamulaştırılmasında ve Karadeniz Bölgesi balıkçılarının kooperatifleşmesinde önemli katkısı olmuştur. Taşucu Balıkçılık Kooperatifi Başkanı Aslan Eyce, bu başarılı çalışmaları sonucu (İçko-Birlik) İçel Kooperatifler Birliği’nde 15 yıl Başkanlık ve kooperatifler merkez birliği olan KöyKoop’ta 1974-1980 arası Genel Başkanlık Yardımcılığı yapmıştır. Köy-Koop Eski Genel Başkanı 01/05/2014 02/06/2014 Ğİ • KÖY Gelelim Milliyet Karacan Armağanının Birinciliğini Kazanan Taşucu Balıkçılık Kooperatifine Hadi İLBAŞ Hukuk Mahkemesine onaylatmıştır. Kurulan bu vakıf yoksul öğrencilere ilköğretimden başlayarak üniversiteye kadar burs yardımları başlatmış ve onların öğrenimlerini tamamlamada büyük destek sağlamıştır Vakfın kurucu başkanı Aslan Eyce, sahip olduğu tarih koleksiyonunu bu vakfa bağışlayarak vakıf binasında “Aslan Eyce Amphora Müzesi’nin kurulmasını sağlamıştır. Bu müze kendi konumunda dünyanın en kültürlü amphora müzesi haline gelmiştir. Kooperatifçilikle başlayan hareket vakfa dönüşmüş olsa da bu vakıf Taşucu kasabasının sosyal, kültürel ve turizm gelişmesinde önemli katkılar sağlayarak çalışmalarını sürdürmektedir. RLİ Sonuçta Engiz her ne kadar 19 Mayıs İlçesi adıyla ilçe olduysa da, kooperatif tesislerini %50 – %50 ortak oldukları Köy-Tür’e teslim etmeleri onlarda en küçük bir üzüntü yaratmadı. Ve böylece Kurulduğu güne göre en modern süt tesisleriyle tanınan Engiz’in ne adı kaldı ne de kooperatiflerinden eser kaldı. Bİ »» Engiz ve Çevresi Kooperatifler Birliği ortakları yurtdışından kazandıkları paralarla konut yapma sevdasına kendilerini öylesine kaptırdılar ki, Engiz umulmadık bir şekilde kentleşmeye doğru koşar adım gitti. Değerli Kooperatif Yöneticileri ve Kooperatif Ortakları, Haziran 2014 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. Her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bilindiği üzere bu ay genel kurullar ve kapanış tasdikleri için son ay. Z Dünden Bugüne Kooperatifçilik -31- MUHASEBEDE BU AY E 2 Haziran 2014 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koykoop.org • E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Haziran 2014 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Haziran 2014 Köy-Koop Haber TARIM Soma’da Ölen İşçilerin Çoğu Tarımdan Ayrılmak Zorunda Bırakılan Çiftçilerdir »» Maden ocaklarında iş güvenliği ve işçi sağlığı standartları yaşamsal öneme sahip. Buna ek olarak işçilerinin eğitimi de çok önemli. Dört-beş günlük göstermelik eğitimle insanların maden ocağına indirildiği biliniyor. Bunlar gerçekleştirilmeden maden ocaklarında işçi çalıştırmak onları bile bile ölüme götürmekle eşdeğer. Soma’da yaşanan trajedinin nedenlerinin temelinde bunlar var. Sistem, ölümlerin işin fıtratında olduğunu söylüyor. Ancak kimilerinin geç, kimilerinin de vahşi kapitalizmin sonucu olduğunu söyleyemiyor, saklıyor. Maden ocaklarındaki ölümleri,150 yıl öncesi meydan gelen olaylarla karşılaştırıyor. Konuya bir de çiftçilik ve tarım açısından bakmakta yarar var. Soma’da ölen işçilerin çoğunun tarımdan ayrılmak zorunda bırakılan, madene göstermelik eğitimle indirilen çiftçiler olduğu biliniyor. Bu konuda bir açıklama yapan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar Bayraktar, “Soma’da ölen işçilerin çoğu tarımdan ayrılan çiftçilerdir. Küçük ve verimsiz işletmeler yüzünden tarımda geçimini sağlayamayan çiftçiler, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için maden ocaklarında, inşaatlarda düz işçi olarak çalışıyor. Kırsalda yoksulluk şehirlerden çok daha fazla. Kırsal, ülke milli gelir ortalamasının üçte biriyle yaşıyor. İstihdamda yüzde 23,6 pay alan tarım, cari fiyatlarla ülke gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 7,4′ünü karşılıyor. Maden işletmeleri de tarımdan gelen ucuz işgücünü tercih ediyor. Yıllar itibarıyla baktığımızda tarım sektörünün istihdamdaki payının da azaldığını görüyoruz… 1996′da tarımda 9 milyon 259 bin kişi çalışırken, bu sayı 2013′te 6 milyon 15 bine inmiştir” dedi. Bayraktar, “Tarım sektöründen diğer sektörlere istihdam kayması ve göç, Türkiye için kaçınılmaz bir süreçtir. Önümüzdeki süreçte milyonlar tarımdan ayrılacak. Tarımdan ayrılanlar, mesleki eğitimleri olmadığı için kalifiye işçi değildirler. Madenlerde, inşaatlarda düz işçi olarak, düşük ücretlerle çalışıyorlar. Bu işyerlerinde iş güvenliği ve işçi sağlığı standartları iyileştirilemezse büyük ölümler kaçınılmaz olacaktır. Şeklinde açıklamasını sürdürdü. Ancak, Bayraktar’ın “Soma’da ölen işçilerin çoğu tarımdan ayrılan çiftçilerdir” açıklamasını, yukarıda da yazdığım üzere “Soma’da Ölen İşçilerin Çoğu Tarımdan Ayrılmak Zorunda Bırakılan Çiftçilerdir.” şeklinde değiştirmek daha doğru gibi geliyor. Diğer yandan “Tarım sektöründen diğer sektörlere istihdam kayması ve göç, Türkiye için kaçınılmaz bir süreçtir.” tespitinin kabul edilmesini de tartışmak gerekiyor. Göçün açıklamasını şöyle yapabilir miyiz? Kırsal bölgelerde, ailelerin sahibi olduğu çiftlikler zarar eder duruma getirildi. Aile çiftçiliği için kullanılan kaynaklar ve küçük işletmeleri pazara taşıyan kooperatifler yararsız olarak görüldü. Aile çiftçiliği, (sözde)serbest piyasa ekonomisinin dengesini bozan etmenler olarak değerlendirildi. Aile çiftçiliği yapan küçük işletmeler ve kooperatifleri desteklemek ve birleştirmek için gerekli çalışmalar yapılmadı. Köylülük hor görüldü ve küçümsendi. Sonuçta tarım üretimi yapan Aile Çiftçiliği sahipsiz kaldı, bu işletmeler kendi varlıklarını sürdüremeyecek duruma getirildiler ve kırsal bölgelerde yaşayan Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] insanlar kentlere göç etmeye zorlandı. Kentlere gelen bu insanlar, sanayi ve hizmetler sektöründe iş bulamadıkları gibi yeterli sağlık, eğitim ve barınma olanakları da edinemediler. İş bulabilenler ise, maden ocaklarında korumasız çalışmak zorunda bırakıldılar. Bu şekilde köylerin boşaltılmasıyla kentlere gelen, ancak iş ve aş bulamayan, ya da boğaz tokluğuna iş bulabilen yoksul köylülerin denetimi daha kolay bir duruma getirildi. Gelinen noktada, acımızı hiç unutmayarak tarım politikaları açısından yeni yaklaşımlar yapma gereği ortaya çıkmış bulunuyor. Ancak, öncelikle tarım politikalarıyla ilgili iki tespit yapalım. Birincisi şu; Kimilerinin bilinçli, kimilerinin de konuya yabancı olduğu için ileri sürdüğü üzere Türkiye ve dünyada tarımının en büyük zaafı, aile çiftçiliğinden değil, tarım ve gıda şirketlerin denetimdeki dev tarımsal işletmeler lehine uygulanan politikalardan kaynaklanıyor. İkinci ise, tarım kesiminin gerçek anlamda güçsüz olmasıdır. Çok sayıda çiftçi örgütü olmasına karşılık bunlar tabanın sesini yansıtmaktan uzaktırlar. Aile çiftçiliği karşıtı uygulanmakta olan tarım politikalarına karşı çıkamaz bir şekilde siyasal iktidarların denetimi altındadırlar. Tarım politikaları değiştirilmez ise bu süreç devam edecek. Ancak, küçük ve orta ölçekli aile çiftçiliğini koruyan tarım politikaları izlenebilirse bu göçü durdurmak, en azından makul bir düzeye indirmek olasılığı vardır. Bu bağlamda aile çiftçiliği desteklenmelidir. Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler’in 2014 yılını Aile Çiftçiliği ilan etmesi rastlantısal değildir. Aile çiftçiliğinin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin ve kooperatifleşme ile sağlanmalıdır. Diğer yandan küçük işletmelerin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilmektedir. Örneğin, devlet sulama tesisleri, girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme, ortak makine parkları gibi. Sonuç olarak Bayraktar’ın “İş güvenliği ve işçi sağlığı standartları iyileştirilemezse büyük ölümler kaçınılmaz olacaktır.” şeklinde olumsuz bir beklentide bulunmak yerine seçenek sunma sorumluluğu vardır. Aile Çiftçileri, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve diğer çiftçi örgütlerinden çaresizliğin kabulünü değil, küçük ve orta ölçekli aile çiftçiliğini koruyan tarım politikalarını ortaya koymalarını bekliyor. “Hayvancılıktan Kopma Noktasına Geleceğiz” »» Denizli’nin Büyükşehir Yasası ile birlikte oluşturulan iki yeni ilçesi Merkezefendi ve Pamukkale Belediye Meclisi ilçe sınırları içerisinde bulunan mahallelerde hayvan yetiştirilmesine sınırlama getirdi. Merkezefendi Belediye Meclisi’nde ilçe sınırları içerisinde kalan, Barutçular, Eskihisar, Göveçlik, Hacıeyüplü, Hallaçlar, Hisar, Karahasanlı, Kadılar, Kayalar, Saruhan, Şirinköy, Başkarcı ve Aşağışamlı köylerinde! mahallelerinde hayvancılık yapılması sınırlandırıldı. Pamukkale Belediye Meclisi’nde alınan karara göre ise Gökpınar, Tekke, Karahayıt, Kayıhan, Zeytinköy, Zümrüt ve Pamukkale mahallelerinde hayvancılık yapılmasına sınırlama getirildi. Alınan kararlarda adı geçen mahallelerde, büyükbaş 3, küçükbaş 10, kümes hayvanı sayısı 15 ile sınırlandırıldığı gibi, bu mahallelerde, hayvancılık faaliyeti 5 yıl içerisinde, kademeli olarak sonlandırılacak. Alınan Karar Bölge Hayvancılığına Vurulan Bir Darbedir Hayvancılığa kısıtlama getiren karara tepki gösteren, Köy-Koop Merkez Birliği ortağı ve Denizli Bölgesi Hay-Koop Birliği Başkanı Mehmet Varol, Merkezefendi ve Pamukkale Belediye Meclisi’nde alınan kararın sonuçlarınının hiç gelerde hayvancılık faaliyeti 5 yıl içerisinde kademeli olarak sonlandırılacak. Alınan bu karar bölge hayvancılığına vurulan bir darbedir, hayvancılığın yok edilmesidir. Tarım ve hayvancılık olmaz ise bu insanlar nasıl geçimlerini sağlayacaklar?” diye konuştu. düşünülmeden, acele alınmış kararlar olduğunu söyledi. Karardan önce İlçe ve Büyükşehir Belediye Meclis”nde tarım ve hayvancılık ile ilgili komisyonlar oluşturulması gerektiğini. Tarım’ı ve hayvancılığı bilmeden bilinçsizce, araştırmadan, köyden mahalleye dönen ve neredeyse tamamının geçimini tarım ve hayvancılık olan bu yerler için alınan sınırlama kararının, üreticiyi idam sehpasına çıkartmakla eş olduğunu söyleyen Varol, “Merkezefendi ve Pamukkale ilçelerinde hayvancılık sınırları belirlendi. Hazırlayanlar utansın, onaylayanlar utansın. Hayvancılığın sınırlandığı bu böl- Varol, “31 Mart 2014 tarihi itibariyle 6360 sayılı Büyükşehir Yasası ile köy ve beldeler mahallelere dönüştürülerek şehrin bir parçası haline getirildi. Kağıt üzerinde 17-17,5 milyon köylüyü bir anda 6 milyona kadar düşürmekle olmuyor bu işler. Denizli’de alınan bu sınırlamaların süreçte başka illerde de yaşanacağı açıktır. 5 yıl içerisinde ahır, ağıl ve kümeslerin kaldırılmasıyla, zaten gün geçtikçe uzaklaştığımız hayvancılıktan kopma noktasına geleceğiz. Üretim yapmak isteyenler, köylerin mahallelere dönüştürülmesi ile yerleşim alanlarının dışına çıkmak zorunda kalacaklar. Bu da başta göç olmak üzere birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Alınan bu karardan bir an evvel geri dönülmesini istiyoruz, yoksa hem Denizli, hem de ülkemiz kaybetmiş olacak.” dedi. İzmir Büyükşehir, Bademli Fidancılık Kalkınma Kooperatifi İle Protokol İmzaladı »» Yerli üreticinin desteklenmesi amacıyla kooperatiflerle anlaşma yapan ve Türkiye’de “sözleşmeli üretim” modelini uygulayan ilk yerel yönetim olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bademli Fidancılık Kalkınma Kooperatifi ile ‘Fidan, Ağaç, Yoğurt, Ayran ve Zeytinyağı alım Şartları Protokolü’ imzaladı. Ödemiş Bademli’de gerçekleşen imza törenine Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun yanısıra Ödemiş Belediye Başkanı Mahmut Badem, Bayındır Belediye Başkanı Ufuk Sesli ve Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, Bademli Fidancılık Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bilgi ile bölge üretici temsilcileri ve kooperatif ortakları katıldı. “Kooperatiflerin önünü açmak istiyoruz” Bugün yapılan ihracatın gün geçtikçe arttığını kaydeden Başkan Kocaoğlu, “Biz bu işe başladığımızda bu ürünleri satmak bir hayaldi, ürünleri yurt dışına satmak ise hayal bile değildi. Önümüzdeki günlerde kooperatiflerle bir toplantı yapacağız. Dünyaya açılmanın, Türkiye’de büyümenin yolunu bulmak zorundayız. Niyetimiz, kooperatifleri bir yere bağlamak, özgürlüğünü ve yönetim anlayışını kısıtlamak değil. Araştırma ve pazarlama yapacak, dünyanın talebini bize iletecek ve bütün kooperatiflerin önünü açacak bir sistemi Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin desteğiyle kurmak ve geliştirmek istiyoruz” diye konuştu. Önce yerelde kalkınma İzmir’in Bakırçay, Tahtalı ve Gediz Havzası’nda çok önemli bir tarım kenti olduğunu vurgulayan Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, önce yakın coğrafyanın doyurulması gerektiğini belirterek şöyle devam etti: “Tarımın 30-40 yılık ihmal edilmişliğinin farkına vararak tarımı bu kentte, ülkede kalkındıracağız. Hedefimiz lokmayı büyütmek. Üretim de, yönetim de, demokrasi de yerelde başlıyor. Yerelde ne kadar gelişirsek, köyleri, kentleri ne kadar katılımcı bir yönetim anlayışıyla yönetirsek, genelde de birlikte o kadar sinerji yaratarak ve yönetim anlayışına katkıda bulunarak demokrasiyi yerleştiririz.” Bademli Fidancılık Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bilgi de törende şunları söyledi: “Bugün Bademli Kooperatifi, ülkemiz kooperatifçiliğinin önde gelenlerinden biriyse, ithalat yapabiliyorsak, yerli üreticimiz arkamızda bir destekleyenimiz var diye düşünüyorlarsa, biliniz ki üreticilere verdiğiniz güç ve sevgiden kaynaklanıyor. Meyve veren her üç ağaçtan biri bizim diyebiliyorsak bundandır.” Üreticiye 7 yılda 105 milyon TL destek İzmir Büyükşehir Belediyesi, ihtiyaçlarını kooperatiflerden sağla- yarak yerli üreticiye 2007 yılından bugüne kadar toplam 103.8 milyon TL katkıda bulundu. Büyükşehir ayrıca, İzmir’in 11 ilçe ve 450 köyündeki 20 bin çiftçiye toplam 500 bin adet meyve fidanı dağıttı. Proje kapsamında bugüne kadar dağıtılan fidanların alım bedeli 2 milyon lirayı aştı. 5.2 Milyon TL’alım Yapılacak Büyükşehir Belediyesi, Ödemiş’e bağlı Bademli Fidancılık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nden 20072013 yılları arasında toplam 8.2 milyon TL’lik ağaç, çalı grubu, süt, yoğurt, ayran alarak üreticiye destek oldu. Büyükşehir, kooperatiften 2014 yılı içinde ise 2.2 milyon TL bedelle ayran, yoğurt, zeytinyağı ve 3 milyon bedelle ağaç ve meyve fidanı olmak üzere toplam 5.2 milyon TL’lik alım yapacak. Köy-Koop Haber Haziran 2014 TARIM Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapıldı »» Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi amacıyla hazırlanan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun göre; asgari tarımsal arazi büyüklüğü; mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük belirlenemeyecek. Bakanlık asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre artırabilecek. Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemeyecek, hisselendirilemeyecek. Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedi artırılamayacak. Ancak, tarım dışı kullanım izni verilen alanlar veya çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak ihtiyaçları olan bitkilerin yetiştiği alanlarda arazi özellikleri nedeniyle belirlenen asgari tarımsal arazi büyüklüğünden daha küçük parsellerin oluşması gerekli olduğu takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilecek. Mirasa konu tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerde mülkiyetin devri esas olacak Mirasçılar arasında anlaşma sağlanması halinde, mülkiyeti devir işlemleri mirasın açılmasından itibaren bir yıl içinde tamamlanacak. Devir işlemlerinin bir yıl içinde tamamlanmaması ve dava açılmaması halinde, kanunun ilgili hükümleri uygulanacak. Mirasçılar, terekede bulunan tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazinin mülkiyeti hakkında; bir mirasçıya veya yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerini karşılaması durumunda birden fazla mirasçıya devrini, Türk Medenî Kanununun ilgili maddelerine göre kuracakları aile malları ortaklığına veya kazanç paylı aile malları ortaklığına devrini, mirasçıların tamamının miras payı oranında hissedarı oldukları Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kuracakları limited şirkete devrini, mülkiyetin üçüncü kişilere devrini kararlaştırabilecekler. Yeter gelirli tarımsal arazi mülkiyeti kendisine devredilen kişi, bu araziler için zorunlu olan araç, gereç ve hayvanların mülkiyetinin gerçek değerleri üzerinden kendisine devredilmesini isteyebilecek. Bakanlık, gerekli hallerde asgari tarımsal arazi büyüklüğünün altındaki tarımsal arazileri toplulaştırabilecek veya kanun kapsamında değerlendirmek üzere kamulaştırabilecek. Tarımda Her Gün Soma 5 »» Elazığ’da çobanın boğazına sinek kaçmış. Belki de öyle sanıyor. Salık vermişler ve tarım ilacını (zehir dememiz gerekir) suyla karıştırarak içmiş. Hastaneye kaldırmışlar. Umarım hayatta kalır. Benzer bir olay İzmir’in bir köyünde de gerçekleşmişti. Bir baba ve oğlu yeni tarım ilaçlarının içilse bile insanı öldürmeyeceği konusunda diğerleri ile kahvede iddialaşıyorlar. Sonunda bir miktar tarım ilacı içerek savlarını kanıtlamak istiyorlar. Sonuç baba ölüyor, oğlu ise zorlukla kurtarılıyor. Tarım ilaçlarına aslında zehir dememiz lazım. İlaç deyince sanki bitkiyi veya böceği iyileştirecekmiş gibi algılanabiliyor. Bir süredir bunlara biyosit veya Türkçe canlıkıran deniyor. Ancak bu kullanımlar yaygınlaşmadı. Bu zehirlerle bazıları intihar ediyor. Bu sayı canlıkıranlardan zarar görenlerin çok küçük bir kısmı. Zehirleri sıkarken çiftçiler zarar görüyor. Bazı köylerde 60 yaşın üzerindeki erkeklerin çoğu ölüp gidiyor. İkincisi bu zehir atıkları havaya, suya karışarak diğer canlılara ve insanlara zarar veriyorlar. Zehir atılmış tarım ürünlerini tüketenler de çeşitli hastalıklarla karşılaşıyorlar. Kısacası tarımdaki zehirler nedeniyle her gün Soma cinayetinden daha fazla insan ölüyor. Farkı ne? Bir, anında ölmüyorlar. İki, hasta olanlar neden dolayı hasta olduğunu bilmiyorlar. Tarım ilaçlarına (zehirlere) bağlı endüstriyel tarım sistemi sessizce arkasında binlerce Soma bırakarak ilerliyor. Tohum üreten şirketlerin çoğu aynı zamanda tarım ilacı (canlıkıran) üreticisidir. Bunların bir kısmı ise aynı zamanda beşeri ilaç üretirler. Böylesi şirketler üç kanal- Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] dan kâr elde ederler. Kapitalist sistemin normal çalışma tarzı nedeniyle isteseler de bu sistemi terk edemezler. Kısacası böyle davranmalarının nedeni mutlaka kötü insan olmaları değildir. Yeni tarım ilaçlarının eskilerine göre çok zararsız olduğu ne yazık ki köylüler arasında yaygın bir kanıdır. Hatta bilinçli diye düşündüğüm ziraat mühendisi arkadaşlarımdan bile buna inananlar var. Güney illerimizden birinde çevre derneği başkanı bir köylünün bile böyle düşündüğünü hayretle görmüştüm. Köylülerimizin önemli bir kısmı, tarım ilaçlarının atılması sırasında hemen öldürmediği nedeniyle onları insanlar için zararsız görme eğilimindeler. Bir de şu iddia ediliyor: “eskiden yaşam kısa idi, şimdi uzadı, haliyle kanser benzeri hastalıklar arttı”. Bu düşünce çok yanlış. Çünkü çok genç yaşlarda kanser olaylarının görülme sıklığı arttı. Önce kafaları değiştirmek gerekiyor. Bir de dikkatimi çeken bir olay var. Kansere yakalananların önemli bir kısmının akıllarına ancak o zaman başta organik ürün tüketmek olmak üzere önlem almak geliyor. Çok geç kalınmış oluyor. Tarım ilaçlarının (zehirler) alternatifi var. Hastalıklara dayanıklı yerel tohumlar, agroekolojik tarım teknikleri ve ısırgan otu, soda, arapsabunu gibi maddelerden yapılma ev yapımı ilaçları pekâlâ sorunu çözebilir. Toplumu ve üretim dallarını dikkatlice incelerseniz binlerce Soma ile karşılaşırsınız. 6 Haziran 2014 Köy-Koop Haber GÜNDEM “Birlikten Kuvvet Doğdu” »» S.S. Burdur İli Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliğinin ‘Süt ve Mamulleri İşletmesi’ tesisi 24 Mayıs 2014 tarihinde görkemli bir törenle açıldı. Köy-Koop Burdur Birliği 2010 yılında Burdur ili Merkez Akkaya Köyü köy altı mevkiinde 14.400 metrekare arsa satın alarak işletmeyle ilgili çalışmalara başladığı projesinde mutlu sona ulaştı. 1900 metrekare’lik kapalı alan üzerinde günlük 12 ton süt işleme kapasitesi bulunan fabrikada ilk aşamada; doğal yoğurt, kaymaklı yoğurt, süzme yoğurt, beyaz peynir, kaşar peyniri, tereyağı ve ayran ‘Köy-Koop’ markası ile üretilecek. Açılış töreninde Soma’da gerçekleşen maden kazasında hayatını kaybeden işçileri anarak sözlerine başlayan Köy-Koop Merkez Birliği Genel Başkanı ve Köy-Koop Burdur Birliği Başkanı Yakup Yıldız, “1975 yılında 7 tarımsal kalkınma kooperatifinin biraraya gelerek kurmuş olduğu Köy-Koop Burdur Birliğimiz, bugün 245 kooperatife ulaşmıştır. Birliğimiz bünyesinde, tarımsal kalkınma, sulama, orman kooperatifleri ve su ürünleri gibi çeşitli alanlarda faaliyet gösteren kooperatiflerimiz bulunmaktadır. Köy-Koop Burdur Birliği olarak, tüm yaşanılan sıkıntılara rağmen, tarım ve hayvancılık kenti olan Burdur’umuza bu tesisi kazandırmaktan dolayı gurur duyuyoruz. ” diye konuştu. Projenin hayata geçmesi uzun bir süreç aldı. Projenin başlangıcından bugüne kadar yapılan çalışmaların bir değerlendirmesini de yapan Yıldız, “Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun (İPARD) Çağrı İlanı’nı takip ettik. 2012 yılı sonunda TKDK’nın 9. Çağrı döneminde 22 il içerisinde Burdur ilinin de proje kapsamına alınması ile 2013 yılı Ocak ayında, ilgili Kurumun Çağrı ilanına, Köy-Koop Burdur Birliği olarak, projemizi hazırlayarak %50 hibe konusunda müracaatımızı yapmıştık. Burdur Köy-Koop Süt ve Mamulleri İşletmesi’nin toplam proje bedeli 3.611.326.75 TL’dir. Biz buna uygun harcamalar diyoruz. Burdur KöyKoop olarak projenin inşaatı için ilk etap da 1.696.806.75 TL, makineekipman ve laboratuar malzemesi bedeli olarak 1.915.520 TL ödemede bulunduk. Ambalaj malzemesi, fosseptik çukuru, trafo, buzlu su kulesi, LNG sıvı gaz tesisi ile birlikte toplam fabrika maliyetimiz için 5.557.748.27 TL harcanmıştır” dedi. Burdur iline ve ülkemize kazandırılan bu işletmeyi kurmalarındaki esas amacın, Köy-Koop markası adı altında halka sağlıklı ve güvenilir ürünler sunmak olduğu vurgusunu yapan Yıldız, “Bu amaçla, Burdur Belediyesi Bedesten çarşısında satış mağazamızı hizmete açtık. Üretmiş olduğumuz ürünlerimizin büyük bir kısmını buradan halkımıza arz edeceğiz. 245 kooperatifle el ele, kol kola çalışmaların sürdürüldüğü bu projede emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Süt İşletme Tesisimizin ilimize, ülkemize tarım ve hayvancılıkla uğraş veren kooperatif ve ortaklarımıza şahsım ve Yönetim Kurulu adına hayırlı olmasını dilerim.” dedi. Tesisin açılışını ‘bayram günü’ olarak nitelendiren Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, “Kooperatiflerin kendi ürünlerini pazarlamak ve onun ticari gelirinden ortaklarını yararlandırmak gibi bir hakkını kabul etmek ve teslim etmek gerekir. Bazıları kooperatifler niye ticaretle uğraşıyor diyor. Kooperatifleri ticaretle uğraştırmazsanız, ortada kooperatif kalmaz. Çünkü, kooperatiflerin amacı ortağına girdi temin ederken, kalite ve ucuzluk sağlayarak ürününü pazarda sürekli olarak değerinden tüketiciye ulaştırmak, buradan elde ettiği kazançtan da ortaklarının faydalanmasını sağlamaktır. Bu bizim Türkiye kooperatifçileri olarak vazgeçmememiz, unutmamamız gereken bir kooperatifçilik işlevi olmak zorundadır. Maalesef bugüne bunun aksine yapılan tanımlamalar ve görevlendirmelerle geldik. Bu bayram gününü bizlere yaşatan Burdur’un kooperatif ortaklarına, bizleri yanlız bırakmayan herkese Türkiye Milli Kooperatif Birliği adına saygı ve sevgilerimi sunuyorum” diye konuştu. Açılış törenine katılan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdür Yardımcısı Faruk Fıratoğlu, “2014 yılı bugünü itibariyle Bakanlığımız Burdur ilimize 91 milyon TL destekleme ödemesi yapmıştır. 9-10-11 ve 12 dönem Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu yatırımları olarak toplam 225 proje kabul edilirken, bunların destekleme tutarı toplam 65 milyon TL’dir. Bugüne kadar yaklaşık 12 milyon TL’si ödenmiştir. Diğerlerinin işlemleri devam etmektedir. Bu da demektir ki, bu ve buna benzer birçok tesisin daha açılışında sizlerle birlikte olacağız. Burdurumuzda yaklaşık 230 bin büyükbaş süt sığırımız mevcuttur. Bunların tamamı kayıtlıdır. Ve elde edilen 400 bin ton sütün 100 bin tonu Burdur’da işlenmektedir. Bakanlığımızın yürüttüğü projelerle bu miktarın daha da artacağını belirtmek isterim. Bu tesisin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.” dedi. Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz ise yaptığı konuşmasında, Destekleme Kurumu’nun, köylülerimizin, çiftçilerimizin, üreticilerimizin daha da modernleşmesi, daha da ileriye gitmesi, herşeyden önce yaptığı yatırımlar açısından çok önem arz ettiğini düşünüyorum.” dedi. “Açılışını yaptığımız tesisin büyüklüğü ve kapasitesinden öte burada birlikte hareketin, iş birliğinin ürünü olan bu tesisi Burdur’umuza kazandıran Köy-Koop Burdur Birliği Başkanı Yakup Yıldız’a teşekkür ederim. Tesis üreteceği hizmet anlamında çok önemlidir. Kooperatifleri önemsiyorum. Çünkü, kooperatifler büyük sermaye karşısında üreticiyi ayakta tutacak ve koruyacak olgulardır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda kooperatiflerin önemini çok daha iyi görürüz. Kooperatifler orada piyasa dengesini doğrudan belirleyen unsurlardır. Ülkemizde kooperatifler doğru yönetildiği zaman sonuçları işte bu şekildedir.” diye konuştu. