T. C. SAĞLIK BAKANLIĞI TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU Sakarya İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi ÜROLOJİ KLİNİĞİ EĞİTİM KOORDİNATÖRLÜĞÜ / HASTA EĞİTİM SETİ 1 PROSTAT BÜYÜMESİ (BPH) NEDİR? Prostat Büyümesi veya İyi Huylu Prostat Büyümesi (BPH), prostat bezinin yavaşça büyüyerek idrar yolu üzerinde bahçe hortumuna geçirilen bir kıskacın ortaya çıkardığına benzer bir basınca neden olan doğal bir durumdur. PROSTATI OLAN KİŞİ NE HİSSEDER? • • • • • • • • • • • İdrar yaptıktan sonra boşalamama hissi Sık sık idrara gitme İdrar yaparken kesik kesik yapma Sıkışık bir şekilde ve sık sık koşarak aciliyet hissi ile tuvalete gitme İdrar yaparken akımın çok ince olması İdrar yaparken ıkınmak zorunda kalmak Geceleri 2 ya da daha fazla tuvalete kalkma ihtiyacı İnce ve ayak dibine doğru ileri atım yapamadan idrar yapmak İdrar yapma sonrası damlamalar olması İdrar kaçırma Mesanenin dolarak şişmesi ve idrar yapamama sonrası şiş bir karınla hastaneye gitmek İYİ HUYLU PROSTAT HASTALIĞININ TEDAVİSİ : A) Cerrahi Olmayan Tedaviler: İzlem: BPH olması tedavi edilmesi gerektiği anlamına gelmeyebilir. İdrar akımında zorluk ve buna bağlı belirti ve bulgular oluşmayan hastalarda ürolojik değerlendirmede böbrekler ve mesanenin zarar görmediği tespit edilebilirse hasta takibe alınabilir. En uzunu yıllık olmak üzere hekim tarafından hastaya önerilen sıklıklarla takip programlanır. İlaçlarla tedavi: BPH semptomları kişinin günlük aktivitelerini ve yaşam kalitesini bozmaya başladığında tedaviye geçilir. Genellikle ilk seçenek ilaçlardır. B) Minimal İnvazivtedaviler: Transüretral Prostat Rezeksiyonu ( TURP ): Transüretral Prostat Rezeksiyonu, iyi huylu prostat büyümesinin (BPH) cerrahi tedavisinde en sık uygulanan yöntemdir. Bu yöntemde hastaya genel veya lomber ( spinal veya epidural ) anestezi verildikten sonra idrar yolundan rezektoskop denilen özel bir alet ile girilerek prostat dokuları elektrik akımı kullanılarak kesilmektedir. Bir optik aracılığıyla hasta içerisindeki görüntülerin bir televizyon monitoruna aktarılarak 10-12 kat daha büyütülmüş görüntüler eşliğinde uygulanan bu ameliyat sırasında sürekli şekilde irrigasyon sıvısı kullanılması gerekmektedir. Elektrik akımı “loop” denilen yarım daire şeklindeki bir tel aracılığıyla dokulara iletilir ve prostat dokusu şeritler halinde kesilirken bir yandan loop yardımıyla kanamalar durdurulur. İdrar kesesi içerisinde biriken prostat dokuları daha sonra vakum sistemiyle dışarıya çıkartılır. Operasyon sonrası idrar yolundan bir kateter konularak 2 gün süreyle bırakılır. Transüretral prostat rezeksiyonu’nun en önemli avantajları kısa bir sürede prostatın idrar yolunu tıkayan bölümünün çıkartılıp bir kavite oluşturulması ve çıkartılan dokuların patolojik incelemesinin yapılabilmesidir. Ender de olsa ameliyat sırasında veya sonrasında çoğunlukla kan verilmesine gerek olmayan kanama görülebilir. Yine az sıklıkla da ameliyat sonrası olsa idrar yolu darlıkları görülebilir. Bening Prostat Hiperplazisi (İyi Huylu Prostat Büyümesi) Taburculuk Eğitimi: 1. Ameliyattan sonra altı hafta ıkınmamalıdır. Bu dönemde rektal girişim (lavman,rektal tüp, rektalmuayne) uygulanmamalıdır. 2. Kabız olmaktan kaçınılmalıdır. Bu amaçla posalı ve lifli gıda ağırlıklı beslenilmelidir. Gerekirse ağızdan alınan barsak boşaltıcı ilaçlar kullanılabilir. 3. İdrar kaçırma; ilk günler tuvalete gidene kadar veya ıkınma öksürme ile idrar kaçırma olabileceği bilinmelidir. 4. Kateter çıkarıldıktan sonra perine egzersizleri uygulanmalıdır. Perine egzersizi; genital bölge kaslarını 3 saniye sıkıp 3 saniye gevşetip ve tekrar sıkması ile tamamlanır. Günde 2 defa 10 kez 3’er saniyelik egzersilerle başlayıp, günde iki kez 100 egzersiz yapılması gereklidir. 