Sayı: 76 Mart - Nisan 2014 DEMOKRASİNİN ÖZÜ YEREL YÖNETİMLER 76 CAMİLERİN YAPIMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER ŞİRKET İÇİ SAKINCALI MUHABBETLER SU İLE DANS: RAFTING İmtiyaz Sahibi Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan Murat Özdemir Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü Murat Alpay [email protected] Yayın Kurulu Mahmut Çelik, Osman Şahbaz, Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı, Mehmet Kürşat Çapar Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Prof. Dr. Recep Bozlağan, Doç. Dr. Erbay Arıkboğa, Ümit Ünal Yayın Danışma Kurulu Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez, Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler İletİşİm Adresİ Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 217 51 00 Fax: 212 217 22 63 Web: www.mmg.org.tr E-posta: [email protected] ABEMEDYA Yayın Koordİnatörü İsmail Şaşmaz [email protected] Edİtör Fatih Göksu Görsel Yönetmen Ersan Topuz Reklam Serdar Erikci [email protected] Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 273 27 50 Fax: 212 273 27 51 Web: www.abemedya.com Basım BİLNET MATBAACILIK Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş. 444 44 03 Yayın Türü İki ayda bir yayınlanır. Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. EDitörden… Seçimlerden henüz çıkmış olduğumuz şu günlerde “Yerel Yönetimler” başlığı altında hazırladığımız ve Mart-Nisan aylarını kapsayan Mimar ve Mühendis Dergisi ile sizlerle dopdolu bir içerik ile tekrar birlikteyiz. Bir önceki paragrafta bahsettiğim üzere bu sayımızdaki dosya konumuzda yerel yönetimler konusunu işlemekteyiz. Son dönemde yapılan kanun değişiklikleri ile daha da önemli hale gelen yerel yönetimler şüphesiz demokrasi kavramının özünü oluşturmaktadır çünkü demokraside siyasal gücün var oluş nedeni; her türlü eylemin beraberce, ortak düzenlenmesinden kaynaklanır. Bireyin siyasal topluma katılımı her iki tarafın da (hizmet sunan ve alan) faydasınadır. Katılımın en kolay, etkin, verimli ve sağlıklı olduğu alan yerel yönetimlerdir. Demokratik terbiye kuruluşları olarak yerel yönetimler, merkezi yönetim karşısında halkın sesini kolaylıkla duyurabildiği kurumlar olmuştur. Çünkü demokratik katılımın yereldeki işleyişinin, halkın yerel karar organlarını seçmesinden, merkezi idareden bağımsız karar vermek için gerekli yerel demokratik ilkelerin uygulanmasına zemin hazırlanmasına kadar birçok ihtiyacı karşılayabildiği görülmektedir. enine boyuna tartışma fırsatı bulduk. Umuyoruz ki dergimizde yer verdiğimiz bu önemli yazıları yerel yönetimler konusunda kendini sorumlu hisseden her birey okuma fırsatı bulur. Mimar ve Mühendisler Grubu için de ayrı bir öneme sahip olan yerel yönetimler mevzusunda birçok akademisyen ve uzmandan görüşler almanın haricinde hem kahvaltılı toplantılarımızda hem de konferans ve seminerlerimizde konuyu Tabi ki dergimiz her sayımızda olduğu gibi sinema, kitaplık ve gezi sayfalarıyla eğlenceli hale gelirken bu sayımıza da mimarlık ve şehir üzerine yazılar koymayı da ihmal etmedik. İyi okumalar dileklerim. Son dönemde yapılan kanun değişiklikleri ile daha da önemli hale gelen yerel yönetimler şüphesiz demokrasi kavramının özünü oluşturmaktadır çünkü demokraside siyasal gücün var oluş nedeni; her türlü eylemin beraberce, ortak düzenlenmesinden kaynaklanır. İçindekiler Mimar ve Mühendis 26 KAPAK Yerel yönetim dediğimiz zaman otomatik olarak geniş çaplı bir örgütlenmeden bahsetmiş oluruz yani her grubun ya da cemaatin kendini yönetmesi için gerekli olan bir örgütlenme. Türkiye’de köy toplumları ile başlayan bu yerel yönetim örgütlenmeleri, ulusal yapının ayrılmaz bir parçası olarak, yurttaşlara en yakın yönetim kademesi olduğunu ve bu nedenle, yurttaşların yaşama koşullarıyla ilgili kararların alınmasına katılmalarını sağlamak ve toplumsal gelişmenin hızlandırılması konusunda onların bilgi ve yeteneklerini seferber etmek bakımlarından en elverişli konumda bulunduğunu gözönünde tutmalıdır. 30 YEREL SEÇİMLER VE ADAYLIK SÜREÇLERİNİN DEMOKRASİYE KATKILARI AV. DERYA YANIK GAZİOSMANPAFLA VE BÜYÜKFLEHİR BELEDİYESİ MECLİS ÜYESİ 34 BELEDİYE MECLİSLERİNDEKİ KARAR ALMA SÜRECİNDE KOMİSYONLARIN ROLÜ DOÇ. DR. TARKAN OKTAY İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ, SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ 38 BELEDİYE MECLİSLERİNİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR ÖNERİLER DOÇ. DR. ERBAY ARIKBOĞA MARMARA ÜNİVERSİTESİ, SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ 42 KENTSEL DÖNÜŞÜMDE BARSELONA ÖRNEĞİ DR. FUNDA BUDAK 46 KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL BOYUTU DOÇ. DR. NAIL YILMAZ MARMARA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ 50 6360 SAYILI YENİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE YASASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME PROF. DR. HÜSEYIN GÜL SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ 56 BELEDİYELER VE KENT KONSEYLERİ: TEMSİLDEN KATILIMA ENES BATTAL KESKİN BURSA KENT KONSEYİ GENEL SEKRETERİ 76 6 BİZDEN HABERLER KISA KISA MAKALE 20 60 DİJİTAL BELEDİYECİLİK MEHMET KÜRŞAT ÇAPAR 64 İSTANBUL’DA DEPREM AFET RİSKİ VE YEREL YÖNETİMLER PROF. DR. O. METİN İLKIŞIK ARAMA KURTARMA VE ACİL YARDIM DERNEĞİ 70 KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK SORUNUNUN NEDENLERİ VE İSTANBUL ÖRNEĞİ PROF. DR. RAFET BOZDOĞAN YALOVA ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ DEKANI CAMİLERİN YAPIMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – 2 (*) MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR 88 74 İSLAM ŞEHİRCİLİĞİNİN İLK MODELİ OLARAK HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE ŞEHİRCİLİK VE BELEDİYE HİZMETLERİ PROF. DR. VECDİ AKYÜZ MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 80 YEREL’DEN YÖNETİM VE KAYNAKLARIN KULLANIMI DR. MÜH. MUSTAFA UYSAL ENVERDER, BURSA ŞUBESİ BAŞKANI ŞİRKET İÇİ SAKINCALI MUHABBETLER… MAHMUT ÇELİK MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI 90 84 KALKINMA PLANLARINDA İSTANBUL PROF. DR. RECEP BOZLAĞAN MARMARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ DEKANI SU İLE DANS: RAFTING OSMAN ARI MAKİNE MÜHENDİSİ YÖNETİM ANLAYIŞI DEĞİŞTİKÇE ŞEHİRLER DAHA İYİ YÖNETİLECEK Kimi zaman gündemi takip eden kimi zaman da gündem oluşturan dosya konularımızla hazırladığımız Mimar ve Mühendis dergimizin Mart-Nisan aylarını kapsayan 76. sayısını, 30 Mart Yerel seçimleri münasebetiyle, "Yerel Yönetimler" konusuna ayırdık. Yerel yönetimler, sadece seçimleri yapılacağı için değil güncel hayatımızı doğrudan etkilediği ve bir açıdan da şekillendirdiğinden, bizler için oldukça önemli bir konudur. Ayrıca, Mimar ve Mühendisler Grubu olarak grubumuzun ilgi alanı içindeki şehircilikten ulaşıma, altyapı yatırımlarından çevre konularına kadar bir çok konu bir şekilde yerel yönetim konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yerel yönetimler, sadece seçimleri yapılacağı için değil güncel hayatımızı doğrudan etkilediği ve bir açıdan da şekillendirdiğinden, bizler için oldukça önemli bir konudur. Ayrıca, Mimar ve Mühendisler Grubu olarak grubumuzun ilgi alanı içindeki şehircilikten ulaşıma, altyapı yatırımlarından çevre konularına kadar bir çok konu bir şekilde yerel yönetim konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Gittikçe artan şehirleşme ve şehir nüfusu ile birlikte, şehirlerin yapılanması ve şehir halkının gerek çevresi gerekse birbirleriyle kurduğu ilişki biçimleri yeniden tanımlanmaktadır. Bu süreçte, küreselleşme ve internet çağının getirdiği imkanlar ile toplumlar ve kişiler arasındaki iletişim ve etkileşimin payı şüphesiz büyüktür. Yerel yönetimlerin görevleri ve işlevleri, sadece ulaşım, su temini, çöp toplamak vs. gibi teknik belediyecilik hizmetlerini vermenin çok ötesinde şehir yapılanmasını ve kültürünü oluşturması açısından da büyük önem arz etmektedir. Bu teknik hizmetlerin veriliyor olması, yerel yönetimlerin asli, zaten olmazsa olmaz görevleri olarak telakki edildikleri için verildikleri müddetçe ekstra bir hizmet olarak algılanmamakta, hizmette aksama olması halinde bir eksiklik veya başarısızlık olarak değerlendirilmektedir. Yerel yönetimlerden beklentiler daha ziyade sosyal ve kültürel alanlarda yoğunlaşmaktadır. Yerel yönetimler, özellikle şehirlerin yapılanması, planlanması ve şehre yapılan yatırımlar neticesinde oluşan şehir rantının ve hizmetlerin adil bir şekilde dağıtılmasının sorumluluk ve vebalini de taşımaktadırlar. Yerel yöneticiler, özellikle seçim dönemlerinde, söylemlerinde şehre ve yaşayanlarına "hizmet etmek" şeklinde ifadelerde bulunsalar da, genel işleyiş hizmet alan-hizmet veren ilişkisinden ziyade yöneten-yönetilen ilişkisi şeklinde, daha üst perdeden, hiyerarşik ve buyurgan bir şekilde yürümektedir. Oysa gelinen demokrasi anlayışında, özellikle de katılımcı demokrasi yaklaşımının geldiği noktada, insanlar kendi yaşam alanları ile ilgili kararların gerek alınma gerekse uygulanma aşamalarında bilgi ve söz sahibi olmak istiyorlar. Modern toplumlarda, insanlar hizmetin ve şehirle ilgili alınan kararların niteliğinden ziyade, karar alma süreçlerindeki katılımlarını önemsiyorlar ki, insanların şehirle ilgili verilecek kararlarda görüşlerini almak, günümüzde gelişen iletişim imkanları ile çok da kolay hale gelmiştir. Özellikle genç nesilde bireysel özgüvenin ve buna bağlı olarak ta bu talebin arttığını ve önemsendiğini görüyoruz. Bu yaklaşım, toplumsal yapımız içinde bugün için tamamen belirleyici olmasa da gelecekte daha etkili olacağı şüphesizdir. Şehirlerimizin yerel yönetim sistemleriyle ilgili olarak bugün geldiğimiz noktada, henüz ideal bir sistem oturttuğumuzu da söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Bu konudaki arayışımız hala daha da devam etmektedir. Yereldeki sorunlara müdahale noktasında bir tarafta ilçe belediyeleri, oldukları yerde büyükşehir belediyeleri, bunların meclisleri, büyükşehirlerde kalkmadan önce ayrıca bir de il genel meclisi ve kaymakamlık ile valilik makamları... Birçok konuda birden fazla ilgili taraf olması nedeniyle yetki ve sorumluluk çakışması... Yerele yetki verilmesi ama bunun ne kadarının merkezden nasıl kontrol edilmesi gerektiği... Belediye meclislerinin güçlendirilmesi, komisyonların karar alma sürecindeki rolleri ve meclis üyelerinin sayısı, seçim ve hizmet kriterleri... Vatandaşın yerel yönetimlerine katılımlarını sağlayacak mekanizmalar... gibi konular hala daha üzerinde tartışılması gereken konular olarak ortada durmaktadır. Bunlarla ilgili kurulması gereken mekanizmalar, uygulanması gereken yöntemler konunun tüm paydaşlarıyla yapılacak çalışma ve istişareler neticesinde olgunlaşacaktır diye düşünüyor ve biz MMG olarak STK ayağında üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye gayret ediyoruz. Bu gayretlerimizin devletimiz ve milletimiz için hayırlara vesile olması duasıyla, Murat ÖZDEMİR MMG GENEL BAŞKANI KISA... KISA... KAHVALTILI TOPLANTIDA SİYASİLERİ AĞIRLADIK M imar ve Mühendisler Grubu Sakarya Şubesi, yerel seçimler öncesinde Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı ve yeni dönem başkan adayı Zeki TOÇOĞLU'nu; Serdivan Belediye Başkanı ve yeni dönem adayı Yusuf ALEMDAR'ı kahvaltılı toplantıda misafir etti. Tüvasaş Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen programa üyelerin ilgisi ve katılımı hayli yüksek oldu. Kahvaltılı toplantıda Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu ülkemizde suya fazla ihtiyaç duymadan tarım yapılabilen arazilerin korunmasıyla ilgili çok önceden aldığı ve uygulamaya geçirdiği tedbirleri anlattı. Topçuoğlu konuşmasına şöyle devam etti: “İnsanın toprakla ve doğal yaşamla irtibatı koparılmadan yatay büyüme konusunda yaptığı açıklamalarda hemfikir oluşumuz bizleri sevindirdi. Nüfusu 800.000 civarında olan Sakarya'nın imar çalışmalarının bu prensiplere göre 2.500.000 kişiye göre hazırlanmış olması da ayrıca üyelerimizi memnun etti. Günümüzde İstanbul, Ankara gibi şehirlerin nüfus yoğunluğundan dolayı yaşadığı sorunların bilindiği, gelecekte Sakarya’ da yaşanabilecek benzer problemler için tedbirlerin alındığı ifade edildi. Çok yoğun bir maraton içinde olan Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu ile yapılan program, daha sık bir araya gelinmesi hususunda sözleşilerek sona erdi. 6 Mimar ve Mühendis TEKNİK GEZİLERE DEVAM EDİLDİ M imar Mühendisler Grubu “İş Güvenliği Komisyonu” üyeleri Türkiye’de 1990 yılından bu yana prefabrik ve hafif çelik yapı sektörünün önde gelen gruplarından biri olan “Vefa Group” a teknik gezi düzenledi. MMG “İş Güvenliği Komisyonu” Başkanı, Harun Urul ve komisyon üyelerinin katılımı ile gerçekleştirilen inceleme gezisine, firmayı temsilen Çevre Yüksek Mühendisi ve İş Güvenliği Uzmanı İlyas Bayraktar eşlik etti. İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu tarafından komisyon üyelerini bilgilendirmek ve tecrübe kazanımlarını arttırmak amacıyla düzenli olarak yapılmaya çalışılan ve İş Güvenliği Müfettişi, Komisyon Başkanı Harun Urul öncülüğünde gerçekleştirilen inceleme gezisinde firma yetkililerince önce “Vefa Group” hakkında bilgiler verildi. diyarbakır'da su paneli M imar ve Mühendisler Grubu Diyarbakır Şubesi 19.03.2014 tarihinde ‘’Diyarbakır İlinin Su Potansiyeli ‘’ konulu bir panel düzenledi. DSİ.10.Bölge Müdürlüğü seminer salonunda gerçekleşen ve çok sayıda davetlinin katıldığı panele DSİ 10.Bölge Müdürü Sn. Okan Bal, Bölge Müdür Muavini Sn.Veysi Kanat, Meteoroloji 15.Bölge Müdürü Abidin Aydın, Meteoroloji 15.bölge Müdür Yardımcısı Dr. M.Latif Gültekin, Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Hidrolik Anabilimdalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeynel Fuat Toprak katıldı. DSİ. 10. Bölge Müdürü Sn. Okan Bal, Diyarbakır ilinin yer altı ve yer üstü su kaynakları ,bu kaynaklar ile ilgili yapılan çalışmalar ve projeler hakkında bilgiler verdi. Ayrıca Silvan Barajı ,Kralkızı Barajı ,Dicle Barajı ile ilgili istatistiki bilgiler vererek GAP Projesinin öneminden bahsetti. Sonrasında söz alan Doç.Dr. Zeynel Fuat Toprak ise, Diyarbakır ilinin su potansiyeli ve dağılımını resmi istatistiklerle açıklayarak, Diyarbakır ilinin çevre barajları hakkında bilgiler verdi. Ayrıca küresel iklim değişikliği, suyun önemi, buharlaşma etkisi, temiz ve sürdürebilir enerji konularına da değinen Doç.Dr Z.Fuat Toprak suyun dikkatli kullanılmasının; israf edilmemesinin ileride doğabilecek su sorunları için bir çözüm olabileceğini aktardı. Meteoroloji 15.Bölge Müdür Yardımcısı Dr.M.Latif Gültekin, Diyarbakır ilinin yağış verilerini grafiklerle anlatarak ortalama ve yıllık yağışların etkilerinden bahsetti. Daha sonra küresel iklim değişimi ve sebeplerinin Diyarbakır’daki belirtilerine değinen Dr.M.Latif Gültekin, fidan dikmenin önemi; çevre ve atmosferin korunması ve su israfı konularında uyarılarda bulundu. MMG Diyarbakır Şube Başkanı Sn. Mesut Işık’ın teşekkür konuşmaları ve plaket takdimiyle sonuçlanan panele , serbest mühendislerin, kurum memurlarının ve üniversite öğrencilerinin yoğun katılımı nedeniyle salonun yetersiz kalması, birçok kişinin paneli dışarıdan takip etmesine sebep oldu. Soru cevap bölümün yoğun ve verimli geçmesi böyle etkinliklere ne kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha gösterdi. Mart - Nisan 2014 7 KISA... KISA... MMG KAYSERİ ŞUBE’DE DEĞİŞİM M imar ve Mühendisler Grubu Kayseri Şubesinin 9. Olağan Genel Kurulu, İlim Yayma Cemiyeti Kayseri Şubesi Konferans Salonu’nda yapıldı. Açılış ve yoklama işlemlerinin ardından “Divan Heyeti” seçimiyle devam edilen genel kurulda, divan başkanlığına Adnan EVSEN, divan üyeliklerine ise Özden DOĞU ve Muhammed BİÇİMVEREN oy birliği ile seçildi. Yeni yürütme organlarının seçimiyle devam edilen genel kurulda, Mimar ve Mühendisler Grubu Kayseri şubesinin 9. Dönem Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Tevfik Rıza SÜMER (Elektronik Mühendisi), Başkan Yardımcılığı’na Hasan ARPACIK (Makine Mühendisi) ve Yönetim Kurulu asil üyeliklerine ise Adnan EVSEN (Jeoloji Mühendisi), Mustafa SAÇMACI (Makine Mühendisi), Fatih KALENDER (Makine Mühendisi), Yaşar BAYRAKDAR (Makine Mühendisi), Rıza GENGEÇ (Mimar) seçildi. OSMAN ŞAHBAZ MACARİSTAN’DA KONFERANSA KATILDI B udapeşte'nin Güneydoğusu'nda 184 km. mesafede Kaposvár Üniversitesi Rektörü Tanácsterem konferans salonunda ''Gelişen Türk-Macar İlişkileri ve Türkiye'deki Fırsatlar'' Konulu Macarca sunum yapılan bir konferans düzenlendi. Konferansa konuşmacı olarak Türk Macar İşadamları Derneği ( TÜMİŞAD) Başkanı ve Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu Osman Şahbaz katıldı. Konferans moderatörlüğünü üniversite uluslararası eğitim direktörü Lehőcz Gábor yaptı. Kaposvár Üniversitesi Rektörü Prof. Ferenc Szavai’nin selamlama konuşmasından sonra, Hukuk Hocası Dr. Ujkéry Csaba kısaca Osman Şahbaz'ın özgeçmişini okudu. Fahri Konsolos Şahbaz, gelişen, büyüyen, yeni Türkiye'yi kısaca tanıttıktan sonra her iki ülke arasındaki ilişkilere değindi. 8 Mimar ve Mühendis ÖFKE VE STRESLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI M imar ve Mühendisler Grubu Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Bizbize Konuşmalar’’ etkinliğinin konuğu Fatıma Tuba Andı oldu. Andı'nın tanışma sohbetinden sonra, “Öfke Kontrolü ve Stres Yönetimi” başlığı altında yaptığı sunumda, stres nedir, türleri nelerdir, neden kaynaklanır, stresin vücudumuza etkileri nelerdir, stresli olduğumuzu nasıl anlarız ve stresle nasıl baş edebiliriz gibi sorulara cevaplar arandı. Misafirlerin interaktif olarak katıldığı uygulamalarla zenginleşen sunum ilgiyle izlendi. Stres herkesin hayatı boyunca karşılaştığı, vücudun içten ya da dıştan gelen uyaranlara (sıkıntı, zorlanma gibi) verdiği tepkisel bir durumdur diyen Andı, bu süreçte vücut fonksiyonlarındaki değişimleri, kalp, damar, karaciğer ve dalak gibi organlarda bir takım etkileşimlerin olduğu, göz bebeklerinin büyüdüğünü, sindirimin yavaşladığını, solunumun arttığını örneklerle açıkladı. Bunlar dışında stresin, yorgunluk, halsizlik, sinirlilik, huzursuzluk ve öfke gibi ciddi fiziksel sorunlara yol açabileceğinden yola çıkarak, toplumda emniyet güçlerinin suçla mücadele etmesi ne kadar önemliyse vücutta bağışıklık sisteminin de stresle mücadelede etkin olmasının önemini vurguladı. “Genellikle kişiler stres altındayken bir çözüm üretmek yerine, içinde bulundukları durumun ne kadar kötü olduğunu, kolay kolay değişmeyeceğini düşünerek olayları zihinlerinde birçok kez canlandırır. Bu da onların kendilerini çaresiz ve edilgen hissetmesine neden olur.” diye konuştu. BİZBİZE KONUŞMALAR’DA ŞEHİR YÖNETİMİ SEMİNERİ M imar ve Mühendisler Grubu Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Bizbize Konuşmalar’’ etkinliğine MMG Şehir Planlama ve Harita Komisyonu Başkanı Mustafa Yalçınkaya katılarak ‘’Bilgiye Dayalı Entegre Şehir Yönetimi’’ konulu bir seminer verdi. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in de katıldığı seminerde “bilgi-veri” nedir, hangi stratejilerle verimli kullanılır, veri yönetimi şehircilikte nasıl bir önem arz eder gibi sorulara cevaplar arandı. “Veri, yapılan her işin bilgisayardaki karşılığıdır, mühendislikte ise veri her şeyimizdir. Verilerin anlamlı ve kullanılabilir olması, akıllı stratejiler geliştirilmesi ve bilgiye dönüştürülmesi ile mümkün olur. Böylece veriler bize doğru ya da yanlış yaptığımızı bildirir” diyen Yalçınkaya, ülkemizde yıllarca “önce iş, sonra veri” mantığıyla süregelen şehircilik anlayışında, günümüzde verilerin hizmetlerle aynı anda üretilmeye çalışıldığını, bununla beraber ideal olanın ise veriyi karar verme sürecinde kullanılır hale getirmek olduğunu vurgulayarak, “Gelecek projeksiyonumuz olmadıkça, bugünkü çözümümüz, yarınki problemimiz olacaktır” dedi. Dünyada doğa harikaları, WILO’da mühendislik harikaları… Cebelitarık Boğazı Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin. www.wilo.com.tr APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS KISA... KISA... YEREL YÖNETİMLER KONUŞULMAYA DEVAM ETTİ Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin öncülüğünde Mimar ve Mühendisler Grubu ile Marmara Belediyeler Birliği’nin ortaklaşa düzenledikleri “Yerel Yönetimler” konulu konferans Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi – Beykoz Anadolu Hisarı Kampüsü Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Katılımın yoğun olduğu konferans, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül ve MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in açılış konuşmalarıyla başladı. Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül: “Yerel Yönetimler Önemli Liderler Yetiştirdi” Beşikten mezara kadar geniş bir yelpazede hizmet sunan yerel yönetimler, toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel gelişiminin çekici gücü niteliğindedir. Bunun içindir ki gelişmiş ülkelerdeki kamu harcamalarının neredeyse yarıya yakını yerel yönetimler tarafından yapılmaktadır. Yerel yönetimlerin kendi doğasından kaynaklanan dinamizmi ülke kalkınmasındaki önemlerini de artırmaktadır” sözleriyle konuşmasına başlayan Zafer Gül, yerel yönetimlerin önemine değinerek bu bağlamda “Yerel Yönetimler” ön lisans, lisans ve doktora programlarının Türkiye’de ilk olarak Marmara Üniversitesi bünyesinde açıldığını, gelecekte Marmara Üniversitesi olarak yerel yönetimlere verdikleri önemin artarak devam edeceğini belirtti. 10 Mimar ve Mühendis MMG Genel Başkanı Murat Özdemir: “Yerel Yönetimlerin Görevi Sadece Çöp Toplamaktan İbaret Değildir” Konuşmasına yerel yönetimlerin görevleri ve yerel yönetimlerden beklentilere vurgu yaparak başlayan MMG Genel Başkanı Murat Özdemir “yerel yönetimlerin görevleri sadece ulaşım, çöp toplama, su temini gibi teknik görevler değil, şehir yapılanması ve kültürünü oluşturması açısından da büyük önem arz etmektedir” dedi. Genel Başkan konuşmasına şu şekilde devam etti: “Bu teknik hizmetlerin veriliyor olması yerel yönetimlerin asli, olmazsa olmaz görevleri telakki edildiği için verildikleri müddetçe ekstra bir hizmet olarak algılanmamakta, hizmette aksama olması halinde bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Yerel yönetimler daha ziyade sosyal ve kültürel alanlarda yoğunlaşmalı. Yerel yönetimler özellikle şehirlerin yapılanması, planlanması ve şehre yapılan yatırımlar neticesinde oluşan şehir rantının ve hizmetlerin adil bir şekilde dağıtılmasının sorumluluk ve vebalini de taşımaktadır” dedi. “Belediye Meclislerinin Güçlendirilmesi” konusunda sunum yapan Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Doç. Dr. Erbay Arıkboğa, Belediye Meclisleri’nin rolleri ve bu rollerin nasıl güçlendirilebileceği hususları üzerinde dururken bu meselenin temelde siyasi bir mesele olduğunu; kurumsal düzenlemelerin ise bu siyasi bakışın bir yansıması olduğunu kaydetti. Sonrasında söz alan İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Doç. Dr. Tarkan Oktay, “Meclis Komisyonları’nın Karar Alma Sürecindeki Rolü” başlıklı sunumunda, karar alma sürecinin teknik boyutu, siyasal unsurların niteliği ve karar alma sürecine yaptıkları etkilere değindi. Sunumunda yerel siyasette karar alma mekanizmalarının işleyişi, bu süreçte etkili olan unsurlar ve kriterlerin yanı sıra komisyonların etkinliklerinin geliştirilmesi hususunda bilgiler verdi. Konuşmasında Meclis Grup Toplantıları’nın önemini vurgulayan Gaziosmanpaşa ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Av. Derya Yanı, parti politikalarının Grup Toplantıları’nda şekillendiğini ifade ederken, toplantıların siyasetin üretilmesindeki etkinliğinin altını çizdi. "Siyasette yapısal sorunlardan bahsederken, çok partili sisteme geçeli henüz 64 yıl olduğunu unutmamalı" diyen Derya Yanı, “Teori ve pratik birbirinden farklı diye, teori üretmeyi bırakacak değiliz” dedi. “İstanbul Depremi ve Yerel Yönetimler” başlığı altındaki sunumunda Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin İlkışık, olası İstanbul depreminin sonuçlarına ve bunlara karşın alınacak önlemlere değindi. Son 50 yılda İstanbul’ un çok hızlı şekilde büyüdüğüne dikkat çeken İlkışık, 2010 yılı itibariyle İstanbul’da yaklaşık 1.450.000 bina olduğunu ve yaklaşık olarak her yüzyılda bir yıkıcı bir deprem yaşandığını bildirdi. Konferansta daha sonra söz alan Dr. Funda Budak, Barselona örneğinden yola çıkarak Türkiye’deki özellikle İstanbul’daki kentsel dönüşümün değerlendirmesini yaptı. Bu dönüşüm ile başlayan yıkım konusuna değindi. Kentsel dönüşümün rant arayışlarına da yol açabileceğini söy- leyen Budak, verdiği Barselona örneğinde kentsel dönüşüm esnasında şehrin tarihi ve kültürel dokusunun nasıl korunduğunu da yaptığı sunumla anlattı. Kentsel Dönüşümün sosyal boyutlarını ele alan Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Dekan Yardımcısı Doç Dr. Nail Yılmaz “Doğru kentsel dönüşüm için, doğru toplumsal tanımlama gerekir, her hastaya aynı ilacı verir gibi kentsel dönüşüm yapılamaz” dedi. Farklı gelir gruplarından oluşan yerleşim bölgelerinde farklı stratejiler geliştirmek gerektiğini söyleyen Yılmaz, Türkiye’de bunun ihmal edildiğini ifade ederken ülkemizde deprem gerçeğinin 17 Ağustos Depremi ile anlaşıldığını hatırlattı. Sonrasında sözü alan konuşmacı Yalova Üniversitesi Müh. Fak. Dekanı ve Ulaştırma Müh. Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rafet Bozdoğan, “Ulaşım ve Trafik” başlığı altındaki sunumunda kalıcı ve sürdürülebilir kent ve ulaşım planlamasının önemi, ulaşım sistemlerinin tek elden yönetilmesi, efektif ve cazip bir toplu taşıma sisteminin kurulması, optimum ulaşım alt yapısının inşası, etkin bir trafik yönetim sisteminin kurulması, trafiğin etkin denetiminin kurulması, toplumda ulaşım ve trafik bilincinin oluşturulması gibi önemli kent içi ulaşım kriterlerini açıkladı. Yalova Üniversitesi Müh. Fak. Dekanı ve Ulaştırma Müh. Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rafet Bozdoğan ise konuşmasında: “Bir şehirde nüfus 100.000’ i geçince toplu taşımaya geçilir, toplu taşıma ulaştırmanın temelidir. İstanbul’a her yıl, Samsun gibi, Eskişehir gibi bir şehir daha ekleniyor” diye konuştu. Sözlerine Türkiye'de deniz taşımacılığının zayıflığından bahsederek başlayan Emekli Genel Müdür ve Öğretim Üyesi Dr. Muammer Kantarcı ise “Sürdürülebilir Toplu Ulaşım Sistemleri” başlığı altında yaptığı sunumda, dünya trafik hacmi ve Türkiye’nin yeri hakkında bilgiler verdi. Yerel yönetimler daha ziyade sosyal ve kültürel alanlarda yoğunlaşmalı. Yerel yönetimler özellikle şehirlerin yapılanması, planlanması ve şehre yapılan yatırımlar neticesinde oluşan şehir rantının ve hizmetlerin adil bir şekilde dağıtılmasının sorumluluk ve vebalini de taşımaktadır. Kantarcı, toplu taşımacılıktaki vizyonun “müşteri memnuniyeti” değil “insan memnuniyeti” odaklı olması gerektiğini ifade ederken, “emniyet, dakiklik, hız, temizlik, konfor, bilgilendirme” gibi konuların önemini vurguladı. İstanbul’da ulaşımın genel özelliklerini de sıralayan Kantarcı, gelişen, değişen müşteri ihtiyaçlarını karşılamak için tek bir geleneksel çözüm değil, çok seçenekli, kapsamlı, modern çözümlerin olduğunu ifade etti. Konferansın son konuşmacısı MMG Bilişim Teknolojileri Komisyonu Başkanı Kürşat Çapar oldu. Çapar, “Dijital Belediyecilik” başlığı altında yaptığı sunumda dijital belediyeciliğin ne olduğu, seyri, ihtiyaçları, getirdikleri, sürdürülebilirliği ve geleceği hakkında bilgiler verdi. Verileri entegre kullanacak dijital alt yapının oluşturulmasının önemine değinen Çapar, “Sabıka Kaydı” örneği ile “modemlerin kolaylıkla yapabileceğini, insan yüklenmemeli, bugün E-Devlet sistemiyle rahatlıkla alabildiğimiz bir belge için eskiden ne kadar çok zaman kaybediyorduk” dedi. ”İşlerimizi halletmek için Belediye’de çalışan bir tanıdığa ihtiyacımız olurdu, şimdi ihtiyacımız sadece modemler” diye konuştu. Soru–cevap kısmı ve konuşmacılar adına dikilen üçer fidan sertifikaları ardından çekilen toplu fotoğrafla konferans sona erdi. Mart - Nisan 2014 11 ETKİNLİK KAHVALTILI TOPLANTIDA VALİMİZİ AĞIRLADIK Seçimlerden hemen önce 23 Mart Pazar günü Barcelo Eresin Topkapı Hotel’de, Delta İnşaat sponsorluğunda gerçekleştirilen ve MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in yanı sıra Eski Genel Başkan Avni Çebi, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül ile MMG Yönetim Kurulu üyeleri ve çok sayıda konuğun katıldığı “Merkezi İdare ve Yerel Yönetimler” Kahvaltılı Çalışma Toplantısının bu ayki konuğu İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu oldu. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir: “Mimar ve Mühendislik Alanında, MMG Büyük Bir Boşluğu Doldurmanın Çabası İçindedir” MMG Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Çelik’in sunuculuğunu ve moderatörlüğünü üstlendiği toplantı, MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in konuşması ile başladı. 12 Mimar ve Mühendis Konuşmasının başında sivil toplum yapılanmasının bu toprakların inanç ve kültür geleneğinde asırlardır var olduğuna; vakti olanın vaktini, nakdi olanın nakdini, bilgisi olanın bilgisini paylaştığı bu medeniyetin aslında bir vakıf medeniyeti olduğuna değinen, MMG Genel Başkanı Murat Özdemir: “Bizler yaptığımız etkinliklerimizle sivil toplum kuruluşu olmanın bir sorumluluğu olarak değerlendirdiğimiz, önemli gördüğümüz konuları, kamuoyunun gündemine getirerek, kanun koyuculara ve uygulayıcılara yol gösterme, teşvik etme ve uyarıcı olmaya çalışıyoruz” dedi. Bir vatandaş olarak yerel yönetimlerden beklenenlere de değinen Özdemir, özellikle katılımcı demokrasi anlayışında, insanların kendi yaşam alanları ile ilgili kararların gerek alınma gerekse uygulama aşamalarında söz sahibi olmak istediğinin altını çizdi. Bununla beraber seçimle gelen idarecilerin, seçim dönemlerinde çokça kullandıkları "şehre ve yaşayanlarına hizmet etmeye geldikleri” söyleminin ardından, vatandaşla hizmet alan-hizmet veren ilişkisinin yöneten-yönetilen ilişkisine, daha üst perdeden, hiyerarşik ve buyurgan bir yönetim tarzına dönüşmemesi gerektiğini vurguladı. Başkan Özdemir “Biz MMG olarak şehirlerimizin, büyütme fetişizmine kapılmadan, insani ölçeklerde herkes için huzur beldeleri olacak şekilde teşkil edilmelerinin önemini sürekli vurguluyoruz” sözleriyle de dikkat çekti. “Yönetimler, planlama ve karar alma süreçlerinde vatandaş, STK katılım ve katkılarını önemsemelidir” diyerek sözlerini Mart - Nisan 2014 13 ETKİNLİK tamamlayan Özdemir, sözü toplantının moderatörü MMG Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Çelik’e bıraktı. Başkan Yardımcısı Çelik, kısa özgeçmişini sunduğu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu kürsüye davet etti. T.C. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu: “Önemli Olan Münferit Olarak İller, İlçeler Değil, Millettir” İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, üniversite sınavına giren gençlere başarı dileklerinde bulunarak, “Gençler geleceğimizin teminatıdır, onları çok iyi yetiştirmemiz gerekir ve onları çok iyi yetiştiren okullarımız var. Ayrıca böylesine güzel bir grubu oluşturdukları, böylesine güzel etkinlikler düzenledikleri için MMG’ ye teşekkür ediyorum” ifadelerini kullanarak sözlerine başladı. Türkiye’de Yerel Yönetimlerin tarihçesinden başlayarak bugüne dek yaşanan değişimleri anlatan Vali Mutlu, Osmanlı Dönemi’nden başlayan merkezi yönetim, mahalli yönetim ayrımının Cumhuriyet’in ilanı ile tam manada önem kazanarak, yerel yönetimlerle ilgili ilk önemli kanunun 1930 yılında yapıldığını, özellikle 2002 yılından itibaren çok kapsamlı Kamu Yönetimi reformlarının uygulamaya geçirildiğini, son düzenlemelerin ise 2012’de yapıldığını belirtti. Nüfusun yüzde 75'inin büyükşehirler kapsamında hizmet aldığını belirten Vali Hüseyin Avni Mutlu, “En son yasayla, Ordu vilayetimizin de dahil edilmesiyle Büyükşehir Belediyelerimizin sayısı 30'u buldu. Büyükşehirlere yeni yasayla birlikte önemli yetkiler de transfer edildi. Bu yetkilerin en önemlisi ise aslında kaynak kullanma yetkisidir. Büyükşehirlerimiz artık bütçeden vergi gelirlerinin yüzde 6'sı oranındaki bir payı alabilecekler. Bunlar büyükşehir belediyelerinin payı olarak yüzde 1.5 civarında, ilçe belediyelerinin payı olarak yüzde 4.5 civarında bir şekilde dağıtılacak. Dolayısıyla bundan böyle büyükşehir belediyeleri devletin vergi gelirleri içerisinde çok önemli bir kalemi kullanmaya devam edecek" ifadelerinde bulundu. Bununla beraber, 1913 tarihli yasa ile temelleri atılan il özel idarelerinin, büyükşehir statüsündeki illerde 30 Mart 2014 tarihinden itibaren kaldırılacağını bildiren Vali Mutlu, diğer illerde ise, merkezi yönetim, belediyeler ve il özel 14 Mimar ve Mühendis Bir vatandaş olarak yerel yönetimlerden beklenenlere de değinen Özdemir, özellikle katılımcı demokrasi anlayışında, insanların kendi yaşam alanları ile ilgili kararların gerek alınma gerekse uygulama aşamalarında söz sahibi olmak istediğinin altını çizdi. Bununla beraber seçimle gelen idarecilerin, seçim dönemlerinde çokça kullandıkları "şehre ve yaşayanlarına hizmet etmeye geldikleri” söyleminin ardından, vatandaşla hizmet alan-hizmet veren ilişkisinin yöneten-yönetilen ilişkisine, daha üst perdeden, hiyerarşik ve buyurgan bir yönetim tarzına dönüşmemesi gerektiğini vurguladı. idarelerinden oluşan yapının devam edeceğini belirtti. İl özel idarelerinin bugüne dek gerek eğitim, gerek gençlik ve spor etkinlikleri, gerekse sağlık, aile ve sosyal politikalar alanlarında önemli hizmetler verdiğinin altını çizen Vali Mutlu, gelecek dönemde büyükşehir belediyelerinin bu alanlarda hizmetlerinin daha yoğun olacağına dikkat çekti. Yine büyükşehirlerde il özel idarelerinin kaldırılmasının, merkezi idarenin yatırım ve hizmetlerini yürütecek, denetleyecek, raporlayacak bir başka kuruma ihtiyaç doğurduğunu belirten Vali Mutlu, bunun sonucunda valilik bünyesinde “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı” adı altında yeni bir resmi kurum oluşturulduğunu bildirdi. Ulaşım, şehir yapılanması, kültürel faaliyetler, sosyal hizmetler, hukuki mevzuatlar gibi konuların ele alındığı törende, Vali Hüseyin Avni Mutlu, Delta İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Yeşil’e ve İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı ve MMG Etik Kurulu Üyesi Ümit Ünal’a plaketlerini takdim ederken, Delta İnşaat adına Sayın Nihat Yeşil ve Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan Murat Özdemir’in katılımlarından dolayı Sayın Vali H. Avni Mutlu’ya teşekkürleri ile toplantı sona erdi. Mart - Nisan 2014 15 ETKİNLİK GRUBUMUZDAN DEPREM HAFTASI BİLDİRİSİ Bildiğiniz gibi, Mimar ve Mühendisler Grubu olarak faaliyet alanımıza giren konularda hem kamuoyunu bilgilendirmek hem de başta kanun koyucular ve yürütücüler olmak üzere, sorumlu taraflara geliştirdikleri ve geliştirecekleri projelerde yol gösterici olmak amacıyla çok disiplinli mühendislik yaklaşımlarına dayalı proje ve çözüm odaklı çalışmalar yapmaktayız. Bu kapsamda, DEPREM HAFTASI münasebeti ile de kamuoyunun ilgisini hepimiz için çok hayati öneme sahip deprem konusuna çekmek istedik. D eprem Araştırma Komisyonu'nun meclise sunduğu rapora göre 'Ülke topraklarımızın yüzde 96'sı deprem kuşağındadır ve bunun da yüzde 66'lık bölümü 1. ve 2. derece deprem bölgesidir. Bu bölgeler ülke nüfusumuzun %70'ini ve sanayimizin de % 75'ini kapsamaktadır. Fakat bu raporun hazırlanmasına esas olan Deprem Tehlike Haritasının 1996 yılından günümüze kadar hala güncellenmemesinden dolayı güncel deprem kuşaklarında yapılaşma ve risk durumunun son durumu bilinememektedir. Ülkemizde son 30 yılda terör yüzünden 30.000 kişi hayatını kaybetmiştir. 17 Ağustos’ta meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki Adapazarı depreminde ise 45 saniyede 18.000 kişi hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 20 milyar dolardan fazla ekonomik bir zarara neden olmuştur Bugün Allah'a şükür ki terör afeti çözüm sürecine girmiştir. Ancak en fazla 1 - 1.5 dakika sürmesi beklenen büyük Marmara depremlerinden İstanbul’a en yakın olması düşünülenlerden birinin olması durumunda öngörülen 50.000 can kaybı riski hala daha söz konusudur. Dolayısıyla, deprem gerçeği hayatımızdaki en büyük afet riski olarak durmaktadır. Depremin ne zaman, nerede, nasıl olacağı, fayın yeri, çalışma ve kırılma mekaniz- 16 Mimar ve Mühendis maları gibi daha çok teknik ve akademik tartışmaları kamuoyunun önünde yapmak yerine, konunun uzmanlarıyla akademik çevrelerde tartışıp ortaya çıkan somut sonuçları kamuoyuyla paylaşmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu tip teknik konuların kamuoyu önünde tartışılması ve konu ile ilgili olarak çok farklı görüşlerin ortada dolaşması, kamuoyunun deprem konusundaki algısını sulandırmakta ve konuyu ciddiyetinden uzaklaştırmaktadır. Ülkemizin geneli deprem bölgesi altında bulunduğu, zaman zaman mal ve can kayıplarına neden olan depremleri yaşadığı halde deprem bilincinin oluşmasının ve deprem konusunun gündeme gelmesinin miladı 17 Ağustos 1999 Adapazarı depremi olmuştur. Bunun nedeni olarak da bu depremi hisseden ve etkilenen nüfus sayısının önceki depremlere oranla çok daha fazla olması, depremin İstanbul’a yakın olması, İstanbul’u da etkilemesi ve İstanbul’un olası depreminin habercisi olması gibi faktörler sayılabilir. Bizim esas yapmamız gereken bu milattan sonra yapılanları ve bundan sonra yapılması gerekenleri “deprem öncesinde ve deprem sonrasında yapılması gerekenler” olarak, uluslararası mühendislik ve bilim standartlarına uygun olarak somut şekilde değerlendirmektir. Bu kapsamda, öncelikli olarak, depreme karşı hazırlıklı olmayı sağlayabilmek için, depreme karşı duyarlılığı arttırıcı kampanyalar yaparak kamuoyunda zaman içinde kaybolan deprem riski bilincini arttırmak ve olası bir deprem öncesinde vatandaş odaklı risk değişimlerinin izlenmesiyle kentsel dönüşümde öncelikli alanların belirlenmesi ve sonrasındaki erken uyarı odaklı kurtarma faaliyetlerini de bugünden örgütlemek gerekmektedir. Kentsel Risk bilincinin okullara inmesi açısından Liselere Afet Bilgisi dersi konarak risk eğitiminin toplumsal tabanını sağlamlaştırabilir. Depremden korkmamıza sebep depremin neden olduğu yıkımdır. Deprem sonrasında binalarımızda toptan göçme, ağır hasar, orta hasar, hafif hasar ve hasarsızlık durumlarından biriyle karşılaşmaktayız. Bizim için öncelikli olan, can kaybına neden olan ve deprem sonrası kullanılamaz hale gelen, toptan göçme, ağır hasar ve orta hasar riski taşıyan binaların tespit edilebilmesidir. Adapazarı depreminde Toptan göçme % 6, Ağır hasar % 7 ve Orta hasar % 12 mertebelerinde gerçekleşmiştir. Yani, öncelikli olarak yapı stokumuz içinde risk taşıyan % 25'lik yapıyı tespit etmemiz gerekmektedir. Yapılacak bu tespitte büyük ve yıkıcı deprem öncesinde meydana gelen, halkımızı uyaran depremlerin kullanılması yararlı olabilir. Bu amaçla ALO Deprem Hattı Projesi'yle uyarıcı depremleri hisseden vatandaşlardan internet veya telefon üzerinden toplanacak büyük deprem öncesi bilgilerle, riskli alan ve riskli yapılı binaların hızlı ve düşük maliyetle tespiti yapılabilir. Bu amaçla, İl AFAD Müdürlükleri vatandaş odaklı öncü depremleri hisseden vatandaşlardan gelen bilgilere göre kent içinde zayıf yapı ve alan odaklarının belirlenmesinde görevlendirilmesi gerekir. Deprem neticesinde oluşan yıkımı etkileyen faktörleri basit olarak, depremin niteliği, zeminin özelliği ve binanın kalitesi olarak sıralayabiliriz. Bunlardan depremin niteliğine (büyüklüğü, yeri ve derinliğine) bizim müdahale etmek imkanımız bulunmamaktadır. Ancak olması muhtemel depremin niteliğini tahmin edebilmekteyiz. Zemin kalitesini ise bölgeler itibariyle genel olarak biliyoruz fakat yer özelliklerinin çok değişken olmasından dolayı yapılaşma öncesinde yer inceleme mühendislerinin incelememesinden kaynaklı, depremlerde meydana gelen hasarın büyük oranda zeminden kaynaklandığını da hatırlatmak istiyoruz. Ancak müstakilen inşaata konu olacak bölgelerin durumlarının da farklı TECRÜBE TEKNOLOJİ VE YENİLİK ARAMA KURTARMA BOTU DÜNYANIN EN BÜYÜK KARBON KOMPOZİT KATAMARAN YOLCU FERİBOTU STANDARTLARA UYGUN AÇIK VE KAPALI TESİS Mart - Nisan 2014 17 ETKİNLİK disiplinlerden yer inceleme mühendisleri (Jeofizik, Jeoloji ve Jeoteknik) tarafından incelenmesi ve üç farklı mühendislik imzasıyla Yer İnceleme Projesi'nin hazırlatılması zorunlu olmalıdır. Bina kalitesini de projelerinin uygunluğu ile kullanılan malzeme ve işçiliğin kalitesi belirlemektedir. Binaların durumu hakkında binaların yapılma yılları, yapım şekilleri, projeleri ve kullanılan malzemelerden yola çıkarak belli değerlendirmeler yapmak imkanına sahibiz. Mevcut bütün binaları aynı anda değerlendirmek imkanına sahip olamayacağımız için daha riskli olanlardan daha az riskli olanlara göre bir öncelik sırası tespit edip çalışmalara başlanmalıdır. Bu kapsamda öncelikli olarak mevcut yapı stoğumuzu hem zemin hem de bina kalitesi olarak değerlendirmeliyiz. Zemin kalitesini, yapılaşmaya elverişli olmayan bölgeler, zemin iyileştirmesi ile yapılaştırmaya uygun hale gelebilecek bölgeler ve yapılaşmaya uygun bölgeler olarak gerekçeleri ile beraber ortaya koymalıyız. Mevcut yapı stoğumuzu da, bilimsel, teknik ve mühendislik verileriyle, mümkün mertebe somut, basit, kamuoyunun anlayabileceği, ikna olabileceği ve spekülasyona neden olmayacak şekilde değerlendirmeliyiz. Binalarımızı üç kısımda sınıflandırabiliriz. a) 1997 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik öncesi yapılar, b) 1997 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe göre yapılan yapılar, c) 2007 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe göre yapılan yapılar. 18 Mimar ve Mühendis Bu sınıflandırma kapsamında öncelikli olarak 1997 deprem şartnamesi öncesinde yapılan yapılar ile projesi olmayan ve hazır beton kullanılmamış olan yapılar ele alınmalıdır. Yapı stoğumuzun içerisinden öncelikli olarak belirlenecek toptan göçme ve ağır hasar riski taşıyan binalar öncelikli olarak yenilenmelidir. Orta hasar riski taşıyan binalarda ise güçlendirme de çözüm olarak düşünülmelidir. Kamuoyunda "Kentsel Dönüşüm Kanunu" olarak bilinen "6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun" aslında bu dönüşüm için tarihi bir fırsat sağlamaktadır. Ancak bu kanunun çıkış amacı, öncelikli olarak risk taşıyan binaların yenilenmesi olduğu halde bugün gelinen noktada, yukarıda bahsettiğimiz tasnifin öncelikli olarak yapılmaması nedeni ile, ağırlıklı rant taşıyan binaların yenilenmesi gerçekleştirilmektedir. Onun için kanunun teşvik ve istifadeleri öncelikle riskli binalara uygulanmalı ve bu vesile ile oluşan imar rantları kamuya aktarılmalıdır. Öncelikli olarak yapı müteahhitliği herkesin el attığı bir alan olmaktan çıkarılmalı, belli teknik eleman, donanım ve mali şartlar gözetilerek mesleki-kurumsal yeterlilik ve belgelendirme sistemi getirilmelidir. Profesyonel mühendislik kavramı yerleştirilerek mezuniyet sonrası belli bir tecrübe ve yetkinlik kazanan mühendisler, müstakilen proje yapma yetkisine sahip olmalıdır. İnşaatlarda çalışan işçi, usta ve kalfalar eğitimden geçirilerek sertifikalandırılmalıdır. Yapı ve yer denetim sistemi geliştirilerek gerek yapılar gerekse inşaat öncesinde ve sürecinde sorumluluk alanları için Mali ve Mesleki Sorumluluk Sigortası ile desteklenmeli ve etkin bir yapı ve yer denetimi yapılmasının takipçisi olunmalıdır. İnşaatların özellikle kaba yapılarının fiili olarak inşaat mühendisi nezaretinde yapılması sağlanmalı ve konu ciddi olarak denetlenmelidir. Sektörü düzenleyen, devlet, yerel yönetimler, üniversite ve mesleki sivil örgüt ayakları olan bir üst kurul oluşturulmalıdır. Üniversitelerde yeni İnşaat ve Jeofizik Mühendisliği bölümleri açılması yerine mevcut bölümler Yer Bilimleri Mühendislik Fakülteleri ve Yapı Mühendisliği Fakülteleri şeklinde fakülte boyutuna taşınarak laboratuar, öğretim üyesi, derslik vs. gibi ihtiyaçları giderilerek eğitim kalitesi arttırılmalıdır. Eski binaların güçlendirilmesi konusunun da başlı başına bir mühendislik konusu olduğu, gelişigüzel yapılacak güçlendirme çalışmaları ile binayı depreme karşı daha da güçsüz duruma getirilebileceği konusunda da kamuoyu bilgilendirilmelidir. Bugünden üzerinde çalışılması gereken bir konu da olası bir deprem sonrasındaki kurtarma faaliyetleridir. Kurumlar, genelde kendi bünyelerindeki elemanları görevlendirerek kurtarma faaliyetlerini organize etmektedir. Oysa Adapazarı depreminde de somut olarak görülmüştür ki, deprem sonrasında depremi yaşayan bölge insanının maddi ve manevi durumu bu tip kurtarma faaliyetlerinde bulunmaya elverişli olmamaktadır. Adapazarı depremi sonrasında olduğu gibi bölgedeki kurtarma faaliyetleri komşu il ve ülkelerden gelen ekipler tarafından gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla İstanbul'da olası bir deprem sonrası kurtarma faaliyetleri için öncelikle Bursa, Bolu, Edirne, Tekirdağ, Eskişehir, Kocaeli gibi çevre vilayetlerdeki ekipler ile bir çalışma öngörülmelidir. Büyük depremler sonrası kullanılacak transfer deprem şehirleri kurulması son Van depreminde 1 milyon insanın sokakta kalması gibi insan vicdanını sızlatan bir durumla tekrar karşılaşılmamasını sağlayabilir. TBMM Deprem Araştırma Komisyonu Başkanı olan Sayın İdris Güllüce'nin şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanı olmasının, bu konudaki tecrübe, bilgi ve birikimleri ile, ülkemizin deprem afetine karşı mücadelesinde bundan sonraki dönemde daha fazla etkinlik sağlayacağını ümit ediyoruz. Ülkemizdeki deprem riskini ciddiye alarak, yapacağımız inşaatlarda daha dikkatli ve özenli olup, olası bir şerden, yapı ve yaşam kalitemizin artmasına vesile olacak, hayırlar çıkarmanın yollarını aramalı ve vatandaş, yöneticiler, STK ve basın olarak konunun takipçisi olmalıyız. Kamuoyuna saygıyla duyurulur... Mimar ve Mühendisler Grubu MİMARLIK “Mescidler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Gökteki yıldızların yer ehlini aydınlattıkları gibi, onlar da gök ehlini aydınlatırlar. (Heysemi, Mecmeuz-Zevaid 117) CAMİLERİN YAPIMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – 2 (*) MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR A llah yeryüzünü müminlere mescit kılmıştır. İlk mescitten günümüze sadelik ve tevazu ile inşa edilen tevhidin ibadet binaları giderek gelişmiş, geliştirilirken de iç ve dış mekânı kimi zaman tam anlamıyla ihtiyaca müteveccih boyutta inşa edilirken, kimi zaman da bu sadelik ve ihtiyacı karşılamaktan öte bir güç yarıştırmasına, devletin gücünün, cesametinin üç boyutlu ifadesine dönüşmüştür. Günümüzde oldukça abartılı ve gereksiz süslemeli, estetik değerden yoksun ve nispetleri bozuk, ihtiyaçla örtüşmeyen, projesiz ya da ortada dolaşan tip projelerle inşa edilen yapıların çoğunlukta olduğu da bir hakikattir. İyi bir cami projesini, uygun ölçek ve mimari tarzda, çevreye değer katacak anlayışla inşa edebilmek için lüzumlu bazı kurallar aşağıda belirtilmektedir. Temennimiz bu kuralların hayata geçirilerek makul ölçekli ve bütçeli, ihtiyacı karşılayacak cami ve mescitlerin inşa edilmesidir. I. Cami Projesine Başlarken Bir cami projesine başlamak için; • Önce bu hayrın gerçekleştirilmesinde halis niyetle yola çıkacak “müteşebbis heyet”in teşkil edilmesi, • Buna müteakip yapılacak camiin kapasitesine uygun bir “parselin” ayrılmış olması • Caminin tarzı ve ihtiyaç programının oluşturulmasında müteşebbis heyetin yanında gönüllü mimar, mühendis, ilahiyatçı, sosyolog, tarihçi ve sanat tarihçilerinden katkı sağlanmalı, • Son olarak ta finansal kaynağın hazır 20 Mimar ve Mühendis olması ya da taahhüt edilmesi gereklidir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de; "Allah’ın mescidlerini ancak Allaha ve âhiret gününe îman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler i’mâr eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır "(Tevbe,18) buyurmaktadır. Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Kim içerisinde Allah(ın adı) zikredilsin diye bir mescid bina ederse, Allah da ona cennette bir ev bina eder" [Nesâî, Mesacid 1,(2, 31).] buyurmaktadır. II. Cami Projelerini Hazırlayacak Mimarlarda Hangi Hususiyetler Bulunmalı? Dini yapılar sadece yapı malzemeleri ve onları yapıya uygulayacak yapım teknolojilerinden ibaret değildir. Onu yaptıranların niyet ve amaçları taşa toprağa sinerek ibadetle harmanlanır ve eser vücuda gelir. Camileri tasarlayacak mimarların İslam öğretilerini iyi bilen, inanç değerlerini hazmetmiş, İslam mimarisi hakkında yeterli kanaat ve bilgi sahibi olmaları zaruridir. Mimarın tasarımına ruhundan bir şeyler katabilmesi için ibadet eylemlerini yerine getirmesi ve onunla aynileşerek metafizik derinliği içinde hissediyor olması oldukça önemlidir. Geçmişte Müslüman mimarlarca özgün Osmanlı mimarisiyle inşa edilen“Bursa Ulu Camii(1399)”,“Şehzade Mehmet Camii(1548)”,“Süleymaniye Camii(1558)”, “Selimiye Camii(1575)”, “Sultanahmet Camii(1616)” ve “Valide Sultan Camii(Yeni Cami-1663)”lerinde yapılan ibadetten duyulan vecd, huşû ve manevî duygu coşkunluğunun gayrimüslim mimarlarca batı tarzı barok ve ampir üslubuyla tasarlanıp- inşa edilen“Nuruosmaniye Camii”(1755), Nusretiye Camii”(1826),Küçük Mecidiye Camii”(1848), Ortaköy Büyük Mecidiye Camii”( 1853), Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii”(1855), Pertevniyal Valide Sultan Camii” (1871) ve Yıldız Hamidiye Camii”(1886)lerinde yaşanamaması, tasarımcının ruhundan esere bir şeyler katamamasıyla izah edilebilmektedir. Çünkü yapılan her şey inancın sanat ve mimariye yansımasından başka bir şey değildir. Bunlar içinde “Nuruosmaniye Camii’nin revaklı avlusu ve Yıldız Hamidiye Camii’nin hanımlar mahfili"nin kıbleye müteveccih olmayıp, açılı bir şekilde tasarlanması Müslümanların ibadet derinliğinden ve İslâm’ın ruhundan uzaklaşmanın bariz örneklerindendir. Halbuki camilerde bahçe de dahil hemen her şeyin, zemindeki taş döşemelerin dahi kıbleye müteveccih ya da saf düzenine uygun tasarlanması tevhidî mimarinin esaslarındandır. Ayrıca "Yıldız Hamidiye Camii'nin sahın bütünlüğünü ihlâl eden orta yerdeki iki sütunu ile barok ve ampir tarzında yapılan son dönem Osmanlı camilerinin insan ölçeğini bozan devasa pencereleri Osmanlı cami mimari geleneğine ziyadesiyle aykırı bir tutumu yansıtmaktadır. III. Cami Projesi Hazırlanması İçin Gerekli Belge, Bilgi Ve Raporlar Bir cami projesinin hazırlanması için; 1. Talep edilen caminin yapılacağı yere ve mahalli mimari tarza ilişkin bilgiler Projenin yapılacağı ülke, bölge ve şehrin tarihî ve kültürel geçmişine ilişkin mimarlık mirasına dair bilgi, belge, resim, gravür ve fotoğraflar ışığında yapılacak tasarımla ortaya çıkacak eserin bünyesinde evrensel değerlerin yanında mahalli karakteri de barındırması sağlanmalıdır. Teknik ve sanatsal içerikli bu veriler tümüyle tasarımcı mimar tarafından elde edilerek müteşebbis heyete takdim edilmeli ve temel tercihler ortak aklın değerlendirmeleriyle teşkil edilmelidir. 2. Proje Tasarım İlkeleri ve Mimari Tarz Seçimi Proje Tasarım ilkeleri • Bir proje esasen hazırlanmış olduğu arsaya ilişkin konum, yollarla ilişkisi, arazi yapısı, yörenin mimari tarz ve yerel malzeme imkânlarına göre “o arsa özelinde ve yörenin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış olduğundan başka bir yerde aynen uygulanması teknik yönden mümkün değildir. • Bu nedenle cami projeleri sadece esas hazırlandığı arsa için –tekrardan kaçınarak-bir kez uygulanmalı, meslek ahlâkı gereğince ve cami mimarisinin sürekli yenilenip gelişebilmesi için herhangi bir sebep veya şekilde aynen uygulanmak üzere bir başka proje sahibine satılmamalı, bağışlanmamalı, aynen uygulatılmamalı ve seri üretim biçiminde tip proje hazırlanmamalıdır. • Büyük Usta Mimar Sinan inşa ettiği hiçbir eserini aynen tekrar etmeden her seferinde daha da geliştirerek ustalık eseri olan“Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi” şaheserine ulaşmıştır. Mimari Tarz Seçimi Cami tasarımında tercih edilecek mimari tarzın; yörenin tarihî geçmişiyle irtibatlı, iklim şartlarına uygun, toplumun değişen ve gelişen sosyal ihtiyaçlarını karşılayan, yerel malzeme kullanımına imkân veren, finansal imkânları aşmayan ve seçilen yapım tekniklerine uygun olması gereklidir. Bu çerçevede; • Klasik/Neoklasik[1] • Modern • Post-modern • Ultra-modern • Fantastik tarzlardan uygun olanı tercih edilmelidir. [1] Osmanlı /Selçuklu tarzı klasik tasarımlarda geçmişin aynen kopyasını inşa etme yanlışına kapılmadan, günün ihtiyaçları, yeni malzeme ve yapım teknolojileri ile diğer imkân ve şartlar göz önüne alınarak tarihî form ve fonksiyonlar yeniden yorumlanmalıdır. 3. Farklı Büyüklükte ve Özel İhtiyaç Programlı Cami Alternatifleri; • Büyük Ölçekli Cami ve Külliyesi /Selâtin camii (5.000 kişi ve daha fazla kapasiteli) • Üniversite / Şehir Meydanı Sembol Camii (1.000-3.000 kişi kapasiteli) • İlahiyat Fakültesi / İmam-Hatip Lisesi Tatbikat Camii (500-2.000 kişi kapasiteli) • Küçük ve Orta Ölçekli Cami(300-1.000 kişi kapasiteli) • Çeşitli sosyo-kültürel birimlerle beraber tasarlanan Özel Programlı Cami (500-750 kişi kapasiteli) • Mahalle Mescidi (150-300 kişi kapasiteli) Mart - Nisan 2014 21 MİMARLIK • Terminal, Alışveriş Çarşıları ve Site Mescidi (100-150 kişi kapasiteli) • Akaryakıt İstasyonu/Küçük Ölçekli Terminal Mescidi (10-15 kişi kapasiteli) 4. Cami ve yapılacağı yere ait gerekli belge ve bilgiler • Kadastral bilgiler (aplikasyon krokisi, plan örneği, plan kote) • Tapu veya arsa/arazi tahsis belgesi • İmar Durumu • İnşaat İstikamet Rölövesi • Hâkim rüzgâr yönü • Arazi kot kesiti • Arazi Zemin etüt raporu • Varsa parsel üzerinden/yanından geçen enerji nakil hattı koordinatları • Sit alanı içinde olup/olmadığı • Parsel plan örneği üzerine harita mühendisince işlenmiş kıble istikameti • Cami kapasitesi ve bina ihtiyaç programı • Cami arazisinin çeşitli açılardan ve yüksekliklerden mevcut halinin fotoğrafları IV. Cami Projesi Kapsamı a) Proje • Mimari Proje • Statik Betonarme ve Çelik Projesi • Mekanik Tesisat Projesi • Elektrik / Aydınlatma Projesi • Peyzaj Projesi • İç Mekân Düzenleme Projesi • Akustik ve Seslendirme Projesi • Metraj, keşif maliyeti b) İnşaat Yapımı ve Teknik Danışmanlık Hizmetleri • Komple İnşaat Yapımı (Anahtar Teslimi) 22 Mimar ve Mühendis • İnce Yapı ve Doğal Taş Kaplama İşleri • Tezyinat Hat İşleri • Proje Teknik Danışmanlık Hizmetleri V. Mimarlık Kültürümüz Ve Cami Mimarisinin Gelişimi 1. Cami Kavramı; Tanım ve Genel Bilgiler Cami terimi etimolojik olarak Arapça kökenli olup;“dağınık şeyi toplamak, biriktirmek, birleştirmek, elbise giymek, müellif, mürettip” kökünden türemiştir. Arapça "c-m-`a" kökünden türeyen toplayan, bir araya getiren" anlamındaki cami' kelimesi, başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescitler için kullanılan el-mescidü'l-câmi" (cemaati toplayan mescit) tamlamasının kısaltılmış şeklidir, "el-Mescidü'l-câmi'" tabiri, ünlü hadis bilgini Taberâni’nin bir rivayetine göre bizzat Hz. Peygamber tarafından kullanılmıştır. Dinî terim olarak, Müslümanların toplu olarak ibâdet ettikleri mekânlara cami denilmektedir. Kur'ân ve sünnette câmi “mescit” kavramı ile ifade edilmiştir. Mescit; secde edilen yer anlamındadır. İspanya'da yaşayan İslam uygarlığı Endülüs’ten miras kalan ve İspanyolcada cami demek olan ‘mezquita’ sözcüğü Arapça ‘mescid’ kelimesinden gelmektedir. Diğer batı dillerinde cami karşılığı olarak kullanılan “mosque”, “mosquee”,“moschee” vb. kelimeleri mescidin farklı dillerdeki telaffuzundan kaynaklanmaktadır. Tasavvufi bakış açısıyla cami;“gösterişten uzak, sâde ama insanların düşünce ufkunu açan; onlara yararlı bilgiler edindiren; İslâm dinini anlamayı ve gereklerini hakkıyla yaşamayı kolaylaştıran merkezler, insanların sevgi yumağı hâlinde ilmi paylaştıkları; birbirlerinin derdiyle dertlenip, sevinciyle mutlu oldukları; "Allah" zikri ve fikri ile huzur buldukları; hoşgörülü insanların toplantı mahalleri ve İnsanlığın ortak kaderi olan ölüm ötesi yaşam gerçeğine sevgi ve irfan yollu bir anlayışla hazırlanmayı amaç ve hedef edinmiş insanların toplanma mekânları” olarak tarif edilmektedir. Memleketimiz dışındaki İslâm coğrafyasında camiden çok mescit kelimesi daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde cuma namazları ayırımı yapılmaksızın içinde “namaz kılınan yapılar” için yaygın olarak “câmi” adı kullanılmaktadır. Mekân boyutları itibariyle daha küçük yapılara da “mescit” denildiği gözlemlenmektedir. İslâm geleneğinde, özellikle de mahallî farklılıklarıyla birlikte Arap dünyasında insanları toplama, bir araya getirme fonksiyonu itibariyle cuma ve bayram namazlarının kılındığı ve içinde hatibin hutbe okuması için minber bulunan mescitler cami, minberi bulunmayan yani cuma namazı kılınmayan küçük mâbetler ise sadece mescit olarak anılır olmuştur. V.(miladi XI.) yüzyıl İslâm hukukçularından Mâverdîve Ebû Ya'lâ da bu ayırımı açıkça belirtmektedir. Ancak Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve genellikle mezhep imamlarıyla, ileri gelenlerinin kabirlerinin bulunduğu camilere de mescit denilmektedir. Osmanlılar döneminde padişahlar, vâlide sultânlar, şehzâdeler tarafından kişisel servetleriyle inşa ettirilen, iki minaresi(nadiren ikiden fazla) ve hanedan ailesinin emniyetle namaz kılabilmesi için “hünkar mahfili” ve bazılarında “hünkâr kasrı” olan, sürekli açık bulundurulan, büyük camilere "selâtin camileri", vezirler ve diğer devlet ricali tarafından yaptırılan orta büyüklükteki camilere bânisinin adına izafeten sadece “cami”, küçük olup minber bulunmayanlara da“mescit” denilmiştir. Mescitlerin cuma namazı kılınan camiye tahvili ise berat ve izinle olmaktaydı. "Namaz kılınan yer" demek olan musalla, Hz. Peygamber döneminde bayram ve cenaze namazı kılınan yerler için kullanıl- mıştır. Yol boylarındaki üstü açık mescitlere ise Farsçada namazgâh denilmiştir. Geleneksel bir camide; dış avlu, harem (revaklı avlu), harim (sahın/kubbe altı/ haremsaray), yan ve arka sahınlar, hanımlar mahfili, hünkâr mahfili, müezzin mahfili, son cemaat mahalli, imam-müezzin odası, kütüphane, itikâf odası, minare, mihrap, minber, vaaz kürsüsü, mihrabiye, hazîre ve şadırvan bölümleri yer almaktadır. Günümüzde camilere engelli erişimini kolaylaştırıcı tasarımlar yapılmakta, ihtiyaca göre ilave olarak bayanlara ait ibadet ve sosyal hizmet alanları, derslikler, çok amaçlı salon, aşevi, gıda ve eşya bağış birimleri, sanal kütüphane ve internet erişim birimleri, sağlık kabini gibi mekânlar eklenmektedir. VI. Cami Ana Bölümleri Osmanlı Camileri genellikle 4 ana bölümden müteşekkildir. 1. Muhavvata da denilen “Dış Avlu” 2. Harem/İç Avlu / Revaklı Avlu 3. Harim/Ana İbadet Mekânı /Haremsaray/Merkez Sahın 4. Son Cemaat Mahalli • Muhavvata/Dış avlu; Caminin bahçesini içermekte olup, revaklı avlu ve sahını çevreleyen, etrafı pencereler açılmış taş duvarlarla çevrilmiş ve pencerelerine lokma demir parmaklıklar takılan en dıştaki avludur. Bu avluya girişi sağlamak için çeşitli yerlerine kapılar açılmıştır. Bu dış avlular Selatin Camilerinde çok büyük olup, peyzaj düzenlemesi yapılmış toprak zeminli, ağaç ve yeşilin çeşitli renkleriyle bezenmiş bahçesi ve taş döşeli yaya yolları yer almaktadır. Muhavvata da denilen dış avluda bazı camilerde önemli manevi şahsiyetlerin türbe ve mezarların yer aldığı “hazire”ler bulunmaktadır. Ayrıca cami bahçesinde camiye bitişik veya ayrık abdestlikler ile kıble tarafında olmamak kaydıyla bay ve bayan tuvaletleri bulunmaktadır. Abdestlik ile tuvalet yan yana yapılmayacağı gibi, erkeklerde istibra sağlanması için imkânlar dahilinde yekdiğerine 25 m (40 adım) mesafede konumlanmaktadır. • Harem/İç Avlu/Revaklı Avlu; Cami binasına bitişik ve giriş istikametinde, iç tarafında sütunlar üzerine oturan revaklar yer alan, tabanı mermer döşeli ve etrafı pencereli yüksek duvarlarla çevrili kısımdır. Revaklari avluyu dört tarafından çepeçevre kuşatır ve yüksekçe bir seki şeklinde olup zeminden yüksektir. İç avlunun ortasında cemaatin abdest alması için yapılmış bir şadırvan bulunur Avlu revaklarının cami ile birleşen taraftaki kısmında ise“son cemaat mahalli” bulunmaktadır. İç avlunun ekseni ile cami içinin ekseni aynı istikamette olup, mihraptan geçen bu eksenin iç avlu duvarında bir kapı bulunur. Bu kapıya "cümle kapısı" denir . Bundan başka Selçuklu’da ortada yer alan Osmanlı’da ise iç avlunun sağ ve sol yanlarında, esas mekâna yakın kısımlarında da birer kapı vardır. Bunlara da "koltuk kapı" denir. Haremsaraya (merkez sahına) revakların binaya bitişik olan kısmının merkezinde yer alan büyük ana kapıdan girilir. Bu kapının bulunduğu cami duvarının iç avluya bakan yüzünde, kapının sağında ve solunda son cemaat yerinde namaz kılanların kullanması için birer “mihrap nişi”(mihrabiye) vardır. Yine bu duvar üzerinde avluya çıkmalı balkon şeklinde müezzinlerin kamet veya tekbir getirdiği yer manasına gelen mahfillere de "Mükebbire" (Me’zene) denir. • Harim/Ana İbadet Mekânı/Sahın; Caminin içi, ana kubbe altı ve yanlarında sahınları yer alan, namaz kılmaya tahsis edilen ve halı kaplı olan ana ibadet mekânına “harim (merkezi sahın/ sahın)”denilmektedir. Harim Allah’la O’nun kulu arasında manevî rabıtanın kurulduğu mahal olması sebebiyle caminin en önemli kısmıdır. Namaz dışında eğitim ve öğretim faaliyetlerine açık olmakla birlikte, diğer mahallere nispetle cami âdâbına uygun hareket edilmesi en elzem olan bir mahâldir. Camiler Allah’ın kur’an-ı kerimdeki (Bakara,143-144)emri gereği Mekke’ye/Kâbe istikametine mütevveccih olarak inşa edilirler. Merkezî ana kubbe mimari üslûp ve ebadına bağlı olarak genellikle dört fil ayağı ve sütunlar üzerine oturur. Merkez sahının iki yanında bir basamak yüksekliğinde yan sahınlar, kapı tarafında arka sahın ve cemaatin bazen bunlara dış avludan doğrudan girebileceği kapılar yer almaktadır. Bazı büyük camilerde yan ve arka sahınların üzerinde mahfil katı, “hanımlar mahfili,fevkaniye veya tabaka” diye tabir edilen ikinci bir kat daha bulunur. Bu tabakaların padişahlara ayrılmış ve dışarıdan ayrı bir kapı ve merdivenle çıkılan kısımlarına "Hünkar Mahfili" denir. İlk Osmanlı camilerinde merkezi sahının ortasında genellikle bir fıskiye bulunurdu. Bu fıskiyenin üstünde veya merkez sahının herhangi bir yerinde yüksekçe bir "Müezzin Mahfili" yer alırdı. • Son Cemaat Mahalli: Namaza sonradan gelenlerin cemaate katılmalarını sağlamak veya namaz vaktinden sonra gelenlerin saflar teşkil ederek namaz kılabilmeleri amacıyla yapılan, giriş kapısı önündeki avludan zemince daha yüksek, revaklı, üstü kubbe ile örtülü bölümlere “son cemaat mahalli” adı verilmektedir. Sahın ile iç avlu arasında olan ve caminin sahın kısmından bir duvarla ayrılmış bulunan üstü tonoz veya küçük kubbelerle örtülü, caminin eninde revaklı uzunlamasına konumlanan bu mahaller bazen caminin içinde de yer alabilir.Son cemaat mahalli Osmanlı camilerinde “sahın” denilen asıl namaz kılma alanına avludan girilen kapının iki yanında kalıp, avluya bakan revak altı mekanı olup zemini avlu döşemesinden yarım Mart - Nisan 2014 23 MİMARLIK çay/nargile salonu, şark odası, misafirhane, seminer salonları) 5. Bay/bayan tuvaletleri 6. Bay/bayan duş(birer adet) 7. Bay/bayan abdesthaneler 8. İmam-Müezzin daireleri 9. Dernek Yönetim Odası 10. İlk Yardım Odası 11. Cenaze namazı mahalli/Musalla Taşı 12. Çocuk oyun parkı 13. Fıskiyeli havuz 14. Kameriyeler 15. Peyzaja uygun ağaç, yeşil ve çiçeklendirme alanları, yürüyüş yolları 16. Oturma bankları/oturma grupları 17. Bağış ve Yardım Toplama Standı 18. Otopark (oto ve bisiklet için) 19. Bahçe temizlik ve malzeme odası 20. Jeneratör odası 21. Su deposu 22. Zemin suyu toplama kuyusu metre kadar yüksektedir. Bazı son cemaat mahallerinde sağ ve sol tarafta birer mihrabiye bulunur. VII. Osmanlı Camileri • Selatin Camiî: Padişah ya da ailesi adına yaptırılmış camilere denir. Beyazıd Camii, Fatih Camii, Süleymaniye Camii “Selatin Cami” örnekleridir. • Zaviyeli Cami: Osmanlıların ilk dönemlerinde gezgin dervişlerin barınma sorunlarını çözen çok maksatlı camilere denir. “Tabhaneli Cami”, “Çok İşlevli Cami”, “Ters T Planlı Cami” gibi isimleri de vardır. Bursa’da Yeşil Cami ve Muradiye; İstanbul’da Mahmut Paşa ve Murat Paşa camileri bir ana cami mekanına eklenmiş yan mekanlardan oluşur.