İrem Nurgül Durmuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü [email protected] YENİ YIL’DA KORKULAN OLMADI 2014 Yılı her bakımdan Türkiye için özel bir yıl olarak giriş yaptı. 2013 yılı sonunda birkaç hafta kadar kısa bir sürede birkaç yılda ancak gerçekleşebilecek kadar devrimsel niteliklerde değişiklikler oldu. Ancak her şeye rağmen 2014 yılı tüm ihtişamıyla kendinden korkanları adeta sakinleştirerek ve gülümseyen bir edayla MERHABA dedi tüm ülkeye. İş Sağlığı Güvenliği sektörü açısından da 2014 korkulan bir yıldı. Zira 30 Haziran 2012 tarihinde çıkan 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun ikinci kez ertelenmesi ihtimali de sektörde korku ve heyecan yaratmıştı. Sektörümüzde de korkulan olmadı ve kanun ertelenmedi. Böylelikle de sektörde bir canlılık bir renklenme olarak, 1 Ocak 2014 tarihi itibariyle 50 ve 50’nin altında personel çalıştıran işyerleri için de İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ dönemi başlamış oldu. Hiç şüphe götürmez ki, bu yaklaşık 45 yıllık bir gecikmeden sonra ülkemiz için bilinçli olan her vatandaşın alkışlayarak kabul edeceği bir yeniliktir. Sektörün nabzını tutan dergimiz Ekoteknik İSG olarak ve Türkiye’nin dört bir yanında ülkede kanunun uygulanmasını 2 sağlayacak yüzlerce çalışanlarımızla beraber tek yürek olarak başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik’e; İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürü Sayın Kasım Özer’e ve tüm bakanlık kadrosuna teşekkür ediyoruz. YOKLUK’TAN ENFLASYONA 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu ilk yürürlüğe girdiğinde piyasada çalıştırmak için yeterli sayıda İş Güvenliği Uzmanı bulunmuyordu. Bu durum hem C Sınıfı Uzmanlar için hem de B Sınıfı Uzmanlar için geçerliyken, özellikle de A Sınıfı Uzmanlar için çok üst seviyedeydi. Öyle ki, boş saati olan A Sınıfı Uzman bulmak neredeyse tamamen imkânsızdı. Bakanlık bu sorunun önüne de ivedilikle geçti. Her gün yeni bir eğitim kurumu açıldı, milyonlarca kişi eğitim aldı. Burada olumsuz olan durum, işi bilen bilmeyen, hayatında daha önce iş güvenliğine dair tek bir kelime duyan duymayan herkes İş Güvenliği Uzmanı oldu. “Yeterli iş güvenliği uzmanı yok” derken, bir anda iş güvenliği uzmanlarında adeta enflasyon patladı. Artık nerdeyse her yer C sınıfı iş güvenliği uzmanı olmakla beraber, yapılan son A – B Sınıfı Uzman Yeterlilik Sınavı ile birlikte ziyadesiyle A ve B sınıfı uzman sayısına da ülkemiz kavuştu. BİR KAYGI BİTTİ DERKEN YENİ BİR KAYGI Tüm bu süregelen olaylar, 2013’teki kaygıları bitirirken yerini yeni bir kaygıya bıraktı. İçlerinde işlerini çok iyi bilen az sayıda uzman olmakla beraber, yeni uzmanların çok çok büyük bir bölümü İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ konusundan tamamen bihaber durumda. Bunun ülkemizde iş kazası sayılarını azaltmak bir yana, daha da artırması korkulası ve kaygı yaratan bir durumdur. Ancak yine de suizan etmekte ve her işin altından kâh büyük başarılarla kâh kısmen daha az başarıyla kalkan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na güvenmekten ve inanmaktan başka da bir çaremiz bulunmamaktadır. Öyleyse, bize düşen şimdi, “6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun artık tam anlamıyla yürürlüğe girdi; hayırlı olsun; Güvenle Büyü Türkiye” demektir. Hepimiz için, Tüm sektörler için, Ülkemiz için Mutlu ve Başarı dolu bir yıl dilerim. 08 2014 yılı Asgari Ücret Belli Oldu 10 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik Başkanlığında Üçlü Danışma Kurulu 12 Yâdigar Yolcu: İşverenin İş Güvenliği Algısı 14 18 22 30 NEYZEN RESTAURANT Ankara’nın merkezinde 20 yıldır saklı kalmış güzide bir mekân… EKOTEKNİK İSG DERGİSİ, 3. YILINA GİRDİ Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar: Çevre Konusunda Soru İşareti Kalmasın T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TÜRKAK Akreditasyonu Yetkisi ile, HALİÇ ÇEVRE 32 36 ÇMO Başkanı Baran Bozoğlu: Çevre Görevlisi de Olamaz, Kabul Edilemez Hüseyin Gelmez: Çevre Eğitimi’nin Amaçları ve Özellikleri 38 ÇSGB - İSGGM - İSGÜM LABORATUVARLARININ AKREDİTASYONU 40 42 44 46 S. Yasin Bostancı: Stres Kavramına Giriş Prof. Dr. Sefer Aycan: İşyerinde Sağlık Gözetimi Uz. Dr. Mehmet Ergin: Antibiyotik Devri Bitiyor mu? Hatice Karslıoğlu: İşgücü Verimliliğinde Çalışanın Beslenmesi 48 İşyerinde Kalp Krizi Sonucu ÖLÜM Yargıtay Kararları 50 52 54 58 60 62 Mansur Ziya Koç: 2012 Yılında Toplam 74.871 Sigortalı İş Kazası Geçirdi Tevfik Paçacı: İnşaatlarda Ölüme DUR Demenin Yolu: YAPI DENETİM SİSTEMİ İş Başmüfettişi Özlem Özkılıç: İnsan Hatalarını Önleme Risk Değerlendirme Metodları Neden İşletmeler İçin Önemli? 3M - Mert Dinçer: Tozla Mücadele Yönetmeliği Neler Getirdi? DRAEGER TEKNİK MAKALE: Kaçış Setleri ve Kaçış Başlıkları Özlem Kaymaz KKD Yazı Dizisi: Solunum Koruyucular Dergimizin kapak fotoğrafı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Strateji ve Geliştirme Başkanlığı'ndan G.Gamze ATİK UZUN tarafından çekildi. Fotoğraf sanatıyla dergimize kattığı Reklam ve değerden dolayı çok teşekkür Pazarlama Koordinatörü Yalçın Yolcu ediyoruz... EKOTEKNİK İSG DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE İmtiyaz Sahibi Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Hizmetleri Adına Halis Yolcu Editör Yadigâr Yolcu Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş 4 Yayın Kurulu Doç Dr. F. Nur Eriş, İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya, Uz.Dr. Mehmet Ergin, Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez, İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç, Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru) Danışma Kurulu Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.), Prof. Dr. Sefer Aycan, Prof. Dr. Aytül Çakmak, Ziya Demir, Doç. Dr. Tayfun Güngör, Doç. Dr. Tevfik Pınar, Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, Uz. Dr. Cebrail Şimşek, Uz. Dr. Engin Tutkun, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Doç. Dr. Halil Murat Ünver, Doç. Dr Yusuf Üste, Dr. Hınç Yılmaz Görsel Yönetmen İrem Nurgül Durmuş Görsel Tasarım Okan Yurdakul Yayın İdare Merkezi İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46 Yayın Türü Yaygın - Süreli ISSN: 2146 - 9407 Baskı ve CTP Kalıp Arkadaş Basım Sanayi www.arkadasbasim.com.tr Basım Tarihi 15.01.2014 Abonelik ve Reklam Rezervasyon Tel: 0 312 344 01 96 (pbx) Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik, mekanik veya başka biçimde çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. 10 Yâdigar Yolcu: İşverenin İş Güvenliği Algısı 08 ÇSGB Bakanı Faruk Çelik Başkanlığında Üçlü Danışma Kurulu 16 EKOTEKNİK İSG DERGİSİ 3. YILINA GİRDİ 20 30 Prof. Dr. Mehmet Tuğba Emin Birpınar: Kanat, Çevre Konusunda Çevre Soru İşareti Mühendisleri Odası Başkanı Baran Kalmasın Bozoğlu’nu ziyaret ederekkeyifli bir söyleşi gerçekleştirdİ. 52 Tevfik Paçacı: YAPI DENETİM SİSTEMİ 62 KKD YAZI DİZİSİ / SOLUNUM KORUYUCULAR Çalışma ve Sos. Güv. Bakanlığı, İSGÜM İSG Uzman Yardımcısı Özlem Kaymaz 5 “İş Güvenliğinde Çare’siz Kalmayın” Çare İSG Ankara, Antalya ve Adana Şubelerimiz ile Hizmetinizdeyiz Ziya Gökalp Cad. Adakale Sok. No:27/5 Kızılay - ANKARA Tel: +90 312 431 11 53 (pbx) Fax: +90 312 431 11 60 Arapsuyu Mah. Atatürk Bulvarı No:47/21 Konyaaltı - ANTALYA Tel: +90 242 230 31 07 (pbx) Fax: +90 242 230 31 09 Reşat Bey Mahallesi Türkkuşu Caddesi No: 1 B Blok K:3 D:19 Seyhan - ADANA 6 www.careisg.com [email protected] Asgari Ücret Tespit Komisyonu Toplandı; Taraflar, 2014 yılı Asgari ücret belirlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik başkanlığında bir araya gelerek anlaşmaya vardılar. Asgari ücretin, 2014 yılının ilk 6 ayında yüzde 5’lik ücret artışıyla net 846 lira, brüt olarak 1.071 liraya çıkması konusunda karar alındı. İkinci ay için yüzde 6 artış oldu. Bekar bir işçide net 891 lira, brüt 1.134 lira artışlar geçerli olacak. Yıllık artış oranın ise yüzde 11 düzeyine ulaştı. Toplantıda; işçi tarafını Türk-İş, işveren tarafını ise TİSK temsil etti. B akan Çelik, asgari ücretteki 16 yaş ayrımının kaldırıldığını belirterek, asgari geçim indirimi uygulamasının çalışan lehine genişletildiğini, dört çocuğu olandan alınmayan gelir vergisinin üç çocuğu olanı da kapsayacağını söyledi. Çelik, ‘’Asgari ücretin 2014 yılının ilk 6 ayında yüzde 5’lik ücret artışıyla net 846 lira, brüt olarak 1.071 liraya çıkması konusunda karar alınmış bulunuyor. İkinci ay için yüzde 6 artış oldu. Bekar bir işçide net 891 lira, brüt 1.134 lira artışlar 8 geçerli olacak. Yıllık artış oranın ise yüzde 11 düzeyine ulaştı” açıklamasında bulundu. 2013 ile 2014 Geçen yıl, asgari ücret yılın ilk 6 ayı için yüzde 4,1, ikinci 6 ay içinse yüzde 4,4 artırılmıştır. Asgari ücrette 2013 yılındaki ortalama artış ise yüzde 8,61 olmuştu. Asgari ücret, halen 16 yaşından büyük bekâr bir işçi için brüt bin 21 lira 50 kuruş, net 803 lira 68 kuruş olarak uygulanıyor. 16 Yaş Ayrımı Kaldırıldı Bakan Çelik, asgari ücretin dünyanın pek çok ülkesinde uygulandığını ve işçilere daha az ücretin verilmesini yasaklayan önemli bir sosyal politika aracı olduğunu söyledi. Asgari ücrette 11 yılda reel olarak yüzde 72’lik, nominal olarak ise yüzde 336’lık artış sağladıklarını vurgulayan Çelik, şöyle konuştu: “Asgari Ücret Tespit Komisyonu yaptığı çalışmalarla bazı tavsiye kararlar aldı. Bizde bunu Hükümet olarak değerlendirdik ve yerinde bulduk. Bunların gerçekleş- Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2014’te geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Reşat Moralı Konferans Salonunda beşinci kez toplandı. 2014 İçin Asgari Ücret Belli Oldu tirilmesi için çalışmalara hemen başlayacağız. Bu yıl oy çokluğuyla asgari ücrette ‘16 yaş altı’ ve ‘16 yaş üstü’ uygulamasına son veriyoruz. Bundan böyle tek asgari ücret uygulaması gerçekleştirilecek. Ayrıca asgari geçim indirimi uygulamasını çalışanların lehine genişlettik. Dört çocuktan üç çocuğa indirmiş bulunuyoruz. Yani üç çocuğu olandan gelir vergisi alınmayacak.” Ayrıca toplantıda, 16 yaşla ilgili düzenlemenin ikincil mevzuatta yapılacak düzenlemeyi kapsadığı ve bunun önümüzdeki hafta içerisinde gerçekleştirileceği belirtilerek, asgari geçim indirimiyle ilgili düzenlemenin ise yasal değişiklik gerektirdiği için Meclis’e sevk edilmesi gerektiği söylendi. Yeni yılda geçerli olacak asgari ücretin oy çokluğuyla belirlendiğini vurgulayan Çelik, şu bilgileri verdi: ‘’Asgari ücretin 2014 yılının ilk 6 ayında yüzde 5’lik ücret artışıyla net 846 lira, brüt 1.071 liraya çıkması konusunda karar alınmış bulunuyor. İkinci 6 ay için yüzde 6 artış oldu. Bekâr bir işçide net 891 lira, brüt bin 134 lira artışlar geçerli olacak. Yıllık artış oranı ise yüzde 11 düzeyine ulaştı.” Bakan Çelik: “Asgari ücret, satın alma paritesi açısından ele alınınca 11 Avrupa ülkesini geride bırakacak bir düzeye ulaştık” dedi. Ayrıca Çelik; “milli gelire göre bakıldığı zaman da Türkiye’nin en önde olduğunu” da söyledi. Çelik, asgari ücretin bir sosyal koruma ücreti olduğunu tekrarlayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun altında bir ücretin çalışana teklif edilmemesi anlamı taşıyan bir ücrettir. Bundan dolayı Türkiye’de asgari ücretten beyan her gün daha da düşmektedir. Yüzde 47’lerde olan asgari ücret beyanı şu an yüzde 32’lere düşmüş bulunmaktadır. Reel olarak bu 11 yıllık dönemde asgari ücrette artış söz konusudur. Bugün de enflasyon önümüzdeki yıl orta vadeli programda 5,3, büyüme yüzde 4 öngörülmüş iken asgari ücretin yüzde 11 düzeyinde artırılması Hükümetin veya kamunun bu meseleye bakışını çok net bir şekilde özetlemektedir. Şartlarımızı işverenlerle birlikte daha da zorladık. 4,5 ve 5 düzeylerinde olan işverenin bu yaklaşımını 6 düzeyine taşımış olduk.” Asgari ücretteki 42 liralık artışı değerlendirir misiniz? Bakan Çelik’e toplantıda şöyle bir soru yöneltildi: “Asgari ücretteki 42 liralık artışı değerlendirir misiniz?” Basın mensuplarından birinden gelen bu soruya Bakan Çelik’in yanıtı şu şekilde oldu: “Özel sektörü de biliyorum, kamuyu da biliyorum. Binlerce çalışan asgari ücretin çok üzerinde rakama çalışıyor. Dolayısıyla asgari ücreti bir geçim ücreti değil, asgari ücreti bir koruma ücreti olarak ele aldığımız zaman bu yüzde 11’lik artışın ekonomik verileri de dikkate aldığımız zaman olumlu bir gelişme olduğunu söyleyebilirim.” Haber ve Fotoğraflar İçin: ÇSGB, Strateji ve Geliştirme Başkanlığı’ndan Gamze Atik Uzun ve Erkut Uzun’a teşekkür ederiz. 9 Bakan Faruk Çelik Başkanlığında Üçlü Danışma Kurulu Üçlü Danışma Kurulu, 18.12.2013 tarihinde, alt işverenlik, kıdem tazminatı, uzaktan çalışma ve geçici iş ilişkisi konularını sosyal taraflarla görüşmek üzere Sayın Bakan başkanlığında toplanmıştır. Bakan Faruk Çelik, açılış konuşmasında; 11.11.2013 tarihinde alınan karar doğrultusunda işçi, işveren konfederasyonları uzmanları ile Bakanlık uzmanlarından oluşan teknik komitenin bir sonuca ulaşamadığını belirtmiştir. Alt işverenlik uygulamasıyla ilgili sorunların artık tüm taraflarca bilindiğini, işçilerin daha fazla hak kaybına uğramamaları için gerekli çalışmaların bir an önce sonuca vardırılması gerekliliğini vurgulamıştır. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)Başkanı Kani BEKO; üç işçi konfederasyonunun biraya gelerek oluşturdukları, alt işverenlik, kıdem tazminatı ve geçici iş ilişkisi sorunlarına çözüm önerilerini içeren mutabakat belgesini okumuştur. Mutabakat belgesinde yazılı olanlar dışında yapılacak herhangi bir düzenlemeye karşı olduklarını belirtmiştir. Mutabakat belgesinin 2. maddesinin (f) bendinde yer alan öneriyle ilgili olarak Bakan Çelik, böyle bir düzenlemenin muvazaayla ilgili uygulamada karşılaşılan sorunlara bir çözüm getirmeyeceğini belirtmiştir. Kamuda yapılan ihalelerde işçi ücretleri maliyetinin asgari ücret üzerinden hesaplandığını, bu yüzden kamudaki alt işveren işçilerine asgari ücretin üzerinde bir ücret verilemediğini belirterek, bu alandaki sorunun aciliyetini vurgulamıştır. Bunun ardından tekrar söz verilen Sayın BEKO; 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yapılan yanlış düzenlemeler sonucunda, alt işverenliğin çok yaygınlaştığını, bunun da iş kazalarının aşırı artışına sebep olduğunu belirmiştir. Kamuda aynı işi yapan kadrolu ve alt işveren işçilerinin farklı ücretleri almalarından kaynaklanan sorunlara değinmiştir. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Başkanı Ergün ATALAY; Sorun- 10 ların İş Kanunu’nun 2. maddesinden kaynaklandığını belirtmiştir. Muvazaa düzenlemesinin kaldırılması durumunda, işçi konfederasyonlarının ve dolayısıyla da işçilerin haksızlıklara karşı ellerinin kollarının bağlı kalacağını vurgulayarak, bu düzenlemenin kaldırılmasına karşı olduklarını belirtmiştir. Hak İş Konfederasyonu (HAK-İŞ) Başkanı Mahmut ARSLAN; alt işverenlik konusunda asıl sorunun kamuda yaşandığını bu sebeple de kamu ve özel sektör uygulamalarının ayrı ayrı değerlendirilmesini uygun bulduklarını söylemiştir. Kamu ayrı olarak ele alınıp, 8 ve 9.maddelerin kaldırılarak bir muvazaa düzenlemesi yapılması durumunda mutabakatın sağlanabileceğini belirtmiştir. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Sekreteri Bülent PİRLER, işveren kesimi olarak işçi konfederasyonlarının hazırladıkları Mutabakat Belgesini hiçbir şekilde kabul etmediklerini söylemiştir. Ardından özel sektörde alt işverenlikle ilgili sıkıntı yaşanmıyor demenin yanlış olduğunu belirterek yargıda görülen özel sektör işletmeleriyle ilgili muvazaa davalarının çokluğuna vurgu yapmıştır. Muvazaaya ilişkin kararın İş Müfettişlerincesübjektif esaslara dayanılarak veriliyor olmasını eleştirerek, söz konusu uygulamanın değiştirilip kararın yargı organla- rınca verilmesi gerektiğini söylemiştir. Alt işverenlik uygulaması ile ilgili sorunların, Kamu İhale Kanununda ve kamu kuruluşlarının kendi yönetmeliklerinde yapılacak değişikliklerle çözülebileceğini belirtmiştir. HAK-İŞ Temsilcisi Semih TEMİZ, kamu kesiminde karşılaşılan sorunların İş Kanununun 2. Maddesine 2006 yılında eklenen 8 ve 9. fıkralardan kaynaklandığını belirtmiştir. Bu iki fıkranın kanundan çıkarılmasıyla, kamu kesiminin de alt işveren çalıştırırken özel sektörle aynı şartlara tabi olacağını, Kamu İhale Kanununda da gerekli düzenlemelerin yapılmasının ardından sorunun çözülebileceğini söylemiştir. Kamunun ihaleye çıkarken Asgari Ücretin üzerinde bir ücretle işçilik maliyetlerini belirlemesi gerektiğini vurgulamıştır. Bunların dışında, kamuda işe göre norm kadro belirlenmesi ve muvazaalı işlemlerle ilgili olarak verilen mahkeme kararlarının biran evvel uygulanması gerekliliğini belirtmiştir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Temsilcisi İbrahim BURKAY, kamuda yaşanan sorunların Kamu İhale Kanununda yapılacak bir değişiklikle değil, hizmet sözleşmelerine konulacak hükümlerle çözülebileceğini belirtmiştir. Ücret skalası düzenlemesi ile ilgili olarak da; kamuda her işyerinin ve işkolunun ücretlerinin farklılığına değinerek ortak bir ücret belirlenmesinin yanlış olacağını belirtmiştir. Bakan Çelik, ücret skalasının işin ve işçinin niteliğine göre tavan fiyat kısıtlaması ile belirleneceğini söylemiştir. İşçiye skalayla birlikte sağlanacak örgütlenme ve toplu sözleşme hakkıyla, alt işveren işçisinin hak kayıplarının önüne geçilebileceğini belirtmiştir. Aynı iş yerinde alt işverene bağlı olarak çalışan bir işçinin 10 yıl çalışmasına rağmen asgari ücret alıyor olmasına ancak skala uygulamasıyla son verilebileceğini belirtmiştir. TÜRK-İŞ Temsilcisi Naci ÖNSAL, kamuda yaşanan özellikle muvazaayla ilgili sorunların, İş Kanunu’nun 2. Maddesindeki bir yanlışlık veya eksiklikten değil kamu işverenlerinin yanlış uygulamalarından kaynaklandığını belirtmiştir. Bakanlık Müsteşarı Fatih ACAR, muvazaa kararlarının yargı organlarınca 2. maddede alt işverenlik ilişkisi için 3 şartın birlikte aranıyor olmasından kaynaklandığını belirterek “ile” kelimesinin “veya” ile değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir. Kadrolu işçi-alt işveren işçisi arasındaki ücret farklılıklarının yüksekliğine de vurgu yapmıştır. DİSK Genel Sekreteri Arzu ÇERKEZOĞLU, muvazaayla ilgili sorunların tanımdan kaynaklanmadığını, alt işveren işçisine asıl işin yaptırılmasından dolayı çıktığını söylemiştir. Ayrıca iş müfettişlerinin kararlarının sübjektif olmadığını, muvazaa kararlarını işyerlerine bizzat giderek yaptıkları denetimler sonrasında verdiklerini belirtmiştir. TİSK Temsilcisi Cengiz DELİBAŞ, İdarenin muvazaa tespiti yetkisinin olamayacağını söylemiştir. Bakan Çelik, Kanun’un 2. Maddesi’nin rahatlatılması ve ücret skalası üzerine çalışmalar yapılması gerektiğini belirterek kıdem tazminatı ve geçici iş ilişkisi konusunu tartışmaya açmıştır. Kıdem tazminatıyla ilgili olarak ise HAKİŞ temsilcileri fon sistemini savunurken, DİSK VE TÜRK-İŞ temsilcileri fon sistemine kesinlikle karşı olduklarını belirtmiştir. TÜRK-İŞ temsilcileri 30 günlük ücretin altında belirlenecek kıdem tazminatı miktarını kesinlikle kabul etmeyeceklerini belirtmiştir. Geçici İş İlişkisi ile ilgili olarak da TÜRK-İŞ ve DİSK bir düzenlemeye karşı olduklarını söylemişlerdir. Hak-İŞ ise bu konuda bir düzenlemenin yapılmasından önce, 189 Sayılı Ev İşçileri için İnsana Yakışır İş hakkında ILO Sözleşmesinin onaylanması gerektiğini belirtmiştir. w BÜYÜK BİR BAŞARIYLA ÇALIŞAN PROJE: İSG-KÂTİP PROJESİ 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda yer alan İSG hizmetlerinin elektronik ortamda sunulabilmesine ve istatistiksel olarak raporlanabilmesine imkan sağlayan İSG-Kâtip, kullanıcı etkileşimli ve bütünleşik veri tabanı anlayışıyla, ilgili kurumların veri tabanları ile entegre edilen ve MERNİS ve bağlı olarak gerçek kişilerin bilgileriyle eş zamanlı çalışan bir yazılım projesi. OSGB, Eğitim Kurumu, Toplum Sağlığı Merkezi gibi İSG hizmetlerinde yer alan firma ve kurumlar ile kişilerin (İş güvenliği Uzmanı (İGU), İşyeri Hekimi (İH), Diğer Sağlık Personeli(DSP), Eğitici) yetkilendirilmeleri, görevlendirme ve sözleşmeleri ile eğitim programlarının sistem üzerinden oluşturulması işlemlerinin kontrol, onay ve iptal süreçleri sistem üzerinden yapılmaktadır. Sistem adeta yoğunluğun ve karışıklığının kurtarıcı görevini üstlenmiştir. • İSG-KATİP; içeriğinde yer alan modüllerin ve iş süreçlerinin oluşturulmasına ve geliştirilmesine yönelik sabitlerde (parametreler) gerekli değişikliklerin sistem yöneticisi tarafından yapılabilmesi için dinamik bir yapıda kurulmuştur. görüntülenebilen modüller; pilot ve saha testlerinden alınan geri dönüşler ışığında; kullanıcının yapmak istediği işlemi en kısa zamanda ve en uygun ara yüz tasarımı ile yapabilmesini sağlayacak şekilde kullanıcı dostu bir yapıda tasarlanmıştır. Projenin mevzuat ve değişiklikler karşısında kodlarda herhangi bir değişiklik yapılmadan kendini yenileyebilmesine de imkân sağlanmıştır. • İSG hizmetlerinde görevlendirilen iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, DSP, eğitici vb. sertifikalandırılması, görevlendirme ve sözleşmelerinin takibi, kontrolü, onay ve iptal süreçleri sistem üzerinden sağlanmaktadır. • Kullanıcı yetkilerine bağlı olarak 11 KAPAK KONUSU Yâdigar Yolcu İş Sağlığı Güvenliği Bilim Uzmanı İş Güvenliği Algısı 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu ile son dönemlerde ülke genelinde en öncelikli gündem konularından biri de iş sağlığı güvenliği konusudur. 6 331 Sayılı Yasa’dan önce kanun, sadece 50 üstü çalışanın bulunduğu işletmeleri kapsarken, yeni yasa ile birlikte birçok kısıtlama kalkmış, 01 Ocak 2014 Tarihi itibariyle de kapsam iyice genişleyerek kanun kamu dışında hemen hemen tüm işletmeleri kapsayacak şekilde yaygınlaşmıştır. Bu durum genel anlamda olumlu bulunmakla birlikte, süreç içinde bir takım sorunların ve beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu beklentilerden en yaygın ve hâkim olanı ise; işverenin iş güvenliği konusundaki tüm sorumluluğu üzerinden atmak istemesi şeklinde kendini göstermektedir. Örneğin, İş güvenliği hizmeti sunmak amacıyla yapılan görüşmeler neticesine bakıldığında, hizmet alacak işveren ya da işveren vekillerinin büyük bir kısmının ilk soru olarak “iş güvenliği konusunda hangi risklerin işveren üzerinden alındığını” soruyor olması bu tezimizi güçlendirmektedir. Bu 12 sorunun ilk olarak ve altı çizilerek sorulmasının sebebi; işveren beklentisinin “benim sorumluluğum tamamen ortadan kalksın ya da işveren adına adıma istihdam edilecek olan uzman / hekim ya da organizasyon yapan OSGB tüm sorumluluğu üzerine alsın” yönündeki temel beklentisidir. olduğu” ifadesi bulunmaktadır. Bu hükmün ne anlama geldiği ya da ne anlama gelmesi gerektiği henüz anlaşılabilmiş değildir, ancak bu madde hükmünün yukarıda zikredilen işveren algısındaki sorumluluk devri anlamına geldiği, işverence böyle algılandığı da anlaşılmaktadır. İşveren açısından beklide haklı bir beklenti olabilir ancak bu beklenti hizmetin layıkıyla yapılmasının önünde önemli bir engeldir. Çünkü sorumluluğunu devrettiğini ya da iş güvenliği riskini hekim ve uzman aracılığı ile çözdüğünü düşünen veya buna inanan işveren kuvvetle muhtemel rehavete kapılıp tamamlayıcı diğer önlemlerin alınması, test ve ölçümlerin yapılması, denetim ve gözetim sorumluluğunun eksik yapılması gibi bir dizi eksik ve sorunların oluşmasına neden olacaktır. Son zamanlarda meydana gelen iş kazaları incelendiğinde gerek bilirkişi raporlarında gerekse yargı yaklaşımında da özellikle iş güvenliği uzmanlarının asli kusurlu sayılma durumları görülmektedir. İş Sağlığı Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği’nde bir madde hükmünde “İş güvenliği uzmanı ile işyeri hekiminin işverene karşı sorumlu Uzman ve hekimin asli kusurlu sayılma hali kesinleşirse, iş güvenliği alanı yeni bir sorunla karşı karşıya kalacaktır. “Asli görevi rehberlik ve danışmanlık olan iş güvenliği uzmanı ve hekimin, muhtemel bir iş kazası durumunda asli kusurlu sayılabilir mi ?” sorusu önümüzdeki süreçlerde tartışılması gereken önemli bir soru ve sorun olarak ortada durmaktadır. Tabloya geniş bir açı ile bakıldığında; bir kaza olmadığı sürece sorun istemeyen işveren ile hiçbir yaptırımı olmayan uzman aynı takımdadır. İşletme kurulurken büyük çoğunluğunda büyümeyi ve iş güvenliğini öngörmeden yapılandığı için önemli yapısal sorunlar bulunmakta olup, bu tesislerde iyileştirme yapılma ihtimali çok düşüktür. Yani iş güvenliği uzmanı ya da işveren istese de yapacağı / yapabileceği fazla bir şey yoktur. Buna çalışanın direnci ile çalışanın çalışma süreleri ve sirkülâsyonu da eklenince sonuç alma ve faydalı olma alanı iyice daralmaktadır. Bu dar alana iş güvenliği işveren algısını ilave edelim ve sonuçta yaptırım gücü olmayan uzmana asli kusurlu sayalım. Bu durumda ne olur? Şu an olanlar yani mesleki ve uzmanlık yeterliliği olan saha ve bakanlık tecrübesi bulunan nitelikli iş güvenliği uzmanlarının büyük bir çoğunluğu uzmanlık dışına kayarak bir anlamda alandan çekilmiştir. Ancak bu seferde saha, tecrübesiz uzmanlardan oluşan, yaptırım gücü zayıf bir grubun kontrolüne geçme riski ile karşı karşıya kalmıştır. Bu nedenle uzmanların sorumluluk sınırlarının belirlenmesi ve içeriğin doğru kurgulanması bu nitelikli uzmanlarında alana dönmelerine vesile olabilecektir. Bu nedenle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın aşağıdaki 5 hususu dikkate alarak uygun politika geliştirmesi ulusal iş güvenliği politikasının da başarıya ulaşması bakımından önem arz etmektedir: 1) İş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin sorumlulukları yönetmelikte belirtilmekle birlikte yargısal sorumluluklarının sınırları çizilmelidir. Yani kazalarda veya meslek hastalıklarında asli kusurlu sayılıp sayılmayacağının netleşmesi gereklidir. 