5. En az üç hafta yapılmaması gerekenler; cinsel ilişki, sert zemine oturma, araba kullanma, işe başlamak. Ameliyat sonrası hastalar cinsel yaşamlarında; nadiren sertleşme sorunu yaşayabilirler 6. Dikkat edilecek sorunlar: Aniyden idrar yapamamak, Yüksek ateş, İdrar yaparken aşırı yanma, İdrar kanalından beklenmedik bir kanama, Testislerde şişme ve ağrı olmasında doktora başvurulmalıdır. İDRAR KAÇIRMA (İDRAR İNKONTİNANSI) İdrar inkontinansı nedir? İstemsiz idrar kaçırma, İdrar akısını kontrol edememe durumudur. İdrar inkontinansının tipleri: Aynı kişide birden fazla tipte inkontinans bulunabilir. Stres inkontinansı: En sık görülen tipidir ve öksürme, hapşırma, gülme, ağır kaldırma ya da hızlı hareket etme sonucunda mesanede oluşan basıncın idrarı tutan mekanizmanın basıncını asmasının neden olduğu inkontinanstır. Acil idrar yapma gereksinimi: Kişinin idrar yapma gereksiniminin farkında olması, ancak kontrol edemeyerek acil olarak tuvalete gitmek zorunda kalması. Yani şiddetli idrara çıkma hissi ile istemsiz işeme ortaya çıkmasıdır Taşma inkontinansı: mesane tamamen dolu olduğunda (idrarı normal şekilde yapamama ya da bazı engeller nedeniyle) gerçekleşir ve az miktarda idrar kaçırılır. HASTALIK NASIL BAŞLAR? Özellikle sık doğum yapan kadınlarda, rahim ve idrar kesesinin sarkmasını önleyen kasların zayıflaması sonucu şikayetleri de artmaktadır. Bu durumda, kadınların idrar kaçırmasını önleyen en önemli mekanizmalardan biri olan idrar kesesi ve idrar kesesi boynu arasındaki açı bozulmakta, bu da hastanın karın içi basıncını arttıran çok hafif bir efor da bile idrarını tutamamasına neden olmaktadır. Öksürürken, hapşırırken, merdiven çıkarken hatta gülerken bile bu sorun yaşanabilmektedir NASIL TEDAVİ EDİLİR? Cerrahi olmayan tedavi: Amaç, istemsiz idrar kaçırmaya katılan faktörlerin düzeltilmesini sağlamaktır. Bu yaklaşım; problemi kötüleştiren faktörlerin azaltılması (örneğin kabızlık, şişmanlık, sigara kullanımı, aşırı sıvı alımının kısıtlanması) ve artmış karın içi basıncını dengelemek için hastanın pelvis tabanı yeteneğini arttırmaya yönelik kaslar ile kadınlık hormonu durumunun düzeltilmesini kapsar. Kegel egzersizleri: Pelvis, tıpta leğen kemiklerimiz arasında kalan anatomik bölgedir. Doğumda, bebeğin takip edeceği yol burasıdır. Bu bölgede organlar ve çok sayıda kaslar vardır. Pelvis tabanını oluşturan kasların eğitilmesi, bu egzersizleri tanımlayan Dr. Kegel’ in adı ile anılır. Pelvisin tabanını oluşturan kaslar, leğen kemikleri arasında kurulmuş bir hamak gibidir ve pelvis içindeki organları taşır. Bu kasların eğitimi idrar yaparken, bu bölge kaslarının sıkılması ile idrar akımının durdurulması ve bir süre tutulması ile sonra tekrar gevşetilmesi ile başlar. Bu işlemi yaparken hangi kasların kasılmasının bu etkiyi sağladığı anlaşılmaya çalışılmalıdır. Bu kas grupları öğrenildikten sonra, gün boyu 200 kere kasılması ve gevşetilmelidir. Kegel, egzersizlerinin değişik versiyonları vardır. Örneğin kasların kasılmasını, bir asansörün her katta durması gibi aşama aşama arttırmak ve sonra da gevşetmek. Bir başka yöntemde de, bu kaslar tüm güç ile kasılır ve bir süre tutulur. Sonra da, tam aksi bir güçle sanki bu kasları dışarı atacak gibi güç vermek de bir yöntemdir. Önerilen bir başka yöntemde ayakta veya otururken bacaklar hafifçe aralanır. Pelvis kasları yavaş yavaş kasılarak en üst düzeye çıkılır. Sonra gevşetilir. Yavaş Yükseltmek: Kasları yavaş yavaş kasın ve yükseltin. 5 saniye tutun. Sonra serbest bırakın. 5 kez üst üste deneyin. Hızlı Yükseltmek: Şimdi hızla kasları kasın ve hemen gevşetin. Bu hareketi 5 kez yapın. 5 yavaş, 5 hızlı hareket günde en az 5 kere yapılmalıdır. Hamilelik süresincede en az 3 kez yapılmalıdır ve doğum sonrası da minimum 10 kez yapılmalıdır. Yapılan çalışmalar ile Kegel egzersizlerin; • Vaginal yolla olacak doğumların kolaylaştığı, bu bölgenin doğumdan daha az etkilendiği. • Özellikle doğum sonrası sık olarak görülen öksürmek, aksırmak, gülmek ile idrar kaçırmayı engeller. • Seksüel ilişkilerde alınan zevki, her iki eş içinde arttırır. İlaçla tedavi: Konunun uzmanı hekimler tarafından mesaneye gevşetici ilaçların kullanımı uygun vakalarda yarar sağlamaktadır. Cerrahi tedavi: Gerçek stressinkontinansın asıl tedavisi, cerrahi yöntemlerdir. Bu amaçla günümüzde uygulanan çeşitli ameliyat tipleri