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözüyle konuşmasına başlayan Burdur milletvekili Ramazan Kerim Özkan, KöyKoop’un efendisine hizmet ettiğini söyleyerek, KDV ve ÖTV fiyatlarının fazla olduğu için tarım ve hayvancılık yapan vatandaşların ekonomik sorunlar yaşadığını dile getirdi. Tarım ve hayvancılığın neredeyse tüm sektörlere hizmet ettiğini, onun için de öneminin çok büyük olduğunun altını çizen Özkan, “Üretici olarak 1 kg süt sattığımızda, en az 2 kg yem almak istiyoruz. Ama bugün 1 kg süt 95 krş. 1kg yem 95 krş. Eğer biz 1 kg süt sattığımızda 2 kg yem alabilirsek, Türkiye tarım ve hayvancılığı şahlanır. Tüm sektörlere yansıması da aynı yönde olur” şeklinde konuştu. Burdur’a böyle bir tesis kazandırdığı için Köy-Koop Burdur Birliği Yönetim Kurlunu tebrik eden, Burdur milletvekili Bayram Özçelik, “2007 yılında kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile ilgili bir tez çalışmasını kitap olarak yayınlayacağı bilgisini de veren Uysal, “Ülkemizde korungadan tutun buzağıya kadar 36’ya yakın başlıkta, 9,7 milyon TL’sı tarımsal teşvik veriyoruz fakat bu teşvikleri verirken Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın cari açığı 10 milyon TL’nin üzerinde. Bu bir eleştiri değil, memleket meselesi. Yani 9,7 milyon TL’ teşvik verirken, 10 milyon TL maaş, bina, enerji, kira vs. ödüyorsunuz. Bu yapının bu durumu kaldıracağını düşünmüyorum. Genç nüfus köylerde bitmiş durumda. Bu süreç böyle devam eder, radikal önlemler alınmaz ise köylerde insan kalmayacak. Tarım meselesi siyaset yapılacak bir mesele değildir. Milli bir meseledir. Köylerde nüfusu nasıl tutabiliriz? Süte 4 krş değil, belki 25 krş vermekle, Bakanlığın cari harcamalarını belki 5 milyon TL’ye indirerek, 5 milyonu tarıma destek vererek tutabiliriz diye düşünüyorum.” dedi. Kooperatifçiliğin Burdur’da yaygın ve başarılı olduğunu belirten Vali Vekili Uysal, bu durumu da Burdur insanının bilinçli olduğunun bir göstergesi olduğu değerlendirmesinde bulundu. Burdur’un tarım ve hayvancılıkta çok ileri seviyede olmasına rağmen, yatırımlarda geride kaldığını vurgulayan Özçelik, sektöre katkılar sağlayan TKDK’nın bu tür projelerinden Burdur’da faaliyet gösteren diğer sivil toplum örgütlerinin de yararlanması gerekliliğine işaret etti. Köy-Koop’un Süt Fabrikası’nı Burdur’ a kazandırılmasından duyduğu memnuniyeti belirterek, Türkiye’de yaşanan her sorunun temelinde kırsal kalkınma sorunu vardır tespitinde bulunan Burdur Vali Vekili Ali Uysal, “Yaşanan trafik sorunu, asayiş sorunu, güvenlik sorunu, kent sorunu, konut sorunu, eğitim sorunu hepsinin temelini düşündüğümüz zaman, kırsalda ekonomik ve sosyo kültürel yönden doyuramadığımız ve tutamadığımız insanların göçü var.” diye konuştu. Protokol konuşmaları ve plaket törenin ardından Köy-Koop Süt ve Mamulleri işletmesi’nin açılışına geçildi. Protokol üyeleri misafirler, kooperatif ortakları ve vatandaşlar açılışın ardından fabrikayı gezdiler. Açılışta ziyaretçilere tesislerde üretilen ayran ikramı yapıldı. Açılış törenine, Burdur Vali Yardımcısı Ali Uysal, Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, Burdur Milletvekilleri Ramazan Kerim Özkan ve Bayram Özçelik, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri İbrahim Şimşek, TKDK Burdur İl Koordinatörü Hüseyin Şengün, Burdur Defterdarı Ramazan Taşaltın, Köy-Koop Kurucu Genel Başkanı Hadi İlbaş, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ş. Fırat Erkal, Bakanlık Kontrolörler Daire Başkanı Ahmet Mendil, Tarım Reformu Genel Müdür Yardımcısı Faruk Fıratoğlu, Burdur Güçbirliği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Aksöz, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Or-Koop Genel Başkanı Adına Başkontrolör Cüneyt Akova, KöyKoop Genel Başkan Yardımcısı M. Barış Aydın, Prof.Dr. Aynur Gül Karahan, Prof.Dr. Lütfü Çakmakçı, Prof. Dr. Zübeyde Öner, Köy-Koop Birlik Başkanları, sivil toplum örgütü temsilcileri, kooperatif ortakları ve basın mensupları katıldılar. Köy-Koop Haber Haziran 2014 KOOPERATİFÇİLİK 7 Buğday Üretiminde Rekor Düşüş Afetzede Çiftçinin Borcu 1 Yıl Ertelendi »» Yaşanan kuraklık nedeniyle Buğday rekoltesindeki büyük düşüşlere karşılık, nüfus, turist ve göçmen sayısındaki artışlara bağlı tüketimde patlama bekleniyor. »» Çeşitli afetler nedeniyle zarar gören çiftçi ve tarım işletmelerinin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları 1 yıl süreyle ertelendi Ulusal Hububat Konseyi'nin 2013-2014 üretim yılına ilişkin buğday değerlendirmesi raporuna göre, meteorolojik kuraklık kaynaklı buğday üretiminin yetersizliğine dikkat çekilerek, Türkiye'ye gelen göçmenler, yurt dışına yapılan yardımlar ve komşu ülkelerden gelen talebin artışına vurgu yapılıyor. Buğday Rekoltesinde Yıllık Düşüş Yüzde 21.1 Raporda, uzun yıllar ortalaması olarak 20.0 milyon Ton olan buğday üretiminin, yüzde 13.3 düşüşle 17 milyon 348 bin tona düşeceği tahmin edildiği belirtiliyor. Raporda yer alan verilere göre, Türkiye'nin 2013 yılı buğday üretimi rekor düzeyde olmak üzere 22.0 milyon ton olarak gerçekleşti. Rekoltenin 2014 yılında Konsey'in öngördüğü düzeylere inmesi durumunda, düşüş oranı yüzde 21.1'i bulacak. Böylece, 2013 yılında buğdayın 820 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) katkısı yaklaşık 16.5 milyar dolar ile yüzde 2.0'yi buldu. Buğday rekoltesinde meydana gelecek yüzde 21.1 düzeyinde bir gerileme, bu katkıyı 2013 değerleriyle yüzde 1.6 düzeyine düşürecek. Raporda, buğday ekim alanlarında sınır değerlere ulaşıldığı vurgulanarak, bununla beraber kurak yıllarda üretim yetersizliğinin yaşandığı belirtilerek, buğdaya yapılan desteklerin bölgesel farklılıklar göz önünde bulundurularak artırılması öneriliyor. Konsey raporunda, Türkiye'de buğday tüketim projeksiyonlarının 75 milyonluk nüfusa göre yapıldığı için fiyatların yükseldiği belirtilerek, bunun yerine, turizm, göçler ve komşu ülke talepleri göz önüne alınarak, 85-90 milyonluk nüfusa göre yapılacak bir projeksiyon ile daha gerçekçi fiyatlara ulaşılabileceği vurgulanıyor. Buğday Ekim Alanları Azalıyor Raporda, 10 yıl önce 9 milyon hektar olan buğday ekim alanının, giderek azalarak 7.7 milyon hektar civarına düştüğü, buna rağmen gerek yeni çeşitlerin ıslahı gerekse yetiştirme tekniklerindeki gelişmelerle ekim nöbeti ilkelerine uyulması gibi nedenler ile birim alan veriminin giderek arttığına dikkat çekilerek, İç Anadolu, Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde meteorolojik kuraklığın yanında kışlık hububat için tarımsal kuraklığın da oluştuğu, bu alanlarda kuraklığın yanında soğuk havanın zararının da dikkat çekici boyutlara ulaştığı, ayrıca, Karadeniz Bölgesi ve Ege Bölgesi'nde de iç geçit kısımlarında tarımsal kuraklık görüldüğü belirtiliyor. Konuyla ilgili konuşan UHK Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bayram Sade, buğdaya yapılan desteklerin bölgesel farklılıklar da göz önünde bulundurularak artırılması gerektiğini belirtti. Kuraklığın özellikle iç bölgelerde olmak üzere ülke genelinde etkili olduğunu, bu nedenle sıkıntının etkilerinin azaltılması ve üretimde sürekliliğin sağlanması için başta kredi borçlarının faizsiz ertelenmesi olmak üzere, değişik tedbirlerin uygulanması hayati önem taşıdığını söyleyen Sade, " Nadasın etkinliğinin artırılması, nadas alanlarından yararlanmanın yollarının açılması için; doğrudan ekim, dikey toprak işleme, dip kazan çekimi gibi işlemlerin devreye sokularak bu alanlarda su ihtiyacı düşük; aspir, macar fiği, kışlık yem bezelyesi, mercimek, nohut gibi bitkilerin yetiştirilmesini sağlayacak projeli çalışmaların başlatılması hayati önem taşımaktadır. Buğday ekim alanlarında verim ve daha çok kalitenin yükseltilmesi için izli tarımın özendirilmesi gerekir" dedi. Same Deutz-Fahr Yenilenmiş Türkiye Kompleksini Hizmete Açtı Bakanlar Kurulu'nun "Çeşitli Afetler Nedeniyle Zarar Gören Gerçek veya Tüzel Kişi Üreticilerin T.C Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Düşük Faizli Kredi Kullandırılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamındaki Kredi Borçlarının Ertelenmesine Dair Kararı", Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, 23 Ağustos 2013'ten 31 Aralık 2014'e kadar ülke genelinde meydan gelen yangın, aşırı sıcak zararı, samyeli, çığ, heyelan, taban suyu yükselmesi, sel-su baskını, fırtına, aşırı yağış, aşırı kar yağışı, kar fırtınası dolu, kırağı, don, kuraklık, yıldırım düşmesi ve hortum afetlerine maruz kalan ve bu afetler sebebiyle ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, tesisleri veya seraları zarar gören Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının diğer kayıt sistemlerine göre kayıtlı üreticilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları 1 yıl süreyle ertelenecek. Böylece sıfır faizli kredi alan çiftçiler, erteleme nedeniyle yüzde 3 faiz ödeyecekler. Ertelenen krediler ile ilgili erteleme süresi sonuna kadar yasal takip yapılmayacak. Bakanlar Kurulu’nun resmi Gazete’de yayınlanan kararı ülke genelini kapsıyor. Türkiye’nin her yerinde kuraklık, don, dolu, aşırı yağış, aşırı sıcaklardan ve diğer afetlerden zarar gören üreticiler veya tüzel kişilerin zararı en az yüzde 30 oranında ise kredi borçları ertelenecek. Borç ertelemelaerinde Hasar Tespit Komisyonu kararının olması gerekecek. Komisyon kararları oy çokluğuyla alınacak. Çiftçilerin borçlarının ertelenebilmesi için zarar oranının en az yüzde 30 olması şartı aranacak. Bakanlar Kurulu Kararı sadece Ziraat Bankası ile Tarım Kredi Kooperatifl eri’nin kullandırdığı kredilerin ertelenmesini öngörüyor. Özel bankalara olan borçlarla ilgili herhangi bir düzenleme yok. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre ülke genelinde 37.5 milyar lira tarım kredisi kullandırıldı. Bu kredinin 23.9 milyar lirası kamu bankalarına, 22 milyar liradan fazlası ise Ziraat Bankası’na ait. Bu kapsamda tahminen 860 bin çiftçinin 6.5 milyar liralık kredisinin ertelenmesi bekleniyor. Kredi ertelemesinden yararlanacak çiftçilerin, hasar tespit komisyonunun raporunu açıkladıktan sonra 1 ay içerisinde başvurmaları gerekiyor. Bakanlar Kurulu Kararı ile çeşitli afetlerden en az yüzde 30 zarar gören çiftçilerin borçları erteleme dönemi süresince yüzde 3 faiz uygulanacak. Her şartta en iyi yardımcınız “Sahip oldug˘um tüm ekipmana rag˘men, güçlü ve kullanımı kolay bir traktöre ihtiyacım oldug˘unu s¸imdi anlıyorum.” “Çiftlig˘im hala küçük ve daha is¸in bas¸ında. Bana özel bir traktöre ihtiyacım var.” » Same Deutz-Fahr, Bandırma’daki yeni tesislerini 14 Mayıs 2014 tarihinde faaliyete geçirdi. Mevcut tesisin yenilenmesi için yapılan yatırım ile şirketin Türkiye ve Orta-Doğu pazarındaki varlığı daha da güçlendi. Tesislerde gerçekleştirilen yenilenme, Türkiye’ deki aktivitelerin %100’ ünün SAME DEUTZ-FAHR tarafından satın alınmasından sonra yapıldı. Yeni yapılanma, şirketin bu önemli pazarda uzun vadeli stratejilerini ve kalıcı olmasını destekleyecek bir adım olacak. Bandırma tesisinin Dünya’ nın çeşitli bölgelerinde bulunan diğer SAME DEUTZ-FAHR tesislerine katılması, yalnızca bölgeye hizmet için değil aynı zamanda Avrupa ve yurtdışı pazarlarına da etki etmesi açısından önem taşımakta. Yeni yapıyla birlikte SAME DEUTZ-FAHR Türkiye CEO' su Giampaolo Cameli, SAME DEUTZ-FAHR Yönetim Kurulu Başkanı Vittorio Carozza ve CEO’ su Lodovico Bussolati, Türkiye' deki şirket stratejisi ile ilgili yaptıkları açıklamada; “Türkiye’ de gerçekleştirdiğimiz yatırımlarımız, şirketimizin uluslararası stratejileri doğrultusunda atılmış önemli bir adımdır. Firmamız, dünyanın büyüyen bu pazarına inanıyor ve yatırımlarını arttırarak yapmaya devam ediyor.”dediler. Türkiye’ nin tüm arazi koşulları için bir iş arkadaşınız var. SAME Argon3 80 Frutteto3 100 Classic Explorer3 105 Euro 3 4 Silindir Motor Euro 3 4 Silindir Motor Euro 3 4 Silindir Motor Turbo Intercooler Turbo Intercooler Turbo Intercooler 15 ileri + 15 geri vites 30 ileri + 15 geri vites 20 ileri + 20 geri vites 5 ana 3 takviye 0,29km/h 5 ana 3 takviye + buçuk vites 5 ana 4 takviye + sürüngen 4 tekerlekte yağ banyolu disk frenleme 4 tekerlekte yağ banyolu disk frenleme 4 tekerlekte yağ banyolu disk frenleme SAME DEUTZ-FAHR Dünyanın önde gelen, traktör, biçerdöver, tarım makineleri ve motor üreticilerinden biri olan Treviglio (BG), İtalya, Same Deutz-Fahr'ın ürünleri, DEUTZ-FAHR, SAME, Lamborghini Trattori, Hürlimann, Grégoire ve Lamborghini Green Pro markaları altında satılmakta. Ürünleri 23 bg’ den 440 bg’ e traktör ve 100 bg’ den 395bg’ e kadar biçerdöver aralığını kapsamaktadır. Dünya genelinde, Same Deutz-Fahr firması, 7 üretim tesisi, 13 ticari şube, 1 ortak girişim, 141 ithalatçı; 3.000 'den fazla bayi ağı ile 3.100' den fazla kişiyi istihdam etmektedir. 2013 yılında Grup, % 6,9 karlılık ile 1.212 milyon Euro gelir kaydetti. Orjinal yag˘ları ve sog˘utucuları kullanmanız tavsiye edilir. SAME bir www.same-tractors.com markasıdır 8 Haziran 2014 Köy-Koop Haber TARIM Hayvancılık Desteklemeleri Belli Oldu »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının "Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliği (No: 2014/22)", 28 Mayıs 2014 Tarihli ve 29013 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak, 1 Ocak 2014 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi. Düzenlemeyle Türkiye hayvancılığının geliştirilmesi, sağlıklı üretimin artırılması ve sürdürülebilirliğin sağlanması, yerli hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi, kayıt sistemlerinin güncel tutulması, hayvancılık politikalarının etkinliğinin artırılması ve hayvan hastalıklarıyla mücadele için yetiştiricilerin desteklenmesi amaçlandı. Tebliğ, 2014 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Bakanlar Kurulu Kararında yer alan hayvancılık destekleme ödemelerine ilişkin usul ve esasları da kapsıyor. Anaç sığır ve manda yetiştiriciliği desteklemeleri Anaç sığır yetiştiriciliği yapan, 31 Aralık 2014 tarihi itibariyle en az 5 baş anaç sığıra sahip, yetiştirici/ üretici örgüt üyesi yetiştiriciler yılda bir kez olmak üzere hayvan başına desteklemeden yararlandırılacak. Tarımsal amaçlı kooperatifler ve süt üreticileri birlikleri, Tebliğin 3 üncü maddesinde belirtilen yetiştirici/üretici örgütlerinden birine tüzel kişilik olarak üye olması halinde tek işletme olarak kabul edilecek ve 500 baştan fazla hayvan bulunduran yetiştiriciler hariç, tam ödeme yapılacak. Anaç sığır ve manda desteklemesinden faydalanacak yetiştiricilerin; işletmeleri ve sığırlarının, Türkvet ve e-ıslah veri tabanına, anaç mandalarının ise Türkvet veri tabanına aynı tarihte kayıtlı olmaları gerekiyor. Anaç sığırların kültür ırkı veya kültür ırkı melezi olması gerekecek, işletmede bulunan anaç sığırların aynı ırktan olma şartı aranmayacak. Anaç manda desteğinden yararlanacak olan yetiştiricilerde sayı şartı aranmayacak. Anaç sığır desteklemesinden yararlanmak isteyen yetiştiriciler, üyesi bulunduğu yetiştirici/üretici örgütüne dilekçe ile başvuracak. Yetiştirici/ üretici örgütleri, kooperatifler bölge veya il üst birlikleri aracılığıyla olmak üzere üyeleri adına 1/12/2014 ile 31/12/2014 tarihleri arasında il/ilçe müdürlüklerine müracaat edecek. Anaç manda desteklemesinden yararlanmak isteyen yetiştiriciler, 1/11/2014 ile 31/12/2014 tarihleri arasında Damızlık Manda Yetiştiricileri Birliği bulunan illerde birlik aracılığıyla, bulunmayan yerlerde ise il/ilçe müdürlüklerine yazılı olarak müracaat edecek. Birlik olan illerde, üye olmayanların müracaat işlemleri de birlikçe yürütülür. Birlikler bu işlem karşılığı bir ücret alamayacak, kesinti yapamayacak. Buzağı desteklemesi Buzağılar 2014 yılı doğumlu ve Türkvet'e kayıtlı olması aranacak, buzağılar bir kez desteklemelerden yararlanacak. İkiz veya üçüz doğan her buzağı için destekleme ödemesi yapılacak. On dört aylık yaştan (420 gün) önce tohumlanan hayvanların buzağısı için destekleme ödemesi yapılmayacak. İşletmesi soy kütüğüne kayıtlı yetiştiriciler Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği aracılığıyla, ön soy kütüğüne kayıtlı olanlar ise şahsen veya üyesi olduğu yetiştirici/üretici örgütleri aracılığıyla il/ilçe müdürlüklerine 1/10/2014 31/12/2014 tarihleri arasında dilekçe ile müracaatta bulunacaklar. Besilik materyal üretim (anaç sığır) desteklemesi GAP, DAP, DOKAP ve KOP illerinde anaç sığır yetiştiriciliği yapan, yetiştirici/üretici örgütü üyesi yetiştiriciler üyesi olduğu örgütü aracılığıyla, üye olmayan yetiştiriciler ise önsoykütüğü üzerinden il/ilçe müdürlüğüne müracaat edecek. Yetiştiriciler, bu desteklemeden hayvan başına yılda bir kez yararlandırılacak. ği şeklinde ödenecek. Hastalıklardan ari işletmeler için sağlık sertifikasına sahip olan süt sığırı işletmelerinde bulunan, damızlık boğalar dışındaki, altı ay yaşın üzerindeki erkek hayvanlar hariç, tüm sığırlar için hayvan başına doğrudan destekleme ödemesi yapılacak. Ari sığır başına ödeme birim miktarları 500 başa kadar tam olarak, 501 baş ve üzeri için ise yüzde 50'sine karşılık gelen tutarın ödenmesi suretiyle uygulanacak. Anaç koyun ve keçi desteklemeleri Koyun ve keçi yetiştiriciliği yapan, damızlık koyun-keçi yetiştiricileri birliklerine üye, hayvanları Koyun Keçi Kayıt Sistemi (KKKS) ve Koyun-Keçi Bilgi Sistemine (KKBS) kayıtlı yetiştiriciler, anaç hayvan başına yılda bir kez olmak üzere desteklemeden yararlandırılacak. Tiftik keçisi yetiştiriciliğinin ve tiftik üretiminin desteklenmesi Tiftik keçisi yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi ve tiftik üretiminin artırılması için üretmiş oldukları tiftiği, 1/6/2000 tarihli ve 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanuna göre kurulmuş Tiftik ve Yapağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Tiftik Birlik) ve/veya Kooperatiflerine satan üreticilere, ürettiği tiftiğin kilogramı başına destekleme primi ödenecek. Çiğ süt üretiminin desteklenmesi Çiğ süt primi; üretmiş olduğu çiğ sütü, Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik kapsamında faaliyet gösteren süt işleme tesislerine, fatura/e-fatura ve/ veya müstahsil makbuzları karşılığında kendisi, yetiştirici/üretici örgütü veya bunların %50’nin üzerinde paya sahip oldukları ortaklıkları vasıtasıyla satan, SKS veri tabanına altyapısı kurulan yerlerde anlık olarak, alt yapısı kurulmamış yerlerde aylık olarak kaydettiren, bu Tebliğin 3 üncü maddesinde belirtilen ve ulusal düzeyde üst örgütlenmesini tamamlamış bir yetiştirici/üretici örgütüne üye olan yetiştiricilere, hazırlanan ödeme icmalleri esas alınarak manda, koyun ve keçi sütü ile inek sütü için soğutulmuş süte farklı olmak üzere beher litre için destekleme ödemesi yapılacak. Birden çok yetiştirici/üretici örgü- Hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi Islah amaçlı süt içeriğinin tespiti, desteklemesi Islah amaçlı süt kalitesinin belirlenmesi desteği; soy kütüğü sistemine 31/12/2014 tarihinde kayıtlı ve etçi ırklar hariç en az on baş saf ırk ineğe sahip veya bu destekleme kapsamında analiz şartlarını yerine getiren en az on baş saf ırk inek kaydı bulunan, soy kütüğüne üyelik tarihi 1/10/2014 öncesi olan Ankara, İzmir, Balıkesir, Bursa ve Tekirdağ illerindeki işletmelere uygulanacak. Desteklenecek işletmedeki sığırların, son buzağılaması 1/6/2014 tarihi ve öncesinde olanlarda en az üç, sonra olanlarda en az 2 olmak üzere süt içerik analizinin (yağ, protein, somatik hücre) yaptırılmış ve 15/2/2015 tarihine kadar e-ıslaha kaydedilmiş olması gerekiyor. Analizlerde; yağ ve protein için % 2,55,5 arasında olan değerler, somatik hücre sayısında ise en fazla 400.000 somatik hücre/ml değeri destekleme kapsamına alınacak. Arılı kovan desteklemesi Arıcılık kayıt sistemine (AKS) kayıtlı, en az 30, en fazla 1000 adet arılı kovana sahip yetiştirici/üretici örgütü üyesi arıcılara, aşağıda belirtilen esaslar çerçevesinde arılı kovan başına destekleme ödemesi yapılacak. Örtüaltı Kayıt Sistemine (ÖKS) kayıtlı üreticilere, bakanlıkça bombus arısı üretim izni verilmiş işletmelerden veya bu işletmelerin bayilerinden, o yıla ait üretim sezonu boyunca polinasyon maksatlı bombus arı kolonisi satın alarak kullanmaları halinde koloni başına destekleme ödemesi yapılacak. İpekböceği yetiştiriciliğinin desteklenmesi veya faaliyet alanı kozadan flatürle ipek çekimi ve işleme olan tüzel kişilik vasıflarına haiz işletmelere satan yetiştiricilere ise kilogram başına ödeme yapılacak. Besilik erkek sığır desteklemesi Kesim tarihi itibariyle, besi süresinin son 90 gününü müracaatçının veya eşinin işletmelerinde tamamlamış, Bakanlık Hayvan Kayıt Sistemine (Türkvet’e) kayıtlı, en az 12 aylık yaşı tamamlamış erkek sığırlarını (manda dahil) Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik kapsamında Bakanlıktan şartlı onay/onay belgesi almış veya geçiş süresinden yararlanan kesimhanelerde kestiren ve kesim bilgilerini KES veri tabanına kaydettiren üreticilere, belirlenen dönemlerde hayvan başına destekleme ödemesi yapılacak.Yılı içinde yapılan kesimlerin son başvuru tarihi 31/1/2015 Sürü yöneticisi istihdamı desteği Sürü yöneticisi istihdamı desteği, 500 ve üzeri küçükbaş hayvan varlığına sahip işletmelere ödenecek. Müracaat edebilmek için işletmede, sürü yöneticisi çalıştırılacak, desteklemeden faydalanmak isteyen işletmenin en az 500 küçükbaş hayvandan oluşan sürü veya kasaplık güç oranı düşüldükten sonra kalan anaç koyun-keçi varlığına sahip olması gerekecek. Sürü yöneticisine ait SGK primleri yıl içerisinde kesintisiz olarak en az 5 ay yatırılmış olacak. Müracaatlar işletmenin kayıtlı olduğu il/ilçe müdürlüklerine, 31 Aralık 2014'e kadar yapılabilecek. Hayvan hastalığı tazminatı desteklemeleri tüne üyeliği bulunan üreticinin iş ve işlemleri, fatura/e-fatura ve/veya müstahsil makbuzunu teslim ettiği yetiştirici/üretici örgütü üzerinden yapılacak. İpekböceği yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi ve üretiminin arttırılması için yaş ipekböceği kozası üreticilerine ücretsiz dağıtılacak ipekböceği tohumunu sağlayan Bursa Koza Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Kozabirlik)’ne tohum bedeli için kutu başına, ürettiği yaş ipekböceği kozasını Kozabirlik/kooperatifleri Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği ile belirlenmiş tazminatlı hastalıkların tespit edilmesi sonucu, resmi veteriner hekim veya yetkilendirilmiş veteriner hekim gözetiminde mecburi kesime ta tutulan veya itlaf edilen hayvanlar ile mezbahalarda tespit edilen tazminatlı hastalık nedeniyle imha edilen hayvanların bedelleri, hayvan sahiplerine hayvan hastalığı tazminatı deste- Bakanlıkça programlanan aşı uygulamalarında uygulayıcılar desteklenecek, ayrıca aralarında Kafkas arısı, Anadolu mandası, Akkaraman koyunu, Kilis ve Ankara keçileri ile Türk Saanen keçisinin de aralarında bulunduğu hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması için de destekleme yapılacak. Bakanlığın hayvan kayıt sistemlerine kayıtlı hayvan ırklarını yetiştirmek suretiyle hayvansal üretimle iştigal eden yetiştiriciler/yetiştirici birlikleri bu desteklemeden yararlanabilecek. Yerinde koruma desteklemesinden yararlanan yetiştirici, koruma yerinde ikamet edecek ve destek aldığı türün farklı ırklarını bir arada yetiştiremeyecek. Hayvancılıkla uğraşan yetiştiriciler arasından çocuklarından en az birisi yanında olan, yetiştiricilik dışında bir işle uğraşmayan, tarımsal eğitim görmüş, büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğini bir arada yapmayanlar tercih edilecek. Üye yetiştiricilerden kesinti Merkez birliğini kurmuş olan; 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununa göre kurulmuş ıslah amaçlı yetiştirici birlikleri ve/veya 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununa göre kurulmuş üretici birlikleri ve/veya Bakanlıkça kuruluşuna izin verilen 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulmuş tarımsal amaçlı kooperatifleri, üyelerine ödenen desteğin %0,1’i oranında merkez birliklerine, %0,1’i oranında da ilgili birlik ve kooperatiflere irat kaydedilmek üzere, Çiftçi Örgütlerini Güçlendirme adı altında toplam %0,2 oranında sistem üzerinden kesinti yapılacak. Desteklemeden yararlanma Bakanlıkça kuruluşuna izin verilen 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulmuş, kendi kuruluş Kanununa göre dikey örgütlenmesini tamamlayamamış hayvancılık konusunda faaliyet yürüten kooperatiflerin ortakları, ortağı olduğu kooperatifin, Tebliğin yayımı tarihinden itibaren 4 ay içerisinde aynı Kanun kapsamında kurulmuş merkez birliğine üye olan kooperatif birliğine ortak olması durumunda; çiğ süt desteğinden yararlandırılacak. Bu tebliğde yer alan desteklemelerden faydalanacak yetiştirici/üretici örgütüne üye üreticilere yapılacak ödemeler, düzenlemede belirlenen merkez birliklerine üye olmak ve üye olduğuna dair belgeyi müracaat sırasında ibraz etmek koşuluyla yetiştirici/üretici örgütleri aracılığıyla veya doğrudan yapılabilecek. Köy-Koop Haber Haziran 2014 GÜNDEM Süt İşletmelerinde Temizlik Uygulamaları 9 »» Süt işletmelerinde gerçekleştirilen en önemli işlemlerden birisi uygun sanitasyon koşullarının sağlanmasıdır. Sanitasyon, temizlik ve dezenfeksiyonu içeren bir uygulamadır. Kaliteli ve insan sağlığına zarar vermeyecek nitelikte ürün üretimi, iyi bir teknolojinin yanı sıra işletmeye uygun etkili bir temizlik ve dezenfeksiyon işlemi ile ancak gerçekleştirilebilir. Temizlik, alet ve ekipmanların yüzeyinden gözle görülebilir büyüklükteki kir ve gıda kalıntılarının tamamen uzaklaştırılması ve bunların mikroorganizma gelişimi için ortam oluşturmasının önlenmesidir. Etkin bir temizlik işlemi özel temizlik programları ile temizlik maddesi kullanımını içerir. Temizlik işleminde gerekli olan bileşikler genellikle özel amaçlara hizmet eden kimyasal maddelerin karışımıdır ve “deterjan” olarak isimlendirilirler. Süt işletmelerinde temizlenmesi gereken yüzey üzerindeki kir tabakasının tipi; temizleme işleminde kullanılacak deterjanların, uygulanacak yönetimin ve konsantrasyonun seçiminde son derece önemlidir. Bu aynı zamanda süt ve süt ürünlerini işleyen işletmelerde etkili bir temizlikte de büyük önem taşımaktadır. Süt İşletmelerinde Kalıntılar: Süt işletmelerinde, süt alımı ve üretimi faaliyetlerinden sonra, ortamda çeşitli nitelikte kalıntı materyal bulunmaktadır. Kalıntının niteliği özellikle uygulanan üretim teknolojisi ve ürün bileşimi ile ilişkilidir. Kalıntılar genel olarak; sıvı süt kalıntıları, kurumuş süt kalıntıları, ısı uygulamasıyla değişen süt bileşenleri, yağ, sert sulardaki tuzlar, yabancı unsurlar şeklinde gruplandırılabilir. Temizlik açısından en önemli sorun ısı uygulanan ünitelerde ortaya çıkmaktadır. Kalıntıların bileşimi ve özellikleri üretim aşamasında süte uygulanan sıcaklık derecesine, sütün bileşimine, ürün niteliğine vb. bağımlı değişim göstermektedir. Temizlik yönteminin seçiminde, uygulama yapılacak yüzeyin ve kalıntıların niteliği kadar, uygulanacak işlemde çok önemlidir. Herhangi bir işlem görmemiş süt kolayca temizlenirken, ışıl işlemle oluşmuş süt taşlarının yüzeyden uzaklaştırılması son derece zordur. Bu sorun ancak, proteinlerin parçalanması ve yağların sabunlaştırılması ile giderilebilir. HAL VE GİDİŞ Süt işletmelerinde fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik temizlik bir arada sağlanmalıdır. Temizlik işlemleri, aşağıda belirtilen aşamaların belirli bir program çerçevesinde yürütülmesi ile sağlanmalıdır. Temizlik işlemleri, aşağıda belirtilen aşamaların belirli bir program çerçevesinde yürütülmesi ile sağlanmalıdır. Süt işletmelerinde temizlik a. Ürün kalıntılarının geri kazanımı (drenaj, su veya basınçlı hava yardımıyla) b. Ön durulama c. Deterjan ile temizlik d. Temiz su ile durulama e. Dezenfeksiyon f. Son durulama Temizlikte Kullanılan Deterjanlar: Deterjan ile temizlik, uygun sıcak deterjan solüsyonu ile kalıntıların yüzeyden uzaklaştırılmasıdır. Bu amaçla değişik özellikteki deterjanlar kullanılmaktadır. Ortamdan uzaklaştırılacak kalıntı çeşidi, aletekipmanların yapıldığı malzeme, kullanılan suyun sertliği gibi özellikler işletmeden işletmeye değişebilir. Bu nedenlerden ötürü, temizlik işletmelerinden istenilen etkinliği sağlamak amacıyla birçok temel deterjana değişik özelliklere sahip maddeler ilave edilerek kullanılmaktadır. Deterjanlar temizlik açısından bazı temel özelliklere sahip olmalıdır. Ancak tüm bu özellikleri içeren tek bir kimyasal madde yoktur. Süt işletmelerinde etkili bir temizlik için gereksinim duyulan deterjanlar şu fonksiyonları sağlamalıdır. • Ekipman yüzeyinde organik materyali uzaklaştırmak • Kalıntıları küçük partiküllere parçalamak ve bunları deterjan solüsyonları içinde dispers durumda tutmak • Özellikle kalsiyum tuzlarından kaynaklanan depoziti çözmek • Kalsiyum ve magnezyum tuzlarını çözünür tuz formunda tutarak, bun- Doç. Dr. Ebru ŞENEL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü ların ekipman üzerinde çökelmesini engellemek • Yeterli bakterisit etkiye sahip olmak • Köpük oluşturma yeteneğinin az olması. Bu özellik kapalı sistemlerde önem taşımaktadır. • Aşındırma etkisi minimum olmalıdır. İstenilen düzeyde temizlik için, yararlanılan deterjanlara bağımlı olarak aşağıdaki özelliklere dikkat edilmelidir. 