SELÇUK ÜNİVERSİTESİ AKŞEHİR MESLEK YÜKSEKOKULU SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Cilt 1 ● Sayı 4 ● ISSN 1309-6729 ● Ocak 2013 Sahibi Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksek Okulu Adına Prof. Dr. Fehmi KARASİOĞLU Editör Öğr. Gör. Habip Mehmet SEVGİ Yayın Kurulu Prof. Dr. Fehmi KARASİOĞLU & Doç. Dr. Mikail ALTAN Doç. Dr. Aykut BEDÜK & Yrd. Doç. Dr. Kadir ÖZTAŞ Yrd. Doç. Dr. Alper Tunga ALKAN & Yrd. Doç. Dr. Emine ARSLAN Yazışma Adresi Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Dergisi Editörlüğü Kozağaç Mevkii 42550 – Akşehir – Konya Telefon: 0 332 814 01 11 E-mail: [email protected] http://aksehirdergi.selcuk.edu.tr Dergide yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazarlara aittir. Makale yazım kurallarını internet adresimizden öğrenebilirsiniz. HAKEMLER Prof. Dr. Abdülkadir BULUŞ, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Adem ESEN, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Prof. Dr. Adem ÖĞÜT, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Ali ACAR, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Birol AKGÜN, Necmettin Erbakan Üniversitesi Prof. Dr. Çağatay ÜNÜSAN, KTO Karatay Üniversitesi Prof. Dr. Doğan UYSAL, Celal Bayar Üniversitesi Prof. Dr. Fehmi KARASİOĞLU, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Hamza ATEŞ, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Prof. Dr. Hasan Hüseyin BAYRAKLI, Afyon Kocatepe Üniversitesi Prof. Dr. Hasan Kürşat GÜLEŞ, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Kurtuluş KARAMUSTAFA, Erciyes Üniversitesi Prof. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Mahmut TEKİN, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Meryem Akoğlu KOZAK, Anadolu Üniversitesi Prof. Dr. Naim Ata ATABEY, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Orhan ÇOBAN, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Orhan GÖKÇE, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Osman OKKA, KTO Karatay Üniversitesi Prof. Dr. Önder KUTLU, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Tahir AKGEMİCİ, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Ahmet AY, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Ali ALAGÖZ, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Ali ŞAHİN, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Atilla KARAHAN, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Aykut BEDÜK, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Baki YILMAZ, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Çetin BEKTAŞ, Erzincan Üniversitesi Doç. Dr. Gülise GÖKÇE, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. H. Tuğba EROĞLU, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Haldun SOYDAL, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Haluk TANRIVERDİ, Sakarya Üniversitesi Doç. Dr. Melek Acar BOYACIOĞLU, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Mete SEZGİN, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Mikail ALTAN, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Muammer ZERENLER, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Murat ÇEMREK, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Murat ÇETİNKAYA, Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa SEMİZ, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Rıfat IRAZ, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Serdar ÖGE, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Süleyman KARAÇOR, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Zeynep KARAÇOR, Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Ahmet YATKIN, Fırat Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Adnan KALKAN, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet KAYA, Harran Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Emine ARSLAN, Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Erdal BAYRAKÇI, Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Haluk DUMAN, Aksaray Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Emre GÖKTÜRK, Necmettin Erbakan Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İsmail SEVİNÇ, Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILDIZ, Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Metin AKSOY, Selçuk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN, Selçuk Üniversitesi © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 İÇİNDEKİLER Uğur AYBARÇ Didem TEZSÜRÜCÜ TEKNOLOJİ YÖNETİMİ VE REKABET ..... 1 Atila KARAHAN Emine ARSLAN SAĞLIK HİZMETLERİNDE HİZMET KALİTESİ VE HASTA TATMİNİ ARASINDAKİ İLİŞKİ VE BİR UYGULAMA ..... 9 Ahmet KAYA BASİT DOĞUM VE ÖLÜM SÜREÇLERİ İÇİN ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM ..... 19 Kadir ÖZTAŞ İNANÇ TURİZMİNDE YENİ BİR DESTİNASYON: HOCA AHMET YESEVİ TÜRBESİ VE TÜRKİSTAN .....25 A. Aslan ŞENDOĞDU Meral ERDİRENÇELEBİ DEVLET VE ÖZEL SEKTÖRDE SAĞLIK HİZMETİ VEREN İŞLETMELERDE İÇ PAYDAŞLARIN KURUMSAL İTİBARI ALGILAMASI: KURUMSAL İTİBARIN BİLEŞENLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ..... 39 Didem TEZSÜRÜCÜ Şebnem ADA ONLINE SOCIAL CAPITAL AND DISASTER RESPONSE: A RESEARCH AGENDA ..... 49 Hacı Arif TUNÇEZ TMS 1: FİNANSAL TABLOLARIN SUNULUŞU ..... 55 Yılmaz UZER KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ EKONOMİK DEĞER: AKŞEHİR GÖLÜ ..... 67 Dergi Yazım Kuralları ..... 73 © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 TEKNOLOJİ YÖNETİMİ VE REKABET Uğur AYBARÇ* Öğr. Gör. Dr. Didem TEZSÜRÜCÜ** ÖZET Günümüzde teknoloji, gün geçtikçe ilerlemekte ve üretim sürecinde yeni teknikler ile imalat teknolojilerini de beraberinde getirmektedir. Teknolojik değişim hızındaki artış sonucu, mevcut teknolojilerin yaşam ömürleri kısalmakta ve yerlerini daha gelişmiş yeni teknolojiler almaktadır. Bu nedenle değişen dünyanın takip edilebilmesi için işletme açısından teknoloji yönetimi konusu önem arz etmektedir. Bu makalede teknoloji yönetimi, teknoloji yönetiminin önemi ve sağladığı faydalar, rekabet açısından teknoloji yönetiminin önemi ele alınmaktadır. Anahtar kelimeler: Teknoloji, Teknoloji Yönetimi, Rekabet, Teknoloji Yol Haritası TECHNOLOGY MANAGEMENT AND COMPETITION ABSTRACT Nowadays, technology improves day by day, so that it brings together that new techniques in operation methods and production techniques. The progress of technological change rate gives rise to shorten importance of present techniques and more progressed new techniques have taken place of them. So that the technology management topic is of major important for firm to be able to follow the changing world. In this article technology management, the important of technology management and its advantage in terms of competition, the important of technology management in terms of firms is discussed. Keywords: Technology, Technology Management, Competition, Technology Road Map GİRİŞ Gelişen ve değişen dünyada tüketici beklenti ve istekleri de dinamik bir şekilde değişim göstermektedir. Bu nedenle rekabet açısından işletmeler, tüketici beklentilerini en iyi şekilde tespit edip bu beklentileri üretimlerine yansıtmaları ve bunun bir getirisi olarak da ülke sınırları içerisinde rakiplere karşı avantaj sağlamları gerekmektedir. İşletmelerin bu yönde sahip oldukları tavır esas itibariyle klasik bir rekabet durumunda var olma çabasıdır. Ancak 21. yüzyılın ilk yıllarını yaşadığımız bugünlerde tüketici beklentilerinin yerine getirilmesi işletmelerin varlığını korumada tek başına yeterli bir etkiye sahip değildir. Bunun nedeni, çağımızın getirdiği küreselleşme olgusunun rekabet açısından işletmeleri bulundukları ülke sınırları dışında da var olmaya zorlamasıdır. Günümüz piyasalarında esen küreselleşme rüzgarı etkisiyle ülke sınırlarının ekonomik anlamda ortadan kalkması, özellikle işletmeler açısından aslında hiç bitmeyecek olan bir rekabet maratonun başlangıcı niteliğindedir ve bu rekabette teknoloji alt yapısı ve bunun iyi bir şekilde yönetilmesi en önemli kilit nokta olarak görülmektedir. KAVRAMSAL BOYUTUYLA TEKNOLOJİ Teknoloji kelime yapısı olarak; sistematik işlem yapma anlamına gelen “Technikos” ile sanat, bilim anlamına gelen “Logia” kelimelerinden türeyerek, bugünkü anlamını kazanmasının yanı sıra, tanım olarak “teknik bilgi (know how), bilgi * CMS Ar-Ge Merkezi, Metalurji ve Malzeme Mühendisi, [email protected] Celal Bayar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected] ** © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi (knowledge), buluş (invention) ve yenilik (innovation) gibi doğrudan insan faaliyetlerinin değişik tiplerini içeren bir kısaltma olup, verimlilik, büyüme, istihdam ve rekabet edebilirlik gibi ölçülebilir ekonomik değişkenlerin açıklanmasında önemli role sahip bir olgu” (Ayhan, 2002: 2–3) şeklinde ifade edilebilir. Teknoloji ifadesi ilk çağlardan günümüze kadar sürekli bir değişim, gelişim ve dönüşüm gösterdiği gibi, kavramsal açıdan da özellikle iktisat literatüründe sürekli bir anlam değişimine konu olmuştur. Neo-klasik iktisat teknolojiyi dışsal bir üretim faktörü (Topal, 1998, 8) olarak ele alırken Joseph Schumpeter teknolojiyi içsel bir faktör olarak açıklamıştır (Narin, 1999, 7). Ancak Schumpeter’de, teknolojik değişim kesikli bir süreç olarak ele alınmaktadır. Oysa teknolojik değişim “artımsal” bir özellik taşımakta ve küçük buluşlar büyük verimlilik artışlarına neden olabilmektedir (Kırım, 1990; 14). Teknolojinin dışsal mı yoksa içsel bir üretim faktörü mü olduğu konusundaki görüş farklılıklarının yanı sıra her iki görüşün de açıklamada yetersiz kaldığı teknolojik gelişme ve ülkeler arasındaki gelişmişlik farklılıkları nedenlerini evrimci kuram açıklamıştır. Buna göre ülkeler arasında oluşan teknolojik gelişmişlik farklılıklarının temel nedeni, ülkelerde faaliyet gösteren işletmelerin yapmış oldukları AR-GE yatırımlarından kaynaklanmaktadır. Yapılan bu yatırımlar, işletmeler arasında teknolojik üstünlüğe neden olurken aynı zamanda da bulundukları ülkelerin ekonomilerinde etkili olarak ülke gelişimine katkıda bulunmaktadır. TEKNOLOJİ ÖRGÜTLENMESİ İfade edildiği gibi tarih sahnesinde teknoloji çok farklı açılardan ele alınmış, ortaya konan ifadelerde yer alan eksiklikleri gidermek için her defasında daha sağlıklı ifadeler ve tanımlar kullanılmıştır. Ancak teknoloji konusunda yapılan çalışmalar sadece teknolojinin kavramsal boyutta ele alınması ile ilgili değildir. Aynı zamanda teknolojinin örgütlenmesini de detaylı bir biçimde ele almaktadır. Teknoloji örgütlenmesinin gelişimi açısından ele alınacak olursa ilk olarak söz edilmesi gereken konu meydana getirilen sanayi devrimleridir. Başlangıç noktası olarak ise tarım toplumu kavramını sona erdirip sanayi toplumu olarak adlandırılan döneme damgasını vuran buhar makinesinin icat edilmesi (Narin, 1999; 10) ve bunun sanayide kullanılabilir hale getirilmesi ile başlayan ve izleyen yıllarda meydana gelen diğer teknolojik gelişmelere dayandırılabilir. Teknolojinin örgütlenmesi anlamında yapılan ilk çalışma Frederick Winslow Taylor’ın 1911 yılında yayınladığı “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” eseridir. Bu çalışmada yer alan ve Taylorizm felsefesi olarak bilinen yönetim anlayışının sahip olduğu temel mantık; işçilerin emek süreci üzerindeki kontrolleri devam ettiği sürece emek gücünün potansiyelinden tam olarak yararlanmanın mümkün olmadığı yönündedir (Ansal, 1996; 10). Bu nedenle yapılan işlemlerde işbölümünün arttırılması ile vasıflı iş gücüne olan bağımlılığı azaltma amaçlanmaktadır. Benzer bir düşünce yapısı da esas itibariye Henry Ford tarafından benimsenmiştir. Fordizm olarak bilinen ve temelinde emek sürecinde yönetimin, işçilerin becerilerine olan bağımlılığını ortadan kaldırıp, işçileri vasıfsızlaştıran bir dizi adımın mekanize olmuş bir biçimidir (Ansal, 1996; 10). Taylorizm’den farklı olarak işçilerin makineler arasındaki hareketlerinden kaynaklanan zaman kayıplarını ve verim düşüklüğünü önlemek için makineler, üretim sürecindeki sıraya göre birbirine kayan bant sistemiyle bağlanmaktadır. Aynı maldan çok sayıda üreterek maliyeti düşürme Fordist sistemin sahip olduğu diğer bir özelliktir (Narin, 1999; 12). Ancak bu özellik bir dezavantaj olarak da görülebilir. Çünkü böylesi bir yığın üretim stratejisini izlemek, işletmenin üretim esnekliğini azaltarak tüketici beklentilerindeki değişimleri karşılayamamasına, stoklara yönelik çalışarak stok maliyetlerinin artmasına ve özelliklede çalışanlarda meydana gelen iş tatminsizliğine neden olmaktadır. Nitekim bunun olumsuz bir getirisi olarak 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi nedeniyle taleplerde meydana gelen daralma, aşırı stok birikimlerine sebep olarak Fordizm’in krize girmesine yol açmıştır (Narin, 1999; 13). Bir taraftan dünyayı etkisi altına alan Petrol Krizi, diğer taraftan da Fordist sistemin reform gereksinimi bu rejimi, sermayenin değersizleşmesi ve karlılığın azalması kaynaklı “kar sıkışması krizi” ile karşı karşıya bırakmıştır (Topal, 1998; 10). Meydana gelen bu kriz nedeniyle üretim modelinde değişikliklerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuş ve Post-Fordist sistem oluşturulmuştur. Üretimin esnek olması, siparişe göre küçük ölçekli üretim yapılması ve aynı üretim tesisinde birden fazla ürün üretilebilmesi (Başer, 2002; 41) Post-Fordist sistemi karakterize eden temel özelliler olarak ifade edilebilir. TEKNOLOJİ YÖNETİMİ Görüldüğü gibi tarihsel süreç içinde teknoloji ifadesi içeriğinin ve teknoloji örgütlenme aşamalarının sürekli olarak tartışılması aslında hiç bitmeyecek olan bir teknoloji yönetimi yolculuğunun başlangıcını oluşturmaktadır. Teknoloji yönetimi tanım olarak; teknolojik değişimlerin takip edilmesi, firma için önem arz eden ilerlemelerin izlenmesi ve uygun teknolojilerin firmaya adaptasyonu sırasında etkin rol oynayan bir yönetim tekniğidir. Teknoloji yönetiminin ilgi alanı; yeni ürün geliştirme ve bu ürünün ticarileşmesini sağlamak için sürdürülen bütün operasyonel ve kurumsal faaliyetlerdir (Akyos, 2002). Teknoloji yönetimi konusunda, teknolojiyi firma bazında planlama, koordine etme ve yönlendirmeyi kapsayan mikro ve ülke genelinde teknolojik tahmin, teknolojik planlama, bilim-teknoloji politikalarının belirlenmesi, uygulanması ve kontrolüyle ilgili etkinliklerin tümünü kapsayan makro yaklaşımdan söz etmek mümkündür. 2 Uğur AYBARÇ – Didem TEZSÜRÜCÜ Esas itibariyle bir işletme ele alınacak olursa, bu işletme için oluşturulabilecek Teknoloji Yönetimi Mimarisi Modeli Şekil 1’deki gibidir. Şekil 1. Teknoloji Yönetimi Mimarisi Kaynak: Cory, 1993; 43. Bu model daha detaylı ele alındığında; ilk olarak dikkati çeken nokta İşletme Stratejisi ile Teknoloji Stratejisinin birbirini desteklemesidir. Burada işletme belirleyeceği stratejileri hayata geçirebilmek için uygun bir teknolojik alt yapıya sahip olması gerekmektedir. Bu teknolojik alt yapıyı da elde edebilmek için işletme stratejisi ile uyumlu bir teknoloji stratejisi oluşturması ve bu stratejiyi hayata geçirmesi gerekmektedir. Modeli ilk basamağından incelemek gerekirse; işletme amaçları ile işletmenin sahip olduğu teknolojik amaçların birbirini destekleyici nitelikte olması gerekmektedir. Bu amaçlar doğrultusunda işletme endüstri analizi yaparak piyasadaki rakiplerin ürünlerini incelemenin yanı sıra AR-GE analizleri ile de yapacağı yenilikleri (gerek mevcut ürün fonksiyonelliğini arttırma, gerekse de yeni bir ürün ortaya çıkarma) belirleyecektir. Bir sonraki basamakta artık piyasada rekabet edebilmenin yollarını bulmak amacıyla rekabet analizi yaparak kendisine uygun avantajlar ortaya çıkarmanın yollarını arayacaktır. (Özellikle bu noktada piyasada var olan bir üründe tersine mühendislik∗ yoluyla bu ürünün üretim bilgisinin çıkartılarak daha uygun ya da farklı fonksiyonel özellikler katarak ürünü yeniden üretip piyasaya sürme ile ürüne rakip bir ürün çıkartılabilir) Diğer bir basamak işletmenin yenilik ve yaratıcılık yönlerini kullanarak yeni ürünlerin üretilmesi sağlanabilir. Tabiî ki yaratıcılık sonucu yeni ürünlerin üretilebilmesi için uygun yaratıcı fikirlerin oluşturulmasının yanı sıra diğer önemli bir konu işletmenin teknoloji alt yapısının bu yenilikleri destekleyici nitelikte olup olmamasıdır. Eğer bu alt yapı uygun değil ise gerekli teknoloji alt yapı planlamaları ve tahminleri yapılarak risk analizleri ∗ Mevcut bir üründen yola çıkarak üretim sürecinde işlem sırasında geriye doğru giderek tüm üretim sürecinin anlaşılmasına yönelik yapılan çalışmalardır. 3 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi oluşturulmalıdır. Ayrıca gelecekte işletmeye değer katacağına inanılan alternatif teknolojiler araştırılmalı, incelenmeli ve bu teknolojilerin elde edilmesi için satın al ya da üret süreçleri değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler sonucunda işletme eğer gerekli gördüğü bu teknolojiyi üretemeyeceğine karar verirse bunun transferi için teknolojinin nasıl, ne şekilde ve nereden transfer edileceğini araştırmalı ve gerekli fonun sağlanması için çalışmalara başlamalıdır. Tüm bu süreç sağlıklı bir şekilde tamamlandıktan sonra artık transfer edilen teknoloji ile yeni ürünlerin hayata geçirilmesi işlemine geçilebilir. Bu noktada da özellikle işletmenin stratejik planların, işletmeye rekabet avantajı kazandıracağına inanılan yeni ürünlerin hayata geçirilebilmesi için taktik planlara dönüştürülmesi gerekmektedir. TEKNOLOJİ YÖNETİMİNİN ÖNEMİ Görüldüğü gibi aslında teknoloji yönetimi işletme stratejisi ile işletmenin sahip olduğu teknoloji stratejisinin birbirini desteklemesi sonucu ortaya çıkan bir yönetim konusudur. Teknoloji yönetimi bir işletmenin varlığını sürdürme açısından göz ardı etmemesi gereken bir öneme sahiptir. Çünkü günümüz piyasa koşullarının yapısı, müşteri beklentileri ve rekabet ortamının acımasız bir hal alması işletmeleri, dinamik bir planlama süreci içerisinde olmaya zorlamaktadır. İşetmenin sahip olduğu stratejik amaçlar doğrultusunda her departman için farklı stratejiler, rekabeti arttırıcı uygulama yolları ve hedefleri belirlemek gerekmektedir. Her türlü değişimi, gelişimi ve yeniliği göz önünde bulundurarak bunları stratejik hedeflerinin belirlenmesinde veri olarak kullanmak işletmelerin rekabet edebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Yönetimin alacağı stratejik kararların işletmenin varlığının uzun soluklu olabilmesi için kapsamlı ve detaylı olması gerekmektedir. Bu nedenle stratejilerin tespiti ve bunların uygulamaya geçirilmesi için belirlenecek stratejik yönetimin kapsamına, içeriğine ihtiyaç duyulan önemi vermeleri gerekmektedir. İŞLETMELERE YÖNELİK TEKNOLOJİ YÖNETİMİ YOL HARİTASI İşletmelerin, strateji oluşturmayla başlayan ve nihai ürün elde edinceye kadar geçen süreç içerisinde izleyebilecekleri bir yol haritası Şekil 2’deki gibi oluşturulabilir. Bu yol haritasına bakılacak olursa işletmenin strateji belirlemesi için gerekli olan ilk şart dış çevre (bulunulan ülkenin siyasi, yasal, politik şartlarının, kültürel ve sosyal yapısının analizi) ve işletme içyapısının (işletmenin faaliyetleri kapsamında üretim, pazarlama, finansman yapılarının analizi) analizinin gerçekleştirilmesidir. İşletme bu analizler dahilinde sektörde hangi alanda ve hangi güçlü yönleri ile rekabet edebileceğini tespit edebilecektir. Daha sonra elde edilen bu veriler doğrultusunda işletme kendine uygun stratejiler belirleyecektir. Bu noktada işletme belirleyeceği stratejileri sahip olduğu (ya da yeni belirleyeceği) teknoloji stratejileri ile destekleyici nitelikte olmasına özen gösterilmelidir. Oluşturulan stratejik planlar hayata geçirilebilmesi için günlük yapılması gereken taktik planlara dönüştürülmelidir. Burada özellikle hedeflenen teknoloji stratejilerinin oluşturulabilmesi için teknoloji yönetimi kapsamında AR-GE faaliyetlerine ve AR-GE yönetimine gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Çünkü şirketler yeni fırsatları yakalamak için AR-GE çabalarına büyük yatırımlar yaptıkça, teknolojiden hızla yararlanma daha önemli hale gelecektir (Compton, 1999; 427). Zaten günümüzde iş dünyasında lider pozisyondaki şirketlerin yöneticileri bunun bilincinde olup AR-GE yönetimini dünya çapında rekabet için vazgeçilmez bir unsur olarak görmektedirler (Doğan, 2007; 13). 4 Uğur AYBARÇ – Didem TEZSÜRÜCÜ Şekil 2. İşletmeler İçin Yol Haritası Dış Çevre Analizi İşletme İç Yapı Analizi İşletme Stratejisinin ve Bu Stratejiyi Hayata Geçirebilmek İçin Gerekli Teknoloji Stratejilerinin Oluşturulması Stratejik Planların Taktik Planlara Dönüştürülmesi Elde edilen veriler ve tecrübeler değerlendirilerek strateji oluşturulmasında kullanılması Taktik Planların Hayata Geçirilmesi AR-GE faaliyetlerinin arttırılması ile yeni ürün fikirlerinin oluşturulması Yeni ürün fikirlerinin yapılabilirliğinin değerlendirilmesi Seri üretime geçilmesi Yeni Ürün Geliştirme Süreci Süreç, çalışan ve teknoloji alt yapılarını belirlenen stratejileri gerçekleştirecek doğrultuda planlama, örgütleme ve sevk etme Prototiplerin oluşturulması ve üretim sürecinde oluşabilecek aksaklıkların belirlenip giderilmesi Teknolojik alt yapı gereksinimlerinin belirlenmesi (gerekli görülmesi halinde teknoloji transferinin gerçekleştirilmesi) Yeni ürün geliştirme süreci kapsamında ise ifade edildiği gibi etkili AR-GE faaliyetleri sonucunda üretilen yeni ürünlerin yapılabilirliğinin değerlendirilmesinin ardından olumlu bulunan ürün fikirlerinin hayata geçirilebilmesi için ilk olarak prototiplerinin yapılması ve üretim sürecinde karşılaşılabilecek aksaklıkların ve gerekli teknolojik alt yapıların belirlenmesi 5 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi gerekmektedir. Bu aşamada özellikle teknolojik alt yapının yeterliliği değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme kapsamında eğer teknolojik alt yapı yetersiz bulunursa gerekli olan transfer ve modernizasyon işlemleri göz önüne alınmalıdır. Bu noktada üretilecek ürünün işletmeye hatırı sayılır bir getirisi olacağı düşünülüyorsa bu teknoloji transferi işlemleri çok uzun tutulmadan gerçekleştirilmelidir. Teknolojik alt yapının uygun hale getirilmesinin ardından yapılacak işlem esas itibariyle transferi gerçekleştirilen teknolojinin çalışanlara öğretilmesidir. Çünkü teknolojinin fiziksel unsurlarına ağırlık verilip fiziksel olmayan boyutlarının ihmal edilmesi özellikle yeni teknoloji uygulamalarında birçok örgütsel sorunu beraberinde getirmektedir (Tekin ve diğerleri, 2006, 77-78). Bu nedenle en az teknoloji alt yapısına verilen önem kadar çalışanların eğitimine de önem verilmelidir. Daha sonra belirlenen stratejileri gerçekleştirmek amacıyla süreç, çalışan ve teknoloji alt yapıları optimum şekilde planlanmalı, örgütlenmeli ve sevk edilerek seri üretime geçilmelidir. Seri üretim sırasında oluşabilecek yeni düzenlemeler ve fikirler tekrar AR-GE faaliyetleri kapsamında göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Önerilen bu yol haritasına dinamik bir yapı kazandıran unsur ise strateji oluşturulması sırasında göz önüne alınan dış çevre ve içyapı analizlerinin yanı sıra yeni ürün geliştirme süreci sonrasında elde edilen verilerin ve kazanılan deneyimlerin de değerlendirme kapsamında dikkate alınması gösterilebilir. Oluşturulan bu yol haritası işletmelere gerek strateji oluşturma gerekse de bu stratejileri hayata geçirme açısından yardımcı olacağı düşünülmektedir. Peki genel olarak ifade edilmek istenirse teknoloji yönetimi bu noktada hangi konumda yer almaktadır? Teknoloji yönetimi kapsam itibariyle teknoloji stratejisinin oluşturulması, teknoloji planlanması ve tahmini (bir ürün üretmek için gerekli alt yapının planlanması olabileceği gibi gelecekte bulunulan endüstri alanında etkili olacağı düşünülen teknolojilerin öngörümlenmesini konu alır), AR-GE yönetimi, teknoloji değerlendirilmesi (alt yapı yeterliliğinin tespit edilmesi), gerekli görülen teknoloji transferlerinin belirlenmesi ve gerçekleştirilmesi, çalışanların transferi gerçekleştirilen teknoloji açısından eğrimlerinin gerçekleştirilmesinde etkili olmaktadır. İşletmeler bu faaliyetleri gerçekleştirmede koordineli bir biçimde hangi ölçüde başarılı olursa gelecekte de bulunduğu sektörde varlığını sürdürebilmeleri açısından o derece kalıcı olacaklardır. Çünkü günümüzde bilinen gerçeklerden birisi de başarılı teknoloji yönetimi faaliyetlerinin işletmeye rekabet avantajı kazandıracağı yargısıdır. TEKNOLOJİNİN REKABETTEKİ ÖNEMİ Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinden öncesi her üretilenin satıldığı ve müşteri beklenti ve gereksinimlerinin üretimde fazla bir değer taşımadığı, işletmelerin müşteri beklentileri yerine üretim maliyetleri ile ilgilendikleri yıllar olmuştur. Bu yıllarda işletmeler arasında rekabet ortamının eksikliği nedeniyle işletme sahipleri, müşteri gereksinimlerini karşılamadan ziyade seri üretim uygulayarak üretim maliyetlerini düşürme hatta bant sistemleri geliştirerek verimliliği arttırma hatta ve hatta işlemlerin alt bölümlere ayrılarak daha az nitelikli işgücünden yararlanma ve bu sayede işçilik maliyetlerini en aza indirgeme stratejilerini izlemekteydiler. İşletmeler bu dönemde bulundukları sektörlerde var olma ve faaliyetlerini sürdürme için günümüzün rekabetçi pazar anlayışından uzak sadece üretim (maliyetler) üzerine düşünen ve verimlilik arttırmak için alternatifler arayan bir yapı içindeydiler. 80’li yıllara gelindiğinde pazarda yavaş yavaş rollerin değişim gösterdiği yıllar olmaktadır. Bu tarihlerde pazarın sahip olduğu; “ne üretirsek satılır” mantığı yerini, “ne üretirsek satabiliriz”, “müşteri beklentileri ne yöndedir” mantığına bırakmaktadır. Bu noktada pazarda söz sahipliği açısından bir yetki devri başlamış olup yetki artık, üreticilerden (işletmelerden) tüketicilere (müşterilere) geçmektedir. Üretimde söz sahipliğinin değişim gösterdiği bu dönemden itibaren, müşteri beklenti ve isteklerini karşılamak işletmeler açısından kilit önem taşıyan bir hal almıştır. Çünkü pazarın, yeni girişimcilerin yatırımları ile gelişmeye ve büyümeye başlaması ister istemez işletmeler arasında rekabetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle işletmeler, hem üretimde müşteri beklenti ve ihtiyaçlarını ürüne yansıtma, hem de bulunduğu sektörde alternatif ürünler arasından kendi ürünlerini ön plana çıkartacak ayrıcalıklar yaratma düşüncesine sürüklenmektedir. Özellikle küreselleşmenin bir getirisi olarak rakiplerin artması, piyasalara her gün yeni ürünlerin çıkartılması ve en önemlisi de tüketicilerin daha bilinçli olması işletmeleri rekabet şartlarının ağırlaştığı piyasa yapıları içinde var olma yarışına itmektedir. Bunun yanı sıra tüketicilerin sürekli daha iyiyi arama eğiliminde olması ve beklentilerinin piyasaya çıkan her yeni ürünle birlikte dinamik bir şekilde değişmesi işletmeleri rekabet konusunda tüketici beklentilerine ve yenilik oluşturmaya sürüklemektedir. Gerek tüketici beklentilerini karşılayacak bir ürün oluşturma gerekse de var olan bir üründe farklı üretim yöntemleri, farklı malzemelerin kullanımı, maliyetlerin azaltılması ya da fonksiyonelliğin arttırılması çalışmaları işletmenin sahip olduğu teknolojik alt yapılar el verdiği sürece hayata geçirilebilecektir. TEKNOLOJİ YÖNETİMİNİN SAĞLADIĞI FAYDALAR 21. yüzyıl, hızla gelişen yeni teknoloji uygulamalarından türeyen piyasa fırsatları oluşturma amacına yönelik faaliyetlere sahne olmaktadır (Berthon ve diğerleri, 2005; 126). Özellikle küreselleşme olgusu ile birlikte, artan rekabet, üretilen mal ve hizmetlerde kalite, hız ve çeşit kavramlarının öne çıkmasını sağlamıştır. Mal ve hizmetlerde yüksek kalite düzeyine 6 Uğur AYBARÇ – Didem TEZSÜRÜCÜ ulaşabilmek ve kalite farklılaştırması yapabilmek için yeterli ve uygun teknolojinin kullanılması gerekli olmaktadır. Bu bağlamda teknoloji, rekabet üstünlüğünü belirleyen en önemli faktör durumuna gelmektedir ( Tekin ve diğerleri, 2006; 88). Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişme beraberinde dünya ticaret ve üretim hacminde görülen ivme doğrultusunda, uluslar arası piyasalar daha girift bir görünüm kazanmıştır. Küreselleşen pazarlar teknolojik gelişimin örgütlenip yönetilmesi konusundaki esas ihtiyaçları önemli ve kompleks bir hale getirmektedir (Perrino ve Tipping, 1989; 3). Bu nedenle küreselleşen dünya ekonomisinde yaşanan ve rekabeti kaçınılmaz kılan bu süreç, özellikle işletme bazında olmak üzere strateji geliştirilmesini ve sağlıklı bir teknoloji yönetimi uygulamalarını gerekli kılmaktadır. Genel hatlarıyla değerlendirmek gerekirse teknoloji yönetiminin işletmelere sağladığı faydaları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: ¾ Küreselleşen piyasa yapısı içerisinde işletmeleri uzun süreli planlar yapmaya sevk ederek işletmenin, geleceğin belirsizliklerine karşı bugünden tedbirler almasını sağlamaktadır, ¾ Stratejilerin oluşturulması sırasında yapılan analizlerin bir sonucu olarak işletmenin sahip olduğu teknolojik gücün sınırları ve olanakları belirlenmektedir. Böylece işletme zayıf olduğu yönleri saptayabilmekte ve güçlendirmesi gereken yönlerini rasyonel bir biçimde belirleyebilmektedir, ¾ İşletme yaptığı analizler sırasında pazarın ve pazarın temel unsurunu oluşturan müşterinin beklenti ve isteklerini belirleyebilmekte ve bu beklentileri karşılayacak şekilde yapacağı üretimine yön verebilmektedir, ¾ Rekabetin artık ticari anlamda ülke sınırlarını ortadan kaldırması ile sert bir nitelik kazanmasının sonucu olarak işletme kendisini daha zorlu rekabet ortamı içerisinde bulmaktadır. Bu yüzden işletmenin her türlü yeniliğe ve gelişime açık bir organizasyon yapısına sahip olması gerekmektedir. İşte bu noktada teknoloji yönetimi gerek yurt içi gerekse de yurt dışındaki, işletmenin kendi üretimini etkileyen her türlü gelişmeyi takip etmesini sağlamakta ve yapacağı teknolojik yenilikleri veya transferleri bu doğrultuda belirlemesinde etkili olmaktadır, ¾ Teknoloji yönetimi ile işletme, gelişim ve yenilik açısından dinamik bir nitelik kazanmaktadır. Böylece işletme sürekli kendini geliştiren, öğrenen organizasyon niteliği kazanmaktadır. Bu da işletmeye bulunduğu sektörde müşteri beklentilerini anlayıp bu beklentileri cevaplamada esneklik sağlamasının yanı sıra rekabet avantajı da kazandırmaktadır. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Günümüz dünyasında artan rekabet şartları, her gün piyasaya çıkan yeni ürünler, tüketici beklentilerindeki değişiklikler işletmeleri planlı bir yapı içerisinde faaliyetlerine yön vermeye sürüklemektedir. Özellikle de tüketicilerin internet ortamının gelişmesiyle birlikte bilgiye ve çeşitli satış noktalarına evlerinden, işyerlerinde ulaşması, bilişim sektörünün mesafeyi anlamsız hale getirmesi tüketicilerin üründen bekledikleri niteliklerde farklılaşmaya neden olmaktadır. Bir zamanlar işletmeler arasında rekabet açısından önemli araç olarak görülen kalite artık tüketici gözünde üründe olmazsa olmaz bir nitelik halini almıştır. Bu durumda işletmeler rekabet aracı olarak farklı alanlara yönelmektedir ve teknoloji yönetimi işte bu açıdan devreye giren önemli bir araç olarak görülmelidir. Çünkü gerek yeni bir ürün üretmek için gerekse de mevcut bir ürünün fonksiyonelliğini arttırmak sahip olunan teknoloji alt yapısının el verdiği ölçüde gerçekleştirilecektir. Bu açıdan bakılacak olursa işletmelerde sistemli ve sağlıklı bir teknoloji yönetimi gerçekleştirilebilmesi halinde birden fazla rekabet aracı elde edilmiş olunacaktır. Bu araçlar maliyet azaltma, farklılaşma, yenilik oluşturma, teknik alt yapısı yüksek rakiplerce kolaylıkla üretilemeyecek ürünler üretme şeklinde sıralanabilir. Tüm bu açıklamalar dahilinde yoğun ve ağır rekabet şartları altında işletmelerin var olabilmeleri, varlıklarını sürdürebilmeleri için kurumsal bir yapı dahilinde teknoloji yönetimi faaliyetlerine gereken önemi vermeleri gerekmektedir. Başarıyı ve geleceği yakalayabilmenin ancak planlı ve sağlam adımlarla ilerlemenin bir getirisi olacağı unutulmamalıdır. KAYNAKLAR Ansal, H. “Esnek Üretimde İşçileri ve Sendikalar”, Birleşik Metal-İş Sendikası Yayınları, İstanbul, 1996. Akyos, M.; “Teknoloji Yönetimi ve Endüstri-İşletme Mühendisleri”, Endüstri Mühendisligi Nisan-Mayıs-Haziran 2002 Sayı 2 <www.mmo.org.tr/endustrimuhendisligi/2002_2>. Ayhan, A. Dünden Bugüne Türkiye’de Bilim-Teknoloji ve Geleceğin Teknolojileri, Beta Basım Yayım Dağıtım A.S., İstanbul, 2002. 7 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Başer, N.E. (2002). Teknolojik İlerlemeye Dayalı Kentsel Kalkınma Yaklaşımı: İzmir Örneği, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2002. Berthon, P., Hulbert, J.M., Pıtt, L. (2005). “Consuming Technology: Why Marketers Sometimes Get It Wrong”, California Management Review, Vol. 48, No:1, p:110-127. Compton, W.D.; Mühendis ve Teknoloji Yönetimi, Beta Basım, İstanbul, 1999. (çev. Gül E. OKUDAN) Cory J. P. (1993). “A Business Architecture For Technology Management”, The Union Institute, Ocak. Doğan, Ö. İ. Teknoloji, Yenilik ve Kalite Yönetimi, Çınar Matbaası, İzmir, 2007. Kırım, A. Türkiye İmalat Sanayinde Teknolojik Değişim, T.O.B.B. Yayın no:145, Ankara, 1990. Narin, P. (1999).Rekabet Üstünlüğünün Kaynağı Olarak Teknolojik Yenilikler, Yüksek Lisans Tezi, İzmir. Perrıno A.C., Tıppıg J.W. (1989). “Global Technology Management”, Research-Technology Management, vol:32. Tekin M., Güleş H. K., Öğüt A. Değişim Çağında Teknoloji Yönetimi, 3. Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Ocak 2006. Tekin M., Güleş H.K., Öğüt A. Teknoloji Yönetimi, Nobel Yayın, Ankara 2006. Topal, Ş. (1998). Yeni Teknolojilerin İşyeri Düzeyindeki Çalışma İlişkilerine Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, İzmir. 