2) OSGB hizmeti sunan kuruluşların standartlarının yükseltilmesi gerekir ve bu kuruluşların etkin bir eğitim uygulama sürecinden de geçirilmesi acil bir ihtiyaçtır. Hizmet sunduğunu ifade eden kuruluşların önemli bir kısmı bilgi donanımı açısından yetersizdir. Ayrıca hizmet sunanların algı standardı açısından da bu eğitime ihtiyaçları vardır. 3) Hizmet sunumu için kurulan OSGB’lerin nitelik ve nicelik olarak bir planlamaya tabi tutularak, arz-talep dengesini aşırı olumsuz etkilemesinin önüne geçilmelidir. Akdi halde bu yolla yanlış ve eksik uygulamaların ortaya çıkmasına mutlaka engel olunmalıdır. 4) Mevzuat gereği OSGB’ler bölge dışına hizmet sunamadığı için aslında istemeden farklı il ve bölgelere şubeler açmaktadırlar. Oysaki işin niteliği gereği dağınık işyerlerine hizmet sunumu için alt yüklenici veya çözüm ortağı şeklinde diğer bölgelerdeki OSGB’lerden hizmet alınabilseydi, yani bir OSGB diğer bir OSGB den hizmet alabilseydi bugün bu kadar OSGB açılmamış olacaktı. 5) OSGB’lere bakanlık kökenli tecrübeli bir A sınıfı uzmanın eğitici, yol gösterici ve rehberlik yapmak üzere koordinatör olarak atanması zorunlu kılınmalıdır. Yetkilendirmede bu kriter yeni dönemde aranmalıdır. Böylece OSGB’lerde çalışan uzmanlar sahada deneyimli bir uzmanın sorumluluğunda ve daha güvenle çalışabilecektir. Ülkemizde ne yazık ki serbest rekabet biraz kuralsızlık olarak algılanmaktadır. Oysaki kamunun denetim ve düzenleme yetkisi doğru kullanılırsa, istenen ve beklenen rekabet sağlanabilir, atıl kapasitenin önüne geçilir, plansız insan gücünün gereksiz bölgelere yığılmasının önüne geçilir. Böylece hizmetin yaygınlaşmasına, kolay ulaşılabilir ve makul ücretle hizmet sunulmasına neden olur. Başarı ve istikrarda bu ilişkilerin kurulması çok önemlidir. Sonuç olarak; 2013 yılsonu itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan yetki almış OSGB sayısının 884’ü aştığı, serbest çalışan uzman ve hekimler de dikkate alınacak olursa piyasanın daha şimdiden arz talep dengesinin bozulduğu görülecektir. Bu durum niteliksiz hizmet arz ve talebini artıracak önemli bir faktördür. Sorumluluk İstemeyen İşveren’e karşı; İş Güvenliği Uzmanlığı’nın çok yüksek risk taşıdığını bilen tecrübeli uzmanlar İSG alanı dışına kaydı. Bu sebepledir ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı özellikle A Sınıfı Uzman ihtiyacını karşılamak için hızlı çözümler üretme yoluna gitti, ancak bu sefer de saha tecrübesiz uzmanlardan oluşan, yaptırım gücü olmayan bir grubun kontrolüne geçme riski ile karşı karşıya kaldı. 13 Neyzen Restaurant Ankara’nın merkezinde ve 20 yıldır saklı kalmış güzide bir mekân… Neyzen Restaurant, tam 20 yıldır sadece ehillerince bilinen gizemli Bir mekân... Restaurantın duvarlarında Neyzen Tevfik ve önderimiz Mustafa Kemal 14 Atatürk’ün fotoğrafları sizi Cumhuriyetin ilk yıllarına götürür. Selçuklu mimarisiyle özenerek düzenlenmiş olan duvarlarda, tarihin saklı kalmış otantik eşyaları da yerini almış. Tarihi yolculukları AN’da yaşamak isteyenler için bakırlar ve ahşabın muhteşem uyumu Neyzen’de bir ferahlık olarak vücut almış… Her yerde yemek yenilebilir; ancak Neyzen’de tarihte bir an’ı yakalarsınız, yaslarsınız arkanıza sırtınızı ve seyre dalarsınız; kulağınıza bir ney sesi çalınır, dünyanın bütün keşmekeşliği sizden uzaklaştırılır... Sonra bir de bakarsınız ki, akmış gitmiş saatler, ama zaman size durduğu için siz fark etmemişsiniz bile... Haftanın altı günü Türk Müziği’nin her rengini keşfetme şansınız olan Neyzen’de, soğuk havalarda bahçede özenle düzenlenmiş olan odun sobasında nostalji yapabilir ve bakır demlikten çayınızı kendiniz alabilirsiniz. yumuşacık bir mekan, huzur ve selamet sunulur… Aşçısı Yavuz Usta’nın Special Kuzu Gerdanı’nı da Neyzen’de tadabilirsiniz. Ankara’nın en işlek bulvarlarından olan Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan Neyzen Restaurant, zahiri batin ile ayıran bir hat gibi uzanır. Neyzen’de çok renklilik ve adeta bir gökkuşağı çeşitliliği mevcut. Son 2 yıldır Giresunlu bir aile tarafından işletilen mekanda ayın belli zamanlarında Karadeniz Geceleri de organize ediliyor ve böylece Ankaralılara o yeşil cennetin en leziz yemeklerini yeme şansını da Neyzen sunuyor. Bir tarafta acımasızca akan bir trafik, kaos, büyükşehir karmaşası var iken, diğer tarafta bir Neyzen Rüyası’nda Karadeniz ile yeşilliğin hakkını veren mekan, kırmızı ette de en az yeşillikte olduğu kadar iddialı, özellikle yılların “Eskimeyen yüzümüz, yenilenen gülüşümüz” sloganını kendine ilke edinmiş olan mekânın en dikkat çekici özelliği aile tadında ve gönlünüzce vakit geçirebilmenizdir. Ramazan akşamlarında Ney eşliğinde en seçkin iftar sofralarını sunan mekân, alkol kullananlar için şarabın da en lezzetlilerini sunmaktadır. Tüm bu özellikleri ile aslında tam da adına yakışır şekilde tüm güzelliklerin cem edilmiş şeklidir. Kapıdan içeri girdiğiniz AN’da güleryüzüyle sizi bekleyen Neyzen personelleri ile başlar rüya... 15 Çare Akademi İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU İŞYERİ HEKİMLİĞİ 220 Saatlik Bir Eğitim ile Hekimlere Uzmanlık Gerektiren İşyeri Hekimliği Yetkisi Verilmektedir. C SINIFI İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI 220 Saat 90 Saat Uzaktan 90 Saat Örgün Eğitim 40 Saat Staj Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş olan kurumumuzda A Sınıfı, B Sınıfı ve C Sınıfı Eğitimler verilmektedir. ÇARE İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU Çare Akademi Ziya Gökalp Cad. Adakale Sok. No: 27 / 5 Kızılay - Ankara 16 Tel: +90 312 431 11 53 Fax: +90 312 431 11 60 www.careakademi.com - [email protected] 17 EKOTEKNİK İSG DERGİSİ, 3. YILINA GİRDİ Kamu, Çalışanlar ve İşverenler arasında üçlü bir bağ oluşturan Ekoteknik İSG Dergisi geçtiğimiz akşam Tarihi Kınacızade Konağı’nda düzenlenen bir yemekle üçüncü yaşına adım attı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nda görev yapan yöneticilerin, akademik katkı yapan akademisyenlerin, Draeger Safety Yöneticilerinin, 3M Temsilcisinin ve Ekoteknik İSG’nin yönetim kadrosunun katıldığı yemek İş Sağlığı Güvenliği sektörüne yön verenlerin buluşma noktası gibiydi. 18 Türkiye’de İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında sektöre yön veren isimlerin buluştuğu yemekte ÇSGB, İSGGM Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Çetin ile İSGÜM Ankara Müdürü Halil Polat da verdiği bilgilerle ve zevkli sohbetleriyle yemeğin renkli isimlerindendi. Yaklaşık 18 yıldır İş Sağlığı – İş Güvenliği ve Çevre konularında faaliyet gösteren bir firma olan Ekoteknik’in yayınladığı “Ekoteknik İSG Dergisi” kaynağından haberleri alarak sektörü aydınlatıyor. Aralık Ayı içinde Tarihi Kınacızade Konağı’nda 2 yılı doldurmanın sevincini paylaşan dergi yazarları, 3. yıla adım atmanın da coşkusunu paylaştı. “11-15 Eylül 2011 tarihinde düzenlenen “Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi ve Fuarı” 57 yıllık tarihine İstanbul’da rekorlar yazdırarak ülkemizden ayrıldı. Açılışı Sayın Başbakanımız R.Tayyip Erdoğan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik tarafından gerçekleştirilen kongreye 140 ülkeden 5 bin 400 kişi katıldı, ayrıca kongrede 32 ülkenin Çalışma Bakanlarının katılımıyla İstanbul Deklarasyonu da imzalandı. Bu olay tabiî ki basında yer aldı ama sektörel basın eksikliğinden ilgilileri detayları bulamadı. Bunun üzerine Ekoteknik İSG yöneticilerinin, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında bir dergi çıkarmaya karar vermesiyle başlayan EKOTEKNİK İSG DERGİSİ sektörde 2. yılını doldurdu. İlk sayısı Ocak‘2012 tarihinde yayınlanan Ekoteknik İSG Dergisi, 2012 ve 2013 yıllarında çok başarılı sayılar çıkartarak, 3. yıllarına başarılı yazar kadrosu ile beraber adım attı. 19 Yemeğimiz Ulusal Basın’da geniş yer aldı. 20 Ekoteknik İSG Dergisi, ardında bıraktığı 2 yılda çok başarılı yayınlara imza attı. Öyle ki böyle bir başarıyı, özel bir şirketin kendi başına başarması çok da mümkün bir durum değil. Ancak Türkiye olarak çok şanslı bir ülkeyiz ki, bilgi isteyen ve iyi niyetli olan herkese kapıları sonuna dek açık bakanlıklarımız var. Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü olmak üzere Sağlık Bakanlığı’ndan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bilgi anlamında çok büyük destek gördük. Köşe yazarı kadromuzu bakanlık müfettişlerinden ve üniversitelerin akademik kadrolarından oluşturduk. Şimdi de 2 yılımızı doldurduk. Yemeğe; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdür Yrd. Ahmet Çetin, İSGÜM Ankara Müdürü Halil Polat, Ekoteknik İSG Dergisi Editörü Yadigâr Yolcu, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Emekli Genel Müdür Yrd. Hüseyin Gelmez, ÇSGB E. Genel Müdür Yrd. Kemal Çetintaş, Sağlık Bakanlığı İş Sağlığı Bilim Uzmanı Dr. Tahir Soydal, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Sefer Aycan, Draeger Safety Genel Müdürü Abidin Korkmaz ve Satış Müdürü Pelin Korkmaz, 3M Kurumsal İlişkiler Müdürü Yasemin Öymez olmak üzere İş Sağlığı Güvenliği sektörüne yön veren 40 kadar isim yemeğe katıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün İSG Kültürü oluşturma amacıyla düzenlediği afişlerin minik yıldızı Çınar Uzun, yemeğin en genç katılımcısıydı. ÇSGB, Strateji Daire Başkanlığı ekibinden olan Erkut Uzun ve Gamze Uzun’un oğlu Çınar Uzun şimdiden Bakanlık ile ilgili organizasyonlarda yer alıyor. Gecenin Tatlı Sürprizlerinden biri Draeger Safety Koruma’dan geldi. Gül sepeti şeklindeki çikolatalı, meyveli Doğum Günü Pastası gönülleri de tatlandırdı. Kınacızade Konağı’nda düzenenlenen gecede yemekler ve fasıl dinletileri de yılın stresinin atılmasını sağlayarak organizasyonun başarısını artırdı. 21 Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar 22 ! Çevre Konusunda Soru İşareti Kalmasın Yıllarca İstanbul’da İl Müdürlüğü yapan Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, yakın tarihte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcılığı görevine başladı. Makamında ziyaret ettiğimiz Birpınar, tüm sorularımıza uzun uzun cevaplar vererek hem akıllardan tüm soru işaretlerini kaldırdı, hem de röportajın keyfine doyum olmadı. Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraflar: Recyling Industry Magazine İ stanbul ve Marmara Bölgesi ülkemiz sanayisinin ağırlık merkezini oluşturmakta ve son 10 yıldır da sanayi üretimimiz sürekli artmaktadır. Sanayi üretiminin artmasının çevre sorunlarını tetiklediğini biliyoruz. Oluşan çevre sorunlarına ve kirliliğe karşı ne gibi önlemler alınmaktadır? Ve alınmalıdır? Sanayinin hızla üretim kapasitesini artırması ve yeni sanayi kollarının faaliyete geçmesi, endüstriyel atık miktarının hızla artmasına sebep olmaktadır. Söz konusu bu atıkların yönetiminde Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında ülke koşullarını dikkate alarak uyumlaştırdığımız ve hatta Avrupa Birliği’nde yer almayıp ülkemize özel olarak yayımladığımız Atık Mevzuatı’nı kullanmaktayız. Özellikle teknolojik gelişmeler ve sanayinin hızla büyümesine bağlı olarak mevzuatımızı sürekli güncellemekteyiz. Mevzuatın etkin bir şekilde yürütülebilmesi ve ülke şartlarına göre güncellenebilmesi açısından en önemli unsur atık miktarına yönelik etkin bir envanterin bulunmasıdır. 2006 yılında yaşanan Tuzla varilleri olayından sonra gerçek tehlikeli atık verilerine ulaşılmasının tehlikeli atık yönetiminde ilk adım olması gerektiği de gündeme gelmiştir. Bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla 2 yıl süren olan “LIFE TCY/TR/000292 Türkiye’de Sanayiden Kaynaklanan Tehlikeli Atıkların Yönetiminin İyileştirilmesi- HAWAMAN Projesi” 2007-2009 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Projenin başlıca amacı tehlikeli atık konusunda ülke genelini kapsayan bir izleme sisteminin yerleştirilmesi, bunun yanı sıra web tabanlı bir veri toplama ve yönetim sisteminin geliştirilmesidir. Proje kapsamında atıkla ilgili veri akışının sağlanabilmesi için atık beyan sistemi geliştirilmiş olup, 2009 yılından itibaren tehlikeli atık envanteri oluşturulmakta ve bu envanter yardımıyla atık yönetimi gerçekleştirecek tesisler yönlendirilmektedir. Tehlikeli Atık Sınıflandırma Kılavuzu Sadece mevzuat çıkarılması ve envanter oluşturulması etkin bir atık yönetimi için yeterli değildir. Bu başlıkların desteklenmesi sanayi tesislerimizin atığını tanıması ve bu konuda eğitimli olmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede, Life HAWAMAN Projesi ve daha sonrasında Bakanlığımız teknik personeli, sanayi tesisleri ve üniversitelerinde desteği ile hazırlanan pek çok sektör için kılavuz kitaplar hazırlanmıştır. Bu kılavuz kitaplar ile sektörün üretimin hangi teknolojilerin kullanıldığı, bu proseslerin hangi aşamasından hangi atıkların kaynaklandığı ve ne şekilde yönetileceği belirtilmektedir. Ayrıca, sanayicimizin ve atık yönetiminden sorumlu tarafların atıklarını tanımaları ve doğru şekilde atıklarını sınıflandırabilmeleri için Tehlikeli Atık Sınıflandırma Kılavuzu hazırlanmıştır. Bununla birlikte, Bakanlığımız, sivil toplum kuruluşları, sanayi temsilcileri, dernekler ve üniversitelerin öncülüğünde sürekli olarak eğitimler düzenlenmektedir. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (SKKY) 31 Aralık 2004 Tarih - 25687 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (SKKY) kapsamında Türkiye’de kurulu halde bulunan endüstri tipleri, küçük sanayi bölgeleri, organize sanayi bölgeleri ve diğer küçük işletmeler göz önüne alınarak, alıcı ortama yapılacak deşarj standartları sektör bazında hazırlanmış olup, SKKY Tablo 5’ten Tablo 20’ye kadar düzenlenmiştir. Her endüstri kendi tablosunda belirlenen deşarj standartlarına uymakla yükümlü tutulmuştur. Bu yönetmelikteki yasaklara aykırı hareket edenler ve belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyenlere; ek süre verilmesi ve bu süre sonunda da yerine getirmediği takdirde faaliyetlerinin kısmen veya tamamen durdurulması Çevre Kanunu’nun 15.nci Maddesi’nde belirtilen makamlar tarafından, aynı Kanunun 20.nci ve 23.ncü Maddeleri’nde belirtilen idari nitelikteki cezalar ise yine aynı Kanun’un 24.ncü Maddesi’nde belirtilen yetkili merciler tarafından verilir. 23 Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği Ülkemizde sanayi kaynaklı kirliliğin en aza indirilmesi için önemli kazanımlar sağlayacak olan Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Uygulanmasının ilk somut adımlarından biri olarak “Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği” 14 Aralık 2011 Tarih ve 28142 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu tebliğ ile tekstil sektörünün çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanması için üretim sırasında suya/havaya/toprağa verilecek her türlü emisyon, deşarj ve atıkların kontrolü ile hammadde ve enerjinin etkin kullanımı ve mevcut en iyi tekniklerin kullanımı hedeflenmektedir. 2013 yılının ilk dokuz ayında yapılan çevre denetimlerinde 45.184.734 TL idari para cezası uygulanmış ve yaptıkları çevre ihlalleri nedeniyle 107 tesisin faaliyeti kısmen veya tamamen durdurulmuştur. 24 Ayrıca söz konusu tebliğ ile yer altı ve yerüstü su kaynaklarımızın en önemli problemlerinden biri olan tuzluluk probleminin en aza indirilmesi için sektörde özellikle terbiye prosesinden kaynaklanan kostiğin geri kazanımı ve çevreyi daha az tahrip edecek alternatif maddelerin kullanılması, öncelikli olarak ele alınmaktadır. Çevrenin etkin korunmasını sağlamak için Bakanlığımızca verilen ÇED kararlarının çevresel izinlerin takibini sağlamak amacıyla çevre denetimine büyük önem verilmektedir. Bu kapsamda gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetleri 2872 Sayılı Çevre Kanunu ve bu Kanun’a istinaden çıkarılan yönetmelikler kapsamında denetlenmektedir. Ek Önlemler Çevreyi kirleten veya kirletme ihtimali olan tesisleri yeterince denetleyebiliyor musunuz? Taşra teşkilatlarınız bu konuda yeterli personel ve donanıma sahip mi? Varsa sıkıntılarınız nelerdir? Diğer taraftan Bakanlığımız kirlenmiş havzalarda veya bölgelerde kirliliğin giderilmesine yönelik ek önlemler almaktadır. Örneğin Ergene Havzası’nda plansız ve kontrolsüz bir biçimde gelişen sanayi bölgeleri ve buna bağlı olarak hızla artan nüfus ve aşırı su kullanımından kaynaklanan çevre kirliliğinin önüne geçebilmek ve su kalitesini iyileştirmek için havzada birçok çalışma yapmış ve yaptırmıştır. Ergene Havzası Koruma Eylem Planı 6 Mayıs 2011 tarihinde yapılan bir toplantıyla açıklamış olup; Eylem Planı kapsamında gerçekleştirilecek tüm eylemler kurumların görev ve yetkisi çerçevesinde belirlenmiştir. Bu kapsamda Ergene Havzası’nda faaliyet gösteren sanayi tesisleri için Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde yer alan deşarj parametrelerinin kısıtlanmasına yönelik genelge 01.11.2011 Tarihi’nde yayımlanmıştır. Buna göre, havzada faaliyet gösteren sektörler için Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ) parametresinde değişik oranlarda (yüzde 30-50) kısıtlamaya gidilmiştir. Çevre sorunlarına ve kirliliğe sebep olacak tesisler, işletmeye geçmeden önce, Çevre Kanunu’nca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik kapsamında, faaliyette bulunabilmeleri için çevre izni veya çevre izin ve lisansı almak zorundadır. Söz konusu tesisler bu yönetmelik hükümlerine göre oldukça detaylı bir değerlendirme sürecine tabii tutulmaktadır. Gerek izne esas belgeler, gerekse ölçüm, analiz ve raporlamalar bakımından işletmeye geçmeden önce çevreye olası etkilerine karşı tüm tedbirler aldırılarak izin ve lisans verilmektedir. Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatında görev yapmakta olan teknik personelin arasından, esasları Çevre Denetimi Yönetmeliği’nde düzenlenen eğitime ve tecrübeye sahip olanlar, Çevre Denetim Görevlisi Eğitimi’ne tabi tutulmakta ve bu eğitimde başarılı olan personel Çevre Denetim Görevlisi olarak görevlendirilmektedir. Halen merkez ve taşra teşkilatımızda yaklaşık 1.100 denetim görevlisi bulunmaktadır. Çevre denetimleri planlı denetim veya ani denetim olarak gerçekleştirilmektedir. Denetim Planları, işletmelerin çevreye olan etkileri dikkate alınarak bir önceki yılın aralık ayı içerinde hazırlanmakta ve merkez ve taşra teşkilatımız tarafından yıl içerisinde bu plan kapsamında denetimler gerçekleştirilmektedir. Denetim planında belirlenen tesis ve faaliyetlerin yanı sıra, ani ve şikâyete istinaden denetimler de yapılmaktadır. Türkiye’de her ilimizde Bakanlığımızın taşra teşkilatı olan İl Müdürlüklerimiz, ortalama her yıl 30 bin çevre denetimi yapmaktadır. 2013 yılının ilk dokuz ayında 27 bin 7 yüz 30 faaliyet ve tesiste çevre denetimi yapılmıştır. Denetim altyapısının güçlendirilmesi için Bakanlığımızca sürekli hizmet içi eğitimler düzenlenmektedir. 2012 yılında daha denetimlerin etkin yapılması amacıyla İl Müdürlüklerimize verilmek üzere tam donanımlı 63 adet araç alımı yapılmış olup 2013 yılı başında, İl Müdürlüklerine teslim edilmiştir. Bunun yanı sıra donanımlı 40 adet aracın daha tedarik süreci devam etmektedir. Bunun dışında 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 12.nci Maddesi’nde yer alan “Bu Kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Başbakanlık’a gönderilen Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkındaki Yönetmelik Taslağı’nda çevre görevlisi, çevre yönetim birimi ve çevre danışmanlık firmalarının nitelik ve nicelikle ilgili iyileştirilmesi ve çevre danışmanlık firmalarına kurumsal nitelik kazandırılması için hükümler getirilmiştir. Bakanlığa aittir. Gerektiğinde bu yetki, Bakanlıkça; il özel idarelerine, çevre denetim birimlerini kuran belediye başkanlıklarına, Denizcilik Müsteşarlığına, Sahil Güvenlik Komutanlığına, 13.10.1983 Tarihli ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre belirlenen denetleme görevlilerine devredilir” hükmü gereğince denetleme ve idari yaptırım uygulama hususunda Sahil Güvenlik Komutanlığı’na deniz kirliliği ve balık çiftliklerinin denetimi konusunda, yeterli altyapıya sahip olduğu tespit edilen Belediye Başkanlıklarına ise Gürültü, Bitkisel Atık Yağlar, Isınmadan Kaynaklı Hava Kirliliği, Hafriyat ve deniz kirliliği konularında yetki devirleri yapılmış ve yapılmaktadır. Bilindiği üzere 29.04.2009 Tarihi’nde Çevre Kanunu’nca alınması gereken izin ve lisanslar hakkında yönetmelik yürürlüğe girdi. Tesisler bu yönetmelikle birlikte bünyelerinde çalıştırdıkları çevre görevlileri, çevre yönetim birimleri veya çevre danışmanlık firmaları aracılığıyla çevre izinlerini alır oldular. Ülkemizde çevre izin ve lisansına tabi işletme sayısı ile ilgili elinizde bir veri var mı? Bu işletmelerde çevre görevlisi bulunduran, çevre yönetim birimi olan ya da hizmet satın alanların yönetmeliğe tabi genel işletme sayısına oranı nedir? Mevcut durumda, izin ve lisansa tabi işletme sayısı ile ilgili 80 bin ile 120bin arasında çok değişik rakamlar telaffuz edilmekle beraber, ülkemizde çevre izin ve lisansına tabi işletme sayısı ile ilgili envanter çalışmalarımız devam etmektedir. 10/06/2013 Tarihli 9576 Sayılı yazımız ile 81 İl Müdürlüğümüze envanter çalışmalarının gerçekleştirilmesi ile ilgili yazılı talimat verilmiştir. İl Müdürlüklerimizin ilgili kurum ve kuruluşlarla (Sanayi Odaları, Bilim Sanayi ve Ticaret İl Müdürlükleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri vb) koordineli olarak yürüttükleri çalışmalar ile yılsonuna kadar il bazında çevre izin ve lisansına tabi işletme sayıları ile ilgili doğru bilgiler elimizde olacaktır. KİRLETEN ÖDER Yönetmelik şartlarını yerine getirmeyenler hakkında ne gibi yaptırımlar uygulanıyor? Çevre Kanunu’nda yer alan “kirleten öder” prensibi, çevreyi kirletene kirlenmeden kaynaklanan zararın tazmini sorumluluğunu yüklemektedir. Yönetmelikte belirtilen şartları yerine getirmeyen faaliyet sahiplerine, Çevre Kanunu’nda her bir uygunsuzluk fiili için belirtilmiş idari para cezaları uygulanmaktadır. Ayrıca uygunsuzluğun giderilmesi için süre verilerek takibi yapılır. Süre sonunda uygunsuzluk giderilmedi ise faaliyetten men edilir. Çevre Kanunu’nda belirtilmiş olan ayrıca bazı ihlaller için, faaliyet sahibi hakkında suç duyurusunda bulunulur. 