1. Deterjan solüsyonun konsantrasyonu; temizlik öncesi deterjan konsantrasyonu doğru bir şekilde ayarlanmalı ve temizlik süresince konsantrasyonda meydana gelen ka- yıplar kontrol edilmelidir. Genellikle sodyum hidroksit (NaOH) içeren deterjan solüsyonlarında optimum oran %0.5-1, elle yıkamada %2-3 civarındadır. 2. Deterjan solüsyonun sıcaklığı; uygun sıcaklık oldukça önemlidir. Genellikle deterjan solüsyonlarının sıcaklığı 32-85 0C arasında olması önerilmektedir. Bu değerler yağların eriyebileceği minimum sıcaklık ile proteinlerin denaturasyonuna neden olan en yüksek sıcaklıktır. Sait MUNZUR 3. Deterjan solüsyonlarının akış şekli; etkin bir temizlik için tüm yüzeylerde yeterli türbülans akış yaratılmalıdır. Solüsyonların buralardaki akış hızı 1.5-3.0 m/sn arasında olması gerekmektedir. 4. Deterjan solüsyonunun temas süresi; temizlik süresi, temizlik maddesi, uygulama süresi ve kalıntı niteliği gibi faktörlere bağlı olarak değişir. Ancak optimum temizlik süresinin üzerine çıkılması, temizlik etkinliğinde çok az bir artış meydana getirmektedir. 5. Durulama suyunun sertliği; durulama aşamasında deterjan solüsyonlarından kaynaklanan alkali kalıntılar sudaki Ca ve Mg ile karışabilir. Presipitasyona uğrayarak ünite yüzeylerinde tabaka meydana getirebilir. Deterjan solüsyonuna ve durulama suyuna ayırıcı madde ilavesiyle presipitasyon engellenebilir. 5-10 ppm ayırıcı madde katılması yeterlidir. Dezenfeksiyon: Temizlik uygulaması içerisinde dezenfeksiyonun amacı; mikroorganizmaların öldürülmesidir. Süt işletmelerinde çok çeşitli mikroorganizma grupları üretim sonrası ünite yüzeylerinde bulunabilir. Dezenfeksiyon başarısı; ortamın temizlik derecesine, yüzey koşullarına, mevcut organizma türüne, ortam sıcaklığına, seçilen dezenfeksiyon tipine ve uygulama şekline bağlı olarak değişiklik gösterir. Gıda işletmelerinde genel olarak iki tip dezenfeksiyon işleminden söz edilebilir. a. Isı ile dezenfeksiyon (Buhar veya sıcak su ile ) b. Kimyasal maddelerle dezenfeksiyon 1. Isı ile dezenfeksiyon: buhar ile dezenfeksiyon; buhar üniteye püskürtülerek veya tamamen kapalı sistemlere gönderilerek yapılır. Bu yöntem her materyal için uygun değildir. püskürtme yöntemi borular ve güğümler için, uygun iken ikinci yöntem kapalı küçük üniteler için geçerlidir. püskürtme yönteminde dışarı atılan buharın sıcaklığı 98.9 0C’ye ulaştıktan sonra 10 dakikadır. Kapalı küçük ünitelerin dezenfeksiyonunda, otoklava benzer bir çalışma prensibi ile genellikle sisteme 1.05 atm buhar verilerek 10-15 dk. uygulanır. Depo ve geniş tanklarda buhar enjeksiyonu kondens duruma gelerek tanklardan atılan suyun sıcaklığı 85 0C’ye ulaştıktan sonra en az 10dk.devam edilir. Ünite ısısı 98.9 0C’ye ulaşan kapalı sistemlerde buhar uygulama süresi 10 dk. olmalıdır. Sıcak veya kaynar suyla dezenfeksiyon; süt endüstrisinde ısı değiştiriciler, süt işlem boruları vb. kapalı sistemlerde uygulanır. Etkili dezenfeksiyon için üretim üniteleri için, 80-85 0C’de 1520 dakikadır. Su ile dezenfeksiyondan sonra ortam kuru olmalıdır. 2. Kimyasal madde (dezenfektan) ile dezenfeksiyon: Genellikle ısı ile dezenfeksiyonun mümkün olmadığı durumlarda ve kolaylıkla uygulanabilmesi nedeniyle tercih edilmektedir. Sütçülükte yaygın olarak kullanılan dezenfektan maddeler; aktif klor bileşikleri, amonyum bileşikleri, iyodoforlar, peroksit bileşikleri ve dezenfektan olarak kullanılan amfoterik yüzey aktif maddeler, asidik anyonik dezenfektanlar, sodyum hidroksit gibi diğer bileşiklerdir. Dezenfektanların seçiminde dikkat dilmesi gereken hususlar şunlar olmalıdır: • Kullanma koşullarında etkin ve kullanımı kolay olmalı • Yüksek konsantrasyonlarda bile uygulayıcılar için toksik olmamalı • Düşük konsantrasyonlarda bile antimikrobiyel etki göstermelidir • Kolayca durulanabilmeli ve toksik kalıntı bırakmamalı • Renksiz, homojen, kokusuz ve koku giderici olmalı • Yüzey aktiviteye sahip olmalı, ancak korozyona neden olmamalı • Sıcaklık ve pH değişimine dayanıklı olmalı • Vejetatif bakterilere karşı bakterisi t etkisi olmalı • Virüslere karşı öldürücü etkisi olmalı. Moova Üretimini Durdurdu »» Peynir ve süt üretimi konusunda Türkiye’nin markalarından biri olan Moova’nın yabancı ortak arayışı olumsuz sonuçlandı. Söktaş tarafından yapılan KAP açıklamasında, Şirketin bağlı ortaklığı Moova Gıda San. ve Tic. A.Ş.'nin 16.05.2014 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında, içinde bulunan rekabet koşulları ve oluşan faaliyet zararı nedenleriyle ihtiyaç duyulan ilave kaynak gereksinimini asgariye indirmek amacıyla üretimin durdurulmasına karar verildiği belirtildi. Aralık ayında yeni ortaklık çalışmaları için İş Yatırım'a yetki verildiğini açıklayarak arayışa giren Moova, 6 aydır görüşmeleri sürdürüyordu. Ancak gelinen noktada istenilen ortak bulunamadı ve şirket bu arayışına son verdi. 156 Kişinin İşine Son Verilecek Yönetim Kurulu kararında üretimin durdurulmasına gerekçe olarak içinde bulunan rekabet koşulları ve oluşan faaliyet zararı nedenleriyle ihtiyaç du- yulan ilave kaynak gereksiniminin asgariye indirilmesi gösterildi. Bu karar sonrasında şirket bünyesinde çalışan 156 kişinin işine son verilecek. Efeler Çiftliği'ndeki çiğ süt üretimi ise devam edecek. Şirket buradaki iş hacmini daha da büyütmeyi hedefliyor. TÜSİAD'ın eski başkanlarından Muharrem Kayhan ve kardeşi Hilmi Kayhan'ın başında olduğu şirket, tekstil devi Söktaş'ın bir iştiraki olarak 2005 yılında Aydın'ın Germencik ilçesi Turanlar Köyü’nde kurulmuştu. Efeler Çiftliği adı ile kurulan şirket, 2008 yılına gelindiğinde 3 bin baştan fazla hayvan ile çiğ süt satışı işine girdi. Daha sonra perakende sektörüne yönelen şirket, peynir ve süt ürünleri markası olarak Moova'yı kurmuş ve 2011 yılı Temmuz ayından sonra bu marka ile marketlerdeki yerini almıştı. 10 Haziran 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Ekonomide Yeni Arayışlar ve Kooperatifler-I Kuşkular ve Umutlar »» Tüm insanlar, iş adamları ortalaması kadar tüketse 11,43 dünya; Birleşik Devletler ortalaması kadar tüketirse 6,81 dünya; bir Afrikalı kadar tüketse 0,45 dünya gerektiği hesaplanmaktadır. Dünya hızla değişiyor. Özellikle ticaret ve finans kapital küreselleşiyor. Küresel rekabet içinde bir ülkenin kendi ekonomisini geliştirebilmesi ve koruyabilmesi için kendi kaynaklarını çok iyi kullanması gerekir. Türkiye için daha çok ithal mali ve ekonomi politikaları uygulanmaktadır. Bu politikalar geleneksel ekonomi ve toplumsal dengeleri önemli ölçüde sarsmıştır. Özellikle halkın ve ekonomi öğelerinin büyük çoğunluğunu teşkil eden sosyo-ekonomik birimlerin ürettiği gelir, bu birimlerin harcama potansiyelini karşılayamamaktadır. Bu görüş çerçevesinde bu söyleşide, son çeyrek yüzyıldır dünya ekonomisinde gözlenen gelişmeler, bu gelişmeler ışığında nasıl bir ekonomik (özellikle işletme bazında) yapılanma arayışları tartışılacaktır. Bunun yanında 2009’da Birleşmiş Milletlerin, Dünyadaki gelişmeleri dikkate alarak, “2012 : Uluslararası Kooperatifler Yılı” ilan etmesinin gerekçeleri üzerinde durulacaktır. Konunun özü şu noktalarda toplanacaktır: ekonomik kalkınmanın merkezine sürdürülebilir kalkınmayı; sürdürülebilir kalkınmanın merkezine kooperatifleri; kooperatiflerin bağrına insanı; insanın kalbine ve düşüncesine kooperatifçiliği yerleştirmek. Niçin ? Nerede? Kimin adına? Nasıl? KUŞKULAR Bulgular: BMÖ 1990’larda, küreselleşme rüzgarında savrulan yerküremiz için bir durum saptama araştırması yaptı : dünyanın ekonomik büyümesi pozitif göründüğü halde gidişat endişe verici, dünya nüfusunun 1/3’ü günde 1 dolardan az gelirle yaşıyor; 10 çocuktan 1’i beş yaşının altında ölüyor; 10 kişiden 7’si ancak içilebilir suya ulaşıyor,; Güney şehirlerinde nüfusun yarısı gecekondularda yaşıyor ; AIDS ortalığı yakıp kavuruyor; doğal kaynaklar tükeniyor; kalkınmaya yardım giderek azalıyor. Küreselleşme bağlamında, Kuzey ülkeleri hükümetleri durumu kabul edilemez buluyorlar… Bunun, ekonomik, sosyal ve politik bir saatli bomba olduğunu kabul edilerek derhal çözümlenmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. . Eylül 2000’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 55. toplantısında, 191 üye Devlet yoksullukla mücadele etmek için büyük bir ortak projeyi gerçekleştirmeyi taahhüt ederler . Ve bu proje “Binyıl Bildirgesi” olarak 8 Eylül 2000’de kabul edilir. Birleşmiş Milletler üyesi Devletler, Kalkınma için Milenyum Amaçları (KMA)’nı 2015 yılına kadar (8 amaç) gerçekleştirmeyi taahhüt ederler. Bu amaçlar : aşırı yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması; herkes için evrensel ilköğretim sağlamak; toplumsal cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların özerkleştirilmesi ; beş yaş altındaki çocuklarda mortaliteyi azaltmak; anne sağlığının iyileştirilmesi ; HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele etmek; çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması; kalkınma için küresel bir işbirliği yaratmak. İnsanlık ölümcül tehlikelerin altında İki Fransız filozofu, Stéphane Hessel, Edgar Morin “Umut Yolu” adlı çalışmalarında benzer şu “kuşkuları/sorunları” dile getiriyorlar : nükleer silahların hızla çoğalması; etnik-dinsel çatışmaların artması; biyosferin bozulması; denetim-dışı kalan dünya ekonomisinin çelişkilerinin artması; paranın zorbalığı ; teknik ve ekonomik hesaplara bağlı, hiçbir şeyi umursamayan bir barbarlığın hortlaması; Finans kapital ejderhasının barbalığı. Kooperatifleri ilgilendiren Global Trendler : Çevresel bozulma ve kaynakların tükenmesi ; kararsız finansal sektör ve gelir eşitsizliğinin artması ; küresel yönetişimde büyüyen bir boşluk.; çok genç bir kuşağın haklarının özel görünümü. İki temel görevimiz var : 1.Evrensel ilkeleri içeren görevler (Küreselleşme- Ulusal Devlet sorunsalı?) Ulusal egemenliğe saygı; Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] 2. Tüm insanların ortak paydası: Dünya/Vatan Üç teşhisten hareket etmek gerekir: 1. Toplumun ve uygarlığın getirdiği ve yaygınlaştırdığı sorunların ve olumsuzlukların çok fazla artması ve bunların gittikçe ağırlaşması; 2. … toplumların ve uygarlığımızın en önemli kazanımları üzerindeki tehditlerin giderek artması; 3. Direniş hareketinin getirdiği değerlerin önemsenmemesi ve bu değerlerin güncel yönetimler tarafından genellikle ayaklar altına alınması. Kuşku 1. Yönetim sorunları : Yönetim, bireyin kendisini yönetmesinden, ekonomik birimlerin , toplumsal birimlerin , devlet mekanizmasının yönetilmesine kadar çok geniş bir perspektif içinde değerlendirilmelidir. Yönetimde kabul gören temel ütopya ; özgür piyasa ve rekabet olarak ön plana çıkmaktadır. Bununla birlikte temel hedef, kaynak kullanımının optimizasyonu amaçlamaktadır; bu aşamada dominant girişim tipinin temel amacı ”karlılık” olarak kabul edilmektedir. Kuşku 2. Ekolojik Zorlama Ekolojik dengenin sürdürülebilmesi için bir insan başına 1 ha arazi gerektiği hesaplanmaktadır. Bu miktar : ABD’de 5.1 ha; Hindistan’da 0.4 ha; Dünya ortalaması 1.8 ha olarak bildirilmektedir. Tüm insanlar, iş adamları ortalaması kadar tüketse 11,43 dünya; Birleşik Devletler ortalaması kadar tüketirse 6,81 dünya; bir Afrikalı kadar tüketse 0,45 dünya gerektği hesaplanmaktadır. Kuşku 3. Nüfus çok ve Kaynaklar az Dünya nüfusunun Aralık 2013’de 7,1 milyar; Ağustos 2025’de 7,8 milyar, Ağustos 2050’de 8,7 milyar alacağı tahmin edilmektedir. Dünya nüfusuna dakikada 145 kişi eklenmektedir. Ve her dakikada 8 ha verimli arazi yok olmaktadır. Kuşku 4. Yönetim ve Kalkınma: Promlematik Yönetimle kalkınma arasında bir çelişki yaşanmaktadır. Ticari şirketler biyolojik ve doğal sistemi bozmaktadırlar.Doğal bir alturizm (özgecilik) bilincini geliştirecek tersi bir sistemi tasarlamak gerekliliği ortaya çıkmıştır. … Kuşku 5- Yönetim, Kalkınmanın Aracı mı? Kalkınma ile yönetim, işletmecilik tarzı arasında önemli bir ilişki var. Bunu toplum lehine çevirmek gerekli.. Kuşku 6. Makro Ekonomik Denge Gerçekleşemiyor ? Salt sermayeye kar arayan kapitalist girişimcilik tipinin hakim olduğu ekonomilerde, emek dışı gelirler, yeterince harcanamadığı için, önce ekonomide mal fazlalıkları ortaya çıkmıştır. Emek dışı gelirlerin harcanamaması, finans sistemi içinde dünya reel üretimini 3-4 katını katlamış durumda olan finans kapitalin varlığı teşkil etmektedir. Bunun nedeni “Kar güdüsü” ile üretimini planlayan girişimlerin gelirlerinin büyük çoğunluğunun bankalarda birikmesi ve bunların toplam talebe katılmasındaki güçlüklerdir. Son onlu yıllarda, bankacılık sistemi bu “fazla”yı insanlara ve dünyaya dağıtmak için önemli uygulamalar yapmaktadır. Kuşku 7 : 2008 Ekonomik Krizi 2008 mali krizin üzerinden 6 yıl geçmiş durumda .Genel görünüm kabaca şöyle özetlenebilir : Dünyanın en gelişmiş ekonomileri hiçbir çıkış bulamadan kriz halini sürdürmektedirler; bunlar, Milenyum Kalkınma Amaçlarının arayışı içindedirler. Pek çok ülkede hükümetler, toplumsal ve kamu harcamalarını azaltarak, ekonomik krizi daha savunmasız yurttaşlara bırakarak, geri çekilmektedirler; Diğer ülkelerde ekonomik iktidar, ağır toplumsal sorunlara neden olacak radikal değişimlerle ilgili programlar uygulamaktadırlar; Artan toplumsal huzursuzluklar ile başa çıkmak için siyasi kurumların değiştirilmesi tarzında belirsizlikler sürüyor. Batıdan Doğuya küresel güçlerin genel bir hareketi görülse de, ekonomik durgunluk ve güvensizlik çok geniş kitlede yaygın vaziyette gözlemlenmektedir. . Kuşku 8. Sürdürülebilir Kalkınma gerçekleştirilebilir mi ? 1. Ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliği: özel karların azamileştirilmesi ?; Pazarın genişlemesi… 2. Ekolojik kalkınma : atıkların azalması; kaynakların korunması ve devridaimi; ekolojik kapasiteye saygı 3. Toplumsal kalkınma : Yerel özerklik; beşeri tatmin; katılım; uygun teknikler… Kuşku 9. Girişim; Yönetim ve sürdürülebilir kalkınma ilişkisi Paradigmanın değişmesi: ekonomiyi, toplumu ve çevreyi bir bütünlük içinde ele almak. Girişimler için sürdürülebilir kalkınma, “girişimin bugünkü ihtiyaçlarını karşılarken başlangıç paritesini koruyan ve gelecek ihtiyaçları için doğal ve beşeri kaynakları iyileştirmeyi karşılayan stratejik faaliyetler” anlamında ele alınmalıdır. Kuşkular daha da çoğaltılabilir. Özetle “Kuşkular”ın ana çerçevesini şöylece özetlemek mümkündür : Çevresel bozulma ve kaynakların tükenmesi; Kararsız bir finans sektörü ve gelir eşitsizliğinde artış; Küresel yönetişimde büyüyen bir boşluk; Kendi özel hakları olan çok genç bir kuşağın varlığı. -sürecek- Türkiye Kooperatifçiliği Amerika Kooperatifçiliği İle Tanıştı »» Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü heyeti ABD’nin Washington ve New York şehirlerinde kooperatiflerle ilgili görüşmeler gerçekleştirdi. Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı kapsamında ülke kooperatifçiliğinin dünya kooperatiflerinin standardına ulaştırılması amacıyla uluslararası çalışmalarda ve incelemelerde bulunmak için; Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü’nden Genel Müdür İsmail Kalender başkanlığında bir heyet, Amerika Birleşik Devletleri’nin Washington ve New York şehirlerinde bankadan gıdaya, enerjiden sigortaya kadar pek çok sektörde faaliyet gösteren kooperatifler ile görüşmeler gerçekleştirdi. Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından yapılan yazılı açıklamada; bir haftalık program çerçevesinde, ABD’de farklı sektörlerde faaliyet gösteren 14 kooperatif ve kooperatif birliği ile toplantılar yapılarak görüş alışverişlerinde bulunuldu. Ayrıca ABD kooperatiflerinin uygulamaları ile ilgili ayrıntılı brifingler alındı. Türkiye ile ABD arasında kooperatifçilik konusunda işbirliklerinin devam etmesi konusunda mutabakata varıldı. Söz konusu toplantı ve incelemelerin sonuçlarından bazı satırbaşları; • ABD’nin federal düzeyde kooperatifçilik alanında ayrıntılı yasal düzenlemelere sahip olmamasına rağmen kooperatifçilik konusunda ciddi yatırımların ve uygulamaların bulunduğu, • Ülkede merkezi bir kooperatif veri tabanı bulunmaması nedeniyle kooperatif istatistikleri konusunda başarılı kayıtlara sahip olunmadığı, • Ülkemizde olduğu gibi kooperatifler için federal ya da eyaletler bazında kamusal bir otoritenin bulunmadığı, kooperatiflere yönelik politika belirleme, mevzuat düzenlemelerinde görüş bildirme, uluslararası düzeyde kooperatif işbirliği projeleri hazırlama, geliştirme ve uygulama ile kooperatifçilik konusunda ulusal düzeyde farkındalık yaratma gibi çalışmaların ulusal düzeyde iyi örgütlenmiş kooperatif birlikleri tarafından gerçekleştirildiği, • Başta 1929 yılında yaşanan küresel ekonomik kriz olmak üzere ülkede yaşana her ekonomik krizin kooperatifçilik hareketine ivme kazandırdığı, kooperatiflerin bu sayede enerjiden sağlığa, bankacılıktan tarıma, gıdadan endüstriyel üretime kadar her sektörde faaliyet gösterebilen önemli bir şirket türü haline gelmesini sağladığı, • Sağlık ve enerji reformları gibi yayınlanan hükümet programlarının hedeflerinin Health Republic Sağlık Sigortası Kooperatifi örneğinde görüldüğü gibi toplumsal kalkınmanın anahtarı olan kooperatifler aracılığı ile hayata geçirilmesi ve bunun tabandan tavana doğru ilerleyen bir doğru ile geçekleştiği, • Park Slope Gıda Kooperatifi örneğinde görüldüğü gibi kooperatif ortaklarının kooperatif farkındalığına haiz olması ve o bilinç ile hareket ederek kooperatif çıkarları doğrultusunda ve kooperatif yararına gönüllü olarak çalıştığı, • Maddi gelirleri düşük kooperatiflere ve kooperatif kurmak isteyen girişim- cilere kooperatifler ve sadece kooperatiflere yönelik olarak kurulmuş olan sivil toplum örgütleri tarafından mali, iktisadi ve uygulamaya yönelik danışmanlık, eğitim gibi destekler verildiği, özellikle kooperatif bankası ile kooperatif kredi birliklerinin potansiyel ve kurulu kooperatiflere maddi anlamda ciddi destekler sunarak kooperatiflerin piyasaya girerek pazar payı oranlarını, sürdürebilirliklerini ve sektördeki diğer büyük ticari şirketler ile rekabet edebilirlik seviyelerini yükselttiği, • NCBA ve NRECA örneğinde görüldüğü gibi ulusal düzeyde kurulmuş olan kooperatif birliklerinin sahip oldukları kooperatifçilik nosyonlarını uluslararası düzeyde gerçekleştirdikleri projeler ile yoksul ülkelere taşıyarak ülkelerin yerel kalkınmasına katkıda bulunulduğu, gözlemlenmiştir. http://www.gtb.gov.tr Köy-Koop Haber Haziran 2014 TARIM Yurt İçi Sertikalı Tohum Üretimi Destekleri İçin Başvurular Başladı »» Yurt İçi Sertifikalı Tohum Üretiminin Desteklenmesi Hakkında Tebliği (2014/18) 17 Mayıs 2014 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, sertifikalı tohumluk üreten veya ürettiren tohumculuk kuruluşlarının 2014 yılı yurt içi sertifikalı tohumluk üretimlerinin desteklenmesi ve yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasları belirledi. Yurt içinde üretilip sertifikalandırılan ve yurt içinde satışı gerçekleşen buğday, arpa, tritikale, çavdar, yulaf, çeltik, nohut, mercimek, kuru fasulye, patates, soya, susam, aspir, kanola, yer fıstığı, yonca, korunga ve fiğ tohumluklarına yönelik destekleme ödemeleri için başvurular bugün itibarıyla başladı. tritikale, çavdar, yulaf, çeltik, nohut, mercimek, kuru fasulye, patates, soya, susam, aspir, kanola, yer fıstığı, yonca, korunga ve fiğ tohumlukları için kilogram başına destekleme ödemesi yapılacak. Bu türlerin tohumluklarını yurt içinde üretip sertifikalandıran ve yurt içinde satışını gerçekleştiren yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşlarına birim miktarlara göre yapılacak üretim desteği kilogram başına şöyle olacak: Başvurular, 31 Aralık 2014 tarihi mesai saati bitiminde sona erecek. "Buğday 0,10 TL, Arpa, tritikale, yulaf, çavdar, patates 0,08 TL, çeltik 0,25 TL, nohut, kuru fasulye, mercimek, aspir, korunga, fiğ 0,50 TL, soya 0,35 TL, kanola 1,20 TL, susam 0,60 TL, yonca 1,50 TL, yer fıstığı 0,80 TL. Tohum üretim desteklemelerinden, kamu tüzel kişileri hariç, Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşu olarak kabul edilen ve Çiftçi Kayıt Sistemi'nde (ÇKS) kayıtlı olan gerçek ve tüzel kişiler yararlanacak. Yurt içinde üretilip sertifikalandırılan ve yurt içinde satışı gerçekleşen buğday, arpa, Söz konusu desteklemeden yararlanmak isteyen yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşları ve bunlar adına üretim yapan tohum yetiştiricilerinin ÇKS'ye kayıtlı olmaları ve bilgilerini güncellemeleri esas olacak. Yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşları, üretimi gerçekleştireceği ildeki il müdür- lüğüne, üretecekleri tohumlukların sertifikalandırılması için tohumluk beyannamesi verdikten sonra, ÇKS kaydının bulunduğu il veya ilçe müdürlüğüne desteklemeden yararlanmak için başvuru yapacak.2014 yılı üretimleri için başvurular, tebliğin yayımı tarihinde başlayacak, 31 Aralık 2014 tarihi mesai saati bitiminde sona erecek. 2014 üretim sezonunda, aynı alana güzlük ve yazlık ekim yaparak sertifikalı tohumluk üreten yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşları, her iki dönem üretim için de desteklemeden faydalandırılacak. Aynı alanda tohum üreten yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşu ile bunun adına sözleşmeli olarak tohum yetiştiren çiftçilerin beyan ettikleri sertifika bilgileri uyumlu olması gerekecek. 2014 üretim sezonunda (2013 güzlük ve 2014 yazlık ekilişler) ÇKS'ye kayıtlı arazilerde üretilen tohumluklar destekleme kapsamında olacak. Sertifika tarihi ile tohum satış faturası tarihi uyumlu olması gerekecek. 11 Tarımsal Politikalar ve Atatürk »» Yıl 1 KASIM 1937 Mustafa Kemal ATATÜRK’ün TBMM’ nin açılışında yaptığı konuşma. Konuşmanın içeriğine baktığımızda bu gün hala belirleyemediğimiz tarım politikalarının 77 yıl önce ulu önder tarafından belirlendiğini, çok önemli tespitlerin yapıldığını herhalde birazda yüzümüz kızararak görüyoruz. O tespitleri belki bu gün bir kez daha hatırlamamızda fayda var. Ulu önder aynen şöyle demiş. Milli ekonominin temeli tarımdır. İşte bu nedenle tarımda kalkınmaya önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca erişmeyi kolaylaştıracaktır. Fakat bu önemli isteği uygun bir biçimde amacına ulaştırabilmek için ilk önce ciddi çalışmalara dayalı bir tarım politikası belirlemek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimi kurmak gereklidir. Bu politika ve rejimde, önemle yer alabilecek noktaların başlıcaları şunlar olabilir. Bir kez, ülkede topraksız çiftçi bırakılmamalıdır Bundan daha önemli olan ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir nedenle ve hiçbir şekilde bölünemez bir nitelik almasıdır. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliğinin, arazinin bulunduğu bölgelerin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlanması gereklidir. Küçük büyük bütün çiftçilerin iş araçları artırılmalı, yenileştirilmeli ve bakım önlemleri zaman geçirilmeden alınmalıdır. Herhalde, en küçük bir çiftçi ailesi, bir çift hayvan sahibi olmalıdır, bunda ideal olan öküz değil, at olmalıdır. Öküz, ancak bazı şartların henüz sağlanamadığı bölgelerde hoş görülebilir. Köylüler için, genellikle pulluğu pratik ve faydalı bulu- Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı rum. Traktörü büyük çiftçilere öneririm. Köyde ve yakın köylerde, ortaklaşa harman makineleri kullanmak köylülerin vazgeçemeyeceği bir gelenek haline getirilmelidir. Ülkeyi iklim, su ve toprak verimi bakımından tarım bölgelerine ayırmak gerekir. Bu bölgelerin her birinde, köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik tarım merkezleri kurulması gereklidir. Bu gün devlet yönetiminde bulunan çiftliklerdeki ve bunların yönetimi içindeki diğer tarımsal sanayi kuruluşlarındaki bazı kişiler, tarımsal çalışmaların bütün alanlarında her türlü teknik ve modern deneylerini tamamlamış olarak bulunduğu bölgelerde en faydalı tarım usul ve sanatlarını yaymaya hazır bulunmaktadırlar. Bu, bakanlık için büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Ancak, gerek var olan gerek bütün ulusal tarım bölgeleri için yeniden kurulacak olan tarım merkezlerinin kesintiye uğramadan tam verimli çalışmalarını; şimdiye kadar olduğu gibi, devlet bütçesine ağırlık vermeksizin, kendi gelirleriyle kendi varlıklarını yönetmek ve gelişmelerini sağlayabilmek için bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurmalarını öneririm. Bir de, başta buğday olmak üzere, bütün gıda ihtiyaçlarımızla endüstrimizin dayandığı çeşitli ham maddeleri sağlamak ve dış ticaretimizin temelini oluşturan çeşitli ürünlerimizin ayrı ayrı her birinin üretimini artırmak, kalitesini yükseltmek, üretim masraflarını azaltmak, hastalık ve zararlı böcekler ile uğraşmak için gereken teknik ve kanuni bütün önlemler zaman geçirilmeden alınmalıdır. 