8 SAĞLIK HİZMETLERİNDE HİZMET KALİTESİ VE HASTA TATMİNİ ARASINDAKİ İLİŞKİ VE BİR UYGULAMA Doç. Dr. Atila KARAHAN* Yrd. Doç. Dr. Emine ARSLAN** ÖZET Hizmet işletmelerinin ve tüketici isteklerinin karşılanmasında dolayısıyla başarılı olmasında sundukları ürünlerin yani hizmetlerin kalitesi oldukça önemlidir. Günümüzde ürün çeşitliliğinin yanı sıra, hizmet ve düzenlemelerde de çeşitlenme görülmektedir. Bu durum rekabeti artırırken işletmelerin hizmet ve kalite gibi müşteri tatminini artıracak rekabet araçlarına önem vermelerine yol açmaktadır. Günümüzde bir işletmenin rekabette ön plana çıkmasını sağlayacak en önemli unsurların başında daha kaliteli hizmetler sunmak ve sadakati artırıcı düzenlemeler yapmak gelmektedir. Bu çalışmada Afyon Kocatepe Üniversitesi Hastanesi tedavi hizmetlerinden yararlanan hastaların algıladıkları sağlık hizmet kalitesi ve hastaneyi tercih etme nedenleri araştırılmıştır. Çalışmada 308 hastaya yüz yüze anket yöntemiyle anket soruları yöneltilmiş olup, elde edilen veriler SPSS 17.0 istatistik programı yardımı ile değerlendirilmiştir. Değerlendirmede her soruya ait frekans değerlerine tek tek bakılmasının yanı sıra korelasyon analizi yapılmıştır. Çift yönlü korelasyon analizi sonuçlarına göre hasta tatmini ile hizmet kalitesi arasında pozitif yönde bir ilişkinin bulunduğu görülmüştür. Dolayısı ile kamu kurum ve kuruluşlarında verilen hizmetin kalitesinin ölçümü için hasta tatmininin kullanılabilir olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Algılanan hizmet kalitesi, hasta tatmini, sağlık işletmeleri, yaşam kalitesi RELATION BETWEN SERVICE QUALITY AND PATIENT SATISFACTION IN HEALT SERVICES AND A CASE STUDY ABSTRACT Service quality is important to satisfy consumer requests and it is necessary for service managements to be successful. In today's world, a not only kind of products but also services and arrangements diversification is seen. This situation causes competition and it causes service managements give importance to service and quality, which makes the consumers satisfied. Today, the most important thing which makes managements successful in competition is the more quality service and arrangements to increase faithfulness. In this study, perceived service quality and underlying reasons behind hospital preference of the patients who took service from hospitals are aimed to be examined. Data gathered by a survey conducted on 308 of AfyonkarahisarKocatepe University Hospital has been evaluated by statistical methods and findings are analyzed comparatively. In the researc, data collected from surveys were analysised by SPSS 17,0 for Windows in order to define corelation between customer satisfiction and service quality. According to two tailed correlation analysis, there is a positive directed relation between customer satisfaction and service quality. Thus, it is seen that customer satisfaction may be used to determine service quality in public organizations. Keywords: Perceived Service Quality, Patient Satisfaction, Health Institutions, Quality of Life GİRİŞ Sağlık hizmetleri günümüzde, daha modern ve daha bireye yönelik hizmetlerin verildiği bir yapıya dönüşmektedir. Bu yapıyla birlikte hizmet kalitesi ölçüm sistemlerinin de son zamanlarda önemi iyice artmaktadır. * Selçuk Üniversitesi, Akşehir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected] Selçuk Üniversitesi, Akşehir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected] ** © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Hasta tatmini, günümüz sağlık yönetimi anlayışının en önemli bileşeni olup, gerek yönetim ve organizasyon yapısında, gerekse hastanelerin hastalara hizmet sunumunda büyük önem verdikleri bir konu haline gelmiştir. Hasta tatmininin sağlanması sadece hasta tarafının çıkarlarının korunması açısından değil, aynı zamanda hastanenin işlem ve faaliyetlerinde hedeflerine ulaşmalarında da büyük önem taşımaktadır. Sağlık hizmetlerinin temel amacı toplumun ihtiyacı olan farklı sağlık hizmetlerini, hastanın istediği kalitede, istediği zamanda ve mümkün olan en düşük maliyetle sunmaktır. Hızla değişen teknoloji, artan maliyetler, artan hasta şikâyetleri ve yaygınlaşan iyi bakım talepleri sağlık hizmetlerinin daha karmaşık bir yapıya bürünmesine neden olmuştur. Türkiye’de sağlık sektöründeki işletmelerin sayısının hızlı nüfus artışını karşılayamadığı bir gerçektir. Toplumun gelir düzeyinin artması ile birlikte hastaların daha iyi bir hizmet alma beklentisi oluşmuştur. Sağlık işletmelerinin sayısının yetersizliği, hastanelerde çalışan doktor ve hemşire sayılarının eksikliği, malzeme ve ekipmanların hastaların ihtiyaçlarını karşılamadaki yetersizliği bu sektörde düzeltici önlemlerin alınmasını ve hizmet kalitesinin yükseltilmesini gerekli kılmaktadır. Bu gereklilik ise, hizmet kalitesinin ölçümünü beraberinde getirmektedir (Zerenler ve Öğüt,2007). Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, günümüz sağlık hizmetlerinde kalitenin sağlanması ve sürdürülebilir bir duruma getirilmesi gerek rakipler karşısında rekabet avantajı sağlanması gerekse, hastaların tatmin olmalarında büyük avantajlar sağlayacağından yöneticilerin bu konularda güncel gelişmeleri yakından takip etmeleri ve sağlık kuruluşlarına yenilikleri zamanında getirmeleri son derece büyük bir önem taşımaktadır. SAĞLIK HİZMETLERİNDE HİZMET KALİTESİ VE HASTA TATMİNİ Kalite; bir ürün ya da hizmetten yararlananların belirli ihtiyaçlarının karşılanması sonucunda sağlanan memnuniyetin ifadesidir. Kaliteyi sağlık hizmetleri sistemine entegre etmenin en önemli aracı ise, tedarikçilerin, hastaların ve doktorların farklı beklentileri arasında mutlaka denge kurulmalı ve hesap verebilir niteliklere sahip bir sistem tasarlanmalıdır(Mcglynn.1997). Hizmet kalitesinin ise kesin bir tanımının yapılması oldukça zordur. Öyle ki hizmet sektörü; dış sektörlerden alınan bir ürün; şekil, kullanışlılık, yarar, renk, etiket, ambalaj vb. diğer tanıtıcı özellikleri kullanılarak kalite yönüyle değerlendirilebilir. Hizmet kalitesini değerlendirmek için fiziksel araçların olmayışı ve eksikliği tüketicileri başka özelliklere göre değerlendirmeye zorlamaktadır. Hizmet kalitesi soyut bir kavram olduğundan, hizmeti planlayan ve sunanlar için, hastalarının kaliteyi nasıl algıladıklarını anlamaları güç olabilmektedir(Bıyıklı,2007). Sağlık kalitesi ile ilgili sorunlar dünyanın her yerinde herhangi bir sağlık sisteminde çok önemlidir. Birçok araştırmacı bu konunun önemini belirterek, hastaların beklentileri ve kalite algıları ile sağlık kalitesini ilişkisini almış"oldukları hizmetlerin hastaların beklentilerini karşılama yeteneği olarak ifade etmişlerdir (Pui-Mun Lee, 2006, Evans ve Lindsay 1996, Odgerel Chimed,2012 ).Bu nedenle hasta tatmininin önemli olduğu konusunda genel bir ortak görüş olduğu ifade edilebilir. Sağlıkta kalite konusundaki tartışmalar, önemli bir dereceye kadar hasta memnuniyeti üzerindedir. Bu tartışmaları desteklemek üzere yapılan birçok çalışma hastaların sağlık hizmetlerinden memnuniyetinin sağlanması için verilen sağlık hizmetleri yanı sıra,tıbbi bilgilerin doktorlar tarafından hastalara açık bir biçimde izah edilmesiyle de ilgili olduğunu göstermiştir (Andaleeb, 2007). Sağlıkta algılanan hizmet kalitesi tanımlaması hastanın tatmin olma düzeyi ile açıklanır. Tatmin olmuş hasta işletme için devamlı ve nispeten düşük maliyetli vekârlı tüketicidir. Ancak hastanın kalite beklentisini tanımlamak kolay değildir. Kalite beklentisinin hastanın zihninde tek bir tanımı yoktur. Bunun yerine hastanın kalite beklentisi iki farklı boyutta kendini gösterir. Bunlardan ilki; hastanın arzuladığı kalite ve hastanın kabul edeceği kalite boyutudur. Ayrıca hastanın kalite beklentisi sektörden sektöre ve zaman içinde değişiklik gösterebilmektedir. (Rust ve diğerleri,1995; Aksoy, 2005; Parasuraman ve diğerleri, 1991) Diğer boyutu ise, hizmeti almadan önceki beklentileri ve aldıktan sonraki algılarıdır. Bu durum hastanın hizmetle ilgili genel düşüncesini oluşturur. (Teas, 1993; Grönroos,1984,Papatya vd,2012). Genellikle sağlık hizmetlerinin verilmesiyle hizmet çıktılarının ölçülmesi arasında önemli sayılabilecek bir zaman aralığı vardır. Bazı durumlarda, çıktının ne olduğunun değerlendirilmesi ya çok zordur ya da neredeyse imkansızdır. Ayrıca, Sağlık hizmetini alan birçok hasta, sağlık hizmetinin uygun bir şekilde verilip verilmediği; hatta, gerekli olup olmadığı konusunda yeterli uzmanlık ve beceriye sahip değildir (Newcome, 1997 ve Williams 1994, Dursun ve Çerçi,2005). Tüm bunların bir sonucu olarak da, hasta, konunun teknik boyutunun dışında kalan hasta-doktor ilişkisi ve/veya hastane ortamı gibi dolaylı nitelikteki kriterleri kullanarak hizmet kalitesini değerlendirme yoluna gitmektedir (Bowers vd., 1994; Ettinger, 1998 ve Donabedian, 1988, Dursun ve Çerçi, 2005). Bu açıdan, hizmet kalitesini sağlık hizmetini alan hastanın bakış açısıyla açıklayan hizmet kalitesi yaklaşımı, hizmet sağlayıcılar için iyi bir stratejik çerçeve sunmaktadır. Sağlık işletmelerinin kendine has birtakım özellikleri bulunmaktadır ve bunlar aşağıdaki gibi ifade edilebilir (Kiymir,1995,Zerenler ve Öğüt,2007). 10 Atila KARAHAN – Emine ARSLAN • Hastaneye gelen her hasta farklı tanı ve tedavi özellikleri göstermektedir. Belli bir zaman için hastaneye yönelen ya da yönelecek olan talep çoğu zaman doğru tahmin edilememektedir. • Hastaneler talep değişikliğine kısa dönemde uyum sağlayamamaktadır. • Hizmetin üretimi stoklanamamaktadır. Üretildiği anda tüketilmektedir. • Sağlık işletmelerinde aşırı işbölümü ve uzmanlaşma, nitelikli personel artışı ile beraber işgücü maliyetlerindeki artışı da getirmektedir. • Her hastaya uygulanan sağlık hizmetinin bileşiklik göstermesi hizmetin tanımlanmasını olanaksızlaştırmakta ve çıktıların standart olmasını engellemektedir. Sağlık sektöründe kalite ile ilgili ilk çalışmalardan biri Smith ve Houston’un 1983 yılındaki çalışmasıdır. Yazarlar bu çalışmada hastane hizmet faktörlerini altı grupta toplamışlardır. Bunlar, yatış işlemleri, taburcu işlemleri, hemşire ilgisi, yemek servisi, odanın temizliği ve teknik hizmetlerdir. Bu faktörler yatan hastalar için belirlenmiş ve bu faktörlerin hasta tatminini etkilediği belirtilmiştir. Bir başka çalışmada ise, sağlık sektöründe müşteriler (hastalar) hastane çalışanlarından arkadaşlık seviyesinde yakın ilgi beklemektedirler. Bu sayede hasta tatmininin arttığı belirtilmiştir (Butler ve Sharon,1996). Başka bir ifadeyle, hastane çalışanlarının yakın ilgisi hastanın kalite algılamasını etkilemektedir. Carman 2000 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaptığı bir çalışmada, hastanelerdeki hizmet kalitesini iki boyutta incelemiştir. Bunlar, teknik hizmetler ve kat hizmetleridir. Teknik hizmetler hemşire ve doktor hizmetini kapsamaktadır. Kat hizmetleri ise yönetimsel değerlendirilmiş olup; yemek servisi, gürültü, oda sıcaklığı, temizlik ve hastanenin park alanı gibi faktörleri kapsamaktadır (Carman, 2000,Yağcı ve Duman, 2006). Hastanelerin sağlıklı toplum yaşamındaki rolünün gün geçtikçe önemli hale geldiği bilinmektedir. Bu bağlamda toplam kalite yönetim anlayışı da kentleşme, sanayileşme ve sosyal güvenlik kapsamının genişletilmesi gibi etkenlerle büyük bir önem kazanmaktadır (Seçim,1985). Çünkü TKY’nin kuramlarda başarıya ulaşabilmesi için yapılan birçok araştırma göstermiştir ki bir kurumda; istatistik, eğitim, yönetimin sorumluluklarını tespit edilmiş olması, çalışanların istekli bir şekilde çalıştırılması, araştırma geliştirme faaliyetlerinin yapılarak hizmetlerin geliştirilmesi ve bunun için kaynak oluşturulması, bilimsel gelişmelere duyarlı hareket edilmesi gerekmektedir (Kavuncubaşı, 2000). Bunların dışında başarının ödüllendirilmesi ve örgüt içi iletişim mekanizmasının sağlanması, ekip çalışmasında aksama olmaması ve halka dönük işletmecilik faaliyetlerinin olması gerekmektedir (Tekinkuş vd, 2003). Hasta tatmini günümüzde sağlık hizmetlerinin kalitesi, verimliliği ve etkinliğini değerlendirmede kullanılan önemli bir kavram olmuştur. Artık sağlık hizmeti sunucuları hastaların beklenti ve ihtiyaçları ile bu hizmet sunumundan algıladıkları tatmin sonuçlarına göre hareket etmektedir. Sağlık sektöründe de müşteri veya hasta odaklılığın artması ile birlikte hasta tatminine verilen önem ve hasta tatmini değerlendirme araştırmalarında önemli artış yaşanmıştı (Huang vd, 2004). Hasta tatmini; hastaların aldıkları sağlık hizmeti veya tıbbi bakımla ilgili beklenti, deneyim ve değer yargılarını ihtiva eden ve daha çok hastaların algılamalarına dayanan bir kavramdır. Algılanan hasta tatmini boyutunda daha çok hastaların görüş ve değerlendirmeleri esas alınmaktadır (Kersink, 2000). Bundan dolayı hasta, algıladığı kalite ile beklediği kalite arasında yaptığı kıyaslama sonucunda tatmin olup olmadığına karar vermektedir. Hasta tatmini, hasta uyumu ve sonuç üzerinde olumlu olabilecek bir etkiyi de beraberinde getirmektedir (Simpon vd,1991). Müşteri bağlılığı ile ilgili literatür incelemesi yapıldığında konu hakkında çok farklı tanımlamaların yapıldığını görmekteyiz. Genel olarak müşteri bağlılığı: müşterilerin tercihlerinde değişikliğe neden olabilecek pazarlama çabalarına rağmen aynı mal veya hizmeti tekrar satın almak (Oliver, 1999). sürekli olarak rastlantısal ve gelişigüzel olmayan bir satın alma davranışı göstermek (Griffin,1995). vb., tanımlamaların yapıldığını görmekteyiz. Sağlık hizmeti sunumunda hastaların sağlık kurumuna bağlılığı sağlık kurumunun misyonuna ulaşması ve bunu sürdürmesi için temel bir strateji olabilir. Hastalar memnun olduğunda; daha kaliteli bakıma ulaşılabilir, çalışanların iş doyumu artarak devir hızı azalabilir, kurumun finansal olarak sağlam bir yapıya kavuşması ve rekabet gücünün artması söz konusu olabilir (Hendriks vd, 2006). Bütün bu sayılan nedenlerden dolayı hastaların sağlık kuruluşlarından almış oldukları sağlık hizmetlerinin kalitesi hastaların beklentilerini karşılayacağından ve hastaların oluşabilecek başka bir rahatsızlığında tereddütsüz aynı sağlık kurumunu tercih edeceğinden bu durum kurumsal bağılılık açısından önem taşımaktadır. ARAŞTIRMANIN AMACI VE YÖNTEMİ Bu araştırmanın amacı, hastanelerde hasta tatmini ile hizmet kalitesi arasındaki ilişkinin ortaya konulmasıdır. Bu amaçla araştırma kapsamında seçilen üniversite hastanesi çalışanları üzerinde yüz yüze anket uygulaması yapılarak, kamu kurumlarında hizmet kalitesi algısı ve hasta tatmini arasındaki ilişki ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma Afyon 11 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Kocatepe Üniversitesi Hastanesinin servislerinden 2010 yılı Nisan Ayında hizmet alan hastalar üzerinde yatış yapan hastaların yattıkları kliniklere göre yapılan kesitsel nitelikte bir çalışmadır. Hasta tatmininin ölçümünde en yaygın kullanılan yöntem, anket yöntemidir (Varinli ve Çakır, 2004). Bu bağlamda araştırmamızda yöntem olarak; hastanede bir süre kalmış (yatış verilmiş) ve taburcu edilerek hastaneden ayrılmak üzere olan 308 hastaya anket uygulanmıştır. Anket uygulanmasına geçilmeden önce 33 hastaya anket soruları yöneltilmiş ve pilot çalışması yapılarak anket soruları değerlendirilmiştir. Anket sorularının seçiminde bu alanda daha önce yapılan master tezi (Karahan,2000). ve yayınlanmış bazı makalelerden yararlanılmıştır (Baş ve Ardıç,2001). Anketin ne ölçüde güvenilebilir bir ölçüm gerçekleştirdiğinin tespiti için, güvenilirlik analizi yapılmış ve güvenilirlik katsayısı Cronbach Alpha değeri 0,87 olarak yani 1 ’e çok yakın bulunmuştur. Bu oran oldukça yüksek ve kabul edilebilir bir orandır (Hair,1998). Araştırmanın Hipotezleri: Araştırmada temel olarak şu hipotezler üzerinde durulmaktadır: Hı: Hizmet Kalitesi ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. H2: Güvenilirlik ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. H3: İşlem Gerçekleştirme ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. H4:Hasta Bağlılığı ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. ARAŞTIRMAYA KATILANLARIN DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ Tablo 1. Demografik Özellikler ÖZELLİKLER YAŞ CİNSİYET MESLEKTEKİ KIDEM STATÜ KURUMDAKİ KIDEM SAYI 123 102 83 127 181 76 91 83 58 122 77 109 69 87 94 58 308 21-30 yaş 31-40 yaş 41 yaş ve üzeri Kadın Erkek 3 yıldan az 3-6 yıl 7-10 yıl 11 yıl ve üzeri Hemşire Hekim İdari Personel 3 yıldan az 3-6 yıl 7-10 yıl 10 yıl ve üzeri TOPLAM YÜZDE(%) 39,9 33,2 26,9 41,3 58,7 24,6 29,6 26,9 18,9 39,6 25,0 35,4 22,4 28,3 30,5 18,8 100 Tablo 1 incelendiğinde çalışmaya katılanların %39,9’unun 21-30 yaş, %33,2’sinin 31-40 ve %26,9’unun 41 yaş ve üzerinde olduğu görülmektedir. Yine katılımcıların %41,3’ünün kadın, %58,7’sinin erkek olduğu görülmektedir. Meslekteki kıdemlere bakıldığında, %24,6’sının 3 yıldan az, %29,6’sının 3-6 yıl arasında, %26,9’unun 7-10 yıl ve %18,9’unun 11 yıl ve üstünde çalışma süreleri olduğu anlaşılmaktadır. Hastane çalışanlarının statü düzeylerine bakıldığında, %39,6’sının hemşire, %25,0’inin hekim ve %35,4’ünün de idari personelden oluştuğu görülmektedir. Kurumdaki kıdeme bakıldığında, %22,4’ünün 3 yıldan az, %28,3’ünün 3-6 yıl arası, %30,5’inin 7-10 yıl arası ve %18,8’ininde 11 yıl ve üzeri çalışanlardan oluştuğu görülmektedir. 12 Atila KARAHAN – Emine ARSLAN Tablo 2. Hastaların Aldıkları Hizmetin Kalitesine İlişkin Algılama ve Değerlendirmeleri Hastane İle İlgili Değerlendirmeler Ortalama Std.Sapma 1 Hastanenin genel temizliği 4,35 0.94 2 Hastanenin ziyaret saatleri 4,24 0.92 3 Çarşafların temizliği 4,16 0.96 4 Hasta odalarının temizliği 4,02 0.95 5 Hasta odalarının aydınlatılması 3,76 0.98 6 Hastanedeki ortamın gürültüsüz olması 3,50 0.72 7 Hastanenin iletişim olanakları 3,38 0.92 8 Hastanenin yön levhaları 3,34 0.95 9 Kayıt işlemlerinin kolay ve hızlı gerçekleşmesi 3,32 0.88 10 Hasta yataklarının rahatlığı 3,29 0.90 11 Uygulanan fiyatların bütçe uygunluğu 3,27 0.71 12 Hastane yemeklerinin lezzeti 3,18 0.88 13 Hastane yemeklerinin dağıtılması 3,09 0.86 14 Muayene olabilmek için beklenen süre 2,97 0.89 15 Laboratuar ve diğer tıbbi hizmetlerden kolay yararlanma 2,78 0.75 16 Hastane yemeklerinin çeşitliliği 2,72 0.83 17 Hastane yemeklerinin sıcaklığı 2,66 0.91 18 Hastane kantin hizmetleri 2,45 0.86 19 Hastanenin ulaşımı 2,31 0.92 20 Hasta odalarının havalandırılması 2,24 0.85 Not: (i) n=308; (ii) ölçekte 1“hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum” anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova testine göre (x2=627,362 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır. Tablo 2’de araştırmaya katılan hastaların; hastane, doktorlar ile personelle ilgili değerlendirmeleri, genel olarak hastanede verilen sağlık hizmetleri dikkate alındığında hizmet alınan hastanenin tekrar tercih edilme ve başkalarına tavsiye etme durumu yer almaktadır. Tabloya göre; araştırmaya katılan hastaların hastane ile ilgili olarak sırasıyla “hastanenin genel temizliği (4,35)”, “hasta ziyaret saatleri (4,24)”, “hastanedeki çarşafların temiz olması (4,16)” ve “hastane odalarının temizliği (4,02)” açılarından genel olarak oldukça memnun kaldıkları görülmektedir. Bununla birlikte hastaların hizmet aldıkları hastaneye ilişkin olarak “hastanenin kantin hizmetleri (2,45)”, “hastanenin ulaşımı (2,31)” ve “hasta odalarının havalandırılması (2,24)” faaliyetlerinden diğerlerine oranla daha az memnun oldukları görülmektedir. Tablo 3. Hastaların Doktorlarla İlgili Aldıkları Hizmetin Kalitesine İlişkin Algılama ve Değerlendirmeleri Doktorlarla İlgili Değerlendirmeler Ortalama Std.Sanma Doktorların uygulanan tedavi, tetkikler, ilaçlar ve hastalık hakkında bilgilendirmeleri 4,21 0.85 Doktorların hastaları dinlemek için ayırdığı zaman 4,17 0.78 Tetkik ve tedavinin doğru yapıldığına güven duyulması 4,15 0.87 Doktorların ilgi ve yakınlık göstermesi 4,08 0.85 Doktorlarla görüşme kolaylığı 3,73 0.79 Tetkik sonuçlarını doktora gösterebilme kolaylığı 3,53 0.78 Doktorların saygı, nezaket ve anlayışları 3,30 0.88 Doktora güven duyma 2,49 0.89 Doktorların kontrolleri 2,38 0.91 Not: (i) n=308; (ii) ölçekte 1 “hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum” anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova testine göre (%2=554,321 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır. Tablo 3’te görüldüğü gibi, araştırmaya katılan hastaların hizmet aldıkları doktorlarla ilgili en çok memnun oldukları faaliyetlerin sırasıyla “doktorların uygulanana tedavi, tetkikler, ilaçlar ve hastalık hakkında bilgilendirmeleri (4,21)”, “doktorların dinlemek için ayırdığı zaman (4,17)”, “tetkik ve tedavinin doğru yapıldığına güven duyulması (4,15)” ve “doktorların ilgi ve yakınlık göstermesi (4,08) olduğu görülmektedir. Bununla birlikte hastaların doktorlarla ilgili olarak diğer faaliyetlere kıyasla daha az memnun oldukları “değerlendirmeleri tetkik sonuçlarını doktora gösterebilme kolaylığı” (3,53) “doktorların saygı, nezaket ve anlayışları” (3,30), “doktora güven duyma” (2,49) ve “doktorların kontrolleri” (2,38) şeklindedir. 13 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Tablo 4. Hastaların Hastane Personeli (Hemşire ve İdari Personel) İle İlgili Aldıkları Hizmetin Kalitesine İlişkin Algılama ve Değerlendirmeleri Hemşire ve Diğer Personellerle ilgili Ortalama Std.Samna Değerlendirmeler Personelin nezaket ve anlayışları 3,59 0.88 Personelin ilgi ve yakınlık göstermesi 3,47 0.77 Personelin verdikleri bilgiler 3,36 0.81 Görevli personelin işe ilgisi, nezaketi, yardımseverliği 3,28 0.82 Personelin kontrolleri ve bakımları 3,21 0.89 Personelin hastalan dinlemeleri ve anlamaları 3,18 0.82 Hastane personelinin genel olarak birbirleriyle uyum içerisinde çalışması 2,78 0.83 Personelin çalışma düzenleri 2,57 0.79 Personelin iyi, temiz giyimli ve düzgün görünüşlü olması 2,44 0.91 Personele ulaşma kolaylığı 2,38 0.86 Not: (i) n=308; (ii) ölçekte 1 “hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum” anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova testine göre (%2=491,179 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır. Tablo 4’te görüleceği üzere, araştırmaya katılan hastaların, hastanelerdeki personellerle ilgili olarak değerlendirmeleri dikkate alındığında; sırasıyla “personelin saygı, nezaket ve anlayışları (3,59)”, “personelin ilgi ve yakınlık göstermesi (3,47)”, “personelin verdikleri bilgiler (3,36)” ve “görevli personelin işe ilgisi, nezaketi, yardımseverliği (3,28)” faaliyetlerinde diğerlerine göre daha memnun kaldıkları görülmektedir. Hastanelerde hizmet veren personele ilişkin olarak, görevli olarak daha az memnun kalınan faaliyetleri ise, “personelin genel olarak birbirleriyle uyum içerisinde çalışması (2,78)”, “personelin çalışma düzenleri (2,57)”, “personelin iyi, temiz giyimli ve düzgün görünüşlü olması (2,44)” ve “personele ulaşma kolaylığı (2,38)” şeklindedir. Tablo 5. Hastaların Hastane İle İlgili Genel Değerlendirmeleri Ortalama Std.Sanma Hastaların genel olarak hastanede verilen sağlık hizmetleri hakkındaki genel düşünceleri 3,84 0.88 İhtiyaç olduğunda hastaneyi tercih etme durumu 3,68 0.85 Hastaneyi tavsiye etme durumu 4,14 0.78 Not: (i) n=308; (ii) Sağlık Hizmetleri hakkındaki düşünce ile ilgili ölçekte 1 “hiç memnun değilim”, 5 “çok memnunum” anlamındadır; (iii) Friedman çift yönlü Anova testine göre (%2= 106,622 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır, (iv) Hastaneyi tekrar tercih etme durumu ile ilgili ölçekte 1 “kesinlikle etmem”, 5 “kesinlikle ederim” anlamındadır. Friedman çift yönlü Anova testine göre (x2=86,124 ve p<,001) sonuçlar istatistiksel bakımdan anlamlıdır. Tablo 5’te yer aldığı gibi, araştırmaya katılan hastaların hastaneye, doktorlara ve personele ilişkin görüşleri ışığında hastanenin genel hizmet kalitesi ile ilgili görüşleri açısından değerlendirildiğinde; “Hastanede verilen sağlık hizmetleri hakkındaki genel düşünce (3,84)”, “ihtiyaç duyulduğunda hastaneyi tekrar tercih etme durumu (3,68)” ve “hastaneyi başkalarına tavsiye etme durumu (4,14)” olduğu görülmektedir. Tabloda yer alan kimi olumsuz düşüncelere ve hizmet kalitesindeki memnuniyetsizliklere rağmen, araştırmaya katılan hastalar, hizmet aldıkları hastanelerin genel hizmet kalitesinin ortalamanın üzerinde olduğunu düşünmektedir. İhtiyaç duyulması halinde hizmet alınan hastanenin tekrar tercih edilmesi ve başkalarına tavsiye edilmesi konusunda da hastaların genel anlamda memnun oldukları görülmektedir. HİPOTEZLERE İLİŞKİN ANALİZLER Araştırmada hizmet kalitesini belirleyen üç unsur, güvenilirlik, işlem gerçekleştirme ve hasta bağlılığı ile hasta tatmini arasındaki ilişkinin belirlenmesi için kurulan hipotezlerin araştırılması için, anket bilgilerinden elde edilen veriler korelasyon analizine tabi tutularak, ilgili sonuçlar aşağıda verilmiştir. Hasta tatmini ile genel olarak hizmet kalitesi arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden yararlanılmıştır: 14 Atila KARAHAN – Emine ARSLAN Hı: Hizmet Kalitesi ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. Tablo 6. Hizmet Kalitesi ve Hasta Tatmini Arasındaki İlişki Hizmet Kalitesi Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Hasta Tatmini Sig. (2-tailed) N ** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). 1 Hizmet Kalitesi 308 ,884(**) ,000 308 Hasta Tatmini ,884(**) ,000 308 1 308 Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi tutulmuştur. Sonuç olarak; hizmet kalitesi ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,884; p<0.01). Bu durum hizmet kalitesinin işlem gerçekleştirme ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ilk hipotezi kabul edilmiştir. Hasta tatmini ile güvenilirlik arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden yararlanılmıştır: H2: Güvenilirlik ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. Tablo 7. Güvenilirlikle Hasta Tatmini Arasındaki İlişki Güvenilirlik 1 308 Güvenilirlik Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Hasta Pearson Correlation Tatmini Sig. (2-tailed) N ** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). ,619(**) ,000 308 Hasta tatmini ,619(**) ,000 308 1 308 Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi tutulmuştur. Sonuç olarak; güvenilirlik ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,619; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin güvenilirlik ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ikinci hipotezi de kabul edilmiştir. Hasta tatmini ile işlem gerçekleştirme arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden yararlanılmıştır: H3: İşlem Gerçekleştirme ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. Tablo 8. İşlem Gerçekleştirme İle Hasta Tatmini Arasındaki İlişki İşlem Gerçekleştirme 1 İşlem Gerçekleştirme Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Hasta Tatmini Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N ** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). 308 ,543(**) ,000 308 15 Hasta Tatmini ,543(**) ,000 308 1 308 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi tutulmuştur. Sonuç olarak işlem gerçekleştirme ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,543; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin işlem gerçekleştirme ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın üçüncü hipotezi de kabul edilmiştir. Hasta tatmini ile hasta bağlılığı arasındaki ilişkiyi belirlemek için araştırmada aşağıdaki hipotezden yararlanılmıştır: H4: Hasta Bağlılığı ile Hasta Tatmini Arasında Pozitif Yönde Anlamlı Bir İlişki Vardır. Tablo 9. Hasta Bağlılığı İle Hasta Tatmini Arasındaki İlişki Müşteri Bağlılığı 1 Hasta Bağlılığı Pearson Correlation Sig. (2-taiIed) N HastaTatmini Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N ** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). 308 ,449(**) ,000 308 Hasta Tatmini ,449(**) ,000 308 1 308 Hipotezin testi için anket verilerinden elde edilen bilgiler 0.01 anlamlılık düzeyinde korelasyon analizine tabi tutulmuştur. Sonuç olarak; hasta bağlılığı ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki vardır (r=,449; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin hasta bağlılığı ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın son hipotezi de kabul edilmiştir. SONUÇ VE ÖNERİLER Günümüzün hızla dönüşen ve giderek daha rekabetçi hale gelen sağlık sektöründe faaliyet gösteren hastanelerin sundukları hizmetlerin kalitesinin ölçülmesi ve iyileştirilmesi önemli bir zorunluluk haline gelmiştir. Araştırmada, hastanenin genel temizliği, hastanenin ziyaret saatleri, çarşafların temizliği, hasta odalarının temizliği hastalar tarafından yeterli görülmektedir. Bununla birlikte, hastane kantin hizmetleri, hastanenin ulaşımı, hasta odalarının havalandırılması açısından iyileştirici önlemlerin alınması gerekmektedir. Bilişim teknolojilerinin her sektörden ve her düzeyden işletmeye yönetsel ve operasyonel alanlarda önemi yadsınamaz katkılar sağladığı bir ortamda, her türlü teknolojik altyapının sunulduğu hastaların rutin kayıt işlemleri için bekletilmesi, bütünsel hatta teknik hizmet kalitesi algılamasını olumsuz biçimde etkileyebilmektedir. Yapılan bu araştırmada, hastanede hizmet kalitesi ve hasta tatmini arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmada konu olarak seçilen 308 hastane çalışanı üzerinde anket uygulaması yapılarak, hasta tatmininin hizmet kalitesi ile arasındaki etkileşimin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada hizmet kalitesi güvenilirlik, işlem gerçekleştirme ve hasta bağlılığı alt boyutları ile incelenmiştir. Her bir alt boyut için hasta tatmini ile korelasyon analizi yapılarak, araştırmanın son hipotezinde bu alt boyutların ortalaması ile elde edilen toplam hizmet kalitesi puanı ile hasta tatmini arasındaki ilişki incelenmiştir. Hizmet kalitesinde belirleyici olarak kullanılan güvenilirlik, işlem gerçekleştirme ve hasta bağlılığı alt boyutlarının üçünün ortalaması ile alman hizmet kalitesinin hasta tatmini ile arasındaki ilişkinin belirlenmesinde, hizmet kalitesi ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur (r=,884; p<0.01). Bu durum hizmet kalitesinin işlem gerçekleştirme ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ilk hipotezi kabul edilmiştir. Bu durum hastanede hasta tatmininin büyük önem arz ettiğini ve bu kurumların da özel sektördeki kurum ve kuruluşlar gibi bu konunun üzerine gitmelerinin gerektiğini göstermektedir. Hastanenin güvenilirliği ile hasta tatmini arasındaki ilişkinin analizi için yapılan korelasyonda, güvenilirlik ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişkinin olduğu görülmüştür (r=,619; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin güvenilirlik ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın ikinci hipotezi de kabul edilmiştir. Ayrıca korelasyon kat sayıları göstermektedir ki hastaneden faydalanan hastalar için hastanenin güvenilirliği, hasta tatmininden de önce gelmektedir. 16 Atila KARAHAN – Emine ARSLAN Hastanede işlem gerçekleştirme ve hastanelerin bu kurumdan memnun olmalarının tayini için yapılan korelasyon sonuçları, işlem gerçekleştirme ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişkinin varlığını göstermektedir (ı=,543; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin işlem gerçekleştirme ile ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile araştırmanın üçüncü hipotezi de kabul edilmiştir. Yine korelasyon katsayılarına bakıldığında, işlem gerçekleştirme hasta bağlılığından önemli olurken, işlem gerçekleştirmeye göre daha az önem arz etmektedir. Hasta bağlılığı ve hasta tatmini arasındaki ilişkinin incelenmesinde, hasta bağlılığı ile hasta tatmini arasında pozitif yönde bir ilişkinin var olduğu görülmüştür (r=,449; p<0.01). Bu durum hasta tatmininin hasta bağlılığı ile ilişkisinin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Dolayısı ile araştırmanın dördüncü hipotezi de kabul edilmiştir. Yapılan bu araştırma göstermektedir ki gelişen kamu hizmeti anlayışı sadece yönetimde değil, sunulan hizmetin alımındaki algıda da kendisini göstermektedir. Hastane hizmetlerinden yararlanan hastalar giderek daha bilgili olurken, verilen hizmetin kalitesi büyük bir öneme sahip olmaktadır. Bu nedenle, hastanede görev alan ve değer yaratan tüm çalışanlara bu konuda eğitim verilmesi ve kendinden beklenen sorumluluklarını yerine getirmesi, hastanenin genel hizmet kalitesinin iyileştirilmesi ve hasta tatmininin sağlanması açısından stratejik önem taşımaktadır. Çalışanlara özellikle, hastaların genel olarak memnuniyetsizliğine yol açan faktörler dikkate alınarak eğitimler verilmelidir. Hastane çalışanlarının hastalara kişisel ilgi göstermesi, hastaları beklentilerini karşılayabilecek nitelikte bilgiler vererek aydınlatması, hastalara karşı sabırlı ve nazik olması, hastaların algıladıkları hizmet kalitesini önemli ölçüde artıracaktır. KAYNAKÇA AKSOY, R. (2005). “Zonguldak’ta Ayakta Tedavi Tüketicilerinin Sağlık HizmetiKalite Değerlemesi”, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal BilimlerDergisi, 1 (1): 91.104. ANDALEEB, S. (2007). Patientsatisfaction with healthcareservices in Bangladesh. HealthPolicy and Planning 22: 263273. BAŞ, T ve ARDIÇ ,K (2001). Sağlık Sektöründe Hizmet Kalitesinin (Müşteri Tatminini Ölçülmesi), Sakarya Doğum ve Çocuk Bakımevi Hastanesinde Bir Uygulama, Sosyal Bilimler Dergisi, No:4, Sakarya. BERRY, L., PARASUROMEN and ZEİTHAML ve Ark. , (1985). “Quality Counts İn Services, Too, Business Horizans”, s.44. BIYIKLI, Hikmet, (2007).Sağlık İşletmelerinin Kurumsal Birleşmelerinin Müşteri Memnuniyeti Üzerine Etkisi, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, s.63. BOWERS, M.R., J.E. SWAN and W. KOEHLER (1994). “WhatAttributesDetermine Quality and Satisfaction With HealthCare Delivery”, Health BUTLER, D, SHARON L. Oswald and Douglas E.TURNER, (1996). “The Effects Of Demographics On Determinants Of Perceived Health-Care Service Quality: The Case Of Users And Observers”, Journal Of Management İn Medicine, Vol.10, Nob5, s.8-20.Care Management Review, 19 (4), pp. 49–55. CARMAN, J. M., (2000). “Patient Perceptions Of Service Quality: Combining the Dimensions”, Journal of Management Of Medicine, v.14, n.5/6, s.339-356. DURSUN,Y, ERÇİ,M,.