Son sayımız için tıklayınız

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
AKŞEHİR MESLEK YÜKSEKOKULU
SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
Cilt 1 ● Sayı 4 ● ISSN 1309-6729 ● Ocak 2013
Sahibi
Selçuk Üniversitesi
Akşehir Meslek Yüksek Okulu Adına
Prof. Dr. Fehmi KARASİOĞLU
Editör
Öğr. Gör. Habip Mehmet SEVGİ
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Fehmi KARASİOĞLU & Doç. Dr. Mikail ALTAN
Doç. Dr. Aykut BEDÜK & Yrd. Doç. Dr. Kadir ÖZTAŞ
Yrd. Doç. Dr. Alper Tunga ALKAN & Yrd. Doç. Dr. Emine ARSLAN
Yazışma Adresi
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Dergisi Editörlüğü
Kozağaç Mevkii 42550 – Akşehir – Konya
Telefon: 0 332 814 01 11
E-mail: [email protected]
http://aksehirdergi.selcuk.edu.tr
Dergide yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazarlara aittir.
Makale yazım kurallarını internet adresimizden öğrenebilirsiniz.
HAKEMLER
Prof. Dr. Abdülkadir BULUŞ, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Adem ESEN, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
Prof. Dr. Adem ÖĞÜT, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Ali ACAR, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Birol AKGÜN, Necmettin Erbakan Üniversitesi
Prof. Dr. Çağatay ÜNÜSAN, KTO Karatay Üniversitesi
Prof. Dr. Doğan UYSAL, Celal Bayar Üniversitesi
Prof. Dr. Fehmi KARASİOĞLU, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Hamza ATEŞ, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan Hüseyin BAYRAKLI, Afyon Kocatepe Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan Kürşat GÜLEŞ, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Kurtuluş KARAMUSTAFA, Erciyes Üniversitesi
Prof. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Mahmut TEKİN, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Meryem Akoğlu KOZAK, Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Naim Ata ATABEY, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Orhan ÇOBAN, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Orhan GÖKÇE, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Osman OKKA, KTO Karatay Üniversitesi
Prof. Dr. Önder KUTLU, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Tahir AKGEMİCİ, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Ahmet AY, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Ali ALAGÖZ, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Ali ŞAHİN, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Atilla KARAHAN, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Aykut BEDÜK, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Baki YILMAZ, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Çetin BEKTAŞ, Erzincan Üniversitesi
Doç. Dr. Gülise GÖKÇE, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. H. Tuğba EROĞLU, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Haldun SOYDAL, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Haluk TANRIVERDİ, Sakarya Üniversitesi
Doç. Dr. Melek Acar BOYACIOĞLU, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Mete SEZGİN, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Mikail ALTAN, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Muammer ZERENLER, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Murat ÇEMREK, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Murat ÇETİNKAYA, Gazi Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa SEMİZ, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Rıfat IRAZ, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Serdar ÖGE, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Süleyman KARAÇOR, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Zeynep KARAÇOR, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Ahmet YATKIN, Fırat Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Adnan KALKAN, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ahmet KAYA, Harran Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Emine ARSLAN, Selçuk Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Erdal BAYRAKÇI, Selçuk Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Haluk DUMAN, Aksaray Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Emre GÖKTÜRK, Necmettin Erbakan Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İsmail SEVİNÇ, Selçuk Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILDIZ, Selçuk Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Metin AKSOY, Selçuk Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN, Selçuk Üniversitesi
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
İÇİNDEKİLER
Uğur AYBARÇ
Didem TEZSÜRÜCÜ
TEKNOLOJİ YÖNETİMİ VE REKABET
..... 1
Atila KARAHAN
Emine ARSLAN
SAĞLIK HİZMETLERİNDE HİZMET KALİTESİ VE HASTA
TATMİNİ ARASINDAKİ İLİŞKİ VE BİR UYGULAMA
..... 9
Ahmet KAYA
BASİT DOĞUM VE ÖLÜM SÜREÇLERİ İÇİN ALTERNATİF BİR
YAKLAŞIM
..... 19
Kadir ÖZTAŞ
İNANÇ TURİZMİNDE YENİ BİR DESTİNASYON:
HOCA AHMET YESEVİ TÜRBESİ VE TÜRKİSTAN
.....25
A. Aslan ŞENDOĞDU
Meral ERDİRENÇELEBİ
DEVLET VE ÖZEL SEKTÖRDE SAĞLIK HİZMETİ VEREN
İŞLETMELERDE İÇ PAYDAŞLARIN KURUMSAL İTİBARI
ALGILAMASI: KURUMSAL İTİBARIN BİLEŞENLERİ ÜZERİNE
BİR ARAŞTIRMA
..... 39
Didem TEZSÜRÜCÜ
Şebnem ADA
ONLINE SOCIAL CAPITAL AND DISASTER RESPONSE:
A RESEARCH AGENDA
..... 49
Hacı Arif TUNÇEZ
TMS 1: FİNANSAL TABLOLARIN SUNULUŞU
..... 55
Yılmaz UZER
KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ EKONOMİK DEĞER:
AKŞEHİR GÖLÜ
..... 67
Dergi Yazım Kuralları
..... 73
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
TEKNOLOJİ YÖNETİMİ VE REKABET
Uğur AYBARÇ*
Öğr. Gör. Dr. Didem TEZSÜRÜCÜ**
ÖZET
Günümüzde teknoloji, gün geçtikçe ilerlemekte ve üretim sürecinde yeni teknikler ile imalat teknolojilerini de
beraberinde getirmektedir. Teknolojik değişim hızındaki artış sonucu, mevcut teknolojilerin yaşam ömürleri kısalmakta ve
yerlerini daha gelişmiş yeni teknolojiler almaktadır. Bu nedenle değişen dünyanın takip edilebilmesi için işletme açısından
teknoloji yönetimi konusu önem arz etmektedir.
Bu makalede teknoloji yönetimi, teknoloji yönetiminin önemi ve sağladığı faydalar, rekabet açısından teknoloji
yönetiminin önemi ele alınmaktadır.
Anahtar kelimeler: Teknoloji, Teknoloji Yönetimi, Rekabet, Teknoloji Yol Haritası
TECHNOLOGY MANAGEMENT AND COMPETITION
ABSTRACT
Nowadays, technology improves day by day, so that it brings together that new techniques in operation methods and
production techniques. The progress of technological change rate gives rise to shorten importance of present techniques and
more progressed new techniques have taken place of them. So that the technology management topic is of major important
for firm to be able to follow the changing world.
In this article technology management, the important of technology management and its advantage in terms of
competition, the important of technology management in terms of firms is discussed.
Keywords: Technology, Technology Management, Competition, Technology Road Map
GİRİŞ
Gelişen ve değişen dünyada tüketici beklenti ve istekleri de dinamik bir şekilde değişim göstermektedir. Bu nedenle
rekabet açısından işletmeler, tüketici beklentilerini en iyi şekilde tespit edip bu beklentileri üretimlerine yansıtmaları ve
bunun bir getirisi olarak da ülke sınırları içerisinde rakiplere karşı avantaj sağlamları gerekmektedir. İşletmelerin bu yönde
sahip oldukları tavır esas itibariyle klasik bir rekabet durumunda var olma çabasıdır. Ancak 21. yüzyılın ilk yıllarını
yaşadığımız bugünlerde tüketici beklentilerinin yerine getirilmesi işletmelerin varlığını korumada tek başına yeterli bir etkiye
sahip değildir. Bunun nedeni, çağımızın getirdiği küreselleşme olgusunun rekabet açısından işletmeleri bulundukları ülke
sınırları dışında da var olmaya zorlamasıdır. Günümüz piyasalarında esen küreselleşme rüzgarı etkisiyle ülke sınırlarının
ekonomik anlamda ortadan kalkması, özellikle işletmeler açısından aslında hiç bitmeyecek olan bir rekabet maratonun
başlangıcı niteliğindedir ve bu rekabette teknoloji alt yapısı ve bunun iyi bir şekilde yönetilmesi en önemli kilit nokta olarak
görülmektedir.
KAVRAMSAL BOYUTUYLA TEKNOLOJİ
Teknoloji kelime yapısı olarak; sistematik işlem yapma anlamına gelen “Technikos” ile sanat, bilim anlamına gelen
“Logia” kelimelerinden türeyerek, bugünkü anlamını kazanmasının yanı sıra, tanım olarak “teknik bilgi (know how), bilgi
*
CMS Ar-Ge Merkezi, Metalurji ve Malzeme Mühendisi, [email protected]
Celal Bayar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected]
**
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
(knowledge), buluş (invention) ve yenilik (innovation) gibi doğrudan insan faaliyetlerinin değişik tiplerini içeren bir kısaltma
olup, verimlilik, büyüme, istihdam ve rekabet edebilirlik gibi ölçülebilir ekonomik değişkenlerin açıklanmasında önemli role
sahip bir olgu” (Ayhan, 2002: 2–3) şeklinde ifade edilebilir. Teknoloji ifadesi ilk çağlardan günümüze kadar sürekli bir
değişim, gelişim ve dönüşüm gösterdiği gibi, kavramsal açıdan da özellikle iktisat literatüründe sürekli bir anlam değişimine
konu olmuştur. Neo-klasik iktisat teknolojiyi dışsal bir üretim faktörü (Topal, 1998, 8) olarak ele alırken Joseph Schumpeter
teknolojiyi içsel bir faktör olarak açıklamıştır (Narin, 1999, 7). Ancak Schumpeter’de, teknolojik değişim kesikli bir süreç
olarak ele alınmaktadır. Oysa teknolojik değişim “artımsal” bir özellik taşımakta ve küçük buluşlar büyük verimlilik
artışlarına neden olabilmektedir (Kırım, 1990; 14). Teknolojinin dışsal mı yoksa içsel bir üretim faktörü mü olduğu
konusundaki görüş farklılıklarının yanı sıra her iki görüşün de açıklamada yetersiz kaldığı teknolojik gelişme ve ülkeler
arasındaki gelişmişlik farklılıkları nedenlerini evrimci kuram açıklamıştır. Buna göre ülkeler arasında oluşan teknolojik
gelişmişlik farklılıklarının temel nedeni, ülkelerde faaliyet gösteren işletmelerin yapmış oldukları AR-GE yatırımlarından
kaynaklanmaktadır. Yapılan bu yatırımlar, işletmeler arasında teknolojik üstünlüğe neden olurken aynı zamanda da
bulundukları ülkelerin ekonomilerinde etkili olarak ülke gelişimine katkıda bulunmaktadır.
TEKNOLOJİ ÖRGÜTLENMESİ
İfade edildiği gibi tarih sahnesinde teknoloji çok farklı açılardan ele alınmış, ortaya konan ifadelerde yer alan eksiklikleri
gidermek için her defasında daha sağlıklı ifadeler ve tanımlar kullanılmıştır. Ancak teknoloji konusunda yapılan çalışmalar
sadece teknolojinin kavramsal boyutta ele alınması ile ilgili değildir. Aynı zamanda teknolojinin örgütlenmesini de detaylı bir
biçimde ele almaktadır. Teknoloji örgütlenmesinin gelişimi açısından ele alınacak olursa ilk olarak söz edilmesi gereken
konu meydana getirilen sanayi devrimleridir. Başlangıç noktası olarak ise tarım toplumu kavramını sona erdirip sanayi
toplumu olarak adlandırılan döneme damgasını vuran buhar makinesinin icat edilmesi (Narin, 1999; 10) ve bunun sanayide
kullanılabilir hale getirilmesi ile başlayan ve izleyen yıllarda meydana gelen diğer teknolojik gelişmelere dayandırılabilir.
Teknolojinin örgütlenmesi anlamında yapılan ilk çalışma Frederick Winslow Taylor’ın 1911 yılında yayınladığı “Bilimsel
Yönetimin İlkeleri” eseridir. Bu çalışmada yer alan ve Taylorizm felsefesi olarak bilinen yönetim anlayışının sahip olduğu
temel mantık; işçilerin emek süreci üzerindeki kontrolleri devam ettiği sürece emek gücünün potansiyelinden tam olarak
yararlanmanın mümkün olmadığı yönündedir (Ansal, 1996; 10). Bu nedenle yapılan işlemlerde işbölümünün arttırılması ile
vasıflı iş gücüne olan bağımlılığı azaltma amaçlanmaktadır. Benzer bir düşünce yapısı da esas itibariye Henry Ford
tarafından benimsenmiştir. Fordizm olarak bilinen ve temelinde emek sürecinde yönetimin, işçilerin becerilerine olan
bağımlılığını ortadan kaldırıp, işçileri vasıfsızlaştıran bir dizi adımın mekanize olmuş bir biçimidir (Ansal, 1996; 10).
Taylorizm’den farklı olarak işçilerin makineler arasındaki hareketlerinden kaynaklanan zaman kayıplarını ve verim
düşüklüğünü önlemek için makineler, üretim sürecindeki sıraya göre birbirine kayan bant sistemiyle bağlanmaktadır. Aynı
maldan çok sayıda üreterek maliyeti düşürme Fordist sistemin sahip olduğu diğer bir özelliktir (Narin, 1999; 12). Ancak bu
özellik bir dezavantaj olarak da görülebilir. Çünkü böylesi bir yığın üretim stratejisini izlemek, işletmenin üretim esnekliğini
azaltarak tüketici beklentilerindeki değişimleri karşılayamamasına, stoklara yönelik çalışarak stok maliyetlerinin artmasına ve
özelliklede çalışanlarda meydana gelen iş tatminsizliğine neden olmaktadır. Nitekim bunun olumsuz bir getirisi olarak
1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi nedeniyle taleplerde meydana gelen daralma, aşırı stok birikimlerine sebep olarak
Fordizm’in krize girmesine yol açmıştır (Narin, 1999; 13).
Bir taraftan dünyayı etkisi altına alan Petrol Krizi, diğer taraftan da Fordist sistemin reform gereksinimi bu rejimi,
sermayenin değersizleşmesi ve karlılığın azalması kaynaklı “kar sıkışması krizi” ile karşı karşıya bırakmıştır (Topal, 1998;
10). Meydana gelen bu kriz nedeniyle üretim modelinde değişikliklerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuş ve Post-Fordist sistem
oluşturulmuştur. Üretimin esnek olması, siparişe göre küçük ölçekli üretim yapılması ve aynı üretim tesisinde birden fazla
ürün üretilebilmesi (Başer, 2002; 41) Post-Fordist sistemi karakterize eden temel özelliler olarak ifade edilebilir.
TEKNOLOJİ YÖNETİMİ
Görüldüğü gibi tarihsel süreç içinde teknoloji ifadesi içeriğinin ve teknoloji örgütlenme aşamalarının sürekli olarak
tartışılması aslında hiç bitmeyecek olan bir teknoloji yönetimi yolculuğunun başlangıcını oluşturmaktadır.
Teknoloji yönetimi tanım olarak; teknolojik değişimlerin takip edilmesi, firma için önem arz eden ilerlemelerin izlenmesi
ve uygun teknolojilerin firmaya adaptasyonu sırasında etkin rol oynayan bir yönetim tekniğidir. Teknoloji yönetiminin ilgi
alanı; yeni ürün geliştirme ve bu ürünün ticarileşmesini sağlamak için sürdürülen bütün operasyonel ve kurumsal
faaliyetlerdir (Akyos, 2002). Teknoloji yönetimi konusunda, teknolojiyi firma bazında planlama, koordine etme ve
yönlendirmeyi kapsayan mikro ve ülke genelinde teknolojik tahmin, teknolojik planlama, bilim-teknoloji politikalarının
belirlenmesi, uygulanması ve kontrolüyle ilgili etkinliklerin tümünü kapsayan makro yaklaşımdan söz etmek mümkündür.
2
Uğur AYBARÇ – Didem TEZSÜRÜCÜ
Esas itibariyle bir işletme ele alınacak olursa, bu işletme için oluşturulabilecek Teknoloji Yönetimi Mimarisi Modeli Şekil
1’deki gibidir.
Şekil 1. Teknoloji Yönetimi Mimarisi
Kaynak: Cory, 1993; 43.
Bu model daha detaylı ele alındığında; ilk olarak dikkati çeken nokta İşletme Stratejisi ile Teknoloji Stratejisinin birbirini
desteklemesidir. Burada işletme belirleyeceği stratejileri hayata geçirebilmek için uygun bir teknolojik alt yapıya sahip
olması gerekmektedir. Bu teknolojik alt yapıyı da elde edebilmek için işletme stratejisi ile uyumlu bir teknoloji stratejisi
oluşturması ve bu stratejiyi hayata geçirmesi gerekmektedir. Modeli ilk basamağından incelemek gerekirse; işletme amaçları
ile işletmenin sahip olduğu teknolojik amaçların birbirini destekleyici nitelikte olması gerekmektedir. Bu amaçlar
doğrultusunda işletme endüstri analizi yaparak piyasadaki rakiplerin ürünlerini incelemenin yanı sıra AR-GE analizleri ile de
yapacağı yenilikleri (gerek mevcut ürün fonksiyonelliğini arttırma, gerekse de yeni bir ürün ortaya çıkarma) belirleyecektir.
Bir sonraki basamakta artık piyasada rekabet edebilmenin yollarını bulmak amacıyla rekabet analizi yaparak kendisine uygun
avantajlar ortaya çıkarmanın yollarını arayacaktır. (Özellikle bu noktada piyasada var olan bir üründe tersine mühendislik∗
yoluyla bu ürünün üretim bilgisinin çıkartılarak daha uygun ya da farklı fonksiyonel özellikler katarak ürünü yeniden üretip
piyasaya sürme ile ürüne rakip bir ürün çıkartılabilir) Diğer bir basamak işletmenin yenilik ve yaratıcılık yönlerini kullanarak
yeni ürünlerin üretilmesi sağlanabilir. Tabiî ki yaratıcılık sonucu yeni ürünlerin üretilebilmesi için uygun yaratıcı fikirlerin
oluşturulmasının yanı sıra diğer önemli bir konu işletmenin teknoloji alt yapısının bu yenilikleri destekleyici nitelikte olup
olmamasıdır. Eğer bu alt yapı uygun değil ise gerekli teknoloji alt yapı planlamaları ve tahminleri yapılarak risk analizleri
∗
Mevcut bir üründen yola çıkarak üretim sürecinde işlem sırasında geriye doğru giderek tüm üretim sürecinin anlaşılmasına yönelik yapılan
çalışmalardır.
3
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
oluşturulmalıdır. Ayrıca gelecekte işletmeye değer katacağına inanılan alternatif teknolojiler araştırılmalı, incelenmeli ve bu
teknolojilerin elde edilmesi için satın al ya da üret süreçleri değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler sonucunda işletme eğer
gerekli gördüğü bu teknolojiyi üretemeyeceğine karar verirse bunun transferi için teknolojinin nasıl, ne şekilde ve nereden
transfer edileceğini araştırmalı ve gerekli fonun sağlanması için çalışmalara başlamalıdır. Tüm bu süreç sağlıklı bir şekilde
tamamlandıktan sonra artık transfer edilen teknoloji ile yeni ürünlerin hayata geçirilmesi işlemine geçilebilir. Bu noktada da
özellikle işletmenin stratejik planların, işletmeye rekabet avantajı kazandıracağına inanılan yeni ürünlerin hayata
geçirilebilmesi için taktik planlara dönüştürülmesi gerekmektedir.
TEKNOLOJİ YÖNETİMİNİN ÖNEMİ
Görüldüğü gibi aslında teknoloji yönetimi işletme stratejisi ile işletmenin sahip olduğu teknoloji stratejisinin birbirini
desteklemesi sonucu ortaya çıkan bir yönetim konusudur. Teknoloji yönetimi bir işletmenin varlığını sürdürme açısından göz
ardı etmemesi gereken bir öneme sahiptir. Çünkü günümüz piyasa koşullarının yapısı, müşteri beklentileri ve rekabet
ortamının acımasız bir hal alması işletmeleri, dinamik bir planlama süreci içerisinde olmaya zorlamaktadır. İşetmenin sahip
olduğu stratejik amaçlar doğrultusunda her departman için farklı stratejiler, rekabeti arttırıcı uygulama yolları ve hedefleri
belirlemek gerekmektedir. Her türlü değişimi, gelişimi ve yeniliği göz önünde bulundurarak bunları stratejik hedeflerinin
belirlenmesinde veri olarak kullanmak işletmelerin rekabet edebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Yönetimin
alacağı stratejik kararların işletmenin varlığının uzun soluklu olabilmesi için kapsamlı ve detaylı olması gerekmektedir. Bu
nedenle stratejilerin tespiti ve bunların uygulamaya geçirilmesi için belirlenecek stratejik yönetimin kapsamına, içeriğine
ihtiyaç duyulan önemi vermeleri gerekmektedir.
İŞLETMELERE YÖNELİK TEKNOLOJİ YÖNETİMİ YOL
HARİTASI
İşletmelerin, strateji oluşturmayla başlayan ve nihai ürün elde edinceye kadar geçen süreç içerisinde izleyebilecekleri bir
yol haritası Şekil 2’deki gibi oluşturulabilir. Bu yol haritasına bakılacak olursa işletmenin strateji belirlemesi için gerekli olan
ilk şart dış çevre (bulunulan ülkenin siyasi, yasal, politik şartlarının, kültürel ve sosyal yapısının analizi) ve işletme
içyapısının (işletmenin faaliyetleri kapsamında üretim, pazarlama, finansman yapılarının analizi) analizinin
gerçekleştirilmesidir. İşletme bu analizler dahilinde sektörde hangi alanda ve hangi güçlü yönleri ile rekabet edebileceğini
tespit edebilecektir. Daha sonra elde edilen bu veriler doğrultusunda işletme kendine uygun stratejiler belirleyecektir. Bu
noktada işletme belirleyeceği stratejileri sahip olduğu (ya da yeni belirleyeceği) teknoloji stratejileri ile destekleyici nitelikte
olmasına özen gösterilmelidir. Oluşturulan stratejik planlar hayata geçirilebilmesi için günlük yapılması gereken taktik
planlara dönüştürülmelidir. Burada özellikle hedeflenen teknoloji stratejilerinin oluşturulabilmesi için teknoloji yönetimi
kapsamında AR-GE faaliyetlerine ve AR-GE yönetimine gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Çünkü şirketler yeni
fırsatları yakalamak için AR-GE çabalarına büyük yatırımlar yaptıkça, teknolojiden hızla yararlanma daha önemli hale
gelecektir (Compton, 1999; 427). Zaten günümüzde iş dünyasında lider pozisyondaki şirketlerin yöneticileri bunun bilincinde
olup AR-GE yönetimini dünya çapında rekabet için vazgeçilmez bir unsur olarak görmektedirler (Doğan, 2007; 13).
4
Uğur AYBARÇ – Didem TEZSÜRÜCÜ
Şekil 2. İşletmeler İçin Yol Haritası
Dış Çevre
Analizi
İşletme İç Yapı
Analizi
İşletme Stratejisinin ve Bu Stratejiyi Hayata
Geçirebilmek İçin Gerekli Teknoloji
Stratejilerinin Oluşturulması
Stratejik Planların Taktik Planlara
Dönüştürülmesi
Elde edilen veriler ve
tecrübeler değerlendirilerek
strateji oluşturulmasında
kullanılması
Taktik Planların Hayata Geçirilmesi
AR-GE faaliyetlerinin arttırılması
ile yeni ürün
fikirlerinin oluşturulması
Yeni ürün fikirlerinin
yapılabilirliğinin
değerlendirilmesi
Seri üretime geçilmesi
Yeni Ürün
Geliştirme
Süreci
Süreç, çalışan ve teknoloji alt
yapılarını belirlenen stratejileri
gerçekleştirecek doğrultuda
planlama, örgütleme ve sevk
etme
Prototiplerin oluşturulması
ve üretim sürecinde
oluşabilecek aksaklıkların
belirlenip giderilmesi
Teknolojik alt yapı
gereksinimlerinin belirlenmesi
(gerekli görülmesi halinde
teknoloji transferinin
gerçekleştirilmesi)
Yeni ürün geliştirme süreci kapsamında ise ifade edildiği gibi etkili AR-GE faaliyetleri sonucunda üretilen yeni ürünlerin
yapılabilirliğinin değerlendirilmesinin ardından olumlu bulunan ürün fikirlerinin hayata geçirilebilmesi için ilk olarak
prototiplerinin yapılması ve üretim sürecinde karşılaşılabilecek aksaklıkların ve gerekli teknolojik alt yapıların belirlenmesi
5
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
gerekmektedir. Bu aşamada özellikle teknolojik alt yapının yeterliliği değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme kapsamında
eğer teknolojik alt yapı yetersiz bulunursa gerekli olan transfer ve modernizasyon işlemleri göz önüne alınmalıdır. Bu
noktada üretilecek ürünün işletmeye hatırı sayılır bir getirisi olacağı düşünülüyorsa bu teknoloji transferi işlemleri çok uzun
tutulmadan gerçekleştirilmelidir. Teknolojik alt yapının uygun hale getirilmesinin ardından yapılacak işlem esas itibariyle
transferi gerçekleştirilen teknolojinin çalışanlara öğretilmesidir. Çünkü teknolojinin fiziksel unsurlarına ağırlık verilip fiziksel
olmayan boyutlarının ihmal edilmesi özellikle yeni teknoloji uygulamalarında birçok örgütsel sorunu beraberinde
getirmektedir (Tekin ve diğerleri, 2006, 77-78). Bu nedenle en az teknoloji alt yapısına verilen önem kadar çalışanların
eğitimine de önem verilmelidir. Daha sonra belirlenen stratejileri gerçekleştirmek amacıyla süreç, çalışan ve teknoloji alt
yapıları optimum şekilde planlanmalı, örgütlenmeli ve sevk edilerek seri üretime geçilmelidir. Seri üretim sırasında
oluşabilecek yeni düzenlemeler ve fikirler tekrar AR-GE faaliyetleri kapsamında göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.
Önerilen bu yol haritasına dinamik bir yapı kazandıran unsur ise strateji oluşturulması sırasında göz önüne alınan dış çevre ve
içyapı analizlerinin yanı sıra yeni ürün geliştirme süreci sonrasında elde edilen verilerin ve kazanılan deneyimlerin de
değerlendirme kapsamında dikkate alınması gösterilebilir.
Oluşturulan bu yol haritası işletmelere gerek strateji oluşturma gerekse de bu stratejileri hayata geçirme açısından
yardımcı olacağı düşünülmektedir. Peki genel olarak ifade edilmek istenirse teknoloji yönetimi bu noktada hangi konumda
yer almaktadır? Teknoloji yönetimi kapsam itibariyle teknoloji stratejisinin oluşturulması, teknoloji planlanması ve tahmini
(bir ürün üretmek için gerekli alt yapının planlanması olabileceği gibi gelecekte bulunulan endüstri alanında etkili olacağı
düşünülen teknolojilerin öngörümlenmesini konu alır), AR-GE yönetimi, teknoloji değerlendirilmesi (alt yapı yeterliliğinin
tespit edilmesi), gerekli görülen teknoloji transferlerinin belirlenmesi ve gerçekleştirilmesi, çalışanların transferi
gerçekleştirilen teknoloji açısından eğrimlerinin gerçekleştirilmesinde etkili olmaktadır. İşletmeler bu faaliyetleri
gerçekleştirmede koordineli bir biçimde hangi ölçüde başarılı olursa gelecekte de bulunduğu sektörde varlığını
sürdürebilmeleri açısından o derece kalıcı olacaklardır. Çünkü günümüzde bilinen gerçeklerden birisi de başarılı teknoloji
yönetimi faaliyetlerinin işletmeye rekabet avantajı kazandıracağı yargısıdır.
TEKNOLOJİNİN REKABETTEKİ ÖNEMİ
Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinden öncesi her üretilenin satıldığı ve müşteri beklenti ve gereksinimlerinin üretimde
fazla bir değer taşımadığı, işletmelerin müşteri beklentileri yerine üretim maliyetleri ile ilgilendikleri yıllar olmuştur. Bu
yıllarda işletmeler arasında rekabet ortamının eksikliği nedeniyle işletme sahipleri, müşteri gereksinimlerini karşılamadan
ziyade seri üretim uygulayarak üretim maliyetlerini düşürme hatta bant sistemleri geliştirerek verimliliği arttırma hatta ve
hatta işlemlerin alt bölümlere ayrılarak daha az nitelikli işgücünden yararlanma ve bu sayede işçilik maliyetlerini en aza
indirgeme stratejilerini izlemekteydiler. İşletmeler bu dönemde bulundukları sektörlerde var olma ve faaliyetlerini sürdürme
için günümüzün rekabetçi pazar anlayışından uzak sadece üretim (maliyetler) üzerine düşünen ve verimlilik arttırmak için
alternatifler arayan bir yapı içindeydiler. 80’li yıllara gelindiğinde pazarda yavaş yavaş rollerin değişim gösterdiği yıllar
olmaktadır. Bu tarihlerde pazarın sahip olduğu; “ne üretirsek satılır” mantığı yerini, “ne üretirsek satabiliriz”, “müşteri
beklentileri ne yöndedir” mantığına bırakmaktadır. Bu noktada pazarda söz sahipliği açısından bir yetki devri başlamış olup
yetki artık, üreticilerden (işletmelerden) tüketicilere (müşterilere) geçmektedir.
Üretimde söz sahipliğinin değişim gösterdiği bu dönemden itibaren, müşteri beklenti ve isteklerini karşılamak işletmeler
açısından kilit önem taşıyan bir hal almıştır. Çünkü pazarın, yeni girişimcilerin yatırımları ile gelişmeye ve büyümeye
başlaması ister istemez işletmeler arasında rekabetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle işletmeler, hem üretimde
müşteri beklenti ve ihtiyaçlarını ürüne yansıtma, hem de bulunduğu sektörde alternatif ürünler arasından kendi ürünlerini ön
plana çıkartacak ayrıcalıklar yaratma düşüncesine sürüklenmektedir. Özellikle küreselleşmenin bir getirisi olarak rakiplerin
artması, piyasalara her gün yeni ürünlerin çıkartılması ve en önemlisi de tüketicilerin daha bilinçli olması işletmeleri rekabet
şartlarının ağırlaştığı piyasa yapıları içinde var olma yarışına itmektedir. Bunun yanı sıra tüketicilerin sürekli daha iyiyi
arama eğiliminde olması ve beklentilerinin piyasaya çıkan her yeni ürünle birlikte dinamik bir şekilde değişmesi işletmeleri
rekabet konusunda tüketici beklentilerine ve yenilik oluşturmaya sürüklemektedir. Gerek tüketici beklentilerini karşılayacak
bir ürün oluşturma gerekse de var olan bir üründe farklı üretim yöntemleri, farklı malzemelerin kullanımı, maliyetlerin
azaltılması ya da fonksiyonelliğin arttırılması çalışmaları işletmenin sahip olduğu teknolojik alt yapılar el verdiği sürece
hayata geçirilebilecektir.
TEKNOLOJİ YÖNETİMİNİN SAĞLADIĞI FAYDALAR
21. yüzyıl, hızla gelişen yeni teknoloji uygulamalarından türeyen piyasa fırsatları oluşturma amacına yönelik faaliyetlere
sahne olmaktadır (Berthon ve diğerleri, 2005; 126). Özellikle küreselleşme olgusu ile birlikte, artan rekabet, üretilen mal ve
hizmetlerde kalite, hız ve çeşit kavramlarının öne çıkmasını sağlamıştır. Mal ve hizmetlerde yüksek kalite düzeyine
6
Uğur AYBARÇ – Didem TEZSÜRÜCÜ
ulaşabilmek ve kalite farklılaştırması yapabilmek için yeterli ve uygun teknolojinin kullanılması gerekli olmaktadır. Bu
bağlamda teknoloji, rekabet üstünlüğünü belirleyen en önemli faktör durumuna gelmektedir ( Tekin ve diğerleri, 2006; 88).
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişme beraberinde dünya ticaret ve üretim hacminde görülen ivme
doğrultusunda, uluslar arası piyasalar daha girift bir görünüm kazanmıştır. Küreselleşen pazarlar teknolojik gelişimin
örgütlenip yönetilmesi konusundaki esas ihtiyaçları önemli ve kompleks bir hale getirmektedir (Perrino ve Tipping, 1989; 3).
Bu nedenle küreselleşen dünya ekonomisinde yaşanan ve rekabeti kaçınılmaz kılan bu süreç, özellikle işletme bazında olmak
üzere strateji geliştirilmesini ve sağlıklı bir teknoloji yönetimi uygulamalarını gerekli kılmaktadır. Genel hatlarıyla
değerlendirmek gerekirse teknoloji yönetiminin işletmelere sağladığı faydaları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
¾ Küreselleşen piyasa yapısı içerisinde işletmeleri uzun süreli planlar yapmaya sevk ederek işletmenin, geleceğin
belirsizliklerine karşı bugünden tedbirler almasını sağlamaktadır,
¾ Stratejilerin oluşturulması sırasında yapılan analizlerin bir sonucu olarak işletmenin sahip olduğu teknolojik gücün
sınırları ve olanakları belirlenmektedir. Böylece işletme zayıf olduğu yönleri saptayabilmekte ve güçlendirmesi
gereken yönlerini rasyonel bir biçimde belirleyebilmektedir,
¾ İşletme yaptığı analizler sırasında pazarın ve pazarın temel unsurunu oluşturan müşterinin beklenti ve isteklerini
belirleyebilmekte ve bu beklentileri karşılayacak şekilde yapacağı üretimine yön verebilmektedir,
¾ Rekabetin artık ticari anlamda ülke sınırlarını ortadan kaldırması ile sert bir nitelik kazanmasının sonucu olarak
işletme kendisini daha zorlu rekabet ortamı içerisinde bulmaktadır. Bu yüzden işletmenin her türlü yeniliğe ve
gelişime açık bir organizasyon yapısına sahip olması gerekmektedir. İşte bu noktada teknoloji yönetimi gerek yurt içi
gerekse de yurt dışındaki, işletmenin kendi üretimini etkileyen her türlü gelişmeyi takip etmesini sağlamakta ve
yapacağı teknolojik yenilikleri veya transferleri bu doğrultuda belirlemesinde etkili olmaktadır,
¾ Teknoloji yönetimi ile işletme, gelişim ve yenilik açısından dinamik bir nitelik kazanmaktadır. Böylece işletme
sürekli kendini geliştiren, öğrenen organizasyon niteliği kazanmaktadır. Bu da işletmeye bulunduğu sektörde müşteri
beklentilerini anlayıp bu beklentileri cevaplamada esneklik sağlamasının yanı sıra rekabet avantajı da
kazandırmaktadır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Günümüz dünyasında artan rekabet şartları, her gün piyasaya çıkan yeni ürünler, tüketici beklentilerindeki değişiklikler
işletmeleri planlı bir yapı içerisinde faaliyetlerine yön vermeye sürüklemektedir. Özellikle de tüketicilerin internet ortamının
gelişmesiyle birlikte bilgiye ve çeşitli satış noktalarına evlerinden, işyerlerinde ulaşması, bilişim sektörünün mesafeyi
anlamsız hale getirmesi tüketicilerin üründen bekledikleri niteliklerde farklılaşmaya neden olmaktadır. Bir zamanlar
işletmeler arasında rekabet açısından önemli araç olarak görülen kalite artık tüketici gözünde üründe olmazsa olmaz bir
nitelik halini almıştır. Bu durumda işletmeler rekabet aracı olarak farklı alanlara yönelmektedir ve teknoloji yönetimi işte bu
açıdan devreye giren önemli bir araç olarak görülmelidir. Çünkü gerek yeni bir ürün üretmek için gerekse de mevcut bir
ürünün fonksiyonelliğini arttırmak sahip olunan teknoloji alt yapısının el verdiği ölçüde gerçekleştirilecektir. Bu açıdan
bakılacak olursa işletmelerde sistemli ve sağlıklı bir teknoloji yönetimi gerçekleştirilebilmesi halinde birden fazla rekabet
aracı elde edilmiş olunacaktır. Bu araçlar maliyet azaltma, farklılaşma, yenilik oluşturma, teknik alt yapısı yüksek rakiplerce
kolaylıkla üretilemeyecek ürünler üretme şeklinde sıralanabilir.
Tüm bu açıklamalar dahilinde yoğun ve ağır rekabet şartları altında işletmelerin var olabilmeleri, varlıklarını
sürdürebilmeleri için kurumsal bir yapı dahilinde teknoloji yönetimi faaliyetlerine gereken önemi vermeleri gerekmektedir.
Başarıyı ve geleceği yakalayabilmenin ancak planlı ve sağlam adımlarla ilerlemenin bir getirisi olacağı unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR
Ansal, H. “Esnek Üretimde İşçileri ve Sendikalar”, Birleşik Metal-İş Sendikası Yayınları, İstanbul, 1996.
Akyos, M.; “Teknoloji Yönetimi ve Endüstri-İşletme Mühendisleri”, Endüstri Mühendisligi Nisan-Mayıs-Haziran 2002 Sayı 2 <www.mmo.org.tr/endustrimuhendisligi/2002_2>.
Ayhan, A. Dünden Bugüne Türkiye’de Bilim-Teknoloji ve Geleceğin Teknolojileri, Beta Basım Yayım Dağıtım A.S.,
İstanbul, 2002.
7
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Başer, N.E. (2002). Teknolojik İlerlemeye Dayalı Kentsel Kalkınma Yaklaşımı: İzmir Örneği, Yüksek Lisans Tezi, İzmir,
2002.
Berthon, P., Hulbert, J.M., Pıtt, L. (2005). “Consuming Technology: Why Marketers Sometimes Get It Wrong”, California
Management Review, Vol. 48, No:1, p:110-127.
Compton, W.D.; Mühendis ve Teknoloji Yönetimi, Beta Basım, İstanbul, 1999. (çev. Gül E. OKUDAN)
Cory J. P. (1993). “A Business Architecture For Technology Management”, The Union Institute, Ocak.
Doğan, Ö. İ. Teknoloji, Yenilik ve Kalite Yönetimi, Çınar Matbaası, İzmir, 2007.
Kırım, A. Türkiye İmalat Sanayinde Teknolojik Değişim, T.O.B.B. Yayın no:145, Ankara, 1990.
Narin, P. (1999).Rekabet Üstünlüğünün Kaynağı Olarak Teknolojik Yenilikler, Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
Perrıno A.C., Tıppıg J.W. (1989). “Global Technology Management”, Research-Technology Management, vol:32.
Tekin M., Güleş H. K., Öğüt A. Değişim Çağında Teknoloji Yönetimi, 3. Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Ocak 2006.
Tekin M., Güleş H.K., Öğüt A. Teknoloji Yönetimi, Nobel Yayın, Ankara 2006.
Topal, Ş. (1998). Yeni Teknolojilerin İşyeri Düzeyindeki Çalışma İlişkilerine Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
8
SAĞLIK HİZMETLERİNDE HİZMET KALİTESİ VE HASTA
TATMİNİ ARASINDAKİ İLİŞKİ VE BİR UYGULAMA
Doç. Dr. Atila KARAHAN*
Yrd. Doç. Dr. Emine ARSLAN**
ÖZET
Hizmet işletmelerinin ve tüketici isteklerinin karşılanmasında dolayısıyla başarılı olmasında sundukları ürünlerin yani
hizmetlerin kalitesi oldukça önemlidir. Günümüzde ürün çeşitliliğinin yanı sıra, hizmet ve düzenlemelerde de çeşitlenme
görülmektedir. Bu durum rekabeti artırırken işletmelerin hizmet ve kalite gibi müşteri tatminini artıracak rekabet araçlarına
önem vermelerine yol açmaktadır. Günümüzde bir işletmenin rekabette ön plana çıkmasını sağlayacak en önemli unsurların
başında daha kaliteli hizmetler sunmak ve sadakati artırıcı düzenlemeler yapmak gelmektedir.
Bu çalışmada Afyon Kocatepe Üniversitesi Hastanesi tedavi hizmetlerinden yararlanan hastaların algıladıkları sağlık
hizmet kalitesi ve hastaneyi tercih etme nedenleri araştırılmıştır. Çalışmada 308 hastaya yüz yüze anket yöntemiyle anket
soruları yöneltilmiş olup, elde edilen veriler SPSS 17.0 istatistik programı yardımı ile değerlendirilmiştir. Değerlendirmede
her soruya ait frekans değerlerine tek tek bakılmasının yanı sıra korelasyon analizi yapılmıştır. Çift yönlü korelasyon analizi
sonuçlarına göre hasta tatmini ile hizmet kalitesi arasında pozitif yönde bir ilişkinin bulunduğu görülmüştür. Dolayısı ile
kamu kurum ve kuruluşlarında verilen hizmetin kalitesinin ölçümü için hasta tatmininin kullanılabilir olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Algılanan hizmet kalitesi, hasta tatmini, sağlık işletmeleri, yaşam kalitesi
RELATION BETWEN SERVICE QUALITY AND PATIENT
SATISFACTION IN HEALT SERVICES AND A CASE STUDY
ABSTRACT
Service quality is important to satisfy consumer requests and it is necessary for service managements to be successful. In
today's world, a not only kind of products but also services and arrangements diversification is seen. This situation causes
competition and it causes service managements give importance to service and quality, which makes the consumers satisfied.