1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisini açarken Atatürk bu kez şöyle konuşmuştur. "Kooperatif teşkilatı her yerde sevilmiştir. Kredi ve satış için olduğu kadar, istihsal vasıtalarını öğretip kullandırmak için de kooperatiflerden istifadeyi mümkün görüyoruz." “Ziraat sanayi bilhassa üzerinde meşgul olacağımız mevzu olacaktır. Bu arada sütçülüğe, süt sanayine hususi önem vermekteyiz. Sırasıyla şehir ve kasabalarımızın temiz ve ucuz süt mamulâtı ihtiyacını temin edecek fabrikalar tesisine ve bununla ahenkli bir surette köylerdeki sütleri kıymetlendirecek ve satışı kolaylaştıracak kooperatifler teşkiline çalışılacaktır.” Bundan 78 yıl önce yapılan tespitlerin önünde eğilmemek mümkün değil. Her cümlenin altının çizilerek okunması gerekmiyor mu? Bundan 78 yıl önce her yerde sevilen Kooperatif teşkilatı birileri tarafından hala neden sevilmez? Zihniyet dönüşümü ne zaman sağlanacak? Ön yargısız ve yorumsuz değerlendirilmesi dileğiyle. Yurt İçi Sertifikalı Tohum Kullanımının Desteklenmesi İçin Başvurular Başladı »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Yurt İçi Sertifikalı Tohum Kullanımının Desteklenmesi Hakkında Tebliği (2014/19) 17 Mayıs 2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yurt içinde üretilip sertifikalandırılan, buğday, arpa, tritikale, yulaf, çavdar, çeltik, nohut, kuru fasulye, mercimek, susam, yerfıstığı, kanola, aspir, patates, soya, yonca, korunga ve fiğ tohumluklarının kullanılmasında verilecek destekler için başvurular başladı. Sertifikalı tohumlukları kullanarak ekim yapan çiftçilere 2014 yılında dekar başına, buğday için 7,5 lira, arpa, tritikale, yulaf, çavdar için 6 lira, çeltik, yerfıstığı, yonca için 8 lira, nohut, kurufasulye, mercimek için 10 lira, susam, kanola, aspir için 4 lira, patates için 40 lira, korunga ve fiğ için 5 lira, soya için ise 20 lira ödeme yapılacak. Ödemeler, yurt içinde üretilip sertifikalandırılan buğday, arpa, tritikale, yulaf, çavdar, çeltik, nohut, kuru fasulye, mercimek, susam, yerfıstığı, kanola, aspir, patates, soya, yonca, korunga ve fiğ tohumluklarını bitkisel üretim faaliyetinde kullanan Çiftçi Kayıt Sistemi'ne (ÇKS) kayıtlı çiftçilere yapılacak. Desteklemeye tabi arazi miktarı, faturada belirtilen tohumluk miktarının her bitki türü için belirtilecek ekim normuna bölünmesi ile ortaya çıkan miktardan büyük olamayacak. Bu kapsamda dekar başına buğday, arpa, tritikale, yulaf, çavdar, çeltikte 20 kilogram, nohut, mercimek 13 kilogram, kuru fasulye, korunga, fiğ, soya 10 kilogram, yonca 2,5 kilogram, patates 250 kilogram, susam 1,5 kilogram, yerfıstığı 7 kilogram, kanola 0,4 - 1,5 kilogram, aspir 1,5 - 3 kilogram olacak. Başvuruların, 2014 yılı yazlık ekimler için 30 Haziran 2014, güzlük ekimler için ise 1 Eylül - 31 Aralık 2014 tarihleri arasında mesai bitimine kadar yapılması gerekecek. 12 Haziran 2014 Köy-Koop Haber RÖPORTAJ Tarım, İşsizliğin Yükünü de Taşımaya Devam Ediyor Röportaj: Emel TUĞRUL Küçük işletmelerin çok yoğun olduğu ülkemizde, tarımsal yapıda ekonomik bazda örgütlenme yetersiz kalmıştır. Tarımsal örgütler arasında yeterli koordinasyon sağlanamamıştır. Bunun sonucu olarak üreticinin pazar payı bir türlü artmamış, girdisini pahalıya alan üretici ürününü değerinin altında satmak zorunda kalmıştır. Tarımsal ürünlerde üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasında beş kata varan fiyat farkı oluşmasının sebebi, üretici örgütlerinin güçsüz olmalarıdır. »» Bu ayki röportajımızda; Türkiye’nin Tarımda büyük bir potansiyele sahip oduğu değerlendirmesinde bulunan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar ile tarım sektörünün bugünkü durumunu, geleceğini ve TZOB’un faaliyetleri hakkında konuşuk. Köy-Koop Haber- Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin yapısı ve çalışma alanları hakkında bilgi verir misiniz? Şemsi Bayraktar- Ziraat odalarımızın tarihi, 1881 yılına dayanıyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak da 23 Aralık 1963 yılından beri faaliyetimizi sürdürüyoruz. Çiftçilikle uğraşanların yasal kuruluşu olan Ziraat Odaları, diğer meslek kuruluşları gibi hukuki dayanağını Anayasa’dan alan kamu kurumu niteliğinde mesleki kuruluşları olarak çalışmaktadırlar. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), 5,5 milyon yakın üyesiyle ülkemizin en fazla üyeli sivil toplum kuruluşudur. Yurt çapına dağılmış 764 odamızla çiftçimize hizmet ediyoruz. 764 Ziraat Odamızın yüzde 65’i kendi binasına sahip ve odalarımızın 75’inde toprak tahlil laboratuarı var. Yine odalarımızın yüzde 44’ünün tarımsal araç ve makine parkı bulunuyor. Birliğimize bağlı odalarda 13 bine yakın seçilmiş yönetici ve 2 bin 500’ü aşkın personel hizmet vermektedir. TZOB ülkemizin en fazla üyeye sahip meslek kuruluşu olarak, Avrupa Çiftçiler Birliği - Avrupa Tarım Kooperatifleri Birliği (COPA-COGECA) ve AB Türkiye Karma İstişare Komitesi üyeliği görev ve sorumluluklarını birlikte yürütmektedir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak başlıca görevlerimiz; Tarımsal politikaların oluşturulmasına katkı sağlamak ve yön vermek, Türk tarımının ve üreticisinin önündeki sorunları tespit etmek, çözüm için öneriler geliştirmek, kamuoyu desteği sağlamak, çiftçinin yasal temsilcisi olarak gerekli temsil görevlerini yerine getirmek, ilişkileri sürdürmek, sorunları aktararak çözümünü sağlamak, çiftçilerin mesleki hak ve menfaatlerini korumak, eğitim programları düzenlemek, örgütlenmeyi güçlendirmektir. K.K.- TZOB’nin projeleri nelerdir? Ş.B.- Halen iki önemli projemizi devam ettiriyoruz. Projelerimizden biri Eğitim Merkezi. Ankara Yenimahalle’deki merkezimizin inşaatı sürüyor. Açılışını önümüzdeki aylarda yapacağız. Diğer projemiz, Ziraat Odaları Birliği Otomasyon Projesi olarak adlandırdığımız 764 Ziraat Odamızı merkezi bir veri tabanında buluşturacak bilgisayar otomasyon sistemi. Bu projemizde pilot uygulamalar bitti. Kesin kabul testleri aşamasındayız. Bu yılın Haziran ayında Ziraat Odalarımıza eğitim vererek devreye almayı planlıyoruz. Mevcut hizmet binamızı da 7 ay gibi kısa bir zamanda, adeta yeniden inşa ettik, depreme karşı güçlendirdik, modern bir hale getirdik ve 13 Mayıs 2013 tarihinde açılışı yaptık. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, 200’e yakın Avrupa Birliği projesi üretmiş durumdayız. Bu projelerden 108’i kabul görmüş ve uygulama sahası bulmuştur. Bu projelere Avrupa Birliği’nden 11,3 milyon avro da katkı sağlanmıştır. Ayrıca, Ziraat Odları olarak eğitime büyük önem veriyoruz. Bu çerçevede Gıda Tarım ve Hayvancılık, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarımızla, İş-Kur gibi kurumlarımızla ortak eğitim çalışmaları yürütüyoruz. Orman ve Su İşleri Bakanlığımızla ağaçlandırma seferberliği yapıyoruz. K.K.- Tarım sektörünün bugünkü durumu hakkında bilgi verir misiniz? Ş.B.- Tarım sektörü, son 6 yılı aralıksız olmak üzere, 2007 yılı hariç, son on yılın dokuzunda büyümüştür. Bugün tarımımız, sorunlarına rağmen, gıda sanayiyle birlikte 17 milyar dolar ihracat yapan, 5,7 milyar dolar dış ticaret fazlası veren, yaklaşık olarak yaklaşık 5 milyon insanımızı istihdam eden, 62 milyar dolarlık yurtiçi hâsıla sağlayan, bunun yanı sıra başta gıda sanayi, ulaştırma, hazır giyim olmak üzere ekonominin çok önemli sektörlerine büyük oranda katkı yapan bir sektör haline gelmiştir. Tabii, ülkemizin tarımsal potansiyeli bu rakamların çok daha yukarıya taşınmasına imkân verecek derecede büyüktür. Yapısal sorunlarını çözmüş, rekabet imkânı tanınmış ve yeterince destek verilmiş bir Türk tarımı, dünyada başa güreşir. Bütün bunlara rağmen, tarım sektöründe kişi başına düşen yurtiçi gelir Türkiye ortalamasının altındadır. Tarımda gelir, hızla ülke ortalamasına yaklaştırılmalıdır. Aksi takdirde kısa, orta ve uzun vadede, ekonomik sebepler yüzünden kırdan kente göç durmayacaktır. Bunun en uygun çözümü olarak da kırsal kalkınma olarak görülmektedir. Kırsalda tarım dışı sektörlerde istihdam yaratılarak gelişme sağlanmalı ve nüfus, özellikle genç nüfus tutulmalıdır. Tarımdaki genç nüfus kaybı sektörümüzün en büyük sorunlarından biridir. Genç nüfus kaybı nedeniyle ülke tarımında potansiyel yeterince değerlendirilmemektedir. K.K.- Tarımsal örgütlenme konusunda düşünceniz nedir? Ş.B.- Küçük işletmelerin çok yoğun olduğu ülkemizde, tarımsal yapıda ekonomik bazda örgütlenme yetersiz kalmıştır. Tarımsal örgütler arasında yeterli koordinasyon sağlanamamıştır. Bunun sonucu olarak üreticinin pazar payı bir türlü artmamış, girdisini pahalıya alan üretici ürününü değerinin altında satmak zorunda kalmıştır. Tarımsal ürünlerde üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasında beş kata varan fiyat farkı oluşmasının sebebi, üretici örgütlerinin güçsüz olmalarıdır. Ülkemizde sosyal adaletin sağlanması, kırsalda ekonomik kalkınmanın hızlandırılması ve bölgeler arası dengesizliğin giderilmesi için diğer ülkelerde olduğu gibi başta tarımsal kooperatifler olmak üzere ekonomik bazda güçlü ve fonksiyonel örgütlenmelerinin gerçekleştirilmesi için desteklenmeleri gereklidir. Tarımsal işletmelerin küçük ve çok parçalı olduğu ülkemizde ekonomik örgütlenme yetersiz kalmıştır. Dünyada tarımsal örgütlerin genellikle tek bir çatı altında örgütlenmiş oldukları görülmektedir. Ülkemizde üretici örgütlenmesi değişik kanunlara göre yapılmıştır. Tarımsal örgütlenme üç farklı yasa ile farklı bakanlıklar bünyesinde yer almakta ve bu bakanlıklar arasında bir koordinasyon sağlanması mümkün olamamaktadır. Ülkemizdeki tarımsal örgütlenme yapısının masaya yatırılarak yetki ve sorumlulukların yeniden belirlenmesi ve bunun devamında da Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik aşamasında güçlü bir yapılaşmayla daha fonksiyonel bir hale getirilmesi zorunludur. K.K.- Ülkemizde tarımsal ürünlerde yapılan ihracat ve ithalat değerleri rakamsal olarak nasıldır? İthal edilen başlıca ürünler nelerdir? Ş.B.- 2013 yılında tarım ve gıda maddeleri ihracatı 16 milyar 978 milyon dolar iken ithalat 11 milyar 200 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu yılda tarım 5 milyar 778 milyon dolarlık dış ticaret fazlası vermiştir. İthal edilen başlıca ürünler ise soya, pamuk, ayçiçeği, muz, pirinç, buğday ve mısırdır. K.K.- Tarımsal desteklemeler yeterli mi? Çiftçi yararlanabiliyor mu? Ş.B.- Tarım sektöründe çok çeşitli destekler verilmektedir. Alan bazlı destek olarak, mazot, gübre, fındık desteklerini sayabiliriz. Özellikle arz açığı ve stratejik olan ürünlere verilen prim destekleri, hayvancılık destekleri, su ürünleri destekleri çevre koruma amaçlı destekler, tarım sigorta desteği, indirimli faiz desteği, makine ekipman, basınçlı sulama destekleri, biyolojik mücadele destekleri, araştırma geliştirme destekleri diğer desteklerdir. Üreticilerimiz bu desteklerden yararlanmaktadır. Çeşitli sebeplerden dolayı desteklerden yararlanamayan üreticilerimiz içinde gerekli çözümün getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak desteklerin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ve tarım sektörünün gelişmiş ülke tarımı seviyesine gelebilmesi için tarım destekleri artırılmalıdır. K.K.- Tabii afetlerle karşılaşan çiftçilerimizin mağduriyetlerinin önlenmesi hususunda neler yapılmalı? Ş.B.- Bu yıl yaşanan kuraklık, don, dolu, fırtına riskleri birçok ilde birçok üründe etkili olmuş, üreticilerimizin geliri risk altına girmiştir. Üreticilerin önemli bölümü çeşitli nedenlerle tarım sigortası yaptıramamıştır. Bu yıl hububat başta olmak üzere önümüzdeki aylarda sulama sıkıntısı yaşanacak ürünlerde verim kaybına neden olacak kuraklık tarım sigortaları kapsamında değildir. Tarım sektörünün stratejik önemi ve sosyolojik yönü göz önüne alınarak bu yıla özgü sigorta yaptırmış olan ve sigorta yaptırmamış tüm üreticilerin gelir kaybının azaltılması açısından maddi destek sağlanması gerekmektedir. Bilindiği üzere, meyveler çiçeklenme dönemi de dâhil olmak üzere devlet destekli tarım sigortaları kapsamındadır. Ancak, bu yıl yaşanan don olaylarında elma ürünü pembe gonca döneminde, ceviz ağaçları ise sürgün dönemde don riskine maruz kalmıştır. Bu durumda üreticiler tarım sigortalarından tazminat alamayacaktır. Üreticilerin tarım sigortalarına olan güveninin artırılması ve gelecek yıllarda sigorta oranının artırılması için bu yıl bu ürünlerin çiçeklenme dönemi kapsamında değerlendirilmesi ve tazminat ödemesinin yapılması sağlanmalıdır. Üreticilerin Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri olan kredi borçları 1 yıl süreyle yüzde 3 faiz eklenmek üzere ertelendi. Burada ÇKS kaydı aranması, çeşitli nedenlerle ÇKS kaydı yaptıramayan bazı üreticilerimizi mağdur etmektedir. Erteleme diğer banka borçlarını kapsamalıdır. Bu yıl özellikle hem kuraklık hem de don riskinden zarar gören il sayısı fazladır. Kuraklık nedeniyle ürünlerin sulama maliyetleri artış göstermiştir. Bu durum dikkate alınarak elektrik borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi sağlanmalıdır. Bu yıl yeterli geliri elde edemeyecek üreticilerin gelecek yıla üretime devam edebilmeleri için ihtiyaç duydukları finansmanın sağlanması hususunda kolaylık sağlanmalıdır. K.K.- Tarımsal işletmelerin çok parçalı olmasının getirdiği dezavantajlar nelerdir? Ş.B.- Tarımımızın yapısal sorunları vardır. Tarımsal işletmelerin küçük ölçekli, çok parçalı, dağınık ve düzensiz parsellerden oluşması en önemli sorunlarından biridir. Bugün ülkemizde, 3 milyon işletme, 30 milyon parselde üretim yapmaktadır. İşletme bazında tarımsal alan büyüklüğü Türkiye’de yaklaşık 59 dekarken, ABD’de 1820, İngiltere’de 538 dekar, Fransa’da 521 dekar, Almanya’da ise 457 dekar düzeyindedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, miras hukukundaki eksiklikler nedeniyle arazilerin aile fertleri arasında sürekli parçalanması hususudur. Bu parçalanmaların bir sonucu olarak tarım işletmelerini oluşturan araziler, birbirinden uzak, farklı büyüklüklerde ve çok parçalı bir yapıya sahiptir. Bu durum tarımsal üretimimizi kısıtlamakta, girdi maliyetlerini yükseltmekte, tarımsal üretimden alınan verimi düşürmekte ve teknolojinin, modern araçların kullanılmasını güçleştirmekte, tarımsal mekanizasyondan beklenen faydanın elde edilmesini engellemekte, dolayısıyla da tarım alet ve makinelerinin ekonomik kullanımı sağlanamamaktadır. Ayrıca kullanılamayan tarla sınırlarında herhangi bir üretim yapılaması ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu olumsuzluklar nedeniyle geçimini sağlayamayan çiftçiler, çiftçiliği bırakarak şehirlere göçmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, tarım sektörün- Köy-Koop Haber Haziran 2014 TARIM de istihdam edilen nüfusun azalması aslında olumlu bir gelişme olmakla beraber, bu nüfusun başka sektörlerde istihdam edilememesi bazı sosyal sıkıntılara neden olmaktadır. Ayrıca göç sonucu atıl kalan çok parçalı yapıya sahip tarlalar da işletilememekte boş kalmaktadır. Yukarıda bahsedilen arazilerin küçük ve çok parçalı yapısından kaynaklanan olumsuzlukları gidermek üzere, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın “yılda 1 milyon hektar arazi toplulaştırılması” yapmaktadır. Miras hukukundan kaynaklanan olumsuzlukların önlenmesine yönelik toprak Koruma yasasında değişiklik yapan kanunun etkin bir şekilde uygulanması halinde işletmelerimizin verimli işletmeler haline dönüşmesinde önemli bir mesafe kat edilmesini sağlayacaktır. K.K.- Tarım arazilerimizin tamamının sulamaya açılamaması konusundaki görüşleriniz nedir? Ş.B.- Ülkemizin 23,8 milyon hektar ekili ve dikili alanı bulunmaktadır. Teknik olarak bu alanların 8,5 milyon hektarı sulanabilir özelliktedir. Buna karşın, 2013 yılı itibarıyla, bu alanın yaklaşık üçte ikisi, 5,73 milyon hektarı sulamaya açılabilmiştir. Sulanabilir alanların üçte biri olan, 2,77 milyon hektar alan hala sulamaya açılmamıştır. Tarım arazilerinin parçalı olması da sulama yatırımlarının maliyetlerini çok artırmaktadır. Bu nedenle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın “yılda 1 milyon hektar arazi toplulaştırılması” hedefine bağlı kalarak arazi toplulaştırılması çalışmalarına paralel, sulama yatırımlarına girişilmesi, bu bağlamda yapılan yatırımların heba olup gitmesini önlemiş olacaktır. Bu çerçevede Doğu Anadolu Projesi (DAP), Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Konya Ovası Projesi (KOP) gibi büyük bölgesel sulama projelerinin ivedilikle bitirilmesi sağlanmalıdır. Diğer taraftan tarımsal sulamada yüzde 60’a kadar tasarruf sağlayan ve yüzde 50 oranında hibe ve sıfır faizli kredi verilerek desteklenen basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması için üreticinin teşvik edilmesi, eğitilmesi gerekmektedir. K.K.- Tarım alanlarımızın imara açılarak, tarımsal üretim aleyhine olan genişlemesi karşısında topraklarımızın ve doğal kaynaklarımızın korunması için neler yapabiliriz? Bu konuda çalışmanız var mı? Tarım alanlarının imara açılması çok önemli bir sorundur. Tarım alanlarının imara açılması yerine mevcut yerleşim alanlarında kentsel dönüşüm projeleri yapılarak, insanların bu alanlarda ikamet etmelerinin sağlanması gerekir. Uygulanabilirliği olan tüm il ve ilçelerimiz için bu tür projeler geliştirilmeli, tarım alanlarının imara açılması zorlaştırılmalıdır. TZOB olarak; yayınladığımız genelgeyle Ziraat Odası başkanlarının, arazilerin tarım dışı kullanımın önlenmesinin takipçisi olmaları, Toprak Koruma Kurullarında etkin bir şekilde faaliyet göstermeleri, ikna çalışmaları netice vermediği takdirde yargıya başvurmaları gerektiğini ilettik. K.K.- Tarımsal girdilerin yüksekliği tarım kesiminde uğraşanların en büyük sıkıntısıdır. Bu konuda ne yapılmalıdır? Ş.B.- Girdi maliyetlerinin yüksek olması diğer bir sorundur. Bu durum üretim ve verimliliğin artırılmasını kısıtlamaktadır. Mazot, gübre, ilaç, elektrik enerjisi gibi temel girdilerdeki fiyatın neden olduğu yüksek ürün maliyeti, üreticimizin tarımsal üründe gelişmiş ülkelerle rekabet şansını olumsuz etkilemektedir. Girdi fiyatlarındaki artışın ürün fiyatlarındaki artışa göre daha fazla olması, satın alma gücü azalan üreticimizi daha az girdi kullanımına yöneltmektedir. Bu durum da verimi doğrudan etkilemektedir. Diğer bir önemli girdi unsuru olan mazotta da sorun yaşanmaktadır. Ülkemiz tarımda dünyanın en pahalı mazotunu kullanan ülkeler arasındadır. Bu sebeple mazottaki fiyat artışlarına ürün fiyatları yetişememektedir. Tarım sektörünün gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmesi için üretim maliyetlerinin düşürülmesi gerekmektedir. İşsizliğin yükünü de taşımaya devam eden tarımda, üretim maliyetlerinin düşürülmesi için öncelikle temel girdiler üzerindeki vergi yükü en aza indirilmeli veya çiftçiye bir şekilde geri ödemesi sağlanmalıdır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın tarımsal destekler kapsamında verdiği mazot, gübre ve toprak analizi gibi destekler de artarak devam etmelidir. K.K.- Çiftçilerin en büyük sorunlarından biri de pazarlama. Bir taraftan girdi maliyetlerinin yüksek olması diğer taraftan ürünün değerinde pazarlanamaması, standardizasyon, aracılar v.b sorunlar konularında neler yapılmalı? Karbondioksit Oranında Korkutucu Artış »» Dünya Meteoroloji Ajansı'nın verilerine göre, atmosferdeki karbondioksit oranı endişe verici bir eşiği geçti. Atmosferdeki karbondioksit oranı geçtiğimiz ay tarihin en yüksek seviyesine ulaştı. Dünya genelindeki 12 ayrı istasyondan gelen veriler, Kuzey Yarımküre’de milyonda 400 ppm seviyesine çıkıldığını gösteriyor.Bilimadamlarına göre Dünya bu oranı insanının yaşamadığı 15 milyon önce de gördü. Livescience'da yer alan habere göre, Kuzey Yarımküre'deki tüm izleme istasyonlarından gelen veriler, insanlık tarihinde kaydedilen en yüksek seviyeye ulaşarak, milyonda 400 ppm oldu. Dünyanın en uzun sürekli çalışan CO2 izleme sitesi Mauna Loa Rasathanesi, Nisan için ortalama CO2 konsantrasyonu 400 ppm üzerinde olduğunu gösterdi. 12 ayrı istasyonlarından gelen veriler de ay boyunca 400 ppm'in aşıldığını gösteriyor. Karbondioksit artışının en büyük nedeni, sanayi yatırımları ve insanoğlunun faaliyetleri. Sanayi Devrimi sırasında bu oran 278 ppm'di. Bilimadamları, atmosferdeki bu kadar yüksek orandaki karbondioksidin 15 milyon 800 bin yıl önce, henüz insanların Dünya'da yaşamadığı bir dönemde görüldüğünü söylüyor. Yani, insanlar bu kadar yüksek oranda karbondioksit olan bir Dünya'da hiç yaşamamışlardı. Ş.B.- Tarımsal pazar ve pazarlama faaliyetleri yeterli düzeyde geliştirilememiş, gerekli organizasyonlar kurulamamıştır. Pazarlamada istikrar yoktur. Bu durum üreticilerin potansiyel gelir kaybına neden olmaktadır. Ürün depolama, işleme ve standardizasyon da istenen seviyede değildir. 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu 2005 yılında yürürlüğe girdiği halde maalesef ülke genelinde istendiği gibi yaygınlaşmamıştır. Çiftçilerimiz, tarımda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ürünlerini kendi organizasyonlarıyla pazarlamayı başarmak zorundadırlar. Ancak bu sayede pazara ve sanayiye entegrasyon sağlanabilecektir. Örneğin süt ve süt mamulleri sanayinde kooperatiflerin payı Almanya’da yüzde 98, İtalya’da yüzde 65, Fransa’da yüzde 62, İrlanda ve Hollanda’da yüzde 100 iken Türkiye de yüzde 3 civarındadır. Yaş sebze ve meyvede duruma baktığımızda AB’de tüm meyve ve sebze üretiminin yaklaşık yüzde 40’ı 1400 civarında üretici örgütü kanalıyla pazarlanmaktadır. Belçika ve Hollanda’da tüm meyve sebze üretiminin yaklaşık yüzde 70’i üretici örgütleri kanalıyla pazarlanırken, bu oran İtalya’da yüzde 30, İspanya’da yüzde 50, Fransa’da yüzde 55’dir. Sanayi ve ticaret sektörlerinin katma değerinden üreticilerimizin daha fazla yararlanması, çiftçilerimizin var olan örgütlerine, ziraat odalarına, kooperatiflerine, üretici birliklerine daha güçlü bir şekilde sahip çıkmalarına bağlıdır. Sektörün sorunlarından biri de tarımsanayi-ticaret bağının yeterince kurulamamış olmasıdır. Ülkemizde tarım- sanayi-ticaret organik bağı yeterince kurulamamıştır. Bunda en büyük etken üreticilerin pazara büyük oranda bireysel katılmaları, ekonomik bazda güçlü bir örgütlenmeye kavuşamamalarıdır. Tarımda sözleşmeli üretim modeli yeterince yaygınlaştırılamamıştır. Sözleşmeli üretim modeline geçilmesi halinde tarım-sanayi-ticaret organik bağı sağlanacaktır. K.K.- Dünya Çiftçi gününde çoğunlukla adlarına kutlama yapılan çiftçiler kutlama alanlarında yer almıyor. Çoğu böyle bir günden habersiz tarlasında çalışarak gününü geçiriyor. Tüm çiftçilerin katılacağı ve bayram havasında geçireceği bir çiftçi gününü görecek miyiz? Ş.B.- Ziraat Odaları Birliği olarak, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde sahada, kuraklık, don ve doludan zarar gören çiftçilerimizle bir arada geçirmek amacıyla Ordu, Malatya ve Konya’da, “Doğal Afetleri Değerlendirme” toplantıları planladık. İlk toplantıyı ülkemizin en büyük fındık üretim alanı olan Ordu’da 12 Mayıs 2014 tarihinde yaptık. Karadeniz Bölgesi’nden 11 ilimizin Ziraat Odası başkanları, Bakanlıklarımızın merkez ve taşra teşkilatlarından temsilciler ve belediye başkanları katıldı. Bu çerçevede 14 Mayıs’ta kayısı üretim bölgemiz Malatya’da toplantı zincirimizin ikinci halkasını yaptık. Yine Malatya toplantısını da 9 ilimizin Ziraat Odası başkanları, Bakanlıklarımızın merkez ve taşra teşkilatlarından temsilciler ve belediye başkanları katılımıyla gerçekleştirdik. Soma’da yaşanan maden kazası felaketi nedeniyle, 16 Mayıs’ta Konya’da yapacağımız toplantıyı erteledik. 19 Mayıs’ta Manisa’nın Soma ilçesinde, İzmir’in Kınık ve Bergama ilçesindeki köylerde kazada hayatını kaybeden maden işçilerimizin ailelerine taziyede bulunduk. 13 K.K.- Sektörle ile ilgili önerileriniz nelerdir? Ş.B.- Ülkemiz tarımı mevcut yapısal ve temel sorunları yanında karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlar yüzünden çiftçimiz verimli, rekabetçi, istikrarlı bir gelir elde edebildiği bir tarımsal üretim yapamamaktadır. Tarım ve destekleme politikalarının belirlenmesinde ekonomik ve sosyal hedef ve amaçlar birlikte dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda üretim ve verimin artırılmasıyla birlikte çiftçi gelirlerinin artırılması, kırsal kesimde yoksulluğun azaltılması hedeflerine de önem verilmelidir. Son yıllarda destekler bütçe imkânları dâhilinde enflasyonun üzerinde artırılmasına rağmen, özellikle, rekabet halinde olduğumuz ülkeler kadar destek verilemeyen üreticilerimizin bugünkü koşullarda zorlukları devam etmektedir. Bu nedenle üreticimiz, çok çeşitli yollarla yüksek desteklerin verildiği ülke çiftçilerinin ürünleriyle haksız rekabet ortamında ürünlerini pazarlamak zorunda kalmaktadır. Üstelik girdi maliyetlerinin de çok yüksek olması, ülkemizin ekolojik üstünlüğü olmasına rağmen diğer ülke çiftçileriyle rekabet edememelerine neden olmaktadır. Belirtilen nedenlerle verilen destekler daha da artırılmalı ve zamanında verilmelidir. Tarımsal desteklerin uygulamasında yaşanan sorunlar ve destekleme ödemelerinden alınan vergilerin kaldırılması için tüm çiftçilerin Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) kapsamına alınması gerekir. Tarım sektörü bu yıl da yaşadığı gibi doğal afetlerden de zarar görmekte ve üreticilerimiz büyük oranlarda kayba uğramaktadır. Bu kapsamda çiftçilerimiz ürünlerini sigorta yaptırmak zorundadır fakat sigorta primlerinin düşürülmesi gerekmektedir. Sorunlardan biri tarımsal işletmelerde yatırımların ve işletme sermayelerinin yetersizliğidir. Tarımsal işletmelerimizde yatırımların ve işletme sermayelerinin yetersizliği ve teknolojik seviyelerinin düşüklüğü nispi olarak verimleri de düşürmekte, işletmeler sermaye kaybına uğramakta ve sonuçta finansman açığıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Finansman yetersizliği üreticilerin yatırım imkânlarını sınırlamıştır. Bu nedenle yatırımların daha fazla teşvik edilerek faizsiz veya düşük faizli krediyle desteklenmesine ihtiyaç vardır. ▪ Greenpeace: Kömürlü Santraller, Trafik Kazalarından Daha Fazla Can Alıyor »» İstanbul Greenpeace Akdeniz’in yayımladığı ‘Sessiz Katil’ adlı yeni rapor, Türkiye’de kömürlü termik santrallere bağlı hava kirliliğinin, trafik kazalarından daha fazla ölüme neden olduğunu ortaya koydu. Stuttgart Üniversitesi’nin hava kirliliği modellemesi kullanılarak hazırlanan rapora göre Türkiye, kömürlü termik santrallere bağlı erken ölümler sıralamasında, bütün AB ülkelerini geride bıraktı. Rapor, Türkiye’de 2010 yılı itibariyle var olan 19 kömürlü termik santralin insan sağlığına etkilerini incelemesinin yanı sıra, Türkiye’de planlanmış veya izin aşamasındaki santrallerin tahmini etkilerini de ortaya koyuyor. Soma’da kömür madeninde yaşanan faciadan büyük bir üzüntü duyduklarını ve yaşananların ve nedenlerinin unutulmasına asla izin vermeyeceklerini ifade eden Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan, “Kömür, sadece yer altından çıkarılırken can almıyor. Kömürlü termik santraller, adeta sessiz birer katil gibi, kalp-damar, solunum yolu rahatsızlıkları ve astım, kanser gibi hastalıklara neden olarak, sessizce can almaya devam ediyor. Örneğin Soma Termik Santrali’nin neden olduğu hava kirliliği, sadece 2010 yılında 13.400 yaşam yılı kaybına neden oldu” dedi. 7900 erken ölüm Rapordaki araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de sadece 2010’da, çalışmakta olan 19 tane kömürlü termik santralden kaynaklanan hava kirliliği 7900 erken ölüme yol açtı. TÜİK verilerine göre aynı yıl trafik kazalarından ölenlerin sayısı ise 4045 Santrallerden kaynaklı hava kirliliğine maruz kalan insanların ömrü yaklaşık 10 yıl kısaldığından, toplamda yaklaşık 79 bin yaşam yılı çalınmış oldu. Aksoğan, “Bu raporun verilerini kullandığı 2010 yılından bugüne, planlanan ve izin aşamasında olan kömürlü termik santral sayısı 42’den 80’e çıktı. Oysa Türkiye’nin atmosferinde bir tek daha kömürlü santrale yer yok. Kömürün insan sağlığına yarattığı zararlı etkinin önüne geçmenin tek yolu, artık yeni kömürlü termik santrallere izin verilmemesi ve var olan santrallerin aşamalı olarak kapatılması. 