Birlikten Kuvvet Doğdu - Köy

Bütün filtreler aynı değildir!
Traktörünüzü koruyun. Orijinal yedek parça kullanın.
MOTOR
DİŞLİ
YAĞ
FİLTRE
SDF Filtreleri, %100 performans sağlayan SAME, DEUTZ-FAHR ve LAMBORGHINI traktörlerini; DeutzFahr biçerdöverlerini ve motorlarını dizayn edenler tarafından; zamana ve zorlu çalışma koşullarına
karşı test edilerek, traktörünüzün tüm teknik özelliklerini ve değerini koruması için tasarlanmıştır.
Sorunsuz temizleme
2.864 cm2
filtrasyon alanı.
Traktörünüzün uzun ömürlü olması için SDF yağlayıcılarını kullanmanızı tavsiye ediyoruz. Yaygın yedek
parça ağıyla Türkiye’ de her yerde hizmetinizdeyiz.
Esnek ve sağlam
malzeme.
SDF Parts bir
samedeutz-fahr.com
%100 Orijinal
ç
markasıdır.
BALATA
Türkiye’nin Tarım Gazetesi
HAZİRAN 2014
Yıl:3 Sayı:31
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Birlikten Kuvvet Doğdu
»» S.S. Burdur İli Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliğinin ‘Süt ve
Mamulleri İşletmesi’ tesisi 24 Mayıs 2014 tarihinde görkemli bir törenle açıldı.
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı
Köy-Koop Burdur Birliği 2010 yılında
Burdur ili Merkez Akkaya Köyü köy altı
mevkiinde 14.400 metrekare arsa satın
alarak işletmeyle ilgili çalışmalara başladığı projesinde mutlu sona ulaştı.
2014 Yılı Hayvancılık
Desteklemeleri Belli Oldu
1900 metrekare’lik kapalı
alan üzerinde günlük 12 ton
süt işleme kapasitesi bulunan
fabrikada ilk aşamada; doğal
yoğurt, kaymaklı yoğurt, süzme
yoğurt, beyaz peynir, kaşar
peyniri, tereyağı ve ayran ‘KöyKoop’ markası ile üretilecek.
Açılış töreninde Soma’da gerçekleşen maden kazasında hayatını kaybeden işçileri
anarak sözlerine başlayan Köy-Koop Merkez Birliği Genel Başkanı ve Köy-Koop
Burdur Birliği Başkanı Yakup Yıldız, “1975
yılında 7 tarımsal kalkınma kooperatifinin biraraya gelerek kurmuş olduğu KöyKoop Burdur Birliğimiz, bugün 245 kooperatife ulaşmıştır. Birliğimiz bünyesinde,
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
"Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında
Uygulama Esasları Tebliği 28 Mayıs 2014
Tarihli ve 29013 Sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak, yürürlüğe girdi.
tarımsal kalkınma, sulama, orman kooperatifleri ve su ürünleri gibi çeşitli alanlarda
faaliyet gösteren kooperatiflerimiz bulunmaktadır. Köy-Koop Burdur Birliği olarak,
tüm yaşanılan sıkıntılara rağmen, tarım ve
hayvancılık kenti olan Burdur’umuza bu
tesisi kazandırmaktan dolayı gurur duyuyoruz.” diye konuştu. » Syf 6’da
Makina ve Ekipman Hibe
Destek Proğramı Tebliği
Yayınlandı
»» Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklemesi Programı Kapsamında % 50
hibe desteği uygulanacak.
Hibeye esas yatırım tutarı gerçek kişiler için mal başına
50.000 TL ve tüzel kişiler
için mal başına 100.000
TL’yi geçmeyecek.
Ancak süt üretici birlikleri,
damızlık sığır yetiştiricileri
birlikleri, koyun-keçi yetiştiricileri birlikleri, hayvancılık
kooperatifleri üst birlikleri
ve tarımsal amaçlı koopera-
Türkiye hayvancılığının geliştirilmesi, sağlıklı üretimin
artırılması ve sürdürülebilirliğin sağlanması, yerli
hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve
geliştirilmesi, kayıt sistemlerinin güncel tutulması,
hayvancılık politikalarının
etkinliğinin artırılması ve
hayvan hastalıklarıyla mücadele için yetiştiricilerin
desteklenmesi amacıyla düzenlenen Tebliğ, 2014 Yılın-
tifler 100.000 TL’lik yatırım
tutarı kadar birden fazla süt
soğutma tankı alabilecek.
Mal alım bedellerinin, bu
miktarları geçmesi durumunda aşan kısım başvuru
sahibi tarafından ayni katkı
olarak karşılanacak. Hibe
desteğinden faydalanacakların 30 gün içerisinde başvurmaları gerekiyor. » Syf 16’da
Tarım, İşsizliğin Yükünü de
Taşımaya Devam Ediyor
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)
Genel Başkanı Şemsi Bayraktar
ile tarım sektörünün bugünkü
durumunu, geleceğini ve TZOB’un
faaliyetleri hakkında konuşuk.
Afetzede Çiftçinin
Borcu 1 Yıl Ertelendi
sisleri veya seraları zarar gören
Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) ve
Bakanlığının diğer kayıt sistemlerine göre kayıtlı üreticilerin kredi borçları 1 yıl süreyle
ertelenecek. » Syf 7’de
Ulusal Hububat Konseyi 20132014 üretim yılına ilişkin
yayınladığı buğday değerlendirmesi raporuna göre rekoltenin 2014 yılında Konsey’in
öngördüğü düzeylere inmesi durumunda, düşüş oranı
yüzde 21.1’i bulacak. Meteorolojik kuraklık kaynaklı
buğday üretiminin yetersizliğine dikkat çekilerek,
Türkiye’ye gelen göçmenler,
yurt dışına yapılan yardımlar
ve komşu ülkelerden gelen
talebin artışına vurgu yapılı-
yor. Raporda, uzun yıllar ortalaması olarak 20.0 milyon
Ton olan buğday üretiminin,
yüzde 13.3 düşüşle 17 milyon
348 bin tona düşeceği tahmin ediliyor. » Syf 7’de
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -31» Syf 2’de
Ekonomide Yeni Arayışlar
ve Kooperatifler -I» Syf 10’da
Tarımsal Politikalar ve
Atatürk
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
Tarımda Her Gün Soma
» Syf 5’te
Kerevit Üretimini
Artırmak
» Syf 19’da
Dr. Erhan EKMEN
Belgin GÜNAY
Aile Çiftçiliği Yılı ve
Örgütlenmenin Önemi
» Syf 14’te
Geviş Getiren
Soma’da Ölen İşçilerin Çoğu
Tarımdan Ayrılmak Zorunda
Bırakılan Çiftçilerdir » Syf 4’te
Dr. Nezaket CÖMERT
» Syf 12’de
Buğday Üretiminde
Rekor Düşüş
»» Çeşitli afetler nedeniyle zarar gören çiftçi
ve tarım işletmelerinin, Ziraat Bankası ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi
borçları 1 yıl süreyle ertelendi.
23 Ağustos 2013’ten 31 Aralık
2014’e kadar ülke genelinde
meydan gelen yangın, aşırı
sıcak zararı, samyeli, çığ, heyelan, taban suyu yükselmesi,
sel-su baskını, fırtına, aşırı yağış, aşırı kar yağışı, kar fırtınası dolu, kırağı, don, kuraklık,
yıldırım düşmesi ve hortum
afetlerine maruz kalan ve bu
afetler sebebiyle ekilişleri,
ürünleri, hayvan varlıkları, te-
da Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Bakanlar
Kurulu Kararında yer alan
hayvancılık destekleme ödemelerine ilişkin usul ve esasları da kapsıyor. » Syf 8’de
Label Rouge
» Syf 15’te
» Syf 11’de
Hayvanlarda İşkembe
Şişmesi » Syf 18’de
KOOPERATİFÇİLİK
01/05/2014
02/06/2014
Nisan 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi
01/06/2014
20/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve
Ödenmesi
01/06/2014
23/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının
Beyanı
01/06/2014
23/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin
Verilmesi
01/06/2014
23/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil
Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin
Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
01/06/2014
24/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
01/06/2014
26/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi
01/06/2014
26/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil
Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin
Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi
01/06/2014
26/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödenmesi
01/01/2014
30/06/2014
2013 Yılına Ait Yevmiye Defterinin Kapanış Tasdiki (TTK)
01/06/2014
30/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara
İlişkin Primlerin Ödenmesi
01/06/2014
30/06/2014
Mayıs 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi
01/06/2014
30/06/2014
Sanayi ve Ticaret Odası Yıllık Munzam ve Nispi Aidat 1.Taksit
Ödemesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Caner KOÇ
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Ünal ÖRNEK
• Erol AKAR
• Tevfik Fikret CENGİZ
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
ER
V E D İ Ğ E R TA
BİR
LİKLERİ M
E
RK
Köy-Koop Merkez Birliği
Yönetim Kurulu
Nisan 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara
İlişkin Primlerin Ödenmesi
F
Soma’da yaşanan faciada yaşamını yitiren tüm maden emekçilerini
saygılya anıyor; yakınlarına, ailelerine ve tüm halkımıza sabır ve başsağılığı diliyoruz.
KÖY-KOOP TÜM EMEKÇİLERİN YANINDADIR.
01/05/2014
02/06/2014
İ
AT
Soma’da Ölümün Karası...
Kurumlar Vergisi Mükellefleri İçin Vergi Levhasının İnternet
Vergi Dairesi Üzerinden Yazdırılarak Alınması
MA
Yazarımızın önceki yazılarına www.
koykoop.org adresinden ulaşabilirsiniz
01/05/2014
02/06/2014
IN
Bademler daha kooperatif kuruluşuna
geçişte diğer iki ödüllülere göre adını
kooperatiften önce sinema ve tiyatroyla duyurmuştu. Farklı bir sosyal yapıya
sahipti. Okuma yazma oranı en ileri
kasabalar düzeyindeydi. Kooperatif
arayışlarına daha “kooperatif” sözünün edilmediği1970 başlarında başladı. Anadolu’nun diğer köyleri gibi bol
arazisi de yoktu. Ama topraktan gelir
sağlamak ve bunu değerlendirmek istiyorlardı. Önce tavukçuluk kooperatifini
düşündüler. Peşinden tütün konusunu
kooperatif aracılığı ile değerlendirmeyi
düşündüler. Ve nihayet arazi satın alıp
bugünkü Seracılık Kooperatıfini
kurdular. Bu kooperatif mevsimlik çiçekler yetiştiriyor. Belediyelerle anlaşmaları var. Onların istediğinde mevsimlik çiçekleri onlara sağlıyor.
Bademler ’de bir ilköğretim okulu var.
Okuma yazma oranı en yüksek seviyede. Dışa göç yok. Ama sürekli göç alma
nedeniyle nüfusu gittikçe yükseliyor.
Bu üç kooperatifin kıyaslanmasından
alınacak ders şu: Kooperatif bilinci
olan kooperatif ortakları kendi çıkarlarını değil, kooperatiflerini birinci planda tutuyorlar ve ona sımsıkı sarılıyorlar.
Not: bundan önceki sayıda gazetenin
ana sayfasında 30. olarak gösterildiği
halde, benim yazımın başında 29 rakamı boy gösteriyordu. Bu yanlışlıktan
dolayı özür dilerim. - sürecek -
2013 Yılı Emlak Vergisi I. Taksit Ödemesi
K
Atatürk kooperatifçiliğe, dolayısıyla
köylünün kalkınmasına Cumhuriyetin ilk yıllarında öncülük etmiştir. Bu
amaçla Silifke’de 30 çiftçiyi bir araya
getirerek Tarım Kredi Kooperatifini
kurmuş, kendisi de bu kooperatifin 1
nolu ortağı olmuştur. Onun köylünün
kalkınmasındaki güçlü isteği, “Köylü
Milletin Efendisidir” sözünde yatar.
1980 yılına geldiğimizde12 Eylül Hareketi köylünün devlete karşı örgütlendiği görüntüsünü vererek Köy-Koop
üzerinde acımasız bir baskı kurmuş,
Köy-Koop yöneticileri tutuklanmış, kooperatifler türlü suçlarla zan altında bırakılmışlardır. Ayrıca, çeşitli kooperatif
yöneticileri uydurma suçlarla mahkemeye sevk edilmiş ve yıllar süren davalarla kooperatifçilikten uzaklaşmaları
amaçlanmıştır.
Bu baskı Taşucu Balıkçılık Kooperatifinden de esirgenmemiş, ortakları yılgınlığa götürecek hareketler sürdürülmüştür. Öyle ki, kooperatif üst üste üç
genel kurulunu çoğunluk sağlayamadığı için yapamamış ve böylece, kooperatif “fesih” durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Bunun üzerine kurucu ortaklar
kooperatifin mal varlığının maliyeye
geçmesini önlemek üzere olağanüstü
toplanarak kooperatifin mal varlığını
Taşucu Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na
bağışlamış ve bu kararı Silifke Asliye
Şimdi Gelelim Ödüllü
Kooperatiflerden Bademler’in
Ayakta Kalış Nedenlerine
01/05/2014
02/06/2014
L
Köy-Koop kooperatifçilik
hareketi köy kalkınmasında
önemli bir rol oynamış,
10.500 köyde köy kalkınma
kooperatifleri kurulmuş, bu
kooperatiflerde 4.500.000
kişi ortak olmuştur. Ayrıca,
bu kooperatiflerden 15.000’e
yakın işçi yurtdışına
gönderilmiştir. Köylünün bu
kooperatiflerin desteği ile
modern tarıma geçmesinde
Köy-Koop’un büyük katkısı
olmuştur. Sözü edilen
gelişmeler sonucu, ülkemizde
meyve suyu fabrikaları,
salça tesisleri, ayçiçeği yağı
fabrikası, yem tesisleri,
süt tesisleri kurulmuş,
mantarcılık ve hayvancılık
büyük çapta gelişmiştir.
Romanya’dan 15.000 traktör
getirilerek traktör karaborsası
kırılmış ve köylünün makineli
tarıma geçişi sağlanmıştır.
2013 Yılı Çevre Temizlik Vergisi I. Taksit Ödemesi
KA
Balıkçı ağalarının birer sömürü kaynağı olan ve bundan Aslan Eyce’nin büyük
çabasıyla kurtulup emeklerinin karşılığını alan insanların oluşturduğu Balıkçılık Kooperatifinin ulaştığı noktaya bir
göz atalım.
Aslan Eyce bana ulaştırdığı nota
şu başlığı atmış: KÖY-KOOP
Kooperatif Hareketi ve 12 Eylül
Ölüm Fermanı
Taşucu Balıkçılık Kooperatifi ülkemizde başarı ve hizmetini kanıtlamış
bir kuruluş olarak yöredeki, balıkçılar
arasında birlik ve beraberliği sağlamış,
hem balıkçılara hem de ekonomimize
katkı sağlamakta başrolü oynamıştır.
Milliyet Gazetesinin 1975 yılında açtığı Karacan Armağanının birincisi
olmuştur. Ayrıca bu kooperatifin bu
başarısından etkilenen Ege ve Karadeniz’deki balıkçılarla birlikte Eğridir
Gölü, Akhisar’da bulunan Gölmarmara,
Bursa Apollon Gölü ve Söke’deki Bafa
Gölünün kamulaştırılmasında ve Karadeniz Bölgesi balıkçılarının kooperatifleşmesinde önemli
katkısı
olmuştur. Taşucu Balıkçılık Kooperatifi
Başkanı Aslan Eyce, bu başarılı çalışmaları sonucu (İçko-Birlik) İçel Kooperatifler Birliği’nde 15 yıl Başkanlık ve
kooperatifler merkez birliği olan KöyKoop’ta 1974-1980 arası Genel Başkanlık Yardımcılığı yapmıştır.
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
01/05/2014
02/06/2014
Ğİ • KÖY
Gelelim Milliyet Karacan
Armağanının Birinciliğini
Kazanan Taşucu Balıkçılık
Kooperatifine
Hadi İLBAŞ
Hukuk Mahkemesine onaylatmıştır.
Kurulan bu vakıf yoksul öğrencilere
ilköğretimden başlayarak üniversiteye kadar burs yardımları başlatmış ve
onların öğrenimlerini tamamlamada
büyük destek sağlamıştır
Vakfın kurucu başkanı Aslan Eyce, sahip olduğu tarih koleksiyonunu bu vakfa bağışlayarak vakıf binasında “Aslan
Eyce Amphora Müzesi’nin kurulmasını
sağlamıştır. Bu müze kendi konumunda dünyanın en kültürlü amphora müzesi haline gelmiştir.
Kooperatifçilikle başlayan hareket vakfa dönüşmüş olsa da bu vakıf Taşucu
kasabasının sosyal, kültürel ve turizm
gelişmesinde önemli katkılar sağlayarak çalışmalarını sürdürmektedir.
RLİ
Sonuçta Engiz her ne kadar 19 Mayıs İlçesi adıyla ilçe olduysa da, kooperatif
tesislerini %50 – %50 ortak oldukları
Köy-Tür’e teslim etmeleri onlarda en
küçük bir üzüntü yaratmadı. Ve böylece Kurulduğu güne göre en modern süt
tesisleriyle tanınan Engiz’in ne adı kaldı ne de kooperatiflerinden eser kaldı.
Bİ
»» Engiz ve Çevresi Kooperatifler Birliği ortakları yurtdışından kazandıkları paralarla
konut yapma sevdasına kendilerini öylesine kaptırdılar ki, Engiz umulmadık bir şekilde
kentleşmeye doğru koşar adım gitti.
Değerli Kooperatif Yöneticileri ve
Kooperatif Ortakları,
Haziran 2014 Dönemi muhasebe işleri
ile ilgili yapılması gerekenleri madde
madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız.
Her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar
konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bilindiği üzere bu ay genel kurullar
ve kapanış tasdikleri için son ay.
Z
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -31-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koykoop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Haziran 2014 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Soma’da Ölen İşçilerin Çoğu
Tarımdan Ayrılmak Zorunda
Bırakılan Çiftçilerdir
»» Maden ocaklarında iş güvenliği ve işçi sağlığı
standartları yaşamsal öneme sahip. Buna ek olarak
işçilerinin eğitimi de çok önemli.
Dört-beş günlük göstermelik eğitimle
insanların maden ocağına indirildiği
biliniyor.
Bunlar gerçekleştirilmeden maden
ocaklarında işçi çalıştırmak onları bile
bile ölüme götürmekle eşdeğer.
Soma’da yaşanan trajedinin nedenlerinin temelinde bunlar var.
Sistem, ölümlerin işin fıtratında olduğunu söylüyor. Ancak kimilerinin geç,
kimilerinin de vahşi kapitalizmin sonucu olduğunu söyleyemiyor, saklıyor.
Maden ocaklarındaki ölümleri,150 yıl
öncesi meydan gelen olaylarla karşılaştırıyor.
Konuya bir de çiftçilik ve tarım açısından
bakmakta yarar var. Soma’da ölen işçilerin çoğunun tarımdan ayrılmak zorunda
bırakılan, madene göstermelik eğitimle
indirilen çiftçiler olduğu biliniyor.
Bu konuda bir açıklama yapan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar Bayraktar, “Soma’da
ölen işçilerin çoğu tarımdan ayrılan
çiftçilerdir. Küçük ve verimsiz işletmeler yüzünden tarımda geçimini sağlayamayan çiftçiler, ailelerinin ihtiyaçlarını
karşılamak için maden ocaklarında, inşaatlarda düz işçi olarak çalışıyor. Kırsalda yoksulluk şehirlerden çok daha
fazla. Kırsal, ülke milli gelir ortalamasının üçte biriyle yaşıyor. İstihdamda
yüzde 23,6 pay alan tarım, cari fiyatlarla
ülke gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde
7,4′ünü karşılıyor. Maden işletmeleri
de tarımdan gelen ucuz işgücünü tercih
ediyor. Yıllar itibarıyla baktığımızda tarım sektörünün istihdamdaki payının
da azaldığını görüyoruz… 1996′da tarımda 9 milyon 259 bin kişi çalışırken,
bu sayı 2013′te 6 milyon 15 bine inmiştir” dedi.
Bayraktar, “Tarım sektöründen diğer
sektörlere istihdam kayması ve göç,
Türkiye için kaçınılmaz bir süreçtir.
Önümüzdeki süreçte milyonlar tarımdan ayrılacak. Tarımdan ayrılanlar,
mesleki eğitimleri olmadığı için kalifiye
işçi değildirler. Madenlerde, inşaatlarda düz işçi olarak, düşük ücretlerle çalışıyorlar. Bu işyerlerinde iş güvenliği ve
işçi sağlığı standartları iyileştirilemezse
büyük ölümler kaçınılmaz olacaktır.
Şeklinde açıklamasını sürdürdü.
Ancak, Bayraktar’ın “Soma’da ölen
işçilerin çoğu tarımdan ayrılan
çiftçilerdir” açıklamasını, yukarıda
da yazdığım üzere “Soma’da Ölen İşçilerin Çoğu Tarımdan Ayrılmak Zorunda Bırakılan Çiftçilerdir.” şeklinde
değiştirmek daha doğru gibi geliyor.
Diğer yandan “Tarım sektöründen diğer sektörlere istihdam kayması ve göç,
Türkiye için kaçınılmaz bir süreçtir.”
tespitinin kabul edilmesini de tartışmak gerekiyor.
Göçün açıklamasını şöyle yapabilir miyiz? Kırsal bölgelerde, ailelerin sahibi olduğu çiftlikler zarar eder duruma
getirildi. Aile çiftçiliği için kullanılan
kaynaklar ve küçük işletmeleri pazara
taşıyan kooperatifler yararsız olarak
görüldü. Aile çiftçiliği, (sözde)serbest
piyasa ekonomisinin dengesini bozan
etmenler olarak değerlendirildi. Aile
çiftçiliği yapan küçük işletmeler ve kooperatifleri desteklemek ve birleştirmek
için gerekli çalışmalar yapılmadı. Köylülük hor görüldü ve küçümsendi.
Sonuçta tarım üretimi yapan Aile Çiftçiliği sahipsiz kaldı, bu işletmeler kendi
varlıklarını sürdüremeyecek duruma
getirildiler ve kırsal bölgelerde yaşayan
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
insanlar kentlere göç etmeye zorlandı.
Kentlere gelen bu insanlar, sanayi ve hizmetler sektöründe iş
bulamadıkları gibi yeterli sağlık,
eğitim ve barınma olanakları da
edinemediler.
İş bulabilenler ise, maden ocaklarında korumasız çalışmak zorunda bırakıldılar.
Bu şekilde köylerin boşaltılmasıyla kentlere gelen, ancak iş ve
aş bulamayan, ya da boğaz tokluğuna iş bulabilen yoksul köylülerin denetimi daha kolay bir duruma getirildi.
Gelinen noktada, acımızı hiç unutmayarak tarım politikaları açısından yeni
yaklaşımlar yapma gereği ortaya çıkmış bulunuyor.
Ancak, öncelikle tarım politikalarıyla
ilgili iki tespit yapalım.
Birincisi şu; Kimilerinin bilinçli, kimilerinin de konuya yabancı olduğu için
ileri sürdüğü üzere Türkiye ve dünyada
tarımının en büyük zaafı, aile çiftçiliğinden değil, tarım ve gıda şirketlerin
denetimdeki dev tarımsal işletmeler
lehine uygulanan politikalardan kaynaklanıyor.
İkinci ise, tarım kesiminin gerçek anlamda güçsüz olmasıdır. Çok sayıda
çiftçi örgütü olmasına karşılık bunlar
tabanın sesini yansıtmaktan uzaktırlar. Aile çiftçiliği karşıtı uygulanmakta
olan tarım politikalarına karşı çıkamaz
bir şekilde siyasal iktidarların denetimi
altındadırlar.
Tarım politikaları değiştirilmez ise bu
süreç devam edecek. Ancak, küçük ve
orta ölçekli aile çiftçiliğini koruyan tarım politikaları izlenebilirse bu göçü
durdurmak, en azından makul bir düzeye indirmek olasılığı vardır.
Bu bağlamda aile çiftçiliği desteklenmelidir. Bilindiği üzere Birleşmiş
Milletler’in 2014 yılını Aile Çiftçiliği
ilan etmesi rastlantısal değildir. Aile
çiftçiliğinin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin ve kooperatifleşme ile sağlanmalıdır.
Diğer yandan küçük işletmelerin ölçek
sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin
sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilmektedir. Örneğin, devlet sulama
tesisleri, girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme, ortak
makine parkları gibi.
Sonuç olarak Bayraktar’ın “İş güvenliği
ve işçi sağlığı standartları iyileştirilemezse büyük ölümler kaçınılmaz olacaktır.” şeklinde olumsuz bir beklentide bulunmak yerine seçenek sunma
sorumluluğu vardır.
Aile Çiftçileri, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve diğer çiftçi örgütlerinden
çaresizliğin kabulünü değil, küçük ve
orta ölçekli aile çiftçiliğini koruyan tarım politikalarını ortaya koymalarını
bekliyor.
“Hayvancılıktan Kopma
Noktasına Geleceğiz”
»» Denizli’nin Büyükşehir Yasası ile birlikte oluşturulan iki yeni ilçesi Merkezefendi
ve Pamukkale Belediye Meclisi ilçe sınırları içerisinde bulunan mahallelerde
hayvan yetiştirilmesine sınırlama getirdi.
Merkezefendi Belediye Meclisi’nde
ilçe sınırları içerisinde kalan, Barutçular, Eskihisar, Göveçlik, Hacıeyüplü, Hallaçlar, Hisar, Karahasanlı, Kadılar, Kayalar, Saruhan,
Şirinköy, Başkarcı ve Aşağışamlı
köylerinde! mahallelerinde hayvancılık yapılması sınırlandırıldı.
Pamukkale Belediye Meclisi’nde
alınan karara göre ise Gökpınar,
Tekke, Karahayıt, Kayıhan, Zeytinköy, Zümrüt ve Pamukkale mahallelerinde hayvancılık yapılmasına sınırlama getirildi.
Alınan kararlarda adı geçen mahallelerde, büyükbaş 3, küçükbaş 10,
kümes hayvanı sayısı 15 ile sınırlandırıldığı gibi, bu mahallelerde,
hayvancılık faaliyeti 5 yıl içerisinde,
kademeli olarak sonlandırılacak.
Alınan Karar Bölge
Hayvancılığına Vurulan
Bir Darbedir
Hayvancılığa kısıtlama getiren
karara tepki gösteren, Köy-Koop
Merkez Birliği ortağı ve Denizli
Bölgesi Hay-Koop Birliği Başkanı
Mehmet Varol, Merkezefendi ve
Pamukkale Belediye Meclisi’nde
alınan kararın sonuçlarınının hiç
gelerde hayvancılık faaliyeti 5 yıl
içerisinde kademeli olarak sonlandırılacak. Alınan bu karar bölge
hayvancılığına vurulan bir darbedir, hayvancılığın yok edilmesidir.
Tarım ve hayvancılık olmaz ise bu
insanlar nasıl geçimlerini sağlayacaklar?” diye konuştu.
düşünülmeden, acele alınmış kararlar olduğunu söyledi.
Karardan önce İlçe ve Büyükşehir
Belediye Meclis”nde tarım ve hayvancılık ile ilgili komisyonlar oluşturulması gerektiğini. Tarım’ı ve
hayvancılığı bilmeden bilinçsizce,
araştırmadan, köyden mahalleye
dönen ve neredeyse tamamının
geçimini tarım ve hayvancılık olan
bu yerler için alınan sınırlama kararının, üreticiyi idam sehpasına
çıkartmakla eş olduğunu söyleyen Varol, “Merkezefendi ve Pamukkale ilçelerinde hayvancılık
sınırları belirlendi. Hazırlayanlar
utansın, onaylayanlar utansın.
Hayvancılığın sınırlandığı bu böl-
Varol, “31 Mart 2014 tarihi itibariyle 6360 sayılı Büyükşehir Yasası ile köy ve beldeler mahallelere
dönüştürülerek şehrin bir parçası haline getirildi. Kağıt üzerinde
17-17,5 milyon köylüyü bir anda
6 milyona kadar düşürmekle olmuyor bu işler. Denizli’de alınan
bu sınırlamaların süreçte başka
illerde de yaşanacağı açıktır. 5 yıl
içerisinde ahır, ağıl ve kümeslerin
kaldırılmasıyla, zaten gün geçtikçe uzaklaştığımız hayvancılıktan
kopma noktasına geleceğiz. Üretim yapmak isteyenler, köylerin
mahallelere dönüştürülmesi ile
yerleşim alanlarının dışına çıkmak
zorunda kalacaklar. Bu da başta
göç olmak üzere birçok sorunu
da beraberinde getirecektir. Alınan bu karardan bir an evvel geri
dönülmesini istiyoruz, yoksa hem
Denizli, hem de ülkemiz kaybetmiş olacak.” dedi.
İzmir Büyükşehir, Bademli Fidancılık
Kalkınma Kooperatifi İle Protokol İmzaladı
»» Yerli üreticinin desteklenmesi amacıyla kooperatiflerle anlaşma yapan ve
Türkiye’de “sözleşmeli üretim” modelini uygulayan ilk yerel yönetim olan İzmir
Büyükşehir Belediyesi, Bademli Fidancılık Kalkınma Kooperatifi ile ‘Fidan, Ağaç,
Yoğurt, Ayran ve Zeytinyağı alım Şartları Protokolü’ imzaladı.
Ödemiş Bademli’de gerçekleşen imza
törenine Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun yanısıra
Ödemiş Belediye Başkanı Mahmut
Badem, Bayındır Belediye Başkanı
Ufuk Sesli ve Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, Bademli Fidancılık
Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bilgi ile bölge
üretici temsilcileri ve kooperatif
ortakları katıldı.
“Kooperatiflerin önünü
açmak istiyoruz”
Bugün yapılan ihracatın gün geçtikçe arttığını kaydeden Başkan
Kocaoğlu, “Biz bu işe başladığımızda bu ürünleri satmak bir hayaldi, ürünleri yurt dışına satmak
ise hayal bile değildi. Önümüzdeki
günlerde kooperatiflerle bir toplantı yapacağız. Dünyaya açılmanın, Türkiye’de büyümenin yolunu bulmak zorundayız. Niyetimiz,
kooperatifleri bir yere bağlamak,
özgürlüğünü ve yönetim anlayışını
kısıtlamak değil. Araştırma ve pazarlama yapacak, dünyanın talebini bize iletecek ve bütün kooperatiflerin önünü açacak bir sistemi
Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin
desteğiyle kurmak ve geliştirmek
istiyoruz” diye konuştu.
Önce yerelde kalkınma
İzmir’in Bakırçay, Tahtalı ve Gediz Havzası’nda çok önemli bir
tarım kenti olduğunu vurgulayan
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz
Kocaoğlu, önce yakın
coğrafyanın doyurulması gerektiğini belirterek şöyle devam
etti: “Tarımın 30-40
yılık ihmal edilmişliğinin farkına vararak
tarımı bu kentte, ülkede kalkındıracağız.
Hedefimiz lokmayı
büyütmek.
Üretim
de, yönetim de, demokrasi de yerelde
başlıyor. Yerelde ne
kadar gelişirsek, köyleri, kentleri ne kadar katılımcı bir
yönetim anlayışıyla yönetirsek,
genelde de birlikte o kadar sinerji
yaratarak ve yönetim anlayışına
katkıda bulunarak demokrasiyi
yerleştiririz.”
Bademli Fidancılık Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bilgi de törende şunları
söyledi: “Bugün Bademli Kooperatifi, ülkemiz kooperatifçiliğinin
önde gelenlerinden biriyse, ithalat
yapabiliyorsak, yerli üreticimiz arkamızda bir destekleyenimiz var
diye düşünüyorlarsa, biliniz ki
üreticilere verdiğiniz güç ve sevgiden kaynaklanıyor. Meyve veren
her üç ağaçtan biri bizim diyebiliyorsak bundandır.”
Üreticiye 7 yılda 105
milyon TL destek
İzmir Büyükşehir Belediyesi, ihtiyaçlarını kooperatiflerden sağla-
yarak yerli üreticiye 2007 yılından
bugüne kadar toplam 103.8 milyon TL katkıda bulundu. Büyükşehir ayrıca, İzmir’in 11 ilçe ve 450
köyündeki 20 bin çiftçiye toplam
500 bin adet meyve fidanı dağıttı.
Proje kapsamında bugüne kadar
dağıtılan fidanların alım bedeli 2
milyon lirayı aştı.
5.2 Milyon TL’alım
Yapılacak
Büyükşehir Belediyesi, Ödemiş’e
bağlı Bademli Fidancılık Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi’nden 20072013 yılları arasında toplam 8.2
milyon TL’lik ağaç, çalı grubu, süt,
yoğurt, ayran alarak üreticiye destek oldu. Büyükşehir, kooperatiften 2014 yılı içinde ise 2.2 milyon
TL bedelle ayran, yoğurt, zeytinyağı ve 3 milyon bedelle ağaç ve
meyve fidanı olmak üzere toplam
5.2 milyon TL’lik alım yapacak.
Köy-Koop Haber Haziran 2014
TARIM
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapıldı
»» Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girdi.
Toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari
tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal
arazi büyüklüklerinin belirlenmesi ve
bölünmelerinin önlenmesi amacıyla
hazırlanan Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun göre; asgari tarımsal arazi büyüklüğü; mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel
ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım
arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı
yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük
belirlenemeyecek. Bakanlık asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre artırabilecek.
Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen
büyüklüklerin altında ifraz edilemeyecek, hisselendirilemeyecek. Hazine
taşınmazlarının satış işlemleri hariç
olmak üzere pay ve paydaş adedi artırılamayacak. Ancak, tarım dışı kullanım
izni verilen alanlar veya çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak ihtiyaçları
olan bitkilerin yetiştiği alanlarda arazi
özellikleri nedeniyle belirlenen asgari
tarımsal arazi büyüklüğünden daha küçük parsellerin oluşması gerekli olduğu
takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile
daha küçük parseller oluşturulabilecek.
Mirasa konu tarımsal arazi ve
yeter gelirli tarımsal arazilerde
mülkiyetin devri esas olacak
Mirasçılar arasında anlaşma sağlanması
halinde, mülkiyeti devir işlemleri mirasın açılmasından itibaren bir yıl içinde
tamamlanacak. Devir işlemlerinin bir yıl
içinde tamamlanmaması ve dava açılmaması halinde, kanunun ilgili hükümleri uygulanacak.
Mirasçılar, terekede bulunan tarımsal
arazi ve yeter gelirli tarımsal arazinin
mülkiyeti hakkında; bir mirasçıya veya
yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerini karşılaması durumunda birden
fazla mirasçıya devrini, Türk Medenî
Kanununun ilgili maddelerine göre kuracakları aile malları ortaklığına veya
kazanç paylı aile malları ortaklığına
devrini, mirasçıların tamamının miras
payı oranında hissedarı oldukları Türk
Ticaret Kanunu hükümlerine göre kuracakları limited şirkete devrini, mülkiyetin üçüncü kişilere devrini kararlaştırabilecekler. Yeter gelirli tarımsal arazi
mülkiyeti kendisine devredilen kişi, bu
araziler için zorunlu olan araç, gereç ve
hayvanların mülkiyetinin gerçek değerleri üzerinden kendisine devredilmesini
isteyebilecek. Bakanlık, gerekli hallerde
asgari tarımsal arazi büyüklüğünün altındaki tarımsal arazileri toplulaştırabilecek veya kanun kapsamında değerlendirmek üzere kamulaştırabilecek.
Tarımda Her Gün Soma
5
»» Elazığ’da çobanın boğazına sinek kaçmış. Belki de öyle sanıyor. Salık
vermişler ve tarım ilacını (zehir dememiz gerekir) suyla karıştırarak içmiş.
