HEDEFLER İÇİNDEKİLER ERKEN İSLAM DÖNEMİ, EMEVİLER VE İSPANYA İLE KUZEY AFRİKA’DA MİMARİ • İslamiyet’in Ortaya Çıkışı ve İlk Mescitler • Emeviler Devri Mimarisi • İspanya (Endülüs Emevi Devleti) ve Kuzey Afrika İslam Devletlerinde (Murabıt, Muvahhid, Merinî, Nasrî) Mimari • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • Kabe ve ilk İslam mescitlerini tanımlayıp, açıklayabilecek • Erken İslam mimarisinin önemini kavrayabilecek, • Emeviler dönemindeki cami-mescitler ve saraylar ile onların tarihsel gelişimini bilecek • Endülüs Emevi devri mimarisini değerlendirebilecek, • Kuzey Afrika İslam Devletlerindeki (Murabıt, Muvahhid, Merinî, Nasrî) mimari eserleri tanıyabilecek • Farklı coğrafyalardaki İslam kültürünün birbiriyle ilişkisini anlayabilecek ve Erken İslam dönemi ile İspanya ve Kuzey Afrika İslam mimarisinin özelliklerini bileceksiniz. İSLAM SANATI TARİHİ ÜNİTE 2 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari GİRİŞ İslamiyet’ten önce Araplar, kabileler hâlinde ve birbirinden bağımsız topluluklar hâlinde yaşıyorlardı. İçinde her bir kabileye ait 300’den fazla putun bulunduğu ve “Kâbe” adını verdikleri küçük bir mabetleri vardı. Buradaki putlara tapıyorlardı. 610 yılında Hz. Muhammed, İslam dinini Mekke’de tebliğ etmeye başlamıştır. Kâbe: Yeryüzündeki ilk Mabet ve Müslümanların kıblesi Kâbe ‘Küp şeklinde nesne’ anlamına gelen Kâbe, 624 yılından itibaren Müslümanların kıblesi olması nedeniyle daha da önem kazanmıştır. El-Beyt, Beytullah, Beytü’l-atîk, el-Beytü’l-harâm, Beytü’l-muharrem, Mescidü’l-harâm, Beytü’lma’mûr, Kıble, Kâdis, Beniyye, Devvâre, Hamsâ ve Müzheb gibi farklı isimlerle anılan Kâbe’nin ilk olarak ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hususunda ihtilaflar vardır. Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden Kâbe’nin Hz. İbrahim’den önce var olduğu, ancak yıkılıp zamanla yerinin kaybolduğu anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklarda ilk banisinin Hz. Âdem yahut oğlu Şit, hatta onlardan da önce melekler olduğuna dair birçoğu İsrailiyat kaynaklı, mübalağa ve efsane unsurlarıyla süslü, bir kısmı da sembolik anlamlar taşıyan rivayetler yer almaktadır. Mekke’de Mescid-i Harâm’ın ortasında bulunan Kâbe, mevcut hâliyle yaklaşık 1,5 m genişliğindeki temeller üzerine inşa edilmiştir. Dıştan dışa 10,70 x 12,00 m ölçüsünde ve 15,00 m yüksekliğinde olan duvarlar, 1,25 m kalınlığındadır. Mekke’nin çevresindeki dağlardan getirilmiş bazalt parçalarıyla yapılan duvarların dış yüzlerinde farklı ebatlarda 1614 taş yer almaktadır. İçi dört köşe bir oda görünümünde olan Kâbe’de, Abdullah b. Zübeyr zamanından (683) kalma kuzey-güney yönünde sıralanmış üç ahşap direk ve bunlardan güney uçtakinin önünde batı duvarına doğru Hz. Peygamber’in namaz kıldığı yer bulunmaktadır. Kaynakların verdiği bilgilere göre, Amalikalılar, Cürhümlüler ile Kusey b. Kilab zamanında onarım gören Kâbe, sel ya da yangın felaketine maruz kalması sebebiyle 607 veya 608 tarihinde Kureyş kabilesi tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kızıldeniz sahilinde karaya vuran bir geminin kendi hurdası ile içindeki ahşap malzemeler satın alınmış ve gemide bulunan Bakumu’r-Rûmî adlı bir usta eliyle gerçekleştirilmiş olan tamir sonucunda Kâbe bugünkü şekline uygun bir yapı kazanmıştır. Etrafı revaklarla çevrili, üzeri de perdelerle örtülü Kâbe, Hacerü’lEsved, Makam-ı İbrahim, Hicr, Hatim ve Metaf (tavaf edilen kısım) gibi bölümleriyle Hac farizasının önemli ziyaretgâhlarından birisini oluşturmaktadır. Hz. Muhammed ve Hulefâ-i Râşidîn Devrindeki İlk Mescitler 622 yılında Hz. Muhammed ve ashabı Mekke’den Medine’ye hicret etmişlerdir. Hicret sırasında Medine’den önceki son durak olan Kubâ’da, bizzat Hz. Peygamber ve beraberindekiler tarafından hurma kurutulan düz bir alanın etrafının taş Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Mescid-i Nebevi duvarlarla çevrilmesiyle oluşturulan Mescid-i Kubâ, Müslümanların hür ve güvenli bir ortamda yaptıkları umuma açık ilk mescit olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Çeşitli tarihlerde yapılan genişletme ve değişikliklerle zamanımıza ulaşan Mescid-i Kubâ, 1985’te Kral Fahd döneminde tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Hicretten hemen sonra Medine’de Hz. Muhammed ve ashabı tarafından bina edilen mescit, Hz. Peygamber’in buradaki bütün faaliyetlerinin merkezinde yer almış ve fonksiyonları bakımından sonraki dönemlerde kurulan cami ve mescitlere de örnek teşkil etmiştir. Mescid-i Nebevî’nin ilk binası, taş temeller üzerine tek sıra kerpiçten, bir adam boyu kadar yükseklikteki çevre duvarı ile kuşatılarak üstü açık biçimde 60 x 70 zirâlık bir alana (1022 m 2) oturuyordu. Hz. Ömer zamanında (638), çevre duvarı yükseltilen ve tavan yüksekliği 11 zirâ (5,43 m) olan Mescid-i Nebevî’nin boyutları, kuzey-güney istikametinde 140 zirâ doğu-batı yönünde ise 120 zirâa (4088 m2) ulaştı. Hz. Osman, 649-650 tarihinde kendi malından 10.000 dirhem harcayarak Mescid-i Nebevî’yi genişletti. Rivayetler değişik olmakla birlikte boyutları 170 x 130 (5378 m 2) veya 160 x 130 (5061 m 2) zirâ ulaşan binanın yapımında yontma taş ve kireç harcı kullanıldı, her sırada bulunan aynı ebatta hazırlanmış süslü taşlardan oluşan sütunların sayısı on ikiye çıkarıldı. Emevi Hâlifesi Velid b. Abdülmelik, 706 ya da 707 yılında Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz'den Mescid-i Nebevî’yi genişletmesini istedi. Kuzey duvarı 135 (66,6 m), güney duvarı 167,5 (82,63 m), batı duvarı 200 (98,66 m) zirâ olmak üzere yaklaşık 7500 m2’ lik bir alanı işgal eden bir yapı hâlini alan Mescid-i Nebevî, 710 yılında tamamlanan inşaatla birlikte mimari bakımdan Emeviler devri camilerinin özelliklerini yansıtır duruma gelmiştir. Etrafı revaklarla kuşatılan bir iç avlu ile transept planlı, mihrapönü kubbeli bir harimden ibaret olan, ilk defa kıble duvarına mihrap nişi yerleştirilen ve Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in mezarları ile Hz. Peygamber’in hanımlarına ait hücreleri de ihtiva eden mescidin dört köşesi, kare gövdeli minarelerle tahkim edilmiştir. Abbasiler devrinde çıkan bir yangın sonucunda başlatılan onarım (1256), Memlük Sultanı Seyfeddin Kutuz zamanında (1259-60) tamamlandı. I. Baybars (1269–70), Sultan Kalavun ve Sultan Kayıtbay (1476–83) dönemlerinde, mezarların üzerine büyük bir kubbe ile Babüsselâm’ın iç kısmına iki kubbe yerleştirilen ve bir medrese ile bir ribat ilave edilen mescit, 9429 m2’lik bir alana yayılan bir bina hâline dönüştü; çok renkli mozaik tekniğindeki mermer mihrabı, diğer tezyini unsurları yanı sıra paralel sahınları kesen dikey sahnın oluşturduğu transept plan düzeni ile mescidin mimarisindeki Hristiyani etkiler ortadan kaldırılmıştır. Osmanlılar döneminde mescitte ilk imar faaliyeti Kanuni Sultan Süleyman zamanında gerçekleştirildi (1531-40). Ondan sonra da Sultan II. Selim, III. Murad, III. Mehmed, I. Ahmed, IV. Murad, IV. Mehmed, II. Mustafa, III. Ahmed, I. Mahmud, III. Osman, I. