ghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfg

qwertyuiowww.aofdersozetleri.compgüasdf
ghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfg
hjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfgh
TÜRK DİLİ I
jklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghj
5-8. ÜNİTE ÖZETİ
klsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjk
lsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjkls
www.aofdersozetleri.com
izxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsi
zxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsiz
xcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizx
cvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxc
vbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcv
bnmöçqwwww.aofdersozetleri.comertyuiop
güasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopg
üasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgü
asdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüs
dfghjklsi Lütfen destek için reklamları tıklayınız.
zxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsiz
xcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizx
cvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxc
vbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcv
[Tarihi seçin]
V. ÜNĠTE
YAPI BĠLGĠSĠ: BĠÇĠM BĠLGĠSĠ VE SÖZ DĠZĠMĠ
BĠÇĠM BĠLGĠSĠ
Morfoloji, biçimlerin bilgisidir. Biçim bilgisi; çekimli biçimlerin, sözcük türlerinin ve sözcük üretiminin
çalıĢmasıdır. Stabler‟in ifade ettiği gibi, fiziksel ve biyolojik bir varlık olarak insan hücrelerden, hücreler ise
moleküllerden oluĢur. Ancak her üç biyolojik düzey birbirinden farklıdır. Bu durum, insan diliyle de ses,
biçim, söz dizimi vb. farklı düzeylerde organizasyonlardan oluĢmasıyla benzerlik gösterir.
Biçim Bilgisiyle Ġlgili Temel Kavramlar Biçimbirim
Biçim bilgisinde temel birim, biçimbirimdir. Biçimbirim, daha küçük birimlere ayrılamayan, ses ve yapı
yönünden anlamlı en küçük öğelerdir. Biçimbirim terimi, geleneksel dil bilgisindeki sözcük ve ek
kavramlarını birlikte ifade etmektedir, yani biçimbirim „sözcük‟ ya da „ek‟ olabilir. Biçimbirimler iĢlevi bulunan
en küçük yapısal birimlerdir.
Biçimbirimler sözcük diziminde sıralanırken yapım ekinin çekim ekinden önce gelmek zorunda olması;
eklenmede biçimbirimlerin ses özelliklerine tâbi olması gibi sınırlamalar vardır. Örneğin, öğretimde
sözcüğünde önce yapım eki -(i)m, ardından çekim eki -de gelir. -(i)m eki hece ve ses yapısı bakımından
öğret- tabanına, aynı Ģekilde -de eki de öğretim tabanına tâbidir.
Biçimbirim ve Dil Bilgisel ĠĢlev
Dil bilgisel iĢlev kavramı, biçimbirimin bir anlamının olması veya herhangi bir dil bilimsel yapıyı
iĢaretlemesidir. Örneğin gel- sözcüğünün temel anlamı “bir yere ulaĢmak, varmak”tır. Sözcüğün geldi
çekimli biçiminde ise -di biçimbirimi görülen geçmiĢ zamanı iĢaretlemektedir. Benzer biçimde, ev sözcüğü
“konut, hane” anlamındadır. Bu durumda ev bir biçimbirimdir. Evde sözcüğünde ise -de, eylemin bildirdiği
oluĢ ve kılıĢın yerini vb. yani bulunma durumunu iĢaretlediği için yine biçimbirimdir. BölME (matematik
terimi), BÖLme (olumsuz emir) örneklerinde vurgunun değiĢmesi anlamı değiĢtirdiğine göre vurgunun da dil
43
bilgisel iĢlevi vardır. Ana dilinin konuĢurları sözcükleri oluĢturan biçimbirimleri ve biçimbirimler arasındaki
farkları
sezebilirler. Örneğin dil uzmanı olmayan ana dili konuĢurları evli, tozlu; ateĢkes, çekyat; koĢar, yürür sözcüklerini
biçimbirimlerin iĢlevleri bakımından ayırt edebilirler.
Biçimbirimlerin Yapısı
Biçimbirimler, hecelerle karıĢtırılmamalıdır. Hece bölünmesi ile biçimbirimler arasında ancak rastlantıya
dayalı benzerlik bulunabilir. Hece sayısı ile biçimbirim sayısı arasında doğrudan bir iliĢki yoktur. Kimi zaman
bir biçimbirim birkaç heceden; kimi zaman da bir hece en az iki biçimbirimden oluĢabilir. Örneğin 3 heceli
kelebek, 1 biçimbirimdir. 1 heceli kon- sözcüğünde ise 2 biçimbirim vardır. AĢağıda konuklar sözcüğünde,
heceler ve biçimbirimler gösterilmiĢtir:




Sözlüksel gösterim
Biçimbirimlerin gösterimi
Hecelerin gösterimi
Seslerin gösterimi
:
:
:
:
konuk-lar
ko-n-(u)-k-lar
ko-nuk-lar
k-o-n-u-k-l-a-r
(1 sözcük ve 1 ekten oluĢuyor)
(4 biçimbirimden oluĢuyor)
(3 heceden oluĢuyor)
(8 ses birimden oluĢuyor)
DeğiĢken Biçim
DeğiĢken biçim, bir biçimbirimin ses uyumlarına bağlı olarak aldığı biçimdir. Bu farklı biçimlerde
gerçekleĢmenin kuralları formüle edilebilir. Örneğin Türkçede -lar ve -ler (= -lAr) biçimlerinin iki değiĢken
biçimi vardır. Çokluk, eğer sözcüğün son hecesinde ön bir ünlü veya son seste kimi ön damak ünsüzleri
varsa -ler değiĢken biçimi, diğer durumlarda -lar değiĢken biçimi tarafından iĢaretlenir.
Görülen geçmiĢ zaman ekinin 8 değiĢken biçimi (-dı/-di, -du/-dü; -tı/-ti, -tu/-tü = -DI,-DU) vardır. Ünlü
uyumlarına girmeyen Ģimdiki zamanı iĢaretleyen -yor, addan ad yapan -(ı)mtırak vb. biçimbirimlerin ise
değiĢken biçimi yoktur. DeğiĢken biçimlerden her birine biçimlik (morf) adı verilir.
Biçimbirimlerin Sınıflandırılması
Biçimbirimler tek baĢlarına kullanılıp kullanılamamaları bakımından bağımsız biçimbirimler (sözlüksel) ve
bağımlı biçimbirimler (görevsel) olmak üzere ikiye ayrılır. Bağımsız biçimbirimler, tek baĢlarına kullanılabilir,
herhangi bir söz dizimsel yapıda baĢka bir biçimbirime bağlı değildir. Bağımlı biçimbirimler baĢka bir
TÜRK DİLİ I
biçimbirime bağlanmak zorunda olan, tek baĢlarına kullanılamayan biçimbirimlerdir. Bağımlı biçimbirimlerin
yeni sözcükler üretmek ve sözcükleri çekimli hâle getirmek Ģeklinde özetlenebilecek iki temel görevi vardır.
Bu sınıflandırmayı „Kızlar eve gitti.‟ ve „Yarın gel!‟ örnek cümleleri çerçevesinde ele alalım:
Bağımsız biçimbirimler/Sözcükler
kız
ev
gityarın
gel
Bağımlı biçimbirimler/Ekler
-lar
-e
-ti
-
Bağımlı biçimbirimlerin görev ve iĢlevlerini yerine getirebilmeleri için bağımsız biçimbirimlere ihtiyacı varken,
bağımsız biçimbirimlerin bağımlı biçimbirimlere ihtiyacı ise mutlak değildir. Örneğin „Kızlar eve gitti.‟
cümlesinde kız, ev ve git bağımsız biçimbirimler; -ler, -e, -ti bağımlı biçimbirimlerdir. Bu cümle bağımsız
biçimbirimlerle kurulamaz; ancak iki bağımsız biçimbirimden oluĢan „Yarın gel!‟ cümlesinin bağımlı
biçimbirime ihtiyacı yoktur.
Fosil Biçimbirimler ve FosilleĢme
Tarihî dönemlerdeki kimi biçimbirimlerin dil bilgisel iĢlevlerini yitirerek bugüne ulaĢmasına fosilleĢme, bu tür
biçimbirimlere fosil biçimbirim adı verilir.
Okul gramerlerinde „kaynaĢtırma harfleri‟ olarak nitelenen n, s, Ģ, y seslerinden yalnızca y seslik iĢlev
bakımdan ünlüler arasındaki boĢluğu dolduran kaynaĢtırma ünsüzü iĢlevindedir. Zamir n‟si olarak nitelenen
{-n-} ve ünlü ile biten adlara gelen üçüncü çokluk kiĢi iyelik eki -sI‟ nın birleĢiminde yer alan {-s-} bugün
bağımsız anlamı veya iĢlevi kalmamıĢ, tarihî dönemlerin kalıntısı bir tür fosilleĢmiĢ biçimbirimlerdir.
FosilleĢmeler genellikle eklenmelerde, yani sözcüklerin ek almaları sırasında ortaya çıkar. Örneğin Ģahıs
zamiri o‟nun, yaklaĢma hâli eki -a alması durumunda iki ünlünün arasına boĢluk doldurucu y‟nin gelmesiyle
*o-y-a Ģeklinde çekimlenmesi gerekirdi, ancak üçüncü teklik kiĢi zamiri ona, ondan, onca vb. çekimlenirken
{-n-}‟nin bir fosil ek olarak ortaya çıktığını görüyoruz.
Anlamlarını veya iĢlevlerini yitirmesine rağmen bazı sözcüklerde veya çer çöp, soy sop, yorgun argın vb.
sözcük öbeklerinde korunan biçimbirimler de aynı Ģekilde fosil biçimbirimlerdir. Soy sop, çer çöp
ikilemelerindeki sop, çer kelimelerinde olduğu gibi ikilemeler, deyimler gibi söz öbeklerinde korunan ancak
bugün anlamı unutulmuĢ kelimeler fosil sözcüklerdir.