(2004). Algılanan Sağlık Hizmeti Kalitesi, Algılanan Değer,Hasta Tatmini ve Davranışsal Niyet İlişkileri Üzerine Bir Araştırma, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 23, TemmuzAralık , ss. 1-16. DONABEDIAN, A. (1988). “QualityAssessment and Assurance: Unity ofPurpose, Diversity of Means”, Inquiry25 (Spring), pp. 175–192. ETTINGER, W.H. (1998). “Consumer-Perceived Value: The Key to a Successful Business Strategy in the Healthcare Marketplace”, Journal of theAmericanGeriatricsSociety, 46 (1), pp. 111–113. EVANS, J. & LİNDSAY, W., (1996). The Management and Control of Quality. Cincinnati: West Publishing Company. Government of Mongolia, D. o. H., 2008. Healthindicators 2008, Ulaanbaatar. GRÖNROOS, C. (1984). “A Service Quality Model and its Marketing Implications”,EuropeanJournal of Marketing, 18 (4): 36-44. GÜRCAN ,P,NURHAN, P,A. BUĞRA ,H(,2012). Sağlık İşletmelerinde Algılanan Hizmet Kalitesi ve Hasta Memnuniyeti,kku..Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi, Cilt 2 Sayı 1,87-108. 17 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi HAİR, J., ANDERSON, R., TATHAM, R. VE BLACK, W. (1998). Multivariate Data Analysis, Prentice- Hall, International (UK) Limited, London. HENDRİKS, A; SMETS, EM; VRIELINK, MR; VANES, S;. DEHAES, J. (2006).Is personality a determinant of patient satisfaction with hospital care? International Journal for Quality in Health Care, 18 (2): 152-158. HUANG, J; LAİ, C; TSAL, W; WEHG, R; HU, W; YANG, D. (2004). Determining factors of patient satisfaction for frequent users of emergency services in a medical center. Journal of Chinical Medical Association, 67 (3): 403-410. KARAHAN, A, (2000).Sağlık Hizmetlerinde Kalite İyileştirilmesi ve Afyon Göğüs Hastanesi Örneği, Yayınlanmamış yükseklisansTezi, Afyon. KAVUNCUBAŞI, Ş., (2000). Hastane ve Sağlık Kurumlan Yönetimi, Siyasal Kitapevi, Ankara, s.291-304. KERSİNK, J. (2000). Patient satisfaction with hospital care: Effects Of Demographic And Institutional Characteristics. International Journal for Quality in Health Care, 12 (2): 143-147. KİYMİR, B, (1995). “Sağlık Kuruluş Kalite Yönetimi”, 1. Ulusal Sağlık Kuruluşları ve Hastane Yönetimi Sempozyumu, 4-7 Mayıs 1994, Kuşadası.Aydın, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, s. 15. MCGLYNN, E, (1997).“A Six Chalenges in Measuring the Quality of Health Care”, Health Affairs, May/June, s.7. NEWCOME, L.N. (1997). “Measuring of Trust in HealthCare”, HealthAffair, 16(January/February), pp. 50–51. ODGEREL C,O,(2012).Patientsatisfaction and service qualityperception at districthospitals in Mongolia,RitsumeikanJournal of Asia Pacific Studies Volume 31, 2012. PARASURAMAN, A., BERRY, L. L., ZEİLTHAML, V. A. (1991). “UnderstandingCustomerExpectations of Service”, Sloan Management Review, 32 (3): 39-48. PUİ-MUN LEE, P. 2006. Impact of deficienthealthcare service quality. The TQM Magazine 18(6): 563-571. RUST, R.T., ZAHORİK A.J., KEİNİNGHAM, T.L. (1995). “Return QualityFinanciallyAccountable”, Journal of Marketing,59 (April): 58-70. on Quality (ROQ):Making Service SEÇİM, H, (1985), Hastane Yönetim ve Organizasyonu, Türkiye’de Hastanelerin Organizasyonu için Bir Model Önerisi”, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir. SIMPSON,M.,BUCKMAN,R,STEWARD,M.,MAGUİRE,P.,LİPKİN,M.,NWACK,D.ANDTİLL,J. (1991) “Doctor- Patient Cominication: the Toronto consensus”,, British Medical Journal; 303, s.385. TEKİNKUŞ, M., TATOĞLU, E., TARIM, M., (2003), Türkiye’de Kamu Örgütleride Kalite Planının Oluşturulması: Büyük Şehir Belediyeleri Örneği, 11. Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Afyon, s.552. TEAS, R.,K.(1993). “Expectations, Performance, Evaluation and ConsumersPerceptions of Quality, Journal of Marketing, 57 (October): 18-34. VARİNLİ, İ ve ÇAKIR, A, (2004). “Hizmet Kalitesi, Değer, Hasta Tatmini ve Davranışsal Niyetler Hakkındaki İlişki Kayseri’de Poliklinik Hastalarına Yönelik Bir Araştırma”, Kayseri:Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 17, s.2. WILLIAMS, S.J. (1994). “PatientSatisfaction: A ValidConcept?” SocialScience and Medicine, 38 (4), pp. 509–516. YAĞCI, M.İ. VE DUMAN T.(2006).HizmetKalitesi-MüşteriMemnuniyetiIlişkisininHastaneTercihlerine Gore Karşılaştırılması,Devlet,ÖzelveÜniversiteHastaneleriUygulaması,DoğuşÜniversitesi Dergisi,Cilt:7,sayı:2,s.218-238. ZERENLER, M. Ve Öğüt, A.,(2007).Sağlık Sektöründe Algılanan Hizmet Kalitesi ve HastaneTercih Nedenleri Araştırması: Konya Örneği, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Konya, s.5. 18 BASİT DOĞUM VE ÖLÜM SÜREÇLERİ İÇİN ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM Doç. Dr. Ahmet KAYA* ÖZET Bu çalışma, hayat sigortası ve emeklilik sistemlerine temel teşkil eden basit doğum ve ölüm süreçlerinin dağılış fonksiyonlarını kullanarak fonksiyonlar arası geçişleri mümkün kılan yaklaşımları ortaya koyan teorik bir gösterimi amaçlamaktadır. Basit doğum süreçleri, istatistiksel süreçlerin bir konusu ve araştırma alanı olarak incelenmektedir. Birçok çalışmada bu süreçler, poisson dağılışına yaklaşım gösterilerek açıklanmaya çalışılır, halbuki doğum süreçlerinde sisteme yeni katılımların olması durumunda poisson dağılışı, geometrik dağılışa yakınsamaktadır. Anahtar Kelimeler: Doğum süreci, Ölüm süreci, Poisson dağılışı, Geometrik dağılış. AN ALTERNATIVE APPROACH FOR BASIC BIRTH and DEATH PROCESSES ABSTRACT In this study, it is aimed on to show the theoritical approaches to facilitate between the functions using distribution functions of basic birth and death processes to be at the basis of life insurance and retirement system. Basic birth processes, are generally investigated as a subject of statistical processes and field of research. On many like this investigation such processes are explained by approaching to poisson distribution. However, in case of participation to basic birth system, poisson distribution is converged to geometric distribution. stribution. Keywords: Birth process, Death process, Poisson distribution, Geometric distribution. GİRİŞ Günümüzde bireysel emeklilik sisteminin gittikçe yaygınlaşması ve emeklilik sistemlerinin de artan düzeyde önem kazanması ile tahminleme işlemlerine temel teşkil eden dağılış fonksiyonlarının ayrıntılı bir şekilde tanımlanması ve araştırılması önem kazanmaktadır. Bu manada Poisson Dağılışının tek ve alternatifsiz bir seçenek olması esnek ve pratik yaklaşımların hayata geçirilmesini zora sokmaktadır. Bu bakımdan Poisson Dağılışının türevi bile olsa bazı dağılışların alternatif özellikte olduğunu bilmek, hem yaklaşım zenginliği sağlayan bir niteleme, hem de benzer alanlarda yeni çalışmalara zemin hazırlayan bir araştırma olması bakımından önemlidir. İstatistikte basit doğum süreçleri poisson dağılışından faydalanılarak açıklanır. Kesikli bir süreç olan poisson dağılışı, binom ile birlikte birçok kesikli değişken için ana dağılış özelliği taşır. Bu durum; poisson sürecinin aynı zamanda sürekli dağılışlara, mesela normale yakınsamasının bir sonucudur. Ancak üstel bir dağılış olan poisson dağılışının diğer üstel dağılışlarda olduğu gibi, üstel olmasından kaynaklanan olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve sağlam temellere oturmasını sağlamak amacıyla, yeni türevler elde etmek alternatif yaklaşımlar için faydalı olabilir. STOKASTİK SÜREÇ Stokastik süreç, yapısında ve fonksiyonel özelliği gereği olasılık dağılışları temelinde tanımlanan süreçler için yapılan tanımlamalardır. Stokastik süreçler, poisson modeli temelinde kurgulanmakta ve poisson süreci türevleri ile tanımlanmaktadır. Basit bir stokastik süreç şu şekilde tanımlanmaktadır. * Ege Üniversitesi, Tire Kutsan Meslek Yüksekokulu, [email protected] © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi (Ω,U, P) bir olasılık uzayı ve T ⊂[0,∞) olmak üzere, (.,.) :X T→ R ω t →X ω t fonksiyonu her B∈B kümesi için {(ω, t ) : X (ω,t) ∈B}∈σ U ⊗B özelliğine sahip olduğunda X (.,.) fonksiyonuna bir stokastik süreç denir. (Çınlar, 1975). POİSSON MODELİ Δt uzunluk ifadesi, küçük bir zaman aralığını, λΔt , bir olayın gerçeklenme ya da gözlenme olasılığını ifade etmiş olsun. Bu durumda birden fazla gerçeklenmelerin ihmal edildiği varsayılmıştır. Bununla beraber, iki zaman aralığında meydana gelen gerçeklenmelerin bir birinden bağımsız olduğu kabul edilmektedir. Böylece; P (0, Δt ) = 1 − λΔt ve P(0, t + Δt ) = P(0, Δt ) P(0, Δt ) = P(0, t )(1 − λΔt ). gerçeklenmiş olur. Bu eşitlik yeniden düzenlenirse, P(0, t + Δt ) − P(0, t ) = −λP (0, t ) Δt (2.1) elde edilir. Δt → 0 ⇒ dP(0, t ) dt ise, P(0, t ) Bu durumda başlangıç değerleri kullanılarak gerekli işlemler yapıldığında; birinci dereceden diferansiyel eşitlik için P (0,0) = 1 elde edilir. P (1, t ) P(0, t ) = e − λt elde edilmiş olur. için benzer diferansiyel eşitlik çözülüp P (1, t + Δt ) = P(1, t ) P(0, Δt ) + P(0, t ) P(1, Δt ) = P(1, t ) P(1 − λΔt ) + e −λt λΔt (2.2) bulunur. Buradan, P(1, t + Δt ) − P(1, t ) dP(1, t ) = = −λP(1, t ) + λe −λt Δt dt (2.3) elde edilir. − λt Benzer şekilde devam edilirse; P (1, t ) = e λt bulunur. Böylece, P (2, t ), P (3, t ),..., P ( r , t ) elde edilebilir. Olasılık ifadeleri için genelleme yapılırsa, formül aşağıdaki biçime indirgenmiş olarak elde edilir: e − λt ( λ t ) r P (r , t ) = r! (r = 0,1,2,...). Böylece, sürecin poisson olduğu doğrulanmış bulunmaktadır. (Freud, E.J., 1992). 20 (2.4) Ahmet KAYA GEOMETRİK MODEL Arka arkaya n kez tekrarlanan bir bernoulli deneyi verilmiş olsun. İlk istenen sonucun elde edilmesi için yapılan deney sayısı x olsun. x ’e geometrik rassal değişken denir. Binom dağılımında deney sayısı sabit, istenen sonuçların sayısı bir rassal değişken iken, geometrik dağılımdan istenen sonucun sayısı bire eşit olmak durumundadır. Deneylerin sayısı ise bir rassal değişkendir. İlk x − 1 deneyin istenen sonucu vermemesi ve x ’inci deneyin istenen sonucu vermesi durumunda geometrik dağılım şöyle tanımlanır (Aytaç, M. 1994, 317-318). ⎧(1 − p ) x −1 p P ( x) = ⎨ ⎩0 x = 1,2,3,... (3.1) Aksi halde Geometrik dağılışın moment çıkaran fonksiyonu; pe t (1 − e t (1 − p)) M (t ) = (3.2) biçiminde elde edilir. BASİT DOĞUM SÜRECİ Basit doğum süreçleri; nüfus artış tahminlerinde, hayat sigortası modellemelerinde, sigortacılıkta ve daha benzer birçok süreçte kullanılan bir istatistiksel modelleme ve tahmin yöntemidir. Bu sayede; nüfus artış oranları, aktüeryal risk hesaplamaları, ekonomik planlama işlemleri, hayat sigortası stratejileri ve daha birçok planlama işlemi yapılmaktadır. İstatistiksel süreçlerde basit doğum süreçleri varsayımları aşağıdaki gibidir: 1. [0, t ] n aralığı içinde kişilik yerin bulunduğu kitlede, λnΔt + 0Δt ’dir. [t , t + Δt ] ’ye 2. [t , t + Δt ] ’de kitleye bir bireyin katılma olasılığı 0Δt ’dir. 3. [t , t + Δt ] ’de kitleye sıfır kişinin katılma olasılığı 1- λnΔt + nλΔt + 0Δt Bu durumda; t anında, sistemde n bir bireyin katılma olasılığı; biçimindedir. kişinin bulunma olasılığı: Pn (t + Δt ) = {(n − 1)λΔt}Pn −1 (t ) + Pn (t ){1 − nλΔt + 0Δt} (4.1) Bu durumda, (4.1) eşitliği; Pn (t + Δt ) = Pn −1 (t )(n − 1)λΔt + Pn (t ) − Pn (t )nλ (Δt ) + 0Δt (4.2) biçiminde elde edilir. (4.2) Eşitliğine zamana göre türev işlemi uygulandığında, Pn (t + Δt ) − Pn (t ) = (n − 1)λPn −1 (t ) − nλPn (t ) = λ[(n − 1) Pn −1 (t ) − nPn (t )] Δt ⇒ P' n (t ) = λ[(n − 1) Pn −1 (t ) − nPn (t ) ∞ Bu durumda; P(θ , t ) = ∑ Pn (t )θ n olur. olasılık türeten fonksiyondan faydalanarak, (4.3) eşitliği, n =0 21 (4.3) Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi P ' n (t )θ n = λ (n − 1) P( n −1) (t )θ n − nλPn (t )θ n olur. (4. 4) işlemlere devam edilirse; ⇒ ∞ ∞ ∞ n =0 n =0 n =0 ∑ P'n (t )θ n = λ ∑ (n − 1) Pn−1 (t )θ n − λ ∑ nPn (t )θ n ∞ ∞ ∞ n =0 n =0 n =0 (4.4.1) ∑ P'n (t )θ n = −λθ ∑ nPn (t )θ n−1 + λθ 2 ∑ (n − 1) Pn−1 (t )θ n−2 (4.4.2) ⇒ ∞ ∞ ∂P(θ , t ) = −λθ ∑ nPn (t )θ n −1 + λθ 2 ∑ (n − 1) Pn −1 (t )θ n − 2 ∂t n =0 n =0 (4.4.3) ⇒ ∂P(θ , t ) ⎧ ∂P(θ , t ) ⎫ 2 ⎧ ∂P (θ , t ) ⎫ = −λθ ⎨ ⎬ + λθ ⎨ ⎬ ∂t ⎩ ∂θ ⎭ ⎩ ∂θ ⎭ (4.4.4) ⇒ ∂P(θ , t ) ⎧ ∂P (θ , t ) ⎫ ⎧ ∂P(θ , t ) ⎫ = −λθ ⎨ ⎬ −θ ⎨ ⎬ ∂t ⎩ ∂θ ⎭ ⎩ ∂θ ⎭ (4.4.5) ⇒ ∂P(θ , t ) ⎧ ∂P(θ , t ) ⎫ = λθ (θ − 1)⎨ ⎬ ∂t ⎩ ∂θ ⎭ (4.4.6) ⇒ ∂P(θ , t ) ⎧ ∂P(θ , t ) ⎫ + λθ (θ − 1)⎨ ⎬=0 ∂t ⎩ ∂θ ⎭ ⇒ Kısmi diferansiyel denklem çözümünden yararlanarak, A ∂P(θ , t ) ∂P(θ , t ) +B =C ∂t ∂θ ∂t ∂θ ∂P(θ , t ) + = A B C genel formun çözüm eşitliği, yaklaşımından, ∂t ∂t ∂P(θ , t ) = = 1 λθ (1 − θ ) 0 (4.4.7) (4.4.8) bulunur. ⇒ ∂t ∂P(θ , t ) ∂P (θ , t ) = ⇒ =0⇒ p 1 0 ∂t ⇒ ∂t ∂θ ∂θ = ⇒ λ∂t = 1 λθ (1 − θ ) (1 − θ ) ⇒ λ ∫ ∂t = ∫ ∂θ θ +∫ bir sabittir. dθ ⇒ ln θ − ln(θ − 1) (1 − θ ) ⎛ θ ⎞ ⎛ θ ⎞ λt int sb. =⎜ ⇒ λt + int sb. = ln⎜ ⎟ ⎟ ⇒ e .e ⎝ θ −1⎠ ⎝ θ −1⎠ eşitliği bulunur. (4.5) eşitliğinden hareketle, ⎧ ⎛ θ ⎞⎫ P = f ⎨e −λt ⎜ ⎟⎬ ⎝ θ − 1 ⎠⎭ ⎩ başlangıç değeri verilerek çözüm yapılırsa, 22 (4.4.9) (4.4.10) (4.4.11) (4.5) Ahmet KAYA ∞ ⎧ ⎛ θ ⎞⎫ nx P = f ⎨e −λt ⎜ ⎟⎬ ⇒ P(θ , t ) = ∑ Pn (t )θ t = 0 ⎝ θ − 1 ⎠⎭ n =0 ⎩ zamanda kitlede n0 kişi olduğu varsayılmaktadır. Bu durumda; P (θ ,0) = θ n0 θ θ −1 =u olur. olsun. ⎧ θ ⎫ t = 0 varsayıldığında, P = f ⎨ ⎬ ⎩θ − 1⎭ θ (u − 1) = u ⇒ θ = ⎛ u ⎞ ⇒ P(θ ,0) = θ n0 ⎜ ⎟ ⎝ u −1⎠ u u −1 elde edilir. dönüşümü yapıldığında, n0 t = 0 anı yerine herhangi bir t zamanı için; n0 ⎛ u ⎞ P (θ , t ) = θ n0 ⎜ ⎟ ⎝ u −1⎠ ⎧ − λt ⎛ θ ⎞ ⎫ n0 ⎪⎪ e ⎜ θ − 1 ⎟ ⎪⎪ ⎧ P(θ ) ⎫ ⎠ ⎝ =⎨ ⎬ ⇒ P(θ , t ) = ⎨ ⎬ θ 1 − θ (1 − P) ⎭ ⎞ ⎛ − λ t ⎩ ⎪e ⎜ ⎪ ⎟ ⎪⎩ ⎝ θ − 1 ⎠ ⎪⎭ n0 (4.6) ∴ θ ’yı e − λt olarak düşünürsek, fonksiyon geometrik dağılışın moment türeten fonksiyonuna yakınsayan bir formda elde edilmiş olmaktadır. BASİT ÖLÜM SÜRECİ Basit ölüm sürecinde n λ yerine μ kullanılacaktır. n kişiden 1 ölüm olasılığı nμΔt + 0Δt ’dir. μ kişilik popülasyonda 1 bireyin ayrılması doğum sürecindeki [ ] Popülasyonda belli bir t anında n kişi varken t , t + Δt zamanında çıkış parametresi, azalış oranı ya da katsayısıdır. Bu durumda popülasyona giriş yoktur, sadece çıkış vardır. SONUÇ VE ÖNERİLER Basit doğum süreçlerinde poisson dağılışı kullanarak modelleme yapmak neredeyse geleneksel bir durumdur. Halbuki, özel bazı durumlar için alternatif yaklaşımlar kullanmak çoğu durumlarda faydalı sonuçların elde edilmesine yol açabilir. Kesikli bir dağılış olan poisson sürecinden, yine bir kesikli dağılım süreci olan geometrik dağılışa ulaşmak, doğum süreçlerine alternatif yaklaşımlar yapılmasını kolaylaştırır. Bu anlamda basit doğum süreçlerinde sisteme bir katılım olması yerine, birden çok katılımın aynı anda gerçeklenmesi durumunda poisson dağılışında oluşması muhtemel olumsuzluklar ortadan kalkabilir. Basit doğum süreçlerine alternatif yaklaşımların sağladığı avantajlar aşağıda başlıklar halinde sıralanmıştır. • Poisson sürecine bağımlılık ortadan kalkar, • Poisson dışı yaklaşımlarla sürece zenginlik katılmış olur • Birden fazla dağılışla model kurma şansı ortaya çıkar • Poisson dağılışının alternatifsizliğine bir çözüm elde edilmiş olur • Daha az katılımla sistemi modelleme şansı doğar • Bire-bir katılım dışında bire-çok katılım olanaklı olur • Simülatif yaklaşımların daha basit bir moda indirgenmesi sağlanmış olur 23 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi • Yöntemleri karşılaştırma ve performans analizi yapma olanağı sağlanmış olur KAYNAKLAR Aytaç, M.(1994). Matematiksel İstatistik, Uludağ Üniversitesi Basımevi, Bursa. Cinlar, E.(1975). Introduction to Stochastic Processes. Prentice-Hall. Freud, E.J. (1992). Mathematical Statistical, Fifth edition, Prentice Hall, International Edition. Lamberton, D. and Lapeyre, B.(1996). Introduction to Stochastic Calculus Applied to Finance. Chapman and Hall. Markov Zincirleri, http://80.251.40.59/science.ankara.edu.tr/ozturk/Dersler/ist432/Ders3/Okuma.pdf Mikosch, T.(2000). Elementary Stochastic Calculus. http://80.251.40.59/science.ankara.edu.tr/ozturk/Dersler/ist432/Ders3/Okuma.pdf Naulart, D. Stochastic Processes. http://www.mat.ub.edu/~nualart/StochProc.pdf 24 World Scientific. İNANÇ TURİZMİNDE YENİ BİR DESTİNASYON: HOCA AHMET YESEVİ TÜRBESİ VE TÜRKİSTAN Yrd. Doç. Dr. Kadir ÖZTAŞ* ÖZET Turizm, insanların ve ülkelerin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarında giderek artan bir oranda etkinlik göstermektedir. İnanç kavramı insanlık tarihiyle başlayan bir olgudur. İnsanları turizme yönelten en önemli etkenlerin başında hiç şüphesiz dini inanışlar gelmektedir. Turizm dini inanışların ortaya çıkardığı medeniyetleri, kültürleri, mabetleri ve yöreleri tüm insanların hizmetine turistik amaçlı sunarak; dinler, dolayısıyla da insanlar arasında önemli bir sosyo-kültürel fonksiyonu da yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu çalışmada Türkiye ve bütün Türkler için manevi ve özel bir anlamı olan Kazakistan, Türkistan ve Hoca Ahmet Yesevi’den bahsedilmektedir. Türkiye’den bu yörelere gitmek isteyenlere çeşitli bilgiler ve öneriler sunulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Turizm, İnanç Turizmi, Kazakistan, Türkistan, Hoca Ahmet Yesevi A NEW DESTINATION TO BELIEF TOURISM: AHMET YESEVİ TOMB AND TURKISTANH ABSTRACT Tourism has important effects on social, economic and cultural aspects of countries as well as human beings life. The term belief dates back to the beginning of the history. One of the most important determinants for people while engaging in tourism is religious beliefs. Tourism makes available civilizations, cultures and secret places for all human beings. It also fulfills an important sociocultural function among religions and therefore human beings. In this study, Kazakhstan, Turkisthan and Hoca Ahmet Yesevi which have special meanings for Turks and Turkey is elaborated. We tried to provide some information and suggestions for those who want to visit these places. Keywords: Tourism, Belief Tourism, Kazakistanh, Turkistanh, Ahmet Yesevi GİRİŞ İnsanları turizme yönelten en önemli etkenlerin başında hiç şüphesiz dini inanışlar gelmektedir. Bütün sosyal olayların, din kurallarının kapsamına girdiği ve bütün sosyal davranışlar üzerine dinin giderek artan oranda etki göstermeye başladığı bir dönemde turizm hareketlerinde de dini amaçlı turların ön plana çıkması kaçınılmaz olmuştur. Aslında, din insanlık tarihinin hemen her döneminde toplumların davranışlarını belirleyen bir faktör olarak görülmüştür. Bugünde yeryüzündeki birçok savaşın çekişmenin ve rekabetin temelinde dini faktörler ön plandadır. Turizm dini inanışların ortaya çıkardığı medeniyetleri, kültürleri, mabetleri ve yöreleri tüm insanların hizmetine turistik amaçlı sunarak: dinler, dolayısıyla da insanlar arasında önemli bir sosyo-kültürel fonksiyonu da yerine getirmeye çalışmaktadır. Dünya Turizm Örgütünün (WTO) 2012 yılı verilerine göre uluslararası turizme katılanların sayısı 1 milyarı geçmiş ve 1 trilyon dolar sınırına dayanan harcamada bulunmuşlardır. Türkiye ise 2012 yılında bu pastadan 32.5 milyon turist ve 25 milyar dolar civarında turizm geliri elde etmiştir. 2014 yılı sonu tahminleri ise 36.5 milyon turist ve 30.0 milyar dolar turizm geliridir. * Selçuk Üniversitesi, Akşehir Meslek Yüksekokulu, [email protected] © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Yapılan araştırmalara göre insanları seyahate yönelten en önemli faktörler arasında kültürel ve dini faktörler önemli bir yer tutmaktadır. Dünya Turizm Örgütünün yaptığı çalışmalarda, insanları seyahate yönelten en önemli ikinci faktör(birinci deniz) kültürel faaliyetlerdir. Kültürel faaliyetler içinde en önemli faktörün dini inanışlar olduğunun aşikar olmasına rağmen; turistlerin önemli bir kısmı seyahatlerinin temel sebepleri arasında dini amaçların önde geldiğini göstermek için, din unsurunu özellikle belirtmişlerdir. Türkiye’ye yönelik turistik dış talebi analiz ettiğimizde DTÖ’nün yaptığı araştırmaya paralel sonuçlar elde edilmiştir. Turizm Bakanlığı tarafından 1993 yılında yapılan “Yabancı Ziyaretçi Talep Profili Analizinde” Türkiye’ye yönelik turistik ziyaretlerin, ikinci sırasında kültürel altıncı sırasında ise dini amaç olduğu görülmektedir. Kültürel amaçlar içinde yer alan dini amacın altıncı sırada yer alması insanların özellikle dini amaç için geldiklerini belirtme ihtiyacını hissetmeleridir. Öte yandan Türkiye’den turistik amaçlı çıkışlara baktığımızda dini faktörün önemli bir etkinliği olduğu görülmektedir. 2012 yılında yurtdışına çıkan Türk vatandaşı sayısı 5.8 milyon civarı gerçekleşmiştir. Bu sayının ne kadarının turistik amaçlı çıkış olduğuna dair net bir istatistik olmasa da DTÖ verilerine göre; ülkelere turistik amaçlı giriş istatistiklerine göre 1.666.372 kişidir. Bu çıkışlardaki toplam turistik harcamalarımız ise 1.711 milyon dolar olarak gerçekleştiği öngörülmektedir. Bu çıkışlardan resmi istatistiklere göre 2012 yılında 70.000 civarı hac 500 bin civarı umre olmak üzere dini amaçlı çıkış olduğu görülmektedir. Ancak gerçek rakamların bundan çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca, Türkiye içinde de dini açıdan önem taşıyan mabet ve yöreler, her yıl milyonlarca yerli ve yabancı ziyaretçinin akınına uğramaktadır. Konya’da Hz.Mevlana Türbesi ve Müzesi, Urfa’da Balıklı Göl ve Makam-ı İbrahim, Eskişehir’de Yunus Emre Türbesi, Akşehir’de Nasreddin Hoca Türbesi, İstanbul’da Sultan Ahmet ve Ayasofya Camileri, Edirne’de Süleymaniye Cami, Ankara’da Hacı Bayram Veli Cami ve Türbesi, Hacıbektaş’da Hacı Bektaş Veli Türbesi ve daha yüzlerce mabet ve yöre. Bu çalışmamızda Kazakistan’ın Türkistan şehri ve Hoca Ahmet Yesevi Türbesinin tanıtılması ve Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan türkler için taşıdığı manevi değeri tanıtmaya ve inanç turizmi çerçevesinde insanlarımıza açmaya çalışacağız. Hoca Ahmet Yesevi, İslamın Türkler arasında yayılmasında ve “Türk Milleti” şuurunun oluşmasında en önemli şahsiyettir. Hoca Ahmet Yesevinin Türk Dünyası için önemini bütün Türk coğrafyasında söylenen şu söz açıklayacaktır: “Medine’de Hz.Muhammed , Türkistan da Hoca Ahmet”. Yahya Kemal Beyatlı’nın deyimiyle “... milliyetimizi borçlu olduğumuz insan....”; bu büyük şahsiyeti bizim de yakından tanımamız ve onun şehrini ve türbesini ziyaret etmemiz ona olan vefa borcumuz olsa gerek. TURİZMİN ÖNEMİ Turizm Kavramı Her yıl gerek ulusal gerekse uluslararası alanda milyonlarca insanın ya turist ya da çalışan olarak ilgilendiği turizmin, çok çeşitli tanımları yapılmakta ise de genel kabul görmüş tanımı şöyledir: “Sürekli konaklamaya dönüşmemek ve gelir getirici hiçbir faaliyette bulunmamak şart ile yabancıların geçici süre konaklamalarından doğan olay ve ilişlerin tümüdür”(Kozak vd. 2000:3). Diğer resmi bir tanım 1980’li yıllarda AIEST (Uluslararası Bilimsel Turizm Uzmanları Birliği) tarafından yapılmıştır. Bu tanıma göre turizm: “İnsanların sürekli yaşadıkları, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin dışına seyahatleri ve buralardaki, genellikle turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep ederek, geçici konaklamalardan doğan olaylar ve ilişkiler bütünü” şeklinde tanımlanmıştır. Yukarıda belirtilen her iki tanımda da, bir seyahat ve konaklamanın turizm olayı içinde sayılıp sayılmayacağını belirlemek için aşağıdaki kriterler gereklidir: • Seyahatin devamlı ikamet edilen, çalışılan ve günlük ihtiyaçların karşılandığı yerler dışında yapılması, • Konaklama sırasında genellikle turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetlerin talep edilmesi, • Konaklamanın geçici olması, • Seyahatin gelir elde etmek amacıyla yapılmaması, gerekmektedir(Olalı, 1984:11). Turizm kavramı üzerindeki tartışmalar özellikle akademik çevrelerde uzun süredir yapılagelmektedir. Bazı araştırmacılar, turizmi “endüstri” olarak kabul ederken, bazıları da endüstriden çok “sistem” olarak kabul etmektedirler. Turizm olayının birçok disiplin ve sektörle ilişkisi olması nedeniyle tek bir tanımın yapılmasını zorlaştırmaktadır. Örneğin, ekonomistler turizmi “endüstri” olarak görürken, pazarlamacılar “Pazar” olarak, sosyologlar da turizmin insan davranışlarına etkisi açısından ele almaktadırlar (Kozak vd., 2000:7). 26 Kadir ÖZTAŞ Dünyada Turizmin Gelişimi Turizm hareketleri insanlığın varoluşundan beri görülen bir hareket olsa da, modern anlamda ilk turizm hareketlerinin; Thomas Cook’un 1841 yılında İngiltere’nin Lougborough şehrinde düzenlenen bir festivale 570 kişilik bir grubu trenle 12 mil uzaklıktaki Leicester şehrine götürüp getirmesi olmuştur. Bu gelişmeden sonra 1865 yılında İngiltere’de ilk seyahat acentasını T.Cook açmış ve ilk turizm organizatörü olarak tarihe geçmiştir (Eyliyaoğlu, 1989:34). İlk konaklama tesisleri han ve kervansaraylar şeklinde görülmüş ve seyahat endüstrisinin gelişmesine paralel olarak gelişme göstermiştir. Günümüz konaklama işletmelerinin öncüsü olan bu hanlar, döneminin bütün hanları gibi, sahibinin ailesiyle birlikte oturduğu kendi evi durumundaydı. Misafirler, dinlenmek ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için buralarda konaklıyor ve hiç tanımadıkları diğer yolcularla aynı odayı paylaşıyorlardı (Oral vd., 1997:5). Seyahat edenlerin, güvenle kalabilecekleri müstakil konakla işletmeleri XIII.yy’dan sonra hızla gelişmiş ve Batıda “Han” lar Doğuda “Kervansaray” lar olarak ortaya çıkmıştır. Batıdaki hanların en gelişmişi İngiltere de birahanelerden çevirme olan “İngiliz Han”larıydı. Döneminde İngiliz hanları bütün Avrupa’ya ün salmıştı (Şener, 1990:6). XVI.yy’dan itibaren “Otel” kelimesi İngiliz ve Amerikan diline girmiştir. Bu dönemlerde başlayan “Sanayi Devrimi”, konaklama sektörüne de hız kazandırmış ve günümüz anlayışına yakın modern işletmeler yavaş yavaş gelişmeye başlamıştır (Göksan, 1978:5). XX.yy başlarında, modern konaklama işletmelerinin kurucusu sayılan Bllworth M. Statler, turizm sektörünü incelemiş, 1908 yılında ilk otelini inşa etmiştir. Başarılı olduğunu görünce, başka yörelerde de oteller açarak, birden fazla otel açan(ilk otel zincirini kuran) ve 1930’lu yıllara kadar, Amerikan otelcilik piyasasını elinde tutan başarılı ilk müteşebbis olmuştur (AHMA, 1979:7-8). 1930’lu yıllara kadar Amerikan otelcilik piyasasını elinde tutan Statler, bu tarihten sonra yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ve “Hilton”, “Sherton” gibi isimlerin piyasaya girmesiyle, modern konaklama işleri serisi günümüzdeki halini almıştır (Şener, 1990:8). 1946 yılından sonra, dünyada sağlanan barış ve istikrar ortamı sayesinde turizm sektörü çeşitliliği ve hizmet fonksiyonları büyük gelişmeler göstermiştir. Konakla işletmeleri; otellerden, motellere, pansiyonlardan, tatil köylerine kadar geniş bir yelpazeye dağılmıştır. Ulaştırma araçları hızla gelişmeye başlamış rahat, hızlı ve güvenli araçların yayılması; özellikle havayolu taşımacılığında sağlanan gelişmeler; turizmi bugünkü seviyeye ulaştırmıştır (Barutçugil, 1986:16). Günümüzde uluslararası turizm, dünya ticaret hacmi açısından petrol ve otomobil ticaretinden sonra gelmektedir. Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2000 yılında uluslararası turizme 700 milyon turist katılmış ve 470 milyar dolarlık harcamada bulunmuşlardır. DTÖ’nün 2010 yılı öngörüsü ise 1,5 milyar turist ve 1 tirilyon dolar turistik harcamaya ulaşacağıdır. Bu durumda göstermektedir ki turizm gelecekte önemini artırarak sürdürecektir (www.world-tourism.org.) Türkiye’de Turizmin Gelişimi Türkiye’de turizmle ilgili ilk gelişmeler 1800’lü yıllara kadar dayanmaktadır. Sanayi Devriminden sonra gelişmeye başlayan ulaştırma araçları; buharlı gemiler, trenler ve Paris-İstanbul arasında düzenlenen “Orient Express” buharlı tren turları ülkemizin turizmle tanışmasındaki ilk faaliyetler olmuştur. Bu gelişmelere paralel olarak o dönem içinde turizmle ilgili çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. 1846 yılında Aya İrini kilisesinin Askeri müzeye çevrilmesi, 1863 yılında “Sergi-i Umumi-i Osmani” adıyla bir fuarın açılması ve daha da önemlisi ülkemizdeki turizmle ilgili ilk yasal düzenleme olması açısından 1890 yılında “Seyyahine Tercümanlık Edenler Hakkında Tatbik Edilecek 190 sayılı Nizamname” nin yürürlüğe girmesidir(Evliyaoğlu, 1989:121). Bu gelişmelere paralel olarak, modern anlamda çeşitli oteller de hizmete girmeye başlamıştır. Bunlardan en önemlisi günümüzde de turizmin hizmetinde olan, 1892 yılında hizmete açılan “Pera Palas”dır(Kozak, 2000:107). 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla, her alanda başlayan atılım turizm alanında da gözlenmiş ve 1923 yılında “Türk Seyyahin Cemiyeti” turizm alanında faaliyet gösteren ilk kuruluş olarak hizmetine başlamıştır. 1930 yılında “Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu” adını alan kurum; ilk turizm prospektüsleri, ilk afişler, ilk karayolları haritası bastırmış; ilk tercüman rehberlik sınavlarını yapmış, turizmle ilgili ilk incelemeleri gerçekleştirmiştir. Günümüzde de kamu yararına çalışan dernek konumunda faaliyetlerini sürdürmektedir(Kozak, 2000:108). Turizmin kamu örgütlenmesi içinde ilk kez yer alması 1934 yılında, İktisat Vekaleti Dış Ticaret Dairesine bağlı olarak çalışacak Türk Ofisine bağlı “Turizm Masası” olmuştur(Evliyaoğlu, 1989:122). Turizm işleri 1939 yılında Turizm Müdürlüğüne, 1949 yılında Turizm Dairesine ve nihayet 2 Temmuz 1963 yılında 265 sayılı yasa ile Turizm ve Tanıtma Bakanlığı kurularak, turizm işlerin en üst düzeyde organize edilmesi kararlaştırıldı(Turizm, 1993:5). Turizm konusundaki diğer önemli bir gelişmede 1955 yılında Hilton otellerinin 29. Otelini İstanbul’da açması olmuştur. Böylece, uluslararası önemli bir otel zincirinin ülkemize giriş yapması geleceğe yönelik beklentileri artırmıştır. Aynı yıl 27 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi turizm alanındaki yatırımları teşvik etmek ve özel teşebbüse örnek olacak tesisleri kurmak amacıyla Turizm Bankası kurulmuştur ( Şener, 1990:9). 1962 yılından itibaren Türkiye beşer yıllık dönemleri kapsayan planlı kalkınma modelini benimsemiştir. Bu planlarda tüm sektörler olduğu gibi, turizm sektörü de yerini almıştır. Bu planlarda turizm sektörü konusunda yapılması gereken hedefler belirlenerek; turizm yatırımı, turizm eğitimi, turizm geliri, turist sayısı ve turizm çeşitleri konusunda hedefler belirlenmiştir (Şahin, 1990:110). Türkiye turizmindeki esas gelişme trendini 1980 yılından sonra yaşamaya başlamıştır. Bu gelişme trendinin yakalanmasındaki en önemli gelişme 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirleridir. 24 Ocak Kararlarının turizm sektörünü doğrudan etkileyen maddeleri şöyle sıralanabilir: • Devalüasyon kararı, • Yabancı sermaye çerçeve kanunu, • Kambiyo kanunu, • 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, • Yurtdışına çıkışlarla ilgili kanunlar, Bu kararlardan en önemlisi turizmi doğrudan etkileyen 2634 sayılı turizmi teşvik kanunudur. Bu kanunla turizm yatırımlarına getirilen teşvikler şöyle sıralanabilir: düşük faizli kredi, yatırım indirimi, finansman fonu istisnası, bina inşaat istisnası, vergi-resim-harç istisnası, teşvik pirimi, döviz tahsisi, KDV ertelemesi, yabancı personel çalıştırılabilmesi, elektrikhavagazı-su-telefon ücretlerinde indirimli tarife sıralanabilir (Şahin, 1990:121-123). Bu teşvikler sayesinde kanunun yürürlüğü girdiği yıllarda 60 bin civarında olan turizm belgeli yatak sayısı; 2012 tarihi itibariyle ülkemizde 2500’ü aşkın turistik işletme belgeli tesiste 700 bin yatak sayısına ulaşılmıştır. Yatırım belgeli tesislerle birlikte 1 milyon yatak hedefine doğru hızla ilerlemekteyiz. 2012 yılsonu itibariyle yaklaşık 7000 seyahat acentasına ulaşılmıştır (www.turizm.gov./istatistik/htl). İnsanları Seyahate Yönelten Faktörler İnsanlar çok çeşitli amaçlarla turizm faaliyetlerine katılmaktadırlar. Belirli başlı bu amaçlar üzerinde aşağıda kısaca durulacaktır. Deniz Turizmi Türkiye’de ve genel anlamda dünyada da talebin en fazla olduğu turizm türüdür. Burada turistlerin “deniz-kum-güneş” üçlüsü olarak değerlendirilen deniz ya da sayfiye turizminden yararlanılması söz konusudur. Türkiye’de deniz turizmi sadece kıyı ve plajlardan yararlanılarak gerçekleştirilmekte, “deniz kürü” uygulamalarına yeterince yer verilmemektedir.“Thalassotherapie” denilen deniz kürü; deniz suyu, deniz havası ve deniz ikliminin insan sağlığına sunduğu imkanları tıp bilimine uygun olarak değerlendirilmesine denilmektedir (Kozak, 2000:21). Kongre Turizmi Dünyada son yıllarda gelişmekte olan önemli turizm çeşitleri ararsında kongre turizmi de bulunmaktadır. Her yıl giderek artan kongre organizasyonları, kongre turizminin geleceğinin oldukça parlak olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin bugün dünya pazarlarından aldığı pay çok büyük boyutlar da olmamasına rağmen; özelikle İstanbul, İzmir, Antalya ve Ankara gibi yeterli altyapı ve üstyapıya sahip şehirler dünya kongre pazarlarında isminden söz ettiren yöreler olmuşlardır (Aydın, 1997:21). Sağlık Turizmi İnsanların tarihin ilk çağlarından beri sağlık amacıyla özellikle termal suların bulundukları yerlere gittikleri bilinmektedir. Öte yandan; dünyada tıp alanında gelişmiş ülkelerde sağlık turizmine yönelik önemli oranda talep olduğu görülmektedir. Termal turizmi, sağlık turizmi içerisinde değerlendirilen, içeriklerinde erimiş mineral bulunan maden sularının dinlenme, zindeleşme, tedavi vb. amaçlarına dönük olarak kullanılmasıdır. Dünyada sağlık turizminin alt dalı olan termal turizm alanında oldukça önemli yatırımların gerçekleştirildiği bilinmektedir. Termal turizme dönük olarak Almanya’da her yıl 8 milyon iç ve dış turiste hizmet sunulmaktadır. Türkiye’de 28 Kadir ÖZTAŞ termal amaçlı kullanım imkanı olan 1300 civarında kaynak belirlenmiş olmasına rağmen bunların turistik amaçlı kullanımını sağlayacak tesis sayısının yetersiz olması, gelir kaynağı olmasını sınırlandırmaktadır (Tunç vd., 1998:21-23). Yat Turizmi Teknolojik gelişmeye paralel olarak artan refah seviyesi, yat sayısını yılda % 15 oranında artmasına sebep olmaktadır. Avrupa ülkelerinde 1 milyondan fazla yat olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de 1970’li yılların sonuna doğru Datça, Gökova, Hisarönü körfezlerinin Yunanlı yat işletmecileri tarafından pazarlanmasıyla başlayan yat turizmi; 1983 yılında yürürlüğü giren Turizmi Teşvik Yasasının, 815 sayılı Kabotaj Yasasını değiştirmesiyle, hızla gelişmeye başlamıştır. Bu uygulamanın doğal sonucu olarak Türkiye'’e faaliyet gösteren yerli yat işletmecileri ve bunlara ait yatlar nitelik ve nicelik yönünden uluslararası standartlara ulaşmaya başlamıştır. 