Çok işlevli Cami modeli 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra artık uygulanmaz olmuştur. • Ulu Cami: Bursa’daki Ulu Cami’yi andıran çok kubbeli camilerin tipine verilen addır. Bu camilerin kökeni ilk dönem İslam mimarisinin payeler ve sütunlar üzerine oturan düz dam ile örtülü avlulu camilerine dayanmaktadır. Bu camilerin sıcak ülkelerde açık bırakılan avlusu, Anadolu’da küçültülerek caminin içine alınmış ve cami her yanıyla dışarıya kapatılmıştır. Selçuklular zamanında bu çeşit camiler düz dam ile örtülürken, Osmanlılarda çok sayıda kubbe kullanılmış ve ilk kez abidevî bir mekân ortaya çıkmıştır. Her şehirde görülen Ulu Camiler cuma namazlarının kılındığı yerlerdir. Bu camiler bulunulan yerin Müslüman yurdu olduğunun en büyük ifadesi sayılırdı. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde Anadolu'nun dört bir köşesinde sultanların insanlara güven vermek, dini vecibelerini yerine getirmelerine yardımcı olmak, komşularına mali ve askeri güçleri ile kültürel ve mimari zenginliklerini göstermek amacıyla inşa ettirdiği ulu camiler, bugün ibadet işlevinin dışındaki yönleriyle pek hatırlanmamaktadır. Diyarbakır, Bursa ve Divriği Ulu Camii bunların önemlilerindendir.'Câmi-i kebîr' olarak da isimlendirilen ulu câmiler, inşa edildiği beldede yaşayan halkın cuma ve bayram namazını bir arada kılmasına imkân verecek şekilde tasarlandığından, yapıldığı dönemin şartlarına göre olabildiğince büyük inşa edilmiştir. Çoğunun etrafına türbeler, hanedan mezarları (hazire), 24 Mimar ve Mühendis medrese, imaret ve hamamlar inşa edilmiştir. Ulu câmiler, taştan veya taş-tuğla karışımından sağlam bir şekilde inşa edilerek, şehirlerin ortasına, yüksek duvarları, minaresi, taç kapısı ve kubbesi ile âdeta hürriyetin bir sembolü olan bayrak gibi dikilmişlerdir. • Çok Ayaklı Cami: Namaz kılınan alanın çatısını taşımak için eş aralıklı dizilmiş çok sayıda sütundan yararlanılan bir örtü sistemine sahip cami plan tipidir. (Kûfe Ulu Camii, Basra Ulu Camii, Sivas Ulu Camii, Silvan Ulu Camii, Bursa Ulu Camii …) • Mescit: Cami-mescit ayırımı yalnız Türkiye’de vaki olup diğer İslam ülkelerindeki mescit sözcüğü Türkçedeki cami karşılığı olarak kullanılır. Memleketimizde geçmişte içinde minbersiz tek mekânlı ibadet yapıları mescit olarak adlandırılırken günümüzde tümünde minber mevcut olup Cuma namazı kılınmaktadır.Camiler semt ölçeğinde hizmet verirken mescitler mahalle ölçeğinde ihtiyacı karşılarlar. VIII. Günümüz Camilerinde Bulunması Gerekli Mekânlar A. Bahçe / Dış Avlu 1. Revaklı Avlu 2. Şadırvan 3. Sebil 4. Bay/bayan sosyo-kültürel tesisler( büfe, B. Zemin Kat 1. Son Cemaat Mahalli 2. Harim/Merkezi sahın/ana ibadet mekânı 3. Yan ve Arka Sahınlar 4. İmam ve Müezzin Odaları 5. Kütüphane 6. Hanımlar Namaz Kılma Mahalli 7. Çocuk bakımı, emzirme ve oyun odası 8. Kur’an eğitim/öğretim sınıfları 9. Kat temizlik odası 10. Işık/ses kumanda odası C. Mahfil Katı 1. Hanımlar Mahfili 2. İtikâf Mahalli(İtikâf odaları) 3. Yüksek Güvenlikli Özel Mahfil 4. Kat temizlik odası 5. Yangın Merdiveni 6. Asansör D. Bodrum Kat 1. Rezerv namaz kılma mahalli/Çok Maksatlı Salon 2. İlk yardım odası 3. Malzeme depoları 4. Tesisat Odaları(Elektrik ve mekanik) 5. Afet acil yardım istasyonu 6. Kat temizlik odası (*) İlki dergimizin 75.sayısında yayınlanan yazımızın ikincisini yayınlıyoruz. Mart - Nisan 2014 25 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ 26 Mimar ve Mühendis demokrasİnİn özü YEREL YÖNETİMLER Yerel yönetim dediğimiz zaman otomatik olarak geniş çaplı bir örgütlenmeden bahsetmiş oluruz yani her grubun ya da cemaatin kendini yönetmesi için gerekli olan bir örgütlenme. Türkiye’de köy toplumları ile başlayan bu yerel yönetim örgütlenmeleri, ulusal yapının ayrılmaz bir parçası olarak, yurttaşlara en yakın yönetim kademesi olduğunu ve bu nedenle, yurttaşların yaşama koşullarıyla ilgili kararların alınmasına katılmalarını sağlamak ve toplumsal gelişmenin hızlandırılması konusunda onların bilgi ve yeteneklerini seferber etmek bakımlarından en elverişli konumda bulunduğunu göz önünde BULUNDURmalıdır. Mart - Nisan 2014 27 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YEREL YÖNETİMLER Yerel yönetimlerin varoluşunun siyasal gerekçesinin özünde demokrasi yatar. Buna rağmen günümüzde en çok suistimal edilen kuruluşların başında da yine yerel yönetimler gelmektedir. Siyasal anlamda her ne kadar demokrasi inancıyla ortaya çıkmış olsalar da merkezi idare karşısındaki güçsüzlükleri yerel yönetimlerin gerektiği gibi çalışmasına engel olabilmektedir. G ünümüz toplum yaşamının en önemli özelliklerinden birisi, toplum halindeki yerleşme birimlerinden olan kentlerin giderek büyümesidir. Sanayi devrimini izleyen dönemlerde, göçler şeklinde ortaya çıkan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızlanarak artan kentleşme hareketi inanılamayacak boyut ve etkilere sahip olmuştur. Kentleşmenin bu boyutu yerel yönetimlerin de önemini artırmıştır. Çünkü kentleşmenin ulaştığı boyutlar tahminleri alt üst etmiştir diyebiliriz. Toplum yaşantısı açısından ürkütücü yönleri de bulunmaktadır. İvedi bir şekilde çözülmesi gereken, iktisadi, sosyal, teknik ve mali nitelikteki birçok problemi de barındırmaktadır. Yerel yönetimler, ülke sınırları içinde yerleşik olan değişik büyüklükteki köy, kasaba ve kent gibi yerleşim yerlerinde yaşayan başta insan olmak üzere tüm canlıların ortak ve 28 Mimar ve Mühendis yerel nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla belli bir hukuk düzeni içinde oluşturulmuş anayasal kuruluşlardır. Yerel yönetimler halka en yakın birimler olmaları ve yerel halkın ihtiyaçlarını yerinde tespit etmeleri sebebiyle hizmet üretiminde önemli bir yere sahiptirler. Yerel yönetimler, gerek demokratik hayatta oynadıkları roller, gerekse kamu hizmetlerinin halka sunulmasında ve erişiminde yüklendikleri fonksiyonlar sebebiyle yerel halkın yönetime katılmasının ilk aşamasıdır. Yerel yönetimlerin kuruluş yasalarıyla tanımlanmış bütün görevleri, kendileri tarafından yerine getirilmesi esası kabul edilmiştir Yerel yönetimlerin sayıca fazla olmasından ziyade niteliklerinin ve hizmet kapasitelerinin artırılmasına yönelik yapılacak düzenlemelerin yerel demokrasinin güçlenmesine yarar sağlayacağı gibi merkezi hükümetlerin yükünü de azaltacağına en azından azaltması gerektiğine inanmak gerekmektedir. “Sosyal devlet” fikrinin önem kazanması ile merkezi idare ve mahalli idareler arasındaki görev paylaşımı yeniden düzenlenmiş; merkezi idare tarafından yerine getirilen bazı hizmetler belediyelere devredilmiş ya da belediyelerce yürütülen bazı hizmetler merkezi idare tarafından üstlenilmiştir. Uygulamada yerel yönetimlerin görevlerini istenilen düzeyde ifa edememesi nedeniyle Yerel yönetimler, gerek demokratik hayatta oynadıkları roller, gerekse kamu hizmetlerinin halka sunulmasında ve erişiminde yüklendikleri fonksiyonlar sebebiyle yerel halkın yönetime katılmasının ilk aşamasıdır. yeniden yapılandırılmaları gereği kaçınılmaz olmuş ve buna yönelik arayışlar, hemen her ülkenin gündeminde önemli bir yer tutmuştur. Kamu, özel ve sivil işbirliği pratiklerini uygulayabilme önemli bir konudur. Siyasi erk merkezde tek karar verici ve yürüten olmamalıdır. Yerel yönetimlerin kapasiteleri geliştirilmediğinde, gerek yerel gerekse merkezi yönetimine yabancılaşma ve güvensizlik kaçınılmazdır. Sorunların çözümünde dayanışma, aktif katılım ve özellikle kurumlar arası işbirliği önem taşımaktadır. Bu bağlamda başta üniversitelerimiz olmak üzere, toplumun diğer yapısal unsurlarına çözümleyici roller düşmektedir. Yerel yönetimlerde etkinlik, sosyal adalet ve tarafsızlık, bu idarelerin görevlerini yerine getirebilecek düzeyde gelir kaynaklarına sahip kılınması ile sağlanabilir. Genel eğilim, yerel yönetimlerin kendi öz sorumluluk alanlarında etkin, verimli ve özerk kuruluşlar haline getirilmesi yönündedir. Mart - Nisan 2014 29 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YEREL SEÇİMLER VE ADAYLIK SÜREÇLERİNİN DEMOKRASİYE KATKILARI Av. Derya Yanık Gaziosmanpaşa ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Biz, bu yazımızda yerel seçimler ve bu süreçlerdeki adaylık pratiğinin, demokrasiye katkılarını incelemeye çalışacağız. Söze, “insanlık tarihi, kendisine en uygun yönetim biçimini aramakla geçmiştir.” diyerek başlamak kanaatimizce yanlış olmayacaktır. T arihin başlangıcından bu yana insanlık, kabile toplumları, site devletleri, monarşiler, meşruti monarşiler, oligarşik yönetimler vb. çeşitli yönetim biçimlerini uzun ve bazen kanlı- mücadelelerle tecrübe ettikten sonra modern zamanlara geldiğimizde nihayet demokraside karar kılmıştır. Demokrasi, kavram olarak her ne kadar Yunanca “dimokratia” sözcüğünden türemiş ve Antik Yunan’daki demokrasi uygulamalarına göndermelerde bulunuyor ise de, Antik Yunan’ın seçkinler demokrasisi ile günümüz demokrasisi arasında kıyas kabul etmeyecek bir ontolojik farklılığın olduğu da izahtan varestedir. Her ne kadar “demokrasi”nin anlamı ve tanımı konusundaki tartışma hala sürüyorsa da; “demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir” şeklindeki tanım genel kabul görmüş olanıdır. Demokrasilerin ortak özelliği “halk”a dayanmasıdır. Ancak, tarih içinde “halk” ile kimlerin kastedildiği hususunda da muhtelif görüş ve uygulama farklılıklarının olduğunu belirtmek gerekir. Demokrasi, anayurdu Eski Yunan'daki filozoflar Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" 30 Mimar ve Mühendis gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. (Aradan geçen 3000 yıldan fazla zamana rağmen hala “çobanın oyuyla eşit oya sahip olma kompleksinin devam etmesine bakarak demokrasinin yolunun daha epey uzun olduğunu söyleyebiliriz.) Nitekim Antik Yunan demokrasisinde kadınlar, köleler ve o site devletinde doğmamış olanlar demokratik haklara sahip değildir. Demokrasinin uygulama pratikleri ve halkın demokratik haklarını kullanma biçimlerini uzun uzadıya anlatmak bu yazının konusunu da kapsamını da aşar. Biz burada sadece, ülkemizde “temsili demokrasi” modelinin uygulandığını belirtmekle yetineceğiz. Temsili demokrasi, halkın demokratik haklarını seçtiği temsilciler (meclis, parlamento, senato vb) eliyle kullanmasıdır. Burada, ülkemizin demokrasi tarihine kısaca atıfta bulunmak gerekliliğine inanıyoruz. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada, “demokrasi”nin öncülü olarak “özgürlük” hareketlerini kabul etmek mümkündür. Tanzimat Fermanı’yla başlayan tarihsel süreç, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizin kuruluşuyla başka ve yepyeni bir evreye girmiştir. 1923’ten 1950’ye kadar geçen sürede tek parti iktidarı ile siyasi hayatını idame ettiren Türkiye, 1950 yılında ilk kez çok partili siyasal “demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir” sisteme geçmiştir. (Bu meyanda, Serbest Fırka ve 1946 seçimlerinde sonuca ulaşmayan çok partili seçim denemesini inceleme dışında tutuyoruz.) Nitekim uluslararası siyasetin de baskılamasıyla, ülkemizde, 1950 yılında çok partili sisteme geçilebilmiştir. Ne var ki yerleşik statükonun bu geçişi çok da içselleştiremediğini; halkın teveccüh ettiği her siyasal hareketi, darbe, muhtıra, post-modern darbe vb. çeşitli hukuk ve demokrasi dışı yollarla ortadan kaldırmaya çalıştığını biliyoruz. Bu hukuk dışı müdahalelerin bir kısmına bizler de tanık olduk. Genelde seçimler ve özelde yerel seçimler, ülkemizde, halkın kendi iradesine sahip çıktığı, siyasal sisteme ve/veya yönetici iradeye deyim yerindeyse “manifesto” sunduğu dönemlerdir. Yerel seçimleri, türdeşlerinden ayıran bazı özellikleri vardır. Bu farklılıkların öne çıkanları, yerel yöneticinin seçmen nezdinde diğer seçilmiş olanlara göre daha geniş bir temas ve tanınırlık oranına sahip olması, adaylık sürecinde doğrudan ve interaktif iletişime geçmesi, halkın yerel yöneticiyle seçildikten sonra da sürekli temas imkanının bulunması, yerel yöneticinin ürettiği (ya da üretmediği!) her türlü hizmetin halkın günlük yaşamında kısa sürede etkisinin görülmesidir. Böyle olduğu için, halk, yetki ve görev alanında olsun olmasın her türlü talep ve beklentisini yerel yöneticiye yöneltmekte beis görmemiştir. Malum olduğu üzere, “Sana Belediye baksın!” sözü günlük yaşamda epey yaygınlık kazanmıştır. Yakın zamana kadar hal böyle iken, son yıllarda kurumların şeffaf ve ulaşılabilir hale gelmesiyle yerel yönetimlerin yükleri bu anlamda bir parça hafiflemiştir. Özellikle kırsalda, hala yerel yönetimlerden beklentilerin yüksekliğini kabul etmek zorundayız. Ancak bu durum, yerel yöneticiler için fırsattır. Halkın talep yoğunluğu ve çeşitliliği yerel yöneticiyi ayırıcı ve rakiplerinden öne çıkarıcı özelliği de içinde barındırmaktadır. İyi bir yerel yönetici, bizim yukarıda açıklamaya çalıştığımız beklenti ve talep yoğunluMart - Nisan 2014 31 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ğunu, seçmeniyle arasında bir avantaj ve iletişim biçimine dönüştürme potansiyelini de taşıyan/uygulayan yöneticidir. Yukarıda arz etmeye çalıştığımız Yerel Seçimleri türdeşlerinden ayıran farklılıklardan yola çıkarak, seçim ve adaylık sürecinin; 1) Bir önceki dönem de seçilmiş ve tekrar aday olan siyasi için, geride bıraktığı dönemin “ibra” ve “onanması”, 2) Adayın yönetme stratejisi hususunda seçmeni ikna çabalarına sahne olması, 3) Adayın hizmet ve projelerini anlatması, interaktif iletişimle seçmenin talep ve beklentilerini öğrenmesi, 3) Proaktif yönetim için veri tabanı oluşturması olduğunu söyleyebiliriz. Madde içeriklerini biraz daha açacak olursak; Hali hazırda yerel yönetici (Belediye Başkanı veya Meclis Üyesi) olan siyasi, tekrar adaylık döneminde, geride bıraktığı seçim döneminin halk nezdinde nasıl değerlendirildiğini, memnuniyet sağlayıp sağlayamadığını, halkın kendisini onayla32 Mimar ve Mühendis yıp onaylamadığını da görmüş olacaktır. Biraz daha teknik bir ifade ile halk, siyasi ibra sağlayacaktır. Yine, her seçim dönemi bir ikna çabasıdır esasında… Aday, halkı, talip olduğu görevi yapabileceğine, rakiplerinden daha iyi yapabileceğine ikna etmeye çalışır. Bu ikna çabası, seçmen profiliyle doğrudan ilintilidir. Kimi zaman yönetim stratejisi, seçmenle devam edecek iletişimin boyut ve biçimi anlatılırken, kimi zaman da seçmenin kısa, orta ve uzun vadeli beklentilerini nasıl karşılanacağının anlatılması önem kazanır. Üçüncü olarak, aday, seçmen huzuruna kendi hazırlığını yapmış olarak çıktığı halde, seçim çalışmaları ve adaylık sürecini bir yandan da seçmenin gerçek ihtiyaç ve beklentilerini öğrenmek, seçmenin bunları ifade etmesine zemin hazırlamak olarak kullanır. Yukarıda arz etmeye çalıştığımız üzere, yerel seçimlerde adaylar çoğunlukla seçmen nezdinde daha “tanıdık” ve “yakın” adaylardır. Hal böyle iken aday ve seçmen beklentilerinde büyük ölçüde örtüşme sağlanacağını varsaysak dahi, adaylık süreci, aday açısından seçmenle doğrudan ve yoğun temas nedeniyle veri tabanının, hizmet ve proje taslaklarının sağlamasını yapma imkanı da sunar. Son olarak proaktif adaylık kavramını da örneklemek gerektiği kanaatindeyiz. Her seçim dönemini bir periyot aralığı kabul edecek olursak, son birkaç döneme kadar yerleşik algı, adayların halkın talep ve beklentilerine uygun hizmet görmesinin, somut ve tespit edilebilir ihtiyaçlara cevap vermesinin yeterli olacağı şeklindeydi. Ancak, kentleşmenin doğurduğu doğal sonuçlar, ülkemizde göç olgusunun hala devam ediyor olması, genç nüfus oranının çokluğu gibi çeşitli etkenler yerel yöneticileri proaktif davranmaya zorlamaktadır. Adaylık süreçleri proaktif veri tabanını oluşturmak için en verimli dönemlerdir. Aday, seçim çalışmaları süresince seçmenin yaş, cinsiyet, demografik ve kültürel özellikler, eğitim, sosyal yapı ve benzeri her türlü kişisel ve toplumsal özelliklerini öğrenerek, yönetmeye talip olduğu süreçte karşısına çıkacak yeni durumları öngörebilir. Örneğin, seçmen yaş profiline, çocuk sayısına göre yönettiği mahalde yeşil alan, park, sosyal mekan vb. ihtiyaçların neler olacağını planlaması ve icra etmesi mümkündür. Seçim ve adaylık süreçleri, siyasilerin “agora meydanı”dır. Bu meydanda kendini iyi ve doğru ifade eden ipi göğüsleyecektir. Yerel seçimlerde adayların değerlendirilmesi aşamasında, her bir seçmen, kendi kişisel, sosyo-kültürel, ekonomik, toplumsal özelliklerine göre birbirinden farklı kriterler kullanacaktır. İşte biz bu değerlendirme sürecine, adaylık ve seçim çalışmalarının demokrasiye katkısı diyoruz. Zira demokrasi tam da bu sürecin sonunda sandıktan zuhur eden sonuçtur. Bu vesile ile yaklaşan yerel seçimlerde - oluşturulmaya çalışılan her türlü kaos ortamına rağmen - seçmen iradesinin tam ve doğru olarak sandığa yansımasını; ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ederim. Mart - Nisan 2014 33 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ BELEDİYE MECLİSLERİNDEKİ KARAR ALMA SÜRECİNDE KOMİSYONLARIN ROLÜ Doç. Dr. Tarkan Oktay İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yerel yönetimlerde halkın seçimi ile oluşan meclislerin, toplumdaki kesimleri ne derecede temsil ettiği, yerel siyaset bağlamında temel tartışma alanını oluşturmaktadır. Bu tartışmanın iki yönü vardır. İlki, tüm boyutları ile seçim sürecinin toplumsal kesimlerin meclise optimal düzeyde yansımasını sağlamaya elverişli olup olmadığıdır. İkincisi ise, meclisteki temsilcilerin aldıkları kararlar üzerinde hangi iradenin ne düzeyde etkili olduğudur. Temsil ettikleri halkın iradesi mi, yoksa halkın iradesinin önüne geçen oligarşik grupların, bürokratik yapıların veya çıkar gruplarının iradesi mi? D emokrasi açısından temsilcinin seçmenleri ile aynı özellikleri taşımasından daha çok, temsil ettiği kesimin taleplerine duyarlı olması ve onların kamu yararı çerçevesindeki çıkarlarını savunması daha önemlidir. Yerel siyaset, yerel düzeydeki toplumu bağlayıcı karar alma süreçlerine ilişkin, siyasal sistem içindeki unsurların rolleri ve süreci etkileme çabalarının bütünü olarak tanımlanabilir. Kentlerde yerel siyasetin odağında belediyeler yer almaktadır. Yerel düzeydeki siyasal karar alma mekanizmasını oluşturan belediyeler, bu durumun bir sonucu olarak siyasal mücadelenin de odak noktasında bulunmaktadır. Belediyenin yönetimini elde etmek, belediyenin kendi çıkarları doğrultusunda karar almasını ve uygulamasını sağlamak, belediyenin yürüttüğü yerel düzeydeki kaynak ve değer dağıtımı sürecini etkilemek bu siyasal mücadelenin temel noktalarını oluşturur. Belediye meclisleri yerel siyasetin odağında yer alırken, komisyonlarda belediye meclisindeki karar alma sürecinin odağında yer almaktadır. Belediye Kanunu’na göre nüfusu 10.000 ve aşağı olan belediye meclislerinde komisyon kurulması isteğe 34 Mimar ve Mühendis bağlıdır. İl ve ilçe belediyeleri ile nüfusu 10.000'in üzerindeki belediyelerde plan ve bütçe komisyonu ile imar komisyonunun kurulması zorunludur. Diğer alanlarda komisyon kurulması ise meclisin isteğine bırakılmıştır. Belediye meclisi, üyeleri arasından en az 3 en fazla 5 kişiden oluşan komisyon kurabilir. Büyükşehir belediye meclisleri için komisyon üye sayısı en az 5, en çok 9 olarak belirlenmiştir. Meclis ihtisas komisyonu üyeleri, seçildikten sonra ilk toplantılarında kendi aralarından bir başkan ve bir başkan vekili seçer. Komisyon, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. Belediye meclislerindeki meclis komisyonlarından bazıları şu şekildedir: İmar, Plan ve Bütçe, Eğitim ve Kültür, Gençlik ve Spor, Tarife ve Esnaf, Çevre ve Sağlık, Hukuk, Sosyal Hizmetler, Ulaşım ve Trafik, Dış İlişkiler, Halkla İliş- kiler, Doğal Afet. Ayrıca, belediyenin bir önceki bütçe yılına ait gelir ve giderleri ile bunlara ilişkin hesap kayıt ve işlemlerin denetlenmesi amacıyla denetim komisyonu kurulmaktadır. Belediye meclisi gündeminde gelen imar ve bütçe ile ilgili konularda karar alınabilmesi için konunun komisyonda görüşülmesi zorunlu tutulmuştur. İmar ve bütçe ile ilgili gündem maddesi önce ilgili komisyona havale edilir. Komisyonda görüşüldükten sonra ortaya çıkan görüş rapor halinde meclise sunulur. Komisyon raporundan sonra meclis o konuda karar alabilir. İmar ve bütçe dışındaki konuların komisyonlara havale edilmesi ve komisyonlarda görüşülmesi ise zorunlu değildir. Meclis üyeleri tarafından istenirse ilgili komisyona havale edilebilir. Gerektiğinde bir konu meclis başkanınca birden fazla komisyona da havale edilebilir. Meclis dışında belediye başkanı ya da başka bir makam, görüşül- Marmara Bölgesinde 95 belediyedeki 512 komisyon üzerinde yapılan bir araştırmada meclis komisyonu üyeleri ile ilgili ilginç verilere ulaşmak mümkündür. Komisyon üyelerinin % 49.4’Ü lisans ve üstü eğitime sahiptir. İkinci ağırlıklı dilimi % 25 ile lise mezunları oluşturmaktadır. % 11’lik ilkokul mezunu üyenin varlığı da dikkat çekicidir. MECLİS İhtisas komisyonu üyeleri, seçildikten sonra ilk toplantılarında kendi aralarından bir başkan ve bir başkan vekili seçer. Komisyon, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. Mart - Nisan 2014 35 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Üyelerin Gündem Önerisi Belediye Başkanının Gündemi Belirlemesi Meclis Toplantısı İhtisas Komisyonları Meclis Kararı Belediye Başkanı Mülki İdare Amiri Belediye Meclis Kararı Süreci Karar Alma Süreci Üzerinde Etkili Belediye Dışı Unsurlar Baskı Grupları Belde Halkı Belediye Birlikleri Cemaatler Ekonomik Seçkinler Etnik Gruplar Hemşeri Dernekleri Hükümet Üyeleri Kanaat Önderleri Kent Konseyi Üyeleri Mahalle Muhtarları Medya Merkezi Yönetim Bürokrasisi Meslek Örgütleri Milletvekilleri Önemli Aileler Sivil Toplum Örgütleri Siyasi Parti Teşkilatları Spor Kulüpleri Uluslararası Örgütler 36 Mimar ve Mühendis mek üzere bir konuyu meclis komisyonuna havale edemez. Belediye meclisi, ihtisas komisyonlarının raporları doğrultusunda karar almak zorunda değildir. Komisyon raporları alenîdir, çeşitli yollarla halka duyurulur. Komisyon raporları, isteyenlere belediye meclisi tarafından tespit edilecek bedel karşılığında verilir. Komisyon toplantılarına meclis üyeleri dışında resmi ve sivil çeşitli kurum temsilcilerinin ve uzman kişilerin katılımı sağlanarak görüşlerini aktarmalarına imkan tanınmıştır. Mahalle muhtarları ve ildeki kamu kuruluşlarının amirleri ile ildeki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, sendikalar ve gündemdeki konularla ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcileri komisyon toplantılarına katılabilecek kişiler olarak kanunda belirtilmiştir. Ancak, bu önemli katılım mekanizmasının uygulamada meclis komisyonları tarafından etkin kullanılmadığı görülmektedir. Marmara Bölgesinde 95 belediyedeki 512 komisyon üzerinde yapılan bir araştırmada meclis komisyonu üyeleri ile ilgili ilginç verilere ulaşmak mümkündür. Komisyon üyelerinin %49.4’ü lisans ve üstü eğitime sahiptir. İkinci ağırlıklı dilimi %25 ile lise mezunları oluşturmaktadır. %11’lik ilkokul mezunu üyenin varlığı da dikkat çekicidir. Sadece büyükşehir belediye meclislerindeki komisyonlara bakıldığında lisans ve üstü mezunların oranının %70 gibi yüksek düzeye ulaştığı görülmektedir. Belediye meclislerinin temel komisyonu olan imar komisyonlarının eğitim profili nispeten orta düzeylerdedir. Lisans ve üstü eğitimde imar komisyonu %57.6’da kalmaktadır. İmar komisyonundaki ilkokul ve ortaokul mezunlarının oranı (%20.2) da birçok komisyondan yüksektir. Buna karşın sadece büyükşehir belediyelerine bakıldığında imar komisyonlarında lisans ve üstü mezun oranının %92 gibi çok yüksek bir düzeye sahip olduğu görülmektedir. Komisyon üyelerinin meslekleri genel olarak incelendiğinde en fazla görülen ilk beş meslek alanı sırasıyla esnaf, emekli, mühendislik, ticaret ve avukatlıktır. Büyükşehir belediyelerindeki komisyonlarda ise en fazla görülen meslek %21 ile mühendisliktir. Meslek analizi sadece imar komisyonları için yapıldığında mühendisler %24.8 ile ilk sırayı almaktadır. İmar komisyonlarında çok görülen diğer meslekler mimarlık (%13.9), esnaf (%12.5), emekli (%10.9) ve serbest meslek (%5.9) olarak sıralanmaktadır. Yerel siyasetle ilgili en önemli soru, kentin yönetimi ile ilgili kararları kimin aldığıdır. Karar alma yapısına egemen olan aktörler, kararların birincil belirleyicileri kimlerdir? Çoğunluğun ya da halkın karar almada etkisi nedir? Kısaca yerel siyaseti kim yönetir. Yerel yönetimlerde en çok kimin sözü geçer? Burada önemli olan yerel düzeyde aşağıdaki tabloda yer alan siyasal unsurların meşru, resmi, şeffaf ve eşit erişime dayanan mekanizmalar çerçevesinde karar alma ve komisyon süreçlerine katılmalarının sağlanmasıdır. Aksi durumda gayrı meşru, gayrı resmi, gizli ve sınırlı kesimlerin ulaşabildiği, kamu yararı yerine bireysel menfaatin öne çıktığı karar alma süreçleri kurulabilmektedir. Belediye meclis üyeleri gündemdeki bir konu hakkında karar verirken bir dizi rehber ilkeyi göz önüne almalıdır. Meclis kararı ile ilgili bu ilkeleri şu şekilde sıralayabiliriz: a) vatandaşların hayatına kısa, orta ve uzun vadede etkileri, b) kamu yararına uygunluk, c) hizmette etkinlik ve verimlilik ilkesine uygunluk, d) stratejik plan ve performans programına uygunluk, e) kararın bütçeye etkileri, f) kabul edilebilir fayda-maliyete sahip olma, g) etik kurallara uygunluk, h) kararla ilgili tüm bilgilere açık olarak ulaşılabilmiş olma. Belediye meclis komisyonlarının hazırladığı raporlar bu ilkeleri dikkate alan, ilkeler konusunda meclis üyelerini aydınlatıcı, yeterli bilgi sağlayıcı ve anlaşılabilir nitelikte olmalıdır. Meclis komisyonlarının etkinliğinin çok yönlü geliştirilmesi konusunda yararlı olabilecek genel ve özel bazı öneriler şu şekilde belirtilebilir. • Yerel siyasetin demokratik niteliğinin geliştirilmesi. • Belediye meclislerinin güçlendirilmesi ve katılımcı ortamın geliştirilmesi. • Belediye meclislerine üye olma konusundaki sınırlılıklarının kaldırılması. • Kent konseylerinin etkinliğinin arttırılması. • Komisyon çalışmalarına katılımın genişletilmesi. • Meslek odalarının ilgili komisyonlarda daha etkin hale getirilmesi. • Komisyon üyelikleriyle ilgili olarak etik ilkelerin tespiti ve uygulanması. • Komisyonlar tarafından yazılan raporların meclis üyelerine karar öncesinde yeterli düzeyde bilgi verecek nitelikte olması. • Komisyon Raporların web sayfasında güncel olarak yayımlanması. • Büyükşehirlerdeki komisyon üyelerine yardımcı olmak üzere uzmanların meclis bünyesinde istihdamının sağlanması. • Komisyonlar ile bürokrasi arasında sağlıklı bir ilişki düzeninin kurularak bilgi akışının etkin işletilmesinin sağlanması. • Komisyon üyelerine yönelik seçim sonrasında eğitim ve bilgilendirme çalışmalarının çok yönlü yürütülmesi. • Muhalefet üyelerinin çoğunluğa bakılmadan komisyonlarda yer almasının sağlanması. Meclis gündemine gelen bir konu üzerinde görüş bildirme konumundaki komisyon üyelerinin, iç çevre yanında belediye dışındaki çevre ile de sağlıklı bir ilişki düzeni içinde olması önem kazanmaktadır. Komisyon üyelerinin, Belediye Kanunu’nda da öngörülen çerçevede, toplumun çeşitli kesimlerinin, uzmanların, üniversite, kamu kurumları ve kent konseyi gibi organizasyonların görüşlerini almaları raporların niteliğini zenginleştiren bir yöntemdir. Komisyonlar kendi çalışma alanlarında belediye paydaşlarının bilgi ve görüşlerini ifade etmeleri noktasında adeta bir organizatör ve moderatör rolüne sahip olmalıdır. Bu yaklaşım, “kim yönetir?” sorusuna “halk için temsilciler yönetir” cevabının verilebilmesi için bir ön koşul durumundadır. KAYNAKLAR Kaynak: Tarkan Oktay, Yerel Siyaset Bağlamında Belediye Meclis Komisyonları: Marmara Bölgesi Örneği, İstanbul: MBB Yayını, 2013. Link: (http://www. marmara.gov.tr/document/kitap/meclis_komisyonlari. pdf) Mart - Nisan 2014 37 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ BELEDİYE MECLİSLERİNİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR ÖNERİLER Doç. Dr. Erbay Arıkboğa Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Ülkemizde belediye sistemi içinde, başkanların gereğinden fazla güçlü, buna karşılık meclislerin gereği kadar güçlü olamadığı şeklinde haklı eleştiriler söz konusudur. Ancak bunun tek sorumlusu ne başkanlar, ne de meclis üyeleridir. Bu sorunun kaynağını toplumsal-siyasal kültürde, siyasi parti yapılanmasında, seçim sisteminde ve diğer kurumsal mevzuatta aramak gerekir. Ü lkemizdeki belediye modeli, güçlü başkanlık modelini esas almıştır. Bu modelin temel özelliği, “yürütmenin” farklı komisyonlar ve birimler arasında parçalanmayıp tek elde, belediye başkanında toplanması, buna karşılık karar verme gücünün ise meclise bırakılmasıdır. Bu modelin icrayı güçlendirmek, kurumsal işleyişe hakim olmak ve idari birimler arasındaki koordinasyonu sağlamak gibi oldukça önemli yararları söz konusudur. Güçlü başkanlık modeli, başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde de uygulanmaktadır. Güçlü başkanlık modeline alternatif bir model, çeşitli Avrupa ülkelerinde uygulama alanı bulan komisyon modelidir. Bu modelde, bizdekine benzer bir belediye başkanı bulunmaz. Başkanlık, Cumhurbaşkanlığı gibi temsili bir makamdır. Yürütme işi belediyenin hizmet alanları temelinde çeşitli komisyonlar arasında paylaşılmıştır. Bu sistemde hakim bir güç ortaya çıkmaz ve meclis üyelerine daha fazla rol ve sorumluluk yüklenir. Ancak unutulmaması gerekir ki, hiçbir model tek başına iyi ya da kötü değildir. Her modelin güçlü ve zayıf yanları söz konusudur. Ayrıca bu modellerden her biri, bir toplumun iş yapma biçimine ve toplumsal-siyasal kültürüne diğer 38 Mimar ve Mühendis modelden daha fazla uygun düşebilir. Ülkemizde uzun zamandır belediyelerde uygulanmakta olan mevcut modeli değiştirmek için gerekli bir sebep olmadığı kanısındayım. Ancak bu modeli kendi içinde iyileştirme ihtiyacı son derece açıktır. Belediye meclisleri güçlendirilmek istendiğinde, daha işin başında hangi yoldan ilerleneceğine karar verilmesi gerekir. Daha açık bir ifadeyle, sistemi değiştirerek komisyon modeline geçip, belediye meclisinin sistem içindeki konumunu değiştirmeye dayalı bir güçlendirmeyi mi seçeceğiz? Yoksa güçlü başkanlık modeli ile devam edip, o model içinde aksayan ya da zayıf yönleri iyileştirmeyi mi seçeceğiz? Zira bu iki modelde meclisin işlev ve sorumlulukları oldukça farklıdır. Bizim tercihimiz, bir sistem değişikliğine gitmeden mevcut modelin aksayan yönlerinin iyileştirilmesidir. Bu bağlamda güçlü başkanlık modeli içinde belediye meclisleri nasıl güçlendirilebilir, aşağıda bu konuya dair bazı öneriler sıralanacaktır. Güçlü başkanlık modelinin, yürütme yetkisini sadece ona vermek suretiyle belediye başkanını güçlendirdiği doğrudur. Dahası belediye başkanları doğrudan seçilmeye dayalı siyasi meşruiyet, liderlik yeteneği ve kişisel karizma gibi ilave güçlerden de beslenir. Ancak bu durum, belediye meclislerinin güçsüz kalacağı anlamına gelmez. Belediye meclisinin güçlü olup olmaması, başkanın konumundan kısmen bağımsızdır. Güçlü başkanlık modelinde bir belediye meclisinin üç tür işlevi ve dolayısıyla güç kaynağı söz konusudur: Temsil, karar verme ve yürütmeyi denetleme. Bir meclisin gücü bu üç işlevi ne derece etkili biçimde yapabildiğine bağlıdır. Dolayısıyla meclisi güçlendirmek için, bu üç alanda meclis üyelerinin rolünü ve etkinliğini artıracak türde iyileştirmeler yapmak gerekmektedir. Belediye meclisinin üç işlevinin birbiriyle bir bütünlük oluşturduğu ve etkileşim içinde olduğu göz ardı edilmemelidir. Temsil işlevi, belediye meclis üyelerinin üzerinde durduğu zemini ifade eder. Üyeler bu zemin üzerine basarak diğer iki işlevi yerine getirmeye çalışır. Zemin ne kadar sağlam ise, üyelerin diğer iki işlevi yerine getirme konusundaki arzuları ve etkinlikleri daha yüksek olur. Buna karşılık zeminde ne kadar zafiyet söz konusu ise meclis üyelerinin diğer iki işlevi yerine getirme arzusu ve etkinliği o oranda azalacaktır. Ülkemizdeki mevcut sistem ve işleyişte de, her üç işlevde tutarlı bir bütün- lük söz konusudur. Ancak bu bütünlükte, meclisin daha pasif ve geri planda olması yönünde bir tercih yapılmıştır. Deyim yerindeyse, meclis üyelerinden fazla arıza çıkarmadan sistemin çalışmasına katkı sağlamaları beklenmektedir. Dolayısıyla yürütme ve karar verme şeklinde iki farklı kanada sahip olan (olması gereken) belediye sistemimizde, “karar verme” kanadının “yürütme” motoruna olumlu yönde gerekli rüzgar desteğini sağlaması istenmektedir. Seçim sistemi buna göre kurgulanmış, karar verme sürecinde başkanın eli güçlendirilmiş ve denetim fonksiyonu da yine bu temel kurguya uygun biçimde zayıf tutulmuştur. Ülkemizde belediye sisteminin aksayan yönü, yürütme kanadı değil, meclis kanadıdır. Meclisi güçlendirmek için bu iki kanat arasındaki ilişkinin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Bunun için başkanın icraya ilişkin yetkilerinde bir azaltmaya gitmeksizin meclisleri güçlendirecek düzenlemelere ağırlık vermek gerekmektedir. Aşağıda meclisin söz konusu üç işlevi temelinde, meclisi güç- Ülkemizde uzun zamandır belediyelerde uygulanmakta olan mevcut modeli değiştirmek için gerekli bir sebep olmadığı kanısındayım. Ancak bu modeli kendi içinde iyileştirme ihtiyacı son derece açıktır. lendirmeye ve meclis-başkan dengesini kurmaya yönelik bazı öneriler sıralanmaktadır. Söz konusu öneriler maddeler halinde verilmiş ve fazla ayrıntıya girilmemiştir. Seçim sistemi ve meclisin temsil rolünün artırılmasına ilişkin öneriler 1. Meclis üyelerinin seçim sisteminde, seçmen tercihine izin verecek bir yöntem benimsenmelidir. Bu bağlamda (1) nispi temsil sistemiyle devam edilecekse, “tercihli liste yöntemine” geçilmelidir. (2) İkinci bir seçenek ise, seçim sisteminin değiştirilmesi ve “dar bölge çoğunluk sistemine” geçilmesidir. 