vardır. TEDAVİDE ELDE EDİLEN BAŞARI YÜZDESİ NEDİR? Hastalar genel sağlık durumları ve eşlik eden diğer pelvik sorunlar dahil tüm yönleriyle bireysel olarak değerlendirilip, idrar kaçırmaya neden olan etkenlerin düzeltilmesine yönelik en uygun tedavi yöntemi seçilmelidir. Bu şekilde değerlendirilerek seçilmiş vakalarda cerrahi tedavideki başarı oranları yüzde 60-90’lara ulaşmaktadır. VARİKOSEL varikosel, testislerden gelen kirli kanı taşıyan venlerin aşırı genişlemesi ve içerisindeki kanın geride birikmesi olarak tanımlanabilir. Bu durumda içerisinde toksikmetabolitler taşıyan kan testislere zarar vermeye başlar. Aynı zamanda biriken kanın neden olduğu ısı artımı da testislerdeki fonksiyon bozulmasına katkıda bulunur. Diğer yandan testis içerisinde kan dolaşımı da bozularak, oksijen azalması ile birlikte iskemi denilen doku bozunması başlar. Varikoseli olan erkeklerin yaklaşık üçte birinde sperm değerleri de bozulmaktadır. Buda sonuçta kısırlık nedeni olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, varikosel her erkekte testis fonksiyonlarını ve sperm değerlerini bozmaz. Mutlaka kısırlık yapacak şeklinde bir veri de yoktur. Ama zararlı olabileceği yönünde anlamlı kanıtlar mevcuttur. Varikoselden şüphelenmek için 3 neden olmalı: 1. Çocuk olmaması 2. Testislerde ağrı olması 3. Skrotumda şişkinlik ya da kitle hissedilmesi İşte bu durumlardan birisi varsa, varikosel için muayene olunmalıdır. Varikoselin tanısı ve tedavisi konusunda Türk Androloji Derneği son derece açıklayıcı bir kılavuz yayınladı. Her yönüyle varikoselin ele alındığı bu kılavuz, hastalığın tanınmasında ve tedavi edilmesinde belirli kriterler getirmektedir. TAD Varikosel kılavuzunda belirtildiği şekli ile varikosel var demek için mutlaka muayene olunması gerekir.Varikosel tanısı klinik muayene ile konulur. Diğer bir ifadeyle, sadece muayene edilip, varikosel bulunursa varikosel var demektir, her hangi bir film ya da ultrason tetkiki gerekmez. Yandaki şekilde görüldüğü gibi, varikoselskrotum içerisinde bir şişlik yaparak belirir. Ama bazen bu kadar belirgin bir şişlik bulunmayabilir. Böyle durumlarda hasta ayakta iken elle varikoselin hissedilmesi ya da valsalva manevrası denilen ıkınma sonrası algılanması da yeterlidir. Varikosel için bir hormon tetkiki ya da genetik inceleme yapılması da gerekmez. Bununla birlikte, muayene sırasında şüphede kalınıyorsa, Doppler incelemesi yapılabilir. Eğer muayenede varikosel bulunmamış ama ultrason ya da Doppler ile bulunmuş ise, bu tür subklinik adı verilen varikoselin tedavi edilmesi gerekmez. Muayene edilip, varikosel tanısı konsa bile her erkeğin tedavisi gerekmemekte. Tedaviye geçmek için varikoselin mutlaka sperm değerlerini bozmuş olması gerekir. Yani spermi normal ise tedavi edilmeyebilir. Evli olmayan erkeklerde de varikoselbulunmş ve sperminde bozulma başlamış ise tedavi yapılmalıdır. Eğer erkek adolesan çağda, yani henüz ergenliğe gelmemiş ise ve sperm veremiyorsa bu durumda testiste küçülme olup olmadığına bakılır. O taraf testisi %10′dan fazla volüm kaybetmiş ise yine ameliyat endikasyonu vardır. Testislerinde ağrı olan ve muayene ile varikosel saptanan erkeklerde bu ağrının mutlaka varikoselden kaynaklanıyor olması gerekmez. Önce diğer nedenler araştırılmalı ve semptomatik tedavi yapılmalı, ondan sonra varikoselin tedavisine geçilmelidir. Varikoselin tedavisi ameliyattır. Ameliyat sırasında mikroskop kullanılması önerilmektedir. Ameliyatı kasık bölgesinden yapılan küçük bir kesi ile gerçekleşir. Testisi drene eden venler bağlanır. Yaklaşık 30-60 dk. sürer. Bu sırada testisle ilgili diğer oluşumların zarar görmemesine özen gösterilmelidir. Varikoselameiyatı dikkatli yapılmaz ise hidrosel (testis çevresinde sıvı birikimi), atrofi gibi komplikasyonlar görülebilir. Ama son yıllarda, ameliyat tekniğinde elde edilen ilerlemeler sayesinde bu komplikasyonlara hemen hemen hiç rastlanılmamaktadır. Bunda cerrahın deneyimi önemlidir. Varikosel ameliyatından sonra sperm değerlerinde ve gebelik şansında anlamlı düzelmeler olduğu, çok sayıda çalışmada