1983 yılında 92 olan yat yatağı günümüzde belgeli 8586’ya, işletme sayısı 114’e ve yat sayısı 1022’e ulaşmıştır (Kozak vd., 2000:24-25). Mağara Turizmi Doğal değişimler sonucunda oluşmuş yer altı oyuğuna “mağara” adı verilmektedir. Genel olarak yer altı boşluğu ya da birbirlerine bağlantılı boşluklar sistemini içeren mağaralar işlevlerine ve yapılarına göre “obruk” olarak da tanımlanmaktadır. Türkiye’de, bulunan yüzlerce mağaradan, incelemesi ve morfolojisi hakkında bilgi çıkarılmış mağara sayısı 370’dir. Hemen hemen ülkemizin her bölgesinde mağara oluşumuyla karşılaşılmakla birlikte; yoğun olarak Akdeniz, İç Anadolu, Ege ve Karadeniz bölgelerinde rastlanılmaktadır (Öztaş, 1997:137). Turizme açılacak olan mağaraların, öncelikle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca kültür varlığı olarak tescil edilmesi gerekmektedir. Tescil kararı olası bir tahribat için caydırıcı bir önlemdir. Mağara turizminde temel amaç bu tür doğal değerlerin koruma-kullanma dengesi çerçevesinde turizme kazandırılmasıdır ( Tunç vd., 1998:37). Dağ ve Kış Turizmi Dağların temiz ve güzel havasından yararlanmak üzere insanların dağlara yönelik olarak gerçekleştirdikleri turizm türüdür. Dağ turizmi "“yürüyüş"(treeking) ve “tırmanma”(climbing), şeklinde gerçekleştirilmektedir. Giderek büyüyen ve kirlenen şehirlerin bunaltıcı havasından uzaklaşmak isteyen insanlar; doğaya yaklaştıran turizm türlerine ilgiyi artırmaktadırlar. Öte yandan, dağlardan kış sporları amaçlı yararlanmada önemli bir turizm aktivitesi olarak gelişmesini sürdürmektedir. Son yıllarda ülkemizde Uludağ yanında Erciyes, Palandöken, Kartalkaya, gibi dağlarımız kış turizmi merkezi olma yönünde önemli gelişmeler göstermiştir (Kozak vd., 2000:27). Av Turizmi Bu turizm türünde avlanmak üzere seyahat eden insanlara dönük hizmetler sunulmaktadır. Bazen avlanacak hayvanlar özel üretme sahalarında yetiştirilerek avlanmaları için doğaya bırakılmakta ve bu hayvanlara yönelik av turizmi yapılmaktadır. Av turizmi, bilinçli ve belli bir eğitime dayanarak, doğaya zarar vermeden yapılan, sadece olgunluğa erişmiş hayvanların avlanması olayıdır (Ege, 1995:227). Türkiye’de bilinçli ve gerçek anlamda av turizmi, 1981 yılında Antalya Düzlerçamı bölgesinde yaban keçisi ve yaban domuzu avı ile başlamıştır. Av turizmi, bilinçli ve kurallara uygun olarak yapılması durumunda her açıdan olumlu etkileri olan bir turizm çeşididir. Bir yandan ülkenin yaban hayatını koruyup geliştirirken, diğer yandan da, önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Av turizminin benimsendiği ülkelerde av hayvanları sayıca artmakta, çevreye ve yaban hayatına özen gösterme duygusu gelişmektedir. Ayrıca, av turizminin yapıldığı yörelerde, usulsüz avcılığın azaldığı ve oto kontrolün sağlandığı görülmektedir (Tunç vd., 1998:26-27). Golf Turizmi Golf turizmi, toplumun gelir düzeyi yüksek ve orta-ileri yaşlardaki insanların tercih ettiği bir turizm türüdür. Turizmin çeşitlendirilmesi, istihdam oluşturması, gelir artırıcı etkisinden yararlanılması ve yeşil alanların korunması gibi nedenlerle, Türkiye’de son yıllarda golf turizmine önem verilmeye başlanmıştır. Önümüzdeki on yıl içinde 50 milyon kişinin golf sporu ile ilgileneceği öngörüldüğünden Fransa, Portekiz, Fas, Tunus ve İspanya gibi ülkelerde her yıl yeni golf alanı açılmaktadır (Kozak vd., 2000:28). Türkiye açısından düşünüldüğünde golf turizmi, turizmin çeşitlendirilmesi bağlamında önemli gelişmeler göstermesine rağmen, yeterli olmayan golf turizmi arz imkânları nedeniyle kitle turizmi gibi hızlı bir gelişme göstermektedir. Ancak, 29 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi mevcut olan tesislerin iyi pazarlanmaması ve yeni arz olanaklarının oluşturulması ile gelecekte birçok Avrupalı ve Amerikalı zengin turistin golf turizmi amaçlı olarak Türkiye’yi ziyaret edeceği öngörülmektedir ( Tunç vd., 1998:28). Yayla Turizmi Türkiye’de turizm sektörünün tatil turizmine bağlı olarak deniz-kum-güneş üçgeni üzerinde yoğunlaşması nedeniyle yılın belli dönemlerinde turist çekebilmektedir. Türkiye, tüm yörelerinin doğal, kültürel, arkeolojik ve tarihi zenginlikleri olması nedeniyle, tatil turizmiyle birlikte alternatif turizm çeşitleri açısından da önemli çekim unsuruna sahip bulunmaktadır. Bunlardan biri de yüzyıllar boyunca Anadolu’nun yazlık mekânı olarak kullandığı yaylalardır. Günümüzde büyük şehirlerde yaşayan insanların şehrin kalabalığı, gürültüsü ve kirliliğinden uzaklaşıp, doğal güzelliklere sahip sessiz alanları tercih etmelerinin doğal bir sonucu olarak, özellikle sahil şeridindeki tatil yörelerinin sıcak ve nemli havasına karşılık yaylaların çok çeşitli bitki örtüsüne sahip olması, ormanları, krater gölleri, dereleri, kültürel değerleri, doğa yürüyüşleri, kış sporları, av ve olta balıkçılığı, çim kayağı, yayla şenlikleri ve el sanatları gibi değerler taşıması nedeniyle; yaylalar önemli çekim merkezi olmaktadır (Kozak, vd., 2000:29-30). Akarsu Turizmi Akarsu kaynaklarının çeşitli rekreatif amaçlarla kullanılmasına denilmektedir. Çağdaş insanın modern yaşamın getirdiği gerilimlerden belirli bir süre uzaklaşma isteğinde olması ve doğaya dönme arayışında akarsu turizmi, gelişme potansiyeli olan turizm türlerindendir. Akarsu turizmi (rafting), akarsuların değerlendirilmesinin yanı sıra, sporun gerçekleştirildiği yöreye önemli katkılar sağlamaktadır. Bunlar yöredeki kültürel yapıların restorasyonları ve bunların ziyaretçilere hizmet verecek şekle getirilmesi, yöreye ekonomik kazanç sağlayacaktır. Ayrıca turistik yatırımların gerçekleşmesi ile istihdam sorununa kısmi çözüm bulunmaktadır (Tunç vd., 1998:34). İnanç Turizmi İnanç turizmi; “İnsanların devamlı ikamet ettikleri, çalıştıkları ve olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerleşim dışına çekim merkezlerine, dini görevlerini yerine getirmek amacıyla yaptıkları ve bu seyahatleri sırasında turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep ederek, geçici konaklamalardan doğan olaylar ve ilişkiler bütünü” olarak tanımlanabilmektedir (Akat, 2000:22). İnanç turizmi kavramının ayrıntılarına aşağıdaki bölümde yer verilecektir. İNANÇ TURİZMİNİN ÖNEMİ İnanç Turizmi Kavramı İnanç Turizmi; kutsal yerlerin çeşitli dinlere mensup turistler tarafından ziyaret edilmesinin yanı sıra, dini inançları tatmin amacıyla yapılan seyahatler olarak tanımlanmaktadır. Değişen turist isteklerine bağlı olarak dünyada gelişme gösteren inanç turizmi kapsamında mevcut kültürel değerlerin korunması, turizme kazandırılması ve tanıtılması hedeflenmektedir ( Tunç vd., 1998:24). Türk milletinin Anadolu toprakları üzerinde uzun yıllardan beri sürdürdüğü yaşam biçimi ve ilgili dönemlerin özelliklerini yansıtan dini inançları, gelenek ve görenekleri, mimari ve sanat eserleri günümüz turizmine önemli birer kaynak olmuşlardır. Öte yandan, ilk çağ uygarlıklarının Anadolu’da yaşam bulması, erken hıristiyanlığın, ortaçağda musevilerin bulundukları ülkelerde karşılaştıkları baskı ve yoketme politikalarının sonucu, bu topraklara sığınmış olmaları dolayısıyla üç büyük dine (müslümanlık, hiristiyanlık ve musevilik) ait bir çok kültürün doğduğu, geliştiği ve yayıldığı dini merkez konumuna ulaşmıştır (Kozak vd., 2000:28-29). Türkiye’de İnanç Turizmi Potansiyeli Toplumsal ilgiyi yüklenen din, hem tarihi hem de çağdaş bir olgudur. Yaşayan dinlerin hemen hepsinde yılın belirli zamanları, gösteri nitelinde dini ibadetlere ayrılmıştır. Hinduların günahlarından arınmak için Ganj nehri sularındaki toplu ibadetleri, Vatikan’da Papa’nın yönetiminde 24 Aralık’tan itibaren 1 hafta süren Noel ibadeti, müslümanların yılın belirli 30 Kadir ÖZTAŞ dönemlerinde yaptıkları umre ve hac ibadeti, evrensel boyutlara ulaşmış ibadetlerdir. İbadetlerin mekana bağımlılığı kişileri o mekana yöneltmekte ve dolayısıyla kutsal mekanlar turizm çekiciliği oluşturmaktadır.(Tunç vd., 1998:25). Tek Tanrı’lı dinlerin Asya’dan doğması ve Orta Çağdan bu yana kabul edilen kutsal yerlerin jeopolitik konumundan dolayı köprü görevi gören Anadolu’da yaygınlaşması, Türkiye’yi diğer ülkelerden daha avantajlı duruma getirmiştir. Müslümanlık yanında, hıristiyan ve musevi dünyası için önemli olan inanç turizmi merkezlerinden önemli bir bölümü Türkiye’de bulunmaktadır. İnanç turizmi açısından üç büyük dinin en önemli ibadet yerleri ve eserleri şöyle sıralanabilir (Avcıkurt, 1997:80-81). • Meryem Ana Selçuk-Efes-Bülbüldağ • Noel Baba olarak bilinen Aya Nicalas’ın Antalya-Demre’dei mezarı • Hıristiyanlık aleminin yedi Kilisesi, • Dünya Ortodokslarının Merkez Patrikhanesi İstanbul-Fener • Hıristiyanlık aleminin ilk yer altı şehirleri, Kaymaklı,Derinkuyu-Nevşehir • İstanbul Aya İrini ve Ayasofya • St. Pierre Kilisesi Antakya • Museviler için kutsal mekan Sard’daki(Manisa) ilk Sinagog • İstanbul, Kayseri, Şanlıurfa, Van, Ankara, İznik, Hatay, İçel, Nevşehir, Trabzon, Aksaray, Antalya ve Denizli’deki çeşitli Kiliseler. Müslüman alemi için önemli dini merkezler: Sultanahmet, Ayasofya, Topkapı Sarayı-Kutsal Emanetler, Eyüp Sultan Cami ve Türbesi, Konya’da Mevlana Türbe ve Müzesi, Nasreddin Hoca Türbesi, Edirne’de Selimiye Cami, Bursa’da Yeşil Cami ve Türbesi, Şanlıurfa’da Balıklıgöl ve Hz. İbrahim Peygamberin doğduğu mağara, Ankara’da Hacı Bayram Cami ve Türbesi, Nevşehir-Hacıbektaş’da Hacı Bektaş Türbe ve Cami, belli başlıcaları olarak sayılabilir (Tunç vd., 1998:25). 1993 yılında üç büyük dinin ibadet yerleri ve eserlerinin envanteri çıkarılmıştır. Türkiye genelinde Kültür Bakanlığı, Valilikler, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı ve çeşitli üniversitelerin görüşleri alınarak yapılan envanter çalışmalarında ülkemizde bulunan ve sayıları çok sayıda olan tüm eserlerin değil, özellikle: • Dini yönden önemli olan ve ziyaretçi sayısı fazla olan Konya Mevlana, Tarsus St. Paul, Sfes Meryem Ana, Antakya St. Piere gibi, • Sanat Tarihi açısından önemli olan, Edirne Selimiye, İstanbul Ayasofya gibi, • Mimari özelliği nedeniyle türünün ilk ve ilginç örneği olan Sard’daki Sinagog gibi, ulaşılması kolay olan ve tur programlarına dahil edilen, belirli ve önemli merkezler belirlenmiştir. 1994 yılından itibaren envanterde belirlenen öncelikler doğrultusunda bu eserlerin restorasyonu, çevre düzenleme projeleri hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Bunun yanı sıra ülkemizdeki kutsal mekanları gösterir bir harita hazırlanmış altı dilde(İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İbranice ve Arapça) basılarak dağıtılmıştır. Ayrıca 2000 yılı içinde, “Anadolu 2000” adlı proje uygulamaya konulmuştur(Tunç vd., 1998:26). Günümüzde parasal ve kitlevi bir olay haline gelen turizmin oluşturduğu ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkiler, ülke ekonomilerinde ve özellikle uluslararası ekonomik ve politik ilişkilerde önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu durum, yalnız uluslararası turizm hareketlerinden büyük pay almış ülkeler için değil, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde de turizme verilen önemi artırmaktadır. Bir ülke fertlerinin, kendi ülkeleri dışında yaptıkları yer değiştirme ve konaklamalarından doğan faaliyetlerin tümünü ifade eden dış turizm, ülkelerarası olmak kaydı ile İnanç Turizmi kapsamında bulunmaktadır(Öztaş, 1997:136-137). İnanç turizmi kavramını, inanç turizmine katılanların hareket alanlarına göre, kendi ülkelerinden başka bir ülkeye çıkış yaparak ya da başka ülkelerden o ülkeye giriş yaparak gerçekleşmesine göre sınıflandırmak mümkün olmaktadır(Akat, 2000:24-26) Aktif İnanç Turizmi Bir ülke insanlarının başka ülkelere, dini inançlarının gereklerini yerine getirmek amacıyla yaptıkları ve bu süre içinde turizm kavramı içindeki ilişkilerden yararlanmaları sonucu ortaya çıkan ilişkiler bütünü, gidilen ülke bakımından Aktif İnanç Turizmidir. 31 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Dini inanışları gereği ülkemizden Suudi Arabistan’a giden hacı adayları, Suudi Arabistan için aktif inanç turizmini oluşturmaktadır. Aynı şekilde Hıristiyanlar için önemli olan ve ülkemiz sınırları içinde bulunan Efes gibi yerlere yurtdışından yapılan dini seyahatlerde Türkiye için aktif inanç turizmi olarak ortaya çıkmaktadır. Pasif İnanç Turizmi Bir ülke insanlarının dini inanışlarını yerine getirmek amacıyla başka ülkelerdeki dini çekim merkezlerine yaptıkları seyahatler ve bu seyahatlerde turizm kavramı içindeki ilişkilerden yararlanmaları sonucu ortaya çıkan ilişkiler bütünü olarak değerlendirilmektedir. Hac ve umre amacıyla Suudi Arabistan’daki kutsal mekanlara giden insanlarımız, ülkemiz açısından pasif inanç turizmini oluşturmaktadır. Pasif inanç turizmi kapsamında önemli olan, kutsal mekanlara sahip olmak değil, bu merkezlere sahip olan ülkenin topraklarına gitmek, turizm işletmelerinin hizmetlerinden yararlanarak, karşılığında döviz bırakmak önemlidir. Türkiye’den inanç turizmi amaçlı çıkışların temelini hac ve umre ziyaretleri oluşturmaktadır. 2012 yılında hac amaçlı çıkışlar, resmi rakamlara göre 70.000 civarında gerçekleşmiştir. Bu rakama yurt dışında yaşayan, oradan doğrudan giden ve resmi kayıtlar dışında tanınan kontenjanlarla gidenler dahil değildir. Bu sayılarla birlikte hac amaçlı çıkışların 120.000 civarında olduğu öngörülmektedir. Öte yandan umre amaçlı gidenler hakkında kesin resmi istatistikler olmaması, sağlıklı yorum yapılmasını engellemektedir. 2012 resmi verilerine göre yaklaşık 500 bin kişinin umre amaçlı çıkış yaptığı görülmektedir (www.turizmgazetesi/ inceleme.htlm). Bu çalışmamızın temel hedeflerinden biride ülkemizden inanç turizmi amaçlı çıkışları çeşitlendirmek ve kutsal Atayurt topraklarına yönelik turistik çıkışları artırmaktır. İnsanlarımızın önemli bir kısmı hac görevini yerine getirdikten sonra; umre amaçlı ya da ikinci/üçüncü hac görevi için seyahat etmektedirler. Ancak onların Ata yurdundaki mekanlar hakkında bilgilendirilmeleri durumunda, bu topraklara da ilgi gösterecekleri ve zaten varolan tarihi, dini, milli birlikteliğimizin pekişeceği kanaatindeyiz. KAZAKİSTAN-TÜRKİSTAN ve HOCA AHMET YESEVİ Kazakistan Cumhuriyeti 1988 ve sonrasında Sovyetler Birliğinde başlayan, adına “Glasnost” ve “Prsotrarika” dendikleri, “açıklık” ve “yeniden yapılanma” olarak algıladığımız yeni politikaların dünyada bu kadar köklü değişiklikler yapabileceğini tahmin etmek zordur. Bu değişikliklerin, Türkiye’yi bu kadar yakından ilgilendirmesi, bir zamanlar varlığını bile kendi kendimize itiraf etmeye korktuğumuz Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanması olmuştur. Azerbeycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan hür ve özgür ülkeler arasında yerini almıştır(Avşar vd., 1998:3) Kazakistan 16 Aralık 1991 yılında Sovyetler Birliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden, son Türk Cumhuriyeti olarak egemen milletler arasındaki yerini almıştır. Kazakistan, 1730 yılında girdiği Rus emperyalizmi altından 260 yıl sonra kurtularak bağımsızlığını kazanabilmiştir. Bu süreç içinde çeşitli bağımsızlık hareketleri olmuşsa da, başarı sağlanamamıştır. 1916 yılında Türk toplulukları arasında çeşitli bağımsızlık hareketleri başlamışsa da; bu toplulukların kendi içlerinde birlik olmamaları, 1917 Bolşevik ihtilaliyle başlayan yeni süreç, bölgedeki Rus egemenliğini pekiştirmiştir. Bu yeni yönetim şekli Çarlık dönemini artan uygulamalarla, diğer Türk topluluklarında olduğu gibi Kazakistan’a da sömürü, zulüm, sürgün ve asimilasyon getirmiştir. 1930-34 yılları arasında Rusya’nın uyguladığı merkezi besleme politikasına, birde kurak geçen yıllar eklenince, 4 milyon civarında Kazak açlıktan ölmüşlerdir (TİKA, 2000:53-54). Kazakistan 2.724.900 km²’lik yüzölçümüyle, Türk devletleri arasında en büyük ve dünyada da sayılı coğrafi büyüklüğe sahip ülkelerindendir. Bu toprak büyüklüğü Türkiye’nin yaklaşık dört katıdır. Nüfusu 2012 yılı verilerine göre 17 milyon civarındadır. Nüfusunun yaklaşık % 48’i erkek, % 52’si kadındır. Nüfusun etnik dağılımına baktığımızda ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz (EUI, 1999:15-20). Kazak nüfus oranı %62,2, Rus, %25,6 Alman %1,4, Ukrayna %2,9, Diğer(Özbek,Tatar,Azeri,Mesket) % 6,6 Toplam nüfus içinde Rusların halen belirgin bir ağırlığı olduğu görülmektedir. Bu oran, 1970’de % 42,4 iken, 1999’de %29.9’a, 2012 yılında da % 25,6’e gerilediği tahmin edilmektedir. Bunun en önemli sebebi ise Rus azınlığın, Rusya Federasyonu topraklarına sürekli göç eğiliminde olmalarıdır. Kazakistan, Asya’nın tam merkezinde, yaygın tabirle Asya’nın ortasında bulunan bir ülkedir. Ülkenin doğu-batı istikametinde uzaklığı 3000 km., kuzey-güney istikametinde ise 1800 km’yi aşmaktadır. Ülkenin coğrafi komşularına baktığımızda kuzeyde ve kuzey batıda Rusya, doğuda Çin, güneydoğu da Kırgızistan, güneyde Özbekistan, güneydoğuda Türkmenistan ve batıda Hazar denizi ile çevrilidir (Özkan, 1997:67-70). Ülkenin en büyük şehri 1997 yılına kadar başkentlik yapmış olan(10 Aralık 1997 yılında alınan bir kararla başkent Astana’ya taşınmıştır.) 1.147.000 nüfuslu Almaatı’dır. Diğer önemli şehirleri; Karaganda(614.000), Çimkent(410.000), 32 Kadir ÖZTAŞ Semipalatinsk(339,000) ve Pavlador(337,000)’dir. Kazakistan topraklarının genişliği nedeniyle, eyalet sistemiyle yönetilmektedir. Ülke 19 eyalete ayrılmış ve bu eyaletlere bağlı 80 civarında şehir bulunmaktadır. Coğrafi büyüklüğü nedeniyle farklı iklim türlerinin görüldüğü ülkede, genellikle karasal kıta iklimi hakimdir (TİKA, 1998, s.8-10). Kazakistan’ın ekonomik göstergeleri, henüz genç olan bir cumhuriyet için umut vericidir. Ülkenin; 2012 yılı sonu verilerine GSMH’sı 231. milyar dolar, kişi başına düşen ortalama gelir 13000 dolar, ihracatı 88 miyar dolar ithalatı 43 milyar dolar, olarak görülmektedir. Kişi başına düşen gelir açısından, Kazakistan diğer Türk cumhuriyetleri içinde en iyi durumda olandır(Örneğin; Kırgızistan’da 375 dolar, Özbekistan’da 612 dolar gibi.)(Çarıkçı, 1998:14). Ülkenin temel ekonomik zenginliğini zengin yer altı kaynakları oluşturmaktadır. Ülkenin belli başlı yer altı kaynakları; petrol, petro-kimya ürünleri, doğal gaz, demir-çelik, çinko, krom, volfram, bakır, altın, vb. oluşturmaktadır. Kazakistan’ın şuandaki temel hedefi, tam olarak rezervlerini bile belirleyemediği bu kaynaklarını güvenli yollardan dünya pazarlarına ulaştırmak ve ülkenin kalkınmasını sağlamaktır(Nazarbaey, 2000:101-102). Türkistan ve Önemi Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in 20 Ekim 2000 Cuma günü ziyaret ettiği ve 1500 yıl kutlamaları törenlerine katıldığı; Türkistan neresidir ve bizim için önemi nedir? Türklerin diyarı anlamını taşıyan Türkistan; Doğu Asya’da Pasifik sınırlarından başlayan; Sibirya, Moğolistan, Çin seddi sınırlarına dayanan, Batıda; Adriyatik denizinden Viyana sınırlarına dayanan Kuzeyde; Moskova yakınlarından, Güneyde; Hindistan içlerinden, Yemen kıyılarına, Afrika içlerine kadar uzanan tarihi bir coğrafyanın adıdır. Bugün ise Türkistan, tarihi gelişmelere göre kurulmuş olsa bile Türkiye’den başlayıp, Doğu Türkistan özerk cumhuriyeti sınırlarına uzayan 16,5 milyon km2 ‘1ik ve 250 milyona yaklaşan nüfusuyla, Türk Cumhuriyetlerinin tamamının adıdır (Öztaş, 2000:2). Ve Türkistan, bugün Kazakistan’ın Güneyinde yaklaşık 100 bin nüfuslu bir şehrin adıdır. 1925’e kadar adı Yesi olan bu şehre Türkistan ismi Ruslar tarafından verilmiştir. Rusların tarihin her döneminde rahatsızlık duydukları ismi böyle bir yerleşim merkezine vermelerinin, iki temel sebebi vardır. Birinci, aslında yukarıda değinildiği gibi tarih boyunca bütün Orta Asya’nın ismi olan tarihi bir gerçeği unutturmak, ikinci ise Sovyet zulmü ve asimilasyonuna karşı koyarak Türk dilinin konuşulmaya devam edildiği ender yerlerden olan yöre olmasındandır. Bunun diğer bir sebebi ise Yahya Kemal Beyatlı’nın “... milliyetimizi borçlu olduğumuz kişi ...” olarak adlandırdığı büyük insan ve ilk Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin Türbesinin ve maneviyatının burada olmasıdır(Zeybek, 2001). Türkistan, Güney Kazakistan coğrafi bölgesinde Çimkent eyaletine bağlı, eyalet merkezine 180 km mesafede, deniz seviyesinden ortalama 200 m yükseklikte yaklaşık 143 bin nüfuslu; nüfusunun %60’ı Kazak, %25’i Özbek, % 10’u Mesket(Ahıska) Türklerinden oluşan, bazı kaynaklara göre Oğuz Hanın başkenti olmuş 1500 yıllık tarihi bir şehirdir. Rusya döneminde özel izinle(gerçi bir çok şehre öyle girilebiliyordu) girilebilen şehirlerden biridir. Devlet yatırımlarının özellikle sınırlı tutulduğu hemen hemen hiçbir ekonomik yatırımın olmadığı, kamu hizmetlerinin asgari seviyede tutulduğu bir şehridir. Sebebi ise adında saklı; Türkistan. Türkistan’a 180 km mesafede olan ve bugün yörenin eyalet merkezi olan Çimkent’te çok katlı binalar, ısıtma sistemleri, spor tesisleri, yüzme havuzları, eğitim kurumları ile tam bir modem şehir görüntüsü verilmişken, öte yandan Türkistan’a 30 km mesafede özel statüye bağlanmış bir şehir olan Kentav’ında, Çimkent’de fazlası var eksiği yok bir görünümdedir. Kentav’da Rus emperyalizminin yandaşları rahat ve konfor içinde sefa sürerken, Türkistan kaderine ağlar durumdaymış (Yeniçeri, 1999:5). Ama bugün, tarihin cilvesine bakın ki Kentav, terk edilmiş hayalet bir şehir görüntüsünde, Türkistan da ise yüzler gülmeye başlamış,Hoca Ahmet Yesevi’nin bir zamanlar Anadolu’ya gönderdiği talebelerinin, yiğitlerinin, torunları her zaman hissettikleri vefa borcunu bir nebzede olsa ödeyebilmek için, bu topraklara dönmüşler ve Hoca Ahmet Yesevi adıyla bir Üniversite kurarak, Türkistan’da ağlayan yüzleri güldürmeye başlamışlar (www.yesevi.edu.tr). Türkistan için bugünlerde bir başka yüzleri güldüren olay ise şehrin 1500. Kuruluş yılının kutlanıyor olmasıdır. UNESCO(Birleşmiş Milletler Eğitim, Kültür ve Bilim Kurulu) tarafından desteklenen kutlamalara, bütün dünyadan bir çok davetli katılırken Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu topraklara verdiği önemi bir kez daha göstererek en üst seviyede katılım sağlamıştır. 1500 yıl kutlamaları, Türkistan şehrinin yeniden keşfini sağlayarak gerek Dünya Türk kamuoyuna gerekse diğer ülkelere, bir zamanlar unutturulmuş kaybedilmeye çalışılmış değerlerin yeniden tanıtımını sağlayacaktır. Bizde bu önemli tarihi dönemecin bir kısmında ata yurdu bu kutsal topraklarda bulunmuş olmaktan, kendimizi bahtiyar saymaktayız. Türkiye’de bulunan Yesevi torunları da vefa borçlarını ödemek ve bu tarihi ata yurdu topraklarını görmek üzere buralara gitmelerini tavsiye ediyoruz Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti ile kardeş Kazakistan Cumhuriyetinin ortak bir kuruluşu olan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin, Türkiye’den gidecek misafirlere kucak açtığını ve her konuda yardımcı olacaklarına inanabilirsiniz. Bu topraklarda yaşayan insanların sizleri Yesevi diyarında, Yesevi anlayışıyla kucaklayacağına emin olabilirsiniz. 33 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Ünlü bir kazak şairi bakın Türkistan’la ilgili duygularını yazdığı şiirinin ilk dörtlüğünde nasıl dile getiriyor: “Türkistan eki dünye esigi goy Türkistan er türiktin besigi goy Tamaşa Türkisganday jerde tugan Turiktin Teniri bergen nesibi goy” Türkiye Türkçesi ile şöyle diyor şair: “ Türkistan iki dünya eşiği ey Türkistan her türkün beşiği ey Türkistan gibi güzel yerde doğmak Türkün, Tanrı vergisi nasibi ey” Hoca Ahmet Yesevi ve Türk Dünyası İçin Önemi Kaynaklarda hakkında yeterli bilgi bulunmayan Hoca Ahmet Yesevi, Güney Kazakistan bölgesinde bulunan Çimkent’in doğusunda, Şahyar nehrinin bir kolu olan Karasu üzerindeki Sayram(Akşehir) kasabasında doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli kaynaklarda verilen bilgilerin 1085-1095 yılları arasına yoğunlaştığı görülmektedir (Cebecioğlu, 1998:97). Hoca Ahmet Yesevi’nin vefat tarihi olarak 1166 yılı genellikle kabul edilmekle beraber, kaç yıl yaşadığı konusunda, çeşitli rivayetler bulunmaktadır; altmış üç, yetmiş üç, seksen üç, yüz yirmi, yüz otuz gibi. Fakat, araştırmacıların önemli bir kısmı yüz yirmi yaş üzerinde durmaktadırlar (Öztürk, 1998:208-210). Hoca Ahmet Yesevi’nin babası Sayram’ın(Akşehir) tanınmış kişilerinden olup ilmi, fazileti ve kerametleriyle şöhret bulan Şeyh İbrahim’dir. Şeyh İbrahim’in Hz. Ali’nin soyundan geldiğine dair çeşitli rivayetlerde bulunmaktadır (Eraslan, 1998:80). Ahmet Yesevi yedi yaşına geldiğinde anne ve babasını kaybetmiştir. Bir süre sonra bilinmeyen bir sebeple kardeşini de yanına alarak Yesi’ye(Türkistan) yerleşmiştir. Burada eğitimine başlayan Yesevi, Arlan Baba’nın(Bâb) dergahına girmiştir (Eraslan, 1998:80). Ahmet Yesevi, Arslan Bâb’ın vefatından bir süre sonra, zamanın önemli kültür merkezlerinden biri olan Buhara’ya gider. Yesevi burada devrin önemli alimlerinden ders alarak; zamanın en ünlü tasavvuf alimlerinden olan Yusuf-i Hamedani’ye bağlanarak, tasavvuf alanında olgunluk makamına erişir (Coşan, 1998: ). Hoca Ahmet Yesevi altmış üç yaş civarında, hocası Yusuf-i Hamedani’nin vefatından sonra Yesi’ye döner ve vefat edinceye kadar Yesi’den bir daha ayrılmamış, burada halka hizmete devam etmiştir(Eraslan, 1998:99). Yesevi’nin Türk tarihi ve Türk milleti için en önemli özelliği; devrinin bilim dili olarak kabul edilen Arapça ve Farsça’yı bilmesine rağmen, “hikmet” adı verilen şiirlerini Türkçe söyleyip yazmasıdır. Devrinin bütün alimleri divanlarını bu dillerden biriyle yazmalarına rağmen, o bu dillere itibar etmemiş ve ana dili olan Türkçe’yle hikmetlerini söylemiştir. Bu durumu hikmetlerinin bir kıtasında şöyle anlatmaktadır(Bice, 1993:15): “Sevmiyorlar bilginler sizin Türk dilini, Bilenlerden işitsen açar gönül ilini, Ayet, hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar, Anlamına erenler başlarını eğip uyarlar” Hoca Ahmet Yesevi’nin en önemli özelliklerinden biride peygamberimiz Hz. Muhammed(A.S)’in vefat yaşı olan 63 yaşına girdiğinde, yerin altına bir oda kazdırarak, hayatının kalan kısmını burada geçirmiş olmasıdır. Bu durumu hikmetlerinde açıklamış ve bir kıtasında şöyle demiştir: “Eyâ dostlar kulak salın aydığıma, Ne sebepten altmışüçte girdim yere, Miraç üzre hak Mustafa ruhum gördü, Ol sebepten altmışüçte girdim yere” 34 Kadir ÖZTAŞ Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin Türk dünyası için taşıdığı önem, Rus emperyalizminin uğrattığı kesintiden sonra, Türk Cumhuriyetleri tekrar bağımsızlıklarını kazanınca; yeniden gün yüzüne çıkmış ve sanki yeniden keşfedilmeye başlamıştır. İslamiyet ve Türklüğün, bütün Türk boyları içinde yerleşmesinde ki en önemli ve en büyük etken; O büyük insanın yetiştirdiği ve bütün bilinen topraklara eğitim için gönderdiği ve sayıları 99 bin olarak rivayet edilen talebeleri sayesinde olmuştur(Pala, 1998:229). Yesevi’nin kurduğu bu eğitim zincirinin halkaları Anadolu topraklarına Hacı Bektaş-ı Veli, Somoncu Baba, Geyikli Baba, Seyit Mahmut Hayrani, Nimetullah Nahcivani, Yunus Emre, Hacı Bayram ve tabi ki Nasreddin Hoca ile ulaşmış ve Anadolu’nun Türklerin vatanı olmasında ki en önemli paya sahip olmuşlardır. Yesevi ocağının oluşturduğu bu eğitim zincirinin halkaları, günümüz Türk Cumhuriyetlerinin sebeb-i mevcudu gibidir (Zeybek, 2001). TÜRKİYE ÇIKIŞLI TURLAR İÇİN YÖREYE PAKET TUR ÖNERİSİ Güney Kazakistan bölgesinde bulunan Türkistan, iklim bakımından yazları sıcak ve kurak kışları ise soğuk ve az yağışlı bir bölgedir. Güney Kazakistan eyalet merkezi olan Çimkent de uluslararası havaalanı bulunmakla birlikte, Türk Hava Yollarının seferi yoktur. Ancak Kazakistan Havayolları haftada iki gün İstanbul-Çimkent(Türkistan Çimkent arası yaklaşık 180 km) seferleri gerçekleştirmektedir(Türkistan, 1993:10-12) Türk Hava Yolları yaz ve kış tarifesine göre değişmekle birlikte haftada 3-4 kez Almaatı’ya(Türkistan’a 800km), haftada 2-3 kez Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e(Türkistan’a 300 km), haftada 2-3 kez Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e(Türkistan’a yaklaşık 600 km) sefer gerçekleştirmektedir (www.thy.com.tr). Paket tur önerilerimizin Türkiye çıkışlı olması nedeniyle Türk Havayollarının uçtuğu alanlar baz alınarak sunulmaya çalışılacaktır. Öneri 1 Beş günlük süreyi kapsayan birinci paket tur önerimiz İstanbul-Almaatı seferi ile başlamaktadır. 1.Gün: Almaatı’ya iniş, Otele yerleşme, Medev turu(Aladağlar doğal güzellikleri), Almaatı Milli Müzesi ve Altın Adam, Almatı şehir turu ve alış-veriş, 2. Gün: Türkistan’a Hareket, Talas Şehrini ziyaret, Tülkibaz şehrini ziyaret, Çimkent şehir turu ve Sayram Kasabasında Hoca Ahmet Yesevi Baba ve Annesinin türbelerini ziyaret, Türkistan’a varış ve otele yerleşme, 3. Gün: Otrar kasabası ve tarihi Otrar Kalesini ziyaret, Arlan Bab türbesini ziyaret, Türkistan’a dönüş ve Hoca Ahmet Yesevi Türbesini ziyaret, Türkistan şehir turu, 4. Gün: Kızlıorda’ya hareket (Akmescit, Kazakistan’ın tarihi başkenti), Kızılorda Müzesi ve şehir turu, Kızılorda yakınlarındaki Dede Korkut türbe ve anıtının gezilmesi, Türkistana dönüş, 5.Gün: Türkistan’dan-Almaatı’ya dönüş ve Geleneksel Kazak müzik ve folklor gösterileri ve İstanbul’a hareket, Öneri 2 Beş günlük bir süreyi kapsayan tur İstanbul-Bişkek seferi ile başlamaktadır. 1.Gün: Bişkek’e iniş, otele yerleşme, Bişkek şehir turu ve Milli müzenin gezilmesi, Manas anıtını ziyaret, tarihi Oş şehrinin ziyareti, 2.Gün: Tarihi öneme sahip eşsiz doğal güzellikteki Çu nehrinin gezilmesi ve tarihi Issık Gölün ziyareti ve göl turu ve Bişkek’e dönüş, 3.Gün: Bişkek’ten Türkistan’a hareket, tarihi Taraz kentini ziyaret, Çimket şehir turu, Hoca Ahmet Yesevi Baba ve Annesisin Türbelerini ziyaret, Türkistan’a varış ve otele yerleşme, 4. Gün: Otrar kasabası ve tarihi Otrar Kalesini ziyaret, Arlan Bab türbesini ziyaret, Türkistan’a dönüş ve Hoca Ahmet Yesevi Türbesini ziyaret, Türkistan şehir turu, geleneksel Kazak folklor ve müzik gösterileri, 5.Gün: Türkistan’dan-Bişkek’e dönüş ve Geleneksel Kırgız müzik ve folklor gösterileri ve İstanbul’a hareket, 35 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Öneri 3 Yedi günlük bir süreyi kapsayan tur İstanbul-Taşkent seferi ile başlamaktadır. 1.Gün: Taşkent’e iniş ve otele yerleşme, Taşkent şehir turu, milli müzenin ziyareti ve geleneksel Özbek müzik ve folklor gösterileri, 2.Gün: Taşkent’en Semerkant’a hareket ve tarihi ve arkeolojik alanların ziyareti, Buhara kenti ziyareti tarihi arkeolojik ve dini alanların ziyareti, 3.Gün: Buhara’dan Hive antik kentine hareket, Hive tarihi alanını ziyaret ve Taşkent’e dönüş, 4.Gün: Taşkent’en Türkistan’a hareket, Çimket şehir turu, Hoca Ahmet Yesevi Baba ve Annesinin Türbelerini ziyaret, Türkistan’a varış ve otele yerleşme, 5. Gün: Otrar kasabası ve tarihi Otrar Kalesini ziyaret, Arslan Bab türbesini ziyaret, Türkistan’a dönüş ve Hoca Ahmet Yesevi Türbesini ziyaret, Türkistan şehir turu, geleneksel Kazak folklor ve müzik gösterileri, 6. Gün: Kızlıorda’ya hareket (Akmescit, Kazakistan’ın tarihi başkenti), Kızılorda Müzesi ve şehir turu, Kızılorda yakınlarındaki Dede Korkut türbe ve anıtının gezilmesi, Türkistan’a dönüş, 7.Gün: Türkistan’dan-Taşkent’e dönüş İstanbul’a hareket Yukarıda verilen üç öneri sadece örnek teşkil etmesi açısından oluşturulmuştur. Ticari anlamda işin uzmanları, bu turları geliştirip, insanların ilgisine çekecek çeşitlendirmelerle sunmaları mümkündür. SONUÇ Turizm, ülkeleri ve kültürleri birbirine yaklaştıran önemli bir sosyal hareketliliktir. Bu sosyal hareket uluslararası anlamda 2012 yılında 1.050 milyon turist katılmıştır. Dünya Turizm Örgütüne göre 2020 yılında turist sayısının 1,5 milyarı, turistik harcamaların ise 2.000 milyarı geçeceği tahmin edilmektedir. Türkiye, 2012 yılında uluslararası turizmden 32,5 milyon turist ve 25,0 milyar dolar turizm geliri elde etmiştir. 2023 yılında ülkemizin 65 milyon turist ve 45 milyar dolar turizm geliri elde etmesi öngörülmektedir. Dünya turizm pastasından pay almak isteyen ülkelerin, mevcut turistik değerlerini master plan çerçevesinde ele alıp, ekonomik anlamda yarışa katılmaları gereklidir. Türkiye bu çerçevede kendi turistik değerlerini uluslararası turizm piyasalarında değerlendirme olanaklarını artırırken; kardeş Türk Cumhuriyetlerine de her alanda olduğu gibi yol gösterici olmalıdır. Faklı kültürlere sahip insanları birbirine yakınlaştıran turizm; ortak bir kültüre, dile, inanışa sahip olan ülkeleri birbirlerine daha da çok yaklaştıracaktır. Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasında ki turistik ilişkilerin artması bu ülkelerle olan yakınlaşmamızı artırarak sürdürmemize yardımcı olacaktır. İnanç, insanların yaratılışından günümüze süregelen en önemli olgudur. Türk milletinin Anadolu toprakları üzerinde uzun yıllardan beri sürdürdüğü yaşam biçimi ve ilgili dönemlerin özelliklerini yansıtan dini inanışları, gelenek ve görenekleri, mimari ve sanat eserleri günümüz inanç turizmine önemli bir kaynak olmuştur. Günümüzde toplumumuz bu değerlere olağan üstü değer vermektedir. Hz. Mevlana müze ve türbesinin yılda bir milyondan fazla ziyaretçi çekmesi bunun göstergesidir. Öte yandan, ilk çağ uygarlıklarının Anadolu da yaşam bulması, erken hıristiyanlığın; ortaçağda musevilerin bulundukları ülkelerde karşılaştıkları baskı ve yok etme politikalarının sonucu, bu topraklara sığınmış olmaları, sadece müslümalık açısından değil; hıristiyanlık ve museviliğin geliştiği ve yayıldığı dini merkez konumuna ulaşmıştır. Türk milleti sadece Anadolu’da bulunan dini merkezlere değil, bin yıl kadar önce göç ederek geldiği ata topraklarında bulunan kutsal alanlara da ilgisini sürdürmüştür. Günümüzde bu alanlar içinde en önemlisi hiç şüphesiz ki Türkistan ve Hoca Ahmet Yesevi türbesidir. Hoca Ahmet Yesevi hem islamiyetin Türkler arasında yayılması, hem de Türklük bilincinin korunmasında tarihimiz açısından son derece önemli bir yere sahiptir. Bu tarihi gerçeğin yeniden anlaşılması için, inanç turizmi kapsamında yöreye yapılacak turlar büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmamızda, inanç turizmi çerçevesinde Türkistan ve Kazakistan incelenmeye çalışılarak öncelikli hedef oluşturulmaya çalışılmıştır. Başta Kazakistan olmak üzere diğer Türk Cumhuriyetlerindeki; doğal, tarihi ve kültürel zenginliklerin envanterinin çıkarılarak; önceliklerin belirlenmesi gerekmektedir. Türk Cumhuriyetlerinde dini turizm başta olmak üzere; doğa yürüyüşleri (treking), akarsu turizmi (rafting), doğal hayatı gözlemleme (ornitoloji başta olmak üzere), at ve deve turları, tarihi ipek yolunun canlandırılması, kongre ve gençlik turizmi gibi alternatif türlerin geliştirilmesinde oldukça önemli turistik potansiyele sahiptirler. 