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmud gibi Osmanlı padişahları, Mescid-i Nebevî’de bazı tamirat ve yenilikler gerçekleştirerek buraya muhtelif hediyeler gönderdiler. Sultan Abdülmecid, mescitte en büyük imar işlerini gerçekleştiren Osmanlı padişahı olarak dikkat çeker. 1849–1861 yılları arasında yapılan çalışmalarla kıble duvarı 86,25 m, kuzey duvarı 66,00 m, uzun kenarları da 116,25 m olmak üzere alanı 10.939 m2’ye ulaşan mescidin yapısı tamamen yenilenmiştir. Toplam 327 sütunun kullanıldığı mescidin iç mekânı, üzeri küçük kubbelerle örtülmüş yapısıyla çok kub- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Kufe Mescidi’nin Planı Amr b. Âs Mescidi beli ya da çok üniteli Osmanlı camilerinin formunu kazanmıştır. Abdullah Zühdü, üç yıl süren bir çalışmadan sonra mescidin kubbe kasnaklarını, duvarlarını, kapılarını, mihrap ve sütunlarını kuşak hâlinde celî sülüs tarzında ayetler, hadisler, Hz. Peygamber’in ve mescidinin adları ve sıfatlarıyla tezyin etti. Kıble duvarındaki Osmanlı çinileri arasında, doğu ve batı duvarlarında uzun celî sülüs yazılar yazıldı. Suûdîler döneminde ise 1949–1955 arasındaki ilk genişletmeden sonra 1984–1994 yıllarındaki imar faaliyetleri ile mescit, hâli hazırdaki yapısını kazanmış durumdadır. İlk olarak Hz. Peygamber zamanında yapılan, Hâlife I. Velid döneminde genişletilen ve çeşitli tarihlerdeki onarım ve eklemelerle günümüze gelebilen Sana Büyük Camii, üç tarafı revaklarla kuşatılmış iç avlusu ve kıble yönünde yer alan beş sahınlı şekliyle Medine’deki Mescid-i Nebevi’ye benzer bir form ortaya koyar. İslamiyet ilk fetihlerle yayılmaya başladığında İslam ordularının gittiği yerlerde kurulan ilk camiler ordugâh camileri olmuştur. Böylece Arap yarımadasında ordugâh şehirler olarak kurulan Basra, Kufe ve Mısır’da Kahire yakınındaki Fustad’da bu türden camiler inşa edilmiştir. Basra Mescidi, Hz. Ömer’in hilafetinde 635 yılında bölgenin fatihi Utbe b. Gazvan tarafından kurulmuştur. Mescit ilk inşa edildiğinde kamıştan çitlerin sınırlandırdığı bir alandan ibaretti. Vali Ebu Musa el-Eş’ari zamanında (637-38), şehirdeki diğer yapılarla birlikte mescit de kerpiçten yenilenmiştir. Yenileme sırasında mescidin alanı biraz genişletilmiş ve kıble duvarının önüne üzeri ot, yaprak, dal ve ağaçlarla örtülmüş ahşaptan bir gölgelik (zulla) yerleştirilmiştir. Emevilerin Basra Valisi Ziyad zamanında mescit tekrar genişletilmiş ve tuğla malzeme ile yeniden inşa edilmiştir. Gölgeliğin beş ya da altı sıralı olduğu rivayet edilmektedir. Kufe Mescidi, Hz. Ömer döneminde 635–36 tarihinde bölgeyi fetheden Sa’d b. Ebi Vakkas tarafından inşa edilmiştir. Mescidin alanı dört yöne güçlü okçulara oklar attırılarak tespit ettirilmiş ve bir kenarı yaklaşık 200 zirâ olan kare formunda bir yapıdan ibaretti. Kamış duvarlar yerine burada dört yönden mescidin etrafı bir hendekle çerçevelenmiştir. Ancak birkaç yıl sonra Vali Muğire b. Şube zamanında mescit kerpiçten, Emevi Valisi Ziyad döneminde (670) ise tuğladan yeniden inşa edilmiştir. Payandalarla tahkim edilmiş duvarlarla çevrili Kufe Mescidi, üç yönden revaklarla çevrili bir avlu ile kıble duvarına paralel beş sahınlı ibadet mekânı ile Erken İslam devrinin karakteristik yapılarından birisidir. Amr b. Âs Mescidi, Hz. Ömer döneminde Mısır fatihi Amr İbnü’l-Âs tarafından 641–42 tarihinde yaptırılmıştır. Avlusuz olarak 50 x 30 zirâ boyutlarında bir ibadet mekânından oluştuğu sanılan mescidin gölgeliği (zulla), hurma kütüklerinden direkler üzerine hurma dal ve yapraklarından müteşekkildi. Emevi Valisi Mesleme zamanında (672) mescit genişletilmiş, duvarlar alçı ile sıvanmış, gölgeliğin (zulla) zemini taş ile döşenmiş, ahşap tavan da tezyin edilmiştir. Bu yenilemede ayrıca mescidin dört köşesine kule tarzında kare gövdeli dört minare ilave edilmiştir. Hz. Bilal’in Mescid-i Nebevî’nin kıble tarafında, üzerine iple tırmanarak çıktığı, ‘üstüvâne’ olarak isimlendirilen silindir biçiminde yüksekçe bir yer olarak tanımlanan minare örneğinden sonra İslam mimarisindeki ilk minarelerdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Emeviler Dönemi (661–750) Mimarisi Kubbetü’sSahra’nın Çizimi Mesid-i Aksa Mescid-i Aksa’nın Planı Sîdî Ukbe Camii Sîdî Ukbe Camii Planı Hâlife Abdülmelik b. Mervan tarafından 691 yılında yaptırılan Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra, semavi dinlerce kutsal kabul edilen Haremü’ş-Şerif’te Hacer-i Muallâk denilen kayanın üzerinde yükselen anıtsal bir binadır. Bir ibadet yeri olmaktan çok bir ziyaret mekânı olarak değer kazanmış olan Kubbetü’s-Sahra, Geç İlkçağ ve Bizans mimarilerindeki merkezi planlı yapılar tipinde inşa edilmiştir. En eski anıtsal İslam binası olan Kubbetü’s-Sahra, her bir kenarı 20,40 m uzunluğunda ve 12,00 m yüksekliğinde olan sekizgen planlı bir yapıdır. Dıştaki sekizgen, içteki ise daire şekilli iç içe iki galeriden meydana gelen yapının üzeri 20,44 m çapında ve 35,00 m yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür. Mimarisi kadar binanın süslemeleri de İslam sanatında önemli bir yer tutar. Orijinalde Kubbetü’s-Sahra’nın hem iç, hem de dış yüzeyleri mozaik tekniğinde süslemelerle bezeliydi. Dışarıdaki mozaikler Kanuni Sultan Süleyman devrindeki onarımda İznik çinileriyle değiştirilmiştir. Kubbe kasnağı ve kemer köşelikleri gibi iç yüzeylerde kenger yaprakları, kıvrık dallar, rozetler, asma bitkisi, üzüm salkımları, hurma ağaçları ile değişik bitki motifleri altın sarısı zemin üzerine yeşil rengin hâkim olduğu Helenistik tesirli mozaikler hâlâ görülebilmektedir. Ayrıca kubbe kasnağındaki kufi yazı frizi, İslam mimarisindeki en eski kitabe olarak dikkat çekmektedir. Kudüs’te Haremü’ş-Şerif’te yer alan Mescid-i Aksa, Bizans İmparatoru Justinianos (527–565) tarafından yaptırılmış olan Meryem Bazilikasının yerine, 702 yılında Hâlife Abdülmelik b. Mervan tarafından inşa ettirilmiştir. Deprem sonrası Abbasi Hâlifesi Mansur tarafından 757 yılında yenilenen, Haçlı seferleri esnasında zarar görmesi sebebiyle 1187’de Selahaddin-i Eyyubi tarafından esaslı bir şekilde tamir edilen Mescid-i Aksa, 1924–27 yılları arasında Mimar Kemalettin Bey’in onarımından sonra, Yahudilerin 1967’de yakmalarını takiben elden geçirilerek günümüze kadar ulaşabilmiştir. Orijinalde cami, ortadaki yandakilerden daha geniş ve daha yüksek üç sahın ile kıble duvarına paralel uzanan bir sahından ibaretti. Ayrıca orta sahınla paralel sahının kesiştiği mihrap önündeki bölüm bir kubbe ile örtülmüştür. Sonraları doğu ve batı kenarlarına altışar sahın ilave edilmiş olan cami, bugün yedi sahınlıdır. Mescid-i Aksa, Hristiyan yapılarından Emevi mimarisine geçmiş olan transept planlı bir şema sergilemektedir. İslami kaynaklara göre yeryüzünde inşa edilen ikinci mescit olan Mescid-i Aksa, Kâbe’den önce Müslümanların ibadet ederken yöneldikleri ilk kıblesi olması bakımından önemlidir. Tunus’un Kayrevan şehrinde Ukbe b. Nafi tarafından 670’te bir ordugâh camisi olarak yaptırılan Sîdî Ukbe Camii, 693-97’de yeni baştan inşa edilmiş ve 724’te bina kuzey yönünde genişletilerek hâlâ mevcut durumdaki kulevari minare eklenmiş, nihayet 836’da yeni ilavelerle zenginleştirilmiştir. Bununla birlikte orijinal dokusunu kaybetmemiş olan cami, 135,00 x 84,00 m ölçülerinde dikey dikdörtgen bir form sergilemektedir. 