bildirilmektedir. Olguların %50-80′inde spermlerinde düzelme görülürken, %20-69 arasında gebelik bildirilmektedir. Azoospermi olgularında da varikosel ameliyatı yapılması önerilirse de, başarısının daha düşük olacağı önceden belirtilmelidir. Tüp bebek uygulaması yapılacak erkeklerde de varikosel ameliyatı yapıldıktan sonra tüp bebeğe geçilmesi başarıyı artırabilir. Ameliyat edilen hastaların bir kısmında sperm değerleri biraz daha yükselerek mikroenjeksiyon (ICSI) yerine aşılama (IUI) uygulamasına geçilebilir, hatta doğal yolla gebe kalma şansı da elde edilebilir. Spontan gebelik sağlanamayan olgularda sperm sayısı, motilite veya sperm morfolojisindeki iyileşme ile yardımcı üreme tekniklerinin başarısı artmaktadır. BÖBREK ENFEKSİYONU (PYELONEFRİT) NEDİR? İdrar yolunuzda bakteri olduğu zaman bu enfeksiyonun yayılması ile böbrek enfeksiyonu başlar. Bakteri bir ya da iki böbreğe bulaşıp yayılabilir. Doktorlar buna böbrek enfeksiyonupyelonefrit diye adlandırır. Çoğu insan evde de tedavi olabilir. Fakat böbreklerde, idrar yollarında ya da mesane yapısında probleminiz olursa hastanede tedavi olmanız gerekebilir. Çok fazla rahatsızlık hissederseniz, böbrek taşınız varsa, hamile ya da 60 yaşın üzerindeyseniz de bunun için hastaneye gitmeniz gerekir. Herhangi biri böbrek enfeksiyonu olabilir, fakat buna neden olan bazı risk faktörleri mevcuttur. • Sık cinsel ilişkiye girmek • Doğum kontrolü için sperm öldürücü kullanmak • Over kistinin (yumurtalık kistlerinin) bulunması • Şeker hastası (Diyabet) olmak v.b. Belirtileri nelerdir? Böbrek enfeksiyonlu çoğu insan kendisini çok hasta hisseder. Belirtiler genellikle birkaç saatin üzerinde olur. Yüksek ateş, titreme, sırtta ağrı, yan tarafınızda ağrı, mide bulantısı, kusma ya da ishal gibi belirtileriniz olabilir. Sık idrar çıkma ihtiyacı da hissedersiniz. Bu ağrılı olabilir. İdrarınız koyu renkli ya da farklı renklerde olabilir. Ağır kokulu olabilir. Daha yaşlıysanız, farklı belirtileriniz olabilir. Sırtınızda veya yan tarafınızda ağrı ve yüksek ateş, karışıklık ve uyuşukluk ya da iştah kaybı olabilir. Fakat böbrek enfeksiyonu olan bazı insanlarda çok az belirti olur ya da hiç olmaya da bilir. Böbrek enfeksiyonu belirtileri pelvikenflamatuar hastalığı, apandist ve böbrek taşı dahil başka hastalıklarında belirtileri ile aynı olabilir. Enfeksiyonu teşhis etmek için idrar testi aynı zamanda kan testi yaptırmanız gerekecektir. Bazı durumlarda bunlara ilave olarak röntgen, ultrason ya da tomografi çektirilmesi de gerekebilir. Tedavi: 1. Medikal: Üriner sistem enfeksiyonlarının eradikasyonu ve önlenmesi, gerekirse uzun süreli baskılayıcı antibiyotik tedavisi medikal tedavinin ana hatlarını oluşturur. Hasta, yeterli sıvı almalıdır. 2. Cerrahi: Anatomik bozukluklar, obstrüksiyonlar, taşlar, yüksek grade’lireflü veya medikal tedaviye cevapsız reflü, hipertansiyon (ilaçlara dirençli, tek taraflı atrofikpyelonefritli) gibi nedenler cerrahi tedavi gerektirir. Cerrahi tedavide, öncelikle patolojiyi ortadan kaldırmaya yönelik girişimler seçilir. Bu olanaksızsa nefrektomi düşünülebilir. BÖBREK TAŞI (KOLELİTHİAZİS) Böbrek taşı, tıpta “nephrolithiasis” ya da, “urolithiasis” olarak bilinen, böbreklerde biriken sert madensel maddelere verilen addır. Kalsiyumoksalat, veya ürik asit gibi maddeler idrar içerisinde normalde beklenenden daha yüksek yoğunlukta bulunursa böbrek taşı oluşur. Bu maddeler kristaller halinde böbrekte çökelebilir ve zaman içerisinde büyüyerek böbrek taşını meydana getirir. Taşlar yer değiştirerek veya idrar kanallarından aşağıya doğru hareket ederek vücuttan atılabilir. Ancak idrar kanalının herhangi bir düzeyinde takılarak idrar akışına engel oluşturan taşlar genellikle korkulan, şiddetli tipik böbrek ağrısına yol açar. Taşı oluşturan kesin neden bilinmemekle beraber risk faktörleri şunlardır: • İdrar yolu enfeksiyonu • Böbrekteki yapısal bozukluklar • Böbrek hastalığı olanlar (renaltübülerasidoz, kistik böbrek hastalığı...) • Beslenme alışkanlıkları • • • • • • • • Yetersiz sıvı alımı Sıcak iklim kuşağında