14 Haziran 2014 Köy-Koop Haber TARIM “Gazetenizde yurtdışından kooperatif hikâyeleri bölümünü okudukça içim burkuluyor” »» Bu ayki Üretici Gözüyle köşemizde, İzmir ili Kiraz ilçesi Yağlar köyünden iki bayanla Necibe Tuğrul ve Semiha Ceylan ile söyleşimizi yaptık. Necibe Hanım kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Hangi tarımsal faaliyetlerde bulunuyorsunuz? İsmim Necibe Tuğrul, 1959 yılında İzmir ili Kiraz ilçesinin Yeniköy köyünde doğdum. Evleninceye kadar tarım ve hayvancılıkla uğraştım. 1978 yılında Yağlar köyüne gelin olarak geldim. Biri kız diğeri erkek iki çocuğum var. Ortaokul mezunuyum. Küçük aile çiftçiliği yapıyoruz. Büyükbaş hayvancılık yanında zeytin, incir, bostan, domates, salatalık vb. yetiştiriyoruz. Kendi arazilerimiz yetmediği için kiralama yoluna da gidiyoruz. Kooperatifçilikle tanışmanız nasıl oldu? 2004 yılında köyümüzde tamamı kadınlardan oluşan Türkiye'deki ilk kadın kooperatifini kurduk. Kooperatifin 100 kadın ortağı vardı. Ben kooperatif başkanı idim. Yine 2004 yılında kooperatifimiz kanalı ile Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi kapsamında 200 baş (100 aile x 2 baş) süt sığırcılığı projesinden yararlandık. Kooperatifimiz çok görkemli açıldı. O dönem 3 bakan açılışa geldi. Çevremizdekilerin ve bizlerin kooperatiften beklentileri fazla idi. Hayvanlarımız geldikten birkaç ay sonra doğum yapmaya başladı. Sevincimize diyecek yoktu. Ahırlarımız dolmaya başlamıştı. Kullanılmayan ilkokul binasını kooperatif binası, lojmanlarını da onararak kooperatif lojmanı haline getirdik. Süt toplamaya başladık. Kooperatifimizin süt toplama merkezine sütleri sağıp götürüyorduk, sütler hemen soğutma tankına alınarak soğutuluyordu. Başta 2-3 ton süt ile başladık. Zamanla 5 tonluk soğutma tankı yetmez oldu. Özel idareden bir soğutma tankı daha aldık. Günlük 8 ton süt toplar hale gelmiştik. Kooperatifimizin laboratuarı da vardı. Sütlerimizin basit analizlerini de yaptırıyorduk. Hayal bile edemediğiz bir çalışma içinde idik. Ama bu çok sürmedi. Her şeyin ilki olmak zordur derler, biz bu zorluğu fazlası ile yaşadık. Kooperatifimizi kurduk ama kooperatifçilik hakkında bilgiyi yaşayarak öğrendik, bazıları ise hiç öğrenemedi. Çünkü bizim köyümüzde ve başka birçok yerde bireysellik ön plana çıkmış, birlikte hareket etme anlayışı ne yazık ki yok olmuş. Tabi bu dediklerimi başta yaşamadık. Kooperatifimize o dönem Tarım Danışmanı verdiler, sağ olsun köyümüze nifak tohumları attı. Bizi sıkıntıya sokması artınca en sonunda Bakan beye kadar şikâyetimizi bildirerek gitmesini istedik. Çok güzel başlayan kooperatifimizin geleceği bu seferde Kooperatifçilik Yüksekokulundan mezun bir erkek ile kararmaya başladı. Oğlumuz, kardeşimiz yerine koyduğumuz Müdür yapıp kooperatifimizi emanet ettiğimiz kişinin zamanla arkamızdan oyunlar çevirdiğini, yüzümüze gülüp arkamızdan iş çevirdiğini öğrendik. Başta el ele vererek yola çıktığımız kişiler bizi suçladılar, ama sonuçta aklandık. Kooperatif kurmak isteyenlere önerileriz nelerdir? Her şeyden önce kooperatifçiliğe inanmalı, birbirine güvenmeli, birlikte hareket etme anlayışına sahip olmalıdır. Bugün yaşadığınız zorluklar neler? Sütü 1 liraya satıyoruz, bu da maliyetini kurtarmıyor. Hayvan yemi Dr. Özdal KÖKSAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected] ve mazot çok pahalı. Kendimiz silaj yapmamıza, sabahtan aksama kadar çalışmamıza rağmen refah içinde olamıyoruz. Süt sağım sistemi kurmak istiyoruz ama maddi yetersizlik nedeniyle yapamıyoruz. Pazarlamada büyük sıkıntılarımız var, ürünlerimiz çok düşük fiyata gidiyor. Bu kadar sıkıntıların yanı sıra büyükşehirlerde yasamak istemiyoruz. Doğduğumuz yerde doymak, çocuklarımıza burada gelecek vermek istiyoruz. Semiha Hanım kendinizi kısaca tanıtır mısınız? İsmim Semiha Ceylan, 1968 yılında Ödemiş'in Kurudere Köyünde doğdum. İlkokul mezunuyum. Çocukluğumda büyükbaş hayvancılık yaptık. Hayvancılığın yanında tütün, pamuk, mısır, buğday, arpa ekerek geçimimizi sağlıyorduk. 1990 yılında komşu köyümüz olan Yağlar köyüne gelin geldim. 1 çocuk annesiyim. Kayınvalidem, eşim, kızım birlikte iki odalı evde yaşıyoruz. Kızım şu an üniversitede okuyor. Evde kayınvalidem, eşim ve ben olmak üzere 3 kişi aile bütçemize katkı vermek üzere çalışıyoruz. Kayınvalidem 74 yaşında olmasına rağmen hala tarlaya gidip çalışıyor. Kooperatif ile tanışmanızı sizden dinleyelim Necibe ablanın dediği gibi 2004 yılında umutlar, heyecanlarla başlayan bir kooperatifçilik serüvenimiz oldu. Geceleri heyecandan uyuyamazdık. Bütün yaşantımızı kooperatif almıştı. Benim kooperatif ve kooperatif ile uygulamaya başladığımız KKSDP projesi öncesinde 1 hayvanım vardı, ahırım olmadığı için komşuların ahırına bağlıyordum. Proje ile birlikte hayvanlarımın sayısı arttı ve kocaman bir ahırım oldu. Elbette gelirim de arttı. Eskiyen beyaz eşyalarımızı yenilemiştik. 2004 yılında ilk kadın kooperatifini köyümüzde kurduk. Kırsal alanda sosyal destek projesinden 100-2 sut sığırcılığı projesi uyguladık. 8 yıl kooperatifimizi yürüttük. Uzun sure başarı ile faaliyetlerini yürüten kooperatifimiz başarısızlığa uğradı, ama yine de böyle bir kooperatif kurmaktan ve ülkemizde ilk olmaktan her zaman gurur duyduk. KOOPERATİF Aile Çiftçiliği Yılı ve Örgütlenmenin Önemi »» Bu yılbaşında sizlerle, içinde bulunduğumuz yılın Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” ilan edildiğini paylaşmıştık. Şimdi bunun arkasında yatan sebepleri ve örgütlenme ile olan ilişkisinden bahsedeceğim. Öncelikle Birleşmiş Milletlerin, son yıllarda ilan ettiği uluslararası yılların neler olduğunu bir daha hatırlayalım. 2003 Uluslararası İçilebilir Su Yılı 2004 Uluslararası Pirinç Yılı 2005 Uluslararası Mikro Kredi Yılı Dr. Erhan EKMEN 2006 Uluslararası Çöller ve Çölleşme Yılı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2007 Uluslararası Kutup Yılı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Uluslararası Patates Yılı Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma 2009 Uluslararası Yün ve Pamuk Grubu Sorumlusu Elyaf Tarımı Yılı 2010 Uluslararası Biyoçeşitlilik Yılı güç, zorluklara dayanmasını bildi. 2011 Uluslararası Ormanlar Yılı 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Bu durum daha nereye kadar devam eder, atadan gelen geleneksel 2013 Uluslararası Su İşbirliği Yılı yöntemler nasıl gelecek kuşaklara 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı ulaştırılabilir, bu kültür nasıl koListeden de görüleceği üzere, hep runabilir? Her şeyin bir dayanma tarımsal üretim ile ilgili konular noktası vardır. Her geçen gün etkiüzerine yoğunlaşma olmuş. Ya su, sini daha da arttıran piyasa baskısı orman, çöl ya da kutup gibi çevresel karşısında, üstelik gençlerini hızla faktörlere ya da önemli ürünlere el kaybeden ailelerin bu tarım işletatılmış. Bunun yanı sıra mikro fi- meleri nasıl ayakta kalacaklar ve nans ya da kooperatif ile yine aynı mevcudiyetini nasıl sürdürecekler? çerçeve içinde açlık ve yoksulluk İşte bu noktada, ileriye yönelik tedsorununa çözüm aranmaya devam birlerin alınması gerektiği ortaya edilmiş. çıkıyor. Peki, Birleşmiş Milletler TeşAma toplumun en fakir kesimleri kilatı niçin bu konular üzerinarasında yer alan, yeterli finansa, de bu kadar ısrar ile duruyor? teknolojiye ve üretime sahip olmaCevabı basit. Dünyamızda her 6 ki- yan bu işletmeleri pazarda nasıl şiden biri aç, 6 kişiden üçü yetersiz güçlü kılabilir ve para kazanmalarıbesleniyor, 6 kişiden dördü mut- nı sağlayabiliriz? Bunlara doğrudan lak fakirlik içinde bulunuyor. Yani para versek, kapılarına en son tekkaybedecek bir şeyi olmayan ciddi nolojiyi bıraksak yine de tek başlabir nüfus var. Geriye kalan kesim rına başarılı olabilirler mi? Elbette içinde de standart refah şartlarına hayır. Sadece bir süre daha direnirsahip insan sayısı ciddi oranda az. ler o kadar. Yani 21. Yüzyılın modern teknoloKüçük aile işletmelerini sürdürülejisinin sağladığı nimetlerden faybilir kılacak bir güce mutlak surette dalanan insan sayısı aslında utanç ihtiyaç duyulmaktadır. Bu güç için verecek kadar az. Gelişen iletişim ihtiyaç duyulan kaynak nereden teknolojisi her iki tarafın birbirinkarşılanacak? Adet olduğu üzere den haberdar olmasını sağlıyor. Bir yine devletten destek beklemek sotarafta biraz insanca yaşayabilmek runu çözer mi? Bu durumda güçleiçin her şeyi göze alıp göç eden yırin bir araya getirilmesi yani kooğınlar, diğer tarafta bunu standart peratif türü bir örgütlenme altında hayatları için bir tehdit olarak algüç birliği kurulması, bu konuda gılayanlar karşı karşıya geliyor. Bu atılacak en önemli adım olacaktır. kutuplaşma sonucu Dünyamızda Bu güç birliği kendini özellikle ürebir grup açlıktan, diğer grup ise korticiden tüketiciye uzanan değer zinkudan geceleri uyuyamıyor. ciri içinde gösterecektir. Gıda değer İşe bu açıdan bakınca, Birleşmiş zincirinde tedarikçi, depolayan, Milletlerin cabaları ve seçilen ko- işleyen, nakleden, komisyoncu, nular daha iyi anlaşılabiliyor. Bu yı- perakendeci gibi birçok basamak lın Aile Çiftçiliği (Family Farming) bulunmaktadır. Her bir basamak olarak seçilmesinin altında da yine aynı neden var. İster gelişmiş, ister az gelişmiş olsun bütün ülkelerde tarımsal üretimi genellikle küçük ailelere ait işletmeleri yapıyor. Yakın bir geçmişe kadar küçümsenen ve vazgeçilmesi önerilen bu hayat tarzına bağlı üretim modeli, yaşanan büyük krizler sırasında ne kadar önemli olduklarını bütün Dünyaya kanıtladılar. Büyük işletmelerin tersine her ne olursa olsun bu işletmeler tarımsal üretime devam ettiler. Toplumun ihtiyaç duyduğu gıdayı topluma vermeyi kesintisiz sürdürdüler. Dünyanın büyük gıda tröstleri ise, bunların başarısını elde edemediler ve bunları etkileyemediler. Yani ailenin içinde var olan büyük ürünün değerini ve dolayısıyla fiyatını arttırmaktadır. Bu nedenle üreticinin emeğinin karşılığında aldığı para ile tüketicinin aynı ürüne ödediği para arasında büyük farklar oluşmaktadır. Değer zincirinde Kooperatiflerin önemi Bir işletmenin değer zinciri analizini yaparak o işletmenin piyasada rekabet avantajı elde etmesi ve pazarda rakiplerine üstünlük sağlamasının yolları önerilebilir. Ama zaten güçsüz olan bir tarım işletmesi için bunu yapmasını beklemek sadece hayal olur. Ancak Kooperatif gibi üretici örgütleri sayesinde küçük aile tarım işletmelerinin ürünlerine ait değer zinciri yönetiminde etkin olmaları, ürettikleri ürünün katma değerini arttırıcı tedbirleri kendilerinin almaları ve piyasada ciddi bir rekabet gücüne sahip olmaları sağlanabilir. Bu nedenle 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği yılında yapılacak çalışmanın temelini örgütlenme oluşturacaktır. Üretici örgütlenmesinin önemini her geçen gün daha fazla kavrayan Avrupa Birliği, bu konuda reform sürecini yeni tamamladı. Ortak Tarım Politikasına ilişkin yeni düzenleme 20 Aralık 2013 tarihinde çıkan 1308 sayılı Ortak Piyasa Düzenleri Tüzüğü ile Ortak Balıkçılık Politikasına ilişkin yeni düzenleme ise 28 Aralık 2013 tarihinde çıkan 1379 sayılı Ortak Piyasa Düzenleri Tüzüğü ve 1380 sayılı Ortak Balıkçılık Politikası ile yeniden belirlendi. Bütün bu yasal düzenlemelerin sonucunda ortaya çıkan tek bir durum var. Üretici örgütlerinin rolü ve sorumlulukları daha da arttırıldı. Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları açısından bu gelişmeler büyük önem taşıyor. Sürdürülen uyum faaliyetlerinin temelinde, haliyle üreticimiz olmalı. Sonuç olarak; konuya ister AB, ister BM tarafından bakın tek bir doğruya ulaşıyorsunuz. Ülkemizin gıda bağımsızlığının teminatı olan küçük aile işletmesi boyutundaki üreticimizin, nesilden nesile tarımsal üretimini sürdürebilmesi için en iyi şekilde örgütlenmesini sağlamak zorundayız. Köy-Koop Haber Haziran 2014 TARIM Label Rouge »» ‘‘Kırmızı Etiket’’ anlamına gelen ‘Label Rouge’un ilk kullanımı, Fransa’da 19591961 yılları arasında Tarım Bakanı olan Henri Roclıereau tarafından gündeme getirilmiştir. Henri Roclıereau, insektisitlerin toprakta uzun yıllar kaldığını ve toprağı kirlettiğini fark ettiğinde, 1961 yılında kimyasalların bulaşmadığı, temiz topraklardaki mera alanlarında (köy ortamında) yayılarak beslenen piliçleri ‘‘Köy Tavuğu’’ olarak nitelendirerek, yüksek kalitenin ve doğallığın simgesi şeklinde kullanılan ‘‘Label Rouge’’ etiketinin ilk olarak kanatlı eti ve yumurtasında kullanılmasını sağlamıştır. Kanatlı hayvanların geleneksel yöntemlere göre ve açıktaserbest olarak yetiştirildiği anlamına gelen bu etikete, 1960 yılından günümüze kadar Fransız kamu otoriteleri tarafından yarı resmi niteliğe sahip Label Rouge Şartnamesine dayalı olarak onay verilmiş ve resmi bir sıfat kazandırılmıştır. Fransa’da ‘‘Label Rouge’’ etiketi daha sonraki dönemlerde sadece kanatlı eti ve yumurtasında değil süt ve süt ürünleri ile diğer ürünlerde de kullanılmaya başlanmıştır. Fransa dışındaki diğer Avrupa ülkelerinde de bu etiketi taşıyan ürünlerin pazardaki satış payı % 30 civarında gerçekleşmiştir. Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinde ‘‘Label Rouge’’ etiketi taşıyan tüm ürünler, tüketiciler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmaktadır. Çünkü tüketiciler bu etiketi taşıyan ürünlerin gıda güvenliği açısından devlet tarafından kontrol altında olduğunun, kanatlı hayvanlar başta olmak üzere diğer ürünlerin doğal ortamda ve doğal yöntemlerle üretildiğini ve bu etikete sahip olan ürünlerin denetiminin bağımsız sertifikasyon ve kontrol kuruluşları tarafından yapıldığının bilincedirler. Fransa’nın özellikle kırsal alanlarında meraya dayalı kanatlı hayvan yetiştiriciliği ‘‘Köy Tavukçuluğu’’ olarak nitelendirilerek, bu şekilde üretilen kanatlı eti ve yumurtasının ‘‘Label Rouge’’ etiketi ile pazara sunulması çiftçilerin gelirlerini arttırmakta ve kırsal kalkınmaya önemli katkılarda bulunmaktadır. ‘‘Label Rouge’’ üretim sistemi ve etiketi kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde 2 aşamada kullanılmaktadır : 1. Üretim 2. Organizasyon Üretim : Fransa’da kanatlı hayvancılık II. Dünya Savaşından sonra hızla endüstrileştikten sonra tüketiciler entansif koşullarda yetiştirilen kanatlı hayvan etinin lezzetinden memnun kalmadıkları için geleneksel metotlarla yetiştirilen kanatlı hayvan etine olan talepleri artmıştır. Label Rouge standartlarına göre yapılan broiler (etlik piliç) üretimi tüketiciler tarafından ilgi görmüştür. Label Rouge üretim sistemi yüksek kaliteli ürün elde edilmesine odaklanmış olup, tat ve Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] dönemindeki rasyonları % 22 ham protein, bitiş rasyonları ise % 17 ham protein içerir. Label Rouge sitemindeki işleme tesisleri de konvansiyonel sistemdekilere göre daha özel bir yapıya sahiptirler. Örneğin; bu sistemde kanatlı havanlar her hafta 200.000 kapasitede küçük partiler halinde işlenirler ve işleme esnasında birçok kontrol noktaları varken, konvansiyonel sistemdeki işleme tesislerinde daha büyük partiler halinde işleme yapılır ve fazla sayıda kontrol noktaları yoktur. Organizasyon: gıda güvenliği gibi kalite standartlarına katkıda bulunmayı taahüt eder. ‘‘Label Rouge’’ etiketi taşıyan ve uzun sürede (minimum 81 günde) yetiştirilen kanatlı hayvanların eti konvansiyonel endüstri koşullarında kısa sürede (42 gün) yetiştirilen kanatlı hayvanların etinden daha lezzetlidir. Franasa’da bu üretim sisteminde yapılan kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde, hayvanların bacak problemleri ve ani ölümler gibi sağlık sorunları minimal düzeye inmekte olup, konvansiyonel sisteme göre yetiştirilen kanatlılardaki ölüm oranı 6 haftalık büyütme periyodunda % 6 oranında iken, Label Rouge üretim sisteminde 12 haftalık yetiştirme dönemindeki ölüm oranı % 3 düzeyindedir. Ayrıca bu sistemde yetiştirilen kanatlı hayvanlar, konvansiyonel sisteme göre yetiştirilenlerden daha farklı bir aşılama programına tabi tutulurlar. Örneğin; Label Rouge sisteminde yetiştirilen kanatlılar, Marek ve Koksidiyos hastalığına karşı aşılanırlar, rasyonları düşük protein ve kalori içerikli hazırlanır, probiyotik gibi doğal büyütme faktörleri kullanılır, çiftlikte biyogüvenlik kuralları üst düzeyde alınır ve başlangıç dönemi rasyonları % 20 ham protein ve bitiş rasyonları %15 ham protein içerirken, konvansiyonel sistemde yetiştirilen hayvanlar Marek hastalığına karşı aşılanmazlar ve başlangıç Filiere Fransızca’da teknik bir terim olup; kanatlı sektöründeki ıslah şirketleri, kuluçkahaneler, yem fabrikaları, işleme tesisleri, distribütörler ve perakendeciler gibi oluşumların dikey olarak değil yatay olarak bir araya geldiği ve merkezinde kanatlı hayvan üreticilerinden oluşan bir üretici grubunun olduğu tedarik zincirini ifade eder: Label Rouge İzlenebilirlik Sisteminde; koordine olmuş bir tedarik zinciri üretimin her aşamasını koordine ederek daha düşük maliyette bir üretim yapılmasına yardımcı oluyor ve aynı zamanda ürünün üretiminden tüketiciye ulaşana kadar olan sürecinin izlenebilirliğine imkân veriyor. Ürünün paketinin üstündeki Label Rouge etiketi etlik pilicin yetiştirildiği çiftliği, işlendiği tesisi vb. diğer bilgileri içermekte olup, her bir hayvanın kanadına takılmış olan bantlar aracılığıyla da hayvanlar bireysel olarak izlenebilmektedirler. Fransa’da Label Rouge Sistemi, hükümet ile özel sektör arasında güçlü bir organizasyon desteğine sahiptir. Fransız Hükümeti bu tip sistemlerle kırsal kalkınmayı geliştirmeyi ve güçlendirmeyi hedeflemektedir. Hükümete bağlı olan ajanslar Label Rouge gibi sertifikasyon standartlarını oluşturmak ve devam ettirmekle sorumludurlar. Fransa’da bu sisteme dâhil halen 45.000 üretici ve 6. 000 endüstriyel şirket bulunmaktadır. Hükümetin kontrolünde doğallık garantisiyle satılan ürünlerin pazar hacmi ise şu an için 1,6 milyar euro civarındadır (http://www.volaillelabelrouge.com/en/). Sonuç olarak; günümüzde dünyada ve ülkemizdeki tüketicilerin özellikle insan sağlığı ve çevreye karşı oluşan hassasiyetlerinden dolayı doğal ürünlere olan talepleri gün geçtikçe artmaktadır. Ülkemizde bu talebi karşılamaya yönelik hayvansal ve bitkisel üretimde İyi Tarım Uygulamaları ve Organik Tarım teknikleri kullanılarak yapılan üretimler mevcuttur. ‘‘Label Rouge ’’ benzeri bir örgütlü üretim; var olan ‘‘Köy Tavukçuluğunun’’ kontrollü bir şekilde üretiminin yapılmasına, tarım sektörünün diğer üretim alanlarına ve kırsal kalkınmanın geliştirilmesine yön verebilecek ve tüketicilerin doğal ürün talebinin karşılanmasında alternatif bir model olabilecek üretim sistemi olarak değerlendirilebilir. 15 Sahte Bal Hemen Tespit Edilebilecek »» Gazi Üniversitesi'nin geliştirdiği cihazla, şeker şurubu katılarak tağşiş yapılmış ballar düşük maliyetle ve 30 saniye gibi çok kısa sürelerde analiz edilebilecek. Gazi Üniversitesi Yaşam Bilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, balda taklit ve tağşişin belirlenmesi amacıyla daha önce kullanılan ve zaman alan yöntemlerden farklı olarak oldukça düşük maliyetli ve çok kısa sürede analiz gerçekleştiren bir cihaz geliştirdi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Yaşam Bilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Turgay Tekinay, gıda maddelerinde taklit ve tağşişin Türkiye'de son dönemde karşılaşılan önemli sorunlardan biri olduğunu belirtirken, dünyada üretimi hızla büyüyen ürünler grubuna giren balın gerek fiyatı gerekse tüketim miktarı dikkate alındığında taklit ve tağşişi yapılan gıdalar arasında ilk sırada yer aldığını söyledi. Balın üretimi esnasında ya da üretiminden sonra yapılan çeşitli ekleme ve işlemlerin balın doğal yapısını bozduğunu ve gıda değerini önemli ölçüde azalttığını anlatan Tekinay, tağşişli balın üretiminden sonra özellikle yüksek fruktozlu mısır şurubu, invert şeker grubu, sakkaroz şurubu ve glikoz şurubu gibi şeker şurupların katılması ile yapıldığını söyledi. Balda sahteciliğin ancak uzman kişilerce yapılan analizlerle belirlendiğini ifade eden Tekinay, ''Bu amaçla hali hazırda kullanılan analiz yöntemleri olan HPLC analizi, 13C/12C oran analizi, gaz kromatografisi, gaz kromatografisi-kütle spektroskopisi analizlerinde en az 1 kg örnek üzerinden çalışılması, maliyetin yüksek olması ve zaman alması yeni analiz yöntemlerinin geliştirilmesini zorunlu kılıyordu. Biz de bunun için çalışma başlattık. Araştırmacılar, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı TAGEM ve Gazi Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenen proje çalışmalarında çok başarılı sonuçlar elde ettiler. Araştırmacılar, kendi geliştirdikleri yöntemle, dünyada ilk kez piyasada şeker şurubu katılarak tağşiş yapılmış 1-2 gram bal örneklerini düşük maliyetle ve 30 saniye gibi çok kısa sürelerde analiz ederek belirleyebilmektedirler'' dedi. Sudan İle Tarımda İş Birliği »» Türkiye, Sudan’la imzalandığı ‘Tarımsal İşbirliği Anlaşması' ile ilk defa yabancı bir ülkede tarım arazisi işletmeye hazırlanıyor. Kurulacak ortak bir şirket, Sudan’da sulamanın yapılabildiği 800 bin dönüm arazide üretilen endüstri ürünlerini ihraç da edebilecek. Anlaşma kapsamında özel sektör de Sudan'da belirlenen tarım arazileri üzerinde yatırım yapabilecek. Türkiye ve Sudan arasında ‘Türkiye-Sudan Tarımsal İşbirliği Anlaşması', Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile Sudan Tarım Bakanı Ibrahim Mahmoud Hamid ve Sudan Uluslararası Ekonomi ve Maliye Bakanı Bader Eldın Mahmoud Abbas arasında imzalandı. İmza töreninde konuşan Bakan Eker, uzun vadeli bir anlaşmanın imzalandığını belirterek, anlaşma kapsamında Sudan'da örnek bir çiftlik kurulması hedeflendiğine işaret etti. Eğitim ve diğer çalışmaların da gerçekleştirileceği dile getiren Eker, TİGEM ile Sudan tarafından bir kuruluşun ortak olacağı bir şirketin kurulduğunu, bu şirketin, 780 bin hektar arazi kiralayabileceğini ve orada Türk özel sektörünün tarım yapmasına imkan sağlayacağını söyledi. Alanların tespit edildiğini de aktaran Bakan Eker, “Şirket, iki ülkenin ortaklığı dâhilinde olacak. Şirketin tarımsal üretim yapması ve Türkiye'nin imkânlarının değerlendirilmesi sağlanacak. Yapılacak, üretim ise dünyaya ihraç yapılacak. Anlaşma geniş bir alanı kapsıyor. İki ülkenin istifade edeceği bir model ortaya çıkıyor. Dünyanın başka bir ülkesinde Türkiye'nin bu gücünü uluslararası sahaya taşıması bizim açımızdan bir ilk. İki taraf açısından faydayı sağlayan bir model.” diye konuştu. Bakan Eker, Sudan’ın geniş bir tarım arazisine sahip olduğuna da değindi. Yağlı tohumlar başta olmak üzere, endüstri ürünlerinin ekilebildiği tarım arazilerinin mevcut olduğunu anlatan Eker, “2006 yılındaki ziyaretimde, imzaladığımız protokolle, Sudanlı 350 teknik elemanları eğittik, arkasından 5 bin tonu hibe ettik. Arkasından çeşitli alanlarda iş birliği imkanımız oldu. Şimdi bu işbirliğini, tarım ve hayvancılıkla uzun vadeye taşıdık. Hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.” dedi. Sudan Uluslararası Ekonomi ve Maliye Bakanı Bader Eldın Mahmoud Abbas, ortak kurulacak şirketin sermayesinin yüzde 80’inin TİGEM yüzde 20’sinin Sudan tarafından karşılayacağını kurulacak şirketin 12 bin 500 hektar araziyi, Türk özel sektörünün ise bin hektar arazide yatırım yapacağını, imzalanan anlaşmanın ise iyi sonuçlar doğurmasını temenni etti. 16 Haziran 2014 Köy-Koop Haber HAYVANCILIK Et Üreticilerine Göre Fiyatları Düşürmenin Yolu 2014 Yılı Makina ve Ekipman Hibe Destek Proğramı Tebliği Yayınlandı »» Besi Sığırcılığı Sempozyumu’nda bir konuşma yapan Ulusal Kırmızı Et Konseyi ve Türkiye Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı, Türk hayvancılık sektöründe bir an önce ırk dönüşümünün yapılması gerektiğini belirtti. »» Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklemesi Proğramı Kapsamında % 50 hibe desteği uygulanacak Makina ve Ekipmanların 2014 yılı alım şartları ve desteklemeye giren makina ve ekipmanlar açıklandı. Brezilya ve Arjantin örneklerine değinen (ETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı, Türkiye’nin en büyük et ihracatçısı olmasının önünde bir engel bulunmadığını da açıkladı. Hayvancılık sektörünün istikrar kazanması, besi sığırcılığının gelişimi için yapılabilecekleri konuşmak üzere Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme Beslenme Hastalıkları Anabilimdalı tarafından düzenlenen Besi Sığırcılığı Sempozyumu, Antalya Papillon Zeugma Otel’de gerçekleşti. Kamu, üniversite, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün buluştuğu sempozyumda sektörün sorunları ve çözüm önerileri masaya yatırıldı. Sempozyumda başkanlığını Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Biricik’in üstlendiği Türkiye’de Besi Sığırcılığının Dünü, Bugünü ve Yarını başlıklı panelde bir konuşma yapan Ulusal Kırmızı Et Konseyi (UKON)Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı, sektörün sorunları ve çözüm önerilerine açıklık getirdi. Türkiye’de Irk Dönüşümü Şart Türkiye’de hayvancılığın en önemli sorununun kırmızı et üretiminin yani besiciliğin süt hayvanlarıyla yapılması olduğuna dikkat çeken Mustafa Bılıkçı, bu durumun yarattığı olumsuz tabloyu şu şekilde özetledi: “Besici yüksek maliyetle ve et verimi düşük üretim yapıyor. Kesimhaneye sevk edilecek hayvanların karkas randımanları düşük. Üretim tesislerinde parçalamaya alınan bu süt ırkı hayvanların kemik oranlarının yüksek olması üretim tesisine zarar veriyor. Bu düşük verimliliğin sonucu üretim maliyetleri her kademede biraz daha artıyor ve et tüketiciye daha pahalıya ulaşıyor. Bütün bu nedenlerle et üretimi ve süt hayvancılığı arasında denge korunmalı. Et üretiminde kullanılan materyal süt ırkı besilik hayvanlara takviye olarak kombine ırk besilik hayvanlara ağırlık verilmeli. Kırmızı et üretiminin besi ırkı/ kombine ırk büyükbaş hayvanlarla yapılması için daha fazla vakit kaybetmeden ırk dönüşümü sağlanmalı. ETBİR olarak uzun yıllardır bu talebi her platformda dile getiriyoruz, önümüzdeki dönemde de çalışmalarımıza devam edeceğiz.” Brezilya ve Arjantin Bizim için Örnek Olabilir Mustafa Bılıkçı Brezilya, Arjantin gibi ülkelerin uzun vadeli planlama ile dünyanın en büyük et üreticileri haline geldiğini belirtti. Bu ülkelerin önce yem, sonra damızlık sorununu çözüp, besilik ırklarını geliştirerek en büyük et tedarikçileri olduğuna dikkat çeken Bılıkçı, Türkiye’nin de planlarını uzun vadeli yapıp, kombine ırklar yaratıp yaygınlaştırması gerektiğini söyledi. Bu konudaki projelere de değinen Bılıkçı, sütçü ırk hayvanları aşılama yöntemi ile doğacak hayvanların kombine ırk olmasını sağlamanın bir öneri olduğuna dikkat çekti. Bir başka projenin ise yurtdışından damızlık kombine hayvan getirip çoğaltmak olduğunu söyleyen Bılıkçı, bu anlamda simmental ırkın hem et hem süt bakımından verimli kombine bir ırk olduğunu ifade etti. Bılıkçı, Türkiye’nin bu dönüşümü başardığı takdirde en büyük et ihracatçısı olmaması için hiç bir neden