Kök
Kökler, kendilerinden daha küçük anlamlı parçalara ayrılamayan, sözlüksel anlam taĢıyan ve bir sözcük
türüne ait olan biçimbirimlerdir. Bir sözcük en az bir kök biçimbirimden oluĢur, bu tür sözcüklere basit
sözcük veya basit gövde adı verilir. Örneğin ak (sıfat), git- (eylem), gel- (eylem), el (ad), kelebek (ad), kol
(ad), kulak (ad), toprak (ad) sözcükleri biçim bilgisel bakımdan bölünemez; ancak anlam taĢımayan ke-lebek gibi hecelere veya k-e-l-e-b-e-k gibi seslere bölünebilir. Unutmamamız gereken nokta, bugün kök gibi
görünen birçok sözcüğün aslında tarihî dönemlerde en az iki bağımsız biçimbirimden oluĢabileceğidir.
Örneğin biz, siz, gece, öğle, öğün ve ağaç, art zamanlı bakımdan türemiĢ sözcüklerdir. Bu tür
çözümlemeler, sözcüklerin kökenleriyle ilgili çalıĢmalar, ancak dil uzmanları tarafından yapılmalı veya bu
konularda dil uzmanlarına danıĢılmalıdır.
Gövde
Gövdeler, biri bağımsız biçimbirim olmak üzere, en az iki biçimbirimden oluĢan yani bir veya daha fazla ek
alan kök biçimbirimlerdir. Örneğin geçit, gelinlik, geliĢtiril- sözcükleri geç-(i)-t, gel-(i)-n-lik, gel-(i)Ģ-tir-(i)lbiçimbirimlerinden oluĢan gövdelerdir. Biçimbirim niteliği bulunmayan yardımcı sesler parantez içinde
gösterilmiĢtir.
Taban
Tabanlar, eklerin yani bağımlı biçimbirimlerin eklendiği yalın sözcüklerdir. Tabanlar kök veya türemiĢ sözcük
olabilir. AĢağıdaki örnekte göz, gözlük sözcüğünün; gözlük, gözlükçü sözcüğünün; gözlükçü ise gözlükçülük
sözcüğünün tabanıdır.
gözlükçülük
gözlükçü
44
TÜRK DİLİ I gözlük
göz
Ek
Ekler, herhangi bir sözcük türüne dâhil olmayan, yani eylem, ad (isim), sıfat, zarf vb. sözcük türlerinden
birine girmeyen bağımlı biçimbirimlerdir. Ekler;
• Biçim bakımından ön ekler, iç ekler, son ekler olmak üzere üçe;
• ĠĢlev bakımından yapım/üretim ekleri ve çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır.
Eklemeli bir dil olan Türkçede yeni sözcükler yapan veya sözcükleri çekimli hâle getiren son
ekler vardır, ancak son eklerin sayısı onlarla ifade edilebilecek derecede çok ve iĢlektir.
Bükünlü bir dil olan Ġngilizcede ise her üç ek türü de vardır. Ġngilizce, özellikle Yunancadan çok
sayıda ön ek kopyalamıĢtır. Türkçe, Fransızca form sözcüğünden ön eklerle ve son eklerle
türeyen reform, deform, deforme, deformasyon örneğinde olduğu gibi Batı dillerinden çok
sayıda ön ek ve son ek almıĢtır. Buna Türkçede ön ek gibi kullanılan Arapça kökenli ma-aile,
Farsça kökenli bi-taraf, na-dide vb. ön çekim edatlarını da dâhil edebiliriz.
Yapım ekleri: Yapım/üretim ekleri yeni sözcükler yapma görevi bulunan eklerdir. Yeni sözcükler yapılırken
sözcük türü değiĢebilir. Örneğin oyun adından eylem yapan -a- biçimbirimi ile üretilen yeni sözcük (oyna-)
artık bir eylemdir. Aynı Ģekilde aç- eyleminden -(ı)k biçimbirimi ile üretilen yeni sözcük açık bir addır. Son
olarak -n biçimbirimi gündüz, güz, kıĢ vb. adlara gelerek zaman belirteci yapar. Yapım ekleri dil bilgisel bilgi
ve sözlüksel bilgi taĢırlar. Yukarıdaki örnekleri dil bilgisel bilgi ve sözlüksel bilgi bakımından Ģöyle bir çizelge
ile gösterebiliriz:
Sözcük
oyna
açık
kıĢın
Yapım eki
-a-(I)k
-(I)n
Dil bilgisel bilgi
addan eylem
eylemden ad
addan belirteç
Sözlüksel bilgi
eylem, hareket
durum
zaman adı
Ekleri yeni sözcükler türetebilme yeteneği bakımından türetim yapabilen ekler ve türetim yapamayan ekler
olarak ikiye ayırabiliriz. Türetim yapabilen ekler sıklıkları az da olsa yeni sözcükler yapabilen eklerdir.
Türetim yapamayan ekler ise donmuĢ, fosilleĢmiĢ anlamı ve/veya dil bilgisel iĢlevi bulunmayan eklerdir.
Çoğunlukla tek bir birleĢimde yer alır ve ağızlarda, eskimiĢ veya yanlıĢ çözümlenmiĢ örneklerde görülür.
Örneğin Türkçe altmıĢ ve yetmiĢ sözcüklerindeki -mIĢ yeni türetim yapamaz, yani baĢka sözcüklerde
kullanılamaz. Benzer biçimde eldiven, karanlık, gündüz sözcüklerinde de bu türden ekler bulunmaktadır.
Eldiven, karanlık, gündüz sözcüklerinde el, kara, gün bileĢenlerinin bulunduğunu görüyoruz, ancak -diven
(< Far.) ve -düz ekleri ile karanlık örneğindeki n ögesini tanımlayamıyoruz. Bu bağımlı biçimbirimler adeta
fosilleĢmiĢ durumdadır. Üretim yapmayan biçimbirimler ancak art zamanlı olarak araĢtırılabilir.
Çekim ekleri: Dil bilgisel bilgi taĢıyan biçimbirimler olan çekim ekleri, sözlüksel biçimbirimlerde ad
durumlarını, bazı dillerde cinsiyet; eylemlerde çatı, kip, görünüĢ, kiĢi, vb. dil bilgisel iĢlevleri iĢaretler.
Örneğin “Ders-ler1-i-m2-i3 tamamladı4-m5‟” cümlesinde derslerimi adında (1) no‟lu ek çoğulu, (2) no‟lu ek
iyeliği, (3) no‟lu ek yükleme durumunu; tamamladım yükleminde ise (4) no‟lu ek görülen geçmiĢ zamanı,
(5) no‟lu ek, birinci kiĢiyi ifade eder.
Eklenme
Sözcüğün yapım eki veya çekim eki almasıdır. Türkçe yalnızca sondan eklemeli bir dil olduğundan eklenme,
Türkçede son eklenme Ģeklinde gerçekleĢir. Ancak baĢka dillerde ön eklenme ve iç eklenme vardır. Örneğin
dilimize Batı dillerinden kopyalanmıĢ olan anormal, deĢarj; Doğu dillerinden kopyalanmıĢ olan namüsait,
bitaraf sözcüklerinde ön eklenme vardır.
Ġç DeğiĢim
Türkçede çekimler eklenmelerle yapılmaktadır. Ama Ġngilizce gibi çekimli (bükümlü) kimi dillerde
eklenmenin dıĢında iç değiĢim adı verilen bir çekim biçimi vardır.
45
TÜRK DİLİ I
Ġç değiĢim, herhangi bir sözcükte ek olmayan bir parçanın sözcükteki baĢka bir parçanın yerini alarak
sözcüğün anlamını değiĢtirmesi veya çokluk, zaman vb. bildirmesi gibi dil bilgisel bir iĢlev iĢaretlemesidir.
Örneğin foot „ayak‟ sözcüğünde oo‟un yerine ee‟nin eklenmesiyle sözcük çokluk anlamı kazanır, Türkçede
ben, sen ve o zamirlerinin yaklaĢma durumu eki alması durumunda bana, sana, ona biçimlerini alması
biçimsel olarak iç değiĢime benzemektedir.
Enklitik
Türkçede henüz karĢılığı üretilmeyen enklitik terimi, söz dizimsel olarak bağımsız bir sözcük gibi iĢlevi
bulunan, ancak ses bilgisel olarak bir ek gibi görünen sözcüklerdir. Örneğin Türkçe „soru eki‟ adı verilmesine
karĢın bağımsız bir sözcük gibi ayrı yazılan mI tipik bir enklitiktir. mI‟nın ünlüsü kendisinden önceki
sözcüğün son ünlüsüne göre art veya ön, düz veya yuvarlak olur. dA edatı da enklitiktir. dA edatının sık sık
pek de yerine pekte Ģeklinde yazılması ciddi bir yazım yanlıĢı olmasına karĢın, oldukça yaygındır.
SÖZCÜK YAPIMI
Eklemeli bir dil olan Türkçenin söz varlığı önemli ölçüde türetme ve birleĢtirme yoluyla yapılan sözcüklerden
oluĢur. Ancak, özellikle Batı dillerinin etkisiyle, diğer yollarla da sözcükler yapılmaktadır. Türkçe diğer
dillerde olduğu gibi, sonsuz sayıda sözcük üretme yetisine sahiptir. Dil, bir yandan üreticilik, öte yandan
yaratıcılık niteliklerine sahip bir sistemdir.