67,00 x 56,00 m ebatlarında, yine dikey dikdörtgen şekilli olarak düzenlenen avlu dört yönden revaklarla çevrildiğinden, avlunun kıble tarafındaki revak bir son cemaat yeri gibi algılanmaktadır. Bu durum, İslam mimarisinde ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Kuzeybatı istikametindeki revakın ortasında yer alan 35,00 m yüksekliğindeki minare, üst üste bindirilmiş üç kare kuleden oluşan mimari yapısıyla daha sonraları Kuzey Afrika ve Endülüs’te yapılan minarelere ilAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Emeviyye (Ümeyye) Camii Emeviyye (Ümeyye) Camii’nin Planı Harran Ulu Camii ham kaynağı olmuştur. Sîdî Ukbe Camii, harimdeki plan düzeni bazı farklılıklarla birlikte Mescid-i Aksa’ya benzer. Çok derin yapılmış olan harim, kıble duvarına dikey sıralanan at nalı kemerler ve mermer sütunlarla ayrılan sahınlardan meydana gelmiştir. Diğerlerine nazaran daha geniş ve daha yüksek tutulan mihrap eksenindeki orta sahnın, hem kıble duvarına paralel sahınla kesiştiği bölümünde, hem de son cemaat yerine yakın kısmında olmak üzere iki kubbe yükselmektedir. Bunlardan mihrap önündeki kaburgalı ve dilimli yapısı, istiridye yivli trompları, kufi yazı kuşakları ve bitkisel bezemeleriyle daha dikkat çekicidir. IX. yüzyılın ortalarındaki onarımlarda çinilerle kaplanan at nalı kemerli, zamanımıza ulaşan en eski niş şeklindeki mihrabı ile İslam sanatının oymalarla süslenmiş en eski ahşap minberi, Sîdî Ukbe Camii’ne artı bir değer katan mimari elemanlardır. Aynı mimari özellikler, Tunus’ta Emevi Valisi İbnü’l-Habbab tarafından 732’de yaptırılan ve Ağlebilerden Ebu İbrahim Ahmed’in 863’e doğru tamir ettirdiği Zeytune Camii’nde de görülür. Şam’da Hâlife I. Velid b. Abdülmelik’in, daha önce Roma devrine ait Jüpiter mabedinin yerinde kurulmuş olan Aziz Ioannes Bazilikası’nı yıktırarak yaptırdığı Emeviyye (Ümeyye) Camii (705–715), İslam mimarlık tarihinde sonraki dönemlerde inşa edilen camilere en geniş ölçüde tesir eden bir yapı olarak dikkate değerdir. Kuzeyde üç taraftan iki katlı revaklarla kuşatılmış bir avlu ile güneyde 136,00 x 37,00 m ölçülerinde enine yerleştirilmiş bir ibadet mekânından oluşan yapı, günümüze orijinal planıyla gelebilen en eski cami olma özelliğine sahiptir. Korint başlıklı mermer sütunlar iki katlı kemerleri desteklemektedir. 15,35 m yüksekliğindeki harimde kıble duvarına paralel üç sahın mevcuttur. Mihrap eksenine yerleştirilmiş transeptin ortasında sonradan eklenmiş bir kubbe bulunmaktadır. Avlunun batı tarafında eskiden beytü’l-mal denilen sekiz sütunun desteklediği sekizgen planlı ve tek kubbeyle örtülü kubbetü’l-hazne yer almaktadır. Cami, avlunun kuzey duvarının ortasındaki orijinal, güneydoğu köşedeki XI. yüzyıldan, güneybatıdaki ise 1488 tarihinde Sultan Kayıtbay devrindenolmak üzere üç minareye sahiptir. Kuzeydeki minare, İslam mimarisinde zamanımıza ulaşan en eski minare olması sebebiyle de önem arz etmektedir. Mimarisi yanı sıra mozaik tekniğindeki süslemeleri ile de Ümeyye Camii, İslam resim sanatına önemli katkılar yapmıştır. Kemer içlerinde ve kemer köşelikleri ile bazı duvar yüzeylerindeki küçük kompozisyonlar hâlinde sapları ve yaprakları bereket boynuzu ya da vazolardan çıkarak zarif kıvrımlar yapan akant bitkileri, göklere uçarcasına yükselen ağaçlar, coşkun bir biçimde akan akarsular, genellikle Roma mimarisinin üslubunu yansıtan türlü hayali binaları (belki saray veya şato) bir arada canlandıran mozaikler, cami mimarisinde rastlanan erken tarihli tek manzara örnekleridir. Emevi Hâlifesi Süleyman b. Abdülmelik’in yaptırdığı Hâlep Ulu Camii (715– 16), Rusafe Camii (728), II. Mervan b. Muhammed’in (744–750) inşa ettirdiği Harran Ulu Camii, II. Yezid’in 720-721’de yaptırdığı veya minare ilavesiyle tamir ettirdiği Busra Camii ve tarihi tam olarak bilinmeyen Der’a Camii, Ümeyye Camii’nin etkisinde gerçekleştirilen camiler olarak bilinirler. Emeviler döneminde bu tipin dışında sadece dikey veya yatay sahınlardan ibaret plan şeması sergileyen camiler de yapılmıştır. Bağdat ile Basra arasında Hac- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Kuseyru Amre resmini görmek için tıklayınız. Kuseyru Amre’nin Salon Kısmı ve Freskler Ancar Kasrı Hamamü’s-Sarah Amman Sarayı cac tarafından 702’de yaptırılan Vasıt Camii, Emeviler devrine mal edilen Amman Cuma Camii, Susa (Huzistan) Camii ile Banbhore Cuma Camii bunlardandır. Emeviler zamanında camilerden başka farklı yapı tiplerinin beraber planlandığı saray kompleksleri ile küçük kasırlar da inşa edilmiştir. 44 Ürdün’de başkent Amman’ın doğusunda çölde bulunan Kuseyru Amre, süslemelerindeki hükümdar tasvirlerine dayanılarak Hâlife I. Velid b. Abdülmelik zamanında 711–715 yıllarına tarihlendirilir. 25,00 x 50,00 m ölçülerinde surlarla çevrili bir alanda 8,75 x 7,58 m boyutlarında dikdörtgen şekilli bir salon ile onun bitişiğindeki hamam ve ahır, depo, sarnıç gibi değişik amaçlar için düşünülmüş bölümlerden müteşekkil küçük bir kasır olup, özellikle duvar ve üst örtülerindeki fresk tarzı tezyinatı ile İslam sanatında önemli bir yer tutar. İsimleri Yunanca ve Arapça verilmiş hükümdarlar, müzik aleti çalan sanatçı ve dans eden rakkaseler, av sahnesi, çeşitli zanaatkârlar, hamam sahneleri, sıcaklığın kubbesindeki mıntıkatu’lbürûc denilen yıldızlar haritası ile hayatın çağlarını, tarihi, felsefeyi ve şiiri gösteren muhtelif sembolik tasvirler ve Yunan mitolojisinden alınma figürlere rastlanmaktadır. Lübnan’da Beyrut’a 58 km mesafede Litani Irmağı’nın yakınında bulunan ve ismi de Arapça Aynu’l-Cerrah’tan türemiş olan Ancar Kasrı, tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Hâlife I. Velid b. Abdülmelik tarafından 714–15 civarında yaptırılmış olmalıdır. 