36 Kadir ÖZTAŞ KAYNAKÇA AKAT, Ömer(2000), Pazarlama Ağırlıklı Turizm İşletmeciliği, Ekin Yay., Bursa, s.302 AKTAŞ, Ahmet,(2001) “Uluslararası Turizm Hareketleri İçinde Kazakistan’ın Yeri ve Önemi”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 17, Ankara, s.109-114 American Hotel And Motel Association (AHMA 1979), Hotel Motel Management Operation, New York, s.320 AVCIKURT, Cevdet(1997), “2000 Yıllarında İnanç Turizmi ve Türkiye”, VIII. Ulusal Turizm Kongresi, Kuşadası, s.8085 AVŞAR, Zakir, SALAH, Ferruh(1998), Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri, Vadi yay., Ankara, s.120 AYDIN, Şule(1997), “Kongre Turizmi ve Önemi”, VIII. Ulusal Turizm Kongresi, Kuşadası, s.18-25 BARUTÇUGİL, İsmet Sabit(1989), Turizm İşletmeciliği, Beta Yay., İstanbul, s.226 BİCE, Hayati(1993), Hoca Ahmet Yesevi Divan-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 119, Ankara, s.230 CEBECİOĞLU, Ethem(1998), “Hoca Ahmed_i Yesevi”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.97-142 COŞAN, Esad(1996), Ahmet Yesevi Hayatı-Eserleri-Fikirleri-Tesirleri, Umut Matbaası, İstanbul, s.190 ÇARIKCI, Emin(1998), “Türk Cumhuriyetlerinde Ekonomik Gelişim”, Bilig Türk Dünyası Sosoyal Bilimler Dergisi, Sayı 7, Ankara, s.3-8 EGE, Zehra(1995), “Bir Rekreasyon Türü Olarak Av Turizmi ve Türkiye’de Av Turizminin Geliştirilmesi”, Hasan Zafer Doğan Anı Kitabı, B.Ü. Yay., İstanbul, s.225-231 ERASLAN, Kemal(1998), “”Ahmed-i Yesevi”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.78-86 EVLİYAOĞLU, Sait(1989), Genel Turizm Bilgisi, Ankara, s.175 EUI(1998-1999), Kazakistahn Country Report, London, s.185 GÖKSAN, Ergün(1978), Turizmoloji, Uğur Ofset, İzmir, s.121 KOZAK, Nazmi, AKOĞLAN K., Meryem, KOZAK, Metin(2000), Genel Turizm, Turhan Kitapevi, Ankara, s.221 NAZARBEAY, Nursultan(2000), Yüzyılların Kavşağında, Bilig Yay., Ankara, s.271 OLALI, Hasan(1984), Turizm Dersleri, İstiklal Matbaası, İzmir, s.225 ORAL, Saime, A.KURGUN, Osman(1997), Otel İşletmeciliği ve Otel İşletmelerinde Verimlilik Analizleri, İzmir, s.308 ÖZKAN, Nevzat(1997), Türk Dünyası, Geçit Yay., Kayseri, s.410 ÖZTAŞ, Kadir(2000), “Türk Dünyasından Esintiler I Türkistan”, Pervasız Günlük Siyasi Gazete, 7 Kasım, s.2 ÖZTAŞ, Kadir(1997), “İç Anadolu Bölgesi Turizm Arz Kaynaklarının Dış Turizm Talebi Üzerine Etkileri(Yayınlanmamış Doktora Tezi)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, s.241 ÖZTÜRK, Yaşar Nuri(1998), “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.208-219 PALA, Ayhan(1998), “Yesevilikten Bektaşiliğe Türk Müslümanlığı”, yesevilik bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.229-237 ŞENER, Burhan(1990), Modern Otel İşletmelerinde Yönetim ve Organizasyon, Ankara, s.230 ŞAHİN, Adem(1990), İkdisadi Kalkınmadaki Önemi Bakımından Türkiye’de Turizm Sektöründeki Gelişmelerin Değerlendirilmesi, TOBB Yay. No Genel:149, Ar-Ge 61, Ankara, s.203 Turizm(1993), Turizm Bakanlığı 30 Yaşında, Ankara, s.70 TUNÇ, Azize, SAÇ,Firuzan(1998), Genel Turizm Gelişimi-Geleceği, Detay Yay., Ankara, s.160 TİKA(1998), Kazakistan Ülke Raporu, T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Yay., Ankara, s.202 TİKA(2000), Ülke Profilleri, T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Yay., İstanbul, s.210 YENİÇERİ, Özcan(1999), “Türkistan”, Ayyıldız Günlük Siyasi Gazete, Ankara, s.5 37 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ZEYBEK, Namık Kemal(1998), “Sunuş”, Yesevilik Bilgisi Ahmet Yesevi Vakfı Yay., Ankara, s.VIII-X ZEYBEK, Namık Kemal(2001), “Yesevide Buluşalım”, Konferans, Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu, Akşehir, 13 Mart 2001 ..........., Türkistan, Almaatı, 1993 www.thy.com.tr www.turizmgazetesi,com/arastırma/htlm www.world-tourizm.org www.turizm.gov.tr www.yesevi.edu.tr 38 DEVLET VE ÖZEL SEKTÖRDE SAĞLIK HİZMETİ VEREN İŞLETMELERDE İÇ PAYDAŞLARIN KURUMSAL İTİBARI ALGILAMASI: KURUMSAL İTİBARIN BİLEŞENLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Yrd. Doç. Dr. A. Aslan ŞENDOĞDU* Yrd. Doç. Dr. Meral ERDİRENÇELEBİ** ÖZET Kurumsal itibar, işletmenin paydaşlarının zihninde uyandırdığı yargı, düşünce ve değeri ifade etmektedir. Araştırmanın amacı, kurumsal itibar bileşenlerinin (çalışan kalitesi, yönetim kalitesi, hizmet kalitesi, duygusal cazibe, sosyal sorumluluk, etik davranış, güven, şeffaflık ve iletişim bağlamında) iç paydaşlar tarafından nasıl algılandığı sorusuna yanıt aramaktır. Bu araştırmadan hedeflenen katkı, Konya ilinde devlet ve özel sektörde hizmet veren sağlık çalışanlarının (n=204), kurumsal itibar bileşenlerini iç paydaşlar olarak nasıl algıladığı ve devlet sektörü ile özel sektör çalışanları arasında fark olup olmadığını ortaya koymaktır. Araştırmada, frekans analizi, ki-kare testi ve korelasyon analizlerinden yararlanılarak, devlet ve özel sektörde sağlık hizmeti verenlerin kurumsal itibar algılamaları karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Kurumsal itibar; kurumsal itibarın bileşenleri; sağlık hizmeti veren işletmeler. INTERNAL STAKEHOLDERS’ PERCEPTIONS OF CORPORATE REPUTATION IN BUSINESSES OFFERING HEALTH SERVICES IN THE PUBLIC AND PRIVATE SECTORS: A STUDY ON THE COMPONENTS OF CORPORATE REPUTATION ABSTRACT Corporate reputation expresses the judgments, the ideas and the value that a business evokes in the minds of its stakeholders. The purpose of this study is to seek answers to the question of how the components of corporate reputation (in the context of the quality of the employees, the quality of the management, the quality of the services, emotional attraction, social responsibility, ethical behavior, confidence, transparency and communication) are perceived by internal stakeholders. The expected contribution of this study is to reveal how the health employees offering services in the public and private sectors in the province of Konya (n=204) perceive components of corporate reputation as internal stakeholders, and whether there is a difference between employees in the public and private sectors. The corporate reputation perceptions of those who offer services in the public and private sectors were evaluated comparatively using frequency analysis, chi-square test and correlation analyses. Keywords: Corporate reputation; components of corporate reputation; businesses offering health services. GİRİŞ Küreselleşme günümüz işletmecilik anlayışını oldukça değiştirmiştir. Son yıllarda yoğun biçimde kendisini hissettirmeye başlayan rekabet ortamı işletmelerin yaşamlarını sürekli kılabilmek sürecinde pek çok arayışa ve yeniliğe itmektedir. İşletmeler gerek yerel gerekse küresel pazarlarda yaşamlarını sürdürebilmek için çok fazla çaba harcamak zorundadır. İşletmecilikteki değişim anlayışının günümüzde ulaştığı nokta; esnek, yenilikçi, kendini yerel pazarlarda sınırlamayan, ar-ge ye büyük önem veren, iç ve dış müşteriye odaklanan, ekip çalışmasına ağırlık veren ve özellikle de insan kaynağının veriminden maksimum düzeyde istifade etmeye çalışan bir işletmecilik anlayışıdır. İşletmecilik anlayışındaki bu değişim, * Necmettin Erbakan Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, [email protected] Necmettin Erbakan Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, [email protected] ** © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi diğer işletmelerden farklılaşma ve toplumda bir farkındalık yaratma sorununu da beraberinde getirmiştir. İşletmelerin, rakiplerinden farklılaşmaları ve toplumda olumlu farkındalık yaratmaları işletme faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Bu anlamda kurumsal itibar, tüm paydaşlarca işletmenin algılanma biçimidir. Kurumsal itibar, toplumda işletmeye ilişkin yaratılan güven duygusudur. Kurumsal itibar, işletmelerin faaliyete geçtikleri günden, bu güne değin ana faaliyet konusunun yanı sıra sosyal konularda paydaşları tarafından nasıl değerlendirildiğinin bir göstergesidir. Paydaşlar tarafından olumlu değerlendirilen yani olumlu kurumsal itibar sahibi olan işletmeler, ulusal ve/veya uluslararası ticarette ve hisse senedi piyasalarında değer kazanırken, faaliyetlerinde toplumsal destek sağlamakta, dolayısıyla rakiplerinden farklılaşmakta ve müşterilerinin gözünde farkındalık yaratmaktadırlar. Bu çerçevede kurumsal itibar, işletmelere ulusal ve uluslararası piyasalarda rekabet avantajı sağlayan, örgüte ilişkin farkındalık algısı yaratan, işletmelerin sahip oldukları önemli bir stratejik varlık (Çiftçioğlu, 2008: 1-4) olarak değer bulmakta ve geleceğine yön vermektedir. Bu çalışmada, kurumsal itibar ve bunun çalışanlar tarafından nasıl algılandığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik olarak, Konya ili merkezinde bulunan, sağlık hizmeti veren kamu ve özel hastanelerin iç paydaşları baz alınmıştır. KURUMSAL İTİBAR KAVRAMI İtibar, bir sosyal grubun üyeleri arasındaki öznel inançlara ilişkin kolektif bir sistem olarak (Bromley, 2001:316) tanımlanmakta, insanlar için olduğu gibi işletmeler, devlet ve kar amacı gütmeyen kurumlar için de (Logsdon ve Wood, 2002:365) önemi artan bir kavram olarak dikkat çekmektedir. Kurumsal itibar ise; kurumun kendine özgü niteliklerine karşılık gelmektedir (Van Den Bosch vd., 2005:109). Olumlu bir kurumsal itibar için, bireylerin işletmeyi kredisi yüksek, sorumlu ve güvenilir gibi kriterlerle değerlendirmeleri gerekmektedir. Bu çerçevede (Fombrun, 1996: 72-73); • Kurumsal itibar, işletmenin rakiplerine göre endüstrideki bilişsel özelliklerine ilişkin oluşan algısal sıralamadır. • Kurumsal itibar, bireylerin ekonomik, sosyal ve yardımseverlik gibi kriterlerle işletmenin geçmişini ve geleceğini yargılamalarıdır. • Kurumsal itibar, işletmenin tüm paydaşlarının gözündeki imajının toplamı, başka bir ifade ile kurumun çalışanlarına, müşterilerine, yatırımcılara, tedarikçilerine ve yerel topluma ne kadar çekici geldiğidir. Kurumsal itibara ilişkin literatürde yer alan bazı tanımlar şöyledir: • Kurumun değişik paydaşların gözündeki imajının kolektif betimlemesidir (Argenti ve Druckenmiller, 2004: 369). • Kurumsal itibar, kurumun içindeki ve dışındaki insanlar tarafından sahip olunan algılamalardır (Fombrun, 1996: 57). • Kurumsal itibar, önceden gözlemlenen kimlik işaretlerinin ve geçmiş iş deneyimlerinin yarattığı etkilerin tarihsel birikiminin yansımasıdır (Markwick ve Fiil, 1997: 398). • Kurumsal itibar, kurumların paydaş temsilci gruplarına değerli sonuçlar sağlama yeteneğine ilişkin kolektif değerlendirmedir (Fombrun vd., 2000: 243). • Finansal göstergeler açısından bakıldığında ise, kurumsal itibar, şirketin defter değeri ile piyasa değeri arasındaki farkın önemli bir bölümünü ifade etmekte ve işletmelerin sahip oldukları en değerli varlık olarak karşımıza çıkmaktadır (Green, 1996: 11). • Dowling, kurumsal itibarı, değer bütününden oluşan bir yapı olarak tanımlamış ve kurumsal imajdan ayırmıştır. Kurumsal itibarı, bireylerde kurum imajını çağrıştıran, gerçeklik, dürüstlük, sorumluluk ve bütünlük gibi kuruma atfedilen değerler bütünü olarak ifade etmiştir. Bu anlamda kurumsal itibar, uzun vadeli duyguları, değerleri, düşünceleri içine alan bir kavramdır (Dowling, 2001: 19). Yapılan tanımların ortak noktalarından hareketle kurumsal itibar; kurumun zaman içinde oluşan gerek maddi, gerek maddi olmayan değerlerinin, iç ve dış paydaşlar tarafından algılanma biçimi şeklinde ifade edilebilir. KURUMSAL İTİBARIN BİLEŞENLERİ VE FAYDALARI Fombrun'a göre, kurum itibarı çok yönlü bir bileşendir ve bu bileşenler, paydaşların deneyimlerinin bir tarihidir. Kurumun tüm geçmişinin bir sonucu olarak görülen itibar, kurumların gerçekleştirdikleri faaliyetleri ve eylemleri ile ilgilidir, 40 A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ itibar algısının temelinde; bütünsellik, tutarlılık, kalıcılık ve süreklilik kavramları bulunmaktadır (Kuyucu, 2003; Şatır ve Sümer, 2006: 52). Kurumsal itibarın bileşenleri literatürde sık geçen biçimiyle şu şekilde ifade edilebilir: 1. Çalışan kalitesini algılama, 2. Yönetim kalitesini algılama, 3. Hizmet kalitesini algılama, 4. Duygusal cazibeyi algılama, 5. Sosyal sorumluluğu algılama, 6. Etik davranışı algılama, 7. Güveni algılama, 8. Şeffaflığı algılama, 9. İletişimi algılama (Bennett ve Kottasz 2000; Schwaiger, 2004; Şatır ve Sümer 2006). Bu açıdan kurumsal itibar, bileşenleri bağlamında, kurumlar da ne yapıldığına ve nasıl yapıldığına odaklanan hem iç hem dış paydaşların algılamalarına dayalı bir kavram olarak ifade edilebilir. Kurumsal itibarda iç paydaşlar çalışanlardan oluşurken, dış paydaşlar; müşteriler, hissedarlar, tedarikçiler, rakipler, medya ve toplumun diğer kesimleridir. İç paydaşlarla kurumsal itibar arasındaki etkileşim iki yönlü olarak ifade edilebilir: Kurumsal itibarın oluşmasında önemli katkılar sundukları kadar, işletmeleri ile ilgili algıladıkları kurumsal itibardan etkilenebilmektedirler (Tokmak, vd., 2013: 91). Yazında kurumsal itibarın işletmelere birçok alanda fayda sağladığı belirtilmektedir. Bahsi geçen faydaları sistematik olarak ele almak gerekirse, kurumsal itibarın işletmeye sağladığı kazanımları dört ana başlık altında özetlemek mümkündür (Çiftçioğlu, 2008: 6-11): 1.Stratejik yönetim açısından, 2.İnsan kaynakları yönetimi açısından, 3.Pazarlama açısından, 4.Finansal performans açısından. Kurumsal itibar, kurumun sahip olduğu en önemli soyut değerlerden biridir (Zyglidopoulos, 2005: 254) ve stratejik rekabet avantajı kazanmak için uygun bir araçtır (Schwaiger, 2004: 51). Kurumlar hayatta kalmak için artık çok daha fazla rakiple mücadele etmek zorundadır. İtibar, kurumlara bu mücadelede oldukça önemli bir güç sağlamaktadır. Nitekim güçlü itibara sahip kurumlar birçok yönden rakiplerinin önüne geçmektedir. Kurumsal itibarın sağladığı diğer faydalar şöyle sıralanabilir (Gümüş ve Öksüz, 2009: 2641): • Müşterilerle, çalışanlarla, kredi sağlayıcılarla ve hissedarlarla ilişkileri geliştirmek (Hannon ve Milkovich, 1995), • Nitelikli işgücünü çekmek (Cravens ve Oliver, 2006: 295), • Çalışan bağlılığını artırmak (Preece vd., 1995: 88; Cravens ve Oliver, 2006: 295), • Müşteri sadakatini artırmak (Preece vd.,1995: 88; Nakra, 2000: 36; Beder, 2002: 64), • Müşterileri çekmek (Ljubojevic ve Ljubojevic, 2008: 222), • Pazar değerini artırmak (Chauvin ve Hirschey, 1994: 161), • Finansal kazanç sağlamak (Srivastava vd., 1997: 65), • Yatırımcıları çekmek (Nakra, 2000: 36). Kurumsal itibarın fayda bağlamında çok yönlü getirisinin dikkat çekici olduğunu vurgulamak gerekir. Bu getirilerin işletmeye sürdürülebilir rekabet anlamında gerek ulusal gerekse uluslararası alanda fark yaratma yönünden katkı sağlayacağı söylenebilir. KURUMSAL İTİBAR ALGISININ ÖLÇÜLMESİ Kurumsal itibarı tanımlamak ve ölçmek adına literatürde yer alan yazarların farklı çalışmaları incelendiğinde, itibarı açıklayan birden fazla bileşen üzerinde yoğunlaştıkları ve bu bileşenler kullanılarak itibarın ölçüldüğü görülmektedir (Fombrun, 1996). 1997 yılı sonrası çalışmalarda bu konu ciddi olarak ele alınmış ve kurumsal itibarı oluşturan bileşenler olarak; yenilik, yönetim kalitesi, yatırım değerleri, topluluk, çevreye karşı sorumluluk, etkileme gücü, gelişme, yetenekli elemanları barındırabilme, ürün ve hizmet kalitesi, finansal istikrar ve kurumsal nitelikler olarak sıralanmıştır (Fortune Magazine 2005; Şatır ve Sümer, 2006: 53). Birçok sosyal paydaşın farklı kuramlarla ilgili algılamalarını ölçmek için geliştirilen ve son derece kapsamlı bir ölçümleme modeli olan Harris ve Fombrun (2005), İtibar Katsayısı (Reputation Quotient / RQ) çalışması bu alanın en önemli çalışmalarından birisidir. Paydaşların altı farklı boyutta, 20 ifade ile kurumsal itibarı nasıl gördüklerini tespit etmektedir. Bu altı boyut ise; duygusal cazibe, ürünler ve hizmetler, finansal performans, vizyon ve liderlik, çalışma ortamı ve sosyal sorumluluktur. 41 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Kurumsal itibar ile örgütsel bağlılık arasında ilişki olduğuna dikkate çeken çalışmalar incelendiğinde, araştırmacıların birey bazında itibar kavramının önemini, tutumlar ve davranışlar üzerindeki etkisini inceledikleri görülmektedir. Bu araştırmacıların (kavramlar arasındaki ilişkiye işaret eden yaklaşımların 1960'lı yıllarda araştırmacı March ve Simon tarafından irdelendiği, 1980’1i yıllarda Meal Ashforth tarafından sosyal kimlik kuramının örgüt yazınına aktarımı ile biçimlendiği ve 1990'lı yıllara gelindiğinde Dutton vd. tarafından sosyal kimlik yaklaşımı bağlamında tartışıldığı, 2000’li yıllarda Carmeli tarafından kimlik yaklaşımından kısmen de olsa, bağımsız olarak ele alındığı görülmektedir) çalışmalarındaki ortak noktaları kurumsal itibarı, birey ile örgüt arasındaki duygusal ilişkide önemli bir değişken olarak ele almalarıdır. Başka bir ifade ile kurumsal itibar ve örgütsel bağlılık ilişkisi bahsi geçen araştırmacılar tarafından kurulmakta, araştırmalar ilişkiyi oluşturan kavramların tanımlamaları ve dayanakları bağlamında farklılaşmaktadır (Çiftçioğlu, 2008: 7576). Ülkemizde kurumsal itibar konulu araştırmaların sayısı çok fazla olmamakla birlikte konuya yönelik ilginin arttığı gözlenmekte ve farklı örgütlerde yapılan bazı çalışmalarda itibar olgusunun bileşenleri incelenmektedir. Şatır ve Sümer (2006) tarafından sağlık hizmeti üreten özel bir sağlık kurumunda yapılan bir araştırmada, dış müşterilerin algılamalarına bağlı olarak sırasıyla; hizmet kalitesi, güven, iletişim ve sosyal sorumluluk alt boyutlarının kurum itibarının anahtar kavramlarını oluşturduğu tespit edilmiştir. Dur (2011) çalışmasında kurumsal itibarı altı bileşenden oluşturmuştur. Bunlar: duygusal çekicilik, vizyon ve liderlik, kalite, finansal itibar, sosyal sorumluluk/saygınlık, çevresel saygınlıktır. Kurumsal itibarın bileşenleri ve sağladığı çok boyutlu fayda düzeyleri dikkate alındığında, iç ve dış paydaşlar tarafından içselleştirilmiş olumlu kurumsal itibarın, örgütler açısından önemli bir rekabet silahı olarak değerlendirilebileceği ifade edilebilir. METODOLOJİ Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Yöntemi Araştırmanın amacı, kurumsal itibar bileşenlerinin iç paydaşlar tarafından nasıl algılandığı sorusuna yanıt aramaktır. Amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, Konya ili merkezinde bulunan, sağlık hizmeti veren kamu ve özel hastanelerin iç paydaşları baz alınmıştır. Bu araştırmadan hedeflenen katkı, Konya ilinde bulunan devlet ve özel sektörde hizmet veren sağlık çalışanlarının kurumsal itibar bileşenlerini iç paydaşlar olarak nasıl algıladığını ve devlet sektörü ile özel sektör çalışanları arasında fark olup olmadığını ortaya koymaktır. Araştırmada kapsam olarak kurumsal itibar; 1) çalışan kalitesi, 2) yönetim kalitesi, 3) hizmet kalitesi, 4) duygusal cazibe, 5) sosyal sorumluluk, 6) etik davranış, 7) güven, 8) şeffaflık ve 9) iletişim boyutları ile incelenmiştir. Anket formu iki bölümden oluşmakta olup; birinci bölümde demografik özelliklere yönelik sorular yer alırken, ikinci bölüm kurumsal itibarı tanımladığı varsayılan bileşenleri (alt boyutları) ortaya çıkarmaya yönelik (27 ifade 5'li likert ölçeğine göre) olarak düzenlenmiştir. Araştırmanın yöntemi olarak; veri toplamada anket yönteminden yararlanılmıştır. Anket formu, yerli ve yabancı literatür taraması sonucu farklı paydaşların kurumsal itibar algılamalarını ölçmeye yönelik yapılan araştırmalarda kullanılan ölçekler değerlendirilerek hazırlanmıştır (Bennett ve Kottasz 2000; Schwaiger, 2004; Şatır ve Sümer 2006). Araştırmanın evrenini Konya ilinde sağlık alanında hizmet veren devlet ve özel sektör hastanelerin iç paydaşları (doktor, hemşire, hastabakıcı, sağlık teknisyeni ve diğer çalışanlar) oluşturmaktadır. Araştırmanın evreni Konya İl Sağlık Müdürlüğü’nde kayıtlı 6 devlet, 10 özel olmak üzere 16 adet hastanede çalışan toplam 10.000 kişidir (www.konyasm.gov.tr, Erişim: 10.07.2013). Anketlerin, hastane yöneticilerinden (merkez müdürü, başhekim), iç paydaşlarca doldurulması için izin alınmıştır. Pilot çalışma olarak seçilen birer kamu ve özel hastane grubunun her birine 10 adet olmak üzere toplam 20 anket uygulanmıştır. Hastane yöneticileri ile yapılan ön görüşme esnasında hastane ismi belirtilmemesi yönünde görüş bildirilmesi ve ancak bu şekilde çalışmaya izin verileceği beyanı üzerine bu ifade anketten çıkarılmak suretiyle pilot uygulama gerçekleşmiştir. Pilot uygulama sonuçları değerlendirildikten sonra esas uygulamaya geçilmiştir. Rastgele 3 adet devlet, 3 adet özel hastane çalışanından 250 tanesi örneklem olarak tespit edilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucu 216 iç paydaştan geri dönüş sağlanmış, 12 adet anket tutarsız veya eksik doldurulması nedeniyle değerlendirilmemiş 204 adedi (%81,6) değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Örneklem olarak tespit edilen 204 sayısı, % 99 güven seviyesinde, evren büyüklüğünün 10.000, kabul edilebilir hatanın +/- % 10 olduğu durumda hesaplanan 164 sayısının (turkistatistik.net/upload/dosya/orneklem.xls, Erişim: 10.05.2013), üzerinde olması açısından da istatistiki olarak anlamlıdır. Anket uygulaması ile kamu ve özel hastane grubunun her birinden 102’şer olmak üzere toplam 204 denekten elde edilen bulgular değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde SPSS 15.0 paket programı kullanılmıştır. Anket uygulaması sonucu elde edilen değişkenlere ait ölçek güvenilirliği Cronbach Alpha testi yardımıyla ölçülmüştür. Çalışmamızda test ölçümlerinin 42 A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ güvenilirliği olarak alfa katsayısı 0.937 çıktığından ve bu değer 0.70’ten büyük olduğundan test ölçümlerinin güvenilir olduğu söylenilebilir. Araştırmanın Kısıtları Araştırma için seçilen ilin sadece Konya ile sınırlı olması en önemli kısıtı oluşturmaktadır. Ulaşılabilirlik, maliyet ve zaman gibi faktörlerden dolayı bu kısıt, diğer illerle karşılaştırmaya imkan vermemiştir. Hastane yöneticilerinin anket çalışmasına izin vermede isteksiz davranmaları diğer bir kısıtı oluşturmuştur. Ayrıca gerek kamu gerekse özel hastane iç paydaşlarının anket yapmaya isteksizliği ve onları teşvik edecek unsurların olmayışı anket sayısının daha fazla olmasını engellemiştir. Analiz ve Bulguların Değerlendirilmesi İşgörenlerin Demografik Özellikleri Katılımcı 204 kişiye ait demografik özellikler tablo 1’de gösterilmiştir. Tablo 1. Katılımcıların Demografik Özelliklerine İlişkin Frekans Dağılımı Parametreler Yaş Eğitim Durumu Cinsiyet Çalışma Süresi Gelir Pozisyon Kategoriler 19-28 29-38 39-48 49 ve üstü İlkokul/Ortaokul Lise Ön lisans Lisans Lisansüstü Erkek Kadın 1 yıldan az 1-5 yıl 6-10 yıl 10 yıldan fazla 1-1000 1001-2000 2001-3000 3001-4000 4001 ve üstü Doktor Hemşire Hastabakıcı Sağlık teknisyeni Diğer n 87 86 20 11 13 55 54 39 43 76 128 10 87 63 44 31 58 73 12 30 41 85 25 45 8 % 42,6 42,2 9,8 5,4 6,4 27,0 26,5 19,1 21,0 37,3 62,7 4,9 42,6 30,9 21,6 15,2 28,4 35,8 5,9 14,7 20,1 41,7 12,3 22,1 3,8 n=204 Tablo 1’e göre; 19-28 yaş arası çalışan % 42,6, eğitim durumu lise % 27,0, cinsiyet durumu kadın % 62,7, çalışma süresi 1-5 yıl arası % 42,6, gelir 2001-3000 arası % 35,8 ve pozisyon olarak hemşire % 41,7 ile en yüksek orana sahiptir. Ayrıca, işgörenlerin çalıştığı araştırmaya konu devlet hastaneleri ve özel hastaneler 4 ile 30 yıl arası hizmet verirken, 150 ile 2.500 arası çalışan sayısına sahiptir. 43 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Kurumsal İtibar Algısına İlişkin İstatistiki Sonuçlar ve Değerlendirme Kurumsal itibarın bileşenleri üzerine ifadelere katılma derecelerine ilişkin frekans dağılımı (katılım oranı, kararsızlar, katılmama oranı, ortalama ve standart sapma) değerleri tablo 2’de yer almaktadır. Tablo 2. Kurumsal İtibarın Bileşenleri Üzerine İfadelere Katılma Derecelerine İlişkin Frekans Dağılımı Kurumsal İtibarın Bileşenleri Üzerine İfadeler 1.Yeni işe başlayacak nitelikli elemanlar için bu kurum iyi bir kariyer fırsatıdır. 2.Bu kurumda çalışanlar işleriyle ilgili bilgi ve becerilerde tam olarak yetkindir. 3.Bu kurum çalışanları sorumluluk sahibidir. 4.Bu kurumun iyi yönetildiğini düşünüyorum. 5.Yöneticiler teknoloji, insan kaynakları, tıbbi bilgi gibi değişimleri çabuk kurumsal avantaja dönüştürebilirler. 6.Yöneticiler çalışanların iş performanslarını geliştirmesi için olanak sağlar. 7.Bu kurum diğer kurumlara göre sağlık hizmeti kalitesi açısından daha üstün bir performans gösterir. 8.Tıp alanındaki yenilikler bu kurumda uygulanmaktadır. 9.Bu kurumun tüm mekanlarında (koridor, doktor odaları, kafeterya, tuvalet, vs.) hijyene önem verilir. 10.Bu kurumda çalışmaktan gurur duyuyorum. 11.Bu kurumun fiziksel görünümünü beğeniyorum. 12.Bu kurumun dışarda olumlu bir imajı vardır. 13.Kurum kentin sosyal ve kültürel yaşamına olumlu katkıda bulunur. 14.Bu kurum dönem dönem ücretsiz sağlık taramaları yapar (aşı kampanyası, kemik taraması, meme ultrasonu, kan grubu tahlili gibi). 15.Bu kurum kentin çevresel sorunlarına karşı duyarlı ve sorumludur. 16.Bu kurum iş güvenliğine önem verir. 17.Bu kurum hastalarına karşı sorumluluk sahibidir. 18.Bu kurum hizmeti üretme sürecinde sorumluluk sahibidir. 19.Yakınlarıma güvenilir sağlık hizmeti vermesi nedeniyle bu kurumdan hizmet almalarını tavsiye ederim. 20.Ciddi bir ameliyat gerektiğinde bu kurum tercih edilir. 21.Yerel basında bu kurumla ilgili olumlu haberler sık sık yer alır. 22.Kurumda olumlu ya da olumsuz tüm bilgiler çalışanlarla paylaşılır. 23.Kurum halkla bilgi aktarırken açık sözlüdür. 24.Kurum rekabet içinde olduğu kurumlara karşı dürüsttür. 25.Bu kurumda uygulamalar açısından bölümler arasında güçlü bir işbirliği ve uyum vardır. 26.Bu kurumda çalışanlar kendi aralarında güçlü bir iletişime sahiptir. 27.Bu kurumdaki sağlık personeli ile sağlık hizmeti alanlar arasındaki iletişim güçlüdür. n=204 Katılım n % Kararsızlar n % Katılmama n % Ort. S.S. 85 41,7 52 25,5 67 32,8 3,05 1,18 96 47,1 67 32,8 41 20,1 3,36 1,04 131 64 64,3 31,4 48 82 23,5 40,2 25 58 12,2 28,4 3,61 2,99 0,94 1,06 63 30,9 96 47,1 45 22,0 3,09 0,92 63 30,9 80 39,2 61 29,9 2,95 0,97 98 48,1 73 35,8 33 16,1 3,41 0,98 67 32,8 82 40,2 55 27,0 3,08 0,99 119 58,3 39 19,2 46 22,5 3,54 1,16 106 98 112 51,9 48,0 54,9 56 39 54 27,5 19,2 26,5 42 67 38 20,6 32,8 18,6 3,39 3,18 3,51 1,06 1,22 1,08 101 49,5 52 25,5 51 25,0 3,29 1,05 74 36,2 64 31,4 66 32,4 2,95 1,19 93 45,6 70 34,3 41 20,1 3,28 1,01 107 135 52,4 66,2 58 48 28,4 23,5 39 21 19,2 10,3 3,35 3,71 1,02 0,95 110 53,9 74 36,3 20 9,8 3,57 0,94 99 48,5 73 35,8 32 15,7 3,42 1,03 92 45,1 64 31,4 48 23,5 3,30 1,22 81 39,7 72 35,3 51 25,0 3,23 1,12 60 29,4 84 41,2 60 29,4 2,96 1,05 82 40,2 78 38,2 44 21,6 3,23 1,03 86 42,1 75 36,8 43 21,1 3,30 1,03 97 47,5 66 32,4 41 20,1 3,30 1,08 98 48,0 64 31,4 42 20,6 3,33 1,09 110 54,0 59 28,9 35 17,1 3,49 1,05 44 A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ Ankette yer alan tüm ifadeler için, katılma dereceleri frekans değerlerden yararlanılarak, iç paydaşların kuruma olan en güçlü olumlu ve olumsuz algılamaları tespit edilmiştir. Buna göre, en güçlü olumlu algılamalar; “Bu kurum hastalarına karşı sorumluluk sahibidir” ifadesi % 66,2 ile ve “Bu kurum çalışanları sorumluluk sahibidir” ifadesi % 64,3 ile tespit edilmiştir. Bunlar ve diğer güçlü algılamalar kurumun itibarlı bir kurum olma potansiyelini artırmaktadır. Öte yanda en güçlü olumsuz algılamalar; “Yeni işe başlayacak nitelikli elemanlar için bu kurum iyi bir kariyer fırsatıdır” ifadesi ve “Bu kurumun fiziksel görünümünü beğeniyorum” ifadesi aynı oranda % 32,8 ile çıkmıştır. Ayrıca, “Bu kurum dönem dönem ücretsiz sağlık taramaları yapar (aşı kampanyası, kemik taraması, meme ultrasonu, kan grubu tahlili gibi)” ifadesi % 32,4 ile en güçlü olumsuz algılamalar arasında yer almıştır. Bu son algılama, Şatır ve Sümer (2006) ile paralellik göstermektedir. Aşağıda tablo 3’de araştırmaya katılan katılımcıların; kurumsal itibarın bileşenlerine ait ifadelere katılma derecesi puanlarının minimum, maximum, ortalama ± SD, ortanca ve cut off (kesim noktası) değerleri gösterilmektedir. Tablo 3. Katılımcıların Kurumsal İtibarın Bileşenlerine Ait İfadelere Katılma Derecesi Puanları Parametreler 1. Çalışan kalitesini algılama 2. Yönetim kalitesini algılama 3. Hizmet kalitesini algılama 4. Duygusal cazibeyi algılama 5. Sosyal sorumluluğu algılama 6. Etik davranışı algılama 7. Güveni algılama 8. Şeffaflığı algılama 9. İletişimi algılama n=204 Min. 3 3 3 3 3 3 3 3 3 Max. 15 15 15 15 15 15 15 15 15 Ortalama ± SD 10,0343±2,41991 9,0245±2,37275 10,0392±2,59754 10,0784±2,77989 9,5294±2,58532 10,6373±2,45868 9,9461±2,74212 9,4951±2,69738 10,1225±2,85438 Ortanca 10 9 10 10 10 11 10 9 10 Cut Off Point ≥10 ≥9 ≥10 ≥10 ≥10 ≥11 ≥10 ≥9 ≥10 Araştırmaya katılan katılımcıların, (1) hiç katılmıyorum, (2) katılmıyorum, (3) kararsızım, (4) katılıyorum, (5) tamamen katılıyorum şeklinde verdikleri cevapları baz alınarak, kurumsal itibarın alt bileşenlerine ait ifadelere (1. Çalışan kalitesini algılama, 2. Yönetim kalitesini algılama, 3. Hizmet kalitesini algılama, 4. Duygusal cazibeyi algılama, 5. Sosyal sorumluluğu algılama, 6. Etik davranışı algılama, 7. Güveni algılama, 8. Şeffaflığı algılama, 9. İletişimi algılama) katılma derecesi için; birer puan verilerek minimum 3, beşer puan verilerek maksimum 15 olmak üzere puanlamaya tabi tutulmuştur. Örneklemi oluşturan deneklerin katılma dereceleri, ortanca değeri baz alarak kesim noktası (cut off point) değerine göre yeniden değerlendirilip (transform), katılım derecesi açısından; katılanlar ve katılmayanlar şeklinde iki gruba ayrıldığında; 1. Çalışan kalitesini algılama (10), 2. Yönetim kalitesini algılama (9), 3. Hizmet kalitesini algılama (10), 4. Duygusal cazibeyi algılama (10), 5. Sosyal sorumluluğu algılama (10), 6. Etik davranışı algılama (11), 7. Güveni algılama (10), 8. Şeffaflığı algılama (9), 9. İletişimi algılama (10) puan ve yukarısı katılım derecesi yüksek olanlar katılanlar, bahsi geçen puanların altı ise katılmayanlar olarak değerlendirilmiştir. Yeniden değerlendirme (transform) sonrası kurumsal itibarın alt bileşenleri üzerine ifadelere katılma derecelerinin sektörel dağılımı ve χ2 testi sonuçları aşağıda tablo 4’de yer almaktadır. 45 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Tablo 4. Kurumsal İtibarın Alt Bileşenleri Üzerine İfadelere Katılma Derecelerinin Sektörel Dağılımı ve χ2 Testi Sonuçları Parametreler 1. Çalışan kalitesini algılama Katılanlar Katılmayanlar 2. Yönetim kalitesini algılama Katılanlar Katılmayanlar 3. Hizmet kalitesini algılama Katılanlar Katılmayanlar 4. Duygusal cazibeyi algılama Katılanlar Katılmayanlar 5. Sosyal sorumluluğu algılama Katılanlar Katılmayanlar 6. Etik davranışı algılama Katılanlar Katılmayanlar 7. Güveni algılama Katılanlar Katılmayanlar 8. Şeffaflığı algılama Katılanlar Katılmayanlar 9. İletişimi algılama Katılanlar Katılmayanlar n=204 Devlet Hastaneleri n % Özel Hastaneler n % χ2 p 49 53 38,9 67,9 77 25 61,1 32,1 16,274 0,001 53 49 42,1 62,8 73 29 57,9 37,2 8,303 0,004 46 56 36,8 70,9 79 23 63,2 29,1 22,497 0,001 39 63 33,1 73,3 79 23 66,9 26,7 32,164 0,001 55 47 47,4 53,4 61 41 52,6 46,6 0,719 0,396 46 56 39,7 63,6 70 32 60,3 36,4 11,511 0,001 41 61 36,3 67,0 72 30 63,7 33,0 19,065 0,001 64 38 45,7 59,4 76 26 54,3 40,6 3,279 0,070 53 49 43,1 60,5 70 32 56,9 39,5 5,917 0,015 Tablo 2’de yer alan kurumsal itibarın bileşenleri olan 27 ifadenin, her bir üç ifadesi bir alt bileşeni ifade etmek üzere tablo 4’de kurumsal itibarın alt bileşenleri şeklinde verilmiştir. İç paydaşlara göre; özel hastanelerde çalışan kalitesi % 61,1 ile yüksek algı düzeyinde çıkarken, devlet hastanelerinde % 38,9 ile düşük algı düzeyinde tespit edilmiştir. Özel hastanelerde hizmet kalitesi % 63,2 ile yüksek algı düzeyi ile tespit edilirken, devlet hastanelerinde % 36,8 ile düşük algı düzeyinde çıkmıştır. Özel hastanelerde duygusal cazibe % 66,9 ile yüksek algı düzeyi belirlenirken, devlet hastanelerinde % 33,1 ile düşük algı düzeyinde tespit edilmiştir. Bu sonuçlara paralel olarak ki-kare testi sonuçları da “Sosyal sorumluluğu algılama” p=0,396 ve “Şeffaflığı algılama” p=0,070 çıktığından iki sektörde de fark etmezken (p>0,05), bunun dışında kalan algılamalar tablo 4’e göre iki sektörde de özel sektör lehine farklı çıkmıştır (p<0,05). Aşağıda tablo 5’de kurumsal itibarın alt bileşenleri arasındaki korelasyonlar yer almaktadır. 46 A. Aslan ŞENDOĞDU – Meral ERDİRENÇELEBİ Tablo 5. Kurumsal İtibarın Alt Bileşenleri Arasındaki Korelasyonlar 1 2 3 4 5 6 7 8 Parametreler 1. 2. .357** 3. .368** .389** 4. .350** .391** .442** 5. .313** .252** .303** .379** 6. .313** .394** .486** .499** .380** 7. .207** .268** . 481** .572** .413** .453** 8. .251** .229** . 265** .428** .414** .414** .392** 9. .310** .454** . 