Today, the most important thing which makes managements successful in competition is the more quality service and
arrangements to increase faithfulness.
In this study, perceived service quality and underlying reasons behind hospital preference of the patients who took
service from hospitals are aimed to be examined. Data gathered by a survey conducted on 308 of AfyonkarahisarKocatepe
University Hospital has been evaluated by statistical methods and findings are analyzed comparatively. In the researc, data
collected from surveys were analysised by SPSS 17,0 for Windows in order to define corelation between customer satisfiction
and service quality. According to two tailed correlation analysis, there is a positive directed relation between customer
satisfaction and service quality. Thus, it is seen that customer satisfaction may be used to determine service quality in public
organizations.
Keywords: Perceived Service Quality, Patient Satisfaction, Health Institutions, Quality of Life
GİRİŞ
Sağlık hizmetleri günümüzde, daha modern ve daha bireye yönelik hizmetlerin verildiği bir yapıya dönüşmektedir. Bu
yapıyla birlikte hizmet kalitesi ölçüm sistemlerinin de son zamanlarda önemi iyice artmaktadır.
*
Selçuk Üniversitesi, Akşehir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected]
Selçuk Üniversitesi, Akşehir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected]
**
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Hasta tatmini, günümüz sağlık yönetimi anlayışının en önemli bileşeni olup, gerek yönetim ve organizasyon yapısında,
gerekse hastanelerin hastalara hizmet sunumunda büyük önem verdikleri bir konu haline gelmiştir. Hasta tatmininin
sağlanması sadece hasta tarafının çıkarlarının korunması açısından değil, aynı zamanda hastanenin işlem ve faaliyetlerinde
hedeflerine ulaşmalarında da büyük önem taşımaktadır.
Sağlık hizmetlerinin temel amacı toplumun ihtiyacı olan farklı sağlık hizmetlerini, hastanın istediği kalitede, istediği
zamanda ve mümkün olan en düşük maliyetle sunmaktır. Hızla değişen teknoloji, artan maliyetler, artan hasta şikâyetleri ve
yaygınlaşan iyi bakım talepleri sağlık hizmetlerinin daha karmaşık bir yapıya bürünmesine neden olmuştur. Türkiye’de sağlık
sektöründeki işletmelerin sayısının hızlı nüfus artışını karşılayamadığı bir gerçektir. Toplumun gelir düzeyinin artması ile
birlikte hastaların daha iyi bir hizmet alma beklentisi oluşmuştur. Sağlık işletmelerinin sayısının yetersizliği, hastanelerde
çalışan doktor ve hemşire sayılarının eksikliği, malzeme ve ekipmanların hastaların ihtiyaçlarını karşılamadaki yetersizliği bu
sektörde düzeltici önlemlerin alınmasını ve hizmet kalitesinin yükseltilmesini gerekli kılmaktadır. Bu gereklilik ise, hizmet
kalitesinin ölçümünü beraberinde getirmektedir (Zerenler ve Öğüt,2007).
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, günümüz sağlık hizmetlerinde kalitenin sağlanması ve sürdürülebilir bir duruma
getirilmesi gerek rakipler karşısında rekabet avantajı sağlanması gerekse, hastaların tatmin olmalarında büyük avantajlar
sağlayacağından yöneticilerin bu konularda güncel gelişmeleri yakından takip etmeleri ve sağlık kuruluşlarına yenilikleri
zamanında getirmeleri son derece büyük bir önem taşımaktadır.
SAĞLIK HİZMETLERİNDE HİZMET KALİTESİ VE HASTA
TATMİNİ
Kalite; bir ürün ya da hizmetten yararlananların belirli ihtiyaçlarının karşılanması sonucunda sağlanan memnuniyetin
ifadesidir. Kaliteyi sağlık hizmetleri sistemine entegre etmenin en önemli aracı ise, tedarikçilerin, hastaların ve doktorların
farklı beklentileri arasında mutlaka denge kurulmalı ve hesap verebilir niteliklere sahip bir sistem
tasarlanmalıdır(Mcglynn.1997).
Hizmet kalitesinin ise kesin bir tanımının yapılması oldukça zordur. Öyle ki hizmet sektörü; dış sektörlerden alınan bir
ürün; şekil, kullanışlılık, yarar, renk, etiket, ambalaj vb. diğer tanıtıcı özellikleri kullanılarak kalite yönüyle
değerlendirilebilir. Hizmet kalitesini değerlendirmek için fiziksel araçların olmayışı ve eksikliği tüketicileri başka özelliklere
göre değerlendirmeye zorlamaktadır. Hizmet kalitesi soyut bir kavram olduğundan, hizmeti planlayan ve sunanlar için,
hastalarının kaliteyi nasıl algıladıklarını anlamaları güç olabilmektedir(Bıyıklı,2007).
Sağlık kalitesi ile ilgili sorunlar dünyanın her yerinde herhangi bir sağlık sisteminde çok önemlidir. Birçok araştırmacı bu
konunun önemini belirterek, hastaların beklentileri ve kalite algıları ile sağlık kalitesini ilişkisini almış"oldukları hizmetlerin
hastaların beklentilerini karşılama yeteneği olarak ifade etmişlerdir (Pui-Mun Lee, 2006, Evans ve Lindsay 1996, Odgerel
Chimed,2012 ).Bu nedenle hasta tatmininin önemli olduğu konusunda genel bir ortak görüş olduğu ifade edilebilir.
Sağlıkta kalite konusundaki tartışmalar, önemli bir dereceye kadar hasta memnuniyeti üzerindedir. Bu tartışmaları
desteklemek üzere yapılan birçok çalışma hastaların sağlık hizmetlerinden memnuniyetinin sağlanması için verilen sağlık
hizmetleri yanı sıra,tıbbi bilgilerin doktorlar tarafından hastalara açık bir biçimde izah edilmesiyle de ilgili olduğunu
göstermiştir (Andaleeb, 2007).
Sağlıkta algılanan hizmet kalitesi tanımlaması hastanın tatmin olma düzeyi ile açıklanır. Tatmin olmuş hasta işletme için
devamlı ve nispeten düşük maliyetli vekârlı tüketicidir. Ancak hastanın kalite beklentisini tanımlamak kolay değildir. Kalite
beklentisinin hastanın zihninde tek bir tanımı yoktur. Bunun yerine hastanın kalite beklentisi iki farklı boyutta kendini
gösterir. Bunlardan ilki; hastanın arzuladığı kalite ve hastanın kabul edeceği kalite boyutudur. Ayrıca hastanın kalite
beklentisi sektörden sektöre ve zaman içinde değişiklik gösterebilmektedir. (Rust ve diğerleri,1995; Aksoy, 2005;
Parasuraman ve diğerleri, 1991) Diğer boyutu ise, hizmeti almadan önceki beklentileri ve aldıktan sonraki algılarıdır. Bu
durum hastanın hizmetle ilgili genel düşüncesini oluşturur. (Teas, 1993; Grönroos,1984,Papatya vd,2012).
Genellikle sağlık hizmetlerinin verilmesiyle hizmet çıktılarının ölçülmesi arasında önemli sayılabilecek bir zaman aralığı
vardır. Bazı durumlarda, çıktının ne olduğunun değerlendirilmesi ya çok zordur ya da neredeyse imkansızdır. Ayrıca, Sağlık
hizmetini alan birçok hasta, sağlık hizmetinin uygun bir şekilde verilip verilmediği; hatta, gerekli olup olmadığı konusunda
yeterli uzmanlık ve beceriye sahip değildir (Newcome, 1997 ve Williams 1994, Dursun ve Çerçi,2005). Tüm bunların bir
sonucu olarak da, hasta, konunun teknik boyutunun dışında kalan hasta-doktor ilişkisi ve/veya hastane ortamı gibi dolaylı
nitelikteki kriterleri kullanarak hizmet kalitesini değerlendirme yoluna gitmektedir (Bowers vd., 1994; Ettinger, 1998 ve
Donabedian, 1988, Dursun ve Çerçi, 2005). Bu açıdan, hizmet kalitesini sağlık hizmetini alan hastanın bakış açısıyla
açıklayan hizmet kalitesi yaklaşımı, hizmet sağlayıcılar için iyi bir stratejik çerçeve sunmaktadır.
Sağlık işletmelerinin kendine has birtakım özellikleri bulunmaktadır ve bunlar aşağıdaki gibi ifade edilebilir
(Kiymir,1995,Zerenler ve Öğüt,2007).
10
Atila KARAHAN – Emine ARSLAN
• Hastaneye gelen her hasta farklı tanı ve tedavi özellikleri göstermektedir. Belli bir zaman için hastaneye yönelen ya
da yönelecek olan talep çoğu zaman doğru tahmin edilememektedir.
• Hastaneler talep değişikliğine kısa dönemde uyum sağlayamamaktadır.
• Hizmetin üretimi stoklanamamaktadır. Üretildiği anda tüketilmektedir.
• Sağlık işletmelerinde aşırı işbölümü ve uzmanlaşma, nitelikli personel artışı ile beraber işgücü maliyetlerindeki artışı
da getirmektedir.
• Her hastaya uygulanan sağlık hizmetinin bileşiklik göstermesi hizmetin tanımlanmasını olanaksızlaştırmakta ve
çıktıların standart olmasını engellemektedir.
Sağlık sektöründe kalite ile ilgili ilk çalışmalardan biri Smith ve Houston’un 1983 yılındaki çalışmasıdır. Yazarlar bu
çalışmada hastane hizmet faktörlerini altı grupta toplamışlardır. Bunlar, yatış işlemleri, taburcu işlemleri, hemşire ilgisi,
yemek servisi, odanın temizliği ve teknik hizmetlerdir. Bu faktörler yatan hastalar için belirlenmiş ve bu faktörlerin hasta
tatminini etkilediği belirtilmiştir. Bir başka çalışmada ise, sağlık sektöründe müşteriler (hastalar) hastane çalışanlarından
arkadaşlık seviyesinde yakın ilgi beklemektedirler. Bu sayede hasta tatmininin arttığı belirtilmiştir (Butler ve Sharon,1996).
Başka bir ifadeyle, hastane çalışanlarının yakın ilgisi hastanın kalite algılamasını etkilemektedir. Carman 2000 yılında
Amerika Birleşik Devletleri’nde yaptığı bir çalışmada, hastanelerdeki hizmet kalitesini iki boyutta incelemiştir. Bunlar,
teknik hizmetler ve kat hizmetleridir. Teknik hizmetler hemşire ve doktor hizmetini kapsamaktadır. Kat hizmetleri ise
yönetimsel değerlendirilmiş olup; yemek servisi, gürültü, oda sıcaklığı, temizlik ve hastanenin park alanı gibi faktörleri
kapsamaktadır (Carman, 2000,Yağcı ve Duman, 2006).
Hastanelerin sağlıklı toplum yaşamındaki rolünün gün geçtikçe önemli hale geldiği bilinmektedir. Bu bağlamda toplam
kalite yönetim anlayışı da kentleşme, sanayileşme ve sosyal güvenlik kapsamının genişletilmesi gibi etkenlerle büyük bir
önem kazanmaktadır (Seçim,1985). Çünkü TKY’nin kuramlarda başarıya ulaşabilmesi için yapılan birçok araştırma
göstermiştir ki bir kurumda; istatistik, eğitim, yönetimin sorumluluklarını tespit edilmiş olması, çalışanların istekli bir şekilde
çalıştırılması, araştırma geliştirme faaliyetlerinin yapılarak hizmetlerin geliştirilmesi ve bunun için kaynak oluşturulması,
bilimsel gelişmelere duyarlı hareket edilmesi gerekmektedir (Kavuncubaşı, 2000). Bunların dışında başarının
ödüllendirilmesi ve örgüt içi iletişim mekanizmasının sağlanması, ekip çalışmasında aksama olmaması ve halka dönük
işletmecilik faaliyetlerinin olması gerekmektedir (Tekinkuş vd, 2003).
Hasta tatmini günümüzde sağlık hizmetlerinin kalitesi, verimliliği ve etkinliğini değerlendirmede kullanılan önemli bir
kavram olmuştur. Artık sağlık hizmeti sunucuları hastaların beklenti ve ihtiyaçları ile bu hizmet sunumundan algıladıkları
tatmin sonuçlarına göre hareket etmektedir. Sağlık sektöründe de müşteri veya hasta odaklılığın artması ile birlikte hasta
tatminine verilen önem ve hasta tatmini değerlendirme araştırmalarında önemli artış yaşanmıştı (Huang vd, 2004). Hasta
tatmini; hastaların aldıkları sağlık hizmeti veya tıbbi bakımla ilgili beklenti, deneyim ve değer yargılarını ihtiva eden ve daha
çok hastaların algılamalarına dayanan bir kavramdır. Algılanan hasta tatmini boyutunda daha çok hastaların görüş ve
değerlendirmeleri esas alınmaktadır (Kersink, 2000).
Bundan dolayı hasta, algıladığı kalite ile beklediği kalite arasında yaptığı kıyaslama sonucunda tatmin olup olmadığına
karar vermektedir. Hasta tatmini, hasta uyumu ve sonuç üzerinde olumlu olabilecek bir etkiyi de beraberinde getirmektedir
(Simpon vd,1991).
Müşteri bağlılığı ile ilgili literatür incelemesi yapıldığında konu hakkında çok farklı tanımlamaların yapıldığını
görmekteyiz. Genel olarak müşteri bağlılığı: müşterilerin tercihlerinde değişikliğe neden olabilecek pazarlama çabalarına
rağmen aynı mal veya hizmeti tekrar satın almak (Oliver, 1999). sürekli olarak rastlantısal ve gelişigüzel olmayan bir satın
alma davranışı göstermek (Griffin,1995). vb., tanımlamaların yapıldığını görmekteyiz.
Sağlık hizmeti sunumunda hastaların sağlık kurumuna bağlılığı sağlık kurumunun misyonuna ulaşması ve bunu
sürdürmesi için temel bir strateji olabilir. Hastalar memnun olduğunda; daha kaliteli bakıma ulaşılabilir, çalışanların iş
doyumu artarak devir hızı azalabilir, kurumun finansal olarak sağlam bir yapıya kavuşması ve rekabet gücünün artması söz
konusu olabilir (Hendriks vd, 2006). Bütün bu sayılan nedenlerden dolayı hastaların sağlık kuruluşlarından almış oldukları
sağlık hizmetlerinin kalitesi hastaların beklentilerini karşılayacağından ve hastaların oluşabilecek başka bir rahatsızlığında
tereddütsüz aynı sağlık kurumunu tercih edeceğinden bu durum kurumsal bağılılık açısından önem taşımaktadır.
ARAŞTIRMANIN AMACI VE YÖNTEMİ
Bu araştırmanın amacı, hastanelerde hasta tatmini ile hizmet kalitesi arasındaki ilişkinin ortaya konulmasıdır. Bu amaçla
araştırma kapsamında seçilen üniversite hastanesi çalışanları üzerinde yüz yüze anket uygulaması yapılarak, kamu
kurumlarında hizmet kalitesi algısı ve hasta tatmini arasındaki ilişki ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma Afyon
11
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Kocatepe Üniversitesi Hastanesinin servislerinden 2010 yılı Nisan Ayında hizmet alan hastalar üzerinde yatış yapan
hastaların yattıkları kliniklere göre yapılan kesitsel nitelikte bir çalışmadır.
Hasta tatmininin ölçümünde en yaygın kullanılan yöntem, anket yöntemidir (Varinli ve Çakır, 2004). Bu bağlamda
araştırmamızda yöntem olarak; hastanede bir süre kalmış (yatış verilmiş) ve taburcu edilerek hastaneden ayrılmak üzere olan
308 hastaya anket uygulanmıştır. Anket uygulanmasına geçilmeden önce 33 hastaya anket soruları yöneltilmiş ve pilot
çalışması yapılarak anket soruları değerlendirilmiştir.
Anket sorularının seçiminde bu alanda daha önce yapılan master tezi (Karahan,2000). ve yayınlanmış bazı makalelerden
yararlanılmıştır (Baş ve Ardıç,2001).
Anketin ne ölçüde güvenilebilir bir ölçüm gerçekleştirdiğinin tespiti için, güvenilirlik analizi yapılmış ve güvenilirlik
katsayısı Cronbach Alpha değeri 0,87 olarak yani 1 ’e çok yakın bulunmuştur. Bu oran oldukça yüksek ve kabul edilebilir bir
orandır (Hair,1998).
Araştırmanın Hipotezleri: Araştırmada temel olarak şu hipotezler üzerinde durulmaktadır:
Hı: Hizmet Kalitesi ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
H2: Güvenilirlik ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
H3: İşlem Gerçekleştirme ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
H4:Hasta Bağlılığı ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
ARAŞTIRMAYA KATILANLARIN DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ
Tablo 1. Demografik Özellikler
ÖZELLİKLER
YAŞ
CİNSİYET
MESLEKTEKİ KIDEM
STATÜ
KURUMDAKİ KIDEM
SAYI
123
102
83
127
181
76
91
83
58
122
77
109
69
87
94
58
308
21-30 yaş
31-40 yaş
41 yaş ve üzeri
Kadın
Erkek
3 yıldan az
3-6 yıl
7-10 yıl
11 yıl ve üzeri
Hemşire
Hekim
İdari Personel
3 yıldan az
3-6 yıl
7-10 yıl
10 yıl ve üzeri
TOPLAM
YÜZDE(%)
39,9
33,2
26,9
41,3
58,7
24,6
29,6
26,9
18,9
39,6
25,0
35,4
22,4
28,3
30,5
18,8
100
Tablo 1 incelendiğinde çalışmaya katılanların %39,9’unun 21-30 yaş, %33,2’sinin 31-40 ve %26,9’unun 41 yaş ve
üzerinde olduğu görülmektedir. Yine katılımcıların %41,3’ünün kadın, %58,7’sinin erkek olduğu görülmektedir.
Meslekteki kıdemlere bakıldığında, %24,6’sının 3 yıldan az, %29,6’sının 3-6 yıl arasında, %26,9’unun 7-10 yıl ve
%18,9’unun 11 yıl ve üstünde çalışma süreleri olduğu anlaşılmaktadır.
Hastane çalışanlarının statü düzeylerine bakıldığında, %39,6’sının hemşire, %25,0’inin hekim ve %35,4’ünün de idari
personelden oluştuğu görülmektedir.
Kurumdaki kıdeme bakıldığında, %22,4’ünün 3 yıldan az, %28,3’ünün 3-6 yıl arası, %30,5’inin 7-10 yıl arası ve
%18,8’ininde 11 yıl ve üzeri çalışanlardan oluştuğu görülmektedir.
12
Atila KARAHAN – Emine ARSLAN
Tablo 2. Hastaların Aldıkları Hizmetin Kalitesine İlişkin Algılama ve Değerlendirmeleri
Hastane İle İlgili Değerlendirmeler
Ortalama
Std.Sapma
1
Hastanenin genel temizliği
4,35
0.94
2
Hastanenin ziyaret saatleri
4,24
0.92
3
Çarşafların temizliği
4,16
0.96
4
Hasta odalarının temizliği
4,02
0.95
5
Hasta odalarının aydınlatılması
3,76
0.98
6
Hastanedeki ortamın gürültüsüz olması
3,50
0.72
7
Hastanenin iletişim olanakları
3,38
0.92
8
Hastanenin yön levhaları
3,34
0.95
9
Kayıt işlemlerinin kolay ve hızlı gerçekleşmesi
3,32
0.88
10
Hasta yataklarının rahatlığı
3,29
0.90
11
Uygulanan fiyatların bütçe uygunluğu
3,27
0.71
12
Hastane yemeklerinin lezzeti
3,18
0.88
13
Hastane yemeklerinin dağıtılması
3,09
0.86
14
Muayene olabilmek için beklenen süre
2,97
0.89
15
Laboratuar ve diğer tıbbi hizmetlerden kolay yararlanma
2,78
0.75
16
Hastane yemeklerinin çeşitliliği
2,72
0.83
17
Hastane yemeklerinin sıcaklığı
2,66
0.91
18
Hastane kantin hizmetleri
2,45
0.86
19
Hastanenin ulaşımı
2,31
0.92
20
Hasta odalarının havalandırılması
2,24
0.85
Not: (i) n=308; (ii) ölçekte 1“hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum” anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova
testine göre (x2=627,362 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır.
Tablo 2’de araştırmaya katılan hastaların; hastane, doktorlar ile personelle ilgili değerlendirmeleri, genel olarak hastanede
verilen sağlık hizmetleri dikkate alındığında hizmet alınan hastanenin tekrar tercih edilme ve başkalarına tavsiye etme
durumu yer almaktadır. Tabloya göre; araştırmaya katılan hastaların hastane ile ilgili olarak sırasıyla “hastanenin genel
temizliği (4,35)”, “hasta ziyaret saatleri (4,24)”, “hastanedeki çarşafların temiz olması (4,16)” ve “hastane odalarının
temizliği (4,02)” açılarından genel olarak oldukça memnun kaldıkları görülmektedir. Bununla birlikte hastaların hizmet
aldıkları hastaneye ilişkin olarak “hastanenin kantin hizmetleri (2,45)”, “hastanenin ulaşımı (2,31)” ve “hasta odalarının
havalandırılması (2,24)” faaliyetlerinden diğerlerine oranla daha az memnun oldukları görülmektedir.
Tablo 3. Hastaların Doktorlarla İlgili Aldıkları Hizmetin Kalitesine İlişkin Algılama ve Değerlendirmeleri
Doktorlarla İlgili Değerlendirmeler
Ortalama Std.Sanma
Doktorların uygulanan tedavi, tetkikler, ilaçlar ve hastalık hakkında bilgilendirmeleri
4,21
0.85
Doktorların hastaları dinlemek için ayırdığı zaman
4,17
0.78
Tetkik ve tedavinin doğru yapıldığına güven duyulması
4,15
0.87
Doktorların ilgi ve yakınlık göstermesi
4,08
0.85
Doktorlarla görüşme kolaylığı
3,73
0.79
Tetkik sonuçlarını doktora gösterebilme kolaylığı
3,53
0.78
Doktorların saygı, nezaket ve anlayışları
3,30
0.88
Doktora güven duyma
2,49
0.89
Doktorların kontrolleri
2,38
0.91
Not: (i) n=308; (ii) ölçekte 1 “hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum” anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova
testine göre (%2=554,321 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır.
Tablo 3’te görüldüğü gibi, araştırmaya katılan hastaların hizmet aldıkları doktorlarla ilgili en çok memnun oldukları
faaliyetlerin sırasıyla “doktorların uygulanana tedavi, tetkikler, ilaçlar ve hastalık hakkında bilgilendirmeleri (4,21)”,
“doktorların dinlemek için ayırdığı zaman (4,17)”, “tetkik ve tedavinin doğru yapıldığına güven duyulması (4,15)” ve
“doktorların ilgi ve yakınlık göstermesi (4,08) olduğu görülmektedir. Bununla birlikte hastaların doktorlarla ilgili olarak diğer
faaliyetlere kıyasla daha az memnun oldukları “değerlendirmeleri tetkik sonuçlarını doktora gösterebilme kolaylığı” (3,53)
“doktorların saygı, nezaket ve anlayışları” (3,30), “doktora güven duyma” (2,49) ve “doktorların kontrolleri” (2,38)
şeklindedir.
13
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Tablo 4. Hastaların Hastane Personeli (Hemşire ve İdari Personel) İle İlgili Aldıkları Hizmetin Kalitesine İlişkin
Algılama ve Değerlendirmeleri
Hemşire ve Diğer Personellerle ilgili
Ortalama Std.Samna
Değerlendirmeler
Personelin nezaket ve anlayışları
3,59
0.88
Personelin ilgi ve yakınlık göstermesi
3,47
0.77
Personelin verdikleri bilgiler
3,36
0.81
Görevli personelin işe ilgisi, nezaketi, yardımseverliği
3,28
0.82
Personelin kontrolleri ve bakımları
3,21
0.89
Personelin hastalan dinlemeleri ve anlamaları
3,18
0.82
Hastane personelinin genel olarak birbirleriyle uyum içerisinde çalışması
2,78
0.83
Personelin çalışma düzenleri
2,57
0.79
Personelin iyi, temiz giyimli ve düzgün görünüşlü olması
2,44
0.91
Personele ulaşma kolaylığı
2,38
0.86
Not: (i) n=308; (ii) ölçekte 1 “hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum” anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova
testine göre (%2=491,179 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır.
Tablo 4’te görüleceği üzere, araştırmaya katılan hastaların, hastanelerdeki personellerle ilgili olarak değerlendirmeleri
dikkate alındığında; sırasıyla “personelin saygı, nezaket ve anlayışları (3,59)”, “personelin ilgi ve yakınlık göstermesi (3,47)”,
“personelin verdikleri bilgiler (3,36)” ve “görevli personelin işe ilgisi, nezaketi, yardımseverliği (3,28)” faaliyetlerinde
diğerlerine göre daha memnun kaldıkları görülmektedir. Hastanelerde hizmet veren personele ilişkin olarak, görevli olarak
daha az memnun kalınan faaliyetleri ise, “personelin genel olarak birbirleriyle uyum içerisinde çalışması (2,78)”, “personelin
çalışma düzenleri (2,57)”, “personelin iyi, temiz giyimli ve düzgün görünüşlü olması (2,44)” ve “personele ulaşma kolaylığı
(2,38)” şeklindedir.
Tablo 5. Hastaların Hastane İle İlgili Genel Değerlendirmeleri
Ortalama Std.Sanma
Hastaların genel olarak hastanede verilen sağlık hizmetleri hakkındaki genel düşünceleri
3,84
0.88
İhtiyaç olduğunda hastaneyi tercih etme durumu
3,68
0.85
Hastaneyi tavsiye etme durumu
4,14
0.78
Not: (i) n=308; (ii) Sağlık Hizmetleri hakkındaki düşünce ile ilgili ölçekte 1 “hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum”
anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova testine göre (%2= 106,622 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan
anlamlıdır, (iv) Hastaneyi tekrar tercih etme durumu ile ilgili ölçekte 1 “kesinlikle etmem”, 5 “kesinlikle ederim”
anlamındadır. Friedman çift yönlü Anova testine göre (x2=86,124 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır.
Tablo 5’te yer aldığı gibi, araştırmaya katılan hastaların hastaneye, doktorlara ve personele ilişkin görüşleri ışığında
hastanenin genel hizmet kalitesi ile ilgili görüşleri açısından değerlendirildiğinde; “Hastanede verilen sağlık hizmetleri
hakkındaki genel düşünce (3,84)”, “ihtiyaç duyulduğunda hastaneyi tekrar tercih etme durumu (3,68)” ve “hastaneyi
başkalarına tavsiye etme durumu (4,14)” olduğu görülmektedir. Tabloda yer alan kimi olumsuz düşüncelere ve hizmet
kalitesindeki memnuniyetsizliklere rağmen, araştırmaya katılan hastalar, hizmet aldıkları hastanelerin genel hizmet
kalitesinin ortalamanın üzerinde olduğunu düşünmektedir. İhtiyaç duyulması halinde hizmet alınan hastanenin tekrar tercih
edilmesi ve başkalarına tavsiye edilmesi konusunda da hastaların genel anlamda memnun oldukları görülmektedir.
HİPOTEZLERE İLİŞKİN ANALİZLER
Araştırmada hizmet kalitesini belirleyen üç unsur, güvenilirlik, işlem gerçekleştirme ve hasta bağlılığı ile hasta tatmini
arasındaki ilişkinin belirlenmesi için kurulan hipotezlerin araştırılması için, anket bilgilerinden elde edilen veriler korelasyon
analizine tabi tutularak, ilgili sonuçlar aşağıda verilmiştir.
Hasta tatmini ile genel olarak hizmet kalitesi arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden
yararlanılmıştır:
14
Atila KARAHAN – Emine ARSLAN
Hı: Hizmet Kalitesi ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
Tablo 6. Hizmet Kalitesi ve Hasta Tatmini Arasındaki İlişki
Hizmet Kalitesi
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
Pearson Correlation
Hasta Tatmini
Sig. (2-tailed)
N
** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
1
Hizmet Kalitesi
308
,884(**)
,000
308
Hasta
Tatmini
,884(**)
,000
308
1
308
Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi
tutulmuştur. Sonuç olarak; hizmet kalitesi ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,884; p<0.01). Bu durum
hizmet kalitesinin işlem gerçekleştirme ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ilk hipotezi kabul
edilmiştir.
Hasta tatmini ile güvenilirlik arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden yararlanılmıştır:
H2: Güvenilirlik ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
Tablo 7. Güvenilirlikle Hasta Tatmini Arasındaki İlişki
Güvenilirlik
1
308
Güvenilirlik
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
Hasta
Pearson Correlation
Tatmini
Sig. (2-tailed)
N
** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
,619(**)
,000
308
Hasta tatmini
,619(**)
,000
308
1
308
Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi
tutulmuştur. Sonuç olarak; güvenilirlik ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,619; p<0.01). Bu durum
hasta tatmininin güvenilirlik ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ikinci hipotezi de kabul
edilmiştir.
Hasta tatmini ile işlem gerçekleştirme arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden
yararlanılmıştır:
H3: İşlem Gerçekleştirme ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
Tablo 8. İşlem Gerçekleştirme İle Hasta Tatmini Arasındaki İlişki
İşlem
Gerçekleştirme
1
İşlem Gerçekleştirme
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
Hasta Tatmini
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
308
,543(**)
,000
308
15
Hasta
Tatmini
,543(**)
,000
308
1
308
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi
tutulmuştur. Sonuç olarak işlem gerçekleştirme ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,543; p<0.01). Bu
durum hasta tatmininin işlem gerçekleştirme ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın üçüncü
hipotezi de kabul edilmiştir.
Hasta tatmini ile hasta bağlılığı arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden yararlanılmıştır:
H4: Hasta Bağlılığı ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır.
Tablo 9. Hasta Bağlılığı İle Hasta Tatmini Arasındaki İlişki
Müşteri
Bağlılığı
1
Hasta Bağlılığı
Pearson Correlation
Sig. (2-taiIed)
N
HastaTatmini
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
308
,449(**)
,000
308
Hasta
Tatmini
,449(**)
,000
308
1
308
Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi
tutulmuştur. Sonuç olarak; hasta bağlılığı ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,449; p<0.01). Bu durum
hasta tatmininin hasta bağlılığı ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın son hipotezi de kabul
edilmiştir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Günümüzün hızla dönüşen ve giderek daha rekabetçi hale gelen sağlık sektöründe faaliyet gösteren hastanelerin
sundukları hizmetlerin kalitesinin ölçülmesi ve iyileştirilmesi önemli bir zorunluluk haline gelmiştir.
Araştırmada, hastanenin genel temizliği, hastanenin ziyaret saatleri, çarşafların temizliği, hasta odalarının temizliği
hastalar tarafından yeterli görülmektedir. Bununla birlikte, hastane kantin hizmetleri, hastanenin ulaşımı, hasta odalarının
havalandırılması açısından iyileştirici önlemlerin alınması gerekmektedir. Bilişim teknolojilerinin her sektörden ve her
düzeyden işletmeye yönetsel ve operasyonel alanlarda önemi yadsınamaz katkılar sağladığı bir ortamda, her türlü teknolojik
altyapının sunulduğu hastaların rutin kayıt işlemleri için bekletilmesi, bütünsel hatta teknik hizmet kalitesi algılamasını
olumsuz biçimde etkileyebilmektedir.
Yapılan bu araştırmada, hastanede hizmet kalitesi ve hasta tatmini arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmada konu
olarak seçilen 308 hastane çalışanı üzerinde anket uygulaması yapılarak, hasta tatmininin hizmet kalitesi ile arasındaki
etkileşimin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada hizmet kalitesi güvenilirlik, işlem gerçekleştirme ve hasta bağlılığı alt
boyutları ile incelenmiştir. Her bir alt boyut için hasta tatmini ile korelasyon analizi yapılarak, araştırmanın son hipotezinde
bu alt boyutların ortalaması ile elde edilen toplam hizmet kalitesi puanı ile hasta tatmini arasındaki ilişki incelenmiştir.
Hizmet kalitesinde belirleyici olarak kullanılan güvenilirlik, işlem gerçekleştirme ve hasta bağlılığı alt boyutlarının
üçünün ortalaması ile alman hizmet kalitesinin hasta tatmini ile arasındaki ilişkinin belirlenmesinde, hizmet kalitesi ile hasta
tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur (r=,884; p<0.01). Bu durum hizmet kalitesinin işlem gerçekleştirme ile
ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ilk hipotezi kabul edilmiştir. Bu durum hastanede hasta
tatmininin büyük önem arz ettiğini ve bu kurumların da özel sektördeki kurum ve kuruluşlar gibi bu konunun üzerine
gitmelerinin gerektiğini göstermektedir.
Hastanenin güvenilirliği ile hasta tatmini arasındaki ilişkinin analizi için yapılan korelasyonda, güvenilirlik ile hasta
tatmini arasında pozitif yönde bir ilişkinin olduğu görülmüştür (r=,619; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin güvenilirlik ile
ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ikinci hipotezi de kabul edilmiştir. Ayrıca korelasyon kat
sayıları göstermektedir ki hastaneden faydalanan hastalar için hastanenin güvenilirliği, hasta tatmininden de önce
gelmektedir.
16
Atila KARAHAN – Emine ARSLAN
Hastanede işlem gerçekleştirme ve hastanelerin bu kurumdan memnun olmalarının tayini için yapılan korelasyon
sonuçları, işlem gerçekleştirme ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişkinin varlığını göstermektedir (ı=,543; p<0.01).
Bu durum hasta tatmininin işlem gerçekleştirme ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın üçüncü
hipotezi de kabul edilmiştir. Yine korelasyon katsayılarına bakıldığında, işlem gerçekleştirme hasta bağlılığından önemli
olurken, işlem gerçekleştirmeye göre daha az önem arz etmektedir.
Hasta bağlılığı ve hasta tatmini arasındaki ilişkinin incelenmesinde, hasta bağlılığı ile hasta tatmini arasında pozitif yönde
bir ilişkinin var olduğu görülmüştür (r=,449; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin hasta bağlılığı ile ilişkisinin olduğunu
ortaya çıkarmaktadır. Dolayısı ile araştırmanın dördüncü hipotezi de kabul edilmiştir.
Yapılan bu araştırma göstermektedir ki gelişen kamu hizmeti anlayışı sadece yönetimde değil, sunulan hizmetin
alımındaki algıda da kendisini göstermektedir. Hastane hizmetlerinden yararlanan hastalar giderek daha bilgili olurken,
verilen hizmetin kalitesi büyük bir öneme sahip olmaktadır. Bu nedenle, hastanede görev alan ve değer yaratan tüm
çalışanlara bu konuda eğitim verilmesi ve kendinden beklenen sorumluluklarını yerine getirmesi, hastanenin genel hizmet
kalitesinin iyileştirilmesi ve hasta tatmininin sağlanması açısından stratejik önem taşımaktadır. Çalışanlara özellikle,
hastaların genel olarak memnuniyetsizliğine yol açan faktörler dikkate alınarak eğitimler verilmelidir. Hastane çalışanlarının
hastalara kişisel ilgi göstermesi, hastaları beklentilerini karşılayabilecek nitelikte bilgiler vererek aydınlatması, hastalara karşı
sabırlı ve nazik olması, hastaların algıladıkları hizmet kalitesini önemli ölçüde artıracaktır.
KAYNAKÇA
AKSOY, R. (2005). “Zonguldak’ta Ayakta Tedavi Tüketicilerinin Sağlık HizmetiKalite Değerlemesi”, Zonguldak Karaelmas
Üniversitesi Sosyal BilimlerDergisi, 1 (1): 91.104.
ANDALEEB, S. (2007). Patientsatisfaction with healthcareservices in Bangladesh. HealthPolicy and Planning 22: 263273.
BAŞ, T ve ARDIÇ ,K (2001). Sağlık Sektöründe Hizmet Kalitesinin (Müşteri Tatminini Ölçülmesi), Sakarya Doğum ve
Çocuk Bakımevi Hastanesinde Bir Uygulama, Sosyal Bilimler Dergisi, No:4, Sakarya.
BERRY, L., PARASUROMEN and ZEİTHAML ve Ark. , (1985). “Quality Counts İn Services, Too, Business Horizans”,
s.44.
BIYIKLI, Hikmet, (2007).Sağlık İşletmelerinin Kurumsal Birleşmelerinin Müşteri Memnuniyeti Üzerine Etkisi, G.Ü. Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, s.63.
BOWERS, M.R., J.E. SWAN and W. KOEHLER (1994). “WhatAttributesDetermine Quality and Satisfaction With
HealthCare Delivery”, Health
BUTLER, D, SHARON L. Oswald and Douglas E.TURNER, (1996). “The Effects Of Demographics On Determinants Of
Perceived Health-Care Service Quality: The Case Of Users And Observers”, Journal Of Management İn Medicine,
Vol.10, Nob5, s.8-20.Care Management Review, 19 (4), pp. 49–55.
CARMAN, J. M., (2000). “Patient Perceptions Of Service Quality: Combining the Dimensions”, Journal of Management Of
Medicine, v.14, n.5/6, s.339-356.
DURSUN,Y, ERÇİ,M,.(2004). Algılanan Sağlık Hizmeti Kalitesi, Algılanan Değer,Hasta Tatmini ve Davranışsal Niyet
İlişkileri Üzerine Bir Araştırma, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 23, TemmuzAralık , ss. 1-16.
DONABEDIAN, A. (1988). “QualityAssessment and Assurance: Unity ofPurpose, Diversity of Means”, Inquiry25 (Spring),
pp. 175–192.
ETTINGER, W.H. (1998). “Consumer-Perceived Value: The Key to a Successful Business Strategy in the Healthcare
Marketplace”, Journal of theAmericanGeriatricsSociety, 46 (1), pp. 111–113.
EVANS, J. & LİNDSAY, W., (1996). The Management and Control of Quality. Cincinnati: West Publishing Company.
Government of Mongolia, D. o. H., 2008. Healthindicators 2008, Ulaanbaatar.
GRÖNROOS, C. (1984). “A Service Quality Model and its Marketing Implications”,EuropeanJournal of Marketing, 18 (4):
36-44.
GÜRCAN ,P,NURHAN, P,A. BUĞRA ,H(,2012). Sağlık İşletmelerinde Algılanan Hizmet Kalitesi ve Hasta
Memnuniyeti,kku..Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi, Cilt 2 Sayı 1,87-108.
17
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
HAİR, J., ANDERSON, R., TATHAM, R. VE BLACK, W. (1998). Multivariate Data Analysis, Prentice- Hall, International
(UK) Limited, London.
HENDRİKS, A; SMETS, EM; VRIELINK, MR; VANES, S;. DEHAES, J. (2006).Is personality a determinant of patient
satisfaction with hospital care? International Journal for Quality in Health Care, 18 (2): 152-158.
HUANG, J; LAİ, C; TSAL, W; WEHG, R; HU, W; YANG, D. (2004). Determining factors of patient satisfaction for
frequent users of emergency services in a medical center. Journal of Chinical Medical Association, 67 (3): 403-410.
KARAHAN, A, (2000).Sağlık Hizmetlerinde Kalite İyileştirilmesi ve Afyon Göğüs Hastanesi Örneği, Yayınlanmamış
yükseklisansTezi, Afyon.
KAVUNCUBAŞI, Ş., (2000). Hastane ve Sağlık Kurumlan Yönetimi, Siyasal Kitapevi, Ankara, s.291-304.
KERSİNK, J. (2000). Patient satisfaction with hospital care: Effects Of Demographic And Institutional Characteristics.
International Journal for Quality in Health Care, 12 (2): 143-147.
KİYMİR, B, (1995). “Sağlık Kuruluş Kalite Yönetimi”, 1. Ulusal Sağlık Kuruluşları ve Hastane Yönetimi Sempozyumu, 4-7
Mayıs 1994, Kuşadası.Aydın, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, s. 15.
MCGLYNN, E, (1997).“A Six Chalenges in Measuring the Quality of Health Care”, Health Affairs, May/June, s.7.
NEWCOME, L.N. (1997). “Measuring of Trust in HealthCare”, HealthAffair, 16(January/February), pp. 50–51.
ODGEREL C,O,(2012).Patientsatisfaction and service qualityperception at districthospitals in Mongolia,RitsumeikanJournal
of Asia Pacific Studies Volume 31, 2012.