Sözcük yapımı ile ilgili baĢlıca yollar Ģu Ģekilde sıralanabilir:
• BirleĢtirme
• Türetme
• KalıplaĢma
• Örnekseme
• Kırpma
• Karma
• Kısaltma
• Kasıtlı yaratma
• Derleme
• Tarama
• GenelleĢme
• Kopyalama
BirleĢtirme
Ġki veya daha fazla sözcüğün bir araya gelerek ad veya eylem türünde sözcük oluĢturmasıdır. BirleĢik
sözcükte anlamı ve sözcük türünü belirleyen ögeye asıl öge adı verilir. BirleĢtirmelerin çoğunda asıl öge,
sondaki veya sağdaki sözcüktür. BirleĢen ögeler arasında yalnızca yapı bakımından değil vurgu, süre vb.
bakımlardan da iliĢkiler vardır. Örneğin, karatavuk „tüyleri kara, meyve ve böceklerle beslenen ötücü kuĢ‟ ile
kara tavuk „kara tüylü tavuk‟ örneklerinden ilkinde, bileĢenler arasında boĢluk ve süre yoktur, öbeğin
vurgusu ikinci sözcüğün üzerindedir. Ġkinci örnekte ise bileĢenler arasında boĢluk ve süre vardır, öbek
vurgusu ilk sözcüğün üzerindedir.
BirleĢtirmeler yazıda açık öğretim, arz etmek vb. ayrı; güneybatı, Ģükretmek vb. bitiĢik ya da isim-fiil, sıfatfiil, Fen-Edebiyat Fakültesi, Osmanlıca metinlerde gül-rū, bed-lika vb. kısa çizgiyle gösterilir. Son
dönemlerde Batı dillerinden özellikle Ġngilizceden aynen kopyalanan by-pass, check-in sözcüklerindeki kısa
çizgi Türkçe yazıma da girmiĢtir. BirleĢtirmelerin ayrı ya da bitiĢik yazılması, Türk yazımının 1928‟den, Harf
Devrimi‟nden bu yana çözemediği önemli bir sorundur.
Türetme
Türetme, herhangi bir tabana eklenen yapım ekleri aracılığıyla anlam ve/veya tür bakımından farklı yeni
sözcüklerin yapımıdır. Örneğin birikim sözcüğünün kökü bir „1‟ ismidir. Bu kökten -(i)k- ekiyle birik- eylemi
türemiĢ, ardından birik- tabanına gelen -(i)m ekiyle eylem yeni anlamda bir ada dönüĢmüĢtür.
KuĢkusuz ekler sözcüklere geliĢigüzel eklenemez. Eklenmeyle ilgili olarak ettirgenlik çatısı -Ir-‟ın tek heceli
eylemlere gelebilmesi gibi ses bilgisel ve biçim bilgisel; evli „evlenmiĢ olan‟ sözcüğünün karĢıt anlamının
bekâr sözcüğü tarafından bloke edilmesi gibi sözlüksel kimi sınırlamalar vardır. „Evi olan‟ anlamındaki evli
sözcüğünün karĢıt anlamlısı evsiz‟dir.
46
TÜRK DİLİ I
KalıplaĢma
Çekim ekleri hatta cümleler kimi zaman kendi iĢlevlerinin ve görevlerinin dıĢında, yeni anlamlar kazanabilir;
buna kalıplaĢma adı verilir: birden (< bir-den), çıktı (< çık-tı), gecekondu (< gece kondu), imambayıldı (<
imam + bayıldı), tanıdık (< tanıdık), toptan (< top-tan), Türkçe (< Türk-çe), uydu (< uy-du), yakacak (<
yakacak), yazar (< yaz-ar), yüzde (< yüz-de). Bu örneklerde ad ve eylem çekim ekleri, sözcük grupları
hatta cümleler kalıplaĢarak yeni sözcükler oluĢturmuĢlardır.
Örnekseme
Örnekseme, özellikle ses ve biçim bakımından yabancı sözcükleri model alarak yerli biçimbirimlerle sözcük
üretilmesidir. Burada kaynak dildeki sözcüklere benzetmek esas olduğundan sözcük yapım ilkeleri zaman
zaman ihmal edilir: belleten (krĢ. Fr. bulletin), genel (krĢ. Fr. général), imge (krĢ. Fr. image), okul (krĢ. Fr.
école), ordonat (krĢ. Fr. Ordonance) gibi.
Kırpma
Kimi zaman, bir sözcüğün ilk hecesi ya da bir bölümü ile anlam kaybı olmadan aynı kavram ifade edilebilir.
Kırpma, çok heceli bir sözcüğün bir veya daha fazla hecesini kaldırarak yeni sözcük oluĢturma yoludur: kilo
(< kilogram), motel (< motor otel), pop (< popüler), santim (< santimetre) vb. Ġsmi niteleyen sıfatın, bir
süre sonra adın kullanımdan düĢmesiyle adın anlamını da üstlenmesi sonucunda meydana gelen tükenmez
(kalem) vb. örnekler de bir tür kırpma sayılabilir.
Karma
Karma, iki sözcüğün hecelerini ya da parçalarını, genellikle ilk bileĢenin birinci, ikinci bileĢenin ikinci
parçasını bir araya getirerek yeni sözcük oluĢturma yoludur. arge (< araĢtırma + geliĢtirme), ordonat (<
ordu + donatım), eltel (< el + telefonu) vb. Karmada bileĢenler biçim bilgisel ögeler değildir.
Kısaltma (Akronim)
Kısaltma, sözcüklerin ilk harflerinin tamamının veya bir bölümünün bir araya getirilmesi ile oluĢturulur: TED
(< Türk Eğitim Derneği) vb. Bazen de, kesin bir kurala bağlı olmaksızın sözcüklerin ilk heceleri ya da ilk
sesleriyle de karmaya benzer Ģekilde sözcükler oluĢturulur: ASELSAN (< Askerî Elektronik Sanayii), BAĞKUR (< Bağımsız ÇalıĢanlar Sosyal Sigortalar Kurumu), ODTÜ (< Orta Doğu Teknik Üniversitesi), SEKA (<
Selüloz ve Kâğıt Sanayii Kurumu), TARĠġ (< Tarım SatıĢ Kooperatifleri Birliği) vb. Sözcüklerin baĢ harflerinin
bir araya getirilmesiyle oluĢan kısaltmaların bir bölümü, bir süre sonra dilin söz varlığına sözcük olarak
katılabilir. Ġngilizceden Türkçeye kopyalanan lazer sözcüğü de Ġngilizce LASER (< Ġng. Light Amplification
by Stimulated Emission of Radiation) kısaltmasından adlaĢmıĢtır.
Kasıtlı Yaratma (Uydurma)
BirleĢtirme, türetme vb. herhangi bir biçim bilgisel ögeden ve/veya kuraldan yararlanmaksızın yeni bir
sözcüğün oluĢturulmasıdır. Batı dillerinde Asus, gaz, Google, Kodak, robot gibi marka ve tür adları dâhil, bu
tür sözcükler vardır. Türkçede özellikle 1930‟lu yıllardan itibaren üretilen ve Türkçeye mal olmuĢ bayan,
koĢul, uygar vb. sözcükleri sıralayabiliriz. KoĢul, özgür, uygar sözcüklerinin türetiliĢini, bay, bayan
sözcüklerinin bugünkü kullanımlarını açıklayabilecek herhangi bir bilimsel bilgi yoktur.
Derleme
Derleme, yazı dilinde unutulduğu için kullanılmayan ve ağızların söz varlığında bulunan sözcüklerin yazı
diline kazandırılmasıdır. Türk Dil Devrimi ile halk ağızlarından yapılan derlemelerde TDK tarafından yazı
diline alan, araç, asalak, denetlemek, deprenmek, doruk, güleç, güney, onarmak, ödül, umarsız, ürün,
yozlaĢmak gibi pek çok sözcük kazandırılmıĢtır.
Tarama
Tarama, yazı dilinde unutulduğu için kullanılmayan veya genellikle yerlerini yabancı kökenli sözcüklerin
aldığı tarihsel kaynaklardaki sözcüklerin tekrar yazı diline kazandırılmasıdır. TDK tarafından Türk Dil Devrimi
ile yazı diline kazandırılan kimi sözcükler Ģu Ģekildedir: aklamak, arıtmak, ayrıksı, baĢkan, görkem, köken,
nesne, nitelik, nicelik, sonuç, tanık, tartıĢmak, tümen, yargı, yasa, yöre vb.
47
TÜRK DİLİ I
GenelleĢme
BaĢlangıçta kiĢi adı, marka adı vb. özel ad olan sözcükler genelleĢerek belirli bir türün genel adı hâline
gelebilir. Türkçede jilet (tıraĢ bıçağı yapımcısı Ġngiliz Gilette‟in adından), neskafe (tescilli Nescafe ürün
adından) sanayağı (marka adından), selpak (marka adından), vimlemek (marka adından) gibi özel adlar bu
yolla dilin söz varlığına girmiĢ, ancak bu tür sözcüklerin bir bölümüne Türkçe Sözlük‟te çeĢitli nedenlerle yer
verilmemiĢtir.
Kopyalama (Ödünçleme, Alıntı)
Yukarıdaki yolların dıĢında, dilin söz varlığını geliĢtirmenin bir baĢka yolu da kopyalamadır. Kopyalamanın
yönü; zaman, dilin aracı olduğu kültür ve uygarlığın siyasî, askerî, ekonomik vb. durumuna göre
değiĢebilmektedir. Kopyalamalar kaynak dilden ya doğrudan ya da aracı diller aracılığıyla yapılmaktadır.
Örneğin ahtapot, körfez, demet Rumcadan; futbol, egzoz, damper Ġngilizceden; derya, arzu, müjgân
Farsçadan; makosen, domates, patates Amerikan yerlilerinin dillerinden dolaylı olarak ödünçlenmiĢtir.