404** .382** .264** .426** .320** .423** Not 1: 1. Çalışan kalitesini algılama, 2. Yönetim kalitesini algılama, 3. Hizmet kalitesini algılama, 4. Duygusal cazibeyi algılama, 5. Sosyal sorumluluğu algılama, 6. Etik davranışı algılama, 7. Güveni algılama, 8. Şeffaflığı algılama, 9. İletişimi algılama. Not 2: **Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlı. Kurumsal itibarın alt bileşenleri arasında pozitif yönde korelasyonlar bulunmuştur. En yüksek korelasyon duygusal cazibeyi algılama ile güveni algılama arasında pozitif yönde kuvvetli derecede tespit edilmiştir (r=0,572**). Ayrıca, kurumsal itibarın bileşenlerini algılama ile demografik özellikler arasındaki ilişki araştırıldığında medeni durum χ2=8,894, p=0,012; sektör χ2=5,917, p=0,015; işletmenin yaşı χ2=23,597, p=0,001 ve çalışan sayısı χ2=23,607, p=0,001 arasında ilişki bulunurken (p<0,05), diğer demografik özelliklerle bir ilişkiye rastlanılmamıştır. SONUÇ Küreselleşme ile rekabette artan hız, işletmeleri yeni arayışlara ve paradigmalar geliştirmeye itmektedir. Kurumsal itibar, işletmelerin faaliyete geçtikleri günden, bu güne değin ana faaliyet konusunun yanı sıra sosyal konularda paydaşları tarafından nasıl algılandığının bir göstergesidir. Kurumsal itibarın paydaşlar tarafından algılanma biçimi işletmelerin gelecekteki konumu hakkında da belirleyici rol oynamaktadır. Kurumların en önemli kaynaklarından olan insan kaynağı, iç paydaşlarını oluşturmaktadır. Çalışmada, devlet hastanelerinde 102 ve özel hastanelerde 102 olmak üzere toplam 204 iç paydaşın kurumsal itibarın alt bileşenlerini (çalışan kalitesi, yönetim kalitesi, hizmet kalitesi, duygusal cazibe, sosyal sorumluluk, etik davranış, güven, şeffaflık ve iletişim bağlamında) algılamaları araştırılmıştır. İç paydaşların kurumsal itibarın alt bileşenlerini algılaması; özel hastanelerde çalışan kalitesi % 61,1 ile yüksek algı düzeyinde çıkarken, devlet hastanelerinde % 38,9 ile düşük algı düzeyinde tespit edilmiştir. Özel hastanelerde hizmet kalitesi % 63,2 ile yüksek algı düzeyi ile tespit edilirken, devlet hastanelerinde % 36,8 ile düşük algı düzeyinde çıkmıştır. Özel hastanelerde duygusal cazibe % 66,9 ile yüksek algı düzeyi belirlenirken, devlet hastanelerinde % 33,1 ile düşük algı düzeyinde tespit edilmiştir. Bu sonuçlara paralel olarak Ki-kare testi sonuçları da “Sosyal sorumluluğu algılama” p=0,396 ve “Şeffaflığı algılama” p=0,070 çıktığından iki sektörde de farklılık göstermezken (p>0,05), bunun dışında kalan algılamalarda (tablo 4) iki sektörde de özel sektör lehine farklı çıkmıştır (p<0,05). Özel sektör hastane koşullarının (maaş, hijyen vs.) daha iyi olması iç paydaşların devlet sektöründeki iç paydaşlara göre kurum itibarını algılamada daha katılımcı olmaları ve yüksek algı düzeyine sahip olmaları sonucunu ortaya çıkarmıştır. Özel sektör hastane yöneticilerinin, göreceli olarak daha düşük algı düzeyinin oluştuğu kurumsal itibarın bileşenlerini tespit ederek, bunların iyileştirilmesine yönelik kurum içi eğitim seminerleri düzenlemelerinin yararlı olacağı söylenebilir. Devlet hastanelerinde, özel hastanelerdeki iç paydaşlara göre kurumsal itibarın algılanmasında daha köklü değişikliklere ihtiyaç olduğu ve yöneticilerin, imkanların elverdiği ölçüde özel sektör yapılanmasından yararlanması gerektiği ifade edilebilir. Son dönemde rekabetin arttığı sektörler içerisinde yer alan sağlık sektöründe, artan özel hastane yapılanması ile kurum itibarının algılanması daha da büyük önem kazanmıştır. İç paydaşların kuruma olan aidiyet duyguları ve kuruma olan inançları, kurumsal itibarı algılama bağlamında değerlendirildiğinde, bu algının en güçlü olumlu algılamalardan oluşması, dış paydaşlarla olan ilişkiye de olumlu şekilde yansıyabilir ve tüm paydaşlarca kurumsal itibar algısının olumlu yönde yüksek olması, kuruma tercih edilme önceliği sağlayabilir. Bu çalışma sadece sağlık kurumlarında çalışan 204 katılımcıya uygulandığından, ileride yapılacak araştırmalarda farklı sektörlerden daha fazla katılım sağlanarak araştırma genişletilip, sonuçların genellenilebilirliğini arttırmak mümkün olabilir. 47 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi KAYNAKÇA ARGENTI Paul A. and DRUCKENMILLER Bob (2004) “Reputation and the Corporation Brand”, Corporate Reputation Review, 6 (4), pp. 368-274. BEDER Sharon (2002) “Environmentalists Help Manage Corporate Reputation: Changing Perceptions Not Behaviour”, Ecopolitics: Thought and Action, 1 (4), pp. 60-72. BROMLEY Dennis B. (2001) “Relationships Between Personal and Corporate Reputation”, European Journal of Marketing, Vol:5, Issue: 3-4, pp. 316-334. CHAUVIN Keith W. and HIRSCHEY Mark (1994) “Goodwill, Profitability and The Market Value of The Firm”, Journal of Accounting and Public Policy, Vol: 13, Issue: 2, pp. 159-180. CRAVENS Karen S. and OLIVER Elizabeth Goad (2006) “Employees: The Key Link To Corporate Reputation Management”, Business Horizons, Vol: 49, Issue: 4, pp. 293-302. ÇİFTÇİOĞLU Başak Aydem (2008) Kurumsal İtibarı Çalışanların Örgütsel Bağlılıkları Üzerindeki Etkisi ve Bir Uygulama, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Bursa. DOWLING Grahame (2001) Creating Corporate Reputations, Oxford: Oxford University Press. DUR Selma (2011) Çalışanların Kurumsal İtibarı Algılamasında İnsan Kaynakları Yöneticilerinin Rolü ve Bir Araştırma, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. FOMBRUN Charles F., GARDBERG N. A. and SEVER J. M. (2000) “The Reputation Quotient: A Multi-Stakeholder Measure of Corporate Reputation”, The Journal of Brand Management, Vol: 7, Issue: 4, pp. 241-255. FOMBRUN Charles J. (l996) Reputation: Realizing Value From The Corporate Image, Harvard Business School Press, Boston. FOMBRUN Charles J. and SHANLEY Mark (1990) “What's In A Name? Reputation Building and Corporate Strategy”, Academy Of Management Journal, Vol: 33, No:2, 1990, pp. 233-238. GREEN Peter S. (1996) Şirket Ününü Korumanın Yolları, Milliyet Yayınları, İstanbul. GÜMÜŞ Murat ve ÖKSÜZ Burcu (2009) “Çalışanların Kurumsal İtibar Sürecine Katılımlarında İçsel İletişimin Rolü”, Journal of Yaşar University, Vol: 4, Issue: 16, ss. 2637-2660. LJUBOJEVIC Cedomir and LJUBOJEVIC Gordana (2008) “Building Corporate Reputation Through Corporate Govenance”, Management, Vol: 3, No: 3, pp. 221-233. LOGSDON Jeanne M. and WOOD Donna J. (2002) “Reputation as an Emerging Construct in the Business and Society Field: An Introduction”, Business Society, Vol: 41, No: 4, pp. 365-370. MARKWICK Nigel and FIIL Chris (1997) “Towards A Framework for Managing Corporate Identity”, European Journal of Marketing, Vol: 31, Issue: 5/6, pp. 396-404. NAKRA Prema (2000) “Corporate Reputation Management: CRM” with a Strategic Twist”, Public Relations Quarterly, Vol: 45, pp. 35-42. PREECE Stephen, FLEISHER Craig and TOCCACELLI James (1995) “Building a Reputation Along the Value Chain at Levi Strauss”, Long Range Planning, Vol: 28, Issue: 6, pp. 88-98. SCHWAIGER Manfred (2004) “Components and Parameters of Corporate Reputation-An Empirical Study”, Schmalenbach Business Review, Vol: 56, pp. 46-71. ŞATIR Çiğdem ve ERENDAĞ SÜMER Fulya (2006) “Kurum İtibarının Bileşenleri Üzerine Bir Araştırma: Sağlık Hizmeti Üreten Bir Kamu Kurumunda İç Paydaşlar İtibarı Nasıl Algılıyor?”, II. Ulusal Halkla İlişkiler Sempozyumu, Bildiri Kitabı, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi, 27-28 Nisan, ss.51-62. TOKMAK İsmail, STAUB Selva ve TURGUT Hakan (2013) “Algılanan Kurumsal İtibarın Çalışanların İş Performansı Ve İşten Ayrılma Niyetine Etkisi”, 21. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Bildiriler Kitabı, Haziran, ss. 90-95. turkistatistik.net/upload/dosya/orneklem.xls, Erişim: 10.05.2013. VAN DEN BOSCH Annette L.M., JONG Menno D.T. de and ELVING Wim J. L. (2005) “How Corporate Visual Identity Supports Reputation”, Corporate Communications: An International Journal, Vol: 10, Issue: 2, pp. 108-116. www.konyasm.gov.tr, Erişim: 10.07.2013 ZYGLIDOPOULOS Stelios C. (2005) “The Impact of Downsizing on Corporate Reputation”, British Journal of Management, Vol: 16, Issue: 3, pp. 253-359. 48 ONLINE SOCIAL CAPITAL AND DISASTER RESPONSE: A RESEARCH AGENDA Öğr. Gör. Dr. Didem TEZSÜRÜCÜ* Şebnem ADA** ABSTRACT Social capital has recently become an important term. It is particularly important in disaster context, as social capital of the communities and nations provide resilience. This paper examines the role of online social capital in the context of disaster response. In addition to presenting the findings from the previous work on the topic, the paper identifies the areas where further research is needed. According to the conclusions of the current study, researchers should create theoretical models and examine theoretical relationships when they focus on the role of social capital in disaster context. They should also use quantitative methods, instead of only qualitative methods. Keywords: online social capital, disaster, disaster response, literature review. ONLINE SOSYAL SERMAYE VE FELAKETE TEPKI VERME: ARAŞTIRMA GÜNDEMI ÖZET Sosyal sermaye son zamanlarda önemli bir terim haline gelmiştir. Özellikle felaket durumlarında önemlidir. Çünkü topluluk ya da ulusların sosyal sermayesi bu durumlarda çabuk toparlanma olanağı sağlar. Bu çalışma, felakete tepki verme bağlamında online sosyal sermayenin rolünü incelemektedir. Konu hakkındaki önceki çalışmalarda elde edilen sonuçları göstermekle birlikte, ileri düzeyde araştırma gerektiren alanları belirlemektedir. Güncel çalışmaların sonuçlarına göre, araştırmacılar felaket durumlarında sosyal sermayenin rolüne odaklandıklarında teorik modeller yaratmalı ve teorik ilişkileri incelemelidirler. Aynı zamanda, araştırmacılar sadece kalitatif yöntem kullanmak yerine kantitatif yöntemler de kullanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Online sosyal sermaye, felaket, felakete tepki verme, literature tarama INTRODUCTION When a disaster strikes, it is likely for each community in the affected region to have different level of performance and efficiency in terms of response efforts. Some communities show a more resilient behavior in such extreme environments, while others have difficulties in responding to the disaster. Capabilities and resources embedded in a social network is one explanation to these differences among disaster communities, which originates from the theory of social capital (Lin, 2005). Social capital can be defined as “… features of social organization, such as trust, norms [or reciprocity], and networks [of civic engagement], that can improve the efficiency of society by facilitating coordinated action” (Putnam et al., 1993). Schuller et al. (2000) define social capital as “social networks, the reciprocities that arise from them and the value of these for achieving certain goals” (Schuller et al., 2000). According to Cohen and Prusak (2001), social capital is “the trust, mutual understanding, and shared values and behaviors that bind the members of human networks and communities and make cooperative action possible”. Ritchie and Gill (2002) emphasize that social capital enables and facilitates information flow which is the basis for action and which is required for individual and community goal attainment. These definitions suggest that social capital is likely to be a useful tool, (1) where coordinated and collective action is necessary, and (2) when there is a goal to be attained. That is why, in this paper, it is argued that social capital can be leveraged during disaster response efforts. * Celal Bayar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected] Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected] ** © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi According to Kreps (1984), disasters are “events, observable in time and space, in which societies or their larger subunits (e.g., communities, region) incur physical damages and losses and/or disruption of their routine functioning”. Disasters are handled in four phases: mitigation, preparedness, response, and recovery. Of these four phases, disaster response is of critical importance due to its role in protecting the population, limiting the damage from the primary impact, and minimizing the damage from secondary impacts. Dynes (1991) articulate that disaster response is the most socially complex phase of disaster management because social order is interrupted (Dynes, 1991). Activities in this phase include (1) securing the area impacted by the disaster, (2) evacuating the areas threatened by the disaster, (3) conducting search and rescue the people injured, (4) providing medical care for emergency, and (5) sheltering evacuees and other disaster victims (Lindell et al., 2007). Given the nature of these activities, it can be argued that response is a relatively more critical phase of handling a disaster, which might require higher levels of collective action, namely social capital. Dynes (2002) identifies that it is the response stage of the disaster in which social capital is utilized. In other stages of the disasters, social capital is enhanced, reestablished, or its vulnerability is reduced, during preparedness, recovery, and mitigation respectively (Dynes, 2002). Kreps (1984) points out that the consequences of disasters are closely related to the social structure. The reason why social structure is affected by disasters is that the social order is interrupted and conflicts take place during and after disasters (Zhao, 2009). Disasters typically affect specific geographic regions, and populations in the closer surrounding areas are affected by it (Kirschenbaum, 2004). It is also frequently discussed that the level of vulnerability of a community to disasters is directly related to the level of the community development (Buckland and Rahman, 1999). For this reason, it is of vital importance to leverage fundamental social units (such as social networks, social relationships, and the social structure) of a community before and after disasters, particularly during disaster response (Drabek et al., 1981). Another important reality is that disasters destroy all types of capital, such as physical, human, and social capital. When we consider these capital types, social capital is the one which is the least affected by the disasters and which is renewed and enhanced during the disasters. Therefore, disaster management efforts should be largely based on the social capital (Dynes, 2002; Dynes, 2005). Parallel with this line of logic, the people living in communities should be considered as active agents for collaboration and assistance, rather than being passive victims of disasters (Dynes, 2002). This paper examines the role of online social capital in the context of disaster response. In addition to presenting the findings from the previous work on the topic, the paper identifies the areas where further research is needed. A discussion of justifications for the areas which need future research attention will be provided. LITERATURE REVIEW Hughes et al. (2008) examined the level of online activity happened during and immediate aftermath of several disasters (such as 9/11, Hurricane Katrina, Virginia Tech shooting, Southern California wildfires) as the indication of social convergence. Results, which are based on the data collected from online social media (such as Facebook, Twitter, Wikipedia, and blogs), indicate that online behavior is highly effective in disaster response. It is argued that helping (mostly in the forms of providing information about personal and property safety as well as sources of relief) is mostly engaged online convergence activity. An example of helping in information sharing is that several local residents and news organizations provided updates through Twitter service, during wildfire disaster in California. Another study used the Twitter data in the context of two natural disasters happened in closer time periods (earthquakes of islands of American Samoa and island of Sumatra, Indonesia) (Kireyev et al., 2009). It is argued that the use of such services during disasters provides valuable source of information in disaster response efforts of relevant agencies, because of having critical up-to-date and on-location updates regarding the disaster situations. Palen and Liu (2007) examined the role of citizen journalism in disaster response activities in two cases: Hurricane Katrina and 9/11 attacks. They emphasize the importance of public participation in disasters and add that there is a significant informal work performed in addition to formal work during disasters, which has been proliferated with the emergence of the services enabled by the information and communication technologies (such as text and multi-media messaging, global positioning devices, blogs, photo and video sharing, etc.). Specific examples include (1) the use of wikis in creation and dissemination of disaster specific information, (2) the use of visual wikis with mapping technology to show the extent of damage to a specific geographic neighborhood. Examples show that citizens are able to take active actions in seeking information as well as providing information to each other and to formal disaster response efforts. In another study, Palen et al. (2007) stressed the importance of online forums in creating social capital during the disaster response phase. Based on the cases from Hurricane Katrina, Southern California wildfires, and Avian influenza case, they argue that online-forums are able to extend the boundaries of community grassroots actions to the outside community who are willing to participate in the response efforts. Vieweg et al. (2008) show that social capital created through collective intelligence is of great value in disaster response situations. In this study, the data is collected from 50 groups created in Facebook in the context of Virginia Tech shooting. 50 Didem TEZSÜRÜCÜ – Şebnem ADA Findings show that through collective intelligence, information accuracy is achieved to provide accurate information to the victims, their families, and the university community. Sebastian and Bui (2009) focuses on how ordinary individuals or groups of people involve in emergency response situations, such as Hurricane Katrina, World Trade Center attacks, and California wildfires. They name this support as “emerging groups”, and argue that these people provide critical information through online social media (such as citizen-led forums, blogs, and social networking websites) at the beginning of the disasters even before the formal responders arrive at the scene. The information is very important since emergency responders have scarce information which is usually confusing, depressing, and not adequately informative to support the rescue activities. Laituri and Kodrich (2008) talks about a new term called “on-line disaster response community” (ODRC) which treats people as sensors of the disasters, and which builds rapid response databases through the use of the Internet-based technologies. In this paper, it is articulated several characteristics of ODRCs, which include but are not limited to (1) the potential to enable quick money donations (by using secure and reliable donation sites) for supporting the disaster response, (2) the ability to effective dissemination of critical information (such as information exchange for seeking family members and identifying shelters, etc.) by creating online blogs, uploading pictures and videos, etc. which are faster than government initiatives and message boards. Schellong (2007) examines the importance of social networking services at the municipal level in Japan, by considering two cities in Japan which have the potential to have floods and earthquakes. In this qualitative exploratory case study, it is suggested that online social networks have the potential to support or initiate social interaction or action in offline world, which might be effective in disaster response. An example presented is that citizens rely on themselves in sharing information because government facilities was severely damages from the earthquake. Social network services provided a convenient way of sharing and supplying information which reduces the panic. For instance, in this way, a community is supplied with diapers from outside communities, when someone posted a message about the needs of this specific community. In short, the paper suggests that social capital created online is of great importance in disaster response, particularly in observing, reporting, warning, and informing in disaster environments. LITERATURE GAPS Table 1 summarizes the literature based on several criteria. The first criterion is whether or not the paper clearly defines social capital concept. Second criterion is related to whether or not the paper develops any theoretical model and tests any theory or hypothesis. Finally, the current paper summarizes literature regarding the type of the methodology used (qualitative versus quantitative). Table 1 shows that, out of 8 papers reviewed, 7 papers do not clearly define social capital concept and provide arguments on the theory of social capital. On the other hand, these papers provide enough indications which enable us to conclude that such papers indirectly examined the role of social capital in disaster response context. Instead of using the concept of social capital, these papers used concepts, including online social convergence, participation in online social media, grassroots social action, social interaction, collective intelligence, collective problem-solving, involvement in online emergent groups, and online disaster response community. Table 1. Summary of the literature based on the selected criteria Study ID 1 2 3 4 5 6 7 8 Author(s) Social capital defined No No No No No No Yes No Hughes et al. (2008) Kireyev et al. (2009) Laituri and Kodrich (2008) Palen and Liu (2007) Palen et al. (2007) Sebastian and Bui (2009) Schellong (2007) Vieweg et al. (2008) Theory developed No No No No No Yes No No Research method Qualitative Mixed Qualitative Qualitative Qualitative Qualitative Qualitative Qualitative Another finding from the review shows that prior literature does not focus on developing theoretical models of hypothesis testing. Only one out of 8 studies attempt to develop theory, although their methodology is not rigorous to indicate the quality of the theory. One of these studies uses a grounded theory approach, while the other one comes up with propositions which can be tested. 51 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi As for the types of the methodology used in the prior literature, most of the studies (7 studies) use qualitative methods, while the remaining one paper uses mixed (combination of qualitative and quantitative approaches) methodology. Qualitative methodologies used in prior literature include case study and content analysis, while researchers used quantitative methods, such as descriptive statistics, regression analysis, multi-dimensional scaling, and clustering analysis. In summary, prior literature which focuses on the role of social capital in disaster response lack research rigor in general. Research studies either do not clearly define the concept of social capital, or do not examine theoretical relationships and develop theory. None of the papers clearly develop constructs and test measurement and structural models. Studies introducing a quantitative lens do not rely on rigorous methods. Data collection efforts are usually based on interviews, focus group discussion, and other similar methods, and there is not adequate discussion on sampling procedures, validity, reliability, and other processes which shows the research rigor. CONCLUSION Although there are many studies examining social capital in disaster context, there is a lack of understanding regarding the theoretical relationships. Therefore, one of the promising research areas to be pursued in the future is the theory development. The first step in this would be to identify the critical constructs in this literature, to find the relationships between constructs, and to examine the theoretical mechanisms underlying these relationships. In broader terms, researchers should develop a nomological network of social capital research in disaster response context. Critical constructs in the nomological network would be social capital, ICT use (in creating social capital), disaster response performance, resilience, agility, etc. In developing the constructs, researcher should also consider the measurement model in addition to the validity and reliability issues. Researcher may also consider testing the relationships between constructs by using structural model techniques (e.g., partial least squares). One of the most important construct which needs further articulation is “resilience”. Although it is not explicit in the prior literature, almost all of the studies suggest that social capital is a necessary component to create a disaster resilient community. Resilience at the community level can be defined as “A process linking a set of networked adaptive capacities to a positive trajectory of functioning and adaptation in constituent populations after a disturbance” (Norris et al., 2004). Resilience is an important capability which enables communities to deal with long term stress due to natural disasters. An example of resilience at the community level is examined by Murphy (2007), and defined as the capacity to draw upon internal strengths and resources to deal with hazards and disasters. Resilient communities are more favorable because it facilitates emergency management efforts. That is why researchers may need to focus on resilience as a construct in their research models. As shown in Table 1, literature on social capital lacks a theoretical lens. In order to address this, researchers which are interested in online social capital would be interested in developing theories for different types of online social media. For instance, for those who want to examine the role of Twitter in disasters, theories related to situational awareness would be a good option. On the other hand, people interested in examining the role of social networking websites (such as Facebook and Orkut) in disasters, theories regarding information sharing, social convergence and connectedness would be more relevant. Several theories from Information Systems domain might be utilized as the theoretical lens. For instance, researchers might be interested in the usefulness of the online social media in disaster response performance. Constructs from “technology acceptance model” (Davis et al., 1989) (perceived usefulness) would be borrowed to develop such theoretical models to see whether the people find online social media useful when participating in online efforts in response to disaster situations (i.e., perceived usefulness of online social media in disaster response). Another theoretical perspective would be “IS success model” (DeLone & McLean 1992), which has relevant constructs such as information and system quality, system use and user satisfaction, and individual and organizational impact. These constructs can be adapted in order to examine the impact of online social media in disaster context. Although it is not in the context of the current essay, prior research shows that social capital is utilized in other phases of disasters, such as preparedness (Hurlbert et al., 2001; Kirschenbaum, 2004) and recovery (Haines et al., 1996; Nakagawa and Shaw, 2004). Therefore, literature generally shows that social capital is useful either before or after a disaster strikes a community. On the other hand, when social capital created online is considered, it is usually leveraged in disaster response context, and usually in the forms of information sharing and donations. It would be an interesting research opportunity to see whether online social capital can be created before the disaster, for instance in disaster preparedness efforts. The last but not least research opportunity for researchers would be to examine the differences in online behaviors of social networking website users in different contexts. For instance, users might be behaving in a certain way in the context of disaster, which might be totally different from their typical behavioral pattern. 52 Didem TEZSÜRÜCÜ – Şebnem ADA REFERENCES Buckland, J., Rahman, M. (1999). Community based Disaster Management during the1997 Red River Flood in Canada. Disasters, 23(2):174-191. Cohen, D., Prusak, L. (2001). “In Good Company” in Good Company: How Social Capital Makes Organizations Work, edited by Cohen, D., Prusak, L., Harvard Business School Press, Boston, pp. 1–26. Davis, F. D., Bagozzi, R. P., Warshaw, P. R. (1989). User Acceptance of Computer Technology: A Comparison of Two Theoretical Models. Management Science, 35(8), 982-1003. DeLone, W.H., McLean, E.R. (1992). Information Systems Success: The Quest for the Dependent Variable. Information Systems Research, 3(1), 60-95. Drabek, T., Taminga, J., Kilijanek, T. and Adams, C. (1981). Managing Multiorganizational Emergency Responses: Emergent Search and Rescue Networks in Natural Disasters and Remote Area Settings. Boulder: Institute of Behavior Science, University of Colombia. Dynes, R. R. (1991). Conceptualizing Disaster in Ways Productive for Social Science Research. No. #80, Newark: University of Delaware, Disaster Research Center. Dynes, R. R. (2002). The Importance of Social capital in Disaster Response. University of Delaware, Disaster Research Centre, Preliminary Paper #327. Dynes, R. R. (2005). Community Social Capital as the Primary Basis for Resilience. University of Delaware, Disaster Research Center, Preliminary paper #344. Haines, Valerie A., Jeanne S. Hurlbert, and John J. Beggs. (1996). Exploring the Determinants of Support Provision: Provider Characteristics, Personal Networks, Community Contexts, and Support Following Life Events. Journal of Health and Social Behavior, 37:252-64. Hughes, A. L., Palen, L., Sutton, J., Liu, S. B., Vieweg, S. (2008). “Site-Seeing” in Disaster: An Examination of On-Line Social Convergence. Proceedings of the Fifth International ISCRAM Conference, Washington, DC, USA. Hurlbert, J. S., Beggs, J. J., Haines, V. A. (2001). Social Networks and Social Capital in Extreme Environments, in Social Capital Theory and Research, edited by Lin, N., Cook, K., Burt, R. S., Aldine De Gruyter. Kireyev, K., Palen, L., Anderson, K. M. (2009). Applications of Topics Models to Analysis of Disaster-Related Twitter Data. NIPS 2009, Vancouver, Canada. Kirschenbaum, A. (2004). Generic Sources of Disaster Communities: A Social Network Approach. International Journal of Sociology and Social Policy, 24 (10/11): 94-129. Kreps, G. (1984). Sociological Inquiry and Disaster Research. Annual Review of Sociology, 10: 309-330. Laituri, M., Kodrich, K. (2008). On Line Disaster Response Community: People as Sensors of High Magnitude Disasters Using Internet GIS. Sensors, 8, 3037-3055. Lin, N. (2005). A Network Theory of Social Capital in Handbook on Social Capital, edited by Castiglione, D., Deth, J. V., Wolleb, G., Oxford University Press. Lindell, M. K., Prater, C. S., Perry, R. W. (2007). Introduction to Emergency Management. Hoboken, New Jersey: John Wiley & Sons. Murphy, B. L. (2007). Locating Social Capital in Resilient Community-level Emergency Management. Natural Hazards, 41:297–315. Nakagawa, Y., Shaw, R. (2004). Social Capital: A Missing Link to Disaster Recovery. International Journal of Mass Emergencies and Disasters, March 2004, 22 (1): 5-34. Norris, F. H., Stevens, S. P., Pfefferbaum, B., Wyche, K. F., Pfefferbaum R. L. (2004). Community Resilience as a Metaphor, Theory, Set of Capacities, and Strategy for Disaster Readiness. American Journal of Community Psychology, 41:127– 150. Palen, L., Liu, S. B. (2007). Citizen Communications in Crisis: Anticipating a Future of ICT-Supported Public Participation. CHI 2007 Proceedings, San Jose, CA, USA. 53 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Putnam R., Leonardi R., Nanetti, R. (1993). Making Democracy Work: Civic Traditions in Modern Italy. Princeton University Press: Princeton. Ritchie, L.A., Gill, D.A. (2007). Social Capital Theory and an Integrating Theoretical Framework in Technological Disaster Research. Sociological Spectrum, 27: 103–129. Schellong, A. (2007). Increasing Social Capital for Disaster Response through Social Networking Services (SNS) in Japanese Local Governments. NCDG Working Paper No. 07-005. Schuller, T., Baron, S., Field, J. (2000). Social Capital: A Review and Critique, Social Capital: Critical Perspectives, edited by Baron, S., Field, J., Schuller, T., Oxford University Press, Oxford, pp. 1–38. Sebastian, I. M., Bui, T. X. (2009). Emergent Groups for Emergency Response – Theoretical Foundations and Information Design Implications. Americas Conference on Information Systems (AMCIS) 2009 Proceedings. Vieweg, S., Palen, L., Liu, S. B., Hughes, A. L., Sutton, J. (2008). Collective Intelligence in Disaster: Examination of the Phenomenon in the Aftermath of the 2007 Virginia Tech Shooting. Proceedings of the 5th International ISCRAM Conference, Washington DC, USA. Zhao, Y. (2009). Social Networks and Reduction of Risk in Disasters: An Example of Wenchuan Earthquake. Conference on Managing the Social Impacts of Change from a Risk Perspective, Beijing Normal University, Beijing, 15-17 April 2009. 