PARASURAMAN, A., BERRY, L. L., ZEİLTHAML, V. A. (1991). “UnderstandingCustomerExpectations of Service”,
Sloan Management Review, 32 (3): 39-48.
PUİ-MUN LEE, P. 2006. Impact of deficienthealthcare service quality. The TQM Magazine 18(6): 563-571.
RUST,
R.T., ZAHORİK A.J., KEİNİNGHAM, T.L. (1995). “Return
QualityFinanciallyAccountable”, Journal of Marketing,59 (April): 58-70.
on
Quality
(ROQ):Making
Service
SEÇİM, H, (1985), Hastane Yönetim ve Organizasyonu, Türkiye’de Hastanelerin Organizasyonu için Bir Model Önerisi”,
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.
SIMPSON,M.,BUCKMAN,R,STEWARD,M.,MAGUİRE,P.,LİPKİN,M.,NWACK,D.ANDTİLL,J. (1991) “Doctor- Patient
Cominication: the Toronto consensus”,, British Medical Journal; 303, s.385.
TEKİNKUŞ, M., TATOĞLU, E., TARIM, M., (2003), Türkiye’de Kamu Örgütleride Kalite Planının Oluşturulması: Büyük
Şehir Belediyeleri Örneği, 11. Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Afyon, s.552.
TEAS, R.,K.(1993). “Expectations, Performance, Evaluation and ConsumersPerceptions of Quality, Journal of Marketing, 57
(October): 18-34.
VARİNLİ, İ ve ÇAKIR, A, (2004). “Hizmet Kalitesi, Değer, Hasta Tatmini ve Davranışsal Niyetler Hakkındaki İlişki Kayseri’de Poliklinik Hastalarına Yönelik Bir Araştırma”, Kayseri:Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Sayı: 17, s.2.
WILLIAMS, S.J. (1994). “PatientSatisfaction: A ValidConcept?” SocialScience and Medicine, 38 (4), pp. 509–516.
YAĞCI, M.İ. VE DUMAN T.(2006).HizmetKalitesi-MüşteriMemnuniyetiIlişkisininHastaneTercihlerine Gore
Karşılaştırılması,Devlet,ÖzelveÜniversiteHastaneleriUygulaması,DoğuşÜniversitesi Dergisi,Cilt:7,sayı:2,s.218-238.
ZERENLER, M. Ve Öğüt, A.,(2007).Sağlık Sektöründe Algılanan Hizmet Kalitesi ve HastaneTercih Nedenleri Araştırması:
Konya Örneği, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Konya, s.5.
18
BASİT DOĞUM VE ÖLÜM SÜREÇLERİ İÇİN ALTERNATİF BİR
YAKLAŞIM
Doç. Dr. Ahmet KAYA*
ÖZET
Bu çalışma, hayat sigortası ve emeklilik sistemlerine temel teşkil eden basit doğum ve ölüm süreçlerinin dağılış
fonksiyonlarını kullanarak fonksiyonlar arası geçişleri mümkün kılan yaklaşımları ortaya koyan teorik bir gösterimi
amaçlamaktadır. Basit doğum süreçleri, istatistiksel süreçlerin bir konusu ve araştırma alanı olarak incelenmektedir. Birçok
çalışmada bu süreçler, poisson dağılışına yaklaşım gösterilerek açıklanmaya çalışılır, halbuki doğum süreçlerinde sisteme
yeni katılımların olması durumunda poisson dağılışı, geometrik dağılışa yakınsamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Doğum süreci, Ölüm süreci, Poisson dağılışı, Geometrik dağılış.
AN ALTERNATIVE APPROACH FOR BASIC BIRTH and DEATH
PROCESSES
ABSTRACT
In this study, it is aimed on to show the theoritical approaches to facilitate between the functions using distribution
functions of basic birth and death processes to be at the basis of life insurance and retirement system. Basic birth processes,
are generally investigated as a subject of statistical processes and field of research. On many like this investigation such
processes are explained by approaching to poisson distribution. However, in case of participation to basic birth system,
poisson distribution is converged to geometric distribution. stribution.
Keywords: Birth process, Death process, Poisson distribution, Geometric distribution.
GİRİŞ
Günümüzde bireysel emeklilik sisteminin gittikçe yaygınlaşması ve emeklilik sistemlerinin de artan düzeyde önem
kazanması ile tahminleme işlemlerine temel teşkil eden dağılış fonksiyonlarının ayrıntılı bir şekilde tanımlanması ve
araştırılması önem kazanmaktadır. Bu manada Poisson Dağılışının tek ve alternatifsiz bir seçenek olması esnek ve pratik
yaklaşımların hayata geçirilmesini zora sokmaktadır. Bu bakımdan Poisson Dağılışının türevi bile olsa bazı dağılışların
alternatif özellikte olduğunu bilmek, hem yaklaşım zenginliği sağlayan bir niteleme, hem de benzer alanlarda yeni
çalışmalara zemin hazırlayan bir araştırma olması bakımından önemlidir.
İstatistikte basit doğum süreçleri poisson dağılışından faydalanılarak açıklanır. Kesikli bir süreç olan poisson dağılışı,
binom ile birlikte birçok kesikli değişken için ana dağılış özelliği taşır. Bu durum; poisson sürecinin aynı zamanda sürekli
dağılışlara, mesela normale yakınsamasının bir sonucudur. Ancak üstel bir dağılış olan poisson dağılışının diğer üstel
dağılışlarda olduğu gibi, üstel olmasından kaynaklanan olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve sağlam temellere oturmasını
sağlamak amacıyla, yeni türevler elde etmek alternatif yaklaşımlar için faydalı olabilir.
STOKASTİK SÜREÇ
Stokastik süreç, yapısında ve fonksiyonel özelliği gereği olasılık dağılışları temelinde tanımlanan süreçler için yapılan
tanımlamalardır. Stokastik süreçler, poisson modeli temelinde kurgulanmakta ve poisson süreci türevleri ile
tanımlanmaktadır. Basit bir stokastik süreç şu şekilde tanımlanmaktadır.
*
Ege Üniversitesi, Tire Kutsan Meslek Yüksekokulu, [email protected]
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
(Ω,U, P) bir olasılık uzayı ve T ⊂[0,∞) olmak üzere,
(.,.) :X T→ R
ω t →X ω t
fonksiyonu her B∈B kümesi için
{(ω, t ) : X (ω,t) ∈B}∈σ U ⊗B
özelliğine sahip olduğunda X (.,.) fonksiyonuna bir stokastik süreç denir. (Çınlar, 1975).
POİSSON MODELİ
Δt uzunluk ifadesi, küçük bir zaman aralığını, λΔt , bir olayın gerçeklenme ya da gözlenme olasılığını ifade etmiş
olsun. Bu durumda birden fazla gerçeklenmelerin ihmal edildiği varsayılmıştır. Bununla beraber, iki zaman aralığında
meydana gelen gerçeklenmelerin bir birinden bağımsız olduğu kabul edilmektedir.
Böylece;
P (0, Δt ) = 1 − λΔt
ve
P(0, t + Δt ) = P(0, Δt ) P(0, Δt ) = P(0, t )(1 − λΔt ).
gerçeklenmiş olur.
Bu eşitlik yeniden düzenlenirse,
P(0, t + Δt ) − P(0, t )
= −λP (0, t )
Δt
(2.1)
elde edilir.
Δt → 0 ⇒
dP(0, t )
dt
ise,
P(0, t )
Bu durumda başlangıç değerleri kullanılarak
gerekli işlemler yapıldığında;
birinci dereceden diferansiyel eşitlik için
P (0,0) = 1
elde edilir.
P (1, t )
P(0, t ) = e − λt
elde edilmiş olur.
için benzer diferansiyel eşitlik çözülüp
P (1, t + Δt ) = P(1, t ) P(0, Δt ) + P(0, t ) P(1, Δt )
= P(1, t ) P(1 − λΔt ) + e −λt λΔt
(2.2)
bulunur.
Buradan,
P(1, t + Δt ) − P(1, t ) dP(1, t )
=
= −λP(1, t ) + λe −λt
Δt
dt
(2.3)
elde edilir.
− λt
Benzer şekilde devam edilirse; P (1, t ) = e λt bulunur. Böylece, P (2, t ), P (3, t ),..., P ( r , t ) elde edilebilir.
Olasılık ifadeleri için genelleme yapılırsa, formül aşağıdaki biçime indirgenmiş olarak elde edilir:
e − λt ( λ t ) r
P (r , t ) =
r!
(r = 0,1,2,...).
Böylece, sürecin poisson olduğu doğrulanmış bulunmaktadır. (Freud, E.J., 1992).
20
(2.4)
Ahmet KAYA
GEOMETRİK MODEL
Arka arkaya n kez tekrarlanan bir bernoulli deneyi verilmiş olsun. İlk istenen sonucun elde edilmesi için yapılan deney
sayısı x olsun. x ’e geometrik rassal değişken denir. Binom dağılımında deney sayısı sabit, istenen sonuçların sayısı bir
rassal değişken iken, geometrik dağılımdan istenen sonucun sayısı bire eşit olmak durumundadır. Deneylerin sayısı ise bir
rassal değişkendir. İlk x − 1 deneyin istenen sonucu vermemesi ve x ’inci deneyin istenen sonucu vermesi durumunda
geometrik dağılım şöyle tanımlanır (Aytaç, M. 1994, 317-318).
⎧(1 − p ) x −1 p
P ( x) = ⎨
⎩0
x = 1,2,3,...
(3.1)
Aksi halde
Geometrik dağılışın moment çıkaran fonksiyonu;
pe t
(1 − e t (1 − p))
M (t ) =
(3.2)
biçiminde elde edilir.
BASİT DOĞUM SÜRECİ
Basit doğum süreçleri; nüfus artış tahminlerinde, hayat sigortası modellemelerinde, sigortacılıkta ve daha benzer birçok
süreçte kullanılan bir istatistiksel modelleme ve tahmin yöntemidir. Bu sayede; nüfus artış oranları, aktüeryal risk
hesaplamaları, ekonomik planlama işlemleri, hayat sigortası stratejileri ve daha birçok planlama işlemi yapılmaktadır.
İstatistiksel süreçlerde basit doğum süreçleri varsayımları aşağıdaki gibidir:
1. [0, t ]
n
aralığı içinde
kişilik yerin bulunduğu kitlede,
λnΔt + 0Δt ’dir.
[t , t + Δt ] ’ye
2. [t , t
+ Δt ] ’de kitleye bir bireyin katılma olasılığı 0Δt ’dir.
3. [t , t
+ Δt ] ’de kitleye sıfır kişinin katılma olasılığı 1- λnΔt + nλΔt + 0Δt
Bu durumda;
t
anında, sistemde
n
bir bireyin katılma olasılığı;
biçimindedir.
kişinin bulunma olasılığı:
Pn (t + Δt ) = {(n − 1)λΔt}Pn −1 (t ) + Pn (t ){1 − nλΔt + 0Δt}
(4.1)
Bu durumda, (4.1) eşitliği;
Pn (t + Δt ) = Pn −1 (t )(n − 1)λΔt + Pn (t ) − Pn (t )nλ (Δt ) + 0Δt
(4.2)
biçiminde elde edilir.
(4.2) Eşitliğine zamana göre türev işlemi uygulandığında,
Pn (t + Δt ) − Pn (t )
= (n − 1)λPn −1 (t ) − nλPn (t ) = λ[(n − 1) Pn −1 (t ) − nPn (t )]
Δt
⇒ P' n (t ) = λ[(n − 1) Pn −1 (t ) − nPn (t )
∞
Bu durumda;
P(θ , t ) = ∑ Pn (t )θ
n
olur.
olasılık türeten fonksiyondan faydalanarak, (4.3) eşitliği,
n =0
21
(4.3)
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
P ' n (t )θ n = λ (n − 1) P( n −1) (t )θ n − nλPn (t )θ n
olur.
(4. 4)
işlemlere devam edilirse;
⇒
∞
∞
∞
n =0
n =0
n =0
∑ P'n (t )θ n = λ ∑ (n − 1) Pn−1 (t )θ n − λ ∑ nPn (t )θ n
∞
∞
∞
n =0
n =0
n =0
(4.4.1)
∑ P'n (t )θ n = −λθ ∑ nPn (t )θ n−1 + λθ 2 ∑ (n − 1) Pn−1 (t )θ n−2
(4.4.2)
⇒
∞
∞
∂P(θ , t )
= −λθ ∑ nPn (t )θ n −1 + λθ 2 ∑ (n − 1) Pn −1 (t )θ n − 2
∂t
n =0
n =0
(4.4.3)
⇒
∂P(θ , t )
⎧ ∂P(θ , t ) ⎫
2 ⎧ ∂P (θ , t ) ⎫
= −λθ ⎨
⎬ + λθ ⎨
⎬
∂t
⎩ ∂θ ⎭
⎩ ∂θ ⎭
(4.4.4)
⇒
∂P(θ , t )
⎧ ∂P (θ , t ) ⎫
⎧ ∂P(θ , t ) ⎫
= −λθ ⎨
⎬ −θ ⎨
⎬
∂t
⎩ ∂θ ⎭
⎩ ∂θ ⎭
(4.4.5)
⇒
∂P(θ , t )
⎧ ∂P(θ , t ) ⎫
= λθ (θ − 1)⎨
⎬
∂t
⎩ ∂θ ⎭
(4.4.6)
⇒
∂P(θ , t )
⎧ ∂P(θ , t ) ⎫
+ λθ (θ − 1)⎨
⎬=0
∂t
⎩ ∂θ ⎭
⇒
Kısmi diferansiyel denklem çözümünden yararlanarak,
A
∂P(θ , t )
∂P(θ , t )
+B
=C
∂t
∂θ
∂t ∂θ ∂P(θ , t )
+
=
A B
C
genel formun çözüm eşitliği,
yaklaşımından,
∂t
∂t
∂P(θ , t )
=
=
1 λθ (1 − θ )
0
(4.4.7)
(4.4.8)
bulunur.
⇒
∂t ∂P(θ , t )
∂P (θ , t )
=
⇒
=0⇒ p
1
0
∂t
⇒
∂t
∂θ
∂θ
=
⇒ λ∂t =
1 λθ (1 − θ )
(1 − θ )
⇒ λ ∫ ∂t = ∫
∂θ
θ
+∫
bir sabittir.
dθ
⇒ ln θ − ln(θ − 1)
(1 − θ )
⎛ θ ⎞
⎛ θ ⎞
λt int sb.
=⎜
⇒ λt + int sb. = ln⎜
⎟
⎟ ⇒ e .e
⎝ θ −1⎠
⎝ θ −1⎠
eşitliği bulunur. (4.5) eşitliğinden hareketle,
⎧
⎛ θ ⎞⎫
P = f ⎨e −λt ⎜
⎟⎬
⎝ θ − 1 ⎠⎭
⎩
başlangıç değeri verilerek çözüm yapılırsa,
22
(4.4.9)
(4.4.10)
(4.4.11)
(4.5)
Ahmet KAYA
∞
⎧
⎛ θ ⎞⎫
nx
P = f ⎨e −λt ⎜
⎟⎬ ⇒ P(θ , t ) = ∑ Pn (t )θ t = 0
⎝ θ − 1 ⎠⎭
n =0
⎩
zamanda
kitlede
n0
kişi
olduğu
varsayılmaktadır. Bu durumda;
P (θ ,0) = θ n0
θ
θ −1
=u
olur.
olsun.
⎧ θ ⎫
t = 0 varsayıldığında, P = f ⎨
⎬
⎩θ − 1⎭
θ (u − 1) = u ⇒ θ =
⎛ u ⎞
⇒ P(θ ,0) = θ n0 ⎜
⎟
⎝ u −1⎠
u
u −1
elde edilir.
dönüşümü yapıldığında,
n0
t = 0 anı yerine herhangi bir t
zamanı için;
n0
⎛ u ⎞
P (θ , t ) = θ n0 ⎜
⎟
⎝ u −1⎠
⎧ − λt ⎛ θ ⎞ ⎫
n0
⎪⎪ e ⎜ θ − 1 ⎟ ⎪⎪
⎧ P(θ ) ⎫
⎠
⎝
=⎨
⎬ ⇒ P(θ , t ) = ⎨
⎬
θ
1 − θ (1 − P) ⎭
⎞
⎛
−
λ
t
⎩
⎪e ⎜
⎪
⎟
⎪⎩
⎝ θ − 1 ⎠ ⎪⎭
n0
(4.6)
∴ θ ’yı e − λt
olarak düşünürsek, fonksiyon geometrik dağılışın moment türeten fonksiyonuna yakınsayan bir formda
elde edilmiş olmaktadır.
BASİT ÖLÜM SÜRECİ
Basit ölüm sürecinde
n
λ yerine μ kullanılacaktır.
n kişiden 1 ölüm olasılığı nμΔt + 0Δt ’dir. μ
kişilik popülasyonda 1 bireyin ayrılması doğum sürecindeki
[
]
Popülasyonda belli bir t anında n kişi varken t , t + Δt zamanında
çıkış parametresi, azalış oranı ya da katsayısıdır. Bu durumda popülasyona giriş yoktur, sadece çıkış vardır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Basit doğum süreçlerinde poisson dağılışı kullanarak modelleme yapmak neredeyse geleneksel bir durumdur. Halbuki,
özel bazı durumlar için alternatif yaklaşımlar kullanmak çoğu durumlarda faydalı sonuçların elde edilmesine yol açabilir.
Kesikli bir dağılış olan poisson sürecinden, yine bir kesikli dağılım süreci olan geometrik dağılışa ulaşmak, doğum
süreçlerine alternatif yaklaşımlar yapılmasını kolaylaştırır. Bu anlamda basit doğum süreçlerinde sisteme bir katılım olması
yerine, birden çok katılımın aynı anda gerçeklenmesi durumunda poisson dağılışında oluşması muhtemel olumsuzluklar
ortadan kalkabilir. Basit doğum süreçlerine alternatif yaklaşımların sağladığı avantajlar aşağıda başlıklar halinde
sıralanmıştır.
•
Poisson sürecine bağımlılık ortadan kalkar,
•
Poisson dışı yaklaşımlarla sürece zenginlik katılmış olur
•
Birden fazla dağılışla model kurma şansı ortaya çıkar
•
Poisson dağılışının alternatifsizliğine bir çözüm elde edilmiş olur
•
Daha az katılımla sistemi modelleme şansı doğar
•
Bire-bir katılım dışında bire-çok katılım olanaklı olur
•
Simülatif yaklaşımların daha basit bir moda indirgenmesi sağlanmış olur
23
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
•
Yöntemleri karşılaştırma ve performans analizi yapma olanağı sağlanmış olur
KAYNAKLAR
Aytaç, M.(1994). Matematiksel İstatistik, Uludağ Üniversitesi Basımevi, Bursa.
Cinlar, E.(1975). Introduction to Stochastic Processes. Prentice-Hall.
Freud, E.J. (1992). Mathematical Statistical, Fifth edition, Prentice Hall, International Edition.
Lamberton, D. and Lapeyre, B.(1996). Introduction to Stochastic Calculus Applied to Finance. Chapman and Hall.
Markov Zincirleri, http://80.251.40.59/science.ankara.edu.tr/ozturk/Dersler/ist432/Ders3/Okuma.pdf
Mikosch,
T.(2000).
Elementary
Stochastic
Calculus.
http://80.251.40.59/science.ankara.edu.tr/ozturk/Dersler/ist432/Ders3/Okuma.pdf
Naulart, D. Stochastic Processes. http://www.mat.ub.edu/~nualart/StochProc.pdf
24
World
Scientific.
İNANÇ TURİZMİNDE YENİ BİR DESTİNASYON: HOCA AHMET
YESEVİ TÜRBESİ VE TÜRKİSTAN
Yrd. Doç. Dr. Kadir ÖZTAŞ*
ÖZET
Turizm, insanların ve ülkelerin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarında giderek artan bir oranda etkinlik
göstermektedir. İnanç kavramı insanlık tarihiyle başlayan bir olgudur. İnsanları turizme yönelten en önemli etkenlerin
başında hiç şüphesiz dini inanışlar gelmektedir.
Turizm dini inanışların ortaya çıkardığı medeniyetleri, kültürleri, mabetleri ve yöreleri tüm insanların hizmetine turistik
amaçlı sunarak; dinler, dolayısıyla da insanlar arasında önemli bir sosyo-kültürel fonksiyonu da yerine getirmeye
çalışmaktadır.
Bu çalışmada Türkiye ve bütün Türkler için manevi ve özel bir anlamı olan Kazakistan, Türkistan ve Hoca Ahmet
Yesevi’den bahsedilmektedir. Türkiye’den bu yörelere gitmek isteyenlere çeşitli bilgiler ve öneriler sunulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Turizm, İnanç Turizmi, Kazakistan, Türkistan, Hoca Ahmet Yesevi
A NEW DESTINATION TO BELIEF TOURISM: AHMET YESEVİ
TOMB AND TURKISTANH
ABSTRACT
Tourism has important effects on social, economic and cultural aspects of countries as well as human beings life. The
term belief dates back to the beginning of the history. One of the most important determinants for people while engaging in
tourism is religious beliefs.
Tourism makes available civilizations, cultures and secret places for all human beings. It also fulfills an important sociocultural function among religions and therefore human beings.
In this study, Kazakhstan, Turkisthan and Hoca Ahmet Yesevi which have special meanings for Turks and Turkey is
elaborated. We tried to provide some information and suggestions for those who want to visit these places.
Keywords: Tourism, Belief Tourism, Kazakistanh, Turkistanh, Ahmet Yesevi
GİRİŞ
İnsanları turizme yönelten en önemli etkenlerin başında hiç şüphesiz dini inanışlar gelmektedir. Bütün sosyal olayların,
din kurallarının kapsamına girdiği ve bütün sosyal davranışlar üzerine dinin giderek artan oranda etki göstermeye başladığı
bir dönemde turizm hareketlerinde de dini amaçlı turların ön plana çıkması kaçınılmaz olmuştur.
Aslında, din insanlık tarihinin hemen her döneminde toplumların davranışlarını belirleyen bir faktör olarak görülmüştür.
Bugünde yeryüzündeki birçok savaşın çekişmenin ve rekabetin temelinde dini faktörler ön plandadır.
Turizm dini inanışların ortaya çıkardığı medeniyetleri, kültürleri, mabetleri ve yöreleri tüm insanların hizmetine turistik
amaçlı sunarak: dinler, dolayısıyla da insanlar arasında önemli bir sosyo-kültürel fonksiyonu da yerine getirmeye
çalışmaktadır.
Dünya Turizm Örgütünün (WTO) 2012 yılı verilerine göre uluslararası turizme katılanların sayısı 1 milyarı geçmiş ve 1
trilyon dolar sınırına dayanan harcamada bulunmuşlardır. Türkiye ise 2012 yılında bu pastadan 32.5 milyon turist ve 25
milyar dolar civarında turizm geliri elde etmiştir. 2014 yılı sonu tahminleri ise 36.5 milyon turist ve 30.0 milyar dolar turizm
geliridir.
*
Selçuk Üniversitesi, Akşehir Meslek Yüksekokulu, [email protected]
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Yapılan araştırmalara göre insanları seyahate yönelten en önemli faktörler arasında kültürel ve dini faktörler önemli bir
yer tutmaktadır. Dünya Turizm Örgütünün yaptığı çalışmalarda, insanları seyahate yönelten en önemli ikinci faktör(birinci
deniz) kültürel faaliyetlerdir. Kültürel faaliyetler içinde en önemli faktörün dini inanışlar olduğunun aşikar olmasına rağmen;
turistlerin önemli bir kısmı seyahatlerinin temel sebepleri arasında dini amaçların önde geldiğini göstermek için, din
unsurunu özellikle belirtmişlerdir.
Türkiye’ye yönelik turistik dış talebi analiz ettiğimizde DTÖ’nün yaptığı araştırmaya paralel sonuçlar elde edilmiştir.
Turizm Bakanlığı tarafından 1993 yılında yapılan “Yabancı Ziyaretçi Talep Profili Analizinde” Türkiye’ye yönelik turistik
ziyaretlerin, ikinci sırasında kültürel altıncı sırasında ise dini amaç olduğu görülmektedir. Kültürel amaçlar içinde yer alan
dini amacın altıncı sırada yer alması insanların özellikle dini amaç için geldiklerini belirtme ihtiyacını hissetmeleridir.
Öte yandan Türkiye’den turistik amaçlı çıkışlara baktığımızda dini faktörün önemli bir etkinliği olduğu görülmektedir.
2012 yılında yurtdışına çıkan Türk vatandaşı sayısı 5.8 milyon civarı gerçekleşmiştir. Bu sayının ne kadarının turistik amaçlı
çıkış olduğuna dair net bir istatistik olmasa da DTÖ verilerine göre; ülkelere turistik amaçlı giriş istatistiklerine göre
1.666.372 kişidir.
Bu çıkışlardaki toplam turistik harcamalarımız ise 1.711 milyon dolar olarak gerçekleştiği
öngörülmektedir. Bu çıkışlardan resmi istatistiklere göre 2012 yılında 70.000 civarı hac 500 bin civarı umre olmak üzere dini
amaçlı çıkış olduğu görülmektedir. Ancak gerçek rakamların bundan çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca,
Türkiye içinde de dini açıdan önem taşıyan mabet ve yöreler, her yıl milyonlarca yerli ve yabancı ziyaretçinin akınına
uğramaktadır. Konya’da Hz.Mevlana Türbesi ve Müzesi, Urfa’da Balıklı Göl ve Makam-ı İbrahim, Eskişehir’de Yunus Emre
Türbesi, Akşehir’de Nasreddin Hoca Türbesi, İstanbul’da Sultan Ahmet ve Ayasofya Camileri, Edirne’de Süleymaniye
Cami, Ankara’da Hacı Bayram Veli Cami ve Türbesi, Hacıbektaş’da Hacı Bektaş Veli Türbesi ve daha yüzlerce mabet ve
yöre.
Bu çalışmamızda Kazakistan’ın Türkistan şehri ve Hoca Ahmet Yesevi Türbesinin tanıtılması ve Türkiye’de ve dünyanın
diğer ülkelerinde yaşayan türkler için taşıdığı manevi değeri tanıtmaya ve inanç turizmi çerçevesinde insanlarımıza açmaya
çalışacağız. Hoca Ahmet Yesevi, İslamın Türkler arasında yayılmasında ve “Türk Milleti” şuurunun oluşmasında en önemli
şahsiyettir. Hoca Ahmet Yesevinin Türk Dünyası için önemini bütün Türk coğrafyasında söylenen şu söz açıklayacaktır:
“Medine’de Hz.Muhammed , Türkistan da Hoca Ahmet”.
Yahya Kemal Beyatlı’nın deyimiyle “... milliyetimizi borçlu olduğumuz insan....”; bu büyük şahsiyeti bizim de yakından
tanımamız ve onun şehrini ve türbesini ziyaret etmemiz ona olan vefa borcumuz olsa gerek.
TURİZMİN ÖNEMİ
Turizm Kavramı
Her yıl gerek ulusal gerekse uluslararası alanda milyonlarca insanın ya turist ya da çalışan olarak ilgilendiği turizmin,
çok çeşitli tanımları yapılmakta ise de genel kabul görmüş tanımı şöyledir: “Sürekli konaklamaya dönüşmemek ve gelir
getirici hiçbir faaliyette bulunmamak şart ile yabancıların geçici süre konaklamalarından doğan olay ve ilişlerin
tümüdür”(Kozak vd. 2000:3).
Diğer resmi bir tanım 1980’li yıllarda AIEST (Uluslararası Bilimsel Turizm Uzmanları Birliği) tarafından yapılmıştır.
Bu tanıma göre turizm: “İnsanların sürekli yaşadıkları, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin
dışına seyahatleri ve buralardaki, genellikle turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep ederek, geçici
konaklamalardan doğan olaylar ve ilişkiler bütünü” şeklinde tanımlanmıştır.
Yukarıda belirtilen her iki tanımda da, bir seyahat ve konaklamanın turizm olayı içinde sayılıp sayılmayacağını
belirlemek için aşağıdaki kriterler gereklidir:
• Seyahatin devamlı ikamet edilen, çalışılan ve günlük ihtiyaçların karşılandığı yerler dışında yapılması,
• Konaklama sırasında genellikle turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetlerin talep edilmesi,
• Konaklamanın geçici olması,
• Seyahatin gelir elde etmek amacıyla yapılmaması, gerekmektedir(Olalı, 1984:11).
Turizm kavramı üzerindeki tartışmalar özellikle akademik çevrelerde uzun süredir yapılagelmektedir. Bazı araştırmacılar,
turizmi “endüstri” olarak kabul ederken, bazıları da endüstriden çok “sistem” olarak kabul etmektedirler. Turizm olayının
birçok disiplin ve sektörle ilişkisi olması nedeniyle tek bir tanımın yapılmasını zorlaştırmaktadır. Örneğin, ekonomistler
turizmi “endüstri” olarak görürken, pazarlamacılar “Pazar” olarak, sosyologlar da turizmin insan davranışlarına etkisi
açısından ele almaktadırlar (Kozak vd., 2000:7).
26
Kadir ÖZTAŞ
Dünyada Turizmin Gelişimi
Turizm hareketleri insanlığın varoluşundan beri görülen bir hareket olsa da, modern anlamda ilk turizm hareketlerinin;
Thomas Cook’un 1841 yılında İngiltere’nin Lougborough şehrinde düzenlenen bir festivale 570 kişilik bir grubu trenle 12
mil uzaklıktaki Leicester şehrine götürüp getirmesi olmuştur. Bu gelişmeden sonra 1865 yılında İngiltere’de ilk seyahat
acentasını T.Cook açmış ve ilk turizm organizatörü olarak tarihe geçmiştir (Eyliyaoğlu, 1989:34).
İlk konaklama tesisleri han ve kervansaraylar şeklinde görülmüş ve seyahat endüstrisinin gelişmesine paralel olarak
gelişme göstermiştir. Günümüz konaklama işletmelerinin öncüsü olan bu hanlar, döneminin bütün hanları gibi, sahibinin
ailesiyle birlikte oturduğu kendi evi durumundaydı. Misafirler, dinlenmek ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için buralarda
konaklıyor ve hiç tanımadıkları diğer yolcularla aynı odayı paylaşıyorlardı (Oral vd., 1997:5).
Seyahat edenlerin, güvenle kalabilecekleri müstakil konakla işletmeleri XIII.yy’dan sonra hızla gelişmiş ve Batıda
“Han” lar Doğuda “Kervansaray” lar olarak ortaya çıkmıştır. Batıdaki hanların en gelişmişi İngiltere de birahanelerden
çevirme olan “İngiliz Han”larıydı. Döneminde İngiliz hanları bütün Avrupa’ya ün salmıştı (Şener, 1990:6).
XVI.yy’dan itibaren “Otel” kelimesi İngiliz ve Amerikan diline girmiştir. Bu dönemlerde başlayan “Sanayi Devrimi”,
konaklama sektörüne de hız kazandırmış ve günümüz anlayışına yakın modern işletmeler yavaş yavaş gelişmeye başlamıştır
(Göksan, 1978:5).
XX.yy başlarında, modern konaklama işletmelerinin kurucusu sayılan Bllworth M. Statler, turizm sektörünü incelemiş,
1908 yılında ilk otelini inşa etmiştir. Başarılı olduğunu görünce, başka yörelerde de oteller açarak, birden fazla otel açan(ilk
otel zincirini kuran) ve 1930’lu yıllara kadar, Amerikan otelcilik piyasasını elinde tutan başarılı ilk müteşebbis olmuştur
(AHMA, 1979:7-8).
1930’lu yıllara kadar Amerikan otelcilik piyasasını elinde tutan Statler, bu tarihten sonra yaşanan ekonomik kriz
nedeniyle ve “Hilton”, “Sherton” gibi isimlerin piyasaya girmesiyle, modern konaklama işleri serisi günümüzdeki halini
almıştır (Şener, 1990:8).
1946 yılından sonra, dünyada sağlanan barış ve istikrar ortamı sayesinde turizm sektörü çeşitliliği ve hizmet
fonksiyonları büyük gelişmeler göstermiştir. Konakla işletmeleri; otellerden, motellere, pansiyonlardan, tatil köylerine kadar
geniş bir yelpazeye dağılmıştır. Ulaştırma araçları hızla gelişmeye başlamış rahat, hızlı ve güvenli araçların yayılması;
özellikle havayolu taşımacılığında sağlanan gelişmeler; turizmi bugünkü seviyeye ulaştırmıştır (Barutçugil, 1986:16).
Günümüzde uluslararası turizm, dünya ticaret hacmi açısından petrol ve otomobil ticaretinden sonra gelmektedir. Dünya
Turizm Örgütü verilerine göre 2000 yılında uluslararası turizme 700 milyon turist katılmış ve 470 milyar dolarlık harcamada
bulunmuşlardır. DTÖ’nün 2010 yılı öngörüsü ise 1,5 milyar turist ve 1 tirilyon dolar turistik harcamaya ulaşacağıdır. Bu
durumda göstermektedir ki turizm gelecekte önemini artırarak sürdürecektir (www.world-tourism.org.)
Türkiye’de Turizmin Gelişimi
Türkiye’de turizmle ilgili ilk gelişmeler 1800’lü yıllara kadar dayanmaktadır. Sanayi Devriminden sonra gelişmeye
başlayan ulaştırma araçları; buharlı gemiler, trenler ve Paris-İstanbul arasında düzenlenen “Orient Express” buharlı tren
turları ülkemizin turizmle tanışmasındaki ilk faaliyetler olmuştur. Bu gelişmelere paralel olarak o dönem içinde turizmle
ilgili çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. 1846 yılında Aya İrini kilisesinin Askeri müzeye çevrilmesi, 1863 yılında “Sergi-i
Umumi-i Osmani” adıyla bir fuarın açılması ve daha da önemlisi ülkemizdeki turizmle ilgili ilk yasal düzenleme olması
açısından 1890 yılında “Seyyahine Tercümanlık Edenler Hakkında Tatbik Edilecek 190 sayılı Nizamname” nin yürürlüğe
girmesidir(Evliyaoğlu, 1989:121).
Bu gelişmelere paralel olarak, modern anlamda çeşitli oteller de hizmete girmeye başlamıştır. Bunlardan en önemlisi
günümüzde de turizmin hizmetinde olan, 1892 yılında hizmete açılan “Pera Palas”dır(Kozak, 2000:107).
1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla, her alanda başlayan atılım turizm alanında da gözlenmiş ve 1923 yılında “Türk
Seyyahin Cemiyeti” turizm alanında faaliyet gösteren ilk kuruluş olarak hizmetine başlamıştır. 1930 yılında “Türkiye Turing
ve Otomobil Kurumu” adını alan kurum; ilk turizm prospektüsleri, ilk afişler, ilk karayolları haritası bastırmış; ilk tercüman
rehberlik sınavlarını yapmış, turizmle ilgili ilk incelemeleri gerçekleştirmiştir. Günümüzde de kamu yararına çalışan dernek
konumunda faaliyetlerini sürdürmektedir(Kozak, 2000:108).
Turizmin kamu örgütlenmesi içinde ilk kez yer alması 1934 yılında, İktisat Vekaleti Dış Ticaret Dairesine bağlı olarak
çalışacak Türk Ofisine bağlı “Turizm Masası” olmuştur(Evliyaoğlu, 1989:122). Turizm işleri 1939 yılında Turizm
Müdürlüğüne, 1949 yılında Turizm Dairesine ve nihayet 2 Temmuz 1963 yılında 265 sayılı yasa ile Turizm ve Tanıtma
Bakanlığı kurularak, turizm işlerin en üst düzeyde organize edilmesi kararlaştırıldı(Turizm, 1993:5).
Turizm konusundaki diğer önemli bir gelişmede 1955 yılında Hilton otellerinin 29. Otelini İstanbul’da açması olmuştur.
Böylece, uluslararası önemli bir otel zincirinin ülkemize giriş yapması geleceğe yönelik beklentileri artırmıştır. Aynı yıl
27
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
turizm alanındaki yatırımları teşvik etmek ve özel teşebbüse örnek olacak tesisleri kurmak amacıyla Turizm Bankası
kurulmuştur ( Şener, 1990:9).
1962 yılından itibaren Türkiye beşer yıllık dönemleri kapsayan planlı kalkınma modelini benimsemiştir. Bu planlarda
tüm sektörler olduğu gibi, turizm sektörü de yerini almıştır. Bu planlarda turizm sektörü konusunda yapılması gereken
hedefler belirlenerek; turizm yatırımı, turizm eğitimi, turizm geliri, turist sayısı ve turizm çeşitleri konusunda hedefler
belirlenmiştir (Şahin, 1990:110).
Türkiye turizmindeki esas gelişme trendini 1980 yılından sonra yaşamaya başlamıştır. Bu gelişme trendinin
yakalanmasındaki en önemli gelişme 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirleridir. 24 Ocak Kararlarının turizm sektörünü
doğrudan etkileyen maddeleri şöyle sıralanabilir:
• Devalüasyon kararı,
• Yabancı sermaye çerçeve kanunu,
• Kambiyo kanunu,
• 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu,
• Yurtdışına çıkışlarla ilgili kanunlar,
Bu kararlardan en önemlisi turizmi doğrudan etkileyen 2634 sayılı turizmi teşvik kanunudur. Bu kanunla turizm
yatırımlarına getirilen teşvikler şöyle sıralanabilir: düşük faizli kredi, yatırım indirimi, finansman fonu istisnası, bina inşaat
istisnası, vergi-resim-harç istisnası, teşvik pirimi, döviz tahsisi, KDV ertelemesi, yabancı personel çalıştırılabilmesi, elektrikhavagazı-su-telefon ücretlerinde indirimli tarife sıralanabilir (Şahin, 1990:121-123).
Bu teşvikler sayesinde kanunun yürürlüğü girdiği yıllarda 60 bin civarında olan turizm belgeli yatak sayısı; 2012 tarihi
itibariyle ülkemizde 2500’ü aşkın turistik işletme belgeli tesiste 700 bin yatak sayısına ulaşılmıştır. Yatırım belgeli tesislerle
birlikte 1 milyon yatak hedefine doğru hızla ilerlemekteyiz. 2012 yılsonu itibariyle yaklaşık 7000 seyahat acentasına
ulaşılmıştır (www.turizm.gov./istatistik/htl).
İnsanları Seyahate Yönelten Faktörler
İnsanlar çok çeşitli amaçlarla turizm faaliyetlerine katılmaktadırlar. Belirli başlı bu amaçlar üzerinde aşağıda kısaca
durulacaktır.
Deniz Turizmi
Türkiye’de ve genel anlamda dünyada da talebin en fazla olduğu turizm türüdür. Burada turistlerin “deniz-kum-güneş”
üçlüsü olarak değerlendirilen deniz ya da sayfiye turizminden yararlanılması söz konusudur. Türkiye’de deniz turizmi sadece
kıyı
ve
plajlardan
yararlanılarak
gerçekleştirilmekte,
“deniz
kürü”
uygulamalarına
yeterince
yer
verilmemektedir.“Thalassotherapie” denilen deniz kürü; deniz suyu, deniz havası ve deniz ikliminin insan sağlığına sunduğu
imkanları tıp bilimine uygun olarak değerlendirilmesine denilmektedir (Kozak, 2000:21).
Kongre Turizmi
Dünyada son yıllarda gelişmekte olan önemli turizm çeşitleri ararsında kongre turizmi de bulunmaktadır. Her yıl giderek
artan kongre organizasyonları, kongre turizminin geleceğinin oldukça parlak olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin bugün
dünya pazarlarından aldığı pay çok büyük boyutlar da olmamasına rağmen; özelikle İstanbul, İzmir, Antalya ve Ankara gibi
yeterli altyapı ve üstyapıya sahip şehirler dünya kongre pazarlarında isminden söz ettiren yöreler olmuşlardır (Aydın,
1997:21).
Sağlık Turizmi
İnsanların tarihin ilk çağlarından beri sağlık amacıyla özellikle termal suların bulundukları yerlere gittikleri
bilinmektedir. Öte yandan; dünyada tıp alanında gelişmiş ülkelerde sağlık turizmine yönelik önemli oranda talep olduğu
görülmektedir. Termal turizmi, sağlık turizmi içerisinde değerlendirilen, içeriklerinde erimiş mineral bulunan maden
sularının dinlenme, zindeleşme, tedavi vb. amaçlarına dönük olarak kullanılmasıdır.
Dünyada sağlık turizminin alt dalı olan termal turizm alanında oldukça önemli yatırımların gerçekleştirildiği
bilinmektedir. Termal turizme dönük olarak Almanya’da her yıl 8 milyon iç ve dış turiste hizmet sunulmaktadır. Türkiye’de
28
Kadir ÖZTAŞ
termal amaçlı kullanım imkanı olan 1300 civarında kaynak belirlenmiş olmasına rağmen bunların turistik amaçlı kullanımını
sağlayacak tesis sayısının yetersiz olması, gelir kaynağı olmasını sınırlandırmaktadır (Tunç vd., 1998:21-23).