yaşamak Hiperkalsiüri, sistinüri, hiperokzalüri, hiperürikozüri Bazı ilaçlar (asetazolamide, anti viral ilaçlar....) Bazı bağırsak hastalıkları (inflamatuar bağırsak hastalığı...) Genetik faktörler Geçirilmiş bağırsak ameliyatları (jejonoilealby-pass) Metabolik hastalıklar (örn. hiperparatiroidizm, gut hastalığı...) Korunma Yolları Taş oluşumunda beslenme alışkanlıklarının de rolü büyüktür. Beslenme düzenine dikkat ederek büyük ölçüde taş oluşumunu önlemek mümkün. • Başlıca su olmak kaydıyla bol miktarda (günde 2,5 litre) sıvı almak. • Kola, gazoz gibi asitli içecekleri mumkunse tüketmemek. • Çay, kahve tüketimini azaltmak. • Greyfurt suyu ve elma suyunun taş hastalığı riskini arttırabilir. Öte yandan saf limon suyu koruyucudur. • Süt ve süt ürünlerinin hiç tüketilmemesi taş oluşum riskini arttırır. Kalsiyumdan yoksun diyetler uygulanmamalıdır. Süt, yoğurt, peynir gibi besinler makul ölçülerde tüketilmelidir. • Bol lifli besinleri tercih edin. • Yüksek oksalat içeren pancar, soya, kara çay, çikolata, kakao, kuru incir, karabiber, fındık, maydanoz, haşhaştohumu, ıspanak, çilek, böğürtlenvs besinleri aşırı tüketmemek. • Taş hastalığı olanların bira ve diğer alkollü içecekler, ançuez, sardalya, sakatat, kuru bakliyat, mantar, ıspanak, kuşkonmaz, karnıbahar ve et tüketimini kısıtlaması. • Tuz kullanımını azaltmak. • Bol bol hareket edip vücudu incitmeyecek şekilde egzersiz yapmak. • Stresten uzak bir hayat . Belirtileri Taş hastalığında görülen ağrı en sık rastlanan belirtidir. Böbrek ağrısının şiddeti bazı kişilerde belli belirsiz bir sızlama şeklinde görülürken bazılarında son derece şiddetli, kıvrandırıcı ve hastaneye yatmayı gerektirecek yoğunluğa kadar ulaşabilir. Ağrı atakları taşın üreter içerisindeki hareketi ve buna bağlı spazmlara bağlıdır. Şiddetli ağrı atakları genellikle 20 -60 dakika arasında sürebilir. Böbrek ağrısı, taşın bulunduğu vücut tarafında olur. Ağrının yeri taşın yerine ve hareketine göre değişebilir. Böbrekte veya üst üreterdeki taş, kaburga ile kalça arasında yan (böğür) ağrısına sebebiyet verir. Alt üreterde ve mesaneye yakın taşlar karın alt kısmında veya cinsel organa doğru yayılan ağrıya yol açar. Böbrek taşı hastalığında tek belirti ağrı değil. İdrarda kanama, bulantı, kusma, idrar yaparken acı-yanma, ve idrar sıkışıklığı hissi de hastalarda görülüyor. İlginç olarak belirti vermeyen böbrek taşlarına da rastlanıyor. Bu taşlar ancak kontrol sırasında ya da başka amaçla çekilmiş filmlerde tesadüfen saptanıyor. Tedavi Taş hastalığının başlangıç ve acil (akut) safhasında tüm hastalar için benzer tedavi uygulanır. Başlangıç safhada hastalara, taşın kendiliğinden düşmesi beklenirken, sadece ağrı kesiciler ve su içmesi önerilir. Ağrı kesici ve sıvı tedavisini ağız yoluyla alabilen hastalar evine gönderilerek ayaktan takip edilir. Ancak ağrı çok şiddetliyse ve hasta su içemiyorsa hastaneye yatırılması gerekebilir. Taşın düşürülemediği durumlarda ise girişimsel tedavi yöntemleri tercih edilir. Bazı maden suları da idrar söktürücü özellikleri sayesinde böbrek taşını düşürmede yardımcı olabilir. Özellikle Erzurum’un Pasinler ilçesine 4 km. mesafede bulunan Serçeboğazı köyünün hemen girişinde yerden doğal olarak kaynayan mineralli doğal maden suyu kuvvetli bir diüretiktir ve günde 2 lt. içildiğinde kum ve taşları 2-3 gün içerisinde eritmektedir. Erzincan Böğert maden suyu da benzer özelliktedir. Bu maden sularında sodyum çok düşük miktardadır. ESWT (Vücut dışından şok dalgalarıyla taş kırma) Bir odaktan çıkan şok dalgaları taşın üzerine yönlendirilerek taş kırılır. X-ray ve ultrason ile odaklama yapan cihazlar mevcuttur. Kırılan taş parçaları idrar yoluyla vücuttan atılır. ESWT bütün taşlarda başarı sağlayamaz. Başarı taşın cinsine, sertliğine, büyüklüğüne ve idrar yolunda yerleştiği yere göre değişir. Tek bir seansta kırılabilen taşlar olabileceği gibi tekrarlayıcı seanslara da ihtiyaç duyulabilir. ESWL seansı sırasında rahatsızlık hissi ve ağrı duyulabilir. Bu nedenle tedavi öncesi ağrı kesiciler kullanılır. İşlem sonrasında çoğunlukla