Hastaneye kaldırmışlar. Umarım hayatta kalır. Benzer bir olay İzmir’in
bir köyünde de gerçekleşmişti. Bir baba ve oğlu yeni tarım ilaçlarının içilse
bile insanı öldürmeyeceği konusunda diğerleri ile kahvede iddialaşıyorlar.
Sonunda bir miktar tarım ilacı içerek savlarını kanıtlamak istiyorlar. Sonuç
baba ölüyor, oğlu ise zorlukla kurtarılıyor.
Tarım ilaçlarına aslında zehir dememiz lazım. İlaç deyince sanki
bitkiyi veya böceği iyileştirecekmiş gibi algılanabiliyor. Bir süredir bunlara biyosit veya Türkçe canlıkıran deniyor. Ancak bu
kullanımlar yaygınlaşmadı. Bu
zehirlerle bazıları intihar ediyor.
Bu sayı canlıkıranlardan zarar
görenlerin çok küçük bir kısmı.
Zehirleri sıkarken çiftçiler zarar
görüyor. Bazı köylerde 60 yaşın
üzerindeki erkeklerin çoğu ölüp
gidiyor. İkincisi bu zehir atıkları
havaya, suya karışarak diğer canlılara ve insanlara zarar veriyorlar. Zehir atılmış tarım ürünlerini
tüketenler de çeşitli hastalıklarla
karşılaşıyorlar. Kısacası tarımdaki zehirler nedeniyle her gün
Soma cinayetinden daha fazla
insan ölüyor. Farkı ne? Bir, anında ölmüyorlar. İki, hasta olanlar
neden dolayı hasta olduğunu bilmiyorlar. Tarım ilaçlarına (zehirlere) bağlı endüstriyel tarım sistemi sessizce arkasında binlerce
Soma bırakarak ilerliyor. Tohum
üreten şirketlerin çoğu aynı zamanda tarım ilacı (canlıkıran)
üreticisidir. Bunların bir kısmı
ise aynı zamanda beşeri ilaç üretirler. Böylesi şirketler üç kanal-
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
dan kâr elde ederler. Kapitalist
sistemin normal çalışma tarzı
nedeniyle isteseler de bu sistemi
terk edemezler. Kısacası böyle
davranmalarının nedeni mutlaka
kötü insan olmaları değildir.
Yeni tarım ilaçlarının
eskilerine göre çok
zararsız olduğu ne yazık
ki köylüler arasında
yaygın bir kanıdır. Hatta
bilinçli diye düşündüğüm
ziraat mühendisi
arkadaşlarımdan bile
buna inananlar var.
Güney illerimizden
birinde çevre derneği
başkanı bir köylünün
bile böyle düşündüğünü
hayretle görmüştüm.
Köylülerimizin önemli
bir kısmı, tarım
ilaçlarının atılması
sırasında hemen
öldürmediği nedeniyle
onları insanlar için
zararsız görme
eğilimindeler.
Bir de şu iddia ediliyor: “eskiden
yaşam kısa idi, şimdi uzadı, haliyle kanser benzeri hastalıklar
arttı”. Bu düşünce çok yanlış.
Çünkü çok genç yaşlarda kanser
olaylarının görülme sıklığı arttı.
Önce kafaları değiştirmek gerekiyor. Bir de dikkatimi çeken bir
olay var. Kansere yakalananların önemli bir kısmının akıllarına ancak o zaman başta organik
ürün tüketmek olmak üzere önlem almak geliyor. Çok geç kalınmış oluyor.
Tarım ilaçlarının (zehirler) alternatifi var. Hastalıklara dayanıklı yerel tohumlar, agroekolojik
tarım teknikleri ve ısırgan otu,
soda, arapsabunu gibi maddelerden yapılma ev yapımı ilaçları
pekâlâ sorunu çözebilir.
Toplumu ve üretim dallarını
dikkatlice incelerseniz binlerce
Soma ile karşılaşırsınız.
6
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
“Birlikten Kuvvet Doğdu”
»» S.S. Burdur İli Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliğinin ‘Süt ve Mamulleri İşletmesi’ tesisi 24 Mayıs 2014 tarihinde
görkemli bir törenle açıldı.
Köy-Koop Burdur Birliği 2010 yılında Burdur ili Merkez Akkaya Köyü
köy altı mevkiinde 14.400 metrekare
arsa satın alarak işletmeyle ilgili çalışmalara başladığı projesinde mutlu
sona ulaştı.
1900 metrekare’lik kapalı alan üzerinde günlük 12 ton süt işleme kapasitesi bulunan fabrikada ilk aşamada; doğal yoğurt, kaymaklı yoğurt,
süzme yoğurt, beyaz peynir, kaşar
peyniri, tereyağı ve ayran ‘Köy-Koop’
markası ile üretilecek.
Açılış töreninde Soma’da gerçekleşen maden kazasında hayatını
kaybeden işçileri anarak sözlerine
başlayan Köy-Koop Merkez Birliği
Genel Başkanı ve Köy-Koop Burdur
Birliği Başkanı Yakup Yıldız, “1975
yılında 7 tarımsal kalkınma kooperatifinin biraraya gelerek kurmuş
olduğu Köy-Koop Burdur Birliğimiz,
bugün 245 kooperatife ulaşmıştır.
Birliğimiz bünyesinde, tarımsal kalkınma, sulama, orman kooperatifleri ve su ürünleri gibi çeşitli alanlarda
faaliyet gösteren kooperatiflerimiz
bulunmaktadır. Köy-Koop Burdur
Birliği olarak, tüm yaşanılan sıkıntılara rağmen, tarım ve hayvancılık
kenti olan Burdur’umuza bu tesisi
kazandırmaktan dolayı gurur duyuyoruz. ” diye konuştu.
Projenin hayata geçmesi
uzun bir süreç aldı.
Projenin başlangıcından bugüne
kadar yapılan çalışmaların bir değerlendirmesini de yapan Yıldız,
“Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun (İPARD) Çağrı
İlanı’nı takip ettik. 2012 yılı sonunda
TKDK’nın 9. Çağrı döneminde 22 il
içerisinde Burdur ilinin de proje kapsamına alınması ile 2013 yılı Ocak
ayında, ilgili Kurumun Çağrı ilanına, Köy-Koop Burdur Birliği olarak,
projemizi hazırlayarak %50 hibe konusunda müracaatımızı yapmıştık.
Burdur Köy-Koop Süt ve Mamulleri
İşletmesi’nin toplam proje bedeli
3.611.326.75 TL’dir. Biz buna uygun
harcamalar diyoruz. Burdur KöyKoop olarak projenin inşaatı için ilk
etap da 1.696.806.75 TL, makineekipman ve laboratuar malzemesi
bedeli olarak 1.915.520 TL ödemede
bulunduk. Ambalaj malzemesi, fosseptik çukuru, trafo, buzlu su kulesi,
LNG sıvı gaz tesisi ile birlikte toplam
fabrika maliyetimiz için 5.557.748.27
TL harcanmıştır” dedi.
Burdur iline ve ülkemize kazandırılan bu işletmeyi kurmalarındaki esas
amacın, Köy-Koop markası adı altında halka sağlıklı ve güvenilir ürünler
sunmak olduğu vurgusunu yapan Yıldız, “Bu amaçla, Burdur Belediyesi
Bedesten çarşısında satış mağazamızı hizmete açtık. Üretmiş olduğumuz
ürünlerimizin büyük bir kısmını
buradan halkımıza arz edeceğiz.
245 kooperatifle el ele, kol kola çalışmaların sürdürüldüğü bu projede
emeği geçen herkese çok teşekkür
ediyorum. Süt İşletme Tesisimizin
ilimize, ülkemize tarım ve hayvancılıkla uğraş veren kooperatif ve ortaklarımıza şahsım ve Yönetim Kurulu
adına hayırlı olmasını dilerim.” dedi.
Tesisin açılışını ‘bayram günü’ olarak nitelendiren Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı
Muammer Niksarlı, “Kooperatiflerin kendi ürünlerini pazarlamak ve
onun ticari gelirinden ortaklarını yararlandırmak gibi bir hakkını kabul
etmek ve teslim etmek gerekir. Bazıları kooperatifler niye ticaretle uğraşıyor diyor. Kooperatifleri ticaretle
uğraştırmazsanız, ortada kooperatif kalmaz. Çünkü, kooperatiflerin
amacı ortağına girdi temin ederken,
kalite ve ucuzluk sağlayarak ürününü pazarda sürekli olarak değerinden tüketiciye ulaştırmak, buradan
elde ettiği kazançtan da ortaklarının
faydalanmasını sağlamaktır. Bu bizim Türkiye kooperatifçileri olarak
vazgeçmememiz, unutmamamız gereken bir kooperatifçilik işlevi olmak
zorundadır. Maalesef bugüne bunun
aksine yapılan tanımlamalar ve görevlendirmelerle geldik. Bu bayram
gününü bizlere yaşatan Burdur’un
kooperatif ortaklarına, bizleri yanlız
bırakmayan herkese Türkiye Milli
Kooperatif Birliği adına saygı ve sevgilerimi sunuyorum” diye konuştu.
Açılış törenine katılan Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdür Yardımcısı Faruk
Fıratoğlu, “2014 yılı bugünü itibariyle Bakanlığımız Burdur ilimize 91
milyon TL destekleme ödemesi yapmıştır. 9-10-11 ve 12 dönem Tarım
ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu yatırımları olarak toplam
225 proje kabul edilirken, bunların
destekleme tutarı toplam 65 milyon
TL’dir. Bugüne kadar yaklaşık 12
milyon TL’si ödenmiştir. Diğerlerinin işlemleri devam etmektedir. Bu
da demektir ki, bu ve buna benzer
birçok tesisin daha açılışında sizlerle birlikte olacağız. Burdurumuzda
yaklaşık 230 bin büyükbaş süt sığırımız mevcuttur. Bunların tamamı
kayıtlıdır. Ve elde edilen 400 bin ton
sütün 100 bin tonu Burdur’da işlenmektedir. Bakanlığımızın yürüttüğü
projelerle bu miktarın daha da artacağını belirtmek isterim. Bu tesisin
ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.” dedi.
Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun
Ercengiz ise yaptığı konuşmasında,
Destekleme Kurumu’nun, köylülerimizin, çiftçilerimizin, üreticilerimizin
daha da modernleşmesi, daha da ileriye gitmesi, herşeyden önce yaptığı
yatırımlar açısından çok önem arz ettiğini düşünüyorum.” dedi.
“Açılışını yaptığımız tesisin büyüklüğü ve kapasitesinden öte burada birlikte hareketin, iş birliğinin
ürünü olan bu tesisi Burdur’umuza
kazandıran Köy-Koop Burdur Birliği Başkanı Yakup Yıldız’a teşekkür
ederim. Tesis üreteceği hizmet anlamında çok önemlidir. Kooperatifleri
önemsiyorum. Çünkü, kooperatifler
büyük sermaye karşısında üreticiyi
ayakta tutacak ve koruyacak olgulardır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda
kooperatiflerin önemini çok daha iyi
görürüz. Kooperatifler orada piyasa
dengesini doğrudan belirleyen unsurlardır. Ülkemizde kooperatifler
doğru yönetildiği zaman sonuçları
işte bu şekildedir.” diye konuştu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Köylü
milletin efendisidir” sözüyle konuşmasına başlayan Burdur milletvekili Ramazan Kerim Özkan, KöyKoop’un efendisine hizmet ettiğini
söyleyerek, KDV ve ÖTV fiyatlarının
fazla olduğu için tarım ve hayvancılık yapan vatandaşların ekonomik
sorunlar yaşadığını dile getirdi.
Tarım ve hayvancılığın neredeyse
tüm sektörlere hizmet ettiğini, onun
için de öneminin çok büyük olduğunun altını çizen Özkan, “Üretici olarak 1 kg süt sattığımızda, en az 2 kg
yem almak istiyoruz. Ama bugün 1
kg süt 95 krş. 1kg yem 95 krş. Eğer
biz 1 kg süt sattığımızda 2 kg yem
alabilirsek, Türkiye tarım ve hayvancılığı şahlanır. Tüm sektörlere yansıması da aynı yönde olur” şeklinde
konuştu.
Burdur’a böyle bir tesis kazandırdığı
için Köy-Koop Burdur Birliği Yönetim
Kurlunu tebrik eden, Burdur milletvekili Bayram Özçelik, “2007 yılında
kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile ilgili bir tez çalışmasını kitap
olarak yayınlayacağı bilgisini de veren Uysal, “Ülkemizde korungadan
tutun buzağıya kadar 36’ya yakın
başlıkta, 9,7 milyon TL’sı tarımsal
teşvik veriyoruz fakat bu teşvikleri
verirken Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın cari açığı 10 milyon
TL’nin üzerinde. Bu bir eleştiri değil,
memleket meselesi. Yani 9,7 milyon TL’ teşvik verirken, 10 milyon
TL maaş, bina, enerji, kira vs. ödüyorsunuz. Bu yapının bu durumu
kaldıracağını düşünmüyorum. Genç
nüfus köylerde bitmiş durumda. Bu
süreç böyle devam eder, radikal önlemler alınmaz ise köylerde insan
kalmayacak. Tarım meselesi siyaset
yapılacak bir mesele değildir. Milli
bir meseledir. Köylerde nüfusu nasıl
tutabiliriz? Süte 4 krş değil, belki 25
krş vermekle, Bakanlığın cari harcamalarını belki 5 milyon TL’ye indirerek, 5 milyonu tarıma destek vererek
tutabiliriz diye düşünüyorum.” dedi.
Kooperatifçiliğin Burdur’da yaygın
ve başarılı olduğunu belirten Vali
Vekili Uysal, bu durumu da Burdur
insanının bilinçli olduğunun bir göstergesi olduğu değerlendirmesinde
bulundu.
Burdur’un tarım ve hayvancılıkta
çok ileri seviyede olmasına rağmen,
yatırımlarda geride kaldığını vurgulayan Özçelik, sektöre katkılar sağlayan TKDK’nın bu tür projelerinden
Burdur’da faaliyet gösteren diğer sivil toplum örgütlerinin de yararlanması gerekliliğine işaret etti.
Köy-Koop’un Süt Fabrikası’nı Burdur’ a kazandırılmasından duyduğu
memnuniyeti belirterek, Türkiye’de
yaşanan her sorunun temelinde kırsal kalkınma sorunu vardır tespitinde bulunan Burdur Vali Vekili Ali
Uysal, “Yaşanan trafik sorunu, asayiş sorunu, güvenlik sorunu, kent sorunu, konut sorunu, eğitim sorunu
hepsinin temelini düşündüğümüz
zaman, kırsalda ekonomik ve sosyo
kültürel yönden doyuramadığımız
ve tutamadığımız insanların göçü
var.” diye konuştu.
Protokol konuşmaları ve plaket törenin ardından Köy-Koop Süt ve
Mamulleri işletmesi’nin açılışına
geçildi. Protokol üyeleri misafirler,
kooperatif ortakları ve vatandaşlar
açılışın ardından fabrikayı gezdiler.
Açılışta ziyaretçilere tesislerde üretilen ayran ikramı yapıldı.
Açılış törenine, Burdur Vali Yardımcısı Ali Uysal, Burdur Belediye Başkanı
Ali Orkun Ercengiz, Burdur Milletvekilleri Ramazan Kerim Özkan ve
Bayram Özçelik, İl Özel İdaresi Genel
Sekreteri İbrahim Şimşek, TKDK Burdur İl Koordinatörü Hüseyin Şengün,
Burdur Defterdarı Ramazan Taşaltın, Köy-Koop Kurucu Genel Başkanı
Hadi İlbaş, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ş. Fırat Erkal, Bakanlık
Kontrolörler Daire Başkanı Ahmet
Mendil, Tarım Reformu Genel Müdür
Yardımcısı Faruk Fıratoğlu, Burdur
Güçbirliği Yönetim Kurulu Başkanı
Hasan Aksöz, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer
Niksarlı, Or-Koop Genel Başkanı Adına Başkontrolör Cüneyt Akova, KöyKoop Genel Başkan Yardımcısı M.
Barış Aydın, Prof.Dr. Aynur Gül Karahan, Prof.Dr. Lütfü Çakmakçı, Prof.
Dr. Zübeyde Öner, Köy-Koop Birlik
Başkanları, sivil toplum örgütü temsilcileri, kooperatif ortakları ve basın
mensupları katıldılar.
Köy-Koop Haber Haziran 2014
KOOPERATİFÇİLİK
7
Buğday Üretiminde Rekor Düşüş
Afetzede Çiftçinin Borcu 1 Yıl Ertelendi
»» Yaşanan kuraklık nedeniyle Buğday rekoltesindeki büyük
düşüşlere karşılık, nüfus, turist ve göçmen sayısındaki artışlara
bağlı tüketimde patlama bekleniyor.
»» Çeşitli afetler nedeniyle zarar gören çiftçi ve tarım işletmelerinin, Ziraat
Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları 1 yıl süreyle
ertelendi
Ulusal Hububat Konseyi'nin 2013-2014 üretim yılına ilişkin buğday değerlendirmesi raporuna göre, meteorolojik kuraklık kaynaklı
buğday üretiminin yetersizliğine dikkat çekilerek, Türkiye'ye gelen göçmenler, yurt dışına yapılan yardımlar ve komşu ülkelerden
gelen talebin artışına vurgu yapılıyor.
Buğday Rekoltesinde Yıllık
Düşüş Yüzde 21.1
Raporda, uzun yıllar ortalaması olarak
20.0 milyon Ton olan buğday üretiminin,
yüzde 13.3 düşüşle 17 milyon 348 bin tona
düşeceği tahmin edildiği belirtiliyor. Raporda yer alan verilere göre, Türkiye'nin
2013 yılı buğday üretimi rekor düzeyde olmak üzere 22.0 milyon ton olarak gerçekleşti. Rekoltenin 2014 yılında Konsey'in
öngördüğü düzeylere inmesi durumunda,
düşüş oranı yüzde 21.1'i bulacak. Böylece,
2013 yılında buğdayın 820 milyar dolarlık
gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) katkısı
yaklaşık 16.5 milyar dolar ile yüzde 2.0'yi
buldu. Buğday rekoltesinde meydana gelecek yüzde 21.1 düzeyinde bir gerileme, bu
katkıyı 2013 değerleriyle yüzde 1.6 düzeyine düşürecek.
Raporda, buğday ekim alanlarında sınır
değerlere ulaşıldığı vurgulanarak, bununla
beraber kurak yıllarda üretim yetersizliğinin yaşandığı belirtilerek, buğdaya yapılan
desteklerin bölgesel farklılıklar göz önünde bulundurularak artırılması öneriliyor.
Konsey raporunda, Türkiye'de buğday
tüketim projeksiyonlarının 75 milyonluk
nüfusa göre yapıldığı için fiyatların yükseldiği belirtilerek, bunun yerine, turizm,
göçler ve komşu ülke talepleri göz önüne
alınarak, 85-90 milyonluk nüfusa göre yapılacak bir projeksiyon ile daha gerçekçi
fiyatlara ulaşılabileceği vurgulanıyor.
Buğday Ekim Alanları Azalıyor
Raporda, 10 yıl önce 9 milyon hektar olan
buğday ekim alanının, giderek azalarak 7.7
milyon hektar civarına düştüğü, buna rağmen gerek yeni çeşitlerin ıslahı gerekse yetiştirme tekniklerindeki gelişmelerle ekim
nöbeti ilkelerine uyulması gibi nedenler ile
birim alan veriminin giderek arttığına dikkat çekilerek, İç Anadolu, Akdeniz, Doğu
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde meteorolojik kuraklığın yanında
kışlık hububat için tarımsal kuraklığın da
oluştuğu, bu alanlarda kuraklığın yanında
soğuk havanın zararının da dikkat çekici
boyutlara ulaştığı, ayrıca, Karadeniz Bölgesi
ve Ege Bölgesi'nde de iç geçit kısımlarında
tarımsal kuraklık görüldüğü belirtiliyor.
Konuyla ilgili konuşan UHK Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bayram Sade, buğdaya yapılan desteklerin bölgesel farklılıklar
da göz önünde bulundurularak artırılması
gerektiğini belirtti. Kuraklığın özellikle iç
bölgelerde olmak üzere ülke genelinde etkili olduğunu, bu nedenle sıkıntının etkilerinin azaltılması ve üretimde sürekliliğin
sağlanması için başta kredi borçlarının faizsiz ertelenmesi olmak üzere, değişik tedbirlerin uygulanması hayati önem taşıdığını
söyleyen Sade, " Nadasın etkinliğinin artırılması, nadas alanlarından yararlanmanın
yollarının açılması için; doğrudan ekim, dikey toprak işleme, dip kazan çekimi gibi işlemlerin devreye sokularak bu alanlarda su
ihtiyacı düşük; aspir, macar fiği, kışlık yem
bezelyesi, mercimek, nohut gibi bitkilerin
yetiştirilmesini sağlayacak projeli çalışmaların başlatılması hayati önem taşımaktadır. Buğday ekim alanlarında verim ve daha
çok kalitenin yükseltilmesi için izli tarımın
özendirilmesi gerekir" dedi.
Same Deutz-Fahr Yenilenmiş
Türkiye Kompleksini Hizmete Açtı
Bakanlar Kurulu'nun "Çeşitli Afetler Nedeniyle
Zarar Gören Gerçek veya
Tüzel Kişi Üreticilerin
T.C Ziraat Bankası AŞ ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Düşük Faizli
Kredi Kullandırılmasına
İlişkin Bakanlar Kurulu
Kararları Kapsamındaki
Kredi Borçlarının Ertelenmesine Dair Kararı",
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, 23 Ağustos 2013'ten
31 Aralık 2014'e kadar ülke genelinde meydan gelen yangın,
aşırı sıcak zararı, samyeli, çığ,
heyelan, taban suyu yükselmesi,
sel-su baskını, fırtına, aşırı yağış, aşırı kar yağışı, kar fırtınası
dolu, kırağı, don, kuraklık, yıldırım düşmesi ve hortum afetlerine maruz kalan ve bu afetler
sebebiyle ekilişleri, ürünleri,
hayvan varlıkları, tesisleri veya
seraları zarar gören Çiftçi Kayıt
Sistemine (ÇKS) ve Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığının diğer kayıt sistemlerine göre kayıtlı üreticilerin Ziraat Bankası
ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları 1 yıl süreyle ertelenecek.
Böylece sıfır faizli kredi
alan çiftçiler, erteleme
nedeniyle yüzde 3 faiz
ödeyecekler.
Ertelenen
krediler ile ilgili erteleme
süresi sonuna kadar yasal
takip yapılmayacak. Bakanlar Kurulu’nun resmi
Gazete’de yayınlanan kararı ülke genelini kapsıyor.
Türkiye’nin her yerinde
kuraklık, don, dolu, aşırı
yağış, aşırı sıcaklardan ve
diğer afetlerden zarar gören üreticiler veya tüzel kişilerin zararı
en az yüzde 30 oranında ise kredi borçları ertelenecek.
Borç ertelemelaerinde Hasar
Tespit Komisyonu kararının
olması gerekecek. Komisyon
kararları oy çokluğuyla alınacak. Çiftçilerin borçlarının ertelenebilmesi için zarar oranının en az yüzde 30 olması şartı
aranacak.
Bakanlar Kurulu Kararı sadece
Ziraat Bankası ile Tarım Kredi
Kooperatifl eri’nin kullandırdığı kredilerin ertelenmesini öngörüyor. Özel bankalara olan
borçlarla ilgili herhangi bir
düzenleme yok. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
verilerine göre ülke genelinde
37.5 milyar lira tarım kredisi
kullandırıldı. Bu kredinin 23.9
milyar lirası kamu bankalarına, 22 milyar liradan fazlası
ise Ziraat Bankası’na ait. Bu
kapsamda tahminen 860 bin
çiftçinin 6.5 milyar liralık kredisinin ertelenmesi bekleniyor.
Kredi ertelemesinden
yararlanacak
çiftçilerin, hasar
tespit komisyonunun
raporunu açıkladıktan
sonra 1 ay içerisinde
başvurmaları gerekiyor.
Bakanlar Kurulu Kararı ile çeşitli afetlerden en az yüzde 30
zarar gören çiftçilerin borçları erteleme dönemi süresince yüzde 3 faiz uygulanacak.
Her şartta en iyi yardımcınız
“Sahip oldug˘um
tüm ekipmana
rag˘men, güçlü ve
kullanımı kolay bir
traktöre ihtiyacım
oldug˘unu s¸imdi
anlıyorum.”
“Çiftlig˘im hala
küçük ve daha is¸in
bas¸ında.
Bana özel bir
traktöre ihtiyacım
var.”
» Same Deutz-Fahr, Bandırma’daki yeni tesislerini 14 Mayıs 2014
tarihinde faaliyete geçirdi.
Mevcut tesisin yenilenmesi için yapılan yatırım ile şirketin Türkiye ve Orta-Doğu pazarındaki varlığı daha da güçlendi. Tesislerde
gerçekleştirilen yenilenme, Türkiye’ deki aktivitelerin %100’ ünün SAME DEUTZ-FAHR
tarafından satın alınmasından sonra yapıldı.
Yeni yapılanma, şirketin bu önemli pazarda uzun vadeli stratejilerini ve kalıcı olmasını destekleyecek bir adım olacak.
Bandırma tesisinin Dünya’ nın çeşitli bölgelerinde bulunan diğer SAME
DEUTZ-FAHR tesislerine katılması, yalnızca bölgeye hizmet için değil aynı zamanda Avrupa ve yurtdışı
pazarlarına da etki etmesi açısından
önem taşımakta.
Yeni yapıyla birlikte SAME DEUTZ-FAHR
Türkiye CEO' su Giampaolo Cameli, SAME
DEUTZ-FAHR Yönetim Kurulu Başkanı
Vittorio Carozza ve CEO’ su Lodovico Bussolati, Türkiye' deki şirket stratejisi ile ilgili
yaptıkları açıklamada; “Türkiye’ de gerçekleştirdiğimiz yatırımlarımız, şirketimizin
uluslararası stratejileri doğrultusunda
atılmış önemli bir adımdır. Firmamız,
dünyanın büyüyen bu pazarına inanıyor
ve yatırımlarını arttırarak yapmaya devam ediyor.”dediler.
Türkiye’ nin tüm arazi koşulları için bir iş arkadaşınız var. SAME
Argon3 80
Frutteto3 100 Classic
Explorer3 105
Euro 3 4 Silindir Motor
Euro 3 4 Silindir Motor
Euro 3 4 Silindir Motor
Turbo Intercooler
Turbo Intercooler
Turbo Intercooler
15 ileri + 15 geri vites
30 ileri + 15 geri vites
20 ileri + 20 geri vites
5 ana 3 takviye 0,29km/h
5 ana 3 takviye + buçuk vites
5 ana 4 takviye + sürüngen
4 tekerlekte yağ banyolu disk frenleme
4 tekerlekte yağ banyolu disk frenleme
4 tekerlekte yağ banyolu disk frenleme
SAME DEUTZ-FAHR
Dünyanın önde gelen, traktör, biçerdöver,
tarım makineleri ve motor üreticilerinden biri olan Treviglio (BG), İtalya, Same
Deutz-Fahr'ın ürünleri, DEUTZ-FAHR,
SAME, Lamborghini Trattori, Hürlimann,
Grégoire ve Lamborghini Green Pro markaları altında satılmakta.
Ürünleri 23 bg’ den 440 bg’ e traktör ve
100 bg’ den 395bg’ e kadar biçerdöver aralığını kapsamaktadır. Dünya genelinde,
Same Deutz-Fahr firması, 7 üretim tesisi,
13 ticari şube, 1 ortak girişim, 141 ithalatçı;
3.000 'den fazla bayi ağı ile 3.100' den fazla
kişiyi istihdam etmektedir.
2013 yılında Grup, % 6,9 karlılık ile 1.212
milyon Euro gelir kaydetti.
Orjinal yag˘ları ve sog˘utucuları kullanmanız tavsiye edilir.
SAME bir
www.same-tractors.com
markasıdır
8
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Hayvancılık Desteklemeleri Belli Oldu
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının "Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliği (No: 2014/22)", 28 Mayıs 2014
Tarihli ve 29013 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak, 1 Ocak 2014 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi.
Düzenlemeyle Türkiye hayvancılığının geliştirilmesi, sağlıklı üretimin
artırılması ve sürdürülebilirliğin
sağlanması, yerli hayvan genetik
kaynaklarının yerinde korunması
ve geliştirilmesi, kayıt sistemlerinin
güncel tutulması, hayvancılık politikalarının etkinliğinin artırılması ve
hayvan hastalıklarıyla mücadele için
yetiştiricilerin desteklenmesi amaçlandı. Tebliğ, 2014 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin
Bakanlar Kurulu Kararında yer alan
hayvancılık destekleme ödemelerine
ilişkin usul ve esasları da kapsıyor.
Anaç sığır ve manda
yetiştiriciliği desteklemeleri
Anaç sığır yetiştiriciliği yapan, 31
Aralık 2014 tarihi itibariyle en az
5 baş anaç sığıra sahip, yetiştirici/
üretici örgüt üyesi yetiştiriciler yılda
bir kez olmak üzere hayvan başına
desteklemeden
yararlandırılacak.
Tarımsal amaçlı kooperatifler ve süt
üreticileri birlikleri, Tebliğin 3 üncü
maddesinde belirtilen yetiştirici/üretici örgütlerinden birine tüzel kişilik
olarak üye olması halinde tek işletme
olarak kabul edilecek ve 500 baştan
fazla hayvan bulunduran yetiştiriciler
hariç, tam ödeme yapılacak.
Anaç sığır ve manda desteklemesinden faydalanacak yetiştiricilerin;
işletmeleri ve sığırlarının, Türkvet
ve e-ıslah veri tabanına, anaç mandalarının ise Türkvet veri tabanına
aynı tarihte kayıtlı olmaları gerekiyor. Anaç sığırların kültür ırkı veya
kültür ırkı melezi olması gerekecek,
işletmede bulunan anaç sığırların
aynı ırktan olma şartı aranmayacak.
Anaç manda desteğinden yararlanacak olan yetiştiricilerde sayı şartı
aranmayacak.
Anaç sığır desteklemesinden yararlanmak isteyen yetiştiriciler, üyesi
bulunduğu yetiştirici/üretici örgütüne dilekçe ile başvuracak. Yetiştirici/
üretici örgütleri, kooperatifler bölge
veya il üst birlikleri aracılığıyla olmak
üzere üyeleri adına 1/12/2014 ile
31/12/2014 tarihleri arasında il/ilçe
müdürlüklerine müracaat edecek.
Anaç manda desteklemesinden yararlanmak isteyen yetiştiriciler,
1/11/2014 ile 31/12/2014 tarihleri
arasında Damızlık Manda Yetiştiricileri Birliği bulunan illerde birlik
aracılığıyla, bulunmayan yerlerde ise
il/ilçe müdürlüklerine yazılı olarak
müracaat edecek. Birlik olan illerde,
üye olmayanların müracaat işlemleri de birlikçe yürütülür. Birlikler bu
işlem karşılığı bir ücret alamayacak,
kesinti yapamayacak.
Buzağı desteklemesi
Buzağılar 2014 yılı doğumlu ve
Türkvet'e kayıtlı olması aranacak,
buzağılar bir kez desteklemelerden
yararlanacak. İkiz veya üçüz doğan
her buzağı için destekleme ödemesi
yapılacak. On dört aylık yaştan (420
gün) önce tohumlanan hayvanların
buzağısı için destekleme ödemesi
yapılmayacak. İşletmesi soy kütüğüne kayıtlı yetiştiriciler Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Birliği aracılığıyla, ön soy kütüğüne kayıtlı olanlar
ise şahsen veya üyesi olduğu yetiştirici/üretici örgütleri aracılığıyla
il/ilçe müdürlüklerine 1/10/2014 31/12/2014 tarihleri arasında dilekçe ile müracaatta bulunacaklar.
Besilik materyal üretim
(anaç sığır) desteklemesi
GAP, DAP, DOKAP ve KOP illerinde
anaç sığır yetiştiriciliği yapan, yetiştirici/üretici örgütü üyesi yetiştiriciler üyesi olduğu örgütü aracılığıyla,
üye olmayan yetiştiriciler ise önsoykütüğü üzerinden il/ilçe müdürlüğüne müracaat edecek. Yetiştiriciler,
bu desteklemeden hayvan başına yılda bir kez yararlandırılacak.
ği şeklinde ödenecek.
Hastalıklardan ari işletmeler için
sağlık sertifikasına sahip olan süt sığırı işletmelerinde bulunan, damızlık boğalar dışındaki, altı ay yaşın
üzerindeki erkek hayvanlar hariç,
tüm sığırlar için hayvan başına doğrudan destekleme ödemesi yapılacak. Ari sığır başına ödeme birim
miktarları 500 başa kadar tam olarak, 501 baş ve üzeri için ise yüzde
50'sine karşılık gelen tutarın ödenmesi suretiyle uygulanacak.
Anaç koyun ve keçi
desteklemeleri
Koyun ve keçi yetiştiriciliği yapan,
damızlık koyun-keçi yetiştiricileri
birliklerine üye, hayvanları Koyun
Keçi Kayıt Sistemi (KKKS) ve Koyun-Keçi Bilgi Sistemine (KKBS)
kayıtlı yetiştiriciler, anaç hayvan
başına yılda bir kez olmak üzere desteklemeden yararlandırılacak.
Tiftik keçisi yetiştiriciliğinin
ve tiftik üretiminin
desteklenmesi
Tiftik keçisi yetiştiriciliğinin teşvik
edilmesi ve tiftik üretiminin artırılması için üretmiş oldukları tiftiği, 1/6/2000 tarihli ve 4572 sayılı
Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri
Hakkında Kanuna göre kurulmuş
Tiftik ve Yapağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Tiftik Birlik) ve/veya
Kooperatiflerine satan üreticilere,
ürettiği tiftiğin kilogramı başına destekleme primi ödenecek.
Çiğ süt üretiminin
desteklenmesi
Çiğ süt primi; üretmiş olduğu çiğ
sütü, Gıda İşletmelerinin Kayıt ve
Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik
kapsamında faaliyet gösteren süt işleme tesislerine, fatura/e-fatura ve/
veya müstahsil makbuzları karşılığında kendisi, yetiştirici/üretici örgütü veya bunların %50’nin üzerinde paya sahip oldukları ortaklıkları
vasıtasıyla satan, SKS veri tabanına
altyapısı kurulan yerlerde anlık olarak, alt yapısı kurulmamış yerlerde
aylık olarak kaydettiren, bu Tebliğin 3 üncü maddesinde belirtilen ve
ulusal düzeyde üst örgütlenmesini
tamamlamış bir yetiştirici/üretici örgütüne üye olan yetiştiricilere,
hazırlanan ödeme icmalleri esas alınarak manda, koyun ve keçi sütü ile
inek sütü için soğutulmuş süte farklı
olmak üzere beher litre için destekleme ödemesi yapılacak.
Birden çok yetiştirici/üretici örgü-
Hayvan genetik
kaynaklarının yerinde
korunması ve geliştirilmesi
Islah amaçlı süt içeriğinin
tespiti, desteklemesi
Islah amaçlı süt kalitesinin belirlenmesi desteği; soy kütüğü sistemine
31/12/2014 tarihinde kayıtlı ve etçi
ırklar hariç en az on baş saf ırk ineğe
sahip veya bu destekleme kapsamında analiz şartlarını yerine getiren en
az on baş saf ırk inek kaydı bulunan,
soy kütüğüne üyelik tarihi 1/10/2014
öncesi olan Ankara, İzmir, Balıkesir,
Bursa ve Tekirdağ illerindeki işletmelere uygulanacak.