370,00 x 310,00 m ölçülerinde (114.000 m2) silindirik ve yarım silindirik kulelerle destekli surlarla çevrili bir alanda konumlandırılmıştır. Dört yönündeki kapılardan iki yanında dükkânlar sıralanan haçvari düzendeki sütunlu yollar, alanın tam ortasında birleşir. Bunların aralarındaki bölümlere ise hemen hemen aynı düzende ele alınmış iki saray, 47,00 x 30,00 m ölçülerinde tıpkı Busra Camii’ne benzer bir plan sergileyen bir cami ve bir hamam yerleştirilmiştir. Saraydaki bazilikal planlı taht salonları oldukça ilgi çekicidir. Ürdün’de eski bir Roma kalesinden yararlanarak meydana getirilen bir kasır, 15 m kadar güneydoğusunda inşa edilmiş üç paralel sahınlı bir mescit, şaşılacak derecede Kuseyru Amre’yle benzeşen bir hamam (Hamamü’s-Sarah), sarnıçlar ve çeşitli sur kalıntıları Kuseyru’l-Hâllabat (725–730) olarak anılır. Ürdün’ün başkenti Amman’da Cebel Kale denilen eski bir Roma kalesinin bulunduğu bir tepenin üzerine kurulan ve 720–750 yılları arasında bölgenin yönetim merkezi olan Amman Emevi Saray Kompleksi, saray, cami, hamam ve sarnıçtan oluşan bir yapı topluluğudur. Saray güneydeki 10,00 x 10,00 m ölçülerinde kare planlı ve dört eyvanlı bir giriş, I. Avlu, sütunlu yol ile onun iki yanına yerleştirilmiş üçerden altı daire, II. Avlu ve taht salonu ile iki yanındaki beyt(daire)ler vasıtasıyla kuzeye doğru uzanmaktadır. Bir eyvandan ulaşılan taht salonu, muhtemelen kubbeyle örtülü, kare planlı ve dört yöndeki kemerlerle genişletilmiş haçvari düzenlemesiyle daha çok Mezopotamya etkili Abbasi saraylarını akla getirmektedir. Sarnıç, 8–9 m derinliğinde daire şekilli büyük bir kuyu, cami ise çifte revaklı bir avlu ile kıble yönündeki üç paralel sahınlı bir ibadet mekânından ibarettir. Suriye’de çölde inşa edilen ve hanı, hamamı ve büyük bir bahçesi ile bir bütün teşkil eden Kasrü’l-Hayru’l-Garbî, 727–30 yıllarında Hâlife Hişam b. Abdülmelik tarafından yaptırılmıştır. 71,00 x 73,00 m ölçülerindeki kasır, merkezi bir avlunun etrafına yerleştirilmiş müstakil altı beyt (daire) içermektedir. Kasrın duvarlarında Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Amman Sarayı Planı Kasru’l-Hayru’ş-Şarki, Kadın Büstü, Halife Kabartması ve Av Sahnesi resimlerini görmek için tıklayınız Kasru’l-Hayru’ş-Şarki Planı Hırbetü’l-Minye ve Hırbetü’l-Mefcer resimlerini görmek için tıklayınız Hırbetü’l-Minye Planı izlerine rastlanılan bir hükümdar ya da hâlife kabartması, at nalı kemer altında ud ve flüt çalan sanatçılar, önünde kaçan geyiği avlamaya çalışan atlı süvari, av sahnesinde avlanan hayvanları taşıyan köle, bitkisel bezemeli bir zemin üzerinde önünde meyve sofrası bulunan bir kadın büstü ile onun iki yanında kentaroslardan oluşan bir kompozisyon, fresk ve alçı kabartma tarzında meydana getirilmiş süslemeler olarak dikkat çekicidir. Kare planlı han ile soyunmalık, ılıklık, sıcaklık, külhan ve sarnıç gibi kısımlardan oluşan hamam kompleksin diğer unsurlarıdır. Aynı bölgede yer alan ve kitabesine göre Emir Hişam b. Abdülmelik tarafından Süleyman b. Ubeyd’e 728 yılında yaptırılan Kasru’l-Hayru’ş-Şarkî, 2 x 5 km boyutlarında bir surla kuşatılmış bir alanda, silindirik ve yarım silindirik kulelerle destekli, 160,00 x 160,00 m ölçülerinde, Emevi sarayları içerisindeki en büyük boyutlu, kare planlı bir kasır, daha küçük ebatlarda, fakat yine aynı özelliklerde bir han, küçük bir hamam, transept planlı bir mescit ve kare kesitli bir minareden oluşan bir külliyedir. İsrail sınırları içerisindeki Taberiye Gölü’nün kuzeybatısında yer alan ve yakınındaki bir hamam kalıntısı ile birlikte ele alınan Hırbetü’l-Minye, 66,00 x 73,00 m boyutlarında olup, merkezi açık avlunun etrafındaki muhtelif bölümlerden müteşekkildir. Bunlardan güneydoğu köşedeki 13,10 x 19,42 m ölçülerinde dikdörtgen şekilli mescit ile onun bitişiğindeki 20 m2’lik merkezi salon ve etrafındaki mozaik döşemeli mekânlardan oluşan taht ya da kabul salonu dikkate şayandır. Bir rivayete göre Hâlife I. Velid b. Abdülmelik devrine (705–715) tarihlendirilen yapı, kabul salonu ve çevresindeki odaların zemininde yer alan ve ağırlıklı olarak geometrik motiflerden oluşan, dolayısıyla dokuma (hâlı, kilim) ürünlerine benzetilen ve Erken İslam sanatının tekâmülünü gösteren en önemli tezyini elemanlar olarak yorumlanan mozaikleri nedeniyle Hâlife Hişam b. Abdülmelik zamanına (724–743) mal edilmektedir. İsrail’de Ölüdeniz yakınlarında bulunan Hırbetü’l-Mefcer, ortasında anıtsal bir çeşme olan büyük bir bahçenin batı tarafına yerleştirilmiş saray, cami ve hamamdan ibaret bir külliyedir. Bir rivayette Hişam b. Abdülmelik (724-43), diğer bir rivayette ise II. Velid b. II. Yezid (743-44) zamanına tarihlendirilen külliye büyük oranda tahrip olmuştur. 64,00 x 67,00 m ölçülerindeki saray, merkezi bir avlu etrafına dizilmiş mekânlardan oluşur. Güney kenarda kıble duvarındaki mihrabından dolayı mescit olduğu anlaşılan mekân dışında diğer bölümleri işlev bakımından tanımlamak mümkün görülmemektedir. Sarayın kuzeyinde yer alan 23,60 x 17,10 m ölçülerindeki cami, paralel sahınlı bir düzenleme sergilemektedir. Külliyenin kuzey ucundaki hamam, 30,00 x 30,00 m ölçülerinde 16 paye tarafından taşınan merkezi bir kubbe ile tonozların örttüğü kare şekilli büyük bir dinlenme salonu ile onun kuzey kenarına yerleştirilmiş ılıklık, sıcaklık, tıraşlık ve özel hâlvet bölümlerinden müteşekkil bir yapıdır. Hırbetü’l-Mefcer’in tezyinatı İslam sanatının en değişik örneklerini sergilemektedir. Cami dışında hemen bütün mekânların mozaik, duvar resmî, alçı kabartma ve heykel gibi zengin süslemelerle bezendiği görülmektedir. Ağırlıklı olarak geometrik motiflerin hâkim olduğu mozaiklerde, özel hâlvettekilerde meyveli bir ağaç ile onun iki yanında otlayan gazallar ve onlardan birine saldıran aslan figürlü kompozisyon dikkat çekmektedir. Dağ keçileri, gazallar ve av kuşlarının yanı sıra belden yukarısı çıplak, peştamallı erkek ve kadın, özellikle ellerinde Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Hırbetü’l-Mefcer’in Planı Kasru Müşetta Kasru Müşetta’nın Planı Kasru Müşetta’nın Cephe Süslemeleri Kasru’t-Tuba, Burku Kasrı, Kastal, Kasru’lHarane resimlerini görmek için tıklayınız çiçek tutan rakkase heykelleri İslam sanatı için alışılmamış bir durumdur. Ayrıca kapı üzerinde bir niş içerisinde çift aslan kabartmalı bir kaide üzerinde hâlifeyi temsil ettiği düşünülen kılıçlı ve kaftanlı Sasani tarzı heykel de ilgi çekicidir ve Orta Asya’da tanrı heykellerinde benzerlerine rastlanmaktadır. Ürdün Nehri’nin doğusunda yer alan Kasru Müşettâ, Hâlife II. Velid b. II. Yezid zamanında (743–44) inşa edilmiştir. 