2. Mevcut koşullarda ilk öneriyi uygulamak daha kolaydır, buna karşılık ikinci yöntem seçmene daha fazla seçim imkanı verir. Ayrıca ikinci model, “güçlü başkanlık modeliyle” daha uyumlu bir seçim sistemi olacaktır. Buna karşılık, dar bölge çoğunluk sisteminde, örneğin kota uygulamasına gitmek zor olacaktır. 3. Temsil tabanı genişletilmelidir. Bu bağlamda memur ve işçilerin istifa etmeden seçimlere katılabilme ve yine istifa etmeden meclis üyeliği yapabilme imkanının getirilmesi gerekir. Ancak bu kişilerin aynı belediyenin personeli olmaması şartı konulmalıdır. 4. Yerel seçim sistemindeki “onda birlik baraj” uygulaması değiştirilmelidir. Bu amaçla seçim barajı % 3 ya da % 5 gibi bir orana indirilmelidir. İkinci olarak, onda birlik barajdaki “hesaplama yöntemi” terkedilmeli ve normal baraj uygulamasına geçilmelidir. 5. Tercihli liste yöntemine dayalı nispi temsil sistemi uygulanacak ise, kontenjan adaylığı sisteminin devam etmesi yerinde olacaktır. 6. Belediye meclislerinde kadın üyelerin temsilini artırıcı düzenlemeler yapılmalıdır. Ülkemizde 20 bin nüfusun altındaki kırsal belediyelerde kadın üye oranı % 1,7 iken, 20 binin üzerindeki kentsel belediyelerde kadın üye oranı % 12’dir. Bu verilerden hareketle, “20 bin nüfusun altındaki belediyelerde” kadın kotası uygulanabilir. Bu amaçla “2-5 formülüne” dayalı bir kota uygulaması (yani listelerin 2. ve 5. sırasının kadın adaylara ayrılması), nispi temsil sisteminde, % 30’un üzerinde bir kadın üyeyi garanti etmektedir. 7. Belediye başkanının seçim sisteminin basit çoğunluk olarak devam etmesi yararlıdır. Ancak başkanların görev süresi iki seçim dönemi ile sınırlandırılmalı ve kan değişimi hızlandırılmalıdır. Meclisin karar verme rolünün artırılmasına ilişkin öneriler 1. Belediye başkanlığı ile meclis başkanlığının, şu ilave düzenleme yapılmak suretiyle birbirinden ayrılması yararlı olabilir: Gündemdeki konularla ilgili, teklif edilen Mart - Nisan 2014 39 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ konuya olan ihtiyacı, meselenin detaylarını, belediyenin gerekçelerini anlatmak ve sorulan sorulara cevap vermek için başkanın ya da başkanın görevlendireceği ilgili bir bürokratın mecliste bulunma “zorunluluğu” getirilmelidir. Nasıl ki TBMM’de “hükümet temsilcisi” bulunmadığı zaman ilgili gündem görüşülmeyip atlanıyorsa, burada da benzer bir yöntem benimsenmek suretiyle, iki makam birbirinden ayrılabilir. 2. Güçlü başkanlık modelinde, meclis üyeleri belediyeyi içeriden takip eden değil, dışarıdan izleyen konumundadır. Dolayısıyla belediye başkanının meclis başkanlığı görevine son vermek için, yukarıdaki gibi bir ilave düzenleme yapılması gerekecektir. 3. Belediye bütçesine meclis başkanlığı için ayrı bir ödenek konulmalı, ayrıca meclis işlerine ilişkin işlemleri takip edecek idari birim (örneğin meclis müdürlüğü) meclis başkanlığına bağlı olmalı, ataması meclis başkanınca yapılmalıdır. 4. Başkanın veto yetkisi karşısında meclisin direnebilmesi için gerekli oy miktarını “basit çoğunluk” olarak değiştirmek yararlı olacaktır. 5. Belediye meclislerinde meclis üyelerinin gücüne ilişkin yakınmalar, sadece başkanla değil, siyasi parti örgütlenmesi ile de sıkı sıkıya ilişkilidir. 6. Belediye meclislerinde birçok konuda grup kararına başvurulmakta ve bu durum meclis üyelerinin etkinliğini zayıflatmaktadır. 7. Siyasi partilerin tüzük ve yönetmeliklerindeki grup kararlarına ilişkin düzenlemelerin gözden geçirilmesi, belediyelerde teamül haline gelen bu uygulamanın gerekli durumlarla sınırlanması ve üyelere özgürlük alanı tanınması gerekmektedir. 8. Rolleri ve sorumlulukları gereği anayasal ve yasal reformları hayata geçiren siyasi partilerin, kendilerini bu reform dalgasının dışında tutabilmeleri mümkün değildir. Türkiye’nin demokratikleşmesine koşut olarak, yakın ve orta vadede, başta siyasi partiler kanunu olmak üzere, parti tüzük ve yönetmeliklerinde de değişiklik kaçınılmaz olacak ve karar verme sürecinde üyeler daha özgür hale geleceklerdir. 40 Mimar ve Mühendis 9. Belediyelerin en önemli gündemleri imarla ilgili konulardır. Diğer taraftan birçok kişi, imar planlarını kentin anayasasına benzetmektedir. Dolayısıyla imarla ilgili kararların (plan onayı ve plan tadilatı) gizli oylamayla yapılması ve 3/5 (veya 2/3) gibi nitelikli çoğunluğun aranması uygun olacaktır. Bir sokağın adını değiştirirken 3/4 oy çokluğunu gerekli kılan Belediye Kanununun, sokak üzerindeki imar durumu değiştirilirken adi çoğunluğu yeterli görüyor olması bir çelişkidir. 10. Gizli oya dayalı böylesi bir düzenleme bir taraftan grup kararlarının etkisini kıracak ve meclis üyelerine vicdanları ile oy kullanma “serbestisini” sağlayacak, diğer taraftan da nitelikli çoğunluk nedeniyle söz konusu karardaki siyasi meşruiyeti artıracaktır. 11. Meclislerin üye sayısının yeniden belirlenmesi uygun olacaktır. Bir meclisteki Temsil, karar verme ve yürütmeyi denetleme. Bir meclisin gücü bu üç işlevi ne derece etkili biçimde yapabildiğine bağlıdır. Dolayısıyla meclisi güçlendirmek için, bu üç alanda meclis üyelerinin rolünü ve etkinliğini artıracak türde iyileştirmeler yapmak gerekmektedir. üye sayısının fazla olması, daha iyi temsil anlamına gelmez. Üye sayısının fazlalığı müzakere ortamının sınırlı olmasına, üyeler arasındaki etkileşimin azalmasına, tek tek üyelerin öneminin azalmasına, buna karşılık parti grubunun ya da gruptaki etkili kişilerin öne çıkmasına neden olur. Bu nedenle meclis üye sayılarının azaltılması yararlı olacaktır. 12. Meclis üyelerinin özlük haklarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Meclisin denetim rolünün artırılmasına ilişkin öneriler 1. Meclisin başkanı denetleme yolları arasında olan “gensoru” ve “faaliyet raporu” oylamaları için çok yüksek oranda belirlenmiş olan 3/4 şeklindeki oy çokluğunu, 3/5 gibi daha makul bir orana çekmek yararlı olacaktır. Mevcut oran ulaşılamayacak kadar yüksektir. Diğer taraftan meclisbaşkan ayrılığına dayalı güçlü başkanlık modeli nedeniyle, bu oranın 1/2'ye kadar indirilmesi de çok isabetli olmayacaktır. Bu oranın kolayca yakalanamayacak ama ulaşılma imkanı da olan bir orana indirilmesi doğru olur. 2. Gerek gensoru gerekse faaliyet raporunda “Danıştay aşaması” kaldırılmalıdır. Bu oylamalarda yeterli oya ulaşılması durumunda, belediye başkanı başkanlıktan düşmelidir. Meclis kararı üzerinde Danıştay gibi bir emniyet subapının/denetiminin varlığı, meclisin denetim işlevinin etkisini azaltmaktadır. 3. Gensoru önergesi için şu ilave düzenlemeler de yapılmalıdır: Başkanın seçilmesini takiben bir yıl süreyle gensoru önergesi verilmemelidir. Ayrıca bir yılda verilecek gensoru önergesi sayısı en çok iki ile sınırlanmalıdır. Böylece bir taraftan denetim yolunun etkinliği artırılırken, diğer taraftan istikrar da korunmaya çalışılacaktır. 4. Belediye meclisinin denetim yolları arasına, TBMM’dekine benzer biçimde, “meclis araştırması” yolunun da eklenmesi yararlı olacaktır. 5. Denetim komisyonunun üye bileşiminin yeniden gözden geçirilmesi ve muhalefet üyelerinin bu komisyonda daha anlamlı biçimde temsilinin sağlanması yaralı olacaktır. Yukarıda üç başlık halinde meclislerin güçlendirilmesini sağlayacak bazı yasalkurumsal öneriler yapılmıştır. Ancak unutulmaması gerekir ki, meclislerin ne ölçüde güçlendirileceği meselesi, temelde siyasi bir meseledir. Burada sayılan kurumsal düzenlemeler, bu siyasi bakışın bir yansımasıdır. Belediye sisteminin daha demokratik, meclislerin daha renkli, meclis üyelerinin daha özgür ve müzakerelerin daha canlı olması isteniyorsa bu ve benzeri düzenlemeleri yapmak zor olmayacaktır. Ancak böylesi bir siyasi karar verilmedikçe, buna benzer düzenlemelerin yapılmasını beklemek çok gerçekçi değildir. Mart - Nisan 2014 41 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ KENTSEL DÖNÜŞÜMDE BARSELONA ÖRNEĞİ Dr. Funda Budak Barselona, 3.2 milyon nüfusu ve 803 km2'lik alanı ile İspanya’nın otonom bölgesi Katalonya’nın başkentidir. Barselona’nın kentsel dönüşüm konusunda hangi amaçla örnek seçildiği sorulabilir. Niçin Barselona? Katalan başkenti üzerine dikkatleri toplayan olgular nelerdir? B arselona’yı kentsel dönüşümde bir örnek haline getiren pek çok neden var. Önce İspanya, Franko yıllarının izlerini silecek adımı atarak Avrupa Topluluğu (1986) içinde yer almaya karar verir. Bu inisiyatif Barselona’yı da küresel finans ağları içine dahil ederek kentsel alanını iyileştirecek, yenileyecek ve genişletecek kentsel dönüşüm projelerine girişmek için yeni bağlantılar ve uluslararası destek anlamına gelmektedir. 1992 Olimpiyatları ve Forum 2004 gibi projelerle merkezi, bölgesel ve yerel yönetimlerin işbirliği temelinde kentsel alanı bir kez daha düzenleme imkânına kavuşur. Franko yönetimi altındaki uzun sessizlik yıllarında tam bir çöküntü alanı haline gelen eski kent yeniden restore edilmiş, Sant Marti bölgesindeki eski otomotiv sanayi alanı Poblenou’ya bilgi ve iletişim teknolojisi endüstrileri yerleştirilmiş, turizm ve kültür başkenti ilan edilmiş, sahiller ve yollar iyileştirilmiş, meydan, park, müze, kütüphane ve spor merkezleriyle donatılmış bir Barselona’dır karşımızdaki kent. Kent yönetimlerinin 21.yüzyıldaki önemli enstrümanı kamu-özel ortaklıkları bütün dönüşüm projelerinde kullanılır. Geçmişin kentsel dönüşüm 42 Mimar ve Mühendis geleneği ile birleştirdiği yeni küresel anlayışlar “Barselona Modeli” ismiyle ün kazanır. “22@Barcelona”1 kentsel dönüşümde bir benchmark olarak kabul edilir. Barselona’nın içinde bulunduğumuz kentsel dönüşüm yüzyılında kazandığı önem bu başarıların üzerinden okunmaktadır. Ancak, Barselona’nın öyküsü bu dönüşümle ortadan kalkan ya da yerleştirilen yaşam tarzları ve anlayışları, aktörlerin birbirleri karşısındaki konumları, toplumsal kazanç ve kayıpları ile de yol gösterici bir model oluşturur. Burada kent düzlemini belirleyen birkaç dönem söz konusu: 1714’de İspanyol Veraset Savaşları sonucunda Bourbonların kentin hakimiyetini ele geçirmesi. 1822 liberalleşme hareketi ve kentsel alandaki ilk önemli dönüşüm Ferran Sokağı, 1860 Cerdà Planı ve Eixample inşası, Modernismo kültürel hareketi ve yeni bir plan arayışı: 1907 Jaussely Planı ve izlenen uygulamalar, 1939 Franco yıllarından hemen önceki Macià planı. 1936-1939 İç Savaş, 1939-1976 Franko ve Porcioles döneminde spekülatif hareketler, 1976’dan sonraki demokratikleşmeye ve çok partili yaşama geçiş dönemi, 1986’da Avrupa Topluluğunun üyesi olarak kabul edilme ve 1992’de Barselona Olimpiyatları ile karakterize olan küresel kent dönüşümü, 2010’dan itibaren bağımsızlık, AB yanlısı ve milliyetçi vurgusuyla yeni bir siyasi iradenin varlığı. Yeni Yasalar Ve Cerdà Planı Barselona’daki modern kentsel dönüşümlerin yolunu Paris deneyimine benzer şekilde çıkarılan yasalar açmıştır. 1822’deki ilk yasal çerçeve ile uyumlu 1833’deki özerk idari bölgeleri saptayan yeni düzenleme, politikanın icrasına ilişkin otoritenin paylaşımını da etkileyerek özellikle kentsel dönüşüm türünden kararları belirlemiştir. Bu tarihi izleyen dönemde üç yasal adım kentsel mekânın yeniden düzenlenmesi ve genişletilmesini kurumsallaştırmıştır. 1-“Dezamortizaciones” yani ruhani sınıfın elindeki kentsel ve kırsal arazilerin özel ve kamusal yeni sahiplere devri 1836 Mendizabal kararnamesi ile yasallaşır. 2-1854’de kent surlarının yıkımı ve surlardan boşalan arazilerin kentsel araziler olarak yeniden değerlendirilmesi hakkında karar Barselona’nın içinde bulunduğumuz kentsel dönüşüm yüzyılında kazandığı önem bu başarıların üzerinden okunmaktadır. Ancak, Barselona’nın öyküsü bu dönüşümle ortadan kalkan ya da yerleştirilen yaşam tarzları ve anlayışları, aktörlerin birbirleri karşısındaki konumları, toplumsal kazanç ve kayıpları ile de yol gösterici bir model oluşturur. Mart - Nisan 2014 43 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Kent yönetiminde çeşitli idari görevler alacak olan Cadafalch ve önde gelen mimarlar, sayısız özel ve kamusal binada, romantik ve doğal özelliklerin tarihi aidiyetlerle buluştuğu desenler, biçimler ve süslemelerle anıtsal simgeler yaratır. alınır. 3-Eski sur içi kentte iyileştirmeler ve alt yapı çalışmalarını da içeren restorasyon ile sur dışı tarımsal arazilerin kentsel arazilere dönüştürülmesi 1859’da kabul edilen Cerdà planı ile gerçekleşir.2 Yetki ve sorumluluklara gelince; 1845 Belediye Yasası3 kentsel dönüşüme ilişkin yetkileri Belediye ve merkezi hükümet arasında paylaştırmıştır. Ancak yasal açıdan otoritenin tek sahibinin Kral ve Parlamento olması sürekli bir gerilim konusudur. Salgın hastalıklar ve kenti yaşanamayacak hale getiren koşullar ile 1854 Devrimi sonucu gerekli izin Madrid’ten alınır. Cerdà planı politik ve idari koşullardaki değişimin özgürleştirici havasında şekillenir. Plan genel bir ızgara yapılanmasına dayanmaktadır. Manzana adını taşıyan 520 blok4 konutları, işlikleri, dükkânları, bahçeleri ve avluları aynı mekanda birleştirir. Cerdà’ya göre, kentsel dönüşümün birimi kare apart44 Mimar ve Mühendis man blokları (manzanas) hakların, çıkarların ve bizzat adaletli bir eşitliğin ifadesidir.5 Dört katlı binalar en fazla 20 m yüksekliğindedir ve 20 m genişliğindeki sokaklarla hem yatayda hem dikeyde orantının korunduğu bir estetik ilişkisellik düşünülmüştür. Manzana, kent ve kırı iç içe geçiren blok olarak tasarlanmıştır. Kır fikrinin dahil edildiği bir kent, bireyin özgürlüğü ve sosyalliği arasındaki uyumu sağlayacak ve tüm kentliler tarafındın benimsenecek bu yaşam biçiminin yerleştiği mekân olarak kentte yerini alacaktır. Modernismo ve Barselona Tarihinde Yeni Dönemeçler Planın uygulamaları kentin farklı grupları ve merkezi yönetimle yerel yöneticiler arasındaki tartışmalar neticesinde uzun yıllara yayılır. Yeni eğilimler Haussmann Paris’i ve Amerikan “Güzel ve Anıtsal Şehir” hareketlerinin etkisi altında gelişmiştir.6 Kentsel sem- bollerin anıtlar üzerinden okunması temelinde kentsel estetiği kurgulayan bu anlayışın arka planındaki toplumsal düzeyde ise Taylor’un yeni iş örgütlenmesine dair prensipleri ve mekânsal ayrışma yatmaktadır. Ayrıca, daha şatafatlı bir mimari dil, yükselen milliyetçilik, ticaret sermayesinin sanayi sermayesine dönüşümünde yükselen yeni burjuvazinin kendi iradesini sergileme arzusu ve uluslararası ticarette sivrilme kaygılarının varlığının da unutulmaması gerekir. Kent yönetiminde çeşitli idari görevler alacak olan Cadafalch ve önde gelen mimarlar, sayısız özel ve kamusal binada, romantik ve doğal özelliklerin tarihi aidiyetlerle buluştuğu desenler, biçimler ve süslemelerle anıtsal simgeler yaratır. Özellikle Gaudi ve Domenech, yüzyıl başının çok krizli ortamında kentin güzelleştirilmesi ve anıtlarla süslenmesi için çaba sarfeder. Modernismo dönemi ve elitlerini ekonomik, politik Bugün Barselona’da küresel oluşumların kent içinde yarattığı dalgalanmalara bağlı olarak ortaya çıkan daha yarışmacı hizmet ve kültür endüstrilerine odaklanan kentsel politikalar toplumsal ve mekânsal ayrışmaların sorunlarına yanıtlar aramaktalar. ve kültürel açılardan bir önceki dönemden farklılaştıran ilkeler bunlardır. Modernismo hareketinin kendinden önceki modernist yaklaşım ve planlarla hesaplaşması düşüncede, politika, sanat ve edebiyat alanında birçokları tarafından desteklenmekle birlikte, Cerdà’nın kent üzerindeki izlerini silememiştir. Hatta Macia gibi plansal uzlaşmalar onun kentleşme teorisinden pek çok temel fikri taşır. Bununla birlikte, kapitalist üretim biçimi daima daha fazla üretim, büyüme ve genişlemeye bağlı olduğundan yeni planlar ve kentsel müdahaleler Cerdà’nın toplumsal ayrışmayı sınırlayan prensipleriyle bağdaşmaz. Passeig de Gracia Bulvarı mekânsal ayrışmanın elit tabakalar lehine geliştiği bir mekân olurken sanayi çok geçmeden Eixample’da kendine yer açarak Sant Marti’ye yerleşir. Barselona etrafındaki küçük belediyeler Barselona’ya bağlanarak mahalle statüsüne geçirilir. İç Savaş, merkezi ve yerel yönetim arasındaki ilişkiyi kopararak kenti iki yüz yıl önceki savaş koşullarına geri götürür. Katalan dili, kurumları yasaklanır ve otonomi lağvedilir. Franko dönemi sanayi üretiminde artış fakat konut üretiminde ihmal getirir. Yeni anlayışlar, Eixample manzanalarında yoğun inşaat, eski kentin çürümeye terk edilmesi, kentin çeperlerinde ucuz ve spekülatif konut inşaatları ile sonuçlanır. Yaşam kalitesinde gerilemeye yol açan bu olgu toplumsal unsurun göz ardı edilmesiyle sonuçlanacaktır. SONUÇ Yerel ile ulusal ve uluslararasında; sanayi öncesi kentle sanayi kenti arasında; geleneksel ve modern arasında; hakim sınıfların çeşitli katmanları ve yoksullar arasındaki tüm bu geliş-gidişler Barselona’yı hem güçlü hem kırılgan kılmaktadır. Bugün Barselona’da küresel oluşumların kent içinde yarattığı dalgalanmalara bağlı olarak ortaya çıkan daha yarışmacı, hizmet ve kültür endüstrilerine odaklanan kentsel politikalar toplumsal ve mekânsal ayrışmaların sorunlarına yanıtlar aramaktalar. Ancak bir yandan dönüşüm geleneğini zorlayan ayrışmalar diğer yandan Avrupa’da derinleşen ekonomik kriz bu acil sorunların en uygun ve yaratıcı çözümlerini geciktirmektedir. Barselona 2010 tarihindeki seçimle Madrid ile yollarını ayırmaya çalışan yeni bir yönetimi iktidara taşıyan oyları vermekte tereddüt etmemiş, bağımsız ve kendi kaynaklarını İspanya ile paylaşmayı reddeden bir kent olarak AB’nin bünyesinde yer alma arzusunun altını çizmiştir.7 On yıl öncesinin imaj satan kenti Barselona, bugün ekonomik güçlüklerin pençesinde, imajını yerel ve bölgesel prensipleri ve özgünlükleri üzerinden bir kere daha düşünmeye çalışıyor. Tarihsel aidiyetler ve kültürel zenginlik vurgusunu öne çıkartan, Katalan milliyetçiliğinin restorasyonu talepleriyle güçlenmeye çalışan Barselona’nın İspanya ve AB’ye taleplerini nasıl kabul ettireceği, küresel cereyanları nasıl yöneteceği ve kentsel alan müdahalelerinde kentin toplumsal sorunlarına ne ölçüde odaklanacağını zaman gösterecek. REFERANSLAR Peter G. Rowe, Building Barcelona: A Second Renaixença, Barcelona: Barcelona Regional ACTAR, 2006, s:135 2 Joan Vilagrasa Ibarz, The Study of Urban Form in Spain, Urban Morphology, 2(1), 1988, ss: 35-44. 3 La Ley de Ayuntamientos 4 Aldo Rossi, Şehrin Mimarisi, Çev: Nurdan Gürbilek, İstanbul: Kanat Kitap, 2006, s: 148. 5 Spiro Kostof, The City Shaped, London: Thames and Hudson, 1991, ss:152-153. 6 Güzel ve Anıtsal Şehir Hareketleri yirminci yüzyılın başında, Chicago ve Washington gibi kentlerde geliştirilen manifestolarla ortaya çıktı. Chicago’da erken klasik gökdelenlerin tasarımcısı ve 1893 Columbia Dünya Fuarı’nın yapım şefi Daniel Hudson Burnham (1846/1912) 1909 tarihli Chicago planının mimarı ve Güzel Şehir Hareketinin önde gelen ismi idi. Peter Hall; The Cities of Tomorrow, üçüncü baskı, Oxford: Blackwell, 2002, ss:190-197. 7 2010 Seçimlerinde iktidara gelen Yönelim ve Birlik Partisi (CIU) lideri Artur Mas, Generalitat’ın yeni başkanı oldu. 2012 Erken Seçiminde ise 135 sandalyeli Katalonya Meclisi’nin 50 sandalyesini kazanan parti, iktidarı Cumhuriyetçi Sol Parti ile paylaşıyor. Katalonya her yıl devlete GSMH’nın % 8’i olan 16 milyar Euro vergi ödüyor. Buna karşılık hizmet ya da yatırım yoluyla Katalonya’ya geri dönem kamu harcamalarında denk bir dağılım mevcut değil. Genç nüfusun % 22.5 işsiz. İktidardaki her iki parti de bağımsız bir Katalonya için mücadele ediyor. http://www.bcn.cat/en/; http://www. nytimes.com/2013/09/11/opinion/global/areferendum; http://tr.euronews.com/12/13. Erişim: Mart 2014 1 Mart - Nisan 2014 45 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL BOYUTU Doç. Dr. Nail YILMAZ Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Sanayi devrimine kadar çoğunlukla bir azınlık deneyimi olarak kalmış olan kentler, sanayileşmeye kadar genellikle işlevsel ve yapısal açıdan çok az bir dönüşüm geçirmiştir. Sanayileşme ise, kentlerin hızla büyümesine ve bir olgu olarak kentleşmenin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu manada kentleşme ilk olarak Batılı sanayileşmiş toplumlarda görülmüştür. T ürkiye’deki kentleşmeyi besleyen olgu (göç) ise daha çok 1950’lerle birlikte etkisini arttıran ekonomik nedenler çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Zira iktidar çevrelerinin 1940’ların sonlarında başlattığı batı ile yeniden bütünleşme girişimleri, hem ekonomik hem de siyasal anlamda sonuçlarını 1950’lerle birlikte vermiştir. Günümüzde dünya nüfusunun % 60-70’lik bir diliminin kentlerde yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu ise kentlerdeki sorunların giderek artmasına neden olmaktadır. Günümüz kentleri, aşırı nüfus yığılmaları, ekonomik şartlar, sosyal bilinçsizlik, koşulsuz ve yanlış yer seçimleri, arz-talep eğilimleri gibi çeşitli nedenlere bağlı bir çöküş yaşamaktadır. İşte bu çöküş, ilgili çevreleri çözüm arayışına yöneltmiştir. Kentsel dönüşüm bu arayışların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dola- 46 Mimar ve Mühendis yısıyla da kentsel dönüşüm, kentlerin oluşumundan çok devamı ile ilgilenmektedir.Bu bağlamda ifade edecek olursak kentsel dönüşüm, zaman içerisinde eskimiş ve yıpranmış kent dokularının, günün sosyal ve ekonomik şartlarına uygun olarak değiştirilmesi veya yenilenmesi / yeniden hayata döndürülmesi süreçlerini ifade etmektedir. Tarihsel Gelişim Kentsel dönüşüm, 20. yüzyıl başında görülen sosyo-kültürel, ekonomik ve fiziksel büyük dönüşümlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Dönemin özelliği olarak beliren aşırı nüfus hareketleri, kentlerdeki nüfus yoğunlaşmasını ve yığılmalarını arttırmıştır. Bu durumdan rahatsız olan yerli nüfus ise tepki olarak tarihi kent merkezlerini boşaltarak yeni kentsel alanlara kaymıştır. Böylece tarihi kent merkezleri konut alanı olmaktan çok ticaret, imalat, depo ve bekâr odalarının yoğunlukla bulunduğu yerler olmuş; konut olarak kullanılan yerler ise daha ziyade yoksul göçmenlerce işgal edilmiştir. Bu gelişmeler, kent merkezlerini olumsuz yönde etkileyerek sosyo-kültürel ve fiziksel bakımdan niteliksiz yerler haline getirmiştir. Öte yandan II. Dünya Savaşı’ndan büyük hasarla çıkan ve tarihi zenginlikleri dolayısıyla büyük önem taşıyan kentlerde yaşanan kentsel çöküntü, ilgili çevreleri konuyla yakından ilgilenmeye ve çözüm arayışlarına itmiştir. Bu tür kentsel dönüşüm süreçleri daha ziyade gelişmiş Batılı ülkeler için geçerlidir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde ise benzer süreçler yaşanmakla birlikte kentsel çöküntünün nedenleri genellikle daha farklıdır. Zira bu tür ülkelerde yaşanan çöküntüde, yine sanayileşmenin etkisi söz konusu olmakla birlikte daha ziyade kentlerin kademesiz, denetimsiz, kontrolsüz ve sınırsızca büyümesi kentsel dönüşümün başlıca nedenidir. Gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kentsel problemleri çözme iddiasında olan kentsel dönüşümün ekonomik, yasal ve yönetsel, planlama ve tasarım boyutu yanında bütün boyutları yakından ilgilendiren bir de sosyal boyutu bulunmaktadır. Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu Aslında Batı ülkelerinde 80’lerin başından 90’ların ortalarına kadar geçerli olan kentsel dönüşüm politikalarında, kentlerin yıpranan ve çöken alanlarındaki ekonomik ve fiziksel çökme / bozulmanın engellenmesi amaçlanmış; sosyal yapı ve sosyal ihtiyaçlar çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Dolayısıyla zaten kentleşmenin doğasında var olan kutuplaşma, parçalanma, marjinalleşme ve dışlanmışlıklar daha da artmıştır. Bu ve benzeri olumsuz sonuçlar nedeniyle eleştirilen dönüşüm politikaları, son dönemlerde terk edilerek; kentsel dönüşümün merkezine kentsel gruplar ve toplumun tamamını ilgilendiren sosyal konular yerleşmeye başlamıştır. Bu manada günümüzde kentsel dönüşümün belki de en önemli boyutu sosyal boyut olmuştur. Zira sosyal gerçekliği dikkate almadan uygulanan kentsel dönüşüm projeleri, mutlak başarısızlığa mahkûm olacaktır. Öyleyse sosyal boyutu, dikkate alan kentsel dönüşüm projeleri nasıl olmalıdır? Bu sorunun cevabını farklı şekillerde vermek mümkündür. günümüzde kentsel dönüşümün belki de en önemli boyutu sosyal boyut olmuştur. Zira sosyal gerçekliği dikkate almadan uygulanan kentsel dönüşüm projeleri, mutlak başarısızlığa mahkûm olacaktır. Mart - Nisan 2014 47 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Ancak ortak kanaat odur ki yapılması gereken ilk iş, dönüşüm uygulanacak alanlarla ilgili ihtiyaç duyulacak bilgilerin toplanması, yani bölgede yaşayan toplumun tanımlanması ve ona göre stratejiler geliştirilmesi son derece önemlidir. Dolayısıyla dönüşüm yapılacak alanlarda yaşayan toplumun sosyokültürel özellikleri iyi belirlenmelidir. Zira sosyo-kültürel özellikler, nasıl bir kentsel mekân oluşturulması gerektiği noktasında bize yardımcı olacaktır. Söz gelimi aidiyet bilinci ve duygusal bağlılık açısından kişilerin ne kadar süredir o bölgede yaşıyor olduğu; komşuluk ilişkileri, yardımlaşma ve ihtiyaçlarının belirlenmesi açısından mensubu bulundukları etnik köken, inançları ve göç ettikleri bölgeler; projelerin anlatılması ve uygulanabilirliği bakımından eğitim durumları; konu hakkındaki bilgi ve bilinç düzeyleri ile ekonomik durumları büyük önem arz etmektedir. Yine ihtiyaçların karşılanması ve problemlerin tekrarını engellemek bakımından dönüşüm uygulanacak alanlarla ilgili rahatsızlık veren konu ve problemlerin tespiti; benzer şekilde kullanıcıların kim olduğunun (kiracı/ mülk sahibi) bilinmesi,dönüşümün niteliği ve geleceği bakımından dikkate şayan hususlardır. Özetle ifade etmek 48 Mimar ve Mühendis gerekirse doğru kentsel dönüşüm politikaları için doğru toplumsal tanımlamalar şarttır. Sosyal Yönü Ağır Basan Kentsel Dönüşüm Yaklaşımları Sosyal yönü ağır basan farklı kentsel dönüşüm yaklaşımları ileri sürmek mümkündür. Ancak burada iki temel yaklaşımdan bahsetmek yeterli olacaktır. Yaklaşımlardan ilki “Topluluk İhtiyacı Odaklı Kentsel Dönüşüm Yaklaşımı"dır. Bu yaklaşım, özellikle 2000’li yıllardan sonra kentlerin hızla çöken ve bozulan konut alanlarında yaşayan halkın topluluk bilincinin gelişmemiş olması ve gelir düzeylerinin düşük olması nedeniyle yaşam ve çevre kalitelerini arttırmaktan yoksun olmalarına bakılarak geliştirilmiştir. Bilindiği gibi günümüz kentleri ayrışma ve farklılaşmaların yoğun bir şekilde yaşadığı alanlar olarak dikkat çekmektedir. Bu manada kentlerde çok sayıda topluluktan bahsetmek mümkündür. Topluluklar ise ırksal, kültürel, dini ve sınıfsal farklılıklara bağlı olarak ortaya çıkabildiği gibi mekâna bağlı olarak da gelişebilmektedir. Mekâna bağlı olarak ortaya çıkan toplulukların kentsel dönüşüm projeleri açısından önemi ise kamu hizmetlerinin sunumu, kentsel mekânın ve yaşam kalitesinin artırılması, toplumsal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması gibi konular bakımından önem arz eder. Öyle ki, aynı coğrafi alanı paylaşan toplulukların ortak ihtiyaç ya da gereksinimlerini tespit etmek daha kolaydır. Üsteliksöz konusu alanla ilgili isabetli kentsel politikalar geliştirmek de daha mümkün gözükmektedir. Bilindiği gibi kentsel alanlarda, yerleşik nüfusun gelirlerindeki artma ve azalmaya bağlı olarak çökme veya bozulmalar meydana gelir. Bu durumda emlak ve kira gelirleri azalır. Dahası bu alanlar bazı durumlarda atıl ve boş kalır. Ya da evsizler, alt gelir grupları veya kente yeni göç etmiş kişiler için geçici yaşam alanlarına dönüşür. Söz konusu gruplar, bu tür mekânların iyileştirilmesi için yeterli gelire sahip değillerdir. Öte yandan bu alanlarda kiracılık oranlarının yüksek olması ile nüfusun sürekli değişiyor olması, bu alanlarda mekân sahipliği, topluluk bilinci ya da mahalleli bilincinin yani aidiyetin oluşmasına engel olmaktadır. Dolayısıyla bu mahallelerde daha çok işsiz, vasıfsız ve dezavantajlı grupların yoğunlukta olduğu demografik bir sosyal yapı oluşur. Bu ise sağlık, eğitim ve toplumsal hizmet sunumlarının kalitesini düşürdüğü gibi suçluluk oranlarını arttırıp, yaşam kalitesinin sürekli düşmesine neden olur. Bu alanlarda topluluk ihtiyacını belirlemeden yapılacak bir dönüşüm, sorunları büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bu nedenle söz konusu alanlarda topluluk ihtiyaçlarının belirlenmesi önceliklidir. Topluluk ihtiyacı odaklı yaklaşım, çöken, bozulan, toplumsal dışlanmanın hızla arttığı konut alanlarında yaşayan toplulukların ortak ihtiyaç ve problemlerinin tespit edildiği, bunlara yönelik çözüm yollarını bulan ve uygulayan bir planlama yaklaşımıdır. Ancak söz konusu ihtiyaçların demokratik yöntemlerle, katılımcı bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Topluluk ihtiyacı odaklı yaklaşım programlarında; istihdam, toplumsal ve mekânsal güvenlik, sağlık, eğitim ve yaşam kalitesi gibi topluluk ihtiyaçlarına yönelik öncelikli konuların asgari standartları belirlenerek, programın uygulanabilmesi için yeni finans kaynakları, kurumsallaşma ve örgütlenmeye dönük öneriler ortaya konur ve uygulanır. Sosyal yönü ağır basan kentsel dönüşüm yaklaşımlarından ikincisi ise “Karma Gelirli Konut Alanları Oluşturma Yaklaşımı’dır. Günümüzde, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı kentlerindeki ayrışma, özellikle de metropollerdeki ayrışma kentsel sınıfların kamusal ortamdaki birlikteliğini tehdit edecek düzeyde artmıştır. Örneğin yoksullar “tehlikeli sınıflar”; yoksul mahalleleri ise “tehlikeli yerler” olarak görülmektedir. Öte yandan eğitim, sağlık ve kentsel hizmetler gibi kamusal hizmetlere erişimde -piyasalaşmanın etkisiyle- yaşanan dışlamaların olması; sınırlı sosyal ağlar ve suçun varlığı önemli sorunlar olarak dikkat çekmektedir. Bu sorunların önüne geçilmek için“karma gelirli konut alanları” fikri ileri sürülmüştür. Bu yaklaşıma göre yüksek gelir düzeyine sahip olanlar ile düşük gelirliler iç içe yaşamalıdır. Böyle bir strateji yoksulların durumunu iyileştirecektir. Zira zengin ya da yoksulher iki grubun birlikte yaşaması,yoksullukla mücadele yöntemi olarak da anlam ifade eder. Ayrıca bu yaklaşım, toplumsal kontrolü sağlayacak; kamusal hizmetleri arttırarak, hizmetlerin kalitesini yükseltecektir. Böylece daha kapsamlı yapısal destekler sağlanarak, kar amacı taşıyanlar ile taşımayanlar arasındaki işbirliği artırılacaktır. Özetle ifade edecek olursak topluluk ihtiyacı odaklı yaklaşım farklı topluluklara göre farklı stratejiler geliştirmeyi hedeflerken karma gelirli konut alanları yaklaşımı farklı sosyal grupların birlikte yaşamasını hedefleyen bir strateji önermektedir. Sonuç Bu genel değerlendirmeden sonra konuyu, Türkiye’deki kentsel dönüşüm projelerinin niteliği ile ilgili bilgiler vererek bağlamak gerekirse,ülkemizdeki kentsel dönüşüm projelerinin sosyal boyutu dikkate alınmadığı ifade edilebilir. Bilindiği gibi ülkemizdeki kentsel problemler,1950’lerle birlikte başlamıştır. Zira bu dönemde başlayan göç hareketleriyle birlikte ortaya çıkan ekonomik ve sosyal problemler mekâna yansımış; çarpık yapılaşma ve gecekondulaşma kentlerin yasal olmayan bir şekilde plansız büyümesine neden olmuştur. Bu tarz kentleşme ise kentlerdeki çöküntü alanları ile birleşerek kentlerimizi yaşanmaz hale getirmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan çarpık yapılaşma, 80 sonrası neoliberal politikalar ve tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme hareketleriyle birleşerek, Türkiye’de kentsel dönüşümü başlanmıştır. 1999’da yaşanan büyük deprem ise bu süreci hızlandırarak kentsel dönüşümün ülkemizde olgusal hale gelmesine neden olmuştur. Türkiye’de kentsel dönüşüm projeleri, başta gecekondu alanlarının dönüşümü olmak üzere, tarihi ve kültürel mirasın korunması, depreme dayanıklı konut alanlarının geliştirilmesi, yasal olmayan ve sağlıksız konut alanlarının dönüştürülmesi çerçevesinde uygulamaya sokulmuştur. Kentsel dönüşüm yaklaşımı ise genellikle fiziki dönüşümü hedeflemiştir. Bu ise kentsel dönüşümü, konut yetersizliğinin giderilmesi ya da niteliksiz konutların iyileştirilmesi gibi basit bir düzeye indirgemiştir. Böylece her yerde benzer kentsel dönüşüm projeleri uygulamaya sokulmuş; farklı sosyo-kültürel ve ekonomik gerçeklikler göz ardı edilmiştir. Ancak her yerin kendine özgü koşulları vardır. Bu koşullar dikkate alınmadan yapılan dönüşümler başarısız olmaya mahkûmdur.Dolayısıyla planlama, ekonomik, sosyal, örgütlenme ve yasal koşullar bakımından uyulması gereken stratejiler iyi belirlenmelidir. Stratejiler belirlenirken sosyal boyutun ihmal edilmemesi; sosyo-kültürel ve demografik özelliklerin dikkate alınması önemlidir. Dahası uygulamalar katılımcı; halkın istek ve taleplerini dikkate alan bir çerçevede yapılmalıdır. Kaynakça 1. Ercan, Z. Müge Akkar, “ Kentsel Dönüşümde Yeni Bir Planlama Yaklaşımı: Topluluk İhtiyacı Odaklı Planlama, Gecekondu, Dönüşüm, Kent: Tansı Şenyapılı’ya Armağan, ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Ankara, 2009. 2. Özden, Pelin Pınar, Kentsel Yenileme, İmge Kitabevi, Ankara; 2008. 3. Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu, İstanbul 2004, Küçükçekmece Belediyesi Atölye Çalışması, İstanbul, 2005. Mart - Nisan 2014 49 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ 6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Belediye Yasası Üzerine Bir Değerlendirme Prof. Dr. Hüseyin GÜL Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü 1980’li yıllarla birlikte yaygınlaşmaya başlayan ve 1990’larda egemen hale gelen neoliberal küresel kapitalist sistemde, sermaye ve emek yoğun sanayi ekonomilerinin ve aşırı uzmanlaşma ve iş bölümü temelli Fordist üretim biçiminin yerini, esnek uzmanlaşmaya ve üretim biçimlerine dayalı bilgi ve teknoloji yoğun yeni ekonomiler aldı. Bilgi-iletişim hızı ve hacmi ile ulaşım teknolojilerinin ve ağlarının kapsamı inanılmaz boyutta gelişti. Bu süreçte ulus devletlerdeki merkez odaklı kalkınma yerini, piyasa ve özel sektör odaklı yerel-bölgesel kalkınma aldı. Diğer yandan da ulus-üstü küresel yapılar ve piyasa aktörleri daha fazla öne çıktı. Ulusal ve uluslararası sermayenin hareketliliği arttı. Mülkiyet, ticaret, sermaye, bilgi ve teknoloji hareketleri küreselleşti. K üreselleşen dünyada kentler de, küresel kapitalist sistemin işleyişini sağlayan önemli bağlantı noktaları olarak öne çıktı ve lokomotif güç ve yeni yatırım alanları ve cazibe merkezleri haline dönüştü. Aynı zamanda artan küresel rekabet ortamında kentler, ulusal-küresel ölçekte yatırım çekebilmek ve kendini daha iyi pazarlayabilmek için diğer kentlerle daha sıkı ve doğrudan yarışır hale geldiler. Bu nedenle, tüm ülkelerde kentsel mekanların, özellikle de küresel bağlantısı olan, küresel yatırım çekebilecek, ülkenin küresel rekabet konumunu güçlendirebilecek kentlerin iyi ve etkin yönetilmesi çok daha önemli hale geldi (Ergun, Gül ve Sallan Gül, 2013). Bu bağlamda da, kentsel politikalar ve projeler ön plana çıktı. Merkezi ve yerel yönetimler, kentleri daha iyi ve etkin yönetebilmek ve daha rekabetçi hale getirebilmek için hummalı çalışmalar yapmaya başladılar. Neoliberal kapitalist ideolojik çerçevede dünya hızla dönüşürken, devletlerle beraber kentler de, yeni dünyaya ayak uydurabilmek için hızla dönüşmeye başladı. Bu çerçevede, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kent, kentsel dönüşüm ve yatırım projeleri ile yeniden yapılandırılmakta ve cazip hale getirilmeye çalışılmaktadır. Son kentsel dönüşüm yasaları ile 6360 sayılı yasa da, kentleri daha etkin yönetilen ve küresel ölçekte rekabet 50 Mimar ve Mühendis edebilen hale getirmeyi hedeflemektedir. 1950’lerden bu yana yaşanan, ama özellikle 1980’lerden sonra hız kazanan kentleşme beraberinde kontrolsüz kentsel büyüme, çarpık yapılaşma, çevre kirliliği, trafik sıkışıklığı, verimli toprakların kaybı, hizmet aksamaları ve yönetsel parçalanma gibi sorunları da beraberinde getirmiştir (Gül ve Batman, 2013; Trusilova, Jung ve Churkina, 2009). Kapasite ve kaynak yetersizliği olan yerel yönetimler bu sorunlarla baş etmede yetersiz kalmaktadır. Bu süreçte, özellikle çok büyüyen kentsel mekanlarda etkin hizmet sunum ve yönetim modelleri geliştirmek için birçok ülkede denemeler yapılmış veya yapılmaktadır. Türkiye’de de 1984’te yapılan reform ile iki düzeyli bir büyükşehir yönetim modeli denenmiş ve zaman içinde yaşanan gelişmelere paralel olarak bu denemeler son dönemde yeni bir ivme kazanmıştır. İktidarın mevcut sıkıntılara da çözüm olarak sunduğu 2012 yılı sonunda çıkarılan 6360 sayılı yeni yasa ile il ölçeğinde yeni bir büyükşehir belediye modeli uygulamaya konmuştur. Bu çalışma, yeni büyükşehir yönetim modeline açıklık getirerek, yeni yasanın getirdiği büyükşehir sisteminin, yönetsel ve mali özelliklerini ve ilkelerini sunmakta ve değerlendirmektedir. Konuyu anlaşılır kılabilmek için, Türkiye’de yaşanan kentleşme süreçleri ve dinamikleri de kısaca incelenmektedir. Türkiye’de Kentleşme Dinamikleri ve Kentsel Alan Yönetimi Türkiye’de kente göç ve kentleşme 1950’lerden itibaren hızlanmıştır. 1970’lerden sonra ise, banliyöler kırsal alanlarla birleşmeye başlamıştır. 1980’lerden itibaren de, kentleşme daha fazla hızlanmış, genelde plansız, düzensiz ve sıçramalı bir metropolleşme yaşanmıştır. Bunun sonucu olarak kent merkeziyle bütünsel bağı olmayan konutticaret-sanayi bölgeleri ortaya çıkmıştır. Desantralize bir kent formu oluşmaya başlamıştır. Bu durum kentsel mekanda yetersiz kentsel hizmet sunumu, plansız kentleşme, çevre ve yaşam kalitesi sorunları ortaya çıkarmıştır. Yerel yönetimler, özellikle yoğun göç alan metropoliten alan yönetimleri, kapasite ve kaynak yetersizlikleri nedeniyle bu sorunlarla baş etmede yetersiz kalmışlardır. Özellikle 1970’lerden itibaren tüm Türkiye’de daha etkin ve etkili kentsel hizmet sunumuna ihtiyaç doğmuştur. Bu süreçte, çok büyüyen kentsel mekanlar için 1980 askeri müdahalesi sonrasında Türkiye’de model arayışları başlamıştır. 1984 yılında çıkarılan yasa ve kanun hükmünde kararnamelerle, İstanbul, Ankara ve İzmir’de iki kademeli büyükşehir belediye yapısı kurulmuştur. Büyükşehirlerin yapı, statü, görev, yetki ve sorumlulukları da yine aynı tarihte çıkarılan 3030 sayılı yasa ile belirlenmiştir. Daha sonra 1999’a kadar aralıklarla çıkarılan yaslarla büyükşehir sayısı 16’ya ulaşmıştır. Büyükşehir belediyeleri, anakent etrafında yer alan, ekonomik açıdan egemen merkeze bağımlı uydu kentlerden oluşan kentsel alanın, metropoliten ölçekte yönetiminden sorumlu kılınmıştır. 2003’te 5019 sayılı yasa büyükşehir belediyelerinin sınırlarının genişletilmesine ilişkin ilk girişimdir. 5025 ve 5026 sayılı yasalar da büyükşehirlerin genişlemesi açısından önemlidir. 2004 yılında 5216 sayılı “Büyükşehir Belediye Kanunu” ile büyükşehirlerin sınırları genişletilmiş ve belde belediyeleri de büyükşehir sınırlarına dahil edilmiştir. 2008’de 5747 sayılı “Büyükşehir Belediye Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile de genişletmeler yapılmıştır. Ayrıca, 1993 ve sonrasında kurulan sekiz büyük şehrin sınırları içindeki ilk kademe belediyeleri ilçe belediyelerine dönüştürülmüştür. Aynı yasa ile ayrıca çeşitli büyükşehirlerde yeni ilçeler de kurulmuştur. (Arıkboğa, 2012: 4-8). Ancak son yıllarda, büyükşehir belediyelerinin yönetiminden sorumlu oldukları kent merkezlerinin dışında, yakın bölgelerinde kentleşme ciddi boyutlara ulaşmış, izinsiz ve plansız yapılaşma kontrol edilememiş, çevre ve çarpık kentleşme sorunları artmış, kontrollü ya da kontrolsüz yeni kentsel alanlar oluşmuştur. Bunun sonucu, tek bir anakent yönetim biriminin sınırlarını aşan kentleşme ve kentsel bölge oluşumları söz konusudur. Bu kent bölgeler, kendi başına bir kent ya da anakent olma Tablo 1: Türkiye’deki Büyük Kentsel Alan Sayıları (TUİK, 2012) Kent Nüfusu 10 milyon ve üstü 5 - 10 milyon 1 - 5 milyon 500 Bin - 1 milyon 100 - 500 Bin Belediye Nüfusu % 1950 0 0 0 1 5 %27,5 1980 0 0 3 1 29 %57 2013 1 0 9 7 130 %85 Tablo 2: İstanbul Kentsel Alanı: Nüfus, Büyüklük ve Yoğunluk (Cox, 2012) Yıl (km2) 1950 2012 Değişim: 1950-2010 Nüfus (Milyon) 1 13 1,200% Alan Büyüklüğü (km2) Yoğunluk 60 1,350 2,100% 15,600 9,400 -39,7% Harita 1: Türkiye’de Büyükşehirler Haritası Siyah Renk: Mevcut Büyükşehirler Gri Renk: Yeni Büyükşehir Olan İller Tablo 3: Yerel Yönetimlerin Türlerine Göre Paylarda Değişim (Koyuncu, 2012) Mevcut Paylar (Bin TL) Yeni Paylar (Bin TL) Değişim (%) İl Özel İdareleri 2.918.302 1.334.157 -%54.3 Belde Belediyeleri 1.646.976 553.996 -%66.4 İl/İlçe Merkez Belediyeleri 5.837.217 3.485.398 -%40.3 Büyükşehir İlçe Belediyeleri 3.808.366 6.856.493 +%80 Büyükşehir Belediyeleri 11.150.978 16.262.911 +45.8 Mart - Nisan 2014 51 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Büyükşehir belediyesi il düzeyinde görevli hale geldiğinden, büyükşehir belediye başkanı da il bazında, tüm il seçmenlerince seçilen, daha güçlü bir başkana dönüşmektedir. Buna karşın, il özel idarelerinin başında yer alan valiler, il özel idarelerinin kaldırılmasından dolayı protokol makamına dönüştüğünden; büyükşehir olan illerde valiye bağlı olarak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKB) kurulmaktadır. özelliği taşıyan kentsel alanların mekansal ve fonksiyonel olarak birbirlerine bağlandığı çok merkezli kentsel alanlar niteliğinde alanlardır. İstanbul-Kocaeli Bölgesi, Bursa-Yalova, İzmir-MenemenManisa, Mersin-Tarsus-Adana yöreleri, kent bölge oluşumlarının gözlendiği bölgelere örnek olarak verilebilir. Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi Türkiye’de 1950 yılında 1 milyon nüfusu sınırında sadece İstanbul yer alırken, bugün 1 milyonu aşmış olan 10 kent bulunmaktadır. Türkiye’de belediye nüfusunun yarıdan fazlası da 500 bin ve üzeri nüfusa sahip kentlerde yaşamaktadır. Yeni büyükşehir olan 30 il ise toplam nüfusun yaklaşık % 75’sine sahip bulunmaktadır. Aşağıda verilen Tablo 2, İstanbul örneğinde kentsel alanlardaki yerleşim yoğunluğuna ilişkin bilgi vermektedir. Buna göre, kentsel alanlarda, coğrafi alan olarak büyüme, nüfus olarak yaşanan büyümeden daha fazladır. Yani kentlerimizde nüfus yoğunluğu düşmektedir. Bu da kentleşmeye giderek daha fazla verimli toprak kaybı anlamına da gelmektedir. Yeni büyükşehirlerde de nüfus yoğunluğu, tüm il kentsel alan kabul edildiği için, düşmektedir. 52 Mimar ve Mühendis 6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Belediye Yasasının Yönetsel Boyutları Yasa aslında yeni bir büyükşehir belediye yasası değil ama 2004 tarihli 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası’nda değişiklik yapan bir yasa olmaktan çok öte. Yerel ölçekte yönetsel açıdan il yönetiminin ve yerel yönetim sisteminin yapısını değiştirilmektedir. Bu değişiklikler çerçevesinde, 6360 sayılı yasa ile büyükşehir sayısı 30’a yükseltilmekte ve büyükşehir belediyeleri tüm il düzeyinde il ölçeğindeki hizmetleri sunmakla görevli kılınmaktadır. Aşağıda verilen haritada, bu 30 büyükşehir belediyesi gösterilmektedir (Büyükşehir belediyesi olan mevcut 16 il – Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya, Samsun – ile yeni büyükşehir olan 14 il – Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Manisa, Mardin, Muğla, Ordu, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van). 30’dan fazla yeni büyükşehir ilçe belediyesi kurulmaktadır. Ancak, yeni büyükşehir olan 30 ilde yer alan 1.000’i aşkın belde belediyesi kapatıldığından 3 bin olan belediye sayısı 1.400’e düş- mektedir. Ayrıca, yine il ölçeğinde yerel yönetim birimi olan 30 il özel idaresi ile 16.000 köy özerk yerel yönetim birimi de kapatılıyor. 2008’deki yasal düzenlemeden sonra da nüfusu 2000’in altına düşen 559 belediye de kapatılmıştı. Büyükşehir belediyesi il düzeyinde görevli hale geldiğinden, büyükşehir belediye başkanı da il bazında, tüm il seçmenlerince seçilen, daha güçlü bir başkana dönüşmektedir. Buna karşın, il özel idarelerinin başında yer alan valiler, il özel idarelerinin kaldırılmasından dolayı protokol makamına dönüştüğünden; büyükşehir olan illerde valiye bağlı olarak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKB) kurulmaktadır. Bu Başkanlıklar, tüzel kişiliğe ve bütçeye de sahip birimler olarak, il ölçeğinde kamu kaynaklarının koordinasyonunda sorumlu olacaklardır. Kapatılan il özel idaresi ve belediye personeli de büyükşehir, yeni oluşturulan başkanlıklar ile diğer ilgili birimlerde görevlendirileceklerdir. 6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Belediye Yasasının Mali Sonuçları Büyükşehir belediyelerine merkezi hükümet bütçesinden aktarılan payların oranı; büyükşehir belediyesi sınırları içinde toplanan genel bütçe vergi gelirlerinin (GBVG) % 5’inden % 6’sına çıkarılmaktadır. Bu paydan büyükşehir belediyesine doğrudan verilen kısım, % 70’ten % 60’a düşürülerek, kalan kısmın büyükşehir belediyeleri arasındaki paylaşımı için nüfus kriterine ek olarak yüzölçümü kriteri getirilmektedir. Büyükşehir ilçe belediyeleri payı da GBVG’nin % 2.50’sinden % 4.50’sine çıkarılmaktadır. Ancak, diğer belediyelerin payı GBVG’nin % 2.85’inden % 1.50’sine; ve il özel idarelerinin payı GBVG’nin % 1.15’inden % 0.50’ine düşürülmektedir. Toplam nüfusun yaklaşık % 75’ine hizmet edecek olan büyükşehir belediyeleri ile büyükşehir ilçe belediyeleri, genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan toplam yerel yönetimler payının yaklaşık % 81’ini alacaklardır. Şu anda büyükşehir ve büyükşehir ilçe belediyeleri toplam nüfusun % 50’sine hizmet etmekte ve payların da % 59’unu almaktadır. Bu Mart - Nisan 2014 53 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ durumda hizmet götürecekleri alan, alan olarak en büyük 10 ilin 9’u büyükşehir olduğu da göz önüne alındığında, (İstanbul ve Kocaeli hariç, ilden ile değişmekle beraber) birkaç kat ile 10-20 kat arttığı söylenebilir. Bunun yanında yeni büyükşehirlerin hizmet sunacakları nüfus da 30 il toplamı bazında % 54 civarında artmaktadır. Buna karşın büyükşehirlere aktarılacak paylar tüm 30 il bazında ortalama yaklaşık % 37 artmaktadır. İller bazında karşılaştırıldığında ise en fazla yeni büyükşehir olan illerin aldıkları paylar artmaktadır. En fazla artış sırasıyla Muğla (% 90), Van (% 77), Erzurum (% 71), Balıkesir (% 65) ve Tekirdağ (% 63) büyükşehir belediyelerinde gerçekleşecektir (Koyuncu, 2012). Bu yeni durumda yerel yönetimlerin genel bütçe vergi gelirlerinden alacakları paylardaki değişim, TEPAV’ın yaptırdığı bir çalışma ile hesaplanmıştır. Paylardaki değişimin aşağıda verilen Tablo 3’teki gibi olması beklenmektedir. 6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Belediye Yasasının Değerlendirmesi Temelde İstanbul ve Kocaeli modeli tüm Türkiye’ye yaygınlaştırılarak, büyükşehir belediye sistemi tektipleştirilmektedir. Ancak, yeni sistemin, ciddi bir araştırmaya ya da var olan alan araştırma bulgularına dayanılarak oluşturulduğu söylenemez. İstanbul ve Kocaeli dışında kalan 28 il farklı büyüklükte ve kentleşmişlik düzeyinde olmasına, farklı sorun ve ihtiyaçlara sahip bulunmasına rağmen, yeni sistemin bu illerde nasıl işleyeceğine dair ciddi bir çalışma da bulunmamaktadır. 54 Mimar ve Mühendis Yeni sistemde, il bazında bütünleşik ve dikey koordineli bir kentsel yönetim anlayışını çerçevesinde iki kademeli metropoliten yönetim modeli korunmaktadır. Büyükşehir belediyelerinin alan yönetimi özelliği ile toplu taşıma, çevre koruma, imar planlaması, yol, su, kanalizasyon hizmetleri gibi il bölge ölçeğinde kır-kentsel hizmetler sunacağı kabul edilebilir. Ancak artık 30 ilde halka hizmet götüren yerel yönetim birimleri olarak sadece büyükşehir belediyeleri ile büyükşehir ilçe belediyeleri bulunacaktır. Yani daha merkeziyetçi ve bütünleşik, çeşitlilik içermeyen bir modele geçilmektedir. Üst büyükşehir belediyesinin alt düzey ilçe belediyeleri üzerinde bazı yönlendirme, denetleme ve onay yetkileri de devam etmektedir. Ancak, alt düzey belediyeler de kendilerine bırakılan alanlarda özerk olarak hizmet üretmeye ve gönderdikleri temsilcilerle büyükşehir belediye meclisini oluşturmaya devam edecektir. Sonuç ve Değerlendirme 6360 sayılı yasa ile Türkiye’de, Anayasa’da öngörülenin ötesinde büyükşehir ağırlıklı yeni bir yerel yönetim sistemi kurulmaktadır. Bu yeni sistem, il bazlı, kır-kentsel bütünkent alan yönetim modeli niteliğindedir. Büyükşehir belediyelerinin yetki alanı genişletilirken, tüm il seçmenlerince seçilen ve daha fazla mali olanakları olan, çok daha güçlü bir büyükşehir belediye başkanlığı yaratılmaktadır. Yasa birçok yerel yönetim birimini kapattığı için, yerel özerklik, katılım, yerindenlik gibi açılarından sorunlu gözükmektedir. Katılımı ve yerinden yönetim olanaklarını kısıtlarken, yeni katılım mekanizmaları sunma ya da var olanların daha etkin kullanımı konusunda yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla yasanın temel amacı, seçimlere hazırlık dışında, iller ve kentsel alanlar ile kentsel büyümeyi daha etkin ve eşgüdümlü yönetmektir. Bu bağlamda görece gelişmiş-kentleşmiş illerde kentbölge oluşumunu olumlu etkileyecektir. Bu bağlamda kentsel büyümenin, çevre koruma kaygılarıyla daha sağlıklı ve planlı yönetilmesi de beklenebilir. Ayrıca, kısa süre önce kurulan bölgesel kalkınma ajanslarının ve il özel idarelerin hizmet sunum ve eşgüdüm yetersizliklerinin aşılmasına katkı yapacaktır. Ancak, kentsel hizmetlere erişilebilirliğin sağlanması için özel önlemlerin ve politikaların geliştirilmesi, yeni yerel finansman kaynaklarının yaratılması ve yönetsel kapasitenin güçlendirilmesi gerekecektir. Sonuç olarak; yatırım çekebilmek için küreselulusal sermayeye hitap etmenin önemli hale geldiği günümüzde, belirtilen eksikliklerin giderilmesi durumunda, yeni büyükşehir belediye modelinin, gelişmiş kentleri ve bölgeleri kullanarak Türkiye olarak küresel ekonomide daha iyi yarışmak ve ekonomik büyümeyi yönetmek açısından olumlu katkısı olacaktır. Kaynakça Arıkboğa, E. (2012), “Büyükşehir Belediye Modeli ve Reform”, Marmara Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 2 (Haziran): 1-32. Cox, W. (2012), The Evolving Urban Form: Istanbul, http://www.newgeography.com/content/003020-theevolving-urban-form-istanbul, (ET. 25.02.2013). Ergun, C., Gül, H. & Sallan Gül, S. (2013), “Neoliberal Küreselleşme ve Küresel Kent”, içinde C. Ergun, M. Güneş & A. Dericioğullari Ergun (eds.), Kent Üzerine Özgür Yazılar, pp. 40-69, Bağlam Yayınları, İstanbul. Gül, H. ve Batman, S. (2013), “Dünya ve Türkiye Örneklerinde Metropoliten Alan Yönetim Modelleri ve 6360 Sayılı Yasa”, Yerel Politikalar, 3 (Ocak-Haziran): 7-47. Koyuncu, E. (2012), Yenilenen Yerel Yönetim Sisteminde Belediye ve İl Özel İdarelerinin Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Alacakları Payların Karşılaştırmalı Analizi, TEPAV, http://www.tepav.org.tr/upload/ files/1352878676-4.Yenilenen_Yerel_Yonetim_Sistemi_Karsilastirmali_Analizi.pdf, (ET. 18.03.2014) Trusilova, K., Jung, M., & Churkina, G. (2009), “On Climate Impacts of a Potential Expansion of Urban Land in Europe”, Journal of Applied Meteorology and Climatology, 48: 1971-1980. TUİK (2012), Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) Sonuçları, http://tuikapp.tuik.gov.tr/ (E.T.: 21.06.2013). Mart - Nisan 2014 55 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ BELEDİYELER VE KENT KONSEYLERİ: TEMSİLDEN KATILIMA Enes Battal KESKİN Bursa Kent Konseyi Genel Sekreteri Ülkemizde Yerel Gündem 21 (YG21) Programı’nın bir sonucu olarak görülen kent konseyleri, 2005 yılında yayınlanan 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 76.maddesinde yer alarak yasal bir statü kazanmıştır. Kentle ilgili hemen her konuda, ortak aklı harekete geçirerek görüş oluşturma kabiliyeti, kent konseylerine kentlerin geleceğini belirlemede çok önemli bir fonksiyon yüklemektedir. K anunun çıkmasından sonra- ki kanun belediyelerce kent konseyi kurmanın bir zorunluluk olduğu şeklinde yorumlanmıştır- kent konseylerinin sayısı hızla artarken uygulamada birçok zorluk ortaya çıkmıştır. Son şeklini 2009 yılında alan “kent konseyleri yönetmeliği” ile bu süreçteki olumsuzluklar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Ancak ne kanun ne de yönetmelik kent konseylerine kuruluş, işlevsellik ve sürdürülebilirlik noktalarında yeterli desteği sağlayamamıştır. Özellikle belediye başkanlarının, kent konseylerinin işlevini kavrayamamış olması, bir kısım belediye başkanlarının ise, yetkilerini paylaşacak yeni bir kurumun ihdas edildiği endişesine kapılması kent konseylerinin hayatiyet bulmasının önünde en büyük engel oluşturmuştur. Biz bu kısa çalışmada; belediye ve kent konseyi ara- 56 Mimar ve Mühendis sındaki ilişkileri “mevzuat” çerçevesinde ele alacak ve mevcut durumun tespitini yapacağız. Kent konseylerinin işlevsellik kazanması adına birkaç öneri getirerek çalışmamızı noktalayacağız. Belediye ve Kent Konseyi Konuya vakıf olmak adına tanımlarla başlamak kanaatimizce uygun olacaktır. Mevzuatta belediye; “Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi”(5393 Sayılı Belediye Kanunu, Madde; 3a) olarak tanımlanmaktadır. Kent konseyi ise; “merkezi yönetimin, yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplumun ortaklık anlayışıyla, hemşehrilik hukuku çerçevesinde buluştuğu; kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının, vizyonlarının sürdürülebilir kalkınma ilkeleri temelinde belirlendiği, tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği ortak aklın ve uzlaşmanın esas olduğu demokratik yapılar ile yönetişim mekanizmaları”(Kent Konseyi Yönetmeliği, Madde; 4b) olarak tanımı yapılmaktadır. Bu tanımlara göre iki yapı arasındaki en büyük farklılık birinin “kamu tüzel kişisi”, diğerinin ise “ortak aklın ve uzlaşmanın esas olduğu demokratik yapılar” olarak tanımlanmış olmasıdır. Bu farklılığı daha belirgin hale getirecek metni ise kent konseylerine yasal bir statü kazandıran 5393 sayılı belediye kanununun 76. maddesinin gerekçesinde bulmaktayız. Bu gerekçede kent konseyleri ile ilgili olarak; “kentte yaşayanlar arasında hemşehrilik bilinci, kent vizyonunun geliştirilmesi, kent hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirebilmek amacıyla sivil bir danışma forum ve danışma mekanizması oluşturulmasının yararlı olacağı düşünülmüştür” denilmektedir. Belediye ve Kent Konseyi İlişkileri: Mevzuat Ve Uygulama Belediyeler ile kent konseyleri arasındaki ilişkileri düzenleyen mevzuat; 5393 sayılı belediye kanunu ve kent konseyleri yönetmeliğidir. Burada konu, bu iki metin çerçevesinde ele alınacaktır. I. 5393 Sayılı Belediye Kanunu’na Göre 1- Kent Konseyi’ne Destek: “Belediyeler, kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar.” Kent Konseyi’ne destek sağlayan belediye sayısı her geçen gün artmakla beraber hala, belediyeler için bu durumun istisna olduğunu ve kaide haline gelmediğini vurgulamalıyız. 2- Kent Konseyi’nde Oluşturulan Görüşler: “Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme alınarak değerlendirilir.” Kent konseyinde oluşturulan görüşleri, belediye meclisine Özellikle belediye başkanlarının, kent konseylerinin işlevini kavrayamamış olması, bir kısım belediye başkanlarının ise, yetkilerini paylaşacak yeni bir kurumun ihdas edildiği endişesine kapılması kent konseylerinin hayatiyet bulmasının önünde en büyük engeli oluşturmuştur. gönderen kent konseyi sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir. II. Kent Konseyi Yönetmeliği’ne Göre 1- Kent Konseyi’nin Oluşumu: “Kent konseyi genel kurulu ilk toplantısını yapmak üzere belediye başkanının çağrısı ile toplanır”(Madde; 5/2). Bu cümle, belediye olan her yerde kent konseylerinin de kurulması gerektiği şeklinde anlaşılmaktadır. Bugün ülkemizde; 16 büyükşehir belediyesi, 65 il belediyesi, 143 büyükşehir ilçe belediyesi, 752 ilçe belediyesi, 1.946 belde belediyesi olmak üzere toplamda 2.922 belediye bulunmaktadır. Bu duruma göre: 2.922 adet kent konseyinin kurulmuş olması gerekir. Oysa kurulmuş kent konseyi sayısı 200’ü geçmemektedir. Bu kent konseylerinin çoğu ise, işlevselliği olmayan, belediye başkanları tarafından kurulmuş olmak için kurulmuş yani” tabela kent konseyleri”dir. 2- Sekretarya Hizmetleri; “Kent konseyinin sekretarya hizmetleri, ilgili belediye tarafından önerilecek ve yürütme kurulu tarafından kabul edilecek görevliler tarafından yerine getirilir”(Madde; 15/1). Kent konseyinin sekretarya hizmetleri, ilgili belediye tarafından verilen görevliler tarafından yerine getirilmesi hususunda; ilk tespit belediyelerin personel vermeye yanaşmadıklarıdır. Bu nedenle birçok kentte çalışmalar ya özverili gönüllüler tarafından yapılmakta, gönüllülerin olmadığı kentlerde ise bu yüzden kent konseyi çalışamamaktadır. Mart Mart - Nisan - Nisan 2014 2014 5757 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Mevcut Büyükşehirler Yeni Büyükşehir Olan İller Bugün ülkemizde; 16 büyükşehir belediyesi, 65 il belediyesi, 143 büyükşehir ilçe belediyesi, 752 ilçe belediyesi, 1.946 belde belediyesi olmak üzere toplamda 2.922 belediye bulunmaktadır. Bu duruma göre: 2.922 adet kent konseyinin kurulmuş olması gerekir. Oysa kurulmuş kent konseyi sayısı 200’ü geçmemektedir. 