2013 yılının ilk dokuz ayında yapılan çevre denetimlerinde 45.184.734 TL idari para cezası uygulanmış ve yaptıkları çevre ihlalleri nedeniyle 107 tesisin faaliyeti kısmen veya tamamen durdurulmuştur. Atık yönetiminde hazırlanan mevzuat hükümlerine aykırı olarak faaliyet yürüten tesislere atığının tehlikeli olup olmaması, atığa yönelik yapılan işlem (ithalat, ihracat, geri kazanım bertaraf, taşıma gibi) ile bildirim ve belgelemelerin yapılmamasına yönelik olarak idari para cezaları uygulanmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse tehlikeli atıklarını uygun koşullarda geçici depolamayan veya lisanslı geri kazanım bertaraf tesislerine göndermeyenlere 100.000 – 1.000.000 TL arasında ceza uygulanmaktadır. Bu uygunsuzluğun işletmeler tarafından gerçekleştirilmesi halinde ceza 3 katı olarak uygulanır. Bakanlığın internet sayfasında 1 yıl kadar önce çevre görevlileri ve çevre danışmanlık firmaları hakkında yönetmeliği değiştiren bir taslak yönetmelik çıkmıştı. Ancak 1 yıl geçmesine rağmen bu yönetmelik yayınlanmadı. Yine çevre izin ve lisans yönetmeliği taslağı halen internet sayfanızda mevcut. Söz konusu yönetmeliklerin yakın gelecekte yayınlanması düşünülüyor mu? Çevre Görevlisi ve Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik’in 12.11.2010 Tarih ve 27757 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle Çevre Denetimi Yönetmeliği’nin çevre görevlisi ve danışmanlık firmaları ile ilgili hükümler içeren maddeleri ile teknik düzenlemeleri içeren tebliğ yürürlükten kaldırılmış ve çevre görevlileri, çevre yönetim birimleri ve çevre danışmanlık firmaları ile ilgili usul ve esaslar tek bir yönetmelikte toplanmıştı. Yönetmelikte öne çıkan en önemli kavram “Çevre Görevlisi” ve “Çevre Danışmanlık Firması” olup, yönetmelikte çevre görevlisi “Faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olan ve/veya neden olabilecek ve Çevre Kanunu’na göre yürürlüğe konulan düzenlemeler uyarınca denetime tâbi kurum, kuruluş veya işletmelerin faaliyetlerinin mevzuata uygunluğunu, alınan tedbirlerin etkili olarak uygulanıp uygulanmadığını değerlendiren, tesis içi yıllık iç tetkik programları düzenleyen tesiste veya çevre yönetim hizmeti veren çevre danışmanlık firmasında çalışan görevli”; çevre danışmanlık firması ise “Çevre yönetimi ile çevre izin ve lisans başvuru hizmeti yeterliği alan kuruluş” olarak tanımlanmıştır. Çevre görevlisi, çevre yönetim birimi ve çevre danışmanlık firmaları kavramlarının çevre mevzuatında yer bulması ve çevre yönetiminin bir parçası haline gelmesi işletmelerde çevre duyarlılığının arttırılması, çevre mevzuatı gereklerinin zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirilmesi, zaman ve işgücü kayıplarının önlenmesi ve çevre ile ilgili iş ve işlemlerin profesyonel kadrolar eliyle yürütülmesi noktasında çok iyi bir başlangıç olduğu görülmektedir. Ancak yapılan iş ve işlemlerin kalitesinin tatmin edici düzeye çıkartılması ve gerek çevre görevlilerinin, gerekse 25 de çevre danışmanlık firmalarının niteliklerinin arttırılması konusunda tüm tarafların işbirliği ve katkısıyla iyileştirici ve geliştirici faaliyetlerin de bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Yönetmelik Başbakanlık’ta! Çevre Görevlileri ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkındaki Yönetmelik Taslağı, Bakanlık dışı kurum/ kuruluşlardan ve Bakanlık içi Genel Müdürlüklerden alınan görüşler de dikkate alınarak, uygulamadaki aksaklıklara çözüm getiren ve çevre yönetim hizmetinin verilmesinde kalitenin artırmasını ve çevre danışmanlık firmalarının kurumsallaşmasını hedefleyen düzenlemeler yapılarak, yayınlatılması için Başbakanlığa gönderilmiştir. Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği ile ilgili hazırlanmış olan taslak Yönetmelik Kurum Görüşleri’ne açılmıştır, kurum görüşlerinin tamamlanmasına müteakip, yapılacak olan düzenlemenin ardından en kısa zamanda Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği de yayınlanacaktır. Çevre danışmanlık firmalarının işletmelere layıkıyla hizmet verebildiğini düşünüyor musunuz? Bu konuda sorunlar ve çözüm yollarını izah eder misiniz? Bilindiği üzere, Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları, tesis veya faaliyetlerin çevre mevzuatının gereklerini yerine getirmek konusunda daha etkin bir süreç yürütmesi ve çevrenin korunmasına katkı adına oluşturulmuştur. Böylece faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar verecek kurum, kuruluş ve işletmelerin çevre kirliliği oluşturmadan gerekli olan önlemleri almalarını temin ederek çevrenin korunmasına katkı sağlamaları amaçlanmıştır. Çevre danışmanlık firmalarının işletmelere layıkıyla hizmet vermesi Bakanlığımızın çok önem verdiği bir konu olup, bununla ilgili firmaların denetimleri ve tesislerin denetiminde firma adına hizmet veren çevre görevlisinin görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediği denetlenmektedir. Görevini layıkıyla yerine getirmeyenlerin belgesi 3 ay askıya alınmakta veya iptal edilmektedir. 26 Ayrıca, hazırlanan ve yayımlanması için Başbakanlığa gönderilen Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkındaki Yönetmelik taslağında çevre görevlisi, çevre yönetim birimi ve çevre danışmanlık firmalarının nitelik ve nicelikle ilgili iyileştirilmesi ve çevre danışmanlık firmalarına kurumsal nitelik kazandırılması için hükümler getirilmiştir. ÇED Raporları ile ilgili “Türkiye’de gerçek ÇED yapılmadığı, raporların kes-yapıştır yöntemiyle hazırlandığı” konusunda zaman zaman hoş olmayan sözler duyulmaktadır. Bu konuda görüşlerinizi alabilir miyiz? ÇED raporlarının gerçek olmaması diye bir husus olamaz. ÇED raporları kes-yapıştır mantığı ile hazırlanamaz raporlar proje bazlıdır ve bilgiler projeye has ve özel bilgilerdir. Bakanlığımıza ve İl müdürlüklerimize sunulan bu tarz projeler iade edilir ve raporu hazırlayan firma hakkında cezai işlem uygulanmaktadır. Ülkemizde ÇED Yönetmeliği 20 yıldır uygulanmakta ve AB ile uyumlaştırma süreci tamamlanmış yönetmeliklerdendir. Gürültü konusunda birçok adım atılmış olmasına rağmen, mevzuatlar güncellenmiş, genelgeler hazırlanmış olmasına rağmen, neden hala modelleme çalışmalarına başlanamadı? Ülkemizin gürültü haritası noktasındaki planlamaları nelerdir? Ülkemizde aslında gürültü kirliliği noktasında ciddi tedbirler alınmaya başlandı ama Türkiye’nin gürültü haritası çıkarma noktasında hala profesyonel kadrosu yok mu? Ulaşım kaynakları, sanayi tesisleri, eğlence yerleri, atölye, imalathane, işyerleri ve benzeri faaliyetlerden kaynaklanan çevresel gürültü insanlarda ruhsal, fiziksel ve fizyolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır. Bunları önlemek ve kontrol altına almak maksadıyla 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 14.ncü Maddesi’ne istinaden hazırlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği (ÇGDY) 4 Haziran 2010 Tarih ve 27601 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Aynı şekilde, konu yönetmelik Avrupa Birliği’nce yayımlanan 2002/49/ EC Sayılı ‘Çevresel Gürültü Direktifi’ne de tam olarak uyumlaştırılmıştır. Söz konusu direktifin uygulanması çerçevesinde ilgili yönetmelikçe esasları belirlenen alanlarda gürültü haritalarının hazırlanması ve hazırlanan gürültü harita sonuçlarının esas alınarak eylem planlarının oluşturulması gerekmektedir. Türkiye’de Gürültü Haritaları Türkiye’de gürültü haritalarının hazırlanmasına yönelik ilk çalışma Avrupa Birliği 2004 Mali İşbirliği Programına önerilen ve 2006-2008 yılları arasında gerçekleştirilen Eşleştirme Projesidir. Projenin genel amacı, kurumsal ve idari kapasitenin güçlendirilmesi ile birlikte Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifinin (2002/49/EC) yansıtılması ve uygulanmasıdır. Proje Alman Federal Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı ile gerçekleştirilmiştir. Proje kapsamında; • Türkiye’yi temsil edebilecek şekilde, seçilen Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana İllerinde seçilen pilot alanlar için gürültü haritaları ve eylem planları hazırlanmıştır. • Direktifin Türkiye’de uygulanması için kapasite artırımı ve geliştirilmesine yönelik ulusal ve yerel düzeyde eğitimler verilmiştir. • Gürültü haritalarının hazırlanması ve gürültü kontrol tedbirlerine yönelik rehber kitaplar hazırlanmıştır. Proje sonunda; seçilen pilot illerde yönetmeliğin uygulanmasından sorumlu belediyelerde ve Bakanlığımız’da Çevresel Gürültü Direktifi’nin uygulanması için kapasite oluşturulmuş ve bu uygulamalar tüm Türkiye’ye örnek olmuştur. Diğer taraftan; Türkiye genelinde İstanbul Atatürk, Antalya, Ankara Esenboğa, İzmir Adnan Menderes, Kayseri, Kahramanmaraş, Batman ve Van Ferit Melen Havalimanları olmak üzere toplam 8 (sekiz) havalimanının gürültü haritaları çıkarılmıştır. Gürültü konusundaki gürültü haritalarının ve eylem planlarının oluşturulmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bu çerçevede; gürültü haritalarının hazırlanması ve eylem planlarının oluşturulması konusunda Bakanlığımızca AB IPA 2009 programına “Çevresel Gürültü Direktifi İçin Uygulama Kapasitesi Projesi” sunulmuş ve AB Komisyonu tarafından proje kabul edilmiştir. Bakanlığımız projenin ana faydalanıcı konumunda olup, projenin etkin ve verimli yürütülmesi noktasında gerekli iş ve işlemleri yürütecektir. Konu projenin diğer faydalanıcıları arasında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli, Erzurum, Gaziantep, Antalya, Adana, Samsun ve Eskişehir Büyükşehir Belediyeleri ile Edirne, Muğla ve Nevşehir Belediye Başkanlıkları yer almaktadır. Proje, Aralık 2015’te Tamamlanacak 30 ay sürecek olan ve Aralık 2015’te tamamlanacak olan proje dâhilinde, öncelikli olarak büyükşehirlerimizdeki gürültü durumu ele alınacak olup, bu kapsamda 5 büyük ilimiz olan İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara ve Kocaeli’nde yerleşim alanları dâhilinde bulunan her bir karayolu, demiryolu ve ticari işletme kaynaklı gürültü değerlendirilerek stratejik gürültü haritaları oluşturulacaktır. Ayrıca, Adana’da havaalanı, Samsun’da limanlar için gürültü haritaları ve ülkemizi genel olarak temsil eden ve bu kapsamda proje için önerilen 10 pilot ilimizde de seçilen belirli kaynaklar için gürültü haritaları hazırlanacaktır. lir? Bu OSB’nin atık suyunu verebileceği bir yer de yok muydu? Ayrıca; Türkiye genelinde 7 bölgede aşağıda belirtilen 10 ilde seçilecek pilot alanlarda örnek gürültü haritaları ve eylem planları hazırlanacaktır. Kocaeli İl Müdürlüğümüzün böyle bir ruhsat iptali gibi çalışması bulunmamaktadır. Bakanlığımız mevzuatında bulunan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (SKKY) de revizyon çalışmaları devam etmekte olup, söz konusu revizyon Sanayici ile beraber yapılmaktadır. Örneğin, kağıt sektörü ile birlikte yapılan çalışmalar neticesinde hem sanayinin hem de çevrenin korunduğu uygulamalarda karar kılınmıştır. Bu anlamda sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde hem sanayicinin hem de çevrenin korunmasına büyük önem vermekteyiz. Öte yandan atık sular SKKY kapsamında arıtıldıktan sonra alıcı ortamlara rahatlıkla verilmektedir. • Muğla, Antalya, Nevşehir (Eğlence yeri) • İzmir-Aliağa (Endüstri) • Eskişehir (Demiryolu) • Adana, Erzurum, Gaziantep, Samsun ve Edirne (Karayolu) Projenin en önemli hedeflerinden bir tanesi Bakanlığımız ile ilgili haritalarının hazırlanmasından sorumlu kurum ve kuruluşların kapasitelerinin güçlendirilmesidir. Bu amaçla; gürültü haritaları ve eylem planlarının hazırlanmasından sorumlu kurum/ kuruluşlar ile üniversitelerimiz, STK ve özel sektörde ilgili alanlarda ihtiyaç duyulan kapasiteyi güçlendirmek üzere çok katılımlı eğitimler gerçekleştirilecek olup bu eğitimler ülke geneline yayılacaktır. Sonuç olarak; proje kapsamında gerçekleştirilecek eğitimler sonucunda oluşturulacak çekirdek grupların katkılarıyla Türkiye’nin 2023 yılına kadar tüm İllerinin gürültü haritalarının hazırlanması hedeflenmektedir. Katı atık noktasında hala sorunlar var. Mesela Kocaeli Bölgesi’nde bir OSB’nin bütün ruhsatları iptal edildi. Atık su konusundaki planlamalar nasıl yürüyor? Sanayicinin durumu nedir? Bir OSB’nin ruhsatlarının komple iptal edilmesi ne anlama ge- ÇEK Cumhuriyeti bile DioksinFuran (çok tehlikeli gazlar) haritasını çıkarmışlar ülke ölçeğinde. Çek Cumhuriyeti bile bu noktaya gelmişken bizim bu konudaki planlamalarımız nelerdir? Biz neler planlıyoruz? Ülkemizde sanayi tesislerinden kaynaklanan dioksinfuranların ölçülmesi gerekliliği 2004 yılında (07.10.2004 Tarih ve 25606 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği) Çevre Mevzuatı’na girmiş olup, buna bağlı olarak ölçüm ve analiz alt yapısı gelişim göstermiştir. Ülkemizde demir çelik fabrikaları, atıkların yakılması ve çimento üretim sektörü başta olmak üzere baca gazında dioksinfuran ölçümü yapılmaktadır. 27 Kalıcı Organik Kirletici (KOK) Kalıntılarının Ortadan Kaldırılması ve KOK Salınımlarının Azaltılması Projesi Kalıcı Organik Kirletici (KOK) Kalıntılarının Ortadan Kaldırılması ve KOK Salınımlarının Azaltılması Projesi çerçevesinde ülkemizde gerçekleştirilecek faaliyetlerin detaylandırılması ve kapsamının belirlenmesi amacıyla Küresel Çevre Fonu (GEF) kaynaklı bir proje başlatılmış olup, 3 Haziran 2013’te başlayan söz konusu proje kapsamında; • Pestisit ve Poli Klorlu Bifenil (PCB) stoklarının bertarafı ve etkin yönetimi için çerçeve belirleme, • PCB yönetimi için gerekli destekleyici altyapı tanımı dâhil olmak üzere ulusal PCB yönetim planı geliştirme sürecinin ayrıntılı kapsamlaştırılması, • İstenmeden üretilen KOK’lar için Ulusal Faaliyet Planı ve BAT/BEP konusunda teknik yardım için çerçeve belirleme, • KOK ile kirlenmiş alanların yönetimi konusunda çerçeve belirleme, yasal ve kurumsal çerçeve için ihtiyaç analizi, • “KOK Kalıntılarının Ortadan Kaldırılması ve KOK Salınımlarının Azaltılması Projesi” dokümanının hazırlanması faaliyetleri yürütülmektedir. Projenin 18 aylık bir süre içinde tamamlanması öngörülmektedir. Bunun yanında, Ülkemizin taraf olduğu ve koordinasyonu da Bakanlığımız tarafından yürütülen “Kalıcı Organik Kirleticilere ilişkin Stockholm Sözleşmesi”nin uygulanmasına yönelik çalışmalar da devam etmektedir. Bu kapsamda, Sözleşme Sekretaryasına 2011 sunulan Ulusal Uygulama Planı’nın güncelleme çalışmaları 2012 yılı içinde başlamış bulunmaktadır. Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından 386 bin dolar kaynak ayrılan bu proje de bu yıl içinde tamamlanacaktır. Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin AB Mevzuatı’nın Uygulanmasına Yönelik Kapasite Geliştirme Projesi, IPA 2010 Programı’na önerilmiş ve kabul edilmiştir. İki yıl sürecek olan söz konusu proje Haziran 2013 tarihinde başlamış bulunmaktadır. Projenin bitimi ile 28 birlikte tüzüğün teknik konularının ulusal mevzuata aktarılmasına yönelik takvim belirlenecek, konu hakkında halkın bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılacak, kurumsal kapasitenin artırılması sağlanacak ve taslak mevzuat hazırlanarak Sektörel ve Düzenleyici Etki Analizleri yapılacaktır. Çevre laboratuvarları noktasında bakanlığınızın yaklaşımı, onları geliştirme ve kaliteyi artırıcı tavrınız çevre laboratuvarları tarafından olumlu karşılanmaktadır. Artık bakanlığımız çevre laboratuvarlarına karşı ceza verici konumdan uzaklaşıp onları eğitme geliştirme ve dünyaya açma gayesi gütmektedir. Ancak bütün bunlara rağmen 10 yılı aşkın bir süre sektörde geçmesine hatta 15 yıla yaklaşmasına rağmen ülkemizin hala laboratuvar analizleri konusunda dışa bağlı olmasını neye bağlıyorsunuz? Neden hala biz rekabetçi konuma taşınamadık? Çevre Laboratuvarları hala DioksinFuran cihazı alamıyor. Çünkü bu cihaz iki milyon dolardan daha yüksek tutarda. Çevre Bakanlığı artık laboratuvarları mali bakımdan da geliştirme noktasında bir takım adımlar atamaz mı? Ülkemizde faaliyet gösteren çevre ölçüm ve analiz laboratuvarları; gelişen çevre mevzuatı, Bakanlığımız’ın bu konudaki çalışmaları ve sektörün yeni teknolojileri yakından takip etmesi gibi nedenlerle son 10 yılda büyük gelişme kaydetmiştir. Ülkemiz Çevre Mevzuatı gereği ölçülmesi gereken çevre kirleticileri parametrelerinin çeşitliliği açısından Avrupa Birliği ülkeleri ile aynı seviyede bulunmaktadır. Bu noktada, laboratuvarların ölçüm alt yapısının geliştirilmesi ve ölçüm güvenilirliğinin arttırılması konusunda Bakanlığımızca çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Ülkemiz ölçüm ve analizler konusunda bir kaç parametre haricinde dışa bağımlı değildir. Ancak laboratuvarlarda kullanılan ölçüm ve analiz cihazları temini konusunda büyük ölçüde ithalatçı durumundadır. Söz konusu ölçüm cihazlarının üretilmesi ileri teknoloji gerektirmesi ve pazarda birkaç ülkenin bu konuda önde çıkmaları gibi nedenlerle laboratuvarlar cihazları genel olarak ithalat yolu ile karşılanmaktadır. Bakanlığımız 10 yılı aşkın süredir Çev- re Laboratuvarlarını yetkilendirmekte ve bu konuda Türk Akreditasyon Kurumu ile birlikte, yapılan analizler ve ölçümlerin uluslararası standartlarda yapılması için gerek dokümantasyon gerekse eğitim konularında destek vermeye devam etmektedir. Hali hazırda uygulanan yönetmeliklerde asgari fiyat tarifesini uygulayarak sektörün daha fazla gelişmesine ve yatırım yapmasına imkân sağlayacak koşullar için üzerine düşeni yapmaktadır. Bu sayede Türk Çevre Laboratuvar Sektörü artık bütün çevre sektörünün önemli bir paydaşı haline gelmiştir. Bugün baktığımızda çevre laboratuvar sektörü halen gelişmekte, gelişirken bölgedeki ülkelere hizmet veren, alt yapısı sağlam laboratuvarlar oluşmaktadır. Bu konuda Bakanlığımız’ın hazırlayarak yürürlüğe koyduğu ve güncel koşullara göre tekrar revizyon çalışması sürdürülen Çevre Ölçüm ve Analiz Laboratuvarları Yeterlik Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe bağlı inceleme ve denetim faaliyetleri en büyük katkıyı sağlamaktadır. Kalıcı organik kirleticilerden olan dioksinfuran ölçüm alt yapısının geliştirilmesi çalışmaları devam etmektedir. Ülkemizde faaliyet gösteren TÜBİTAK MAM dışında önümüzdeki aylarda bir laboratuvar daha dioksinfuran ölçümlerine başlayacak olup, Bakanlığımızın da planları dâhilinde de dioksinfuran ölçümü yer almaktadır. Bu çerçevede, kamu hizmeti yürüten ve kar amacı gütmeyen Bakanlığımıza bağlı Çevre Referans Laboratuvarı’nca özellikle özel laboratuvarların maliyetli olduğu için yatırım yapmadıkları cihaz alımları konusunda önemli girişimler bulunmaktadır. Sayın Bakanımızın da talimatları ile Çevre Referans Laboratuvarımız tüm çevre ölçüm ve analizlerini yapacak donanıma getirilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada sadece 2013 yılında Çevre Referans Laboratuvarı’na yapılan cihaz yatırımı tutarı 4 Milyon TL’yi bulmuştur. Bu yatırımın 2014 yılında da artarak devam etmesi planlanmaktadır. Bu yatırımlar, Çevre Referans Laboratuvarı’nın tam donanımlı bir çevre laboratuvarı olana dek devam edecektir. Bu kapsamda, dioksinfuran analiz la- boratuvarı kurmak üzere de 2013 yılında Bakanlığımızca çalışmalar yapılmış, ihalesi gerçekleştirilmiş ancak teknik sebeplerle ihale Bakanlığımızca feshedilmiştir. Bu konudaki çalışmalar 2014 yılı Yatırım Programı’na alınmış olup, önümüzdeki yıl içerisinde çalışmaların sonuçlandırılması hedeflenmektedir. Bütün dünyada atık çok değerli. Bütün dünya atıklara artık çöp diye bakmazken. evsel veya endüstriyel olarak katı atıklarımızı çöp gibi atıyoruz. Bunun çözümü ile ilgili neler yapılacak? Bu bazda bir çalışma var mı acaba? Özellikle yeni teknolojilerin gelişmesi ve atıkların özelliklerine göre farklılık göstermesi sebebiyle atık özelinde mevzuat oluşturulmaktadır. Ancak ortak kavramların her yönetmelikte tekrarının önüne geçilebilmesi ve atıkların yönetiminin daha kolay anlaşılabilmesi amacıyla çerçeve bir yönetmelik oluşturulması çalışmalarında son aşamaya gelinmiştir. Yapılan çalışmalar neticesinde değerlendirilebilir ve hammadde ikamesi olabilecek, belirli bir standardı olan atıkların “yan ürün” olarak tanımlanması ve atık durumundan çıkarılması bu çerçeve yönetmelik ile getirilecek en çarpıcı yeniliklerden biridir. Bununla birlikte genişletilmiş üretici sorumluluğu ile atığı daha en başından, hatta ürün olarak bile üretilmeden çevreye duyarlı bir şekilde üretilmesine yönelik çalışmamız bulunmaktadır. Böylelikle ürünün tasarlanması aşamasından üretimine, dağıtımına ve atık olduktan sonra yönetiminde dikkat edilmesi gereken hususlar ortaya konacaktır. düzenli depolama alanlarına alınacak organik atık miktarında yapılacak azaltım hedefleri doğrultusunda öncelikle ikili toplama sistemine geçiş yaparak, atık kumbaraları ve atık getirme merkezlerini oluşturmaları ve bu sistemleri takiben ayrı toplama sistemine geçiş yaparak kompost, biyometanizasyon ve diğer geri kazanım teknolojilerini faaliyete geçirmeleri hedeflenmektedir. İkili toplama sistemi ile evlerde atıkların biriktirilmesi sarı torbalarda; biyobozunur atık (yaş atık) ve mavi torbalarda; kuru atık olmak üzere iki ayrı torba içinde yapılması planlanmaktadır. Ayrıca evlerden, okullardan vb. yerlerden kaynaklanan atık çeşitliliğinin fazla olması, bu atıkların sağlıklı bir şekilde yönetilebilmesi amacıyla tüketicilerin bilinçlendirilerek, evsel nitelikli atıkların öncelikle kaynağında azaltılması, ayrı toplanması, geri kazanım sistemine dâhil edilmesi, geri kazanılamayacak olanların ise bertaraf edilebilmesi amacıyla atık getirme merkezlerine getirilmesi planlanmaktadır. Ülkemizde geri kazanım ve işleme konuları ile ilgili Bakanlığımızca, 01/04/2010-15/11/2013 tarihleri arasında 1584 tesise Geçici Faaliyet Belgesi, 1095 tesise ise izin ve lisans belgesi verilmiştir. Söz konusu bu tesisler atıkların geri kazanılarak ve işlenerek ekonomiye geri kazandırılması için çalışmalarını sürdürmektedirler. Bizim sorularımız bu kadar sizin eklemek istedikleriniz varsa onları da alabilir miyiz lütfen? Bakanlığımızca gerçekleştirilen denetimlerin ana unsurunu oluşturan husus kirletmeden çevreyi koruma anlayışı olup, bu yaklaşım eğitim ve bilinçlendirme şeklinde ortaya konulmaktadır. Bu nedenle, çevre mevzuatı ve uygulamaları konusunda sanayicilerimize yönelik bir dizi seminerler verilmesini kapsayan Çevre Mevzuatı Kapsamında Farkındalığın Arttırılması Projesi uygulamaya konulmuştur. Söz konusu proje ile Çevre Mevzuatı ve yaptırımları konusunda bilgilendirilen sanayicilerin çevre konusundaki iş ve işlemlere öncelik vermesi ile çevrenin kirletilmeden korunmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Proje kapsamında İstanbul, Ege Bölgesi ve Kocaeli Sanayi Odalarında ve son olarak 31 Ekim 2013 tarihinde Bursa Organize Sanayi Bölgesinde seminerler düzenlenmiştir. Bu seminerlere diğer illerde de devam edeceğiz. Bilindiği üzere, Bakanlığımız çalışmaları ve özellikle atıkların yönetimi konusunda ihtiyaç duyulan her konuda hem evlerindeki vatandaşlarımıza hem de sanayi tesislerimize destek olması açısından ALO 181 Çevre ve Şehircilik Hattı kurulmuştur. Vatandaşlarımız atıklarının yönetimine ilişkin olarak her türlü konuda bu hattan destek alabilmektedir. Entegre katı atık yönetim sisteminin birinci önceliği, kaynakta ayırma ile üretilen atık miktarının azaltılması, ikinci öncelik ise geri kazanımdır. Belediye/birlikler, mevzuat kapsamında Çevre Bakanlığı, çalışmaları ve özellikle atıkların yönetimi konusunda ihtiyaç duyulan her konuda hem evlerindeki vatandaşlarımıza hem de sanayi tesislerimize destek olması açısından ALO 181 Çevre ve Şehircilik Hattı kurulmuştur. Vatandaşlarımız atıklarının yönetimine ilişkin olarak her türlü konuda bu hattan destek alabilmektedir. 