Yat Turizmi
Teknolojik gelişmeye paralel olarak artan refah seviyesi, yat sayısını yılda % 15 oranında artmasına sebep olmaktadır.
Avrupa ülkelerinde 1 milyondan fazla yat olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de 1970’li yılların sonuna doğru Datça,
Gökova, Hisarönü körfezlerinin Yunanlı yat işletmecileri tarafından pazarlanmasıyla başlayan yat turizmi; 1983 yılında
yürürlüğü giren Turizmi Teşvik Yasasının, 815 sayılı Kabotaj Yasasını değiştirmesiyle, hızla gelişmeye başlamıştır. Bu
uygulamanın doğal sonucu olarak Türkiye'’e faaliyet gösteren yerli yat işletmecileri ve bunlara ait yatlar nitelik ve nicelik
yönünden uluslararası standartlara ulaşmaya başlamıştır. 1983 yılında 92 olan yat yatağı günümüzde belgeli 8586’ya, işletme
sayısı 114’e ve yat sayısı 1022’e ulaşmıştır (Kozak vd., 2000:24-25).
Mağara Turizmi
Doğal değişimler sonucunda oluşmuş yer altı oyuğuna “mağara” adı verilmektedir. Genel olarak yer altı boşluğu ya da
birbirlerine bağlantılı boşluklar sistemini içeren mağaralar işlevlerine ve yapılarına göre “obruk” olarak da tanımlanmaktadır.
Türkiye’de, bulunan yüzlerce mağaradan, incelemesi ve morfolojisi hakkında bilgi çıkarılmış mağara sayısı 370’dir. Hemen
hemen ülkemizin her bölgesinde mağara oluşumuyla karşılaşılmakla birlikte; yoğun olarak Akdeniz, İç Anadolu, Ege ve
Karadeniz bölgelerinde rastlanılmaktadır (Öztaş, 1997:137).
Turizme açılacak olan mağaraların, öncelikle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca kültür varlığı olarak tescil
edilmesi gerekmektedir. Tescil kararı olası bir tahribat için caydırıcı bir önlemdir. Mağara turizminde temel amaç bu tür
doğal değerlerin koruma-kullanma dengesi çerçevesinde turizme kazandırılmasıdır ( Tunç vd., 1998:37).
Dağ ve Kış Turizmi
Dağların temiz ve güzel havasından yararlanmak üzere insanların dağlara yönelik olarak gerçekleştirdikleri turizm
türüdür. Dağ turizmi "“yürüyüş"(treeking) ve “tırmanma”(climbing), şeklinde gerçekleştirilmektedir. Giderek büyüyen ve
kirlenen şehirlerin bunaltıcı havasından uzaklaşmak isteyen insanlar; doğaya yaklaştıran turizm türlerine ilgiyi
artırmaktadırlar.
Öte yandan, dağlardan kış sporları amaçlı yararlanmada önemli bir turizm aktivitesi olarak gelişmesini sürdürmektedir.
Son yıllarda ülkemizde Uludağ yanında Erciyes, Palandöken, Kartalkaya, gibi dağlarımız kış turizmi merkezi olma
yönünde önemli gelişmeler göstermiştir (Kozak vd., 2000:27).
Av Turizmi
Bu turizm türünde avlanmak üzere seyahat eden insanlara dönük hizmetler sunulmaktadır. Bazen avlanacak hayvanlar
özel üretme sahalarında yetiştirilerek avlanmaları için doğaya bırakılmakta ve bu hayvanlara yönelik av turizmi
yapılmaktadır. Av turizmi, bilinçli ve belli bir eğitime dayanarak, doğaya zarar vermeden yapılan, sadece olgunluğa erişmiş
hayvanların avlanması olayıdır (Ege, 1995:227).
Türkiye’de bilinçli ve gerçek anlamda av turizmi, 1981 yılında Antalya Düzlerçamı bölgesinde yaban keçisi ve yaban
domuzu avı ile başlamıştır. Av turizmi, bilinçli ve kurallara uygun olarak yapılması durumunda her açıdan olumlu etkileri
olan bir turizm çeşididir. Bir yandan ülkenin yaban hayatını koruyup geliştirirken, diğer yandan da, önemli bir gelir kaynağı
oluşturmaktadır. Av turizminin benimsendiği ülkelerde av hayvanları sayıca artmakta, çevreye ve yaban hayatına özen
gösterme duygusu gelişmektedir. Ayrıca, av turizminin yapıldığı yörelerde, usulsüz avcılığın azaldığı ve oto kontrolün
sağlandığı görülmektedir (Tunç vd., 1998:26-27).
Golf Turizmi
Golf turizmi, toplumun gelir düzeyi yüksek ve orta-ileri yaşlardaki insanların tercih ettiği bir turizm türüdür. Turizmin
çeşitlendirilmesi, istihdam oluşturması, gelir artırıcı etkisinden yararlanılması ve yeşil alanların korunması gibi nedenlerle,
Türkiye’de son yıllarda golf turizmine önem verilmeye başlanmıştır. Önümüzdeki on yıl içinde 50 milyon kişinin golf sporu
ile ilgileneceği öngörüldüğünden Fransa, Portekiz, Fas, Tunus ve İspanya gibi ülkelerde her yıl yeni golf alanı açılmaktadır
(Kozak vd., 2000:28).
Türkiye açısından düşünüldüğünde golf turizmi, turizmin çeşitlendirilmesi bağlamında önemli gelişmeler göstermesine
rağmen, yeterli olmayan golf turizmi arz imkânları nedeniyle kitle turizmi gibi hızlı bir gelişme göstermektedir. Ancak,
29
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
mevcut olan tesislerin iyi pazarlanmaması ve yeni arz olanaklarının oluşturulması ile gelecekte birçok Avrupalı ve Amerikalı
zengin turistin golf turizmi amaçlı olarak Türkiye’yi ziyaret edeceği öngörülmektedir ( Tunç vd., 1998:28).
Yayla Turizmi
Türkiye’de turizm sektörünün tatil turizmine bağlı olarak deniz-kum-güneş üçgeni üzerinde yoğunlaşması nedeniyle yılın
belli dönemlerinde turist çekebilmektedir. Türkiye, tüm yörelerinin doğal, kültürel, arkeolojik ve tarihi zenginlikleri olması
nedeniyle, tatil turizmiyle birlikte alternatif turizm çeşitleri açısından da önemli çekim unsuruna sahip bulunmaktadır.
Bunlardan biri de yüzyıllar boyunca Anadolu’nun yazlık mekânı olarak kullandığı yaylalardır.
Günümüzde büyük şehirlerde yaşayan insanların şehrin kalabalığı, gürültüsü ve kirliliğinden uzaklaşıp, doğal güzelliklere
sahip sessiz alanları tercih etmelerinin doğal bir sonucu olarak, özellikle sahil şeridindeki tatil yörelerinin sıcak ve nemli
havasına karşılık yaylaların çok çeşitli bitki örtüsüne sahip olması, ormanları, krater gölleri, dereleri, kültürel değerleri, doğa
yürüyüşleri, kış sporları, av ve olta balıkçılığı, çim kayağı, yayla şenlikleri ve el sanatları gibi değerler taşıması nedeniyle;
yaylalar önemli çekim merkezi olmaktadır (Kozak, vd., 2000:29-30).
Akarsu Turizmi
Akarsu kaynaklarının çeşitli rekreatif amaçlarla kullanılmasına denilmektedir. Çağdaş insanın modern yaşamın getirdiği
gerilimlerden belirli bir süre uzaklaşma isteğinde olması ve doğaya dönme arayışında akarsu turizmi, gelişme potansiyeli
olan turizm türlerindendir.
Akarsu turizmi (rafting), akarsuların değerlendirilmesinin yanı sıra, sporun gerçekleştirildiği yöreye önemli katkılar
sağlamaktadır. Bunlar yöredeki kültürel yapıların restorasyonları ve bunların ziyaretçilere hizmet verecek şekle getirilmesi,
yöreye ekonomik kazanç sağlayacaktır. Ayrıca turistik yatırımların gerçekleşmesi ile istihdam sorununa kısmi çözüm
bulunmaktadır (Tunç vd., 1998:34).
İnanç Turizmi
İnanç turizmi; “İnsanların devamlı ikamet ettikleri, çalıştıkları ve olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerleşim dışına
çekim merkezlerine, dini görevlerini yerine getirmek amacıyla yaptıkları ve bu seyahatleri sırasında turizm işletmelerinin
ürettiği mal ve hizmetleri talep ederek, geçici konaklamalardan doğan olaylar ve ilişkiler bütünü” olarak
tanımlanabilmektedir (Akat, 2000:22).
İnanç turizmi kavramının ayrıntılarına aşağıdaki bölümde yer verilecektir.
İNANÇ TURİZMİNİN ÖNEMİ
İnanç Turizmi Kavramı
İnanç Turizmi; kutsal yerlerin çeşitli dinlere mensup turistler tarafından ziyaret edilmesinin yanı sıra, dini inançları
tatmin amacıyla yapılan seyahatler olarak tanımlanmaktadır. Değişen turist isteklerine bağlı olarak dünyada gelişme gösteren
inanç turizmi kapsamında mevcut kültürel değerlerin korunması, turizme kazandırılması ve tanıtılması hedeflenmektedir (
Tunç vd., 1998:24).
Türk milletinin Anadolu toprakları üzerinde uzun yıllardan beri sürdürdüğü yaşam biçimi ve ilgili dönemlerin
özelliklerini yansıtan dini inançları, gelenek ve görenekleri, mimari ve sanat eserleri günümüz turizmine önemli birer kaynak
olmuşlardır. Öte yandan, ilk çağ uygarlıklarının Anadolu’da yaşam bulması, erken hıristiyanlığın, ortaçağda musevilerin
bulundukları ülkelerde karşılaştıkları baskı ve yoketme politikalarının sonucu, bu topraklara sığınmış olmaları dolayısıyla üç
büyük dine (müslümanlık, hiristiyanlık ve musevilik) ait bir çok kültürün doğduğu, geliştiği ve yayıldığı dini merkez
konumuna ulaşmıştır (Kozak vd., 2000:28-29).
Türkiye’de İnanç Turizmi Potansiyeli
Toplumsal ilgiyi yüklenen din, hem tarihi hem de çağdaş bir olgudur. Yaşayan dinlerin hemen hepsinde yılın belirli
zamanları, gösteri nitelinde dini ibadetlere ayrılmıştır. Hinduların günahlarından arınmak için Ganj nehri sularındaki toplu
ibadetleri, Vatikan’da Papa’nın yönetiminde 24 Aralık’tan itibaren 1 hafta süren Noel ibadeti, müslümanların yılın belirli
30
Kadir ÖZTAŞ
dönemlerinde yaptıkları umre ve hac ibadeti, evrensel boyutlara ulaşmış ibadetlerdir. İbadetlerin mekana bağımlılığı kişileri o
mekana yöneltmekte ve dolayısıyla kutsal mekanlar turizm çekiciliği oluşturmaktadır.(Tunç vd., 1998:25).
Tek Tanrı’lı dinlerin Asya’dan doğması ve Orta Çağdan bu yana kabul edilen kutsal yerlerin jeopolitik konumundan
dolayı köprü görevi gören Anadolu’da yaygınlaşması, Türkiye’yi diğer ülkelerden daha avantajlı duruma getirmiştir.
Müslümanlık yanında, hıristiyan ve musevi dünyası için önemli olan inanç turizmi merkezlerinden önemli bir bölümü
Türkiye’de bulunmaktadır. İnanç turizmi açısından üç büyük dinin en önemli ibadet yerleri ve eserleri şöyle sıralanabilir
(Avcıkurt, 1997:80-81).
• Meryem Ana Selçuk-Efes-Bülbüldağ
• Noel Baba olarak bilinen Aya Nicalas’ın Antalya-Demre’dei mezarı
• Hıristiyanlık aleminin yedi Kilisesi,
• Dünya Ortodokslarının Merkez Patrikhanesi İstanbul-Fener
• Hıristiyanlık aleminin ilk yer altı şehirleri, Kaymaklı,Derinkuyu-Nevşehir
• İstanbul Aya İrini ve Ayasofya
• St. Pierre Kilisesi Antakya
• Museviler için kutsal mekan Sard’daki(Manisa) ilk Sinagog
• İstanbul, Kayseri, Şanlıurfa, Van, Ankara, İznik, Hatay, İçel, Nevşehir, Trabzon, Aksaray, Antalya ve Denizli’deki
çeşitli Kiliseler.
Müslüman alemi için önemli dini merkezler: Sultanahmet, Ayasofya, Topkapı Sarayı-Kutsal Emanetler, Eyüp Sultan
Cami ve Türbesi, Konya’da Mevlana Türbe ve Müzesi, Nasreddin Hoca Türbesi, Edirne’de Selimiye Cami, Bursa’da Yeşil
Cami ve Türbesi, Şanlıurfa’da Balıklıgöl ve Hz. İbrahim Peygamberin doğduğu mağara, Ankara’da Hacı Bayram Cami ve
Türbesi, Nevşehir-Hacıbektaş’da Hacı Bektaş Türbe ve Cami, belli başlıcaları olarak sayılabilir (Tunç vd., 1998:25).
1993 yılında üç büyük dinin ibadet yerleri ve eserlerinin envanteri çıkarılmıştır. Türkiye genelinde Kültür Bakanlığı,
Valilikler, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı ve çeşitli üniversitelerin görüşleri alınarak yapılan envanter
çalışmalarında ülkemizde bulunan ve sayıları çok sayıda olan tüm eserlerin değil, özellikle:
• Dini yönden önemli olan ve ziyaretçi sayısı fazla olan Konya Mevlana, Tarsus St. Paul, Sfes Meryem Ana, Antakya St.
Piere gibi,
• Sanat Tarihi açısından önemli olan, Edirne Selimiye, İstanbul Ayasofya gibi,
• Mimari özelliği nedeniyle türünün ilk ve ilginç örneği olan Sard’daki Sinagog gibi,
ulaşılması kolay olan ve tur programlarına dahil edilen, belirli ve önemli merkezler belirlenmiştir. 1994 yılından itibaren
envanterde belirlenen öncelikler doğrultusunda bu eserlerin restorasyonu, çevre düzenleme projeleri hazırlanmış ve
uygulamaya konulmuştur. Bunun yanı sıra ülkemizdeki kutsal mekanları gösterir bir harita hazırlanmış altı dilde(İngilizce,
Almanca, Fransızca, İtalyanca, İbranice ve Arapça) basılarak dağıtılmıştır. Ayrıca 2000 yılı içinde, “Anadolu 2000” adlı
proje uygulamaya konulmuştur(Tunç vd., 1998:26).
Günümüzde parasal ve kitlevi bir olay haline gelen turizmin oluşturduğu ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkiler,
ülke ekonomilerinde ve özellikle uluslararası ekonomik ve politik ilişkilerde önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu durum,
yalnız uluslararası turizm hareketlerinden büyük pay almış ülkeler için değil, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde de
turizme verilen önemi artırmaktadır. Bir ülke fertlerinin, kendi ülkeleri dışında yaptıkları yer değiştirme ve
konaklamalarından doğan faaliyetlerin tümünü ifade eden dış turizm, ülkelerarası olmak kaydı ile İnanç Turizmi kapsamında
bulunmaktadır(Öztaş, 1997:136-137).
İnanç turizmi kavramını, inanç turizmine katılanların hareket alanlarına göre, kendi ülkelerinden başka bir ülkeye çıkış
yaparak ya da başka ülkelerden o ülkeye giriş yaparak gerçekleşmesine göre sınıflandırmak mümkün olmaktadır(Akat,
2000:24-26)
Aktif İnanç Turizmi
Bir ülke insanlarının başka ülkelere, dini inançlarının gereklerini yerine getirmek amacıyla yaptıkları ve bu süre içinde
turizm kavramı içindeki ilişkilerden yararlanmaları sonucu ortaya çıkan ilişkiler bütünü, gidilen ülke bakımından Aktif İnanç
Turizmidir.
31
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Dini inanışları gereği ülkemizden Suudi Arabistan’a giden hacı adayları, Suudi Arabistan için aktif inanç turizmini
oluşturmaktadır. Aynı şekilde Hıristiyanlar için önemli olan ve ülkemiz sınırları içinde bulunan Efes gibi yerlere yurtdışından
yapılan dini seyahatlerde Türkiye için aktif inanç turizmi olarak ortaya çıkmaktadır.
Pasif İnanç Turizmi
Bir ülke insanlarının dini inanışlarını yerine getirmek amacıyla başka ülkelerdeki dini çekim merkezlerine yaptıkları
seyahatler ve bu seyahatlerde turizm kavramı içindeki ilişkilerden yararlanmaları sonucu ortaya çıkan ilişkiler bütünü olarak
değerlendirilmektedir.
Hac ve umre amacıyla Suudi Arabistan’daki kutsal mekanlara giden insanlarımız, ülkemiz açısından pasif inanç turizmini
oluşturmaktadır. Pasif inanç turizmi kapsamında önemli olan, kutsal mekanlara sahip olmak değil, bu merkezlere sahip olan
ülkenin topraklarına gitmek, turizm işletmelerinin hizmetlerinden yararlanarak, karşılığında döviz bırakmak önemlidir.
Türkiye’den inanç turizmi amaçlı çıkışların temelini hac ve umre ziyaretleri oluşturmaktadır. 2012 yılında hac amaçlı
çıkışlar, resmi rakamlara göre 70.000 civarında gerçekleşmiştir. Bu rakama yurt dışında yaşayan, oradan doğrudan giden ve
resmi kayıtlar dışında tanınan kontenjanlarla gidenler dahil değildir. Bu sayılarla birlikte hac amaçlı çıkışların 120.000
civarında olduğu öngörülmektedir. Öte yandan umre amaçlı gidenler hakkında kesin resmi istatistikler olmaması, sağlıklı
yorum yapılmasını engellemektedir. 2012 resmi verilerine göre yaklaşık 500 bin kişinin umre amaçlı çıkış yaptığı
görülmektedir (www.turizmgazetesi/ inceleme.htlm).
Bu çalışmamızın temel hedeflerinden biride ülkemizden inanç turizmi amaçlı çıkışları çeşitlendirmek ve kutsal Atayurt
topraklarına yönelik turistik çıkışları artırmaktır. İnsanlarımızın önemli bir kısmı hac görevini yerine getirdikten sonra; umre
amaçlı ya da ikinci/üçüncü hac görevi için seyahat etmektedirler. Ancak onların Ata yurdundaki mekanlar hakkında
bilgilendirilmeleri durumunda, bu topraklara da ilgi gösterecekleri ve zaten varolan tarihi, dini, milli birlikteliğimizin
pekişeceği kanaatindeyiz.
KAZAKİSTAN-TÜRKİSTAN ve HOCA AHMET YESEVİ
Kazakistan Cumhuriyeti
1988 ve sonrasında Sovyetler Birliğinde başlayan, adına “Glasnost” ve “Prsotrarika” dendikleri, “açıklık” ve “yeniden
yapılanma” olarak algıladığımız yeni politikaların dünyada bu kadar köklü değişiklikler yapabileceğini tahmin etmek zordur.
Bu değişikliklerin, Türkiye’yi bu kadar yakından ilgilendirmesi, bir zamanlar varlığını bile kendi kendimize itiraf etmeye
korktuğumuz Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanması olmuştur. Azerbeycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan
ve Türkmenistan hür ve özgür ülkeler arasında yerini almıştır(Avşar vd., 1998:3)
Kazakistan 16 Aralık 1991 yılında Sovyetler Birliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden, son Türk Cumhuriyeti olarak
egemen milletler arasındaki yerini almıştır. Kazakistan, 1730 yılında girdiği Rus emperyalizmi altından 260 yıl sonra
kurtularak bağımsızlığını kazanabilmiştir. Bu süreç içinde çeşitli bağımsızlık hareketleri olmuşsa da, başarı sağlanamamıştır.
1916 yılında Türk toplulukları arasında çeşitli bağımsızlık hareketleri başlamışsa da; bu toplulukların kendi içlerinde birlik
olmamaları, 1917 Bolşevik ihtilaliyle başlayan yeni süreç, bölgedeki Rus egemenliğini pekiştirmiştir. Bu yeni yönetim şekli
Çarlık dönemini artan uygulamalarla, diğer Türk topluluklarında olduğu gibi Kazakistan’a da sömürü, zulüm, sürgün ve
asimilasyon getirmiştir. 1930-34 yılları arasında Rusya’nın uyguladığı merkezi besleme politikasına, birde kurak geçen yıllar
eklenince, 4 milyon civarında Kazak açlıktan ölmüşlerdir (TİKA, 2000:53-54).
Kazakistan 2.724.900 km²’lik yüzölçümüyle, Türk devletleri arasında en büyük ve dünyada da sayılı coğrafi büyüklüğe
sahip ülkelerindendir. Bu toprak büyüklüğü Türkiye’nin yaklaşık dört katıdır. Nüfusu 2012 yılı verilerine göre 17 milyon
civarındadır. Nüfusunun yaklaşık % 48’i erkek, % 52’si kadındır. Nüfusun etnik dağılımına baktığımızda ilginç bir tabloyla
karşılaşıyoruz (EUI, 1999:15-20).
Kazak nüfus oranı %62,2, Rus, %25,6 Alman %1,4, Ukrayna %2,9, Diğer(Özbek,Tatar,Azeri,Mesket) % 6,6
Toplam nüfus içinde Rusların halen belirgin bir ağırlığı olduğu görülmektedir. Bu oran, 1970’de % 42,4 iken, 1999’de
%29.9’a, 2012 yılında da % 25,6’e gerilediği tahmin edilmektedir. Bunun en önemli sebebi ise Rus azınlığın, Rusya
Federasyonu topraklarına sürekli göç eğiliminde olmalarıdır. Kazakistan, Asya’nın tam merkezinde, yaygın tabirle Asya’nın
ortasında bulunan bir ülkedir. Ülkenin doğu-batı istikametinde uzaklığı 3000 km., kuzey-güney istikametinde ise 1800 km’yi
aşmaktadır. Ülkenin coğrafi komşularına baktığımızda kuzeyde ve kuzey batıda Rusya, doğuda Çin, güneydoğu da
Kırgızistan, güneyde Özbekistan, güneydoğuda Türkmenistan ve batıda Hazar denizi ile çevrilidir (Özkan, 1997:67-70).
Ülkenin en büyük şehri 1997 yılına kadar başkentlik yapmış olan(10 Aralık 1997 yılında alınan bir kararla başkent
Astana’ya taşınmıştır.) 1.147.000 nüfuslu Almaatı’dır. Diğer önemli şehirleri; Karaganda(614.000), Çimkent(410.000),
32
Kadir ÖZTAŞ
Semipalatinsk(339,000) ve Pavlador(337,000)’dir. Kazakistan topraklarının genişliği nedeniyle, eyalet sistemiyle
yönetilmektedir. Ülke 19 eyalete ayrılmış ve bu eyaletlere bağlı 80 civarında şehir bulunmaktadır. Coğrafi büyüklüğü
nedeniyle farklı iklim türlerinin görüldüğü ülkede, genellikle karasal kıta iklimi hakimdir (TİKA, 1998, s.8-10).
Kazakistan’ın ekonomik göstergeleri, henüz genç olan bir cumhuriyet için umut vericidir. Ülkenin; 2012 yılı sonu
verilerine GSMH’sı 231. milyar dolar, kişi başına düşen ortalama gelir 13000 dolar, ihracatı 88 miyar dolar ithalatı 43 milyar
dolar, olarak görülmektedir. Kişi başına düşen gelir açısından, Kazakistan diğer Türk cumhuriyetleri içinde en iyi durumda
olandır(Örneğin; Kırgızistan’da 375 dolar, Özbekistan’da 612 dolar gibi.)(Çarıkçı, 1998:14).
Ülkenin temel ekonomik zenginliğini zengin yer altı kaynakları oluşturmaktadır. Ülkenin belli başlı yer altı kaynakları;
petrol, petro-kimya ürünleri, doğal gaz, demir-çelik, çinko, krom, volfram, bakır, altın, vb. oluşturmaktadır. Kazakistan’ın
şuandaki temel hedefi, tam olarak rezervlerini bile belirleyemediği bu kaynaklarını güvenli yollardan dünya pazarlarına
ulaştırmak ve ülkenin kalkınmasını sağlamaktır(Nazarbaey, 2000:101-102).
Türkistan ve Önemi
Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in 20 Ekim 2000 Cuma günü ziyaret ettiği ve 1500 yıl kutlamaları
törenlerine katıldığı; Türkistan neresidir ve bizim için önemi nedir?
Türklerin diyarı anlamını taşıyan Türkistan; Doğu Asya’da Pasifik sınırlarından başlayan; Sibirya, Moğolistan, Çin seddi
sınırlarına dayanan, Batıda; Adriyatik denizinden Viyana sınırlarına dayanan Kuzeyde; Moskova yakınlarından, Güneyde;
Hindistan içlerinden, Yemen kıyılarına, Afrika içlerine kadar uzanan tarihi bir coğrafyanın adıdır.
Bugün ise Türkistan, tarihi gelişmelere göre kurulmuş olsa bile Türkiye’den başlayıp, Doğu Türkistan özerk cumhuriyeti
sınırlarına uzayan 16,5 milyon km2 ‘1ik ve 250 milyona yaklaşan nüfusuyla, Türk Cumhuriyetlerinin tamamının adıdır
(Öztaş, 2000:2).
Ve Türkistan, bugün Kazakistan’ın Güneyinde yaklaşık 100 bin nüfuslu bir şehrin adıdır. 1925’e kadar adı Yesi olan bu
şehre Türkistan ismi Ruslar tarafından verilmiştir. Rusların tarihin her döneminde rahatsızlık duydukları ismi böyle bir
yerleşim merkezine vermelerinin, iki temel sebebi vardır. Birinci, aslında yukarıda değinildiği gibi tarih boyunca bütün Orta
Asya’nın ismi olan tarihi bir gerçeği unutturmak, ikinci ise Sovyet zulmü ve asimilasyonuna karşı koyarak Türk dilinin
konuşulmaya devam edildiği ender yerlerden olan yöre olmasındandır. Bunun diğer bir sebebi ise Yahya Kemal Beyatlı’nın
“... milliyetimizi borçlu olduğumuz kişi ...” olarak adlandırdığı büyük insan ve ilk Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevi
Hazretlerinin Türbesinin ve maneviyatının burada olmasıdır(Zeybek, 2001).
Türkistan, Güney Kazakistan coğrafi bölgesinde Çimkent eyaletine bağlı, eyalet merkezine 180 km mesafede, deniz
seviyesinden ortalama 200 m yükseklikte yaklaşık 143 bin nüfuslu; nüfusunun %60’ı Kazak, %25’i Özbek, % 10’u
Mesket(Ahıska) Türklerinden oluşan, bazı kaynaklara göre Oğuz Hanın başkenti olmuş 1500 yıllık tarihi bir şehirdir. Rusya
döneminde özel izinle(gerçi bir çok şehre öyle girilebiliyordu) girilebilen şehirlerden biridir. Devlet yatırımlarının özellikle
sınırlı tutulduğu hemen hemen hiçbir ekonomik yatırımın olmadığı, kamu hizmetlerinin asgari seviyede tutulduğu bir
şehridir. Sebebi ise adında saklı; Türkistan.
Türkistan’a 180 km mesafede olan ve bugün yörenin eyalet merkezi olan Çimkent’te çok katlı binalar, ısıtma sistemleri,
spor tesisleri, yüzme havuzları, eğitim kurumları ile tam bir modem şehir görüntüsü verilmişken, öte yandan Türkistan’a 30
km mesafede özel statüye bağlanmış bir şehir olan Kentav’ında, Çimkent’de fazlası var eksiği yok bir görünümdedir.
Kentav’da Rus emperyalizminin yandaşları rahat ve konfor içinde sefa sürerken, Türkistan kaderine ağlar durumdaymış
(Yeniçeri, 1999:5).
Ama bugün, tarihin cilvesine bakın ki Kentav, terk edilmiş hayalet bir şehir görüntüsünde, Türkistan da ise yüzler
gülmeye başlamış,Hoca Ahmet Yesevi’nin bir zamanlar Anadolu’ya gönderdiği talebelerinin, yiğitlerinin, torunları her
zaman hissettikleri vefa borcunu bir nebzede olsa ödeyebilmek için, bu topraklara dönmüşler ve Hoca Ahmet Yesevi adıyla
bir Üniversite kurarak, Türkistan’da ağlayan yüzleri güldürmeye başlamışlar (www.yesevi.edu.tr).
Türkistan için bugünlerde bir başka yüzleri güldüren olay ise şehrin 1500. Kuruluş yılının kutlanıyor olmasıdır.
UNESCO(Birleşmiş Milletler Eğitim, Kültür ve Bilim Kurulu) tarafından desteklenen kutlamalara, bütün dünyadan bir çok
davetli katılırken Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu topraklara verdiği önemi bir kez daha göstererek en üst seviyede katılım
sağlamıştır. 1500 yıl kutlamaları, Türkistan şehrinin yeniden keşfini sağlayarak gerek Dünya Türk kamuoyuna gerekse diğer
ülkelere, bir zamanlar unutturulmuş kaybedilmeye çalışılmış değerlerin yeniden tanıtımını sağlayacaktır.
Bizde bu önemli tarihi dönemecin bir kısmında ata yurdu bu kutsal topraklarda bulunmuş olmaktan, kendimizi bahtiyar
saymaktayız. Türkiye’de bulunan Yesevi torunları da vefa borçlarını ödemek ve bu tarihi ata yurdu topraklarını görmek üzere
buralara gitmelerini tavsiye ediyoruz Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti ile kardeş Kazakistan Cumhuriyetinin ortak bir
kuruluşu olan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin, Türkiye’den gidecek misafirlere kucak açtığını
ve her konuda yardımcı olacaklarına inanabilirsiniz. Bu topraklarda yaşayan insanların sizleri Yesevi diyarında, Yesevi
anlayışıyla kucaklayacağına emin olabilirsiniz.
33
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Ünlü bir kazak şairi bakın Türkistan’la ilgili duygularını yazdığı şiirinin ilk dörtlüğünde nasıl dile getiriyor:
“Türkistan eki dünye esigi goy
Türkistan er türiktin besigi goy
Tamaşa Türkisganday jerde tugan
Turiktin Teniri bergen nesibi goy”
Türkiye Türkçesi ile şöyle diyor şair:
“ Türkistan iki dünya eşiği ey
Türkistan her türkün beşiği ey
Türkistan gibi güzel yerde doğmak
Türkün, Tanrı vergisi nasibi ey”
Hoca Ahmet Yesevi ve Türk Dünyası İçin Önemi
Kaynaklarda hakkında yeterli bilgi bulunmayan Hoca Ahmet Yesevi, Güney Kazakistan bölgesinde bulunan Çimkent’in
doğusunda, Şahyar nehrinin bir kolu olan Karasu üzerindeki Sayram(Akşehir) kasabasında doğmuştur. Doğum tarihi kesin
olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli kaynaklarda verilen bilgilerin 1085-1095 yılları arasına yoğunlaştığı görülmektedir
(Cebecioğlu, 1998:97).
Hoca Ahmet Yesevi’nin vefat tarihi olarak 1166 yılı genellikle kabul edilmekle beraber, kaç yıl yaşadığı konusunda,
çeşitli rivayetler bulunmaktadır; altmış üç, yetmiş üç, seksen üç, yüz yirmi, yüz otuz gibi. Fakat, araştırmacıların önemli bir
kısmı yüz yirmi yaş üzerinde durmaktadırlar (Öztürk, 1998:208-210).
Hoca Ahmet Yesevi’nin babası Sayram’ın(Akşehir) tanınmış kişilerinden olup ilmi, fazileti ve kerametleriyle şöhret
bulan Şeyh İbrahim’dir. Şeyh İbrahim’in Hz. Ali’nin soyundan geldiğine dair çeşitli rivayetlerde bulunmaktadır (Eraslan,
1998:80).
Ahmet Yesevi yedi yaşına geldiğinde anne ve babasını kaybetmiştir. Bir süre sonra bilinmeyen bir sebeple kardeşini de
yanına alarak Yesi’ye(Türkistan) yerleşmiştir. Burada eğitimine başlayan Yesevi, Arlan Baba’nın(Bâb) dergahına girmiştir
(Eraslan, 1998:80).
Ahmet Yesevi, Arslan Bâb’ın vefatından bir süre sonra, zamanın önemli kültür merkezlerinden biri olan Buhara’ya gider.
Yesevi burada devrin önemli alimlerinden ders alarak; zamanın en ünlü tasavvuf alimlerinden olan Yusuf-i Hamedani’ye
bağlanarak, tasavvuf alanında olgunluk makamına erişir (Coşan, 1998: ).
Hoca Ahmet Yesevi altmış üç yaş civarında, hocası Yusuf-i Hamedani’nin vefatından sonra Yesi’ye döner ve vefat
edinceye kadar Yesi’den bir daha ayrılmamış, burada halka hizmete devam etmiştir(Eraslan, 1998:99).
Yesevi’nin Türk tarihi ve Türk milleti için en önemli özelliği; devrinin bilim dili olarak kabul edilen Arapça ve Farsça’yı
bilmesine rağmen, “hikmet” adı verilen şiirlerini Türkçe söyleyip yazmasıdır. Devrinin bütün alimleri divanlarını bu
dillerden biriyle yazmalarına rağmen, o bu dillere itibar etmemiş ve ana dili olan Türkçe’yle hikmetlerini söylemiştir. Bu
durumu hikmetlerinin bir kıtasında şöyle anlatmaktadır(Bice, 1993:15):
“Sevmiyorlar bilginler sizin Türk dilini,
Bilenlerden işitsen açar gönül ilini,
Ayet, hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar,
Anlamına erenler başlarını eğip uyarlar”
Hoca Ahmet Yesevi’nin en önemli özelliklerinden biride peygamberimiz Hz. Muhammed(A.S)’in vefat yaşı olan 63
yaşına girdiğinde, yerin altına bir oda kazdırarak, hayatının kalan kısmını burada geçirmiş olmasıdır. Bu durumu
hikmetlerinde açıklamış ve bir kıtasında şöyle demiştir:
“Eyâ dostlar kulak salın aydığıma,
Ne sebepten altmışüçte girdim yere,
Miraç üzre hak Mustafa ruhum gördü,
Ol sebepten altmışüçte girdim yere”
34
Kadir ÖZTAŞ
Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin Türk dünyası için taşıdığı önem, Rus emperyalizminin uğrattığı kesintiden sonra,
Türk Cumhuriyetleri tekrar bağımsızlıklarını kazanınca; yeniden gün yüzüne çıkmış ve sanki yeniden keşfedilmeye
başlamıştır. İslamiyet ve Türklüğün, bütün Türk boyları içinde yerleşmesinde ki en önemli ve en büyük etken; O büyük
insanın yetiştirdiği ve bütün bilinen topraklara eğitim için gönderdiği ve sayıları 99 bin olarak rivayet edilen talebeleri
sayesinde olmuştur(Pala, 1998:229). Yesevi’nin kurduğu bu eğitim zincirinin halkaları Anadolu topraklarına Hacı Bektaş-ı
Veli, Somoncu Baba, Geyikli Baba, Seyit Mahmut Hayrani, Nimetullah Nahcivani, Yunus Emre, Hacı Bayram ve tabi ki
Nasreddin Hoca ile ulaşmış ve Anadolu’nun Türklerin vatanı olmasında ki en önemli paya sahip olmuşlardır. Yesevi
ocağının oluşturduğu bu eğitim zincirinin halkaları, günümüz Türk Cumhuriyetlerinin sebeb-i mevcudu gibidir (Zeybek,
2001).
TÜRKİYE ÇIKIŞLI TURLAR İÇİN YÖREYE PAKET TUR ÖNERİSİ
Güney Kazakistan bölgesinde bulunan Türkistan, iklim bakımından yazları sıcak ve kurak kışları ise soğuk ve az yağışlı
bir bölgedir. Güney Kazakistan eyalet merkezi olan Çimkent de uluslararası havaalanı bulunmakla birlikte, Türk Hava
Yollarının seferi yoktur. Ancak Kazakistan Havayolları haftada iki gün İstanbul-Çimkent(Türkistan Çimkent arası yaklaşık
180 km) seferleri gerçekleştirmektedir(Türkistan, 1993:10-12)
Türk Hava Yolları yaz ve kış tarifesine göre değişmekle birlikte haftada 3-4 kez Almaatı’ya(Türkistan’a 800km), haftada
2-3 kez Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e(Türkistan’a 300 km), haftada 2-3 kez Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e(Türkistan’a
yaklaşık 600 km) sefer gerçekleştirmektedir (www.thy.com.tr).
Paket tur önerilerimizin Türkiye çıkışlı olması nedeniyle Türk Havayollarının uçtuğu alanlar baz alınarak sunulmaya
çalışılacaktır.
Öneri 1
Beş günlük süreyi kapsayan birinci paket tur önerimiz İstanbul-Almaatı seferi ile başlamaktadır.
1.Gün: Almaatı’ya iniş, Otele yerleşme, Medev turu(Aladağlar doğal güzellikleri), Almaatı Milli Müzesi ve Altın Adam,
Almatı şehir turu ve alış-veriş,
2. Gün: Türkistan’a Hareket, Talas Şehrini ziyaret, Tülkibaz şehrini ziyaret, Çimkent şehir turu ve Sayram Kasabasında
Hoca Ahmet Yesevi Baba ve Annesinin türbelerini ziyaret, Türkistan’a varış ve otele yerleşme,
3. Gün: Otrar kasabası ve tarihi Otrar Kalesini ziyaret, Arlan Bab türbesini ziyaret, Türkistan’a dönüş ve Hoca Ahmet
Yesevi Türbesini ziyaret, Türkistan şehir turu,
4. Gün: Kızlıorda’ya hareket (Akmescit, Kazakistan’ın tarihi başkenti), Kızılorda Müzesi ve şehir turu, Kızılorda
yakınlarındaki Dede Korkut türbe ve anıtının gezilmesi, Türkistana dönüş,
5.Gün: Türkistan’dan-Almaatı’ya dönüş ve Geleneksel Kazak müzik ve folklor gösterileri ve İstanbul’a hareket,
Öneri 2
Beş günlük bir süreyi kapsayan tur İstanbul-Bişkek seferi ile başlamaktadır.
1.Gün: Bişkek’e iniş, otele yerleşme, Bişkek şehir turu ve Milli müzenin gezilmesi, Manas anıtını ziyaret, tarihi Oş
şehrinin ziyareti,
2.Gün: Tarihi öneme sahip eşsiz doğal güzellikteki Çu nehrinin gezilmesi ve tarihi Issık Gölün ziyareti ve göl turu ve
Bişkek’e dönüş,
3.Gün: Bişkek’ten Türkistan’a hareket, tarihi Taraz kentini ziyaret, Çimket şehir turu, Hoca Ahmet Yesevi Baba ve
Annesisin Türbelerini ziyaret, Türkistan’a varış ve otele yerleşme,
4. Gün: Otrar kasabası ve tarihi Otrar Kalesini ziyaret, Arlan Bab türbesini ziyaret, Türkistan’a dönüş ve Hoca Ahmet
Yesevi Türbesini ziyaret, Türkistan şehir turu, geleneksel Kazak folklor ve müzik gösterileri,
5.Gün: Türkistan’dan-Bişkek’e dönüş ve Geleneksel Kırgız müzik ve folklor gösterileri ve İstanbul’a hareket,
35
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Öneri 3
Yedi günlük bir süreyi kapsayan tur İstanbul-Taşkent seferi ile başlamaktadır.
1.Gün: Taşkent’e iniş ve otele yerleşme, Taşkent şehir turu, milli müzenin ziyareti ve geleneksel Özbek müzik ve folklor
gösterileri,
2.Gün: Taşkent’en Semerkant’a hareket ve tarihi ve arkeolojik alanların ziyareti, Buhara kenti ziyareti tarihi arkeolojik ve
dini alanların ziyareti,
3.Gün: Buhara’dan Hive antik kentine hareket, Hive tarihi alanını ziyaret ve Taşkent’e dönüş,
4.Gün: Taşkent’en Türkistan’a hareket, Çimket şehir turu, Hoca Ahmet Yesevi Baba ve Annesinin Türbelerini ziyaret,
Türkistan’a varış ve otele yerleşme,
5. Gün: Otrar kasabası ve tarihi Otrar Kalesini ziyaret, Arslan Bab türbesini ziyaret, Türkistan’a dönüş ve Hoca Ahmet
Yesevi Türbesini ziyaret, Türkistan şehir turu, geleneksel Kazak folklor ve müzik gösterileri,
6. Gün: Kızlıorda’ya hareket (Akmescit, Kazakistan’ın tarihi başkenti), Kızılorda Müzesi ve şehir turu, Kızılorda
yakınlarındaki Dede Korkut türbe ve anıtının gezilmesi, Türkistan’a dönüş,
7.Gün: Türkistan’dan-Taşkent’e dönüş İstanbul’a hareket
Yukarıda verilen üç öneri sadece örnek teşkil etmesi açısından oluşturulmuştur. Ticari anlamda işin uzmanları, bu turları
geliştirip, insanların ilgisine çekecek çeşitlendirmelerle sunmaları mümkündür.