Desteklenecek işletmedeki sığırların, son buzağılaması 1/6/2014
tarihi ve öncesinde olanlarda en az
üç, sonra olanlarda en az 2 olmak
üzere süt içerik analizinin (yağ, protein, somatik hücre) yaptırılmış ve
15/2/2015 tarihine kadar e-ıslaha
kaydedilmiş olması gerekiyor. Analizlerde; yağ ve protein için % 2,55,5 arasında olan değerler, somatik
hücre sayısında ise en fazla 400.000
somatik hücre/ml değeri destekleme
kapsamına alınacak.
Arılı kovan desteklemesi
Arıcılık kayıt sistemine (AKS) kayıtlı, en az 30, en fazla 1000 adet arılı
kovana sahip yetiştirici/üretici örgütü üyesi arıcılara, aşağıda belirtilen
esaslar çerçevesinde arılı kovan başına destekleme ödemesi yapılacak.
Örtüaltı Kayıt Sistemine (ÖKS) kayıtlı üreticilere, bakanlıkça bombus
arısı üretim izni verilmiş işletmelerden veya bu işletmelerin bayilerinden, o yıla ait üretim sezonu boyunca polinasyon maksatlı bombus arı
kolonisi satın alarak kullanmaları
halinde koloni başına destekleme
ödemesi yapılacak.
İpekböceği yetiştiriciliğinin
desteklenmesi
veya faaliyet alanı kozadan flatürle
ipek çekimi ve işleme olan tüzel kişilik vasıflarına haiz işletmelere satan
yetiştiricilere ise kilogram başına
ödeme yapılacak.
Besilik erkek sığır
desteklemesi
Kesim tarihi itibariyle, besi süresinin son 90 gününü müracaatçının
veya eşinin işletmelerinde tamamlamış, Bakanlık Hayvan Kayıt Sistemine (Türkvet’e) kayıtlı, en az 12 aylık
yaşı tamamlamış erkek sığırlarını
(manda dahil) Gıda İşletmelerinin
Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik kapsamında Bakanlıktan
şartlı onay/onay belgesi almış veya
geçiş süresinden yararlanan kesimhanelerde kestiren ve kesim bilgilerini KES veri tabanına kaydettiren
üreticilere, belirlenen dönemlerde
hayvan başına destekleme ödemesi
yapılacak.Yılı içinde yapılan kesimlerin son başvuru tarihi 31/1/2015
Sürü yöneticisi istihdamı
desteği
Sürü yöneticisi istihdamı desteği,
500 ve üzeri küçükbaş hayvan varlığına sahip işletmelere ödenecek.
Müracaat edebilmek için işletmede,
sürü yöneticisi çalıştırılacak, desteklemeden faydalanmak isteyen işletmenin en az 500 küçükbaş hayvandan oluşan sürü veya kasaplık güç
oranı düşüldükten sonra kalan anaç
koyun-keçi varlığına sahip olması gerekecek. Sürü yöneticisine ait
SGK primleri yıl içerisinde kesintisiz
olarak en az 5 ay yatırılmış olacak.
Müracaatlar işletmenin kayıtlı olduğu il/ilçe müdürlüklerine, 31 Aralık
2014'e kadar yapılabilecek.
Hayvan hastalığı tazminatı
desteklemeleri
tüne üyeliği bulunan üreticinin iş
ve işlemleri, fatura/e-fatura ve/veya
müstahsil makbuzunu teslim ettiği
yetiştirici/üretici örgütü üzerinden
yapılacak.
İpekböceği yetiştiriciliğinin teşvik
edilmesi ve üretiminin arttırılması
için yaş ipekböceği kozası üreticilerine ücretsiz dağıtılacak ipekböceği tohumunu sağlayan Bursa Koza
Tarım Satış Kooperatifleri Birliği
(Kozabirlik)’ne tohum bedeli için
kutu başına, ürettiği yaş ipekböceği
kozasını Kozabirlik/kooperatifleri
Hayvan Hastalıklarında Tazminat
Yönetmeliği ile belirlenmiş tazminatlı hastalıkların tespit edilmesi
sonucu, resmi veteriner hekim veya
yetkilendirilmiş veteriner hekim gözetiminde mecburi kesime ta tutulan
veya itlaf edilen hayvanlar ile mezbahalarda tespit edilen tazminatlı
hastalık nedeniyle imha edilen hayvanların bedelleri, hayvan sahiplerine hayvan hastalığı tazminatı deste-
Bakanlıkça programlanan aşı uygulamalarında uygulayıcılar desteklenecek, ayrıca aralarında Kafkas
arısı, Anadolu mandası, Akkaraman
koyunu, Kilis ve Ankara keçileri ile
Türk Saanen keçisinin de aralarında
bulunduğu hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması için de
destekleme yapılacak.
Bakanlığın hayvan kayıt sistemlerine kayıtlı hayvan ırklarını yetiştirmek suretiyle hayvansal üretimle
iştigal eden yetiştiriciler/yetiştirici
birlikleri bu desteklemeden yararlanabilecek. Yerinde koruma desteklemesinden yararlanan yetiştirici,
koruma yerinde ikamet edecek ve
destek aldığı türün farklı ırklarını bir
arada yetiştiremeyecek. Hayvancılıkla uğraşan yetiştiriciler arasından
çocuklarından en az birisi yanında
olan, yetiştiricilik dışında bir işle uğraşmayan, tarımsal eğitim görmüş,
büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğini bir arada yapmayanlar
tercih edilecek.
Üye yetiştiricilerden kesinti
Merkez birliğini kurmuş olan; 5996
sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununa göre
kurulmuş ıslah amaçlı yetiştirici birlikleri ve/veya 5200 sayılı Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanununa göre kurulmuş üretici birlikleri ve/veya Bakanlıkça kuruluşuna izin verilen 1163
sayılı Kooperatifler Kanununa göre
kurulmuş tarımsal amaçlı kooperatifleri, üyelerine ödenen desteğin
%0,1’i oranında merkez birliklerine,
%0,1’i oranında da ilgili birlik ve kooperatiflere irat kaydedilmek üzere,
Çiftçi Örgütlerini Güçlendirme adı
altında toplam %0,2 oranında sistem
üzerinden kesinti yapılacak.
Desteklemeden yararlanma
Bakanlıkça kuruluşuna izin verilen
24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulmuş,
kendi kuruluş Kanununa göre dikey örgütlenmesini tamamlayamamış hayvancılık konusunda faaliyet
yürüten kooperatiflerin ortakları,
ortağı olduğu kooperatifin, Tebliğin yayımı tarihinden itibaren 4 ay
içerisinde aynı Kanun kapsamında
kurulmuş merkez birliğine üye olan
kooperatif birliğine ortak olması durumunda; çiğ süt desteğinden yararlandırılacak.
Bu tebliğde yer alan desteklemelerden faydalanacak yetiştirici/üretici
örgütüne üye üreticilere yapılacak
ödemeler, düzenlemede belirlenen
merkez birliklerine üye olmak ve üye
olduğuna dair belgeyi müracaat sırasında ibraz etmek koşuluyla yetiştirici/üretici örgütleri aracılığıyla veya
doğrudan yapılabilecek.
Köy-Koop Haber Haziran 2014
GÜNDEM
Süt İşletmelerinde Temizlik Uygulamaları
9
»» Süt işletmelerinde gerçekleştirilen en önemli işlemlerden birisi uygun sanitasyon koşullarının sağlanmasıdır.
Sanitasyon, temizlik ve dezenfeksiyonu içeren bir uygulamadır. Kaliteli
ve insan sağlığına zarar vermeyecek
nitelikte ürün üretimi, iyi bir teknolojinin yanı sıra işletmeye uygun
etkili bir temizlik ve dezenfeksiyon
işlemi ile ancak gerçekleştirilebilir.
Temizlik, alet ve ekipmanların yüzeyinden gözle görülebilir büyüklükteki kir ve gıda kalıntılarının tamamen uzaklaştırılması ve bunların
mikroorganizma gelişimi için ortam
oluşturmasının önlenmesidir. Etkin bir temizlik işlemi özel temizlik
programları ile temizlik maddesi
kullanımını içerir. Temizlik işleminde gerekli olan bileşikler genellikle
özel amaçlara hizmet eden kimyasal
maddelerin karışımıdır ve “deterjan” olarak isimlendirilirler.
Süt işletmelerinde temizlenmesi gereken yüzey üzerindeki kir tabakasının tipi; temizleme işleminde kullanılacak deterjanların, uygulanacak
yönetimin ve konsantrasyonun seçiminde son derece önemlidir. Bu aynı
zamanda süt ve süt ürünlerini işleyen işletmelerde etkili bir temizlikte
de büyük önem taşımaktadır.
Süt İşletmelerinde Kalıntılar:
Süt işletmelerinde, süt alımı ve üretimi faaliyetlerinden sonra, ortamda çeşitli nitelikte kalıntı materyal
bulunmaktadır. Kalıntının niteliği
özellikle uygulanan üretim teknolojisi ve ürün bileşimi ile ilişkilidir.
Kalıntılar genel olarak; sıvı süt kalıntıları, kurumuş süt kalıntıları, ısı
uygulamasıyla değişen süt bileşenleri, yağ, sert sulardaki tuzlar, yabancı
unsurlar şeklinde gruplandırılabilir.
Temizlik açısından en önemli sorun
ısı uygulanan ünitelerde ortaya çıkmaktadır. Kalıntıların bileşimi ve
özellikleri üretim aşamasında süte
uygulanan sıcaklık derecesine, sütün bileşimine, ürün niteliğine vb.
bağımlı değişim göstermektedir.
Temizlik yönteminin seçiminde, uygulama yapılacak yüzeyin ve kalıntıların niteliği kadar, uygulanacak
işlemde çok önemlidir. Herhangi
bir işlem görmemiş süt kolayca temizlenirken, ışıl işlemle oluşmuş süt
taşlarının yüzeyden uzaklaştırılması
son derece zordur. Bu sorun ancak,
proteinlerin parçalanması ve yağların sabunlaştırılması ile giderilebilir.
HAL VE GİDİŞ
Süt işletmelerinde fiziksel, kimyasal
ve bakteriyolojik temizlik bir arada
sağlanmalıdır. Temizlik işlemleri,
aşağıda belirtilen aşamaların belirli
bir program çerçevesinde yürütülmesi ile sağlanmalıdır. Temizlik işlemleri, aşağıda belirtilen aşamaların belirli bir program çerçevesinde
yürütülmesi ile sağlanmalıdır.
Süt işletmelerinde temizlik
a. Ürün kalıntılarının geri kazanımı
(drenaj, su veya basınçlı hava yardımıyla)
b. Ön durulama
c. Deterjan ile temizlik
d. Temiz su ile durulama
e. Dezenfeksiyon
f. Son durulama
Temizlikte Kullanılan Deterjanlar: Deterjan ile temizlik, uygun
sıcak deterjan solüsyonu ile kalıntıların yüzeyden uzaklaştırılmasıdır.
Bu amaçla değişik özellikteki deterjanlar kullanılmaktadır. Ortamdan
uzaklaştırılacak kalıntı çeşidi, aletekipmanların yapıldığı malzeme,
kullanılan suyun sertliği gibi özellikler işletmeden işletmeye değişebilir. Bu nedenlerden ötürü,
temizlik
işletmelerinden
istenilen etkinliği sağlamak
amacıyla birçok temel deterjana değişik özelliklere
sahip maddeler ilave edilerek kullanılmaktadır.
Deterjanlar temizlik açısından bazı temel özelliklere
sahip olmalıdır. Ancak tüm
bu özellikleri içeren tek bir
kimyasal madde yoktur.
Süt işletmelerinde etkili
bir temizlik için gereksinim duyulan
deterjanlar şu fonksiyonları sağlamalıdır.
• Ekipman yüzeyinde organik materyali uzaklaştırmak
• Kalıntıları küçük partiküllere parçalamak ve bunları deterjan solüsyonları içinde dispers durumda tutmak
• Özellikle kalsiyum tuzlarından kaynaklanan depoziti çözmek
• Kalsiyum ve magnezyum tuzlarını
çözünür tuz formunda tutarak, bun-
Doç. Dr. Ebru ŞENEL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Süt Teknolojisi Bölümü
ların ekipman üzerinde çökelmesini
engellemek
• Yeterli bakterisit etkiye sahip olmak
• Köpük oluşturma yeteneğinin az
olması. Bu özellik kapalı sistemlerde
önem taşımaktadır.
• Aşındırma etkisi minimum olmalıdır.
İstenilen düzeyde temizlik için,
yararlanılan deterjanlara bağımlı
olarak aşağıdaki özelliklere dikkat
edilmelidir.
1. Deterjan solüsyonun konsantrasyonu; temizlik öncesi deterjan
konsantrasyonu doğru bir şekilde
ayarlanmalı ve temizlik süresince
konsantrasyonda meydana gelen ka-
yıplar kontrol edilmelidir. Genellikle sodyum hidroksit (NaOH) içeren
deterjan solüsyonlarında optimum
oran %0.5-1, elle yıkamada %2-3 civarındadır.
2. Deterjan solüsyonun sıcaklığı;
uygun sıcaklık oldukça önemlidir.
Genellikle deterjan solüsyonlarının
sıcaklığı 32-85 0C arasında olması
önerilmektedir. Bu değerler yağların
eriyebileceği minimum sıcaklık ile
proteinlerin denaturasyonuna neden olan en yüksek sıcaklıktır.
Sait MUNZUR
3. Deterjan solüsyonlarının akış şekli; etkin bir temizlik için tüm yüzeylerde yeterli türbülans akış yaratılmalıdır. Solüsyonların buralardaki
akış hızı 1.5-3.0 m/sn arasında olması gerekmektedir.
4. Deterjan solüsyonunun temas
süresi; temizlik süresi, temizlik
maddesi, uygulama süresi ve kalıntı niteliği gibi faktörlere bağlı olarak
değişir. Ancak optimum temizlik süresinin üzerine çıkılması, temizlik
etkinliğinde çok az bir artış meydana
getirmektedir.
5. Durulama suyunun sertliği; durulama aşamasında deterjan solüsyonlarından kaynaklanan alkali kalıntılar sudaki Ca ve Mg ile karışabilir.
Presipitasyona uğrayarak ünite yüzeylerinde tabaka meydana getirebilir. Deterjan solüsyonuna ve durulama suyuna ayırıcı madde ilavesiyle
presipitasyon engellenebilir. 5-10
ppm ayırıcı madde katılması yeterlidir.
Dezenfeksiyon: Temizlik uygulaması içerisinde dezenfeksiyonun
amacı; mikroorganizmaların öldürülmesidir. Süt işletmelerinde çok
çeşitli mikroorganizma grupları üretim sonrası ünite yüzeylerinde bulunabilir. Dezenfeksiyon başarısı;
ortamın temizlik derecesine,
yüzey koşullarına, mevcut organizma türüne, ortam sıcaklığına,
seçilen dezenfeksiyon tipine ve
uygulama şekline bağlı olarak
değişiklik gösterir. Gıda işletmelerinde genel olarak iki tip
dezenfeksiyon işleminden söz
edilebilir.
a. Isı ile dezenfeksiyon (Buhar
veya sıcak su ile )
b. Kimyasal maddelerle dezenfeksiyon
1. Isı ile dezenfeksiyon: buhar
ile dezenfeksiyon; buhar üniteye
püskürtülerek veya tamamen kapalı
sistemlere gönderilerek yapılır. Bu
yöntem her materyal için uygun değildir. püskürtme yöntemi borular ve
güğümler için, uygun iken ikinci yöntem kapalı küçük üniteler için geçerlidir. püskürtme yönteminde dışarı
atılan buharın sıcaklığı 98.9 0C’ye
ulaştıktan sonra 10 dakikadır. Kapalı
küçük ünitelerin dezenfeksiyonunda,
otoklava benzer bir çalışma prensibi
ile genellikle sisteme 1.05 atm buhar
verilerek 10-15 dk. uygulanır. Depo
ve geniş tanklarda buhar enjeksiyonu kondens duruma gelerek tanklardan atılan suyun sıcaklığı 85 0C’ye
ulaştıktan sonra en az 10dk.devam
edilir. Ünite ısısı 98.9 0C’ye ulaşan
kapalı sistemlerde buhar uygulama
süresi 10 dk. olmalıdır. Sıcak veya
kaynar suyla dezenfeksiyon; süt endüstrisinde ısı değiştiriciler, süt işlem boruları vb. kapalı sistemlerde
uygulanır. Etkili dezenfeksiyon için
üretim üniteleri için, 80-85 0C’de 1520 dakikadır. Su ile dezenfeksiyondan sonra ortam kuru olmalıdır.
2. Kimyasal madde (dezenfektan) ile dezenfeksiyon: Genellikle ısı ile dezenfeksiyonun
mümkün olmadığı durumlarda ve
kolaylıkla uygulanabilmesi nedeniyle tercih edilmektedir.
Sütçülükte yaygın olarak
kullanılan dezenfektan
maddeler; aktif klor
bileşikleri, amonyum
bileşikleri, iyodoforlar,
peroksit bileşikleri ve
dezenfektan olarak
kullanılan amfoterik yüzey
aktif maddeler, asidik
anyonik dezenfektanlar,
sodyum hidroksit gibi diğer
bileşiklerdir.
Dezenfektanların
seçiminde
dikkat dilmesi gereken hususlar şunlar olmalıdır:
• Kullanma koşullarında etkin ve
kullanımı kolay olmalı
• Yüksek konsantrasyonlarda bile
uygulayıcılar için toksik olmamalı
• Düşük konsantrasyonlarda bile antimikrobiyel etki göstermelidir
• Kolayca durulanabilmeli ve toksik
kalıntı bırakmamalı
• Renksiz, homojen, kokusuz ve koku
giderici olmalı
• Yüzey aktiviteye sahip olmalı, ancak korozyona neden olmamalı
• Sıcaklık ve pH değişimine dayanıklı olmalı
• Vejetatif bakterilere karşı bakterisi
t etkisi olmalı
• Virüslere karşı öldürücü etkisi olmalı.
Moova Üretimini Durdurdu
»» Peynir ve süt üretimi konusunda Türkiye’nin
markalarından biri olan Moova’nın yabancı ortak arayışı
olumsuz sonuçlandı.
Söktaş tarafından yapılan KAP
açıklamasında, Şirketin bağlı
ortaklığı Moova Gıda San. ve Tic.
A.Ş.'nin 16.05.2014 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında, içinde bulunan rekabet koşulları ve
oluşan faaliyet zararı nedenleriyle ihtiyaç duyulan ilave kaynak
gereksinimini asgariye indirmek
amacıyla üretimin durdurulmasına karar verildiği belirtildi.
Aralık ayında yeni ortaklık çalışmaları için İş Yatırım'a yetki verildiğini açıklayarak arayışa giren Moova, 6 aydır görüşmeleri sürdürüyordu.
Ancak gelinen noktada istenilen ortak
bulunamadı ve şirket bu arayışına son
verdi.
156 Kişinin İşine Son Verilecek
Yönetim Kurulu kararında üretimin
durdurulmasına gerekçe olarak içinde
bulunan rekabet koşulları ve oluşan
faaliyet zararı nedenleriyle ihtiyaç du-
yulan ilave kaynak gereksiniminin asgariye indirilmesi gösterildi. Bu karar sonrasında şirket
bünyesinde çalışan 156 kişinin
işine son verilecek. Efeler Çiftliği'ndeki çiğ süt üretimi ise
devam edecek. Şirket buradaki
iş hacmini daha da büyütmeyi
hedefliyor.
TÜSİAD'ın eski başkanlarından
Muharrem Kayhan ve kardeşi
Hilmi Kayhan'ın başında olduğu şirket, tekstil devi Söktaş'ın
bir iştiraki olarak 2005 yılında
Aydın'ın Germencik ilçesi Turanlar
Köyü’nde kurulmuştu. Efeler Çiftliği
adı ile kurulan şirket, 2008 yılına gelindiğinde 3 bin baştan fazla hayvan
ile çiğ süt satışı işine girdi. Daha sonra
perakende sektörüne yönelen şirket,
peynir ve süt ürünleri markası olarak
Moova'yı kurmuş ve 2011 yılı Temmuz
ayından sonra bu marka ile marketlerdeki yerini almıştı.
10
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Ekonomide Yeni Arayışlar ve Kooperatifler-I
Kuşkular ve Umutlar
»» Tüm insanlar, iş adamları ortalaması kadar tüketse 11,43 dünya; Birleşik Devletler ortalaması kadar tüketirse 6,81 dünya; bir Afrikalı kadar
tüketse 0,45 dünya gerektiği hesaplanmaktadır.
Dünya hızla değişiyor. Özellikle ticaret
ve finans kapital küreselleşiyor. Küresel rekabet içinde bir ülkenin kendi
ekonomisini geliştirebilmesi ve koruyabilmesi için kendi kaynaklarını çok
iyi kullanması gerekir. Türkiye için
daha çok ithal mali ve ekonomi politikaları uygulanmaktadır. Bu politikalar geleneksel ekonomi ve toplumsal
dengeleri önemli ölçüde sarsmıştır.
Özellikle halkın ve ekonomi öğelerinin büyük çoğunluğunu teşkil eden
sosyo-ekonomik birimlerin ürettiği
gelir, bu birimlerin harcama potansiyelini karşılayamamaktadır.
Bu görüş çerçevesinde bu söyleşide,
son çeyrek yüzyıldır dünya ekonomisinde gözlenen gelişmeler, bu gelişmeler ışığında nasıl bir ekonomik
(özellikle işletme bazında) yapılanma arayışları tartışılacaktır.
Bunun yanında 2009’da Birleşmiş
Milletlerin, Dünyadaki gelişmeleri
dikkate alarak, “2012 : Uluslararası
Kooperatifler Yılı” ilan etmesinin gerekçeleri üzerinde durulacaktır.
Konunun özü şu noktalarda toplanacaktır: ekonomik kalkınmanın
merkezine sürdürülebilir kalkınmayı; sürdürülebilir kalkınmanın merkezine kooperatifleri; kooperatiflerin bağrına insanı; insanın kalbine
ve düşüncesine kooperatifçiliği yerleştirmek.
Niçin ? Nerede? Kimin adına?
Nasıl?
KUŞKULAR
Bulgular:
BMÖ 1990’larda, küreselleşme rüzgarında savrulan yerküremiz için bir
durum saptama araştırması yaptı :
dünyanın ekonomik büyümesi pozitif göründüğü halde gidişat endişe
verici, dünya nüfusunun 1/3’ü günde
1 dolardan az gelirle yaşıyor; 10 çocuktan 1’i beş yaşının altında ölüyor;
10 kişiden 7’si ancak içilebilir suya
ulaşıyor,; Güney şehirlerinde nüfusun yarısı gecekondularda yaşıyor ;
AIDS ortalığı yakıp kavuruyor; doğal kaynaklar tükeniyor; kalkınmaya
yardım giderek azalıyor.
Küreselleşme bağlamında, Kuzey
ülkeleri hükümetleri durumu kabul
edilemez buluyorlar…
Bunun, ekonomik, sosyal ve politik
bir saatli bomba olduğunu kabul
edilerek derhal çözümlenmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. .
Eylül 2000’de Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu’nun 55. toplantısında,
191 üye Devlet yoksullukla mücadele
etmek için büyük bir ortak projeyi
gerçekleştirmeyi taahhüt ederler .
Ve bu proje “Binyıl Bildirgesi” olarak 8 Eylül 2000’de kabul edilir.
Birleşmiş Milletler üyesi Devletler,
Kalkınma için Milenyum Amaçları
(KMA)’nı 2015 yılına kadar (8 amaç)
gerçekleştirmeyi taahhüt ederler.
Bu amaçlar : aşırı yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması; herkes
için evrensel ilköğretim sağlamak;
toplumsal cinsiyet eşitliğinin teşvik
edilmesi ve kadınların özerkleştirilmesi ; beş yaş altındaki çocuklarda
mortaliteyi azaltmak; anne sağlığının iyileştirilmesi ; HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele
etmek; çevresel sürdürülebilirliğin
sağlanması; kalkınma için küresel
bir işbirliği yaratmak.
İnsanlık ölümcül
tehlikelerin altında
İki Fransız filozofu, Stéphane Hessel, Edgar Morin “Umut Yolu” adlı
çalışmalarında benzer şu “kuşkuları/sorunları” dile getiriyorlar :
nükleer silahların hızla çoğalması;
etnik-dinsel çatışmaların artması;
biyosferin bozulması; denetim-dışı
kalan dünya ekonomisinin çelişkilerinin artması; paranın zorbalığı ;
teknik ve ekonomik hesaplara bağlı,
hiçbir şeyi umursamayan bir barbarlığın hortlaması; Finans kapital
ejderhasının barbalığı.
Kooperatifleri ilgilendiren
Global Trendler :
Çevresel bozulma ve kaynakların tükenmesi ; kararsız finansal sektör ve
gelir eşitsizliğinin artması ; küresel
yönetişimde büyüyen bir boşluk.;
çok genç bir kuşağın haklarının özel
görünümü.
İki temel görevimiz var :
1.Evrensel ilkeleri içeren görevler
(Küreselleşme- Ulusal Devlet sorunsalı?) Ulusal egemenliğe saygı;
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
2. Tüm insanların ortak paydası:
Dünya/Vatan
Üç teşhisten hareket etmek gerekir:
1. Toplumun ve uygarlığın getirdiği ve yaygınlaştırdığı sorunların ve
olumsuzlukların çok fazla artması ve
bunların gittikçe ağırlaşması;
2. … toplumların ve uygarlığımızın
en önemli kazanımları üzerindeki
tehditlerin giderek artması;
3. Direniş hareketinin getirdiği değerlerin önemsenmemesi ve bu değerlerin güncel yönetimler tarafından
genellikle ayaklar altına alınması.
Kuşku 1. Yönetim sorunları :
Yönetim, bireyin kendisini yönetmesinden, ekonomik birimlerin ,
toplumsal birimlerin , devlet mekanizmasının yönetilmesine kadar çok
geniş bir perspektif içinde değerlendirilmelidir. Yönetimde kabul gören
temel ütopya ; özgür piyasa ve rekabet olarak ön plana çıkmaktadır. Bununla birlikte temel hedef, kaynak
kullanımının optimizasyonu amaçlamaktadır; bu aşamada dominant
girişim tipinin temel amacı ”karlılık”
olarak kabul edilmektedir.
Kuşku 2. Ekolojik Zorlama
Ekolojik dengenin sürdürülebilmesi
için bir insan başına 1 ha arazi gerektiği
hesaplanmaktadır. Bu miktar : ABD’de
5.1 ha; Hindistan’da 0.4 ha; Dünya ortalaması 1.8 ha olarak bildirilmektedir.
Tüm insanlar, iş adamları ortalaması kadar tüketse 11,43 dünya; Birleşik Devletler ortalaması kadar tüketirse 6,81 dünya; bir Afrikalı kadar
tüketse 0,45 dünya gerektği hesaplanmaktadır.
Kuşku 3. Nüfus çok ve Kaynaklar az
Dünya nüfusunun Aralık 2013’de
7,1 milyar; Ağustos 2025’de 7,8
milyar, Ağustos 2050’de 8,7 milyar
alacağı tahmin edilmektedir. Dünya
nüfusuna dakikada 145 kişi eklenmektedir. Ve her dakikada 8 ha verimli arazi yok olmaktadır.
Kuşku 4. Yönetim ve Kalkınma: Promlematik
Yönetimle kalkınma arasında bir çelişki yaşanmaktadır.
Ticari şirketler biyolojik ve doğal sistemi bozmaktadırlar.Doğal bir alturizm (özgecilik) bilincini geliştirecek
tersi bir sistemi tasarlamak gerekliliği ortaya çıkmıştır. …
Kuşku 5- Yönetim, Kalkınmanın Aracı mı?
Kalkınma ile yönetim, işletmecilik tarzı arasında önemli bir ilişki var. Bunu
toplum lehine çevirmek gerekli..
Kuşku 6. Makro Ekonomik
Denge Gerçekleşemiyor ?
Salt sermayeye kar arayan kapitalist
girişimcilik tipinin hakim olduğu
ekonomilerde, emek dışı gelirler,
yeterince harcanamadığı için, önce
ekonomide mal fazlalıkları ortaya
çıkmıştır. Emek dışı gelirlerin harcanamaması, finans sistemi içinde
dünya reel üretimini 3-4 katını katlamış durumda olan finans kapitalin varlığı teşkil etmektedir. Bunun
nedeni “Kar güdüsü” ile üretimini
planlayan girişimlerin gelirlerinin
büyük çoğunluğunun bankalarda
birikmesi ve bunların toplam talebe katılmasındaki güçlüklerdir. Son
onlu yıllarda, bankacılık sistemi bu
“fazla”yı insanlara ve dünyaya dağıtmak için önemli uygulamalar yapmaktadır.
Kuşku 7 : 2008 Ekonomik Krizi
2008 mali krizin üzerinden 6 yıl geçmiş durumda .Genel görünüm kabaca şöyle özetlenebilir :
Dünyanın en gelişmiş ekonomileri
hiçbir çıkış bulamadan kriz halini
sürdürmektedirler; bunlar, Milenyum Kalkınma Amaçlarının arayışı
içindedirler. Pek çok ülkede hükümetler, toplumsal ve kamu harcamalarını azaltarak, ekonomik krizi
daha savunmasız yurttaşlara bırakarak, geri çekilmektedirler;
Diğer ülkelerde ekonomik iktidar,
ağır toplumsal sorunlara neden olacak radikal değişimlerle ilgili programlar uygulamaktadırlar;
Artan toplumsal huzursuzluklar ile
başa çıkmak için siyasi kurumların
değiştirilmesi tarzında belirsizlikler
sürüyor. Batıdan Doğuya küresel
güçlerin genel bir hareketi görülse
de, ekonomik durgunluk ve güvensizlik çok geniş kitlede yaygın vaziyette gözlemlenmektedir. .
Kuşku 8. Sürdürülebilir Kalkınma gerçekleştirilebilir mi ?
1. Ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliği: özel karların azamileştirilmesi ?; Pazarın genişlemesi…
2. Ekolojik kalkınma : atıkların azalması; kaynakların korunması ve devridaimi; ekolojik kapasiteye saygı
3. Toplumsal kalkınma : Yerel özerklik; beşeri tatmin; katılım; uygun
teknikler…
Kuşku 9. Girişim; Yönetim ve
sürdürülebilir kalkınma ilişkisi
Paradigmanın değişmesi: ekonomiyi, toplumu ve çevreyi bir bütünlük içinde ele almak.
Girişimler için sürdürülebilir kalkınma, “girişimin bugünkü ihtiyaçlarını
karşılarken başlangıç paritesini koruyan ve gelecek ihtiyaçları için doğal ve beşeri kaynakları iyileştirmeyi
karşılayan stratejik faaliyetler” anlamında ele alınmalıdır.
Kuşkular daha da çoğaltılabilir.
Özetle “Kuşkular”ın ana çerçevesini
şöylece özetlemek mümkündür :
Çevresel bozulma ve kaynakların tükenmesi;
Kararsız bir finans sektörü ve gelir
eşitsizliğinde artış;
Küresel yönetişimde büyüyen bir
boşluk;
Kendi özel hakları olan çok genç bir
kuşağın varlığı. -sürecek-
Türkiye Kooperatifçiliği Amerika Kooperatifçiliği İle Tanıştı
»» Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü heyeti ABD’nin Washington ve New York şehirlerinde kooperatiflerle ilgili görüşmeler gerçekleştirdi.
Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve
Eylem Planı kapsamında ülke kooperatifçiliğinin dünya kooperatiflerinin standardına ulaştırılması
amacıyla uluslararası çalışmalarda
ve incelemelerde bulunmak için; Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü’nden
Genel Müdür İsmail Kalender başkanlığında bir heyet, Amerika Birleşik Devletleri’nin Washington ve
New York şehirlerinde bankadan
gıdaya, enerjiden sigortaya kadar
pek çok sektörde faaliyet gösteren
kooperatifler ile görüşmeler gerçekleştirdi.
Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından yapılan yazılı açıklamada;
bir haftalık program çerçevesinde,
ABD’de farklı sektörlerde faaliyet
gösteren 14 kooperatif ve kooperatif
birliği ile toplantılar yapılarak görüş
alışverişlerinde bulunuldu. Ayrıca
ABD kooperatiflerinin uygulamaları ile ilgili ayrıntılı brifingler alındı.
Türkiye ile ABD arasında kooperatifçilik konusunda işbirliklerinin devam etmesi konusunda mutabakata
varıldı. Söz konusu toplantı ve incelemelerin sonuçlarından bazı satırbaşları;
• ABD’nin federal düzeyde kooperatifçilik alanında ayrıntılı yasal
düzenlemelere sahip olmamasına
rağmen kooperatifçilik konusunda
ciddi yatırımların ve uygulamaların
bulunduğu,
• Ülkede merkezi bir kooperatif veri
tabanı bulunmaması nedeniyle kooperatif istatistikleri konusunda başarılı kayıtlara sahip olunmadığı,
• Ülkemizde olduğu gibi kooperatifler için federal ya da eyaletler bazında kamusal bir otoritenin bulunmadığı, kooperatiflere yönelik politika
belirleme, mevzuat düzenlemelerinde görüş bildirme, uluslararası
düzeyde kooperatif işbirliği projeleri
hazırlama, geliştirme ve uygulama
ile kooperatifçilik konusunda ulusal
düzeyde farkındalık yaratma gibi çalışmaların ulusal düzeyde iyi örgütlenmiş kooperatif birlikleri tarafından gerçekleştirildiği,
• Başta 1929 yılında yaşanan küresel
ekonomik kriz olmak üzere ülkede
yaşana her ekonomik krizin kooperatifçilik hareketine ivme kazandırdığı, kooperatiflerin bu sayede enerjiden sağlığa, bankacılıktan tarıma,
gıdadan endüstriyel üretime kadar
her sektörde faaliyet gösterebilen
önemli bir şirket türü haline gelmesini sağladığı,
• Sağlık ve enerji reformları gibi yayınlanan hükümet programlarının
hedeflerinin Health Republic Sağlık
Sigortası Kooperatifi örneğinde görüldüğü gibi toplumsal kalkınmanın
anahtarı olan kooperatifler aracılığı
ile hayata geçirilmesi ve bunun tabandan tavana doğru ilerleyen bir
doğru ile geçekleştiği,
• Park Slope Gıda Kooperatifi örneğinde görüldüğü gibi kooperatif ortaklarının kooperatif farkındalığına
haiz olması ve o bilinç ile hareket
ederek kooperatif çıkarları doğrultusunda ve kooperatif yararına gönüllü
olarak çalıştığı,
• Maddi gelirleri düşük kooperatiflere
ve kooperatif kurmak isteyen girişim-
cilere kooperatifler ve sadece kooperatiflere yönelik olarak kurulmuş olan
sivil toplum örgütleri tarafından mali,
iktisadi ve uygulamaya yönelik danışmanlık, eğitim gibi destekler verildiği,
özellikle kooperatif bankası ile kooperatif kredi birliklerinin potansiyel ve
kurulu kooperatiflere maddi anlamda
ciddi destekler sunarak kooperatiflerin piyasaya girerek pazar payı oranlarını, sürdürebilirliklerini ve sektördeki
diğer büyük ticari şirketler ile rekabet
edebilirlik seviyelerini yükselttiği,
• NCBA ve NRECA örneğinde görüldüğü gibi ulusal düzeyde kurulmuş
olan kooperatif birliklerinin sahip
oldukları kooperatifçilik nosyonlarını
uluslararası düzeyde gerçekleştirdikleri projeler ile yoksul ülkelere taşıyarak ülkelerin yerel kalkınmasına katkıda bulunulduğu, gözlemlenmiştir.
http://www.gtb.gov.tr
Köy-Koop Haber Haziran 2014
TARIM
Yurt İçi Sertikalı Tohum Üretimi
Destekleri İçin Başvurular Başladı
»» Yurt İçi Sertifikalı Tohum Üretiminin Desteklenmesi Hakkında
Tebliği (2014/18) 17 Mayıs 2014 tarihinde Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, sertifikalı tohumluk
üreten veya ürettiren tohumculuk kuruluşlarının 2014 yılı
yurt içi sertifikalı tohumluk
üretimlerinin desteklenmesi
ve yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasları belirledi.