29 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TÜRKAK Akreditasyonu Yetkisi ile HALİÇ ÇE V R E İnsanın dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, sorunsuz bir çevrede sağlıklı bir ömür sürmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu hak insan olmanın gereğidir ve sadece kalkınmış milletlerin lüksü değildir. Yaşadığımız çevrenin sorunlarının farkındayız ve bu sorunlarla mücadele etmeyi ve bu konuda çaba içinde olan her kişi ve kuruma ticari kaygı taşımaksızın katkı sağlamayı görev bilmekteyiz. Firmamız, çevrenin korunmasına yeterince önem veren, bunun yanında; sürdürülebilir kalkınmayı temel alan bir anlayışla sınai kuruluşları ve çevreyi etkileyecek olan her türlü yatırımcı kurum ve kuruluşu akademik düzeyde içerik taşıyan ve pratik uygulanabilirliği ön planda tutan Çevre Danışmanlık Hizmetleri ile yönlendirmektedir. Erkan KARAHASANOĞLU Genel Müdür 30 Hüsne Çakmak Kimdir? Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği bölümü mezunu olan Hüsne Çakmak, 2006 yılında çevre sektöründeki hayatına Haliç çevre laboratuarı ile başlamıştır. İşin mutfağında incelikleri oğrenen Çakmak, laboratuvarda pazarlama ve teklif hazırlama sorumlusu, emisyon, imisyon, iş sağlığı raporlama sorumlusu ve almış olduğu tecrübe ve birçok eğitim sonrasında kalite müdürü olarak çalışmaya devam etti. 2010 yılından bu yana da Haliç Çevre Laboratuarında şirket müdürü olarak görev yapmaktadır. Haliç Çevre Teknolojileri 2000 yılında çevre danışmanlık hizmetleri ve ÇED konularında hizmet vermek amaçlı kurulmuştur. 2004 yılında günün gereklilikleri ve müşteri talepleri doğrultusunda emisyon ölçümü konusunda laboratuar hizmeti vermek üzere çalışmalarına ve yatırımlarına başlamıştır. Günden güne yarıtımlarına yeni yatırımlar ekleyerek ve kapsamını genişleterek çalışmalarını sürdürmektedir. TÜRKAK Akreditasyonu ve T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yetkisi ile Halic Çevre, ülkemizde isminden başarıyla bahsettiren değerli bir kuruluştur. Çevre gibi hayati bir konuda, bu kadar yüksek bir sorumluluk bilinciyle hizmet veren bu değerli firmamızın İstanbul merkezini ziyaret ettik ve Danışmanlık biriminden Hüsne Çakmak’ ın misafiri olduk: Ürün yelpazeniz ve hizmet çeşitliliğiniz hakkında detaylı bilgi alabilir miyiz? Haliç Çevre yukarıda da bahsettiğim gibi asıl gayesi danışmanlık olarak kurulan, laboratuvar anlamında attığı doğru adımlar ve verdiği doğru kararlarla Türkiye’ nin sektörde en güvenilir, sağlam ve bilimsel projelerine imza atan bir kurum haline gelmiştir. Laboratuar anlamında verdiğimiz hizmetler şu şekildedir; • Emisyon Ölçümleri • İmisiyon/ Hava Kalitesi Ölçümleri • Çevresel Gürültü Ölçümleri • Akustik Gürültü ölçümleri ve modelleme çalışmaları • Atıksu Analizleri, • Atık Yağ Analizleri, • Atık Çamur Analizleri, • Toprak Analizleri • Titreşim Ölçümleri • İş Hijyeni Ölçümleri 2010 yılında Resmi gazete tarafından yayımlanan Çevre Görevlisi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik kapsamında T.C. Çevre ve şehircilik Bakanlığı tarafından 08.12.2010 tarihinde Çevre Danışmanlık Yeterlik Belgemizi almış bulunmatır. 2013 yılında aldığı bir kararla laboratuar ve danışmanlık hizmetlerini ayırmış, Haliç İş Sağlığı ve Güvenliği Çevre Danışmanlık Hiz. Adı altında danışmanlık hizmetini devam ettirmektedir. Geniş bir müşteri portföyü ve personel istihdamı ile kaliteli hizmeti ve sektörde güvenilen, aranılan bir kurum olma özelliğini taşımaktadır. Çevre danışmanlık hizmeti kapsamında sunulan hizmetler; • Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik kapsamında çevre izinleri ve lisanslarının alınması, • Atık Yönetiminin sağlanması, • Çevre eğitimlerinin verilmesi, • Yıllık iç tetkik raporlarının yapılması, • Teknik uygunluk raporlarının yapılması, Sektörünüzde sizinle aynı işi yapan firmalardan sizi ayıran özelliğiniz nedir? Kaliteye önem veren yönetim yapımız, disiplinlinize edilmiş hizmetlerimiz, müşteri memnuniyetini ön planda tutan sistem anlayışımız, sürekli gelişime ve değişime açık çalışma ortamımız bu ozellikler arasında yer almaktadır. Hizmet kalitenizdeki parametreler ve gelecek dönem yeni projeleriniz nelerdir? Daha geniş mühendis kadrosu ile daha geniş yelpazede hizmet verebilmeyi amaçlamaktayız. Kapsamı arttırarak farklı konularda özellikle teknolojiye yönelik, proses ağırlıklı danışmanlık hizmetleri verebilmeyi istemekteyiz. 31 Nasıl ki, “İnşaat Görevlisi”, “Şehir Görevlisi”, “Gıda Görevlisi”, “Kimya Görevlisi” Yoksa, ! Çevre Görevlisi de Olamaz, Kabul Edilemez Çevre konusunu detaylı olarak ele aldığımız bu sayımızda, Ekoteknik İSG kadrosundaki başarılı Çevre Mühendisleri’nden İş Güvenliği Uzmanı Tuğba Kanat, Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’nu ziyaret ederek keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi: O danın faaliyet alanları nelerdir? Ses getiren / değişim yaratan faaliyetlerinizi öğrenebilir miyiz? Odamız, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) çatısı altındaki 24 Odadan bir tanesidir. Anayasa’nın 139. Maddesine dayanılarak kurulmuş kamu kurumu niteliğinde bir meslek odasıdır. Meslektaşların haklarını korumak, çevre mühendisliğinin gelişimine katkı sunmak, mesleki eğitim sağlayarak çevre mühendislerinin güncel gelişmelere dair bilgi birikimlerini arttırmak, kamu yararı gözeten politikalar üretmek, güncel çevre sorunlarını takip etmek ve görüşler sunmak, bilimsel, teknik çalışmalar, kongreler yapmak önemli görevlerinden sadece bazılarıdır. Çevre Mühendisleri Odası TMMOB çatısı altındaki diğer meslek odaları gibi yasalar çerçevesinde faaliyetlerini yürütür. Bu kapsamda, meslektaşlarımıza dair 16 birimimizde verdiğimiz farklı eğitimler, çevre mevzuatının sağlıklı hale getirilmesi için verdiğimiz görüşler ve açtığımız davalar, üyelerimize sağladığımız ücretsiz hukuk desteği, çevre sorunlarına bilimsel-teknik perspektifle yaklaşmamız ve kamuoyunu bilgilendirmemiz önemli etkinliklerimizdir. 32 Son dönemde, 3. Köprü’deki ÇED muafiyetini eleştirmemiz ve ulusal ÇED’in yapılmasının Çevre Kanunu’nun değiştirilmesi ile sağlanması ancak uluslararası finans kuruluşlarından para alınabilmesi için uluslararası ÇED raporlarının hazırlandığını ortaya çıkartmamız önemli faaliyetlerimizdendi. ÇED Muafiyetlerinin ülke gündemine taşınmasını sağladık ve çözüme dönük olarak önerilerimizi sunma fırsatını yakaladık. Öte yandan, maden arama faaliyetlerine ÇED muafiyeti getirilmesine karşı açtığımız davaları kazanmamızla birlikte bu muafiyetin kaldırılmasını sağladık. Kütahya ETİ Gümüş Madeni’ndeki siyanürlü atık havuzundaki açıklamalarımızla kamuoyunu bilgilendirdik ve madencilik faaliyetlerindeki çevresel hassasiyetlerin artmasına katkı sağladık. Yine 5 Haziran’da ve 2013 AB ilerleme raporunun 27. Başlığı olan Çevre ve İklim Değişikliği başlığına dair yapmış olduğumuz bilimsel yorumlar da sorunların çözümüne dönük önemli eleştirileri barındırdı. Meslektaşlarımıza ücretsiz olarak hukuki destek sağladık ve sağlamaya devam ediyoruz. İş yerlerinde veya çalıştıkları alanda yaşadıkları sorunla- rı hukuk müşavirliğimize iletebiliyor ve gerekli desteği alabiliyorlar. TMMOB üzerinden SGK ile yapılan protokolle de mühendislerin minimum alması gereken ücretin denetlenmesi süreci de yaptığımız önemli çalışmalardandır. Son dönemde, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunduğumuz bilimsel gerekçelerle, çevre mühendisi istihdamının Bakanlıkta az olduğuna dikkat çekmiştik. Ve verdiğimiz tepkilerle bu alanda önemli bir adım atılmasını sağladık. 127 çevre mühendisi bu yıl Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda göreve başlayabilecek. Benzer bir süreci, çevre yatırımları konusunda belediyelerin yapmış olduğu ihalelerde çevre mühendisi zorunluluğu olmaması durumunda müdahale ediyor ve ihalelerin çevre mühendisi istihdamı zorunluluğu ile yapılmasını sağlıyoruz. Bu konuda 60’ı aşkın ihalenin düzeltilmesini sağlamış olduk. Dolayısıyla meslektaşların istihdamına önemli katkılar sağlıyoruz. Gelecek dönem planlarınız nelerdir? Gelecek dönemlerde ek ticari faaliyet planları var mı? Biliyorsunuz, 21 Kasım 2013 tarihinde Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik yayımlandı. Bu yönetmelikle çevre görevlisi kavramının alanı genişletildi ve çevre mühendislerine de çevre görevlisi olabilmeleri için çevre mevzuatı eğitimi ve sınavı şartı getirildi. Tüm mühendislik dallarına, veterinerlere, fizik, kimya ve biyoloji bölümü mezunlarına çevre mühendislerinin 4 yıllık üniversite eğitimi 15 günde verilerek çevre mühendisleri ile aynı haklara sahip olma imkanı verildi. Öte yandan, çevre danışmanlık firmalarında 2/3 oranındaki çevre mühendisi zorunluluğu da kaldırılarak, sadece 1 tane çevre mühendisi bulundurulmasının yeterli olacağı resmileştirildi. Bu bilim dışı, çevre mühendisliğini yok sayan ve çevre sorunlarını arttıracak ve kronikleştirecek olan yönetmeliği Çevre Mühendisleri Odası olarak sağlıklı bulmuyoruz. Benzer bir yönetmelik 2009 yılında yayımlanmış daha sonra bizlerin itirazları ile düzeltilmişti. Önümüzdeki dönem, daha önce değiştirttiğimiz bu yönetmeliği tekrar değiştirtmeyi hedefliyoruz. Aslında, yaklaşık 1,5 yıldır, TBMM’de siyasi parti ayrımı yapmadan gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerle Çevre Kanunu’ndaki “çevre görevlisi” ibaresinin yerine “çevre mühendisi” yazılmasını sağlamaya yani sorunu kökten çözmeye çalıştık. Bu çabalarımızı meslektaşlarımızın desteği ile arttıracağız ve bu anlamsız “çevre görevlisi” kavramının kaldırılmasını sağlayacağız. Şuanda önümüzdeki en önemli sorun bu… bazda toplantılar gerçekleştirerek, bu alanda çevre mühendislerinin öncü olduğunu göstermeyi ve birlikte yapılacak çalışmalarla da sorunlara çözüm üretmeyi hedefliyoruz. Üniversitelerdeki çevre mühendisliği eğitiminde yaşanan sorunların çözümüme yönelik çevre mühendisliği bölümü başkanları ile birlikte geçtiğimiz yıllarda bir çalıştay gerçekleştirmiştik. Bu çalıştayı tekrarlayarak üniversite eğitimimizdeki sorunların çözümüne dönük faaliyetleri hızlandırmayı hedefliyoruz. Meslektaşlarımıza farklı alanlarda ücretsiz eğitimler ve mesleki söyleşiler gerçekleştirmeyi de hedefliyoruz. Çevre mühendisliği alanı gittikçe genişliyor ve ciddi teknik gelişmeler oluyor. Bunlara dair güncelin yakalanmasına katkı sağlamak oldukça önemli. Yeni yayınlanan Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik Odamız ve meslektaşlarımız tarafından asla kabul edilemeyecek bir yönetmeliktir. Zaten kavramsal olarak çevre görevlisi, anlamsızdır, bilim dışıdır. Bu kavram çevreye, çevre sorunlarına bakış açısının da sığlığını göstermektedir. Dünya bilimsel çalışmalarla çevre mühendisliği alanını geliştirirken, siz sorunların kaynağında çözülmesi için çalışma yapacak kişilere bilim dışı “çevre görevlisi” belgesi vererek yetkilendiriyorsunuz. Bu yetkilendirmeyi de yaparken diğer meslek gruplarını çevre mühendisleri ile aynı kefeye koyarak yapıyorsunuz. Bu çevre sorunlarını çözmeyi hedeflemediğinizi, dert etmediğinizi gösterir. Güçlü bir çevre mevzuatının olmadığı malumumuz. Bu güçsüz mevzuatın bile uygulanamadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Üzerine bir de böylesine kabul edilemez bir düzenleme gelmesi sorunların daha da kronikleşmesini sağlayacaktır. Öte yandan, çevre mevzuatında ciddi eksiklikler olduğunu ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığında yetersizlikler olduğunu biliyoruz. Bu alanlara dair çözüm önerileri sunmaya, eksiklikleri dile getirmeye devam edeceğiz. Çevre sorunlarına dair bilim danışma kurullarımızla birlikte görüşler üreterek kamuoyunda paylaşacağız. Kamu kurumları ziyaretlerini önemsiyoruz. Mesleğimizi tanıtmak adına ziyaretlerimizi arttıracağız. ÇMO Başkanı Baran Bozoğlu & Çevre Müh. Tuğba Kanat Çevre kavramı altında farklı faaliyetler olduğunu biliyoruz. Danışmanlık hizmetleri, uluslararası çalışmalar, ÇED, Laboratuvar hizmetleri, Atık Yönetimi gibi faaliyetler hakkında sektörel 33 Nasıl ki, “İnşaat Görevlisi”, “Şehir Görevlisi”, “Gıda Görevlisi”, “Kimya Görevlisi” yok ise Çevre Görevlisi de olamaz, kabul edilemez. Öte yandan, 4 yıllık eğitim ve onlarca sınav, ödev, staj ile diplomasını alan bir meslek grubunun haklarını 15 günlük eğitim almış olan diğer meslek gruplarına sağlamanız, bu yönetmelikteki ucubeliği açıkça ortaya koymaktadır. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu Kimdir? ODTÜ Çevre Mühendisliği bölümü mezunu olan Baran Bozoğlu, ODTÜ Kentsel Politika Planlama ve Yerel Yönetimler alanında da yüksek lisans sahibi. Şuanda Ankara Üniversitesi Sosyal Çevre Bilimlerinde doktora programına devam eden Bozoğlu, Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nde teknik personel ve yönetim kurulu sekreteri olarak çalıştıktan sonra Çevre ve Orman Bakanlığı’nda baş denetçi ve uzman olarak 4 yıl kadar görev yapmış. Bakanlıkta çalıştığı süreçte gerek teknik gerekse idari olarak ve uluslararası alana dair deneyim kazanma fırsatım olan Bozoğlu, daha sonra da Türk Akreditasyon Kurumu’nda (TÜRKAK) uzman olarak çalışmış ve halen bu alanda çalışmaya devam ediyor. Üniversite sürecinde, Çevre Mühendisleri Odası Öğrenci Örgütlülüğü’nün kuruluşunda yer alan Bozoğlu, öğrenci çalıştayı sekreterliği, TMMOB Öğrenci faaliyetlerinin oluşturulması gibi görevlerde bulunan Bozoğlu, mezun olduktan sonra ÇMO Ankara Şube Yönetim Kurulu Sekreteri, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu ÇMO temsilcisi, Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği’nin komisyonları, Oda Yayın Kurulları, ÇMO Kongrelerinde Düzenleme ve Yürütme Kurulu görevlerinde yer almış. 2010-2012 Döneminde Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Bozoğlu, 2011’den bu yana TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanlığı görevini yürütüyor. 34 Yönetmelik mevcut nitelik tartışmasını daha da kaotikleştirecek ve çözümden uzaklaştıracaktır. Çevre danışmanlık firmalarındaki 2/3 oranında çevre mühendisi bulundurulma zorunluluğu da kaldırılmış ve çevre mühendislerinin ucuz iş gücü kitlesine eklemlenmesi sağlanmıştır. Bu durum da meslektaşlarımız için işsizlik ve nitelikli yapılması gereken çevre danışmanlık hizmetinin de verimsizleşmesi anlamına gelecektir. Sayın Bakan Erdoğan Bayraktar’ın özel sektörde çevre mühendisi istihdamını arttıracağız, çevre mühendislerini seviyoruz “tweet”lerinin yayımlanan yönetmelikle çeliştiği de başka bir gerçektir. Diğer garip olan ve dikkat çekici olan konu ise, Bakanlığın ÇED,İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nde ve Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nde çalışmış olan kişilere “meslek farkı gözetmeksizin” eğitim ve sınav şartı olmadan çevre görevlisi belgesi “ücretsiz” olarak verilecektir. Tam bir hukuki garabet olmasının yanında, adaletsiz, bilim dışı bir yönetmelik olduğu bu düzenlemeden de açıkça görülebilecektir. Garip olan diğer bir durum ise, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın önceki yönetmelikteki (çevre mühendislerine sınav uygulamayan, 2/3 oranında çevre mühendisi çalışması zorunluluğu sağlayan ve 17 mesleğe sınavla belge veren düzenleme) uygulamalarının iptali için dava açan kurum ve kişilere karşı, savunmasını mahkemeler üzerinden yaparken, çevre mühendisliği mesleğinin sınav ve eğitim şartı olmadan bu belgeyi alması gerektiği, mesleki yeterliliğinin olduğu ve 2/3 oranında istihdamının danışmanlık hizmetleri için sağlıklı olduğunu dava metinlerine yazmış olmasıdır. Mahkemede böyle bir savunma yapılırken yönetmeliğin tam tersi şekilde yayımlanması da ayrıca sorgulanmalıdır. ÇMO olarak meslektaşlarımızdan gelen görüşleri tektek değerlendirerek yönetmeliğe dava hazırlığımıza devam ediyoruz. Mahkemelerin bu yönetmeliği iptal edeceği açıktır, çünkü net hukuki ihmaller bulunmaktadır. Ancak bu süreçte birçok kişi ve firma mağdur olabilecektir. Bunun mesuliyeti de bu yönetmeliği çıkartanlara aittir. Oda olarak, yine üst düzey görüşmeler gerçekleştirerek bu yönetmeliği değiştirmeye çalışacağız. Öğrencilerin de yönetmeliğe karşı büyük bir tepkisi var. Odamıza sahip çıkıyor ve yanında çaba harcıyorlar, çünkü yönetmelikle en çok onlar kaybedecekler. Daha önce böyle bir düzenlemeyi değiştirmeyi başarmıştık. İnanıyorum ki, meslektaşlarımızın bir arada hareket etmesi ve çabalarımıza destek olması ile bu süreci yine tersine çevireceğiz, çünkü #çevregörevlisideğilçevremühendisi ! Geçtiğimiz haftalarda düzenlenen ÇED Kongresi’ni nasıl buldunuz? Olumlu gelişmeler bekliyor musunuz? Uluslararası ÇED Kongresi konular ve katılım açısından oldukça yoğundu. Organizasyon oldukça başarılıydı. Sunumların birçoğunda zaman darlığı nedeniyle sorular sorulamadı ve beklenen tartışma ortamı tam olarak sağlanamadı. Ancak yine de ilk uluslararası ÇED Kongresi olması nedeniyle önemli bir adımdı. Son günü kapanış panelinde ben de konuşmacı olarak yer aldım ve ÇED sürecine dair Çevre Mühendisleri Odası, Çevre Mühendisleri Derneği ile 1980’lerin sonunda başlayan ve bir avuç yürekli çevre mühendisinin çabaları ile 1992 yılında TMMOB Genel Kurulu’nda alınan karar ile kurulan bir mesleki kuruluş. 2010 yılında 6 temsilciliği ve 3 şubesi olan ÇMO, geçtiğimiz 2 yılda 7 temsilcilik daha oluşturmuş ve 1 temsilciliğini de şubeleştirmiş durumda. Şuanda ÇMO, 12 bini aşkın üyesi, 4 Şube, 13 Temsilciliği ve 21 çalışanı hizmet sunuyor. eleştirilerimizi örneklerle birlikte dile getirdim. Bu anlamda, Bakanlık alışılmışın dışında eleştirilere de ilk defa yer verdi. Bu eleştirilerin dinlenmesi bile önemli bir adımdır. Çevre mevzuatında ve uygulamada bir değişiklik olup olmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ben her zaman umutluyumdur. Aksi takdirde çaba harcamanızın bir anlamı kalmaz. Umutlu olmak ve düzeltinceye kadar sabırlı davranmak en doğrusudur diye düşünüyorum, en nihayetinde çabamız yaşam alanlarımıza sahip çıkmak için… Başta Sayın Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ülkemizin enerji açığı malum, enerji kaynaklarının planlanması ile ilgili bir çözüm önerisi ya da projeniz var mı? Ülkemizde yüzde 20-25 oranında enerji kayıp kaçağı var. Bu kayıplar iletim hatlarından da kaynaklanıyor. Bu nedenle iletim hatlarının mesafelerinin kısaltılması, bölgesel enerji planlamasının yapılması ve hatların yenilenmesi önemli bir adım olacaktır. Hatta atık sorunu çözülmemiş geri bir teknoloji olan nükleer santrallerin yapımına da gerek kalmayacaktır. Öte yandan, ciddi bir israf olduğu da gerçek. Kentlerimizde dahi gündüz vakti otoyol ve sokak lambalarının yandığını biliyoruz. Yani verimli enerji tüketimi konusuna gelmeden bu enerji israfını önlemek gerekiyor. Yoksa istediğiniz kadar verimli lamba, makine kullanın… Tüm bunlarla beraber çevre teknolojisi uygulanabilecek ve yer kaynaklar üzerinden çalışma yapabilecek enerji üretim biçimlerinin yaygınlaştırılması ve yerli yenilenebilir çevre dostu enerji kaynaklarının üretilmesi için bütçe ayrılması önemli adımlar olacaktır. Son olarak, tüketimin azaltılmasına da öncelik verilmelidir. Enerji üretim sürecinde bölgesel üretime ağırlık verilip, coğrafi koşullar, yer seçimi gibi noktalar göz ardı edilmemeli, uzun vadeli çevre düzeni planları temel alınmalıdır. Yani projeye göre plan değil plana göre proje anlayışı geliştirilmeli ve günü kurtaran çalışmalardan kaçınılmalıdır. Örneğin nükleer enerji santraller… Kim için, ne için enerji? Sorusu ile sanırım en başında sorulmalı! Odanın gelişimi ve çevre mühendislerinin ve çevre sorunlarının çözümüne katkı için üyelerinizden ve meslektaşlarınızdan beklentileriniz nelerdir? Meslektaşlarımızın oda faaliyetlerini dikkatli takip etmelerini istiyoruz. Bilmeden fikir vermek mümkün değildir. Meslektaşların bizleri fikirleri ile donatması güçlenmemizi sağlayacaktır. Oda faaliyetlerine, etkinliklerine katılmaları aynı zamanda sosyal hayatlarını ve iş hayatlarını da geliştirecektir. Çünkü benzer sorunları yaşayan ve bunlara belki çözüm üretmiş meslektaşlarından bilgi alma şansları olacaktır. Bu hem oda hem meslektaş açısından oldukça önemli. Odamızın birimlerinde oluşturulan kurul ve komisyonlarda yer alarak doğrudan çaba harcamalarını bekliyoruz. Bizler yönetim kurulu üyeleri olarak odadan herhangi bir maddi getiri sağlamıyoruz. Sendikalar gibi bizlere verilen özel izinler de yok. Yani tamamen gönüllülük üzerine çalışma yapıyoruz. Oda biz meslek grubuna ait olduğuna göre, tüm meslektaşların en az bizler kadar emek vermeyi hedeflemesi önemlidir. Özetle, sorunları ancak beraber çözebiliriz, bireysel olarak değil, bu nedenle en ufak bir fikir ve yapıcı bir eleştiri bile mesleğimizi önemli yerlere taşır ve çevre sorunlarının çözümüne katkı sağlar. TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI 35 MAKALE Hüseyin Gelmez E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd. ÇARE Çevre Danışmanlık Firması Çevre Koordinatörü Çevre Eğitimi’nin Amaçları ve Özellikleri Çevre eğitiminin hiç şüphe yok ki en önemli amacı çevrenin ve çevre sorunlarının farkına varılmasının ve bu konularda duyarlılık geliştirilmesinin sağlanmasıdır. İnsanoğlunun sınır tanımaz istekleri, sınırlı doğal kaynakların ve çevrenin hızla tüketilmesine, tahrip edilmesine ve kirlenmesine neden olmuş, ne zaman ki kirlilikten kendisi de etkilenir olmuş, doğal kaynakları ve çevreyi hor kullandığının farkına varmaya başlamıştır. Toplumun farklı kesimlerine uygulanacak olan çevre eğitimi, sadece profesyonel olarak çevre konularıyla iştigal edenlerin değil, farklı toplum kesimlerinin çevre sorunlarının farkına varmasına ve çevre konularında hassasiyet geliştirmesine vesile olacaktır. Ç evre eğitimi, çevre ve çevre sorunları hakkında bilgi edinilmesinin sağlanmasını da amaçlamaktadır. Günümüzde bilgi edinme, bilgiye ulaşma konusunda insanoğlu oldukça geniş imkânlara sahip olmakla birlikte, doğru bilgiyi, doğru kanallardan edinmek önemli hale gelmiştir. Toplumun çevre ile ilgili konularda bir fikrinin olması ya da çevre ile ilgili kararlara katılımının sağlanması veya bu kararlarda etkili olması ancak konu ile ilgili sahip olduğu bilgi ile mümkündür. Günümüzde ÇED sürecinde halkın katılımı, sürecin önemli bir aşamasıdır. ÇED Yönetmeliği kapsamında, çevre üzerinde olumsuz etki yapabilecek projeler için izin verilmeden önce bu etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesine yönelik bir süreçten 36 geçilmesi söz konusudur. İşte bu süreçte isteyen herkese “halkın katılımı toplantısı” ve “yazılı görüş bildirme” yollarıyla ilgili projeye izin verilmesi işlemine müdahale edebilme imkânı verilmiştir. Toplumun, çevre sorunlarının tespiti ve çözümünde söyleyecek bir sözünün olabilmesi için bilgi sahibi olması gerekmektedir. Çevre ile ilgili yapıcı ve gerçekçi tutumlar geliştirilmesinin sağlanması, çevre eğitiminin bir diğer amacıdır. Çevre eğitimi ile bir yandan bireylere ekolojik bilgiler aktarılırken, diğer yandan da bireylerde çevreye yönelik yapıcı ve gerçekçi tutumlar geliştirilmesi ve bu tutumların davranışa dönüşmesi hedeflenir. Bireylerde, çevrenin korunması ve geliştirilmesi için gerekli olan motivasyonun sağlanması, çevre eğitiminin amaçlarındandır. Yapılan araştırmalar ve yaşanan tecrübeler, ne yazık ki eğitim ile kazanılan bilgilerin her zaman davranış ve duyuş alanına yansımadığını göstermektedir. O halde, çevre eğitiminde, bireylerin ve toplumun duygu dünyasını zenginleştirecek süreçlerin hayata geçirilmesine dair stratejinin ne kadar gerekli olduğu apaçık ortadadır. Çevre eğitimi, “sevilen korunur ve tanınan sevilir” ifadeleriyle özetlenebilecek olan gerçekliği dikkate almak suretiyle bireylere ve