144,00 x 144,00 m ölçülerinde silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenmiş duvarlarla kuşatılmış kare şekilli kasrın mimari bakımdan yarım kaldığı sanılmaktadır. Güneyden kuzeye uzanan üç kütleden ibaret sarayın sadece ortadaki merkezi avlu, buraya ulaşmaya imkân veren giriş bölümü, kuzeydeki taht odası ile onun iki yanına yerleştirilmiş iki beyt (daire) yapılabilmiştir. Avlunun kuzey kenarında açılmış olan üç yuvarlak kemerli açıklıktan daha yüksek ve daha geniş tutulan ortadaki kapıdan ulaşılan taht odası, her bir kenarı 9,85 m olan ve doğu, kuzey ve batı kenarlarında 5,25 m genişliğinde ve 3,80 m derinliğinde yarım daire şekilli birer hücre bulunan bir merasim salonudur. Bu tarz planlama Bizans’ta, özellikle Kuzey Afrika ve Suriye’de rastlanılan bir uygulamadır. Sarayın önemli bir yanı da, giriş cephesindeki taş süslemelerdir ki günümüzde Almanya’da Berlin Friedrich Museum’da sergilenmektedir. Ters ve düz yerleştirilmiş üçgenler, iri gülbezekler ile onların aralarındaki boşlukları dolduran bitkisel bezemeler hayli ilgi çekicicidir. Ayrıca bitkisel motiflerin arasına serpiştirilmiş kuş, aslan, ayı, grifon, kentaros ve sfenksler, İslam sanatındaki önemli figüratif örneklerdendir. Ürdün’de Amman yakınlarındaki Godaf Vadisi’nde bulunan ve II Velid b. II. Yezid devrinde (743–44) inşa edildiği sanılan Kasru’t-Tûbâ, 70,00 x 70,00 m ebatlarında iki bölümün yan yana yerleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Kazılardan elde edilen verilere göre, iki avlulu saray müstakil tarzda düzenlenmiş altışar beyt(daire)ten ibarettir. Ayrıca 700–701 tarihli Amman’daki Burku Kasrı, eski kültürlerden kalma bir yapının yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuş küçük köşk tarzında bir binadır. Emevi Hâlifesi Abdülmelik b. Mervan (685–705) tarafından yaptırıldığı tahmin edilen Amman yakınlarındaki Kastal, saray, cami, hamam, sivil meskenler, büyük bir zirai bent, sarnıç ve büyük bir su deposu ile bir mezarlıktan meydana gelen bir yapılar topluluğudur. Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın güneyinde, Hebrew Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü ve İsrail Exploration Society tarafından 1968–70 yılları arasında yapılan kazılarla tespit edilen yapı kalıntıları, Emeviler devrinde Hâlife I. Velid b. Abdülmelik dönemine mal edilen Kudüs Saray Kompleksi olarak tanımlanmıştır. Şam’ın 105 km kadar güneydoğusunda yer alan ve I. Velid b. Abdülmelik tarafından 707–15 yıllarında yaptırıldığı düşünülen Cebelsays, saray, cami, hamam, ambar ile çok sayıda meskenlerin oluşturduğu bir külliyedir. K. Otto-Dorn tarafından 1952–54 tarihinde keşfedilen 77,00 x 72,00 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen şekilli Kasru Rusafa, büyük oranda yıkılmış vaziyettedir ve kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenmiş duvarlara sahiptir. Ürdün’de VIII. yüzyıl ortalarından kaldığı sanılan Kasru’l-Harane, 35,00 x 35,00 m boyutlarında kare planlı, iki katta küçük bir avlunun etrafına dizilmiş beyt(daire)lerden ibaret yapısıyla küçük bir şato görünümündedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Endülüs Emevileri Devri (756-1031) Mimarisi Kurtuba Büyük Camii Büyük Camii’nin Planı Toledo Bab Mardum Camii Medinetü’z-Zehra’dan Bir Salon Gormaz Kalesi 711-12 yıllarında Vizigotlar Müslümanlar tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış ve 714’ten itibaren Endülüs, Müslüman valiler tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Şam’daki Emevi hanedanını ortadan kaldıran Abbasilerin elinden kurtulan Hişam b. Abdülmelik’in torunlarından Abdurrahman b. Muaviye, önce Kuzey Afrika’ya, oradan da Endülüs’e geçerek 756 yılında Endülüs Emevi Emirliği’ni kurmuştur. III. Abdurrahman’ın 929 yılında kendisini hâlife ilan etmesiyle de Abbasilerden tamamen bağımsız bir devlet hâlini almıştır. İlk olarak I. Abdurrahman tarafından 785–86 yılında 75,00 x 100,00 m ebatlarında yaptırılan, daha sonraları 833’te II. Abdurrahman, 961’de II. Hakem, 987’de ise İbn Ebu Amir el-Mansur tarafından gerçekleştirilen eklemelerle 178,00 x 125,00 m ölçülerinde 22.000 m2lik alanıyla dikey dikdörtgen planlı bir yapı hâlini alan Kurtuba Büyük Camii, 1293 sütunlu,19 dikey sahınlı ibadet mekânı, revaklı avlusu ve kare gövdeli kulevari minaresi ile Kuzey Afrika mağrip mimarisinin özelliklerini sergilemektedir. Kırmızı ve beyaz renkli taşlardan örülmüş at nalı ve yuvarlak kemerleri ile içeride adeta bir renk cümbüşü oluşmuştur. Mihrap önündeki maksurenin üzerini örten kaburgalı ve dilimli kubbe, Avrupa’daki Gotik sanatın esin kaynaklarından biri olarak değerlendirilebilir. At nalı kemerli yarım yuvarlak derin bir nişten ibaret mihrap ile bu bölge caminin süsleme bakımından da en dikkate değer yeridir. Kulelerle desteklenmiş taş duvarlarında da at nalı kemerli anıtsal kapılar yer almaktadır. Ayrıca Kurtuba’daki St. Juan Kilisesi’nin çan kulesi durumundaki minare (930) ile Fransa’nın güneyindeki Arbune’de son yıllarda gerçekleştirilen kazılarla ortaya çıkarılan büyük bir cami kalıntısı aynı dönemin izlerindendir. Toledo’da 999-1000 tarihinden kalan Bab Mardum Camii, kare planlı ve serbest duran dört spoli sütunlu, dokuz üniteli bir yapıdır. Afganistan/Belh’teki Mescid-i Tarih (IX. Yüzyıl) ve Kahire’deki Şerif Tabataba Meşhedi (943) yanı sıra Sus Bu Fatata (838-41) ve Susu Büyük Camii (850-51) ile benzerlik içerisindedir. Endülüs Emevilerinin sivil mimari alanındaki en önemli eserlerinden biri Medinetü’z-Zehra’dır. III. Abdurrahman tarafından Kurtuba’nın 5 km kadar kuzeybatısında 1500,00 x 750,00 m ölçülerinde bir alan üzerine kurulan bir şehir olan Medinetü’z-Zehra, meyilli bir araziye konumlandırılmıştır ve en üstte III. Abdurrahman ve II. Hakem’in yaptırdığı anlaşılan bazilikal planlı salonlardan müteşekkil bir saray, her biri müstakil avlular etrafında dizilmiş mekânlardan oluşan resmî daireler, bahçeler, hâlka ait konut alanları, hamamlar, fırınlar ve camiden ibarettir. Ortaçağ kent mimarisine uygun biçimde etrafı kulelerle desteklenmiş kalın surlarla çevrili olan kent günümüze ancak harabe hâlinde gelebilmiştir. Sıkça yaşanan ayaklanmalar ve Hristiyan saldırıları Endülüs Emevilerini kale, sur ve gözetleme kuleleri yapmaya zorlamıştır. Kurtuba-Estramadoure yolu üzerinde yükselen el-Vacar Kalesi, 835 yılında II. Abdurrahman’ın Merida’yı korumak için yaptırdığı kale, 965’te 60 km genişliğindeki bir ovayı kontrol etmek amacıyla kayalık bir sırta inşa edilmiş Gormaz Kalesi ile Tarifa Kalesi bunlardandır. Endülüs Emevi Devleti 1031 yılında yıkılınca yerine valilerin idare ettiği tavaif-i mülûk denilen küçük devletler kurulmuştur. Bunlardan Zaragoza hâkimi AhAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari met b. Süleyman zamanında, Seyfüddevle İmadüddevle el-Muktedir (1049-82) tarafından yaptırılmış olan Caferiye Sarayı bu devrin en önemli imar