Yurt içinde üretilip sertifikalandırılan ve yurt içinde satışı gerçekleşen buğday, arpa,
tritikale, çavdar, yulaf, çeltik,
nohut, mercimek, kuru fasulye, patates, soya, susam, aspir, kanola, yer fıstığı, yonca,
korunga ve fiğ tohumluklarına yönelik destekleme ödemeleri için başvurular bugün
itibarıyla başladı.
tritikale, çavdar, yulaf, çeltik,
nohut, mercimek, kuru fasulye, patates, soya, susam, aspir, kanola, yer fıstığı, yonca,
korunga ve fiğ tohumlukları
için kilogram başına destekleme ödemesi yapılacak. Bu
türlerin tohumluklarını yurt
içinde üretip sertifikalandıran ve yurt içinde satışını
gerçekleştiren yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşlarına birim miktarlara göre
yapılacak üretim desteği kilogram başına şöyle olacak:
Başvurular, 31 Aralık
2014 tarihi mesai saati
bitiminde sona erecek.
"Buğday 0,10 TL, Arpa, tritikale, yulaf, çavdar, patates
0,08 TL, çeltik 0,25 TL, nohut, kuru fasulye, mercimek,
aspir, korunga, fiğ 0,50 TL,
soya 0,35 TL, kanola 1,20 TL,
susam 0,60 TL, yonca 1,50
TL, yer fıstığı 0,80 TL.
Tohum üretim desteklemelerinden, kamu tüzel kişileri
hariç, Bakanlık tarafından
yetkilendirilmiş tohumculuk
kuruluşu olarak kabul edilen
ve Çiftçi Kayıt Sistemi'nde
(ÇKS) kayıtlı olan gerçek ve
tüzel kişiler yararlanacak.
Yurt içinde üretilip sertifikalandırılan ve yurt içinde satışı gerçekleşen buğday, arpa,
Söz konusu desteklemeden
yararlanmak isteyen yetkilendirilmiş
tohumculuk
kuruluşları ve bunlar adına
üretim yapan tohum yetiştiricilerinin ÇKS'ye kayıtlı
olmaları ve bilgilerini güncellemeleri esas olacak. Yetkilendirilmiş
tohumculuk
kuruluşları, üretimi gerçekleştireceği ildeki il müdür-
lüğüne, üretecekleri tohumlukların sertifikalandırılması
için tohumluk beyannamesi
verdikten sonra, ÇKS kaydının bulunduğu il veya ilçe
müdürlüğüne desteklemeden
yararlanmak için başvuru
yapacak.2014 yılı üretimleri
için başvurular, tebliğin yayımı tarihinde başlayacak, 31
Aralık 2014 tarihi mesai saati
bitiminde sona erecek.
2014 üretim sezonunda, aynı
alana güzlük ve yazlık ekim
yaparak sertifikalı tohumluk üreten yetkilendirilmiş
tohumculuk kuruluşları, her
iki dönem üretim için de
desteklemeden faydalandırılacak. Aynı alanda tohum
üreten yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşu ile bunun adına sözleşmeli olarak
tohum yetiştiren çiftçilerin
beyan ettikleri sertifika bilgileri uyumlu olması gerekecek. 2014 üretim sezonunda
(2013 güzlük ve 2014 yazlık
ekilişler) ÇKS'ye kayıtlı arazilerde üretilen tohumluklar
destekleme kapsamında olacak. Sertifika tarihi ile tohum
satış faturası tarihi uyumlu
olması gerekecek.
11
Tarımsal Politikalar ve Atatürk
»» Yıl 1 KASIM 1937 Mustafa Kemal ATATÜRK’ün TBMM’ nin
açılışında yaptığı konuşma. Konuşmanın içeriğine baktığımızda bu
gün hala belirleyemediğimiz tarım politikalarının 77 yıl önce ulu
önder tarafından belirlendiğini, çok önemli tespitlerin yapıldığını
herhalde birazda yüzümüz kızararak görüyoruz.
O tespitleri belki bu gün bir
kez daha hatırlamamızda fayda var. Ulu önder
aynen şöyle demiş.
Milli ekonominin temeli tarımdır. İşte bu nedenle
tarımda kalkınmaya önem
vermekteyiz. Köylere kadar
yayılacak programlı ve pratik
çalışmalar bu amaca erişmeyi kolaylaştıracaktır.
Fakat bu önemli isteği uygun
bir biçimde amacına ulaştırabilmek için ilk önce ciddi
çalışmalara dayalı bir tarım
politikası belirlemek ve onun
için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca
kavrayabileceği ve severek
uygulayabileceği bir tarım
rejimi kurmak gereklidir.
Bu politika ve rejimde,
önemle yer alabilecek
noktaların
başlıcaları
şunlar olabilir.
Bir kez, ülkede topraksız çiftçi bırakılmamalıdır
Bundan daha önemli olan
ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir nedenle ve hiçbir şekilde bölünemez bir nitelik almasıdır.
Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi
genişliğinin, arazinin bulunduğu bölgelerin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim
derecesine göre sınırlanması
gereklidir.
Küçük büyük bütün çiftçilerin iş araçları artırılmalı,
yenileştirilmeli ve bakım önlemleri zaman geçirilmeden
alınmalıdır.
Herhalde, en küçük bir çiftçi ailesi, bir çift hayvan sahibi olmalıdır, bunda ideal
olan öküz değil, at olmalıdır.
Öküz, ancak bazı şartların
henüz sağlanamadığı bölgelerde hoş görülebilir.
Köylüler için, genellikle pulluğu pratik ve faydalı bulu-
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı
rum. Traktörü büyük çiftçilere öneririm. Köyde ve yakın
köylerde, ortaklaşa harman
makineleri kullanmak köylülerin vazgeçemeyeceği bir
gelenek haline getirilmelidir.
Ülkeyi iklim, su ve toprak
verimi bakımından tarım
bölgelerine ayırmak gerekir.
Bu bölgelerin her birinde,
köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik tarım merkezleri
kurulması gereklidir.
Bu gün devlet yönetiminde bulunan çiftliklerdeki ve
bunların yönetimi içindeki
diğer tarımsal sanayi kuruluşlarındaki bazı kişiler, tarımsal çalışmaların bütün
alanlarında her türlü teknik
ve modern deneylerini tamamlamış olarak bulunduğu
bölgelerde en faydalı tarım
usul ve sanatlarını yaymaya
hazır bulunmaktadırlar.
Bu, bakanlık için büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Ancak,
gerek var olan gerek bütün
ulusal tarım bölgeleri için yeniden kurulacak olan tarım
merkezlerinin kesintiye uğramadan tam verimli çalışmalarını; şimdiye kadar olduğu
gibi, devlet bütçesine ağırlık
vermeksizin, kendi gelirleriyle kendi varlıklarını yönetmek
ve gelişmelerini sağlayabilmek için bütün bu kurumlar
birleştirilerek geniş bir işletme kurmalarını öneririm.
Bir de, başta buğday olmak
üzere, bütün gıda ihtiyaçlarımızla endüstrimizin dayandığı çeşitli ham maddeleri
sağlamak ve dış ticaretimizin temelini oluşturan çeşitli
ürünlerimizin ayrı ayrı her
birinin üretimini artırmak,
kalitesini yükseltmek, üretim masraflarını azaltmak,
hastalık ve zararlı böcekler
ile uğraşmak için gereken
teknik ve kanuni bütün önlemler zaman geçirilmeden
alınmalıdır.
1 Kasım 1936 tarihinde
Türkiye Büyük Millet
Meclisini açarken Atatürk bu kez şöyle konuşmuştur.
"Kooperatif teşkilatı her yerde
sevilmiştir. Kredi ve satış için
olduğu kadar, istihsal vasıtalarını öğretip kullandırmak için
de kooperatiflerden istifadeyi
mümkün görüyoruz."
“Ziraat sanayi bilhassa üzerinde meşgul olacağımız
mevzu olacaktır. Bu arada sütçülüğe, süt sanayine
hususi önem vermekteyiz.
Sırasıyla şehir ve kasabalarımızın temiz ve ucuz süt
mamulâtı ihtiyacını temin
edecek fabrikalar tesisine ve
bununla ahenkli bir surette
köylerdeki sütleri kıymetlendirecek ve satışı kolaylaştıracak kooperatifler teşkiline
çalışılacaktır.”
Bundan 78 yıl önce yapılan
tespitlerin önünde eğilmemek mümkün değil. Her
cümlenin altının çizilerek
okunması gerekmiyor mu?
Bundan 78 yıl önce her yerde
sevilen Kooperatif teşkilatı
birileri tarafından hala neden
sevilmez? Zihniyet dönüşümü ne zaman sağlanacak?
Ön yargısız ve yorumsuz
değerlendirilmesi
dileğiyle.
Yurt İçi Sertifikalı Tohum Kullanımının
Desteklenmesi İçin Başvurular Başladı
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Yurt İçi Sertifikalı Tohum
Kullanımının Desteklenmesi Hakkında Tebliği (2014/19) 17 Mayıs
2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yurt içinde üretilip sertifikalandırılan, buğday, arpa, tritikale, yulaf, çavdar, çeltik,
nohut, kuru fasulye, mercimek, susam, yerfıstığı, kanola, aspir, patates, soya,
yonca, korunga ve fiğ tohumluklarının kullanılmasında
verilecek destekler için başvurular başladı.
Sertifikalı tohumlukları kullanarak ekim yapan çiftçilere
2014 yılında dekar başına,
buğday için 7,5 lira, arpa,
tritikale, yulaf, çavdar için 6
lira, çeltik, yerfıstığı, yonca
için 8 lira, nohut, kurufasulye, mercimek için 10 lira, susam, kanola, aspir için 4 lira,
patates için 40 lira, korunga
ve fiğ için 5 lira, soya için ise
20 lira ödeme yapılacak.
Ödemeler, yurt içinde üretilip sertifikalandırılan buğday, arpa, tritikale, yulaf,
çavdar, çeltik, nohut, kuru
fasulye, mercimek, susam,
yerfıstığı, kanola, aspir, patates, soya, yonca, korunga
ve fiğ tohumluklarını bitkisel
üretim faaliyetinde kullanan
Çiftçi Kayıt Sistemi'ne (ÇKS)
kayıtlı çiftçilere yapılacak.
Desteklemeye tabi arazi miktarı, faturada belirtilen tohumluk miktarının her bitki
türü için belirtilecek ekim
normuna bölünmesi ile ortaya çıkan miktardan büyük
olamayacak. Bu kapsamda
dekar başına buğday, arpa,
tritikale, yulaf, çavdar, çeltikte 20 kilogram, nohut,
mercimek 13 kilogram, kuru
fasulye, korunga, fiğ, soya 10
kilogram, yonca 2,5 kilogram, patates 250 kilogram,
susam 1,5 kilogram, yerfıstığı 7 kilogram, kanola 0,4 - 1,5
kilogram, aspir 1,5 - 3 kilogram olacak.
Başvuruların, 2014 yılı yazlık ekimler için 30 Haziran
2014, güzlük ekimler için ise
1 Eylül - 31 Aralık 2014 tarihleri arasında mesai bitimine
kadar yapılması gerekecek.
12
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
Tarım, İşsizliğin Yükünü de Taşımaya Devam Ediyor
Röportaj:
Emel TUĞRUL
Küçük işletmelerin
çok yoğun olduğu
ülkemizde, tarımsal
yapıda ekonomik
bazda örgütlenme
yetersiz kalmıştır.
Tarımsal örgütler
arasında yeterli
koordinasyon
sağlanamamıştır.
Bunun sonucu
olarak üreticinin
pazar payı bir türlü
artmamış, girdisini
pahalıya alan üretici
ürününü değerinin
altında satmak
zorunda kalmıştır.
Tarımsal ürünlerde
üretici fiyatları ile
tüketici fiyatları
arasında beş kata
varan fiyat farkı
oluşmasının sebebi,
üretici örgütlerinin
güçsüz olmalarıdır.
»» Bu ayki röportajımızda; Türkiye’nin Tarımda büyük bir potansiyele sahip oduğu değerlendirmesinde bulunan Türkiye
Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar ile tarım sektörünün bugünkü durumunu, geleceğini ve
TZOB’un faaliyetleri hakkında konuşuk.
Köy-Koop Haber- Türkiye Ziraat
Odaları Birliği’nin yapısı ve çalışma alanları hakkında bilgi verir misiniz?
Şemsi Bayraktar- Ziraat odalarımızın tarihi, 1881 yılına dayanıyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak
da 23 Aralık 1963 yılından beri faaliyetimizi sürdürüyoruz. Çiftçilikle uğraşanların yasal kuruluşu olan Ziraat
Odaları, diğer meslek kuruluşları gibi
hukuki dayanağını Anayasa’dan alan
kamu kurumu niteliğinde mesleki kuruluşları olarak çalışmaktadırlar.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB),
5,5 milyon yakın üyesiyle ülkemizin
en fazla üyeli sivil toplum kuruluşudur. Yurt çapına dağılmış 764 odamızla çiftçimize hizmet ediyoruz. 764
Ziraat Odamızın yüzde 65’i kendi binasına sahip ve odalarımızın 75’inde
toprak tahlil laboratuarı var. Yine
odalarımızın yüzde 44’ünün tarımsal
araç ve makine parkı bulunuyor.
Birliğimize bağlı odalarda 13 bine yakın seçilmiş yönetici ve 2 bin 500’ü
aşkın personel hizmet vermektedir.
TZOB ülkemizin en fazla üyeye sahip
meslek kuruluşu olarak, Avrupa Çiftçiler Birliği - Avrupa Tarım Kooperatifleri Birliği (COPA-COGECA) ve AB
Türkiye Karma İstişare Komitesi üyeliği görev ve sorumluluklarını birlikte
yürütmektedir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak
başlıca görevlerimiz; Tarımsal politikaların oluşturulmasına katkı sağlamak ve yön vermek, Türk tarımının
ve üreticisinin önündeki sorunları
tespit etmek, çözüm için öneriler geliştirmek, kamuoyu desteği sağlamak,
çiftçinin yasal temsilcisi olarak gerekli temsil görevlerini yerine getirmek,
ilişkileri sürdürmek, sorunları aktararak çözümünü sağlamak, çiftçilerin
mesleki hak ve menfaatlerini korumak, eğitim programları düzenlemek,
örgütlenmeyi güçlendirmektir.
K.K.- TZOB’nin projeleri nelerdir?
Ş.B.- Halen iki önemli projemizi devam
ettiriyoruz. Projelerimizden biri Eğitim Merkezi. Ankara Yenimahalle’deki
merkezimizin inşaatı sürüyor. Açılışını
önümüzdeki aylarda yapacağız.
Diğer projemiz, Ziraat Odaları Birliği
Otomasyon Projesi olarak adlandırdığımız 764 Ziraat Odamızı merkezi
bir veri tabanında buluşturacak bilgisayar otomasyon sistemi. Bu projemizde pilot uygulamalar bitti. Kesin
kabul testleri aşamasındayız. Bu yılın
Haziran ayında Ziraat Odalarımıza
eğitim vererek devreye almayı planlıyoruz. Mevcut hizmet binamızı da 7
ay gibi kısa bir zamanda, adeta yeniden inşa ettik, depreme karşı güçlendirdik, modern bir hale getirdik ve 13
Mayıs 2013 tarihinde açılışı yaptık.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak,
200’e yakın Avrupa Birliği projesi
üretmiş durumdayız. Bu projelerden
108’i kabul görmüş ve uygulama sahası bulmuştur. Bu projelere Avrupa
Birliği’nden 11,3 milyon avro da katkı
sağlanmıştır.
Ayrıca, Ziraat Odları olarak eğitime
büyük önem veriyoruz. Bu çerçevede
Gıda Tarım ve Hayvancılık, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlıklarımızla,
İş-Kur gibi kurumlarımızla ortak eğitim çalışmaları yürütüyoruz. Orman
ve Su İşleri Bakanlığımızla ağaçlandırma seferberliği yapıyoruz.
K.K.- Tarım sektörünün bugünkü durumu hakkında bilgi verir
misiniz?
Ş.B.- Tarım sektörü, son 6 yılı aralıksız olmak üzere, 2007 yılı hariç, son
on yılın dokuzunda büyümüştür. Bugün tarımımız, sorunlarına rağmen,
gıda sanayiyle birlikte 17 milyar dolar ihracat yapan, 5,7 milyar dolar dış
ticaret fazlası veren, yaklaşık olarak
yaklaşık 5 milyon insanımızı istihdam
eden, 62 milyar dolarlık yurtiçi hâsıla
sağlayan, bunun yanı sıra başta gıda
sanayi, ulaştırma, hazır giyim olmak
üzere ekonominin çok önemli sektörlerine büyük oranda katkı yapan bir
sektör haline gelmiştir. Tabii, ülkemizin tarımsal potansiyeli bu rakamların
çok daha yukarıya taşınmasına imkân
verecek derecede büyüktür. Yapısal
sorunlarını çözmüş, rekabet imkânı
tanınmış ve yeterince destek verilmiş
bir Türk tarımı, dünyada başa güreşir.
Bütün bunlara rağmen,
tarım sektöründe kişi
başına düşen yurtiçi gelir
Türkiye ortalamasının
altındadır. Tarımda gelir,
hızla ülke ortalamasına
yaklaştırılmalıdır. Aksi
takdirde kısa, orta ve uzun
vadede, ekonomik sebepler
yüzünden kırdan kente
göç durmayacaktır. Bunun
en uygun çözümü olarak
da kırsal kalkınma olarak
görülmektedir. Kırsalda
tarım dışı sektörlerde
istihdam yaratılarak
gelişme sağlanmalı ve
nüfus, özellikle genç nüfus
tutulmalıdır. Tarımdaki genç
nüfus kaybı sektörümüzün
en büyük sorunlarından
biridir. Genç nüfus kaybı
nedeniyle ülke tarımında
potansiyel yeterince
değerlendirilmemektedir.
K.K.- Tarımsal örgütlenme konusunda düşünceniz nedir?
Ş.B.- Küçük işletmelerin çok yoğun
olduğu ülkemizde, tarımsal yapıda
ekonomik bazda örgütlenme yetersiz
kalmıştır. Tarımsal örgütler arasında
yeterli koordinasyon sağlanamamıştır. Bunun sonucu olarak üreticinin
pazar payı bir türlü artmamış, girdisini pahalıya alan üretici ürününü
değerinin altında satmak zorunda
kalmıştır. Tarımsal ürünlerde üretici
fiyatları ile tüketici fiyatları arasında
beş kata varan fiyat farkı oluşmasının
sebebi, üretici örgütlerinin güçsüz olmalarıdır.
Ülkemizde sosyal adaletin sağlanması, kırsalda ekonomik kalkınmanın hızlandırılması ve bölgeler arası
dengesizliğin giderilmesi için diğer
ülkelerde olduğu gibi başta tarımsal
kooperatifler olmak üzere ekonomik
bazda güçlü ve fonksiyonel örgütlenmelerinin gerçekleştirilmesi için desteklenmeleri gereklidir.
Tarımsal işletmelerin küçük ve çok
parçalı olduğu ülkemizde ekonomik
örgütlenme yetersiz kalmıştır. Dünyada tarımsal örgütlerin genellikle tek
bir çatı altında örgütlenmiş oldukları görülmektedir. Ülkemizde üretici
örgütlenmesi değişik kanunlara göre
yapılmıştır. Tarımsal örgütlenme üç
farklı yasa ile farklı bakanlıklar bünyesinde yer almakta ve bu bakanlıklar
arasında bir koordinasyon sağlanması mümkün olamamaktadır. Ülkemizdeki tarımsal örgütlenme yapısının
masaya yatırılarak yetki ve sorumlulukların yeniden belirlenmesi ve bunun devamında da Avrupa Birliği’ne
(AB) üyelik aşamasında güçlü bir yapılaşmayla daha fonksiyonel bir hale
getirilmesi zorunludur.
K.K.- Ülkemizde tarımsal ürünlerde yapılan ihracat ve ithalat değerleri rakamsal olarak nasıldır? İthal
edilen başlıca ürünler nelerdir?
Ş.B.- 2013 yılında tarım ve gıda maddeleri ihracatı 16 milyar 978 milyon
dolar iken ithalat 11 milyar 200 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Bu yılda tarım 5 milyar 778 milyon
dolarlık dış ticaret fazlası vermiştir.
İthal edilen başlıca ürünler ise soya,
pamuk, ayçiçeği, muz, pirinç, buğday
ve mısırdır.
K.K.- Tarımsal desteklemeler yeterli mi? Çiftçi yararlanabiliyor mu?
Ş.B.- Tarım sektöründe çok çeşitli
destekler verilmektedir. Alan bazlı
destek olarak, mazot, gübre, fındık
desteklerini sayabiliriz. Özellikle arz
açığı ve stratejik olan ürünlere verilen
prim destekleri, hayvancılık destekleri, su ürünleri destekleri çevre koruma amaçlı destekler, tarım sigorta
desteği, indirimli faiz desteği, makine
ekipman, basınçlı sulama destekleri,
biyolojik mücadele destekleri, araştırma geliştirme destekleri diğer desteklerdir. Üreticilerimiz bu desteklerden
yararlanmaktadır. Çeşitli sebeplerden
dolayı desteklerden yararlanamayan
üreticilerimiz içinde gerekli çözümün
getirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ancak desteklerin yeterli olduğunu
söylemek mümkün değildir. Tarımsal
üretimin sürdürülebilirliği ve tarım
sektörünün gelişmiş ülke tarımı seviyesine gelebilmesi için tarım destekleri artırılmalıdır.
K.K.- Tabii afetlerle karşılaşan
çiftçilerimizin mağduriyetlerinin önlenmesi hususunda neler
yapılmalı?
Ş.B.- Bu yıl yaşanan kuraklık, don,
dolu, fırtına riskleri birçok ilde birçok
üründe etkili olmuş, üreticilerimizin
geliri risk altına girmiştir. Üreticilerin
önemli bölümü çeşitli nedenlerle tarım sigortası yaptıramamıştır. Bu yıl
hububat başta olmak üzere önümüzdeki aylarda sulama sıkıntısı yaşanacak ürünlerde verim kaybına neden
olacak kuraklık tarım sigortaları kapsamında değildir.
Tarım sektörünün stratejik önemi ve
sosyolojik yönü göz önüne alınarak bu
yıla özgü sigorta yaptırmış olan ve sigorta yaptırmamış tüm üreticilerin gelir kaybının azaltılması açısından maddi destek sağlanması gerekmektedir.
Bilindiği üzere, meyveler çiçeklenme
dönemi de dâhil olmak üzere devlet destekli tarım sigortaları kapsamındadır. Ancak, bu yıl yaşanan don
olaylarında elma ürünü pembe gonca
döneminde, ceviz ağaçları ise sürgün
dönemde don riskine maruz kalmıştır. Bu durumda üreticiler tarım sigortalarından tazminat alamayacaktır. Üreticilerin tarım sigortalarına
olan güveninin artırılması ve gelecek
yıllarda sigorta oranının artırılması
için bu yıl bu ürünlerin çiçeklenme
dönemi kapsamında değerlendirilmesi ve tazminat ödemesinin yapılması
sağlanmalıdır.
Üreticilerin Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri olan kredi borçları 1
yıl süreyle yüzde 3 faiz eklenmek üzere
ertelendi. Burada ÇKS kaydı aranması, çeşitli nedenlerle ÇKS kaydı yaptıramayan bazı üreticilerimizi mağdur
etmektedir. Erteleme diğer banka
borçlarını kapsamalıdır. Bu yıl özellikle hem kuraklık hem de don riskinden
zarar gören il sayısı fazladır. Kuraklık
nedeniyle ürünlerin sulama maliyetleri artış göstermiştir. Bu durum dikkate alınarak elektrik borçlarının faizsiz
olarak ertelenmesi sağlanmalıdır.
Bu yıl yeterli geliri elde edemeyecek
üreticilerin gelecek yıla üretime devam edebilmeleri için ihtiyaç duydukları finansmanın sağlanması hususunda kolaylık sağlanmalıdır.
K.K.- Tarımsal işletmelerin çok
parçalı olmasının getirdiği dezavantajlar nelerdir?
Ş.B.- Tarımımızın yapısal sorunları
vardır. Tarımsal işletmelerin küçük
ölçekli, çok parçalı, dağınık ve düzensiz parsellerden oluşması en önemli
sorunlarından biridir.
Bugün ülkemizde, 3 milyon işletme, 30
milyon parselde üretim yapmaktadır.
İşletme bazında tarımsal alan büyüklüğü Türkiye’de yaklaşık 59 dekarken,
ABD’de 1820, İngiltere’de 538 dekar,
Fransa’da 521 dekar, Almanya’da ise
457 dekar düzeyindedir.
Bunun en önemli sebeplerinden biri,
miras hukukundaki eksiklikler nedeniyle arazilerin aile fertleri arasında
sürekli parçalanması hususudur. Bu
parçalanmaların bir sonucu olarak
tarım işletmelerini oluşturan araziler,
birbirinden uzak, farklı büyüklüklerde ve çok parçalı bir yapıya sahiptir.
Bu durum tarımsal üretimimizi kısıtlamakta, girdi maliyetlerini yükseltmekte, tarımsal üretimden alınan
verimi düşürmekte ve teknolojinin,
modern araçların kullanılmasını güçleştirmekte, tarımsal mekanizasyondan beklenen faydanın elde edilmesini engellemekte, dolayısıyla da tarım
alet ve makinelerinin ekonomik kullanımı sağlanamamaktadır. Ayrıca
kullanılamayan tarla sınırlarında herhangi bir üretim yapılaması ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
Bu olumsuzluklar nedeniyle geçimini
sağlayamayan çiftçiler, çiftçiliği bırakarak şehirlere göçmektedir. Gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi, tarım sektörün-
Köy-Koop Haber Haziran 2014
TARIM
de istihdam edilen nüfusun azalması
aslında olumlu bir gelişme olmakla
beraber, bu nüfusun başka sektörlerde istihdam edilememesi bazı
sosyal sıkıntılara neden olmaktadır.
Ayrıca göç sonucu atıl kalan çok parçalı yapıya sahip tarlalar da işletilememekte boş kalmaktadır.
Yukarıda bahsedilen arazilerin küçük ve çok parçalı yapısından kaynaklanan olumsuzlukları gidermek
üzere, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın “yılda 1 milyon hektar
arazi toplulaştırılması” yapmaktadır. Miras hukukundan kaynaklanan olumsuzlukların önlenmesine
yönelik toprak Koruma yasasında
değişiklik yapan kanunun etkin bir
şekilde uygulanması halinde işletmelerimizin verimli işletmeler haline dönüşmesinde önemli bir mesafe
kat edilmesini sağlayacaktır.
K.K.- Tarım arazilerimizin tamamının sulamaya açılamaması konusundaki görüşleriniz nedir?
Ş.B.- Ülkemizin 23,8 milyon hektar
ekili ve dikili alanı bulunmaktadır.
Teknik olarak bu alanların 8,5 milyon hektarı sulanabilir özelliktedir.
Buna karşın, 2013 yılı itibarıyla, bu
alanın yaklaşık üçte ikisi, 5,73 milyon hektarı sulamaya açılabilmiştir.
Sulanabilir alanların üçte biri olan,
2,77 milyon hektar alan hala sulamaya açılmamıştır.
Tarım arazilerinin parçalı olması da
sulama yatırımlarının maliyetlerini
çok artırmaktadır. Bu nedenle Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
“yılda 1 milyon hektar arazi toplulaştırılması” hedefine bağlı kalarak
arazi toplulaştırılması çalışmalarına paralel, sulama yatırımlarına
girişilmesi, bu bağlamda yapılan
yatırımların heba olup gitmesini önlemiş olacaktır. Bu çerçevede Doğu
Anadolu Projesi (DAP), Güneydoğu
Anadolu Projesi (GAP), Konya Ovası Projesi (KOP) gibi büyük bölgesel
sulama projelerinin ivedilikle bitirilmesi sağlanmalıdır. Diğer taraftan tarımsal sulamada yüzde 60’a
kadar tasarruf sağlayan ve yüzde 50
oranında hibe ve sıfır faizli kredi verilerek desteklenen basınçlı sulama
sistemlerinin yaygınlaştırılması için
üreticinin teşvik edilmesi, eğitilmesi
gerekmektedir.
K.K.- Tarım alanlarımızın imara
açılarak, tarımsal üretim aleyhine olan genişlemesi karşısında topraklarımızın ve doğal
kaynaklarımızın
korunması
için neler yapabiliriz? Bu konuda çalışmanız var mı?
Tarım alanlarının imara açılması çok önemli bir sorundur. Tarım
alanlarının imara açılması yerine
mevcut yerleşim alanlarında kentsel
dönüşüm projeleri yapılarak, insanların bu alanlarda ikamet etmelerinin sağlanması gerekir. Uygulanabilirliği olan tüm il ve ilçelerimiz için
bu tür projeler geliştirilmeli, tarım
alanlarının imara açılması zorlaştırılmalıdır. TZOB olarak; yayınladığımız genelgeyle Ziraat Odası
başkanlarının, arazilerin tarım dışı
kullanımın önlenmesinin takipçisi
olmaları, Toprak Koruma Kurullarında etkin bir şekilde faaliyet göstermeleri, ikna çalışmaları netice
vermediği takdirde yargıya başvurmaları gerektiğini ilettik.
K.K.- Tarımsal girdilerin yüksekliği tarım kesiminde uğraşanların en büyük sıkıntısıdır.
Bu konuda ne yapılmalıdır?
Ş.B.- Girdi maliyetlerinin yüksek olması diğer bir sorundur. Bu durum
üretim ve verimliliğin artırılmasını
kısıtlamaktadır. Mazot, gübre, ilaç,
elektrik enerjisi gibi temel girdilerdeki fiyatın neden olduğu yüksek
ürün maliyeti, üreticimizin tarımsal
üründe gelişmiş ülkelerle rekabet
şansını olumsuz etkilemektedir.
Girdi fiyatlarındaki artışın ürün fiyatlarındaki artışa göre daha fazla
olması, satın alma gücü azalan üreticimizi daha az girdi kullanımına
yöneltmektedir. Bu durum da verimi doğrudan etkilemektedir. Diğer
bir önemli girdi unsuru olan mazotta da sorun yaşanmaktadır. Ülkemiz
tarımda dünyanın en pahalı mazotunu kullanan ülkeler arasındadır.
Bu sebeple mazottaki fiyat artışlarına ürün fiyatları yetişememektedir.
Tarım sektörünün gelişmiş ülkelerle
rekabet edebilmesi için üretim maliyetlerinin düşürülmesi gerekmektedir. İşsizliğin yükünü de taşımaya
devam eden tarımda, üretim maliyetlerinin düşürülmesi için öncelikle temel girdiler üzerindeki vergi
yükü en aza indirilmeli veya çiftçiye
bir şekilde geri ödemesi sağlanmalıdır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın tarımsal destekler
kapsamında verdiği mazot, gübre ve
toprak analizi gibi destekler de artarak devam etmelidir.
K.K.- Çiftçilerin en büyük sorunlarından biri de pazarlama.
Bir taraftan girdi maliyetlerinin yüksek olması diğer taraftan ürünün değerinde pazarlanamaması, standardizasyon,
aracılar v.b sorunlar konularında neler yapılmalı?
Karbondioksit Oranında
Korkutucu Artış
»» Dünya Meteoroloji Ajansı'nın verilerine göre,
atmosferdeki karbondioksit oranı endişe verici bir eşiği geçti.
Atmosferdeki karbondioksit oranı
geçtiğimiz ay tarihin en yüksek seviyesine ulaştı. Dünya genelindeki 12
ayrı istasyondan gelen veriler, Kuzey
Yarımküre’de milyonda 400 ppm
seviyesine çıkıldığını gösteriyor.Bilimadamlarına göre Dünya bu oranı
insanının yaşamadığı 15 milyon önce
de gördü. Livescience'da yer alan
habere göre, Kuzey Yarımküre'deki
tüm izleme istasyonlarından gelen
veriler, insanlık tarihinde kaydedilen en yüksek seviyeye ulaşarak, milyonda 400 ppm oldu.
Dünyanın en uzun sürekli çalışan
CO2 izleme sitesi Mauna Loa Rasathanesi, Nisan için ortalama CO2
konsantrasyonu 400 ppm üzerinde
olduğunu gösterdi. 12 ayrı istasyonlarından gelen veriler de ay boyunca
400 ppm'in aşıldığını gösteriyor.
Karbondioksit artışının en büyük
nedeni, sanayi yatırımları ve insanoğlunun faaliyetleri.
Sanayi Devrimi sırasında bu oran
278 ppm'di. Bilimadamları, atmosferdeki bu kadar yüksek orandaki
karbondioksidin 15 milyon 800 bin
yıl önce, henüz insanların Dünya'da
yaşamadığı bir dönemde görüldüğünü söylüyor. Yani, insanlar bu kadar
yüksek oranda karbondioksit olan
bir Dünya'da hiç yaşamamışlardı.
Ş.B.- Tarımsal pazar ve pazarlama
faaliyetleri yeterli düzeyde geliştirilememiş, gerekli organizasyonlar
kurulamamıştır. Pazarlamada istikrar yoktur. Bu durum üreticilerin
potansiyel gelir kaybına neden olmaktadır. Ürün depolama, işleme ve
standardizasyon da istenen seviyede
değildir. 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu 2005
yılında yürürlüğe girdiği halde maalesef ülke genelinde istendiği gibi
yaygınlaşmamıştır.
Çiftçilerimiz, tarımda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ürünlerini kendi
organizasyonlarıyla pazarlamayı başarmak zorundadırlar. Ancak bu sayede pazara ve sanayiye entegrasyon
sağlanabilecektir. Örneğin süt ve süt
mamulleri sanayinde kooperatiflerin
payı Almanya’da yüzde 98, İtalya’da
yüzde 65, Fransa’da yüzde 62, İrlanda ve Hollanda’da yüzde 100 iken
Türkiye de yüzde 3 civarındadır.
Yaş sebze ve meyvede
duruma baktığımızda
AB’de tüm meyve ve
sebze üretiminin yaklaşık
yüzde 40’ı 1400 civarında
üretici örgütü kanalıyla
pazarlanmaktadır. Belçika
ve Hollanda’da tüm meyve
sebze üretiminin yaklaşık
yüzde 70’i üretici örgütleri
kanalıyla pazarlanırken,
bu oran İtalya’da yüzde
30, İspanya’da yüzde 50,
Fransa’da yüzde 55’dir.
Sanayi ve ticaret sektörlerinin katma değerinden üreticilerimizin daha
fazla yararlanması, çiftçilerimizin
var olan örgütlerine, ziraat odalarına, kooperatiflerine, üretici birliklerine daha güçlü bir şekilde sahip
çıkmalarına bağlıdır.