SÖZCÜKLERĠN SINIFLANDIRILMASI
Sözcüklerin sınıflandırılması bir bakıma dil çalıĢmalarının temelidir. Ancak henüz sözcük kavramının eksiksiz
bir tanımını yapabilmiĢ değiliz. Dil bilimciler sözcüğü, kısaca „en küçük serbest biçim‟ sözleriyle de tanımlar.
Bu tanım, sözcüğün tek baĢına cümle kurabilen ve en az bir bağımsız biçimbirimden oluĢan bir birim
olduğunu ifade ediyor. Ancak özel durumlarda bu tanım dahi yeterli olmayabilir.
Sözcüklerin sınıflandırılması Eski Hint ve Eski Yunan dönemlerinden bu yana düĢünürlerin, bilim insanlarının
uğraĢ alanlarından biri olmuĢtur. Eflatun sözcükleri onoma ve rema, yani ad ve eylem olmak üzere ikiye
ayırmıĢtı. Bugün kullandığımız görevsel sözcük sınıflandırma sistemi MÖ 2. ve 1. yüzyıllarda yaĢayan Yunanlı
D. Thrax‟ın Dil Bilgisi Sanatı adlı çalıĢmasına dayalıdır. Thrax bu çalıĢmada sözcükleri ad, zamir, eylem, zarf,
bağlaç vb. sekize ayırmıĢtı. Bu sınıflandırma Latinceye, oradan Batı dillerine, Batı dillerinden J. Deny‟nin
yazdığı dil bilgisi ile 20.yüzyılın baĢında Türkçenin gramerine aktarılmıĢtır.
Anlam Bakımından Sözcüklerin Sınıflandırılması
Bu sınıflandırma türü de diğer sınıflandırmalarda olduğu gibi oldukça karmaĢıktır. Sözcükler söz dizimine
girdiği zaman sözlükteki anlamlarından az çok farklı, kendi aralarındaki yapısal iliĢkiye uygun anlamlar
kazanırlar. En geniĢ hacimli sözlükler bile bir dildeki sözcüklerin anlamını bütünüyle yansıtamaz.
Temel anlam: Bir sözcüğün baĢlangıçta yansıttığı, ilk ve asıl kavrama temel anlam adı verilir. Örneğin, göz
görmeye yarayan organın adıdır.
Yan anlam (ikincil anlam): Sözcüğün, temel anlamla iliĢkili edindiği bir baĢka anlam, yansıttığı yeni bir
kavramdır. Göz sözcüğünün masanın gözü örneğinde olduğu gibi çekmece anlamında kullanılması bir yan
anlam örneğidir.
Mecaz anlam: Mecazlar (metafor), bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından baĢka anlamda,
baĢka bir sözcüğün yerine kullanılan sözlerdir. Mecazlarda sözcük, sözlük anlamının tamamen dıĢında ancak
onunla ilintilidir. Kalbim kırıldı cümlesinde kırılmak mecazi anlamda kullanılmıĢtır.
Terimler: ÇeĢitli bilim, sanat ve meslek alanlarında kullanılan özel anlamlı sözcüklerdir. Yazı dilinin kimi
sözcükleri bilim, sanat, spor vb. alanlarda özel anlamlar kazanır ve terim olarak kullanılır (krĢ. jargon).
Argo: Toplum içinde bir kesimin ya da belli grupların farklı bir biçimde anlaĢmayı sağlamak için
oluĢturdukları özel bir dildir. Argo her ülkede ve her dilde görülen bir alt dildir.
Aktarma: Sözcüğün dile getirdiği kavramla, bir baĢka kavram arasında çoğu kez benzetme yoluyla bir iliĢki
kurarak sözcüğün anlamını o kavrama aktarma olayıdır. Kremlin sözcüğünün Rusya Federasyonu
yönetiminin yerine kullanılması gibi.
Çok anlamlı: Aynı sözcüğün birbiriyle ilgili, örneğin açık sözcüğünün açık kapı, açık kadro, açık deniz vb.
farklı kavramları ifade etmesidir.
48
TÜRK DİLİ I
EĢ ve yakın anlamlı: Kara ve siyah, bık- ve usan-, gönder- ve yolla- gibi farklı sözcüklerin aynı kavramı ya
da eylemi yansıtmasıdır. EĢ anlamlılıkta sözcükler anlamca birbirine yakın olmasına karĢın, dilde salt eĢ
anlamlılık söz konusu olamaz.
EĢ anlamlı sözcükler, aralarında anlamca ilgi ve bağıntı bulunmayan kara „renk adı‟, kara „toprak‟ gibi eĢ
sesli sözcüklerle karıĢtırılmamalıdır.
KarĢıt anlamlı: Ġyi x kötü, gece x gündüz gibi anlam bakımından birbirine karĢıt sözcüklerdir. KarĢıt
anlamlı sözcükler gece ve gündüz gibi birbirlerini tamamlayıcı olabilir.
ÇağrıĢtırma anlamı: Herhangi bir sözcüğün akla getirdiği diğer bir anlam veya sözcüktür. Örneğin, führer
sözcüğünün Hitler ‟i çağrıĢtırması gibi.
YerlileĢtirme (halk etimolojisi): Halkın, anlamını bilmediği ya da unuttuğu bir sözcüğü ses ve anlam
akımından kendi dilinin sözcüklerinden birine benzetmesidir.
Çorum sözcüğünün, çoğu Rum‟dan, Ġstanbul‟un Ġslam ve bol sözcüklerinden geldiği açıklaması birer
yerlileĢtirme etimolojisi örneğidir.
Tür ve Görev Bakımından Sözcüklerin Sınıflandırılması
Türkçede sözcükler geleneksel olarak ad, sıfat, zarf, zamir, edat, bağlaç, ünlem ve eylem olmak üzere sekiz
türde toplanmaktadır. Arap dilciliğinin dolaylı etkisiyle sözcükleri adlar, eylemler ve edatlar Ģeklinde üçe
ayıran görüĢler de mevcuttur.
Adlar, sıfatlar, zamirler, zarflar ve ünlemler ad soylu sözcüklerdir, ad çekim ekleri alabilirler. Ġsimlerin,
eylemlerin ve zamirlerin dıĢındaki sözcük türlerinin sınıflandırılması Türk dil bilgisinin önemli sorunlarından
biridir. Bunda eklenme yoluyla çekimlenen Türk dilinde, deyim yerindeyse yükün önemli ölçüde çekim ekleri
tarafından taĢınması, sözcüklerin gerçek iĢlevlerini ancak söz diziminde kazanmaları bir etken olabilir.
Sözcük türleri içinde edatların anlamsız, görevli ve iĢlevli sözcükler olduğu yargısı tam olarak gerçeği yansıtmaz. Nitekim
Türkçe Sözlük‟te gibi edatına yer verilmiĢ ve bu edatın dört farklı anlamının bulunduğu
edatların anlamları tek baĢlarına değil, oluĢturdukları öbeklerde ortaya
49 örnekleriyle gösterilmiĢtir. Ancak
çıkar. Türkçenin baĢka dillerden zamirler dıĢında bütün sözcük türlerinden kopya yaptığını görüyoruz. Ancak
üçüncü Ģahıs zamirlerinin kökeni karmaĢıktır.
Adlar: Türkçede, adlarda Arapça, Fransızca, Ġngilizce vb. pek çok dilin aksine dil bilgisel erillik, diĢillik
özelliği yoktur. Ancak Arapçadan müdir-müdire, Fransızcadan Ģantöz-Ģantör gibi erillik-diĢillik ayrımı bulunan
sözcükler kopyalanmıĢtır.
Türkçe adlar çoğul yapılırken tamlanan ad çoğul eki almaz. BeĢevler, Kırk Haramiler, Yedi Cüceler, Yedi
Uyurlar vb. yer adları, efsaneler, masallar gibi istisnalar vardır. Arapçadan ve Farsçadan bazı çokluk
gösteren sözcükler ve ekler de kopyalanmıĢtır. Örneğin Arapça kökenli eĢya, evlat, talebe, ulema gibi
Türkçede tekil olarak kullanılan, ancak aslında çoğul olan sözcükler ile ebeveyn, tarafeyn gibi ikilik bildiren
ve yine Arapça Türkiyat, hayvanat gibi -ât çokluk eki bulunan sözcükler dilimize girmiĢtir.
Sıfatlar: Adları çeĢitli yönlerden niteleyen veya belirten sözcüklerdir. Dolayısıyla sıfatları büyük, sıcak, tatlı,
yeĢil vb. varlık ve kavramların niteliklerini gösteren niteleme sıfatları ve varlık ve kavramları iĢaret (bu, Ģu,
o), sayı (bir, birinci, birer, beĢte bir vb.), soru (kaç, kaçıncı, kaçar vb.), belirsizlik (birkaç, bütün, hiçbir vb.)
bakımından niteleyen belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Türkçede ad ve sıfat arasında kesin bir ayrım yoktur. Sıfatlar herhangi bir sözcüğü nitelemedikleri zaman ad
durum eklerini alabilirler, yani ad olurlar. Birçok dilin aksine Türkçede sıfatların evli, saygılı; bilgisiz
örneklerindeki -lI ve -sIz ekleri vb. yapıların dıĢında özel biçimleri yoktur. Bu yapılar da ad gibi kullanılabilir.
Ancak Arapçadan kopyalanan nispet î‟si bulunan dinî, millî, resmî vb. sıfatlar ile Batı dillerinden kopyalanan
analitik, demokratik, septik ; kültürel vb. sıfatlar ad gibi kullanılmaz.
Sıfatlarda karĢılaĢtırma güzelce < güzel < daha güzel < en güzel örneklerinde görüldüğü gibi daha ve en
zarflarıyla yapılır. Sıfatların bir alt derecesi ise eĢitlik durumu eki -CA ile yapılır. Arapçadan „daha iyi‟
karĢılığında ehven, „daha gerekli‟ karĢılığında elzem vb. karĢılaĢtırma ifade eden kopyalar da vardır.