SONUÇ
Turizm, ülkeleri ve kültürleri birbirine yaklaştıran önemli bir sosyal hareketliliktir. Bu sosyal hareket uluslararası
anlamda 2012 yılında 1.050 milyon turist katılmıştır. Dünya Turizm Örgütüne göre 2020 yılında turist sayısının 1,5 milyarı,
turistik harcamaların ise 2.000 milyarı geçeceği tahmin edilmektedir.
Türkiye, 2012 yılında uluslararası turizmden 32,5 milyon turist ve 25,0 milyar dolar turizm geliri elde etmiştir. 2023
yılında ülkemizin 65 milyon turist ve 45 milyar dolar turizm geliri elde etmesi öngörülmektedir. Dünya turizm pastasından
pay almak isteyen ülkelerin, mevcut turistik değerlerini master plan çerçevesinde ele alıp, ekonomik anlamda yarışa
katılmaları gereklidir. Türkiye bu çerçevede kendi turistik değerlerini uluslararası turizm piyasalarında değerlendirme
olanaklarını artırırken; kardeş Türk Cumhuriyetlerine de her alanda olduğu gibi yol gösterici olmalıdır.
Faklı kültürlere sahip insanları birbirine yakınlaştıran turizm; ortak bir kültüre, dile, inanışa sahip olan ülkeleri
birbirlerine daha da çok yaklaştıracaktır. Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasında ki turistik ilişkilerin artması bu ülkelerle
olan yakınlaşmamızı artırarak sürdürmemize yardımcı olacaktır.
İnanç, insanların yaratılışından günümüze süregelen en önemli olgudur. Türk milletinin Anadolu toprakları üzerinde uzun
yıllardan beri sürdürdüğü yaşam biçimi ve ilgili dönemlerin özelliklerini yansıtan dini inanışları, gelenek ve görenekleri,
mimari ve sanat eserleri günümüz inanç turizmine önemli bir kaynak olmuştur. Günümüzde toplumumuz bu değerlere olağan
üstü değer vermektedir. Hz. Mevlana müze ve türbesinin yılda bir milyondan fazla ziyaretçi çekmesi bunun göstergesidir.
Öte yandan, ilk çağ uygarlıklarının Anadolu da yaşam bulması, erken hıristiyanlığın; ortaçağda musevilerin bulundukları
ülkelerde karşılaştıkları baskı ve yok etme politikalarının sonucu, bu topraklara sığınmış olmaları, sadece müslümalık
açısından değil; hıristiyanlık ve museviliğin geliştiği ve yayıldığı dini merkez konumuna ulaşmıştır.
Türk milleti sadece Anadolu’da bulunan dini merkezlere değil, bin yıl kadar önce göç ederek geldiği ata topraklarında
bulunan kutsal alanlara da ilgisini sürdürmüştür. Günümüzde bu alanlar içinde en önemlisi hiç şüphesiz ki Türkistan ve Hoca
Ahmet Yesevi türbesidir. Hoca Ahmet Yesevi hem islamiyetin Türkler arasında yayılması, hem de Türklük bilincinin
korunmasında tarihimiz açısından son derece önemli bir yere sahiptir. Bu tarihi gerçeğin yeniden anlaşılması için, inanç
turizmi kapsamında yöreye yapılacak turlar büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmamızda, inanç turizmi çerçevesinde Türkistan ve Kazakistan incelenmeye çalışılarak öncelikli hedef
oluşturulmaya çalışılmıştır. Başta Kazakistan olmak üzere diğer Türk Cumhuriyetlerindeki; doğal, tarihi ve kültürel
zenginliklerin envanterinin çıkarılarak; önceliklerin belirlenmesi gerekmektedir. Türk Cumhuriyetlerinde dini turizm başta
olmak üzere; doğa yürüyüşleri (treking), akarsu turizmi (rafting), doğal hayatı gözlemleme (ornitoloji başta olmak üzere), at
ve deve turları, tarihi ipek yolunun canlandırılması, kongre ve gençlik turizmi gibi alternatif türlerin geliştirilmesinde oldukça
önemli turistik potansiyele sahiptirler.
36
Kadir ÖZTAŞ
KAYNAKÇA
AKAT, Ömer(2000), Pazarlama Ağırlıklı Turizm İşletmeciliği, Ekin Yay., Bursa, s.302
AKTAŞ, Ahmet,(2001) “Uluslararası Turizm Hareketleri İçinde Kazakistan’ın Yeri ve Önemi”, Bilig Türk Dünyası Sosyal
Bilimler Dergisi, Sayı 17, Ankara, s.109-114
American Hotel And Motel Association (AHMA 1979), Hotel Motel Management Operation, New York, s.320
AVCIKURT, Cevdet(1997), “2000 Yıllarında İnanç Turizmi ve Türkiye”, VIII. Ulusal Turizm Kongresi, Kuşadası, s.8085
AVŞAR, Zakir, SALAH, Ferruh(1998), Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri, Vadi yay., Ankara, s.120
AYDIN, Şule(1997), “Kongre Turizmi ve Önemi”, VIII. Ulusal Turizm Kongresi, Kuşadası, s.18-25
BARUTÇUGİL, İsmet Sabit(1989), Turizm İşletmeciliği, Beta Yay., İstanbul, s.226
BİCE, Hayati(1993), Hoca Ahmet Yesevi Divan-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 119, Ankara, s.230
CEBECİOĞLU, Ethem(1998), “Hoca Ahmed_i Yesevi”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.97-142
COŞAN, Esad(1996), Ahmet Yesevi Hayatı-Eserleri-Fikirleri-Tesirleri, Umut Matbaası, İstanbul, s.190
ÇARIKCI, Emin(1998), “Türk Cumhuriyetlerinde Ekonomik Gelişim”, Bilig Türk Dünyası Sosoyal Bilimler Dergisi, Sayı
7, Ankara, s.3-8
EGE, Zehra(1995), “Bir Rekreasyon Türü Olarak Av Turizmi ve Türkiye’de Av Turizminin Geliştirilmesi”, Hasan Zafer
Doğan Anı Kitabı, B.Ü. Yay., İstanbul, s.225-231
ERASLAN, Kemal(1998), “”Ahmed-i Yesevi”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.78-86
EVLİYAOĞLU, Sait(1989), Genel Turizm Bilgisi, Ankara, s.175
EUI(1998-1999), Kazakistahn Country Report, London, s.185
GÖKSAN, Ergün(1978), Turizmoloji, Uğur Ofset, İzmir, s.121
KOZAK, Nazmi, AKOĞLAN K., Meryem, KOZAK, Metin(2000), Genel Turizm, Turhan Kitapevi, Ankara, s.221
NAZARBEAY, Nursultan(2000), Yüzyılların Kavşağında, Bilig Yay., Ankara, s.271
OLALI, Hasan(1984), Turizm Dersleri, İstiklal Matbaası, İzmir, s.225
ORAL, Saime, A.KURGUN, Osman(1997), Otel İşletmeciliği ve Otel İşletmelerinde Verimlilik Analizleri, İzmir, s.308
ÖZKAN, Nevzat(1997), Türk Dünyası, Geçit Yay., Kayseri, s.410
ÖZTAŞ, Kadir(2000), “Türk Dünyasından Esintiler I Türkistan”, Pervasız Günlük Siyasi Gazete, 7 Kasım, s.2
ÖZTAŞ, Kadir(1997), “İç Anadolu Bölgesi Turizm Arz Kaynaklarının Dış Turizm Talebi Üzerine Etkileri(Yayınlanmamış
Doktora Tezi)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, s.241
ÖZTÜRK, Yaşar Nuri(1998), “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.208-219
PALA, Ayhan(1998), “Yesevilikten Bektaşiliğe Türk Müslümanlığı”, yesevilik bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara,
s.229-237
ŞENER, Burhan(1990), Modern Otel İşletmelerinde Yönetim ve Organizasyon, Ankara, s.230
ŞAHİN, Adem(1990), İkdisadi Kalkınmadaki Önemi Bakımından Türkiye’de Turizm Sektöründeki Gelişmelerin
Değerlendirilmesi, TOBB Yay. No Genel:149, Ar-Ge 61, Ankara, s.203
Turizm(1993), Turizm Bakanlığı 30 Yaşında, Ankara, s.70
TUNÇ, Azize, SAÇ,Firuzan(1998), Genel Turizm Gelişimi-Geleceği, Detay Yay., Ankara, s.160
TİKA(1998), Kazakistan Ülke Raporu, T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Yay., Ankara, s.202
TİKA(2000), Ülke Profilleri, T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Yay., İstanbul, s.210
YENİÇERİ, Özcan(1999), “Türkistan”, Ayyıldız Günlük Siyasi Gazete, Ankara, s.5
37
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
ZEYBEK, Namık Kemal(1998), “Sunuş”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.VIII-X
ZEYBEK, Namık Kemal(2001), “Yesevide Buluşalım”, Konferans, Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu,
Akşehir, 13 Mart 2001
..........., Türkistan, Almaatı, 1993
www.thy.com.tr
www.turizmgazetesi,com/arastırma/htlm
www.world-tourizm.org
www.turizm.gov.tr
www.yesevi.edu.tr
38
DEVLET VE ÖZEL SEKTÖRDE SAĞLIK HİZMETİ VEREN
İŞLETMELERDE İÇ PAYDAŞLARIN KURUMSAL İTİBARI
ALGILAMASI: KURUMSAL İTİBARIN BİLEŞENLERİ ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
Yrd. Doç. Dr. A. Aslan ŞENDOĞDU*
Yrd. Doç. Dr. Meral ERDİRENÇELEBİ**
ÖZET
Kurumsal itibar, işletmenin paydaşlarının zihninde uyandırdığı yargı, düşünce ve değeri ifade etmektedir. Araştırmanın
amacı, kurumsal itibar bileşenlerinin (çalışan kalitesi, yönetim kalitesi, hizmet kalitesi, duygusal cazibe, sosyal sorumluluk,
etik davranış, güven, şeffaflık ve iletişim bağlamında) iç paydaşlar tarafından nasıl algılandığı sorusuna yanıt aramaktır. Bu
araştırmadan hedeflenen katkı, Konya ilinde devlet ve özel sektörde hizmet veren sağlık çalışanlarının (n=204), kurumsal
itibar bileşenlerini iç paydaşlar olarak nasıl algıladığı ve devlet sektörü ile özel sektör çalışanları arasında fark olup
olmadığını ortaya koymaktır. Araştırmada, frekans analizi, ki-kare testi ve korelasyon analizlerinden yararlanılarak, devlet
ve özel sektörde sağlık hizmeti verenlerin kurumsal itibar algılamaları karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal itibar; kurumsal itibarın bileşenleri; sağlık hizmeti veren işletmeler.
INTERNAL STAKEHOLDERS’ PERCEPTIONS OF CORPORATE
REPUTATION IN BUSINESSES OFFERING HEALTH SERVICES IN
THE PUBLIC AND PRIVATE SECTORS: A STUDY ON THE
COMPONENTS OF CORPORATE REPUTATION
ABSTRACT
Corporate reputation expresses the judgments, the ideas and the value that a business evokes in the minds of its
stakeholders. The purpose of this study is to seek answers to the question of how the components of corporate reputation (in
the context of the quality of the employees, the quality of the management, the quality of the services, emotional attraction,
social responsibility, ethical behavior, confidence, transparency and communication) are perceived by internal stakeholders.
The expected contribution of this study is to reveal how the health employees offering services in the public and private
sectors in the province of Konya (n=204) perceive components of corporate reputation as internal stakeholders, and whether
there is a difference between employees in the public and private sectors. The corporate reputation perceptions of those who
offer services in the public and private sectors were evaluated comparatively using frequency analysis, chi-square test and
correlation analyses.
Keywords: Corporate reputation; components of corporate reputation; businesses offering health services.
GİRİŞ
Küreselleşme günümüz işletmecilik anlayışını oldukça değiştirmiştir. Son yıllarda yoğun biçimde kendisini hissettirmeye
başlayan rekabet ortamı işletmelerin yaşamlarını sürekli kılabilmek sürecinde pek çok arayışa ve yeniliğe itmektedir.
İşletmeler gerek yerel gerekse küresel pazarlarda yaşamlarını sürdürebilmek için çok fazla çaba harcamak zorundadır.
İşletmecilikteki değişim anlayışının günümüzde ulaştığı nokta; esnek, yenilikçi, kendini yerel pazarlarda sınırlamayan, ar-ge
ye büyük önem veren, iç ve dış müşteriye odaklanan, ekip çalışmasına ağırlık veren ve özellikle de insan kaynağının
veriminden maksimum düzeyde istifade etmeye çalışan bir işletmecilik anlayışıdır. İşletmecilik anlayışındaki bu değişim,
*
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, [email protected]
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, [email protected]
**
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
diğer işletmelerden farklılaşma ve toplumda bir farkındalık yaratma sorununu da beraberinde getirmiştir. İşletmelerin,
rakiplerinden farklılaşmaları ve toplumda olumlu farkındalık yaratmaları işletme faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini
sağlamaktadır. Bu anlamda kurumsal itibar, tüm paydaşlarca işletmenin algılanma biçimidir.
Kurumsal itibar, toplumda işletmeye ilişkin yaratılan güven duygusudur. Kurumsal itibar, işletmelerin faaliyete geçtikleri
günden, bu güne değin ana faaliyet konusunun yanı sıra sosyal konularda paydaşları tarafından nasıl değerlendirildiğinin bir
göstergesidir. Paydaşlar tarafından olumlu değerlendirilen yani olumlu kurumsal itibar sahibi olan işletmeler, ulusal ve/veya
uluslararası ticarette ve hisse senedi piyasalarında değer kazanırken, faaliyetlerinde toplumsal destek sağlamakta, dolayısıyla
rakiplerinden farklılaşmakta ve müşterilerinin gözünde farkındalık yaratmaktadırlar. Bu çerçevede kurumsal itibar,
işletmelere ulusal ve uluslararası piyasalarda rekabet avantajı sağlayan, örgüte ilişkin farkındalık algısı yaratan, işletmelerin
sahip oldukları önemli bir stratejik varlık (Çiftçioğlu, 2008: 1-4) olarak değer bulmakta ve geleceğine yön vermektedir.
Bu çalışmada, kurumsal itibar ve bunun çalışanlar tarafından nasıl algılandığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaca
yönelik olarak, Konya ili merkezinde bulunan, sağlık hizmeti veren kamu ve özel hastanelerin iç paydaşları baz alınmıştır.
KURUMSAL İTİBAR KAVRAMI
İtibar, bir sosyal grubun üyeleri arasındaki öznel inançlara ilişkin kolektif bir sistem olarak (Bromley, 2001:316)
tanımlanmakta, insanlar için olduğu gibi işletmeler, devlet ve kar amacı gütmeyen kurumlar için de (Logsdon ve Wood,
2002:365) önemi artan bir kavram olarak dikkat çekmektedir. Kurumsal itibar ise; kurumun kendine özgü niteliklerine
karşılık gelmektedir (Van Den Bosch vd., 2005:109).
Olumlu bir kurumsal itibar için, bireylerin işletmeyi kredisi yüksek, sorumlu ve güvenilir gibi kriterlerle
değerlendirmeleri gerekmektedir. Bu çerçevede (Fombrun, 1996: 72-73);
•
Kurumsal itibar, işletmenin rakiplerine göre endüstrideki bilişsel özelliklerine ilişkin oluşan algısal sıralamadır.
•
Kurumsal itibar, bireylerin ekonomik, sosyal ve yardımseverlik gibi kriterlerle işletmenin geçmişini ve geleceğini
yargılamalarıdır.
•
Kurumsal itibar, işletmenin tüm paydaşlarının gözündeki imajının toplamı, başka bir ifade ile kurumun çalışanlarına,
müşterilerine, yatırımcılara, tedarikçilerine ve yerel topluma ne kadar çekici geldiğidir.
Kurumsal itibara ilişkin literatürde yer alan bazı tanımlar şöyledir:
•
Kurumun değişik paydaşların gözündeki imajının kolektif betimlemesidir (Argenti ve Druckenmiller, 2004: 369).
•
Kurumsal itibar, kurumun içindeki ve dışındaki insanlar tarafından sahip olunan algılamalardır (Fombrun, 1996: 57).
•
Kurumsal itibar, önceden gözlemlenen kimlik işaretlerinin ve geçmiş iş deneyimlerinin yarattığı etkilerin tarihsel
birikiminin yansımasıdır (Markwick ve Fiil, 1997: 398).
•
Kurumsal itibar, kurumların paydaş temsilci gruplarına değerli sonuçlar sağlama yeteneğine ilişkin kolektif
değerlendirmedir (Fombrun vd., 2000: 243).
•
Finansal göstergeler açısından bakıldığında ise, kurumsal itibar, şirketin defter değeri ile piyasa değeri arasındaki
farkın önemli bir bölümünü ifade etmekte ve işletmelerin sahip oldukları en değerli varlık olarak karşımıza
çıkmaktadır (Green, 1996: 11).
•
Dowling, kurumsal itibarı, değer bütününden oluşan bir yapı olarak tanımlamış ve kurumsal imajdan ayırmıştır.
Kurumsal itibarı, bireylerde kurum imajını çağrıştıran, gerçeklik, dürüstlük, sorumluluk ve bütünlük gibi kuruma
atfedilen değerler bütünü olarak ifade etmiştir. Bu anlamda kurumsal itibar, uzun vadeli duyguları, değerleri,
düşünceleri içine alan bir kavramdır (Dowling, 2001: 19).
Yapılan tanımların ortak noktalarından hareketle kurumsal itibar; kurumun zaman içinde oluşan gerek maddi, gerek
maddi olmayan değerlerinin, iç ve dış paydaşlar tarafından algılanma biçimi şeklinde ifade edilebilir.
KURUMSAL İTİBARIN BİLEŞENLERİ VE FAYDALARI
Fombrun'a göre, kurum itibarı çok yönlü bir bileşendir ve bu bileşenler, paydaşların deneyimlerinin bir tarihidir.
Kurumun tüm geçmişinin bir sonucu olarak görülen itibar, kurumların gerçekleştirdikleri faaliyetleri ve eylemleri ile ilgilidir,
40
A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ
itibar algısının temelinde; bütünsellik, tutarlılık, kalıcılık ve süreklilik kavramları bulunmaktadır (Kuyucu, 2003; Şatır ve
Sümer, 2006: 52).
Kurumsal itibarın bileşenleri literatürde sık geçen biçimiyle şu şekilde ifade edilebilir: 1. Çalışan kalitesini algılama, 2.
Yönetim kalitesini algılama, 3. Hizmet kalitesini algılama, 4. Duygusal cazibeyi algılama, 5. Sosyal sorumluluğu algılama, 6.
Etik davranışı algılama, 7. Güveni algılama, 8. Şeffaflığı algılama, 9. İletişimi algılama (Bennett ve Kottasz 2000; Schwaiger,
2004; Şatır ve Sümer 2006).
Bu açıdan kurumsal itibar, bileşenleri bağlamında, kurumlar da ne yapıldığına ve nasıl yapıldığına odaklanan hem iç hem
dış paydaşların algılamalarına dayalı bir kavram olarak ifade edilebilir. Kurumsal itibarda iç paydaşlar çalışanlardan
oluşurken, dış paydaşlar; müşteriler, hissedarlar, tedarikçiler, rakipler, medya ve toplumun diğer kesimleridir. İç paydaşlarla
kurumsal itibar arasındaki etkileşim iki yönlü olarak ifade edilebilir: Kurumsal itibarın oluşmasında önemli katkılar
sundukları kadar, işletmeleri ile ilgili algıladıkları kurumsal itibardan etkilenebilmektedirler (Tokmak, vd., 2013: 91).
Yazında kurumsal itibarın işletmelere birçok alanda fayda sağladığı belirtilmektedir. Bahsi geçen faydaları sistematik
olarak ele almak gerekirse, kurumsal itibarın işletmeye sağladığı kazanımları dört ana başlık altında özetlemek mümkündür
(Çiftçioğlu, 2008: 6-11):
1.Stratejik yönetim açısından,
2.İnsan kaynakları yönetimi açısından,
3.Pazarlama açısından,
4.Finansal performans açısından.
Kurumsal itibar, kurumun sahip olduğu en önemli soyut değerlerden biridir (Zyglidopoulos, 2005: 254) ve stratejik
rekabet avantajı kazanmak için uygun bir araçtır (Schwaiger, 2004: 51). Kurumlar hayatta kalmak için artık çok daha fazla
rakiple mücadele etmek zorundadır. İtibar, kurumlara bu mücadelede oldukça önemli bir güç sağlamaktadır. Nitekim güçlü
itibara sahip kurumlar birçok yönden rakiplerinin önüne geçmektedir. Kurumsal itibarın sağladığı diğer faydalar şöyle
sıralanabilir (Gümüş ve Öksüz, 2009: 2641):
•
Müşterilerle, çalışanlarla, kredi sağlayıcılarla ve hissedarlarla ilişkileri geliştirmek (Hannon ve Milkovich, 1995),
•
Nitelikli işgücünü çekmek (Cravens ve Oliver, 2006: 295),
•
Çalışan bağlılığını artırmak (Preece vd., 1995: 88; Cravens ve Oliver, 2006: 295),
•
Müşteri sadakatini artırmak (Preece vd.,1995: 88; Nakra, 2000: 36; Beder, 2002: 64),
•
Müşterileri çekmek (Ljubojevic ve Ljubojevic, 2008: 222),
•
Pazar değerini artırmak (Chauvin ve Hirschey, 1994: 161),
•
Finansal kazanç sağlamak (Srivastava vd., 1997: 65),
•
Yatırımcıları çekmek (Nakra, 2000: 36).
Kurumsal itibarın fayda bağlamında çok yönlü getirisinin dikkat çekici olduğunu vurgulamak gerekir. Bu getirilerin
işletmeye sürdürülebilir rekabet anlamında gerek ulusal gerekse uluslararası alanda fark yaratma yönünden katkı sağlayacağı
söylenebilir.
KURUMSAL İTİBAR ALGISININ ÖLÇÜLMESİ
Kurumsal itibarı tanımlamak ve ölçmek adına literatürde yer alan yazarların farklı çalışmaları incelendiğinde, itibarı
açıklayan birden fazla bileşen üzerinde yoğunlaştıkları ve bu bileşenler kullanılarak itibarın ölçüldüğü görülmektedir
(Fombrun, 1996). 1997 yılı sonrası çalışmalarda bu konu ciddi olarak ele alınmış ve kurumsal itibarı oluşturan bileşenler
olarak; yenilik, yönetim kalitesi, yatırım değerleri, topluluk, çevreye karşı sorumluluk, etkileme gücü, gelişme, yetenekli
elemanları barındırabilme, ürün ve hizmet kalitesi, finansal istikrar ve kurumsal nitelikler olarak sıralanmıştır (Fortune
Magazine 2005; Şatır ve Sümer, 2006: 53).
Birçok sosyal paydaşın farklı kuramlarla ilgili algılamalarını ölçmek için geliştirilen ve son derece kapsamlı bir
ölçümleme modeli olan Harris ve Fombrun (2005), İtibar Katsayısı (Reputation Quotient / RQ) çalışması bu alanın en önemli
çalışmalarından birisidir. Paydaşların altı farklı boyutta, 20 ifade ile kurumsal itibarı nasıl gördüklerini tespit etmektedir. Bu
altı boyut ise; duygusal cazibe, ürünler ve hizmetler, finansal performans, vizyon ve liderlik, çalışma ortamı ve sosyal
sorumluluktur.
41
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Kurumsal itibar ile örgütsel bağlılık arasında ilişki olduğuna dikkate çeken çalışmalar incelendiğinde, araştırmacıların
birey bazında itibar kavramının önemini, tutumlar ve davranışlar üzerindeki etkisini inceledikleri görülmektedir. Bu
araştırmacıların (kavramlar arasındaki ilişkiye işaret eden yaklaşımların 1960'lı yıllarda araştırmacı March ve Simon
tarafından irdelendiği, 1980’1i yıllarda Meal Ashforth tarafından sosyal kimlik kuramının örgüt yazınına aktarımı ile
biçimlendiği ve 1990'lı yıllara gelindiğinde Dutton vd. tarafından sosyal kimlik yaklaşımı bağlamında tartışıldığı, 2000’li
yıllarda Carmeli tarafından kimlik yaklaşımından kısmen de olsa, bağımsız olarak ele alındığı görülmektedir)
çalışmalarındaki ortak noktaları kurumsal itibarı, birey ile örgüt arasındaki duygusal ilişkide önemli bir değişken olarak ele
almalarıdır. Başka bir ifade ile kurumsal itibar ve örgütsel bağlılık ilişkisi bahsi geçen araştırmacılar tarafından kurulmakta,
araştırmalar ilişkiyi oluşturan kavramların tanımlamaları ve dayanakları bağlamında farklılaşmaktadır (Çiftçioğlu, 2008: 7576).
Ülkemizde kurumsal itibar konulu araştırmaların sayısı çok fazla olmamakla birlikte konuya yönelik ilginin arttığı
gözlenmekte ve farklı örgütlerde yapılan bazı çalışmalarda itibar olgusunun bileşenleri incelenmektedir. Şatır ve Sümer
(2006) tarafından sağlık hizmeti üreten özel bir sağlık kurumunda yapılan bir araştırmada, dış müşterilerin algılamalarına
bağlı olarak sırasıyla; hizmet kalitesi, güven, iletişim ve sosyal sorumluluk alt boyutlarının kurum itibarının anahtar
kavramlarını oluşturduğu tespit edilmiştir. Dur (2011) çalışmasında kurumsal itibarı altı bileşenden oluşturmuştur. Bunlar:
duygusal çekicilik, vizyon ve liderlik, kalite, finansal itibar, sosyal sorumluluk/saygınlık, çevresel saygınlıktır.
Kurumsal itibarın bileşenleri ve sağladığı çok boyutlu fayda düzeyleri dikkate alındığında, iç ve dış paydaşlar tarafından
içselleştirilmiş olumlu kurumsal itibarın, örgütler açısından önemli bir rekabet silahı olarak değerlendirilebileceği ifade
edilebilir.
METODOLOJİ
Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Yöntemi
Araştırmanın amacı, kurumsal itibar bileşenlerinin iç paydaşlar tarafından nasıl algılandığı sorusuna yanıt aramaktır.
Amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, Konya ili merkezinde bulunan, sağlık hizmeti veren kamu ve özel hastanelerin iç
paydaşları baz alınmıştır. Bu araştırmadan hedeflenen katkı, Konya ilinde bulunan devlet ve özel sektörde hizmet veren
sağlık çalışanlarının kurumsal itibar bileşenlerini iç paydaşlar olarak nasıl algıladığını ve devlet sektörü ile özel sektör
çalışanları arasında fark olup olmadığını ortaya koymaktır.
Araştırmada kapsam olarak kurumsal itibar; 1) çalışan kalitesi, 2) yönetim kalitesi, 3) hizmet kalitesi, 4) duygusal
cazibe, 5) sosyal sorumluluk, 6) etik davranış, 7) güven, 8) şeffaflık ve 9) iletişim boyutları ile incelenmiştir. Anket formu iki
bölümden oluşmakta olup; birinci bölümde demografik özelliklere yönelik sorular yer alırken, ikinci bölüm kurumsal itibarı
tanımladığı varsayılan bileşenleri (alt boyutları) ortaya çıkarmaya yönelik (27 ifade 5'li likert ölçeğine göre) olarak
düzenlenmiştir.
Araştırmanın yöntemi olarak; veri toplamada anket yönteminden yararlanılmıştır. Anket formu, yerli ve yabancı literatür
taraması sonucu farklı paydaşların kurumsal itibar algılamalarını ölçmeye yönelik yapılan araştırmalarda kullanılan ölçekler
değerlendirilerek hazırlanmıştır (Bennett ve Kottasz 2000; Schwaiger, 2004; Şatır ve Sümer 2006).
Araştırmanın evrenini Konya ilinde sağlık alanında hizmet veren devlet ve özel sektör hastanelerin iç paydaşları (doktor,
hemşire, hastabakıcı, sağlık teknisyeni ve diğer çalışanlar) oluşturmaktadır. Araştırmanın evreni Konya İl Sağlık
Müdürlüğü’nde kayıtlı 6 devlet, 10 özel olmak üzere 16 adet hastanede çalışan toplam 10.000 kişidir (www.konyasm.gov.tr,
Erişim: 10.07.2013). Anketlerin, hastane yöneticilerinden (merkez müdürü, başhekim), iç paydaşlarca doldurulması için izin
alınmıştır. Pilot çalışma olarak seçilen birer kamu ve özel hastane grubunun her birine 10 adet olmak üzere toplam 20 anket
uygulanmıştır. Hastane yöneticileri ile yapılan ön görüşme esnasında hastane ismi belirtilmemesi yönünde görüş bildirilmesi
ve ancak bu şekilde çalışmaya izin verileceği beyanı üzerine bu ifade anketten çıkarılmak suretiyle pilot uygulama
gerçekleşmiştir. Pilot uygulama sonuçları değerlendirildikten sonra esas uygulamaya geçilmiştir. Rastgele 3 adet devlet, 3
adet özel hastane çalışanından 250 tanesi örneklem olarak tespit edilmiştir.
Yapılan görüşmeler sonucu 216 iç paydaştan geri dönüş sağlanmış, 12 adet anket tutarsız veya eksik doldurulması
nedeniyle değerlendirilmemiş 204 adedi (%81,6) değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Örneklem olarak tespit edilen 204 sayısı,
% 99 güven seviyesinde, evren büyüklüğünün 10.000, kabul edilebilir hatanın +/- % 10 olduğu durumda hesaplanan 164
sayısının (turkistatistik.net/upload/dosya/orneklem.xls, Erişim: 10.05.2013), üzerinde olması açısından da istatistiki olarak
anlamlıdır.
Anket uygulaması ile kamu ve özel hastane grubunun her birinden 102’şer olmak üzere toplam 204 denekten elde edilen
bulgular değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde SPSS 15.0 paket programı kullanılmıştır. Anket uygulaması sonucu elde
edilen değişkenlere ait ölçek güvenilirliği Cronbach Alpha testi yardımıyla ölçülmüştür. Çalışmamızda test ölçümlerinin
42
A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ
güvenilirliği olarak alfa katsayısı 0.937 çıktığından ve bu değer 0.70’ten büyük olduğundan test ölçümlerinin güvenilir
olduğu söylenilebilir.
Araştırmanın Kısıtları
Araştırma için seçilen ilin sadece Konya ile sınırlı olması en önemli kısıtı oluşturmaktadır. Ulaşılabilirlik, maliyet ve
zaman gibi faktörlerden dolayı bu kısıt, diğer illerle karşılaştırmaya imkan vermemiştir. Hastane yöneticilerinin anket
çalışmasına izin vermede isteksiz davranmaları diğer bir kısıtı oluşturmuştur. Ayrıca gerek kamu gerekse özel hastane iç
paydaşlarının anket yapmaya isteksizliği ve onları teşvik edecek unsurların olmayışı anket sayısının daha fazla olmasını
engellemiştir.
Analiz ve Bulguların Değerlendirilmesi
İşgörenlerin Demografik Özellikleri
Katılımcı 204 kişiye ait demografik özellikler tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1. Katılımcıların Demografik Özelliklerine İlişkin Frekans Dağılımı
Parametreler
Yaş
Eğitim Durumu
Cinsiyet
Çalışma Süresi
Gelir
Pozisyon
Kategoriler
19-28
29-38
39-48
49 ve üstü
İlkokul/Ortaokul
Lise
Ön lisans
Lisans
Lisansüstü
Erkek
Kadın
1 yıldan az
1-5 yıl
6-10 yıl
10 yıldan fazla
1-1000
1001-2000
2001-3000
3001-4000
4001 ve üstü
Doktor
Hemşire
Hastabakıcı
Sağlık teknisyeni
Diğer
n
87
86
20
11
13
55
54
39
43
76
128
10
87
63
44
31
58
73
12
30
41
85
25
45
8
%
42,6
42,2
9,8
5,4
6,4
27,0
26,5
19,1
21,0
37,3
62,7
4,9
42,6
30,9
21,6
15,2
28,4
35,8
5,9
14,7
20,1
41,7
12,3
22,1
3,8
n=204
Tablo 1’e göre; 19-28 yaş arası çalışan % 42,6, eğitim durumu lise % 27,0, cinsiyet durumu kadın % 62,7, çalışma süresi
1-5 yıl arası % 42,6, gelir 2001-3000 arası % 35,8 ve pozisyon olarak hemşire % 41,7 ile en yüksek orana sahiptir. Ayrıca,
işgörenlerin çalıştığı araştırmaya konu devlet hastaneleri ve özel hastaneler 4 ile 30 yıl arası hizmet verirken, 150 ile 2.500
arası çalışan sayısına sahiptir.
43
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Kurumsal İtibar Algısına İlişkin İstatistiki Sonuçlar ve Değerlendirme
Kurumsal itibarın bileşenleri üzerine ifadelere katılma derecelerine ilişkin frekans dağılımı (katılım oranı, kararsızlar,
katılmama oranı, ortalama ve standart sapma) değerleri tablo 2’de yer almaktadır.
Tablo 2. Kurumsal İtibarın Bileşenleri Üzerine İfadelere Katılma Derecelerine İlişkin Frekans Dağılımı
Kurumsal İtibarın Bileşenleri Üzerine İfadeler
1.Yeni işe başlayacak nitelikli elemanlar için bu kurum
iyi bir kariyer fırsatıdır.
2.Bu kurumda çalışanlar işleriyle ilgili bilgi ve
becerilerde tam olarak yetkindir.
3.Bu kurum çalışanları sorumluluk sahibidir.
4.Bu kurumun iyi yönetildiğini düşünüyorum.
5.Yöneticiler teknoloji, insan kaynakları, tıbbi bilgi gibi
değişimleri çabuk kurumsal avantaja dönüştürebilirler.
6.Yöneticiler çalışanların iş performanslarını geliştirmesi
için olanak sağlar.
7.Bu kurum diğer kurumlara göre sağlık hizmeti kalitesi
açısından daha üstün bir performans gösterir.
8.Tıp alanındaki yenilikler bu kurumda uygulanmaktadır.
9.Bu kurumun tüm mekanlarında (koridor, doktor
odaları, kafeterya, tuvalet, vs.) hijyene önem verilir.
10.Bu kurumda çalışmaktan gurur duyuyorum.
11.Bu kurumun fiziksel görünümünü beğeniyorum.
12.Bu kurumun dışarda olumlu bir imajı vardır.
13.Kurum kentin sosyal ve kültürel yaşamına olumlu
katkıda bulunur.
14.Bu kurum dönem dönem ücretsiz sağlık taramaları
yapar (aşı kampanyası, kemik taraması, meme ultrasonu,
kan grubu tahlili gibi).
15.Bu kurum kentin çevresel sorunlarına karşı duyarlı ve
sorumludur.
16.Bu kurum iş güvenliğine önem verir.
17.Bu kurum hastalarına karşı sorumluluk sahibidir.
18.Bu kurum hizmeti üretme sürecinde sorumluluk
sahibidir.
19.Yakınlarıma güvenilir sağlık hizmeti vermesi
nedeniyle bu kurumdan hizmet almalarını tavsiye
ederim.
20.Ciddi bir ameliyat gerektiğinde bu kurum tercih edilir.
21.Yerel basında bu kurumla ilgili olumlu haberler sık
sık yer alır.
22.Kurumda olumlu ya da olumsuz tüm bilgiler
çalışanlarla paylaşılır.
23.Kurum halkla bilgi aktarırken açık sözlüdür.
24.Kurum rekabet içinde olduğu kurumlara karşı
dürüsttür.
25.Bu kurumda uygulamalar açısından bölümler arasında
güçlü bir işbirliği ve uyum vardır.
26.Bu kurumda çalışanlar kendi aralarında güçlü bir
iletişime sahiptir.
27.Bu kurumdaki sağlık personeli ile sağlık hizmeti
alanlar arasındaki iletişim güçlüdür.
n=204
Katılım
n
%
Kararsızlar
n
%
Katılmama
n
%
Ort.
S.S.
85
41,7
52
25,5
67
32,8
3,05
1,18
96
47,1
67
32,8
41
20,1
3,36
1,04
131
64
64,3
31,4
48
82
23,5
40,2
25
58
12,2
28,4
3,61
2,99
0,94
1,06
63
30,9
96
47,1
45
22,0
3,09
0,92
63
30,9
80
39,2
61
29,9
2,95
0,97
98
48,1
73
35,8
33
16,1
3,41
0,98
67
32,8
82
40,2
55
27,0
3,08
0,99
119
58,3
39
19,2
46
22,5
3,54
1,16
106
98
112
51,9
48,0
54,9
56
39
54
27,5
19,2
26,5
42
67
38
20,6
32,8
18,6
3,39
3,18
3,51
1,06
1,22
1,08
101
49,5
52
25,5
51
25,0
3,29
1,05
74
36,2
64
31,4
66
32,4
2,95
1,19
93
45,6
70
34,3
41
20,1
3,28
1,01
107
135
52,4
66,2
58
48
28,4
23,5
39
21
19,2
10,3
3,35
3,71
1,02
0,95
110
53,9
74
36,3
20
9,8
3,57
0,94
99
48,5
73
35,8
32
15,7
3,42
1,03
92
45,1
64
31,4
48
23,5
3,30
1,22
81
39,7
72
35,3
51
25,0
3,23
1,12
60
29,4
84
41,2
60
29,4
2,96
1,05
82
40,2
78
38,2
44
21,6
3,23
1,03
86
42,1
75
36,8
43
21,1
3,30
1,03
97
47,5
66
32,4
41
20,1
3,30
1,08
98
48,0
64
31,4
42
20,6
3,33
1,09
110
54,0
59
28,9
35
17,1
3,49
1,05
44
A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ
Ankette yer alan tüm ifadeler için, katılma dereceleri frekans değerlerden yararlanılarak, iç paydaşların kuruma olan en
güçlü olumlu ve olumsuz algılamaları tespit edilmiştir. Buna göre, en güçlü olumlu algılamalar; “Bu kurum hastalarına karşı
sorumluluk sahibidir” ifadesi % 66,2 ile ve “Bu kurum çalışanları sorumluluk sahibidir” ifadesi % 64,3 ile tespit edilmiştir.
Bunlar ve diğer güçlü algılamalar kurumun itibarlı bir kurum olma potansiyelini artırmaktadır. Öte yanda en güçlü olumsuz
algılamalar; “Yeni işe başlayacak nitelikli elemanlar için bu kurum iyi bir kariyer fırsatıdır” ifadesi ve “Bu kurumun fiziksel
görünümünü beğeniyorum” ifadesi aynı oranda % 32,8 ile çıkmıştır. Ayrıca, “Bu kurum dönem dönem ücretsiz sağlık
taramaları yapar (aşı kampanyası, kemik taraması, meme ultrasonu, kan grubu tahlili gibi)” ifadesi % 32,4 ile en güçlü
olumsuz algılamalar arasında yer almıştır. Bu son algılama, Şatır ve Sümer (2006) ile paralellik göstermektedir.
Aşağıda tablo 3’de araştırmaya katılan katılımcıların; kurumsal itibarın bileşenlerine ait ifadelere katılma derecesi
puanlarının minimum, maximum, ortalama ± SD, ortanca ve cut off (kesim noktası) değerleri gösterilmektedir.
Tablo 3. Katılımcıların Kurumsal İtibarın Bileşenlerine Ait İfadelere Katılma Derecesi Puanları
Parametreler
1. Çalışan kalitesini algılama
2. Yönetim kalitesini algılama
3. Hizmet kalitesini algılama
4. Duygusal cazibeyi algılama
5. Sosyal sorumluluğu algılama
6. Etik davranışı algılama
7. Güveni algılama
8. Şeffaflığı algılama
9. İletişimi algılama
n=204
Min.
3
3
3
3
3
3
3
3
3
Max.