faaliyetidir. Caferiye Sarayı Tlemsen Camiu’l-Kebiri Tlemsen Camiu’lKebiri’nin Planı Fas Karaviyyîn Camii Kutubiye Camii’nin Minaresi ve Planı, Tinmel Camii ve Planı, Hasan Camii’nin Minaresi, Hiralda/Giralda resimlerini görmek için tıklayınız Murabıtlar (1090-1147), Muvahhidler (1121-1231), Meriniler (1227-1550) ve Nasrîler (1231-1492) Dönemi Mimarisi Endülüs Emevilerinin sona ermesiyle oluşan otorite eksikliği sebebiyle beyliklerin güç birliği yapmasına, dolayısıyla da İspanya ve Kuzey Afrika’da yeniden büyük devletlerin ortaya çıkmasına imkân yaratmıştır. Bugünkü Cezayir ve Fas ile İspanya’nın güneyinde hâkimiyet kurmuş Murabıtlar, medeniyet bakımından tamamen Endülüs’ün tesiri altında kaldıkları anlaşılmaktadır. Yaptıkları camiler mimari bakımdan daha çok eski Arap geleneğine uygundur. Cezayir’de 1096’da tamamlanan el-Camiu’l-Kebir, beş sahın derinliğinde bir harime sahiptir. Ali b. Yusuf tarafından 1135’te yaptırılan Tlemsen Camiu’lKebiri, 60,00 x 50,00 m ölçülerinde dikey dikdörtgen planlı olup, her kenarı 20,00 m uzunluğunda kare şekilli bir avlu ile 13 dikey sahından ibarettir. Orta sahın diğerlerine göre daha geniştir. Mihrap önündeki maksurenin üzeri gösterişli bir kaburgalı kubbe ile örtülüdür. Kare gövdeli minaresi yaklaşık 70 yıl sonra ilave edilmiştir. İlk olarak 859’da yaptırılmış olmakla birlikte gerçek kimliğini Ali b. Yusuf’un 1134– 1144 yılları arasındaki imar faaliyetleri ile kazanan Fas Karaviyyîn Camii, Mağrip bölgesinin en meşhur yapısı olup, zamanla etrafında gelişen müştemilatla birlikte en önemli külliyelerden biri hâlini almıştır. Avlu oldukça küçülmüş, yan revaklar hayli derinleşmiş, harim ise kıble duvarına paralel on sahınla çok derin bir şekil kazanmıştır. Ortada mihraba uzanan eksen sahnı, haçvari kesitli payelerle kare bölümlere ayrılmıştır. Atlaslar’da Tinmel Köyü’nde 1153-54’te yaptırdığı cami de aynı geleneği yansıtmaktadır. Fas’ın yukarı Atlas dağlılarından olan Muvahhidler, Murabıtların 1147’de yıkılmasından sonra, Mısır hududundan Atlas Denizi’ne kadar uzanan ve Endülüs’ü de içine alan bir sahada daha büyük bir devlet kurdular ve bir kez daha İslam’ın siyasi birliğini temin ettiler. Abdülmümin el-Kûmî’nin Merakeş’i zapt ettiğinde yaptırdığı muazzam yapı, Kutubiye Camii (1158) adıyla anılmaktadır. İnşaata başlandığında kıble yönünün hatalı olduğu fark edilen cami derhâl yıktırılmış, yalnız kıble duvarı, onun önüne yapılan yeni camiye cephe duvarı olarak muhafaza edilmiştir. Avlu burada da küçük tutulmuş, yan revakların sayısı dörde çıkarılmıştır. Harimdeki 17 sahın kıbleye dikey olup ortada geniş bir eksen sahnı ve kıble duvarı önünde de bir paralel sahın vardır. Bunun üstünde beş yerde mukarnaslı kubbelere yer verilmiştir. 1196 tarihli kırma taştan yapılan kare gövdeli minaresi, Kuzey Afrika üslubunun devamı niteliğindedir. Abdülmümin’in Atlaslar’da Tinmel Köyü’nde 115354’te yaptırdığı cami de aynı geleneği yansıtmaktadır. Tinmel Camii, kıble duvarına dikey uzanan 9 sahına sahiptir. Orta sahın daha geniş tutulmuştur. Kıble duvarına paralel yerleştirilen sahında biri mihrap önün- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Taza Camiu’l-Kebiri Taza Camiu’l-Kebiri Mansura Camii Taza Camiu’l-Kebiri Mansura Camii Planı Ebu İnaniye Medresesi Ebu İnaniye Medresesi’nin Planı El-Hamra Sarayı de, bireri de uçlarda olmak üzere üç kubbe yer almaktadır. Küçük avlusunun sadece iki yanında ikişer revak mevcuttur. Ebu Yusuf el-Mansur (1184–1199) tarafından yapılmasına başlanan, fakat tamamlanamayan 139,40 x 183,10 m ölçüsündeki Rabat Hasan Camii, mağrip mimarisinin geleneğini inanılmaz ihtişamda yansıtan bir yapı olarak dikkat çekmektedir. Kıble duvarına paralel düzenlenen üç sahnın gerisindeki mekânı ortadaki daha geniş tutulmuş sahın ikiye ayırır. Onar sahınlı bu iki kısmın ortalarında derinlemesine dikdörtgen planda düzenlenmiş birer avlu yer almaktadır. Bu 21 sahınlı ve iki avlulu harimin gerisinde de enine düzenlenmiş dikdörtgen biçiminde bir avlu daha vardır. Üç avlulu düzenleme İslam sanatındaki ilk uygulamadır. Eksen sahınla aynı hizada yükselen minare, 44,00 m yüksekliğindedir. Pembemsi renkte kesme taştan yapılan minarenin dış yüzeyleri, kuvvetli Afrika güneşi altında cazip bir ışık-gölge tesiri bırakan kabartma örgüler ve kemerli nişlerle tezyin edilmiştir. Yusuf b. Abdülmümin tarafından 1172’de yaptırılan Sevilla Camiu’lKebiri’nden sadece Hiralda/Giralda olarak anılan minaresi günümüze gelebilmiştir. Mevcut yapısıyla da Endülüs İslam mimarisinin en muhteşem örneklerinden biridir. Taza Camiu’l-Kebiri, Abdülmümin tarafından 1142’de yaptırılmış olmakla birlikte 1291’de Merinilerden Ebu Yakup zamanında genişletilmiş ve kıble duvarına dikey uzanan 9 sahınlı bir ibadet mekânı ve revaklı avludan oluşan bir yapıya kavuşmuştur. Muvahhidlerin yıkılmasından sonra Kuzey Afrika ve Endülüs’te ortaya çıkan küçük devletlerden birisi de Merinîlerdir ve Fas’ta bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Tlemsen yakınlarındaki Mansura Camii (1303–1336), 60,00 x 85,00 m ölçülerindedir. 38,00 m yüksekliğindeki kare gövdeli minare, camini kuzeybatı kenarının ortasında olup, aynı zamanda cümle kapısının üzerinde yükselmektedir. Her bir kenarı 30,00 m olan revaklı avlunun kıble tarafındaki harim, 30,00 m derinliğinde olup 13 dikey sahın barındırmaktadır. Bunların devamında yer alan üç paralel sahın Rabat Hasan Camii’ni hatırlatır. Oldukça simetrik bir yapı sergilemektedir. 1350-55 yıllarında inşa edilen Fas’taki Ebu İnaniye Medresesi, şadırvanlı avlunun üç tarafına yerleştirilmiş medrese ve kıble yönünde yer alan kıbleye paralel iki sahınlı cami ve kare kesitli minaresi ile Mısır ve Suriye’deki Memlükler devrinin kompleks yapılarını hatırlatmaktadır. Hristiyanların Endülüs’te gerçekleştirdikleri istila hareketlerinden sadece Muhammed b. Nasr tarafından Gırnata’da kurulan Nasrî / Benî Ahmer Devleti kurtulabilmiştir. 1492’de Ferdinand ile Isabella’nın Gırnata’yı ele geçirmeleri ile sekiz asırlık Endülüs İslam hâkimiyeti de son bulmuştur. 1609’da Müslümanlar İspanya’dan tamamen sınır dışı edilene kadar, Avrupa’daki sanat etkinliklerinde İslam sanatkârlarının büyük izler bıraktıkları görülür. Hatta İspanya’da ortaya çıkan ve “Mudehar” denen sanat bu sırada doğmuştur (XIV. Yüzyıl). El-Hamra Sarayı, bu bölgedeki son inşa faaliyetidir. Daro ve Genil ırmaklarına bakan sarp bir tepenin üzerindeki düzlükte, ilk olarak IX. yüzyılda inşa edilen ve XI.