hastanede kalmaya ihtiyaç olmaz. Girişimsel tedaviye ihtiyaç duyulan hastaların çoğunluğunda uygulanabilen başlıca yöntemdir. Özellikle böbrek içinde ve üreterin üst tarafında yer alan taşlar için iyi bir tedavi şekli olarak kabul ediliyor. Buna karşın 2 cm’den büyük, sert, veya böbreği tümüyle dolduran taşlarda uygun bir yöntem değil. Bu yöntemde direkt olarak taşa yönlendirilen yüksek enerjili şok dalgası, cilt ve iç organlara zarar vermeden ilerleyerek taş yüzeyinde kırılma etkisi yapıyor. Bu şok dalga enerjisi ile taşlar küçük parçalara kırılarak idrar yolundan kolaylıkla atılması sağlanır. Perkütannefrolitotomi (PCNL) Endoskopik böbrek taşı ameliyatında sırt bölgesinde böbrek hizasına 0,5 1 cm boyutunda bir kesi yapılır. Röntgen kontrolü altında böbreğe iki ucu açık ince bir tüp yerleştirilir. Bu tüpten yerleştirilen optik cihaz yardımıyla taş video sistemi ile monitörde görülür ve özel aletler yardımıyla çıkartılır. Perkütan ameliyatının en önemli üstünlüğü vücut dokularının normal yapısının korunmasıdır. Bunun sonucunda iyileşme süreci hızlıdır. Hastalar ameliyat sonrası dönemi açık ameliyata göre çok daha rahat geçirmektedir. Hastalar genellikle 2 - 3 günde taburcu edilerek günlük aktivitelerine hızla kavuşurlar. Bu, açık böbrek taş ameliyatı ile karşılaştırıldığında oldukça kısa bir süredir. Özellikle böbreğin alt havuzcuklarına yerleşen taşlarda ve büyük boyutlu taşlarda ESWL’nin başarısı önemli ölçüde düşer. Bu durumlarda PCNL ameliyatı yüksek başarı sağlayan minimal invaziv girişimdir. Ameliyat işlemi sırasında taşı temizlemek için pnömotiklitotripsi ve lazerlitotripsi kullanılır. Bu teknolojiler yardımı ile en sert taşlar bile rahatlıkla kırılmaktadır. Bu teknikle tüm böbreği kaplayan ve koraliform taş olarak adlandırılan taşlara da müdahale edilebilinmektedir. Ureterolitotripsi Üreter taşları hem ESWL hem de üreterorenoskopi (URS) ile müdahale edilerek temizlenebilir. URS’de herhangi bir kesi yapılmaz. İdrar yolundan özel bir endoskopik alet gönderilerek taş üreterde görüntülenir ve temizlenir. Hastaların çoğu aynı gün evlerine dönüp bir gün sonrada normal yaşamalarına dönebilirler. Özellikle alt ve orta üreterdeki taşlarda başarı oranı yüksektir (%96 - %100 başarı). Üst üreter taşlarının tedavisinde ESWL genellikle ilk tercih edilen tedavi yöntemidir. Ancak 1 cm’den büyük üreter taşlarında ESWL’nin başarı oranları düşmektedir. Genel kural olarak olarak 1 cm’den büyük üreter taşlarında ve 2 cm’den büyük böbrek taşlarında endokopik girişimler daha yararlı ve başarılı olmaktadır. Üreteroskopi ile üreterin alt ve orta kısmında tıkanıklığa yol açan taşların çıkarılmasında kullanılır. Üreteroskopik girişimde, çok ince bir teleskopik alet ile idrar borusundan ve mesaneden geçilerek üreterin içerisine giriliyor. Bu ince ve esnek endoskop ile üreter içerisinde ilerleyerek tıkanıklığa yol açan taşa ulaşılarak taş çıkartılır. İlk taş olayından bir yıl sonra hastalar ultrason ve direkt film ile kontrol edilir. Bu dönemde yeniden taş hastalığı yaşamamak için hastaların özellikle sıvı alımına dikkat etmesi gerekir. BÖBREK TÜMÖRÜ NEDİR? Böbrekler, vücuttaki fazla suyun ve tuzu atılmasını sağlayan, kanda bulunan atık maddeleri temizleyen, insan sağlığı için hayati değer taşıyan organlardır. Böbreklerde meydana gelen tümörlere, böbrek tümörü denir. Kaç çeşit böbrek tümörü vardır? En sık rastlanılan böbrek tümörü çeşidi, böbrek hücreli kanserledir. Ayrıca böbreğin toplayıcı alanında meydana gelebilen farklılaşan epitel hücreli kanser çeşidine de rastlanılır. Çocuklarda ise az bir oranda da olsa Wilm’s tümörü adı ile bilinen farklı bir böbrek kanserine rastlanılır. Bunların dışında nadir olarak da görülse böbrek sarkomları, böbrek adenomları, onkositomlar ve anjiomiyolipomlar rastlanılabilir. Tüm böbrek tümörleri kanser midir ? Hayır, zira böbrekte kanser riski taşımayan bazı tümörler de görülebilir. Ör- neğin adenomlar, onkositomlar ve anjiyomiyolipomlar kanser değillerdir. Lakin kesin tanı konulana dek böbrekte görülen her kitle kanser olarak kabul