Zarflar: Zarflar; eylemlerin, sıfatların ya da baĢka zarfların önüne gelerek onları yer, zaman, durum, ölçü
ve soru bakımından niteleyen, açıklayan sözcüklerdir. Zarflar, ad soyundan gelen genel anlamlı sözcüklerin
anlamlarını daraltır, sınırlar; zarflar yüklemle doğrudan iliĢkilidir.
TÜRK DİLİ I
Zarflar zaman (dün, bugün, Ģimdi), yer ve yön (ileri, geri, içeri, dıĢarı, yakın, uzak), niteleme ve tarz/durum
(iyi, kötü, böyle, Ģöyle, akıllıca), azlık-çokluk/ölçü (en, daha, pek, çok), soru (acaba, niçin) bakımlarından
sınıflandırılır. KalıplaĢmıĢ, yapım eki niteliği kazanmıĢ özel durumlar dıĢında, zarfların ad çekim ekleri
almadığı görülüyor.
Zamirler: Zamirler, geleneksel dil bilgisinde bir adın veya ad öbeğinin yerini tutabilen ad soylu sözcüklerdir.
Örneğin, “Son sınıf öğrencileri diplomalarını almak üzere biz öğretim üyelerini bekliyorlardı.” cümlesinde „son
sınıf öğrencileri‟ öbeği yerine onlar, „biz öğretim üyelerini‟ yerine bizi zamirleri kullanılabilir. Aitlik eki -ki
bulunan seninki vb. yapılar da cümlede zamir iĢlevi kazanabilir.
Zamirler; Ģahıs zamirleri (ben, sen, o vd.), iĢaret zamirleri (bu, Ģu, o; bunlar, Ģunlar, onlar), belirsizlik
zamirleri (bazısı, birçoğu, birkaçı, diğeri, herkes, öbürü vb.), soru zamirleri (kim, ne, hangi, kaçı, kaçınız vb.)
olmak üzere dörde ayrılır.
Türkçede yüklemin ifade ettiği iĢin yükleme döndüğünü gösteren ve bu yolla özneyi vurgulayan dönüĢlülük
zamiri kendi, kendim, kendin, kendi/kendisi vb. iyelik ekleriyle çekimlenir.
Edatlar: Kendilerinden önceki ad soylu sözcüklere yalın (baĢka, gibi, içre, ile, üzere), yaklaĢma (doğru,
göre, kadar, iliĢkin, karĢı, rağmen), uzaklaĢma (baĢka, beri, bu yana, dolayı, itibaren, önce, sonra), ilgi (gibi,
için, ile, kadar) vb. ad durum ekleriyle bağlanarak cümle ögesi olabilen veya diğer sözcük ve sözcük
öbekleriyle iliĢki kuran, anlamdan çok görev yönü ağırlıkta olan çekimsiz sözcüklerdir: kum gibi, cihan içre;
akĢama doğru, konuya iliĢkin; senin gibi, onun kadar; dünden itibaren, sabahtan beri vb.
Bağlaçlar: Bağlaçlar sözcükleri veya cümle ögelerini birbirine bağlayan çekimsiz sözcüklerdir. Bağlaçlar
sıralama (ve, ile), denkleĢtirme (veya, veyahut, yahut), karĢılaĢtırma (dA... dA, hem... hem, ya... ya) ifade
edebilir. Cümle baĢı bağlaçları (ancak, fakat, hatta, lakin, yalnız vd.) aralarında bulunduğu cümleleri birbirine
bağlar. Sona gelen bağlaçlar da (bile, da, dahi, ise, ya) aynı Ģekilde sözcükleri, sözcük öbeklerini ve
cümleleri birbirine bağlar. Bağlaçlar, edatlar gibi anlamdan çok, görev ve iĢlev sözcükleridir.
50
Ünlemler: Diğer sözcük ya da sözcük öbekleriyle doğrudan söz dizimsel iliĢkisi bulunmayan ve çekime
girmeyen „aĢırı
ve ani‟ duygu (ah, vah), seslenme (bre, hey, yahu), sorma (hani, niçin), gösterme (iĢte), cevap (evet, hayır, yok) vb. ifade
eden veya doğa seslerini taklit eden (çat, fıs, pat) sözcüklerdir.
„Allah!, Oğlum!‟ örneklerindeki gibi diğer sözcük türleri de ünlem olarak kullanılabilir. Ünlemlerin bir
bölümünün adlara yakın olduğunu, çekim ve yapım eki alabildiklerini biliyoruz.
Eylemler: Eylemleri kısaca cümlede yüklem görevinde bulunabilen sözcükler olarak tanımlayabiliriz.
Geleneksel tanımıyla eylemler yapma, olma vb. bildiren sözcüklerdir. Daha ayrıntılı bir tanımla, eylemler
cümle içinde sayı, görünüm, kiĢi, kip, çatı kavramlarını taĢıyabilen sözcüklerdir. Adları yüklemleĢtiren ekler
de aslında art zamanlı olarak eylemdir.
Eylemler nesne alıp almamalarına göre geçiĢli ve geçiĢsiz olarak ikiye ayrılır. Nesne alanlara geçiĢli eylem,
almayanlara geçiĢsiz eylem adı verilir. (ev/evi) bul-, (su/suyu) iç- eylemleri geçiĢli, gül, uyu- eylemleri ise
“ne/neyi, kim/kimi, nere/nereyi” sorularına cevap veremeyen, yani nesne alamayan geçiĢsiz eylemlerdir.
Aslında geçiĢsiz olan koĢ-, yüz- vb. kimi eylemler Yüz metreyi on beĢ saniyede koĢtu, Elli metreyi yirmi
saniyede yüzdü vb. örneklerde olduğu gibi spor terminolojisinde geçiĢli olarak da kullanılabilmektedir.
TÜRKÇENĠN EKLERĠ
Sözcükleri çok genel olarak adlar ve eylemler, ekleri de yapım (türetim) ve çekim ekleri olarak
sınıflandırdığımızda eklemeli bir dil olan Türkçenin yapı ve iĢleyiĢ sistemini ana çizgileri ile değerlendirmeye
baĢlayabiliriz.
Ad ve eylem yapım ekleri oyun adından oyna-, bil- eyleminden bilgi örneğindeki gibi, sözcüklerden yeni
anlamda aynı ve farklı türde yeni sözcükler oluĢturan eklerdir.
Ad ve eylem çekim ekleri ise, yeni kelimeler yapmayan, ancak çekime girebilen sözcüklerin sonuna gelerek
dil bilgisel iĢlevi belirleyen eklerdir. Örneğin anne-ler-i-miz-e sözcüğünde anne tabanına gelen ekler sırasıyla
ad çekim eklerinden çokluk, iyelik ve yaklaĢma hâli ekleridir.
Yapım Ekleri
Sözcüğün anlamını ve biçimini değiĢtiren eklerdir. Yeni sözcüklerin yapımında çok kullanılan veya çok sayıda
sözcükte bulunan eklere iĢlek ekler denir. Ekin iĢlekliği sözcük türetiminde, sık kullanılmasıyla iliĢkilidir.
Eklerin bir bölümü çok az sayıda sözcükte bulunur.
TÜRK DİLİ I
Yalnız bir sözcükte bulunan eklere tek örnek adı verilir. Örneğin -mAk (gelmek, koĢmak vb.) bütün
eylemlere gelebilir, ancak katmer „bir Ģeyi oluĢturan katlardan her biri‟ sözcüğünde yer alan -mer eki,
ölçünlü dilde baĢka bir sözcükte görülmez.
Türkçede yer alan yapım ekleri Ģu Ģekildedir:
Addan Ad Yapma Ekleri
-A: beze (ĢiĢkinlik), çağa, gece, göze, tüze; ilke (?), komuta. -aç: kıraç, topaç, bakraç; -Ak: baĢak, yanak,
solak, benek. - Al: güzel. - Al: genel, özel, tümel, ulusal, yerel. - AlAk: kozalak, topalak. -Am: gizem,
görkem, önem. -An1: eren, kızan, oğlan, köken. -An: belen, tozan. -ArI: dıĢarı, içeri. -arık: pusarık. -AĢ:
adaĢ, güneĢ (?). -(Ģ)Ar: üçer, beĢer. -At: baĢat, gölet, özet. -Ay: düzey, güney, kolay, yüzey; -Az: ayaz,
genez. -CA: karaca, akçe, Türkçe. -cAğIz: çocukcağız, kızcağız. -cAk: büyücek, yavrucak. -cel: güncel,
öncel. -CI: evci, savcı, gözcü, avcı. -CIk: dipçik, kılçık, ufacık. -CIl: insancıl, evcil, otçul. -cIlAyIn:
bencileyin, sencileyin. -ç: anaç, ataç, ortaç bk. -Aç. -çA: ilçe, tarihçe (< Far. -çe). -çak: kolçak, ayakçak. çek: gökçek. -çın: balıkçın, ayakçın. -DA: elde, sözde, gözde. -dak: bıngıldak, kıkırdak. -DAm: erdem,
gündem, yordam, yöntem. -DAn: toptan, neden, içten. -DAĢ: yoldaĢ, evdeĢ. -DIrIk: boyunduruk,
eğindirik. -diven: eldiven (< Far.). -düz: gündüz. -enek: gözenek. -GA: baĢka, belge, imge, özge. -GAn:
baĢkan, yedigen, yelken. -GI: gözgü, iyi (<< ET edgü). -gIl: Ahmetgil, annemgil. -gIn: elgin. -k: balak,
kabuk, topuk. -kek: erkek (?). -ki: akĢamki, yarınki. -(I)l: ardıl, çoğul, gizil, kızıl, kumul, tekil, yeĢil. -lA:
kıĢla, tuzla, yayla. -lAk: diĢlek, ödlek, kıĢlak, sulak. -lan: aslan, kaplan, sırtlan, yılan (?). -lAyIn:
akĢamleyin, sabahleyin. -lI: evli, atlı. -lI...-lI: geceli gündüzlü, irili ufaklı. -lIk: bataklık, taĢlık, tuzluk. -m:
begüm, betim, birim, hanım, yüküm(lü). -mAç: dilmaç. -mAn: akman, dikmen, egemen, gökmen,
kocaman, Türkmen. -mer: katmer. -mık: acımık, karamık. -msAr: iyimser, karamsar. -msI: sarımsı,
mavimsi. -mtIl: sarı mtıl, acımtıl, göğümtül. -mtırak: sarımtırak, mavimtırak. -n: yazın, ilkin, kıĢın; üstün,
yeğin, zorun(lu), -n: odun. -ncI: birinci, ikinci, altıncı. -rA: taĢra, üzre, içre, sonra. -rAk: küçürek, ufarak.