58 Mimar ve Mühendis 3- Kent Konseyi’nin Mali Yapısı: “Belediyeler kent konseylerine, bütçelerinde ödenek ayırmak suretiyle ayni ve nakdi yardım yapar ve destek sağlar”(Madde; 16A-1). Belediyeler kent konseylerine, bütçelerinde ödenek ayırmak suretiyle ayni ve nakdi yardım yapması ve destek sağlaması, bütçe ayrılması için tanımlanmış net bilgi isteyen belediye başkanları ve bürokratlar tarafından kent konseylerini kurmamanın veya çalıştırmamanın bir mazereti olarak kullanılmaktadır. Ancak, belediye desteğiyle mali konularını kökten çözmüş ve kurumsallaşmış kent konseylerinin olduğunu da belirtmek gerekir. Sonuç ve Değerlendirme Türkiye’de kent konseylerinin işlevi ve önemi, kentten kente farklılık göstermektedir. Çoğunluğu oluşturan ilk grup kentlerde kent konseyi, yasak savma kabilinden kurulmuş veya yasal bir zorunluluk olduğu için oluşturulmuştur. Sayıca iki elin parmaklarını geçmeyen azınlık olan ikinci grup kentlerde ise kent konseyi, kentle ilgili kararlarda karar alma mekanizmalarını etkileyebilme gücüne ulaşmış, kentin önemli bir aktörü konumundadır. Bu iki grup arasındaki farkın en büyük belirleyicisi belediye başkanlarıdır. Bunun içindir ki; kent konseylerinin yönetim kültürümüzde yeni bir mekanizma olduğunun, bu mekanizmanın oluşturmak istediği yeni kültürün, en başta belediye başkanları tarafından bilinmesi gerekmektedir. Demokrasi kültürünü içselleştiren, kent halkını karar alma süreçlerine katması gerektiğine inanan yöneticilerin olduğu kentlerde ancak kent konseyleri işlevini yerine getirebilir. Diğer yandan kentte yaşayanların da; kentinde olup bitenle ilgilenen, kentine sahip çıkan, kentin gelecek nesillerin emaneti olduğu düşüncesine sahip, kısaca kentlilik bilinci gelişmiş bireyler olması gerekmektedir. Böyle bireylerin olduğu kentlerde ancak kent konseyleri hayatiyet bulabilir. Kent konseyleri, ülkemiz yönetim sistemi açısından ileri bir aşamayı ifade etmektedir. Temsili demokrasinin eksikliklerini giderecek ve yönetim mekanizmalarımızı daha demokratik hale getirecek önemli bir adımdır. Bunun bilincinde olarak kent konseylerini oluşturmak ve işlevsel hale getirmek gerekmektedir. Mart - Nisan 2014 59 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ DİJİTAL BELEDİYECİLİK Mehmet Kürşat ÇAPAR MMG BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KOMİSYONU BAŞKANI Bilişim teknolojilerinin sunduğu imkânları kullanarak, kayıtların ve işlemlerin basılı evraklar yerine bilgisayar ortamında yapılmaya başlaması ile gündeme gelen dijital belediyecilik, teknolojide yaşanan gelişmelere bağlı olarak birçok defa anlam ve kapsam değişimine uğradı. Bugüne ait bir tanımlama yapacak olursak, belediye, vatandaş, kurumlar ve diğer paydaşların etkileşimlerinde uygulanan süreçlerin, bilgisayar programları vasıtasıyla yönetilmesi, kayıt altına alınması ve tekrar erişilebilir bir şekilde saklanması faaliyetlerinin tamamıdır, diyebiliriz. B 60 Mimar ve Mühendis u süreç, ilk dönemlerde gerek teknolojinin sınırlamaları gerekse de kullanıcıların ufukları dolayısıyla, muhasebe, stok, insan kaynakları gibi temel gereksinimlerin kayıtlarının tutulduğu ayrık yazılımlarla başladı. Bu aşama kullanıcının yazılım teknolojilerinin yapabileceklerini fark etmesini sağladı ve beklentileri yükseltti. Özellikle haberleşme teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler, yükselen beklentilerin karşılanmasına fırsat verdi. İkinci aşamada, belediyecilik işlemlerinin ve tüm kurumsal kaynak yönetiminin yürütüldüğü entegre yazılımlar üretilmeye ve kullanılmaya başlandı. Gelinen son aşamada ise, her türlü verinin hızlı erişilebilir kılınması çalışmaları hız kazandı. Bu çalışmaların neticesinde, sayısal arşiv, karar destek sistemleri, GIS, vatandaş ilişkileri yönetimi sistemleri, raporlama araçları vb. sistemlerle desteklenmiş proaktif yazılımlar, şehirli ve diğer kurumlarla etkileşimli, elektronik imza vb. unsurlarla işlemleri sayısal ortamda sonlandıran, kolaylık ve hız sunan yazılımlar yaygınlaşmaya başladı. Tüm bu gelişmeler, işlem sürelerinde azalma, bilgiye hızlı erişim, vatandaşla sürekli etkileşim, uzaktan işlem yapabilme, etkin raporlama, süreçlerde iyileşme, kişi bağımlığından kurtulma, tarafsız hizmet sunumu gibi hizmet kalitesini artırıcı ve iyileşmeyi destekleyici sonuçların elde edilmesini sağladı. Yaşanan bu süreç belediyeler için yeni ihtiyaçların da doğmasına sebep oldu. Başlangıçta tamamen hizmet birimi olan bilişim şeflikleri veya müdürlükleri, stratejik değere sahip birimler haline dönüşmeye başladı. Kurumun ihtiyaç duyduğu makine parkı ve eğitilmiş personel ihtiyaçları bir yana, haberleşme alt yapıları, veri saklama ortamları, afet senaryoları, sürekli güncellemeler, teknolojik adaptas- yon, lisanslar, veri güvenliği ve gizliliği gibi birçok konu gündeme geldi ve tüm bu işler özellikle küçük belediyeler için sürdürülebilir olmaktan çıkmaya başladı. Bulut teknolojileri ile yeni bir kimlik kazanan yazılım sektörü, belediyecilik yazılımları için de farklı fırsatlar sunmaya başladı. Özellikle küçük ölçekli belediyelerin teknik gereksinimleri ve uyum ihtiyaçlarını problem olmaktan çıkaran, kiralama temeline dayalı hizmet sunumları, sürdürülebilirlik için ciddi bir farklılık yarattı. Verinin hukuki değerinin de oluşmaya başladığı ve kaybolmasının ciddi tehditler barındırdığı bir dönemde ortaya çıkan bulut teknolojisi, birçok temel ihtiyacın belediyeler açısından sorun olmasını engelledi. Bu kapsamda veri saklama, afet senaryoları, güncellemeler, mevzuat uyumları, veri güvenliği ve gizliliği rahatlıkla sayılabilir. Yaşanan Sıkıntılar Ve Çözüm Önerileri: Dijital belediyecilikte en temel sorun, yazılım üreticisine olan bağlılık hatta bağımlılık problemidir. Bu bağlamda farklı uygulamalarla entegre olmak problem olabilmekte ve tüm ihtiyaçların tek elden tedariki dayatılmaktadır. Netice olarak, kendi dalında uzmanlaşmış ve o işi en iyi yapan firmalar, kendilerine belediyecilik alanında yer bulmakta zorlanmakta. Birçok belediye, arşiv, karar destek, vatandaş ilişkileri yönetimi gibi uygulamaları, yeterli olmasa dahi, belediyecilik yazılımı üreticisinden almaktadır. Temel endişe olası sıkıntıları bertaraf etmektir. Bu yaklaşım, alanında uzmanlaşmış nitelikli yazılımların sağlayacağı faydaların terk edilmesine sebep olmaktadır. Her ne kadar bazı yazılım üreticileri üçüncü parti ürünlerle entegre olma konusunda açık davransa da bu sorun hala gündemdedir. Konu ile ilişkili ikinci bir sıkıntı da ihale yasası gereği yapılan ihale neticesinde işi farklı bir firmanın alması durumunda geçmiş ile irtibatlanma konusunda yaşanmaktadır.Veri desenlerindeki farklılıklar tam bir uyumlulukla yazılım değişimini imkânsız kılmaktadır. Aşağı yukarı aynı verileri kullanan iki farklı yazılımın, bu denli farklı veri modelleri üzerinde çalışması, ancak bir üst otoritenin olmamasıyla izah edilebilir. Yakın geçmişte sağlık bakanlığının hastane yazılımları ile ilgili yaptığı düzenlemenin bir benzeri, belediyecilik yazılımları için de bir an önce yapılmalıdır. Verilerin aynılaştırılabilmesi için uluslararası kodlamalarla uyumlu, ulusal kodlama standardı hazırlanmalıdır. Elbette yazılım geliştirici kendine özel veri tipleri kullanmakta serbesttir, fakat veri taba- nında tutulan ve uygulamaya mahsus olmayan verilerin belirli bir formatta tutulması olası veri göçlerinin sorunsuz yapılmasını mümkün kılacaktır. Bu konu ile ilgili yapılması gereken bir diğer çalışma da üreticilerin iş bitiminde yeni yazılımın veri göçü konusunda taahhüt altına alınmasıdır. Değinmemiz gereken bir diğer sorun da, bulut teknolojilerinde kullanılan ürünlerin, bulut için yazılmış olmamalarıdır. Hali hazırda kullanılan ürünleMart - Nisan 2014 61 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ rin bir kısmı, web tabanlı geliştirilmiş bir ürünün, bulut servisi olarak kullanılması şeklindedir. Bu durum teknolojik bazı handikaplar doğurmakta, bant genişliği ihtiyacını yükseltmekte ve kullanımda bazı sorunlar çıkarmaktadır. Özellikle küçük belediyelerin ihtiyacını karşılamak amacıyla, merkezi bir kurum tarafından, tamamen bulut teknolojisi ile hazırlanmış bir ürünün geliştirilmesi çalışmalarının bir an önce başlatılması, sorunu ortadan kaldıracaktır. Vaktin farklı yorumlandığı bir çağda, insanların verileri devlet kurumları arasında taşır halde olması ciddi bir sıkıntı olarak durmaktadır. Kişiler birçok veriyi kurumlar arasında taşımak zorunda kalmaktadır. Bu durum hem vakit kaybı hem de hizmet kalitesinde negatif algı doğurmaktadır. Hali hazırda farklı bir kurumun veri tabanında var olan bir verinin, kâğıt ortamında taşınması ve yeniden işlenmesi makul karşılanamaz. E-devlet platformu ile hız kazanan veri paylaşımı artarak devam etmeli ve işlemler hızlandırılmalıdır. Veri mülkiyeti iddiası ortadan kalkmalı ve kişilere ait veriler bir kurumun malı olarak algılanmak yerine, ilgili vatandaşın hayatını kolaylaştırmak için kullanılmalıdır. Burada kişisel bilginin gizliliği ilkesinin ihlal edilmesini engelleyici tedbirler alınmalı, fakat bu kaygı entegrasyon projelerinin tıkanma noktası haline gelmemelidir. Son olarak, işlemlerin e-devlet şifresi ve e-imza ile uzaktan yapılması sağlanmalıdır. Bu alandaki çalışmaları destekliyor ve kapsamının artırılmasını bekliyoruz. Bu yaklaşım, farklı bir ihtiyacı da tetiklemektedir. Örneğin internetten e-devlet şifresi ile adli sicil belgesi alınabildiği halde, hala adliye koridorlarında kuyrukların olması, vatandaşın bu hizmetlerden haberdar olmadığını veya güvenmediğini göstermektedir. Bilgilendirme ve imkân sağlama konusu bu çalışmalar kapsamında mutlaka gündeme alınmalıdır. 62 Mimar ve Mühendis Vaktin farklı yorumlandığı bir çağda, insanların verileri devlet kurumları arasında taşır halde olması ciddi bir sıkıntı olarak durmaktadır. Kişiler birçok veriyi kurumlar arasında taşımak zorunda kalmaktadır. Bu durum hem vakit kaybı hem de hizmet kalitesinde negatif algı doğurmaktadır. Sonuç: Dijital belediyecilik konusunda gelinen nokta oldukça başarılı ve geleceğe dair ümit vericidir. Bu çalışmalara ek olarak gelecekte veri madenciliği ve bilginin planlamada kullanımı üzerine odaklanılmalıdır. Veri kaynağı algısı değiştirilmeli, sadece belediye yazılımındaki verilerle yetinilmemelidir. İnsanlar gerek sosyal medyada gerekse de birçok sayısal ortamda veriler oluşturmaktadır. Hatta insanlar hayatlarına pozitif katkı sağlayacaksa, gönüllü olarak sistemlere veri sağlamayı kabul etmektedirler. Bu verilerin daha etkin kullanımı adına adımlar atılmalıdır. Tüm bu veri kaynakları etkin kullanılarak planlama ve risk analizleri yapılabilmeli ve vatandaşın hayatı kolaylaştırılmalıdır. Durumumuzu özetlemek için meşhur bir sözde küçük bir değişiklik yapmam yeterli olacaktır. “veri akar Türk bakar”. Basit bir örnek olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin trafik yoğunluk haritasına değinmek istiyorum. Bu sistem için birçok noktaya sensörler ve hız tespit edici cihazlar yerleştirilip, toplanan verilerin merkeze iletilmesi sağlanmaktadır. Hâlbuki sadece belediyeye ait veya belediye tarafından denetlenen yüz binin üzerinde araçta araç takip sistemi kullanılıyor. Belediye otobüsleri, hizmet araçları, servisler, ticari taksiler, dolmuşlar vb. araçlar sürekli trafik yoğunluk bilgisi üretirken tüm ara sokaklardaki durumun dahi izlenilmesi mümkündür. Ancak hali hazırda sadece ana arterlere ait bilgiler paylaşılmaktadır. Hâlbuki farklı bir uygulama bırakın İstanbul’u, tüm Türkiye için bu bilgileri yüksek doğrulukta verebilmektedir. Sadece seyir halindeki sürücülerin cep telefonlarına ait handover bilgisi ve gönüllü veri paylaşan kullanıcılardan elde edilen veriler, çok daha fazla bilginin vatandaşın kullanımına sunulmasını sağlamaktadır. Değinmek istediğim konu, etraftaki uçuşan verilere farklı bir gözle baktığımızda, çok farklı uygulamaların yapılabileceği ve insanların hizmetine sunulabileceğinin fark edilmesidir. Yeni dönem, farklı kaynaktaki verilerin hizmet için kullanılması dönemidir. İÇMELER NAK. VE VİNÇ HİZ. SAN. TİC. LTD. ŞTİ. Aydınlı Mh. Budak Sk. No:9, Tuzla, İstanbul Tel: +90 216 392 80 44 Faks: +90 216 494 03 98 E-Posta: [email protected] 15 yıllık bilgi birikimimiz, pazar tecrübemiz ve aynı çatı altında toplanan deneyimli kadromuz ile müşterilerimizin her türlü beklentilerini karşılamaktayız Hizmetmerimiz Kiralık Vinç Sepetli Platform İçmeler Vinç; Türkiye'nin önde gelen inşaat, sanayi ve taahhüt �irmalarına her türlü kiralık vinç ve platform hizmetleri vermektedir. Dürüst, tecrübeli ekip ve operatörler, bakımları periyodik olarak yapılan vinçlerimiz ile 1000 metrekarelik alana kurulu kamyon parkımızda 24 saat güvenle hizmetinizdeyiz. Mart - Nisan 2014 63 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ İSTANBUL’DA DEPREM AFET RİSKİ VE YEREL YÖNETİMLER Prof. Dr. O. Metin İlkışık Arama Kurtarma ve Acil Yardım Derneği Birçok doğal afet çeşidi içinde ülkemizi en çok etkileyenler depremler, seller ve heyelanlardır. Peki, İstanbul’da yerel yönetimler deprem afet riski konusunda ne durumdalar, neler yapmaktalar? bu konuyu yazımızda anlatmaya çalışacağız. K onu “deprem” olduğunda İstanbul’da doğal afet riskinin belirlenmesi için şekil 1’de basitçe formüle edildiği gibi; öncelikle “deprem tehlikesi”nin ve şehirdeki değerlerin “hasar görebilme” sinin neler olabileceğinin ayrıntılı biçimde belirlenmesi gerekir. Çok boyutlu matrisler olan bu iki grubun evrişimi (karşılıklı etkileşimi) sonucunun, “kapasite”mizi yansıtan matrise bölümü bize şehrimizdeki fiziki ve sosyal değerlerimizdeki olası kayıpları yansıtan “afet riski”nin ne olacağını verecektir. Bu hesaplama yapılmadan afet risk yönetiminin başarılı olması mümkün olmayacaktır. Tehlike: Kısaca Alp-Himalaya dağ kuşağı olarak bilinen Avrasya ve Afrika kıtasal levhalarının çarpışma zonunun tam ortasında İnsan Binalar Altyapı Endüstri Çizelge 1. 64 Mimar ve Mühendis Ölü ve Ağır Yaralı, Toplumsal hayat Çökme ve Ağır Hasar, Hastane, Okul, Kamu binaları Elektrik, Su, Doğal Gaz, Haberleşme, İnternet ,Yollar, Köprüler, Ulaşım, Araçlar Yıkım, Hasar, Enerji, Personel, Pazar kaybı yer alan İstanbul ve yakın çevresinde son 2000 yılda büyük ölçekte 120 deprem gerçekleşmiştir. Şehir yaklaşık olarak her 100-150 yılda bir yıkıcı bir deprem yaşamaktadır. Marmara Denizi’nin ortasından geçen Kuzey Anadolu Fayı (KAF) üzerinde M=7.5 büyüklüğünde bir deprem oluşması sonucunda şehrin güney kıyılarının yerçekiminin %50-70 i kadar yüksek yatay ivme değerleri ile karşılaşabileceği hesaplanmaktadır. 1939 Erzincan depreminden başlayarak KAF üzerinde batıya doğru hareket eden kırılmalar silsilesi en son 1999'da Kocaeli ve Düzce depremleri ile şehrin çok yakınına ulaşmıştır. Hareket bu sistemde devam ederse Parsons (2000) İstanbul yakınlarında 2004-2034 aralığında, M≥7 büyüklüğünde bir depremin olma olasılığını % 41-66 arasında tahmin etmektedir. Maksimum Yer Hızı (cm/sn) 10 - 20 20 - 30 30 - 50 50 - 70 70 - 90 Toplam Boru Hattı Uzunluğu (km) 61 171 414 56 23 725 Kilometre Başına Kırılma Sayısı (Düktil Malzeme) 0.01 0.04 0.12 0.3 0.57 1.04 Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma Sayısı (Düktil Malzeme) 1 7 50 17 13 88 Çizelge 2a. Doğalgaz boru hatlarının maksimum yer hızlarına bağlı performansları (Erdik ve diğ.,2009) Hasar Görebilme: 8000 yıllık geçmişi olan İstanbul son 50 yılda çok hızlı bir şekilde büyümüştür. Nüfus 1950’lerde 1 milyon iken bugün 13 milyona yükselmiştir. Önemli bir sosyal, ekonomik ve jeopolitik merkez olarak İstanbul kırsal alanlardan yoğun göç almış, sonuçta da bina ve diğer altyapı hizmetlerine ihtiyaç hızla artmıştır. 2010 itibariyle İstanbul’da yaklaşık 1.400.000 bina vardır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce (İBB) yaptırılan JICA (2002) raporuna göre, İstanbul’a 20 km uzakta 7.5 büyüklüğünde bir deprem olursa yaklaşık; • 40.000 ölü (≈% 0.4) • 4.000 bina tamamen çökecek • 40.000 ağır hasarlı bina • 100.000 den fazla ağır yaralı • 2.000.000 geçici evsiz • 100 ± 30 milyar TL kayıp • İSKİ; 7.568 km boruda, 1600 noktada hasar • 480 köprüden 20 sinde ağır hasar olasılığı • İGDAŞ; 4670 km boruda, 13 hasar • 300.000 den fazla servis kutusunun % 16 sında hasar • … ve daha fazlası kayıplarla karşılaşılacaktır. “Hasar görebilme” söz konusu oldu- Max Yer Hızı (cm/sn) 10 - 20 20 - 30 30 - 50 50 - 70 70 - 90 Toplam Şekil 1. Doğal afet riskini belirleyen etmenler. Şekil 2.M=7.5 büyüklüğünde olası bir depremde ağır hasar görecek bina sayıları haritası (kırmızı en fazla, mavi en az) Boru Hattı Uzunluğu (km) Km Başına Kırılma Sayısı (Kırılgan Malzeme) Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma Sayısı (Kırılgan Malzeme) Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma Sayısı (Kırılgan Malzeme) Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma Sayısı (Kırılgan Malzeme) 182 354 578 120 31 1265 0.04 0.14 0.4 1 1.9 3.48 0.01 0.04 0.12 0.3 0.57 1.04 7 49 231 120 58 465 2 14 69 36 18 139 Çizelge 2b. İçme suyu boru hatlarının maksimum yer hızlarına bağlı performansları (Erdik ve diğ., 2009). Mart - Nisan 2014 65 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ğunda konunun çizelge 1’de verilen alt başlıkları altında gerekirse farklı kurumlar veya uzmanlar tarafından çok ayrıntılı biçimde incelenmesi gereklidir. İstanbul yakınlarında büyük bir deprem olursa şehirdeki “hasar görebilirliğin” belirlenmesi için İBB ve bazı ilçe belediyeleri tarafından birçok çalışmalar yapılmıştır. İBB açısından bunun ilk ve önemli adımı Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğü’nün kurulmuş olmasıdır. 1994 yılından başlayarak, özellikle zemin konusunda ve depremlere dönük bazı araştırmaların yapılmasında ciddi bir gayret gösterilmiştir. 1999 depremlerini takiben yürütülen JICA (2002) projesi kapsamında, deprem tehlikesi ve şehirdeki olası hasarlar ilk defa sistematik olarak belli bir ölçekte incelenmiş ve olayın bir anlamda bilançosu ortaya konmuştur. Şekil 2’de bu proje kapsamında hesaplanmış olan M=7.5 büyüklüğünde olası bir depremde ağır hasar görecek binalar sayılarının semtlere göre dağılım haritası görülmektedir. 1999 depreminde şehirde hafif ya da ağır hasar gören binaların sayıları normalize edilirse, bu tahmin ile son derece uyumlu olduğu görülmektedir. Bu tür hesaplar ilerleyen zaman içinde yenilenen veri tabanları ile tekrarlanmakta ve karar vericilere aktarılmaktadır (Çizelge 2 a ve b). Olası hasar belirleme için yürütülen çalışmaların pilot bir uygulaması JICA projesi ile riskli ilçelerden biri olarak belirlenen Zeytinburnu ilçesinde yapılmıştır. 2004 yılı boyunca yapılan ayrıntılı bina tespitleri sonucunda, büyüklüğü M>7 olan bir depremde, toplam 16.031 binanın en az 2.295’inin ağır hasar alma riskinin yüksek olduğu belirlenmiştir (Şekil 3). Maalesef sonraki günlerde bu binaların ikisi kendiliğinden çökmüştür. Kapasite: Deprem tehlikesi karşısında şehirdeki fiziki ve hatta sosyal hasar görebilme miktarlarının irdelenmesi sonucunda nelerin ve nasıl yapılabileceğinin tartışılması gündeme gelmiştir. Kapasite’nin artırılması konusundaki ilk çalışma İBB için dört büyük üniversitemizce hazırlanan İstanbul Deprem Master Planı (İDMP, 2003)’dır. İDMP önemli kurumların, olası deprem etkilerini azaltabilmek için kapasitelerini artırmak konusunda neler yapması gerektiğini ayrıntıları ile belirlemekte, bu amaçla bazı öneriler yapmaktadır. En önemli husus, Şekil 3’te görüldüğü gibi kurumlar aralarındaki bağın kopmaması olup, birbirini tamamlayan bir zincirin oluşması olmalıdır. Eğer bu birimlerden bir veya bir kaçında zafiyet oluşursa istenen sonuca kısa sürede ulaşılması mümkün olmayacaktır. İBB, yine bu dönemde şehirdeki yaşamı etkileyen acil durumlarda özellikle kendi bünyesindeki çok sayıdaki müdürlüklerin faaliyetlerini düzenlemek ve şehirdeki hayatı hızla normal koşullara getirebilmek için Afet Koordi- nasyon Merkezi'ni (AKOM) kurmuş ve faaliyete geçirmiştir. AKOM'un çalışmaları daha çok deprem öncesi, sırası ve sonrasına odaklanmıştır. Deprem öncesi için hazırlıklar; bina kontrol ve güçlendirme, altyapı kontrol ve güçlendirme, imar planlarında düzenlemeler ile personel ve halk eğitimidir. Deprem sırası için hazırlıklar ise ulaşım, itfaiye, haberleşme ve arama-kurtarma konularına yoğunlaşmaktadır. Deprem sonrası için hazırlıklarda su, gıda, barınma, sağlık, doğal gaz ve enkaz konuları ağırlık taşımaktadır. Haberleşme ve ulaşım acil durum hazırlıkları içinde en önemli iki unsurdur. Yerel yönetim olarak İBB bu konuda birçok uygulama projeleri geliştirmiştir, örneğin; merkezi idarenin de katkıları ile ana yollar üzerindeki birçok viyadük ayaklarına hasar riskini azaltacak sismik izolatörler yerleştirilmiştir. Kapasite artırımının en önemli aşaması olan zarar azaltma çalışmaları kapsamında ise İBB ilgili diğer kurumlarda çizelge 3’te verilen konularda projeler yapılmış ve olabildiğince uygulanmıştır. Zarar Azaltma Planları farklı ilişkilerle ortaya çıkan risklerin incelendiği önlemlerin araştırıldığı alt çalışmalardır. Afet risk yönetimi uygulamaları amacıyla; • Üretim kaybı (sanayi, sabit ve hareketli altyapı, işgücü); • Yapı stoku ve kentsel altyapı sistemleri; • Doku riskleri (yapılaşma türü, BETONARME BİNALAR Şekil 3. Zeytinburnu İlçesi’ndeki betonarme binaların deprem puanı dağılımı. Kırmızı çizgi 35 puan sınırını göstermektedir. 1800 1600 1400 1200 1000 800 600 400 200 66 Mimar ve Mühendis Deprem Puani 95-100 90-95 85-90 80-85 75-80 70-75 65-70 60-65 55-60 50-55 45-50 40-45 35-40 30-35 25-30 20-25 10-20 0-10 0 VALİLİK BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KAMU KURUMLARI STK ÖZEL TEŞEBBÜSLER arsa, yol, otopark, yoğunluk); • Özel alanlar (vadiler, yamaçlar, kıyılar, baraj altı havzalar); • Kültür mirası özel yapılar (tarihi ve anıtsal yapılar ve çevreler); • Tehlikeli kullanımlar (yanıcı, patlayıcı, kimyasal, radyasyon yayan kullanımlar, vb. depo, donanım alanları); • Acil durum tesisleri (hastane, itfaiye, okul, haberleşme merkezi, vb.) • Yönetimsel yeterlilik (uzman personel, temrin-eğitim, kurumsal kapasite yetersizlikleri); konularında durum tahlil edilmeli, kapasite geliştirmek amacıyla yapılacaklar tarif edilmelidir. Çok kapsamlı olan bu projelere bir örnek olarak orta dönemli çalışmalardan bir uygulama İBB tarafından İstanbul’un güney kesimleri için hazırlatılan “mikro bölgeleme” haritalarıdır. Çeşitli zemin bilgileri içeren bu veri tabanları, imar planlarının doğru uygulanması için zorunlu ilk adımdır. Şekil 5’te bir örnek olarak 250x250 karelajla hazırlanmış sıvılaşma riski haritası görülmektedir. Afet Riski ve Yönetimi: Bu konuda hükümet ve toplum yetkililerinin genel söylemi; afet riskinin son derece karmaşık olduğu ve çözüm üretmenin zorluklarıdır! İstanbul’daki gerek acil durum hazırlıkları, gerek risk belirleme ve yönetimi hususu, birçok meslek disiplininin çok üstüne çıkmış durumdadır. Gerçekten sorun karmaşık çözüm ise basit değildir. İyi bir “Afet Risk Yönetimi" için, • İnsan kaynakları • Veri tabanları • İletişim • Araç Gereç • Lojistik • Finans • Sigorta • Medya Kısa Dönem (0-2 yıl) İtfaiye, Haberleşme, Arama-Kurtarma Su, Doğal Gaz, Ulaşım Orta Dönem (1-4 yıl) Jeolojik-Jeofizik veri tabanları Köprü, viyadük vb güçlendirme Personel Eğitimi, Enkaz Uzun Dönem (3-10 yıl) Kentsel dönüşüm – TOKİ, İmar planları, Okul ve Hastaneler Altyapı yenileme, Toplumsal eğitim Çizelge 3. Zarar azaltma çalışmalarının aşamaları ve uygulama alanları. İLÇE BELEDİYELERİ Şekil 4. İDMP önerilerinin ana çatısı. Çok geniş kapsamlı olan kapasite geliştirme ve deprem afet riskinin yönetimi konusunda yerel yönetim olarak İBB’nin yaptıklarının yanı sıra; merkezi yönetim ve hatta uluslararası kuruluşların da katkıları vardır. Bunun en somut örneği İstanbul sismik riski azaltma projesi olarak bilinen İSMEP projesidir. Şekil 5. Mikro bölgeleme çalışmaları sürecinde hazırlanan sıvılaşma riski haritası (kırmızı en fazla, mavi en az). Mart - Nisan 2014 67 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Afet Eğitiminin içeriğinde davranışların değişimi vardır ve davranışların değişimi zaman alır. İnsanların gereğine inanmadıkları bir değişime ikna edilmesi ise çok zordur. • Yasal durum • Merkezi - Yerel yönetim • Liderlik • Uluslararası ilişkiler konularında birçok ayrıntılı projenin geliştirilmesi ve daha da önemlisi bunlar arasında güçlü bir koordinasyonun sağlanması gerekir. Yasal durum ve liderlik afet risk yönetiminin en önemli iki unsurudur. Bir örnek olarak; Zeytinburnu Pilot Projesi’nde 16030 binanın 2295 indedepremde ağır hasar riski belirlenmiştir. Bu sayı konut sayısına dönüştürüldüğünde sadece bir ilçede yaklaşık 15 bin hanenin acilen boşaltılması gündeme gelmektedir. İmar ve özel mülkiyet konularının gündeme geleceği bu işlem nasıl yapılacaktır? Yasal durumdaki ve finans sorunlarındaki yetersizlik hızlı bir çözümü engellemektedir. Olayın başka bir yanı ticari hayattır. Zeytinburnu, ticari olarak İstanbul’da çok hareketli bir bölge olup orta ve küçük ölçekli ticaretin son derece yaygın olduğu bir yerdir. Yıkılması gereken binalarda yer alanların sayısı 6500 kadar olup, buralardaki iş gücü kaybı, sermaye, pazar kaybı vb dikkate alındığında, o bölgedeki gerekli adımları atmak epey düşündürücü bir noktaya gelmektedir. Bir başka özellik de, Zeytinburnu’ndaki 68 Mimar ve Mühendis yüksek hasar riski taşıyan binaların kentin içinde belli bir bölgeye toplanmadığı, aksine bütün Zeytinburnu içine rast gele serpiştirilmiş durumda olmalarıdır. Bu durum tüm şehirdeki yapılaşmalar için de geçerlidir. Riskli binaların tek tek güçlendirme veya yenilenmesinin yapılması yerine şehir planlama açısından mevcut sıkıntılar da dikkate alınarak kentsel dönüşüm projelerinin geliştirilmesi amacıyla gerekli yasal düzenlemelerin Zeytinburnu Pilot Projesi ile başlamıştır. Çok geniş kapsamlı olan kapasite geliştirme ve deprem afet riskinin yönetimi konusunda yerel yönetim olarak İBB’nin yaptıklarının yanı sıra; merkezi yönetim ve hatta uluslararası kuruluşların da katkıları vardır. Bunun en somut örneği İstanbul sismik riski azaltma projesi olarak bilinen İSMEP projesidir. Bu proje kapsamında İstanbul’daki okul binalarının önemli bir bölümü güçlendirilmiş veya yenilenmiştir. Hastane binaları için de az sayıda olmakla birlikte benzer uygulamalar devam etmektedir. Her iki grup binaların depreme karşı sağlam olmaları hem deprem anı için, hem de daha sonraki günlerde son derece gereklidir. Son olarak toplumsal eğitim ve bilgilendirme, kapasite oluşturma ve afet risk yönetiminin de diğer önemli bir ögesidir. Ancak afet eğitimi herhangi bir kişi veya kurum tarafından sahiplenilemez. Merkezi yönetim yasal ve finansal düzenlemeler ile toplumsal afet eğitiminin yolunu açmalı; toplumsal yaşantımızın tüm kurumları bu çabaya katılmalı, farklı gruplar farklı düzeylerde afet eğitim programlarını üstlenmelidir. Afet eğitiminin içeriğinde davranışların değişimi vardır ve davranışların değişimi zaman alır. İnsanların gereğine inanmadıkları bir değişime ikna edilmesi ise çok zordur. Son söz olarak unutulmaması gereken husus, İstanbul’u etkilemesi olası büyük bir deprem afet riskinin artarak devam ettiği ve bu konuda yapılması gereken daha bir çok hazırlık olduğudur! Kaynakça Erdik, M. ve diğ., 2009. İstanbul’unolası deprem kayıpları tahminlerinin güncellenmesi işi. İBBZemin ve Deprem İnc. Md., İstanbul. İDMP, 2003. İstanbul için deprem master planı. İBB, Zemin ve Deprem İnc. Md., İstanbul JICA, 2002. TheStudy onA DisasterPrevention / Mitigation Basic Planin IstanbulincludingSeismicMicrozonationin theRepublic of Turkey. Japan International CooperationAgency (JICA)and İstanbul MetropolitanMunicipality (IMM) Parsons, T., 2004. Recalculatedprobability of M ≥ 7 earthquakesbeneaththeSea of Marmara, Turkey. J. ofGeophysicalRes.v109, B05304. k ü y ü b n e n ı n a y n Dü i n i t n e k k i r b a f e r p . k u d r u k a t Irak’ Konut 7 Ayda 1884 27 yıllık deney�mle 80’� aşkın ülkeye �hracat yapan Karmod Prefabr�k, Irak’ın başkent� Bağdat ve Kut şeh�rler�nde tek seferde Dünya’nın en büyük prefabr�k projes�n� gerçekleşt�rd�. 1884 adet konut ve 16.148 m2 sosyal tes�s yapılarını �çeren proje toplam 174.148 m2 büyüklüğe sah�p olup tek seferde tamamlanan Dünyanın en büyük prefabr�k yapı projes� oldu. Proje kapsamında yapılan konutların yanı sıra sosyal tes�s yapı kompleksler�nde beled�ye b�nası, okul, hastane, alışver�ş merkez�, muhtarlık, �tfa�ye müfrezes� g�b� b�nalar yer alıyor. Genel Müdürlük Orta Mah. Keban Sok. No:4 Orhanlı-Tuzla/İSTANBUL Tel: (0216) 392 20 45 Faks: (0216) 304 06 86 Web: www.karmod.com • E-mail: [email protected] 444 20 35 Mart - Nisan 2014 69 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK SORUNUnun NEDENLERİ VE İSTANBUL ÖRNEĞİ Prof. Dr. Rafet BOZDOĞAN Yalova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Teknolojik ilerlemenin hakim olduğu gelişen dünyamızda, insanoğlunun kendisi ve ihtiyaçlarının temini için mal ve hizmetlerin hareketliliğinde oldukça önemli artışlar yaşanmaktadır. Bu hareketlilik ulaşım veya erişimi, bunun neticesinde de trafik talebini oluşturmaktadır. Bu talep, kıtalar, ülkeler, şehirler arası olduğu gibi, kent içinde de Kentiçi Ulaşım olarak hızla büyüyen talep şeklinde karşımıza çıkmaktadır. D ünya metropollerinin hemen hepsinde ulaşım ve trafik oldukça önemli bir problemdir. Hiçbir dünya metropolünde ulaşım ve trafik problemi tamamen çözülmüş değildir. Ancak gelişmiş dünya metropollerinde yaygın ve efektif toplu taşıma sistemlerin kurulması nedeni ile erişilebilirlik artmıştır. Ülkemiz kentlerinde de ne yazık ki kentsel büyüme dengeli arazi kullanımı ve planlı bir altyapı ile birlikte gerçekleşmemiştir. Çoğu kez plansız üst yapılaşmaya gidilmiş, ulaşım ve diğer altyapılar ise ancak eksiklikleri hissedilmeye başlanınca halkın ve yöneticilerin gündemine girmiştir. Bu durumda bazen üst yapının yeniden planlanması, gerektiğinden çok büyük maliyetler ve zaman kaybı da ortaya çıkmaktadır. Bazen de üst yapıya fazla müdahale edilemediğinden şehrin bu bölgelerinde uzun vadeli plan ve programlar uygulanamamıştır. Sonuçta, çağdaş bir şehir hedefine kavuşulamamış, halkın ve yöneticilerin bu yöndeki özlemi giderilememiş ve bugünlere gelinmiştir. İstanbul’un ulaşım ve trafik problemi bir örnek olarak dikkate alındığında ülkemiz şehirlerinde ulaşım ve trafik problemlerinin ana sebeplerini aşağıda verilen yedi maddedeki başlıklar ile özetleyebiliriz. 70 Mimar ve Mühendis 1.Kalıcı ve Sürdürülebilir Kent ve Ulaşım Planlaması 2. Ulaşım Sistemlerinin Tek Elden Yönetilmesi 3.Efektif ve Cazip Bir Toplu Taşıma Sisteminin Kurulması 4.Optimum Ulaşım Alt Yapısının İnşası 5.Etkin Bir Trafik Yönetim Sisteminin Kurulması 6.Trafiğin Etkin Denetiminin kurulması 7. Toplumda Yeterli Ulaşım ve Trafik Bilinci Oluşturulması 2. KENTLERDE ULAŞIM VE TRAFİK SORUNUN NEDENLERİ 2.1.Kalıcı ve Sürdürülebilir Kent ve Ulaşım Planlaması Kalıcı, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir kent planı yapılırken; kentin kimliği ve öngörülen fonksiyonlar, kentin hedef nüfusu, topoğrafik (cografi) yapısı, tarihi dokusu, iklim yapısı, çevre ve bitki örtüsü, doğal kaynakları ve zemin durumu gibi faktörler dikkate alınarak kente yüklenecek fonksiyonların yerleşimi; iyi belirlenmiş arazi kullanım kararları, konut-işyeri, konut-okul, konut-eğlence merkezi v.b ilişkiler kurgulanarak, konut alanları, kamu alanları, üst düzey ticaret ve hizmet alanları, sanayi alanları, odak noktaları ve kültür sanat ve eğlence alanları optimum bazda planlanmalıdır. 2.2. Ulaşım Sistemlerinin Tek Elden Yönetilmesi Kentlerimizde şehir içi ulaşım ve trafik konusunda yetkili ve sorumlu birçok birimin olması yönetimde kargaşaya neden olmaktadır. Bunlar; • Merkezler (UKOME, İl trafik Komisyonu ) • Merkezi Yönetim Birimleri (Emniyet, TCK, TCDD, TDİ, DLH vb) • Yerel Yönetim Birimleri (valilik, il ve ilçe belediyeleri ) • Özel İşletmeci Kurumlar (Minibüs, Taksi, Servis, vb Esnaf Odaları ) • Diğer Altyapı Birimleri (Elektrik, Su-Doğalgaz, Telekom İdareleri) Söz konusu yetki karmaşasının önlenebilmesi için kent nüfusu dikkate alınarak, tüm ulaşım sistemlerinin, Etüt-plan-proje, yapım, bakım onarım, trafik yönetimi ve denetimi ve işletimi gibi ana fonksiyonlarının tamamını tek elden yürüten kent içi ulaşım idarelerinin kurulması gerekmektedir. 