-XIII. yüzyıllarda tahkim edilen kalede, Nasrîler devrinde Muhammed İbnü’l-Ahmer tarafından binalar yapılmaya başlanır. Sarayın bugün ayakta kalan bölümlerinin büyük kısmı I. Yusuf (1333-54) ve Gani Billâh V. Muhammed (1354-59, 1362-91) tarafından inşa ettirilmiştir. Son dönemde de sadece VII. Muhammed’in (1392-1408) ilave ettirdiği Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Arslanlı Avlu El-Bürke Avlusu Prensesler Kulesi saraya eklenmiştir. Etrafı yüksek ve büyük kulelerle takviye edilmiş güçlü surlarla bir doğramacılık harikasıdır ve üzerindeki Mülk Suresi’nde geçen ‘yedi gök sema’ ibaresinden ilhamla dizayn edildiği izlenimi vermektedir. Zemin ve duvarlar da mor, yeşil çevrili el-Hamra Sarayı, üç bölümden müteşekkildir. En yüksek kısımda emir ile haremini barındıran saray, tepenin batısında sarayın askeri garnizonu olarak hizmet veren el-Kasaba, doğusunda ise bir asiller mahâllesi teşkil eden ve içinde bir kısım idarecilerle esnafın ikamet ettiği şehir kısmından ibarettir. Mevcut saray, Mersinağaçları Avlusu ve Aslanlar Avlusu etrafında toplanmış bölümlerden oluşur. V. Carlos’un yaptırdığı yarım kalmış Rönesans tarzı sarayın yerinde 1524’te yanan harem ile bir divanhanenin bulunduğu bilinmektedir. Resmî ihtiyaçlar ve merasimler için tahsis edilen ve ortasında uzun bir havuz barındıran ve bu sebeple ‘el-Bürke Avlusu’ adıyla da anılan Mersinağaçları Avlusu’nun batısında mescit, doğusunda hamam, kuzeyinde Elçiler Divanhanesi yer alır. Uzun dikdörtgen şekilli İnayet Holü’nden geçilen Elçiler Divanhanesi, 18,00 m yüksekliğinde ve her bir kenarı 11,24 m uzunluğunda kare planlı yapısıyla saraydaki salonların en büyüğüdür ve taht odasıdır. Ahşaptan boyalı bir kornişe oturan kubbe gerçek anlamda bir doğramacılık harikasıdır ve turuncunun hâkim olduğu bir renk cümbüşü içindedir. Dört yönden çifte sütunlu revaklarla çevrili olan ve daha çok emirin ve hareminin özel ihtiyaçlarına tahsis edilmiş Aslanlar Avlusu’nun ortasında ağzından sular akan on iki aslan heykelinin taşıdığı çanak şeklindeki fıskiyeli havuz vardır. Avlunun etrafındaki salonlar Mukarnaslı Salon (İki Kız Kardeş Divanhanesi), Krallar Salonu (Mahkeme) ve İbn Serrâc Divanhanesi’dir. Bunlardan ilk ikisi şölen ve festivaller, üçüncüsü ise musikili gece eğlenceleri için kullanılıyordu. İbn Serrâc Divanhanesi’nin üstünü örten kubbe, eteklerindeki on altı küçük pencereden giren ve petek biçimli mukarnaslı tezyinat üzerinde göz kamaştıracak yansımalar yapan gün ışığıyla aydınlatılmıştır. 1522’de deprem, 1590’da patlamaya maruz kalan, 1812’de Napolyon’un ordusu çekilirken talan edilen El-Hamra Sarayı, kalan kısımlarıyla da olsa İslam sivil mimarisinin İspanya’daki en önemli temsilcisi durumundadır. Elçiler Divanhanesi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Özet Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari •İslam dini Hz. Muhammed’e 610 yılında Mekke’de indirilmeye başlanmıştır. Mekkeli müşriklerin zulümlerine dayanamayan Hz. Muhammed ve ashabı Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlardır. Medine dönemiyle birlikte Müslümanlar bir topluluk olmaktan öteye geçerek bir devlet haline gelmişlerdir. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin halifelik ettiği Hulefâ-i Râşidîn dönemi gelir. Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir devirlerinde İslam Devleti’nin sınırları Arap Yarımadası’nın dışına taşmazken, Hz. Ömer zamanından itibaren Suriye, Filistin, Mısır, Irak, İran, Azerbaycan ile Kıbrıs ve Horasan bölgesi İslam topraklarına dâhil edilmiştir. Hz. Muhammed ve dört halife devrinde mimari pek gelişmemişti. Zaten İslamiyet öncesi Arap toplumunun medeniyet anlayışı ve sonrasındaki mücadeleli ve savaşlarla geçen süreç bu anlamda bir birikimin oluşması için hayli zaman geçmesini gerektirmiştir. Fakat fetihlerle ele geçirilen eski Roma, Bizans ve Sasani topraklarında ise seviyesi oldukça yüksek bir mimari mirasın mevcut olduğu görülür. Bu dönemin mimarisinde en önemli yapılar, kuşkusuz cami ve mescit gibi dini kimlikli binalardır. Ancak bu eserlerden hiçbiri de günümüze orijinal dokusuyla gelememiştir. Bu dönemin önemli eserleri arasında Kâbe, Mescid-i Nebevi, Basra Mescidi, Kufe Mescidi ve Fustad Amr Mescidi zikredilebilir. •Dört Halife döneminden sonra kurulan Emeviler devri sanatı, İslam sanatının ortaya çıkış ve oluşum evresi olarak dikkat çeker. Roma, Helenistik, Bizans, Sasani ve Kıpti etkileri bir arada bulunduran derlemeci bir anlayışın ürünüdür. Bu kaynaklardan Helenistik, Roma ve Bizans’ın tesirinin çok daha baskın olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan aynı zaman dilimi içerisinde yaygın bir şekilde İslam’ın varlık ve hayat anlayışıyla biçimlenen yeni bir sanat ve mimari form oluşturma çabaları da hissedilmektedir. Cami ve mescitler ile sarayların plan düzenleri, mimari biçimleri ve süslemelerinde bu oluşum ve gelişim sürecinin izlerini takip edebilmek mümkündür. Köklerini Hz. Muhammed ve Dört Halife dönemindeki kapalı bir ibadet mekânı ile etrafı revaklı avludan ibaret cami planı, İslam coğrafyasının farklı noktalarına taşınarak hem yaygınlaştırılmış, hem de kendilerinden sonra ortaya konulan yapılara da model olmuştur. Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra ve Mescid-i Aksa, Şam Emeviye Camii, Kayrevan Sidi Ukba Camii ile Harran Ulu Camii bu dönemin en dikkate şayan anıtları olarak sayılabilir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14 Özet Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari •Son yıllarda gerçekleştirilen araştırma, inceleme ve kazı çalışmaları neticesinde büyük çoğunluğu Ürdün, Filistin ve İsrail topraklarında bina edilmiş çok sayıda Emevi kasrı ortaya çıkarılmıştır. Yerleşim alanlarında uzakta, çölün ıssız bölgelerinde, su kaynaklarına yakın konumda konuçlanan kasırlar, saray yanı sıra cami-mescit, han, hamam, çeşme, ev, ahır, depo, sarnıç, kuyu, bent ve bahçe gibi çeşitli işlevli birimlerden müteşekkil kompleks yapılardır ve Arapların bedevi nostaljisi olarak tanımladıkları kırsal yaşam kültürü ile gözlerden ırak lüks içinde bir hayat sürebilme arzusunun bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Kusayr-ı Amra, Kasru Ancar, Kasru’l-Hayru’l-Garbi, Kasru’l-Hayru’ş-Şarki, Kasru Müşetta, Kasru’t-Tuba, Hırbet el-Minye, Hırbet el-Mefcer ve Kasru’lHarane bunlardan bazılarıdır. •Suriye’deki Emevi kültüründen aldıkları ile yerel unsurları (Roma ve Vizigot etkileri) potasında harmanlayarak yeni bir kimlik kazanmış olan Endülüs Emevi sanatı, ince bir zevkin ürünü seçkin eserleriyle kendine has bir karakter sunmaktadır. Kurtuba Camii, Toledo Bab Mardum Camii, Medinetü’z-Zehra, II. Abdurrahman’ın Merida’yı korumak amacıyla yaptırdığı kale bu dönemden kalan önemli eserlerdir. •Endülüs Emevi Devleti’nin 1031’de yıkılmasından sonra İspanya ve Kuzeybatı Afrika’da kurulan Murabıtlar, Muvahhidler, Merinîler ve Nasrîler zamanında da İslam sanatının