bulunmadığını bildirdi. Tüketici Daha Ucuz Ete Ulaşabilir Kırmızı et fiyatlarının yüksekliğinin tüketimin artmasının önündeki en büyük engeli oluşturduğunu belirten Mustafa Bılıkçı, tüketimin artması için üretimi yani arzı artırmamız gerekiyor dedi. 2013 yılı TÜİK verilerine göre 996 bin 125 ton kırmızı et üretildiğine değinen Bılıkçı, Türkiye’de son yıllarda düzenli olarak artış kaydeden üretimin daha da artarak, öncelikle kendine yeten, daha sonra ihraç eden bir ülke konumuna gelinmesi gerektiğini belirtti. Küçükbaş Hayvancılık Sektörü Geliştirilmeli Mustafa Bılıkçı, kırmızı et arzını ve tüketimini artırmak ve makul fiyat politikalarına ulaşabilmek için büyükbaş hayvancılık kadar küçükbaş hayvancılığı da ülkemizde geliştirmemiz gerektiğine dikkat çekti. Ülkemizdeki kırmızı et üretiminin yüzde 80′lik kısmı büyükbaş hayvanlardan yüzde 20′lik kısmının ise küçükbaş hayvanlardan karşılandığını söyleyen Bılıkçı şunları söyledi: “Geçmişte Türkiye nüfusu kadar küçükbaş hayvan bulunurken bu rakam yıllar içinde hızla düştü. TÜİK’in açıkladığı 2013 yılı hayvansal üretim istatistiklerine göre yılsonu itibariyle sığır sayısı 14 milyon 415 bin baş, koyun sayısı 29 milyon 284 bin baş, keçi sayısı ise 9 milyon 226 bin baştır. Ülkenin coğrafi şartlarının küçükbaş beslemeye daha elverişli ve bu imkânlarla besleme maliyetinin de daha düşük olması avantajı değerlendirilerek koyun ve keçi yetiştiriciliğine yönelmek ve orta vadede ülke nüfusu kadar küçükbaş hayvan sayısı hedefine ulaşılmalıdır.” Tarımsal faaliyetler için geliştirilen yeni teknolojilerin üreticiler tarafından kullanımını yaygınlaştırarak daha kaliteli ve pazar isteklerine uygun üretim yapılmasını sağlamak, zor şartlarda ve bedenen çalışan üreticilerimizin işlerini kolaylaştırmak ve üretim maliyetlerine katkı vererek uluslararası düzeyde rekabet edilebilirliği sağlamak için makine ve ekipman alımlarının desteklenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanan tebliğ 10 Mayıs 2014 tarih ve 28996 sayılı Resmi Gazete'de yayınlandı. %50 Hibe verilecek makine ve ekipmanlar a) Anıza doğrudan ekim makinesi, b) Arıcılık makine ve ekipmanı, c) Balıkçı gemilerinde soğuk depo, ç) Balya makinesi, d) Bahçe traktörü, e) Biçerbağlar, f) Biçerdöver ürün hasadında kullanılan verim ölçer kiti, g) Canlı balık nakil tankı, ğ) Çayır biçme makinesi, h) Çeltik fide dikim makinesi, ı) Çiftlik gübresi dağıtma makinesi, i) Dal parçalama makinesi, j) Diskli tırmık, k) Dip kazan, l) El traktörü, m) Fındık toplama makinesi, n) Fındık, mısır, çeltik, ayçiçeği, kabak çekirdeği kurutma makineleri, o) File sisteminin kurulması, ö) Güneş kolektörü, p) Kimyevi gübre dağıtma makinesi, r) Mibzer, s) Mini yükleyici, ş) Motorlu tırpan, t) Pamuk toplama makinesi, u) Pancar söküm makinesi, ü) Patates söküm makinesi, v) Pülverizatör, y) Sap parçalama makinesi, z) Sap toplamalı saman makinesi, aa) Silaj makinesi, bb) Sıra arası çapa makinesi, cc) Su ürünlerinde buzlama makinesi, çç) Su ürünleri için kuluçka dolabı, dd) Süt sağım ünitesi ve soğutma tankı, ee) Süt analiz cihazı, ff) Tambur filtre, gg) Taş toplama makinesi, ğğ) Tarım römorkları, hh) Toprak frezesi, ıı) Yem hazırlama makinesi, ii) Zeytin hasat makinesi. Tüm illerde uygulanacak program kapsamında kabul edilen başvurular ile il müdürlüğü arasında hibe sözleşmesinin imzalanmasından sonra, mal alımları en fazla kırk gün içerisinde tamamlanır. Süresi içerisinde yatırımcılar tarafından usulüne uygun olarak alımı gerçekleştirilen makine ve ekipmanların montajı, test işlemlerinin bitirilmesi ve il proje yürütme birimince tespiti en geç kırk beş gün içerisinde sonuçlandırılır. Bu süre süt sağım ünitesi ve soğutma tankı için elli gündür. Hibe desteğinden yararlanmak isteyenler bu tebliğin yayım tarihinden başlamak üzere elektronik ortamda veya şahsen 30 gün içerisinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü veya ilçe müdürlüklerine başvurmaları gerekiyor. Başvuracak kişi ve kuruluşlar Bakanlık tarafından oluşturulan güncel çiftçi kayıt sistemine ve Bakanlığın diğer kayıt sistemlerine kayıtlı olmak şartıyla; her bir mal grubu için gerçek ve tüzel kişiler, şirketler, tarımsal kooperatifler, birlikler ve bunların üst birlikleri bu destekten yararlanabilecek. Başvuru sahibi gerçek ve tüzel kişiler 41 makine ve ekipmandan sadece birisi için başvuru yapabilecek. Tarımsal amaçlı kooperatifler, birlikler ve bunların üst birlikleri hariç daha önceki etaplarda iki ve daha fazla hibe desteğinden yararlanan yatırımcılar başvuru yapamayacak. Daha önce hibe desteğinden yararlananlar bu tebliğ kapsamında, aynı yatırım konusunda başvuru yapamayacak. Başvuru teklif erinde, proje sahipleri kendi paylarına düşen ve hibeye esas mal alım tutarının yüzde 50’si oranındaki katkı payını kendi temin etmekle yükümlü olacak. Mal alım tutarının hibe desteği kısmı, kamu kaynakları kullanılarak karşılandığı için gerçek ve tüzel kişiler tarafından sağlanması gereken katkı payının finansmanında kamu kaynağı kullanılamayacak. Hibe desteği oranı Hibeye esas yatırım tutarı gerçek kişiler için mal başına 50.000 TL ve tüzel kişiler için mal başına 100.000 TL’yi geçmeyecek. Ancak süt üretici birlikleri, damızlık sığır yetiştiricileri birlikleri, koyun-keçi yetiştiricileri birlikleri, hayvancılık kooperatifleri üst birlikleri ve tarımsal amaçlı kooperatifler 100.000 TL’lik yatırım tutarı kadar birden fazla süt soğutma tankı alabilecek. Mal alım bedellerinin, bu miktarları geçmesi durumunda aşan kısım başvuru sahibi tarafından ayni katkı olarak karşılanacak. Şap Hastalığıyla Mücadele Eylem Planı Hazırlandı »» Ülkemizde şap hastalığı, sığır yetiştiriciliğinde önemli ekonomik kayıplara neden olan en önemli hastalık. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, şap hastalığıyla mücadele kapsamında yeni bir eylem planı hazırladı. İlk etapta, Trakya’dan sonra Marmara ve Ege Bölgesini de şap hastalığından ari hale getirilecek. 2023 yılına kadar ise tüm bölgelerin şaptan ari hale getirilmesi hedefleniyor. Bakanlığın hazırladığı yeni ey- lem planına göre, 2018 yılında Trakya Bölgesi “aşısız hastalıktan ari bölge” statüsüne, Ege ve Marmara Bölgesi ise “aşılı hastalıktan ari bölge” statüsüne kavuşacak. Anadolu’nun diğer bölgelerinin de 2023 yılına kadar “aşılı ari ülke” statüsüne kavuşturulması hedefleniyor. Eylem planı kapsamında aşı- lama programına Mart ayında başlanırken, Trakya’da mevcut sığır cinsi hayvanlar yüksek bağışıklık gücüne sahip aşı ile yılda iki kez aşılanacak. Ege ve Marmara bölgelerinde ise sığır cinsi hayvanlar 6 ay ara ile aşılanacak, bunun yanı sıra ilk defa aşılanan hayvanlar bir ay sonra yeniden aşılanacak. Köy-Koop Haber Haziran 2014 TARIM 17 Dünyada Arıcılık ve Türkiye’deki Arıcılık Sorunları-II »» Geçen sayımızda dünyada arıcılık sorunlarına değinmiştik. Bu ay ise Türkiye’deki arıcılığın durumu ve sorunları hakkında konuşacağız. Akademik ya da diğer yazınlarda görülen arıcılık ile ilgili birçok çalışmaya rağmen, üzerinde yeterince durulmadığı düşünülen sorunların bazılarına aşağıdaki görüldüğü gibi kısaca değinmekte yarar var. Güven faktörü; Tüketici analizlerine göre ülkemizde artan bal talebine karşılık, piyasada sentetik esaslı ve ucuz balların bilinen büyük marketlerde dahi satılıyor olması ve televizyonlardaki özendirici reklamlar, tüketicinin ürüne karşı olan yaklaşımını olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle kimi zaman yüksek fiyatlı ürünlere karşı endişe ile yaklaşan tüketici, negatif eğilimli talebi ile dürüst bal üreticisinin daha nitelikli finans kaynağından mahrum etmiş olmaktadır. Kayıt dışılık; Paradoksal bir gelişimle, piyasada satılan ürünlere karşı olan güvensizlik geliştikçe, aslında hiçbir şekilde yasal güvence sunamayan, kayıtsız bal üreticilerine karşı talep de artmıştır. Nasıl doldurulduğu ya da nereden satın alındığı bilinmeyen kimi standart dışı paket malzemelerin içine yerleştirildiği görülen balların değişen fiyatlar ile tüketicilere daha güvenli olduğu garantisiyle satıldığı görülmektedir. Yapılan tüketici analizleri, bu türden üreticilere karşı suni bir güvenin geliştiğini göster- mektedir. Dolayısı ile bal üretimi bir gıda sorunsalı olarak değerlendirilip, merdiven altı üretim mantığından süratle dışarıya çıkartılarak kayıtlandırılmalıdır. Bu anlamda bal üreticilerine kovan sınırı getirilip, örneğin 5 kovandan sonra faaliyetler, kayıtlı ticari faaliyet olarak değerlendirilmelidir. Etiket sorunsalı; bal kalitesinin sınıflandırılmasına yönelik olarak etiketler üzerinde yasal ifadelerin bulunmaması tüketicilerin hangi bedele razı olacakları konusunda belirsizlik yaratmaktadır. Son zamanda etiketsiz bal satışında da ciddi bir artış gözlemlenmektedir. Habitat Sorunsalı; Ülkemizde ne yazık ki, tarımsal anlamda konuya daha ciddi eğilmesi gerektiği düşünülen Tarım ve Orman Bakanlığı’nın habitat konusunda yeterli çalışması bulunmamaktadır. Tarımsal anlamda ciddi bir habitat planının yapılarak özellikli bölgelerin geliştirilmesi ve arıcılığın bu yönde teşviki sağlanmalıdır. Dünyada son on yıl içinde habitat kaynaklı olmak üzere birçok bölgede ciddi arı kayıpları yaşanmıştır. Sadece Amerika’da üreticilerin önemli bir bölümü %30 ile %90 arasında arı kayıplarına maruz kalmışlardır. Çarpık sanayileşme, doğanın yok olması, düzensiz kentleşme ve hastalıklar zılımların türdeşleri ülkemizde de kullanım alanı bulmalıdır. APIMAP, potansiyel arı floraları ile ilgili bilgileri, verimli ve risk alanlarını haritalar üzerinde vererek, arıcılarını üretimlerini maksimize edecek verileri online olarak sağlamaktadır. Böylece arıcılık faaliyetleri rastgelelikten uzak biçimde sürdürülmüş olacaktır. Yrd. Doç.Dr. Cihat KARTAL Kırıkkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü arı kayıplarındaki önemli nedenlerdir. Doğada yaşanan bu dengesizliklere bağlı olarak işçi arı sayılarında yaşanan ölümler, diğer arılarında ölümlerine neden olmakta dahası çoğu zaman bu ölümlerin nedenleri bilimsel olarak ta tespit edilememektedir. Habitatta meydana gelen olumsuz değişimler Ghazoul tarafından “Küresel Polinatör Krizi” olarak tanımlanmıştır. Amerika’da son iki yıldır yaşanan krize ilaveten Avrupa bölgesinde de benzer kayıplar meydana gelmiştir. Bu kayıplara bağlı olarak Avrupa bölgesinde %31, orta Avrupa bölgesinde %26 oranında arıcı sayısında da azalma meydana gelmiştir. Simon Pots’un 2010’da Avrupa bölgesinde bal arıları ve arıcılar ile ilgili olarak yaptığı araştırmada aşağıdaki haritalar elde edilmiştir. Soldaki harita 1985-2005 yılları arasındaki kolonilerde meydana gelen sağdaki ise arıcılarda meydana gelen değişimleri göstermektedir. Şekil1-2 (okların boyutları değişimlerdeki yüzdeyi göstermektedir.) Mobil Arıcılık; Yerleşik arıcılığın dışında kalan ancak arı genetiğinin bozulmasında ZMO’dan İkinci GDO Açıklaması Teknoloji ve Yerli Üretim; önemli bir rol oynayan mobil arıcılık konusuna ciddi düzenlemeler getirilmelidir. Bu anlamda ya arı türlerinin rehabilitasyonu yapılmalı yada mobil arıcılık faaliyetleri sınırlandırılarak türdeş arıcılığa izin verilmelidir. Bu anlamda gen haritaları sürekli olarak yenilenmelidir. Diğer yandan arıcılık faaliyetlerine yön vermek üzere geliştirilen APIMAP gibi ya- Bal üretimi faaliyetlerinde yaygın olarak klasik üretim metodu ve süreci kullanılmaktadır. Ancak yan ürünler ve arıcılık ile ilgili diğer faaliyetler, üreticinin diğerlerinden farklılaşabilmesini sağlayan unsurlardır. Yan ürünlerin miktarca az pahaca değerli olması balın kendisini neredeyse önemsiz kılacak noktadadır. Ülkemizde gerekli tüm ekipmanların ve canlı materyallerin üretilebildiği bilinmekle beraber, teknolojik ekipmanlardan yararlanan üretici çok azdır. İllerde faaliyet gösteren birliklerin bu anlamda kayıtlı üreticilerine yol göstermesi ve aracılık araştırma merkezlerinin oluşturulması gereklidir. Referans kaynaklar; www.airbone.com, www.beesource.com, www.beezfree.biz, www. ibisworld.com, www.save-bee.com, www.ststcan.gc.ca, www1.agric.gov. ab.ca, www.researchgate.net, www. snvworld.org, www.apimap.fr, www. honeybeeworld.com, www.turkstat. gov.tr, www.coloss.org, »» TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 29 Mayıs 2014 günlü Resmi Gazete’de GDO yönetmeliğinde yapılan değişiklik hakkında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın açıklamalarına karşı ikinci bir yazılı basın açıklaması yaptı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının GDO`lar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik`te yaptığı değişiklikler 29 Mayıs 2014 tarihli Resmi Gazete`de yayımlanmış, platformumuz konuyla ilgili bir basın açıklaması yapmıştı. Bu temelde basın yayın organlarında çıkan haberlere Bakanlık derhal bir cevap yayımladı. Hatalar içeren ve Biyogüvenlik Kanunu`na açık bir şekilde aykırılık içeren Bakanlık açıklamasına karşı cevabımız aşağıdadır; 1) Bakanlığın açıklamasında Türkiye` de GDO`lu hiçbir gıda ürününün üretimine ve satışına / ithalatına izin verilmediği belirtilmektedir. Daha birkaç gün önce yaşanan ve bebek beslenmesinde kullanılan GDO`lu sütlü tahıl karışımı skandalı ile halkımız bir kez daha sarsılmıştır. İthal bebek mamalarına Bakanlık önce "temiz" raporu düzenleyerek ülkemize girişine izin vermiş, ancak sonrasında Bursa Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ekiplerinin piyasa denetimleri sırasında söz konusu mamaların GDO`lu oldukları tespit edilmiştir. Yurdumuza girişine ve piyasada satışına izin verilen GDO`lu mamaların kaç adedi satılmış ve bebekler tarafından tüketilmiştir? Mersin limanında ihbar üzerine yakalanan ve GDO`lu olup olmadığı konusu halen açıklığa kavuşturulamamış pirinçlerin de ciddi bir kısmı iç piyasada tüketilmiş, bu konuda da Bakanlığın açıklamaları kamuoyunu ikna edebilecek yönde olmamıştır. 2) Bakanlığın açıklamasında Biyogüvenlik Kurulu`nun geçtiğimiz yıllarda sadece yem amaçlı kullanılmak üzere 3 soya ve 14 mısır geninin ithalatına izin verdiği belirtilmektedir. Bu bilgi doğru değildir. Kurul GDO`lu 3 soya ve 16 mısır çeşidine izin vermiştir. GDO`ya Hayır Platformu bileşenleri açtıkları dava sonucunda GDO`lu 2 mısır çeşidi için verilen onayı iptal ettirmiştir. İptal kararları Türkiye`nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde verilirken, maddi imkansızlıklar nedeniyle dava açamadığımız GDO`lu 3 soya ile 14 mısır çeşidinin Bakanlık tarafından onaylarının iptal edilmesini beklemek son derece lüks bir talep olacağından platformumuz onların da iptalini sağlayana kadar mücadelesine devam edecektir. 3) Bakanlığın açıklamasında "sadece yem amaçlı" ithal edilen bazı ürünlerde, mevzuatta bulaşma ve bulaşma miktarının ne olduğu hususu yer almadığından, GDO`lu olmadığı halde bulaşmadan kaynaklanan mağduriyetler yaşandığı belirtilmektedir. Oysa bugüne kadar basına yansıyan / sızan bilgilerden görülmektedir ki GDO konusu yem sanayinden çok gıda sanayinin büyük sorunu haline gelmiş ve karşımıza fındık ezmesi, pirinç ve mama örneklerini gelmiştir. Dolayısıyla yönetmelikte yapılan değişikliğin yem sektörünü ilgilendirdiği konusu inandırıcı değildir. 4) Kaldı ki, yapılan yönetmelik değişikliğinde doğrudan "ürün" kavramı kullanılmıştır. Bu da yapılan değişikliğin hiç bir ayrım gözetmeksizin her türlü ürünü, dolayısıyla gıda ürünlerini de kapsadığını göstermektedir. "Ürün" tabirinin içine bebek mama- sı da çocuk besini de insan gıdası da girmektedir. Eğer bakanlık açıklamasında samimi olsaydı yapılan yönetmelik değişikliğinde -tıpkı basın açıklamasında yaptığı gibi- "sadece yem amaçlı kullanılacak ürünlerde" ifadesini kullanırdı. Böyle bir ifadeyi kullanmaktan özellikle kaçınan Bakanlığın "biz bu değişikliği sadece yem amaçlı ürünler için çıkarttık" demesi inandırıcılıktan uzaktır. 5) Yönetmelikte yapılan değişiklik ile "Bulaşma" kavramına açıklık getirilerek tereddüt, eksiklik ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Soruyoruz! Kimin mağduriyetinin önlenmesi amaçlanmaktadır? GDO`lu bebek mamaları ve fındık ezmelerini tüketen bebekler ile çocukların mı yoksa firma sahiplerinin mi? 6) Yapılan düzenlemenin hukuki sorunları bertaraf etmek ve tereddütleri gidermek amacıyla hazırlandığı, GDO`nun gıdada kullanılmasına izin vermeye yönelik olmadığı belirtilerek "Türkiye‘de GDO ve ürünlerinin gıda amaçlı olarak kullanılması ve GDO‘lu üretim yapılması da tamamen yasaktır" denmektedir. Bu ifade kamuoyunu yanıltıcı bir ifadededir. Bugüne kadar yem amaçlı GDO onayları Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde verilmiştir. Biyogüvenlik Kanunu`nda yem amaçlı GDO onayına herhangi bir kesin yasak olmadığı gibi insan gıdası amaçlı GDO onayına da kesin bir yasak bulunmamaktadır. Dolayısıyla ülkemizde gıda amaçlı GDO`lu üretim yapılması ne yazık ki tamamen yasak değildir, sadece izne tabiidir. Şu anda henüz verilmiş bir iznin bulunmaması bu gerçeği değiştirmemektedir. Eğer Bakanlık GDO`lu gıda ürünlerinin "tamamen yasak" olması konusundaki görüşünde samimiyse, bir yönetmelik değişikliği yaparak gıda ürünlerinde GDO bulunmasını kategorik olarak yasaklamalıdır. 7) Biyogüvenlik Kanunu`nun 8. maddesinin (c) fıkrasında istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi görevi Bakanlığın görevleri arasında sayılmaktadır. Kanun Bakanlığa istenmeyen GDO`ları engelleme görevi vermektedir. Bu kapsamda gerek yönetmelik değişikliğinde gerekse yapılan açıklamada Bakanlığın istenmeyen GDO bulaşıklığından kaynaklanan hukuki sorunları bertaraf etme ve firmaların mağduriyetlerini giderme niyetiyle GDO bulaşıklığına izin verilmesi Biyogüvenlik Kanunu`na aykırılık teşkil etmektedir. Kanun`un bakanlığa verdiği görev bulaşıklığı yasallaştırmak değil engellemektir. Yapılan yönetmelik değişikliğiyle bakanlık yetkisini aşmıştır. 8) Gıda üreticileri, ürünlerinin her türlü koşulda GDO`suz, temiz ve sağlıklı olmasıyla, Bakanlık da bu koşulların yerine getirilmesini sağlamak ve denetlemekle sorumludur. Üreticilerin “ben temiz ve GDO`suz gıda üretemiyorum”, Bakanlığın da “ben GDO`lu gıdaları, GDO bulaşıklarını engelleyemiyorum” deme ve bu sebeple yönetmelikleri esnetme hakkı yoktur. Eğer üreticiler ve Bakanlık üzerlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmeyi başarırsa, Bakanlık açıklamasında söz edilen “hukuki sorunlar” ve “tereddütler” oluşmayacaktır. Bakanlığın uygulamaya soktuğu son değişiklikler, kanunun getirdiği yasakları yönetmelik değişikliği ile aşmaya yöneliktir. Böyle bir çaba gerek Platformumuzca, gerekse sofrasında GDO`lardan arınmış temiz gıda isteyen halkımızca asla kabul edilemez. Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur. 18 Haziran 2014 Köy-Koop Haber HAYVAN HASTALIĞI Geviş Getiren Hayvanlarda İşkembe Şişmesi (Rumen Timpanisi) »» Geviş getiren hayvanların (sığır, koyun ve keçi gibi) mideleri çok odacıklı bileşik mide sınıfına girer. Bu odacıklardan ilk üçü ön mideler (proventriculus) olarak isimlendirilen işkembe (rumen), börkenek (reticulum) ve kırkbayır (omasum) adını alır ve bunların iç yüzünü döşeyen iç deride salgı bezi bulunmaz. Dördüncü mide olan şirden (abomasum) ise salgı bezli iç deri ile kaplıdır ve tek odacıklı basit mideye karşılık gelir. Sığırlar yaklaşık 200 litre hacminde ön midelere (işkembe, börkenek ve kırkbayıra) sahiptir. Sığır ve koyunlar aldıkları yemleri ve diğer maddeleri oburca tam çiğnemeden yutarlar, daha sonra geviş getirerek sindirime hazırlarlar. Ön midelerde sindirim faaliyetlerini yapan, gözle görülmeyen milyarlarca yararlı canlı bulunmaktadır. Bu canlılar ani yem değişikliklerinden, normal olmayan beslenme şartlarından çok fazla etkilenirler. Bu nedenlerle hatalı besleme sonucu beslenme hastalıklarına sığır ve koyunlarda çok sık rastlanmaktadır. Bu derlemede; daha çok sığır ve koyunlarda, nadiren keçilerde çok sık rastlanan ve solunum yetmezliği sonucu ölümlere neden olması yanında zorunlu kesimler, hasta hayvanların tedavi giderleri, yaşayanlarda hastalık esnasında ve sonrasında oluşan verim kayıpları nedeniyle ekonomik önemi olan işkembe şişmesi (rumen timpanisi) konusunda güncel bilgiler verilmektedir. Sığır, koyun ve keçilerin ön midelerinde gaz oluşumu normal fizyolojik bir olaydır. Gaz oluştukça geviş getirme ve geğirme ile gaz dışarı atılır ve normal şartlarda şişkinliğe yol açmaz. Ancak sindirim sırasında oluşan gazların fazla miktarda oluşması veya herhangi bir nedenle dışarı atılamaması sunucu işkembede aşırı derecede gaz toplanması işkembenin şişmesine neden olur. Hayvanlarda karın şişkinliği (timpani) değişik sebeplerden kaynaklanabilir. Karın şişmesi bazen yavaş gelişerek hayvanın hayati fonksiyonlarını çok fazla etkilemezken; kimi zaman çok hızlı gelişerek hayvanın kısa zamanda ölümüne sebep olabilmektedir. Sığırlarda en fazla şişkinlik işkembede görülür. Bununla beraber şirden ve bağırsağın diğer bölümlerinde de oluşabilir. Ancak bu yazıda, daha çok yukarıda da belirtildiği üzere işkembe şişkinliklerinden söz edilecektir. 1) Yavaş gelişen şişkinlikler Bu tür şişkinlikler, daha çok mide duvarına tel veya çivi batması sonucu mide hareketlerinin yavaşlaması veya durması ile midede oluşan gazın geğirme yoluyla çıkartılamamasından kaynaklanır. Bu tür şişkinlikler, hayvanı fazla zora sokmaz; bazen, sağaltım yapılmasa bile kendiliğinden düzelebilir. Esas sebep giderilince ortadan kalkar. Veteriner Hekim [email protected] Şirden’in yer değiştirmesinde (abomasum deplasmanı) ise yavaş gelişen bir karın şişkinliği vardır. Şişkinlik daha ziyade karın gerginliği şeklinde kendini gösterir. Şişkinlik geçici olmaz. Sola yer değiştirmede şişkinlik sol tarafta; sağa yer değiştirmede ise sağ tarafta görülür. Yer değiştirme düzeltilirse şişkinlik ortadan kalkar. çift yönlü zora sokar. Birincil şişme oluşturma riski taşıyan başlıca yem maddeleri şunlardır. -Baklagiller familyasına mensup hızlı gelişen yeşil bitkiler (özellikle çiçeklenme öncesi yonca çok tehlikelidir), genç mera otları, hububat daneleri, parçalanmış, un haline getirilmiş tahıl ürünleri, çeşitli sebze ve meyva artıkları, aşırı derecede gübrelenmiş çayırlar, pancar yaprağı, patates ve şeker pancarı gibi kök bitkileri, bira posası, maya ve şeker pancarı endüstrisi artıkları. -Kızışmış yeşil otlar, fermente olmuş yemler, solmuş yeşil bitkiler. BAĞIRSAK ŞİRDEN Hipokalsemik olgularda yavaş gelişen bir şişkinlik görülebilir. Tetanoz gibi hastalıklarda da karında gerginlik vardır. Ancak bu gerginlik kontrollü olarak gelişir. Bu şişkinlik ve gerginliklerin her biri, bazen kendine özgü diğer belirtilerle beraber seyreder. Örneğin yabancı cisim belirtilerinde hayvan yem yemeyi aniden keser. Olgunun şekline göre ikinci gün yeme içmeye de başlayabilir. Şirden’in yer değiştirmelerinde ilk günler yeme içme vardır, ancak giderek azalır. Tetanoz da ise çene kilitlenmesi oluşmadığı sürece hayvanın yeme ve içmesi devam eder. Şişkinlikler Şişkinlikler, genellikle kısa zaman da müdahale edilmesi gereken olgulardır. Hayvanlarda görülen karın şişkinlikleri; yavaş gelişen şişkinlikler ve hızla gelişen şişkinlikler olmak üzere iki kısımda incelenecektir. Hızla gelişen karın şişkinliği de; hızlı ve aniden gelişen olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. a) Hızlı gelişen şişkinlikler Bu tür şişkinlikler birincil şişkinlik denen olgulardır. Fazla dane yem ve taze-yaş otun veya baklagillerin fazlaca yenmesi sonucu gelişir. Genellikle köpüklü şişkinliklerdir. Hastayı BÖRKENEK -Yağmurla ıslanmış hafif kaba lifli yem bitkileri, çiğli ve kırağılı mera otları, bozulmuş ve donmuş yemler. -Bol miktarda konsantre yem verdikten sonra fazla su içen hayvanlarda da kolayca timpani şekillenebilir. -Meraya çıkıştan veya yeşil yem alımından hemen sonra su içme, ayrıca hava şartları da değişiklikleri oluşturan faktörlerdir. Birincil şişme olaylarında ilk belirtiler genellikle yem alımından veya meraya çıkıştan sonra birkaç saat içinde oluşur. İleri derecede şişme ile karakterize ağır bir hastalık tablosu gelişir. Oluşan gaz geğirme ile uzaklaştırılamadığı için işkembe hızla belirgin bir şekilde dolgunlaşır. Sol açlık çukurluğu ve sol karın duvarı gitgide şişer ve gerginleşir, kısa sürede aşırı ölçülere ulaşır. Koyunlarda her iki açlık çukurluğu da şişer. Hastalar yemi ve suyu HASTALIĞIN TEDAVİSİ • Şişmeye başlayan hayvan gezdirilmeli, ağzına gem vurularak gazın dışarı atılması sağlanmalıdır. • İşkembe şişmesinde, solunum yetmezliği tehlikesi varsa hayvanın ön ayakları yükseğe gelecek şekilde meyilli bir yere bağlanır. Böylece işkembenin akciğeri, dolayısıyla kalbi sıkıştırması önlenir. Daha sonra işkembe sondalanarak gaz uzaklaştırılır. Bu esnada geğirmenin tekrar oluşturulması amacıyla bir yardımcı tarafından sol açlık çukurluğundan işkembe üzerine dıştan elle kuvvetli masajlar yapılır, vücuda soğuk su dökülür (gazın hacmini küçültür, koyunlar havuza atılır) ve hayvan yokuş yukarı yürütülür. • Şişliğin çok olması durumunda gazın sonda veya trokarla (büyük ve kalın iğne) veya işkembenin bir ameliyatla boşaltılması ve kuru otla takviye edilmesi gereklidir. Bu durumda bir Veteriner Hekime müracaat edilmelidir. YEMEK BORUSU İŞKEMBE sonucu akciğerler baskı altında kalır ve hayvanlar solunum yetmezliği dolayısıyla ölüme doğru giderler. Ayrıca asıl hastalığın belirtileri de bulunur. Çok acil müdahale gerektiren bir durumdur. • Hayvana gaz giderici ilaçlar, köpük söndürücü ilaçlar, bira mayası ve karbonat verilebilir. Veteriner Hekimlere danışarak. KIRKBAYIR 2) Hızla gelişen şişkinlikler Resim 2. Şişmeden dolayı solunum yetmezliğinden ölen bir sığır Belgin GÜNAY reddeder, geviş durur ve hayvan huzursuzdur, hareket etmek istemez, inleme, diş gıcırdatma, ve korkulu bakışlar vardır. Özellikle hastalarda gözlenen yutkunma, öğürme ve boş çiğneme hareketleri genellikle hafiflemeden devam eder. Sancı belirtileri gözlenir. (hayvan sık sık karnına bakar, eşinme hareketleri yapar, yatar kalkar, terleme görülür). Sık sık dışkı ve idrar yapar, karın duvarı gergin, sırt hafif kamburlaşır. Solunum güçlüğü belirtileri ortaya çıkar. Bacaklar birbirinden ayrık tutulur, baş ve boyun ileri uzatılır, dil dışarı çıkmış vaziyette ağız solunumu görülür. Kalp ve dolaşım yetmezliği belirtileri görülür. Özellikle koyunlarda ölümden kısa süre önce ağızdan işkembe içeriğinin gelmesi gözlenir. Genellikle ölüm işkembe veya diyaf- ram yırtılması nedeniyle hızlanır. Resim 3. Bir koyunda çift taraflı şişme Bazen hastalar şiddetli şişmeye bile birkaç saat süreyle dayanırlar; hafif birincil şişme olgularında ise bazen ön midelerdeki gaz kendiliğinden yavaş yavaş boşalabilir. Bazı olgularda (özellikle taze-yaş bazı gaz yapıcı otlar) gaz oluşumu o kadar hızlı ve aşırı ölçüde olur ki işkembeye bir operasyon yapılması kaçınılmaz olur. Müdahalede geç kalınırsa bazen ölüm şekillenir. HASTALIKTAN KORUNMA b) Aniden gelişen şişkinlikler • Patates, pancar, elma, armut, ayva, lahana