topluma çevreyi tanıtmayı, sevdirmeyi ve çevrenin korunması ve geliştirilmesi için istekli, arzulu ve gönüllü olmaları hususunda motive etmeyi amaçlar. Çevreyi anlama, çevre sorunlarını tespit etme ve sorunları çözme işlemlerinde gerekli yaklaşım ve becerilerin geliştirilmesinin sağlanması ile çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi ve çevre sorunlarının çözümüne katılımın sağlanması da çevre eğitiminin amaçlarıdır. Daha geniş bir perspektiften bakmak ve bir cümle ile özetlemek gerekirse, çevre eğitimi, yeryüzünde sürdürülebilir bir hayat kültürünün yerleşmesini sağlayabilecek yeni bir bakış açısını oluşturmayı ve buna uygun biliş, duyuş, beceri ve yetenekleri geliştirmeyi hedeflemektedir. Kişilere ve topluma doğal çevrenin ve insanların oluşturdukları yapay çevrenin biyolojik, fiziksel, kimyasal, sosyal ve kültürel faktörlerinin birbirini nasıl etkilediklerini anlatarak, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi faaliyetlerinde aktif rol oynayacak davranışlar geliştirilmesi amacını taşıyan çevre eğitiminin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz. Çevre eğitimi, daha önce de ifade edildiği gibi hayat boyu devam eden bir süreçtir. Mevcut sorunları çözmek, gelecek kuşaklara sorunlarla dolu, kirli bir çevre yerine yaşanılır bir çevre bırakmak hepimizin göre- vidir. Yeterince veya hiç çevre eğitimi almamış kişiler ve toplum, kasıtlı ve bilerek olmasa da bilmeyerek ve dolaylı olarak kirliliğe sebebiyet verebilir. Gelecek kuşakların temiz çevre haklarını gasp etmek demek olan bu akıbeti ancak çevre eğitimi ile değiştirebiliriz. Hayat boyu çevre için eğitim almış kişiler ve bu kişilerin oluşturdukları toplumlar, gelecek kuşaklara temiz bir çevre bırakabilirler. Çevre eğitimi, yöntem ve içerik bakımından çevrenin değişen şartlarına uyum gösterir, gaye bakımından ise devamlılık arz eder. Çevre için eğitimde esas, çevrenin tahribini ve kirlenmesini önlemek, tahrip edilmiş ve kirletilmiş çevreyi de tekrar sağlıklı hale getirmektir. Çevre eğitimi, bütün yaş ve meslek gruplarına verilmesi gereken bir eğitim şeklidir. Bu nedenle de insanların iletişim içinde bulunduğu her ortam- da çevre eğitimi yapılmalıdır. Çevre, multidisipliner bir konudur. Çevre eğitimi de disiplinler arası bir anlayışla ele alınması gereken bir eğitim şeklidir. Eğitim planlamalarında, çevre eğitiminin çok disiplinli olma özelliği mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir konudur. Çevre eğitimi, fertlerin çevre konusunda karar alma sürecine katılmasını sağlayan bir eğitim şeklidir. Çevre eğitimi, sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmeyi hedefleyen bir eğitim şeklidir. Çevre eğitimi konusunda gerekli hassasiyeti gösterelim ki uygarlık, insanlarla doğanın arasını açmasın. Dostoyevski’nin ifadesi ile bilinmelidir ki “doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insan adaletinden daha zorlu olur.” Çevreye duyarlı bir toplum ve temiz bir çevrede yaşamak ümidiyle… 37 ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ENSTİTÜSÜ (İSGÜM) MÜDÜRLÜĞÜ LABORATUVARLARININ AKREDİTASYONU İş sağlığı ve güvenliği alanındaki çalışmaların amacı tüm çalışanların meslek hastalıklarına yakalanmadan, iş kazası geçirmeden sağlıkla ve güvenle çalışabilecekleri ortamların sağlanmasıdır. İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği şartlarının geliştirilmesine bu konuda hizmet veren laboratuvarların katkısı büyüktür. Çalışanların maruz kaldığı, fiziksel, kimyasal ve biyolojik etmenlerin belirlenmesini sağlar. İşyeri ortamından alınan ve kişisel numunelerden üretilen ölçüm ve analiz sonuçlarına dayanılarak tehlikelerin tespiti ve değerlendirilmesi yapılır. İSG Laboratuvarlarının ölçüm analiz çeşitliliğinin, ülkedeki endüstrinin ihtiyaçları doğrultusunda olması ve güvenilir sonuçlar üretilmesi oldukça önem taşır. Bu sonuçlar yasal limitlerle kıyaslanır, etkilenme düzeyinin tespiti yapılır ve yine bu sonuçlara dayanılarak verilen karar doğrultusunda, gerekli önlemler alınır. Bu nedenle ölçüm sonuçları güvenilir olmalıdır. Akreditasyon güvenilir ölçüm sonuçları için kullanılabilecek araçlardan biridir. Kalitenin sürekliliğini ve güvenilirliğini disiplin altına alır. Laboratuvar Akreditasyonu Yapılan test ve analizlerin güven sağlayabilmesi için laboratuvarın teknik yeterliliği sağlanmalıdır. Laboratuvar akreditasyonu belirli testleri gerçekleştirme konusunda teknik yeterliğin değerlendirilmesi, onaylanması ve denetlenmesidir. Laboratuvarların verdiği deney raporlarının ulusal ve uluslararası alanda geçerliliğini gösteren bir araçtır. Akredite edilen laboratuvar, diğer laboratuvarlara göre saygınlık ve ticari üstünlük sağlar. TS EN ISO/IEC 17025 Kalibrasyon ve 38 Test Laboratuvarları için Genel Şartlar standardı bir laboratuvarın spesifik testleri gerçekleştirme konusunda yetkin olduğunun tanınması için karşılaması gereken genel gereklilikleri açıklayan uluslararası bir standarttır. Bu standarda göre akredite olmak isteyen laboratuvar bu standardın tüm gerekliliklerini yerine getirmeli ve uluslar arası kabul görmüş bir akreditasyon kurumuna başvurmalıdır. İSGÜM Laboratuvarları İSGÜM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Ge- nel Müdürlüğüne bağlı bir Enstitüdür. Türkiye’de işyerlerinde ortam ölçümleri, kişisel maruziyetler ve biyolojik analizleri bir arada yapan, sonuçlarını iş sağlığı ve güvenliği yönünden değerlendiren tek resmi kuruluştur. İSGÜM, Ankara’da Merkez Laboratuvarı olmak üzere Adana, Bursa, İstanbul, İzmir, Kayseri ve Kocaeli’nde bulunan 6 Bölge Laboratuvar Şefliği ile birlikte toplam 7 laboratuvar ile iş sağlığı ve güvenliği alanında laboratuvarcılık hizmeti vermektedir. İSGÜM Laboratuvarlarının Akreditasyon Süreci İSGÜM Laboratuvarlarıverdiği ölçüm analiz ve test hizmetlerinde belirli bir kaliteyi yakalamak için akreditasyon hazırlıklarına başlamıştır. Bu hazırlıkları 6 aşamada incelenebilir: 1. Akreditasyon Başlangıç Hazırlıkları Akreditasyonu hedeflenen konuların belirlenmesi ve kapsamının ortaya konulması, çalışma ekibinin oluşturulması, organizasyon şemasını ve kalite yöneticisinin belirlenmesi, uygun çalışma ortamı ve şartlarının belirlenmesi, gerekli standart ve kaynakların temini ve çalışma planının oluşturulması bu aşamada gerçekleştirildi. 2. Gerekli Eğitimlerin Alınması ISO/IEC 17025 standardı ile ilgili aşağıdaki eğitimlerin İSGÜM personeli tarafından alınması sağlanmıştır. ISO 17025 Temel Eğitimi İç Tetkikçi Eğitimi Metot Validasyonu Eğitimi Laboratuvar İstatistiği ve Ölçüm Belirsizliği Eğitimi Dokümantasyon Eğitimi Kalibrasyon Temel Sebep Analizi..vb. 3. Kalite Yönetim Sistemi Dokümantasyonunun Hazırlanması Kalite El Kitabı, Prosedürler, Talimatlar, Görev Tanımları, Formlar, Kalite Yönetim Sisteminin temel dokümanlarıdır. Bu dokümanlar İSGÜM İçin hazırlanarak 27.03.2009 tarihinde yayınlanmıştır. 4. Sistemin Uygulanması Dokümantasyon tamamlanınca uygulamalar başlatılmıştır. Ölçüm ve Analiz cihazlarının bakım ve kalibrasyonları tamamlanmış. Metotların valide edilmesi(geçerli kılınması), ölçüm belirsizliğinin hesaplamaları, yerleşim ve çevre koşullarının iyileştirilmesi, sistemin sürekliliğinin sağlanması vb konular üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. Metot validasyonları ve ölçüm belirsizliği çalışmaları bittikten sonra Yeterlik Testlerine katılım gerçekleştirilmiştir. 5. İç Tetkiklerin Yapılması Sistemin kurulmasını takiben, süreç ve prosedürlerin yeterli olarak dokümante edilip edilmediği ve işlerliği, iç tetkik ekibi tarafından denetlenmiş ve sonrasında bulunan eksiklikler, yapılan tespitler, öneriler ve akreditasyon denetimine kadar yapılması gereken çalışmalar yönetime rapor halinde sunulmuştur. 6. Akreditasyon Başvurusunun Yapılması Kurumumuz merkez (Ankara) ve 6 bölge laboratuarı (Adana, Bursa, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli) kişisel gürültü maruziyeti ve havada kurşun tayini metotlarından (TS EN ISO 9612 ve TS ISO 8518) şubeli akreditasyon için TÜRKAK’ a başvurmuştur. İSGÜM, ISO 17025 Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarları için Genel Şartlar Standardına göre denetlenmiş ve 03.10.2013 tarihi itibari ile Havada Kurşun Tayini ve Gürültü Maruziyeti Ölçümü metotlarından akreditasyon sertifikası onaylanmıştır. Kapsam Akreditasyon kapsamda tüm İSGÜM Laboratuvarları Gürültü Maruziyeti Ölçümü Metodu (TS EN ISO 9612) ile ilgili akredite sonuç verme yetkisine sahiptir. Analiz laboratuvarları bulunan Merkez ve Kocaeli Bölge Laboratuvarları ise Gürültü Maruziyeti Ölçümü (TS EN ISO 9612) ile birlikte Havada Kurşun Tayini (TS ISO 8518) ile ilgili akredite sonuç verilebilmektedir. Dr. Neslihan DİMİCİ (Kimyager) Tuna ORUL (İSG Uzman Yardımcısı) 39 MAKALE S. Yasin Bostancı ÇSGB / İSGGM iSG Uzman Yardımcısı İnşaat Mühendisi Stres Kavramına Giriş Günlük yaşamımız olmazsa olmazlarından öyle ki kullanılmaması kast olunduğunda yerini kolay dolduramayacağımız kelimeler vardır. İşte bu kast olunan yönüyle stres de Türkçe ve pek çok dil için böyle bir kelime. 21. yüzyılın insana müteallik yanı, psikolojinin objektifinden stresin algı-kelime bütününün anlaşılmasıyla idrak olunabilir. Malum olduğu üzere bir algı olmadan kelam olmaz. Karşımıza kelimelerin kıyafetleriyle çıkan şeyler aslında algılardır. İşte bu algıların, emekleme dönemine henüz bastığını zannettiğim bir bilimin, psikolojinin ve ona hizmet veren bilim insanlarının nazarı vasıtasıyla kelime ve bağlantılara nasıl evrildiğini akademiyi esas alarak anlatmaya çalışacağım. Bu yazının maksadı yepyeni bir bilimin yepyeni bir meselesi olan “stres”i tüm yönleriyle ele alıp tam bir kavrayış yaratmak değil, olsa olsa bir kapı aralığı görüntüsünü paylaşmaktır. Stresin Etimolojisi Stres sözcüğü, Latince “estrictia”dan gelmektedir. Stres, kök-anlam itibariyle felaket, bela, musibet, dert, keder, elem gibi anlamlara gelirken günümüzde zorlanma, bunalma ve baskılanma manalarına bürünmüş ve ayrıca mühendislik terminolojisinde de kendisine yer edinmiştir. Stres mefhumu birçok bilim adamı tarafından birçok şekilde tanımlanmıştır. Lazarus, 1960 yılından itibaren stresi “İnsan ile içinde yaşadığı ortam arasındaki karşılıklı ilişkinim organizmada yarattığı tepki” olarak; 1974 yılında Hause “insanın alışılagelen davranış kalıplarının yetersiz kaldığı hallerde orta ya çıkan tepki” olarak; 1976 yılında Mandler ise “zararlı etkenlerin yarattığı tehlike ve bunun ortaya çıkışında organizmanın rolü” olarak tanımlar.1984 yılında Hann ise stresi “ insanın içinde yaşadığı ortamı kötü olarak değerlendirmesi sonucu içine düştüğü durumun adı” olarak tarif etmiştir. Bütün bu tanımlara bakarak, stres kavramı “zararlı uyaran”, “zararlı uyarana karşı tepki”, “zararlı uyaran ile organizma arasındaki etkileşim” biçiminde tanımlanmaktadır. Stres kavramının insanoğlunun düşünce tecrübesine dâhil olmasından bugünün güncel ve dahası akademik dilinde yer etmesine kadarki sürece kısaca bir göz atalım: 1842’de İngiliz hekim Thomas Curling, ağır bir yanık vakasında; 1867’de cerrah Albert Billroth, enfeksiyon sebebi ile yapılan önemli bir cerrahi müdahaleden sonra, strese ait belirtilerin ortaya çıktığını aktarmışlardır. JakobvonUexküll insanın ihtiyaçlar ile donatılmış olduğunu ve hayvanlar ve hatta bitkiler gibi, dışına çıkamadığı ve “beslenme”, “korunma” ve “üreme”den mürekkep bir “Fonksiyonlar Çemberine” tabi olduğunu dile getirmiştir. Uexküll’ün bu tanısı, genelde bilimin her dalına özelde işbu yazının taalluk ettiği psikoloji bilimine rehberlik etmiştir. 1878’de Claude Bernard, bütün hayati görevlerin, dış ortamın değişen şartları karşısında canlının iç vasatının belirli sınırlar içinde sabit tutulması amacına yönelik olduğunusöylüyordu. Araştırmacı, stresi “organizmanın dengesini bozan uyaranlar olarak” tanımlamıştır. Alman fizyoloğu Pfluger’e göre stresin tanımı: “hayatın ihtiyaçlarını doyurmak ve karşılamak için organizmanın zararlı etkenlerden kaçıp korunması” olarak yorumlamıştır. 1880 yılında Belçika’da fizyolog Fredericq ise, “stres yaşayan organizmanın zararlı etkenlere karşı tepkisi, bunun sonucunda organizmanın ya hastalanacağını ya da zararlı etkilerden kurtulacağını” ileri sürmüştür. Cannon, “fizyolojik denge”ye “homeostazis” adını verdi. Hastalık durumunda, “çeşitli iç ve dış sebeplerin etkisi ile bu dengenin bozulması” olarak tanımlıyordu. Akademik Alanda Stres Stresin insan üzerindeki etkilerine ilişkin ilk bilimsel çalışmaları 1956 yılında Kanadalı bilim adamı HansSelyeyapmııştır. Selye’ye göre stres verici bir olay ya da durum karşısında kalan organizma fizyolojik, psikolojik ve davranışsal bazı tepkiler gösterir. Kalp atışında hızlanma, ağız kuruması, titreme, aşırı terleme, iştah bozukluğu, çeşitli ağrılar, huzursuzluk, sıkıntı, bunaltı, yorgunluk ve çökkünlük gibi çeşitli belirtiler ortaya çıkar. Bu arada kişi sahip olduğu biyolojik ve psikolojik kaynaklarla stres yaratan durum ya da olayla başa çıkmaya, uyum sağlamaya çalışır. Uyum sağladıklarında başlangıçta ortaya çıkan tepkiler kaybolur. Ancak eğer stres uzun süre devam eder ve uyum sağlanamazsa “tükenme” başlar, kişi hastalanır hatta ölebilir. Selye’ye göre organizmanın strese tepkisi üç aşamada gelişir Alarm Aşaması: Birey bir stres kaynağı ile karşılaştığında, sempatik sinir sisteminin etkin hale gelmesi nedeniyle beden savaş ya da kaç tepkisi” gösterir. Savaş ya da kaç tepkisi JakobvonUexküll insanın ihtiyaçlar ile donatılmış olduğunu ve hayvanlar ve hatta bitkiler gibi, dışına çıkamadığı ve “beslenme”, “korunma” ve “üreme”den mürekkep bir “Fonksiyonlar Çemberine” tabi olduğunu dile getirmiştir. sırasında bedende oluşan fiziksel ve kimyasal değişmeler sonucunda kişi, stres kaynağı ile yüzleşmeye ya da kaçmaya hazır hale gelir. Direnme Aşaması: Alarm aşamasını, “uyum ya da direnme aşaması” izler. Stres kaynağına uyum sağlanırsa her şey normale döner. Bu aşamada kaybedilen enerji, yeniden kazanılmaya ve bedendeki tahribat giderilmeye çalışılır. Stresle başa çıkıldığında parasempatik sinir sistemi etkin olmaya başlar. Kalp atışı, tansiyon, solunum düzene girer, kas gerilimi azalır. Direnme aşamasında birey, strese karşı koymak için elinden gelen tüm gayreti ortaya koyar ve stresli bir insanın davranışlarını göstermektedir. Belirli bir süre bireyin davranışlarında ve yaşantısında bu durum gözlenebilir. Tükenme Aşaması: Uyum aşamasındaki gerilim kaynakları ve bunların yoğunluk dereceleri azalmadığı sürece ya da artış gösterdikleri durumlarda bireyin gayreti kırılır ve davranışlarında ciddi derecede sapmalar ve hayal kırıklık- larının yaşandığı bir evreye girilir. Eğer stres kaynağı ile başa çıkılamaz ve uyum sağlanamaz ise, fiziksel kaynaklar kullanılamaz ve tükenme aşamasına geçilir. Tükenme aşamasında, parasempatik sinir sistemi etkindir. Kişi tükenmiştir ve stres kaynağı hala mevcuttur. Bu aşamada uzun süreli stres kaynakları ile mücadele edilemez ve kişi başka stres kaynaklarının etkilerine de açık hale gelir. HansSelye 41 UZMAN GÖRÜŞÜ Prof. Dr. Sefer Aycan Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İş Yerinde Sağlık Gözetimi İşyerinde çalışanlarda bir topluluktur. Farklı sayıda da olsa birden çok kişinin birlikte çalıştığı işyeri bir topluluğu ifade eder. Aynı zamanda işçilerin meslek hastalıkları ve iş kazaları nedeniyle toplumda ki diğer insanlardan daha fazla hastalanma ve ölme olasılıkları vardır. İşte bu nedenlerden dolayı işçiler toplumda risk gruplarıdır. Temel Sağlık hizmetleri anlayışı risk gruplarına öncelik verilmesini istemektedir. Bu nedenlerle işyerlerinde sağlık hizmeti olması ve çalışanların sağlığının gözetim altında olması, sağlıklarının izlenmesi gereklidir. İ şyeri sağlık birimi kurulması Temel Sağlık Hizmetleri açısından bir zorunluluktur. İşyeri sağlık biriminde çalışan hekim ve diğer sağlık personelinin en önemli görevi ise çalışanların sağlığını izlemek, böylece sağlığını korumak ve geliştirmektir. Sanılanın aksine işyeri hekiminin öncelikli görevi işyerinde hasta olan çalışanları tedavi etmek değildir. İşyeri hekimi çalışanları sadece hastalıklarına karşı sorumlu değildir. Çalışanların sağlığından sorumludur. Topyekün sağlıktan sorumlu olmak daha geniş, daha anlamlı ve doğru bir yaklaşımdır. Bu nedenle işyeri hekiminin görevi o gün hasta olan bir kaç işçiyi tedavi etmek değildir. Tüm işçilerin sağlığını korumak ve geliştirmekle görevlidir. Bu nedenle çalışanların sağlığının hekim tarafından gözetim altında olması ve izlenmesi gerekir. İşyeri hekimi sürekli çalışanları çalıştıkları ortamda izlemeli, işyerindeki riskleri belirlemeli var olan risklere karşı alınacak önlemlerin alınmasını sağlamalıdır. İşyeri hekimi çalışanların sağlığını gözetlemesi ve izlemesi için esas görevleri olan; işe giriş muayenesi, periyodik muayene gibi görevlerini doğru ve etkin yapmalıdır. Bu yazıda işyerinde sağlık gözetimi 42 açısından son derece önemli olan işe giriş muayenesi ve periyodik muayenenin önemi ve nasıl yapılması gerektiği ele alınacaktır. İşyeri hekiminin görevleri ilgili yönetmelikte iş sağlığı ile ilgili yükümlülükler işverene verilmiştir. İşveren işçi sağlığı ile ilgili hizmetlerin işyerinde sunulmasından sorumludur. Bu nedenle işyeri sağlık birimi kurmak veya iş sağlığı hizmet alması gerekir. Bu kapsamda işyeri hekimi istihdam etmesi veya Kamu veya özel kuruluşlardan hizmet alarak işyerinde işyeri hekimi bulundurması gerekmektedir. Yönetmelikte 9. madde de işyeri hekimi çalışanların sağlık gözetimi ve çalışma ortamının gözetimi ile ilgili işverene rehberlik yapmakla görevlidir demektedir. 9/c-1 maddesinde ise sağlık gözetimi kapsamında işe giriş ve periyodik muayeneler konusunda çalışanları bilgilendirmek işyeri hekiminin görevi olarak belirtilmiştir. İşyeri hekimi çalışanların periyodik olarak muayeneleri yapmak, gerek gördüğü sıklıkta da düzenlemek zorundadır. 1- İşe Giriş Muayenesi Hekim ile çalışan arasında ilk temas işe giriş muayenesi ile başlar. Bu nedenle çok önemlidir. Aslında işe giriş muayenesi işle çalışanın uyumunun değerlendirilmesidir. Çalışacak kişinin işe uygun olup olmadığını değerlendirme sürecidir. Aslında iş ilanında işin nasıl bir iş olduğu, aranan elemanın ne niteliklere sahip olması gerektiği belirtilmelidir. İnsan kaynakları birimi iş ilanında işin ve işyerinin niteliğini ve aranan elemanda istenilen özellikleri belirtmelidir. Bu yaklaşım Türkiye de pek yerleşik bir alışkanlık değildir ve işler profesyonel boyutta yürümemektedir. Öncelikle bu doğru usulün de Türkiye’de yerleşmesi lazımdır. İlana çıkılır iken işyerinin özelliklerinden, işin özelliklerinden ve işçide aranan niteliklerden bahsedilmelidir. Örneğin sadece “elektrik teknisyeni alınacaktır” demek yeterli değildir. Nasıl bir işyerinde çalışacak; fabrikada mı çalışacak, yoksa dış ortamda mı çalışacak? Yüksek gerilim hattımı döşeyecek, fabrikada elektrik tesisatıyla mı ilgilenecek? Duruma göre aranan nitelik değişecektir. Yüksek gerilim hattı döşeyecek ise o zaman; seyahat edebilen, dış ortamda çalışabilecek genç ve dinamik bir kişiye ihtiyaç duyulabilir. İşte bunların belirtilmesi gerekir. İşe giriş muayenesi yapacak hekiminde hangi iş için nasıl bir eleman istendiğini bilmesi gerekir. Hekim iş ortamını, işi bilmesi gerekir. Bunun için en uygunu işe giriş muayenesini o işyerinin hekimi yapması gerekir. O işyerinin hekimi işyeri ortamını bildiği için işçinin ortama uygun olup olmadığına en doğru karar verecek kişidir. Başka bir hekimin işe giriş muayenesi yapması doğru değildir. Bu nedenle Türkiye de herhangi bir hekimin işe giriş muayenesini kabul eden yanlış uygulamaya da son verilmelidir. Hekimlerde bu yanlışa sebep olmamalıdır. Aile hekiminin veya başka bir hekimin “Sağlam veya Sağlıklıdır” gibi raporları eksiktir. Neye göre kişi sağlam, sağlıklı veya uygundur. Bu tür raporlar hekimi de sıkıntıya sokar, işvereni de işçiyi de sıkıntıya sokabilir. İşe giriş muayenesi ciddi bir iştir. Aynı zamanda bir hukuki belgedir. Bu nedenle o işyerinin hekimi tarafından istenilen işi ve nitelikleri bilerek yapılan muayene sonucu verilmelidir. Elbette işe giriş muayenesi ve bu sırada istenilecek tetkikler çok farklı seyredebilir. Özellikle işin riskine göre adayın gereken muayenesi yapılmalıdır. Örneğin tozlu bir işi için kişinin akciğer muayenesi ve solunum fonksiyon testleri mutlaka yapılmalıdır. Tam muayene ve analizlerden sonra uygun ise” işe uygun” olduğunu belirten bir rapor verilmeli, muayene ve tetkiklerin sonuçları dosyasına işlenmeli ve saklanmalıdır. İşyeri hekimi bunları gerektiğinde başvurulacağını bilinerek ve işçinin sağlığını izlemek için özenle saklanmalıdır. 2- Periyodik Muayene İşyeri hekiminin çalışanın sağlığını izlemesinin yolu periyodik muayenedir. Doğru bir seçimle işe başlayan bir çalışan çalışma hayatı boyunca herhangi bir şikayetiolmasa da düzenli olarak sağlığı izlenmelidir. Kendisi gelmese de gerekirse davet edilerek kontrol edilmelidir. Periyodik muayene yapılan işe göre düzenlenmelidir. Ne sıklıkta olacağı yapılan işin tehlikesine göre ayarlanmalıdır. Bu konuda işyeri hekimi yetkilidir. Çok tehlikeli işlerde çalışanın sağlığı daha erken ve ağır etkileneceği düşünülerek en az yılda bir veya daha sık muayene edilmelidir. Periyodik muayenenin esas amacı sağlam ve sağlıklı olarak işe alınan çalışanın işyerinin olumsuz etkilerinden dolayı sağlığının olumsuz etkilenip etkilenmediğini saptamaktır. Etkilenmiş ise erken tanısı ve erken tedavisi için bir fırsata dönüştürme girişimidir. Bilindiği gibi bir hastalığın ne kadar erken tanısı konar ise o kadar az zarar vermesine izin verilmiş olur ve erken, etkin ve ucuz tedavisi de sağlanmış olur. Periyodik muayenede içeriği iş koluna ve iş kolundaki risklere göre yapılmalıdır. Bu nedenle işyeri ve işyerindeki riskleri iyi bilmek gerekir. İşyeri hekimi yapılan işi ve işyerini iyi bilmelidir. İşyerindeki ortam ölçümlerini izlemeli kullanılan kimyasalları bilmelidir. Yani işyerinin içine girmelidir. Sadece odasında oturarak gelen hasta işçileri muayene ederek işyeri hekimi olunmaz. Kendisine periyodik muayene protokolü oluşturmalı, işçilerde hangi muayene ve tahlilleri yapacağını belirlemeli, düzenli olarak muayene ve tahlilleri yaparak işçinin kişisel dosyasına işlemeli ve daha önceki durumuyla karşılaştırmalıdır. Gereken işçileri için takip sıklığında değişiklik yapmalıdır. Riskli işçileri veya şüphelendiği işçileri daha sık izlemelidir. Şüphelendiği kişileri ileri tetkik gerekiyorsa ilgili merkeze göndermelidir. lendirmek zorundadır. Periyodik muayene sadece işyerindeki risklere göre değil ayrıca işyerindeki risk gruplarına ve kişilerin özel risklere göre de yapılmalıdır. İşyeri hekimleriyaşlı işçileri, gebe işçileri veya çalışanların meslek hastalığı dışında işle ilgili hastalıklarını hatta işle ilgisi olmayan hastalıklarını da izlemelidir. Tüm yaklaşımlar işçinin sağlık gözetim hakkının bir bileşenidir ve gerçektende özenle yerine getirilmesi gereken muayenelerdir ve işyeri hekiminin görevidir. Esas amaç çalışanların sağlığını korumak ve geliştirmek olduğuna göre işe giriş muayenesi ve periyodik muayene en etkili araçtır. Periyodik muayene herkes için her çalışan için bir haktır. Bu nedenle çalışanların sağlık kontrolünden geçmeyi isteme hakkı vardır. Bu hakkı sağlamak işverenin sorumluluğundadır. İşyeri hekimi bunu yapmak, kaydetmek ve değer- 43 MAKALE Uz. Dr. Mehmet ERGİN Ekoteknik İSG Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Antibiyotik Devri Bitiyor M u? Bilim adamları, dünyadaki tüm ülkelerde sağlık sorunu olarak belirtilen antibiyotiklerin bakterilere karşı direnç geliştirmeleri, antibiyotik kullanım sıklığı için hızla tedbir alınması gerektiğini belirtmektedir. Çünkü antibiyotik kullanım sıklığında bu konuyla ilgili yayınlarda belirlendiği üzere, tüm ülkelerde kullanım sıklığının olduğunu ancak Avrupa’da ilk sıralarda yer alan Türkiye, direnç gelişimi açısından risk altında olan ülkeler arasında gösterilmektedir. G elişmiş ülkeler de en sık tüketilen ilaçlar arasında antibiyotiklerin tüketimi, 4.