ihtişamı, ortaya konulan eserlerle yansıtılmaya devam edilmiştir. Cezayir Camiu’l-Kebir, Tlemsen Camiu’lKebir, Merakeş Kutubiye Camii, Tinmel Camiu’l-Kebir, Sevilya Camiu’lKebir ve Hiralda olarak bilinen minaresi, Rabat Hasan Camii, Tlemsen Mansura Camii, Fas Ebu İnaniye Medresesi ile Gırnata el-Hamra Sarayı bu dönemlerin izleri silinemeyen anıtları olarak hala belleklerde yer eden önemli tarihi kalıntılardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi ilk İslam mescididir? a) Kâbe b) Mescid-i Nebevi c) Kuba Mescidi d) Mescid-i Aksa e) Beytülatik 2. Aşağıdakilerden hangisinde Hulefa-i Raşidin dönemi inşaatı söz konusu değildir? a) Mescid-i Nebevi b) Sana Büyük Camii c) Basra Mescidi d) Kufe Mescidi e) Amr b. Âs Mescidi 3. İslam mimarisindeki en eski kitabe aşağıdakilerden hangisinde tespit edilmiştir? a) Sîdî Ukbe Camii b) Hâlep Ulu Camii c) Emeviye Camii d) Kubbetü’s-Sahra e) Mescid-i Aksa 4. Fresk tarzı tezyinatı ile İslam sivil mimarisinde önemli bir yer tutan Emevi sarayı aşağidekilerden hangisidir? a) Kasru Müşettâ b) Hırbetü’l-Minye c) Kuseyru’l-Hâllabat d) Ancar e) Kuseyru Amre 5. Aşağıdakilerden hangisi Muvahhidler devri eseri değildir? a) Tlemsen Camiu’l-Kebiri b) Sevilla Camiu’l-Kebiri c) Tinmel Camii d) Merakeş Kutubiye Camii e) Rabat Hasan Camii Cevap Anahtarı: 1.c 2.b 3.d 4.e 5.a Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Abdulvahhab, H. (1993). Târîhu’l-Mesâcidi’l-Eseriyyeti Fî’l-Kâhirati, I-II, el-Kâhira: Mektebetü el-Dâru’l-‘Arabiyyeti Li’l-Kütübi. Algül, H. (2004). “Mescid-i Kubâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 279-280). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (1985). The Minarets of Cairo, Cairo: The American University In Cairo Press. Behrens-Abouseif, D. (1996). Islamic Architecture In Cairo An Introduction, Cairo: The American University In Cairo Press. Beksaç, A. E. (1995). “Elhamra Sarayı-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 31-33). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (1995). “Emeviler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 104-108). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2001). “Karaviyyîn Camii-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 479-480). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2001). “Kasrü’l-Hayr”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 576-577). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2001). “Kasrü’l-Müşetta”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 577-579). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2002). “Kurtuba Ulucamii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVI, 453-454). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2002). “Kuseyru Amre”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVI, 461-462). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2003). “Kütübiye Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVII, 9). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N. (2002). “Kubbetü’s-Sahre”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVI, 304-308). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N. (2004). “Mescid-i Aksâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 268-271). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N. (2004). “Mescid-i Kubâ-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 280-281). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N.-Küçükaşçı, M S. (2004). “Mescid-i Nebevî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 281-290). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N.-Küçükaşçı, M S. (2004). “Mescid-i Harâm”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 273-277). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Can, Y. – Gün, R., (2006). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul: Kayıhan Yayınları. Creswell, K. A. C. – Allan, J. W. (1989). A Short Account of Early Muslim Architecture, Cairo: Cairo American University Press. Creswell, K. A. C. (1932-40). Early Muslim Architecture, I-II, Oxford: Oxford University Press. Creswell, K.A.C. (1968). A Short Account of Early Muslim Architecture, Beirut: Lebanon Bookshop. Çoruhlu, Y. (2001). “Kasır”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 555558). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Et-Tırâzî, A. (2001). “Karaviyyîn Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 478-479). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Eyice, S. (1991). “Amr b. Âs Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (III, 81-82). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Eyice, S. (1997). “Hamam”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XV, 405-406). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Göncüoğlu, S. F.-Kumbasar, Z. (2006). Gelenekten Geleceğe Camiler, İstanbul: Kiptaş. Hoag, J. D. (1987). Islamic Architecture, London: British Library Cataloguing In Publication Data. Islam Art and Architecture (2000). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), France: Könemann. İslam Sanatı ve Mimarisi (2007). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), Italy: Könemann. Küçüksipahioğlu, B. (2003). “Medînetü’zzehrâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVIII, 320-322). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Muhammed, S. M (1971). Mesâcidu Mısr ve Evliyâuhâ’s-Sâlihûne, I, el-Kâhira: Metâbi’u’l-Ehrâmi’t-Ticâriyyeti. Özdemir, M (1995). “Elhamra Sarayı”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 29-31). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Pektaş, K., (2009). “Sîdî Ukbe Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVII, 149-151). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Rice, T. T. (1993). Islamic Art, Singapore: C. S. Graphics. Ülken, H. Z. (1948). İslam Sanatı, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası. Ünal, S. (2001). “Kâbe” . Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 14-21). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Williams, C. (1985). Islamic Monuments In Cairo A Practical Guide, Cairo: The American University In Cairo Press. Yazıcı, T. (1995). “Emeviyye Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 108-109). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Yetkin, S. K. (1954). İslam Sanatı Tarihi, Ankara: Güven Basımevi. Yetkin, S. K. (1965). İslam Mimarisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Matbaası. Yetkin, S. K. (1984). İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul: Cem Yayınevi. Bazı fotoğraf ve çizimler için bkz. http://archnet.org Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
© Copyright 2024 Paperzz