15
15
15
15
15
15
15
15
15
Ortalama ± SD
10,0343±2,41991
9,0245±2,37275
10,0392±2,59754
10,0784±2,77989
9,5294±2,58532
10,6373±2,45868
9,9461±2,74212
9,4951±2,69738
10,1225±2,85438
Ortanca
10
9
10
10
10
11
10
9
10
Cut Off Point
≥10
≥9
≥10
≥10
≥10
≥11
≥10
≥9
≥10
Araştırmaya katılan katılımcıların, (1) hiç katılmıyorum, (2) katılmıyorum, (3) kararsızım, (4) katılıyorum, (5) tamamen
katılıyorum şeklinde verdikleri cevapları baz alınarak, kurumsal itibarın alt bileşenlerine ait ifadelere (1. Çalışan kalitesini
algılama, 2. Yönetim kalitesini algılama, 3. Hizmet kalitesini algılama, 4. Duygusal cazibeyi algılama, 5. Sosyal sorumluluğu
algılama, 6. Etik davranışı algılama, 7. Güveni algılama, 8. Şeffaflığı algılama, 9. İletişimi algılama) katılma derecesi için;
birer puan verilerek minimum 3, beşer puan verilerek maksimum 15 olmak üzere puanlamaya tabi tutulmuştur.
Örneklemi oluşturan deneklerin katılma dereceleri, ortanca değeri baz alarak kesim noktası (cut off point) değerine göre
yeniden değerlendirilip (transform), katılım derecesi açısından; katılanlar ve katılmayanlar şeklinde iki gruba ayrıldığında; 1.
Çalışan kalitesini algılama (10), 2. Yönetim kalitesini algılama (9), 3. Hizmet kalitesini algılama (10), 4. Duygusal cazibeyi
algılama (10), 5. Sosyal sorumluluğu algılama (10), 6. Etik davranışı algılama (11), 7. Güveni algılama (10), 8. Şeffaflığı
algılama (9), 9. İletişimi algılama (10) puan ve yukarısı katılım derecesi yüksek olanlar katılanlar, bahsi geçen puanların altı
ise katılmayanlar olarak değerlendirilmiştir.
Yeniden değerlendirme (transform) sonrası kurumsal itibarın alt bileşenleri üzerine ifadelere katılma derecelerinin
sektörel dağılımı ve χ2 testi sonuçları aşağıda tablo 4’de yer almaktadır.
45
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Tablo 4. Kurumsal İtibarın Alt Bileşenleri Üzerine İfadelere Katılma Derecelerinin Sektörel Dağılımı ve χ2 Testi
Sonuçları
Parametreler
1. Çalışan kalitesini algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
2. Yönetim kalitesini algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
3. Hizmet kalitesini algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
4. Duygusal cazibeyi algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
5. Sosyal sorumluluğu algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
6. Etik davranışı algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
7. Güveni algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
8. Şeffaflığı algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
9. İletişimi algılama
Katılanlar
Katılmayanlar
n=204
Devlet Hastaneleri
n
%
Özel Hastaneler
n
%
χ2
p
49
53
38,9
67,9
77
25
61,1
32,1
16,274
0,001
53
49
42,1
62,8
73
29
57,9
37,2
8,303
0,004
46
56
36,8
70,9
79
23
63,2
29,1
22,497
0,001
39
63
33,1
73,3
79
23
66,9
26,7
32,164
0,001
55
47
47,4
53,4
61
41
52,6
46,6
0,719
0,396
46
56
39,7
63,6
70
32
60,3
36,4
11,511
0,001
41
61
36,3
67,0
72
30
63,7
33,0
19,065
0,001
64
38
45,7
59,4
76
26
54,3
40,6
3,279
0,070
53
49
43,1
60,5
70
32
56,9
39,5
5,917
0,015
Tablo 2’de yer alan kurumsal itibarın bileşenleri olan 27 ifadenin, her bir üç ifadesi bir alt bileşeni ifade etmek üzere
tablo 4’de kurumsal itibarın alt bileşenleri şeklinde verilmiştir. İç paydaşlara göre; özel hastanelerde çalışan kalitesi % 61,1
ile yüksek algı düzeyinde çıkarken, devlet hastanelerinde % 38,9 ile düşük algı düzeyinde tespit edilmiştir. Özel hastanelerde
hizmet kalitesi % 63,2 ile yüksek algı düzeyi ile tespit edilirken, devlet hastanelerinde % 36,8 ile düşük algı düzeyinde
çıkmıştır. Özel hastanelerde duygusal cazibe % 66,9 ile yüksek algı düzeyi belirlenirken, devlet hastanelerinde % 33,1 ile
düşük algı düzeyinde tespit edilmiştir.
Bu sonuçlara paralel olarak ki-kare testi sonuçları da “Sosyal sorumluluğu algılama” p=0,396 ve “Şeffaflığı algılama”
p=0,070 çıktığından iki sektörde de fark etmezken (p>0,05), bunun dışında kalan algılamalar tablo 4’e göre iki sektörde de
özel sektör lehine farklı çıkmıştır (p<0,05).
Aşağıda tablo 5’de kurumsal itibarın alt bileşenleri arasındaki korelasyonlar yer almaktadır.
46
A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ
Tablo 5. Kurumsal İtibarın Alt Bileşenleri Arasındaki Korelasyonlar
1
2
3
4
5
6
7
8
Parametreler
1.
2.
.357**
3.
.368**
.389**
4.
.350**
.391**
.442**
5.
.313**
.252**
.303**
.379**
6.
.313**
.394**
.486**
.499**
.380**
7.
.207**
.268**
. 481**
.572**
.413**
.453**
8.
.251**
.229**
. 265**
.428**
.414**
.414**
.392**
9.
.310**
.454**
. 404**
.382**
.264**
.426**
.320**
.423**
Not 1: 1. Çalışan kalitesini algılama, 2. Yönetim kalitesini algılama, 3. Hizmet kalitesini algılama, 4. Duygusal cazibeyi
algılama, 5. Sosyal sorumluluğu algılama, 6. Etik davranışı algılama, 7. Güveni algılama, 8. Şeffaflığı algılama, 9. İletişimi
algılama.
Not 2: **Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlı.
Kurumsal itibarın alt bileşenleri arasında pozitif yönde korelasyonlar bulunmuştur. En yüksek korelasyon duygusal
cazibeyi algılama ile güveni algılama arasında pozitif yönde kuvvetli derecede tespit edilmiştir (r=0,572**). Ayrıca,
kurumsal itibarın bileşenlerini algılama ile demografik özellikler arasındaki ilişki araştırıldığında medeni durum χ2=8,894,
p=0,012; sektör χ2=5,917, p=0,015; işletmenin yaşı χ2=23,597, p=0,001 ve çalışan sayısı χ2=23,607, p=0,001 arasında ilişki
bulunurken (p<0,05), diğer demografik özelliklerle bir ilişkiye rastlanılmamıştır.
SONUÇ
Küreselleşme ile rekabette artan hız, işletmeleri yeni arayışlara ve paradigmalar geliştirmeye itmektedir. Kurumsal itibar,
işletmelerin faaliyete geçtikleri günden, bu güne değin ana faaliyet konusunun yanı sıra sosyal konularda paydaşları
tarafından nasıl algılandığının bir göstergesidir. Kurumsal itibarın paydaşlar tarafından algılanma biçimi işletmelerin
gelecekteki konumu hakkında da belirleyici rol oynamaktadır. Kurumların en önemli kaynaklarından olan insan kaynağı, iç
paydaşlarını oluşturmaktadır.
Çalışmada, devlet hastanelerinde 102 ve özel hastanelerde 102 olmak üzere toplam 204 iç paydaşın kurumsal itibarın alt
bileşenlerini (çalışan kalitesi, yönetim kalitesi, hizmet kalitesi, duygusal cazibe, sosyal sorumluluk, etik davranış, güven,
şeffaflık ve iletişim bağlamında) algılamaları araştırılmıştır. İç paydaşların kurumsal itibarın alt bileşenlerini algılaması; özel
hastanelerde çalışan kalitesi % 61,1 ile yüksek algı düzeyinde çıkarken, devlet hastanelerinde % 38,9 ile düşük algı
düzeyinde tespit edilmiştir. Özel hastanelerde hizmet kalitesi % 63,2 ile yüksek algı düzeyi ile tespit edilirken, devlet
hastanelerinde % 36,8 ile düşük algı düzeyinde çıkmıştır. Özel hastanelerde duygusal cazibe % 66,9 ile yüksek algı düzeyi
belirlenirken, devlet hastanelerinde % 33,1 ile düşük algı düzeyinde tespit edilmiştir. Bu sonuçlara paralel olarak Ki-kare
testi sonuçları da “Sosyal sorumluluğu algılama” p=0,396 ve “Şeffaflığı algılama” p=0,070 çıktığından iki sektörde de
farklılık göstermezken (p>0,05), bunun dışında kalan algılamalarda (tablo 4) iki sektörde de özel sektör lehine farklı çıkmıştır
(p<0,05).
Özel sektör hastane koşullarının (maaş, hijyen vs.) daha iyi olması iç paydaşların devlet sektöründeki iç paydaşlara göre
kurum itibarını algılamada daha katılımcı olmaları ve yüksek algı düzeyine sahip olmaları sonucunu ortaya çıkarmıştır. Özel
sektör hastane yöneticilerinin, göreceli olarak daha düşük algı düzeyinin oluştuğu kurumsal itibarın bileşenlerini tespit
ederek, bunların iyileştirilmesine yönelik kurum içi eğitim seminerleri düzenlemelerinin yararlı olacağı söylenebilir. Devlet
hastanelerinde, özel hastanelerdeki iç paydaşlara göre kurumsal itibarın algılanmasında daha köklü değişikliklere ihtiyaç
olduğu ve yöneticilerin, imkanların elverdiği ölçüde özel sektör yapılanmasından yararlanması gerektiği ifade edilebilir.
Son dönemde rekabetin arttığı sektörler içerisinde yer alan sağlık sektöründe, artan özel hastane yapılanması ile kurum
itibarının algılanması daha da büyük önem kazanmıştır. İç paydaşların kuruma olan aidiyet duyguları ve kuruma olan
inançları, kurumsal itibarı algılama bağlamında değerlendirildiğinde, bu algının en güçlü olumlu algılamalardan oluşması,
dış paydaşlarla olan ilişkiye de olumlu şekilde yansıyabilir ve tüm paydaşlarca kurumsal itibar algısının olumlu yönde yüksek
olması, kuruma tercih edilme önceliği sağlayabilir.
Bu çalışma sadece sağlık kurumlarında çalışan 204 katılımcıya uygulandığından, ileride yapılacak araştırmalarda farklı
sektörlerden daha fazla katılım sağlanarak araştırma genişletilip, sonuçların genellenilebilirliğini arttırmak mümkün olabilir.
47
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
KAYNAKÇA
ARGENTI Paul A. and DRUCKENMILLER Bob (2004) “Reputation and the Corporation Brand”, Corporate Reputation
Review, 6 (4), pp. 368-274.
BEDER Sharon (2002) “Environmentalists Help Manage Corporate Reputation: Changing Perceptions Not Behaviour”,
Ecopolitics: Thought and Action, 1 (4), pp. 60-72.
BROMLEY Dennis B. (2001) “Relationships Between Personal and Corporate Reputation”, European Journal of Marketing,
Vol:5, Issue: 3-4, pp. 316-334.
CHAUVIN Keith W. and HIRSCHEY Mark (1994) “Goodwill, Profitability and The Market Value of The Firm”, Journal of
Accounting and Public Policy, Vol: 13, Issue: 2, pp. 159-180.
CRAVENS Karen S. and OLIVER Elizabeth Goad (2006) “Employees: The Key Link To Corporate Reputation
Management”, Business Horizons, Vol: 49, Issue: 4, pp. 293-302.
ÇİFTÇİOĞLU Başak Aydem (2008) Kurumsal İtibarı Çalışanların Örgütsel Bağlılıkları Üzerindeki Etkisi ve Bir
Uygulama, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Bursa.
DOWLING Grahame (2001) Creating Corporate Reputations, Oxford: Oxford University Press.
DUR Selma (2011) Çalışanların Kurumsal İtibarı Algılamasında İnsan Kaynakları Yöneticilerinin Rolü ve Bir Araştırma,
Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
FOMBRUN Charles F., GARDBERG N. A. and SEVER J. M. (2000) “The Reputation Quotient: A Multi-Stakeholder
Measure of Corporate Reputation”, The Journal of Brand Management, Vol: 7, Issue: 4, pp. 241-255.
FOMBRUN Charles J. (l996) Reputation: Realizing Value From The Corporate Image, Harvard Business School Press,
Boston.
FOMBRUN Charles J. and SHANLEY Mark (1990) “What's In A Name? Reputation Building and Corporate Strategy”,
Academy Of Management Journal, Vol: 33, No:2, 1990, pp. 233-238.
GREEN Peter S. (1996) Şirket Ününü Korumanın Yolları, Milliyet Yayınları, İstanbul.
GÜMÜŞ Murat ve ÖKSÜZ Burcu (2009) “Çalışanların Kurumsal İtibar Sürecine Katılımlarında İçsel İletişimin Rolü”,
Journal of Yaşar University, Vol: 4, Issue: 16, ss. 2637-2660.
LJUBOJEVIC Cedomir and LJUBOJEVIC Gordana (2008) “Building Corporate Reputation Through Corporate
Govenance”, Management, Vol: 3, No: 3, pp. 221-233.
LOGSDON Jeanne M. and WOOD Donna J. (2002) “Reputation as an Emerging Construct in the Business and Society
Field: An Introduction”, Business Society, Vol: 41, No: 4, pp. 365-370.
MARKWICK Nigel and FIIL Chris (1997) “Towards A Framework for Managing Corporate Identity”, European Journal of
Marketing, Vol: 31, Issue: 5/6, pp. 396-404.
NAKRA Prema (2000) “Corporate Reputation Management: CRM” with a Strategic Twist”, Public Relations Quarterly,
Vol: 45, pp. 35-42.
PREECE Stephen, FLEISHER Craig and TOCCACELLI James (1995) “Building a Reputation Along the Value Chain at
Levi Strauss”, Long Range Planning, Vol: 28, Issue: 6, pp. 88-98.
SCHWAIGER Manfred (2004) “Components and Parameters of Corporate Reputation-An Empirical Study”, Schmalenbach
Business Review, Vol: 56, pp. 46-71.
ŞATIR Çiğdem ve ERENDAĞ SÜMER Fulya (2006) “Kurum İtibarının Bileşenleri Üzerine Bir Araştırma: Sağlık Hizmeti
Üreten Bir Kamu Kurumunda İç Paydaşlar İtibarı Nasıl Algılıyor?”, II. Ulusal Halkla İlişkiler
Sempozyumu, Bildiri Kitabı, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi, 27-28 Nisan, ss.51-62.
TOKMAK İsmail, STAUB Selva ve TURGUT Hakan (2013) “Algılanan Kurumsal İtibarın Çalışanların İş Performansı Ve
İşten Ayrılma Niyetine Etkisi”, 21. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Bildiriler Kitabı, Haziran, ss. 90-95.
turkistatistik.net/upload/dosya/orneklem.xls, Erişim: 10.05.2013.
VAN DEN BOSCH Annette L.M., JONG Menno D.T. de and ELVING Wim J. L. (2005) “How Corporate Visual Identity
Supports Reputation”, Corporate Communications: An International Journal, Vol: 10, Issue: 2, pp. 108-116.
www.konyasm.gov.tr, Erişim: 10.07.2013
ZYGLIDOPOULOS Stelios C. (2005) “The Impact of Downsizing on Corporate Reputation”, British Journal of
Management, Vol: 16, Issue: 3, pp. 253-359.
48
ONLINE SOCIAL CAPITAL AND DISASTER RESPONSE:
A RESEARCH AGENDA
Öğr. Gör. Dr. Didem TEZSÜRÜCÜ*
Şebnem ADA**
ABSTRACT
Social capital has recently become an important term. It is particularly important in disaster context, as social capital of
the communities and nations provide resilience. This paper examines the role of online social capital in the context of
disaster response. In addition to presenting the findings from the previous work on the topic, the paper identifies the areas
where further research is needed. According to the conclusions of the current study, researchers should create theoretical
models and examine theoretical relationships when they focus on the role of social capital in disaster context. They should
also use quantitative methods, instead of only qualitative methods.
Keywords: online social capital, disaster, disaster response, literature review.
ONLINE SOSYAL SERMAYE VE FELAKETE TEPKI VERME:
ARAŞTIRMA GÜNDEMI
ÖZET
Sosyal sermaye son zamanlarda önemli bir terim haline gelmiştir. Özellikle felaket durumlarında önemlidir. Çünkü
topluluk ya da ulusların sosyal sermayesi bu durumlarda çabuk toparlanma olanağı sağlar. Bu çalışma, felakete tepki verme
bağlamında online sosyal sermayenin rolünü incelemektedir. Konu hakkındaki önceki çalışmalarda elde edilen sonuçları
göstermekle birlikte, ileri düzeyde araştırma gerektiren alanları belirlemektedir. Güncel çalışmaların sonuçlarına göre,
araştırmacılar felaket durumlarında sosyal sermayenin rolüne odaklandıklarında teorik modeller yaratmalı ve teorik
ilişkileri incelemelidirler. Aynı zamanda, araştırmacılar sadece kalitatif yöntem kullanmak yerine kantitatif yöntemler de
kullanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Online sosyal sermaye, felaket, felakete tepki verme, literature tarama
INTRODUCTION
When a disaster strikes, it is likely for each community in the affected region to have different level of performance and
efficiency in terms of response efforts. Some communities show a more resilient behavior in such extreme environments,
while others have difficulties in responding to the disaster. Capabilities and resources embedded in a social network is one
explanation to these differences among disaster communities, which originates from the theory of social capital (Lin, 2005).
Social capital can be defined as “… features of social organization, such as trust, norms [or reciprocity], and networks [of
civic engagement], that can improve the efficiency of society by facilitating coordinated action” (Putnam et al., 1993).
Schuller et al. (2000) define social capital as “social networks, the reciprocities that arise from them and the value of these for
achieving certain goals” (Schuller et al., 2000). According to Cohen and Prusak (2001), social capital is “the trust, mutual
understanding, and shared values and behaviors that bind the members of human networks and communities and make
cooperative action possible”. Ritchie and Gill (2002) emphasize that social capital enables and facilitates information flow
which is the basis for action and which is required for individual and community goal attainment. These definitions suggest
that social capital is likely to be a useful tool, (1) where coordinated and collective action is necessary, and (2) when there is
a goal to be attained. That is why, in this paper, it is argued that social capital can be leveraged during disaster response
efforts.
*
Celal Bayar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected]
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected]
**
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
According to Kreps (1984), disasters are “events, observable in time and space, in which societies or their larger subunits
(e.g., communities, region) incur physical damages and losses and/or disruption of their routine functioning”. Disasters are
handled in four phases: mitigation, preparedness, response, and recovery. Of these four phases, disaster response is of critical
importance due to its role in protecting the population, limiting the damage from the primary impact, and minimizing the
damage from secondary impacts. Dynes (1991) articulate that disaster response is the most socially complex phase of disaster
management because social order is interrupted (Dynes, 1991). Activities in this phase include (1) securing the area impacted
by the disaster, (2) evacuating the areas threatened by the disaster, (3) conducting search and rescue the people injured, (4)
providing medical care for emergency, and (5) sheltering evacuees and other disaster victims (Lindell et al., 2007). Given the
nature of these activities, it can be argued that response is a relatively more critical phase of handling a disaster, which might
require higher levels of collective action, namely social capital. Dynes (2002) identifies that it is the response stage of the
disaster in which social capital is utilized. In other stages of the disasters, social capital is enhanced, reestablished, or its
vulnerability is reduced, during preparedness, recovery, and mitigation respectively (Dynes, 2002).
Kreps (1984) points out that the consequences of disasters are closely related to the social structure. The reason why
social structure is affected by disasters is that the social order is interrupted and conflicts take place during and after disasters
(Zhao, 2009). Disasters typically affect specific geographic regions, and populations in the closer surrounding areas are
affected by it (Kirschenbaum, 2004). It is also frequently discussed that the level of vulnerability of a community to disasters
is directly related to the level of the community development (Buckland and Rahman, 1999). For this reason, it is of vital
importance to leverage fundamental social units (such as social networks, social relationships, and the social structure) of a
community before and after disasters, particularly during disaster response (Drabek et al., 1981).
Another important reality is that disasters destroy all types of capital, such as physical, human, and social capital. When
we consider these capital types, social capital is the one which is the least affected by the disasters and which is renewed and
enhanced during the disasters. Therefore, disaster management efforts should be largely based on the social capital (Dynes,
2002; Dynes, 2005). Parallel with this line of logic, the people living in communities should be considered as active agents
for collaboration and assistance, rather than being passive victims of disasters (Dynes, 2002).
This paper examines the role of online social capital in the context of disaster response. In addition to presenting the
findings from the previous work on the topic, the paper identifies the areas where further research is needed. A discussion of
justifications for the areas which need future research attention will be provided.
LITERATURE REVIEW
Hughes et al. (2008) examined the level of online activity happened during and immediate aftermath of several disasters
(such as 9/11, Hurricane Katrina, Virginia Tech shooting, Southern California wildfires) as the indication of social
convergence. Results, which are based on the data collected from online social media (such as Facebook, Twitter, Wikipedia,
and blogs), indicate that online behavior is highly effective in disaster response. It is argued that helping (mostly in the forms
of providing information about personal and property safety as well as sources of relief) is mostly engaged online
convergence activity. An example of helping in information sharing is that several local residents and news organizations
provided updates through Twitter service, during wildfire disaster in California.
Another study used the Twitter data in the context of two natural disasters happened in closer time periods (earthquakes
of islands of American Samoa and island of Sumatra, Indonesia) (Kireyev et al., 2009). It is argued that the use of such
services during disasters provides valuable source of information in disaster response efforts of relevant agencies, because of
having critical up-to-date and on-location updates regarding the disaster situations.
Palen and Liu (2007) examined the role of citizen journalism in disaster response activities in two cases: Hurricane
Katrina and 9/11 attacks. They emphasize the importance of public participation in disasters and add that there is a significant
informal work performed in addition to formal work during disasters, which has been proliferated with the emergence of the
services enabled by the information and communication technologies (such as text and multi-media messaging, global
positioning devices, blogs, photo and video sharing, etc.). Specific examples include (1) the use of wikis in creation and
dissemination of disaster specific information, (2) the use of visual wikis with mapping technology to show the extent of
damage to a specific geographic neighborhood. Examples show that citizens are able to take active actions in seeking
information as well as providing information to each other and to formal disaster response efforts.
In another study, Palen et al. (2007) stressed the importance of online forums in creating social capital during the disaster
response phase. Based on the cases from Hurricane Katrina, Southern California wildfires, and Avian influenza case, they
argue that online-forums are able to extend the boundaries of community grassroots actions to the outside community who
are willing to participate in the response efforts.
Vieweg et al. (2008) show that social capital created through collective intelligence is of great value in disaster response
situations. In this study, the data is collected from 50 groups created in Facebook in the context of Virginia Tech shooting.
50
Didem TEZSÜRÜCÜ – Şebnem ADA
Findings show that through collective intelligence, information accuracy is achieved to provide accurate information to the
victims, their families, and the university community.
Sebastian and Bui (2009) focuses on how ordinary individuals or groups of people involve in emergency response
situations, such as Hurricane Katrina, World Trade Center attacks, and California wildfires. They name this support as
“emerging groups”, and argue that these people provide critical information through online social media (such as citizen-led
forums, blogs, and social networking websites) at the beginning of the disasters even before the formal responders arrive at
the scene. The information is very important since emergency responders have scarce information which is usually confusing,
depressing, and not adequately informative to support the rescue activities.
Laituri and Kodrich (2008) talks about a new term called “on-line disaster response community” (ODRC) which treats
people as sensors of the disasters, and which builds rapid response databases through the use of the Internet-based
technologies. In this paper, it is articulated several characteristics of ODRCs, which include but are not limited to (1) the
potential to enable quick money donations (by using secure and reliable donation sites) for supporting the disaster response,
(2) the ability to effective dissemination of critical information (such as information exchange for seeking family members
and identifying shelters, etc.) by creating online blogs, uploading pictures and videos, etc. which are faster than government
initiatives and message boards.
Schellong (2007) examines the importance of social networking services at the municipal level in Japan, by considering
two cities in Japan which have the potential to have floods and earthquakes. In this qualitative exploratory case study, it is
suggested that online social networks have the potential to support or initiate social interaction or action in offline world,
which might be effective in disaster response. An example presented is that citizens rely on themselves in sharing
information because government facilities was severely damages from the earthquake. Social network services provided a
convenient way of sharing and supplying information which reduces the panic. For instance, in this way, a community is
supplied with diapers from outside communities, when someone posted a message about the needs of this specific
community. In short, the paper suggests that social capital created online is of great importance in disaster response,
particularly in observing, reporting, warning, and informing in disaster environments.
LITERATURE GAPS
Table 1 summarizes the literature based on several criteria. The first criterion is whether or not the paper clearly defines
social capital concept. Second criterion is related to whether or not the paper develops any theoretical model and tests any
theory or hypothesis. Finally, the current paper summarizes literature regarding the type of the methodology used (qualitative
versus quantitative).
Table 1 shows that, out of 8 papers reviewed, 7 papers do not clearly define social capital concept and provide arguments
on the theory of social capital. On the other hand, these papers provide enough indications which enable us to conclude that
such papers indirectly examined the role of social capital in disaster response context. Instead of using the concept of social
capital, these papers used concepts, including online social convergence, participation in online social media, grassroots
social action, social interaction, collective intelligence, collective problem-solving, involvement in online emergent groups,
and online disaster response community.
Table 1. Summary of the literature based on the selected criteria
Study
ID
1
2
3
4
5
6
7
8
Author(s)
Social capital
defined
No
No
No
No
No
No
Yes
No
Hughes et al. (2008)
Kireyev et al. (2009)
Laituri and Kodrich (2008)
Palen and Liu (2007)
Palen et al. (2007)
Sebastian and Bui (2009)
Schellong (2007)
Vieweg et al. (2008)
Theory
developed
No
No
No
No
No
Yes
No
No
Research
method
Qualitative
Mixed
Qualitative
Qualitative
Qualitative
Qualitative
Qualitative
Qualitative
Another finding from the review shows that prior literature does not focus on developing theoretical models of hypothesis
testing. Only one out of 8 studies attempt to develop theory, although their methodology is not rigorous to indicate the quality
of the theory. One of these studies uses a grounded theory approach, while the other one comes up with propositions which
can be tested.
51
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
As for the types of the methodology used in the prior literature, most of the studies (7 studies) use qualitative methods,
while the remaining one paper uses mixed (combination of qualitative and quantitative approaches) methodology. Qualitative
methodologies used in prior literature include case study and content analysis, while researchers used quantitative methods,
such as descriptive statistics, regression analysis, multi-dimensional scaling, and clustering analysis.
In summary, prior literature which focuses on the role of social capital in disaster response lack research rigor in general.
Research studies either do not clearly define the concept of social capital, or do not examine theoretical relationships and
develop theory. None of the papers clearly develop constructs and test measurement and structural models. Studies
introducing a quantitative lens do not rely on rigorous methods. Data collection efforts are usually based on interviews, focus
group discussion, and other similar methods, and there is not adequate discussion on sampling procedures, validity,
reliability, and other processes which shows the research rigor.
CONCLUSION
Although there are many studies examining social capital in disaster context, there is a lack of understanding regarding
the theoretical relationships. Therefore, one of the promising research areas to be pursued in the future is the theory
development. The first step in this would be to identify the critical constructs in this literature, to find the relationships
between constructs, and to examine the theoretical mechanisms underlying these relationships. In broader terms, researchers
should develop a nomological network of social capital research in disaster response context. Critical constructs in the
nomological network would be social capital, ICT use (in creating social capital), disaster response performance, resilience,
agility, etc. In developing the constructs, researcher should also consider the measurement model in addition to the validity
and reliability issues. Researcher may also consider testing the relationships between constructs by using structural model
techniques (e.g., partial least squares).
One of the most important construct which needs further articulation is “resilience”. Although it is not explicit in the
prior literature, almost all of the studies suggest that social capital is a necessary component to create a disaster resilient
community. Resilience at the community level can be defined as “A process linking a set of networked adaptive capacities to
a positive trajectory of functioning and adaptation in constituent populations after a disturbance” (Norris et al., 2004).
Resilience is an important capability which enables communities to deal with long term stress due to natural disasters. An
example of resilience at the community level is examined by Murphy (2007), and defined as the capacity to draw upon
internal strengths and resources to deal with hazards and disasters. Resilient communities are more favorable because it
facilitates emergency management efforts. That is why researchers may need to focus on resilience as a construct in their
research models.
As shown in Table 1, literature on social capital lacks a theoretical lens. In order to address this, researchers which are
interested in online social capital would be interested in developing theories for different types of online social media. For
instance, for those who want to examine the role of Twitter in disasters, theories related to situational awareness would be a
good option. On the other hand, people interested in examining the role of social networking websites (such as Facebook and
Orkut) in disasters, theories regarding information sharing, social convergence and connectedness would be more relevant.
Several theories from Information Systems domain might be utilized as the theoretical lens. For instance, researchers
might be interested in the usefulness of the online social media in disaster response performance. Constructs from
“technology acceptance model” (Davis et al., 1989) (perceived usefulness) would be borrowed to develop such theoretical
models to see whether the people find online social media useful when participating in online efforts in response to disaster
situations (i.e., perceived usefulness of online social media in disaster response). Another theoretical perspective would be
“IS success model” (DeLone & McLean 1992), which has relevant constructs such as information and system quality, system
use and user satisfaction, and individual and organizational impact. These constructs can be adapted in order to examine the
impact of online social media in disaster context.
Although it is not in the context of the current essay, prior research shows that social capital is utilized in other phases of
disasters, such as preparedness (Hurlbert et al., 2001; Kirschenbaum, 2004) and recovery (Haines et al., 1996; Nakagawa and
Shaw, 2004). Therefore, literature generally shows that social capital is useful either before or after a disaster strikes a
community. On the other hand, when social capital created online is considered, it is usually leveraged in disaster response
context, and usually in the forms of information sharing and donations. It would be an interesting research opportunity to see
whether online social capital can be created before the disaster, for instance in disaster preparedness efforts.
The last but not least research opportunity for researchers would be to examine the differences in online behaviors of
social networking website users in different contexts. For instance, users might be behaving in a certain way in the context of
disaster, which might be totally different from their typical behavioral pattern.
52
Didem TEZSÜRÜCÜ – Şebnem ADA
REFERENCES
Buckland, J., Rahman, M. (1999). Community based Disaster Management during the1997 Red River Flood in Canada.
Disasters, 23(2):174-191.
Cohen, D., Prusak, L. (2001). “In Good
Company” in Good Company: How Social Capital Makes Organizations Work, edited by
Cohen, D., Prusak, L., Harvard Business School Press, Boston, pp. 1–26.
Davis, F. D., Bagozzi, R. P., Warshaw, P. R. (1989). User Acceptance of Computer Technology: A Comparison of Two
Theoretical Models. Management Science, 35(8), 982-1003.
DeLone, W.H., McLean, E.R. (1992). Information Systems Success: The Quest for the Dependent Variable. Information
Systems Research, 3(1), 60-95.
Drabek, T., Taminga, J., Kilijanek, T. and Adams, C. (1981). Managing Multiorganizational Emergency Responses:
Emergent Search and Rescue Networks in Natural Disasters and Remote Area Settings. Boulder: Institute of
Behavior Science, University of Colombia.
Dynes, R. R. (1991). Conceptualizing Disaster in Ways Productive for Social Science Research. No. #80, Newark: University
of Delaware, Disaster Research Center.
Dynes, R. R. (2002). The Importance of Social capital in Disaster Response. University of Delaware, Disaster Research
Centre, Preliminary Paper #327.
Dynes, R. R. (2005). Community Social Capital as the Primary Basis for Resilience. University of Delaware, Disaster
Research Center, Preliminary paper #344.
Haines, Valerie A., Jeanne S. Hurlbert, and John J. Beggs. (1996). Exploring the Determinants of Support Provision:
Provider Characteristics, Personal Networks, Community Contexts, and Support Following Life Events. Journal of
Health and Social Behavior, 37:252-64.
Hughes, A. L., Palen, L., Sutton, J., Liu, S. B., Vieweg, S. (2008). “Site-Seeing” in Disaster: An Examination of On-Line
Social Convergence. Proceedings of the Fifth International ISCRAM Conference, Washington, DC, USA.
Hurlbert, J. S., Beggs, J. J., Haines, V. A. (2001). Social Networks and Social Capital in Extreme Environments, in Social
Capital Theory and Research, edited by Lin, N., Cook, K., Burt, R. S., Aldine De Gruyter.
Kireyev, K., Palen, L., Anderson, K. M. (2009). Applications of Topics Models to Analysis of Disaster-Related Twitter Data.
NIPS 2009, Vancouver, Canada.
Kirschenbaum, A. (2004). Generic Sources of Disaster Communities: A Social Network Approach. International Journal of
Sociology and Social Policy, 24 (10/11): 94-129.
Kreps, G. (1984). Sociological Inquiry and Disaster Research. Annual Review of Sociology, 10: 309-330.
Laituri, M., Kodrich, K. (2008). On Line Disaster Response Community: People as Sensors of High Magnitude Disasters
Using Internet GIS. Sensors, 8, 3037-3055.
Lin, N. (2005). A Network Theory of Social Capital in Handbook on Social Capital, edited by Castiglione, D., Deth, J. V.,
Wolleb, G., Oxford University Press.
Lindell, M. K., Prater, C. S., Perry, R. W. (2007). Introduction to Emergency Management. Hoboken, New Jersey: John
Wiley & Sons.
Murphy, B. L. (2007). Locating Social Capital in Resilient Community-level Emergency Management. Natural Hazards,
41:297–315.
Nakagawa, Y., Shaw, R. (2004). Social Capital: A Missing Link to Disaster Recovery. International Journal of Mass
Emergencies and Disasters, March 2004, 22 (1): 5-34.
Norris, F. H., Stevens, S. P., Pfefferbaum, B., Wyche, K. F., Pfefferbaum R. L. (2004). Community Resilience as a Metaphor,
Theory, Set of Capacities, and Strategy for Disaster Readiness. American Journal of Community Psychology, 41:127–
150.
Palen, L., Liu, S. B. (2007). Citizen Communications in Crisis: Anticipating a Future of ICT-Supported Public Participation.
CHI 2007 Proceedings, San Jose, CA, USA.
53
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Putnam R., Leonardi R., Nanetti, R. (1993). Making Democracy Work: Civic Traditions in Modern Italy. Princeton
University Press: Princeton.
Ritchie, L.A., Gill, D.A. (2007). Social Capital Theory and an Integrating Theoretical Framework in Technological Disaster
Research. Sociological Spectrum, 27: 103–129.
Schellong, A. (2007). Increasing Social Capital for Disaster Response through Social Networking Services (SNS) in Japanese
Local Governments. NCDG Working Paper No. 07-005.
Schuller, T., Baron, S., Field, J. (2000). Social Capital: A Review and Critique, Social Capital: Critical Perspectives, edited
by Baron, S., Field, J., Schuller, T., Oxford University Press, Oxford, pp. 1–38.
Sebastian, I. M., Bui, T. X. (2009). Emergent Groups for Emergency Response – Theoretical Foundations and Information
Design Implications. Americas Conference on Information Systems (AMCIS) 2009 Proceedings.
Vieweg, S., Palen, L., Liu, S. B., Hughes, A. L., Sutton, J. (2008). Collective Intelligence in Disaster: Examination of the
Phenomenon in the Aftermath of the 2007 Virginia Tech Shooting. Proceedings of the 5th International ISCRAM
Conference, Washington DC, USA.
Zhao, Y. (2009). Social Networks and Reduction of Risk in Disasters: An Example of Wenchuan Earthquake. Conference on
Managing the Social Impacts of Change from a Risk Perspective, Beijing Normal University, Beijing, 15-17 April
2009.
54
TMS 1: FİNANSAL TABLOLARIN SUNULUŞU
Öğr. Gör. Dr. Hacı Arif TUNÇEZ*
ÖZET
Küreselleşme sürecinde, mali tabloların tüm dünyada kabul edilmiş ölçütlere göre hazırlanması önem kazanmıştır. Bu
amaçla dünya muhasebe birliği finansal tabloların hazırlanmasına ilişkin muhasebe standartlarının hazırlanmasına büyük
önem vermektedir. Uluslararası Muhasebe Standartları Türk Muhasebe sistemiyle uyumlaştırarak Türkiye Muhasebe
Standartları olarak uygulanmaya başlanmıştır.
Yayımlanarak uygulamaya geçen standartlar işletmelere muhasebe uygulamalarında yol gösterici özelliği taşımaktadır.
Finansal tablolar, standartlara bağlı kalınarak hazırlandığı takdirde, farklı ülkelerdeki işletmelerin standartlara bağlı
kalınarak hazırlanmış finansal tabloları ile karşılaştırılabilmesi daha doğru ve güvenilir sonuçlar verecektir.
Türkiye Finansal Raporlama Standartları ile birlikte finansal tabloların gerek şekil ve gerekse içeriğinde önemli
değişiklikler yapılmıştır. Bu bağlamda TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu Standardı’nda ilke bazlı muhasebeden hareketle
finansal tablolarda asgari sunulması gereken bilgiler belirtilmiştir. Bu çalışmada, TMS 1 kapsamında mali tablolar
açıklanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası Muhasebe Standartları, Türkiye Finansal Muhasebe Standartları, Finansal Tablolar
TAS 1: PRESENTATION OF FINANCIAL STATEMENTS
ABSTRACT
In the process of globalization preparation of financial statements in accordance with the standards that are accepted all
over the world has gained importance. For this purpose world accounting association gives utmost impoartance to the
preparation of accounting standards as related to the preparation of financial statements. International Accounting
Standards were harmonized with the Turkısh Accounting System and then they started to be applied as Turkısh Accounting
Standards.
The standards that are passed to application after publication has the distinction of guiding principle to the corporations
in acounting practices. If financial statements are prepared in adherence to these standards, these financial statements can
be correctly and truthful comparisoned with the financial statements of different countries that aplly standards.
The significant changes have beeen made in the financial statements in terms of form and content by Turkısh Financial
Reporting Standards. In this context, from policy-based accounting minimum required information presented by Turkısh
Accounting Standards 1 presentation of financial statements in the financial statements at least. In this study, the context TAS
1 are explained in the financial statements.
Keywords: International Accounting Standards, Turkısh Financial Reporting Standards, Financial Statements
GİRİŞ
Sermaye piyasalarının hızla gelişmesi, ekonomi alanında yaşanan küreselleşme ve uluslararası alanda faaliyet gösteren
çok uluslu işletmelerin artması ile bilgilerin uluslararası alanda paylaşılabilir ve karşılaştırılabilir olma zorunluluğunu ortaya
çıkarmış, standartlaşma çalışmaları ulusal boyutları aşarak uluslararası boyut kazanmıştır.
Avrupa Birliği giriş çalışmalarını sürdüren ülkemizde, gerek Avrupa Birliği gerekse küresel boyutta uluslararası sistemle
bütünleşmek ve uluslararası sermaye piyasalarında yer alabilmek için ulusal muhasebe ve denetim standartlarının uluslararası
uyumunun sağlanması büyük önem taşımaktadır (Parlakkaya, 2004; 120). Finans ve ekonomi dünyası için devrim niteliğinde
bir gelişme olarak nitelendirilen standartların uygulamaya girmesi, yalnızca ülkemizde yaşanan bir olgu değildir. Ülkemizle
*
Selçuk Üniversitesi, Akşehir Meslek Yüksekokulu, [email protected]
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
birlikte eş zamanlı olarak, bugün başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş veya gelişmekte olan pek çok ülkede standartlar
uygulamaya girmiş durumdadır (Özkan ve Erdener Acar, 2010; 52).
Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle muhasebe ile ilgili tüm işlemler için Türkiye Muhasebe Standartları
Kurulu (TMSK)1 tarafından yayınlanan Türkiye Muhasebe Standartları/Türkiye Finansal Raporlama Standartları’nın
Uluslararası Finansal Raporlama Standartları’na uymaları zorunluluğu getirilmektedir. Başka bir ifade ile bu zorunluluk
Türkiye’de Türk Ticaret Kanunu’na tabi tüm işletmelerin yasal mali tablolarını hazırlarken UFRS ile tam uyumlu
TMS/TFRS’yi uygulamak durumda olduklarını hükmetmektedir (Elitaş, 2011; 17).
Finansal tablolara ilişkin Türkiye Muhasebe Standartlarını bölümler bazında sınıflandırıp karşılaştırdığımızda altı
bölümden oluşur (Şahin ve Pazarçeviren, 2007; 135).