kökü ve turp gibi yumru bitkiler doğranarak hayvanlara verilmeli, Bu tür şişkinlikler hemen gelişir ve ikincil şişkinlik denen olgulardır. Başlıca sebebi ösefagusun (yemek borusunun) tıkanmasıdır. Saniyeler içerisinde ortaya çıkar ve hayati işlevleri (dolaşım ve solunumu) zorlar. Yemek borusunun tıkanması hayvanın yumru yiyecekleri (elma, patates vb) yerken, boğazında kalması veya takılması sonucu oluşur. Ya da lokma yumağının yemek borusundan işkembe gazının çıkışını engellemesi ile meydana gelir. Bu durumda tükürük yutulamadığı için ağızdan bol miktarda salya gelir. Özellikle sol açlık çukurluğunun belirgin şekilde şişkinliği (dışarı doğru bombeleşmesi) dikkati çeker. Geviş getirme ve işkembe hareketleri başlangıçtan itibaren azalır veya tamamen yok olur . Uzun süre geğirme yok olur. Ayrıca birincil şişmedeki diğer belirtiler burada da görülür. Aşırı gaz şişkinliği • Hayvanlara yeşil yemler biçildikten sonra bir gün güneşlendirilip soldurularak verilmeli, • Hayvanlar körpe ot içeren meralarda dikkat edilerek otlatılmalı, • Baklagillerce zengin meralarda hayvanlar sınırlı olarak otlatılmalı, • Küflü, bozuk ve kokuşmuş yem ve otlar hayvanlara verilmemeli, • Soğuk mevsimlerde çiğli, kırağılı ve donmuş yemlerde hayvanlara verilmemeli, • Hayvanlar çöplüklere bırakılmayarak paçavra ve naylon yemeleri önlenmeli, • Aşırı konsantre yem içeren rasyonlarda mutlaka kaliteli kuru otlar ya da saman bulunmalıdır. Kaynakça: 1. DEMET Ö., Sığırlarda Karın Şişkinliklerinde Müdahale Yöntemleri ve İlaç Uygulamaları, Dicle Üniv. Vet Fak Dergisi, 2011-2(5): 65-67 2. GÜL Y. ve İSSİ M., ISSN:13063111 e-Journal of New World Sciences Academy 2010, Volu me: 5, Number: 3, Article Number 3B0014 3. ÇAKIR Prof Dr. A.,Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayını No:1316, Temel Veteriner er A Anatomisi, Eskişehir, Eylül 2011 Köy-Koop Haber Haziran 2014 KOOPERATİFÇİLİK Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli okurlar, Sizlere bu sayıda, Kanada’daki bir Kahve Kooperatifinin başarı hikâyesini sizlerle paylaşacağız. Kooperatiflerin hammadde temin ettikleri yerlerdeki üreticilerine, kooperatifleri ve adil ticaret üzerinden nasıl yardımcı olabileceklerine ilişkin iyi hikâye. Mübarek 3 aylara girdiğimiz şu günlerin bütün çiftçilerimize bol bereket getirmesini diliyoruz. “Coop Coffees” Kahve Kooperatifleri “Coop Coffees” adlı bu kooperatifin uzun süreli ilişkiler oluşturarak, adil ve eşit ticaret faaliyetleri geliştirerek, küçük ölçekli çiftçi örgütlerinden yüksek kaliteli organik yeşil kahve ithal etmek için kurulmuş. Kooperatifin amacı, çiftçi aileleri ve onların oluşturduğu topluluklar için kahve yetiştirmeyi sürdürülebilir ve yararlı hale getirmek olarak açıklanmış. şeyler yapmaya motive eden küçük oyuncular yapmış. Bu endüstrinin belkemiği olarak gördükleri küçük ölçekli çiftçilerin yol boyunca karşılarına çıkan her adımda olumlu bir etki yaratmanın yanı sıra, hayatları üzerinde de en fazla olumlu etkiyi yaratmak için çabalıyorlarmış. Co-operative Coffees kooperatifi, adil ticaret hareketinde yer alan değişikliklerle ilgili hırslı bir kooperatif olmuş. “ABD Adil Ticaret (Fair Trade USA)” adlı örgüt tarafından oluşturulan “Herkes İçin Adil Ticaret Kampanyası” ile kahve üreticilerinin onay belgelerini almaları sağlanmış. Firl’in açıklamasına göre; kahve ekim alanlarındaki etik iş koşulları henüz kendi kendine adil çalışma düzenini sağlamak için yeter düzeyde değiller. Kahve, dünyadaki tropikal ulusların en önemli, gelişmiş ülkelerin ise öncelikli ihracat ürünüdür. Bill Harris, Meksika’nın Chiapas adlı dağlık bölgesindeki kahve çiftçileri kooperatifini incelerken , orada çalışan Monika Firl ile tanışmış. Bu tanışmadan sonra, adil ticaret ve küçük ölçekli çiftçileri desteklemenin en iyi yoluyla alakalı birçok görüşmeyi takiben, kahve ithalatçı kooperatif olarak, “Co-operative Coffees”i ve sonrasında buna kardeş örgüt olarak “CoopSol”’ün kurulmasını sağlamıştır. Bugün, “Co-operative Coffees”, Amerika ve Kanada genelinde 24 kayıtlı çiğ kahveyi kavurma işiyle uğraşan ortağa sahiptir. Halen Cooperative Coffees’in üretici ilişkileri yöneticisi olan Monika Firl, 2012’de 3,5 milyon pound değerindeki yeşil kahve satın aldıklarını veya sözleşmedeki tahmini değer olan 11 milyon US doları doğrudan küçük çiftçi kooperatiflerine ödendiğini ifade etmiştir. Bu durum kahve endüstrisinde kendilerini artan bir şekilde iyi Bu nedenle kooperatif olarak, fakir çiftçilerin hayat koşullarını geliştirmenin en iyi yolunun büyük ekim alanları yerine, fakir çiftçilere doğrudan ticaret yaparak desteklemek olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca Firl, Co-operative Coffees Kooperatifinde, trickle-down adı verilen ekonomik modele göre bir bütün olarak ekonomiyi geliştirerek toplumun yoksul üyeleri yararlı olunabileceğine ve güçlü olanların yanında olmaktan ziyade zarar görmüş ve dışlanmış olanların güçlendirilmesiyle değişiklik olacağına inandığını söylemektedir. Kerevit Üretimini Artırmak 19 »» Kerevit dendiğinde biliyorum ki birçoğumuzun mutfağına uzak, belki de tanımadığı bir deniz ürünü akla gelir. Her ne kadar çok tüketmesek de kerevit diğer adı ile su ıstakozu 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizin su ürünleri ihracat listesine girmiş bir üründür. Dünya mutfaklarında aranan ve en pahalı yemekler arasında olan kerevit birçok balıkçımız için önemli bir gelir kaynağı olduğu gibi ülkemize döviz kazandıran ihracat ürünleri arasındadır. Ülkemizdeki birçok göl ve akarsularında doğal olarak yaşamaktadır. İhtiyaçlara göre ilgili kuruluşlarca doğal suların restorasyonu, stokların takviyesi için üretilen kerevit yavruları doğal sulara bırakılmakta ve kaynakların korunmasına çalışılmaktadır. Pazarlanabilir büyüklüğe ulaşan kerevitler balıkçılarca avlanmaktadır. Ülkemizde kereviz üretimi ve ihracat miktarı büyük oranda düşmesine rağmen uzun yıllardan beri listedeki adını korumuştur. İhracat fırsatlarının etkisi ile 1984 yıllara kadar üretimi ve ihracatı artmış, 8000 tona varmış, balıkçılarımız için iyi bir gelir kaynağı olmuştur. Ancak sonrasında kerevit üretiminin artırılması ve ihracat gelirinin artırılması mümkün iken bugün üretimde azalmış ve ihracatta büyük oranda düşmüştür ve 1984 sonrası 200 tona kadar düşmüştür. Son yıllarda bu düşüşün bir ölçüde önüne geçilebilmiş ve günümüzde ihracat 500 ton civarına kadar yükselmiştir. Dünya pazarlarında talebi olan kerevit üretiminde yaşanan ve ihracatımızı da etkileyen sorunlar hiç şüphesiz başta balıkçılarımız ve bu ürünü işleyip pazarlayan iş adamlarımız için büyük gelir kaybı olduğu gibi ekonomimiz içinde bir kayıptır. Özellikle bu gelire ihtiyaç duyan geri kalmış yörelerimizin kalkınmaları için gerekli finans kaynaklardan mahrum kalmalarına yol açmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Isparta’da Eğirdir Gölü Kereviz çalıştayı düzenlendi. 29 Nisan 2014 tarihinde Gıda tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Eğirdir Su Ürünleri Araştırma İstasyon’unca, BAKA’nın ( Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı) desteği ile gerçekleştirilen bu çalıştayda konu Eğirdir Gölünde Kerevit üretimi olsa da ülkemizin kerevit üretimindeki sorunları değerlendirildi. Çalıştay ülkemizdeki kerevit üretimi için önemli idi. Çünkü Eğirdir Gölü başta gelen üretim alanıydı. Çalıştayda yapılan açış konuşmalarında ve sunuşlarda; üretimden ihracata kadar geçmişten günümüze kadar teknik, idari ve politika olarak yaşananlar, yapılan uygulamalar, hatalarımız, konunun önemi ve yapılması gerekenler bir bir dile getirildi. Bu görüş ve değerlendirmelerden ön plana çıkan sorun başlıkları; hatalı avlanma, çevre kirliliği, hastalıklar, göldeki balık faunası dengesindeki bozulma ve stok yönetim planının yapılamamasıdır. Kerevit üretiminin artırılmasında ortaya konulan en güçlü çözüm olarak yetiştiricilik yoluyla üretimi artırmak olmuştur. Nitekim toplantıda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlık ile BAKA’nın desteği ile Kerevit AR-GE Merkezi kurulması konunda yürütülen projede son aşamaya gelindiği ifade edilmiştir. Gelinen noktaya hem sevindirici, bir o kadar da düşündürücüdür. Sevindirici tarafı bir ihtiyacın ve boşluğun tespit edilmesi ve bu konuda özel sektörün ve ilgili sivil toplum örgütleri ve kooperatiflerin yapamadığı bir hizmetin bir devlet kuruluşu tarafından üstlenilmesi ve yürütülmesidir. Bir ölçüde yöresel fonlama yapan bir kamu kuruluşu özelliklerine sahip BAKA’nında bunu fonlamasıdır. Doğru bir karardır, yerinde bir fonlamadır. Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] Üzücü tarafı neden bugüne kadar bu kaynağın sağlanamadığı ve çalışmaların yapılamadığıdır. Neden AR –GE konusunda BAKA’nın sınırlı kaynağını kullanıncaya kadar daha güçlü ve devamlılık arzeden bir kaynak temin edilememiştir. Tabii bu arada bilmemiz gereken bir gerçek ülkemizde su ürünleri konusunda gerek araştırma enstitülerimizde gerekse üniversitelerimizde önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu yönde ciddi kaynak kullanılmıştır. 1950’lerden 1990’li yıllara kadar kerevitteki üretim ve ihracat gücü adını bile unuttuğumuz yüzlerce araştırmacının bir eseridir. Onlar başarmışlar ve 90’lı yıllara kadar başarılarını korumuşlardır. Ama daha sonra ilgili resmi kurumlarda yapılan reorganizasyonların faydadan çok zarar getirdiği, sadece kerevit değil, birçok bitki ve hayvan hastalıkları ile mücadelede sorunlar yaşandığı ve üretimin zarar gördüğü unutulmamalıdır. Şimdi düşünmemiz gereken bu yıllardan sonra neden sorunlar arttı? İhracat düştü ve bir süre yasaklandı? Biliyorum yazıma başlarken özetlediğim çalıştayda ortaya çıkan sorun başlıkları cevap olarak sıralanabilir. Ama neden zamanında gerekli müdahaleleri yapamadık? Hatalı avcılık yapılırken, hastalıklar yayılırken, sularımız çevre kirliliği nedeniyle zarar görürken resmi ve özel kuruluşlar, STK’lar ve ilgili akademik kuruluşlarımız neler yaptı? Yetersiz mi kaldılar? Yetkisiz mi kaldılar? Yoksa kendilerine imkân mı verilmedi? Tabii hiçbir kişi ve kurum böylesi zamanlarda duyarsız kalamaz. Ama hepimiz biliyoruz ki bazı görevleri ve hizmetleri gerçekleştirmek, yasal ve finansman gücü ister. Kurumsal kapasite ister. O nedenle sorunların kalıcı çözümü için öncelikle güçlü resmi kuruluşlar, kapasitesi yüksek STK’lar ve güçlü finans ve yatırım gücüne sahip iş çevrelerine ihtiyaç vardır. Ayrıca araştırmacılara ve bilim çevrelerinin uyarılarına siyasi menfaatlerini bir tarafa bırakıp değer politikacılara ihtiyaç vardır. Öncelikle dünyada en ucuz su ürünleri üretiminin avlanma yoluyla elde edildiği, doğal üretimin tüketiciler tarafından en çok tercih edilen üretim olduğu dikkate alınmalıdır. Bu nedenle % 80’den fazla balıkçının geçimini Eğirdir Gölünden geçimini sağladığı düşünülürse, bu insanların eğitimi ve örgütsel yapıda davranarak doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi noktasında farkındalığı artırılmalıdır. Ayrıca balıkçıların bireysel çabalarından çok örgütsel hareketlerinin daha kalıcı politikalar uygulanmasında anahtar rol oynayacağı bilinmelidir. Balıkçılıkta ileri gitmiş ülkelerde güç ve örgütsel birlik içinde olan kooperatiflerin eğitim, denetim, üretim, pazarlama ve AR-GE konusunda ilgili resmi kurumların ve araştırmacıların en önemli destekçisi olduğu unutulmamalıdır. Bu kerevit üretimi içinde geçerlidir. Hatalı avlanmanın ve stokların korunması ve geliştirilmesinde balıkçılara görev düşmektedir. Ancak bu şeklen ve küçük bir örgütlenme ile değil kapasitesi yüksek büyük örgütlenmeler ile başarılabilir. Hele ulaşımın ve haberleşmenin her geçen gün geliştiği günümüzde hiçte zor değildir. Diğer taraftan iç sularımızın göllerimizin ve akarsularımızın korunmasında ciddi ve samimi olmalıyız. Eğirdir gölü ve diğerlerinde kirlilik en büyük tehlike olarak karşımızda durmaktadır. İçme suyu olarakta değerlendirilen bu göllerde bilim çevrelerinin ikazları dikkate alınmalıdır. Başta tarımdan kaynaklanan kirlilik olmak üzere tüm kirleticilerin göle zarar vermemesi için bir an önce harekete geçilmelidir. Eğer göl zarar görürse sadece kerevit üretiminin değil, çevredeki tüm yerleşim yerlerinin ve tarımsal üretiminde zarar göreceği bilinmelidir. Tüm STK’lar ve yeni yasal düzenlemeler ile hizmet alanı genişletilen belediyeler harekete geçmelidir. Yetiştiricilik yoluyla kerevit üretiminin geliştirilmesi önemli bir çıkış yoludur. Bu yönde teknolojik gelişimin sağlanması ve AR-GE olmaz ise olmaz konuların başındadır. Bilginin her geçen gün önem kazandığı günümüzde sürdürülebilir ve güçlü kaynaklara sahip araştırma ve geliştirme yapısının oluşturulması kerevit üretiminin lokomotifidir. Eğirdir Su Ürünleri Üretim İstasyonunda kerevit üretimin geliştirilmesi ve AR-GE yapısının güçlendirilmesi ile ilgili ortaya konan irade tüm ülkenin kerevit üretimi için ışık tutacak bir çalışmadır. Ancak bu sadece kaynak desteği ile başarılabilecek bir hareket değildir. AR-GE bir kadro hareketidir. Yetişmiş kadroların mesai kavramlarını bir tarafa bıraktıkları ve ömürlerini adadıkları bir çalışma alanıdır. Sürdürülebilir bir politika gerektirir. Yetişmiş kadrolar korunmalı, geliştirilmeli ve desteklenmelidir. Emekli olanların bile deneyimlerinden yararlanılmalıdır. Araştırmacılar tarafından ortaya konulduğu gibi Eğirdir ve benzeri göller çok özeldir. Bu alanlarda yapılacak yatırımlarda sadece karlılık anlayışı ile politikalar geliştirmek ve uygulamak yanlıştır. Dünyadaki bilim çevrelerinin ve Birleşmiş Milletlere ait başta FAO olmak üzere uluslar arası kuruluşların gıda güvenliği ve çevre konusunda geleceğe yönelik izlenecek politikalar konusundaki ikaz ve uyarıları bizler için çok önemlidir. Suyun ve gıdanın insanlığın geleceği için olmaz ise olmaz konumu Eğirdir ve benzeri göller için çok net örnektir. Su ve doğal kaynaklar korunmalı, kerevitin sadece bir ticari araç gibi görülmesi dışında doğal denge içinde suya ve doğaya yaptığı hizmetlerde dikkate alınmalıdır. Isparta yöresindeki resmi ve özel kuruluşlar ile STK’lar geçmişin acı deneyimleri ışığında üretimin artırılması konusunda daha duyarlı ve isteklidir. Bu çaba diğer üretim bölgeleri içinde güzel bir örnektir. Sorunlar bellidir. Çözüm yolları bilinmektedir. Özetle kerevit çok özel su ürünüdür. Eğirdir ve çevresi için potansiyeli yüksek bir gelir kaynağıdır. Kerevit ihracatının artırılması konusunda büyük fırsatlarımız vardır. Başta yörenin balıkçıları olmak üzere iş çevrelerinin ve de ülkenin bu döviz kaynaklarına ihtiyacı vardır. Şimdi harekete geçme zamanıdır. 20 Haziran 2014 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun Yetkileri ve Görevleri -V»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatiflerin Genel Kurul toplantı dönemi devam ediyor. Bu ay kaleme aldığım beşinci yazımda da Kooperatif Yönetim Kurulunun görev ve sorumlulukları konularına devam ediyorum. Haksız Uygulamalarda Sorumluluk • Yönetim kurulu üyelerinin kooperatife ait görevleri yürütmeleri sırasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumlu tutulmuştur (Koop.K.m.59/3). • Ancak, kooperatif haksız fiili işleyen yönetim kurulu üyesine karşı bu sebeple doğan tazminat borcundan dolayı rücu hakkına sahiptir (BK,m.55/11). • Her yönetim kurulu üyesi bu şekilde münferiden sorumludur. Şayet haksız fiil müştereken işlenmişse bu takdirde bunlar müteselsilen sorumlu olurlar. Oy Kullanma Yasağına Uymamak • Yönetim kurulu üyelerinin şahsi menfaatlerini veya onların usul ve furuundan biriyle eşi ve üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sihrî hısımlarının menfaatlerini ilgilendiren hususların müzakeresine katılmaları yasaklanmıştır (TTK.m.332;349). • Bu gibi durumlarda ilgili yönetim kurulu üyesi durumunu bildirip zapta yazdırmak zorundadır. • Genel kurulda oy hakkını kullanma yasağı kooperatif yönetim kurulundaki temsilcilerinin toplantılara katılmamasını ve oy kullanmamasını da kapsar. Bu hükme aykırı hareket eden üye, ilgili olduğu işlem yüzünden kooperatife vereceği zararı tazminle yükümlüdür (TTK.m.332/2). Tazminat davasının kooperatif tarafından açılması gerekir. Ticaret Yasağına Uymamak • Yönetim kurulu üyeleri, ana sözleşmede gösterilen kooperatif çalışma konusuna giren işlerden birini kendisi veya başkası namına bizzat veya dolayısıyla yapabilmesi için genel kuruldan izin alması gerekmektedir (TTK.m 334). • Üyeler, ister temsil yetkisine haiz bulunsunlar, ister bulunmasınlar, gerek doğrudan gerekse dolayısıyla veya üçüncü kişinin mümessili sıfatıyla hareket ederek kooperatif konusuna giren bir işi genel kurul kararı olmadıkça yapamazlar. • Buna aykırı davranan üye kooperatifin doğan zararını tazminle yükümlüdür. Rekabet Yasağına Uymamak • Yönetim kurulu üyeleri, genel kurulun müsaadesini almaksızın kooperatifin çalışma konusuna giren ticari bir muameleyi yapamayacağı gibi, aynı konuda faaliyet gösteren ticari bir işletmeyi de işletemez ve aynı nevi muamele yapan bir şirkete sınırsız sorumlu ortak olarak giremez. (TTK. m,335). • Bu yasağa aykırı davranan ortağın sorumluluğu münferittir. Rekabet yasağına uyulmaması halinde kooperatif: • Tazminat istemek, • Yapılan muameleleri kooperatif namına yapılmış addetmek, • Üçüncü kişiler hesabına yapılan mukavelelerden doğan menfaatlerin kooperatife aidiyetini talep etmek, haklarından birini tercih etmeye yetkili bulunmaktadır (TTK.m.335). Yanlış Beyan • Yönetim kurulu üyelerinden biri, kooperatifin mevcut durumunu, yayın, reklâm, hile veya türlü şekillerle olduğundan başka biçimde göstermek suretiyle üçüncü kişileri zarara sokmuşsa bu zarardan şahsen sorumludur. Davayı, aldatılan üçüncü kişi açar. • 3476 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikle K.K.m.59'a ilâve edilen fıkraya göre "tanıtmak ve ortak kaydetmek amacıyla yapılacak ilân, reklam ve açıklamalar, eksik ve gerçeğe aykırı olamayacağı gibi, yanıltıcı bilgi ve unsurlar taşıyamaz. "Buna aykırı hareket edilmesi özel surette cezai müeyyideye bağlanmıştır (Koop.K.Ek.m.2/1). Sır Saklama Yükümlülüğü • Yönetim kurulu üyeleri, her ne suretle olursa olsun öğrenmiş oldukları kooperatife ait iş Turgay SOLMAZ Köy-Koop Genel Müdürü sırlarını, sonradan ortaklık sıfatını kaybetmiş olsa dahi daima gizli tutmak zorundadırlar. • Sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranan ortak meydana gelecek zararlardan kooperatife karşı sorumludur (Koop.K.m.25;TTK.m.363). • Tazminat davası kooperatif tarafından zarara sebebiyet veren yönetim kurulu üyesine karşı açılır. • Ayrıca herhangi bir zarara uğramasa dahi kooperatifin şikâyeti halinde bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır. Kasten İşi Aksatmak • Yönetim kurulu üyeleri kasten veya ihmal ile yönetim kurulu toplantılarına iştirak etmezlerse sorumlu tutulabilir (TTK.m.336). • Ayrıca, yönetim kurulu üyeleri tedbirli yönetici (basiretli iş adamı) gibi davranmak zorundadırlar. Tedbirli bir yönetici gibi hareket etmedikleri takdirde husule gelen zararlardan sorumludurlar (TTK. md20). Toplu İstifa Etme Hali • Yönetim kurulu üyeleri topluca istifa ettikleri ve yedekler istifa eden üyelerin yerini dolduramadığı taktirde, kooperatif denetçilerince, olmadığı takdirde Bakanlıkça olağanüstü genel kurul toplantısına çağrılarak, yeniden yönetim kurulu üyelerini seçer. • Yönetim kurulundan bir üye istifa edip de, yerine geçecek yedek üye yoksa yönetim kurulu ortaklar arasından birisini yönetim kurulu üyeliğine seçerek yeni üyeyi toplanacak ilk genel kurulun onayına sunar. • Yeni üyeler seçilip göreve başlayıncaya kadar eskileri göreve devam eder. Eski yönetim kurulu görevi devretmemiş ise devredene kadar, genel kurulca karara bağlanmış ödemeler ile önceden ödeme planına bağlanmış ödemeler, vergi, resim ve harç ödemesiyle görevleri sınırlıdır. Mal Bildiriminde Bulunma Zorunluluğu • 04.05.1990 tarih ve 20508 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3628 sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması , Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu”nun 2. maddesinin, (f) fıkrasına göre Bakanlığımıza bağlı kooperatiflerin ve birliklerin başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürleri mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Faaliyet sahası içerisinde bulunan Bakanlığımıza bağlı kooperatif ve üst kuruluşlarının başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürlerinin verecekleri mal bildirimleri Bakanlık İl Müdürlüklerinde muhafaza edilecektir. • Bunların yanında; Bakanlığımız gözetim ve denetimi altındaki 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununa tabi kooperatifler ve üst kuruluşlarının başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürlerinin göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde, görevi sona erenlerin ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde, mal bildiriminde bulunmaları zorunludur. • Görevlerine devam eden kooperatif yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürlerinin, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç şubat ayı sonuna kadar mal bildirimlerini yenilemeleri gerekmektedir. • 3628 sayılı Kanun ve Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre süresinde yapılan ihtara rağmen otuz gün içinde mazeretsiz olarak mal bildiriminde bulunmayanlara üç aya kadar hapis cezası verilir. • Kanunen daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde gerçeğe aykırı bildirimde bulunana altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. “Gelecek 10 Yıl” »» Türkiye gösterdiği ekonomik başarılarla milli geliri 10.000 dolara ulaştıktan sonra daha yukarıya çıkmakta zorlanmaktadır. Son dört yıldan beri milli gelir buralarda yatay bir seyre girmiştir. Daha yukarı çıkmak farklı politikalarla olacaktır. Geçen ay bu konuda ortalama eğitim seviyesinin gelişmişlik ile doğrusal bir ilişki içinde olduğunun önemine değinmiş ve örnekler vermiştik. İşin temelinin bu olduğu herkes tarafından kabul edildiğine göre biz diğer konuları tartışalım. Dünya Bankası tarafından yapılan yeni bir çalışmada, geçtiğimiz on yılda Türkiye’nin ihracat sepetinde orta teknolojili ve daha sofistike ürünlere geçiş ve ihracat kalitesinin yükseltilmesi sayesinde ihracat rekabet gücünü arttırdığı teyit ediliyor. Ancak 2023 ihracat hedeflerine ulaşabilmek için Türkiye’nin yüksek teknolojili ürünlere yönelmesi, küresel talepteki değişimlerden yararlanabilmek için küresel değer zincirlerinin daha yüksek seviyelerine çıkması ve diğer düşük maliyetli üreticiler ile artan rekabeti göğüslemesi gerekiyor. Raporda bunun için doğrudan üretkenlik/verimlilik artışını hedefleyen yaklaşımların gerektiği belirtiliyor ve • Politikaların, ileri teknolojinin ve küresel üretim ağları ile entegrasyonun kilit bir aracı olan Yabancı Doğrudan Yatırımın (YDY) daha fazla çekilmesi üzerinde odaklandırılması, • İşletmelerde Ar-GE yatırımlarının arttırılması ve araştırmalar ile iş uygulamaları arasındaki bağlantıların güçlendirilmesi gibi yollarla yenilikçiliğin teşvik edilmesi. • Hem mevcut işgücünün Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] hem de işgücüne yeni katılacak olanların becerilerinin daha üst düzeye çıkarılması. • KOBİ sektörünün potansiyelinin açığa çıkarılması amacıyla uzun vadeli finansmana erişimin arttırılması ve sermaye ve girişim sermayesi piyasalarının geliştirilmesi öneriliyor. Yine buradaki yazılarımızın birinde batı bölgelerinde gerek endüstri gerek tarım teşviklerinin artırılması gereğine işaret etmiştik. Bunun birçok nedeni var. Ben o yazıyı yazarken batıda desteklerin artmasının orta düzey teknolojiden daha yüksek teknolojiye geçişin kolaylaştırılmasını sağlayacağını düşünmüştüm. Batı bölgelerinde bunun için gerekli sanayi ve tarımsal altyapının olduğunu kabul ederek yaşanan son maden kazasından sonra o yörede özellikle büyük kentler dışında yaşayan insanların yaşam koşullarını televizyonlardan izledik. Sadece bu görüntüler bile doğrudan destek verilmesini gerekli kılıyor. Özellikle tarımda desteklerin kırsal kesim için ne kadar önemli olduğu bilinen bir şey. Milli gelir artsa bile dağılımının adil olmadığı bir ortamda gelişmeden söz etmek zor. Eskiden bir söz vardı “Topyekûn Kalkınma” denirdi. Aslında içi tam doldurulamasa da ulaşılması istenen hedef doğru tanımlanmış bu kavramda. Bana göre bugün bulunduğumuz yerden daha yukarılara adım atmak yukarda belirtilen rapordaki önerileri dikkate almak yanında kırsal kesimin girişimciliğini ve gelir düzeyini geliştirecek adımlar atmak ve orta sınıfın gelir düzeyini yükseltmek gerekir. Ülkemizde şu anda bütün bunların yapılmadığını söylemek haksızlık olur. Ama bir kırsal kalkınma programı olan IPARD projesinden kırsalda yaşayanların ne kadar faydalandığının sorgulanması gerek. Kırsalda sermaye birikimi yeterli olmadığına göre bu kesimin yatırım yapması nasıl sağlanacaktır? Kamu tarafından desteklenen ARGE projelerinden kaçının endüstriyel uygulamaya dönüştüğü veya neden dönüşemediğinin araştırılması gerekmez mi? Gibi birçok konu gündeme getirilip sorgulanabilir. Bizim yapmamız gereken gelecek on yıl için yeni bir programdır. Gelinen nokta hiç de küçümsenecek bir yer değildir. Maliye Bakanlığı 1 Milyar 548 Milyon Lira Ödeneği Serbest Bıraktı »» Maliye Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Destekleme bütçesinde yer alan 1 milyar 548 milyon lira ödeneği serbest bıraktı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek' in onayıyla mayıs ayı nakit programı çerçevesinde, fark ödemesi destekleri için 800 milyon lira kaynak aktarıldı. Bunun 600 milyon liralık kısmı kütlü pamuk, 148 milyon liralık kısmı yağlı ayçiçek, 30 milyon liralık kısmı soya fasulyesi, 22 milyon liralık kısmı da kanola desteklerinden oluştu. Diğer tarımsal amaçlı destekler için kullanılmak üzere aktarı- lan miktar 35 milyon lira olurken, bunun 20 milyon liralık kısmı sertifikalı tohum üretimi, 10 milyon liralık kısmı sertifikalı fidan kullanımı, 5 milyon liralık kısmı da sertifikalı tohum kullanım desteğinden oluştu. Program çerçevesinde hayvancılık destekleri için ayrılan miktarın toplamı ise 713 milyon lira olarak gerçekleşti. Söz konusu rakam içerisinde en yüksek payı 420 milyon lira ile ıslah amaçlı küçükbaş hayvan yetiştirici birlikleri desteği aldı. Bu başlık altında sırasıyla, süt desteği için 190 milyon lira, buzağı desteği için 80 milyon lira, büyükbaş hayvan hastalıkları tazminat desteği için 17 milyon lira, biyolojik mücadele desteği için 3 milyon lira, hastalıktan ari işletme desteği için 2 milyon lira, aşı desteği için de 1 milyon liralık kaynak serbest bırakıldı. Köy-Koop Haber Haziran 2014 SAĞLIK 21 Mantar Zehirlenmelerine Dikkat! Bilinçsiz Antibiyotik Kullanımına Dikkat! »» Uzmanlarca bahar aylarında zehirlenme vakalarının ölümle sonuçlanabileceği belirtiliyor. »» Günümüzde ise antibiyotiklerin gereksiz kullanımı önemli bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın, pişirmek, dondurmak veya başka bir işlemle zehirli mantarların zehirsiz hale getirilemeyeceğini belirterek, vatandaşların kendi yöresinde yetişen mantarları bilse bile küçük bir yanılgının acı sonuçlara sebep olabileceğini bildirdi. Aydın, yaptığı yazılı açıklamada, bahar aylarında mantar zehirlenmelerine karşı dikkatli olunması gerektiğini ifade ederek, bazı zehirlenme vakalarının ölümle sonuçlanabileceğini vurguladı. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, ülkede 70 civarında zehirli mantar türünün bulunduğunu aktaran Aydın, şunları kaydetti: "Pişirmekle, dondurmakla, kavanozlamakla veya başka bir işlemle zehirli mantarlar zehirsiz hale getirilemez. Bu sebeple mantar zehirlenmelerinin önlenmesinde en etkili yol, kaynağı bilinmeyen ve kontrolsüz bir şekilde toplanan mantarların yenilmemesidir. Her ne kadar halkımız kendi yöresinde yetişen mantarları bilse de en küçük bir yanılgı maalesef acı sonla bitebilir. Bazı vakalar maalesef ölümle sonuçlanabilir." Aydın, zehirli mantar yedikten sonra bulantı, kusma, midede ağrı veya kramp gibi ani belirtiler görüleceğine dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Bazı türlerin yenilmesine bağlı olarak da yenildikten sonra 6-15 saat arasında hiçbir belirti olmayabilir. Ancak bu sessiz dönem sonrası şiddetli mide, bağırsak şikayetleri başlayabilir ve tedavi edilmediği takdirde karaciğer gibi hayati organların yetmezliğine kadar giden ve daha sonra da ölüme kadar götüren zehirlenme vakaları görülebilir. Bu sebeple dikkatli olmakta fayda olduğunu düşünüyoruz. Bu gibi zehirlenme vakalarında Yeditepe Üniversitesi İlaç ve Zehir Bilgi Danışma Merkezi'ne tüm halkımız danışabilir." Bilinçsiz Klima Kullanmak Hasta Ediyor »» Havaların ısınmasıyla birlikte klima kullanımı artıyor. Ancak bilinçsiz klima kullanımı; kas tutulması, beyin iltihabı ve yüz felci gibi rahatsızlıkların yanı sıra zatürreye davetiye çıkarıyor. Klimalar, günümüzde yaz sıcağından ve neminden korunabilmek için hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Ancak klimaların yanlış kullanımından doğan zararları da, azımsanmayacak kadar fazla. Klima kaynaklı sağlık problemleri; genellikle bilinçsiz veya aşırı klima kullanılması yüzünden ortaya çıkar. Sıcak günlerde mekan içi ve dışındaki sıcaklık farkı ve ani hava değişimi; vücut direncini düşürür. Bu da viral enfeksiyonların sık görülmesine sebep olur. Özellikle klima ilk çalıştırıldığı zamanlarda filtresinde biriken mikroplar havaya karışarak enfeksiyonlara neden olabilir. Bilinçsiz klima kullanımında; çocuklar, yaşlılar, şeker hastaları ve böbrek yetmezliği olan kişiler daha çok tehlike altında. Çünkü bu gruptaki kişilerin vücut dirençleri, klimanın havaya saçtığı bakteriler nedeniyle zayıf düşebilir. Lejyoner Hastalığı; 'Legionella pneumophila' adlı bir bakterinin neden olduğu bir hastalıktır. Bu bakteri, akciğerlere yerleşip zatürreye yol açabilir. Klimaların içerisinde oluşan Dünya Sağlık Örgütü (DTO) verilerine göre Türkiye, bilinçsiz antibiyotik kullanımında ilk sıralarda yer alıyor. Türkiye’nin de bulunduğu 114 ülkenin verilerinin incelenerek hazırlanan DTO raporunda, bunun büyük bir küresel tehdit oluşturduğu uyarısı yapılırken, uzmanlar bilinçsiz ve reçetesiz antibiyotik kullanımının etkin olduğuna dikkat çekiyor. Gereksiz ve uygunsuz antibiyotik kullanımı toplumda ve hastanelerde büyük bir problem haline gelen antibiyotik direncine yani, antibiyotiğin belli bir bakteriyi öldürme veya üremesini durdurma özelliğini kaybetmesine sebep oluyor. Bu hem toplum kaynaklı hem de hastane enfeksiyonlarında ciddi seyirli hasta oranlarının artmasına, tedavinin başarısızlığına, hatta ölümle sonuçlanan vakalara yol açmaktadır. Dirençli bakteri, antibiyotik karşısında hayatta kalarak çoğalmaya devam ederken, hastalığın daha uzun sürmesine yol açmaktadır. Ayrıca dirençli bakteriler hastanın durumuna bağlı olarak idrar yolu, akciğer, cilt ve kan dolaşımı enfeksiyonlarına da yol açabilmektedir. Antibiyotik kullanımı Nezle ve Gripte etkisizdir Antibiyotikler bakterilere karşı etkilidirler, virüslere etki etmezler. Üst solunum yolu enfeksiyonların çoğunu soğuk algınlığı, nezle, grip gibi hastalıklar oluşturur. Tüm bu hastalıklarda etkenler virüsler olduğu için antibiyotik tedavisi gereksizdir. Bu hastalıklarda antibiyotikler iyileşme sürecini kısaltmaz, virüslerin diğer insanlara yayılmasını engellemez aksine antibiyotik direncine, vücut hücrelerinin ölmesine, direncin azal- 1. Buzdolabı 4. Etlerin pişirilmesi Buzdolabınızın sıcaklığını 4 derece veya daha düşük sıcaklığa ayarlayın. Çünkü bu sıcaklıkta mikroplar (özellikle bakterilerin) uyuşuk durumda olur ve çok yavaş çoğalırlar. Mikropların büyük çoğunluğu buzdolabı sıcaklığından hiç hoşlanmaz. Et, tavuk ve balık gibi hayvansal besinlerin iyice piştiğinden emin olun. Unutmayın; iyi pişen hayvansal gıdaların iç kısımlarında pembe renk kalmaz. Özellikle sığır ve dana etinden yapılmış kıyma ve köftelerde çok tehlikeli mikroplar olabilir. Bu nedenle bu et türlerini iyi pişirin. Tavuğu bütün olarak pişiriyorsanız, bıçakla kalın yerlerine kesikler atıp pembe kan olup olmadığına bakın. Yemeğinizi pişirdikten sonra eğer buzdolabında saklamak istiyorsanız, pişirme işlemi bittikten en geç iki saat sonra buzdolabına yerleştirmelisiniz. Pişirdiğiniz besinleri maksimum iki gün içerisinde tüketmeye özen gösterin. Bu hem lezzet azalmasını engeller, hem de besinin mikrobiyolojik açıdan güvenli tüketimini sağlar. Eğer yemeğin görüntüsü, kokusu veya tadı sizi şüphelendirdiyse, yemeyin. Antibiyotikler ateş düşürücü değildir Ateşi düşürmek amacıyla antibiyotik kullanımı toplumuzda yanlış oturmuş bir kanıdır. Hastalık uygun antibiyotikle tedavi edildiği zaman, diğer belirtilerle birlikte ateş de düşer. Antibiyotik tedavisine karar verecek olan doktordur. Her ateşli durumda antibiyotiğin gerekmediğinin bilinmesi ve doktorları antibiyotik vermesi için zorlanmamalıdır. Hastanın doktora gitmeden eczaneden antibiyotiği temin etmesi gereksiz antibiyotik kullanımında diğer bir etkendir. Avrupa’da reçetesiz antibiyotik satılmamaktadır. Bununla ilgili gerekli önlemlerin ülkemizde de alınması gerekmektedir. bezi ve süngerini ıslak bırakmayın. Mutfak bezlerini ve süngerlerini yıkayıp duruladıktan sonra 1 litre suya bir yemek kaşığı çamaşır suyu ilave edip hazırladığınız karışımda 30 dakika kadar bekletirseniz tüm mikroplar ölür. 8. Bulaşık makinesi Bulaşık makinesinde yıkanan bulaşıkları asla bez ile kurulamayın. Yemek bittikten sonraki ilk yarım saat içinde bulaşıkları makineye koyup yıkayın. Böylece bulaşıkların üzerindeki mikropların çoğalmasını engellersiniz. 9. Ellerin yıkanması 3. Doğrama tahtaları 5. Yumurtalı ürünler Çiğ et, tavuk, balık ve yumurta gibi hayvansal besinleri elledikten sonra hemen ellerinizi akan su altında sabunla yıkayın. İyi el yıkama işlemi sabunla 20'ye kadar sayarak gerçekleşir. Bir besinle yemek hazırlamaya başlamadan önce ellerinizi sabunla yıkamayı sakın unutmayın. Çiğ yumurta yemeyin. Yumurta haşlarken; yumurtanın bulunduğu su kaynadıktan sonra en az altı-yedi dakika pişirin. Bu şekilde yumurta güvenli şekilde pişmiş olur. Yumurtaları, kullanmadan önce mutlaka akan çeşmenin altında yıkayın. Dt. Coşkan ARAS DİŞ FIRÇASI Akıl Hastanesinde tedavi gören bir hasta uzunca bir süredir bir diş fırçasına ip takmış, yerde sürüklüyor ve ona sesleniyordu; - Gel benim cici köpeğim, gel. Doktor bir gün sordu: - Köpeğin nasıl? - Delirdin mi doktor, o hiç köpeğe benziyor mu? - Peki, nedir o? - Görmüyor musun doktor, o bir diş fırçası… - Doğru, o bir diş fırçası… Doktor, tedavinin iyi sonuç vermeye başladığını düşünerek tam oradan ayrılıyorken hastanın diş fırçasına fısıldadığını duydu; - Sakın havlama köpeğim, o seni artık diş fırçası sanıyor! Toplumdaki bazı yanlış kanılar antibiyotiklerin gereksiz kullanımını tetiklemektedir. Nezle grip gibi ateşli hastalıklarda hemen antibiyotik alınması yaygın olarak gözlenmektedir. 10 Adımda Sağlıklı Mutfağın Sırları 2. Çabuk bozulan besinler nemli ortam, bu bakterinin yaşaması ve çoğalması için elverişlidir. Bu nedenle klima filtrelerinin özelliklerine göre belirli aralıklarla temizlenmesi ve değiştirilmesi oldukça önemlidir. Aşırı sıcak nedeniyle terleyen kişilerin kasları gevşer. Böyle bir anda klimanın etkisiyle karşılaşan kişide, şiddetli kas ağrıları ve kas tutulmaları yaşanabilir. Bu duruma hapşırma, geniz akıntısı, gözlerde sulanma-yaşarma, kuru öksürük de eklenir. Bu sebeple klimanın verdiği havanın direkt olarak yüz ve vücudun diğer bölgelerine isabet etmemesi gerekir. Eğer klimanın yönü çevrildiği halde boyun ve omuz bölgesinde tutulma hissi ve ağrılar yaşanıyorsa, o bölgeler bir şal ile sarılıp soğuk havanın temas etmesi önlenebilir. masına ve antibiyotiğin yan etkilerine maruz kalarak iyileşme sürecinin uzamasına neden olur. Antibiyotik gerçekten gerekli olduğunda artık işe yaramaz. En sık hatalı antibiyotik kullanımının bu üst solunum yolu enfeksiyonlarında (ÜSYE) gerçekleştiği gözlenmektedir. 6. Mutfak tezgahları Doğrama tahtalarını, her kullanımdan sonra mutlaka sıcak su ve bol deterjan ile yıkayın. Çiğ et, tavuk ve balık gibi besinlerin temas ettiği doğrama tahtalarına, diğer besinlerin temas etmesine izin vermeyin. Çünkü sadece su ile yıkamak, doğrama tahtasındaki mikropları uzaklaştırmaz. Doğrama tahtalarından mikropları uzaklaştırmak için 1 litre suya bir yemek kaşığı çamaşır suyu ilave edip tahtayı, hazırladığınız karışımda 30 dakika kadar bekletin. Bu uygulamayı düzenli aralıklarla gerçekleştirin. Mutfak tezgahlarını sıcak deterjanlı su ile yıkayıp durulayın. Düzenli aralıklarla mutfak tezgahını 1 litre suya bir yemek kaşığı çamaşır suyu ilave ederek hazırladığınız karışım ile silin. Bu, tezgah üzerindeki mikropların ölmesini sağlar. 7. Mutfak bezleri Mutfakta bulundurduğunuz mutfak bezi, sünger ve fırçaları her gün düzenli olarak bol deterjanlı su ile yıkayıp durulayınız. Açık renkli mutfak bezleri kullanın. Süngerleri sıkça değiştirmeye çalışın. Mutfak 10. Dondurulmuş besinler Dondurulmuş et, tavuk ve balık gibi hayvansal kaynaklı besinleri en sağlıklı eritme yolu; bir gece önceden normal buzdolabına alınmasıdır. Acele edilmesi gereken durumlarda ise normal ısıdaki su altında eritme işlemi uygulayabilirsiniz. Dondurucu, bütün mikropları öldürmez. Canlı kalan mikroplar eritme sırasında hızla çoğalır. Erittiğiniz bir besini kesinlikle yeniden dondurucuya koymayınız. Soba yanında, kalorifer peteği veya tezgah üzerinde eritme işlemi yapmayın. 22 Haziran 2014 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER HAZİRAN 2014 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 05.06.2014 - 07.06.2014 Su Ürünleri 7.Uluslararası Su Ürünleri İhracat ve İşleme, Akuakültür ve Balıkçılık Teknolojileri Fuarı Akuakültür Ekipmanları, Balıkçılık Malzemeleri, Su Ürünleri İşleme Makineleri, Deniz Ürünleri Avrasya Fuarcılık 05.06.2014 - 07.06.2014 ETSİF 2014 Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler Fuarı Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Tarım ve Hayvancılık Teknolojileri Renkli Fuarcılık 05.06.2014 - 07.06.2014 REW İstanbul 2014 Geri Dönüşüm, Çevre Teknolojileri ve Atık Yönetimi Fuarı Katı Atık, Su Ve Atık Su, Arıtma Çamurları, Atık Gaz, Enerji, Genel Ekipmanlar, Kentsel Çevre Temizlik Araç ve Gereçleri, Ölçme ve Ayar Teknolojileri, Hizmet ve Servis, Gürültü, Kaza Önleme ve İş Güvenliği, Ar-Ge İFO Fuarcılık 02.07.2014 - 06.07.2014 ETSİF 2014 Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler Fuarı Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Tarım ve Hayvancılık Teknolojileri Renkli Fuarcılık 06.08.2014 - 10.08.2014 Tarımtech 2014 Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama Teknolojileri Fuarı Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları, Depolama Sistemleri,Soğutma, Havalandırma Renkli Fuarcılık 04.09.2014 - 07.09.2014 TRAK SHOW 2014 Traktör, Taşıyıcı Ekipmanlar, Tarım Makine ve Ekipmanları Fuar Traktör, Biçerdöver, Taşıyıcı Ekipmanlar, Toprak Hazırlama, Ekim ve Dikim Makineleri, İlaçlama, Hasat, Bahçe, Sera ve Hayvancılık Ekipmanları Meridyen Fuarcılık 18.09.2014 - 21.09.2014 GIDA-TEK 2014 Gıda ve İçecek Üretim Makine ve Teknolojileri, Gıda Güvenliği, Katkı ve Yardımcı Maddeler Fuar Sıvı Gıda, Et, Süt, Unlu- Çikolatalı Mamüller, Üretim Makine Sistem ve Ekipmanları, Gıda Güvenliği, Kalite Kontrol Cihaz ve Sistemleri, Soğutma, Havalandırma, Depolama Reed Fuarcılık Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... HAZİRAN AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Genel olarak toprak sürümü bitmiş olmalıdır. Ancak, Sonbahar ekimleri için toprak sürüldüğü gibi, anızlar bozularak da ikinci mahsul ekimi için toprak hazırlanır. Bazı bölgelerde ikileme ve üçleme yapılır. b) Bazı bölgelerde de geç kalınmakla beraber tütün, ayçiçeği pamuk gibi mahsullerle ikinci mahsul olan mısır, bostan, fasulye, turp ekimleri yapılır. c) Her türlü mahsulde çapa, sulama, ot alma, boğaz doldurma ve diğer bakım işleri yapılır. d) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele devam eder. e) Hububatta hasat ve harman işleri devam eder. Mahsüller ambarlanır ve saklanır. MEYVECİLİK a) Bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlenir. Bazı bölgelerde bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlemesi sürüm ve belleme devam eder. b) Dikim işleri bitmiştir. c) Ilık bölgelerde sürgün göz aşısı başlar. Budama bitmiştir. Ancak bazı bölgelerde mücadele amacıyla kanserli dallar kesilir.Uç alma devam eder. Sulama, çapa ve her türlü bakım sıkı bir şekilde ay boyunca yürütülür. Meyvelerde seyreltme yapılır. d) Meyve ağaçlarnıda görülecek her türlü hastalıklara karşı mücadele yapılır. e) Ilık bölgelerde her türlü meyve hasadı başlar ambalajlanarak piyasaya sevk edilir. Bazı meyvelerde kurutularak değerlendirilir. SEBZECİLİK a) Serin bölgelerde sebze ekilecek toprakların hazırlığı ay başında bitmelidir. b) Her türlü sebze tohumu ve fide ekim ve dikimleri bu ay bitirilir. İkinci mahsul olarak ekilecek sebzeler ile Sonbahar turfandası sebzelerin ekimleri yapılır. c) Sebzelerde çapalama, uç alma, koltuk alma, sulama ay boyunca devam eder. Gübreler sulama ile şerbet halinde verilir. Boğazlar doldurulur, çeşitli sebzeler sırıklara alınır ve hereklere bağlanır. d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına karşı mücadele devam eder. e) Her çeşit sebze hasadı başlar. Sebzeler ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Bazıları yerinde salça, konserve, turşu, kurutma, reçel şeklinde değerlendirilir. Domates suyu çıkarılır. BAĞCILIK a) Bazı bölgelerde toprak işlemesi ve gübreleme devam eder. b) Bağlarda sulama, uç alma, boğaz açma, çapalama, hereklere bağlama ve diğer bakım işleri devam eder. c) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele yapılır. Ay sonuna doğru turfanda üzümler hasat edilmeye başlanır. Piyasaya arz edilir. HAYVANCILIK a) Geceleri hayvanlara barınak yeri olan ahırlarda temizlik, dezenfeksiyon ve diğer bakım işleri devam eder. b) Hayvanlar genel olarak meralarda beslenirler. Yeni doğan yavrulara kepek, yulaf ezmesi, fiğ ve yonca verilir. Kırkım devam eder. c) Süt işlemesi ve değerlendirilmesi devam eder. d) Meralar hayvanların devamlı bulunacağı yer olduğundan münavebeli otlatma yapılmalıdır. Çayır ve yem bitkilerinin hasadı, kurutulması ve depolanması devam eder. e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlılarına karşı mücadele edilir. TAVUKÇULUK a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri devam eder. b) Kuluçka işleri ayın başında biter. Tavuklara yeşil yemlerden başka takviye amacıyla diğer yemlerden de verilir. Özellikle civcivlerin beslenmelerine önem verilmelidir. c) Çeşitli tavuk hastalıklarına karşı mücadele edilmeli ve tavukların gezindikleri yerler kireçlenmelidir. ARICILIK a) Bal ile dolmuş çerçeveler alınarak yeni boş çerçeveler konulur. Kovanlarda bakım ve temizlik devam eder. b) Her türlü hastalığa karşı mücadele devam eder. c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır. Mevzuat ▶▶ 3 Mayıs 2014 Tarihli ve 28989 Sayılı Resmî Gazete, İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ ▶▶ 13 Mayıs 2014 Tarihli ve 28999 Sayılı Resmî Gazete, 2014/6355 Çeşitli Afetler Nedeniyle Zarar Gören Gerçek veya Tüzel Kişi Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Düşük Faizli Kredi Kullandırılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamındaki Kredi Borçlarının Ertelenmesine Dair Karar ▶▶ 14 Mayıs 2014 Tarihli ve 29000 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Bireysel Sulama Makine ve Ekipman Alımlarının Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (No: 2014/13) ▶▶ 15 Mayıs 2014 Tarihli ve 29001 Sayılı Resmî Gazete, 6537 Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve 29003 Sayılı Resmî Gazete, Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik ▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve 29003 Sayılı Resmî Gazete, Yem Bitkileri Desteklemeleri Uygulama Esasları Tebliği (No: 2014/16) ▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve 29003 Sayılı Resmî Gazete, Yurt İçi Sertifikalı Tohum Üretiminin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (No: 2014/18) ▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve 29003 Sayılı Resmî Gazete, Yurt İçi Sertifikalı Tohum Kullanımının Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (No: 2014/19) ▶▶ 21 Mayıs 2014 Tarihli ve 29006 Sayılı Resmî Gazete Mükerrer, 2014/6068 Devlet Ormanları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Yayla Alanı Olarak İlan Edilmesi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı ▶▶ 28 Mayıs 2014 Tarihli ve 29013 Sayılı Resmî Gazete, İyi Tarım Uygulamaları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 28 Mayıs 2014 Tarihli ve 29013 Sayılı Resmî Gazete - Mükerrer, Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliği (No: 2014/22) ▶▶ 29 Mayıs 2014 Tarihli ve 29014 Sayılı Resmî Gazete, Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Köy-Koop Haber Haziran 2014 SPOR-TARIM BULMACA “Sporcunun Sinsi Dostu: Astım” 23 »» Hapşırdığınızda gözünü açmanızın mümkün olamayacağını ya da tam hapşırma esnasında kalbinizin bir an için durduğunu muhakkak duymuşsunuzdur. Doktorlar aynı zamanda hapşırma esnasında beyin damarlarının genişlediğini, gözyaşı ve sinüs kanallarının açıldığını, kalp damarlarının genişlediğini ve akciğerlerde normal solunumla atılamayan rezidüel (ölü) havanın dışarı atıldığını da ekliyorlar. Özellikle kalp konusunda uzman doktorlar, kalbin diyastol (gevşeme) sonu dinlenme süresinin arttığını ve bir anlamda kalbin milisaniyelerle ifade edilecek sürede durduğunu ve tekrar çalışmaya başladığını da söylüyorlar. Acaba birisi hapşırdığında “Çok yaşa” demememizin nedeni bumudur? Nedeni ne olursa olsun özellikle bu aylarda o kadar çok kişiye “Çok yaşa” diyoruz ki… Ve eğer farkındaysanız bu sayı her yıl daha da artıyor. Ellerinden, ceplerinden mendilleri eksiltmeyen yüzlerce insan günlük hayatın her yerinde karşımıza çıkıyor. Çoğunlukla “Alerji” adı altında ortaya çıkan bu rahatsızlık, ilerleyen evrelerde “Astım” adı altında, daha tehlikeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Alerjik nezle, genellikle burun tıkanıklığı, akıntı, kaşıntı veya sık hapşırmayla kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Astım ise, alerjik olan ya da olmayan nedenlerle oluşabilen, öksürük, nefes darlığı, hışıltılı solunum gibi belirtilerle kendini gösteren bir solunum yolu hastalığıdır. Astımın türleri ise: • Alerjik astım • Mevsimsel astım • Alerjik olmayan astım • Gece astımı • Spor/Egzersiz kökenli astım Egzersiz kökenli astım ifadesinden, fiziksel aktivite sırasında tetiklenen astım anlaşılmalıdır. Bu duruma maruz kalan kişilerin şikâyetleri arasında hırıltılı solunum, öksürme, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi, yorgunluk ve sportif performansın azalması gibi rahatsızlıklar başta gelmektedir. Yapılan araştırmalar, egzersiz sırasında astım sorunu yaşayan sporcuların, soğuk ve kuru havada çalışmalarında, hava kirliliğinin ve alerjen yükünün (polen, küf mantarı) fazla olduğu yerlerde çalıştıklarında şikâyetlerinin arttığını göstermektedir. Şikâyetlerin önüne geçmek, sağlıklı spor yapmak ve yaşam kalitesini düşürmek istemeyen sporcular, kesinlikle uzman bir doktorla işbirliği Y. İzzettin BAŞER 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 1 T R Ü F M A N T A R I 2 İ D R A K D A R 3 L Ü R E T K 4 K I N A 5 İ R 6 Ü S T 7 Z İ R A 8 Ü T R 9 M İ 10 Ü M İ L 11 12 A T A V İ O K A L A K A T A N G O Y A Z A R A E L Z A E M İ M A T S A N A A R M E T I E R K 12 M İ içersinde olmalıdır. Astım sorunun olan sporcuların tedavilerinin ya da dikkat etmesi gereken şeylerin normal astım sorunu yaşayan insanlardan hiçbir farkı yoktur. Sadece “dikkatli yaşamak” yeterlidir. Astım sorunu olup da spor yapmak isteyenler mümkün olduğunca aktivitelerini kapalı mekânlarda, mecburiyet varsa ve dışarıda ise basit bir ağız maskesi ile yapmalıdır. Bunun yanında polen yükünün en fazla olduğu saatler olan sabah 06.00-09.00 ve akşamüstü 16.00-18.00 saatleri spor için uygun saatler değildir. Ciddi fiziksel yorgunluk ve enfeksiyon riski durumlarında da spora ara verilmesi astımlı sporcuların, yaşam kalitesinin düşmesine engel olacaktır. TARIM BULMACA Ş Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] Y A R A A Ş A N Y K A A N A K K A R Z A R Soldan Sağa 1- Kuzey İtalya’da yetişen çok değerli bir mantar türü 2- Anlama yeteneği, anlayış... Mısır tenesi 3- Çoğalmak, artmak... Takımın kısaltılmışı 4- Saç ve elleri boyamakta kullanılan toz... İlgi... 5- Şarkı, türkü... İslamiyette bir mezhep... Bir latin dansı. 6- Alt karşı... İlaç... Bir mevsim 7- Tarımsal... Askerin su kabı 8- Türkiye’nin plaka kodu... Yemen’in başkenti... Bir organımız 9- Bir nota... Gelir, irat... İlçe 10- Umut... Kökü şifalı baklagiller ailesinden çok yıllık bir çalımsı bitki... 11- Fasıla... Utanma 12- Hızlı koşan, postundan yararlanılan bir memeli türü... Edip Yukarıdan Aşağıya 1- Adını bir hayvandan alan bir üzüm çeşiti. 2- Radyumun simgesi... Kalıtımsal.. Yazım 3- Mahsul.. Türkiye Radyo Televizyon 4- Turfanda... Okey ve kağıt oyunlarında beklenen iki sayının arası... 5- Makine Kimya Endüstrisi... Olağandan büyük... Güneş tanrısı 6- Mai... Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanmış saplar 7- Hz. İsa’nın doğum gününü kutladıkları yortu... Belirti, emare 8- Tabaka... Bir burç 9- İsim... K’ harfinin kalın okunuşu... Karadenize özgü bir sandal 10- Karabuğdaygillerden, 2040 santimetre yüksekliğinde, basit yapraklı, kökü sürgün kesici olarak kullanılan ağaççık... Ufak çapta arı kovanı veya oğul 11- Soy... Kin... Radonun simgesi 12- Çamın odunsu meyvesi. Astım rahatsızlığında yapılacak sporlarda da seçici olmakta yarar vardır. Tavsiye edilen sporların başında yüzme gelmektedir. Ancak o da açık havada yapıldığı takdirde faydalı olmaktadır. Kapalı ortamda havuz suyundaki klorun astımı tetiklediği bilinmelidir. Dalgıçlık gibi sporların önerilmediği, basketbol, bisiklet, uzun mesafe koşusu, futbol, kayak, buz hokeyi, buz pateni gibi sporların yüksek riskli ve tenis,voley bol,güreş,halter,kısa mesafe ve squaş gibi sporlarında düşük riskli kabul edildiği astımlı sporcularda, sadece günlük düzenli yaşam şekliyle, tüm sporları yapabilmek mümkündür. Şunu unutmayalım; düzenli egzersiz astım sorununun tedavi edilmesinde kullanılan bir araçtır. Düzenli spor, akciğer kapasitesinin gelişmesine yardımcı olacak ve yaşam kalitesinin düşmemesine hatta yükselmesine neden olacaktır. Ayrıca spor ve egzersizin mutluluk hormonu diye ad- “Vea Victis!” Avrupa tarihini biraz okuyanlar; Galyalılar’ın (Keltler’in), Roma’yı 7 ay kuşatıp Romalıları güç durumda düşürdüklerini bilirler. Romalı 80 senatör, Keltlerin Kralı Brennus ile uzun pazarlıklar yaparlar ve sonuçta belirlenen ağırlıkta altın verirlerse kuşatmanın kaldırılacağı konusunda anlaşırlar. Gerçekten de Keltler altınları aldıktan sonra Roma’yı kuşatmaktan vazgeçerek, kendi topraklarına dönerler. Romalı senatörlerle Brennus’un huzurunda altınlar bir terazide tartılırken, Keltler tartıda kendi lehlerine hile yaparlar. Romalı 80 senatör bu duruma itiraz ederler. Keltlerin Kralı Brennus belinde taşıdığı ağır kılıcını terazinin ağırlık olan kefesine koyarak şöyle haykırır: “Vea Victis!” Yani “Zavallı Yenikler!” Bu tarihi olayı şunun için anlattım: Yenik taraf her zaman zavallıdır. Galip gelen taraf her zaman haklıdır ve güçlüdür. Yenilginin sebebi nedir? Sebep daima yenilende aranır. Bu bir askeri ve sportif kuraldır. “Nerede hata yaptım ki yenildim.” diyebilmek artık yeniğin düşünmesi gereken bir olgudur. Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır. KİTAP landırılan endorfin salgısının oluşmasındaki önemi de bilinmektedir. Uzmanların kabul ettiği gerçeklerden birisi de, kaygıyı ve stresi uzaklaştıran endorfinin, alerjik-astımlı hastalarda psikosomatik yapıyı dengeleyici etkisidir. O yüzden spor yapmama nedenleri arasında “astım” asla yer almamalıdır. Dünya çapında birçok ünlü sporcunun ki aralarında, Allison Streeter (Manş denizini 32 kere geçen yüzücü), Marit Bjoergen (Dünya kayaklı koşu şampiyonu), David Beckham (Futbolcu), Dennis Rodman (NBA Basketbol oyuncusu), Şahika Ercümen (Serbest dalış şampiyonu) gibi olanlarının olduğunu düşünürsek astım hiçbir şeye engel değildir. Sonuç olarak, spor yapmak istemiyorsunuz astımı bahane etmek yanlıştır. Çünkü spor aynı zamanda astım sorununun da tedavi araçlarındandır. Düzenli olarak doktor kontrolü, dozunda ve “yasalara uygun” ilaç kullanımı ve dikkatli bir yaşam düzeni, astım ve sporun bir arada yapılmasına imkân sağlayacaktır. Spor dolu günler sizinle olsun… Tarım Bağımsızlıktır Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları Kitap özellikle Türkiye Tarımında olumsuzlukları tespit etmek ve çözüm yollarına öneriler geliştirmek için kaleme alındı. Bu bağlamda kitap, son otuz yıldır uygulanan ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de sahip çıkarak sürdürdüğü ekonomi politikalarının tarımda yarattığı çöküşler sergilendi. Bu sergileme yapılırken emperyal politikaların işlevi temel alındı. Bu nedenle, tarımda kapitalist paradigmaya karşı seçeneklerin neler olabileceği konusuna da yer verildi. Kooperatifçilik Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Başka Bir Hayvancılık Mümkün Platon Evrenin başka yerlerinde de zeki canlıların var olduğunun en kesin kanıtı, şimdiye dek bizimle hiç irtibata geçmeye çalışmamış olmalarıdır. Bill Watterson Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu sorulara cevap arıyor.
© Copyright 2024 Paperzz