-sAk: susak, tümsek, ıraksak. -sAl: kutsal, bölgesel, kumsal. -sI: bulutsu, çocuksu. -sIk: yüksük. -sIl:
varsıl, yoksul. -sun: yoksun. -sIz: tatsız, tuzsuz, yolsuz. -Ģ: AliĢ, maviĢ, minnoĢ. -Ģın: akĢın, karaĢın,
sarıĢın. -(I)t: belit, eĢit, karĢıt, yaĢıt. -tay: DanıĢtay, kurultay, SayıĢtay. -tI: cızırtı, çatırtı, gürültü. -z:
51 beniz, *biz, *siz, ikiz, üçüz vb.
Addan Eylem Yapma Ekleri
-A-: kana-, oyna-, türe-. -A-: beze-, boĢa-. -Al-: azal-, bun-al-, çoğal-, düzel-. -An-: gücen-, utan-. -Ar-1:
ar(a)-ar-, kız-ar-, mor-ar-. -Ar-: baĢar-, ever-, onar-, suvar-. -AĢ-: güreĢ-, yanaĢ-. -DA-: aldat-, iste- (<
izde-). -DA-: çatırda- , parılda-, Ģırılda-. -I-: ağrı- (< ağır-ı-), taĢı-, sakın-. -ı-: sak-ı-(n)- (< ET sak + ı + n), taĢı (< ET taĢ-ı-). -k-: acık-, birik-, gecik-, gözük-. -kIr-: fıĢkır-, hıçkır-, püskür-. -l-: incel-, kı- sal-,
küçül-, sivril-. -lA(n)-: anla-, avlan-, evlen-, gizle-, yolla-. -msA-: azımsa-, küçümse-. -r-: belir-, delir-. rgA-: esirge-, yadırga-. -sA-: boğasa- (ağız), önemse-, susa-. -sIn-: gereksin-, yüksün-.
Eylemden Ad Yapma Ekleri
Eylemden ad yapma ekleri, eylem kök ya da gövdelerinden, köken anlamıyla bağlantılı yeni ad gövdeleri
yapan eklerdir. Bu eklerden bir bölümü çok yaygın biçimde tüm eylem köklerine gelebilirken, yayvan ve
kaypak örneklerinde olduğu gibi, bir bölümü de yalnızca bir ya da birkaç sözcükte görülür.
-(A)nAk: değ(e)nek, görenek, olanak. -(A)v: görev, iĢlev, ödev, sınav. -(A)y: dikey, düĢey, olay, deney. AcAk: gelecek, giyecek, yakacak. -AcAn: evecen, sevecen. -Aç: büyüteç, sarkaç. -AGAn: durağan,
gezegen, olağan. -AGI: kaĢağı, yapağı. -Ak: binek, dönek, sapak, uçak. -AlAk: asalak, çökelek, yatalak. AlgA: bitelge, çizelge, konalga. -Am: dönem, kuram, tutam. -AmAç: dönemeç, tutamaç. -AmAk:
basamak, tutamak. -AmIk: bozamık. -An: bakan, düzen, kapan. -Ar/-r: gider, gelir, yazar. -ArI: göçeri,
uçarı. -AsI: giysi (< giyesi), olası, veresi(ye). -bAç: dolambaç, saklambaç. -CA: dinlence, düĢünce,
eğlence. -cAk: erincek (hlk.), salıncak. -ceme: sürünceme. -daç: andaç. -DI: çıktı, girdi, piĢti, uydu. -dıç:
andıç. -DIk: bildik, tanıdık. -dırak: kaydırak. -ebe: göçebe. -GA: bilge, bölge, süpürge. -GAç: kıskaç,
süzgeç, yüzgeç. -GAn: çekingen, kaygan. -GI: bilgi, olgu, sevgi. -GIç: dalgıç, bilgiç. -GIn: bilgin, etkin,
vurgun. -güt: örgüt. -I: ayrı, doğu, sancı, yazı. -IcI: alıcı, verici, yanıcı. -IĢ: bakıĢ, geçiĢ, uçuĢ. - k: açık,
delik, dilek. -m: bilim, bölüm, kurum. -mA: bölme, inme, kuĢatma. -mAcA: bulmaca, gülmece. -mAç:
demeç, yırtmaç. -mAk: çakmak, ilmek, yemek. -mAn: azman, eğitmen, öğretmen. -mAz: *aymaz,
tükenmez, yaramaz. -mIk: ilmik, kıymık, kusmuk. -mUr: kömür, yağmur. -mIĢ: dolmuĢ, DurmuĢ, ermiĢ. n: akın, ekin, yığın. -nç: bilinç, direnç, sevinç. -ntI: çıkıntı, döküntü, saplantı. -pak: kaypak. -sAl: görsel,
iĢitsel, uysal. -sI: sinsi, tütsü. -Ģ: bağdaĢ, tanıĢ, oynaĢ. -t: anıt, geçit, taĢıt, umut. -van: yayvan.
TÜRK DİLİ I
Eylemden Eylem Yapma Ekleri (Eylemlerde Çatı)
Çatı ekleri, eylemden eylem yapan ekler, yani eylem tabanlarına gelerek yeni eylemler yapan özel söz
dizimsel iĢlevleri bulunan yapılar olarak tanımlanabilir.
Çatı ekleri cümle içinde yüklemin özne veya nesne ile iliĢkisini belirler. Çatıları çok genel olarak bir cümlede
yüklemin gösterdiği eylemin özne tarafından yapıldığını gösteren etken çatı ve cümlenin dil bilgisel (sözde)
öznesinin yüklemin bildirdiği eylemden etkilendiğini veya eylemin hedefi olduğunu gösteren edilgen çatı
olarak ikiye ayırabiliriz. Duvarları boyadı etken çatı, Duvarlar boyandı cümlesi ise edilgen çatı örnekleridir.
DönüĢlü, edilgen, iĢteĢ, ettirgen çatılar vb. daha ayrıntılı bir sınıflandırma da yapabiliriz. DönüĢlü, edilgen,
iĢteĢ çatılar özneye, ettirgen çatılar ise nesneye yöneliktir.
Fiilde Çatı Ekleri
Yalın
Edilgen
DönüĢlü
KarĢılıklı
Ettirgen
Olumsuz
-l-/-n-l-/-n-Ģ-dir-/-t-/-r-me-
Diğer çatılar: Yukarıdakilerden baĢka daha az sayıda eyleme gelen veya bazı eylemlerde donmuĢ olarak
kalan kuvvetlendirme çatıları ile sıklık çatılarından da söz edebiliriz. tık- > tıka-, kaz- > kazı-, bur- > burk-,
ko- > koy- eylemlerindeki -a-, -ı-, -k-, -y- ekleri eylemlerin anlamını daha belirgin, daha güçlü hâle getiren
kuvvetlendirme çatılarıdır.
- AlA-: ov- > ovala-, silk- > silkele-; -IĢtIr-: serp- > serpiĢtir-, ovuĢtur-; -klA-, sür- > sürükle-, say- >
sayıkla- vb. ekler ise eylemin ardı ardına yapıldığını gösteren sıklık çatılarıdır.
Çekim Ekleri (Ad ve Eylem Çekimi)
Çekim ekleri, eylem ya da ad soylu sözcüklere gelerek bağlı oldukları sözcük öbeklerine göre, sözcükler
arasında durum, iyelik, çokluk, kip, zaman, kiĢi, sayı vb. geçici iliĢkiler kuran, görevsel bağımlı
biçimbirimlerdir. Çekim ekleri, eklendikleri sözcüklere herhangi bir yeni anlam katmaz, yalnızca onlara
iĢleklik kazandırır. Ancak seyrek de olsa, sıfat-fiiller gibi bir ekin yapım veya çekim olup olmadığı konusunda
karar vermek güç olabilir.
Çekim ekleri kendi aralarında ad çekim ekleri ve eylem çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır.
Ad Çekim Ekleri
Ad ya da ad soylu sözcüklere ad çekim eklerinin, yani durum, iyelik, çoğul, soru ve aitlik eklerinin
eklenmesine ad çekimi adı verilir. Örneğin ev sözcüğü söz diziminde ev-e (durum eki), ev-im (iyelik eki), evler (çoğul eki), ev mi?, ev-deki (aitlik eki) farklı ekler alarak çekime girer. Ad çekim ekleri Ģunlardır:
Durum (hâl) ekleri:
Ad durum
eki
-Ø
-A
-DA
-DAn
-In, -nIn
-I, -U
-CA
-lA
ĠĢlevi
Örnek
Yalın durum (nominatif)
YaklaĢma durumu (datif)
Bulunma durumu (lokatif)
UzaklaĢma (ayrılma, çıkma durumu), (ablatif)
Ġlgi durumu (genitif)
Yükleme/belirtme/nesnedurumu (akuzatif)
EĢitlik durumu (ekvatif)
Araç durumu (vasıta, enstrümantal)
ev
ev
ev
ev
ev
ev
ev
ev
-e
-de
-den
-in
-i
-ce
–le
Türkçede sıklıkla kullanılan bu durum eklerinin yanı sıra yapım eki niteliği kazanmıĢ -rA (içre, taĢra vb.) gibi
tarihî durum ekleri bulunmaktadır.