- 5. Sırada yer almaktadır. Ortalama 3 yıl önce ABD merkezli saygın haber dergisi Newsweek kaynaklı haberde tıp dünyasında büyük bir antibiyotik paniği yaşandığını, bakterilerin giderek artan bir şekilde antibiyotiklere karşı dirençli hale gelmesinden endişe edildiğini ve korkunun gerçek olduğunu ilan etmiştir. George Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Lance Prince ‘kamu sağlığına yönelik son zamanlarda tarihte karşı karşıya gelinen en büyük tehlikelerinden biri diyerek’, daha önceleri antibiyotikle rahatlıkla tedavi edilen küçük enfeksiyonları tedavi edemeyecek hale geldik ifadesini kullanmıştır. ABD’de salgın hastalıklarla mücadele eden Center for diseases=CDC Uzmanı Dr. Tom Frieden, ‘antibiyotik sonrası döneme girmek üzereyiz’, diyerek üretrit-ishal, 44 vs. gibi antibiyotik tedavisiyle kolayca geçen enfeksiyon hastalıklarının ölümcül hale gelebildiğini ve ilaçlara yanıt vermediğini söyledi. Antibiyotik Direnci Nedir? Antibiyotik direnci, basit ifade ile bakterilerin kullandığımız antibiyotiklerden etkilenmemesi anlamına gelir. Tedaviye karşı cevap alınamaması anlamına gelir. 1940 yıllarında tıbbın kullanımına giren antibiyotiklerin pek çoğunun etkisiz hale (dirençli hale) gelmesinin nedeni, yanlış-bilinçsiz sık kullanımlar sonucu ortaya çıkan antimikrobiyal dirençtir. Ayrıca her gripte, her ishalde, her ateşte, her ağrıda, her enfeksiyon şüphesinde antibiyotik kullanılmaz, mutlaka doktor kontrolünde ve gerekli antibiyotik duyarlılık testleri yapıldıktan sonra kullanılması gerekli görülmektedir. CDC verilerine göre; sadece ABD’de her yıl 2 milyon kişi antibiyotiklere dirençli bakterilerden enfeksiyon kapıyor ve bunların 23 bin kişisi ölüyor. Antibiyotiklerin kullanım dışı kalması tıp dünyası için kâbus anlamına gelebilecektir. Çünkü bu kullandığımız antibiyotikler sadece enfeksiyon tedavisinde değil, kemoterapi alan hastalar, organ nakilleri ve tüm cerrahi girişimler için kritik öneme sahiptirler. Sağlık otoriteleri, şu anki yöntemlerle antibiyotiksiz bir kalp nakli yapmanın bile imkânsız olduğunu belirtmektedirler. Hayati etkide bu denli yararlı olan antibiyotiklerin insanlar tarafından bilinçsiz kullanılmasının yanında bitkilerin ve hayvancılık sektöründe tavuk vs. hayvanların çabuk yetiştirilebilmesinde kullanılan antibiyotikli hormonları içeren gıda maddelerinin tüketilmesi de antibiyotik direncinin oluşmasında rol oynamaktadır. ABD’de, hayvancılık AB ülkelerinde, her yıl 25 binin üzerinde antimikrobiyal dirençli patojen bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan ölmektedir. alanındaki antibiyotik kullanımı, tıp alanındaki tüketimin 8 katı olduğu belirtilmektedir. Türkiye’de de aynı durumun olduğunu düşünülmektedir. İngiliz bilim adamları da: dirençli bakterilerin artışı nedeniyle antibiyotik devri bitmek üzere uyarısında bulunmuşlardır. Antibiyotiklere dirençli bakteriler bir yandan kendisine önceden etkili ilaçların etkinliğini ve tedavi yararlılığını azaltırken, bir yandan da, hayvandan-hayvana veya hayvandan –insana geçen mikrobik hastalıkların yaygınlaşmasına yol açarlar, bu yönden halk sağlığı bakımından önem arzetmektedir. Antibiyotik direncinin, hekimlik açısından sakıncaları vardır. Şöyle ki; tedavide başarısızlık artar, ölümcül vakalar artar, tedavi süresini uzatır, maliyeti artırır, büyük kayıplara yol açar. AB ülkelerinde, her yıl 25 binin üzerinde antimikrobiyal dirençli patojen bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan ölmektedir. Bu gereksiz antibiyotik kullanımının sonucu oluşan direnç gelişiminin, gelecekte önemli bir halk sağlığı sorunu olacağının ve tedbir alınmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Pek çok antibiyotiğe direnç gelişmesine karşılık son 20 yıldır yeni bir antibiyotik molekülü piyasaya çıkmıyor. Çünkü yeni bir formülün çıkması için kapsamlı ar-ge çalışmaları, hayvan deneyleri yapılması gerekecek zaman ve maddi olanak gerekecektir. Böyle giderse gelecek 5-10 yıl içinde önlem alınmadığı takdirde, antibiyotikle tedavi edilebilen basit enfeksiyonlarda bile çaresiz kalınacak, çok ciddi bir tehdit olacaktır. Ölümcül enfeksiyonlar baş gösterecek, çok önemli bir halk sağlığı sorunu olacaktır. Buradan şöyle bir durum çıkmaktadır. Acaba yüzyıllık mucize olan “Antiyotik”te sona mı geliniyor? • Böyle bir sorunun uzun süreye yayılabilmesi için; • Gereksiz antibiyotik kullanmayın, • Tavsiye ile antibiyotik kullanmayın, • Dolabınızda antibiyotik istiflemeyin, • Korunmak amacıyla antibiyotik kullanmayın, • Grip-nezle-soğuk algınlığı gibi viral enfeksiyonlarda kendinize göre antibiyotik kullanmayın, • Antibiyotikli hormonlu yetiştirilen hayvansal – bitkisel gıdaların tüketimine dikkat edin, • Mutlaka doktor kontrolünde antibiyotik kullanın ve tedavide doz atlamayın. Yukarıda da belirtildiği üzere antibiyotik devrinin sürecin uzun olması için gereken önlemlerin alınması uygulamaya konulmasının gerekliliği görülmektedir. Antibiyotiklerin bilinçsizce ve çok kullanılması sonucu oluşan antimikrobiyal direnç, antibiyotik döneminin sonunu mu getiriyor? 45 MAKALE Hatice Karslıoğlu Diyetisyen İşgücü Verimliliğinde Çalışanın Beslenmesi Bir ülkenin ekonomik ve sosyal açıdan istenen uygarlık düzeyine ulaşabilmesi, kalkınma için gereken atılımı yapabilecek fiziksel ve zihni yeteneklere sahip bireylerin varlığına bağlıdır. Yetenekli, bedenen ve kafaca güçlü, sağlıklı insan yetiştirmenin temel öğelerinden en önemlisi insanı tüm yaşam boyu yeterli ve dengeli olarak beslenmektir. Y etersiz ve dengesiz ya da aşırı beslenen kişinin bedensel ve zeka yapısı yeterince gelişmez. Kişi yetersiz, sağlıksız, güçsüz olur. İşin gerektirdiği enerji karşılığı besinler alınmadığı zaman üretim için gerekli fiziksel güç azalır ve üretim düzeyi düşer. Enerji yanında protein, vitaminler ve minerallerin yetersiz alınması vücut direncini azaltacağından, hastalık ve işe devamsızlık oranı yükselir. Enerji ve besin öğeleri yetersizliği kişinin ilgi ve dikkatini olumsuz yönde etkilediğinden iş kazaları artar, kişileri eğitmek güçleşir, kişisel ve toplumsal tutum, davranış ve tepkiler sağlıksız olur. Kurumlarda yapılan toplu beslenmede dikkat edilmesi gerek ilk husus, çalışandan en uygun iş veriminin alınabilmesi için gerekli beslenme şeklinin saptanmasıdır. Verilecek yemeklerin miktar ve kalite olarak iyi seçilmesi gibi hususlar amaca ulaşmada büyük rol oynarlar. Beslenme, işçinin üretim hızını etkileyen etkenlerin başında gelir. Üretim için gerekli enerji sağlanamadığı zaman, işçi çalışmalarını zorunlu olarak yavaşlatmakta ve daha az madde üretmektedir. Ayrıca yetersiz 46 ve dengesiz beslenme, vücut direncini azaltarak işçinin daha sık hastalanmasına, daha çabuk yorulmasına ve iş kazalarının artmasına yol açmaktadır. İşçilerin beslenmesinde en önemli unsur enerji harcamasıdır. Yapılan işin gerektirdiği fiziksel hareketlerin derecesi ve süresine göre, enerji harcaması değişir. Enerji gereksinmesini karşılamaya yetecek kadar oksijen alamayan kaslarda laktik asit birikmeye başlar ve yorgunluk oluşur. Yorgun şahıslarda, belirli kas uğraşısı için kasılmaların uzaktaki kaslara da yayıldığı görülür. Bu durum enerji harcamasının artmasına ve verimin azalmasına yol açar. Ağır işte çalışanların terleme nedenleri ile normal koşullardan daha çok azot kaybettikleri bulunmuştur. Ağır işler de çalışan işçilerin protein gereksinim daha fazladır. İşçilerin fazla protein almaları halinde verimlerinin yüzde 10 oranında arttığı görülmüştür. Diyet enerjinin önemli bölümü karbonhidratlardan sağlanır. Diğer önemli bir besin öğesi yağlardır. Doymuş yağların çok fazla kullanılması kalp damar hastalıklara neden olduğu için yağın özellikle doymamış yağ asitleri içeren türleri kullanmak gerekir. B grubu vitaminlerden birçoğuna olan gereksinim, diyetin enerji değerine göre değişmektedir. Diyetin enerji değeri arttığı zaman B vitaminlerinin alımı da arttırılmalıdır. Son dönemlerde yapılan araştırmalarda yanlış beslenme alışkanlıkları kanser riskini artırmaktadır. Bu yüzden işçilerin beslemesinde vitamin minerallerin de dengesine dikkat edilmelidir. Özellikle kanser ve kalp damar hastalıkları riskini azalttığı için posadan zengin bulgur, kurubaklagil, sebzeler, salatalara, meyvelere menüler de daha çok yer verilmelidir Kurşun, kadmiyum gibi maddelerin kullanıldığı sanayi dallarında çalışanların, kalsiyum, çinko, demir, C ve E vitamini gereksinmeleri de arttırılır. Radyasyonda ve toksik kimyasallarla teması olanların E ve C vitamin gereksinmeleri artar. İşçinin günlük besin gereksinimleri üç öğüne dağıtılarak, yeterince karşılandığı takdirde en iyi verim sağlanmaktadır. Kahvaltısız işe başlama iş verimini azaltmaktadır. Eğer çoğunluk tarafından bir besin türü sevilmiyorsa bunun yerine başka bir yemek konularak sevilmeyen tür listelerden çıkartılmalıdır. Bir fabrikada yapılan araştırmada, en çok artığın, hoşaflarda, zeytinyağlı kurubaklagil yemeklerinde, etli sebze ve etli kurubaklagil yemeklerinde olduğu görülmüştür. Artık yolu ile, beslenmeye ayrılan paranın yüzde 15-17’si ziyan olmaktadır. Yemek listelerinin planlanmasında yeme artıkları dikkatle gözlenmeli ve nedenleri araştırılmalıdır. Çoğunluk tarafından sevilmeyen yemeklerin, sevilmeme nedenleri öğrenilerek, yemek yapımında ve servisinde gerekli düzeltmeler yapılmalıdır. Eğer çoğunluk tarafından bir besin türü sevilmiyorsa bunun yerine başka bir yemek konularak sevilmeyen tür listelerden çıkartılmalıdır. Bir fabrikada yapılan araştırmada, en çok artığın, hoşaflarda, zeytinyağlı kurubaklagil yemeklerinde, etli sebze ve etli kurubaklagil yemeklerinde olduğu görülmüştür. Artık yolu ile beslenmeye ayrılan paranın yüzde 15-17’si ziyan olmaktadır. Yemek artıkları için işçiler, uygun şekilde pişirilmemesi, uygun şekilde servis edilmemesi, çok yağlı olması, çok sulu olması ve temiz olmaması gibi nedenleri ileri sürmüşlerdir. Genellikle değişik sebzeler bir arada pişirildiği zaman, görünüş çirkinleşmekte ve artığa yol açmaktadır. Ekmek artığının en önemli nedeni gerektiğinden çok verilmesidir. Yanlış pişirme, yemeklerin hazırlanmasında ve saklanmasında temizlik ve sağlık kurallarına uyulmaması, verilen yemeğin besin değerinin azalmasına ve sağlığa zararlı duruma gelmesine yol açmaktadır. Bu nedenle, iş yerlerinde ki beslenme servislerinde, beslenme ilkelerine, temizlik ve sağlık kurallarına uyulması zorunludur. diyetisyenler sorumluluğu altında işletilmesi zorunlu görmektedir. Bu konudaki görevler şöyle özetlenmektedir: 1- Endüstri kuruluşlarında işçilere verilen yemeğin, enerji ve besin öğeleri yönünden yeterli ve dengeli olmasından yol göstermek veya planlamayı bizzat yapmak, 2- Yemeklerin besleme ilkelerine, sağlık ve temizlik kurallarına uygun olarak hazırlanmasını, pişirilmesini ve İŞÇİLERİN ÇALIŞMA KOŞULLARINA GÖRE GÜNLÜK ALMALARI GEREKEN ENERJİ 1.GRUP (Günde 5500 kalori ve daha fazlası) a) Çok ağır iş görenler 2.GRUP (Günde 4500-5000 kalori) a) Maden kömürü ocaklarında çalışanlar b) Çelik endüstrisi ile yüksek fırın işçileri c) Deniz yolu, yol ve diğer inşaat işçileri d) Benzeri ağır işler 3.GRUP (Günde 3000 -4500kalori) a) Marangozluk işleri ve kereste fabrikalarında, mobilya yapımında çalışan işçiler b)Petrol ve kömür endüstrisinde çalışanlar c)Porselen ve taş sanayilerinde çalışanlar saklanmasını denetlemek, 3- Beslenme ile sağlık arasındaki ilişkiler konusunda işçileri aydınlatmak ve gereğinde, işçinin alacağı özel diyeti planlayarak uygulaması için yardımda bulunmak, 4- Sağlığa zarar verici koşullar altında çalışanlara verilecek ek besinler konusunda yol göstermek, 5- Satın alınan besinlerin kaliteli olmasında yol göstermek. d)Tersanelerde ve gemi işlerinde çalışanlar e)Makine sanayi ve metal imalat işlerinde çalışanlar f) Gemiciler ve güverte işçileri 4.GRUP (Günde 3000 ve daha az kalori) a) Tarım dışında gıda sanayinde çalışanlar b) Tütün işçileri c) Tekstil endüstri işçileri d) Matbaa işçileri e) Kimya sanayi işçileri f) Lastik ve kauçuk işlerinde çalışanlar g) Deri sanayinde çalışanlar h) Uçak ve otomobil ile diğer tekerlekli vasıtalar sanayinde çalışanlar ı) Kağıt sanayinde çalışanlar Uluslararası İşçi Örgütü (ILO),endüstri kuruluşlarındaki beslenme servislerinin, hekimler ve Kahvaltısız işe başlama iş verimini azaltmaktadır. 47 YARGITAY KARARLARI İşyerinde Kalp Krizi Sonucu Ölüm T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2004 / 21-529 K. 2004 / 527 T. 13.10.2004 • İŞ KAZASI (Sigortalının İş Yerinde Çalışmakta İken Kalp Krizi Geçirerek Ölümü - Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu) • ZARARLANDIRICI SİGORTA OLAYI (Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygunluk - Sigortalının İş Yerinde Çalışmakta İken Kalp Krizi Geçirerek Ölümü/İş Kazası) • SİGORTALININ İŞYERİNDE ÇALIŞMAKTA İKEN KALP KRİZİ GEÇİREREK ÖLÜMÜ (İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu - İş Kazası Sayılması Gereği) • İŞYERİNDE KALP KRİZİ GEÇİREREK ÖLÜM (İş Kazası Sayılması Gereği - Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu) • KALP KRİZİ SONUCU ÖLÜM (Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu - İş Kazası Sayılması Gereği) 506/m.11 ÖZET: Sigortalının, iş yerinde çalışmakta iken kalp krizi geçirerek ölümü, 506 Sayılı Yasa’nın 11. maddesinde gösterilen “sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelme” haline uygun bir olay olduğu gibi; aynı maddede düzenlenen ”işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelme” haline de uygun olup; iş kazası sayılması gerekir. DAVA: Taraflar arasındaki ”tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Altıncı İş Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 19.11.2003 gün ve 2001/515-2003/1112 Sayılı Karar’ın incelenmesi davacı ve davalı SSK vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 12.4.2004 Gün ve 2004/501-3531 Sayılı ilamı ile; ( ...1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun tüm, temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Dava, zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası sayılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkin olup, olayın işyerinde oluştuğu 48 konusunda taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık davacı murisinin kalp krizi sonucu ölümünün iş kazası sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Yasa’nın 11-A maddesidir. Anılan maddeye göre, iş kazası, sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Başka bir anlatımla yukarıda sözü geçen Yasanın 11 -A-a ve b maddelerine göre, zararlandırıcı sigorta olayının sigortalının işyerinde bulunduğu ve işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla işverenin emrinde meydana gelmesi halinde, iş kazası sayılmasında yasal zorunluluk olduğu açıktır. Dava konusu olay davacının elektrikçi olarak görevini yürüttüğü ve işyerinde bulunduğu sırada meydana gelmiştir. Davacı işyerine ait lokalde elektrik arızasını gidermek için görevli olarak bulunduğu sırada kalp krizi neticesi ölmüştür. Bu durumda meydana gelen olayın iş kazası sayılmasında yasal zorunluluk olduğu açık iken, mahkemece; Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden alınan rapor gerekçe gösterilmek suretiy- le davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davacı vekili ve davalı SSK vekili. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR: 1. Davalı SSK vekilinin ilk karara yönelik temyiz itirazları Özel Dairece değerlendirilip, temyiz istemi reddedildiğinden direnme kararını temyizde hukuki yararı yoktur. Bu nedenle temyiz dilekçesi reddedilmelidir. 2. Davacı vekilinin temyizine gelince; Dava, zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olarak kabulü gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir. Sigortalı işçi Yusuf, 2.10.2000 günü işyerindeki işçi lokalinin elektrik arızalarının giderilmesi çalışması sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş; Kurumca bu olay iş kazası olarak kabul edilmediğinden, ölenin hak sahibi davacı tarafından eldeki dava açılmıştır. Davalı SSK ve işveren vekilleri davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece; doktorlardan oluşan bilirkişi kurulundan alınan rapora dayanılarak olay iş kazası olarak kabul edilmemiş; dava reddedilmiştir. Davacı ve davalı SSK vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire SSK vekilinin temyiz istemlerinin reddine, davacı vekilinin temyiz istemlerinin ise kabul edilerek olayın iş kazası sayılması gerektiğini ifadeyle hükmün bozulmasına karar vermiştir. Mahkemenin önceki kararda direnmeye ilişkin hükmü davacı ve davalı SSK vekillerince temyiz edilmiştir. Ölenin sigortalı işçi olduğu ve zararlandırıcı sigorta olayının işyerinde ve işverence verilen işin yapılması sırasında gerçekleştiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; işyerinde çalışma sırasında meydana gelen kalp krizi sonucu ölümün iş kazası olarak kabulünün olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Çekişmenin çözümlenmesi için, öncelikle, hangi olayın iş kazası olduğunun saptanmasında başvurulacak yasal dayanakların ve uygulanacak ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır. Hemen ifade edilmelidir ki, “”iş kazası”” yasada tanımlanmamış; ancak bir kazanın hangi “”hal ve durumlarda”” iş kazası sayılacağı “”yer ve zaman”” koşullarıyla sınırlanarak belirtilmiştir. Konuya ilişkin yasal düzenleme, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “”İş Kazası ve Meslek Hastalığının Tarifi”” başlıklı 11. maddesinde yer almakta ve bu maddenin iş kazasına ilişkin ( A ) fıkrasında aynen; “”A ) iş kazası aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. a)Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla, c)Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d)Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e)Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıt- la işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında ...”” denilmektedir. Açıklanan bu madde hükmüne göre, iş kazası; maddede sayılı olarak belirtilmiş hal ve durumlardan herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Gerek uygulama ve gerek öğretide açıkça kabul edildiği ve madde metninden de anlaşıldığı üzere bu maddede sayılan haller örnekleme niteliğinde değil, sınırlayıcı niteliktedir. Bu hallerden birine girmeyen sigorta olayı iş kazası sayılamaz. Sayılan bu hallerin birlikte gerçekleşme koşulu bulunmayıp, herhangi birinin gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir. Eş söyleyişle, iş kazası hukuksal nitelikte bir olay olup, bu olayın yukarıda açıklanan yasa maddesinde sınırlandırılan ve belirtilen hallerden herhangi birinin oluşmasıyla ortaya çıkması gerekir. Yeri gelmişken, iş kazasının unsurları üzerinde de kısaca durulmalıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir: Kazaya uğrayan 506 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılmalı; bu sigortalı bir kazaya uğramalı ve uğranılan kaza 506 sayılı Kanunun yukarıda ayrıntısı açıklanan 11. maddesinin ( A ) fıkrasında sayılan hal ve durumlardan birinde meydana gelmeli; sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan bir olay biçiminde gerçekleşmeli; bu olay ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun illiyet ( nedensellik ) bağı bulunmalıdır. Hemen ifade etmek gerekir ki, yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet ( nedensellik ) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “”uygun illiyet ( nedensellik ) bağı”” olup, bu da yasanın aradığı hal ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır. Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir. Somut olayda da; ölen sigortalı-işçi, bir başka işçi ile birlikte işyeri kapsamındaki işçi lokalinin tesisatını gözden geçirme ve tamir için görevlendirilmiş; burada verilen işi yapmakta iken diğer işçinin malzeme alımı için ayrıldığı bir sırada bayılarak yere düşmüş ve ambulansla hastaneye götürülürken yolda hayatını kaybetmiştir. İşverence iş kazası bildirimi yapılmamış, hastanece doldurulan istatistik formunda sigortalının ölüm nedeni miyokard enfarktüs olarak gösterilmiştir. Davalı Kurum da, ölenin hak sahiplerinin iş kazasına yönelik istemlerini reddetmiştir. Ne var ki, bir olayın kurum ya da işveren açısından iş kazası olarak kabul edilmemiş olması, harici etkenlerle veya aniden ortaya çıkıp çıkmaması, yasanın açık hükmü karşısında olayın iş kazası sayılmamasını gerektirmeyecektir. Zira; yasada açıkça ifade edildiği üzere, zararlandırıcı sigorta olayının, yasada sayılan hal ve durumlardan herhangi birisinde gerçeklemiş olması, gerekli ve yeterlidir. Daha açık ifadeyle; sigortalının, işyerinde çalışmakta iken kalp krizi geçirerek ölümü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11. maddesinin ( A ) fıkrasının ( a ) bendinde gösterilen “”Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelme”” haline uygun bir olay olduğu gibi, aynı maddenin ( b ) bendinde yer alan “”işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelme”” haline de uygun olup; iş kazası sayılması gerekir. Maddede, başkaca bir şart ya da kısıtlamaya yer verilmemiş olduğundan, yasada olmayan bir kısıtlamanın yorum yoluyla getirilmesine de olanak yoktur. Mahkemece, yukarıda ve bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak ve olay iş kazası sayılmak gerekirken, aksine düşüncelerle, olayı iş kazası saymayan rapor gerekçe alınarak önceki kararda direnilmesi ve davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: 1. Davalı SSK vekilinin temyiz dilekçesinin yukarıda ( 1 ). bentte açıklanan nedenlerle reddine, harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda ( 2 ). bentte açıklanan nedenlerle kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.10.2004 gününde oybirliği ile karar verildi 49 KAZA ANALİZİ Mansur Ziya KOÇ İş Güvenliği Koordinatörü Makina Mühendisi / ISG Uzmanı 2012 Yılında Toplam 74.871 Sigortalı İş Kazası Geçirdi 2012 yılında toplam 74 bin 871 işçi kaza geçirdi, iş kazası geçirenlerin 69 bin 090’ı (yüzde 93) erkek, 5 bin 781’i (yüzde 7) kadın. SGK tarafından açıklanan istatistiklere göre, 2012 yılında meydana gelen iş kazalarında 744 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 735’i erkek, 9’u kadın. İş Kazası Sayısında Bir Yıl Öncesine Göre yüzde 8 Artış Meydana Geldi Ülkemizde iş kazaları yoğun olarak yüzde 18.3 ile metalden eşya üretiminde, yüzde 14.4 ile maden sektöründe, yüzde 10.2 ile inşaat sektöründe görülmektedir. 2012 yılında iş kazaları bir önceki yıla göre yüzde 8 artış göstermekle birlikte ölümlü kazalar bir önceki yıla göre yüzde 56 azalarak 744 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Çalışma hayatımızda ellerimizi çok kullandığımızdan iş kazalarında en çok zarar el ve parmaklarda meydana geliyor. 