2.3. Efektif ve Cazip Bir Toplu Taşıma Sisteminin Kurulması Kentlerde nüfusun belirli seviyelere ( yaklaşık 50.000 ve üzeri)gelmesiyle toplu taşıma sistemleri ana taşıyıcı olarak öne çıkmaya başlar. Kent içi ulaşımda efektif ve cazip bir toplu taşıma sistemi için arzu edilen kriterler; konfor, güven, hız, ekonomiklik, temizlik ve entegrasyon (zaman, bilet ve fiziksel açıdan)’dur. Bu kriterlerin sağlanması kentin nüfu- Ülkemiz kentlerinde de ne yazık ki kentsel büyüme, dengeli arazi kullanımı ve planlı bir altyapı ile birlikte gerçekleşmemiştir. Çoğu kez plansız üst yapılaşmaya gidilmiş, ulaşım ve diğer altyapılar ise ancak eksiklikleri hissedilmeye başlanınca halkın ve yöneticilerin gündemine alınmıştır. Mart - Nisan 2014 71 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Kentlerin modellenmesinde ulaşım altyapıları “Maksimum toplu taşıma, optimum karayolu sistemleri” anlayışı ile kurgulanmalıdır. Buna göre; raylı sitemler, karayolları, sanat yapıları (katlı kavşaklar, viyadükler v.b), otoparklar, transfer merkezleri gibi ulaşım altyapıları en iyi şekilde planlanarak inşa edilmeli ve mevcutlar da en verimli şekilde korunmalıdır. suna göre, minibüs, otobüs, taksi, dolmuş gibi lastik tekerlekli toplu taşıma sistemlerinin yanı sıra nüfusun 500 bini aşması halinde raylı sistem toplu taşıma türlerinin (cadde tramvayı, hafif metro, metro v.b) uygulamaya alınması gerekmektedir bknz. Resim 1. Ayrıca belirlenecek ulaşım modları arasında (zaman, mekan, bilet adına) en iyi entegrasyon sağlanmalı ve tek yönetimde toplanmalıdır ( Şekil 1). Resim 1. İstanbul' da kullanımda olan Toplu Taşıma Modları (Metrobüs, Otobüs, Raylı sistem, Deniz Otobüsü, Taksi, Minibüs ve Dolmuş) 2.4.Optimum Ulaşım AltYapısının İnşası Kentlerin modellenmesinde ulaşım alt yapıları “maksimum toplu taşıma, optimum karayolu sistemleri” anlayışı TOPLU TAŞIMANIN CAZİP HALE GETİRİLMESİ RAYLI SİSTEM TOPLU TAŞIMACILIĞININ GELİŞTİRİLMESİ LASTİK TEKERLEKLİ ARAÇLARIN YENİDEN ORGANİZASYONU DENİZ TAŞIMACILIĞININ ORGANİZASYONU TOPLU TAŞIM KULLANIM ALTERNATİFLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE ENTEGRASYONU Resim 2. Metro ve Katlı Kavşak Sistemleri Şekil 1. Toplu Taşımanın Cazip Hale Getirilmesi 72 Mimar ve Mühendis FİZİKİ ENTEGRASYON ZAMAN ENTEGRASYONU BİLET ENTEGRASYONU ka insan faktörü dikkate alınarak etkin bir denetim sistemi kurulmalıdır. Bu amaçla, kentte: • Otopark yasağına uyum sağlanmalıdır • Şerit disiplini sağlanmalıdır • Emniyet şeridi ihlalleri önlenmelidir • Taksiler duraklandırılmalı • Minibüs ve dolmuşlarda trafik seyir düzeni sağlanmalı • Trafik kazalarına müdahaleler hızlandırılmalı • Servis araçlarının otopark ve seyir düzeni sağlanmalı. ile kurgulanmalıdır. Buna göre; raylı sitemler, karayolları, sanat yapıları (katlı kavşaklar, viyadükler v.b), otoparklar, transfer merkezleri gibi ulaşım altyapıları en iyi şekilde planlanarak inşa edilmeli ve mevcutlar da en verimli şekilde korunmalıdır. 2.5.Etkin Bir Trafik Yönetim Sisteminin Kurulması Şehir içi trafikte oluşan ulaşımın güvenli ve seri yapılabilmesi için, mevcut karayolu ağını en iyi şekilde kullandıracak etkin bir trafik sirkülasyon sisteminin kurulması gerekmektedir. Bu bağlamda, geometrisi bozuk yol ve kavşakların en iyi şekilde düzeltilerek yatay ve düşey işaretler olarak bilinen, sinyal sistemleri, yol çizgileri ve levhalar şehrin her kesiminde kullanılmalı, bu alandaki ileri teknolojik ürünleri olarak akıllı ulaşım sistemleri (ITS Resim 3) olarak bilinen; trafik kameraları, bilgi aktarıcılar (sensörler, luplar vb), interaktif trafik yoğunluk haritaları, kameralı trafik analiz sistemleri, VMS (değişken mesajlı trafik panosu) sinyal optimizasyon sistemleri vb. trafik yönetim ve denetim sistemleri de yaygınlaştırılmalıdır. 2.6. Trafiğin Etkin Denetiminin kurulması Şehir içi ulaşımında mühendislik uygulamaları başlı başına çözüm üreten bir faktör değildir. Daha önceki bölümlerde anlatılan uygulamalar yapılırken mutla- Kentlerde ulaşım ve trafik sorununun önemli nedenlerinden birisi de toplumda ulaşım ve trafik bilincinin tam oluşmamasıdır. Bu bağlamda yaya ve sürücülere kurallara uyma konusunda azami gayret düşmektedir. 2.7. Toplumda Yeterli Ulaşım ve Trafik Bilinci Oluşturulması Kentlerde ulaşım ve trafik sorununun önemli nedenlerinden birisi de toplumda ulaşım ve trafik bilincinin tam oluşmamasıdır. Bu bağlamda yaya ve sürücülere kurallara uyma konusunda azami gayret düşmektedir. Ancak kentlerimizde hemen her gün karşılaşılan sürücü ve yayaların trafik hatalarından dolayı küçümsenmeyecek ölçüde trafik sıkışıklığı yaşanmaktadır. Örneğin bir minibüs, otobüs, taksi veya bir otomobilin durmaması gereken yerde durması, yayanın geçmesi gereken yerden geçmesi gibi birçok kuraldışı davranışlar trafiğe önemli ölçüde yük getirmektedir. Bu nedenledir ki toplum ulaşım ve trafik konusunda bilinçlendirilmelidir (bknz. Resim 4). Trafik Kamerası Trafik Ölçüm Sistemleri Trafik Sinyal Işıkları Online Kavşak Kontrol Sistemi Trafik Mesaj Panoları Resim 3. Akıllı Ulaşım Sistemlerine Örnekler Kırmızı Işık İhlal Sistemleri Resim 4. Usulsüz Park ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gezici Trafik Eğitim Aracı Mart - Nisan 2014 73 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ İSLAM ŞEHİRCİLİĞİNİN İLK MODELİ OLARAK HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE ŞEHİRCİLİK VE BELEDİYE HİZMETLERİ Prof. Dr. Vecdİ AKYÜZ Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Eski adı Yesrib olan Medine, kuzeyden gelen Yahudi, güneyden (Yemen’den) muhtelif zamanlarda gelen Arap kabilelerine mensup bir göçmen şehridir. Arap olan, hepsine birden Benû Kayle denen ve Ezd ana koluna mensup Evs ve Hazreç kabileleri, Yesrib’e, Yahudilerden yaklaşık 70 yıl önce, M.Ö. 207 yılında gelmiştir. İlk gelen Yahudi grup, M.Ö. 132-135 arasında Yesrib’e göçmüştür. Üç kabile halindeki Yahudiler, Kureyza ve Nadîr adlı iki büyük kabile ile Kaynukâ kabilesinden oluşuyordu. Y esrib’teki Yahudiler, kültürel açıdan büyük oranda Araplaşmış durumdaydılar. Arapça konuşuyor, çocuklarına Arapça isimler veriyorlardı. Kabilelerinin adları bile Arapçaydı.1 Araplardaki kabilecilik anlayışı onlara da sıçrayarak, kendi içlerinde çatışmalar yaşamaya başladılar. Ekonomik faaliyetlerinin merkezinde, faizcilik vardı.2 Tarımla uğraşan Araplardan Evs kabilesi Avâlî (güney), Hazreç ise daha alt (kuzey) bölgede yerleşmişti. Evs ve Hazreç kabileleri, Şam’daki Hıristiyanların tahrik ve kışkırtmasıyla, Yahudilerle pek çok çatışmaya girmişti. Çünkü Hıristiyanlar, Yahudilerin Hz. İsa’yı astıklarına inandıklarından, onlardan hiç hoşlanmazdı. Buna karşılık Yahudiler, Evs ile Hazreç arasında anlaşmazlık çıkararak onları birbirine düşürmeye çalıştı, bunda da başarılı oldular. Araplar, Yahudilerden, bir peygamberin gönderileceğini duyuyorlardı. Hz. Muhammed’in (S. A. V) Yesrib’e gelişinin sadece birkaç yıl öncesinde Arap kabileler arasındaki kan davaları, insanlar neredeyse barınağından çıkamayacak ölçüde yaygınlaşmıştı. Gerek siyasî egemenlik, gerekse su kaynakları ve otlaklara sahiplik uğrunda, birbirlerini yok edercesine 74 Mimar ve Mühendis savaşmışlardı. En son hicretten sadece 5 yıl önceki Buâs savaşında (616) karşılaşmışlardı. Savaşın etkileri taraflarda artık bir uzlaşma ve barış ortamı ihtiyacını şiddetle hissettiriyordu. Hz. Ayşe (R.A.) bu savaşın, bitirici savaşların ardından barış ve uzlaşma aramaya yönelmeleri dolayısıyla, Hz. Muhammed (S. A. V) için ilâhî bir armağan olduğu değerlendirmesi yapmıştır.3 Bununla birlikte iki kabile arasındaki rekabet, Müslüman olmalarından sonra da, hem olumsuz, hem de İslâm’a hizmette öne atılarak olumlu biçimde varlığını sürdürüyordu. Hatta iki kabileden ilk Müslüman olanlar, birbirlerinin imamları arkasında namaz kılmıyorlardı, herkes kendi kabilesinden imamın arkasında kılıyordu. Hz. Muhammed (S. A. V) Mekke’den kendilerine imam gönderinceye kadar böylece devam ettiler. Bu şartlar altında kabile yapısını aşamayan Evs ve Hazreç, Mekke’de dört defa görüştükleri Hz. Muhammed’i (S. A. V) siyasî liderliğe de kabul edebilecek durumdaydı. Yahudiler ile Arap kabilelerinin de anlaşmazlığı eklenince, bu durum aynı zamanda Hz. Muhammed (S. A. V) için de dinî, toplumsal ve siyasî değişime çok elverişli bir ortam oluşturuyordu. Hz. Muhammed’in (S. A. V) Medine’ye hicret ettiği sırada, Medine’de Arap ve Yahudi bütün halkı kapsayan herhangi bir devlet veya siyasî organizasyon yoktu, bir şehir-devlet görüntüsü ise hiç yoktu. Medine’de yaşayanlar, siyasî ve toplumsal açıdan, bağımsız kabileler halindeydiler. Neredeyse, hem Araplar, hem de Yahudiler arasında her bir kabile bağımsız bir siyasî ve hukukî birlik oluşturuyordu. Her kabilenin reisi, aynı zamanda onun siyasî lideri konumundaydı. Dışarıdan gelebilecek siyasî bir öndere açık olmakla birlikte, Medine’nin bu çok sorunlu sosyo-politik koşulları, Hz. Muhammed’in (S. A. V) peygamberliğinin yanı sıra, siyasî liderliği de üstlenmesini zorunlu kılmıştı. Hz. Muhammed’in (S. A. V) hicretten sonra Yesrib’ten Medine’ye (şehir) dönüşen, otorite ve adaletin beşiği olarak ümmetin merkezi olan Medine’de başlattığı ve daha sonraki şehircilik için de daima örnek olan şehircilik uygulaması, esas itibarıyla toplumsal (kabile grupları), dinî, idarî ve askerî mülahazalara göre planlanarak gelişti. Zaten kural olarak “şehir planlamacılığının amacı, soyut ve ruhani gerçekliğe (yani dinî, toplumsal ve politik sistemi sembolize eden şehre), maddî bir ifade kazandırmaktır.”4 Buna göre, İslâmî şehrin kentsel planlaması, ana esaslarıyla şu şekildeydi: 1) Şehir ortasında cami (Cuma Camisi: Mescidü’l-Cum’a/ulucami) ve meydan, 2) Cami yakınında şehrin yönetim merkezi (ileride ‘dârü’l-imâret’: saray) ve çarşı (sûk), 3) Şehir merkezine ulaşan birinci derecedeki (ana) caddeler, 4) Geniş caddelere bağlı ve biraz daha dar ikinci derecede caddeler, 5) Caddelere bağlı sokaklar, 6) Kabristan. İslâm medeniyeti geliştikçe, şehir plancılığı da gelişmiştir. Daha sonraki dönemlerde şehir planlarına han, hamam, suyolları ve çeşmeler ile eğitim kurum- İslâm medeniyeti geliştikçe, şehir plancılığı da gelişmiştir. Daha sonraki dönemlerde şehir planlarına han, hamam, su yolları ve çeşmeler ile eğitim kurumları, adalet kurumları (dîvânü’l-kaza) ve tekkeler eklenmiştir. Bu planlama çerçevesinde dinî, idarî, sivil ve askerî mimarî gelişmiştir. Mart - Nisan 2014 75 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Hz. Muhammed (s.a.) döneminde camiler, dinî merkez olmalarının yanında, özellikle Mescid-i Nebî, siyasi danışmaların ve yabancı heyetlerle görüşmelerin yapıldığı siyasî merkez, davaların görüldüğü mahkeme ve bazı cezaların çekildiği hapishane, askerî kararların alındığı merkez, Kur’an’ın, mektupların, resmî evrakın ve antlaşmaların yazıldığı divan olarak da işlev görürdü. ları, adalet kurumları (dîvânü’l-kaza) ve tekkeler eklenmiştir.5 Bu planlama çerçevesinde dinî, idarî, sivil ve askerî mimarî gelişmiştir. Şehrin değişik semtlerinde ise, kabile ve mevali gibi toplumsal mensubiyet gruplarına göre oluşan mahalleler vardı.6 1. İmar ve Şehircilik İşleri Hz. Muhammed (S. A. V), döneminde şehrin sokaklarında insanların ve bineklerin gidiş-dönüş hareketleri yoğun olmamak76 Mimar ve Mühendis la birlikte, yeni kurulan mahallelerdeki sokakların, iyice yüklenmiş iki devenin karşılaşmalarında birbirlerine değmeden rahatlıkla geçebilecekleri yeterli genişlikte (7 zira/arşın) olmasını emrediyordu.7 Hz. Muhammed (S. A. V), şehrin temizliği için de özen göstermiştir. Evlerin kapı önlerinin temiz tutulmasını istemiştir. Her aşiretin ayrı bir çöplüğü vardı, biriken çöpler arada bir yakılırdı.8 Münafıkların yaptıkları Mescid-i Dırâr’ın yakılıp yıkılmasından sonra, yeri leş ve çöplerin atıldığı bir çöplük ve hayvan mezarlığı yapıldı.9 Medine’de vadilerden sağlanan su çok bol değildi. Her mahallenin veya evlerin özel kuyularıyla sağlanırdı. Su, halkın ihtiyacını ancak karşılıyordu, bolca değildi. Bu yüzden, çevredeki Bedevîlere pek az su veriyorlardı.10 Halkın yararlanması için, vakıf yapılan kuyular da olmuştur. Hz. Osman’ın (R. A) sahibinden alarak vakıf yaptığı Rûme Kuyusu, bunların en bilinenidir.11 Mekkeli muhacirler Medine’ye geldiklerinde, mevcut sudan hoşlanmadılar. Gıfâr kabilesinden bir adamın Rûme denilen bir su kuyusu vardı. Hz. Muhammed (S. A. V.) adama “Onu bize cennette bir su karşılığında sat” buyurdu. Adam “Ey Allah’ın elçisi! Benim ve ailemin bundan başka bir şeyi yoktur” dedi. Hz. Osman (ö. 35/655), İslâm dinini malıyla da destekleyen zengin sahabelerdendir. Su, yüksek bir bedelle satılıyordu. Rûme kuyusundan başka, içilebilecek tatlı su yoktu. Hz. Peygamber, “Kim Rûme kuyusunu, Cennet’te göreceği daha üstün hayır karşılığında satın alır ve kendi kovasını, Müslümanların kovasıyla eşit kılar?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Osman, kuyunun sahibi olan Yahudi’den yarı payını 12.000 dirheme (bu sırada, yaklaşık beş dirhem, bir koyun alabilecek değerdedir) satın aldı. Su, bir gün Yahudi, bir gün de Hz. Osman tarafından işletiliyordu. Müslümanlar bütün su ihtiyacını Hz. Osman’ın su gününde karşılamaya başladı. Bunun üzerine Yahudi ortak, kendine kalan payı da 8.000 dirheme sattı. Böylece Hz. Osman, zengin-fakir ayrımı yapmaksızın, herkesin bu kuyunun suyundan yararlanmasını istemiştir. Kendi ailesinin su ihtiyacı için göndereceği adamının kovasının, başkalarının kovasından önde olmayacağını belirtmiştir.12 Hz. Muhammed (S. A. V), şehirlerin yakın yerlerinde orman kurulmasını sağlamıştır. Medine’nin çepeçevre etrafında, bir konaktan bir konağa (berîd fî berîd) olmak üzere, enine bir günlük yolculuk, boyuna bir günlük yolculuk gerektiren, yaklaşık 20 kilometrelik mesafeler bulunan menziller ihdas etti.13 Buraları koruma altına alan (himâ) olduğundan, ağaç kesmek veya ava çıkmak gibi fiiller yasaktı.14 Hz. Muhammed (S. A. V), 8/630’da fethedilen Tâif’i de bütün vadileriyle sid (koruma) alanı yapmıştır. Ağaç kesimi ve avlanmak, burada da yasaklanmıştır.15 Koşu, okçuluk ve hayvan yarışları düzenleyen Hz. Muhammed (S. A. V), Sabak (yarış alanı) denilen yerde, bu spor etkinliklerini seyrederdi.16 2. Mescitler İnşası İslâm inanç, ibadet ve ahlâk esasları, Müslümanların birlik içinde yaşamalarını sağlayan başlıca düşünsel kökenlerdir. Mekke döneminden itibaren en önemli esaslar, iyice belirginleşmiş ve uygulamaya geçmişti. Toplumun daha da gelişmesi ve dayanışmanın iyice sağlanması için yeni esaslar çerçevesinde Cuma namazı gibi özellikle cemaate yönelik ibadetler meşru kılınıp emredilmiştir. Cemaatle namaz kılınması için Hz. Muhammed (S. A. V), hem Medine yolunda Kuba’da, hem de Medine’de cami yapmıştır. Medine’ye hicret siyaseti sonucu ayrı bölge ve kabilelerden gelen yeni Müslüman göçmenlerin oluşturduğu her bir yığınak ve yerleşim mahalli için Hz. Muhammed (S. A. V), bir cami ve bir çarşı-pazar meydanı ihdas etmişti. Bu yeni camilerin namaz kılarken dönülmesi gerekli kıble yönlerini de bizzat kendisi belirliyordu.17 Hz. Muhammed (S. A. V) döneminde Medine’de 19, civarında ise 40 cami vardı.18 Hz. Muhammed (S. A. V), hicret sırasında Medine yakınındaki Kubâ’da (15 gün kadar) kısa bir süre kalmış, ilk günlerde açık alanlarda cemaat namazına imamlık yapmış, daha sonra ise Ammâr bin Yâsir’in önerisiyle, kalıcı bir cami yapılmasını emretmişti. Hz. Muhammed (S. A. V) döneminde camiler, dinî merkez olmalarının yanında, özellikle Mescid-i Nebî, siyasi danışmaların ve yabancı heyetlerle görüşmelerin yapıldığı siyasî merkez, davaların görüldüğü mahkeme ve bazı cezaların çekildiği hapishane, askerî kararların alındığı merkez, Kur’an’ın, mektupların, resmî evrakın ve antlaşmaların yazıldığı divan olarak da işlev görürdü. 3. Çarşı-Pazar Düzeni Mekke, Tâif ve Medine, eski çarşı ve pazar-fuar (panayır) yerlerine sahipti. Hz. Muhammed (S. A. V) Mekke’deyken, Zülmecenne ve Ukâz’daki panayırlarda insanları izler ve tebliğ yapardı. Yeni Müslümanlar müşriklerin işbaşında bulunduğu bu yerlerde ticaret yapmaktan geri durunca, “Rabbinizin lütuf ve kereminden nasip aramanızda, sizin için bir günah yoktur.” (Bakara, 2/198) ayeti indi.19 Mekke ve Tâif’e göre daha durgun bir ticaret hayatının olduğu Medine’de, eskiden yılda bir kurulan ticaret panayırı, İslâmî devirde muhtemelen kurulmuyordu. Şehirde birçok pazar yeri ve çarşı da bulunuyordu. Bu çarşılar, kabile yapısı yüzünden çatışmaların çokluğu sonucu, çok sayıda ve ayrı ayrı yerlerdeydi.20 İşte bu yüzden çarşılar, küçük ve mahalliydi. Hz. Muhammed (S. A. V) Medine’ye hicret edince, Benû Sâide mensupları için, bu aşirete ait boş bir arazi parçası üzerinde, yeni bir pazar yeri ihdas etti. Bu boş arazi, mezarlığın zamanla genişleyip büyümesi halinde kullanılmak üzere ayrılmıştı. Bu mahallî pazar yerinden ayrı olarak Hz. Muhammed (S. A. V), Müslümanlar için merkezî bir pazar yeri daha kurmak istemişti. Şehrin güneybatısında el-Cisr (köprü) mıntıkasında yer alan ve Yahudilerin kuyumculuk ve genel ticaret işleri yaptığı Benû Kaynukâ Yahudilerinin pazarını ziyaret etti. Daha sonra buradan ayrılarak, Bakıyyu’z-Zübeyr denilen yerde bir çadır kurdu ve “Bu, sizin çarşınızın kurulacağı yer olacaktır” buyurdu. Benû Nadîr Yahudilerinden Kâ’b bin Eşref, buna şiddetle muhalefet etti; hatta bu çadırın içine girip gerili iplerini kesip attı. Bunun üzerine Hz. Muhammed (S. A. V), “Şimdi gidip öyle bir yer seçeceğim ki, bu onu daha fazla kudurtacak” buyurdu. Daha sonra bu yeni yere ticaret adamlarını çekebilmek için, şöyle bir duyuru yaptırdı: “Bu pazarda, kimse için önceden yer ayırtmayın. Her yer, boş ve serbest kalsın. Her gün, kim buraya erkenden ilk olarak gelirse, istediği yeri seçip alış-verişine koyulsun. Bu pazarda, herhangi bir iç-gümrük vergisi (uşûr) alınmayacaktır.” Bu olay, hicret günlerinden hemen sonra gerçekleşmiştir. Zaten bu çeşit iç-gümrük vergilerinin kaldırılmasıyla, her türlü ürünlerin ülkedeki akışı ve değiş-tokuşu arttırılmış oldu. Hz. Muhammed (S. A. V), eskiden bizzat kervan ticareti yapmış bir kimse olarak, bu tüccarlık mesleğinin toplumdaki önemini tamamen biliyor ve henüz herhangi bir işe bağlanamamış işsiz Müslümanların gitgide bu gibi işlere atılmalarını, böylece gayrimüslim kapitalistlerin hâkimiyet ve baskısından kurtulmalarını istiyordu.21 Medine merkez çarşı-pazar yerini kuran Hz. Muhammed (S. A. V), işleyiş ve Hz. Muhammed (S. A. V), eskiden bizzat kervan ticareti yapmış bir kimse olarak, bu tüccarlık mesleğinin toplumdaki önemini tamamen biliyor ve henüz herhangi bir işe bağlanamamış işsiz Müslümanların gitgide bu gibi işlere atılmalarını, böylece gayrimüslim kapitalistlerin hâkimiyet ve baskısından kurtulmalarını istiyordu. Mart - Nisan 2014 77 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ REFERANSLAR 1 M. Hamidullah, İslam Peygamberi, 1/184, 186. 2 M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/186-187. Buharî, menâkıbu’l-ensâr, 1, 28, 46; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 6/61. 3 Nikita Eliseéf, “Fizikî Plan”, R.B.Serjeant (editör), İslam Şehri, 113. 4 Cahit Baltacı, “Dört Halife Devrinde Şehir Hayatı ve Yerel Yönetim Hizmetleri”, Vecdi Akyüz (editör), İslâm Geleneğinden Günümüze Şehir Hayatı ve Yerel Yönetimler, İstanbul 1996, 2006, 2.B., İlke, 1/84. 5 İslâm şehirciliği konusunda bk. Vecdi Akyüz (editör), İslâm Geleneğinden Günümüze Şehir Hayatı ve Yerel Yönetimler, İstanbul 1996, 2006, 2.B.; R.B.Serjeant (editör), İslâm Şehri, İz 6 Buharî, mezâlim, 13; Müslim, müsâkât, 31, 143; Ebu Davud, akdıye, 3633. 7 8 M.Hamidullah, İslam Peygamberi, 2/822. 9 Kettânî, age, 1/305. 10 Sâlih Ahmed el-Alî, agm, 32. 11 Kettânî, age, 2/318. Buharî, vesâyâ, 33; Tirmizî, menâkıb, 18; Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh, Ankara 1970, 8/237-241, no: 1174, 9/354 12 denetim kurallarını da belirlemiş, ölçütartı, hileli mal satışı gibi durumları denetlemek için, bizzat kendisi Medine pazarına gitmiştir. Bir denetlemede, alt kısmı ıslak buğday satan ve gerekçe olarak bir gün önceki yağmuru gösteren kişiye, şu dürüstlük kuralını hatırlattı: “Yaş hububatı kuru olanlarla örtmemek gerekir. Bizi aldatan, bizden değildir.”22 Hz. Muhammed (S. A. V), pazara mal getiren kafilelerin karşılanmasını, şehirlinin satmak üzere mal getiren bedevî adına satış yapmasını23, gıda maddelerini götürüp satmayı24 yasaklamıştır. Hz. Muhammed (S. A. V), ayrıca bazı kişileri çarşı-pazar denetçisi (muhtesib) olarak atamıştır, hatta bu denetçiler arasında kadınlar da yer almışlardır.25 Pazarlarda kadın denetçilerin görevlendirilmiş olması, buralara kadınların da ürettikleri malları satmak üzere geldiklerini gösterir. Hz. Muhammed (S. A. V), Tâiflilerle yaptığı sözleşmeye “alış-veriş ve pazar, evlerin avlularında yapılacaktır” şeklinde bir madde koymuştu.26 4. Şehircilikte Hz. Muhammed’in Modelliği Hz. Muhammed’in (S. A. V) başkent Medine’deki şehircilik uygulamaları, “üsve-i hasene” (Ahzâb, 33/21) olmasının şehir78 Mimar ve Mühendis cilikteki yansıması olarak, Arabistan’ın her tarafındaki şehirlerde örnek alınıyordu. İslâm tarihindeki “ilk şehirlerin kurucularına ilham veren ve yüzyıllar boyunca Müslüman kanun adamları ve idarecilerine örnek olan Medine, İslâmî şehir modeliydi ve her zaman da büyük bir ölçüde öyle kaldı. Semavî mesaj, Hz. Muhammed’in kişiliği ve ilk inananların edindiği cemaat disiplininin üçlü etkisiyle kurulan bu ilk İslâm şehrinin bıraktığı güçlü iz olmaksızın, Cihad’da savaşanların çok eski kültürlerin mirasçısı olan o geniş kıtalarda şaşmaz İslâmî ideallerini ve yaşam biçimlerini kabul ettirmeleri (şimşek hızıyla fethedebilen bir güce sahip olmalarına rağmen) düşünülemez. Gerçek şu ki, fetihler, tarihî şehirlerin yapısını hiçbir zaman bozmadı.”27 “Birçok İslâm tarihçisi ve gözlemcisi, İslâmî mesajın ilk olarak verildiği yerin coğrafî özellikleriyle beşerî özellikleri arasındaki şaşırtıcı tezata dikkat çekmiştir: Esasen göçebe Bedevîlerin ya da yarı yerleşiklerin yaşadığı Arap Yarımadası ve birkaç yüzyıl sonra beliren tipik görünüşüyle müslüman âlemi; yani Hindistan’dan Batı’ya kadar uzanan, kara ve deniz yoluyla her türlü ürünün ve bilgi dallarının, fikirlerin ve kültürlerin akışının gerçekleştiği dev bir şehirler ağı.”28 13 Müslim, hac, 15, no: 1372. 14 Ebu Davud, menâsik, 2/951. Hz.Muhammed (s.a.) döneminde çevrecilik konusunda bk. Mehmet Bayraktar, “Asr-ı Saadette Çevre Bilinci”, Vecdi Akyüz (editör), Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslâm, 5/211-239, 2006, 2.B., 4/251-274. 15 Buharî, cihâd, 58; M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/997; Kettânî, age, 2/95-96. 16 M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/823; Kettânî, age, 2/301-302. Hz.Muhammed (s.a.) dönemindeki camiler için bk. Ahmet Güner, “Asr-ı Saadet’te Camiler/Mescidler ve Fonksiyonları”, Vecdi Akyüz (editör), Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, 4/155-226, 2006, 2.B., 3/211-260. 17 Hz.Muhammed (s.a.) dönemindeki cami ve mescitler için bk. Ahmet Güner, “Asr-ı Saadet’te Mescidler/Camiler ve Fonksiyonları”, Vecdi Akyüz (editör), Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, 2006, 2.B., 3/209-258. 18 19 Kettânî, age, 2/378. 20 Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/957-958. M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/957-959, 1073-1075; Kettânî, age, 2/328. Ayrıntı için bk. Cengiz Kallek, Hz.Peygamber Döneminde Devlet ve Piyasa, İstanbul ty, Bilim ve Sanat Vakfı; Cengiz Kallek, Asr-ı Saadette Yönetim-Piyasa İlişkisi, İstanbul 1997, İz, 190-193. 21 22 Müslim, iman, 165. 23 Buharî, büyû, 68, 71; Müslim, büyû, 11, 19. 24 Buharî, büyû, 54. 25 M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/935, 959. M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/500; M.Hamidullah, , el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, Hz.Peygamber Döneminin Siyasî-İdarî Belgeleri, 311-312; Vecdi Akyüz, Asr-ı Saadette Siyasi Konuşmalar, 74-75. 26 Jean-Louis Michon, “Dinî Kurumlar”, R.B.Serjeant (editör), İslâm Şehri, 16. 27 Jean-Louis Michon, agm, R.B.Serjeant (editör), İslâm Şehri, 14-15. 28 Mart - Nisan 2014 79 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YEREL’DEN YÖNETİM VE KAYNAKLARIN KULLANIMI Dr. Müh. Mustafa Uysal ENVERDER, Bursa Şubesi Başkanı Türkiye baş döndürücü bir hızla değişiyor. Kamu’da hiç alışık olunmadığı şekilde bu değişime ayak uydurmaya çalışıyor. Ekonomimizde halen önemli bir güç olan kamu, bu değişim ile birlikte dinamizm kazanmaya çalışıyor. Devletçi yönetimden liberal yönetime geçiş 1980’lerden itibaren uygulandığı ülkemizde artık konuşulmayanlar konuşuluyor, olamaz denenler oluyor. Genlerimize kadar işlemiş olan ‘devlet başa, kuzgun leşe’ yaklaşımından ‘seçkinlerin iktidarından seçilmişlerin iktidarına’ dönemine geçiliyor. Tüm bunlar, kaynakların yönetiminde daha verimli olmak, vatandaşa daha iyi hizmet sunabilmek ve ülkeye kaybettiği zamanı kazandırmak için yapılıyor. 1 2.11.2012 tarihinde de böylesine önemli bir dönüşüm Büyükşehir Kanunu ile ülkemizde yaşandı. Yapılan değişiklik ile ülkemizde 16 büyükşehire ilave olarak 13 daha il büyükşehir statüsüne geçirilerek 29 büyükşehir oldu. Aynı zamanda bu büyükşehirlerin hizmet sınırı merkez ilçeler ile sınırlanmayıp il sınırları olarak belirlendi. Ayrıca il içerisinde 2 başlı yönetimin önüne geçilerek il özel idarelerinin büyükşehir belediyeleri bünyesine dahil edilmesi öngörüldü. Bu yazımızda yerel yönetimlerin yerelden yönetiminin getireceği avantajlar ve kaynakların verimli kullanımları, edinilen tecrübeler ve dünya örnekleri paylaşılacaktır. Yerelden Yönetim Devri Türkiye’nin sınırlarında bir değişim olmamasına rağmen ekonomik büyüklüğü giderek artıyor. Dünyanın 17.büyük ekonomisi durumundan 10.büyük ekonomisi olma yolunda ilerliyoruz. Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023’e yönelik bazı hedeflerimiz var; 500milyar dolar ihracat, 25000 dolar kişi başına düşen milli gelir, yerli otomobil, yerli uçak, Ar-Ge’nin milli gelirden ayrılan payı %3 v. b. bunlardan bazıları. 80 Mimar ve Mühendis Artık yerelin kararları merkezden alınmayacak. Çünkü yerel yönetimler bu kanun ile birlikte daha önce olmadığı kadar gerek idari gerekse mali olarak güçlendi. Şehrin büyük yatırımları şehirde planlanabilecek, şehrin politikaları da yine şehir içinde kararlaştırılacak. Artık merkeze gönderilen vekillerin etkinliği ölçüsünde yatırımı şehirlerimizde görmeyi beklemeyeceğiz. Suların akmasına, yolların bölünmesine veya kültürel varlıkların canlanmasına merkezi yönetim karar vermeyecek. Bu çok önemli bir yetki devridir ve çok önemli bir rekabeti de getirecektir. Yetkinin yerele devrinin diğer önemli bir getirisi de şehirdeki çift başlı yönetimin önüne geçilmesidir. Her ne kadar il özel idareleri ile büyükşehirlerin görev ve sorumlulukları tarif edilmesine karşılık şehir içerisinde aktif bir özel idare zaman zaman yerel yöneticiler ile çakışabilmektedir. En basit olarak bir önceki büyükşehir kanunu, şehir içerisindeki suların çıkarılması, taşınması ve işletilmesi yerel yönetimlere bırakılmasına karşılık su kaynaklarının kullanım yetkisi yıllarca mahkemelerde tartışılmış ve bu kanuni düzenlemeye kadar kanun koyucunun iradesi yönünde mahkeme > Kent içi ulaşım > Kente ulaşım > Ulaştırma araçlarının entegrasyonu > İçme suyu > Arıtma suyu > Yeraltı suları ULAŞTIRMA SU AYDINLATMA ÇEVRE > Kent içi aydınlatma > İştiraklerin kullanımı > Evsel atıklar > Kent dokusu > Yeşil çevre Enerjinin çok yoğun olarak kullanıldığı şehirlerde, gelecek öngörüleri daha yoğun bir enerji birikimini haber veriyor. Bu alanda en önemli aktör olarak yerel yönetimler sayılıyor. Yerel yönetimler sadece enerji verimliliği değil çevreye duyarlı yatırım ve planlamaları ile de önemli bir aktör durumundadırlar. Şekil 1 Enerji Başlığının alanları kararları olmasına karşılık bir türlü uygulanamamıştır. Keza şehrin ulaştırması ile ilgili UKOME’de yerel yönetimler kadar özel idarenin de ağırlığı olmasından kaynaklanan pek çok sorun yaşanmıştır. Şehirde 2 tane meclisin olması ve her bir meclis üyesinin seçilmiş olmasına karşılık yetki karmaşası dolayısıyla kamu görevlilerine etki girişimlerinden dolayı yönetim zafiyeti oluşturulması da bilinen sorunlardandır. Bir başka sorun olarak büyükşehir yönetimlerinin şehrin ücra köşelerine hizmet götürme isteğine karşılık sadece çizilmiş sınırlar dolayısıyla kent merkezine yakın bir sınır köye hizmet götürememeleri büyük bir handikaptır. Özel idarelerdeki bütçe ve yeterlilik kısıtlarından dolayı bir çok köye yol veya su götürülemeyişine rastlamış idik, artık bunları görmeyeceğiz. Şimdi artık böyle durumlar ile karşılaşılmayacağı beklenmektedir. Yani yerel yönetim daha kuvvetli olarak şehrin kalkınmasına hem kaynak ayırabilecek hem de karar verebilecektir. Buna ilaveten acaba merkezi idare ne der diye düşünülmeyecek ama yine büyük planlamalar ve tüm ülkeyi ilgilendiren kararlarda merkezi idareden destek alınması gerekecektir. Gelişmiş Ekonomiler Arasına Girmek İçin Verimli Yönetimler Maalesef yukarıda bahsi geçen yetki sorunlarından dolayı önemli kaynakların kullanılması gecikti ülkemizde. Örneğin yerel yönetimlerin artan enerji ihtiyacını karşılayacak potansiyelleri değerlendirmek için 25’i aşkın belediyenin beklediği suların enerji amaçlı kullanımı yetkisi olmadığı düşünüldüğünden, bu yatırımlar sürekli ertelenmiştir. Yerel yönetimlerde atık toplama yetkisi ilçe belediyelerinde, bertaraf yetkisinin büyükşehir belediyelerinde olması sebebiyle etkin bir atık yönetim programı uygulanamamaktadır. Keza yeraltı sularının denetimi DSİ’ye ait olduğu halde atık suların temizlenmesi büyükşehirlere ait olduğundan etkili bir su yönetimi sağlanamadı. Aynı şekilde kentsel değişim programlarında da yetki karmaşası ve denetim sorunları sebebiyle yapılan yanlışlıklardan oluşan kayıplar yakın zamana kadar yaşandı. Enerjinin çok yoğun olarak kullanıldığı şehirlerde, gelecek öngörüleri daha yoğun bir enerji birikimini haber veriyor. Bu alanda en önemli aktör olarak yerel yönetimler sayılıyor. Yerel yönetimler sadece enerji verimliliği değil çevreye duyarlı yatırım ve planlamaları ile de önemli bir aktör durumundadırlar. Şehir planlamaları artık şehir merkezinden ibaret olmuyor. Bölgelerin planlanması, sürdürülebilir kalkınmada çok önemli görülüyor. Gelişmiş ülkelerin hızlarına ulaşabilmek ve rakiplerimiz ile mücadele edebilmek için daha verimli yönetim tarzlarını uygulamamız gerekmektedir. O nedenle yerel yönetimlerin bu hıza uygun yetkinlik kazanması için büyükşehir kanunu ile getirilen değişiklikler önemlidir. Yerel yönetimlerde sadece enerji başlığını ele alacak olur isek Şekil-1’deki ana başlıklar karşımıza çıkmaktadır; Enerji Yönetimi Ve Karbon Üretimi Karbon salımı, gelişmiş ülkelerde 20 yıldan beri gündemde olup son 5 yılda daha da yoğun konuşulur oldu. Üretim yapmak için kullandığımız tüm enerjinin CO2 salımı yaptığını artık herkes biliyor. Bunun küresel iklim değişikliğini tetiklediği de bilinmektedir. Artık her ürün bazında, üretimin tüm aşamaları değerlendirilerek ne kadar enerji