edilmesi gerekir. Böbrek kanseri için risk faktörleri nelerdir? Erkeklerde, kadınlara nazaran böbrek kanseri olma riski iki kat daha fazla görülür. Çevresel veya işe bağlı risk faktörleri nelerdir? • Sigara tüketimi veya sigara kullanılan ortamda çok fazla sigara dumanına maruz kalmak. • İçeriğinde fenasetin barındıran ağrı kesiciler • Asbest işlerinde görevli olanlar • Kadmiyum işinde görevli olanlar Genetik etkenler: Tüberoz skleroz ya da VonHippelLindau Hastalığı olan ailelerde böbrek tümörü rastlanılma oranının arttığı belirtilmiştir. Ayrıca ailesel böbrek tümörlerinin iki taraflı olma ihtimali vardır. Diyet ve kilo: Tüketilen bazı sağlıksız, aşırı yağlı, dondurulmuş gıdaların böbrek kanseri riskini arttırdığı gözlenmiştir. Böbrek Kanseri Teşhisi Nasıl Konulur? Böbrek tümörleri, gelişme aşamasında kişiye hiç bir ağrı ya da sızı vermeden ilerleyebilir. Maalesef böbrek kanserinin tespitini kolaylaştıracak bir test şuanda yoktur. Kişinin kanlı idrardan şikâyet etmesi böbrek tümörü şüphesini akla getiren en önemli etkendir. Herhangi bir darbe olmadığı halde yanlarda ağrı, karında aşırı şişme, hızla kilo kaybı, bacaklarda dikkat çekici ödem, sürekli yorgunluk halsizlik gibi şikâyetler, böbrek tümörü teşhisini kolaylaştıran faktörlerdir. Bazı durumlarda, başka bir hastalık şüphesi ile yapılan tetkikler esnasında böbrek tümörü tespit edilebilir. BÖBREK KANSERİ TEDAVİSİ Öbrek tümörü tedavisinde en önemli adım cerrahi tedavi yöntemidir. En çok kullanılan cerrahi yöntem radikal nefrektomidir. Yapılan bu operasyon ile böbrek ve etrafındaki bütün dokular çıkarılır. Bunun dışında böbreğin yalnızca belli bir bölgesine yerleşmiş ve ufak tümörlerde ya da yalnızca tümörlü olan tek böbreği olanlarda böbreğin tamamının çıkarılması yerine bugün parsiyelnefrektomi diye tabir edilen sadece tümörlü doku ve bu dokunun hemen etrafından 1 cm lik sağlam dokunun alınması operasyonu da yapılabilmektedir. Bu işlemin bütün böbrek tümörlerinde uygulanması mümkün olamamaktadır. Şayet hastalık akciğer ya da büyük damarlarına sıçramış ise bu bölgelere de müdahale edilmesi lazımdır. Böbrek tümörü ameliyatı büyük bir ameliyat olup, ameliyatın yapılıp yapılmayacağı kararını hasta ve doktor karşılıklı karar verirler. Böbrek tümörü erken teşhis edilmesi halinde tedavi edilmesi ve yaşam şansı çok yüksek olan bir hastalıktır. Bu sebeple erken tanı için, hastanın şikâyetleri doğrultusunda gerekli tetkikler yapılmalıdır. MESANE (İDRAR KESESİ) TÜMÖRÜ Mesane; her iki böbrek den idrar yolları vasıtası ile gelen idrarı depolayan küreye benzeyen bir organdır. Bu organın iç yüzeyinden kaynaklanan kötü huylu tümörler mesane kanseri denir. Mesane kanseri erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür. Bilinen nedenlerin başında sigara ve bazı fabrika çalışanlarında kimyasal maddelerle temas gelmektedir. Belirtiler: Mesane kanserinin en sık görülen ve hastalarımızı bize getiren en önemli belirtisi “idrardan ağrısız kanama olması ve pıhtıların gelmesidir”. Bunun dışında kanserin tiplerine bağlı olarak “devamlı ağrılı idrar, devamlı idrar yaparken sonuna doğru yanma” tabir edilen şikayetler de görülür.Bazen bu kanama gözle görülmeyebilir ama idrar tahlilinde rastlanır. Teşhis Nasıl Konur: Batın yadaÜriner Sistem Ultrasonografisi ile çogu zaman mesanede kitle teşhisi kolayca konabilir, bu tetkik hazırlık gerektirmeyen basit uygulanan bir tetkikdir; bunun haricinde damardan ilaç verilerek yapılan Üst ve Alt Batın BT (Bilgisayarlı Tomografi) ile de tanıya gidilebilir. Ancak bazen bu tetkiklerle kesin bir şey söylenemez ise o zaman teşhis kameralı videolu bir sistemle idrar kesesine idrar deliğinden girip idrar kesesinin içini görme yöntemiyle konur (Endoskopi= Sistoskopi ). Tedavi: Tedavi kararı verilmesinde hasta ürolog, radyasyon onkoloğu ve medikal onkoloğun olduğu deneyimli bir ekip tarafından görülmelidir. Seçilecek tedavinin olası sonuçları ve yan etkileri açısından hasta bilgilendirilmelidir. Cerrahi Tedavi Cerrahi bir çok mesane kanserli hastada kullanılan tedavi yöntemidir. Cerrahi