Sektörün sorunlarından biri de tarımsanayi-ticaret bağının yeterince kurulamamış olmasıdır. Ülkemizde tarım-
sanayi-ticaret organik bağı yeterince
kurulamamıştır. Bunda en büyük etken üreticilerin pazara büyük oranda
bireysel katılmaları, ekonomik bazda
güçlü bir örgütlenmeye kavuşamamalarıdır. Tarımda sözleşmeli üretim
modeli yeterince yaygınlaştırılamamıştır. Sözleşmeli üretim modeline
geçilmesi halinde tarım-sanayi-ticaret
organik bağı sağlanacaktır.
K.K.- Dünya Çiftçi gününde çoğunlukla adlarına kutlama yapılan çiftçiler kutlama alanlarında yer almıyor. Çoğu böyle bir
günden habersiz tarlasında çalışarak gününü geçiriyor. Tüm
çiftçilerin katılacağı ve bayram
havasında geçireceği bir çiftçi
gününü görecek miyiz?
Ş.B.- Ziraat Odaları Birliği olarak,
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde
sahada, kuraklık, don ve doludan
zarar gören çiftçilerimizle bir arada
geçirmek amacıyla Ordu, Malatya
ve Konya’da, “Doğal Afetleri Değerlendirme” toplantıları planladık.
İlk toplantıyı ülkemizin en büyük
fındık üretim alanı olan Ordu’da 12
Mayıs 2014 tarihinde yaptık. Karadeniz Bölgesi’nden 11 ilimizin Ziraat
Odası başkanları, Bakanlıklarımızın merkez ve taşra teşkilatlarından
temsilciler ve belediye başkanları
katıldı. Bu çerçevede 14 Mayıs’ta
kayısı üretim bölgemiz Malatya’da
toplantı zincirimizin ikinci halkasını
yaptık. Yine Malatya toplantısını da
9 ilimizin Ziraat Odası başkanları,
Bakanlıklarımızın merkez ve taşra
teşkilatlarından temsilciler ve belediye başkanları katılımıyla gerçekleştirdik. Soma’da yaşanan maden
kazası felaketi nedeniyle, 16 Mayıs’ta
Konya’da yapacağımız toplantıyı erteledik. 19 Mayıs’ta Manisa’nın Soma
ilçesinde, İzmir’in Kınık ve Bergama
ilçesindeki köylerde kazada hayatını
kaybeden maden işçilerimizin ailelerine taziyede bulunduk.
13
K.K.- Sektörle ile ilgili önerileriniz nelerdir?
Ş.B.- Ülkemiz tarımı mevcut yapısal
ve temel sorunları yanında karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal
sorunlar yüzünden çiftçimiz verimli,
rekabetçi, istikrarlı bir gelir elde edebildiği bir tarımsal üretim yapamamaktadır. Tarım ve destekleme politikalarının belirlenmesinde ekonomik
ve sosyal hedef ve amaçlar birlikte
dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda
üretim ve verimin artırılmasıyla birlikte çiftçi gelirlerinin artırılması, kırsal kesimde yoksulluğun azaltılması
hedeflerine de önem verilmelidir.
Son
yıllarda
destekler
bütçe
imkânları dâhilinde enflasyonun
üzerinde artırılmasına rağmen, özellikle, rekabet halinde olduğumuz
ülkeler kadar destek verilemeyen
üreticilerimizin bugünkü koşullarda zorlukları devam etmektedir. Bu
nedenle üreticimiz, çok çeşitli yollarla yüksek desteklerin verildiği
ülke çiftçilerinin ürünleriyle haksız
rekabet ortamında ürünlerini pazarlamak zorunda kalmaktadır. Üstelik
girdi maliyetlerinin de çok yüksek
olması, ülkemizin ekolojik üstünlüğü olmasına rağmen diğer ülke
çiftçileriyle rekabet edememelerine
neden olmaktadır. Belirtilen nedenlerle verilen destekler daha da artırılmalı ve zamanında verilmelidir.
Tarımsal desteklerin uygulamasında yaşanan sorunlar ve destekleme
ödemelerinden alınan vergilerin
kaldırılması için tüm çiftçilerin Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) kapsamına
alınması gerekir.
Tarım sektörü bu yıl da yaşadığı gibi
doğal afetlerden de zarar görmekte ve
üreticilerimiz büyük oranlarda kayba
uğramaktadır. Bu kapsamda çiftçilerimiz ürünlerini sigorta yaptırmak
zorundadır fakat sigorta primlerinin
düşürülmesi gerekmektedir.
Sorunlardan biri tarımsal işletmelerde yatırımların ve işletme sermayelerinin yetersizliğidir.
Tarımsal işletmelerimizde yatırımların ve işletme sermayelerinin yetersizliği ve teknolojik seviyelerinin
düşüklüğü nispi olarak verimleri
de düşürmekte, işletmeler sermaye
kaybına uğramakta ve sonuçta finansman açığıyla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Finansman yetersizliği üreticilerin
yatırım imkânlarını sınırlamıştır.
Bu nedenle yatırımların daha fazla
teşvik edilerek faizsiz veya düşük faizli krediyle desteklenmesine ihtiyaç
vardır.
▪
Greenpeace: Kömürlü Santraller, Trafik
Kazalarından Daha Fazla Can Alıyor
»» İstanbul Greenpeace Akdeniz’in yayımladığı ‘Sessiz Katil’ adlı yeni rapor,
Türkiye’de kömürlü termik santrallere bağlı hava kirliliğinin, trafik kazalarından
daha fazla ölüme neden olduğunu ortaya koydu.
Stuttgart Üniversitesi’nin hava kirliliği modellemesi kullanılarak hazırlanan rapora göre Türkiye, kömürlü termik santrallere bağlı erken
ölümler sıralamasında, bütün AB
ülkelerini geride bıraktı.
Rapor, Türkiye’de 2010 yılı itibariyle var olan 19 kömürlü termik
santralin insan sağlığına etkilerini
incelemesinin yanı sıra, Türkiye’de
planlanmış veya izin aşamasındaki
santrallerin tahmini etkilerini de
ortaya koyuyor.
Soma’da kömür madeninde yaşanan faciadan büyük bir üzüntü duyduklarını ve yaşananların ve nedenlerinin unutulmasına asla izin
vermeyeceklerini ifade eden Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji
Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan, “Kömür, sadece yer altından
çıkarılırken can almıyor. Kömürlü
termik santraller, adeta sessiz birer katil gibi, kalp-damar, solunum
yolu rahatsızlıkları ve astım, kanser gibi hastalıklara neden olarak,
sessizce can almaya devam ediyor.
Örneğin Soma Termik Santrali’nin
neden olduğu hava kirliliği, sadece
2010 yılında 13.400 yaşam yılı kaybına neden oldu” dedi.
7900 erken ölüm
Rapordaki araştırma sonuçlarına
göre, Türkiye’de sadece 2010’da,
çalışmakta olan 19 tane kömürlü termik santralden kaynaklanan
hava kirliliği 7900 erken ölüme yol
açtı. TÜİK verilerine göre aynı yıl
trafik kazalarından ölenlerin sayısı ise 4045 Santrallerden kaynaklı
hava kirliliğine maruz kalan insanların ömrü yaklaşık 10 yıl kısaldığından, toplamda yaklaşık 79 bin
yaşam yılı çalınmış oldu.
Aksoğan, “Bu raporun verilerini
kullandığı 2010 yılından bugüne, planlanan ve izin aşamasında
olan kömürlü termik santral sayısı
42’den 80’e çıktı. Oysa Türkiye’nin
atmosferinde bir tek daha kömürlü
santrale yer yok. Kömürün insan
sağlığına yarattığı zararlı etkinin
önüne geçmenin tek yolu, artık yeni
kömürlü termik santrallere izin verilmemesi ve var olan santrallerin
aşamalı olarak kapatılması.
14
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
“Gazetenizde yurtdışından
kooperatif hikâyeleri bölümünü
okudukça içim burkuluyor”
»» Bu ayki Üretici Gözüyle köşemizde, İzmir ili Kiraz ilçesi
Yağlar köyünden iki bayanla Necibe Tuğrul ve Semiha
Ceylan ile söyleşimizi yaptık.
Necibe Hanım kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Hangi tarımsal faaliyetlerde bulunuyorsunuz?
İsmim Necibe Tuğrul, 1959 yılında
İzmir ili Kiraz ilçesinin Yeniköy köyünde doğdum. Evleninceye kadar
tarım ve hayvancılıkla uğraştım. 1978
yılında Yağlar köyüne gelin olarak geldim. Biri kız diğeri erkek iki çocuğum
var. Ortaokul mezunuyum. Küçük aile
çiftçiliği yapıyoruz. Büyükbaş hayvancılık yanında zeytin, incir, bostan,
domates, salatalık vb. yetiştiriyoruz.
Kendi arazilerimiz yetmediği için kiralama yoluna da gidiyoruz.
Kooperatifçilikle tanışmanız
nasıl oldu?
2004 yılında köyümüzde tamamı kadınlardan oluşan Türkiye'deki ilk
kadın kooperatifini kurduk. Kooperatifin 100 kadın ortağı vardı. Ben
kooperatif başkanı idim. Yine 2004
yılında kooperatifimiz kanalı ile Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi kapsamında 200 baş (100 aile x 2 baş) süt
sığırcılığı projesinden yararlandık.
Kooperatifimiz çok görkemli açıldı. O
dönem 3 bakan açılışa geldi. Çevremizdekilerin ve bizlerin kooperatiften
beklentileri fazla idi. Hayvanlarımız
geldikten birkaç ay sonra doğum yapmaya başladı. Sevincimize diyecek
yoktu. Ahırlarımız dolmaya başlamıştı.
Kullanılmayan ilkokul binasını kooperatif binası, lojmanlarını da onararak
kooperatif lojmanı haline getirdik. Süt
toplamaya başladık. Kooperatifimizin
süt toplama merkezine sütleri sağıp
götürüyorduk, sütler hemen soğutma
tankına alınarak soğutuluyordu. Başta
2-3 ton süt ile başladık. Zamanla 5 tonluk soğutma tankı yetmez oldu. Özel
idareden bir soğutma tankı daha aldık.
Günlük 8 ton süt toplar hale gelmiştik.
Kooperatifimizin laboratuarı da vardı.
Sütlerimizin basit analizlerini de yaptırıyorduk. Hayal bile edemediğiz bir çalışma içinde idik. Ama bu çok sürmedi.
Her şeyin ilki olmak zordur derler, biz
bu zorluğu fazlası ile yaşadık.
Kooperatifimizi kurduk ama kooperatifçilik hakkında bilgiyi yaşayarak
öğrendik, bazıları ise hiç öğrenemedi.
Çünkü bizim köyümüzde ve başka birçok yerde bireysellik ön plana çıkmış,
birlikte hareket etme anlayışı ne yazık
ki yok olmuş. Tabi bu dediklerimi başta
yaşamadık. Kooperatifimize o dönem
Tarım Danışmanı verdiler, sağ olsun
köyümüze nifak tohumları attı. Bizi sıkıntıya sokması artınca en sonunda Bakan beye kadar şikâyetimizi bildirerek
gitmesini istedik. Çok güzel başlayan
kooperatifimizin geleceği bu seferde
Kooperatifçilik Yüksekokulundan mezun bir erkek ile kararmaya başladı. Oğlumuz, kardeşimiz yerine koyduğumuz
Müdür yapıp kooperatifimizi emanet
ettiğimiz kişinin zamanla arkamızdan
oyunlar çevirdiğini, yüzümüze gülüp arkamızdan iş çevirdiğini öğrendik. Başta
el ele vererek yola çıktığımız kişiler bizi
suçladılar, ama sonuçta aklandık.
Kooperatif kurmak isteyenlere
önerileriz nelerdir?
Her şeyden önce kooperatifçiliğe
inanmalı, birbirine güvenmeli, birlikte hareket etme anlayışına sahip
olmalıdır.
Bugün yaşadığınız zorluklar neler?
Sütü 1 liraya satıyoruz, bu da maliyetini kurtarmıyor. Hayvan yemi
Dr. Özdal KÖKSAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
ve mazot çok pahalı. Kendimiz silaj
yapmamıza, sabahtan aksama kadar
çalışmamıza rağmen refah içinde olamıyoruz. Süt sağım sistemi kurmak
istiyoruz ama maddi yetersizlik nedeniyle yapamıyoruz. Pazarlamada
büyük sıkıntılarımız var, ürünlerimiz
çok düşük fiyata gidiyor.
Bu kadar sıkıntıların yanı sıra büyükşehirlerde yasamak istemiyoruz. Doğduğumuz yerde doymak, çocuklarımıza burada gelecek vermek istiyoruz.
Semiha Hanım kendinizi kısaca
tanıtır mısınız?
İsmim Semiha Ceylan, 1968 yılında
Ödemiş'in Kurudere Köyünde doğdum. İlkokul mezunuyum. Çocukluğumda büyükbaş hayvancılık yaptık.
Hayvancılığın yanında tütün, pamuk,
mısır, buğday, arpa ekerek geçimimizi sağlıyorduk. 1990 yılında komşu
köyümüz olan Yağlar köyüne gelin
geldim. 1 çocuk annesiyim. Kayınvalidem, eşim, kızım birlikte iki odalı
evde yaşıyoruz. Kızım şu an üniversitede okuyor. Evde kayınvalidem, eşim
ve ben olmak üzere 3 kişi aile bütçemize katkı vermek üzere çalışıyoruz.
Kayınvalidem 74 yaşında olmasına
rağmen hala tarlaya gidip çalışıyor.
Kooperatif ile tanışmanızı sizden dinleyelim
Necibe ablanın dediği gibi 2004 yılında umutlar, heyecanlarla başlayan
bir kooperatifçilik serüvenimiz oldu.
Geceleri heyecandan uyuyamazdık.
Bütün yaşantımızı kooperatif almıştı.
Benim kooperatif ve kooperatif ile uygulamaya başladığımız KKSDP projesi öncesinde 1 hayvanım vardı, ahırım olmadığı için komşuların ahırına
bağlıyordum. Proje ile birlikte hayvanlarımın sayısı arttı ve kocaman bir
ahırım oldu. Elbette gelirim de arttı.
Eskiyen beyaz eşyalarımızı yenilemiştik. 2004 yılında ilk kadın kooperatifini köyümüzde kurduk. Kırsal alanda
sosyal destek projesinden 100-2 sut
sığırcılığı projesi uyguladık. 8 yıl kooperatifimizi yürüttük. Uzun sure başarı ile faaliyetlerini yürüten kooperatifimiz başarısızlığa uğradı, ama yine
de böyle bir kooperatif kurmaktan ve
ülkemizde ilk olmaktan her zaman
gurur duyduk.
KOOPERATİF
Aile Çiftçiliği Yılı ve
Örgütlenmenin Önemi
»» Bu yılbaşında sizlerle, içinde bulunduğumuz yılın Birleşmiş Milletler
tarafından “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” ilan edildiğini paylaşmıştık.
Şimdi bunun arkasında yatan sebepleri ve örgütlenme ile olan ilişkisinden
bahsedeceğim.
Öncelikle Birleşmiş Milletlerin,
son yıllarda ilan ettiği uluslararası yılların neler olduğunu bir
daha hatırlayalım.
2003 Uluslararası İçilebilir Su Yılı
2004 Uluslararası Pirinç Yılı
2005 Uluslararası Mikro Kredi Yılı
Dr. Erhan EKMEN
2006 Uluslararası Çöller ve Çölleşme Yılı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
2007 Uluslararası Kutup Yılı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2008 Uluslararası Patates Yılı
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
2009 Uluslararası Yün ve Pamuk
Grubu Sorumlusu
Elyaf Tarımı Yılı
2010 Uluslararası Biyoçeşitlilik Yılı
güç, zorluklara dayanmasını bildi.
2011 Uluslararası Ormanlar Yılı
2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Bu durum daha nereye kadar devam eder, atadan gelen geleneksel
2013 Uluslararası Su İşbirliği Yılı
yöntemler nasıl gelecek kuşaklara
2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı
ulaştırılabilir, bu kültür nasıl koListeden de görüleceği üzere, hep runabilir? Her şeyin bir dayanma
tarımsal üretim ile ilgili konular noktası vardır. Her geçen gün etkiüzerine yoğunlaşma olmuş. Ya su, sini daha da arttıran piyasa baskısı
orman, çöl ya da kutup gibi çevresel karşısında, üstelik gençlerini hızla
faktörlere ya da önemli ürünlere el kaybeden ailelerin bu tarım işletatılmış. Bunun yanı sıra mikro fi- meleri nasıl ayakta kalacaklar ve
nans ya da kooperatif ile yine aynı mevcudiyetini nasıl sürdürecekler?
çerçeve içinde açlık ve yoksulluk
İşte bu noktada, ileriye yönelik tedsorununa çözüm aranmaya devam
birlerin alınması gerektiği ortaya
edilmiş.
çıkıyor.
Peki, Birleşmiş Milletler TeşAma toplumun en fakir kesimleri
kilatı niçin bu konular üzerinarasında yer alan, yeterli finansa,
de bu kadar ısrar ile duruyor?
teknolojiye ve üretime sahip olmaCevabı basit. Dünyamızda her 6 ki- yan bu işletmeleri pazarda nasıl
şiden biri aç, 6 kişiden üçü yetersiz güçlü kılabilir ve para kazanmalarıbesleniyor, 6 kişiden dördü mut- nı sağlayabiliriz? Bunlara doğrudan
lak fakirlik içinde bulunuyor. Yani para versek, kapılarına en son tekkaybedecek bir şeyi olmayan ciddi nolojiyi bıraksak yine de tek başlabir nüfus var. Geriye kalan kesim rına başarılı olabilirler mi? Elbette
içinde de standart refah şartlarına hayır. Sadece bir süre daha direnirsahip insan sayısı ciddi oranda az. ler o kadar.
Yani 21. Yüzyılın modern teknoloKüçük aile işletmelerini sürdürülejisinin sağladığı nimetlerden faybilir kılacak bir güce mutlak surette
dalanan insan sayısı aslında utanç
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu güç için
verecek kadar az. Gelişen iletişim
ihtiyaç duyulan kaynak nereden
teknolojisi her iki tarafın birbirinkarşılanacak? Adet olduğu üzere
den haberdar olmasını sağlıyor. Bir
yine devletten destek beklemek sotarafta biraz insanca yaşayabilmek
runu çözer mi? Bu durumda güçleiçin her şeyi göze alıp göç eden yırin bir araya getirilmesi yani kooğınlar, diğer tarafta bunu standart
peratif türü bir örgütlenme altında
hayatları için bir tehdit olarak algüç birliği kurulması, bu konuda
gılayanlar karşı karşıya geliyor. Bu
atılacak en önemli adım olacaktır.
kutuplaşma sonucu Dünyamızda
Bu güç birliği kendini özellikle ürebir grup açlıktan, diğer grup ise korticiden tüketiciye uzanan değer zinkudan geceleri uyuyamıyor.
ciri içinde gösterecektir. Gıda değer
İşe bu açıdan bakınca, Birleşmiş zincirinde tedarikçi, depolayan,
Milletlerin cabaları ve seçilen ko- işleyen, nakleden, komisyoncu,
nular daha iyi anlaşılabiliyor. Bu yı- perakendeci gibi birçok basamak
lın Aile Çiftçiliği (Family Farming) bulunmaktadır. Her bir basamak
olarak seçilmesinin altında da yine
aynı neden var. İster gelişmiş, ister
az gelişmiş olsun bütün ülkelerde
tarımsal üretimi genellikle küçük ailelere ait işletmeleri yapıyor. Yakın
bir geçmişe kadar küçümsenen ve
vazgeçilmesi önerilen bu hayat tarzına bağlı üretim modeli, yaşanan
büyük krizler sırasında ne kadar
önemli olduklarını bütün Dünyaya
kanıtladılar. Büyük işletmelerin tersine her ne olursa olsun bu işletmeler tarımsal üretime devam ettiler.
Toplumun ihtiyaç duyduğu gıdayı
topluma vermeyi kesintisiz sürdürdüler. Dünyanın büyük gıda tröstleri ise, bunların başarısını elde edemediler ve bunları etkileyemediler.
Yani ailenin içinde var olan büyük
ürünün değerini ve dolayısıyla fiyatını arttırmaktadır. Bu nedenle
üreticinin emeğinin karşılığında aldığı para ile tüketicinin aynı ürüne
ödediği para arasında büyük farklar
oluşmaktadır.
Değer zincirinde
Kooperatiflerin önemi
Bir işletmenin değer zinciri analizini yaparak o işletmenin piyasada
rekabet avantajı elde etmesi ve pazarda rakiplerine üstünlük sağlamasının yolları önerilebilir. Ama
zaten güçsüz olan bir tarım işletmesi için bunu yapmasını beklemek
sadece hayal olur. Ancak Kooperatif
gibi üretici örgütleri sayesinde küçük aile tarım işletmelerinin ürünlerine ait değer zinciri yönetiminde
etkin olmaları, ürettikleri ürünün
katma değerini arttırıcı tedbirleri
kendilerinin almaları ve piyasada ciddi bir rekabet gücüne sahip
olmaları sağlanabilir. Bu nedenle
2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği yılında yapılacak çalışmanın temelini
örgütlenme oluşturacaktır.
Üretici örgütlenmesinin önemini her geçen gün daha fazla
kavrayan Avrupa Birliği, bu
konuda reform sürecini yeni
tamamladı. Ortak Tarım Politikasına ilişkin yeni düzenleme 20 Aralık 2013 tarihinde çıkan 1308 sayılı
Ortak Piyasa Düzenleri Tüzüğü ile
Ortak Balıkçılık Politikasına ilişkin
yeni düzenleme ise 28 Aralık 2013
tarihinde çıkan 1379 sayılı Ortak
Piyasa Düzenleri Tüzüğü ve 1380
sayılı Ortak Balıkçılık Politikası ile
yeniden belirlendi. Bütün bu yasal
düzenlemelerin sonucunda ortaya çıkan tek bir durum var. Üretici
örgütlerinin rolü ve sorumlulukları
daha da arttırıldı.
Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları açısından bu gelişmeler büyük
önem taşıyor. Sürdürülen uyum
faaliyetlerinin temelinde, haliyle
üreticimiz olmalı. Sonuç olarak; konuya ister AB, ister BM tarafından
bakın tek bir doğruya ulaşıyorsunuz. Ülkemizin gıda bağımsızlığının
teminatı olan küçük aile işletmesi
boyutundaki üreticimizin, nesilden
nesile tarımsal üretimini sürdürebilmesi için en iyi şekilde örgütlenmesini sağlamak zorundayız.
Köy-Koop Haber Haziran 2014
TARIM
Label Rouge
»» ‘‘Kırmızı Etiket’’ anlamına gelen ‘Label Rouge’un ilk kullanımı, Fransa’da 19591961 yılları arasında Tarım Bakanı olan Henri Roclıereau tarafından gündeme
getirilmiştir.
Henri Roclıereau, insektisitlerin toprakta uzun yıllar kaldığını ve toprağı
kirlettiğini fark ettiğinde, 1961 yılında kimyasalların bulaşmadığı, temiz
topraklardaki mera alanlarında (köy
ortamında) yayılarak beslenen piliçleri ‘‘Köy Tavuğu’’ olarak nitelendirerek, yüksek kalitenin ve doğallığın
simgesi şeklinde kullanılan ‘‘Label
Rouge’’ etiketinin ilk olarak kanatlı
eti ve yumurtasında kullanılmasını
sağlamıştır. Kanatlı hayvanların geleneksel yöntemlere göre ve açıktaserbest olarak yetiştirildiği anlamına
gelen bu etikete, 1960 yılından günümüze kadar Fransız kamu otoriteleri tarafından yarı resmi niteliğe
sahip Label Rouge Şartnamesine
dayalı olarak onay verilmiş ve resmi
bir sıfat kazandırılmıştır. Fransa’da
‘‘Label Rouge’’ etiketi daha sonraki
dönemlerde sadece kanatlı eti ve yumurtasında değil süt ve süt ürünleri
ile diğer ürünlerde de kullanılmaya
başlanmıştır. Fransa dışındaki diğer
Avrupa ülkelerinde de bu etiketi taşıyan ürünlerin pazardaki satış payı
% 30 civarında gerçekleşmiştir.
Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinde ‘‘Label Rouge’’ etiketi taşıyan tüm
ürünler, tüketiciler tarafından büyük
bir ilgiyle karşılanmaktadır. Çünkü
tüketiciler bu etiketi taşıyan ürünlerin gıda güvenliği açısından devlet
tarafından kontrol altında olduğunun, kanatlı hayvanlar başta olmak
üzere diğer ürünlerin doğal ortamda
ve doğal yöntemlerle üretildiğini ve
bu etikete sahip olan ürünlerin denetiminin bağımsız
sertifikasyon ve kontrol kuruluşları tarafından yapıldığının bilincedirler.
Fransa’nın özellikle
kırsal alanlarında
meraya dayalı
kanatlı hayvan
yetiştiriciliği ‘‘Köy
Tavukçuluğu’’ olarak
nitelendirilerek,
bu şekilde üretilen
kanatlı eti ve
yumurtasının ‘‘Label
Rouge’’ etiketi ile
pazara sunulması
çiftçilerin gelirlerini
arttırmakta ve
kırsal kalkınmaya
önemli katkılarda
bulunmaktadır. ‘‘Label
Rouge’’ üretim sistemi
ve etiketi kanatlı hayvan
yetiştiriciliğinde 2 aşamada
kullanılmaktadır :
1. Üretim
2. Organizasyon
Üretim :
Fransa’da kanatlı hayvancılık II.
Dünya Savaşından sonra hızla endüstrileştikten sonra tüketiciler entansif koşullarda yetiştirilen kanatlı
hayvan etinin lezzetinden memnun
kalmadıkları için geleneksel metotlarla yetiştirilen kanatlı hayvan
etine olan talepleri artmıştır. Label
Rouge standartlarına göre yapılan
broiler (etlik piliç) üretimi
tüketiciler tarafından ilgi
görmüştür. Label Rouge
üretim sistemi yüksek kaliteli ürün elde edilmesine
odaklanmış olup, tat ve
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
dönemindeki rasyonları % 22 ham
protein, bitiş rasyonları ise % 17 ham
protein içerir. Label Rouge sitemindeki işleme tesisleri de konvansiyonel sistemdekilere göre daha özel
bir yapıya sahiptirler. Örneğin; bu
sistemde kanatlı havanlar her hafta
200.000 kapasitede küçük partiler
halinde işlenirler ve işleme esnasında birçok kontrol noktaları varken,
konvansiyonel sistemdeki işleme
tesislerinde daha büyük partiler halinde işleme yapılır ve fazla sayıda
kontrol noktaları yoktur.
Organizasyon:
gıda güvenliği gibi kalite standartlarına katkıda bulunmayı taahüt eder.
‘‘Label Rouge’’ etiketi taşıyan ve uzun
sürede (minimum 81 günde) yetiştirilen kanatlı hayvanların eti konvansiyonel endüstri koşullarında kısa
sürede (42 gün) yetiştirilen kanatlı
hayvanların etinden daha lezzetlidir.
Franasa’da bu üretim sisteminde yapılan kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde, hayvanların bacak problemleri
ve ani ölümler gibi sağlık sorunları
minimal düzeye inmekte olup, konvansiyonel sisteme göre yetiştirilen
kanatlılardaki ölüm oranı 6 haftalık
büyütme periyodunda % 6 oranında
iken, Label Rouge üretim sisteminde
12 haftalık yetiştirme dönemindeki
ölüm oranı % 3 düzeyindedir. Ayrıca
bu sistemde yetiştirilen kanatlı hayvanlar, konvansiyonel sisteme göre
yetiştirilenlerden daha farklı bir aşılama programına tabi tutulurlar.
Örneğin; Label Rouge sisteminde yetiştirilen kanatlılar, Marek ve
Koksidiyos hastalığına karşı aşılanırlar, rasyonları düşük protein ve
kalori içerikli hazırlanır, probiyotik
gibi doğal büyütme faktörleri kullanılır, çiftlikte biyogüvenlik kuralları
üst düzeyde alınır ve başlangıç dönemi rasyonları % 20 ham protein
ve bitiş rasyonları %15 ham protein
içerirken, konvansiyonel sistemde
yetiştirilen hayvanlar Marek hastalığına karşı aşılanmazlar ve başlangıç
Filiere Fransızca’da teknik bir terim
olup; kanatlı sektöründeki ıslah şirketleri, kuluçkahaneler, yem fabrikaları, işleme tesisleri, distribütörler
ve perakendeciler gibi oluşumların
dikey olarak değil yatay olarak bir
araya geldiği ve merkezinde kanatlı hayvan üreticilerinden oluşan bir
üretici grubunun olduğu tedarik zincirini ifade eder:
Label Rouge İzlenebilirlik Sisteminde; koordine olmuş bir tedarik zinciri üretimin her aşamasını koordine
ederek daha düşük maliyette bir üretim yapılmasına yardımcı oluyor ve
aynı zamanda ürünün üretiminden
tüketiciye ulaşana kadar olan sürecinin izlenebilirliğine imkân veriyor.
Ürünün paketinin üstündeki Label
Rouge etiketi etlik pilicin yetiştirildiği çiftliği, işlendiği tesisi vb. diğer
bilgileri içermekte olup,
her bir hayvanın kanadına takılmış olan bantlar
aracılığıyla da hayvanlar
bireysel olarak izlenebilmektedirler.
Fransa’da Label Rouge
Sistemi, hükümet ile özel
sektör arasında güçlü bir
organizasyon desteğine
sahiptir. Fransız Hükümeti bu tip sistemlerle
kırsal kalkınmayı geliştirmeyi ve güçlendirmeyi hedeflemektedir. Hükümete
bağlı olan ajanslar Label
Rouge gibi sertifikasyon
standartlarını oluşturmak
ve devam ettirmekle sorumludurlar. Fransa’da
bu sisteme dâhil halen
45.000 üretici ve 6. 000
endüstriyel şirket bulunmaktadır. Hükümetin kontrolünde
doğallık garantisiyle satılan ürünlerin
pazar hacmi ise şu an için 1,6 milyar
euro civarındadır (http://www.volaillelabelrouge.com/en/).
Sonuç olarak; günümüzde dünyada
ve ülkemizdeki tüketicilerin özellikle insan sağlığı ve çevreye karşı oluşan hassasiyetlerinden dolayı doğal
ürünlere olan talepleri gün geçtikçe
artmaktadır. Ülkemizde bu talebi
karşılamaya yönelik hayvansal ve
bitkisel üretimde İyi Tarım Uygulamaları ve Organik Tarım teknikleri kullanılarak yapılan üretimler
mevcuttur. ‘‘Label Rouge ’’ benzeri
bir örgütlü üretim; var olan ‘‘Köy
Tavukçuluğunun’’ kontrollü bir şekilde üretiminin yapılmasına, tarım
sektörünün diğer üretim alanlarına
ve kırsal kalkınmanın geliştirilmesine yön verebilecek ve
tüketicilerin doğal ürün
talebinin karşılanmasında
alternatif bir model olabilecek üretim sistemi olarak
değerlendirilebilir.
15
Sahte Bal Hemen Tespit
Edilebilecek
»» Gazi Üniversitesi'nin geliştirdiği cihazla, şeker
şurubu katılarak tağşiş yapılmış ballar düşük
maliyetle ve 30 saniye gibi çok kısa sürelerde analiz
edilebilecek.
Gazi Üniversitesi Yaşam Bilimleri
Uygulama ve Araştırma Merkezi,
balda taklit ve tağşişin
belirlenmesi
amacıyla daha önce kullanılan ve zaman
alan yöntemlerden
farklı olarak oldukça
düşük maliyetli ve çok kısa sürede
analiz gerçekleştiren bir cihaz geliştirdi.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Öğretim Üyesi ve Yaşam Bilimleri
Uygulama ve Araştırma Merkezi
Müdürü Doç. Dr. Turgay Tekinay, gıda maddelerinde taklit ve
tağşişin Türkiye'de son dönemde
karşılaşılan önemli sorunlardan
biri olduğunu belirtirken, dünyada üretimi hızla büyüyen ürünler
grubuna giren balın gerek fiyatı
gerekse tüketim miktarı dikkate
alındığında taklit ve tağşişi yapılan
gıdalar arasında ilk sırada yer aldığını söyledi.
Balın üretimi esnasında ya da üretiminden sonra yapılan çeşitli ekleme ve işlemlerin balın doğal yapısını bozduğunu ve gıda değerini
önemli ölçüde azalttığını anlatan
Tekinay, tağşişli balın üretiminden
sonra özellikle yüksek fruktozlu
mısır şurubu, invert şeker grubu, sakkaroz
şurubu ve glikoz
şurubu gibi şeker
şurupların katılması ile yapıldığını söyledi.
Balda sahteciliğin ancak uzman kişilerce yapılan analizlerle belirlendiğini ifade
eden Tekinay, ''Bu amaçla hali hazırda kullanılan analiz yöntemleri
olan HPLC analizi, 13C/12C oran
analizi, gaz kromatografisi, gaz
kromatografisi-kütle spektroskopisi analizlerinde en az 1 kg örnek
üzerinden çalışılması, maliyetin
yüksek olması ve zaman alması
yeni analiz yöntemlerinin geliştirilmesini zorunlu kılıyordu. Biz de
bunun için çalışma başlattık. Araştırmacılar, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı TAGEM ve Gazi
Üniversitesi BAP birimi tarafından
desteklenen proje çalışmalarında
çok başarılı sonuçlar elde ettiler.
Araştırmacılar, kendi geliştirdikleri yöntemle, dünyada ilk kez piyasada şeker şurubu katılarak tağşiş
yapılmış 1-2 gram bal örneklerini
düşük maliyetle ve 30 saniye gibi
çok kısa sürelerde analiz ederek
belirleyebilmektedirler'' dedi.
Sudan İle Tarımda İş Birliği
»» Türkiye, Sudan’la imzalandığı ‘Tarımsal İşbirliği
Anlaşması' ile ilk defa yabancı bir ülkede tarım
arazisi işletmeye hazırlanıyor.
Kurulacak ortak bir şirket, Sudan’da
sulamanın yapılabildiği 800 bin
dönüm arazide üretilen endüstri
ürünlerini ihraç da edebilecek. Anlaşma kapsamında özel sektör de
Sudan'da belirlenen tarım arazileri
üzerinde yatırım yapabilecek.
Türkiye ve Sudan arasında ‘Türkiye-Sudan Tarımsal İşbirliği Anlaşması', Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü’nde Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker
ile Sudan Tarım Bakanı Ibrahim
Mahmoud Hamid ve Sudan Uluslararası Ekonomi ve Maliye Bakanı
Bader Eldın Mahmoud Abbas arasında imzalandı.
İmza töreninde konuşan Bakan
Eker, uzun vadeli bir anlaşmanın
imzalandığını belirterek, anlaşma
kapsamında Sudan'da örnek bir
çiftlik kurulması hedeflendiğine
işaret etti. Eğitim ve diğer çalışmaların da gerçekleştirileceği dile
getiren Eker, TİGEM ile Sudan
tarafından bir kuruluşun ortak
olacağı bir şirketin kurulduğunu,
bu şirketin, 780 bin hektar arazi
kiralayabileceğini ve orada Türk
özel sektörünün tarım yapmasına
imkan sağlayacağını söyledi.
Alanların tespit edildiğini de aktaran Bakan Eker, “Şirket, iki ülkenin ortaklığı dâhilinde olacak.
Şirketin tarımsal üretim yapması
ve Türkiye'nin imkânlarının değerlendirilmesi sağlanacak. Yapılacak,
üretim ise dünyaya ihraç yapılacak. Anlaşma geniş bir alanı kapsıyor. İki ülkenin istifade edeceği
bir model ortaya çıkıyor. Dünyanın
başka bir ülkesinde Türkiye'nin
bu gücünü uluslararası sahaya taşıması bizim açımızdan bir ilk. İki
taraf açısından faydayı sağlayan
bir model.” diye konuştu.