54 TMS 1: FİNANSAL TABLOLARIN SUNULUŞU Öğr. Gör. Dr. Hacı Arif TUNÇEZ* ÖZET Küreselleşme sürecinde, mali tabloların tüm dünyada kabul edilmiş ölçütlere göre hazırlanması önem kazanmıştır. Bu amaçla dünya muhasebe birliği finansal tabloların hazırlanmasına ilişkin muhasebe standartlarının hazırlanmasına büyük önem vermektedir. Uluslararası Muhasebe Standartları Türk Muhasebe sistemiyle uyumlaştırarak Türkiye Muhasebe Standartları olarak uygulanmaya başlanmıştır. Yayımlanarak uygulamaya geçen standartlar işletmelere muhasebe uygulamalarında yol gösterici özelliği taşımaktadır. Finansal tablolar, standartlara bağlı kalınarak hazırlandığı takdirde, farklı ülkelerdeki işletmelerin standartlara bağlı kalınarak hazırlanmış finansal tabloları ile karşılaştırılabilmesi daha doğru ve güvenilir sonuçlar verecektir. Türkiye Finansal Raporlama Standartları ile birlikte finansal tabloların gerek şekil ve gerekse içeriğinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu bağlamda TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu Standardı’nda ilke bazlı muhasebeden hareketle finansal tablolarda asgari sunulması gereken bilgiler belirtilmiştir. Bu çalışmada, TMS 1 kapsamında mali tablolar açıklanmıştır. Anahtar Kelimeler: Uluslararası Muhasebe Standartları, Türkiye Finansal Muhasebe Standartları, Finansal Tablolar TAS 1: PRESENTATION OF FINANCIAL STATEMENTS ABSTRACT In the process of globalization preparation of financial statements in accordance with the standards that are accepted all over the world has gained importance. For this purpose world accounting association gives utmost impoartance to the preparation of accounting standards as related to the preparation of financial statements. International Accounting Standards were harmonized with the Turkısh Accounting System and then they started to be applied as Turkısh Accounting Standards. The standards that are passed to application after publication has the distinction of guiding principle to the corporations in acounting practices. If financial statements are prepared in adherence to these standards, these financial statements can be correctly and truthful comparisoned with the financial statements of different countries that aplly standards. The significant changes have beeen made in the financial statements in terms of form and content by Turkısh Financial Reporting Standards. In this context, from policy-based accounting minimum required information presented by Turkısh Accounting Standards 1 presentation of financial statements in the financial statements at least. In this study, the context TAS 1 are explained in the financial statements. Keywords: International Accounting Standards, Turkısh Financial Reporting Standards, Financial Statements GİRİŞ Sermaye piyasalarının hızla gelişmesi, ekonomi alanında yaşanan küreselleşme ve uluslararası alanda faaliyet gösteren çok uluslu işletmelerin artması ile bilgilerin uluslararası alanda paylaşılabilir ve karşılaştırılabilir olma zorunluluğunu ortaya çıkarmış, standartlaşma çalışmaları ulusal boyutları aşarak uluslararası boyut kazanmıştır. Avrupa Birliği giriş çalışmalarını sürdüren ülkemizde, gerek Avrupa Birliği gerekse küresel boyutta uluslararası sistemle bütünleşmek ve uluslararası sermaye piyasalarında yer alabilmek için ulusal muhasebe ve denetim standartlarının uluslararası uyumunun sağlanması büyük önem taşımaktadır (Parlakkaya, 2004; 120). Finans ve ekonomi dünyası için devrim niteliğinde bir gelişme olarak nitelendirilen standartların uygulamaya girmesi, yalnızca ülkemizde yaşanan bir olgu değildir. Ülkemizle * Selçuk Üniversitesi, Akşehir Meslek Yüksekokulu, [email protected] © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi birlikte eş zamanlı olarak, bugün başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş veya gelişmekte olan pek çok ülkede standartlar uygulamaya girmiş durumdadır (Özkan ve Erdener Acar, 2010; 52). Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle muhasebe ile ilgili tüm işlemler için Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu (TMSK)1 tarafından yayınlanan Türkiye Muhasebe Standartları/Türkiye Finansal Raporlama Standartları’nın Uluslararası Finansal Raporlama Standartları’na uymaları zorunluluğu getirilmektedir. Başka bir ifade ile bu zorunluluk Türkiye’de Türk Ticaret Kanunu’na tabi tüm işletmelerin yasal mali tablolarını hazırlarken UFRS ile tam uyumlu TMS/TFRS’yi uygulamak durumda olduklarını hükmetmektedir (Elitaş, 2011; 17). Finansal tablolara ilişkin Türkiye Muhasebe Standartlarını bölümler bazında sınıflandırıp karşılaştırdığımızda altı bölümden oluşur (Şahin ve Pazarçeviren, 2007; 135). Birinci bölümde; amaç, kapsam ve mali tabloların sunumuna ilişkin genel hükümler yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; amaç, mali tabloların amacı, mali tabloların kapsamı, işletmede mali tabloların hazırlanmasından sorumlu olanlar ve mali tabloların formatı ve bu kısımda yer alan hükümler ile ilgili kısımlar aynıdır. Finansal tabloların sunuluşuna ilişkin muhasebe standardı açısından IASC’ye göre; standart banka ve sigorta şirketlerini de kapsamak üzere her türlü işletme tarafından uygulanır. TMSK’ya göre; halka açık olsun ya da olmasın bu standarda göre hazırlanıp sunulan tüm genel amaçlı finansal tablolara uygulanacaktır. SPK’ya göre; konsolide olanlar dahil kamuya açıklanacak mali tabloların bu kısımdaki hükümlere uygun olarak hazırlanması ve sunulması zorunludur. Kapsam açısından; IASC ve TMSK’nın hükümleri SPK’ya nazaran daha genel kapsamlıdır. Uluslararası Muhasebe/Finansal Raporlama Standartları ülkemiz dahil birçok ülkede genel kabul görmüştür. Bu nedenle daha kapsamlıdır. Türkiye Muhasebe/Finansal Raporlama Standartları ülkemizdeki bütün genel amaçlı finansal tablolar için uygulanmaktadır. Ancak bu bizim ülkemizle sınırlı olduğu için IAS/IFRS’ye göre daha az kapsamlıdır. SPK ise; halka açık şirketlerde uygulanan standartlar yayınladığı için daha dar kapsamlıdır. İkinci bölümde; yönetim kurulu yıllık faaliyet raporu yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; yönetim kurulu yıllık faaliyet raporu kısmının hükümleri aynıdır. Üçüncü bölümde; mali tablolara ilişkin genel ilkeler yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; mali tabloların gerçeği dürüst bir şekilde yansıtması, işletmenin sürekliliği, tahakkuk esası, gösterimde tutarlılık, önemlilik ve toplulaştırma, mahsup: varlıklar ve yükümlülükler, mahsup, gelirler ve giderler, mahsup: diğer faaliyetler, mali tablolarda karşılaştırmalı bilgi ve mali tablo hazırlama dönemi ile ilgili kısımların hükümleri aynıdır. IASC, TMSK ve SPK açısından finansal tabloların sunuluşuna ilişkin muhasebe standardında yer alan mali tabloların yapısı ve içeriği kısmının hükümleri aynı olmakla birlikte tek fark, SPK’da mali tabloların bağımsız denetimden geçip geçmediği ile ilgili bir madde yer almaktadır. IASC ve TMSK’da böyle bir maddeye yer verilmemiştir. Dördüncü bölümde; bilanço kısmı yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; bilançonun hazırlanması, bilançoda cari ve cari olmayan varlıklar ayrımı, bilançoda kısa ve uzun vadeli yükümlülükler ayrımı, bilançoda ayrıca gösterilme için gerekli şartlar, bilançonun tablo kısmında veya dipnotlarında gösterilecek bilgiler: genel ilkeler ve öz sermaye kalemlerinin gösterimi ile ilgili özel hükümler kısımları aynıdır. IASC, TMSK ve SPK açısından finansal tabloların sunuluşuna ilişkin muhasebe standardında yer alan bilançonun tablo kısmında yer alacak bilgiler kısmının hükümleri aynı olmakla beraber, TMSK’da ve SPK’da canlı varlıklar maddesi ayrıca belirtilmektedir. IASC’de canlı varlıklar maddesine yer verilmemiştir. Beşinci bölümde; gelir tablosu ve öz sermaye değişim tablosu yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; dönem kar ve zararı, gelir tablosunun tablo kısmında bulunması gerekli bilgiler, gelir tablosunun tablo kısmında veya dipnotlarda sunulması gerekli bilgiler, giderlerin esaslarına göre gösterimi yöntemi, giderlerin fonksiyonlarına göre gösterimi yöntemi, yöntemlerin seçimi, gelir tablosu dipnotları, öz sermaye değişim tablosu ve nakit akım tablosu ile ilgili kısımların hükümleri aynıdır. Altıncı bölümde; dipnotlar kısmı yer almaktadır. Finansal tablolara ilişkin muhasebe standardı, IASC, TMSK ve SPK açısından karşılaştırıldığında; dipnotların yapısı, dipnotların sunumu, dipnotlarda muhasebe politikalarının sunumu, önemli değerleme varsayımları ve diğer açıklamalar ile ilgili kısımların hükümleri aynıdır. 1 Bu kurum, 2 Kasım 2011 tarihli 660 sayılı kanun hükmünde kararname ile lağvedilerek, yerine Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu kurulmuştur. 56 Hacı Arif TUNÇEZ TÜRKİYE MUHASEBE STANDARDI 1 (TMS 1) FİNANSAL TABLOLARIN SUNULUŞU “TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu” Standardı 31/12/2005 tarihinden sonra başlayan hesap dönemleri için uygulanmak üzere ilk olarak 16/01/2005 tarih ve 25702 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır (http://www.kgk.gov.tr, 17/02/2014). Söz konusu standart, UMS’nda meydana gelen değişikliklere paralellik sağlamak amacıyla farklı tarihlerde yayınlanan tebliğlerle güncellenmiştir. TMS 1 Standardının Amacı Ve Kapsamı TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu Standardı’nın amacı; işletmenin genel amaçlı finansal tablolarının önceki dönemin finansal tablolarıyla ve diğer işletmelerin finansal tablolarıyla karşılaştırılmasına olanak verecek biçimde sunulması için gerekli olan temel unsurları açıklamaktır. Bu amaca ulaşmak için Standart, finansal tabloların sunuluşuyla ilgili genel kuralları, yapıyla ilgili açıklamaları ve içerikle ilgili asgari koşulları ortaya koyar (TMS 1, m., 1). Standardın kapsamı; Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına (TFRS’lere) göre hazırlanan ve sunulan genel amaçlı finansal tablolara uygular. Belirli işlemlerin ve diğer olayların muhasebeleştirme, ölçme ve açıklama koşulları diğer TFRS’lerde ele alınmıştır. (TMS 1, m., 2-3). Genel amaçlı finansal tablolar; kendi amaçlarına uygun olarak özel düzenlenmiş finansal tablo talep edemeyecek durumdaki finansal tablo kullanıcılarına sunulmak üzere hazırlanmış finansal tablolar, ifade edilmektedir. Bu türde finansal tablo kullanıcılarına iyi bir örnek “Bireysel Yatırımcılar”dır. TMS 1’de tanımlanan genel amaçlı finansal tabloların hedefi, işletmenin finansal durumu, finansal performansı ve nakit akış hakkında geniş bir kullanıcı kitlesinin ekonomik karar alma sürecine fayda sağlayacak bilgilerin sunulmasıdır (Sarıoğlu, 2008; 31). TMS 1 Standardında Yer Alan Temel Kavramlar Standartta yer alan gerçeğe uygun sunum, işletmenin sürekliliği, tahakkuk esası, sunuşların tutarlılığı, önemlilik ve bilgilerin birleştirilmesi, netleştirilme ve karşılaştırmalı bilgi kavramlarının açıklanmasında yarar vardır (Köse, 2008; 74). Gerçeğe Uygun Sunum: Finansal tablolar kuruluşun finansal durumunu, finansal performansını ve nakit akışlarını gerçeğe uygun olarak sunmalıdır. Gerçeğe uygun sunum, ticari işlemler ve diğer işlemler ile koşulların standartta ortaya konulan varlıklar, borçlar, gelir ve giderlere ilişkin tanım ve belirleme kriterleri ile uyumlu olmasıdır. İşletmeler finansal tablolarının Türkiye Muhasebe Standartları ile uyumlu olduğunu dipnotlarında sınırlandırılmamış biçimde beyan etmek zorundadırlar. İşletmelerin finansal tablolarının herhangi bir standart ile uyumsuz olması işletme tarafından kullanılan muhasebe politikalarının dipnotlarda veya diğer açıklamalarda yer verilmesi ile telafi edilemez. Diğer bir ifade ile tüm standartlara istinasız uyulacaktır. İşletmenin Sürekliliği: Finansal tablolarını hazırlayan işletmenin faaliyetlerinin ömrünün sonsuz olduğu varsayılır. Eğer işletmenin sürekliliği konusunda belirsizlikler varsa bu belirsizlikler açıklanmalıdır. Böyle bir durumda finansal tabloların hazırlanmasında bu ilkeye uyulmayabilir. Ancak uyulmaması durumunda işletmenin sürekliliği konusunda nasıl ve neden bir belirsizlik olduğu finansal tabloların hazırlanmasında hangi esaslara göre hareket edildiği konusunda detaylı açıklamalar yapılmalıdır. İşletmenin sürekliliğinin belirsizliği durumuna örnek olarak işletmenin başka bir işletmeye devrolması veya yeni bir yapıda başka bir işletme ile birleşmesi verilebilir. Tahakkuk Esası: Nakit akışlarına ilişkin olarak sunulan bilgiler dışında işletme finansal tablolarını muhasebenin tahakkuk esasına göre hazırlamak zorundadır. Muhasebenin tahakkuk esası kullanıldığı zaman işletme, kalemleri kavramsal çerçevede bunlar için verilen tanımlara ve tahakkuk kriterlerine uydukları takdirde varlıklar, borçlar, özkaynaklar, gelirler ve giderler (finansal tabloların unsurları) olarak muhasebeleştirir (TMS 1, m., 28). Sunuşların Tutarlılığı: Finansal tablolardaki bilgilerin sunuluş biçimi ve sınıflandırılması yeni bir standart ile zorunluluğu veya işletmenin faaliyetlerinde değişiklik meydana gelmediği sürece dönemden döneme değişmeden kalacaktır. İşletme faaliyetlerinde değişiklik meydana geldiği takdirde sunulması gereken bilgilerin sınıflandırılması da buna göre uyarlanmalıdır. TMS 1’e göre varlıklar ve borçlar cari ve cari olmayan olarak sınıflandırılacağı gibi likidite sırasına göre de sunulabilirler. Önemlilik ve Bilgilerin Birleştirilmesi: Eksik veya yanlış bilgiler bir arada veya tek başlarına finansal tablolara dayalı ekonomik karar alıcıların kararlarını etkileyebiliyorsa önemlidirler. Eksik veya yanlış bilginin büyüklüğü ve özelliğine göre önemli olup olmadığı kararlaştırılır. Sunulan finansal tablolarda önemli görülen her sınıf ayrıca gösterilmelidir. Benzer olmayan bilgiler ancak tek başlarına önemsiz olmaları durumunda birleştirilebilirler. 57 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Netleştirme: Başka bir standart veya yorum ile zorunlu olmadıkça veya izin verilmedikçe varlıklar ile borçlar veya gelirler ile giderler netleştirilemez. Standarda göre netleşmenin yapılabilmesi için borç ve alacakların doğduğu taraflar arasında yasal bir antlaşma olmalıdır. Standart kesin sınırlar çizmediğinden netleştirme konusunda rapor hazırlayıcıları kendi yargıları ile hareket edebilirler. Benzer işlemlerden kaynaklanan kazanç ve kayıplar, örneğin kur farklarından kaynaklanan kazanç veya zararlar veya ticari amaçla elde tutulan finansal araçlardan kaynaklanan kazanç veya kayıplar, netleştirilerek raporlanır. Ancak söz konusu kazanç veya kayıplar, önemli oldukları takdirde mahsup edilmeden ayrı ayrı gösterilir (TMS 1, m., 35). Karşılaştırmalı Bilgi: Başka bir standarda hüküm olmadığı sürece finansal tablolardaki bilgilerin önceki dönemdeki bilgilerle karşılaştırılmalı olarak sunulması gerekir. Sunulan bilgilerin önceki dönem ile karşılaştırılarak verilmesi esası dipnotlar içinde geçerlidir. Buna göre örnek olarak koşullu borçlardaki gelişmelerin karşılaştırılmalı olarak verilmesi gösterilebilir. Ayrıca standarda göre finansal tablolardaki kalemleri sunuluşu ve sınıflandırılmasında bir değişiklik yapılması halinde karşılaştırmaya konu olacak bilgilerde yeniden sınıflandırılmalıdır. FİNANSAL TABLOLAR Finansal tablolar işletmenin finansal durumunun ve finansal performansının biçimlendirilmiş sunumudur. Finansal tabloların amacı, geniş bir kullanıcı kitlesinin ekonomik kararlar almalarına yardımcı olan işletmenin finansal durumu, finansal performansı ve nakit akışları hakkında bilgi sağlamaktır. Ayrıca finansal tablolar, yöneticilerin kendilerine emanet edilen kaynakları ne etkinlikte kullandıklarını da gösterir. Finansal tablolar bu amaca ulaşmak için işletmeyle ilgili aşağıdaki bilgileri sunar (TMS 1, m., 9): a) Varlıklar, b) Borçlar, c) Özkaynaklar, d) Gelir ve giderler, karlar ve zararlar dahil, e) Ortakların ortak olması sebebi ile yaptıkları katkılar ve ortaklara yapılan dağıtımlar, f) Nakit akışları. Bu bilgi, dipnotlarda yer alan diğer bilgilerle birlikte finansal tablo kullanıcılarının işletmenin gelecekteki nakit akışlarını ve özellikle bunların zamanını ve kesinliklerini tahmin etmelerine yardımcı olur. TMS 1’e göre aşağıdaki finansal tablolar yılda en az bir defa hazırlanacaktır (TMS 1, m. 10): a) Bilanço b) Gelir Tablosu c) Özkaynak Değişim Tablosu d) Nakit Akış Tablosu Standarda finansal tabloların sınıflandırılmasında, temel mali tablo ve ek mali tablo ayrımı kaldırılmış bunun yerine genel amaçlı ile özel amaçlı finansal tablolar sınıflandırılmasına yer verilmiştir. Özel amaçlı tablolar, özellikli bilgi sunmak için talep edilmesi halinde hazırlanan tablolardır. Özel amaçlı tablolara kar dağıtım, fon akım ve net işletme sermayesi değişim tablosu, tasfiye ve mali kar/zararına ilişkin bilgiler ile işletme içi karar almayı destekleyen raporlar örnek verilebilir ancak bu tablolar standarda belirtilmemiştir ( Zaif ve Ayanoğlu, 2006; 3-4). İşletme, her finansal tablosunu ve dipnotlarını açıkça tanımlamalıdır. Ayrıca işletme, aşağıdaki bilgileri de açık bir biçimde göstermeli ve bilgilerin doğru dürüst anlaşılması için gerektiğinde bunları tekrarlamalıdır (TMS 1, m., 51): a) Raporlayan işletmenin adı veya diğer kimlik bilgileri ve bu bilgide önceki raporlama döneminden bu yana olan değişiklikler, b) Finansal tabloların tek bir şirketi mi yoksa şirketler grubunu mu içerdiği, c) Raporlama dönemi sonu (bilanço tarihi) veya finansal tablo ve dipnotların kapsadığı dönem, d) TMS 21 ‘de tanımlandığı gibi, sunum para birimi, e) Finansal tabloda sunulan tutarların yuvarlanma derecesi. 58 Hacı Arif TUNÇEZ Standardın üzerinde durduğu önemli bir noktada dipnotlardır. Dipnotlar; mümkün olduğu ölçüde, sistematik bir biçimde sunar. Finansal durum tablosu (bilanço), kapsamlı gelir tablosu, (eğer sunulmuşsa) bireysel gelir tablosu, özkaynak değişim tablosu ve nakit akış tablosundaki her kalem, dipnotlarda verilen ilgili bilgiye atıfta bulunacaktır (TMS 1, m., 113). Standarda göre finansal tabloların hazırlanış temelleri ve özel muhasebe politikalarına ilişkin bilgi sağlayan dipnotları, finansal tabloların ayrı bir bölümü olarak sunulabilir (TMS 1, m., 116). Bilançonun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler Bilançoda varlıklar ve borçlar işletmenin finansal yapısı, borç ödeme gücü ve likiditesini değerlendirmeye olanak verecek şekilde sınıflandırır. Varlıklar ve borçlar bilançoda cari ve cari olmayan ayrımına tabi tutulur. Ancak bazı işletmeler daha uygun olması durumunda varlıklarını ve borçlarını likidite esasına göre bölümlendirebilirler (Köse, 2008; 80). Aşağıdaki özellikleri taşıyan varlıklar cari varlıklardır (TMS 1, m., 66) : a) İşletmenin bir faaliyet döneminde satılması veya tüketilmesi beklenen, b) Satmak amacıyla bulundurulan, c) Bilanço tarihinden itibaren 12 ay içinde tahsil edilmesi bekleniyorsa, d) Nakit veya nakit benzeri ise. Standard, bir bilanço formatı vermemekle birlikte finansal durum tablosu (bilanço)’unda ayrı ayrı verilmesi gereken unsurları açıklamaktadır. Bu unsurlar (TMS 1, m., 54): a) Maddi duran varlıklar, b) Yatırım amaçlı gayrimenkuller, c) Maddi olmayan duran varlıklar, d) Finansal varlıklar (e, h ve i şıklarında gösterilenler hariç), e) Özkaynak yöntemine göre muhasebeleştirilen yatırımlar, f) Canlı varlıklar, g) Stoklar, h) Ticari ve diğer alacaklar, i) Satılmak üzere elde tutulan varlıkların toplamı ile TFRS 5’e göre satılmak üzere elde tutulan ve elden çıkarılacaklar grubuna dahil olan varlıkların toplamı, j) Finansal borçlar (k ve l şıklarında gösterilenler hariç), k) TMS 12’de tanımlandığı gibi, dönem vergisiyle ilgili borçlar ve varlıklar, l) TMS 12’de tanımlandığı gibi, ertelenmiş vergi borçları ve ertelenmiş vergi varlıkları, m) TFRS 5’e göre elden çıkarılacaklar grubuna dahil olan satılmak üzere elde tutulanlar olarak sınıflandırılan borçlar, n) Özkaynaklarda gösterilen kontrol gücü olmayan paylar, o) Ana şirketin ortaklarına ait çıkarılmış sermaye ve yedekler. Standart kalemlerin hangi sıra ve biçimde sunulacağını açıklamaz. Ancak standardın ilgili maddesinde sadece, bilançoda ayrı olarak sunulmaya yeter ölçüde birbirlerinden nitelik ve işlev olarak farklı olan kalemlerin, bir listesini verilmiştir (TMS 1, m., 57). Standartta tek tip bir bilanço modeli öngörülmemiştir, ancak ülkemizde uygulama birliğini sağlamak üzere 10/12/2004 tarihinde SPK’nın yetkili karar organı tarafından model olarak hazırlanmış bilanço formatının finansal raporlamada esas alınması gerekliliği kamuoyuna duyurulmuştur. Bu formata göre düzenlenmiş bilanço örneği Tablo 1.1’de yer almaktadır. 59 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Tablo 1. TFRS’ye Uygun Bilanço Modeli VARLIKLAR Cari (Dönen) Varlıklar YÜKÜMLÜLÜKLER Kısa Vadeli Yükümlülükler Finansal Borçlar (net) Uzun Vadeli Finansal Borçların Kısa Vadeli Kısımları (net) Finansal Kiralama Borçları (net) Diğer Finansal Yükümlülükleri (net) Ticari Borçlar (net) İlişkili Taraflara Borçlar (net) Alınan Avanslar (net) Devam eden İnşaat Sözleşmeleri hak ediş Bedelleri (net) Borç Karşılıkları Ertelenen Vergi Yükümlülüğü Diğer Yükümlülükler (net) Uzun Vadeli Yükümlülükler Hazır Değerler Menkul Kıymetler Ticari Alacaklar (net) Finansal Kiralama Alacakları (net) İlişkili Taraflardan Alacaklar (net) Diğer Alacaklar (net) Canlı Varlıklar (net) Stoklar (net) Devam eden İnşaat Sözleşmelerinden Alacaklar (net) Ertelenen Vergi Varlıkları Diğer Cari Dönen Varlıklar Cari Olmayan (Duran) Varlıklar Ticari Alacaklar (net) Finansal Kiralama Alacakları (net) İlişkili Taraflardan Alacaklar (net) Diğer Alacaklar (net) Finansal Varlıkları (net) Pozitif/Negatif Şerefiye (net) Yatırım amaçlı Gayrimenkulleri (net) Maddi Varlıklar (net) Maddi Olamayan Duran Varlıklar (net) Ertelenmiş Vergi Varlıkları Diğer Cari Dönen Varlıklar Finansal Borçlar (net) Finansal Kiralama Borçları (net) Diğer Finansal Yükümlülükler (net) Ticari Borçlar İlişkili Taraflara Borçlar (net) Alınan Avanslar (net) Borç Karşılıkları Ertelenen Vergi Yükümlülüğü Diğer Yükümlülükler (net) Özkaynaklar Sermaye Karşılıklı İştirak Sermaye Düzeltmeleri Sermaye Yedekleri Hisse Senedi İhraç Primleri Hisse Senedi İhraç Kararları Yeniden Değerleme Fonu Finansal Varlıklar Değer Artış Fonu Özsermaye Enflasyon Düzeltme Farkları Kar Yedekleri Yasal Yedekler Statü Yedekleri Olağanüstü Yedekleri Özel Yedekleri Sermayeye Eklenecek İştirak Hisseleri ve Gayrimenkul Satış Kazançları Yabancı Para Çevrim Farkları Net Dönem Kar/Zararı Geçmiş Yıllar Kar Zararları Kaynak: KAVAL H., 2005; 594-595. Gelir Tablosunun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler İşletme ilgililerinin ekonomik kararlar almalarında önemli olduğunu dikkate alınarak, gelir tablosunun hazırlanması ve sunumuna ilişkin olarak kapsamlı kar kavramını benimsemekte ve kapsamlı karın ve bu karın unsurlarının gelir tablosunda açıklanmasını öngörmektedir (TMS 1, m., 10). Kapsamlı kar işletmenin toplam performansını ifade etmektedir ve cari dönem faaliyet sonucu ile elde bulundurduğu varlıkların değerlemesi sonucunda ortaya çıkan ve nakde dönüşmeyen gelir ve karlardan oluşmaktadır (Örten v.d., 2007; 31) Bu nedenle TMS 1’e göre hazırlanacak gelir tablosunda kapsamlı kar gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş gelir unsurlarından oluşmaktadır. Gerçekleşmiş gelir bir muhasebe dönemi boyunca elden çıkarılan (satılan) varlıkların nakit ve alacağa dönüşmüş tutarıdır. Gerçekleşmemiş gelir ise, öz kaynaklarda artışa neden olan ancak henüz nakde dönüşmemiş gelirdir. Gerçekleşmemiş gelir, varlıkların elden çıkarılması (satılması veya alacağa dönüşmesi) veya kullanılmasından ziyade elde tutulması dolayısıyla ortaya çıkan nakde dönüşmemiş gelirdir (Örten v.d., 2007; 30) . 60 Hacı Arif TUNÇEZ TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu Standardı’nda kesin bir gelir tablosu formatı önerilmemiştir. Tüm gelir ve giderlerin tek bir kapsamlı gelir tablosunda veya kar ve zarar bileşenlerini gösteren bireysel gelir tablosu ve kar veya zararla başlayan ve diğer gelir bileşenlerini gösteren kapsamlı gelir tablosu olmak üzere iki tabloda asgari aşağıdaki kalemleri gösterecek şekilde sunulması gerektiği belirtilmiştir (TMS 1, m., 81-83): a) Gelir (hasılat) b) Finansman maliyetleri, c) Özkaynak yöntemi kullanılarak muhasebeleştirilen iştirakler ve iş ortaklıklarının kar veya zarar payları, d) Vergi Giderleri, Standartta önem arz eden bir diğer husus; işletmenin, hiçbir gelir ve gider kalemini ne gelir tablosunda ne de dipnotlarda olağandışı kalemler olarak göstermeyecek olmasıdır. Bir gelir veya gider kalemi önemli ise, bunun niteliği ve tutarı ayrı ayrı açıklar (TMS 1, m. 97). Gelir ve gider kalemlerinin ayrı ayrı sunulmasını gerektirecek durumlar şunlardır (TMS 1, m., 98): a) Stokların net gerçekleşebilir değerine veya maddi duran varlıkların geri kazanılabilir tutarına indirgenmesi için ayrılan karşılık giderleri ve bunların iptali, b) İşletmenin faaliyetlerinin yeniden yapılandırılması ve yeniden yapılandırma maliyetleriyle ilgili karşılıkların iptali, c) Maddi duran varlıkların elden çıkarılması, d) Yatırımların elden çıkarılması, e) Durdurulan faaliyetler, f) Dava ödemeleri, g) Karşılıklarla ilgili diğer iptaller. Ülkemizde SPK’ya tabi işletmeler gelir tablolarını fonksiyon esasına göre hazırlayacaklardır. Standartta finansal tablolarda ayrı bir başlıkta sunulacak olan durdurulan faaliyetlerin sonuçlarına ilişkin açıklamalara dipnotlarda yer verilmiştir. Ancak bunların bilanço ve gelir tablosunun hangi kısımlarında raporlanacağı konusuna bir açıklık getirmemiştir. Tablo 2. Fonksiyonlarına Göre Gider Esasına Dayalı Gelir Tablosu Modeli 31.12.2014 TARİHİNDE SONA EREN DÖNEME AİT GELİR TABLOSU 31/21/2013 Sürekli Faaliyetler Net Satışlar Satışların Maliyeti Brüt Satış Karı Diğer Faaliyet Gelirleri Pazarlama ve Dağıtım Giderleri Yönetim Giderleri Diğer Faaliyet Giderleri Faaliyet Kar/Zararı İştirak Karlarından Pay Yatırım Gelirleri Diğer Gelir ve Giderler Finansman Giderleri Vergiden Önceki Kar/Zarar Vergi Karşılığı Sürekli Faaliyetlerden Kar/Zarar Durdurulan Faaliyetler Durdurulan Faaliyetlerden Kar/Zarar Dönem Net Kar/Zararı Ana Ortaklık Payı Azınlık Payı Hisse Başına Kar Sürekli Faaliyetlerden Durdurulan Faaliyetlerden Kaynak: Köse, 2008; 87. 61 31/12/2014 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Tablo 3. Niteliklerine Göre Gider Esasına Dayalı Gelir Tablosu Modeli 31.12.2014 TARİHİNDE SONA EREN DÖNEME AİT GELİR TABLOSU 31/21/2013 31/12/2014 Sürekli Faaliyetler Net Satışlar Diğer Faaliyet Gelirleri Yarı Mamul ve Mamul Stoklarındaki Değişim Hammadde ve Malzeme Tüketimleri İşçilik Giderleri Amortisman ve Tükenme Payları Diğer Faaliyet Giderleri Faaliyet Kar/Zararı İştirak Karlarından Pay Yatırım Gelirleri Diğer Gelir ve Giderler Finansman Giderleri Vergiden Önceki Kar/Zarar Vergi Karşılığı Sürekli Faaliyetlerden Kar/Zarar Durdurulan Faaliyetler Durdurulan Faaliyetlerden Kar/Zarar Dönem Net Kar/Zararı Ana Ortaklık Payı Azınlık Payı Hisse Başına Kar Sürekli Faaliyetlerden Durdurulan Faaliyetlerden Kaynak: Köse, 2008; 88-89. Özkaynak Değişim Tablosunun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler Özkaynak değişim tablosunda, kuruluştan, dönem kar veya zararının, doğrudan özkaynaklarda tahakkuk ettirilen dönemin her bir gelir ve gider kaleminin ve bu kalemlerinin toplamının; ana şirket ortaklarına ve azınlık haklarına düşen toplam tutarları ayrı ayrı göstermek suretiyle dönemin toplam gelir ve giderinin ve özkaynaklarının her bölümü için muhasebe politikalarındaki değişiklikler ve hataların düzeltilmesinin etkilerinin açıklanması istenmektedir (TMS 1, m., 106). Özkaynak değişim tablosunda ya da dipnotlarda yer alması gereken bilgiler aşağıdaki gibidir (TMS 1, m., 109): a) Ortaklara yapılan ticari işlemlerin tutarları (yapılan kar payı dağıtımlarının ayrıca gösterilmesi gerekir), b) Dönem başı ve bilanço tarihindeki dağıtılmamış karlar veya geçmiş yıllar zararlarının tutarları ve dönem içinde meydana gelen değişiklikler, c) Her bir özkaynak grubundaki değişikliği ayrı ayrı göstermek suretiyle her bir sermaye sınıfında, hisse senedi ihraç primlerinde ve yedek akçelerin dönem başı ve dönem sonu defter değerleri. Dönemsel kar veya zarara ilişkin değişiklikler raporlanırken özkaynaklarla ilgili diğer bilgiler diğer finansal tablolarda ve dipnotlarda gösterilmektedir. 62 Hacı Arif TUNÇEZ Tablo 4. Özkaynak Değişim Tablosu Modeli 31.12.2013 TARİHİNDE SONA EREN DÖNEME AİT ÖZKAYNAK DEĞİŞİM TABLOSU Maddi Duran Varlık Değer Artış (Azalışları) Maddi Duran Varlıkların Değerlenmesinden Kaynaklanan Ertelenmiş Vergi Yükümlülüklerinin Azalması (Ertelenmiş Vergi Yükümlülükleri) Özkaynaklara Alınan Nakit Akış Hedging Kazançları Satışa Hazır Menkul Kıymet Değerleme Kazançları Kur Çevrim Farkları Doğrudan Özkaynaklarda Raporlanan Net Gelir Transferler Özkaynaklardaki Nakit Akış Hedginglerinden Kar/Zarara Transfer Özkaynaklardaki Nakit Akış Hedginglerinden Finansal Olmayan Varlık ve Yükümlülüklerin Maliyetine veya Kayıtlı Değerlerine Transfer Satışa Hazır Menkul Kıymetlerin Özkaynak İçerisindeki Kazançlardan Kar/Zarara Transfer Dönem Net Karı Toplam Gelir ve Giderler Ana Ortaklık Payı Azınlık Payı Muhasebe Politikalarındaki Değişimin Etkileri Ana Ortaklık Payı Azınlık Payı Kaynak: http://www.iasplus.com/fs/2005modelfs.pdf Nakit Akış Değişim Tablosunun Sunumuna İlişkin Düzenlemeler Nakit akış bilgisi, finansal tablo kullanıcılarına kuruluşun nakit ve nakit benzerlerini yaratma becerisini ve kuruluşun bu nakit akışlarını kullanma nedenlerini değerlendirmede, temeller oluşturur. TMS 7 Nakit Akış Tabloları, nakit akış tablosunun ve ilgili açıklamaların sunuşuyla ilgili kuralları ortaya koyar (Elitaş, 2011, 29). Standartta işletme faaliyetleri, yatırım faaliyetleri ve finansman faaliyetleri kapsamındaki nakit giriş ve çıkışlarına ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Nakit akışlarının raporlanması ve netleştirme ile ilgili esaslarda standartta detaylı biçimde yer almaktadır. Tablo 5. Nakit Akış Tablosu Modeli Cari Dönem A. İşletme Faaliyetlerinden Kaynaklanan Nakit Akışları İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan nakit girişi sınıfları Satılan mallardan ve hizmetlerden elde edilen nakit girişleri Faiz, ücret, prim, komisyon ve diğer gelirlerden nakit girişleri Alım satım amaçlı elde bulundurulan sözleşmeler ile ilgili nakit girişleri İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan diğer nakit girişleri İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan nakit çıkışı sınıfları Mal ve hizmetler için tedarikçilere yapılan ödemeler Faiz, ücret, prim, komisyon ve diğer gelirlerden nakit çıkışları Alım satım amaçlı elde bulundurulan sözleşmelerle ilgili nakit çıkışları Çalışanlara ve çalışanlar adına yapılan ödemelerden kaynaklanan nakit çıkışları İşletme faaliyetlerinden kaynaklanan diğer nakit çıkışları Faaliyetlerden kaynaklanan net nakit akışları Ödenen temettüler* Alınan temettüler* Ödenen faiz* 63 Önceki Dönem Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Alınan faiz* Vergi ödemeleri (iadeler) Diğer nakit girişleri (çıkışları) B. Yatırım Faaliyetlerinden Kaynaklanan Nakit Akışları Bağlı ortaklıkların kontrolünün kaybı sonucunu doğuracak satışlara ilişkin nakit girişleri Bağlı ortaklıkların kontrolünün elde edilmesine yönelik alışlara ilişkin nakit çıkışları Başka işletmelerin veya fonların paylarının veya borçlanma araçlarının satılması sonucu elde edilen nakit girişleri Başka işletmelerin veya fonların paylarının veya borçlanma araçlarının edinimi için yapılan nakit çıkışları Maddi ve maddi olmayan duran varlıkların satışından kaynaklanan nakit girişleri Maddi ve maddi olmayan duran varlık alımından kaynaklanan nakit çıkışları Diğer uzun vadeli varlıkların satışından kaynaklanan nakit girişleri Diğer uzun vadeli varlık alımlarından nakit çıkışları Verilen nakit avans ve borçlar Verilen nakit avans ve borçlardan geri ödemeler Türev araçlardan nakit çıkışları Türev araçlardan nakit girişleri Devlet teşviklerinden elde edilen nakit girişleri Alınan temettüler* Ödenen faiz* Alınan faiz* Vergi ödemeleri (iadeler) Diğer nakit girişleri (çıkışları) C. Finansman Faaliyetlerinden Kaynaklanan Nakit Akışları Pay ve diğer özkaynağa dayalı araçların ihracından kaynaklanan nakit girişleri İşletmenin kendi paylarını ve diğer özkaynağa dayalı araçlarını almasıyla ilgili nakit çıkışları Borçlanmadan kaynaklanan nakit girişleri Borç ödemelerine ilişkin nakit çıkışları Finansal kiralama sözleşmelerinden kaynaklanan borç ödemelerine ilişkin nakit çıkışları Devlet teşviklerinden elde edilen nakit girişleri Ödenen temettüler* Ödenen faiz* Vergi ödemeleri (iadeler) Diğer nakit girişleri (çıkışları) Yabancı Para Çevirim Farklarının Etkisinden Önce Nakit ve Nakit Benzerlerindeki Net Artış (Azalış) (A+B+C) D. Yabancı Para Çevirim Farklarının Nakit ve Nakit Benzerleri Üzerindeki Etkisi Nakit ve Nakit Benzerlerindeki Net Artış (Azalış) (A+B+C+D) E. Dönem Başı Nakit ve Nakit Benzerleri Dönem Sonu Nakit ve Nakit Benzerleri (A+B+C+D+E) *TMS 7 Nakit Akış Tabloları Standardının 31 inci paragrafı uyarınca Nakit Akış Tablosunda, faiz ve temettülere ilişkin nakit giriş ve çıkışları ayrı ayrı açıklanır. Bu kalemlerin her biri dönemler arasında tutarlı bir şekilde işletme, yatırım veya finansman faaliyetleriyle ilgili oluşlarına göre sınıflandırılır. Kaynak: http://www.kgk.gov.tr/contents/files/Pdf/Finansal_Tablo_Ornekleri_20.5.2013.pdf SONUÇ Ülkemiz, Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu-UMS (International Federation Of Automatic Control-IFAC)’nun üyesi olduğu için uluslararası muhasebe standartlarındaki esasları kabul etmek ve bu amaçla kendi ulusal muhasebe standartlarını hazırlamakla yükümlüdür. TMS 1, ara dönem finansal tabloları hariç genel amaçlı finansal tabloların sunuluşuna ilişkin genel kural ve ilkeleri belirlemektedir. Bu ilke ve kurallar mali tablolarda yer alması gereken asgari kalemler ile bu kalemlerin sınıflandırılmasına ilişkin ayrıntılı bilgi verilmektedir. TMS 1’de finansal tablolar için standart bir format verilmemiştir. TMS 1’e göre bir işletmenin belirli bir tarihteki finansal durumu bilanço, belirli bir döneme ait finansal performansı ise gelir tablosu ve nakit akış tablosu aracılığıyla sunulmaktadır. Özkaynak kalemlerine ilişkin ayrıntılar ise özkaynak değişim tablosu aracılığıyla sunulmaktadır. Bu tablolarını hazırlarken işletmeler gerçeğe uygun sunuluş ilkesine uyulacaktır. 