Birinci bölümde; amaç, kapsam ve mali tabloların sunumuna ilişkin genel hükümler yer almaktadır. Finansal tablolara
ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; amaç, mali tabloların amacı, mali tabloların
kapsamı, işletmede mali tabloların hazırlanmasından sorumlu olanlar ve mali tabloların formatı ve bu kısımda yer alan
hükümler ile ilgili kısımlar aynıdır. Finansal tabloların sunuluşuna ilişkin muhasebe standardı açısından IASC’ye göre;
standart banka ve sigorta şirketlerini de kapsamak üzere her türlü işletme tarafından uygulanır. TMSK’ya göre; halka açık
olsun ya da olmasın bu standarda göre hazırlanıp sunulan tüm genel amaçlı finansal tablolara uygulanacaktır. SPK’ya göre;
konsolide olanlar dahil kamuya açıklanacak mali tabloların bu kısımdaki hükümlere uygun olarak hazırlanması ve sunulması
zorunludur. Kapsam açısından; IASC ve TMSK’nın hükümleri SPK’ya nazaran daha genel kapsamlıdır. Uluslararası
Muhasebe/Finansal Raporlama Standartları ülkemiz dahil birçok ülkede genel kabul görmüştür. Bu nedenle daha
kapsamlıdır. Türkiye Muhasebe/Finansal Raporlama Standartları ülkemizdeki bütün genel amaçlı finansal tablolar için
uygulanmaktadır. Ancak bu bizim ülkemizle sınırlı olduğu için IAS/IFRS’ye göre daha az kapsamlıdır. SPK ise; halka açık
şirketlerde uygulanan standartlar yayınladığı için daha dar kapsamlıdır.
İkinci bölümde; yönetim kurulu yıllık faaliyet raporu yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı,
IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; yönetim kurulu yıllık faaliyet raporu kısmının hükümleri aynıdır.
Üçüncü bölümde; mali tablolara ilişkin genel ilkeler yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC,
TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; mali tabloların gerçeği dürüst bir şekilde yansıtması, işletmenin sürekliliği,
tahakkuk esası, gösterimde tutarlılık, önemlilik ve toplulaştırma, mahsup: varlıklar ve yükümlülükler, mahsup, gelirler ve
giderler, mahsup: diğer faaliyetler, mali tablolarda karşılaştırmalı bilgi ve mali tablo hazırlama dönemi ile ilgili kısımların
hükümleri aynıdır. IASC, TMSK ve SPK açısından finansal tabloların sunuluşuna ilişkin muhasebe standardında yer alan
mali tabloların yapısı ve içeriği kısmının hükümleri aynı olmakla birlikte tek fark, SPK’da mali tabloların bağımsız
denetimden geçip geçmediği ile ilgili bir madde yer almaktadır. IASC ve TMSK’da böyle bir maddeye yer verilmemiştir.
Dördüncü bölümde; bilanço kısmı yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK
açısından karşılaştırıldığında; bilançonun hazırlanması, bilançoda cari ve cari olmayan varlıklar ayrımı, bilançoda kısa ve
uzun vadeli yükümlülükler ayrımı, bilançoda ayrıca gösterilme için gerekli şartlar, bilançonun tablo kısmında veya
dipnotlarında gösterilecek bilgiler: genel ilkeler ve öz sermaye kalemlerinin gösterimi ile ilgili özel hükümler kısımları
aynıdır. IASC, TMSK ve SPK açısından finansal tabloların sunuluşuna ilişkin muhasebe standardında yer alan bilançonun
tablo kısmında yer alacak bilgiler kısmının hükümleri aynı olmakla beraber, TMSK’da ve SPK’da canlı varlıklar maddesi
ayrıca belirtilmektedir. IASC’de canlı varlıklar maddesine yer verilmemiştir.
Beşinci bölümde; gelir tablosu ve öz sermaye değişim tablosu yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe
standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; dönem kar ve zararı, gelir tablosunun tablo kısmında
bulunması gerekli bilgiler, gelir tablosunun tablo kısmında veya dipnotlarda sunulması gerekli bilgiler, giderlerin esaslarına
göre gösterimi yöntemi, giderlerin fonksiyonlarına göre gösterimi yöntemi, yöntemlerin seçimi, gelir tablosu dipnotları, öz
sermaye değişim tablosu ve nakit akım tablosu ile ilgili kısımların hükümleri aynıdır.
Altıncı bölümde; dipnotlar kısmı yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK
açısından karşılaştırıldığında; dipnotların yapısı, dipnotların sunumu, dipnotlarda muhasebe politikalarının sunumu, önemli
değerleme varsayımları ve diğer açıklamalar ile ilgili kısımların hükümleri aynıdır.
1
Bu kurum, 2 Kasım 2011 tarihli 660 sayılı kanun hükmünde kararname ile lağvedilerek, yerine Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim
Standartları Kurulu kurulmuştur.
56
Hacı Arif TUNÇEZ
TÜRKİYE MUHASEBE STANDARDI 1 (TMS 1) FİNANSAL
TABLOLARIN SUNULUŞU
“TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu” Standardı 31/12/2005 tarihinden sonra başlayan hesap dönemleri için
uygulanmak üzere ilk olarak 16/01/2005 tarih ve 25702 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır (http://www.kgk.gov.tr,
17/02/2014). Söz konusu standart, UMS’nda meydana gelen değişikliklere paralellik sağlamak amacıyla farklı tarihlerde
yayınlanan tebliğlerle güncellenmiştir.
TMS 1 Standardının Amacı Ve Kapsamı
TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu Standardı’nın amacı; işletmenin genel amaçlı finansal tablolarının önceki dönemin
finansal tablolarıyla ve diğer işletmelerin finansal tablolarıyla karşılaştırılmasına olanak verecek biçimde sunulması için
gerekli olan temel unsurları açıklamaktır. Bu amaca ulaşmak için Standart, finansal tabloların sunuluşuyla ilgili genel
kuralları, yapıyla ilgili açıklamaları ve içerikle ilgili asgari koşulları ortaya koyar (TMS 1, m., 1).
Standardın kapsamı; Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına (TFRS’lere) göre hazırlanan ve sunulan genel amaçlı
finansal tablolara uygular. Belirli işlemlerin ve diğer olayların muhasebeleştirme, ölçme ve açıklama koşulları diğer
TFRS’lerde ele alınmıştır. (TMS 1, m., 2-3).
Genel amaçlı finansal tablolar; kendi amaçlarına uygun olarak özel düzenlenmiş finansal tablo talep edemeyecek
durumdaki finansal tablo kullanıcılarına sunulmak üzere hazırlanmış finansal tablolar, ifade edilmektedir. Bu türde finansal
tablo kullanıcılarına iyi bir örnek “Bireysel Yatırımcılar”dır. TMS 1’de tanımlanan genel amaçlı finansal tabloların hedefi,
işletmenin finansal durumu, finansal performansı ve nakit akış hakkında geniş bir kullanıcı kitlesinin ekonomik karar alma
sürecine fayda sağlayacak bilgilerin sunulmasıdır (Sarıoğlu, 2008; 31).
TMS 1 Standardında Yer Alan Temel Kavramlar
Standartta yer alan gerçeğe uygun sunum, işletmenin sürekliliği, tahakkuk esası, sunuşların tutarlılığı, önemlilik ve
bilgilerin birleştirilmesi, netleştirilme ve karşılaştırmalı bilgi kavramlarının açıklanmasında yarar vardır (Köse, 2008; 74).
Gerçeğe Uygun Sunum: Finansal tablolar kuruluşun finansal durumunu, finansal performansını ve nakit akışlarını
gerçeğe uygun olarak sunmalıdır. Gerçeğe uygun sunum, ticari işlemler ve diğer işlemler ile koşulların standartta ortaya
konulan varlıklar, borçlar, gelir ve giderlere ilişkin tanım ve belirleme kriterleri ile uyumlu olmasıdır. İşletmeler finansal
tablolarının Türkiye Muhasebe Standartları ile uyumlu olduğunu dipnotlarında sınırlandırılmamış biçimde beyan etmek
zorundadırlar. İşletmelerin finansal tablolarının herhangi bir standart ile uyumsuz olması işletme tarafından kullanılan
muhasebe politikalarının dipnotlarda veya diğer açıklamalarda yer verilmesi ile telafi edilemez. Diğer bir ifade ile tüm
standartlara istinasız uyulacaktır.
İşletmenin Sürekliliği: Finansal tablolarını hazırlayan işletmenin faaliyetlerinin ömrünün sonsuz olduğu varsayılır. Eğer
işletmenin sürekliliği konusunda belirsizlikler varsa bu belirsizlikler açıklanmalıdır. Böyle bir durumda finansal tabloların
hazırlanmasında bu ilkeye uyulmayabilir. Ancak uyulmaması durumunda işletmenin sürekliliği konusunda nasıl ve neden bir
belirsizlik olduğu finansal tabloların hazırlanmasında hangi esaslara göre hareket edildiği konusunda detaylı açıklamalar
yapılmalıdır. İşletmenin sürekliliğinin belirsizliği durumuna örnek olarak işletmenin başka bir işletmeye devrolması veya
yeni bir yapıda başka bir işletme ile birleşmesi verilebilir.
Tahakkuk Esası: Nakit akışlarına ilişkin olarak sunulan bilgiler dışında işletme finansal tablolarını muhasebenin
tahakkuk esasına göre hazırlamak zorundadır. Muhasebenin tahakkuk esası kullanıldığı zaman işletme, kalemleri kavramsal
çerçevede bunlar için verilen tanımlara ve tahakkuk kriterlerine uydukları takdirde varlıklar, borçlar, özkaynaklar, gelirler ve
giderler (finansal tabloların unsurları) olarak muhasebeleştirir (TMS 1, m., 28).
Sunuşların Tutarlılığı: Finansal tablolardaki bilgilerin sunuluş biçimi ve sınıflandırılması yeni bir standart ile
zorunluluğu veya işletmenin faaliyetlerinde değişiklik meydana gelmediği sürece dönemden döneme değişmeden kalacaktır.
İşletme faaliyetlerinde değişiklik meydana geldiği takdirde sunulması gereken bilgilerin sınıflandırılması da buna göre
uyarlanmalıdır. TMS 1’e göre varlıklar ve borçlar cari ve cari olmayan olarak sınıflandırılacağı gibi likidite sırasına göre de
sunulabilirler.
Önemlilik ve Bilgilerin Birleştirilmesi: Eksik veya yanlış bilgiler bir arada veya tek başlarına finansal tablolara dayalı
ekonomik karar alıcıların kararlarını etkileyebiliyorsa önemlidirler. Eksik veya yanlış bilginin büyüklüğü ve özelliğine göre
önemli olup olmadığı kararlaştırılır. Sunulan finansal tablolarda önemli görülen her sınıf ayrıca gösterilmelidir. Benzer
olmayan bilgiler ancak tek başlarına önemsiz olmaları durumunda birleştirilebilirler.
57
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Netleştirme: Başka bir standart veya yorum ile zorunlu olmadıkça veya izin verilmedikçe varlıklar ile borçlar veya
gelirler ile giderler netleştirilemez. Standarda göre netleşmenin yapılabilmesi için borç ve alacakların doğduğu taraflar
arasında yasal bir antlaşma olmalıdır. Standart kesin sınırlar çizmediğinden netleştirme konusunda rapor hazırlayıcıları kendi
yargıları ile hareket edebilirler.
Benzer işlemlerden kaynaklanan kazanç ve kayıplar, örneğin kur farklarından kaynaklanan kazanç veya zararlar veya
ticari amaçla elde tutulan finansal araçlardan kaynaklanan kazanç veya kayıplar, netleştirilerek raporlanır. Ancak söz konusu
kazanç veya kayıplar, önemli oldukları takdirde mahsup edilmeden ayrı ayrı gösterilir (TMS 1, m., 35).
Karşılaştırmalı Bilgi: Başka bir standarda hüküm olmadığı sürece finansal tablolardaki bilgilerin önceki dönemdeki
bilgilerle karşılaştırılmalı olarak sunulması gerekir. Sunulan bilgilerin önceki dönem ile karşılaştırılarak verilmesi esası
dipnotlar içinde geçerlidir. Buna göre örnek olarak koşullu borçlardaki gelişmelerin karşılaştırılmalı olarak verilmesi
gösterilebilir. Ayrıca standarda göre finansal tablolardaki kalemleri sunuluşu ve sınıflandırılmasında bir değişiklik yapılması
halinde karşılaştırmaya konu olacak bilgilerde yeniden sınıflandırılmalıdır.
FİNANSAL TABLOLAR
Finansal tablolar işletmenin finansal durumunun ve finansal performansının biçimlendirilmiş sunumudur. Finansal
tabloların amacı, geniş bir kullanıcı kitlesinin ekonomik kararlar almalarına yardımcı olan işletmenin finansal durumu,
finansal performansı ve nakit akışları hakkında bilgi sağlamaktır. Ayrıca finansal tablolar, yöneticilerin kendilerine emanet
edilen kaynakları ne etkinlikte kullandıklarını da gösterir. Finansal tablolar bu amaca ulaşmak için işletmeyle ilgili aşağıdaki
bilgileri sunar (TMS 1, m., 9):
a)
Varlıklar,
b)
Borçlar,
c)
Özkaynaklar,
d)
Gelir ve giderler, karlar ve zararlar dahil,
e)
Ortakların ortak olması sebebi ile yaptıkları katkılar ve ortaklara yapılan dağıtımlar,
f)
Nakit akışları.
Bu bilgi, dipnotlarda yer alan diğer bilgilerle birlikte finansal tablo kullanıcılarının işletmenin gelecekteki nakit akışlarını
ve özellikle bunların zamanını ve kesinliklerini tahmin etmelerine yardımcı olur.
TMS 1’e göre aşağıdaki finansal tablolar yılda en az bir defa hazırlanacaktır (TMS 1, m. 10):
a)
Bilanço
b)
Gelir Tablosu
c)
Özkaynak Değişim Tablosu
d)
Nakit Akış Tablosu
Standarda finansal tabloların sınıflandırılmasında, temel mali tablo ve ek mali tablo ayrımı kaldırılmış bunun yerine genel
amaçlı ile özel amaçlı finansal tablolar sınıflandırılmasına yer verilmiştir. Özel amaçlı tablolar, özellikli bilgi sunmak için
talep edilmesi halinde hazırlanan tablolardır. Özel amaçlı tablolara kar dağıtım, fon akım ve net işletme sermayesi değişim
tablosu, tasfiye ve mali kar/zararına ilişkin bilgiler ile işletme içi karar almayı destekleyen raporlar örnek verilebilir ancak bu
tablolar standarda belirtilmemiştir ( Zaif ve Ayanoğlu, 2006; 3-4).
İşletme, her finansal tablosunu ve dipnotlarını açıkça tanımlamalıdır. Ayrıca işletme, aşağıdaki bilgileri de açık bir
biçimde göstermeli ve bilgilerin doğru dürüst anlaşılması için gerektiğinde bunları tekrarlamalıdır (TMS 1, m., 51):
a)
Raporlayan işletmenin adı veya diğer kimlik bilgileri ve bu bilgide önceki raporlama döneminden bu yana olan
değişiklikler,
b)
Finansal tabloların tek bir şirketi mi yoksa şirketler grubunu mu içerdiği,
c)
Raporlama dönemi sonu (bilanço tarihi) veya finansal tablo ve dipnotların kapsadığı dönem,
d)
TMS 21 ‘de tanımlandığı gibi, sunum para birimi,
e)
Finansal tabloda sunulan tutarların yuvarlanma derecesi.
58
Hacı Arif TUNÇEZ
Standardın üzerinde durduğu önemli bir noktada dipnotlardır. Dipnotlar; mümkün olduğu ölçüde, sistematik bir biçimde
sunar. Finansal durum tablosu (bilanço), kapsamlı gelir tablosu, (eğer sunulmuşsa) bireysel gelir tablosu, özkaynak değişim
tablosu ve nakit akış tablosundaki her kalem, dipnotlarda verilen ilgili bilgiye atıfta bulunacaktır (TMS 1, m., 113). Standarda
göre finansal tabloların hazırlanış temelleri ve özel muhasebe politikalarına ilişkin bilgi sağlayan dipnotları, finansal
tabloların ayrı bir bölümü olarak sunulabilir (TMS 1, m., 116).
Bilançonun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler
Bilançoda varlıklar ve borçlar işletmenin finansal yapısı, borç ödeme gücü ve likiditesini değerlendirmeye olanak verecek
şekilde sınıflandırır.
Varlıklar ve borçlar bilançoda cari ve cari olmayan ayrımına tabi tutulur. Ancak bazı işletmeler daha uygun olması
durumunda varlıklarını ve borçlarını likidite esasına göre bölümlendirebilirler (Köse, 2008; 80).
Aşağıdaki özellikleri taşıyan varlıklar cari varlıklardır (TMS 1, m., 66) :
a)
İşletmenin bir faaliyet döneminde satılması veya tüketilmesi beklenen,
b)
Satmak amacıyla bulundurulan,
c)
Bilanço tarihinden itibaren 12 ay içinde tahsil edilmesi bekleniyorsa,
d)
Nakit veya nakit benzeri ise.
Standard, bir bilanço formatı vermemekle birlikte finansal durum tablosu (bilanço)’unda ayrı ayrı verilmesi gereken
unsurları açıklamaktadır. Bu unsurlar (TMS 1, m., 54):
a)
Maddi duran varlıklar,
b)
Yatırım amaçlı gayrimenkuller,
c)
Maddi olmayan duran varlıklar,
d)
Finansal varlıklar (e, h ve i şıklarında gösterilenler hariç),
e)
Özkaynak yöntemine göre muhasebeleştirilen yatırımlar,
f)
Canlı varlıklar,
g)
Stoklar,
h)
Ticari ve diğer alacaklar,
i) Satılmak üzere elde tutulan varlıkların toplamı ile TFRS 5’e göre satılmak üzere elde tutulan ve elden çıkarılacaklar
grubuna dahil olan varlıkların toplamı,
j)
Finansal borçlar (k ve l şıklarında gösterilenler hariç),
k)
TMS 12’de tanımlandığı gibi, dönem vergisiyle ilgili borçlar ve varlıklar,
l)
TMS 12’de tanımlandığı gibi, ertelenmiş vergi borçları ve ertelenmiş vergi varlıkları,
m) TFRS 5’e göre elden çıkarılacaklar grubuna dahil olan satılmak üzere elde tutulanlar olarak sınıflandırılan borçlar,
n)
Özkaynaklarda gösterilen kontrol gücü olmayan paylar,
o)
Ana şirketin ortaklarına ait çıkarılmış sermaye ve yedekler.
Standart kalemlerin hangi sıra ve biçimde sunulacağını açıklamaz. Ancak standardın ilgili maddesinde sadece, bilançoda
ayrı olarak sunulmaya yeter ölçüde birbirlerinden nitelik ve işlev olarak farklı olan kalemlerin, bir listesini verilmiştir (TMS
1, m., 57).
Standartta tek tip bir bilanço modeli öngörülmemiştir, ancak ülkemizde uygulama birliğini sağlamak üzere 10/12/2004
tarihinde SPK’nın yetkili karar organı tarafından model olarak hazırlanmış bilanço formatının finansal raporlamada esas
alınması gerekliliği kamuoyuna duyurulmuştur. Bu formata göre düzenlenmiş bilanço örneği Tablo 1.1’de yer almaktadır.
59
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Tablo 1. TFRS’ye Uygun Bilanço Modeli
VARLIKLAR
Cari (Dönen) Varlıklar
YÜKÜMLÜLÜKLER
Kısa Vadeli Yükümlülükler
Finansal Borçlar (net)
Uzun Vadeli Finansal Borçların Kısa
Vadeli Kısımları (net)
Finansal Kiralama Borçları (net)
Diğer Finansal Yükümlülükleri (net)
Ticari Borçlar (net)
İlişkili Taraflara Borçlar (net)
Alınan Avanslar (net)
Devam eden İnşaat Sözleşmeleri hak ediş
Bedelleri (net)
Borç Karşılıkları
Ertelenen Vergi Yükümlülüğü
Diğer Yükümlülükler (net)
Uzun Vadeli Yükümlülükler
Hazır Değerler
Menkul Kıymetler
Ticari Alacaklar (net)
Finansal Kiralama Alacakları (net)
İlişkili Taraflardan Alacaklar (net)
Diğer Alacaklar (net)
Canlı Varlıklar (net)
Stoklar (net)
Devam eden İnşaat Sözleşmelerinden Alacaklar
(net)
Ertelenen Vergi Varlıkları
Diğer Cari Dönen Varlıklar
Cari Olmayan (Duran) Varlıklar
Ticari Alacaklar (net)
Finansal Kiralama Alacakları (net)
İlişkili Taraflardan Alacaklar (net)
Diğer Alacaklar (net)
Finansal Varlıkları (net)
Pozitif/Negatif Şerefiye (net)
Yatırım amaçlı Gayrimenkulleri (net)
Maddi Varlıklar (net)
Maddi Olamayan Duran Varlıklar (net)
Ertelenmiş Vergi Varlıkları
Diğer Cari Dönen Varlıklar
Finansal Borçlar (net)
Finansal Kiralama Borçları (net)
Diğer Finansal Yükümlülükler (net)
Ticari Borçlar
İlişkili Taraflara Borçlar (net)
Alınan Avanslar (net)
Borç Karşılıkları
Ertelenen Vergi Yükümlülüğü
Diğer Yükümlülükler (net)
Özkaynaklar
Sermaye
Karşılıklı İştirak Sermaye Düzeltmeleri
Sermaye Yedekleri
Hisse Senedi İhraç Primleri
Hisse Senedi İhraç Kararları
Yeniden Değerleme Fonu
Finansal Varlıklar Değer Artış Fonu
Özsermaye Enflasyon Düzeltme Farkları
Kar Yedekleri
Yasal Yedekler
Statü Yedekleri
Olağanüstü Yedekleri
Özel Yedekleri
Sermayeye Eklenecek İştirak Hisseleri ve
Gayrimenkul Satış Kazançları
Yabancı Para Çevrim Farkları
Net Dönem Kar/Zararı
Geçmiş Yıllar Kar Zararları
Kaynak: KAVAL H., 2005; 594-595.
Gelir Tablosunun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler
İşletme ilgililerinin ekonomik kararlar almalarında önemli olduğunu dikkate alınarak, gelir tablosunun hazırlanması ve
sunumuna ilişkin olarak kapsamlı kar kavramını benimsemekte ve kapsamlı karın ve bu karın unsurlarının gelir tablosunda
açıklanmasını öngörmektedir (TMS 1, m., 10). Kapsamlı kar işletmenin toplam performansını ifade etmektedir ve cari dönem
faaliyet sonucu ile elde bulundurduğu varlıkların değerlemesi sonucunda ortaya çıkan ve nakde dönüşmeyen gelir ve
karlardan oluşmaktadır (Örten v.d., 2007; 31)
Bu nedenle TMS 1’e göre hazırlanacak gelir tablosunda kapsamlı kar gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş gelir
unsurlarından oluşmaktadır. Gerçekleşmiş gelir bir muhasebe dönemi boyunca elden çıkarılan (satılan) varlıkların nakit ve
alacağa dönüşmüş tutarıdır. Gerçekleşmemiş gelir ise, öz kaynaklarda artışa neden olan ancak henüz nakde dönüşmemiş
gelirdir. Gerçekleşmemiş gelir, varlıkların elden çıkarılması (satılması veya alacağa dönüşmesi) veya kullanılmasından
ziyade elde tutulması dolayısıyla ortaya çıkan nakde dönüşmemiş gelirdir (Örten v.d., 2007; 30) .
60
Hacı Arif TUNÇEZ
TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu Standardı’nda kesin bir gelir tablosu formatı önerilmemiştir. Tüm gelir ve giderlerin
tek bir kapsamlı gelir tablosunda veya kar ve zarar bileşenlerini gösteren bireysel gelir tablosu ve kar veya zararla başlayan
ve diğer gelir bileşenlerini gösteren kapsamlı gelir tablosu olmak üzere iki tabloda asgari aşağıdaki kalemleri gösterecek
şekilde sunulması gerektiği belirtilmiştir (TMS 1, m., 81-83):
a)
Gelir (hasılat)
b)
Finansman maliyetleri,
c)
Özkaynak yöntemi kullanılarak muhasebeleştirilen iştirakler ve iş ortaklıklarının kar veya zarar payları,
d)
Vergi Giderleri,
Standartta önem arz eden bir diğer husus; işletmenin, hiçbir gelir ve gider kalemini ne gelir tablosunda ne de dipnotlarda
olağandışı kalemler olarak göstermeyecek olmasıdır. Bir gelir veya gider kalemi önemli ise, bunun niteliği ve tutarı ayrı ayrı
açıklar (TMS 1, m. 97). Gelir ve gider kalemlerinin ayrı ayrı sunulmasını gerektirecek durumlar şunlardır (TMS 1, m., 98):
a)
Stokların net gerçekleşebilir değerine veya maddi duran varlıkların geri kazanılabilir tutarına indirgenmesi için
ayrılan karşılık giderleri ve bunların iptali,
b)
İşletmenin faaliyetlerinin yeniden yapılandırılması ve yeniden yapılandırma maliyetleriyle ilgili karşılıkların iptali,
c)
Maddi duran varlıkların elden çıkarılması,
d)
Yatırımların elden çıkarılması,
e)
Durdurulan faaliyetler,
f)
Dava ödemeleri,
g)
Karşılıklarla ilgili diğer iptaller.
Ülkemizde SPK’ya tabi işletmeler gelir tablolarını fonksiyon esasına göre hazırlayacaklardır. Standartta finansal
tablolarda ayrı bir başlıkta sunulacak olan durdurulan faaliyetlerin sonuçlarına ilişkin açıklamalara dipnotlarda yer
verilmiştir. Ancak bunların bilanço ve gelir tablosunun hangi kısımlarında raporlanacağı konusuna bir açıklık getirmemiştir.
Tablo 2. Fonksiyonlarına Göre Gider Esasına Dayalı Gelir Tablosu Modeli
31.12.2014 TARİHİNDE SONA EREN DÖNEME AİT GELİR TABLOSU
31/21/2013
Sürekli Faaliyetler
Net Satışlar
Satışların Maliyeti
Brüt Satış Karı
Diğer Faaliyet Gelirleri
Pazarlama ve Dağıtım Giderleri
Yönetim Giderleri
Diğer Faaliyet Giderleri
Faaliyet Kar/Zararı
İştirak Karlarından Pay
Yatırım Gelirleri
Diğer Gelir ve Giderler
Finansman Giderleri
Vergiden Önceki Kar/Zarar
Vergi Karşılığı
Sürekli Faaliyetlerden Kar/Zarar
Durdurulan Faaliyetler
Durdurulan Faaliyetlerden Kar/Zarar
Dönem Net Kar/Zararı
Ana Ortaklık Payı
Azınlık Payı
Hisse Başına Kar
Sürekli Faaliyetlerden
Durdurulan Faaliyetlerden
Kaynak: Köse, 2008; 87.
61
31/12/2014
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Tablo 3. Niteliklerine Göre Gider Esasına Dayalı Gelir Tablosu Modeli
31.12.2014 TARİHİNDE SONA EREN DÖNEME AİT GELİR TABLOSU
31/21/2013
31/12/2014
Sürekli Faaliyetler
Net Satışlar
Diğer Faaliyet Gelirleri
Yarı Mamul ve Mamul Stoklarındaki Değişim
Hammadde ve Malzeme Tüketimleri
İşçilik Giderleri
Amortisman ve Tükenme Payları
Diğer Faaliyet Giderleri
Faaliyet Kar/Zararı
İştirak Karlarından Pay
Yatırım Gelirleri
Diğer Gelir ve Giderler
Finansman Giderleri
Vergiden Önceki Kar/Zarar
Vergi Karşılığı
Sürekli Faaliyetlerden Kar/Zarar
Durdurulan Faaliyetler
Durdurulan Faaliyetlerden Kar/Zarar
Dönem Net Kar/Zararı
Ana Ortaklık Payı
Azınlık Payı
Hisse Başına Kar
Sürekli Faaliyetlerden
Durdurulan Faaliyetlerden
Kaynak: Köse, 2008; 88-89.
Özkaynak Değişim Tablosunun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler
Özkaynak değişim tablosunda, kuruluştan, dönem kar veya zararının, doğrudan özkaynaklarda tahakkuk ettirilen
dönemin her bir gelir ve gider kaleminin ve bu kalemlerinin toplamının; ana şirket ortaklarına ve azınlık haklarına düşen
toplam tutarları ayrı ayrı göstermek suretiyle dönemin toplam gelir ve giderinin ve özkaynaklarının her bölümü için
muhasebe politikalarındaki değişiklikler ve hataların düzeltilmesinin etkilerinin açıklanması istenmektedir (TMS 1, m., 106).
Özkaynak değişim tablosunda ya da dipnotlarda yer alması gereken bilgiler aşağıdaki gibidir (TMS 1, m., 109):
a)
Ortaklara yapılan ticari işlemlerin tutarları (yapılan kar payı dağıtımlarının ayrıca gösterilmesi gerekir),
b) Dönem başı ve bilanço tarihindeki dağıtılmamış karlar veya geçmiş yıllar zararlarının tutarları ve dönem içinde
meydana gelen değişiklikler,
c) Her bir özkaynak grubundaki değişikliği ayrı ayrı göstermek suretiyle her bir sermaye sınıfında, hisse senedi ihraç
primlerinde ve yedek akçelerin dönem başı ve dönem sonu defter değerleri.
Dönemsel kar veya zarara ilişkin değişiklikler raporlanırken özkaynaklarla ilgili diğer bilgiler diğer finansal tablolarda ve
dipnotlarda gösterilmektedir.
62
Hacı Arif TUNÇEZ
Tablo 4. Özkaynak Değişim Tablosu Modeli
31.12.2013 TARİHİNDE SONA EREN DÖNEME AİT ÖZKAYNAK DEĞİŞİM TABLOSU
Maddi Duran Varlık Değer Artış (Azalışları)
Maddi Duran Varlıkların Değerlenmesinden Kaynaklanan
Ertelenmiş
Vergi
Yükümlülüklerinin
Azalması
(Ertelenmiş Vergi Yükümlülükleri)
Özkaynaklara Alınan Nakit Akış Hedging Kazançları
Satışa Hazır Menkul Kıymet Değerleme Kazançları
Kur Çevrim Farkları
Doğrudan Özkaynaklarda Raporlanan Net Gelir
Transferler
Özkaynaklardaki Nakit Akış Hedginglerinden Kar/Zarara
Transfer
Özkaynaklardaki Nakit Akış Hedginglerinden Finansal
Olmayan Varlık ve Yükümlülüklerin Maliyetine veya
Kayıtlı Değerlerine Transfer
Satışa Hazır Menkul Kıymetlerin Özkaynak İçerisindeki
Kazançlardan Kar/Zarara Transfer
Dönem Net Karı
Toplam Gelir ve Giderler
Ana Ortaklık Payı
Azınlık Payı
Muhasebe Politikalarındaki Değişimin Etkileri
Ana Ortaklık Payı
Azınlık Payı
Kaynak: http://www.iasplus.com/fs/2005modelfs.pdf
Nakit Akış Değişim Tablosunun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler
Nakit akış bilgisi, finansal tablo kullanıcılarına kuruluşun nakit ve nakit benzerlerini yaratma becerisini ve kuruluşun bu
nakit akışlarını kullanma nedenlerini değerlendirmede, temeller oluşturur. TMS 7 Nakit Akış Tabloları, nakit akış tablosunun
ve ilgili açıklamaların sunuşuyla ilgili kuralları ortaya koyar (Elitaş, 2011, 29).
Standartta işletme faaliyetleri, yatırım faaliyetleri ve finansman faaliyetleri kapsamındaki nakit giriş ve çıkışlarına
ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Nakit akışlarının raporlanması ve netleştirme ile ilgili esaslarda standartta detaylı biçimde yer
almaktadır.
Tablo 5. Nakit Akış Tablosu Modeli
Cari
Dönem
A. İşletme Faaliyetlerinden Kaynaklanan Nakit Akışları
İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan nakit girişi sınıfları
Satılan mallardan ve hizmetlerden elde edilen nakit girişleri
Faiz, ücret, prim, komisyon ve diğer gelirlerden nakit girişleri
Alım satım amaçlı elde bulundurulan sözleşmeler ile ilgili nakit girişleri
İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan diğer nakit girişleri
İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan nakit çıkışı sınıfları
Mal ve hizmetler için tedarikçilere yapılan ödemeler
Faiz, ücret, prim, komisyon ve diğer gelirlerden nakit çıkışları
Alım satım amaçlı elde bulundurulan sözleşmelerle ilgili nakit çıkışları
Çalışanlara ve çalışanlar adına yapılan ödemelerden kaynaklanan nakit
çıkışları
İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan diğer nakit çıkışları
Faaliyetlerden kaynaklanan net nakit akışları
Ödenen temettüler*
Alınan temettüler*
Ödenen faiz*
63
Önceki
Dönem
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Alınan faiz*
Vergi ödemeleri (iadeler)
Diğer nakit girişleri (çıkışları)
B. Yatırım Faaliyetlerinden Kaynaklanan Nakit Akışları
Bağlı ortaklıkların kontrolünün kaybı sonucunu doğuracak satışlara ilişkin nakit girişleri
Bağlı ortaklıkların kontrolünün elde edilmesine yönelik alışlara ilişkin nakit çıkışları
Başka işletmelerin veya fonların paylarının veya borçlanma araçlarının satılması sonucu
elde edilen nakit girişleri
Başka işletmelerin veya fonların paylarının veya borçlanma araçlarının edinimi için
yapılan nakit çıkışları
Maddi ve maddi olmayan duran varlıkların satışından kaynaklanan nakit girişleri
Maddi ve maddi olmayan duran varlık alımından kaynaklanan nakit çıkışları
Diğer uzun vadeli varlıkların satışından kaynaklanan nakit girişleri
Diğer uzun vadeli varlık alımlarından nakit çıkışları
Verilen nakit avans ve borçlar
Verilen nakit avans ve borçlardan geri ödemeler
Türev araçlardan nakit çıkışları
Türev araçlardan nakit girişleri
Devlet teşviklerinden elde edilen nakit girişleri
Alınan temettüler*
Ödenen faiz*
Alınan faiz*
Vergi ödemeleri (iadeler)
Diğer nakit girişleri (çıkışları)
C. Finansman Faaliyetlerinden Kaynaklanan Nakit Akışları
Pay ve diğer özkaynağa dayalı araçların ihracından kaynaklanan nakit girişleri
İşletmenin kendi paylarını ve diğer özkaynağa dayalı araçlarını almasıyla ilgili nakit çıkışları
Borçlanmadan kaynaklanan nakit girişleri
Borç ödemelerine ilişkin nakit çıkışları
Finansal kiralama sözleşmelerinden kaynaklanan borç ödemelerine ilişkin nakit çıkışları
Devlet teşviklerinden elde edilen nakit girişleri
Ödenen temettüler*
Ödenen faiz*
Vergi ödemeleri (iadeler)
Diğer nakit girişleri (çıkışları)
Yabancı Para Çevirim Farklarının Etkisinden Önce Nakit ve Nakit Benzerlerindeki
Net Artış (Azalış) (A+B+C)
D. Yabancı Para Çevirim Farklarının Nakit ve Nakit Benzerleri Üzerindeki Etkisi
Nakit ve Nakit Benzerlerindeki Net Artış (Azalış) (A+B+C+D)
E. Dönem Başı Nakit ve Nakit Benzerleri
Dönem Sonu Nakit ve Nakit Benzerleri (A+B+C+D+E)
*TMS 7 Nakit Akış Tabloları Standardının 31 inci paragrafı uyarınca Nakit Akış Tablosunda, faiz ve temettülere ilişkin nakit
giriş ve çıkışları ayrı ayrı açıklanır. Bu kalemlerin her biri dönemler arasında tutarlı bir şekilde işletme, yatırım veya
finansman faaliyetleriyle ilgili oluşlarına göre sınıflandırılır.
Kaynak: http://www.kgk.gov.tr/contents/files/Pdf/Finansal_Tablo_Ornekleri_20.5.2013.pdf
SONUÇ
Ülkemiz, Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu-UMS (International Federation Of Automatic Control-IFAC)’nun
üyesi olduğu için uluslararası muhasebe standartlarındaki esasları kabul etmek ve bu amaçla kendi ulusal muhasebe
standartlarını hazırlamakla yükümlüdür.
TMS 1, ara dönem finansal tabloları hariç genel amaçlı finansal tabloların sunuluşuna ilişkin genel kural ve ilkeleri
belirlemektedir. Bu ilke ve kurallar mali tablolarda yer alması gereken asgari kalemler ile bu kalemlerin sınıflandırılmasına
ilişkin ayrıntılı bilgi verilmektedir. TMS 1’de finansal tablolar için standart bir format verilmemiştir. TMS 1’e göre bir
işletmenin belirli bir tarihteki finansal durumu bilanço, belirli bir döneme ait finansal performansı ise gelir tablosu ve nakit
akış tablosu aracılığıyla sunulmaktadır. Özkaynak kalemlerine ilişkin ayrıntılar ise özkaynak değişim tablosu aracılığıyla
sunulmaktadır. Bu tablolarını hazırlarken işletmeler gerçeğe uygun sunuluş ilkesine uyulacaktır.
64
Hacı Arif TUNÇEZ
TTK’nun yasalaşması ve muhasebe ile ilgili tüm işlemler için muhasebe/finansal raporlama standartlarını adres
göstermesi de göz önüne alındığında, THP’nda diğer muhasebe/finansal raporlama standartları ve bu arada Finansal
Tabloların Sunuluşu ile getirilen düzenlemelere uygun değişikliklerin yapılması sonucunda, finansal raporlamada tek
düzenlik sağlanmış olacaktır.
KAYNAKÇA
ELİTAŞ C., UFRS (TMS-TFRS) Uygulamaları, Hipotez Yayınları, Ankara, 2011.
http://www.kgk.gov.tr/contents/files/TFRS_2013/TMS/TMS1.pdf
http://www.iasplus.com/fs/2005modelfs.pdf
http://www.kgk.gov.tr/contents/files/Pdf/Finansal_Tablo_Ornekleri_20.5.2013.pdf
KAVAL H., Muhasebe Denetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2005, s., 594,595.
KÖSE Y., Türkiye Muhasebe Standartları Uygulaması, Ankara, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2008.
ÖRTEN R., KAVAL H., ve KARAPINAR A., Türkiye Muhasebe- Finansal Raporlama Standartları, Ankara, Gazi
Kitabevi, 2007.
ÖZKAN S. ve ERDENER ACAR E., (2010), “Uluslararası Muhasebe/Finansal Raporlama Standartlarının Finansal
Tablolar Analizi Üzerindeki Etkilerine Genel Bakış”, İSMMMO Mali Çözüm Dergisi, Sayı: 97.
PARLAKKAYA R., (2004), “Muhasebede Uluslararası Uyum ve Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Muhasebe
Uyumlaştırma Çalışmaları”, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik
Araştırmalar Dergisi, Sayı: 7.
SARIOĞLU K., Seçilmiş Türkiye Finansal Raporlama Standartları, İstanbul, İSMMMO Yayınları, 2008.
ŞAHİN D., ve PAZARÇEVİREN S. Y., (2007), “TFRS (TMS 1, TMS 2, TMS 7, TMS 18, TMS 24, TMS 40) ve SPK
Muhasebe Standartlarının IFRS ile Karşılaştırılması”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2.
Türkiye Muhasebe Standardı 1.
ZAİF F., AYANAOĞLU Y., Finansal Tabloların Sunuluşu Standardının Getirdikleri ve Ülkemizdeki Uygulamalarla
Karşılaştırılması, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2006.
65
KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ EKONOMİK DEĞER:
AKŞEHİR GÖLÜ
Öğr. Gör. Dr. Yılmaz UZER*
ÖZET
Göller ve sulak alanlar bölge ve ülke ekonomisine doğrudan ve dolaylı katkıları sebebiyle önemlidir. Sulak alanlar başta
balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, kamış ve saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkânlar nedeniyle yüksek bir
ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar. Akşehir gölü, kırsal kalkınma açısından önemli bir
örnektir.1994 yılına kadar 3000 aile geçimini gölden sağlarken bugün bu oran sıfıra düşmüştür. Bu yıllarda göl çevresindeki
köy ve kasaballılar balık ve kamış gibi su ürünlerini üretiyorlardı. Gölün kuruması ile bu imkânlar yok olmuştur. Çünkü göl
2007 yılında tamamen kurumuş, 2013’e gölde kadar az da olsa su toplanmış iken 2013 yılında göl tekrar kurumuştur.