Bakan Eker, Sudan’ın geniş bir tarım arazisine sahip olduğuna da
değindi. Yağlı tohumlar başta olmak üzere, endüstri ürünlerinin
ekilebildiği tarım arazilerinin mevcut olduğunu anlatan Eker, “2006
yılındaki ziyaretimde, imzaladığımız protokolle, Sudanlı 350 teknik
elemanları eğittik, arkasından 5
bin tonu hibe ettik. Arkasından çeşitli alanlarda iş birliği imkanımız
oldu. Şimdi bu işbirliğini, tarım ve
hayvancılıkla uzun vadeye taşıdık.
Hayırlara vesile olmasını temenni
ediyorum.” dedi.
Sudan Uluslararası Ekonomi ve
Maliye Bakanı Bader Eldın Mahmoud Abbas, ortak kurulacak şirketin sermayesinin yüzde 80’inin
TİGEM yüzde 20’sinin Sudan tarafından karşılayacağını kurulacak
şirketin 12 bin 500 hektar araziyi,
Türk özel sektörünün ise bin hektar arazide yatırım yapacağını, imzalanan anlaşmanın ise iyi sonuçlar doğurmasını temenni etti.
16
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
HAYVANCILIK
Et Üreticilerine Göre Fiyatları
Düşürmenin Yolu
2014 Yılı Makina ve Ekipman Hibe
Destek Proğramı Tebliği Yayınlandı
»» Besi Sığırcılığı Sempozyumu’nda bir konuşma yapan
Ulusal Kırmızı Et Konseyi ve Türkiye Kırmızı Et Sanayicileri
ve Üreticileri Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Mustafa Bılıkçı, Türk hayvancılık sektöründe bir an önce ırk
dönüşümünün yapılması gerektiğini belirtti.
»» Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklemesi Proğramı Kapsamında
% 50 hibe desteği uygulanacak Makina ve Ekipmanların 2014 yılı alım
şartları ve desteklemeye giren makina ve ekipmanlar açıklandı.
Brezilya ve Arjantin örneklerine değinen
(ETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı, Türkiye’nin en büyük et ihracatçısı olmasının önünde bir engel bulunmadığını da açıkladı.
Hayvancılık sektörünün istikrar kazanması, besi sığırcılığının gelişimi için yapılabilecekleri konuşmak üzere Uludağ
Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan
Besleme Beslenme Hastalıkları Anabilimdalı tarafından düzenlenen Besi Sığırcılığı
Sempozyumu, Antalya Papillon Zeugma
Otel’de gerçekleşti. Kamu, üniversite, sivil
toplum kuruluşları ve özel sektörün buluştuğu sempozyumda sektörün sorunları
ve çözüm önerileri masaya yatırıldı.
Sempozyumda başkanlığını Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan
Biricik’in üstlendiği Türkiye’de Besi Sığırcılığının Dünü, Bugünü ve Yarını başlıklı
panelde bir konuşma yapan Ulusal Kırmızı Et Konseyi (UKON)Yönetim Kurulu
Başkanı ve Türkiye Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR)
Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı,
sektörün sorunları ve çözüm önerilerine
açıklık getirdi.
Türkiye’de Irk Dönüşümü Şart
Türkiye’de hayvancılığın en önemli sorununun kırmızı et üretiminin yani besiciliğin süt hayvanlarıyla yapılması olduğuna
dikkat çeken Mustafa Bılıkçı, bu durumun
yarattığı olumsuz tabloyu şu şekilde özetledi: “Besici yüksek maliyetle ve et verimi
düşük üretim yapıyor. Kesimhaneye sevk
edilecek hayvanların karkas randımanları düşük. Üretim tesislerinde parçalamaya alınan bu süt ırkı hayvanların kemik
oranlarının yüksek olması üretim tesisine
zarar veriyor. Bu düşük verimliliğin sonucu üretim maliyetleri her kademede biraz
daha artıyor ve et tüketiciye daha pahalıya
ulaşıyor. Bütün bu nedenlerle et üretimi
ve süt hayvancılığı arasında denge korunmalı. Et üretiminde kullanılan materyal
süt ırkı besilik hayvanlara takviye olarak
kombine ırk besilik hayvanlara ağırlık verilmeli. Kırmızı et üretiminin besi ırkı/
kombine ırk büyükbaş hayvanlarla yapılması için daha fazla vakit kaybetmeden
ırk dönüşümü sağlanmalı. ETBİR olarak
uzun yıllardır bu talebi her platformda
dile getiriyoruz, önümüzdeki dönemde de
çalışmalarımıza devam edeceğiz.”
Brezilya ve Arjantin Bizim için
Örnek Olabilir
Mustafa Bılıkçı Brezilya, Arjantin gibi ülkelerin uzun vadeli planlama ile dünyanın
en büyük et üreticileri haline geldiğini
belirtti. Bu ülkelerin önce yem, sonra damızlık sorununu çözüp, besilik ırklarını
geliştirerek en büyük et tedarikçileri olduğuna dikkat çeken Bılıkçı, Türkiye’nin
de planlarını uzun vadeli yapıp, kombine
ırklar yaratıp yaygınlaştırması gerektiğini
söyledi. Bu konudaki projelere de değinen
Bılıkçı, sütçü ırk hayvanları aşılama yöntemi ile doğacak hayvanların kombine ırk
olmasını sağlamanın bir öneri olduğuna
dikkat çekti. Bir başka projenin ise yurtdışından damızlık kombine hayvan getirip
çoğaltmak olduğunu söyleyen Bılıkçı, bu
anlamda simmental ırkın hem et hem süt
bakımından verimli kombine bir ırk olduğunu ifade etti. Bılıkçı, Türkiye’nin bu
dönüşümü başardığı takdirde en büyük
et ihracatçısı olmaması için hiç bir neden
bulunmadığını bildirdi.
Tüketici Daha Ucuz Ete
Ulaşabilir
Kırmızı et fiyatlarının yüksekliğinin tüketimin artmasının önündeki en büyük engeli oluşturduğunu belirten Mustafa Bılıkçı, tüketimin artması için üretimi yani arzı
artırmamız gerekiyor dedi. 2013 yılı TÜİK
verilerine göre 996 bin 125 ton kırmızı et
üretildiğine değinen Bılıkçı, Türkiye’de
son yıllarda düzenli olarak artış kaydeden
üretimin daha da artarak, öncelikle kendine yeten, daha sonra ihraç eden bir ülke
konumuna gelinmesi gerektiğini belirtti.
Küçükbaş Hayvancılık Sektörü
Geliştirilmeli
Mustafa Bılıkçı, kırmızı et arzını ve tüketimini artırmak ve makul fiyat politikalarına ulaşabilmek için büyükbaş hayvancılık
kadar küçükbaş hayvancılığı da ülkemizde geliştirmemiz gerektiğine dikkat çekti.
Ülkemizdeki kırmızı et üretiminin yüzde 80′lik kısmı büyükbaş hayvanlardan
yüzde 20′lik kısmının ise küçükbaş hayvanlardan karşılandığını söyleyen Bılıkçı
şunları söyledi: “Geçmişte Türkiye nüfusu
kadar küçükbaş hayvan bulunurken bu
rakam yıllar içinde hızla düştü. TÜİK’in
açıkladığı 2013 yılı hayvansal üretim istatistiklerine göre yılsonu itibariyle sığır sayısı 14 milyon 415 bin baş, koyun sayısı 29
milyon 284 bin baş, keçi sayısı ise 9 milyon
226 bin baştır. Ülkenin coğrafi şartlarının
küçükbaş beslemeye daha elverişli ve bu
imkânlarla besleme maliyetinin de daha
düşük olması avantajı değerlendirilerek
koyun ve keçi yetiştiriciliğine yönelmek ve
orta vadede ülke nüfusu kadar küçükbaş
hayvan sayısı hedefine ulaşılmalıdır.”
Tarımsal faaliyetler için geliştirilen yeni teknolojilerin üreticiler tarafından kullanımını
yaygınlaştırarak daha kaliteli
ve pazar isteklerine uygun üretim yapılmasını sağlamak, zor
şartlarda ve bedenen çalışan
üreticilerimizin işlerini kolaylaştırmak ve üretim maliyetlerine katkı vererek uluslararası
düzeyde rekabet edilebilirliği
sağlamak için makine ve ekipman alımlarının desteklenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanan
tebliğ 10 Mayıs 2014 tarih ve
28996 sayılı Resmi Gazete'de
yayınlandı.
%50 Hibe verilecek makine
ve ekipmanlar
a) Anıza doğrudan ekim makinesi,
b) Arıcılık makine ve ekipmanı,
c) Balıkçı gemilerinde soğuk
depo,
ç) Balya makinesi,
d) Bahçe traktörü,
e) Biçerbağlar,
f) Biçerdöver ürün hasadında
kullanılan verim ölçer kiti,
g) Canlı balık nakil tankı,
ğ) Çayır biçme makinesi,
h) Çeltik fide dikim makinesi,
ı) Çiftlik gübresi dağıtma makinesi,
i) Dal parçalama makinesi,
j) Diskli tırmık,
k) Dip kazan,
l) El traktörü,
m) Fındık toplama makinesi,
n) Fındık, mısır, çeltik, ayçiçeği, kabak çekirdeği kurutma
makineleri,
o) File sisteminin kurulması,
ö) Güneş kolektörü,
p) Kimyevi gübre dağıtma makinesi,
r) Mibzer,
s) Mini yükleyici,
ş) Motorlu tırpan,
t) Pamuk toplama makinesi,
u) Pancar söküm makinesi,
ü) Patates söküm makinesi,
v) Pülverizatör,
y) Sap parçalama makinesi,
z) Sap toplamalı saman makinesi,
aa) Silaj makinesi,
bb) Sıra arası çapa makinesi,
cc) Su ürünlerinde buzlama
makinesi,
çç) Su ürünleri için kuluçka dolabı,
dd) Süt sağım ünitesi ve soğutma tankı,
ee) Süt analiz cihazı,
ff) Tambur filtre,
gg) Taş toplama makinesi,
ğğ) Tarım römorkları,
hh) Toprak frezesi,
ıı) Yem hazırlama makinesi,
ii) Zeytin hasat makinesi.
Tüm illerde uygulanacak program kapsamında kabul edilen
başvurular ile il müdürlüğü arasında hibe sözleşmesinin imzalanmasından sonra, mal alımları en fazla kırk gün içerisinde
tamamlanır. Süresi içerisinde
yatırımcılar tarafından usulüne
uygun olarak alımı gerçekleştirilen makine ve ekipmanların
montajı, test işlemlerinin bitirilmesi ve il proje yürütme birimince tespiti en geç kırk beş
gün içerisinde sonuçlandırılır.
Bu süre süt sağım ünitesi ve soğutma tankı için elli gündür.
Hibe desteğinden yararlanmak isteyenler bu tebliğin
yayım tarihinden başlamak
üzere elektronik ortamda
veya şahsen 30 gün içerisinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü veya
ilçe müdürlüklerine başvurmaları gerekiyor.
Başvuracak kişi ve
kuruluşlar
Bakanlık tarafından oluşturulan güncel çiftçi kayıt sistemine
ve Bakanlığın diğer kayıt sistemlerine kayıtlı olmak şartıyla;
her bir mal grubu için gerçek ve
tüzel kişiler, şirketler, tarımsal
kooperatifler, birlikler ve bunların üst birlikleri bu destekten yararlanabilecek. Başvuru
sahibi gerçek ve tüzel kişiler 41
makine ve ekipmandan sadece
birisi için başvuru yapabilecek.
Tarımsal amaçlı kooperatifler,
birlikler ve bunların üst birlikleri hariç daha önceki etaplarda iki ve daha fazla hibe desteğinden yararlanan yatırımcılar
başvuru yapamayacak. Daha
önce hibe desteğinden yararlananlar bu tebliğ kapsamında,
aynı yatırım konusunda başvuru yapamayacak. Başvuru teklif
erinde, proje sahipleri kendi
paylarına düşen ve hibeye esas
mal alım tutarının yüzde 50’si
oranındaki katkı payını kendi
temin etmekle yükümlü olacak.
Mal alım tutarının hibe desteği
kısmı, kamu kaynakları kullanılarak karşılandığı için gerçek
ve tüzel kişiler tarafından sağlanması gereken katkı payının
finansmanında kamu kaynağı
kullanılamayacak.
Hibe desteği oranı
Hibeye esas yatırım tutarı
gerçek kişiler için mal başına
50.000 TL ve tüzel kişiler için
mal başına 100.000 TL’yi geçmeyecek.
Ancak süt üretici birlikleri, damızlık sığır yetiştiricileri birlikleri, koyun-keçi yetiştiricileri
birlikleri, hayvancılık kooperatifleri üst birlikleri ve tarımsal
amaçlı kooperatifler 100.000
TL’lik yatırım tutarı kadar birden fazla süt soğutma tankı alabilecek.
Mal alım bedellerinin, bu miktarları geçmesi durumunda
aşan kısım başvuru sahibi tarafından ayni katkı olarak karşılanacak.
Şap Hastalığıyla Mücadele Eylem Planı
Hazırlandı
»» Ülkemizde şap hastalığı, sığır yetiştiriciliğinde önemli ekonomik
kayıplara neden olan en önemli hastalık.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, şap hastalığıyla mücadele
kapsamında yeni bir eylem planı
hazırladı. İlk etapta, Trakya’dan
sonra Marmara ve Ege Bölgesini de şap hastalığından ari hale
getirilecek. 2023 yılına kadar
ise tüm bölgelerin şaptan ari
hale getirilmesi hedefleniyor.
Bakanlığın hazırladığı yeni ey-
lem planına göre, 2018 yılında
Trakya Bölgesi “aşısız hastalıktan ari bölge” statüsüne, Ege
ve Marmara Bölgesi ise “aşılı
hastalıktan ari bölge” statüsüne kavuşacak. Anadolu’nun diğer bölgelerinin de 2023 yılına
kadar “aşılı ari ülke” statüsüne
kavuşturulması hedefleniyor.
Eylem planı kapsamında aşı-
lama programına Mart ayında
başlanırken, Trakya’da mevcut
sığır cinsi hayvanlar yüksek
bağışıklık gücüne sahip aşı ile
yılda iki kez aşılanacak. Ege ve
Marmara bölgelerinde ise sığır cinsi hayvanlar 6 ay ara ile
aşılanacak, bunun yanı sıra ilk
defa aşılanan hayvanlar bir ay
sonra yeniden aşılanacak.
Köy-Koop Haber Haziran 2014
TARIM
17
Dünyada Arıcılık ve Türkiye’deki Arıcılık Sorunları-II
»» Geçen sayımızda dünyada arıcılık sorunlarına değinmiştik. Bu ay ise Türkiye’deki arıcılığın durumu ve sorunları hakkında konuşacağız.
Akademik ya da diğer yazınlarda görülen arıcılık ile ilgili birçok çalışmaya rağmen, üzerinde yeterince
durulmadığı düşünülen sorunların
bazılarına aşağıdaki görüldüğü gibi
kısaca değinmekte yarar var.
Güven faktörü;
Tüketici analizlerine göre ülkemizde artan bal talebine karşılık, piyasada sentetik esaslı ve ucuz balların
bilinen büyük marketlerde dahi satılıyor olması ve televizyonlardaki
özendirici reklamlar, tüketicinin
ürüne karşı olan yaklaşımını olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle kimi
zaman yüksek fiyatlı ürünlere karşı
endişe ile yaklaşan tüketici, negatif
eğilimli talebi ile dürüst bal üreticisinin daha nitelikli finans kaynağından mahrum etmiş olmaktadır.
Kayıt dışılık;
Paradoksal bir gelişimle, piyasada
satılan ürünlere karşı olan güvensizlik geliştikçe, aslında hiçbir şekilde
yasal güvence sunamayan, kayıtsız
bal üreticilerine karşı talep de artmıştır. Nasıl doldurulduğu ya da nereden satın alındığı bilinmeyen kimi
standart dışı paket malzemelerin
içine yerleştirildiği görülen balların
değişen fiyatlar ile tüketicilere daha
güvenli olduğu garantisiyle satıldığı görülmektedir. Yapılan tüketici
analizleri, bu türden üreticilere karşı
suni bir güvenin geliştiğini göster-
mektedir. Dolayısı ile bal üretimi
bir gıda sorunsalı olarak değerlendirilip, merdiven altı üretim mantığından süratle dışarıya çıkartılarak
kayıtlandırılmalıdır. Bu anlamda bal
üreticilerine kovan sınırı getirilip,
örneğin 5 kovandan sonra faaliyetler, kayıtlı ticari faaliyet olarak değerlendirilmelidir.
Etiket sorunsalı;
bal kalitesinin sınıflandırılmasına
yönelik olarak etiketler üzerinde yasal ifadelerin bulunmaması tüketicilerin hangi bedele razı olacakları konusunda belirsizlik yaratmaktadır.
Son zamanda etiketsiz bal satışında
da ciddi bir artış gözlemlenmektedir.
Habitat Sorunsalı;
Ülkemizde ne yazık ki, tarımsal anlamda konuya daha ciddi eğilmesi
gerektiği düşünülen Tarım ve Orman Bakanlığı’nın habitat konusunda yeterli çalışması bulunmamaktadır. Tarımsal anlamda ciddi bir
habitat planının yapılarak özellikli
bölgelerin geliştirilmesi ve arıcılığın
bu yönde teşviki sağlanmalıdır.
Dünyada son on yıl içinde habitat
kaynaklı olmak üzere birçok bölgede
ciddi arı kayıpları yaşanmıştır. Sadece Amerika’da üreticilerin önemli
bir bölümü %30 ile %90 arasında arı
kayıplarına maruz kalmışlardır. Çarpık sanayileşme, doğanın yok olması, düzensiz kentleşme ve hastalıklar
zılımların türdeşleri ülkemizde de
kullanım alanı bulmalıdır. APIMAP,
potansiyel arı floraları ile ilgili bilgileri, verimli ve risk alanlarını haritalar üzerinde vererek, arıcılarını üretimlerini maksimize edecek verileri
online olarak sağlamaktadır. Böylece arıcılık faaliyetleri rastgelelikten
uzak biçimde sürdürülmüş olacaktır.
Yrd. Doç.Dr. Cihat KARTAL
Kırıkkale Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İşletme Bölümü
arı kayıplarındaki önemli nedenlerdir. Doğada yaşanan bu dengesizliklere bağlı olarak işçi arı sayılarında
yaşanan ölümler, diğer arılarında
ölümlerine neden olmakta dahası
çoğu zaman bu ölümlerin nedenleri bilimsel olarak ta tespit edilememektedir. Habitatta meydana gelen
olumsuz değişimler Ghazoul tarafından “Küresel Polinatör Krizi” olarak
tanımlanmıştır. Amerika’da son iki
yıldır yaşanan krize ilaveten Avrupa
bölgesinde de benzer kayıplar meydana gelmiştir. Bu kayıplara bağlı
olarak Avrupa bölgesinde %31, orta
Avrupa bölgesinde %26 oranında
arıcı sayısında da azalma meydana
gelmiştir.
Simon Pots’un 2010’da Avrupa bölgesinde bal arıları ve arıcılar ile ilgili
olarak yaptığı araştırmada aşağıdaki
haritalar elde edilmiştir. Soldaki harita 1985-2005 yılları arasındaki kolonilerde meydana gelen sağdaki ise
arıcılarda meydana gelen değişimleri göstermektedir. Şekil1-2 (okların
boyutları değişimlerdeki yüzdeyi
göstermektedir.)
Mobil Arıcılık;
Yerleşik arıcılığın dışında kalan ancak arı genetiğinin bozulmasında
ZMO’dan İkinci GDO Açıklaması
Teknoloji ve Yerli Üretim;
önemli bir rol oynayan mobil arıcılık
konusuna ciddi düzenlemeler getirilmelidir. Bu anlamda ya arı türlerinin
rehabilitasyonu yapılmalı yada mobil arıcılık faaliyetleri sınırlandırılarak türdeş arıcılığa izin verilmelidir.
Bu anlamda gen haritaları sürekli
olarak yenilenmelidir. Diğer yandan
arıcılık faaliyetlerine yön vermek
üzere geliştirilen APIMAP gibi ya-
Bal üretimi faaliyetlerinde yaygın
olarak klasik üretim metodu ve süreci kullanılmaktadır. Ancak yan
ürünler ve arıcılık ile ilgili diğer faaliyetler, üreticinin diğerlerinden
farklılaşabilmesini sağlayan unsurlardır. Yan ürünlerin miktarca az
pahaca değerli olması balın kendisini neredeyse önemsiz kılacak
noktadadır. Ülkemizde gerekli tüm
ekipmanların ve canlı materyallerin
üretilebildiği bilinmekle beraber,
teknolojik ekipmanlardan yararlanan üretici çok azdır. İllerde faaliyet gösteren birliklerin bu anlamda
kayıtlı üreticilerine yol göstermesi
ve aracılık araştırma merkezlerinin
oluşturulması gereklidir.
Referans kaynaklar;
www.airbone.com, www.beesource.com, www.beezfree.biz, www.
ibisworld.com, www.save-bee.com,
www.ststcan.gc.ca, www1.agric.gov.
ab.ca, www.researchgate.net, www.
snvworld.org, www.apimap.fr, www.
honeybeeworld.com, www.turkstat.
gov.tr, www.coloss.org,
»» TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 29 Mayıs 2014 günlü Resmi Gazete’de GDO yönetmeliğinde yapılan değişiklik hakkında Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın açıklamalarına karşı ikinci bir yazılı basın açıklaması yaptı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının GDO`lar ve Ürünlerine Dair
Yönetmelik`te yaptığı değişiklikler 29 Mayıs 2014 tarihli Resmi
Gazete`de yayımlanmış, platformumuz konuyla ilgili bir basın açıklaması yapmıştı. Bu temelde basın
yayın organlarında çıkan haberlere
Bakanlık derhal bir cevap yayımladı.
Hatalar içeren ve Biyogüvenlik
Kanunu`na açık bir şekilde aykırılık
içeren Bakanlık açıklamasına karşı
cevabımız aşağıdadır;
1) Bakanlığın açıklamasında Türkiye` de GDO`lu hiçbir gıda ürününün
üretimine ve satışına / ithalatına izin
verilmediği belirtilmektedir. Daha
birkaç gün önce yaşanan ve bebek
beslenmesinde kullanılan GDO`lu
sütlü tahıl karışımı skandalı ile halkımız bir kez daha sarsılmıştır. İthal
bebek mamalarına Bakanlık önce "temiz" raporu düzenleyerek ülkemize
girişine izin vermiş, ancak sonrasında Bursa Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü ekiplerinin piyasa denetimleri sırasında söz konusu mamaların GDO`lu oldukları tespit edilmiştir. Yurdumuza girişine ve piyasada
satışına izin verilen GDO`lu mamaların kaç adedi satılmış ve bebekler
tarafından tüketilmiştir? Mersin limanında ihbar üzerine yakalanan ve
GDO`lu olup olmadığı konusu halen
açıklığa kavuşturulamamış pirinçlerin de ciddi bir kısmı iç piyasada
tüketilmiş, bu konuda da Bakanlığın
açıklamaları kamuoyunu ikna edebilecek yönde olmamıştır.
2) Bakanlığın açıklamasında Biyogüvenlik Kurulu`nun geçtiğimiz yıllarda sadece yem amaçlı kullanılmak
üzere 3 soya ve 14 mısır geninin ithalatına izin verdiği belirtilmektedir. Bu bilgi doğru değildir. Kurul
GDO`lu 3 soya ve 16 mısır çeşidine
izin vermiştir. GDO`ya Hayır Platformu bileşenleri açtıkları dava sonucunda GDO`lu 2 mısır çeşidi için
verilen onayı iptal ettirmiştir. İptal
kararları Türkiye`nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmeler çerçevesinde verilirken, maddi imkansızlıklar nedeniyle dava açamadığımız
GDO`lu 3 soya ile 14 mısır çeşidinin
Bakanlık tarafından onaylarının iptal
edilmesini beklemek son derece lüks
bir talep olacağından platformumuz
onların da iptalini sağlayana kadar
mücadelesine devam edecektir.
3) Bakanlığın açıklamasında "sadece yem amaçlı" ithal edilen bazı
ürünlerde, mevzuatta bulaşma ve
bulaşma miktarının ne olduğu hususu yer almadığından, GDO`lu
olmadığı halde bulaşmadan kaynaklanan mağduriyetler yaşandığı
belirtilmektedir. Oysa bugüne kadar
basına yansıyan / sızan bilgilerden
görülmektedir ki GDO konusu yem
sanayinden çok gıda sanayinin büyük sorunu haline gelmiş ve karşımıza fındık ezmesi, pirinç ve mama
örneklerini gelmiştir. Dolayısıyla
yönetmelikte yapılan değişikliğin
yem sektörünü ilgilendirdiği konusu
inandırıcı değildir.
4) Kaldı ki, yapılan yönetmelik değişikliğinde doğrudan "ürün" kavramı
kullanılmıştır. Bu da yapılan değişikliğin hiç bir ayrım gözetmeksizin her
türlü ürünü, dolayısıyla gıda ürünlerini de kapsadığını göstermektedir.
"Ürün" tabirinin içine bebek mama-
sı da çocuk besini de insan gıdası da
girmektedir. Eğer bakanlık açıklamasında samimi olsaydı yapılan yönetmelik değişikliğinde -tıpkı basın
açıklamasında yaptığı gibi- "sadece
yem amaçlı kullanılacak ürünlerde"
ifadesini kullanırdı. Böyle bir ifadeyi kullanmaktan özellikle kaçınan
Bakanlığın "biz bu değişikliği sadece
yem amaçlı ürünler için çıkarttık"
demesi inandırıcılıktan uzaktır.
5) Yönetmelikte yapılan değişiklik
ile "Bulaşma" kavramına açıklık getirilerek tereddüt, eksiklik ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Soruyoruz!
Kimin mağduriyetinin önlenmesi
amaçlanmaktadır? GDO`lu bebek
mamaları ve fındık ezmelerini tüketen bebekler ile çocukların mı yoksa
firma sahiplerinin mi?
6) Yapılan düzenlemenin hukuki sorunları bertaraf etmek ve tereddütleri gidermek amacıyla hazırlandığı,
GDO`nun gıdada kullanılmasına
izin vermeye yönelik olmadığı belirtilerek "Türkiye‘de GDO ve ürünlerinin gıda amaçlı olarak kullanılması
ve GDO‘lu üretim yapılması da tamamen yasaktır" denmektedir. Bu
ifade kamuoyunu yanıltıcı bir ifadededir. Bugüne kadar yem amaçlı
GDO onayları Biyogüvenlik Kanunu
çerçevesinde verilmiştir. Biyogüvenlik Kanunu`nda yem amaçlı GDO
onayına herhangi bir kesin yasak olmadığı gibi insan gıdası amaçlı GDO
onayına da kesin bir yasak bulunmamaktadır. Dolayısıyla ülkemizde
gıda amaçlı GDO`lu üretim yapılması ne yazık ki tamamen yasak değildir, sadece izne tabiidir. Şu anda
henüz verilmiş bir iznin bulunmaması bu gerçeği değiştirmemektedir.
Eğer Bakanlık GDO`lu gıda ürünlerinin "tamamen yasak" olması konusundaki görüşünde samimiyse, bir
yönetmelik değişikliği yaparak gıda
ürünlerinde GDO bulunmasını kategorik olarak yasaklamalıdır.
7) Biyogüvenlik Kanunu`nun 8.
maddesinin (c) fıkrasında istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi görevi Bakanlığın görevleri arasında sayılmaktadır. Kanun Bakanlığa
istenmeyen GDO`ları engelleme görevi vermektedir. Bu kapsamda gerek yönetmelik değişikliğinde gerekse yapılan açıklamada Bakanlığın
istenmeyen GDO bulaşıklığından
kaynaklanan hukuki
sorunları
bertaraf etme ve
firmaların mağduriyetlerini giderme niyetiyle
GDO bulaşıklığına izin verilmesi Biyogüvenlik
Kanunu`na aykırılık teşkil etmektedir. Kanun`un
bakanlığa verdiği
görev bulaşıklığı yasallaştırmak değil engellemektir. Yapılan yönetmelik değişikliğiyle bakanlık yetkisini
aşmıştır.
8) Gıda üreticileri, ürünlerinin her
türlü koşulda GDO`suz, temiz ve
sağlıklı olmasıyla, Bakanlık da bu
koşulların yerine getirilmesini sağlamak ve denetlemekle sorumludur.
Üreticilerin “ben temiz ve GDO`suz
gıda üretemiyorum”, Bakanlığın da
“ben GDO`lu gıdaları, GDO bulaşıklarını engelleyemiyorum” deme
ve bu sebeple yönetmelikleri esnetme hakkı yoktur. Eğer üreticiler ve
Bakanlık üzerlerine düşen görevleri
layıkıyla yerine getirmeyi başarırsa,
Bakanlık açıklamasında söz edilen
“hukuki sorunlar” ve “tereddütler”
oluşmayacaktır.
Bakanlığın uygulamaya soktuğu son
değişiklikler, kanunun getirdiği yasakları yönetmelik değişikliği ile aşmaya yöneliktir. Böyle bir çaba gerek
Platformumuzca, gerekse sofrasında
GDO`lardan arınmış temiz gıda isteyen halkımızca asla kabul edilemez.
Kamuoyuna saygılarımızla
duyurulur.
18
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
HAYVAN HASTALIĞI
Geviş Getiren Hayvanlarda İşkembe
Şişmesi (Rumen Timpanisi)
»» Geviş getiren hayvanların (sığır, koyun ve keçi gibi) mideleri çok odacıklı bileşik mide sınıfına girer. Bu odacıklardan ilk üçü ön mideler
(proventriculus) olarak isimlendirilen işkembe (rumen), börkenek (reticulum) ve kırkbayır (omasum) adını alır ve bunların iç yüzünü döşeyen iç
deride salgı bezi bulunmaz. Dördüncü mide olan şirden (abomasum) ise salgı bezli iç deri ile kaplıdır ve tek odacıklı basit mideye karşılık gelir.
Sığırlar yaklaşık 200 litre hacminde ön midelere (işkembe, börkenek ve kırkbayıra) sahiptir. Sığır ve
koyunlar aldıkları yemleri ve diğer
maddeleri oburca tam çiğnemeden
yutarlar, daha sonra geviş getirerek
sindirime hazırlarlar. Ön midelerde
sindirim faaliyetlerini yapan, gözle
görülmeyen milyarlarca yararlı canlı
bulunmaktadır. Bu canlılar ani yem
değişikliklerinden, normal olmayan
beslenme şartlarından çok fazla etkilenirler. Bu nedenlerle hatalı besleme sonucu beslenme hastalıklarına
sığır ve koyunlarda çok sık rastlanmaktadır.
Bu derlemede; daha çok sığır ve koyunlarda, nadiren keçilerde çok sık
rastlanan ve solunum yetmezliği sonucu ölümlere neden olması yanında
zorunlu kesimler, hasta hayvanların
tedavi giderleri, yaşayanlarda hastalık esnasında ve sonrasında oluşan
verim kayıpları nedeniyle ekonomik
önemi olan işkembe şişmesi (rumen timpanisi) konusunda güncel bilgiler verilmektedir.
Sığır, koyun ve keçilerin ön
midelerinde gaz oluşumu
normal fizyolojik bir
olaydır. Gaz oluştukça
geviş getirme ve geğirme ile
gaz dışarı atılır ve normal
şartlarda şişkinliğe yol
açmaz. Ancak sindirim
sırasında oluşan gazların
fazla miktarda oluşması
veya herhangi bir nedenle
dışarı atılamaması sunucu
işkembede aşırı derecede
gaz toplanması işkembenin
şişmesine neden olur.
Hayvanlarda karın şişkinliği (timpani) değişik sebeplerden kaynaklanabilir. Karın şişmesi bazen yavaş
gelişerek hayvanın hayati fonksiyonlarını çok fazla etkilemezken; kimi
zaman çok hızlı gelişerek hayvanın
kısa zamanda ölümüne sebep olabilmektedir. Sığırlarda en fazla şişkinlik işkembede görülür. Bununla
beraber şirden ve bağırsağın diğer
bölümlerinde de oluşabilir. Ancak
bu yazıda, daha çok yukarıda da belirtildiği üzere işkembe şişkinliklerinden söz edilecektir.
1) Yavaş gelişen şişkinlikler
Bu tür şişkinlikler, daha çok mide
duvarına tel veya çivi batması sonucu mide hareketlerinin yavaşlaması
veya durması ile midede oluşan gazın geğirme yoluyla çıkartılamamasından kaynaklanır. Bu tür şişkinlikler, hayvanı fazla zora sokmaz;
bazen, sağaltım yapılmasa bile kendiliğinden düzelebilir. Esas sebep
giderilince ortadan kalkar.
Veteriner Hekim
[email protected]
Şirden’in yer
değiştirmesinde
(abomasum deplasmanı)
ise yavaş gelişen bir karın
şişkinliği vardır. Şişkinlik
daha ziyade karın gerginliği
şeklinde kendini gösterir.
Şişkinlik geçici olmaz. Sola
yer değiştirmede şişkinlik
sol tarafta; sağa yer
değiştirmede ise sağ tarafta
görülür. Yer değiştirme
düzeltilirse şişkinlik
ortadan kalkar.
çift yönlü zora sokar.
Birincil şişme oluşturma riski taşıyan başlıca yem maddeleri şunlardır.
-Baklagiller familyasına mensup
hızlı gelişen yeşil bitkiler (özellikle
çiçeklenme öncesi yonca çok tehlikelidir), genç mera otları, hububat
daneleri, parçalanmış, un haline
getirilmiş tahıl ürünleri, çeşitli sebze ve meyva artıkları, aşırı derecede
gübrelenmiş çayırlar, pancar yaprağı, patates ve şeker pancarı gibi kök
bitkileri, bira posası, maya ve şeker
pancarı endüstrisi artıkları.
-Kızışmış yeşil otlar, fermente olmuş
yemler, solmuş yeşil bitkiler.
BAĞIRSAK
ŞİRDEN
Hipokalsemik olgularda yavaş gelişen bir şişkinlik görülebilir.
Tetanoz gibi hastalıklarda da karında gerginlik vardır. Ancak bu gerginlik kontrollü olarak gelişir.
Bu şişkinlik ve gerginliklerin her
biri, bazen kendine özgü diğer belirtilerle beraber seyreder. Örneğin
yabancı cisim belirtilerinde hayvan
yem yemeyi aniden keser. Olgunun
şekline göre ikinci gün yeme içmeye
de başlayabilir. Şirden’in yer değiştirmelerinde ilk günler yeme içme
vardır, ancak giderek azalır. Tetanoz
da ise çene kilitlenmesi oluşmadığı
sürece hayvanın yeme ve içmesi devam eder.
Şişkinlikler
Şişkinlikler, genellikle kısa zaman
da müdahale edilmesi gereken olgulardır. Hayvanlarda görülen karın
şişkinlikleri; yavaş gelişen şişkinlikler ve hızla gelişen şişkinlikler olmak
üzere iki kısımda incelenecektir.
Hızla gelişen karın şişkinliği de; hızlı
ve aniden gelişen olmak üzere iki şekilde gerçekleşir.
a) Hızlı gelişen şişkinlikler
Bu tür şişkinlikler birincil şişkinlik
denen olgulardır. Fazla dane yem ve
taze-yaş otun veya baklagillerin fazlaca yenmesi sonucu gelişir. Genellikle köpüklü şişkinliklerdir. Hastayı
BÖRKENEK
-Yağmurla ıslanmış hafif kaba lifli
yem bitkileri, çiğli ve kırağılı mera
otları, bozulmuş ve donmuş yemler.