alternatifleri aşağıda listelenmiştir. Transüretral rezeksiyon(TUR): Evre 0 ve 1 mesane kanserinde sistoskopi yardımıyla genel veya spinal anestezi altında tümörün çıkarılması mümkün olmaktadır. Sistoskopi yardımıyla kesici alet mesanenin içine gönderilip tümörün çıkarılması mümkün olmaktadır. TUR operasyonu tekrarlanabilir ve bu tip bir cerrahiden sonra kemotearpi veya biyolojik tedavi uygulanabilir. TUR’dan sonraki birkaç gün boyunca idrarda kan, idrar yaparken ağrı gözlenebilir. Açık cerrahi: Ürolojik cerrah vücudnuza yaptığı bir kesi ile mesanenin bir kısmını ya da tamamını çıkarır. Kısmi sistektomi: Mesanede tek ve küçük tümör varlığında cerrahın tüm mesaneyi çıkarmasına gerek olmayabilir ve kısmi olarak mesane çıkarılır. Bu tip ameliyattan sonra idrar tutma ile ilgili şikayetler olabilir ancak zamanla düzelebilir. Radikal sistektomi: Tüm mesanenin çıkarılmasıdır. Evre II ve III mesane kasnerlerinde tüm mesane çıkarılmaktadır. Cerrah mesaneyi, çevresindek, lenf bezlerini, ve üretranın bir kısmını çıkarır. İlave olarak erkek hastalarda prostat, kadın hastalarda da rahim çıkarılır. Mesane çıkarıldığı için idrarın depolanması için cerrah ya barsaklardan yeni bir mesane oluşturur ya da idrar vücdun dışında bir torba da toplanır. Prostat veya rahim çıkarıldığında bu hastaların çocuk sahibi olmaları mümkün olmaz. Mesane operasyonları hastalarda seksüel işlev bozuklukları meydana getirir. Operasyondan sonra iyileşme süresi biraz zaman almakta ve bu sürede hastalar yorgun ve halsiz hissetmektedirler. Ağrıya yönelik ilaçlara gerek duyulabilmektedir. TUR ya da kısmi istektomi sonrası üretranın iyileşmesi için zamana gerek vardır ve idrarın başaltılması için idrar sondası kullanılmaktadır. Sonda 5 gün ile 3 hafta kadar bir süre boyunca hastalarda kalır. Kemoterapi (ilaç tedavisi) Kemoterapi kanser hücrelerini öldürmek için kullanılan ilaç tedavisidir. Kemoterapi cerrahiden önce ya da sonra verilebilir. Kemoterapi mesanenin içine, ağız yoluyla veya damardan verilebilir. Kemoterapi genelde sikluslar halinde ve arada dinlenme süreleri olacak şekilde verilir. Kemoterapinin veriliş yoluna, dozuna ve hastaya bağlı bazı yan etkiler oluşabilir. Kan hücreleri: Kemoterapi ilaçları sağlıklı kan hücrelerinin sayısını azaltır ve enfeksiyonlara, kanamaya eğilim yaratır ve yorgunluk ve halsizliğe neden olur. Eğer kan hücrelerinin sayısı çok düşerse kemoterapi dozu azaltılır veya kesilir. Saç kaybı: Bazı kemoterapi ilaçları uygulandığında saç kaybı olur ama tedavi bitiminden sonra saçlar renk ve yapısı biraz farklı olacak şekilde tekrar çıkar. Sindirim sistemi: Kemoterapiye bağlı iştah kaybı, bulantı, kusma , ağız ve duadaklarda yaralar oluşabilir. Bu dönemde destek tedavilerle bu yan etkiler azaltılır. Biyolojik tedaviler Erken evre mesane kanserli hastalara bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla BCG adı verilen zayıflatılmış bakteri içeren bir solüsyon uygulanır. TUR uygulandıktan birkaç hafta sonra sonda yardımıyla BCG mesane için everilir ve orada yaklaşık 2 saat kalması sağlanır. BCG haftada 1 olacak şekilde 6 hafta boyunca uygulanır. Bu uygulama kanserin tekrarlamasını engellemek amacıyla yapılır. BCG tedavisi sırasında sık idrara çıkma, idrarda kanama, halsizlik, ateş ve terleme gözlenebilir. Radyoterapi Radyoterapi (ışın tedavisi) yüksek enerjili ışınların kanseri yok etmesi amacıyla kullanılmasıdır. Cerrahi sonrası uygulanabileceği gibi esas olarak kasa kadar ilerlemiş mesane kanseri hastalarında kemoterapi ile birlikte cerrahi yerine kullanılır. Böylece hastaların mesaneleri yerinde kalarak tedavi şansı sağlanmış olur. Radyoterapi haftanın 5 günü, yaklaşık 15-30 dakika süresince ve 5-6 hafta boyunca uygulanır. Radyoterapi ağrısız bir tedavi olup kendine has bazı yan etkileri vardır. Halsizlik, ishal, bulantı ve idrar yollarında bazı şikayetlere neden olur. “Hoşgörü Sıhhat Getirir” T. C. SAĞLIK BAKANLIĞI TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU Sakarya İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
© Copyright 2024 Paperzz