ve su sarf ettiğiniz inceleniyor ve bu değerlendirmeler “karbon ayak izi” ve “su ayak izi” olarak adlandıMart - Nisan 2014 81 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ rılıyor. Üretim sürekli artıyor ve daha az karbon salımı yapan teknolojiler tercih ediliyor. Bunun en önemli çözümlerinden biri karbon salımı daha az olan enerji üretim yatırımları yapmak gibi görülüyor. Yenilenebilir enerji diye adlandırılan rüzgar, su ve güneş kaynakları ile atıkların değerlendirilmesi bu alanda ele alınıyor. Enerji verimliliği projelerini en üst düzeyde takip etmekte diğer bir karbon mücadelesidir. Daha az enerji ile aynı işi yapıyorsanız bu da önemli bir kazanç ve rekabet gücü olarak algılanıyor. Artık büyük sanayiler, tedarikçi zincirlerinin karbon salımı daha düşük teknoloji kullanmasını zorluyor. Küresel markalar bu konuları tedarikçilerine dikte ediyor veya etmeye hazırlanıyor. Sürdürülebilir gelişme tüm dünya firmalarının korkulu rüyası haline geldi. Dün rahatlıkla üretim yapan sanayiler yarın aynı işi yapabilecek mi? Yeterli enerji, su ve insan gücü ve daha önemlisi müşteri bulabilecek mi? Bu konular sürdürülebilir enerji kavramı ile birlikte anılıyor ve doğrudan yerel yönetimlerin çalışma sahasına giriyor. Şehirler büyüdükçe su, elektrik ve ulaşım ile birlikte yaşanabilir çevre ihtiyacı artıyor ve buna uygun planlama ve alt-üst yapı çalışmaları yerel yönetimler tarafından yapılıyor. Yeni büyükşehir kanunu ile birlikte bu planlamaları yapmakta yetkili olan yerel yönetimler, gerektiğinde ulaşımdan sanayi yatırımlarına kadar tüm düzenlemeleri kendi bünyesinde yapabilecektir. Enerji Başlıklarına Bakış Yerel yönetimler temiz su kaynaklarını daha ekonomik nasıl elde edebileceklerini araştırmak zorundalar. Aynı zamanda suyun iletiminde de daha az enerji harcayacak planlamalar yapmak durumundalar. Mümkünse suyu taşırken oluşan potansiyeli bir yenilenebilir enerji 82 Mimar ve Mühendis Ülke Türkiye Japonya ABD Yunanistan OECD Dünya GDP (milyar $) Tüketim (milyon TEP) 190,3 5 648 8977,9 144,8 27880,9 34399,8 72,5 520,7 2281,5 28,7 8970 10029 Enerji yoğunluğu Kişi başına tüketim (TEP/nüfus) 0,38 0,09 0,25 0,20 0,19 0,29 1,06 4,09 7,98 2,62 4,68 1,64 Şekil 2 Enerji yoğunluğunun ülkelere göre dağılımı (Kaynak: Osman Midilli a.g.e) olarak elektriğe çevirmek durumundalar. Arıtma tesislerinde daha az enerji kullanarak kirli ve temiz su arıtmalarını yapabilmeliler. Yine buralarda mümkünse elektrik üretmenin yolunu aramalılar. Kirli su arıtmasından elde edilen evsel atığı enerjiye çevirmek durumundalar. Böylelikle daha az enerji sarf edip daha çok fayda elde edebilecekler. Su arıtmada güncel teknoloji kullanılarak daha az enerji tüketimi ile daha doğal sonuçlar elde edilebilmektedir. Bunun ile ilgili ArGe safhalarına katılmak ve güncel teknolojiyi takip etmek çok önemlidir. Ülkemizdeki kurulu tesisler son dönem tesisleri olmasına rağmen farklı bölgelerdeki yaklaşımlar incelendiğinde çok önemli kazançlar elde edilebilir. Arıtma çamurları ile ortaya çıkan çamurlar, geçmişte bertaraf edilmesi gereken bir atık olarak değerlendiriliyordu. Artık bu çamurlar, çürütme, yakma veya ileri fermantasyon yöntemleri ile fosil yakıt eşdeğerlerine dönüştürülebiliyor. Ülkemizde bu alandaki yatırımların henüz yapılıyor olması önemli bir avantajdır. Arıtma çamurlarının evsel atıklar ile bertaraf edilebilirliği de değerlendirilmelidir. Böylelikle yerel yönetimler, atıkları geri kazanarak çok önemli bir gider kalemini gelir hanelerine kaydedebilirler. Yeraltı sularının ekonomik kullanımı ve mümkünse doğal yeraltı sularının yanında yeraltı barajlarının kurulması özellikle büyükşehirlerde önem arz etmektedir. Artan sanayi ile birlikte ihtiyaç duyulan su miktarlarını yeraltı sularından karşılamak, beraberinde doğal bir felaketi de getirebilir. Bu nedenle şehirlerde su tüketiminin ve suyun geri kazanımının, istenilmeyen maliyetler olsa da ön planda incelenmesi ve düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Çevresel etki değerlendirmesi her ne kadar merkezi yönetimin denetiminde olan bir konu olsa da yerel yönetimlerin çok önemli bir sorunudur. Bu alanda zaman zaman kanuni boşluklar ve çatışmalar da çıkabilmektedir. Üstelik yerel yönetimler arasında da bu konular ilgi çakışması hatta çatışmasını doğurabilmektedir. Ülkemizde çok önemli evsel atıkların geri kazanım sorunu bulunmaktadır. Başta yerinde ayıklama olmak üzere atık toplama ve bertarafı için önemli miktarda para harcanmaktadır. Bunun önlenmesi için birlikte hareket edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kanun koyucular ile uygulayıcılar bir araya gelmeli ve geleceği tehdit edebilecek konularda ortak kararlar alınabilmelidir. Çevre politikaları politikacıların inisiyatifine bırakılmamalıdır. Sürdürülebilir çevre düzeni için gerekirse merkezi yönetim yetkilerini yerele devretmelidir. Atıkların bertarafı için oluşabilecek yüksek maliyetlerde yerel yönetimler bir tercih ayrımına bırakılmamalı bunun yerine genel kabul gören bir teknoloji ve yöntem dikte edilmelidir. Böylelikle önemli bir maliyet ve zaman tasarrufu elde edilebilir. Şehirlerimizi daha aydınlık görmek istiyoruz. Bunun için doğru yöntemleri ve teknolojileri kullanmalıyız. Şehir aydınlatması, tüm yerel yönetimlerde zorunlu bir yönetim birimi olmalıdır. Böylelikle israf avcılığı ve göze hoş gelen aydınlatma yaklaşımı sunulmalıdır. Ankara’da uygulanan çok basit yöntemler ile ilgili bilgiyi daha önce vermiş idik, bu konuda daha kapsamlı otomasyon sistemleri düşünülmeli ve uygulanmalıdır. Enerjinin en yoğun kullanım alanı olan ulaştırmada geleceğin ulaştırma konusu sıfıra yakın karbon üretimi olan araçların kazanılmasından ve toplu taşımadan geçiyor. Ülkemizde toplu taşıma kullanımları artması için ulaştırma alışkanlıklarının değiştirilmesi gerekir. Bunun için yerel yönetimlerin sürekli bilgilendirme ve farkındalık göstergelerini vatandaş ile paylaşması gerekmektedir. Hem ekonomik hem de konforlu taşıma yapmak mümkündür. Bu alanda işletim maliyet- leri ve çevre etkilerinin değerlendirilmesi gerekir. Tüm bunların ışığında yerel yönetimlerin enerji yönetimini önemsemesi ve enerji yönetim sistemine kavuşması gerekmektedir. Uluslararası standartlarda tarif edilen enerji yönetim sistemi yerel yönetimlerde öncelikli kazanılmalıdır. Sonuç Sonuç olarak değişen dünyaya ayak uydurabilmek ve rekabet üstünlüğü sağlamak için gerekli olan büyükşehir kanun değişikliği, bu alandaki önemli sorunların çözümü için önemli bir işaret olmuştur. Önemli sorunlardan olan enerji, geleceğimizi etkileyecek en önemli ihtiyaç başlığıdır. Gelecekte sürdürülebilir bir yaşam ve gelişme sağlayabilmek için planlama yapmak, teknolojiyi takip etmek ve yeni uygulamaları hayatımıza katmak gerekir. Yerel yönetimler gelecekte daha fazla enerji kullanmaya ihtiyaç duyacaklardır. Bunun için enerji yönetim birimleri oluşturmalı ve bu birimlerin çalışmalarını takip etmelidirler. Artık gelişmeyi enerji tüketim çokluğu ile değil enerji yoğunluğu ile ölçmekteyiz. Enerji yoğunluğu, birim enerjiden üretilen birim ekonomik değer arasındaki ilişkidir. Gayri safi yurtiçi hâsıla başına tüketilen birincil enerji miktarını temsil eden enerji yoğunluğu, tüm dünyada enerji verimliliğinin takip ve karşılaştırılmasında yaygın olarak kullanılan bir araçtır. Gelişmişlik, az enerji kullanarak çok ekonomik değer yaratabilmekle ölçümlenebilir (2). Bu sebeple enerji yoğunluğumuzu artırmalı ve daha fazla işi daha az enerji ile yapabilmenin, bünyemizdeki kaynaklardan en fazla kazanç elde edebilmenin yollarını aramalıyız. Mart - Nisan 2014 83 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ KALKINMA PLANLARINDA İSTANBUL Prof. Dr. Recep BOZLAĞAN Marmara Ünİ. Siyasal Bil. Fakültesi Dekanı Türkiye’de kalkınma planları 1963 yılından itibaren yapılmaya başlanmıştır. 1933-1937 döneminde uygulanan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile 1938-1942 dönemini kapsayan İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı “kalkınma planı” olmayıp, Türkiye’de sanayinin geliştirilmesine yönelik planlardı. 1 963-2014 yıllarını kapsayan elli bir yıllık dönemde toplam on adet kalkınma planı hazırlanmıştır. Bu planlardan dokuz tanesi beşer yıllık dönemler için, dokuzuncu plan ise yedi yıllık dönem için hazırlanmıştır. Birinci-Altıncı Planlarda İstanbul: İhmal Edilen Ulusal Merkez 1963-1967 yıllarını kapsayan birinci planda İstanbul’a dair özel bir hüküm veya hedef bulunmazken1, 1968-1972 yıllarını kapsayan ikinci planda çevre yolları, otoyollar, Boğaz geçişi, İstanbul-İskenderun arasına otoyol yapılması ve İstanbul ilinin ulaşım sorununun, İstanbul Ana İmar Planı çerçevesinde ele alınması, Ulaştırma Bakanlığı koordinasyonunda ilgili kuruluşların katılımı ile “uzun vadeli bir plan”2 hazırlanması hedeflenmiştir. 1973-1977 yıllarını kapsayan üçüncü planda İstanbul’a dair somut bir hedef yer almazken3, 1979-1983 yıllarını kapsayan dördüncü planda şehir içi ulaşım ve Haliç’in rehabilitasyonu konularına odaklanılmıştır. Özellikle ulaşım sorununun çözülmesini kolaylaştırmak için plan dönemi içinde raylı sistem yatırımlarına başlanması hedeflenmiştir4. 1985-1989 dönemini kapsayan beşinci planda İstanbul’un merkez olduğu bölge- 84 Mimar ve Mühendis de, doğal kaynak ve hizmet fonksiyonlarına dayalı olarak alt bölgelerin belirlenmesi ve alt bölge merkezlerinin tanımlanması hedeflenmiştir5. 1990-1994 dönemini kapsayan altıncı planda İstanbul’da Yazma Nadir Eserler Patoloji ve Restorasyon Araştırma Merkezi’nin kurulması, sermaye piyasasının, uzun vadeli fon teminine elverişli bir yapıya kavuşturularak yaygınlaştırılması ve altın piyasasının geliştirilmesi hedeflenmiştir.6 Yedinci-Onuncu Planlarda İstanbul: Uluslararası Metropolden Uluslararası Finans Merkezine 1996-2000 dönemini kapsayan yedinci planda “İstanbul’un, uluslararası düzeyde bir metropol hâline getirilmesi” amacına yönelik olarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın dünya sermaye piyasalarıyla entegrasyonunun sağlanması, yatırımcıların finansal verilere hızlı ve doğru bir şekilde ulaşması için ihtiyaç duyulan düzenlemelerin yapılması, sanayileşmenin yönlendirilmesi ve desantralizasyonu, sosyal, kültürel ve ekonomik fonksiyonların güçlendirilerek şehrin çok merkezli bir yapıya kavuşturulması, ulaşım master planının hazırlanarak ulaşımın denizyolu ve raylı sistemlerin payının artırılması, Boğaz’a üçüncü köprünün yapılması hususunun etüt sonuçlarına göre karara bağlanarak projeye başlanması, Atatürk Havalimanı’nın kapasitesinin artırılması, Anadolu Yakası’nın ihtiyacını karşılayacak bir havaalanının inşa edilmesi, güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması, teknopark kurulması hedeflenmiştir7. 2001-2005 dönemini kapsayan sekizinci planda “İstanbul’un, ticaret, finans, turizm, kültür ve sanat ağırlıklı uluslararası bir metropol hâline getirilmesi çalışmalarına devam edileceği” ifade edilmiş8, 2007-2013 dönemini kapsayan dokuzuncu planda sekizinci plandan farklı olarak “İstanbul’un uluslararası finans merkezi olmasının sağlanacağı” hedeflenmiş ve böylece finans fonksiyonu ticaret, turizm, kültür ve sanat fonksiyonlarının önüne geçmiştir9. 2014-2018 dönemini kapsayan onuncu planda “İstanbul’un uluslar arası finans merkezi yapılması” hedefi korunmuş, plan dönemi sonunda şehrin Küresel Finans Merkezleri Endeksi’nde10 ilk 25 Enerjinin çok yoğun olarak kullanıldığı şehirlerde, gelecek öngörüleri daha yoğun bir enerji birikimini haber veriyor. Bu alanda en önemli aktör olarak yerel yönetimler sayılıyor. Yerel yönetimler sadece enerji verimliliği değil çevreye duyarlı yatırım ve planlamaları ile de önemli bir aktör durumundadırlar. şehir arasına girmesi hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşmak için koordinasyon yapısının güçlendirilmesi, insan kaynağının niteliğinin artırılması, finansal hizmetlerin çeşitlendirilmesi, tüketici ve yatırımcı haklarının güçlendirilmesi, Türk katılım bankacılığının küresel finans pazarından daha fazla pay almasının sağlanması, kalkınma bankacılığının geliştirilmesi, ödeme sistemlerinin güçlendirilmesi, malî piyasalardaki ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi, mobil bankacılık ve internet bankacılığının yaygınlaştırılması, finansal eğitim imkânlarının sağlanması ve diğer ülkelerle malî sektörde işbirliklerinin geliştirilmesi temel politikalar olarak belirlenmiştir.11 Diğer taraftan, şehre yapılacak üçüncü havalimanının ilk etabının plan dönemi sonuna kadar tamamlanması, İstanbul’un havayolu sektöründe uluslararası bir aktarma ve bakım-onarım merkezi haline getirilmesi ve şehir içindeki bazı metro projelerinin12 tamamlanması hedeflenmiştir.14 Mart - Nisan 2014 85 DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Sekizinci plandan farklı olarak, dokuzuncu ve onuncu planda “İstanbul’un uluslararası finans merkezi” olması hedeflenmiş ve böylece finans fonksiyonu ticaret, turizm, kültür ve sanat fonksiyonlarının önüne geçmiştir. Genel Değerlendirme Kalkınma planlarına bir bütün olarak bakıldığında, birinci planda İstanbul’a dair somut hedeflere yer verilmediği; ikinci ve dördüncü planda ulaşım konusuna eğilindiği; üçüncü planda şehrin Ankara ve İzmir ile birlikte değerlendirildiği; beşinci planda altbölge merkezlerinin tanımlanmasına odaklanıldığı; altıncı planda yazma eserlerin korunmasına, sermaye ve altın piyasasının geliştirilmesine öncelik verildiği görülmektedir. Yedinci plandan önce hazırlananlarda İstanbul’un tarihî ve coğrafî dinamiklerinden kaynaklanan küresel rol-misyon üstlenme potansiyeline dair bütünlüklü bir yaklaşım sergilendiği söylenemez. Bu durumun, şehrin etüt edilmesi, anlaşılması, anlamlandırılması ve yönlendirilmesi sürecine de yansıdığı ileri sürülebilir. Dolayısıyla, İstanbul’un sorunlarının çözümüne ve geleceğine dair hedeflerin yerelbölgesel veya ulusal ölçeği aşamayan bir yaklaşımla ele alındığı, parçalı ve noktasal çözümler üzerinde durulduğu ifade edilebilir. İstanbul’a küresel olmasa bile uluslararası düzeyde bir rol veya misyon kazandırmaya yönelik bir yaklaşım, ilk defa yedinci 86 Mimar ve Mühendis planda sergilenmiştir. Bu planda yer alan “İstanbul’un, uluslararası düzeyde bir metropol hâline getirilmesi” hedefi, hangi konuda “uluslararası düzeyde bir metropol” olunacağına açıklık getirmemekle birlikte, bir iddiayı ortaya koyması açısından önemlidir. Yedinci planda tanımlanan hedef, sekizinci planda daha somut bir görünüme kavuşturulmuştur. İstanbul için “ticaret, finans, turizm, kültür ve sanat” olmak üzere beş farklı fonksiyona öncelik verilmiştir. Sekizinci plandan farklı olarak, dokuzuncu ve onuncu planda “İstanbul’un uluslararası finans merkezi” olması hedeflenmiş ve böylece finans fonksiyonu ticaret, turizm, kültür ve sanat fonksiyonlarının önüne geçmiştir. Kalkınma planlarından son dört tanesi İstanbul açısından özel önem ifade etmektedir. Yedinci planda “İstanbul’un, uluslararası düzeyde bir metropol hâline getirilmesi ihtiyacının arttığı” belirtilerek bir teşhis yapılmış; sekizinci plan “İstanbul’un, ticaret, finans, turizm, kültür ve sanat ağırlıklı uluslararası bir metropol hâline getirilmesi çalışmalarına devam edileceği”ni hükme bağlayarak, şehrin nasıl bir uluslararası metropol olacağını ayrıntılandırmış; dokuzuncu ve onuncu planlar ise bazı fonksiyonları ağırlıklı bir şekilde üstlenmiş “uluslararası bir metropol” olma hedefinin de ötesinde “uluslararası finans merkezi” olma fonksiyonunu tercih etmiştir. Önceki planlarda herhangi bir konuda veya kentsel fonksiyonda “merkez” olma iddiası söz konusu değilken, son iki plan “finans” gibi yüksek rekabet gücü gerektiren bir alanda “uluslararası merkez” olma iddiasını ortaya koymuştur. Kaynaklar http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/ Kalknma%20Planlar/Attachments/9/ plan1.pdf http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/8/plan2. pdf, s. 58. http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/ Kalknma%20Planlar/Attachments/7/ plan3.pdf http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/6/plan4. pdf, ss. 296-297. http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/5/plan5. pdf, s. 162. http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/4/plan6. pdf, ss. 322, 345. http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/3/plan7. pdf, ss. 17, 102-104, 185-186. http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/2/plan8. pdf, s. 64. http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/1/plan9. pdf, ss. 71, 81. Z/Yen (2013), Global Financial Centers Index, s. 6. (http://www.longfinance.net/images/ GFCI14_30Sept2013.pdf. 18.02.2014.) Bozlağan, Recep (2013), İstanbul; Derinlik, Değişim ve Güç, 2. Baskı, İstanbul: Hayat Yayınları, ISBN: 978-605-587888-7. Bozlağan, Recep (2014), “İstanbul’un Küresel Şehir Endekslerindeki Yeri”, Yeni Türkiye, Yıl 10, Sayı 56 (Yeni Türkiye Özel Sayısı), Ocak-Şubat 2014, ISSN: 1300-4174, ss. 780-786. http://www.kalkinma.gov.tr/ Lists/Yaynlar/Attachments/518/ OnuncuKalk%C4%B1nmaPlan%C4%B1. pdf, ss. 80-81, 178. http://www.kalkinma.gov.tr/ Lists/Yaynlar/Attachments/518/ OnuncuKalk%C4%B1nmaPlan%C4%B1. pdf, ss. 127-150. FOTOĞRAF: OSMAN ARI OBJEKTİFİN GÖZÜNDEN MÜHENDİSİN GÖRDÜĞÜ LALE ZAMANI İSTANBUL / TÜRKİYE Mart - Nisan 2014 87 MAKALE ŞİRKET İÇİ SAKINCALI MUHABBETLER… MAHMUT ÇELİK MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI Çalışma hayatında konuşulan her kelime, arkadaşla paylaşılan şahsi her türlü bilgi sizi sıkıntıya sokabilir. Çünkü dostluk ettiğiniz, gece gündüz beraber olduğunuz arkadaşınız size gün gelir düşmanlık besleyebilir. Ayriyeten hakkınızdaki kişisel bilgiler yöneticilerinizin size ön yargıyla yaklaşmasına neden olabilir, gece hayatı olmayan bir yönetici ne kadar başarılı da olsanız sizinle alakalı olumsuz düşüncelere kapılabilir. Ş irket içinde ilişkide olduğunuz tüm iş arkadaşlarınızla şef, müdür, patron her biriyle farklı bir dil kullanmalısınız. Konuşmanızda kullanacağınız bir hatalı söz size çok pahalıya mal olabilir. Bu bedeli ödemek istemiyorsanız konuşmalarınızda dikkatli olmalısınız. Şirketinizden bahsederken veyahut olayları özetlerken olumsuz cümle başlangıçlarından kaçınmalısınız. Devamında her ne kadar olumlu ifadeler kullansanız bile olumsuz başlangıç dinleyici olumsuz yönlendirecektir. Eğer bir iş bulmayı başarmış şanslı bir bireyseniz asla kimseyle paylaşmamanız gereken bazı şahsi bilgilerinizden bahsedeceğim. MALİ DURUM: Servetiniz ne olursa olsun sahip olduklarınız kimseyi ilgilendirmez, hatta bunlardan çok sık bahsetmeniz gizli bir kızgınlık ve kıskançlık oluşturabilir. Aldığınız maaş, yeni aldığınız eşyaların fiyatları, arabanızın modeli ve fiyatı, yatırım araçları ile alakanız 88 Mimar ve Mühendis geçmişte sahip olduğunuz tüm mal varlığınız şirket içinde size karşı bir nefret halkası oluşturabilir. AİLE HAYATINIZ: Şirketler düzgün aile hayatı olan çalışanları tercih eder. Ancak bekârsanız bu sizin için tehlikeli bir bakış açısı oluşturabilir. Çünkü düzenli bir hayat başarılı bir performans sergilemenizi sağlayacaktır. Aşk hayatınızda olanları yakın dahi olsa çalışma arkadaşlarınızla paylaşmak tercih edilen bir davranış değildir. ÇALIŞMA ARKADAŞLARIN HAKKINDA GÖRÜŞ: Çalıştığınız arkadaşlarınızla aynı dünyanın insanları olamayabilirsiniz, farklı doğrulara sahip olabilirsiniz. Hatta arkadaşlarınızın toplum içerisinde hoş karşılanmayan davranışları olabilir, işte bu davranışları diğer arkadaşlarınızla paylaşmak hem onları küçük düşürecek hem de size güvenilmez bir insan görüntüsü verecektir. Asla diğer arkadaşlarınız hakkında negatif görüşlerinizi paylaşmayınız. DÜNYA GÖRÜŞÜNÜZ; Yeni nesil şirketler toplumun tüm katmanlarından çalışanların barındığı hatta yabancı çalışanların da olduğu ortamlar olmaktadır. Böyle karmaşık yapı içerisinde her türlü dini ve siyasi görüşe sahip kişiler olabilir. Bu konularda oluşacak fikir ayrılıkları size karşı ön yargı oluşturacak ve çatışma oluşturacaktır. Şirket içi takım birliğinin oluşmasında bu tip konular çatışma noktası oluşturacak ve birliği bozacaktır. İŞİNİZLE ALAKALI GÖRÜŞÜNÜZ: Sahip olduğunuz işinizden hiç memnun olmayabilirsiniz hatta iş arıyor bile olabilirsiniz, bu sizin özelinizde kalması gereken en önemli olaylardan biridir. Bunun ortaya çıkması hele de yüksek rekabetin olduğu bir sektördeyseniz size karşı büyük bir güvensizlik oluşmasına sebep olabilir. Profesyonellik çerçevesinde her türlü görüşmenizi ve yeni iş arayışınızı içinizde yaşamalısınız, gerekirse ailenizle bile paylaşmamalısınız. İş arama sitelerinde iş arayışınız aktifse bunun çalıştığınız iş yeri tarafından fark edilmesi riskine her zaman dikkat etmelisiniz. SOSYAL AĞ HESAPLARIMIZ: Yenidünya düzeninde sosyal ağlar vazgeçilmez bir parçamız oldu. Ancak çalıştığınız işyerindeki arkadaşlarınızın sosyal ağlardaki paylaşımlarınızı görmesi sizinle alakalı bilgilere kolayca ulaşmasını sağlayacak ve gizeminizi ortadan kaldıracaktır. Özel hayatınızı sadece yakın arkadaşlarınızla paylaşmanız sizi zor sorulardan koruyacaktır. İş arkadaşlarınızla sadece iş hayatını ilgilendiren sosyal ağlarda arkadaşlık etmelisiniz. KOMİK OLMAYIN: Espri hayatın vazgeçilmezidir. Hatta arkadaşlar arasında yapılan küçük şakalar çalışma hayatını zevkli kılan ve insanları birbirine kaynaştıran unsurlardır. İşte tam da burada ölçüyü belirleme noktasında sıkıntınız varsa size uzak durun derim. Profesyonellik çerçevesinde her türlü görüşmenizi ve yeni iş arayışınızı içinizde yaşamalısınız, gerekirse ailenizle bile paylaşmamalısınız. İş arama sitelerinde iş arayışınız aktifse bunun çalıştığınız işyeri tarafından fark edilmesi riskine her zaman dikkat etmelisiniz. TARAFTAR RUHU: Ülkemizde taraftarlık kimileri için din gibidir. Bu kadar radikal düşüncenin olduğu bir konuda aşırı tutucu olmak sizi işinizden edebilir. Duygularınızı kontrol etmekte problem yaşıyorsanız, taraftar gömleğinizi evde bırakmayı unutmayın yoksa… HEMŞEHRİCİLİK: Yeni şehirleşen toplumlarda iletişim oluşturma noktası olarak çok sık kullanılan bir olgudur. Kimi zaman doğum yeriniz, ciddi sıkıntılı durumlara yol açabilmektedir. Farklı bölgelerdeki ırk ve dini farklılıklar size karşı ön yargılı bir ortamın oluşmasına neden olabilir. Bu kadar kısıtlama sonrası arkadaşlarımızla ne konuşacağız diye kara kara düşünüyorsunuz. Size en kolay yolu söylemek isterdim ancak henüz keşfedilmiş tek bir reçetem yok. Ancak her türlü yasak sınırında ölçülü olabilmek ve paylaşılacak bilgilerinizin ölçüsünü en iyi belirleyebilecek kişi sizsiniz. Siz siz olun çalıştığınız işyerini ve arkadaşlarınızı iyi analiz etmeden kendinizin sınırlarını sınırsızca açmayın. Mart - Nisan 2014 89 GEZİ Su ile Dans: Rafting… Su ile Dans: Rafting… YAZI ve FOTOĞRAF: OSMAN ARI MAKİNE MÜHENDİSİ İş gezisi için geldiği İran’da misafirimiz olan kadim dostum Nihat Ismuk, sohbet sırasında bizi baharda rafting yapmaya memleketi Düzce’ye davet edince; memnuniyetle raftingi denemek için davetine icabet edeceğimi söyledim. İ ş gezisi seyri ilgimi çeken ancak şimdiye kadar denemediğim bir spordu. Mayıs ayının sonunda İstanbul’a geldiğimde hemen Nihat beyle irtibata geçerek rafting programını yapıyoruz. Acele etmemiz gerekiyor çünkü rafting için gideceğimiz Melen Çayı'ndaki su seviyesi düştüğünde rafting yapma imkanı kalmıyor. İstanbul’dan aile dostumuz Osman Goncagül’le birlikte ailecek Düzce’ye doğru yola çıkıyoruz. Akşamüstü Nihat ve Düzce’den katılacak arkadaşlarla buluşarak gece kalacağımız ve rafting yapacağımız Cumayeri Dokuzdeğirmen Köyüne gidiyoruz. Bilindiği gibi Melen çayı İstanbul’un su kaynaklarından. Melen çayını takip eden yol, bizi yeşilin binbir tonu içerisinde ve kuş sesleri arasında gerçeküstü bir yere getirdi. Bu bölge batı karadeniz bölgesinin başladığı yer. Her taraf göz alabildiğine orman. Hayvancılık ve arıcılık çok yaygın. Kalacağımız yer köyün bir hayli dışında, 90 Mimar ve Mühendis ormanın içinde ve Melen çayının kenarında ahşap evlerden oluşan bir tesis. Tabiat, su sesi ve kuş seslerine gece başlayan sağanak yağmurun sesinin karışmasıyla bize doğal bir resital sunuyor. Kuşların ne kadar çok anlatacakları varmış meğer… Akşam yemeğimizi yağmura rağmen dışarda çardakların altında yiyoruz. Sabah yağmur dinmiş ve sabah güneşiyle birlikte kuş seslerinin oluşturduğu koroya uyanıyoruz. Sabah namazından sonra Nihat beylerle birlikte ormanda kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Etraf baharla birlikte yeşilin binbir tonuna bürünmüş, insana her türlü telaşeden uzak huzur telkin ediyor. Çayın kenarında, çınar ağaçlarının altında kuş ve su sesleri arasında kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra özellikle de çocukların heyecanla beklediği rafting var. Nihat, Osman Goncagül, ben ve çocuklardan oluşan bir grupla rafting yapacağız. Rafting kıyafetlerimizi ve can yeleklerimizi giyiyoruz. Ardından botumuzu da Mart - Nisan 2014 91 GEZİ Su ile Dans: Rafting… Botumuz büyük bir kayaya hızla çarptığında ise botta kimse kalmadı. Hepimiz teryuz olan bottan Melen’in soğuk suyuna düşmekten kurtulamadık. alarak raftinge başlayacağımız Dokuzdeğirmen köyüne gidiyoruz. Raftingde bize köyden genç bir rehber klavuzluk edecek. Rehberimiz bize önce rafting hakkında ve dikkat etmemiz gereken hususlarda bilgi veriyor. Ardından hep birlikte elimizdeki küreklerle bota ilk hareketi veriyoruz. Mevsim dolayısıyla su seviyesi çok yüksek değil. Bu durumda bizim gibi rafting acemileri için kolaylık sağlıyor. Ancak rafting, botla sakin sakin akıntıyla beraber çay suyunda ilerlemek değil elbette.. Aksine rafting çoşkun akıntıyla kimi zaman mücadele ederek, kimi zaman bottan beyaz köpüklü hırçın akıntıya düşerek yapılan yüksek adrenalli bir spordur. Rehberimiz de kontrollü bir şekilde uygun yerlerde bize bu heyecanı yaşattı. En çok da Osman Goncagül nasibini aldı bu heyecandan. Rehberin her numarasında Goncagül kendini Melen’in soğuk ve coşkulu akıntısında buldu. Botumuz büyük bir kayaya hızla çarptığında ise botta kimse kalmadı. Hepimiz tersyüz olan bottan Melen’in soğuk suyuna düşmekten kurtulamadık. Yaklaşık bir saat süren rafting maceramız konaklama yaptığımız yere ulaştığımızda son buldu. Melen Çayı'yla beraber yaptığımız heyecan dolu yolculuğumuzda olağanüstü manzaralara şahit olduk. Ancak ne yazık ki ortam müsait olmadığı için fotoğraf makinamı yanıma alamadım. Belki sırf fotoğraf çekmek için bu güzergah tekrar kat edilebilir. Doğrusu denemeye değer. Islanan rafting kıyafetlerimizi değiştirdikten sonra öğle yemeğimizi de orada yemeğe karar veriyoruz. Yemekten sonra seneye (ancak Melen’in sularının daha coşkun olduğu daha erken bir tarihte) tekrar gelmek üzere İstanbul’a geri dönüyoruz. 92 Mimar ve Mühendis Mart - Nisan 2014 93 KİTAPLIK Dünyada Yerel Yönetimler Deprem ve Toplum Anılarda İstanbul Murat Okcu, Hüseyin Özgür Seçkin Yayınları Veysel Bozkurt Alfa Yayınları Kolektif Kültür A.Ş / Araştırma Yayınları Küresel dünya, ülkelerin diğer ülkelerdeki idari yapı ve değişimleri takip etmesini her zamankinden daha fazla zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede, elinizdeki kitap özellikle yerel yönetimler açısından Türkiye'deki literatüre çok önemli katkılar sağlamaktadır. Kitapta, Türkiye'nin farklı üniversitelerinden 27 akademisyen 21 farklı ülkenin yerel yönetimlerini çeşitli boyutlarıyla incelemektedir, Türkçe yazında ilk defa bir kitapta bu kadar çok sayıda ülke yerel yönetimi bir arada incelenmekte ve böylelikle okuyucuya bir karşılaştırma yapma olanağı sunulmaktadır. Ayrıca incelenen yerel yönetimlerin ne türden idari anlayış, kurum ve işleyişe sahip olduğunun ortaya konulması, Türkiye'deki yerel yönetimlerin dünyadaki yerinin tespiti açısından da önem arz etmektedir. 94 Mimar ve Mühendis Çalışma, Körfez Depremi'nin sosyolojik boyutunu bir bütün olarak açıklama iddiasında değildir. Bunun yerine, Weberyen sosyolojisinin rasyonelleşme, bürokratik örgütlenme gibi aynı zamanda modernitenin de anahtar kavramları açısından depremin ağırlıklı olarak sosyolojik boyutu tartışılacaktır. Anılarda İstanbul, ekonomi ve sanat dünyasına ait, İstanbul'a mal olmuş 34 ismin şehrimizle ilgili izlenimlerini içeriyor. Aynı zamanda yaşanmışlıklar üzerinden İstanbul'un bir dönemini de belgeleyen Anılarda İstanbul, tüm bu özellikleri ile son derece ilgi çekici bir niteliğe bürünüyor. Yerel Siyaset ve Belediyecilik İsmail Erdem İlke Yayıncılık Yapılan düzenlemelerle yerel yönetimler, daha etkin çalışan, şeffaf, hesap verebilen, çoğulculuğu esas alan ve katılımcı kurumlar haline getirilmiştir. Artık, yerel yönetimler, hemşehrilerini yönetim sürecine katarak sivil inisiyatifleri, yurttaş girişimlerini, gönüllü teşekkülleri, meslek odalarını, sendikaları ve akademik kuruluşları yönetimin paydaşı olarak görmek durumundadırlar. Bu anlayış doğrultusunda hazırlanan eser yerel yönetimlerin yeniden yapılanması konusunda önemli katkılar sağlayacaktır. Türkiye’de Yerel Yönetimler Yüksel Koçak Siyasal Kitabevi Yayınları Bu kitap, geçmişten günümüze Türkiye'de yerel yönetimlerin ortaya çıkışı ve gelişimi hakkındadır. Bu gelişim sürecinde Türkiye'de yerel yönetimlerin bugünkü duruma gelmelerinde hangi süreçten geçtikleri, bu süreçleri etkileyen iç ve dış etmenler eleştirel bir gözle irdelenmiştir. Yerel yönetimlerin üretilen hizmetlerden yararlananlara en yakın birim olmaları nedeniyle gerçekten yerel halkın gereksinimini karşılama doğrultusunda oluşup oluşmadıkları önem arz etmektedir. Dolayısıyla Türkiye'de yerel hizmetler geçmişte ne şekilde gerçekleştirilmekteydi? Günümüz Türkiye'sinde yerel yönetimlerin oluşumu geleneksel bir oluşum mudur yoksa o dönemdeki gelişmelerin bir sonucu olarak kamu yönetiminin diğer yapılanmalarında olduğu gibi batı ülkelerinden mi alınmıştır? Bu bağlamda, bu çalışmada Türkiye'de yerel yönetimlerin ortaya çıkış nedenleri tespit edilmeye çalışılmıştır. İNŞAAT FUARI 2014 Yapı, İnşaat Malzemeleri, İş Teknolojileri Fuarı Sektör: Yapı-İnşaat Şehir: TÜYAP, Diyarbakır Fuar Tarihleri: 17.04.2014 – 20.04.2014 Web: www.tuyap.com.tr TURKEY BUILD İSTANBUL 2014 37. Yapı Fuarı Sektör: Yapı-İnşaat Şehir: İstanbul, TUYAP Fuar Tarihleri: 06.05.2014 – 10.05.2014 Web: www.yemfuar.com OTOMOTİV YAN SANAYİ İZMİR KİTAP FUARI Kitap ve Süreli Yayınlar Fuarı Sektör: Kitap Şehir: İzmir, Kültürbank Fuar Tarihleri: 19.04.2014 – 27.04.2014 Web: www.tuyap.com.tr Otomotiv, Yan Sanayi ve Yedek Parça Fuarı Sektör: Otomotiv Şehir: Bursa, TUYAP Fuar Tarihleri: 07.05.2014 – 10.05.2014 Web: www.tuyap.com.tr IHS KONYA 2014 Isıtma, Soğuma, Havalandırma ve Doğalgaz Sistemleri Fuarı Sektör: Enerji, Isı, Havalandırma Şehir: Konya, TUYAP Fuar Tarihleri: 15.05.2014 – 18.05.2014 Web: www.tuyap.com.tr AIRPLUS İSTANBUL Havacılık Teknolojileri ve Ekipmanları Fuarı Sektör: Havacılık Şehir: IFM, Yeşilköy Fuar Tarihleri: 05.05.2014 – 08.05.2014 Web: www.airplusistanbul.com BOAT SHOW 2014 Motor ve Yelkenli Tekneler Fuarı Sektör: Denizcilik Şehir: İstanbul, Haliç Kongre Merkezi Fuar Tarihleri: 30.04.2014 – 24.05.2014 Web: www.boatshow.com.tr Mart - Nisan 2014 95 ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER 96 Mimar ve Mühendis
© Copyright 2024 Paperzz