-Bol miktarda konsantre yem verdikten sonra fazla su içen hayvanlarda da kolayca timpani şekillenebilir.
-Meraya çıkıştan veya yeşil yem alımından hemen sonra su içme, ayrıca
hava şartları da değişiklikleri oluşturan faktörlerdir.
Birincil şişme olaylarında
ilk belirtiler genellikle yem
alımından veya meraya
çıkıştan sonra birkaç saat
içinde oluşur. İleri derecede
şişme ile karakterize ağır
bir hastalık tablosu gelişir.
Oluşan gaz geğirme ile
uzaklaştırılamadığı için
işkembe hızla belirgin
bir şekilde dolgunlaşır.
Sol açlık çukurluğu ve sol
karın duvarı gitgide şişer
ve gerginleşir, kısa sürede
aşırı ölçülere ulaşır.
Koyunlarda her iki açlık çukurluğu da şişer. Hastalar yemi ve suyu
HASTALIĞIN TEDAVİSİ
• Şişmeye başlayan hayvan gezdirilmeli, ağzına gem vurularak gazın dışarı atılması sağlanmalıdır.
• İşkembe şişmesinde, solunum
yetmezliği tehlikesi varsa hayvanın
ön ayakları yükseğe gelecek şekilde
meyilli bir yere bağlanır. Böylece işkembenin akciğeri, dolayısıyla kalbi
sıkıştırması önlenir. Daha sonra işkembe sondalanarak gaz uzaklaştırılır. Bu esnada geğirmenin tekrar
oluşturulması amacıyla bir yardımcı
tarafından sol açlık çukurluğundan
işkembe üzerine dıştan elle kuvvetli masajlar yapılır, vücuda soğuk su
dökülür (gazın hacmini küçültür,
koyunlar havuza atılır) ve hayvan
yokuş yukarı yürütülür.
• Şişliğin çok olması durumunda
gazın sonda veya trokarla (büyük
ve kalın iğne) veya işkembenin bir
ameliyatla boşaltılması ve kuru otla
takviye edilmesi gereklidir. Bu durumda bir Veteriner Hekime müracaat edilmelidir.
YEMEK
BORUSU
İŞKEMBE
sonucu akciğerler baskı altında kalır
ve hayvanlar solunum yetmezliği dolayısıyla ölüme doğru giderler. Ayrıca asıl hastalığın belirtileri de bulunur. Çok acil müdahale gerektiren
bir durumdur.
• Hayvana gaz giderici ilaçlar, köpük
söndürücü ilaçlar, bira mayası ve
karbonat verilebilir. Veteriner Hekimlere danışarak.
KIRKBAYIR
2) Hızla gelişen şişkinlikler
Resim 2. Şişmeden dolayı solunum
yetmezliğinden ölen bir sığır
Belgin GÜNAY
reddeder, geviş durur ve hayvan huzursuzdur, hareket etmek istemez,
inleme, diş gıcırdatma, ve korkulu
bakışlar vardır. Özellikle hastalarda
gözlenen yutkunma, öğürme ve boş
çiğneme hareketleri genellikle hafiflemeden devam eder. Sancı belirtileri gözlenir. (hayvan sık sık karnına bakar, eşinme hareketleri yapar,
yatar kalkar, terleme görülür). Sık
sık dışkı ve idrar yapar, karın duvarı
gergin, sırt hafif kamburlaşır. Solunum güçlüğü belirtileri ortaya çıkar.
Bacaklar birbirinden ayrık tutulur,
baş ve boyun ileri uzatılır, dil dışarı
çıkmış vaziyette ağız solunumu görülür. Kalp ve dolaşım yetmezliği belirtileri görülür. Özellikle koyunlarda ölümden kısa süre önce ağızdan
işkembe içeriğinin gelmesi gözlenir.
Genellikle ölüm işkembe veya diyaf-
ram yırtılması nedeniyle hızlanır.
Resim 3. Bir koyunda çift taraflı şişme
Bazen hastalar şiddetli şişmeye bile
birkaç saat süreyle dayanırlar; hafif
birincil şişme olgularında ise bazen
ön midelerdeki gaz kendiliğinden
yavaş yavaş boşalabilir. Bazı olgularda (özellikle taze-yaş bazı gaz yapıcı otlar) gaz oluşumu o kadar hızlı
ve aşırı ölçüde olur ki işkembeye
bir operasyon yapılması kaçınılmaz
olur. Müdahalede geç kalınırsa bazen ölüm şekillenir.
HASTALIKTAN KORUNMA
b) Aniden gelişen
şişkinlikler
• Patates, pancar, elma, armut, ayva,
lahana kökü ve turp gibi yumru bitkiler doğranarak hayvanlara verilmeli,
Bu tür şişkinlikler hemen gelişir ve
ikincil şişkinlik denen olgulardır.
Başlıca sebebi ösefagusun (yemek
borusunun) tıkanmasıdır. Saniyeler
içerisinde ortaya çıkar ve hayati işlevleri (dolaşım ve solunumu) zorlar.
Yemek borusunun tıkanması hayvanın yumru yiyecekleri (elma, patates
vb) yerken, boğazında kalması veya
takılması sonucu oluşur. Ya da lokma yumağının yemek borusundan
işkembe gazının çıkışını engellemesi ile meydana gelir. Bu durumda
tükürük yutulamadığı için ağızdan
bol miktarda salya gelir. Özellikle sol
açlık çukurluğunun belirgin şekilde
şişkinliği (dışarı doğru bombeleşmesi) dikkati çeker. Geviş getirme ve
işkembe hareketleri başlangıçtan itibaren azalır veya tamamen yok olur .
Uzun süre geğirme yok olur. Ayrıca
birincil şişmedeki diğer belirtiler burada da görülür. Aşırı gaz şişkinliği
• Hayvanlara yeşil yemler biçildikten
sonra bir gün güneşlendirilip soldurularak verilmeli,
• Hayvanlar körpe ot içeren meralarda dikkat edilerek otlatılmalı,
• Baklagillerce zengin meralarda
hayvanlar sınırlı olarak otlatılmalı,
• Küflü, bozuk ve kokuşmuş yem ve
otlar hayvanlara verilmemeli,
• Soğuk mevsimlerde çiğli, kırağılı ve
donmuş yemlerde hayvanlara verilmemeli,
• Hayvanlar çöplüklere bırakılmayarak paçavra ve naylon yemeleri önlenmeli,
• Aşırı konsantre yem içeren rasyonlarda mutlaka kaliteli kuru otlar ya
da saman bulunmalıdır.
Kaynakça:
1. DEMET Ö., Sığırlarda Karın Şişkinliklerinde Müdahale Yöntemleri
ve İlaç Uygulamaları, Dicle Üniv. Vet
Fak Dergisi, 2011-2(5): 65-67
2. GÜL Y. ve İSSİ M., ISSN:13063111 e-Journal of New World Sciences Academy 2010, Volu
me: 5, Number: 3, Article Number
3B0014
3. ÇAKIR Prof Dr. A.,Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayını No:1316, Temel Veteriner er A
Anatomisi, Eskişehir, Eylül 2011
Köy-Koop Haber Haziran 2014
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli okurlar,
Sizlere bu sayıda, Kanada’daki
bir Kahve Kooperatifinin başarı hikâyesini sizlerle paylaşacağız.
Kooperatiflerin hammadde temin
ettikleri yerlerdeki üreticilerine, kooperatifleri ve adil ticaret üzerinden
nasıl yardımcı olabileceklerine ilişkin iyi hikâye.
Mübarek 3 aylara girdiğimiz şu günlerin bütün çiftçilerimize bol bereket
getirmesini diliyoruz.
“Coop Coffees” Kahve
Kooperatifleri
“Coop Coffees” adlı bu kooperatifin
uzun süreli ilişkiler oluşturarak, adil
ve eşit ticaret faaliyetleri geliştirerek,
küçük ölçekli çiftçi örgütlerinden
yüksek kaliteli organik yeşil kahve
ithal etmek için kurulmuş. Kooperatifin amacı, çiftçi aileleri ve onların
oluşturduğu topluluklar için kahve
yetiştirmeyi sürdürülebilir ve yararlı
hale getirmek olarak açıklanmış.
şeyler yapmaya motive eden küçük
oyuncular yapmış. Bu endüstrinin
belkemiği olarak gördükleri küçük
ölçekli çiftçilerin yol boyunca karşılarına çıkan her adımda olumlu bir
etki yaratmanın yanı sıra, hayatları
üzerinde de en fazla olumlu etkiyi
yaratmak için çabalıyorlarmış.
Co-operative Coffees
kooperatifi, adil ticaret
hareketinde yer alan
değişikliklerle ilgili hırslı
bir kooperatif olmuş. “ABD
Adil Ticaret (Fair Trade
USA)” adlı örgüt tarafından
oluşturulan “Herkes İçin
Adil Ticaret Kampanyası”
ile kahve üreticilerinin
onay belgelerini almaları
sağlanmış.
Firl’in açıklamasına göre; kahve ekim
alanlarındaki etik iş koşulları henüz
kendi kendine adil çalışma düzenini
sağlamak için yeter düzeyde değiller.
Kahve, dünyadaki tropikal ulusların
en önemli, gelişmiş ülkelerin ise öncelikli ihracat ürünüdür.
Bill Harris, Meksika’nın
Chiapas adlı dağlık
bölgesindeki kahve
çiftçileri kooperatifini
incelerken , orada çalışan
Monika Firl ile tanışmış.
Bu tanışmadan sonra, adil
ticaret ve küçük ölçekli
çiftçileri desteklemenin en
iyi yoluyla alakalı birçok
görüşmeyi takiben, kahve
ithalatçı kooperatif olarak,
“Co-operative Coffees”i ve
sonrasında buna kardeş
örgüt olarak “CoopSol”’ün
kurulmasını sağlamıştır.
Bugün, “Co-operative Coffees”,
Amerika ve Kanada genelinde 24
kayıtlı çiğ kahveyi kavurma işiyle
uğraşan ortağa sahiptir. Halen Cooperative Coffees’in üretici ilişkileri
yöneticisi olan Monika Firl, 2012’de
3,5 milyon pound değerindeki yeşil
kahve satın aldıklarını veya sözleşmedeki tahmini değer olan 11 milyon US doları doğrudan küçük çiftçi
kooperatiflerine ödendiğini ifade
etmiştir. Bu durum kahve endüstrisinde kendilerini artan bir şekilde iyi
Bu nedenle kooperatif olarak, fakir
çiftçilerin hayat koşullarını geliştirmenin en iyi yolunun büyük ekim
alanları yerine, fakir çiftçilere doğrudan ticaret yaparak desteklemek
olduğunu düşünüyorlar.
Ayrıca Firl, Co-operative Coffees Kooperatifinde, trickle-down adı verilen ekonomik modele göre bir bütün
olarak ekonomiyi geliştirerek toplumun yoksul üyeleri yararlı olunabileceğine ve güçlü olanların yanında
olmaktan ziyade zarar görmüş ve
dışlanmış olanların güçlendirilmesiyle değişiklik olacağına inandığını
söylemektedir.
Kerevit Üretimini Artırmak
19
»» Kerevit dendiğinde biliyorum ki birçoğumuzun mutfağına uzak, belki de
tanımadığı bir deniz ürünü akla gelir.
Her ne kadar çok tüketmesek de kerevit diğer adı ile su ıstakozu 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizin su
ürünleri ihracat listesine girmiş bir
üründür. Dünya mutfaklarında aranan ve en pahalı yemekler arasında
olan kerevit birçok balıkçımız için
önemli bir gelir kaynağı olduğu gibi
ülkemize döviz kazandıran ihracat
ürünleri arasındadır. Ülkemizdeki
birçok göl ve akarsularında doğal
olarak yaşamaktadır. İhtiyaçlara
göre ilgili kuruluşlarca doğal suların restorasyonu, stokların takviyesi
için üretilen kerevit yavruları doğal
sulara bırakılmakta ve kaynakların
korunmasına çalışılmaktadır. Pazarlanabilir büyüklüğe ulaşan kerevitler balıkçılarca avlanmaktadır.
Ülkemizde kereviz üretimi ve ihracat miktarı büyük oranda düşmesine rağmen uzun yıllardan beri
listedeki adını korumuştur. İhracat
fırsatlarının etkisi ile 1984 yıllara
kadar üretimi ve ihracatı artmış,
8000 tona varmış, balıkçılarımız
için iyi bir gelir kaynağı olmuştur.
Ancak sonrasında kerevit üretiminin artırılması ve ihracat gelirinin
artırılması mümkün iken bugün
üretimde azalmış ve ihracatta büyük oranda düşmüştür ve 1984 sonrası 200 tona kadar düşmüştür.
Son yıllarda bu düşüşün bir ölçüde
önüne geçilebilmiş ve günümüzde
ihracat 500 ton civarına kadar yükselmiştir. Dünya pazarlarında talebi olan kerevit üretiminde yaşanan
ve ihracatımızı da etkileyen
sorunlar hiç şüphesiz başta
balıkçılarımız ve bu ürünü
işleyip pazarlayan iş adamlarımız için büyük gelir kaybı olduğu gibi ekonomimiz
içinde bir kayıptır. Özellikle bu
gelire ihtiyaç duyan geri kalmış yörelerimizin kalkınmaları için gerekli
finans kaynaklardan mahrum kalmalarına yol açmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Isparta’da
Eğirdir Gölü Kereviz çalıştayı düzenlendi. 29 Nisan 2014 tarihinde
Gıda tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Eğirdir Su Ürünleri Araştırma
İstasyon’unca, BAKA’nın ( Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı) desteği ile
gerçekleştirilen bu çalıştayda konu
Eğirdir Gölünde Kerevit üretimi
olsa da ülkemizin kerevit üretimindeki sorunları değerlendirildi. Çalıştay ülkemizdeki kerevit üretimi
için önemli idi. Çünkü Eğirdir Gölü
başta gelen üretim alanıydı.
Çalıştayda yapılan açış konuşmalarında ve sunuşlarda; üretimden ihracata kadar geçmişten günümüze
kadar teknik, idari ve politika olarak
yaşananlar, yapılan uygulamalar,
hatalarımız, konunun önemi ve yapılması gerekenler bir bir dile getirildi. Bu görüş ve değerlendirmelerden ön plana çıkan sorun başlıkları;
hatalı avlanma, çevre kirliliği, hastalıklar, göldeki balık faunası dengesindeki bozulma ve stok yönetim
planının yapılamamasıdır. Kerevit
üretiminin artırılmasında ortaya
konulan en güçlü çözüm olarak yetiştiricilik yoluyla üretimi artırmak
olmuştur. Nitekim toplantıda Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlık ile
BAKA’nın desteği ile Kerevit AR-GE
Merkezi kurulması konunda yürütülen projede son aşamaya gelindiği
ifade edilmiştir.
Gelinen noktaya hem sevindirici,
bir o kadar da düşündürücüdür. Sevindirici tarafı bir ihtiyacın ve boşluğun tespit edilmesi ve bu konuda
özel sektörün ve ilgili sivil toplum
örgütleri ve kooperatiflerin yapamadığı bir hizmetin bir devlet kuruluşu
tarafından üstlenilmesi ve yürütülmesidir. Bir ölçüde yöresel fonlama
yapan bir kamu kuruluşu özelliklerine sahip BAKA’nında bunu fonlamasıdır. Doğru bir karardır, yerinde
bir fonlamadır.
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
Üzücü tarafı neden bugüne kadar
bu kaynağın sağlanamadığı ve çalışmaların yapılamadığıdır. Neden AR
–GE konusunda BAKA’nın sınırlı
kaynağını kullanıncaya kadar daha
güçlü ve devamlılık arzeden bir kaynak temin edilememiştir.
Tabii bu arada bilmemiz gereken bir
gerçek ülkemizde su ürünleri konusunda gerek araştırma enstitülerimizde gerekse üniversitelerimizde
önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu
yönde ciddi kaynak kullanılmıştır.
1950’lerden 1990’li yıllara kadar
kerevitteki üretim ve ihracat gücü
adını bile unuttuğumuz yüzlerce
araştırmacının bir eseridir. Onlar
başarmışlar ve 90’lı yıllara kadar
başarılarını korumuşlardır. Ama
daha sonra ilgili resmi kurumlarda yapılan reorganizasyonların
faydadan
çok
zarar
getirdiği,
sadece
kerevit değil, birçok
bitki ve hayvan hastalıkları ile mücadelede sorunlar yaşandığı ve üretimin zarar gördüğü unutulmamalıdır.
Şimdi düşünmemiz gereken bu yıllardan sonra neden sorunlar arttı?
İhracat düştü ve bir süre yasaklandı? Biliyorum yazıma başlarken
özetlediğim çalıştayda ortaya çıkan
sorun başlıkları cevap olarak sıralanabilir. Ama neden zamanında
gerekli müdahaleleri yapamadık?
Hatalı avcılık yapılırken, hastalıklar yayılırken, sularımız çevre kirliliği nedeniyle zarar görürken resmi
ve özel kuruluşlar, STK’lar ve ilgili
akademik kuruluşlarımız neler yaptı? Yetersiz mi kaldılar? Yetkisiz mi
kaldılar? Yoksa kendilerine imkân
mı verilmedi?
Tabii hiçbir kişi ve kurum böylesi
zamanlarda duyarsız kalamaz. Ama
hepimiz biliyoruz ki bazı görevleri
ve hizmetleri gerçekleştirmek, yasal
ve finansman gücü ister. Kurumsal
kapasite ister. O nedenle sorunların
kalıcı çözümü için öncelikle güçlü
resmi kuruluşlar, kapasitesi yüksek
STK’lar ve güçlü finans ve yatırım
gücüne sahip iş çevrelerine ihtiyaç
vardır. Ayrıca araştırmacılara ve
bilim çevrelerinin uyarılarına siyasi
menfaatlerini bir tarafa bırakıp değer politikacılara ihtiyaç vardır.
Öncelikle dünyada en ucuz su ürünleri üretiminin avlanma yoluyla elde
edildiği, doğal üretimin tüketiciler
tarafından en çok tercih edilen üretim olduğu dikkate alınmalıdır. Bu
nedenle % 80’den fazla balıkçının
geçimini Eğirdir Gölünden geçimini
sağladığı düşünülürse, bu insanların eğitimi ve örgütsel yapıda davranarak doğal kaynakların korunması
ve geliştirilmesi noktasında farkındalığı artırılmalıdır. Ayrıca balıkçıların bireysel çabalarından çok
örgütsel hareketlerinin daha kalıcı
politikalar uygulanmasında anahtar
rol oynayacağı bilinmelidir. Balıkçılıkta ileri gitmiş ülkelerde güç ve
örgütsel birlik içinde olan kooperatiflerin eğitim, denetim, üretim,
pazarlama ve AR-GE konusunda
ilgili resmi kurumların ve araştırmacıların en önemli destekçisi olduğu unutulmamalıdır. Bu kerevit
üretimi içinde geçerlidir. Hatalı avlanmanın ve stokların korunması ve
geliştirilmesinde balıkçılara görev
düşmektedir. Ancak bu şeklen ve
küçük bir örgütlenme ile değil kapasitesi yüksek büyük örgütlenmeler
ile başarılabilir. Hele ulaşımın ve
haberleşmenin her geçen gün geliştiği günümüzde hiçte zor değildir.
Diğer taraftan iç sularımızın göllerimizin ve akarsularımızın korunmasında ciddi ve samimi olmalıyız.
Eğirdir gölü ve diğerlerinde kirlilik
en büyük tehlike olarak karşımızda
durmaktadır. İçme suyu olarakta
değerlendirilen bu göllerde bilim
çevrelerinin ikazları dikkate alınmalıdır. Başta tarımdan kaynaklanan kirlilik olmak üzere tüm kirleticilerin göle zarar vermemesi için bir
an önce harekete geçilmelidir. Eğer
göl zarar görürse sadece kerevit üretiminin değil, çevredeki tüm yerleşim yerlerinin ve tarımsal üretiminde zarar göreceği bilinmelidir. Tüm
STK’lar ve yeni yasal düzenlemeler
ile hizmet alanı genişletilen belediyeler harekete geçmelidir.
Yetiştiricilik yoluyla kerevit üretiminin geliştirilmesi önemli bir çıkış
yoludur. Bu yönde teknolojik gelişimin sağlanması ve AR-GE olmaz ise
olmaz konuların başındadır. Bilginin
her geçen gün önem kazandığı günümüzde sürdürülebilir ve güçlü
kaynaklara sahip araştırma ve geliştirme yapısının oluşturulması
kerevit üretiminin lokomotifidir.
Eğirdir Su Ürünleri Üretim İstasyonunda kerevit üretimin geliştirilmesi ve AR-GE yapısının güçlendirilmesi ile ilgili ortaya konan irade tüm
ülkenin kerevit üretimi için ışık tutacak bir çalışmadır. Ancak bu sadece
kaynak desteği ile başarılabilecek
bir hareket değildir. AR-GE bir kadro hareketidir. Yetişmiş kadroların
mesai kavramlarını bir tarafa bıraktıkları ve ömürlerini adadıkları bir
çalışma alanıdır. Sürdürülebilir bir
politika gerektirir. Yetişmiş kadrolar
korunmalı, geliştirilmeli ve desteklenmelidir. Emekli olanların bile deneyimlerinden yararlanılmalıdır.
Araştırmacılar tarafından ortaya
konulduğu gibi Eğirdir ve benzeri
göller çok özeldir. Bu alanlarda yapılacak yatırımlarda sadece karlılık
anlayışı ile politikalar geliştirmek
ve uygulamak yanlıştır. Dünyadaki
bilim çevrelerinin ve Birleşmiş Milletlere ait başta FAO olmak üzere
uluslar arası kuruluşların gıda güvenliği ve çevre konusunda geleceğe
yönelik izlenecek politikalar konusundaki ikaz ve uyarıları bizler için
çok önemlidir. Suyun ve gıdanın
insanlığın geleceği için olmaz ise olmaz konumu Eğirdir ve benzeri göller için çok net örnektir. Su ve doğal kaynaklar korunmalı, kerevitin
sadece bir ticari araç gibi görülmesi
dışında doğal denge içinde suya ve
doğaya yaptığı hizmetlerde dikkate
alınmalıdır.
Isparta yöresindeki resmi ve özel
kuruluşlar ile STK’lar geçmişin acı
deneyimleri ışığında üretimin artırılması konusunda daha duyarlı
ve isteklidir. Bu çaba diğer üretim
bölgeleri içinde güzel bir örnektir.
Sorunlar bellidir. Çözüm yolları bilinmektedir.
Özetle kerevit çok özel su ürünüdür.
Eğirdir ve çevresi için potansiyeli
yüksek bir gelir kaynağıdır. Kerevit
ihracatının artırılması konusunda
büyük fırsatlarımız vardır. Başta
yörenin balıkçıları olmak üzere iş
çevrelerinin ve de ülkenin bu döviz
kaynaklarına ihtiyacı vardır. Şimdi
harekete geçme zamanıdır.
20
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun
Yetkileri ve Görevleri -V»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatiflerin Genel Kurul toplantı dönemi
devam ediyor. Bu ay kaleme aldığım beşinci yazımda da Kooperatif
Yönetim Kurulunun görev ve sorumlulukları konularına devam ediyorum.
Haksız Uygulamalarda Sorumluluk
• Yönetim kurulu üyelerinin kooperatife
ait görevleri yürütmeleri sırasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumlu tutulmuştur
(Koop.K.m.59/3).
• Ancak, kooperatif haksız fiili işleyen yönetim kurulu üyesine karşı bu sebeple doğan
tazminat borcundan dolayı rücu hakkına sahiptir (BK,m.55/11).
• Her yönetim kurulu üyesi bu şekilde münferiden sorumludur.
Şayet haksız fiil müştereken işlenmişse bu takdirde bunlar müteselsilen sorumlu olurlar.
Oy Kullanma Yasağına Uymamak
• Yönetim kurulu üyelerinin şahsi menfaatlerini veya onların usul ve furuundan biriyle eşi
ve üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
kan ve sihrî hısımlarının menfaatlerini ilgilendiren hususların müzakeresine katılmaları yasaklanmıştır (TTK.m.332;349).
• Bu gibi durumlarda ilgili yönetim kurulu
üyesi durumunu bildirip zapta yazdırmak zorundadır.
• Genel kurulda oy hakkını kullanma yasağı
kooperatif yönetim kurulundaki temsilcilerinin toplantılara katılmamasını ve oy kullanmamasını da kapsar. Bu hükme aykırı hareket eden üye, ilgili olduğu işlem yüzünden
kooperatife vereceği zararı tazminle yükümlüdür (TTK.m.332/2). Tazminat davasının
kooperatif tarafından açılması gerekir.
Ticaret Yasağına Uymamak
• Yönetim kurulu üyeleri, ana sözleşmede gösterilen kooperatif çalışma konusuna giren işlerden birini kendisi veya başkası namına bizzat
veya dolayısıyla yapabilmesi için genel kuruldan izin alması gerekmektedir (TTK.m 334).
• Üyeler, ister temsil yetkisine haiz bulunsunlar, ister bulunmasınlar, gerek doğrudan
gerekse dolayısıyla veya üçüncü kişinin mümessili sıfatıyla hareket ederek kooperatif
konusuna giren bir işi genel kurul kararı olmadıkça yapamazlar.
• Buna aykırı davranan üye kooperatifin doğan zararını tazminle yükümlüdür.
Rekabet Yasağına Uymamak
• Yönetim kurulu üyeleri, genel kurulun müsaadesini almaksızın kooperatifin çalışma
konusuna giren ticari bir muameleyi yapamayacağı gibi, aynı konuda faaliyet gösteren
ticari bir işletmeyi de işletemez ve aynı nevi
muamele yapan bir şirkete sınırsız sorumlu
ortak olarak giremez. (TTK. m,335).
• Bu yasağa aykırı davranan ortağın sorumluluğu münferittir. Rekabet yasağına uyulmaması halinde kooperatif:
• Tazminat istemek,
• Yapılan muameleleri kooperatif namına yapılmış addetmek,
• Üçüncü kişiler hesabına yapılan mukavelelerden doğan menfaatlerin kooperatife aidiyetini talep etmek, haklarından birini tercih
etmeye yetkili bulunmaktadır (TTK.m.335).
Yanlış Beyan
• Yönetim kurulu üyelerinden biri, kooperatifin mevcut durumunu, yayın, reklâm, hile
veya türlü şekillerle olduğundan başka biçimde göstermek suretiyle üçüncü kişileri zarara
sokmuşsa bu zarardan şahsen sorumludur.
Davayı, aldatılan üçüncü kişi açar.
• 3476 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikle
K.K.m.59'a ilâve edilen fıkraya göre "tanıtmak ve ortak kaydetmek amacıyla yapılacak
ilân, reklam ve açıklamalar, eksik ve gerçeğe
aykırı olamayacağı gibi, yanıltıcı bilgi ve unsurlar taşıyamaz. "Buna aykırı hareket edilmesi özel surette cezai müeyyideye bağlanmıştır (Koop.K.Ek.m.2/1).
Sır Saklama Yükümlülüğü
• Yönetim kurulu üyeleri, her ne suretle olursa olsun öğrenmiş oldukları kooperatife ait iş
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
sırlarını, sonradan ortaklık sıfatını kaybetmiş
olsa dahi daima gizli tutmak zorundadırlar.
• Sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranan
ortak meydana gelecek zararlardan kooperatife
karşı sorumludur (Koop.K.m.25;TTK.m.363).
• Tazminat davası kooperatif tarafından zarara sebebiyet veren yönetim kurulu üyesine
karşı açılır.
• Ayrıca herhangi bir zarara uğramasa dahi
kooperatifin şikâyeti halinde bir yıla kadar
hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.
Kasten İşi Aksatmak
• Yönetim kurulu üyeleri kasten veya ihmal
ile yönetim kurulu toplantılarına iştirak etmezlerse sorumlu tutulabilir (TTK.m.336).
• Ayrıca, yönetim kurulu üyeleri tedbirli yönetici (basiretli iş adamı) gibi davranmak zorundadırlar. Tedbirli bir yönetici gibi hareket
etmedikleri takdirde husule gelen zararlardan sorumludurlar (TTK. md20).
Toplu İstifa Etme Hali
• Yönetim kurulu üyeleri topluca istifa ettikleri ve yedekler istifa eden üyelerin yerini dolduramadığı taktirde, kooperatif denetçilerince, olmadığı takdirde Bakanlıkça olağanüstü
genel kurul toplantısına çağrılarak, yeniden
yönetim kurulu üyelerini seçer.
• Yönetim kurulundan bir üye istifa edip de,
yerine geçecek yedek üye yoksa yönetim kurulu ortaklar arasından birisini yönetim kurulu üyeliğine seçerek yeni üyeyi toplanacak
ilk genel kurulun onayına sunar.
• Yeni üyeler seçilip göreve başlayıncaya kadar
eskileri göreve devam eder. Eski yönetim kurulu
görevi devretmemiş ise devredene kadar, genel
kurulca karara bağlanmış ödemeler ile önceden
ödeme planına bağlanmış ödemeler, vergi, resim ve harç ödemesiyle görevleri sınırlıdır.
Mal Bildiriminde Bulunma Zorunluluğu
• 04.05.1990 tarih ve 20508 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3628
sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması , Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu”nun 2.
maddesinin, (f) fıkrasına göre Bakanlığımıza
bağlı kooperatiflerin ve birliklerin başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürleri
mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Faaliyet sahası içerisinde bulunan Bakanlığımıza
bağlı kooperatif ve üst kuruluşlarının başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürlerinin verecekleri mal bildirimleri Bakanlık
İl Müdürlüklerinde muhafaza edilecektir.
• Bunların yanında; Bakanlığımız gözetim ve
denetimi altındaki 1163 Sayılı Kooperatifler
Kanununa tabi kooperatifler ve üst kuruluşlarının başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve
genel müdürlerinin göreve başlama tarihini
izleyen bir ay içinde, görevi sona erenlerin
ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde, mal bildiriminde bulunmaları zorunludur.
• Görevlerine devam eden kooperatif yönetim
kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürlerinin, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç
şubat ayı sonuna kadar mal bildirimlerini yenilemeleri gerekmektedir.
• 3628 sayılı Kanun ve Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik hükümlerine
göre süresinde yapılan ihtara rağmen otuz gün
içinde mazeretsiz olarak mal bildiriminde bulunmayanlara üç aya kadar hapis cezası verilir.
• Kanunen daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde gerçeğe aykırı bildirimde bulunana altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
“Gelecek 10 Yıl”
»» Türkiye gösterdiği ekonomik başarılarla milli geliri 10.000 dolara
ulaştıktan sonra daha yukarıya çıkmakta zorlanmaktadır.
Son dört yıldan beri milli gelir
buralarda yatay bir seyre girmiştir. Daha yukarı çıkmak
farklı politikalarla olacaktır.
Geçen ay bu konuda ortalama eğitim seviyesinin gelişmişlik ile doğrusal bir ilişki
içinde olduğunun önemine
değinmiş ve örnekler vermiştik. İşin temelinin bu olduğu
herkes tarafından kabul edildiğine göre biz diğer konuları
tartışalım.
Dünya Bankası tarafından yapılan yeni bir çalışmada, geçtiğimiz on yılda Türkiye’nin
ihracat sepetinde orta teknolojili ve daha sofistike ürünlere geçiş ve ihracat kalitesinin
yükseltilmesi sayesinde ihracat rekabet gücünü arttırdığı
teyit ediliyor. Ancak 2023 ihracat hedeflerine ulaşabilmek
için Türkiye’nin yüksek teknolojili ürünlere yönelmesi,
küresel talepteki değişimlerden yararlanabilmek için küresel değer zincirlerinin daha
yüksek seviyelerine çıkması
ve diğer düşük maliyetli üreticiler ile artan rekabeti göğüslemesi gerekiyor.
Raporda bunun için doğrudan üretkenlik/verimlilik artışını hedefleyen yaklaşımların gerektiği belirtiliyor ve
• Politikaların, ileri teknolojinin ve küresel üretim ağları ile entegrasyonun kilit bir
aracı olan Yabancı Doğrudan
Yatırımın (YDY) daha fazla
çekilmesi üzerinde odaklandırılması,
• İşletmelerde Ar-GE yatırımlarının arttırılması ve araştırmalar ile iş uygulamaları
arasındaki bağlantıların güçlendirilmesi gibi yollarla yenilikçiliğin teşvik edilmesi.
• Hem mevcut işgücünün
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
[email protected]
hem de işgücüne yeni katılacak olanların becerilerinin
daha üst düzeye çıkarılması.
• KOBİ sektörünün potansiyelinin açığa çıkarılması
amacıyla uzun vadeli finansmana erişimin arttırılması ve
sermaye ve girişim sermayesi
piyasalarının
geliştirilmesi
öneriliyor.
Yine buradaki yazılarımızın
birinde batı bölgelerinde gerek endüstri gerek tarım teşviklerinin artırılması gereğine
işaret etmiştik. Bunun birçok
nedeni var. Ben o yazıyı yazarken batıda desteklerin artmasının orta düzey teknolojiden daha yüksek teknolojiye
geçişin
kolaylaştırılmasını
sağlayacağını düşünmüştüm.
Batı bölgelerinde bunun için
gerekli sanayi ve tarımsal
altyapının olduğunu kabul
ederek yaşanan son maden
kazasından sonra o yörede
özellikle büyük kentler dışında yaşayan insanların yaşam
koşullarını televizyonlardan
izledik. Sadece bu görüntüler
bile doğrudan destek verilmesini gerekli kılıyor. Özellikle
tarımda desteklerin kırsal
kesim için ne kadar önemli
olduğu bilinen bir şey. Milli gelir artsa bile dağılımının
adil olmadığı bir ortamda gelişmeden söz etmek zor. Eskiden bir söz vardı “Topyekûn
Kalkınma” denirdi. Aslında
içi tam doldurulamasa da ulaşılması istenen hedef doğru
tanımlanmış bu kavramda.
Bana göre bugün bulunduğumuz yerden daha yukarılara
adım atmak yukarda belirtilen rapordaki önerileri dikkate almak yanında kırsal kesimin girişimciliğini ve gelir
düzeyini geliştirecek adımlar
atmak ve orta sınıfın gelir düzeyini yükseltmek gerekir.
Ülkemizde şu anda bütün
bunların yapılmadığını söylemek haksızlık olur. Ama bir
kırsal kalkınma programı olan
IPARD projesinden kırsalda
yaşayanların ne kadar faydalandığının sorgulanması gerek.
Kırsalda sermaye
birikimi yeterli
olmadığına göre
bu kesimin yatırım
yapması nasıl
sağlanacaktır?
Kamu tarafından desteklenen
ARGE projelerinden kaçının
endüstriyel uygulamaya dönüştüğü veya neden dönüşemediğinin araştırılması gerekmez mi?
Gibi birçok konu gündeme
getirilip sorgulanabilir. Bizim
yapmamız gereken gelecek on
yıl için yeni bir programdır.
Gelinen nokta hiç de küçümsenecek bir yer değildir.
Maliye Bakanlığı 1 Milyar 548 Milyon Lira
Ödeneği Serbest Bıraktı
»» Maliye Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal
Destekleme bütçesinde yer alan 1 milyar 548 milyon lira ödeneği
serbest bıraktı.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'
in onayıyla mayıs ayı nakit
programı çerçevesinde, fark
ödemesi destekleri için 800
milyon lira kaynak aktarıldı.