52
TÜRK DİLİ I
Ġyelik ekleri: Ġyelik ekleri, adın belirttiği nesne ya da kavramın, altı kiĢiden (ben, sen, o; biz, siz, onlar)
birine ait olduğunu gösterir. Ġyelik eki almıĢ sözcükler, isim tamlamalarında tamlanan ögeyi oluĢtururlar.
Ġyelik ekleri çokluk eklerinden sonra, durum eklerinden önce gelir.
Ġyelik eki
-(I)m
-(I)n
-(s)I
-(I)mIz
KiĢi
Birinci tekil kiĢi
Ġkinci tekil kiĢi
Üçüncü tekil kiĢi
Birinci çoğul kiĢi
-(I)nIz
-lAr-I
Ġkinci çoğul kiĢi
Üçüncü çoğul kiĢi
Örnek
kalem-i-m, para-m
kalem-i-n, para -n
kalem-i, para-sı
kalem-i-miz, para mız
kalem-i-niz, para -nız
kalem-leri, para -ları
Çoğul (çokluk) eki (-lAr): Çoğul ekleri, sayıca bir‟den fazla varlığı, kavramı ifade eden eklerdir. Türkçede
sayılabilir adlar/sayılamayan adlar ayrımı yoktur; soyut, somut bütün adlar çoğul eki alabilir. Çoğul ekleri
kimi zaman çoğul iĢlevinden uzaklaĢarak aile (Osmanlılar), abartma (dünyalar kadar), zaman (geceleri) vb.
farklı anlamları da gösterebilir.
Soru eki (mI, mU): Soru eki eklendiği ada veya ad cümlesine genellikle soru anlamı katan, yazımda ayrı
gösterilen, söyleyiĢte ise ünlü uyumuna giren sözcük ile ek arasında bir dil bilgisel biçim, bilimsel
terminolojideki karĢılığıyla enklitiktir. Soru eki (mI, mU) kiĢi ekleriyle çekime girer: Ankaralı mısınız? Okulda
değil miyiz? vb. Bir cümlede birden fazla ögeye soru eki getirilemez.
Aitlik eki (-ki): Aitlik eki adlardan zamir ve sıfat türünde adlar yapan, „bağlılık, içinde bulunma, aitlik‟
anlamları taĢıyan bir ektir. -ki aitlik eki sözcüklere yalın (akĢamki, yarınki), bulunma (evdeki, yoldaki) ya da
ilgi (seninki, bizimki) durumlarından biriyle eklenir. Aitlik eki ad çekim ekleri alabilir.
Ek Eylemler: Ek eylemler, ad soylu sözcüklerin yüklem olarak kullanılmasını, eylem cümlelerinde ise
birleĢik çekimleri sağlayan eklerdir. Ad soylu sözcüklerin eylem olarak çekiminde birinci ve ikinci kiĢilerde i-,
üçüncü kiĢinin çekiminde ise -DIr (bildirme eki, koĢaç, kopula) ek eylemi kullanılır. Ek eylemin olumsuz
biçimi değil ile yapılır. Eylemlerin çekimi Ģu Ģekildedir:
GeniĢ/Ģimdiki zaman: Öğrenci-y-im, öğrenci-sin, öğrenci-dir; öğrenci-y-iz, öğrenci-siniz, öğrenci(-dirler)
Görülen/duyulan geçmiĢ zaman/Ģart: Ek eylemin geçmiĢ zaman ve Ģart kipleri i- eylemi ile çekimlenir.
Öğrenci i-dik (öğrenciydik), öğrenci i-miĢ-i-z (öğrenciymiĢiz), öğrenci-y-sek (öğrenciysek). Öğrenci imiĢ isek
(öğrenciymiĢsek) vb.
Eylem Çekim Ekleri
Türkçede eylem, cümlede temel olarak zaman ile birleĢik zaman, görünüĢ, çatı ve kip kategorilerine göre
çekime girer.
Eylemde zaman, cümle içinde yüklemin bildirdiği eylemin ilgili olduğu zaman kesitidir. Kip, eylemlerin
zaman, kiĢi ve anlam özelliklerine göre eklerle biçimlenen dil bilgisi kategorisidir. Türkçede kipler esas
olarak ikiye ayrılır: haber (bildirme) kipleri ve tasarlama (istek) kipleri. Haber kipleri geniĢ zaman, Ģimdiki
zaman, (belirli) görülen geçmiĢ zaman, (belirsiz) duyulan geçmiĢ zaman ve gelecek zaman; tasarlama
kipleri dilek/Ģart, istek, gereklilik ve emir kiplerinden oluĢur. Tarz ise zamanda hareket noktasını konuĢanın,
konuĢtuğu andan bir baĢka zamana aktarmasıyla ortaya çıkar.
BirleĢik zaman, yükleme eklenen i- eyleminin geçmiĢ zamanlarda ve Ģart kipinde çekimlenmesiyle oluĢur.
Türkçede dört birleĢik zaman vardır: bildirme, öykü (hikâye), söylenti (rivayet), koĢul (Ģart). Örneğin
gelmiĢtik (< gel-miĢ i-di-k), alacaktık (< al-acak i-di-k) cümlelerinde gel- ve al- eylemleri zaman (-miĢ ve ecek), tarz (-ti < -idi) ve kiĢi eklerini (-k ve -k) alarak çekime girmiĢtir.
Türkçede yükleme gelen eklerdeki genel sıralama Ģu Ģekildedir: Eylem kök veya gövdesi + kip eki +
tarz eki + kiĢi eki.
Örneğin çalıĢmalıymıĢım yükleminde çalıĢ- eylem gövdesi, -malı kip eki, -mıĢ tarz eki, -(ı)m ise kiĢi ekidir.
KiĢi ekleri: KiĢi ekleri, yüklemin belirttiği iĢle doğrudan bağlantılı olan kiĢiyi gösterir. KiĢi ekleri zaman ve
kip eklerinden sonra gelir. Kendilerinden sonra ancak soru ekini alabilirler. Türkçede Tablo 5.4‟te görülen
dört tip kiĢi eki vardır.
53
TÜRK DİLİ I
KĠġĠ EKLERĠ
Tekil
Çoğul
EKLENDĠĞĠ KĠPLER
KĠġĠ EKLERĠ
Tekil
Çoğul
EKLENDĠĞĠ KĠPLER
1. Tip
-(I)m
-sIn
(-DIr)
-(I)z
-sInIz
-(DIr)lAr
ġimdiki
zaman,
geniĢ
zaman,
gelecek
zaman,
belirsiz geçmiĢ zaman
2. Tip
-(I)m
-(I)n
-Ø
-(I)k
-(I)nIz
-lAr
Belirli geçmiĢ zaman, Ģart
kipi
3. Tip
-(y)Im
-sIn
-Ø
-lIm
-sInIz
-lAr
4. Tip
-Ø
-Ø
-sIn
-Ø
-(›)n, (I)nIz
-sInlAr
Ġstek kipi
Emir kipi
Eylemsiler (Fiilimsiler/Çekimsiz Eylemler)
54
Geleneksel bir terim olarak söz ya da cümle içinde eylemleri adlaĢtırdıklarından dolayı ad, adı niteledikleri
için sıfat, iki
cümleyi bağladığı için bağlaç iĢlevinde bulunabilen ve yan cümle kurabilen sözcük ya da sözcük öbeklerine eylemsi adı verilir.
Türkçede anlam ve görevlerine göre, zarf-fiiller (ulaçlar), sıfat-fiiller (ortaçlar) ve isim-fiil (fiil ismi, mastar)
olmak üzere üç çeĢit eylemsi vardır. Eylemsiler Türkçe anlatımın temelini teĢkil eden çok önemli ögelerdir.
Sıfat-Fiiller (Ortaç, Partisip, Sıfat-Eylem)
Sıfat-fiiller, eylemlerden geçici sıfat yapmak üzere türetilen ve genellikle kiĢiye bağlı olmaksızın çekimlenen
eylemsilerdir. Sıfat-fiiller, eylem ve sıfatların özelliklerini birlikte gösterir.
Zaman kavramının ön planda olduğu sıfat-fiiller, geçmiĢ, geniĢ ve gelecek zaman sıfat-fiilleri olmak üzere üç
kategoride değerlendirilebilir.
ĠĢlevi
GeçmiĢ zaman anlamı
taĢıyanlar
GeniĢ zaman anlamı
taĢıyanlar
Gelecek zaman anlamı
taĢıyanlar
Sıfat-fiil Eki
-DIk
-mIĢ
-An
-mAz
-r, -Ar
Örnek
Tanıdık (adam)
BilmiĢ (çocuk)
ağlayan (nar), gülen (ayva)
tükenmez (kalem)
oynar (baĢlık), bakar (kör)
akacak (kan), yakacak (odun)
-AcAk
Zarf-Fiiller (Bağ-Eylem, Ulaç)
Zarf-fiiller eylemlerden geçici olarak türetilen zarf iĢlevindeki sözcüklerdir. Zarf-fiiller zarf ve eylem
özelliklerini birlikte gösterebilir. Zarf-fiillerin diğer bir görevi de asıl eylem ile yardımcı eylemi birleĢtirerek
birleĢik eylem yapmalarıdır. Türkiye Türkçesinin belli baĢlı zarf-fiil ekleri ve iĢlevleri Tablo 5.6‟da
gösterilmiĢtir.