Anahtar Kelimeler: Akşehir Gölü, Ekonomi, Kırsal kalkınma, Balıkçılık, Kamış, Kiraz
DISAPPEARING ECONOMIC VALUE: AKŞEHİR LAKE
ABSTRACT
Lakes and wetlands are important due to the direct and indirect contributions for the region’s and country’s economy.
Including wetlands, especially fishing, farming, cane and reed cutting and recreational activities because of the opportunities
provided to have a high economic value and the region, and contribute to the national economy. Akşehir like is animportant
example in terms of rural development. Until 1994 there were 3000 families who subsisted from Akşehir lake. But todey there
is no family subsisting from the lake. İn those years the villages and towns. With the drought, these facilities were destroyed.
But unfortunately, the lake had dried in 2007,it revived a little bit and it dried totally in 2013
Keywords: Akşehir Lake, Economics, Rural Development, Fisheries, Fishing Rods, Cherries.
GİRİŞ
İçi su dolu bir alan neden bu kadar önemlidir? Bu soruya cevap bulabilmek için Akşehir Gölü’nün bölge ekonomisine
doğrudan ve dolaylı katkılarını incelemek anlamlı olacaktır. Ayrıca sürdürülebilir kalkınma açısından göllerin ve sulak
alanların ekonomik önemini ortaya koymak açısından Akşehir Gölü önemli bir örnektir. Çünkü sürdürülebilir kalkınma;
ekolojik denge ile ekonomik büyümeyi birlikte ele alan, hem doğal kaynakların etkin kullanımını sağlayan ve çevresel
kaliteye önem veren hem de gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın bugünkü
kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilen bir modeldir (Gürlük,2001:4). Sulak alanlar başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık,
kamış ve saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkanlar nedeniyle yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge
ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar. Kırsal kalkınma açısından değerlendirildiğinde Akşehir Gölü’nün yok olması demek
bölge ve ülke ekonomisinin bir kaybı demektir. Bu çalışmada geçmişten günümüze ülke ve bölge ekonomisinin bu kaybı
ortaya konmaya çalışılacaktır.
KONUMU VE ÖZELLİKLERİ
Akşehir Gölü, Akarçay havzasının ve göller bölgesinin uluslar arası sulak alanlarından birisidir. Göl İç Anadolu
Bölgesi’nin güneybatısında, Konya ilinin Akşehir ve Tuzlukçu ilçeleri ile Afyon ilinin Sultandağı ilçesi sınırları içinde yer
almaktadır. Akşehir Gölü 355 km2 alanı ile ülkemizin 5. büyük gölü iken, 2006 yılında 30 km2 lik yüzölçümüne kadar
daralan ve ciddi sorunları olan kapalı bir göl hakine dönmüştür. Sultan Dağlarının kuzeyinde, yaklaşık Konya-Ilgın
ilçesinden Afyon-Sincanlı’ya kadar uzanan ve sonrada Doğanhisar-Erdoğdu-Tuzlukçu hattına kadar çekilen, küçülen ve
*
Selçuk Üniversitesi, Akşehir Meslek Yüksekokulu, [email protected]
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
günümüzde güncel akarçay havzası olarak adlandırılan eski bir çöküntü alanında bulunur. 38º26´-38º32´ kuzey enlemleri,
31º18´-31º33´ doğu boylamları arasında yer alır. İdari sınırları ise Konya ve Afyonkarahisar sınırları içerisinde yer alır.
Akşehir, Tuzlukçu ve Sultandağı ilçelerine bağlı köylere sınırı bulunmaktadır. Çoğunluk kısmı Akşehir ilçe sınırları
içerisinde olup, Akşehir’e uzaklığı 8 km’dir. Akşehir gölü, Kültür Bakanlığı Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu tarafından 01.07.1992 tarihinde 1. Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir.
Akşehir Gölü’nü besleyen su kaynakları ise dere ve çaylardan oluşur. Bunlar; güneyde Yağsiyan Deresi, Nadir Çayı,
Dereçine Çayı ve Deliçay doğu da ise Adiyan Çayı ve Akşehir Çayıdır. Ayrıca, Akşehir ilçesinin sıvı atıkları birbirine bağlı
üzerleri açık çökeltme havuzunda katı maddeleri tutulduktan sonra göle akmaktadır. Her ne kadar, 1980’li yıllara kadar
Akşehir Gölü ile Eber Gölü, Taşköprü Kanalı ile birbirine bağlı idiyse de, bu bağlantı Eber Gölü çıkışına DSİ’nce inşa edilen
regülatör ve sulama kanalları ile kesilmiş durumdadır.
Türkiye ve dünya ortalamalarına bakıldığında, Akşehir Gölü’nün oldukça sığ bir göl sayılabileceği görülmektedir.
Ayrıca, gölün derinliğinin sürekli azaldığı tespit edilmiştir. 1940-60 yılları arasında gölün derinliği 7 m olarak ölçülmüşken,
derinlik 1970-1980 yılları arasında 6-7 m, 1980-1990 yılları arasında 5 m, 1990-1995 yıllarında 3-4 m, ve 2000-2006 yılları
arasında da 0.5-1.5 m’ye düşmüştür. Gölün derinliğinin azalması ve boyutlarının küçülmesi gibi süreklilik arz eden
eğilimlere ek olarak, mevsimsel ve konjonktürel etkilerle, gölün boyutlarında da zaman zaman büyük değişiklikler
olabilmektedir. Örneğin, milattan önce çok büyük bir iç denizi andıran Akşehir Gölü’nün Uşak’tan Ilgın’a kadar uzandığı,
hatta M.Ö. 100 yıllarında da ortalama 2545 km2 büyüklüğünde olduğu tahmin edilmektedir. Buna karşılık, 1929-1933 yılları
arasında gölün tamamen kuruduğu ve göl alanının kısmen bataklık ve yer yer de ıslak bir mera görünümü aldığı tespit
edilmiştir (Tekelioğlu,2002).
BÖLGE EKONOMİSİNE DOĞRUDAN KATKILARI
Su Ürünleri
Ülkemizin su ürünleri, istihdam imkânı ve milli gelire katkıda bulunması bakımından önemlidir. İç suların ürünleri,
avcılık ve yetiştiricilik yoluyla istihdama ve kırsal kalkınmaya katkı sağlar. İç su ürünlerinin toplam su ürünleri içindeki payı
% 6,8 kadardır. 1995’e kadar Türkiye’nin 5. büyük gölü durumunda olan Akşehir Gölündeki balıkçılık faaliyetleri, 3000’den
fazla ailenin temel geçim kaynağını oluşturmaktayken, gölün giderek küçülmesi ve su seviyesinin düşmesi, bu ailelerin
geçim kaynaklarından birisinin yok olmasına sebep olmuştur.
Göller Bölgesindeki önemli su kaynaklarından birisi olan Akşehir Gölü’nde 1950’lerde yapılan bir çalışma, sazan
balıklarının çok iyi büyüdüğünü göstermektedir (T ve K.B,Akşehir İlçe Müdürlüğü, 2003:10) Fakat son yıllarda bazı sorunlar
gölde balığın büyümesi yerine tükenmesine sebep olmaktadır. Aşağıdaki tabloda, 1990’lı yıllara kadar, gölün bu sektördeki
istihdama ve ülke ekonomisine yapmış olduğu katkı görülmektedir. Her ne kadar daha sonraki yıllara ait elde veri bulunmasa
da, sadece burada sunulan veriler bile, Akşehir gölünün milli gelire ve yörenin iktisadi durumuna ne kadar önemli katkısının
olduğunu / olabileceğini göstermek için yeterli bir kanıttır.
Akşehir Gölünün 1994 yılı yıllık gelir-gider keşif raporuna göre, ruhsatlı avcı sayısı 312 kişidir. Ancak, 1985’te bu
sayının 516 olduğu hatırlanırsa, bu alandaki gerileme de daha net görülebilir.Yıllar geçtikçe bu sayı azalmıştır ve 2007
yılında göl tamamen kurumuş ve kuruma 2013 yılında tekrar gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda balık, kerevit gibi ürünler
olmayınca ruhsatlı avcı sayısı sıfır olmuştur.
68
Yılmaz UZER
Tablo 1. Akşehir’e Bağlı Kooperatiflerde Yıllara Göre Kayıtlı Üye Sayıları ve Üretim Miktarları
YIL
RUHSATLI
RUHSATLI AVCI
TEKNE SAYISI
SAYISI
1982
1983
1984
1985
215
516
1986
222
528
1987
227
533
1988
234
536
1989
183
425
1990
150
401
1991
111
328
1992
107
305
1993
106
312
Kaynak: Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası -1994
KEREVİT
Kg
81,904
149,800
213,854
249,241
267,908
103,065
51,224
46,958
51,697
17,369
9,725
1,850
SAZAN
Kg
11,516
26,298
11,135
7,338
45,000
56,000
32,000
154,000
218,813
251,750
30,000
132,000
TURNA
Kg
6,153
2,659
2,203
7,000
10,000
8,000
1,000
-
ALBURNUS
Kg
21,125
154,000
KAMIŞ
Ton
110
125
180
211
287
204
298
360
208,6
708,8
377
248
Gölün balıkçılık yönünden faydalanan Ortaköy, Karabulut, Gölçayır, Üçkuyu, Yeşilçiftlik gibi kasabalar ile Yeniköy,
Sorgun ve Alanyurt gibi köylerdeki aileler bu işlev yok olunca ya yurt dışına işçi olarak gitmişler ya da kiraz ve vişne gibi
tarımsal ürünlerin üretiminde yoğunlaşmışlardır. Ancak gölün tamamen kuruması halinde ise kiraz ve vişne gibi meyve
üretimi de eski tad ve aromasını koruyamayacağından dış talebi de azalacaktır. Çünkü Akşehir kirazının kendine has tad ve
aroması sebebi ile dış talebi yüksektir. Bu daha büyük bir ekonomik kayıp olacaktır
Tablo 2. Kiralama yapılmış ve kiracıdan alınan veriler
Su Ürünleri
Kerevit
Sazan
Turna
Toplam
Kaynak: Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası -1994
Üretim Miktarı Kg
350,000
40,000
10,000
400,000
Kayık Adedi
367
367
367
367
Kamış ve Saz Üretimi
Gölün etrafında geniş kamışlık bölgelerin mevcudiyeti, farklı sektörlere hammadde desteği sağlayan bu bitkiler
bakımından da, Akşehir Gölü’nün katkı yaptığını / yapma potansiyeli bulunduğunu göstermektedir. 1982 yılında 110 ton
kamış üretimi mevcut iken, 1992’de bu rakamın 708,8 tona çıkmış olduğu görülür. Ancak, daha sonraları, göldeki çevre
sorunlarına paralel olarak, kamış üretiminde de büyük düşüş olduğunu tahmin etmek zor değildir. Gölden elde edilen saz
miktarı ise, 1994 yılında 377 ton olmuştur. 2010’lı yıllarda kamış ve saz üretimi devam etmektedir ama düşüş göstermiştir.
Buraya kadar anlatılmaya çalışılanlar gölün doğal haliyle katkılarıdır. Ayrıca göl çevre düzenlemesi yapılarak turizm,
sportif faaliyetler v.s. amaçlarla da kullanıldığında göl dolayısıyla elde edilebilecek iktisadi getirinin kat kat artacağı
rahatlıkla iddia edilebilir. Nasreddin Hoca’nın Göle Yoğurt Çalma Fıkrası dünyaca bilinir. O nedenle Akşehir Gölü bir turizm
potansiyeline de sahiptir. Ancak bütün bu getiriler değerlendirilememektedir.
BÖLGE EKONOMİSİNE DOLAYLI KATKILARI
Göldeki Kuş Popülasyonu
Akşehir Gölü, ornitolojik (kuş bilimi) açısından önemi büyük olan göllerimizden biridir. Eber gölünde üreyen, beslenen
ve konaklayan bütün kuş türlerine burada da rastlanır. Göl aynasını çevreleyen geniş sazlıklar, su kuşları için kuluçka alanı,
beslenme yeri, sığınma, barınma ve toplanma mekânı olarak son derece uygun bir ortam oluşturmaktadır. Sazlıklar, burada
Eber gölüne nazaran daha seyrek olmasına rağmen geniş alanlara yayılması; kuşlara avcılardan korunmak için geniş bir
hareket olanağı sağlamaktadır. Yine geniş su aynası, avcılar tarafından taciz edilen kuşların sığınmaları yönünden büyük
önem taşımaktadır.
69
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
Gölde, sonbahar ve kış başlarında başta yaban kazları ve yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar,
yağmurcunlar ve martı türlerinden oluşan 60-80 bin civarında kuş görülmektedir. Özellikle yaban kazları, kış mevsiminde
geceyi çok kalabalık gruplar halinde gölde geçirmektedirler. Türkiye'de görülen yaban kazı popülasyonunun en büyüğü
(107.000) Aralık 1977'de Tansu Gürpınar tarafından Akşehir Gölünde kaydedilmiştir. Ancak kışın şiddetli dönemlerinde göl
yüzeyinin donması sebebiyle, 1-2 ay da olsa göl bu işlevini kaybetmektedir. Göldeki su çekilmesinin bu canlıları da olumsuz
etkilediği gözlenmektedir.
Bu açıdan Akşehir gölü hem kuş bilimcilerin, hem avcıların, hem de kuş gözlemcilerinin uğrak alanı olarak geliştirilip
rekreasyon alanları düzenlenerek bölge insanının istihdamına katkı sağlanabilir. Böylece bölge insanı dolaylı olarak buradan
da bir gelir sağlayabilir. Ancak zamanında ve gerekli tedbirler alınmaz ise balıkçılıkta olduğu gibi gölün bu özelliği de yok
olacaktır.
Tarıma Mikro-Klima Katkısı
Belki de Akşehir Gölü’nün en önemli katkılarından birisi de tarıma mikro klima etkisi yapmasıdır. Akşehir Gölü’nün
varlığı ve oluşturduğu mikro-klima özelliği de, bölgenin iklimi, toprak yapısı, bitki örtüsü ve dolayısıyla tarımsal üretimine
oldukça önemli pozitif katkılarda bulunmaktadır. Bu katkılar, şöyle özetlenebilir:
a- Özellikle kış aylarında kuzey ve kuzeybatı soğuk rüzgarları güney ve güneydoğu yönünde yer alan bölgelerimizin
ikliminin daha da sertleşmesine yol açar. Bu durum, yazları sıcak ve kurak, kış ayları soğuk ve yağışlı yani karasal iklim
şartlarının hüküm sürdüğü İç Anadolu-İç Ege bölgesinde yetiştirilen ürün mozayiğinin dar bir çerçevede kalmasına ve ürün
yetişme periyodunun kısalmasına yol açmaktadır. Bir başka deyişle, bölgede yetiştirilen ürünlerin çeşitliliğini, periyodunu ve
kalitesini sınırlandırmaktadır. Akşehir Gölü’nün oluşturduğu nemli ve ılıman yapı ise, kuzey rüzgarlarının soğuk etkisini
dönüştürerek ve kırarak iklimin yumuşamasına neden olmaktadır.
Bu etki, Akşehir gölünün kuzey-batısında yer alan Eber gölünün yumuşatıcı etkisiyle de birleşerek özellikle Afyon
Sultandağı İlçesinden Konya-Doğanhisar İlçesi sınırlarına kadar uzanan bir hatta iklimin ılımanlaşmasıyla sonuçlanır. Yine
bu hat boyunca uzanan Sultan Dağları nemli ve ılıman havanın bölgemizden uzaklaşmasını bir set görevi görerek engeller.
Tam olarak değilse bile kısmi bir mikro-klima etkisi olarak nitelendirebileceğimiz bu iklimsel faktör, bitki çeşitliliğinin ve
ürün yetişme periyodunun artmasıyla kendini gösterir. Mikro-klima özelliği, merkezde yer alan Akşehir’de en üst düzeyde
etkisini hissettirirken merkezden uzaklaştıkça bu etki azalmaya yüz tutar. Ürün yetişme periyodundaki uzama, ikinci ürün
(mısır, yem bitkileri vb.) yetiştirme şansını artırdığı gibi ana ürün olarak meyve, sebze ve tarla bitkileri üretiminde de bol ve
kaliteli ürün hasat etme olanağı sağlar.
b. Organik maddenin toprağa karışması soğuk nemli bölgelerde güç olduğu halde, sıcak ve nemli bölgelere benzer
şekilde, Akşehir Gölü çevresindeki ovada, mikro-klima etkisi nedeniyle, şiddetli mikroorganizma faaliyetleriyle organik
maddeler çok çabuk olarak ayrışmaktadır. Toprağa verilen çiftlik gübrelerinin, yeşil gübre veya kompostun hızlı ayrışması,
bitkilerin ihtiyaç duyacakları besin maddelerini daha hızlı ve kolay alabilecekleri anlamını taşımaktadır. Böylece tarımsal
üretim daha güvenli ve verimli olmaktadır.
c. Mikro-klima özelliği, özellikle merkez ve merkeze yakın bölge üreticilerine ürünlerini daha erken pazara sunma
ayrıcalığı sağlamaktadır. Örneğin bölgeyi çevreleyen Doğanhisar, Tuzlukçu, Çay ve Yalvaç ilçelerinden en az 10-15 gün
erken hasat ve pazar olanağı sağlamaktadır.
d. Oluşan mikro-klima özelliği bölgedeki orman ve bitki örtüsünün yoğunlaşmasına yol açtığından bölgenin yağış
rejiminin düzelmesine ve çevre yerleşimlerine göre daha fazla yağış almasını sağlamaktadır. Yağışın bol olması sulama
maliyetlerini düşürdüğü gibi sıcaklık ve kuraklık etkisiyle hayatiyetini sürdürmekte zorlanan bitki türlerini de kurtarmaktadır.
e. Bitkilerin, normal olmayan iklim değişimlerini en az zararla atlatmalarını sağlamak suretiyle, erken sonbahar ve geç
ilkbahar donlarından ve mevsimsel aşırı donlardan mümkün olduğunca korunmalarını sağlamaktadır. Akşehir gölü, aşırı
sıcak geçen yaz aylarında da havaya yaymış olduğu nemle toprağın, bitkilerin ve diğer canlıların aşırı su kaybını engelleyerek
sıcaktan kavrulmasını önlemekte, sosyal çevrenin ve ekosistemin korunmasında çok önemli rol oynamaktadır.
f. Mikro-klima özelliğinin gözle görülen en önemli katkılarından biri, şüphesiz dünyaca ünlü kaliteye sahip ve coğrafi
sınırları ise Akşehir/Konya ve Sultandağı/Afyonkarahisar olarak belirlenen Akşehir kirazının (0900 Ziraat /Akşehir
Napolyonu) istediği iklim şartlarını oluşturmasıdır. Yapılan araştırmalar sonucunda, bölgede yetişen ve Ziraat 0900 koduyla
bilinen Napolyon Kirazı'nın, kalite, tat ve aroma yönünden diğerlerinden farklı olduğu belirlenmiştir. Akşehir çevresinde
Atakent, Gölçayır, Değirmenköy, Ulupınar, Engilli, Gedil ve Çakıllar gibi kasaba ve köylerde temel ürün olarak yetiştirilen
bu kiraz türünün Avrupa ülkelerine kolay ihraç edilebilmesi ve kalitesiyle bu ülkelerde iyi bir yer edinmesinin en önemli
nedeninin, Akşehir Gölü’nün oluşturduğu mikro-klima özelliğinin sağladığı kendine has aroma olduğu iddia edilmektedir.
Bununla birlikte, bölgedeki mikro-klima etkisinin sadece kiraz yetiştiriciliği için değil, vişne, elma, erik ve çilek gibi
meyveler ile çok çeşitli bir sebze mozayiğine de yetişme katkısı sağlamaktadır (Ateş, Es, Uzer, 2011: 81).
70
Yılmaz UZER
Bu mikro-klima etkisinin faydasının bölge kirazının gerçekleşen ihracat rakamları ve bölgede yetişen meyveler ile
açıklanırsa gölün önemi çok daha iyi anlaşılacaktır. Yaş sebze ve meyve bakımından Akşehir, önemli bir bölgedir. Akşehir
İlçe Tarım Müdürlüğü’nden alınan verilere göre, meyvecilik alanı 26.504 km² dir. Toplam meyve veren ağaç sayısı ise
424.363’tür. En fazla meyve ağacı olarak ilk sırayı vişne ağacı 212.940 adet ile, daha sonra 125.920 adet ile kiraz ağacı,
üçüncü sırayı 34.750 adet ile erik ağacı ve dördüncü sırayı ise 32.160 adet ile elma ağacı alır. Akşehir’i merkez kabul
ettiğimizde Afyonkarahisar tarafı, yani batısı kiraz ağırlıklı, vişne, elma ve erik şeklinde, Konya tarafı, yani doğusu ise vişne
ağırlıklı, çilek ve az da olsa kiraz şeklinde yayılım gösterir. Kuzey yanı ise, Yunak, Tuzlukçu tarafı da tahıl, şekerpancarı ve
haşhaş ekiminin yaygın olduğu bölgedir. Güney kısmı ise Sultandağlarıdır. Görüleceği üzere Akşehir Gölü’nün etkisinde
kalan bölgede meyvecilik yaygın bir üretim alanıdır. Bu da ekolojik yapıdan kaynaklanmaktadır.
Kirazın bölge ekonomisine katkısı ise çok büyüktür. Bunu rakamlarla izah etmek gerekirse;
Tablo 3. Akşehir Bölgesinde Yıllara Göre Kiraz Ağaç Sayısı ve Üretimi (Adet,Ton,kg.)
Top.
Meyve veren
Üretim
Ağaç Başına
Meyve vermeyen
Toplam ağaç
Meyvelik
ağaç
(Ton)
verim (kg.)
ağaç
sayısı
(Dekar)
Sayısı
1990
0
3.666
40
92 000
4.405
96 405
1995
4800
3 322
35
94 600
3 400
98 000
2000
7 120
3 349
25
133 986
7 675
14 661
2005
7 870
6 811
50
136 217
14 435
150 652
2006
8 370
8 663
60
144 378
14 274
158 652
2007
8 370
11 002
76
144 963
13 689
158 652
2008
8 430
7 273
50
145 463
14 189
159 652
2009
8 500
6 033
45
134 075
3 825
137 900
2010
8 734
10 470
78
134 938
2 642
137 580
2013
9 153
7 693
55
139 872
2 742
142 614
Kaynak: TÜİK, Bitkisel Üretim Veri Tabanı ,2014 ve Akşehir İlçe Tarım Müdürlüğü verileri dikkate alınarak
hazırlanmıştır.
Yıllar
Bölgede 26.504 Ha alandan ancak 9 153 dekarı kiraz üretimi için kullanılmaktadır. Bunun da sebebi; gölün klimatolojik
etkisinin olduğu Akşehir’in batı kısmı ve toprak uyumunun olduğu bölgedir. Dikkat edileceği üzere 2000 yılında 133 986
adet kiraz ağacı varken 2013 yılında bu sayı 139 872 adede çıkmıştır. Yıllara göre kiraz üretimi önemli bir sektör olduğu için
yeni bahçeler kurulmaktadır.
Akşehir kirazı yörenin en önemli ihracat meyvesidir. Akşehir Gölü’nün klimatolojik etkisi ile talebin istediği kalitede ve
aromada olması münasebeti ile tercih edilmektedir. Onun için Akşehir’de üretilen kirazı % 65 ila %70’i ihraç edilmektedir.
2007 yılında Akşehir’den başta Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerine 9 000 ton kiraz ihraç edilmiştir (Yeni
Şafak Gazetesi, 2007:3).
Türkiye kiraz ihracatının yaklaşık % 12 ile % 17’lik kısmı Akşehir bölgesinden karşılanır. Bu ihracat karşılığında ise
2013 yılı itibarı ile 22 173 000 $ gelir Akşehir bölgesine girmiştir. Bu da çok önemli bir rakamdır. Binlerce aile geçimini bu
sektörden sağlar. Çünkü Akşehir, ilçe olarak iş sahası az olan, sanayisi gelişmemiş doğal güzelliğe sahip bir ilçedir.
Kiraz üretilen belde ve köyler ile ihraç gelirini karşılaştırmak gerekirse; Akşehir’in toplam nüfusu köy ve beldeleri ile
birlikte 114.918 kişidir.(2000 nüfus sayımına göre) Tabii ki bu nüfusun hepsi kiraz üretmemektedir. Kiraz üreten belde ve
köyler Atakent ve Gölçayır beldeleri ile Alanyurt, Değirmenköy, Saray, Savaş, Sorkun, Ulupınar ve Yeniköy köyleridir.
Buraların toplam nüfusu ise 9409 kişidir. Bu kişilerin ihracattan elde ettiği kişi başına gelir ise 1450 dolar civarındadır.
Ayrıca bölge insanı kiraz sezonunda mevsimlik işci olarak çalışıp gelir elde etmektedirler. Kiraz hem bölge için hem de ülke
için katkısı olan önemli bir meyvemizdir. Hem MG’e hem de bölge insanının gelirine önemli katkısı vardır.
Ama bu katkı göl sayesinde olmaktadır diyebiliriz. Çünkü mikro-klima etkisi bölge kirazına ayrı bir tad ve aroma verip
dış talep görmektedir. Gölün kuruması durumunda mikro-klima etkisi yok olacağından bu ihracat gelirinden mahrum
kalınacağı da bir gerçektir.
71
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
SONUÇ
Akşehir Gölü, doğrudan ekonomiye katkısı ile önemli bir doğal kaynaktır. Ancak son yıllarda gölün sürekli sularının
çekilmesi sebebiyle balık üretimi adeta son bulmuştur. Kamış ve saz üretimi ise azalmıştır. Bu sektörden geçimini sağlayan
aileler ise tarımın başka kollarına yönelmişlerdir veya başka şehirlere ve ülkelere göç etmişlerdir. Göl kenarında yaşayan
birçok aile yurtdışına çalışmaya gitmiştir.
Akşehir Gölü’nün dolaylı yönden ekonomiye etkileri yani kuşların uğrak yeri olması ve tarıma mikro-klima etkisi devam
etmektedir. Ayrıca turizm amaçlı değerlendirmeler yapılarak ekonomiye kazandırılmalıdır. Akşehir Gölü, Nasreddin
Hocamızın göle yoğurt çalması fıkrası sebebiyle dünyaca tanınan bir göl konumundadır. Bu özelliği turizmde
değerlendirilmelidir. Ancak gölün suları çekilecek veya kuruyacak olursa işte o zaman felaket olacaktır. Çünkü kiraz aynı tad
ve aromaya sahip olmayacak, yaş sebze ve meyve üretimi zarar görecektir. Ayrıca kuşların barınma ve uğrak yeri
kalmayacaktır. Az da olsa bazı ailelerin geçim kaynağı olan saz ve kamış üretimi yok olacaktır.
Onun için çok geç kalmadan gölün sularının çekilmesine sebep olan unsurlar tespit edilmeli ve gerekli önlemler
alınmalıdır. Yöre insanı bilinçlendirilmeli, gölün önemi anlatılmalıdır. Sonra da bölge insanı ile devlet işbirliği içerisinde
gerekli önlemler alınmalıdır. Burada yerel yöneticilere büyük görevler düşmektedir. Akşehir Göl Birliği kurumsal bir yapı
olarak kurulmuş ve bazı projeler Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından uygulamaya konulmuştur. Toplum ve devlet olarak
yapılabileceklerin en iyisi uygulamaya konmalıdır.
Ülke ekonomisinin kalkınması, kırsal kalkınma ile başlar. Onun için Akşehir Gölü etkileri bu ekonomik duruma iyi bir
örnek olabilir.
KAYNAKLAR
AKİB, Yaş Sebze-Meyve İhracat Raporu, 2013, Antalya.
Akşehir Sanayi ve Ticaret Odası, Akşehir Göl Kooperatifleri Denetim Raporu, 1994, Akşehir.
Akşehir Gölü’nde Artık Yürünüyor, www.kustr.org (Erişim Tarihi, 01.10.2006).
ATEŞ,H.,ES,M.,UZER,Y.,Sulak alanların Sürdürülebilir Yönetimi, Umuttepe Yayınları, 2011, Kocaeli.
Avrupalılar Akşehir’in Kirazına Doyacak, (05/06/2007), Yeni Şafak Gazetesi.
Eğirdir, Akşehir, Eber, Çorak, Kovada, Yarışlı, Bafa, Salda, Karataş, Çavuşçu Gölleri, Büyük ve Küçük Menderes Deltası,
Güllük Sazlığı ve Karamuk Bataklığı'nın Limnolojisi, Çevre Kalitesi ve Biyolojik Çeşitliliği, Form Ofset., Ankara.
GÜRLÜK, Serkan. Dünyada ve Türkiye’de Kırsal Kalkınma Politikaları ve Sürdürülebilir Kalkınma, U. Ü. İktisat Fakültesi
Dergisi, Cilt:19, Sayı:4, 2001.
Sulak Alan Akşehir Gölü, www.cevreorman.gov.tr (Erişim Tarihi, 30.10.2006)
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Eğirdir Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,
Akşehir Gölü’nün Bazı Biyolojik Özelliklerinin Tespiti Projesi Sonuç Raporu, 1994, Eğirdir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Akşehir İlçe Müdürlüğü, Akşehir Gölü (Sorun ve Çözüm Önerileri), Mart, Yayınlanmamış
Rapor, Akşehir, 2003.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Akşehir İlçe Tarım Müdürlüğü, 2006, Akşehir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Akşehir İlçe Müdürlüğü,
Akşehir, 2003.
Sorkun Köyü Sazan balığı Yavrusu Üretim Projesi Raporu,
TEKELİOĞLU, Nazmi, Akşehir Gölünün Durumu, Sorunları ve Çözüm Önerileri, Akşehir Belediyesi 3. Akşehir
Üniversiteler Kış Şenliği’nde Sunulan Bildiri, Akşehir, 2002.
TÜİK, (2014) Bitkisel Üretim Veri Tabanı, 2014, Ankara.
72
AKŞEHİR MESLEK YÜKSEKOKULU SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
YAZIM KURALLARI
1. Dergi, Akşehir Meslek Yüksekokulu’nun, bilimsel içerikli-hakemli yayınıdır ve yılda bir defa yayınlanır. Dergide Sosyal
Bilimler alanında yapılmış araştırmalara yer verilir.
2. Dergide yayınlanacak eserlerin daha önce hiçbir bilimsel dergide yayınlanmamış olması zorunludur.
3. Dergide makale yazım dili Türkçe veya İngilizcedir. Yazım ve noktalamasında TDK İmlâ Kılavuzunun en son baskısı
esas alınır. Gönderilen yazılar dil ve anlatım açısından bilimsel ölçülere uygun, açık ve anlaşılır olmalıdır.
4. Makaleler, A4 boyutundaki (210 x 297 mm) kağıda; üst ve alt kenarlardan 3,5 cm., sağ ve sol kenarlardan 2,5 cm. boşluk
bırakılarak ve iki yana yaslı olarak yazılmalı; kaynaklar dahil 15 sayfadan fazla olmamalıdır.
5. Dergiye gönderilecek makaleler Microsoft Word programında yazılmalıdır. Çalışmanın başlığı büyük harfle ve koyu
olarak, çalışmanın ortasına gelecek şekilde “Times New Roman” yazı karakteriyle 14 punto olmalıdır.
6. Çalışmanın başlığının hemen altında bir satır boşluk bırakarak yazar veya yazarların adları, akademik unvanlarıyla
birlikte yazılmalı ve çalıştığı kurum (üniversite, fakülte, bölüm) adları ise (*) işaretiyle dipnot şeklinde sayfanın alt kısmında
elektronik posta adresi ile birlikte verilmelidir. Yapılan çalışma herhangi bir kurum tarafından destek görmüşse, makalenin
ana başlığının son kelimesi üzerine (*) konularak destek veren kurumun adı aynı sayfada dipnot olarak verilmelidir.
7. Çalışmanın özeti yazar ve yazar adlarından sonra bir satır boşluk bırakılarak yazılmalıdır. Çalışmanın Türkçe özeti en
fazla 300 en az 100 kelime olmalıdır. Özet “Times New Roman” karakterinde ve 9 punto olarak “italik” şekilde yazılmalıdır.
8. Çalışmada en az 3 ve en çok 7 kelimeden oluşan Türkçe anahtar kelimeleri bulunmalıdır.
9. Çalışmanın İngilizce başlığı, özeti ve anahtar kelimeleri yukarıda belirtilen kıstaslar göz önünde bulundurularak Türkçe
anahtar kelimelerden hemen sonra 1 satır boşluk bulundurularak yazılmalıdır.
10. Çalışmanın ana metni, Giriş bölümü başta olmak üzere İngilizce anahtar kelimelerden hemen sonra 1 satır boşluk
bırakılarak yazılmaya başlanmalıdır. Çalışmada kullanılan başlıklarda numaralandırma yapılmamalıdır. Çalışma boyunca ana
başlıklar “Times New Roman” karakterinde 14 punto, “ortalı” ve “koyu” olarak, ana başlık altındaki ara başlıklar ise 12
punto, “ortalı” ve “koyu” olarak, ara başlıkların altındaki başlıklar ise 10 punto, “soldan” ve “koyu” olarak, metin ise 9 punto
ve “iki yana yaslı” olarak yazılmalıdır. Çalışmada kullanılan ana başlıklardan önce ve sonra bir satır boşluk bırakılmalı, diğer
başlıklarda ise sadece başlık öncesi bir satır boşluk bırakılmalıdır.
11. Çalışma boyunca yazılacak metin sırasında kullanılacak paragraf ölçüleri ise metin iki yana yaslı olmalı, ilk satır 0,5 cm.
olmalı, her bir paragraf sonrası 6nk aralık verilmeli ve tek satır aralığı kullanılmalıdır.
12. Çalışmada kullanılacak şekiller ise 1’den itibaren numaralandırılarak isimlendirilmeli ve şeklin altında yer almalıdır.
Şeklin ismini hemen altında ise şeklin kaynakçası tam olarak belirtilmelidir. Şekillerde kullanılacak yazı karakteri 9
puntodur.
13. Çalışmada kullanılacak tablolar ise 1’den itibaren numaralandırılarak isimlendirilmeli ve tablonun üstünde yer almalıdır.
Tablonun hemen altında ise tablonun kaynakçası tam olarak belirtilmelidir. Tablolarda kullanılacak yazı karakteri 9 puntodur.
14. Dergiye gönderilecek
• Türkçe makaleler için;
¾ Ana Başlık; Yazar(lar)ın Adı Soyadı; Yazar(lar)ın Kurumu (sorumlu yazar belirtilmeli ve e-posta adresi
verilmeli); Özet; Anahtar Kelimeler; İngilizce Başlık; Abstract; Keywords; Giriş; Materyal ve Metot;
Bulgular ve Tartışma (veya Bulgular); Sonuç (veya Tartışma ve Sonuç); Kaynaklar şeklinde
düzenlenmelidir.
•
İngilizce makaleler için;
¾ İngilizce ana başlık, Yazar(lar)ın Adı Soyadı; Yazar(lar)ın Kurumu (sorumlu yazar-corresponding authorbelirtilmeli ve e-mail adresi verilmeli); Abstract; Keywords; Türkçe Başlık; Özet; Anahtar Kelimeler;
Introduction; Material and Methods; Results (or Results and Discussion); Discussion and Conclusion (or
Conclusion); References şeklinde düzenlenmelidir.
15. Yararlanılan kaynaklar metin içerisinde Yazar soyadı, yıl ve sayfa numarası sistemine göre belirtilmeli ve yazar isimleri
baş harfi büyük diğer harfler küçük olarak yazılmalıdır. İki yazarlı kaynak bildiriminde ve (makale İngilizce hazırlanmışsa
and); üç veya daha fazla kaynak bildiriminde vd., (makale İngilizce hazırlanmışsa et al.,) kısaltması kullanılmalıdır. Metin
içerisinde kullanılan kaynaklar, metin sonunda (kaynaklar kısmında) numara kullanılmadan alfabetik sıraya göre verilmelidir.
• Tek yazar olması durumunda; (Karasioğlu, 2007 ; 35-37)
• İki yazar olması durumunda; (Karasioğlu ve Göktürk, 2009; 65)
• İkiden fazla yazar olması durumunda; (Karasioğlu vd., 2006;156)
© Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013
Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi
• Birden fazla yazar ard arda verilmesi durumunda; (Karasioğlu, 2005; Karasioğlu ve Göktürk, 2006; Aydın vd.,
2007)
16. Aynı yazara ait aynı yıl yayınlanmış eserlerin metin içerisinde gösterimi (Karasioğlu, 2008a; 2008b) şeklinde olmalıdır.
17. Yazar ismi belli olmadığı durumlarda, Türkçe kaynak için hem metin içerisinde hem de kaynaklar bölümünde Anonim,
yıl ifadesi kullanılmalıdır. Yazarı belli olmayan yabancı kaynak ise, metin içerisinde Anon. yıl, kaynaklar bölümünde ise
Anonymous yıl olarak verilmelidir.
18. İnternet kaynakları ise, metin içerisinde (Karasioglu, 2003) yıl şeklinde verilmelidir. Kaynaklar bölümünde ise, URL, yıl
şeklinde gösterilip sayfa adresi açıkça yazılmalıdır.
ÖRNEKLER
• Makaleler:
GÜREDİN, E. (1987). "Türkiye'de Denetim Standartlarının Oluşumu", Mali Sorunlara Çözüm Dergisi, sayı: 33-34, s.2129.
• Bildiriler:
Akdağ, M., & Tok, H. (2004). “Geleneksel öğretim ile power point destekli öğretimin öğrenci erişisine etkisi”. XIII. Ulusal
Eğitim Bilimleri Kurultayı, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Malatya, Turkey, 06-09 Temmuz.
• Kitaplar:
Davutoğlu, Ahmet. Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Uluslararası Konumu, İstanbul, Küre Yayınları, 2001.
• Tezler:
ÖZKAN, T. (1997). “Ticari bankacılıkta kredi fiyatlandırma teknikleri”. Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Para ve Banka Anabilim Dalı.
• Ansiklopediler
Bergmann, P.C. (1993). Relativity. In The new encyclopedia Britannica (Vol. 26, pp. 501-508). Chicago: Encyclopedia
Britannica.
• Elektronik Kaynaklar
WEIBEL, S. (1995). Metadata: the foundations of resource description. D-lib Magazine, [Online] Available at:
<http://www.dlib.org/dlib/July95/07weibel.html>, [Erişim tarihi: 19.02.2007].
• Süreli Yayınlar / Dergiler:
Yücelt, U. ve Marcella, M. (1996). “Services Marketing in the Lodging Industry: an Empirical Investigation”, Journal of
Travel Research, 34 (4): 32- 38.
• Kurum Yayını:
İTO (2003), Ekonomik Rapor, İTO Yayınları No: 2003-57, İstanbul.
19. Makale dergi editörlüğüne sunulmadan önce yazım kurallarına uygunluğu kontrol edilmelidir.
20. Yayımlanan yazı ve çevirilerin her türlü sorumluluğu yazara aittir.
21. Metinle ilgili her türlü düzeltme yazar(lar) tarafından yapılır.
22. Dergiye gönderilecek makaleler e ait ilk başvuru bir dilekçe ile yapılmalıdır. Dilekçede makale ismi, yazar isimleri
iletişim amaçlı telefon ve e-mail adresi belirtilmelisidir. Dilekçede, gönderilen çalışmaların başka bir yerde yayınlanmamış
veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olduğu belirtilmelidir.
23. Makale 3 nüsha printer çıktısı ve 1 adet cd/dvd olarak dergi editörlüğüne posta yolu ile gönderilmeli, ayrıca e-posta ile de
[email protected] adresine gönderilmelidir.
24. Dergide yayınlanacak yazıların yazım ve dilbilgisi kurallarına uygun olması şarttır. Dergi Yayın Kurulu, gerekli gördüğü
takdirde eserin sahibinden içerik ve şekil bakımından değişiklikler isteme hakkına sahiptir.
25. Dergi Yayın Kurulu, biçim ve dizayn açısından uygun bulduğu yazıları bilgisayar programı tarafından random atanan üç
hakeme gönderir, makaleler üç hakemden ikisinin kabul onayı ile hakem raporlarının tamamlanma tarihlerine göre sıraya
konarak yayınlanır.
26. Dergide yayınlanan yazıların telif hakkı AKMYO Sosyal Bilimler Dergisi’ ne aittir.
27. Yayın hakları saklıdır. AKMYO Sosyal Bilimler Dergisinin yazılı izni alınmaksızın dergide yayınlanan çalışmaların
bütünü veya bir kısmı elektronik, mekanik kayıtlama veya benzeri bir araçla herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz,
fotokopi veya teksir edilemez, özetlenemez ve yayınlanamaz. Ancak, kaynak göstermek şartıyla alıntı yapılmasını izin verilir.
74