Bunun 600 milyon liralık kısmı kütlü pamuk, 148 milyon
liralık kısmı yağlı ayçiçek, 30
milyon liralık kısmı soya fasulyesi, 22 milyon liralık kısmı da
kanola desteklerinden oluştu.
Diğer tarımsal amaçlı destekler
için kullanılmak üzere aktarı-
lan miktar 35 milyon lira olurken, bunun 20 milyon liralık
kısmı sertifikalı tohum üretimi, 10 milyon liralık kısmı sertifikalı fidan kullanımı, 5 milyon liralık kısmı da sertifikalı
tohum kullanım desteğinden
oluştu. Program çerçevesinde
hayvancılık destekleri için ayrılan miktarın toplamı ise 713
milyon lira olarak gerçekleşti.
Söz konusu rakam içerisinde
en yüksek payı 420 milyon lira
ile ıslah amaçlı küçükbaş hayvan yetiştirici birlikleri desteği
aldı. Bu başlık altında sırasıyla,
süt desteği için 190 milyon lira,
buzağı desteği için 80 milyon
lira, büyükbaş hayvan hastalıkları tazminat desteği için 17
milyon lira, biyolojik mücadele
desteği için 3 milyon lira, hastalıktan ari işletme desteği için
2 milyon lira, aşı desteği için de
1 milyon liralık kaynak serbest
bırakıldı.
Köy-Koop Haber Haziran 2014
SAĞLIK
21
Mantar Zehirlenmelerine Dikkat!
Bilinçsiz Antibiyotik Kullanımına Dikkat!
»» Uzmanlarca bahar aylarında zehirlenme vakalarının
ölümle sonuçlanabileceği belirtiliyor.
»» Günümüzde ise antibiyotiklerin gereksiz kullanımı önemli bir sağlık sorunu
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Ahmet Aydın, pişirmek, dondurmak
veya başka bir işlemle zehirli mantarların zehirsiz hale getirilemeyeceğini belirterek, vatandaşların kendi
yöresinde yetişen mantarları bilse
bile küçük bir yanılgının acı sonuçlara sebep olabileceğini bildirdi.
Aydın, yaptığı yazılı açıklamada, bahar aylarında mantar zehirlenmelerine karşı dikkatli olunması gerektiğini ifade ederek, bazı zehirlenme
vakalarının ölümle sonuçlanabileceğini vurguladı.
Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, ülkede 70 civarında zehirli
mantar türünün bulunduğunu aktaran Aydın, şunları kaydetti:
"Pişirmekle, dondurmakla, kavanozlamakla veya başka bir işlemle
zehirli mantarlar zehirsiz hale getirilemez. Bu sebeple mantar zehirlenmelerinin önlenmesinde en etkili
yol, kaynağı bilinmeyen ve kontrolsüz bir şekilde toplanan mantarların
yenilmemesidir. Her ne kadar halkımız kendi yöresinde yetişen mantarları bilse de en küçük bir yanılgı maalesef acı sonla bitebilir. Bazı vakalar
maalesef ölümle sonuçlanabilir."
Aydın, zehirli mantar yedikten sonra bulantı, kusma, midede ağrı veya
kramp gibi ani belirtiler görüleceğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Bazı türlerin yenilmesine bağlı olarak da yenildikten sonra 6-15 saat
arasında hiçbir belirti olmayabilir.
Ancak bu sessiz dönem sonrası şiddetli mide, bağırsak şikayetleri başlayabilir ve tedavi edilmediği takdirde karaciğer gibi hayati organların
yetmezliğine kadar giden ve daha
sonra da ölüme kadar götüren zehirlenme vakaları görülebilir. Bu sebeple dikkatli olmakta fayda olduğunu
düşünüyoruz. Bu gibi zehirlenme vakalarında Yeditepe Üniversitesi İlaç
ve Zehir Bilgi Danışma Merkezi'ne
tüm halkımız danışabilir."
Bilinçsiz Klima Kullanmak
Hasta Ediyor
»» Havaların ısınmasıyla birlikte klima kullanımı
artıyor. Ancak bilinçsiz klima kullanımı; kas tutulması,
beyin iltihabı ve yüz felci gibi rahatsızlıkların yanı sıra
zatürreye davetiye çıkarıyor.
Klimalar, günümüzde yaz sıcağından
ve neminden korunabilmek için hayatımızın vazgeçilmez bir parçası
haline geldi. Ancak klimaların yanlış
kullanımından doğan zararları da,
azımsanmayacak kadar fazla.
Klima kaynaklı sağlık problemleri;
genellikle bilinçsiz veya aşırı klima
kullanılması yüzünden ortaya çıkar.
Sıcak günlerde mekan içi ve dışındaki sıcaklık farkı ve ani hava değişimi; vücut direncini düşürür. Bu da
viral enfeksiyonların sık görülmesine sebep olur. Özellikle klima ilk
çalıştırıldığı zamanlarda filtresinde
biriken mikroplar havaya karışarak
enfeksiyonlara neden olabilir.
Bilinçsiz klima kullanımında; çocuklar, yaşlılar, şeker hastaları ve böbrek yetmezliği olan kişiler daha çok
tehlike altında. Çünkü bu gruptaki
kişilerin vücut dirençleri, klimanın
havaya saçtığı bakteriler nedeniyle
zayıf düşebilir.
Lejyoner Hastalığı; 'Legionella pneumophila' adlı bir bakterinin neden
olduğu bir hastalıktır. Bu bakteri,
akciğerlere yerleşip zatürreye yol
açabilir. Klimaların içerisinde oluşan
Dünya Sağlık Örgütü (DTO) verilerine göre Türkiye, bilinçsiz antibiyotik kullanımında ilk sıralarda yer
alıyor.
Türkiye’nin de bulunduğu 114 ülkenin verilerinin incelenerek hazırlanan DTO raporunda, bunun büyük
bir küresel tehdit oluşturduğu uyarısı yapılırken, uzmanlar bilinçsiz
ve reçetesiz antibiyotik kullanımının etkin olduğuna dikkat çekiyor.
Gereksiz ve uygunsuz antibiyotik
kullanımı toplumda ve hastanelerde büyük bir problem haline gelen
antibiyotik direncine yani, antibiyotiğin belli bir bakteriyi öldürme
veya üremesini durdurma özelliğini
kaybetmesine sebep oluyor. Bu hem
toplum kaynaklı hem de hastane
enfeksiyonlarında ciddi seyirli hasta oranlarının artmasına, tedavinin
başarısızlığına, hatta ölümle sonuçlanan vakalara yol açmaktadır. Dirençli bakteri, antibiyotik karşısında
hayatta kalarak çoğalmaya devam
ederken, hastalığın daha uzun sürmesine yol açmaktadır. Ayrıca dirençli bakteriler hastanın durumuna bağlı olarak idrar yolu, akciğer,
cilt ve kan dolaşımı enfeksiyonlarına
da yol açabilmektedir.
Antibiyotik kullanımı Nezle
ve Gripte etkisizdir
Antibiyotikler bakterilere karşı etkilidirler, virüslere etki etmezler.
Üst solunum yolu enfeksiyonların
çoğunu soğuk algınlığı, nezle, grip
gibi hastalıklar oluşturur. Tüm bu
hastalıklarda etkenler virüsler olduğu için antibiyotik tedavisi gereksizdir.
Bu hastalıklarda antibiyotikler iyileşme sürecini kısaltmaz, virüslerin diğer insanlara yayılmasını engellemez
aksine antibiyotik direncine, vücut
hücrelerinin ölmesine, direncin azal-
1. Buzdolabı
4. Etlerin pişirilmesi
Buzdolabınızın sıcaklığını 4 derece
veya daha düşük sıcaklığa ayarlayın. Çünkü bu sıcaklıkta mikroplar
(özellikle bakterilerin) uyuşuk durumda olur ve çok yavaş çoğalırlar.
Mikropların büyük çoğunluğu buzdolabı sıcaklığından hiç hoşlanmaz.
Et, tavuk ve balık gibi hayvansal besinlerin iyice piştiğinden emin olun.
Unutmayın; iyi pişen hayvansal gıdaların iç kısımlarında pembe renk
kalmaz. Özellikle sığır ve dana etinden yapılmış kıyma ve köftelerde
çok tehlikeli mikroplar olabilir. Bu
nedenle bu et türlerini iyi pişirin.
Tavuğu bütün olarak pişiriyorsanız,
bıçakla kalın yerlerine kesikler atıp
pembe kan olup olmadığına bakın.
Yemeğinizi pişirdikten sonra eğer
buzdolabında saklamak istiyorsanız, pişirme işlemi bittikten en geç
iki saat sonra buzdolabına yerleştirmelisiniz. Pişirdiğiniz besinleri
maksimum iki gün içerisinde tüketmeye özen gösterin. Bu hem lezzet
azalmasını engeller, hem de besinin
mikrobiyolojik açıdan güvenli tüketimini sağlar. Eğer yemeğin görüntüsü, kokusu veya tadı sizi şüphelendirdiyse, yemeyin.
Antibiyotikler ateş
düşürücü değildir
Ateşi düşürmek amacıyla antibiyotik kullanımı toplumuzda yanlış
oturmuş bir kanıdır. Hastalık uygun antibiyotikle tedavi edildiği zaman, diğer belirtilerle birlikte ateş
de düşer. Antibiyotik tedavisine karar verecek olan doktordur.
Her ateşli durumda antibiyotiğin
gerekmediğinin bilinmesi ve doktorları antibiyotik vermesi için zorlanmamalıdır.
Hastanın doktora gitmeden eczaneden antibiyotiği temin etmesi gereksiz antibiyotik kullanımında diğer
bir etkendir. Avrupa’da reçetesiz antibiyotik satılmamaktadır. Bununla
ilgili gerekli önlemlerin ülkemizde
de alınması gerekmektedir.
bezi ve süngerini ıslak bırakmayın.
Mutfak bezlerini ve süngerlerini
yıkayıp duruladıktan sonra 1 litre
suya bir yemek kaşığı çamaşır suyu
ilave edip hazırladığınız karışımda
30 dakika kadar bekletirseniz tüm
mikroplar ölür.
8. Bulaşık makinesi
Bulaşık makinesinde yıkanan bulaşıkları asla bez ile kurulamayın. Yemek bittikten sonraki ilk yarım saat
içinde bulaşıkları makineye koyup
yıkayın. Böylece bulaşıkların üzerindeki mikropların çoğalmasını
engellersiniz.
9. Ellerin yıkanması
3. Doğrama tahtaları
5. Yumurtalı ürünler
Çiğ et, tavuk, balık ve yumurta gibi
hayvansal besinleri elledikten sonra hemen ellerinizi akan su altında
sabunla yıkayın. İyi el yıkama işlemi
sabunla 20'ye kadar sayarak gerçekleşir. Bir besinle yemek hazırlamaya
başlamadan önce ellerinizi sabunla
yıkamayı sakın unutmayın.
Çiğ yumurta yemeyin. Yumurta
haşlarken; yumurtanın bulunduğu
su kaynadıktan sonra en az altı-yedi
dakika pişirin. Bu şekilde yumurta
güvenli şekilde pişmiş olur. Yumurtaları, kullanmadan önce mutlaka
akan çeşmenin altında yıkayın.
Dt. Coşkan ARAS
DİŞ FIRÇASI
Akıl Hastanesinde tedavi gören bir hasta uzunca bir süredir bir diş
fırçasına ip takmış, yerde sürüklüyor ve ona sesleniyordu;
- Gel benim cici köpeğim, gel.
Doktor bir gün sordu:
- Köpeğin nasıl?
- Delirdin mi doktor, o hiç köpeğe benziyor mu?
- Peki, nedir o?
- Görmüyor musun doktor, o bir diş fırçası…
- Doğru, o bir diş fırçası…
Doktor, tedavinin iyi sonuç vermeye başladığını
düşünerek tam oradan ayrılıyorken hastanın diş
fırçasına fısıldadığını duydu;
- Sakın havlama köpeğim, o seni artık diş fırçası
sanıyor!
Toplumdaki bazı yanlış kanılar antibiyotiklerin gereksiz kullanımını tetiklemektedir. Nezle grip gibi
ateşli hastalıklarda hemen antibiyotik alınması yaygın olarak gözlenmektedir.
10 Adımda Sağlıklı Mutfağın Sırları
2. Çabuk bozulan besinler
nemli ortam, bu bakterinin yaşaması
ve çoğalması için elverişlidir. Bu nedenle klima filtrelerinin özelliklerine
göre belirli aralıklarla temizlenmesi
ve değiştirilmesi oldukça önemlidir.
Aşırı sıcak nedeniyle terleyen kişilerin kasları gevşer. Böyle bir anda
klimanın etkisiyle karşılaşan kişide,
şiddetli kas ağrıları ve kas tutulmaları yaşanabilir. Bu duruma hapşırma,
geniz akıntısı, gözlerde sulanma-yaşarma, kuru öksürük de eklenir. Bu
sebeple klimanın verdiği havanın
direkt olarak yüz ve vücudun diğer
bölgelerine isabet etmemesi gerekir.
Eğer klimanın yönü çevrildiği halde
boyun ve omuz bölgesinde tutulma
hissi ve ağrılar yaşanıyorsa, o bölgeler bir şal ile sarılıp soğuk havanın
temas etmesi önlenebilir.
masına ve antibiyotiğin yan etkilerine maruz kalarak iyileşme sürecinin
uzamasına neden olur. Antibiyotik
gerçekten gerekli olduğunda artık
işe yaramaz. En sık hatalı antibiyotik
kullanımının bu üst solunum yolu
enfeksiyonlarında (ÜSYE) gerçekleştiği gözlenmektedir.
6. Mutfak tezgahları
Doğrama tahtalarını, her kullanımdan sonra mutlaka sıcak su ve bol
deterjan ile yıkayın.
Çiğ et, tavuk ve balık gibi besinlerin
temas ettiği doğrama tahtalarına,
diğer besinlerin temas etmesine
izin vermeyin. Çünkü sadece su ile
yıkamak, doğrama tahtasındaki
mikropları uzaklaştırmaz.
Doğrama tahtalarından mikropları
uzaklaştırmak için 1 litre suya bir
yemek kaşığı çamaşır suyu ilave
edip tahtayı, hazırladığınız karışımda 30 dakika kadar bekletin. Bu
uygulamayı düzenli aralıklarla gerçekleştirin.
Mutfak tezgahlarını sıcak deterjanlı su ile yıkayıp durulayın. Düzenli
aralıklarla mutfak tezgahını 1 litre
suya bir yemek kaşığı çamaşır suyu
ilave ederek hazırladığınız karışım
ile silin. Bu, tezgah üzerindeki mikropların ölmesini sağlar.
7. Mutfak bezleri
Mutfakta bulundurduğunuz mutfak bezi, sünger ve fırçaları her gün
düzenli olarak bol deterjanlı su ile
yıkayıp durulayınız. Açık renkli
mutfak bezleri kullanın. Süngerleri
sıkça değiştirmeye çalışın. Mutfak
10. Dondurulmuş besinler
Dondurulmuş et, tavuk ve balık gibi
hayvansal kaynaklı besinleri en sağlıklı eritme yolu; bir gece önceden
normal buzdolabına alınmasıdır.
Acele edilmesi gereken durumlarda
ise normal ısıdaki su altında eritme
işlemi uygulayabilirsiniz.
Dondurucu, bütün mikropları öldürmez. Canlı kalan mikroplar
eritme sırasında hızla çoğalır. Erittiğiniz bir besini kesinlikle yeniden
dondurucuya koymayınız. Soba yanında, kalorifer peteği veya tezgah
üzerinde eritme işlemi yapmayın.
22
Haziran 2014 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
HAZİRAN 2014
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
05.06.2014 - 07.06.2014
Su Ürünleri
7.Uluslararası Su Ürünleri İhracat ve İşleme, Akuakültür ve Balıkçılık Teknolojileri
Fuarı
Akuakültür Ekipmanları, Balıkçılık Malzemeleri,
Su Ürünleri İşleme Makineleri, Deniz Ürünleri
Avrasya Fuarcılık
05.06.2014 - 07.06.2014
ETSİF 2014
Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik
Aletler Fuarı
Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz
ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Tarım ve
Hayvancılık Teknolojileri
Renkli Fuarcılık
05.06.2014 - 07.06.2014
REW İstanbul 2014
Geri Dönüşüm, Çevre Teknolojileri ve
Atık Yönetimi Fuarı
Katı Atık, Su Ve Atık Su, Arıtma Çamurları, Atık
Gaz, Enerji, Genel Ekipmanlar, Kentsel Çevre
Temizlik Araç ve Gereçleri, Ölçme ve Ayar Teknolojileri, Hizmet ve Servis, Gürültü, Kaza Önleme ve İş Güvenliği, Ar-Ge
İFO Fuarcılık
02.07.2014 - 06.07.2014
ETSİF 2014
Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik
Aletler Fuarı
Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz
ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Tarım ve
Hayvancılık Teknolojileri
Renkli Fuarcılık
06.08.2014 - 10.08.2014
Tarımtech 2014
Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik,
Sulama Teknolojileri Fuarı
Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama
ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları,
Depolama Sistemleri,Soğutma, Havalandırma
Renkli Fuarcılık
04.09.2014 - 07.09.2014
TRAK SHOW 2014
Traktör, Taşıyıcı Ekipmanlar, Tarım Makine ve Ekipmanları Fuar
Traktör, Biçerdöver, Taşıyıcı Ekipmanlar, Toprak
Hazırlama, Ekim ve Dikim Makineleri, İlaçlama,
Hasat, Bahçe, Sera ve Hayvancılık Ekipmanları
Meridyen Fuarcılık
18.09.2014 - 21.09.2014
GIDA-TEK 2014
Gıda ve İçecek Üretim Makine ve Teknolojileri, Gıda Güvenliği, Katkı ve Yardımcı
Maddeler Fuar
Sıvı Gıda, Et, Süt, Unlu- Çikolatalı Mamüller,
Üretim Makine Sistem ve Ekipmanları, Gıda Güvenliği, Kalite Kontrol Cihaz ve Sistemleri, Soğutma, Havalandırma, Depolama
Reed Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
HAZİRAN AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Genel olarak toprak sürümü bitmiş olmalıdır. Ancak, Sonbahar ekimleri için toprak
sürüldüğü gibi, anızlar bozularak da ikinci
mahsul ekimi için toprak hazırlanır. Bazı
bölgelerde ikileme ve üçleme yapılır.
b) Bazı bölgelerde de geç kalınmakla beraber
tütün, ayçiçeği pamuk gibi mahsullerle ikinci mahsul olan mısır, bostan, fasulye, turp
ekimleri yapılır.
c) Her türlü mahsulde çapa, sulama, ot alma,
boğaz doldurma ve diğer bakım işleri yapılır.
d) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele
devam eder.
e) Hububatta hasat ve harman işleri devam
eder. Mahsüller ambarlanır ve saklanır.
MEYVECİLİK
a) Bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlenir.
Bazı bölgelerde bahçelerde ve fidanlıklarda
toprak işlemesi sürüm ve belleme devam
eder.
b) Dikim işleri bitmiştir.
c) Ilık bölgelerde sürgün göz aşısı başlar. Budama bitmiştir. Ancak bazı bölgelerde mücadele amacıyla kanserli dallar kesilir.Uç alma
devam eder. Sulama, çapa ve her türlü bakım
sıkı bir şekilde ay boyunca yürütülür. Meyvelerde seyreltme yapılır.
d) Meyve ağaçlarnıda görülecek her türlü
hastalıklara karşı mücadele yapılır.
e) Ilık bölgelerde her türlü meyve hasadı
başlar ambalajlanarak piyasaya sevk edilir.
Bazı meyvelerde kurutularak değerlendirilir.
SEBZECİLİK
a) Serin bölgelerde sebze ekilecek toprakların hazırlığı ay başında bitmelidir.
b) Her türlü sebze tohumu ve fide ekim ve
dikimleri bu ay bitirilir. İkinci mahsul olarak ekilecek sebzeler ile Sonbahar turfandası
sebzelerin ekimleri yapılır.
c) Sebzelerde çapalama, uç alma, koltuk
alma, sulama ay boyunca devam eder. Gübreler sulama ile şerbet halinde verilir. Boğazlar doldurulur, çeşitli sebzeler sırıklara alınır
ve hereklere bağlanır.
d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele devam eder.
e) Her çeşit sebze hasadı başlar. Sebzeler
ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Bazıları
yerinde salça, konserve, turşu, kurutma, reçel şeklinde değerlendirilir. Domates suyu
çıkarılır.
BAĞCILIK
a) Bazı bölgelerde toprak işlemesi ve gübreleme devam eder.
b) Bağlarda sulama, uç alma, boğaz açma,
çapalama, hereklere bağlama ve diğer bakım
işleri devam eder.
c) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele
yapılır. Ay sonuna doğru turfanda üzümler
hasat edilmeye başlanır. Piyasaya arz edilir.
HAYVANCILIK
a) Geceleri hayvanlara barınak yeri olan
ahırlarda temizlik, dezenfeksiyon ve diğer
bakım işleri devam eder.
b) Hayvanlar genel olarak meralarda beslenirler. Yeni doğan yavrulara kepek, yulaf ezmesi, fiğ ve yonca verilir. Kırkım devam eder.
c) Süt işlemesi ve değerlendirilmesi devam
eder.
d) Meralar hayvanların devamlı bulunacağı
yer olduğundan münavebeli otlatma yapılmalıdır. Çayır ve yem bitkilerinin hasadı, kurutulması ve depolanması devam eder.
e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele edilir.
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri devam eder.
b) Kuluçka işleri ayın başında biter. Tavuklara yeşil yemlerden başka takviye amacıyla
diğer yemlerden de verilir. Özellikle civcivlerin beslenmelerine önem verilmelidir.
c) Çeşitli tavuk hastalıklarına karşı mücadele
edilmeli ve tavukların gezindikleri yerler kireçlenmelidir.
ARICILIK
a) Bal ile dolmuş çerçeveler alınarak yeni boş
çerçeveler konulur. Kovanlarda bakım ve temizlik devam eder.
b) Her türlü hastalığa karşı mücadele devam
eder.
c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır.
Mevzuat
▶▶ 3 Mayıs 2014 Tarihli ve
28989 Sayılı Resmî Gazete, İş
Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ
▶▶ 13 Mayıs 2014 Tarihli ve
28999 Sayılı Resmî Gazete,
2014/6355 Çeşitli Afetler
Nedeniyle Zarar Gören Gerçek
veya Tüzel Kişi Üreticilerin T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan Düşük
Faizli Kredi Kullandırılmasına
İlişkin Bakanlar Kurulu Kararları
Kapsamındaki Kredi Borçlarının
Ertelenmesine Dair Karar
▶▶ 14 Mayıs 2014 Tarihli ve
29000 Sayılı Resmî Gazete,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı
Kapsamında Bireysel Sulama
Makine ve Ekipman Alımlarının
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ
(No: 2014/13)
▶▶ 15 Mayıs 2014 Tarihli ve
29001 Sayılı Resmî Gazete,
6537 Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun
▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve
29003 Sayılı Resmî Gazete, Sera
Gazı Emisyonlarının Takibi
Hakkında Yönetmelik
▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve
29003 Sayılı Resmî Gazete, Yem
Bitkileri Desteklemeleri Uygulama
Esasları Tebliği (No: 2014/16)
▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve
29003 Sayılı Resmî Gazete, Yurt
İçi Sertifikalı Tohum Üretiminin
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ
(No: 2014/18)
▶▶ 17 Mayıs 2014 Tarihli ve
29003 Sayılı Resmî Gazete, Yurt
İçi Sertifikalı Tohum Kullanımının
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ
(No: 2014/19)
▶▶ 21 Mayıs 2014 Tarihli ve
29006 Sayılı Resmî Gazete Mükerrer, 2014/6068 Devlet
Ormanları İçerisinde Bulunan
Bazı Alanların Yayla Alanı Olarak
İlan Edilmesi Hakkında Bakanlar
Kurulu Kararı
▶▶ 28 Mayıs 2014 Tarihli ve
29013 Sayılı Resmî Gazete, İyi
Tarım Uygulamaları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 28 Mayıs 2014 Tarihli
ve 29013 Sayılı Resmî Gazete
- Mükerrer, Hayvancılık
Desteklemeleri Hakkında
Uygulama Esasları Tebliği (No:
2014/22)
▶▶ 29 Mayıs 2014 Tarihli ve
29014 Sayılı Resmî Gazete,
Genetik Yapısı Değiştirilmiş
Organizmalar ve Ürünlerine
Dair Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Köy-Koop Haber Haziran 2014
SPOR-TARIM BULMACA
“Sporcunun Sinsi Dostu: Astım”
23
»» Hapşırdığınızda gözünü açmanızın mümkün olamayacağını ya da tam hapşırma esnasında kalbinizin bir an için durduğunu muhakkak
duymuşsunuzdur.
Doktorlar aynı zamanda hapşırma
esnasında beyin damarlarının genişlediğini, gözyaşı ve sinüs kanallarının açıldığını, kalp damarlarının
genişlediğini ve akciğerlerde normal
solunumla atılamayan rezidüel (ölü)
havanın dışarı atıldığını da ekliyorlar.
Özellikle kalp konusunda uzman doktorlar, kalbin diyastol (gevşeme) sonu
dinlenme süresinin arttığını ve bir
anlamda kalbin milisaniyelerle ifade
edilecek sürede durduğunu ve tekrar
çalışmaya başladığını da söylüyorlar.
Acaba birisi hapşırdığında “Çok yaşa”
demememizin nedeni bumudur?
Nedeni ne olursa olsun özellikle bu
aylarda o kadar çok kişiye “Çok yaşa”
diyoruz ki… Ve eğer farkındaysanız
bu sayı her yıl daha da artıyor. Ellerinden, ceplerinden mendilleri eksiltmeyen yüzlerce insan günlük hayatın her yerinde karşımıza çıkıyor.
Çoğunlukla “Alerji” adı altında ortaya çıkan bu rahatsızlık, ilerleyen evrelerde “Astım” adı altında, daha tehlikeli olarak karşımıza çıkmaktadır.
Alerjik nezle, genellikle burun tıkanıklığı, akıntı, kaşıntı veya sık hapşırmayla kendini gösteren bir rahatsızlıktır.
Astım ise, alerjik olan ya da olmayan nedenlerle oluşabilen, öksürük,
nefes darlığı, hışıltılı solunum gibi
belirtilerle kendini gösteren bir solunum yolu hastalığıdır. Astımın
türleri ise:
• Alerjik astım
• Mevsimsel astım
• Alerjik olmayan astım
• Gece astımı
• Spor/Egzersiz kökenli astım
Egzersiz kökenli astım ifadesinden,
fiziksel aktivite sırasında tetiklenen
astım anlaşılmalıdır. Bu duruma
maruz kalan kişilerin şikâyetleri
arasında hırıltılı solunum, öksürme,
nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi,
yorgunluk ve sportif performansın
azalması gibi rahatsızlıklar başta
gelmektedir.
Yapılan araştırmalar, egzersiz sırasında astım sorunu yaşayan sporcuların, soğuk ve kuru havada çalışmalarında, hava kirliliğinin ve alerjen
yükünün (polen, küf mantarı) fazla olduğu yerlerde çalıştıklarında
şikâyetlerinin arttığını göstermektedir. Şikâyetlerin önüne geçmek, sağlıklı spor yapmak ve yaşam kalitesini
düşürmek istemeyen sporcular, kesinlikle uzman bir doktorla işbirliği
Y. İzzettin BAŞER
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
1
T
R
Ü
F
M
A
N
T
A
R
I
2
İ
D
R
A
K
D
A
R
3
L
Ü
R
E
T
K
4
K
I
N
A
5
İ
R
6
Ü
S
T
7
Z
İ
R
A
8
Ü
T
R
9
M
İ
10
Ü
M
İ
L
11
12
A
T
A
V
İ
O
K
A
L
A
K
A
T
A
N
G
O
Y
A
Z
A
R
A
E
L
Z
A
E
M
İ
M
A
T
S
A
N
A
A
R
M
E
T
I
E
R
K
12
M
İ
içersinde olmalıdır. Astım sorunun
olan sporcuların tedavilerinin ya da
dikkat etmesi gereken şeylerin normal astım sorunu yaşayan insanlardan hiçbir farkı yoktur. Sadece “dikkatli yaşamak” yeterlidir.
Astım sorunu olup da spor yapmak
isteyenler mümkün olduğunca aktivitelerini kapalı mekânlarda, mecburiyet varsa ve dışarıda ise basit bir
ağız maskesi ile yapmalıdır. Bunun
yanında polen yükünün en fazla olduğu saatler olan sabah 06.00-09.00
ve akşamüstü 16.00-18.00 saatleri
spor için uygun saatler değildir. Ciddi
fiziksel yorgunluk ve enfeksiyon riski
durumlarında da spora ara verilmesi
astımlı sporcuların, yaşam kalitesinin
düşmesine engel olacaktır.
TARIM BULMACA
Ş
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
Y
A
R
A
A
Ş
A
N
Y
K
A
A
N
A
K
K
A
R
Z
A
R
Soldan Sağa
1- Kuzey İtalya’da yetişen çok değerli bir mantar türü 2- Anlama
yeteneği, anlayış... Mısır tenesi 3- Çoğalmak, artmak... Takımın kısaltılmışı 4- Saç ve elleri boyamakta kullanılan toz... İlgi... 5- Şarkı, türkü... İslamiyette bir mezhep... Bir latin dansı. 6- Alt karşı...
İlaç... Bir mevsim 7- Tarımsal... Askerin su kabı 8- Türkiye’nin
plaka kodu... Yemen’in başkenti... Bir organımız 9- Bir nota... Gelir,
irat... İlçe 10- Umut... Kökü şifalı baklagiller ailesinden çok yıllık
bir çalımsı bitki... 11- Fasıla... Utanma 12- Hızlı koşan, postundan
yararlanılan bir memeli türü... Edip
Yukarıdan Aşağıya
1- Adını bir hayvandan alan bir üzüm çeşiti. 2- Radyumun simgesi...
Kalıtımsal.. Yazım 3- Mahsul.. Türkiye Radyo Televizyon 4- Turfanda... Okey ve kağıt oyunlarında beklenen iki sayının arası... 5- Makine
Kimya Endüstrisi... Olağandan büyük... Güneş tanrısı 6- Mai... Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara
yedirilen ufalanmış saplar 7- Hz. İsa’nın doğum gününü kutladıkları
yortu... Belirti, emare 8- Tabaka... Bir burç 9- İsim... K’ harfinin kalın
okunuşu... Karadenize özgü bir sandal 10- Karabuğdaygillerden, 2040 santimetre yüksekliğinde, basit yapraklı, kökü sürgün kesici olarak
kullanılan ağaççık... Ufak çapta arı kovanı veya oğul 11- Soy... Kin...
Radonun simgesi 12- Çamın odunsu meyvesi.
Astım rahatsızlığında yapılacak
sporlarda da seçici olmakta yarar
vardır. Tavsiye edilen sporların başında yüzme gelmektedir. Ancak o
da açık havada yapıldığı takdirde
faydalı olmaktadır. Kapalı ortamda
havuz suyundaki klorun astımı tetiklediği bilinmelidir. Dalgıçlık gibi
sporların önerilmediği, basketbol,
bisiklet, uzun mesafe koşusu, futbol,
kayak, buz hokeyi, buz pateni gibi
sporların yüksek riskli ve tenis,voley
bol,güreş,halter,kısa mesafe ve squaş gibi sporlarında düşük riskli kabul
edildiği astımlı sporcularda, sadece
günlük düzenli yaşam şekliyle, tüm
sporları yapabilmek mümkündür.
Şunu unutmayalım; düzenli egzersiz
astım sorununun tedavi edilmesinde
kullanılan bir araçtır. Düzenli spor,
akciğer kapasitesinin gelişmesine
yardımcı olacak ve yaşam kalitesinin
düşmemesine hatta yükselmesine
neden olacaktır. Ayrıca spor ve egzersizin mutluluk hormonu diye ad-
“Vea Victis!”
Avrupa tarihini biraz
okuyanlar; Galyalılar’ın
(Keltler’in),
Roma’yı
7 ay kuşatıp Romalıları güç durumda düşürdüklerini
bilirler.
Romalı 80 senatör,
Keltlerin Kralı Brennus
ile uzun pazarlıklar yaparlar ve sonuçta belirlenen ağırlıkta altın
verirlerse kuşatmanın
kaldırılacağı konusunda anlaşırlar. Gerçekten de Keltler altınları
aldıktan sonra Roma’yı kuşatmaktan vazgeçerek, kendi
topraklarına dönerler.
Romalı senatörlerle Brennus’un huzurunda altınlar bir
terazide tartılırken, Keltler tartıda kendi lehlerine hile yaparlar. Romalı 80 senatör bu duruma itiraz ederler. Keltlerin Kralı Brennus belinde taşıdığı ağır kılıcını terazinin
ağırlık olan kefesine koyarak şöyle haykırır: “Vea Victis!”
Yani “Zavallı Yenikler!”
Bu tarihi olayı şunun için anlattım: Yenik taraf her zaman
zavallıdır. Galip gelen taraf her zaman haklıdır ve güçlüdür. Yenilginin sebebi nedir? Sebep daima yenilende aranır. Bu bir askeri ve sportif kuraldır. “Nerede hata yaptım
ki yenildim.” diyebilmek artık yeniğin düşünmesi gereken
bir olgudur.
Karanlıktan korkan
bir çocuğu kolaylıkla
affedebiliriz. Hayattaki
gerçek trajedi yetişkinlerin
aydınlıktan korkmasıdır.
KİTAP
landırılan endorfin salgısının oluşmasındaki önemi de bilinmektedir.
Uzmanların kabul ettiği gerçeklerden birisi de, kaygıyı ve stresi uzaklaştıran endorfinin, alerjik-astımlı
hastalarda psikosomatik yapıyı dengeleyici etkisidir. O yüzden spor yapmama nedenleri arasında “astım”
asla yer almamalıdır. Dünya çapında
birçok ünlü sporcunun ki aralarında,
Allison Streeter (Manş denizini 32
kere geçen yüzücü), Marit Bjoergen
(Dünya kayaklı koşu şampiyonu),
David Beckham (Futbolcu), Dennis
Rodman (NBA Basketbol oyuncusu), Şahika Ercümen (Serbest dalış
şampiyonu) gibi olanlarının olduğunu düşünürsek astım hiçbir şeye
engel değildir.
Sonuç olarak, spor yapmak istemiyorsunuz astımı bahane etmek
yanlıştır. Çünkü spor aynı zamanda
astım sorununun da tedavi araçlarındandır. Düzenli olarak doktor
kontrolü, dozunda ve “yasalara uygun” ilaç kullanımı ve dikkatli bir yaşam düzeni, astım ve sporun bir arada yapılmasına imkân sağlayacaktır.
Spor dolu günler sizinle olsun…
Tarım Bağımsızlıktır
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Yayınları
Kitap özellikle Türkiye Tarımında
olumsuzlukları tespit etmek ve çözüm
yollarına öneriler geliştirmek için kaleme alındı. Bu bağlamda kitap, son
otuz yıldır uygulanan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi’nin de sahip çıkarak
sürdürdüğü ekonomi politikalarının
tarımda yarattığı çöküşler sergilendi.
Bu sergileme yapılırken emperyal politikaların işlevi temel alındı. Bu nedenle, tarımda kapitalist paradigmaya karşı seçeneklerin neler olabileceği
konusuna da yer verildi.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Başka Bir
Hayvancılık Mümkün
Platon
Evrenin başka yerlerinde de zeki
canlıların var olduğunun en kesin
kanıtı, şimdiye dek bizimle hiç irtibata
geçmeye çalışmamış olmalarıdır.
Bill Watterson
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman
da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa
mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu
sorulara cevap arıyor.