2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 16 bin 547’si el yaralanması ile sonuçlanırken 12 bin 440’ı parmak yaralanması ile sonuçlandı. Yine iş kazaları nedeniyle 2012 yılında iş kazaları sonucu 2 bin 036, meslek hastalıkları sonucu 173 kişi olmak üzere toplam 2 bin 209 kişi sürekli iş göremez hale gelmiştir. İstatistiki Bilgiler: Kazanın Olduğu Sektör: Mermer İşleme Kaza Tarihi: 18.04.2013 Kaza Günü: Perşembe Kaza Saati: 16:50 Kazalının Yaşı: 42 Kazalının Cinsiyeti: Erkek İşe Giriş Tarihi: 2010 Kazalını İş Tanımı: SD Operatörü Kaza Sonucu: İş Günü Kayıplı Kaza Kaza Öyküsü: SD makinasında mermer blokların kesimi sırasında testere hızının yavaşlaması ve kesim sırasında sıkışma nedeniyle kesimhane sorumlusu tarafından motor kasnak mekanizmasındaki kayışların değişimi kararı alınmıştır. Tezgâh önce durdurulmuş ve daha sonra eski kayışlar sorunsuz şekilde sökülmüş olup yeni kayışların takılması için iki kişi görevlendirilmiştir. Alttan kayışların takıldığı kasnağı Ali Duygu manuel olarak çevirirken kazazede Ruhi Yurdabakan yukarıdan tornavida ile kayışları kasnak yatağına oturttuğu sırada elinden tornavidanın kayması sonucu sol el işaret parmağı kayış ile kasnak arasına sıkışması sonucu üst tırnak ucundan kopma oluşmuştur. Kazanın Nedenleri: 1- Elektrik motor miline bağlanan kasnağın aşağı inebilmesi için tablanın altında bulunan civata ve somunların yalama olduğu ve tablanın sıfıra kadar inmediği, bu yüzden de tornavida ile kayışın gerdirilme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. 2- Yorgunluk ve motivasyon eksikliği. Uzmanın Önerileri: 1- Tezgahda istem dışı çalışmayı önlemek için enerji izolasyonu yapılmalı. 2- Tezgâhın belirlenecek periyodlarda bakım ve onarımları yapılarak kayıt altına alınmalı. 3- Bakım onarım ekibi ayrı olmalı. Operatörler sadece tezgâhı çalıştırmaktan sorumlu olmalı. 4- Bakım onarım ekibi ile operatörlere güvenli çalışma ile ilgili eğitim verilmeli. 5- Bakım onarım prosedürü oluşturulmalı. 51 MAKALE Tevfik Paçacı Kariyer Akademi İSG Eğ. Mrk. Sorumlu Müdürü E. İş Başmüfettişi İNŞAATLARDA ÖLÜME DUR DEMENİN YOLU : YAPI DENETİM SİSTEMİ Türkiye’de inşaat sektöründe meydana gelen ölümlü iş kazaları diğer sektörlerle mukayese edildiğinde açık ara önde olduğu görülmektedir. Her yıl ortalama meydana gelen ölümlü iş kazalarının yüzde 35’i inşaat sektöründe meydana gelmektedir. Sektör çalışanları, diğer sektördekilere oranla 3 kat daha fazla ölüm, 2 kat daha fazla yaralanma riski ile karşı karşıyadır. Yapı işkolunda meydana gelen kazaların yaklaşık yüzde 4’ü ölümle sonuçlanmaktadır. Bir başka ifade ile Türkiye’de meydana gelen her 3 ölümlü iş kazasından bir tanesi inşaat sektöründe meydana gelmektedir. İnşaat sektöründe meydana gelen kazaların sebepleri analiz edildiğinde; • Üretim şekli ve kullanılan malzemeler çok çeşitlidir. • Yapılan çalışmalar sürekli değişim gösterir. • Çalışma alanı genellikle geniş ve dağınıktır. • Geçici işlerdir, çalışmalar belirli sürelidir. Diğer taraftan günlük çalışma süreleri uzun veya çalışma saatleri düzensizdir. • Çalışanlar sık değişir, işçi sirkülasyonu fazladır. • Eğitimsiz ve vasıfsız işçilerin çok sayıda çalıştığı bir sektördür. • Termal konfor şartları bakımından her türlü olumsuzluğa açıktır. • Yasaların öngördüğü idari para cezalarının komik denecek kadar düşüktür. Caydırıcı değildir. • Bir müfettişin mevcut inşaat işyerlerine teftişe gitme ihtimalionbinde 38’dir. • Türkiye’deki kayıtlı inşaat işyerlerinin bir kez teftiş görme periyodu 265 yılda bir kezdir. Ancak önemli bir gerçek daha var ki yapı işlerinde yapılan denetimlerin sayısal olarak çok yetersiz olduğudur. Türkiye’de kayıtlı 185.933 (2012 yılı sgk istatistiklerinden 41, 42 ve 43 kodları) yapı işkoluna kayıtlı işyeri bulunmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında İnşaat teftişi yapan yaklaşık 30 İş Müfettişi bulunmaktadır. Bir yılda 30 İş Müfettişi tarafından (heyet olarak) yapılan toplam teftiş sayısı 52 ise 700 civarındadır. 10.000 inşaattan 38 tanesi teftiş görmektedir.2013 Ocak ayına kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığında Yapı İşleri Koordinatörü olarak bu işleri yürütmeye, yönetmeye çalışmış bir kişi olarak kendimi de eleştirerek Devletimizin bu konuda büyük eksikliği bulunmaktadır. Bu kadro ile inşaattaki ölümlerin durdurulması mümkün değildir. Konu ile ilgili bir anekdotumu anlatmak istiyorum: 2010 yılında Yapı İşlerinde Yüksekte Güvenli Çalışma konulu Antalya Valiliği ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik BAKANLIĞI İş Teftiş Kurulu BAŞKANLIĞI ortaklaşa bir konferans düzenledik. Müteahhitler, İşverenler, Şantiye şefleri ve konu ile ilgili olan yaklaşık 600 kişi katıldı. Katılanlara yapı işlerinde iş kazalarını önleme konusunda yapılması gereken hususlar, alınması gereken tedbirler teker teker anlatıldı ve tebliğ edildi. Bu tebliğden bir hafta kadar sonra 6 bloktan oluşan büyük bir inşaatta yaptığım teftişte tespit ettiğim işçiler için hayati tehlike arzeden hususlar nedeniyle işyerini kapattım.İşverenle yaptığım görüşmede neden konferansa gelmediniz gelseydiniz bu noksanlıkları yapmış olurdunuz dediğimde aldığım cevap çok enteresandı: “Müfettiş Bey, ben o konferansı başından sonuna kadar dinledim. Ancak sayısal olarak yetersiz olduğunuz için benim inşaata gelmek ihtimalinizi çok düşük gördüm ve tedbir almaktan kaçındım. Geleceğinizi bilseydim mutlakla yapardım” Maalesef, ülkemizin en büyük sorunlarından biri de budur. Yasalarımız var, cezai sistemimiz var. Ancak bunları uygulayacak yeterli denetim elemanımız yok. Bu durumda kişilerin üzerinde bana gelmez, bana birşey olmaz mantığını oluşturmaktadır. Çözüm olarak faaliyette olan tüm inşaatların denetimi yapıldığı taktirde işverenlerde ihtimale göre değil her an denetime hazır bir vaziyette çalışması ve işyerlerinde güvenlik kültürünün gelişmesine sebep olacaktır. Sorun yeterli denetimin yapılamaması, yeterli denetim elemanının olmamasıdır. Türkiye de yaklaşık her inşaatın bir yapı denetim kuruluşu ile anlaşma zorunluluğu olması, bir başka deyişle her inşaata bakan mühendislerin olması ülkenin elinde böyle bir güç varken bu gücün değerinin bilinmemesi içler acısı bir durumdur. BU ÖLÜMLERİN AZALTILMASI İÇİN KESİNLİKLE YAPI DENETİM KURULUŞLARINDAN DESDEK ALINMALIDIR. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasında 2010 yılında yapılan protokol gereği Türkiye’deki yapı denetim kuruluşundaki çalışanlara iş sağlığı ve güvenliği yönünden eğitim verilerek 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu’nun 2/f maddesinin “f) İş yerinde, iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda gerekli tedbirlerin alınması için yapı müteahhidini yazılı olarak uyarmak, uyarıya uyulmadığı takdirde durumu ilgili bölge çalışma müdürlüğüne bildirmek” işlerliğini sağlayarak inşaatlarda devletin denetim gücünü artırmak hedeflendi. Bu kapsamda tarafımızca yaklaşık 8000 kişiye iş sağlığı güvenliği konusunda eğitimler verilmiştir. Maalesef bu eğitimler sonrası yapı denetim kuruluşlarından Yasanın 2/f maddesi gereğince tek bir geri dönüş olmamıştır. Bunun sebepleri araştırıldığında; 4708 sayılı Yapı Denetim Kanununun yürürlüğe girmesinden itibaren geçen yaklaşık 12 sene içinde denetim mevzuatının olmasına karşın etkili bir yapı denetim sisteminin olmadığının, Yapı denetim kuruluşlarının çok büyük sorunlarının olduğu, birde sırtlarına iş güvenliği yükünün yüklenmeye çalışılması sektörü çıkmaza soktuğunu, sorunlar çözülmedikçe İSG konusunda bir adım ileri gidilemeyeceği görülmüştür. Kanundaki eksikliklere rağmen denetim altında yapımı tamamlanan inşaatlarda, özellikle, yapı güvenliği açısından olumlu gelişmeler sağlanmış olduğu bu yapıların büyük çoğunluğu can ve mal güvenliği açısından sağlam birer yapı olarak kullanıma açıldığı görülmüştür. Son Van-Erciş Depremi’nde 01.01.2011 tarihinden sonra Yapı Denetim Kanunu kapsamında inşa edilmiş olan 64 adet inşaatta herhangi bir hasar meydana gelmemiştir. Yapı Denetim Kanunu’nun uygulanmasında karşılaşılan sorunların başında; hizmet sunumundaki haksız rekabet gelmektedir. Mevzuatta öngörülen yapı sahibi - yapı denetim kuruluşu ilişkisi uygulamada kurulamamıştır. Yasaya göre yapı denetim kuruluşlarının yapı sahipleri tarafından belirlenmesi gerekirken, uygulamada müteahhitler belirleyici olmakta ve denetim bedelleri, müteahhitler tarafından ödenmektedir. Kanuna aykırı olmasına rağmen, yapı denetim kuruluşları pratikte yapı müteahhitleri ile anlaşma yapmak durumunda kalmakta, dolayısıyla yaptırım güçleri azalmaktadır. Bu durum haksız rekabet koşullarına neden olmakta, bağımsız bir yapı denetim sisteminin oluş- masının koşulları en başta yok olmaktadır. Mevzuatın öngördüğü asgari hizmet bedeli; iki yıllık bir süre için, yapı maliyetinin yüzde 3‘ü iken, çok yüksek fiyat indirimleri yapıldığı görülmüştür. 648 Sayılı KHK ile bu oran yüzde1,5’a indirilmiştir. Bu oranlarla yapılacak denetim işlemlerinin maliyeti karşılanamadığından, denetim kuruluşları tarafından sorumluluğu üstlenilen yapılarda gerekli tedbirler alınamamakta; yapılan denetimlerde, bazı yapı denetçilerinin şantiyelerinde bulunmadıkları; yapı denetim kuruluşlarına verilen görevlerin yerine getirilemediği gözlemlenmektedir. Olası yapı kusurları ya da bir afet sonrası oluşan zararların karşılanabilmesi şu anki kuruluş yapısı ile mümkün değildir. Bu tür zararların karşılanabilmesi için etkili bir mesleki sorumluluk sigortası sistemine ihtiyaç vardır. İlgili idareler özellikle belediyeler, daha önceki uygulamalardan kalan alışkanlıklarını devam ettirme eğilimlerini sürdürmektedir. İdarelerin yapacağı işler ve istenecek belgelerin standarta bağlanmasına ihtiyaç vardır. Kanunda denetçi olma şartları açıkça tarif edilmemiş, bu konudaki düzenleme yönetmelik ile yapılmıştır. Ancak bugüne kadar uygulanan, denetçi olma şartları gerçekçi değildir. Denetçilik sıfatı, sadece evrak tanzimine bağlıdır ve 5 yıllık fiili hizmetin belgelenmesi dışında hiçbir mesleki deneyim gerekmemektedir. Bina üretim sürecinde, zaman zaman ruhsat eki onaylı projesinden farklı imalat yapılması zorunluluğu olmaktadır. Kanun gereği önce tadilat projeleri onaylatılmalı daha sonra imalata geçilmelidir. Bu sürecin uzun olması dolayısiyle inşaatın durmaması için; Uygulama projelerinde imara uygun değişikler, sonradan proje tashihi ve tadilatı yapılması şartı ile proje müelliflerinin oluru ve yapı denetim kuruluşundaki ilgili denetçi mimar ve mühendis onayı ile yapılabilmelidir. Yapı üretim sürecinin tek muhatabı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmamalı, tüm ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla, sağlıklı denetim yapılması konusunda eşgüdümü sağlayacak yeni düzenlemelere gidilmelidir. Bu bağlamda Merkez ve illerde kurulacak yapı denetim komisyonlarında TMMOB temsilcileri ve ilgili STK temsilcileri görev almalıdır. Meslek Odaları ve Yapı Denetim Kuruluşları Birliği meslek içi eğitimlerinde, seminer, sempozyum ve çalıştaylarda çalışanların eğitilmesi, bilinçlendirilmesi ve etik değerlerin oluşturulması için çalışmalarını sürdürdüğü görülmüştür. “Yapı Denetimin” bağımsız, etkin ve etik kurallar çerçevesinde yapılması sağlanmalıdır. Yaklaşık 12 yıllık süreçte eksiklikleri tespit edilmiş olan 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu’nun aşağıdaki öneriler dikkate alınarak, yeniden ele alınması gerekmektedir: Yapı Denetim Kuruluşlarının : 1. Yapı sahipleri veya müteahhitlerle iş alma bağı koparılarak işlerin e-görevlendirme yolu ile dağıtılması sağlanmalıdır. Yapı denetim kuruluşları müteahhidin çalışanı konumundan kurtarılmalıdır. 2. Yapı üretim sürecinin esas unsurlarından olan müteahhitlik kurumu yasal alt yapıya kavuşturularak bu alan isteyen herkesin faaliyet gösterebileceği alan olmaktan çıkarılmalıdır. 3. Teknik elemanların saha tecrübesi ve teknik bilgilerinin artırılması, Şantiye şeflerinin farklı işler içinde çalışmasının engellenerek, yeterli zamanının inşaata ayırması sağlanmalıdır. 4. Yapı Denetim Kuruluşlarının faaliyetlerini denetlemek ve haksız rekabeti önlemek, etkin ve adaletli olarak yapılabilmesinin sağlanması ve Bakanlığın bu konudaki yükünün hafifletilmesi amacıyla Yapı Denetim Kuruluşları Birliği kamu kurumu niteliğindeözerk bir kuruluş haline getirilmelidir. 5. Yapı denetim kuruluşları bünyesinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetim yapabilecek sertifikalı mimar veya inşaat mühendisi İş Güvenliği Uzmanı istihdamı zorunluluğu getirilmelidir. Çözüm: Yapı denetim kuruluşlarının iş aldığı kişiyi denetleyebilmesi için iş alma bağı koparılarak ve mevcut sorunları çözümlenerek sağlıklı özerk bir yapı altında 22 bin 62 denetçi mühendis, 25 bin 782 kontrol elemanı mühendis, 33 bin 406 şantiye şefi mühendis ve mimardan oluşan YAPI DENETİM ORDUSU kadrosunun değerlendirilerek İş kazalarının önlenmesi noktasında KESİNLİKLE bu gücün kullanılması gerektiği görüşündeyim. Yazımın hazırlanmasında; YDK Birliği Ankara Şube Başkanı Nazmi Şahin ve Çorum Teknik YDK’a katkılarından dolayı teşekkür ederim. 53 MAKALE Özlem Özkılıç Kimya Yük. Müh. / ÇSGB Emekli İş Başmüfettişi E. İş Teftiş İstanbul Grp. Bşk. Yrd. A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı İnsan Hatalarını Önleme Risk Değerlendirme Metodları Neden İşletmeler İçin Önemli? İş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla meydana gelen zararın büyüklüğü, işyerindeki yöneticilerin tehlikeleri belirlememesi ve kontrol edilebilecek riskleri önceden tespit edememesi halinde tamamen şansa kalmıştır. İş kazaları ile meslek hastalıkları nedeniyle oluşabilecek zararı azaltabilmek için işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konulara fon ayırmaları, yönetimin iş sağlığı ve güvenliği konularının önemi açısından bilinçli olması ve bu konularda kararlı ve etkili kuralların uygulanmasının sağlanması gerekmektedir. İşyerinde, sağlık ve güvenliğin sağlanmasının işveren açısından yararı, sadece yasal zorunlulukların yerine getirilmesi değil, iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla meydana gelecek maliyetlerinde ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıkları insan hayatına verdiği maddi ve manevi zararların yanında, hem çalışanlara hem de işletmelere ve dolayısıyla ulusal ekonomiye önemli ölçüde maddi zarar ve yük getirmektedir. U luslararası kuruluşlarca yapılan araştırmalar iş güvenliği ile iş gücü verimliliği arasında karşılıklı etkileşim olduğunu, sağlıklı ve güvenli işyerlerinde verimliliğin arttığını ortaya koymuştur. İş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi sonucu iş güvenliğinin sağlanması; yan etki olarak işyerinde verimlilik ve üretim artışına da yol açmaktadır. Özellikle iş kazaları işin akışını durdurarak üretimi kesintiye uğramakta ve maddi kayba neden olmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) araştırmalarında üretimde kullanılan makine ve tezgâhlarda koruma sistemlerinin geliştirilmesi ile iş güvenliğinin sağlanması sonucunda önemli ölçüde üretim artışının 54 sağlandığını saptamıştır. yöntemlere başvurur. Risk değerlendirmesinin tanımını yapacak olursak; Risk değerlendirmesi, işyerlerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin, çalışanlara, işyerine ve çevresine verebileceği zararların ve bunlara karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla yapılması gerekli çalışmalardır. * Kalitatif Risk Analizi; Kalitatif risk analizinde, tehditin olma ihtimali, tehditin etkisi gibi değerlere sayısal değerler verilir ve bu değerler matematiksel ve mantıksal metotlar ile proses edilip risk değeri bulunur. Tüm dünyada kullanılan yöntemlere bakıldığında iki temel risk analizi yöntemi mevcut olduğu görülmektedir. Bunlar; * Kantitatif Risk Analizi; Kantitatif risk analizi, riski hesaplarken sayısal Bir işletmede risklerin sadece olasılık ve şiddetinin hesaplanması o işletmedeki kaza olasılığı riskini ortadan kaldırmaz, önemli olan belirlenen risklere uygun kontrol önlemlerinin alınabilmesidir. Fakat işyeri yöneticileri riski belirledikleri ve bildikleri halde önleyici yatırım konusunda kararsız kalabilmektedir. Bu aşamada özellikle İş Güvenliği Uzmanlarına büyük iş düşmektedir. Risk değerlendirmesi yapılmamış bir işletmedeki tehlikeler bulanık halde görülmekte ve gerekli önlemler alınamamaktadır. Risk değerlendirmesinin yapılması işletmelerdeki gerçek risklerin tanınmasını, hesaplanmasını sağlamakta, bulanıklığı ve belirsizliği ortadan kaldırmaktadır. Bunun daha net anlaşılması için küçük bir örnek verebiliriz; Otlattığı koyun sürüsünü köyüne geri götürürken çok tehlikeli bir patikadan geçirmek zorunda olan bir çoban düşünelim. Çobanın ve sürüdeki tüm koyunların da görüş alanını daraltan çok yoğun bir sis kütlesi olduğunu var sayalım. Tabi ki çoban görüşünü engelleyen bu sis kütlesinin olmamasını tercih edecektir. Peki, sisin olmaması durumu değiştirir mi? Hayır, çünkü patika tehlikeli olmaya devam edecektir. Fakat sisin yokluğu patikanın gerçek görüntüsünü çobanın gözleri önüne serecek ve çobanın artık bilinçli bir şekilde hareket etmesini sağlayacaktır. İşte işletmelerde yapılacak risk değerlendirmesi çalışmaları da patikanın üzerindeki bu sis tabakasını kaldırmaya yönelik yapılan çalışmalardır. ve yönetiminin hedefi, kurum içerisinde olabilecek tehlikelere uygun cevap verebilecek, kasıtlı ya da kasıtsız tehditlerin etkisini ve olma ihtimalini azaltacak hazırlıkları, prosedürleri ve kontrolleri teşhis etmektir. Risk değerlendirme yöntemlerinin her birinin uygulanacağı iş kolları farklıdır. Örneğin PHA, bir işyerinde yapılması gereken ilk risk değerlendirme yöntemidir. HAZOP kimya iş kolları için uygulanır, FMEA elektrik, makina, inşaat ve hizmet sektörüne daha uygundur. FTA ise tüm işyerlerine uygulanır, ancak uygulaması için yüksek tecrübe gereklidir. JSA ise; işyerindeki işçilerin yetkilerin, sorumlulukların tanımlandığı, iç yönetmelik ve yönergelerin hazırlandığı sistematik çalışabilen işyerleri için uygulanabilir. Risk değerlendirmesi uygulamala- İşyerindeki yöneticiler yapılan risk değerlendirmesi sonucuna göre daha bilinçli olarak tespit edilen tehlikelere karşı kontrol önlemlerini belirleyebilmekte ve bu tehlikelerin en önemli olanını en önce kontrol altına alabilmek için aksiyon planı hazırlayabilmektedir. rının işletmelere birçok yarar sağlayacağını söylemek gereksizdir, ancak sadece kanuni gereklilik nedeni ile yapılan yanlış uygulamalar işletmeye hiçbir yarar sağlamadığı gibi kayba da sebebiyet verecektir. Unutulmaması gereken bir şey de, bir işletmede yalnızca bir yöntemin uygulanarak risk değerlendirmesi yapılmasının tüm tehlikeleri görmeye ve sis tabakasını kaldırmaya yeterli olmamasıdır. Öncelikle işyerinin kendi tehlikelerini iyi tanıması ve bu tehlikelere göre uygun yöntemleri seçmesi gerekmektedir. Risk değerlendirmesi Risk değerlendirme çalışmalarında 1985’li yıllarda ilk defa Japon Takeshi Hitoshi Kume insan hatalarını önleme metotlarından bahsetmiş ve bu tarihten itibaren “İnsan Hatalarını Önleme Yaklaşımı” büyük önem kazanmaya başlamıştır. Son zamanlarda ise insan hata önleme kuralları genelleştirilmiştir. Genel olarak insan hatalarını önleme metotları aşağıdaki gibi sınıflandırılmıştır; * Eliminasyon: Hata-meyilli operasyonları elimine etmek için teknolojiyi değiştirmek. Örnek; işletmede kullanılan teknolojisi çok eski olan bir giyotini kullanımdan kaldırmak. * Yer Değiştirme: Bu metot hata-meyilli işlemi muhafaza ederek, çalışan yerine insan olmayan operatörle ya da makine ile yer değiştirilir. Örnek, daire testerede robot kullanmak. * Kolaylaştırma: Bu metotta hem çalışan hem de hata-meyilli işlem muhafaza edilir. Bununla birlikte çalışana hatayı azaltılacak araçlar sağlanır. Örnek, preste çalışma esnasında ray sistemi kurmak, çalışana maşa veya vakumlu aparat kullandırmak. * Keşfetme: Bu metot insan hatası oluşumunu önlemek için hiç bir şey yapılamadığı durumda kullanılır. En yakın fırsatta zararı minimize etmek için hatayı bulmayı amaçlar. Bu metotda genellikle hata ağacı analizi veya kök analizine geçiş yapılır. Özellikle bir işletmede insan hatalarının önüne geçilmek isteniyorsa mutlaka “İnsan Hata Önleme Sistemi” kurulması gerekmektedir. Genel olarak İnsan Hatalarını Önleme Sistemleri aşamaları aşağıdaki adımlarda gösterildiği gibi kurulmaktadır. 55 İnsan Hata Önleme Sistemi 1. ADIM: Açık İletişimin Oluşturulması • Süpervizörleri insan ilişkileri konusunda eğit, • Çalışanları sağlık ve güvenlik problemleri hakkında bilgilendir, • Çalışanların kendi sağlık ve güvenlik performansları için sorumluluk kabul etmelerini sağla, • Çalışanları kendi çalışma alanları içindeki sağlık ve güvenlik problemlerini problem analiz sistemi kullanarak belirlemeleri konusunda destekle, 2. ADIM: Operasyon Sisteminin Değiştirilmesi • Kritik önlem sistemlerini belirle, operasyon prosedürlerini, idareyi önleyici oluşumu, eğitim, üretim akışı, araç kontrolünü standardize et. 3. ADIM: Çalışandan Geri Beslenim (Feed Back) Sisteminin Başlatılması • İnsan hata problemlerinin iyi tanımlandığı bir sistem yaratmayı garanti altına al, • Çalışanlardan dönen sağlık ve güvenlik problemleri hakkında ilgili ol, • Sağlık ve güvenlik performansını göstermek için geri beslenim (feed back) sistemlerini geliştir. 4. ADIM: İşlem İlişkilerinin Tanımlanması • İşlem akış diyagramlarını hazırla, KAYNAKÇA: 1. ÖZKILIÇ, Ö.,İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemleri ve Risk Değerlendirme Metodolojileri, TISK, Ankara, Mart, 2005 2. ILO Uygulama Kodu, Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi, ILO, Ankara, 1991 3. Williams C.A. Jr., Smith M.L., Young P.C., Risk Management and Insurance, 7th edition. McGraw-Hill Book Company, 1995 4. http://www.ytukvk.com.tr 5. Parker C.P., Investments: Analysis and Management, McGraw-Hill Book Company, 1991 56 • İşlem ilişki tablolarını hazırla, • Operasyonları, bölüm karakterlerini listele ve kodlarını belirle, • Girdi ve çıktıların hata etkilerini not ederek karakteristik bir matris hazırla, önem derecelerini belirle, • İşlem kontrol faktörlerini önemlerine göre sırala. 5. ADIM: Sorun Çözen Takımların Kurulması • Iş Sağlığı ve güvenliği konusunda çalışmalar yapacak takımlar kur, • Takımdaki çalışanları Hata Ağacı Analizi, Olay Ağacı Analizi, Kök Analizi ve Neden Sonuç Analizi gibi problem çözme metodolojileri kosunda eğit, • Güvenlik analizi yapabilecek takımlar kur, • Çeklist uygulayacak takımlar kur. 6. ADIM: Yönetim Değerlendirme Sistemi Üzerinde Durulması • İyileşmede ve problem çözümünde yönetimden katılım iste, • İşin yapıldığı ve problemlerin önlendiği değerlendirme sistemleri üzerinde yönetimi yoğunlaştır, • Problemleri önlemeyen sistemleri değiştir. 7. ADIM: Oryantasyon Eğitiminde Sağlık ve Güvenlik Eğitimlerini Geliştirilmesi ve Belirli Aralıklarla Eğitimlerin Tekrarlatılması • İşe yeni başlayan çalışana işin gereklerine göre oryantasyon eğitimi içerisinde sağlık ve güvenlik eğitimi planla, • Belirli aralıklarla bu eğitimleri tekrar et, • Uzmanlaşmış çalışanlar için teknolojik gelişmelerle ilgili eğitim planla. SONUÇ: Risk değerlendirme metodolojileri ve bu alanda yapılan çalışmalar ülkemiz için yenidir, ancak teknolojinin gelişmesi ve büyük endüstriyel kazalar sonucunda bu alanda geliştirilen metotlar ve standartlar yıllardır dış ülkelerde kullanılmaktadır ve yasal bir zorunluluktur. Risk değerlendirme metodolojilerine bakıldığında birçok yöntem ve standartların olduğu görülmektedir, bazı ülkelerin ise bu standartları zorunlu standart haline getirdiği gözlenmektedir. Özellikle insan hatalarını önleme yaklaşımları son yüzyılda iyice gelişmiş ve birçok sektörde çalışanlar için potansiyel hata, hata olasılığı ve hata faktörlerini de içeren tablolar hazırlanmıştır. Uzmanlar bu tablolardaki hazır verileri kullanarak, çalışanların hata puanlarını çıkarabilmekte ve kontrol önlemlerini önerebilmektedirler. Yine yaygın olarak kullanılmakta olan İş Güvenlik Analizi de insan hatalarına odaklanmış bir metodolojidir. İnsan hatalarını önleme yaklaşımları gibi bir çok yöntemin yaygın olarak ülkemizde de uygulanması ile iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesinde büyük bir yol kat edileceği son derece açıktır. İnsan hatalarını önleme yaklaşımları gibi bir çok yöntemin yaygın olarak ülkemizde de uygulanması ile, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesinde büyük bir yol kat edileceği son derece açıktır. C M Y CM MY CY CMY K 57 MAKALE Mert Dinçer Teknik Koordinatör 3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü TOZLA MÜCADELE BAŞLADI Tozla Mücadele Yönetmeliği Neler Getirdi? Tozla Mücadele Yönetmeliği, 5 Kasım 2013 Salı günü 28812 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. Yönetmelik, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30. Maddesi’ne dayanılarak düzenlendi. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına giren her türlü toz risklerinin önlenebilmesi amacıyla, tozla mücadele etmek ve bu işlerde çalışanların tozun etkilerinden korunmalarını sağlamak için alınması gerekli önlemlere dair usul ve esasları belirlemektir amacıyla hazırlanmıştır. İ şveren, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun dördüncü maddesinde yer alan yükümlülüklerinin yanı sıra; bu Yönetmelik kapsamında bu belirtilen hususları yerine getirmekle yükümlüdür. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan birer temsilci ile İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndan iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapmaya yetkili iş müfettişi, SGK’dan bir temsilci, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nden bir hekim ile bir mühendis/İş sağlığı ve güvenliği uzmanı, en çok üyesi olan çalışan ve işveren konfederasyonlarından birer temsilci ve Bakanlıkça uygun görülecek tozla mücadele ve toza bağlı meslek hastalıkları konularında çalışmaları bulunan üniversitelerin tıp ve mühendislik fakültelerinden birer öğretim üyesinin katılmasıyla bir komisyon kurulur. Bu komisyon üyelerinin görev süresi üç yıldır. Süresi bitenler yeniden görevlendirilebilir. Bu komisyon yılda olağan bir kez, komisyon üyeleri ve Bakanlığı’n isteği üzere olağanüstü toplanarak komisyona gelen görüş ve önerileri değerlendirir. Komisyonun sekreterya hizmetleri, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür. Komisyonun görev, yetki ve sorumlulukları Bakanlıkça çıkarılacak bir Yönerge ile düzenlenir. Tozla Mücadele Birimi; toz kontrolünden sorumlu en az bir mühendisi, toz laboratuvar sorumlusu, yeterli sayıda örnekçi, toz örneği alma cihazı ve laboratuvardan oluşur. İşveren ve alt işveren dahil toplam çalışan sayısı 300 ve daha fazla olan maden işletmeleri, Bakanlıkça yeterliliği kabul edilmiş TMB kurmakla yükümlüdür. Daha önce kurulmuş olan TMB’ler yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç 1 yıl içerisinde yeterliliklerinin tespiti için Bakanlığa başvuruda bulunurlar. Daha önce kurulmuş olan TMB’lerdeki akredite olmuş toz ölçebilen laboratuvarlar Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç 6 ay içerisinde yeterliliklerinin tespiti için Bakanlık’a başvuruda bulunurlar. Maden dışı işletmeler ile çalışan sayısı 300’den az olan maden işletmelerinden, işverence toz ölçümünün yapılmadığı durumlarda Bakanlık iş müfettişinin isteği üzerine İSGÜM tarafından 1’er ay aralıklarla yapılacak 3 toz ölçüm değeri sonuçlarının EK-1’de verilen listedeki Zaman Ağırlıklı Ortalama Değerlerin (ZAOD/TWA) üzerinde çıkması halinde, Genel Müdürlükçe yapılacak değerlendirme sonucunda gerekli görülen işyerleri Bakanlıkça yeterliliği kabul edilmiş TMB kurmakla yükümlüdürler. Toz ölçümleri lifsi tozlar hariç gravimetrik yöntemle yapılır. SiO2 içeren solunabilir toz toplam konsantrasyonu ve toz içindeki kristal SiO2 yoğunluğu İSGÜM yada Bakanlıkça yeterliliği kabul edilmiş TMB veya Bakanlıkça yeterliliği kabul edilmiş akredite olmuş toz ölçebilen laboratuvara tespit ettirilir. Tüm işyerlerinde solunabilir tozlar metreküp havada miligram olarak hesaplanır. Asbest ve diğer lifsi yapıda toz oluşan işletmeler ile tamamlayıcı tesislerinde toz yoğunluğu değerlendirilmesi lif sayımı yöntemi ile yapılır. Toz Örnekleri solunum seviyesinde, havadan toz numunesi alma konusunda eğitim görmüş örnekçi tarafından alınır. İşyerlerinde periyodik olarak solunabilir toz yoğunluğu ölçümleri, risk değerlendirme sonuçları da dikkate alınarak hazırlanacak yıllık programa göre yapılır. Toz örnekleri üretim yapılan günlerde toz kaynaklarının fazla olduğu yerlere öncelik ve önem verilerek en çok çalışan vardiyada ve tüm vardiyayı temsil edecek sürede ve sayıda alınır. Toz ve Tozun Çalışanlar Üzerindeki Zararları Teknik anlamda toz, havada asılı olarak kalabilen, büyüklüğü 0.1 ile 25 mikron arasında değişen katı parçacıklardır. Tozun partikül büyüklüğü çok değişik olabilir. Tozlar fiziksel, kimyasal özelliklerine veya biyolojik davranışlarına göre sınışandırılabilir. İnsan sağlığı bakımından tozun büyüklüğü, kimyasal bileşimi, yüzey şekilleri, çökme hızı gibi özelliklerin yanı sıra en önemli özelliği biyolojik davranışıdır. İnsan vücudunda tozlar değişik biyolojik etkiler gösterebilir. Tozlar biyolojik etkileri bakımından şu şekilde gruplandırılabilir: - İnert Tozlar: Bu tozlar (Örneğin; Baryum tozu) vücutta herhangi bir reaksiyona girmeden lenfatiklerle vücut dışına taşınır. Ancak bu tozlar da fazla miktarda olduğunda lenfatiklerde tıkanıklığa yol açar. - Toksik Tozlar: Bazı metallerin tozları solunum yoluyla vücuda girdiğinde değişik organlara yönelir, bazı kimyasal sistemlerle etkileşime girerek zararlı etkiler meydana getirir ve zehirlenmete neden olur. Bu tür tozlara toksik toz adı verilir. Kurşun, krom, nikel, kadmiyum gibi metallerin tozları bu gruba örnek olarak gösterilebilir. - Alerjik Tozlar: Bu tozlar solunum yollarında spazma yol açarak astım benzeri tabloya neden olur, deri ile temas ettiğinde de alerjik rahatsızlıklar yaratabilir. Pamuk tozu, keten, kenevir tozu, şeker kamışı tozu, kuşların tüylerinden gelen tozlar gibi organik tozlar ve cam yünü, kireç tozu gibi inorganik tozlar da bu grupta sayılabilir. - Fibrojenik Tozlar: Biyolojik etki ve insan sağlığı bakımından en zararlı olan grup fibrojenik tozlardır. Bu tozlar akciğerlere ulaştığında orada depolanır, fibrotik reaksiyona yol açar ve sonuç olarak öksürük, nefes darlığı gibi belirtilerle seyreden kronik akciğer hastalıklarına neden olur. - Kansorojen Tozlar: Bazı tozlar da özellikle akciğerlerde ve solunum sisteminin diğer bölümlerinde kansere neden olur. Bu konuda en çok bilinen örnek asbest lişeridir. Asbest akciğer kanserinin başlıca nedenidir. Kömür, tahta, ağaç, tahıl, mineral, metal, cevher ve maden ocaklarından çıkarılan taşlar vb. maddelerin elde edilmesi, taşınması, doldurulması ve boşaltılması, torbaların delinmesi, parçaların taşlanması, püskürtülmesi, öğütülmesi sonucu tozlar oluşur. Asbest; Aktinolit Asbest (CAS No 7753666-4), Grünerit Asbest (Amosit) (CAS No 12172-73-5), Antofilit Asbest (CAS No 77536-67-5), Krizotil (CAS No 12001-29-5), Krosidolit (CAS No 12001-28-4), Tremolit Asbest (CAS No 77536-68-6), lifli silikatları Mesleksel astım, mesleklere bağlı akciğer hastalıklarının en sık rastlanılanıdır. Meslek astımının görülme sıklığı, çeşitli istatistiklere göre % 2-15 arasında değişmektedir. Mesleksel astımın tipik bulgusu, belirtilerin çalışma günlerinde görülmesi, tatil günlerinde azalması veya tamamen ortadan kalkmasıdır. Akciğer hastalıkları aşağıdaki şekilde sınışandırılabilir: - Kömür işçisi pnömokonyozu (KİP): Kömür madenciliği sırasında, yeraltından kömür çıkarılması işlemi yapılırken fazla miktarda toz maruziyetine bağlı olarak meydana gelen bir akciğer hastalığıdır. Ancak kömür tozunun bileşiminde karbonun yanı sıra kükürt, fosfor, bazı mineraller ve bir miktar da silis vardır. Genellikle madenlerde çok uzun süre çalışılması sonucunda hastalık ortaya çıkmaktadır. - Asbestoz: Hastalığın nedeni asbest veya amyant denilen silika tozlarıdır. Asbestten yapılan malzemenin sıcağı geçirmemesi ve yanmaması nedeniyle çok çeşitli işlerde ve değişik yerlerde kullanılır. Asbest tekstilinin elektrik kablolarının üzerine sarılması suretiyle ısı yalıtımı sağlanır. Ayrıca inşaat sektöründe, fren ve debriyaj balatası üretiminde de dayanıklılık özelliğinden dolayı asbest kullanılmaktadır. Bunların dışında asbest çimento yapımında ve inşaat sektöründe boru üretiminde kullanılır. Tekstil fabrikaları, tecrit edici olarak sıvacılık ve boyacılıkta da kullanılmaktadır. 2. Organik Tozlara Bağlı Akciğer Hastalıkları Organik tozlara bağlı hastalıkların başında bissinoz gelir. Bissinoz; keten, kendir, kenevir ve özellikle pamuk tozlarından ileri gelen hastalıktır. Bu hastalık tekstil sanayinde çalışan işçilerde görülür. Genellikle 10-15 yıl gibi uzun bir süre tozlu yerlerde çalışan işçilerin üçte birinde ortaya çıkan bir hastalıktır. 1. İnorganik Tozlara Bağlı Akciğer Hastalıkları - Slikoz: Türkiye’de en sık görülen meslek hastalığıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun istatistiklerine göre 1952-1975 arasındaki 25 yılda saptanan 17.060 meslek hastalığının 15.347’si yani % 90’ı slikozdur. Hastalığın etkeni serbest silis veya diğer adıyla kuartz kristallerini kapsayan tozlardır. Bu hastalığın meydana geldiği iş kolları yeraltı çalışmaları madenler, tüneller, barajlar vb., taş ocakları, dökümhaneler, porselen, fayans, seramik, ateş tuğlası fabrikaları, yüksek fırınların yıkım ve bakımı, cam, kristal sanayi olarak sıralanabilir. Silikozise Sebep Olan Kot Taşlama İşlemi 59 DRAEGER MAKALE Dräger Kaçış Setleri ve Kaçış Başlıkları Dräger Saver CF Kaçış Setleri ve Parat Serisi Kaçış başlıkları, insan sağlığı için tehlikeli duruma dönüşen ortamlardan, güvenli ve kolay kaçışı sağlamak amacıyla geliştirilmiş, farklı tipte kaçış ekipmanlarıdır. 60 Kullanıcı gereksinimleri göz önünde bulundurularak geliştirilen Dräger Saver CF, taşıma çantası açıldığı zaman otomatik olarak aktif hale gelerek, içerdiği 200 barlık solunabilir hava silindiri kullanıcıya 15 dakika boyunca hava sağlarken, esnek başlığı acil durumda kaçış esnasında, yüz şekli ve büyüklüğüne bakılmaksızın herkes tarafından kolayca takılıp kullanılabilir. Gözlüklü ve sakallı kullanıcılar için de uygundur. Giyimi kolay alev geciktirici başlık, çevre görüşünü arttıran geniş bir vizöre sahiptir. Kaçış durumunda silindir içindeki hava azaldığında, çalan uyarı düdüğü kullanıcıyı uyarmaktadır. Dräger Saver CF, daha fazla hare- ket özgürlüğü ve muhafaza kolaylığı sağlamak üzere, karanlık ortamlarda da görülebilen taşıma çantası görünümünde kompakt bir tasarıma sahiptir. -15 ile +60 derece çalışma sıcaklık aralığında kullanılabilir. 89 / 686 / EEC Kapsamında CE onaylı, Llyods Register Module B EN 1146 : 2005 standardına uygun MED Onaylı, ayrıca silindiri EN 137, EN 402 standartlarına uyumludur. Filtreli Dräger Parat Serisi Kaçış Başlıkları ise, kullanıcıların mümkün olduğunca hızlı kaçış gerekliliği dikkate alınarak üretilmiştir. Yeni Seri Dräger Parat NG, Parat 4700 / 5500 / 7500 olmak üzere üç ayrı modelde üretilmiştir: DRÄGER PARAT 4700 ENDÜSTRİYEL KAÇIŞ BAŞLIĞI; içerdiği ABEK P3 Filtre ile toksik endüstriyel gazlara, buharlara ve partiküllere karşı koruma sağlar. Filtreli Kaçış cihazları için DIN 58647-7 gereğince onaylı olup, gaz ve kombine filtreleri için de EN 14387: 2004 gereğince onaylanmıştır. DRÄGER PARAT 5500 YANGIN KAÇIŞ BAŞLIĞI; içerdiği CO P2 Filtre ile Karbon Monoksit ve partiküllere karşı koruma sağlar. Filtreli Kaçış cihazları için EN 14387: 2004 gereğince ve ek olarak H2S‘e karşı (2.500 ppm) kullanım için DIN 58647 - 7 uyarınca test edilmiştir. DRÄGER PARAT 7500 YANGIN VE ENDÜSTRİYEL KAÇIŞ BAŞLIKLARI; içerdiği ABEK CO P3 Filtre ile Karbon Monoksit ve Toksik endüstriyel gazlar, buharlar, partiküller ve yangın gazlarına karşı koruma sağlar. Filtre yangın kaçış başlıklarına yönelik 403: 2004 EN - standartları, yangın kaçış filtrelerine yönelik DIN 58647-7 normları ve gaz ve kombine filtrelere yönelik 14387:2004 EN standartları gereğince test edilmiştir. Uygulama alanlarına bağlı olarak farklı ambalajlar tercih edilebilirken, omuz askısı veya bel askısıyla kullanılabilir. Buğulanma karşıtı malzemeyle kaplanmış vizörü sayesinde kullanıcısına geniş ve kusursuz bir görüş alanı sunar. Bu seri Hardcase ya da Softcase olarak iki farklı taşıma çantasıyla üretilmiştir. Bu yeni seriyi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, 8 yıl sonunda filtre değişimi şartıyla, 16 yıl raf ömrünün olmasıdır. UZMAN GÖRÜŞÜ Özlem Kaymaz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü (İSGÜM) İSG Uzman Yardımcısı - Kimya Mühendisi Solunum Koruyucular SOLUNUM KORUYUCU EKİPMANLAR Soluduğumuz havada bulunan, gözle görülemeyecek kadar küçük ve zararlı olan organizma, buhar, aerosol, enzim ve virüs ile tahrip edici özelliğe sahip toz zerreciklerinin vücudumuza girmesine engel olabilmek için kullanılan malzemelere solunum koruyucu ekipman denir. İş yeri havasında bulunan zararlı maddeler; metal toz ve buharları, çözücüler (solventler) çeşitli rahatsızlıklara neden olurlar. Örneğin, silis, amyant, kömür tozları gibi zararlılar pnömokonyoz olarak adlandırılan akciğer hastalığına neden olurlar. Bu ve benzeri zararlıların, işyeri ortamında bulunmasına izin verilen maksimum konsantrasyon değerlerini geçmeleri durumunda lokal veya genel havalandırma sistemleri kurulmalıdır. Ancak bu sistemlerin yetersiz kaldığı veya kurulamadığı bazı durumlarda solunum sistemi koruyucularının kullanılması gerekmektedir. Bir sonraki sayımızda “Ayak - Bacak Koruyucular” ile devam edeceğiz. KKD DOSYASI Çalışma Ortamındaki Solunum Riskleri Nelerdir? Solunum Koruyucu Ekipman Çeşitleri Tozlar: Katı halde havada küçüklü büyüklü parçacıklar halinde uçuşurlar. Partikül boyutları 1µm-5 µm arasında olan taneciklerdir. Solunum koruyucuları ikiye ayrılır veişyeri ortamının fiziksel özelliklerine göre seçilir: Duman: 1 µm -0.1 µm arasında partikül boyutlu taneciklerdir. Gazlar: Katı ve sıvıların reaksiyonundan oluşurlar ve gözle görülmezler. Kötü Koku ve Kaynak Dumanı: Çalışma ortamını rahatsız edici koku, duman ve buğu halinde olur. Aktif karbon filtreli maskelerle koruma sağlanabilir. Solunum koruyucu ürünlere ait uluslararası standartülkemizde de kullanılan EN149:2001+A1:2009 standardıdır. Standart, toz maskeleri ve yarım yüz maskelerine takılan partikül filtreleri için ürün koruma performansını ve test metotlarını belirler. EN 149:2001+A:2009 standardı maskelerin: • Filtre geçirgenliği, • Yüze temas kısımlarından sızdırmazlık, • Karbondioksit içerik kontrolü, • Nefes alma/verme direnci, • Görünür kontroller, • Temizleme ve enfeksiyon giderme ve • Yanıcı özellik gibi özelliklerinin test edilmesini isteyerek asgari gereklilikleri sağlar. 1. Hava temizleyici, 2. Temiz hava beslemeli olanlar. KKD DOSYASI 1. Hava Temizleyici Maskeler • Toz Maskesi Ortamda bulunan toz partikülleri çalışanın solumasıyla maske yardımıylabir filtre tarafından tutulur. Bu filtre mekanik filtre tipi toz maskesi ya da kimyasal filtre tipi toz maskesi olabilir. Kimyasal filtre tipi maskelerhavada bulunan toz, gaz, duman ve toksikpartiküllere karşı kullanılır. Zararlı gazlar ve partiküller, aktif granül kömür (karbon) tarafından emilerek reaksiyona sokulur. Toz maskeleri kullanım alanlarına göre FFP1, FFP2, FFP3 olmak üzere 3 çeşit sınıfa ayrılır. Maskelerin P1, P2, P3 yazan kısımları filtre tipini belirtir. FFP’nin Anlamı Nedir? FF: Yüz maskesi(FaceFilter) demektir. Toz maskeleri, maden ve metal sanayi başta olmak üzere diğer sanayi alanlarında, ilaç enstitüsünde, mikrobiyoloji laboratuvarlarda, tekstilde, hastanelerde, bulaşıcı hastalık tehlikesi taşıyan alanlarda kullanılmaktadır. FFP1 Toz Maskesi; EN standartlarında, 10 mikrondan büyük toksin içermeyen (inert) tozların bulunduğu çalışma alanlarında, taşlama ve delme işlerinde, zararsız su ve yağ bazlı,rahatsız edici partiküllerdenve nemlerden korunmak için kullanılmaktadır. Kansere yol açan radyoaktif maddeler ve enzim içerikli geçişli biyolojik maddelere karşı kullanılmaz. Sınıfı / Korunma Ortamları / Korunma Düzeyi FFP1 Toksik İçermeyen Tozlar % 78 FFP2 Kansere yol açabilecek tüm tozlar, aerosoller, demir tozları, % 92 Talaş tozları, sunta tozları, FFP3 Tüm toksik tozlar, virüsler, bakteriler, enzimler. % 98 Dikkat! - Çalışan rahatsız bir şekilde soluk alıp vermeye başladığını hissettiğinde maskeyi değiştirilmesi önerilir. - Ortamda sadece toz var ve eşik sınır değerin üstünde ise toz maskesi kullanılır. Ortamda tozun yanı sıra yoğunluğu eşik sınır değerin altında olan kaynak-lehim gibi organik gazlar bulunuyorsa aktif karbonlu toz maskeleri ile koruma sağlanabilir. Eğer ortamda ağır derecede gaz varsa kimyasal filtre tipi maskeler yerine gaz maskesi ya da oksijen beslemeli solunum cihazı kullanmaları tavsiye edilir. Bunun için işyeri ortamında ölçüm yapılması mutlaka gereklidir. Gaz / Buhar Maskesi: Gaz maskeleri yarım yüz ve tam yüz maskesi ve bu maskeler üzerine takılan filtrelerden oluşur. Gaz yoğunluğunun düşük olduğu geniş alanlarda, kısa süreli acil durumlarda kullanılır. Sürekli kullanılmaz ve oksijen yetersizliğidurumunda(oksijen miktarının %19’un altında olduğu durumlarda) yararlı olmaz. Filtreler, kullanım yerlerine göre farklı tiptedir. Gaz filtreleri aşağıdaki şekilde ad ve renklerle sınıflandırılır.En genel kullanılan tam koruma sağlayan gaz filtresi ABEK tipi filtredir. Filtre Tipleri: • Kahverengi - AX - Organik bileşenlere ait gaz ve buharlar, kaynama derecesi < 65 oC • Kahverengi - A - Organik bileşenlere ait gaz ve buharlar, kaynama derecesi > 65 C • Gri - B - İnorganik gazlar ve buharlar, klor, hidrojensülfür, hidrosiyanikasit, vb. • Sarı - E - Sülfürdioksit, Hidrojenklorür, • Yeşil - K - Amonyak • Kırmızı - Hg - Civa buharı • Siyah - CO - Karbonmonoksit • Mavi - NO - Nitrojenmonoksit dahil nitroz gazları • Beyaz - P - Partiküller FFP2 Toz Maskesi; Zehirli olmayan etkisiz ince tozlara, kaynak dumanları, hafif zehirli tozlar, cam elyafı, kurşun toz ve dumanı,asbestos, polenler, yağ tanecikleri, hafif zehirli aerosollere karşı kullanılmaktadır. FFP3 Toz Maskesi; ise yüksek savunma mekanizması ile en küçük zararlı toz zerreciklerinden, kokulardan, bulaşıcı hastalıklardan korunma sağlarken, pek çok kimya ve sanayi endüstrilerinde kullanılmaktadır. Sporlar, bakteriler, proteolitik enzimler, radyoaktif parçacıklar, kansorojen maddelere karşı etkilidir. 64 Yarım Yüz Maske Tam Yüz Maske KKD DOSYASI 2. Hava Beslemeli Solunum Sistemi İş yeri havasında bulunan zararlı etkilerden korunmak üzere hortum vasıtasıyla dışarıdan hava verilen sistemlerdir. Tehlikeli konsantrasyonlardaki toz, sis, buhar veya gaz içeren tanklar, kuyular, vb. yerlerde kullanılırlar. • Oksijen Beslemeli Solunum Sistemleri Zararlı gazların yüksek konsantrasyonlarında ve oksijen yokluğunda tam bir solunum sağlarlar. Oksijen miktarının %19’un altında olduğu durumlardadışarıdan temiz hava beslemeli, tüplü/basınçlı maskeler ya da oksijen maskeleri kullanılmalıdır. Gaz/Buhar Filtreleri 10 X MAK veya 1000 ppm (5000 ppm)’e kadar olan konsantrasyonlardaki gaz ve buharlara karşı kullanılmalıdır. (Hangisi daha düşük ise) Gaz ve buhar filtreleri ayırt edilemeyen özelliklere (koku & tat) sahip kirleticilere karşı kullanılmamalıdır. Solunum Koruyucu Seçimi Hava temizleyici maskeler için ilgili uluslararası standart numaraları aşağıdaki tablodaki gibidir: Dikkat! • Gazın türü bilinmiyorsa tam koruma sağlayan ABEK filtre kullanılır. • Eşik sınır değerin üzerinde gaz ve toz bir arada ise ABEK P3 filtre kullanılır.Bunun için mutlaka işyeri ortamında ölçüm yapılmalıdır. Endüstride solunumu güçlendiren kimyasallardan kaynaklanan tehlikeler altında çalışan kullanıcılar için,gerekli ve doğru ekipmanların seçiminin doğru yapılabilmesi için bazı verilerin doğru tespit edilmesi önemlidir. Çalışma ortamında özellikle aşağıdaki konuların aydınlatılması gerekmektedir: - Çalışma ortamında yer alan tehlike oluşturan maddeler nelerdir? - Konsantrasyonları nelerdir? (ppm,mg/metreküp) - OEL değeri nedir? (maruz kalınan sınır değeri) - Tehlike oluşturan maddeler gaz mı, toz mu veya her ikisi bir arada mı? - Tehlike oluşturan maddeler koku veya tat gibi ayırt edici bir özelliğe sahip mi? - Tehlike oluşturan maddeler sağlık için aniden tehlikeli sınıra gelebilir mi? - Ortam havasında yeterli oksijen var mı? - İlave solunum koruyucu ekipmana ihtiyaç var mı? 65 Koruma Faktörü En uygun solunum koruyucunun seçimi için,ortamda sorun yaratan tehlikeli maddenin doğru tespit edilmesi,seçilen koruyucu ekipmanın hangi limitler dahilinde koruma sağladığının doğru bilinmesi ile tehlike oluşturan maddeler ve bunların konsantrasyonu ile çalışma ortamında maruz kalınabilir sınır değerinin bilinmesi gerekmektedir.Bunun için işyerinde yapılan ölçümler yardımıyla koruma faktörünün hesaplanması gerekmektedir. Herhangi bir madde için OEL değeri,mevcut verilere göre,belirli referans bir süre için,mesai süresince ortam havasında bulunduğu halde,nefes alma sonucu herhangi bir olumsuz etki yaratmayan maddenin konsantrasyon sınır değeridir. Gerekli koruma faktörünün nasıl hesaplandığına bir göz atalım: Solunum koruyucu ekipmanların seçimi için hazırlanmış aşağıdaki tablodan,hesaplanan 50 koruma faktörü için en az P3 filtreye sahip toz maskesi kullanılması gerektiği anlaşılır. 66 Yandaki tablodan da anlaşıldığı üzere FFP1 tipi maske 4 kata, FFP2 tipi maske 12 kata ve FFP3 tipi maske 50 kata kadar koruma sağlayabilme özelliğindedir. Sektörlere göre ve ortamda bulunan maddelerin miktarlarına göre kullanılması önerilen filtre tipi için aşağıdaki tablodan yararlanılabilir: - Kapalı ortamlarda, solunum koruyucu donanım seçiminde ortamdaki oksijen miktarının ölçülmesi hayatidir. Oksijen düzeyinin yetersiz olduğu ortamda, hava beslemeli solunum koruyucular kullanılmalıdır. Oksijen miktarının %19’un altında olduğu durumlarda, oksijenin yetersiz olması ve metan gazı birikmesi riski nedeniyle toz maskeleri kullanılamaz. Dışarıdan temiz hava beslemeli, tüplü/basınçlı maskeler ya da oksijen maskeleri kullanılmalıdır. Oksijen düzeyi yetersizken hava beslemesi olmayan gaz ya da toz maskelerinin kullanımı boğulma nedeniyle ölümle sonuçlanabilir. - Sakallıveyauzunfavorili/ bıyıklıikenmaskekullanılmamalıdır. - Maskelerde kullanım süresi tavsiye edilemez. Maskenin kullanım ömrü: • Toz Tipi • Toz yoğunluğu • Maske koruma kademesi (P1,P2,P3) • Kullanıcı biyolojik özellikleri (Normal insan dakikada 16 nefes alıp verir, sigara kullanan insan dakikada 20 nefes alıp verir.) • Maruziyet durumuna göre, değişiklik gösterir. Çalışanlara yapılan rutin tıbbi tetkikler ile periyodik sağlık kontrolleri için Türkiye’nin her yerinden bize ulaşarak mobil hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz. İletişim Bilgilerimiz: Tel: + 90 312 344 01 96 - Fax: +90 312 343 66 46 www.ekoteknikisg.com - [email protected] 67 DOSYA Yazar Adı / mail Fotoğrafçı Adı / mail Ekoteknik İSG Ekoteknik İSG İş İş Sağlığı SağlığıGüvenliği Güvenliğive veÇevre Çevre Dergisi Dergisi Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm İş Sağlığı İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm larca adım adım leri gelişme uzmanlarca etmek,, uzman takipetmek adımtakip adım leri gelişme zi kk, ,özel elere n makal yazıla erimizi söyleşillerimi özel söyleşi ulaşma lereulaşma makale yazılan rına iğiğive konularına çevre konula veçevre sağlığı k , kiş, iş güvenli okuma sağlığıgüvenl okuma için,, bilmekiçin haberle tüm dair eriribilmek haberl tüm dair olun abonee olun İSG’yee abon ekni Ekot kkİSG’y ekni Ekot ... n ... gelsin sinizee gelsi adresiniz inizadre Derg iniz Derg Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL TLŞubesi , 359 70305321 40 şa Abonelik Yurtiçi - Mithatpa KREDİ(Yıllık) No: YAPIBedeli Hesap 1 0707 7030532 , 359800728 şa ,Şubesi - Mithatpa 759 No: YAPI Hesap 353 0015 rket Şubesi Finansma K -KREDİ VAKIFBAN 0707 759 VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 Adınız, Soyadınız: Adınız, Soyadınız: Firmanız, Göreviniz: Firmanız, Göreviniz: Adresiniz: Adresiniz: Telefonunuz, Faksınız: Telefonunuz, Faksınız: GSM: GSM:E-posta: E-posta: 68 64
© Copyright 2024 Paperzz