64 Hacı Arif TUNÇEZ TTK’nun yasalaşması ve muhasebe ile ilgili tüm işlemler için muhasebe/finansal raporlama standartlarını adres göstermesi de göz önüne alındığında, THP’nda diğer muhasebe/finansal raporlama standartları ve bu arada Finansal Tabloların Sunuluşu ile getirilen düzenlemelere uygun değişikliklerin yapılması sonucunda, finansal raporlamada tek düzenlik sağlanmış olacaktır. KAYNAKÇA ELİTAŞ C., UFRS (TMS-TFRS) Uygulamaları, Hipotez Yayınları, Ankara, 2011. http://www.kgk.gov.tr/contents/files/TFRS_2013/TMS/TMS1.pdf http://www.iasplus.com/fs/2005modelfs.pdf http://www.kgk.gov.tr/contents/files/Pdf/Finansal_Tablo_Ornekleri_20.5.2013.pdf KAVAL H., Muhasebe Denetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2005, s., 594,595. KÖSE Y., Türkiye Muhasebe Standartları Uygulaması, Ankara, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2008. ÖRTEN R., KAVAL H., ve KARAPINAR A., Türkiye Muhasebe- Finansal Raporlama Standartları, Ankara, Gazi Kitabevi, 2007. ÖZKAN S. ve ERDENER ACAR E., (2010), “Uluslararası Muhasebe/Finansal Raporlama Standartlarının Finansal Tablolar Analizi Üzerindeki Etkilerine Genel Bakış”, İSMMMO Mali Çözüm Dergisi, Sayı: 97. PARLAKKAYA R., (2004), “Muhasebede Uluslararası Uyum ve Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Muhasebe Uyumlaştırma Çalışmaları”, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 7. SARIOĞLU K., Seçilmiş Türkiye Finansal Raporlama Standartları, İstanbul, İSMMMO Yayınları, 2008. ŞAHİN D., ve PAZARÇEVİREN S. Y., (2007), “TFRS (TMS 1, TMS 2, TMS 7, TMS 18, TMS 24, TMS 40) ve SPK Muhasebe Standartlarının IFRS ile Karşılaştırılması”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2. Türkiye Muhasebe Standardı 1. ZAİF F., AYANAOĞLU Y., Finansal Tabloların Sunuluşu Standardının Getirdikleri ve Ülkemizdeki Uygulamalarla Karşılaştırılması, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2006. 65 KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ EKONOMİK DEĞER: AKŞEHİR GÖLÜ Öğr. Gör. Dr. Yılmaz UZER* ÖZET Göller ve sulak alanlar bölge ve ülke ekonomisine doğrudan ve dolaylı katkıları sebebiyle önemlidir. Sulak alanlar başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, kamış ve saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkânlar nedeniyle yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar. Akşehir gölü, kırsal kalkınma açısından önemli bir örnektir.1994 yılına kadar 3000 aile geçimini gölden sağlarken bugün bu oran sıfıra düşmüştür. Bu yıllarda göl çevresindeki köy ve kasaballılar balık ve kamış gibi su ürünlerini üretiyorlardı. Gölün kuruması ile bu imkânlar yok olmuştur. Çünkü göl 2007 yılında tamamen kurumuş, 2013’e gölde kadar az da olsa su toplanmış iken 2013 yılında göl tekrar kurumuştur. Anahtar Kelimeler: Akşehir Gölü, Ekonomi, Kırsal kalkınma, Balıkçılık, Kamış, Kiraz DISAPPEARING ECONOMIC VALUE: AKŞEHİR LAKE ABSTRACT Lakes and wetlands are important due to the direct and indirect contributions for the region’s and country’s economy. Including wetlands, especially fishing, farming, cane and reed cutting and recreational activities because of the opportunities provided to have a high economic value and the region, and contribute to the national economy. Akşehir like is animportant example in terms of rural development. Until 1994 there were 3000 families who subsisted from Akşehir lake. But todey there is no family subsisting from the lake. İn those years the villages and towns. With the drought, these facilities were destroyed. But unfortunately, the lake had dried in 2007,it revived a little bit and it dried totally in 2013 Keywords: Akşehir Lake, Economics, Rural Development, Fisheries, Fishing Rods, Cherries. GİRİŞ İçi su dolu bir alan neden bu kadar önemlidir? Bu soruya cevap bulabilmek için Akşehir Gölü’nün bölge ekonomisine doğrudan ve dolaylı katkılarını incelemek anlamlı olacaktır. Ayrıca sürdürülebilir kalkınma açısından göllerin ve sulak alanların ekonomik önemini ortaya koymak açısından Akşehir Gölü önemli bir örnektir. Çünkü sürdürülebilir kalkınma; ekolojik denge ile ekonomik büyümeyi birlikte ele alan, hem doğal kaynakların etkin kullanımını sağlayan ve çevresel kaliteye önem veren hem de gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilen bir modeldir (Gürlük,2001:4). Sulak alanlar başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, kamış ve saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkanlar nedeniyle yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar. Kırsal kalkınma açısından değerlendirildiğinde Akşehir Gölü’nün yok olması demek bölge ve ülke ekonomisinin bir kaybı demektir. Bu çalışmada geçmişten günümüze ülke ve bölge ekonomisinin bu kaybı ortaya konmaya çalışılacaktır. KONUMU VE ÖZELLİKLERİ Akşehir Gölü, Akarçay havzasının ve göller bölgesinin uluslar arası sulak alanlarından birisidir. Göl İç Anadolu Bölgesi’nin güneybatısında, Konya ilinin Akşehir ve Tuzlukçu ilçeleri ile Afyon ilinin Sultandağı ilçesi sınırları içinde yer almaktadır. Akşehir Gölü 355 km2 alanı ile ülkemizin 5. büyük gölü iken, 2006 yılında 30 km2 lik yüzölçümüne kadar daralan ve ciddi sorunları olan kapalı bir göl hakine dönmüştür. Sultan Dağlarının kuzeyinde, yaklaşık Konya-Ilgın ilçesinden Afyon-Sincanlı’ya kadar uzanan ve sonrada Doğanhisar-Erdoğdu-Tuzlukçu hattına kadar çekilen, küçülen ve * Selçuk Üniversitesi, Akşehir Meslek Yüksekokulu, [email protected] © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi günümüzde güncel akarçay havzası olarak adlandırılan eski bir çöküntü alanında bulunur. 38º26´-38º32´ kuzey enlemleri, 31º18´-31º33´ doğu boylamları arasında yer alır. İdari sınırları ise Konya ve Afyonkarahisar sınırları içerisinde yer alır. Akşehir, Tuzlukçu ve Sultandağı ilçelerine bağlı köylere sınırı bulunmaktadır. Çoğunluk kısmı Akşehir ilçe sınırları içerisinde olup, Akşehir’e uzaklığı 8 km’dir. Akşehir gölü, Kültür Bakanlığı Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 01.07.1992 tarihinde 1. Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir. Akşehir Gölü’nü besleyen su kaynakları ise dere ve çaylardan oluşur. Bunlar; güneyde Yağsiyan Deresi, Nadir Çayı, Dereçine Çayı ve Deliçay doğu da ise Adiyan Çayı ve Akşehir Çayıdır. Ayrıca, Akşehir ilçesinin sıvı atıkları birbirine bağlı üzerleri açık çökeltme havuzunda katı maddeleri tutulduktan sonra göle akmaktadır. Her ne kadar, 1980’li yıllara kadar Akşehir Gölü ile Eber Gölü, Taşköprü Kanalı ile birbirine bağlı idiyse de, bu bağlantı Eber Gölü çıkışına DSİ’nce inşa edilen regülatör ve sulama kanalları ile kesilmiş durumdadır. Türkiye ve dünya ortalamalarına bakıldığında, Akşehir Gölü’nün oldukça sığ bir göl sayılabileceği görülmektedir. Ayrıca, gölün derinliğinin sürekli azaldığı tespit edilmiştir. 1940-60 yılları arasında gölün derinliği 7 m olarak ölçülmüşken, derinlik 1970-1980 yılları arasında 6-7 m, 1980-1990 yılları arasında 5 m, 1990-1995 yıllarında 3-4 m, ve 2000-2006 yılları arasında da 0.5-1.5 m’ye düşmüştür. Gölün derinliğinin azalması ve boyutlarının küçülmesi gibi süreklilik arz eden eğilimlere ek olarak, mevsimsel ve konjonktürel etkilerle, gölün boyutlarında da zaman zaman büyük değişiklikler olabilmektedir. Örneğin, milattan önce çok büyük bir iç denizi andıran Akşehir Gölü’nün Uşak’tan Ilgın’a kadar uzandığı, hatta M.Ö. 100 yıllarında da ortalama 2545 km2 büyüklüğünde olduğu tahmin edilmektedir. Buna karşılık, 1929-1933 yılları arasında gölün tamamen kuruduğu ve göl alanının kısmen bataklık ve yer yer de ıslak bir mera görünümü aldığı tespit edilmiştir (Tekelioğlu,2002). BÖLGE EKONOMİSİNE DOĞRUDAN KATKILARI Su Ürünleri Ülkemizin su ürünleri, istihdam imkânı ve milli gelire katkıda bulunması bakımından önemlidir. İç suların ürünleri, avcılık ve yetiştiricilik yoluyla istihdama ve kırsal kalkınmaya katkı sağlar. İç su ürünlerinin toplam su ürünleri içindeki payı % 6,8 kadardır. 1995’e kadar Türkiye’nin 5. büyük gölü durumunda olan Akşehir Gölündeki balıkçılık faaliyetleri, 3000’den fazla ailenin temel geçim kaynağını oluşturmaktayken, gölün giderek küçülmesi ve su seviyesinin düşmesi, bu ailelerin geçim kaynaklarından birisinin yok olmasına sebep olmuştur. Göller Bölgesindeki önemli su kaynaklarından birisi olan Akşehir Gölü’nde 1950’lerde yapılan bir çalışma, sazan balıklarının çok iyi büyüdüğünü göstermektedir (T ve K.B,Akşehir İlçe Müdürlüğü, 2003:10) Fakat son yıllarda bazı sorunlar gölde balığın büyümesi yerine tükenmesine sebep olmaktadır. Aşağıdaki tabloda, 1990’lı yıllara kadar, gölün bu sektördeki istihdama ve ülke ekonomisine yapmış olduğu katkı görülmektedir. Her ne kadar daha sonraki yıllara ait elde veri bulunmasa da, sadece burada sunulan veriler bile, Akşehir gölünün milli gelire ve yörenin iktisadi durumuna ne kadar önemli katkısının olduğunu / olabileceğini göstermek için yeterli bir kanıttır. Akşehir Gölünün 1994 yılı yıllık gelir-gider keşif raporuna göre, ruhsatlı avcı sayısı 312 kişidir. Ancak, 1985’te bu sayının 516 olduğu hatırlanırsa, bu alandaki gerileme de daha net görülebilir.Yıllar geçtikçe bu sayı azalmıştır ve 2007 yılında göl tamamen kurumuş ve kuruma 2013 yılında tekrar gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda balık, kerevit gibi ürünler olmayınca ruhsatlı avcı sayısı sıfır olmuştur. 68 Yılmaz UZER Tablo 1. Akşehir’e Bağlı Kooperatiflerde Yıllara Göre Kayıtlı Üye Sayıları ve Üretim Miktarları YIL RUHSATLI RUHSATLI AVCI TEKNE SAYISI SAYISI 1982 1983 1984 1985 215 516 1986 222 528 1987 227 533 1988 234 536 1989 183 425 1990 150 401 1991 111 328 1992 107 305 1993 106 312 Kaynak: Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası -1994 KEREVİT Kg 81,904 149,800 213,854 249,241 267,908 103,065 51,224 46,958 51,697 17,369 9,725 1,850 SAZAN Kg 11,516 26,298 11,135 7,338 45,000 56,000 32,000 154,000 218,813 251,750 30,000 132,000 TURNA Kg 6,153 2,659 2,203 7,000 10,000 8,000 1,000 - ALBURNUS Kg 21,125 154,000 KAMIŞ Ton 110 125 180 211 287 204 298 360 208,6 708,8 377 248 Gölün balıkçılık yönünden faydalanan Ortaköy, Karabulut, Gölçayır, Üçkuyu, Yeşilçiftlik gibi kasabalar ile Yeniköy, Sorgun ve Alanyurt gibi köylerdeki aileler bu işlev yok olunca ya yurt dışına işçi olarak gitmişler ya da kiraz ve vişne gibi tarımsal ürünlerin üretiminde yoğunlaşmışlardır. Ancak gölün tamamen kuruması halinde ise kiraz ve vişne gibi meyve üretimi de eski tad ve aromasını koruyamayacağından dış talebi de azalacaktır. Çünkü Akşehir kirazının kendine has tad ve aroması sebebi ile dış talebi yüksektir. Bu daha büyük bir ekonomik kayıp olacaktır Tablo 2. Kiralama yapılmış ve kiracıdan alınan veriler Su Ürünleri Kerevit Sazan Turna Toplam Kaynak: Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası -1994 Üretim Miktarı Kg 350,000 40,000 10,000 400,000 Kayık Adedi 367 367 367 367 Kamış ve Saz Üretimi Gölün etrafında geniş kamışlık bölgelerin mevcudiyeti, farklı sektörlere hammadde desteği sağlayan bu bitkiler bakımından da, Akşehir Gölü’nün katkı yaptığını / yapma potansiyeli bulunduğunu göstermektedir. 1982 yılında 110 ton kamış üretimi mevcut iken, 1992’de bu rakamın 708,8 tona çıkmış olduğu görülür. Ancak, daha sonraları, göldeki çevre sorunlarına paralel olarak, kamış üretiminde de büyük düşüş olduğunu tahmin etmek zor değildir. Gölden elde edilen saz miktarı ise, 1994 yılında 377 ton olmuştur. 2010’lı yıllarda kamış ve saz üretimi devam etmektedir ama düşüş göstermiştir. Buraya kadar anlatılmaya çalışılanlar gölün doğal haliyle katkılarıdır. Ayrıca göl çevre düzenlemesi yapılarak turizm, sportif faaliyetler v.s. amaçlarla da kullanıldığında göl dolayısıyla elde edilebilecek iktisadi getirinin kat kat artacağı rahatlıkla iddia edilebilir. Nasreddin Hoca’nın Göle Yoğurt Çalma Fıkrası dünyaca bilinir. O nedenle Akşehir Gölü bir turizm potansiyeline de sahiptir. Ancak bütün bu getiriler değerlendirilememektedir. BÖLGE EKONOMİSİNE DOLAYLI KATKILARI Göldeki Kuş Popülasyonu Akşehir Gölü, ornitolojik (kuş bilimi) açısından önemi büyük olan göllerimizden biridir. Eber gölünde üreyen, beslenen ve konaklayan bütün kuş türlerine burada da rastlanır. Göl aynasını çevreleyen geniş sazlıklar, su kuşları için kuluçka alanı, beslenme yeri, sığınma, barınma ve toplanma mekânı olarak son derece uygun bir ortam oluşturmaktadır. Sazlıklar, burada Eber gölüne nazaran daha seyrek olmasına rağmen geniş alanlara yayılması; kuşlara avcılardan korunmak için geniş bir hareket olanağı sağlamaktadır. Yine geniş su aynası, avcılar tarafından taciz edilen kuşların sığınmaları yönünden büyük önem taşımaktadır. 69 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi Gölde, sonbahar ve kış başlarında başta yaban kazları ve yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar, yağmurcunlar ve martı türlerinden oluşan 60-80 bin civarında kuş görülmektedir. Özellikle yaban kazları, kış mevsiminde geceyi çok kalabalık gruplar halinde gölde geçirmektedirler. Türkiye'de görülen yaban kazı popülasyonunun en büyüğü (107.000) Aralık 1977'de Tansu Gürpınar tarafından Akşehir Gölünde kaydedilmiştir. Ancak kışın şiddetli dönemlerinde göl yüzeyinin donması sebebiyle, 1-2 ay da olsa göl bu işlevini kaybetmektedir. Göldeki su çekilmesinin bu canlıları da olumsuz etkilediği gözlenmektedir. Bu açıdan Akşehir gölü hem kuş bilimcilerin, hem avcıların, hem de kuş gözlemcilerinin uğrak alanı olarak geliştirilip rekreasyon alanları düzenlenerek bölge insanının istihdamına katkı sağlanabilir. Böylece bölge insanı dolaylı olarak buradan da bir gelir sağlayabilir. Ancak zamanında ve gerekli tedbirler alınmaz ise balıkçılıkta olduğu gibi gölün bu özelliği de yok olacaktır. Tarıma Mikro-Klima Katkısı Belki de Akşehir Gölü’nün en önemli katkılarından birisi de tarıma mikro klima etkisi yapmasıdır. Akşehir Gölü’nün varlığı ve oluşturduğu mikro-klima özelliği de, bölgenin iklimi, toprak yapısı, bitki örtüsü ve dolayısıyla tarımsal üretimine oldukça önemli pozitif katkılarda bulunmaktadır. Bu katkılar, şöyle özetlenebilir: a- Özellikle kış aylarında kuzey ve kuzeybatı soğuk rüzgarları güney ve güneydoğu yönünde yer alan bölgelerimizin ikliminin daha da sertleşmesine yol açar. Bu durum, yazları sıcak ve kurak, kış ayları soğuk ve yağışlı yani karasal iklim şartlarının hüküm sürdüğü İç Anadolu-İç Ege bölgesinde yetiştirilen ürün mozayiğinin dar bir çerçevede kalmasına ve ürün yetişme periyodunun kısalmasına yol açmaktadır. Bir başka deyişle, bölgede yetiştirilen ürünlerin çeşitliliğini, periyodunu ve kalitesini sınırlandırmaktadır. Akşehir Gölü’nün oluşturduğu nemli ve ılıman yapı ise, kuzey rüzgarlarının soğuk etkisini dönüştürerek ve kırarak iklimin yumuşamasına neden olmaktadır. Bu etki, Akşehir gölünün kuzey-batısında yer alan Eber gölünün yumuşatıcı etkisiyle de birleşerek özellikle Afyon Sultandağı İlçesinden Konya-Doğanhisar İlçesi sınırlarına kadar uzanan bir hatta iklimin ılımanlaşmasıyla sonuçlanır. Yine bu hat boyunca uzanan Sultan Dağları nemli ve ılıman havanın bölgemizden uzaklaşmasını bir set görevi görerek engeller. Tam olarak değilse bile kısmi bir mikro-klima etkisi olarak nitelendirebileceğimiz bu iklimsel faktör, bitki çeşitliliğinin ve ürün yetişme periyodunun artmasıyla kendini gösterir. Mikro-klima özelliği, merkezde yer alan Akşehir’de en üst düzeyde etkisini hissettirirken merkezden uzaklaştıkça bu etki azalmaya yüz tutar. Ürün yetişme periyodundaki uzama, ikinci ürün (mısır, yem bitkileri vb.) yetiştirme şansını artırdığı gibi ana ürün olarak meyve, sebze ve tarla bitkileri üretiminde de bol ve kaliteli ürün hasat etme olanağı sağlar. b. Organik maddenin toprağa karışması soğuk nemli bölgelerde güç olduğu halde, sıcak ve nemli bölgelere benzer şekilde, Akşehir Gölü çevresindeki ovada, mikro-klima etkisi nedeniyle, şiddetli mikroorganizma faaliyetleriyle organik maddeler çok çabuk olarak ayrışmaktadır. Toprağa verilen çiftlik gübrelerinin, yeşil gübre veya kompostun hızlı ayrışması, bitkilerin ihtiyaç duyacakları besin maddelerini daha hızlı ve kolay alabilecekleri anlamını taşımaktadır. Böylece tarımsal üretim daha güvenli ve verimli olmaktadır. c. Mikro-klima özelliği, özellikle merkez ve merkeze yakın bölge üreticilerine ürünlerini daha erken pazara sunma ayrıcalığı sağlamaktadır. Örneğin bölgeyi çevreleyen Doğanhisar, Tuzlukçu, Çay ve Yalvaç ilçelerinden en az 10-15 gün erken hasat ve pazar olanağı sağlamaktadır. d. Oluşan mikro-klima özelliği bölgedeki orman ve bitki örtüsünün yoğunlaşmasına yol açtığından bölgenin yağış rejiminin düzelmesine ve çevre yerleşimlerine göre daha fazla yağış almasını sağlamaktadır. Yağışın bol olması sulama maliyetlerini düşürdüğü gibi sıcaklık ve kuraklık etkisiyle hayatiyetini sürdürmekte zorlanan bitki türlerini de kurtarmaktadır. e. Bitkilerin, normal olmayan iklim değişimlerini en az zararla atlatmalarını sağlamak suretiyle, erken sonbahar ve geç ilkbahar donlarından ve mevsimsel aşırı donlardan mümkün olduğunca korunmalarını sağlamaktadır. Akşehir gölü, aşırı sıcak geçen yaz aylarında da havaya yaymış olduğu nemle toprağın, bitkilerin ve diğer canlıların aşırı su kaybını engelleyerek sıcaktan kavrulmasını önlemekte, sosyal çevrenin ve ekosistemin korunmasında çok önemli rol oynamaktadır. f. Mikro-klima özelliğinin gözle görülen en önemli katkılarından biri, şüphesiz dünyaca ünlü kaliteye sahip ve coğrafi sınırları ise Akşehir/Konya ve Sultandağı/Afyonkarahisar olarak belirlenen Akşehir kirazının (0900 Ziraat /Akşehir Napolyonu) istediği iklim şartlarını oluşturmasıdır. Yapılan araştırmalar sonucunda, bölgede yetişen ve Ziraat 0900 koduyla bilinen Napolyon Kirazı'nın, kalite, tat ve aroma yönünden diğerlerinden farklı olduğu belirlenmiştir. Akşehir çevresinde Atakent, Gölçayır, Değirmenköy, Ulupınar, Engilli, Gedil ve Çakıllar gibi kasaba ve köylerde temel ürün olarak yetiştirilen bu kiraz türünün Avrupa ülkelerine kolay ihraç edilebilmesi ve kalitesiyle bu ülkelerde iyi bir yer edinmesinin en önemli nedeninin, Akşehir Gölü’nün oluşturduğu mikro-klima özelliğinin sağladığı kendine has aroma olduğu iddia edilmektedir. Bununla birlikte, bölgedeki mikro-klima etkisinin sadece kiraz yetiştiriciliği için değil, vişne, elma, erik ve çilek gibi meyveler ile çok çeşitli bir sebze mozayiğine de yetişme katkısı sağlamaktadır (Ateş, Es, Uzer, 2011: 81). 70 Yılmaz UZER Bu mikro-klima etkisinin faydasının bölge kirazının gerçekleşen ihracat rakamları ve bölgede yetişen meyveler ile açıklanırsa gölün önemi çok daha iyi anlaşılacaktır. Yaş sebze ve meyve bakımından Akşehir, önemli bir bölgedir. Akşehir İlçe Tarım Müdürlüğü’nden alınan verilere göre, meyvecilik alanı 26.504 km² dir. Toplam meyve veren ağaç sayısı ise 424.363’tür. En fazla meyve ağacı olarak ilk sırayı vişne ağacı 212.940 adet ile, daha sonra 125.920 adet ile kiraz ağacı, üçüncü sırayı 34.750 adet ile erik ağacı ve dördüncü sırayı ise 32.160 adet ile elma ağacı alır. Akşehir’i merkez kabul ettiğimizde Afyonkarahisar tarafı, yani batısı kiraz ağırlıklı, vişne, elma ve erik şeklinde, Konya tarafı, yani doğusu ise vişne ağırlıklı, çilek ve az da olsa kiraz şeklinde yayılım gösterir. Kuzey yanı ise, Yunak, Tuzlukçu tarafı da tahıl, şekerpancarı ve haşhaş ekiminin yaygın olduğu bölgedir. Güney kısmı ise Sultandağlarıdır. Görüleceği üzere Akşehir Gölü’nün etkisinde kalan bölgede meyvecilik yaygın bir üretim alanıdır. Bu da ekolojik yapıdan kaynaklanmaktadır. Kirazın bölge ekonomisine katkısı ise çok büyüktür. Bunu rakamlarla izah etmek gerekirse; Tablo 3. Akşehir Bölgesinde Yıllara Göre Kiraz Ağaç Sayısı ve Üretimi (Adet,Ton,kg.) Top. Meyve veren Üretim Ağaç Başına Meyve vermeyen Toplam ağaç Meyvelik ağaç (Ton) verim (kg.) ağaç sayısı (Dekar) Sayısı 1990 0 3.666 40 92 000 4.405 96 405 1995 4800 3 322 35 94 600 3 400 98 000 2000 7 120 3 349 25 133 986 7 675 14 661 2005 7 870 6 811 50 136 217 14 435 150 652 2006 8 370 8 663 60 144 378 14 274 158 652 2007 8 370 11 002 76 144 963 13 689 158 652 2008 8 430 7 273 50 145 463 14 189 159 652 2009 8 500 6 033 45 134 075 3 825 137 900 2010 8 734 10 470 78 134 938 2 642 137 580 2013 9 153 7 693 55 139 872 2 742 142 614 Kaynak: TÜİK, Bitkisel Üretim Veri Tabanı ,2014 ve Akşehir İlçe Tarım Müdürlüğü verileri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Yıllar Bölgede 26.504 Ha alandan ancak 9 153 dekarı kiraz üretimi için kullanılmaktadır. Bunun da sebebi; gölün klimatolojik etkisinin olduğu Akşehir’in batı kısmı ve toprak uyumunun olduğu bölgedir. Dikkat edileceği üzere 2000 yılında 133 986 adet kiraz ağacı varken 2013 yılında bu sayı 139 872 adede çıkmıştır. Yıllara göre kiraz üretimi önemli bir sektör olduğu için yeni bahçeler kurulmaktadır. Akşehir kirazı yörenin en önemli ihracat meyvesidir. Akşehir Gölü’nün klimatolojik etkisi ile talebin istediği kalitede ve aromada olması münasebeti ile tercih edilmektedir. Onun için Akşehir’de üretilen kirazı % 65 ila %70’i ihraç edilmektedir. 2007 yılında Akşehir’den başta Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerine 9 000 ton kiraz ihraç edilmiştir (Yeni Şafak Gazetesi, 2007:3). Türkiye kiraz ihracatının yaklaşık % 12 ile % 17’lik kısmı Akşehir bölgesinden karşılanır. Bu ihracat karşılığında ise 2013 yılı itibarı ile 22 173 000 $ gelir Akşehir bölgesine girmiştir. Bu da çok önemli bir rakamdır. Binlerce aile geçimini bu sektörden sağlar. Çünkü Akşehir, ilçe olarak iş sahası az olan, sanayisi gelişmemiş doğal güzelliğe sahip bir ilçedir. Kiraz üretilen belde ve köyler ile ihraç gelirini karşılaştırmak gerekirse; Akşehir’in toplam nüfusu köy ve beldeleri ile birlikte 114.918 kişidir.(2000 nüfus sayımına göre) Tabii ki bu nüfusun hepsi kiraz üretmemektedir. Kiraz üreten belde ve köyler Atakent ve Gölçayır beldeleri ile Alanyurt, Değirmenköy, Saray, Savaş, Sorkun, Ulupınar ve Yeniköy köyleridir. Buraların toplam nüfusu ise 9409 kişidir. Bu kişilerin ihracattan elde ettiği kişi başına gelir ise 1450 dolar civarındadır. Ayrıca bölge insanı kiraz sezonunda mevsimlik işci olarak çalışıp gelir elde etmektedirler. Kiraz hem bölge için hem de ülke için katkısı olan önemli bir meyvemizdir. Hem MG’e hem de bölge insanının gelirine önemli katkısı vardır. Ama bu katkı göl sayesinde olmaktadır diyebiliriz. Çünkü mikro-klima etkisi bölge kirazına ayrı bir tad ve aroma verip dış talep görmektedir. Gölün kuruması durumunda mikro-klima etkisi yok olacağından bu ihracat gelirinden mahrum kalınacağı da bir gerçektir. 71 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi SONUÇ Akşehir Gölü, doğrudan ekonomiye katkısı ile önemli bir doğal kaynaktır. Ancak son yıllarda gölün sürekli sularının çekilmesi sebebiyle balık üretimi adeta son bulmuştur. Kamış ve saz üretimi ise azalmıştır. Bu sektörden geçimini sağlayan aileler ise tarımın başka kollarına yönelmişlerdir veya başka şehirlere ve ülkelere göç etmişlerdir. Göl kenarında yaşayan birçok aile yurtdışına çalışmaya gitmiştir. Akşehir Gölü’nün dolaylı yönden ekonomiye etkileri yani kuşların uğrak yeri olması ve tarıma mikro-klima etkisi devam etmektedir. Ayrıca turizm amaçlı değerlendirmeler yapılarak ekonomiye kazandırılmalıdır. Akşehir Gölü, Nasreddin Hocamızın göle yoğurt çalması fıkrası sebebiyle dünyaca tanınan bir göl konumundadır. Bu özelliği turizmde değerlendirilmelidir. Ancak gölün suları çekilecek veya kuruyacak olursa işte o zaman felaket olacaktır. Çünkü kiraz aynı tad ve aromaya sahip olmayacak, yaş sebze ve meyve üretimi zarar görecektir. Ayrıca kuşların barınma ve uğrak yeri kalmayacaktır. Az da olsa bazı ailelerin geçim kaynağı olan saz ve kamış üretimi yok olacaktır. Onun için çok geç kalmadan gölün sularının çekilmesine sebep olan unsurlar tespit edilmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Yöre insanı bilinçlendirilmeli, gölün önemi anlatılmalıdır. Sonra da bölge insanı ile devlet işbirliği içerisinde gerekli önlemler alınmalıdır. Burada yerel yöneticilere büyük görevler düşmektedir. Akşehir Göl Birliği kurumsal bir yapı olarak kurulmuş ve bazı projeler Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından uygulamaya konulmuştur. Toplum ve devlet olarak yapılabileceklerin en iyisi uygulamaya konmalıdır. Ülke ekonomisinin kalkınması, kırsal kalkınma ile başlar. Onun için Akşehir Gölü etkileri bu ekonomik duruma iyi bir örnek olabilir. KAYNAKLAR AKİB, Yaş Sebze-Meyve İhracat Raporu, 2013, Antalya. Akşehir Sanayi ve Ticaret Odası, Akşehir Göl Kooperatifleri Denetim Raporu, 1994, Akşehir. Akşehir Gölü’nde Artık Yürünüyor, www.kustr.org (Erişim Tarihi, 01.10.2006). ATEŞ,H.,ES,M.,UZER,Y.,Sulak alanların Sürdürülebilir Yönetimi, Umuttepe Yayınları, 2011, Kocaeli. Avrupalılar Akşehir’in Kirazına Doyacak, (05/06/2007), Yeni Şafak Gazetesi. Eğirdir, Akşehir, Eber, Çorak, Kovada, Yarışlı, Bafa, Salda, Karataş, Çavuşçu Gölleri, Büyük ve Küçük Menderes Deltası, Güllük Sazlığı ve Karamuk Bataklığı'nın Limnolojisi, Çevre Kalitesi ve Biyolojik Çeşitliliği, Form Ofset., Ankara. GÜRLÜK, Serkan. Dünyada ve Türkiye’de Kırsal Kalkınma Politikaları ve Sürdürülebilir Kalkınma, U. Ü. İktisat Fakültesi Dergisi, Cilt:19, Sayı:4, 2001. Sulak Alan Akşehir Gölü, www.cevreorman.gov.tr (Erişim Tarihi, 30.10.2006) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Eğirdir Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Akşehir Gölü’nün Bazı Biyolojik Özelliklerinin Tespiti Projesi Sonuç Raporu, 1994, Eğirdir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Akşehir İlçe Müdürlüğü, Akşehir Gölü (Sorun ve Çözüm Önerileri), Mart, Yayınlanmamış Rapor, Akşehir, 2003. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Akşehir İlçe Tarım Müdürlüğü, 2006, Akşehir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Akşehir İlçe Müdürlüğü, Akşehir, 2003. Sorkun Köyü Sazan balığı Yavrusu Üretim Projesi Raporu, TEKELİOĞLU, Nazmi, Akşehir Gölünün Durumu, Sorunları ve Çözüm Önerileri, Akşehir Belediyesi 3. Akşehir Üniversiteler Kış Şenliği’nde Sunulan Bildiri, Akşehir, 2002. TÜİK, (2014) Bitkisel Üretim Veri Tabanı, 2014, Ankara. 72 AKŞEHİR MESLEK YÜKSEKOKULU SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAZIM KURALLARI 1. Dergi, Akşehir Meslek Yüksekokulu’nun, bilimsel içerikli-hakemli yayınıdır ve yılda bir defa yayınlanır. Dergide Sosyal Bilimler alanında yapılmış araştırmalara yer verilir. 2. Dergide yayınlanacak eserlerin daha önce hiçbir bilimsel dergide yayınlanmamış olması zorunludur. 3. Dergide makale yazım dili Türkçe veya İngilizcedir. Yazım ve noktalamasında TDK İmlâ Kılavuzunun en son baskısı esas alınır. Gönderilen yazılar dil ve anlatım açısından bilimsel ölçülere uygun, açık ve anlaşılır olmalıdır. 4. Makaleler, A4 boyutundaki (210 x 297 mm) kağıda; üst ve alt kenarlardan 3,5 cm., sağ ve sol kenarlardan 2,5 cm. boşluk bırakılarak ve iki yana yaslı olarak yazılmalı; kaynaklar dahil 15 sayfadan fazla olmamalıdır. 5. Dergiye gönderilecek makaleler Microsoft Word programında yazılmalıdır. Çalışmanın başlığı büyük harfle ve koyu olarak, çalışmanın ortasına gelecek şekilde “Times New Roman” yazı karakteriyle 14 punto olmalıdır. 6. Çalışmanın başlığının hemen altında bir satır boşluk bırakarak yazar veya yazarların adları, akademik unvanlarıyla birlikte yazılmalı ve çalıştığı kurum (üniversite, fakülte, bölüm) adları ise (*) işaretiyle dipnot şeklinde sayfanın alt kısmında elektronik posta adresi ile birlikte verilmelidir. Yapılan çalışma herhangi bir kurum tarafından destek görmüşse, makalenin ana başlığının son kelimesi üzerine (*) konularak destek veren kurumun adı aynı sayfada dipnot olarak verilmelidir. 7. Çalışmanın özeti yazar ve yazar adlarından sonra bir satır boşluk bırakılarak yazılmalıdır. Çalışmanın Türkçe özeti en fazla 300 en az 100 kelime olmalıdır. Özet “Times New Roman” karakterinde ve 9 punto olarak “italik” şekilde yazılmalıdır. 8. Çalışmada en az 3 ve en çok 7 kelimeden oluşan Türkçe anahtar kelimeleri bulunmalıdır. 9. Çalışmanın İngilizce başlığı, özeti ve anahtar kelimeleri yukarıda belirtilen kıstaslar göz önünde bulundurularak Türkçe anahtar kelimelerden hemen sonra 1 satır boşluk bulundurularak yazılmalıdır. 10. Çalışmanın ana metni, Giriş bölümü başta olmak üzere İngilizce anahtar kelimelerden hemen sonra 1 satır boşluk bırakılarak yazılmaya başlanmalıdır. Çalışmada kullanılan başlıklarda numaralandırma yapılmamalıdır. Çalışma boyunca ana başlıklar “Times New Roman” karakterinde 14 punto, “ortalı” ve “koyu” olarak, ana başlık altındaki ara başlıklar ise 12 punto, “ortalı” ve “koyu” olarak, ara başlıkların altındaki başlıklar ise 10 punto, “soldan” ve “koyu” olarak, metin ise 9 punto ve “iki yana yaslı” olarak yazılmalıdır. Çalışmada kullanılan ana başlıklardan önce ve sonra bir satır boşluk bırakılmalı, diğer başlıklarda ise sadece başlık öncesi bir satır boşluk bırakılmalıdır. 11. Çalışma boyunca yazılacak metin sırasında kullanılacak paragraf ölçüleri ise metin iki yana yaslı olmalı, ilk satır 0,5 cm. olmalı, her bir paragraf sonrası 6nk aralık verilmeli ve tek satır aralığı kullanılmalıdır. 12. Çalışmada kullanılacak şekiller ise 1’den itibaren numaralandırılarak isimlendirilmeli ve şeklin altında yer almalıdır. Şeklin ismini hemen altında ise şeklin kaynakçası tam olarak belirtilmelidir. Şekillerde kullanılacak yazı karakteri 9 puntodur. 13. Çalışmada kullanılacak tablolar ise 1’den itibaren numaralandırılarak isimlendirilmeli ve tablonun üstünde yer almalıdır. Tablonun hemen altında ise tablonun kaynakçası tam olarak belirtilmelidir. Tablolarda kullanılacak yazı karakteri 9 puntodur. 14. Dergiye gönderilecek • Türkçe makaleler için; ¾ Ana Başlık; Yazar(lar)ın Adı Soyadı; Yazar(lar)ın Kurumu (sorumlu yazar belirtilmeli ve e-posta adresi verilmeli); Özet; Anahtar Kelimeler; İngilizce Başlık; Abstract; Keywords; Giriş; Materyal ve Metot; Bulgular ve Tartışma (veya Bulgular); Sonuç (veya Tartışma ve Sonuç); Kaynaklar şeklinde düzenlenmelidir. • İngilizce makaleler için; ¾ İngilizce ana başlık, Yazar(lar)ın Adı Soyadı; Yazar(lar)ın Kurumu (sorumlu yazar-corresponding authorbelirtilmeli ve e-mail adresi verilmeli); Abstract; Keywords; Türkçe Başlık; Özet; Anahtar Kelimeler; Introduction; Material and Methods; Results (or Results and Discussion); Discussion and Conclusion (or Conclusion); References şeklinde düzenlenmelidir. 15. Yararlanılan kaynaklar metin içerisinde Yazar soyadı, yıl ve sayfa numarası sistemine göre belirtilmeli ve yazar isimleri baş harfi büyük diğer harfler küçük olarak yazılmalıdır. İki yazarlı kaynak bildiriminde ve (makale İngilizce hazırlanmışsa and); üç veya daha fazla kaynak bildiriminde vd., (makale İngilizce hazırlanmışsa et al.,) kısaltması kullanılmalıdır. Metin içerisinde kullanılan kaynaklar, metin sonunda (kaynaklar kısmında) numara kullanılmadan alfabetik sıraya göre verilmelidir. • Tek yazar olması durumunda; (Karasioğlu, 2007 ; 35-37) • İki yazar olması durumunda; (Karasioğlu ve Göktürk, 2009; 65) • İkiden fazla yazar olması durumunda; (Karasioğlu vd., 2006;156) © Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi ● Cilt 1 ● Sayı 4 ● Ocak 2013 Selçuk Üniversitesi Akşehir Meslek Yüksekokulu Sosyal Bilimler Dergisi • Birden fazla yazar ard arda verilmesi durumunda; (Karasioğlu, 2005; Karasioğlu ve Göktürk, 2006; Aydın vd., 2007) 16. Aynı yazara ait aynı yıl yayınlanmış eserlerin metin içerisinde gösterimi (Karasioğlu, 2008a; 2008b) şeklinde olmalıdır. 17. Yazar ismi belli olmadığı durumlarda, Türkçe kaynak için hem metin içerisinde hem de kaynaklar bölümünde Anonim, yıl ifadesi kullanılmalıdır. Yazarı belli olmayan yabancı kaynak ise, metin içerisinde Anon. yıl, kaynaklar bölümünde ise Anonymous yıl olarak verilmelidir. 18. İnternet kaynakları ise, metin içerisinde (Karasioglu, 2003) yıl şeklinde verilmelidir. Kaynaklar bölümünde ise, URL, yıl şeklinde gösterilip sayfa adresi açıkça yazılmalıdır. ÖRNEKLER • Makaleler: GÜREDİN, E. (1987). "Türkiye'de Denetim Standartlarının Oluşumu", Mali Sorunlara Çözüm Dergisi, sayı: 33-34, s.2129. • Bildiriler: Akdağ, M., & Tok, H. (2004). “Geleneksel öğretim ile power point destekli öğretimin öğrenci erişisine etkisi”. XIII. Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Malatya, Turkey, 06-09 Temmuz. • Kitaplar: Davutoğlu, Ahmet. Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Uluslararası Konumu, İstanbul, Küre Yayınları, 2001. • Tezler: ÖZKAN, T. (1997). “Ticari bankacılıkta kredi fiyatlandırma teknikleri”. Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Para ve Banka Anabilim Dalı. • Ansiklopediler Bergmann, P.C. (1993). Relativity. In The new encyclopedia Britannica (Vol. 26, pp. 501-508). Chicago: Encyclopedia Britannica. • Elektronik Kaynaklar WEIBEL, S. (1995). Metadata: the foundations of resource description. D-lib Magazine, [Online] Available at: <http://www.dlib.org/dlib/July95/07weibel.html>, [Erişim tarihi: 19.02.2007]. • Süreli Yayınlar / Dergiler: Yücelt, U. ve Marcella, M. (1996). “Services Marketing in the Lodging Industry: an Empirical Investigation”, Journal of Travel Research, 34 (4): 32- 38. • Kurum Yayını: İTO (2003), Ekonomik Rapor, İTO Yayınları No: 2003-57, İstanbul. 19. Makale dergi editörlüğüne sunulmadan önce yazım kurallarına uygunluğu kontrol edilmelidir. 20. Yayımlanan yazı ve çevirilerin her türlü sorumluluğu yazara aittir. 21. Metinle ilgili her türlü düzeltme yazar(lar) tarafından yapılır. 22. Dergiye gönderilecek makaleler e ait ilk başvuru bir dilekçe ile yapılmalıdır. Dilekçede makale ismi, yazar isimleri iletişim amaçlı telefon ve e-mail adresi belirtilmelisidir. Dilekçede, gönderilen çalışmaların başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olduğu belirtilmelidir. 23. Makale 3 nüsha printer çıktısı ve 1 adet cd/dvd olarak dergi editörlüğüne posta yolu ile gönderilmeli, ayrıca e-posta ile de [email protected] adresine gönderilmelidir. 24. Dergide yayınlanacak yazıların yazım ve dilbilgisi kurallarına uygun olması şarttır. Dergi Yayın Kurulu, gerekli gördüğü takdirde eserin sahibinden içerik ve şekil bakımından değişiklikler isteme hakkına sahiptir. 25. Dergi Yayın Kurulu, biçim ve dizayn açısından uygun bulduğu yazıları bilgisayar programı tarafından random atanan üç hakeme gönderir, makaleler üç hakemden ikisinin kabul onayı ile hakem raporlarının tamamlanma tarihlerine göre sıraya konarak yayınlanır. 26. Dergide yayınlanan yazıların telif hakkı AKMYO Sosyal Bilimler Dergisi’ ne aittir. 27. Yayın hakları saklıdır. AKMYO Sosyal Bilimler Dergisinin yazılı izni alınmaksızın dergide yayınlanan çalışmaların bütünü veya bir kısmı elektronik, mekanik kayıtlama veya benzeri bir araçla herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz, fotokopi veya teksir edilemez, özetlenemez ve yayınlanamaz. Ancak, kaynak göstermek şartıyla alıntı yapılmasını izin verilir. 74
© Copyright 2024 Paperzz