TÜRK DİLİ I
ĠĢlevi
Tarz ve
taĢıyanlar
bağ
anlamı
Zaman anlamı taĢıyanlar
Zarf-fiil
-A...-A
-AcAk + iyelik eki + -A
-ArAk
-I
-mAksIzIn
-mAktAnsA
-Ip
-DIk + iyelik eki+dA
-(i)ken
-AlI
-IncA
-DI + kiĢi eki + -AlI
-DI mI
-DIkçA
-mAdAn
-(A)r/-mAz
Örnek
sora sora, gide gide
BoĢ duracağıma (çalıĢayım)
koĢarak, bilerek
soruver (< sor-u + ver)
çalıĢmaksızın
ölmektense
alıp, koĢup
geldiğimde, öldüğünde,
koĢarken (< koĢar i-ken)
alalı, gideli
sevince, görünce
gittin gideli
konuĢtu mu (konuĢur)
sevdikçe, yaĢadıkça
bilmeden, görmeden
(kuĢlar) öter ötmez
Sıfat-fiiller kalıplaĢarak ad yapabilirken, hatta tükenmez (kalem) örneğindeki gibi,
niteledikleri adın yerine geçebilirken, zarf-fiillerin böyle bir özelliği yoktur.
Ġsim-Fiiller (Mastarlar)
Mastarlar, eylemlerin herhangi bir zamana, sayıya ya da kiĢiye bağlı olmayan ve sözlüklerde madde baĢı
olarak yer alan biçimleridir. Bütün eylemlere gelebilen mastarlar eylem değil, addır. Ġsim-fiiller -mA (bilme,
görme, yıkama), -mAk (bilmek, görmek, yıkamak), -IĢ (biliĢ, görüĢ, yıkayıĢ) ekleriyle yapılır.
Eylemden eylem yapan, olumsuzluk çatısı vurgusuz -mA- ile geçici eylem adı yapan
mastar eki -mA’yı ve kalıplaĢarak kalıcı adlar yapan bölme, dolma örneklerindeki
vurgulu -mA ekini birbiriyle karıĢtırmamak gerekiyor. -mAk mastar eki ile mastar
ekinin kalıplaĢmasıyla çakmak, yemek örneklerindeki gibi ad yapım eki iĢlevi
kazanan -mAk ekini de birbiriyle karıĢtırmamalıyız. -mA eki, -mAk ekinin sonundaki
-k ünsüzünün düĢmesiyle oluĢmamıĢtır. -mA ve -mAk, farklı eklerdir. -mAk isim-fiil
eki, ilgi, iyelik ve çokluk eki almaz.
SÖZ DĠZĠMĠ (CÜMLE BĠLGĠSĠ)
Söz dizimi veya Batı dillerinden kopyalanan karĢılığıyla sentaks, cümle içinde yer alan sözcüklerin ve sözcük
öbeklerinin düzenlenmesiyle ilgili esasları, cümle türlerini ele alan dil bilgisi dalıdır. Söz dizimi yerine cümle
bilgisi/tümce bilgisi terimleri de kullanılmaktadır.
Cümlenin yapısı, sözlerin diziliĢiyle ilgili kurallar henüz bütünüyle ortaya konulamamıĢtır. Çünkü, cümleyi
oluĢturan sözcükler arasındaki iliĢkiler örgüsü son derece karıĢıktır.
Sözcük Öbekleri
Sözcük öbekleri, cümle içinde birden fazla sözcük ve/veya ekten oluĢtuğu hâlde tek bir sözcük gibi iĢlem
gören, herhangi bir kesin yargı bildirmeyen yapılardır. Cümleleri oluĢturan yüklem, özne, nesne ve tümleçler
tek bir sözcükten oluĢabilir, hatta cümlede yüklemden baĢka bir öge bulunmayabilir. Cümle ögelerinin daha
ayrıntılı biçimde ifade edilebilmesi için çoğu zaman tanımlayan, betimleyen ilave sözcüklere ve/veya sözcük
öbekleri denilen belirli yapılardaki sözcük dizilerine ihtiyaç vardır.
Örneğin Öldü1 > [YaĢlı adam] öldü2 > [Manisa‟nın Gördes ilçesinde] [yaĢlı adam] öldü3 > [Manisa‟nın
Gördes ilçesinde] [karbonmonoksit gazından zehirlenen yaĢlı adam] öldü4 cümlelerinde yüklem, özne ve
yüklemin oluĢ koĢullarıyla ilgili en az bilgimizin bulunduğu cümle, (1) no‟lu cümledir.
En ayrıntılı bilgi ise (4) no‟lu cümlede verilmektedir. Sözcük sayısı arttıkça (yaĢlı adam, Gördes ilçesi,
Manisa‟nın Gördes ilçesi, karbonmonoksit, karbonmonoksit gazı, karbonmonoksit gazından zehirlenen,
karbonmonoksit gazından zehirlenen yaĢlı adam) anlam daha da belirginleĢmektedir. Sözcük öbekleri ve bu
55
TÜRK DİLİ I
öbeklere eklenen her yeni sözcük anlatımın sınırlarını daha geniĢletmekte, „sözce‟de anlatılanlarla ilgili daha
ayrıntılı bilgi vermektedir.
Dilde yer alan sözcük öbeği türlerinin sayısı sınırlıdır. Türkçede en bilinen sözcük öbekleri ad ve sıfat
tamlamalarıdır.
Sözcük öbeği
Belirtili ad tamlaması
Belirtisiz ad tamlaması
Eksiz ad tamlaması
Sıfat tamlamaları
Aitlik öbeği
Tekrar öbeği
Unvan öbeği
BirleĢik sözcük
Sayı öbeği
Yapısı
ad-(n)In + ad-(s)I
ad + ad-(s)I
ad + ad
sıfat + ad
ad +ki; ad + -DA/nIn+ki
sözcük + sözcük
sözcük + m + sözcük
ad + durum eki + ad +
durum eki
ad + iyelik eki + ad + iyelik
eki + n + durum eki
kiĢi adı + unvan/akrabalık adı
Örnek
söz-ün kısa-sı
çıkıĢ kapı-sı
gümüĢ yüzük
açık öğretim
yarınki, evdeki, benimki
ağır ağır, iyi kötü
az maz, defter mefter
günden güne
Aralarına ek girmeyecek
kadar kalıplaĢan
sözcüklerden oluĢur
büyük sayı + küçük sayı
ateĢkes, binbaĢı,
Gaziantep, orduevi
Edat öbeği
Ad + durum eki (-A, -DAn,
-nIn) + son çekim edatı
Sıfat-fiil öbeği
yardımcı öge + sıfat-fiil eki
+ (nitelenen sözcük/sözcük
Zarf-fiil öbeği
yardımcı öge + eylem +
zarf-fiil eki (nitelenen eylem)
Eylem öbeği
yardımcı öge +eylem + -mAk,
-mA, -IĢ
BirleĢik eylem öbeği
(1) ad + yardımcı eylem
(2) eylem + zarf-fiil + yard.
Eylem
ünlem + ad ögesi
Ünlem öbeği
Bağlama öbeği
Ġlgi öbeği
Belirtme öbeği
öge + bağlaç + öge
Ad + tamlayan eki (ilgi eki)
+ ad
1. öge + yükleme d.e. + 2. Öge
Dayanma öbeği
1. öge + iyelik eki + 2. Öge
YaklaĢma öbeği
1. öge+ yaklaĢma d.e. + 2. Öge
Bulunma öbeği
1. öge + bulunma d.e.
günü gününe
Mustafa Kemal PaĢa,
Fahriye Abla, Ali ÇavuĢ
on beĢ (10 + 5), otuz
dokuz (30 + 9), yüz
yirmi üç (120 + 3)
kum gibi, aĢk ile, vatan için
sana dair, sonsuza kadar
senden baĢka,
bundan sonra, senin ile,
onun için, senin kadar
Bu Ģafaklarda + yüzen
(al sancak)
Yurdumun üstünde +
Tüten (en son ocak)
Bu konudan + söz
açıldığında
(duygulanır)
seni uzaktan + sevmek,
dünyadan elini eteğini +
çekme,
deniz üstünde + uçuĢ
teĢekkür etmek, son bulmak
yazadur-, yazabil-, yazıver
Ey + Türk gençliği
sevgili + gençler
Ferhat ile fiirin
sizin kız, bizim oğlan
her Ģeyi (borçlu)
kitabı (ithaf)
bahtı kara, eli çabuk, gözü
Açık, ucu sivri
cana yakın, derde deva,
dile kolay
çantada keklik, solda sıfır,
56
TÜRK DİLİ I
UzaklaĢma öbeği
+ 2. Öge
1. öge + uzaklaĢma d.e.
+ 2. Öge
yükte hafif
gözden ırak, önden çekiĢli
Cümlenin Ögeleri
Yeryüzündeki bütün dillerde cümlenin temel ögeleri yüklem ile öznedir. Türkçede cümle için eylem, kiĢi, kip
vb. yapısal ve anlamsal birimleri taĢıyabilen yüklemin bulunması yeterlidir. Özne yüklemin belirttiği eylemi
yerine getirirken diğer ögeler cümlenin iletisini yer, zaman, koĢul, oluĢ biçimi vb. farklı açılardan bütünleme,
açıklama görevindedir.
Cümleyi her zaman özne öbeği ve yüklem öbeği olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Özne öbeğinde yalnızca özne
yer alabilir. Yüklem öbeğinde ise öncelikle eylem, kip eki, kiĢi eklerinden oluĢan eylem kümesi bulunur.
Belirtili ve belirtisiz nesneler ve tümleçler de yüklem öbeğindeki diğer ögelerdir.
Yüklem
Yüklemi geleneksel ve yalın biçimde, cümlede özne alabilen öge olarak tanımlayabiliriz. “Canlılar
ölümlüdür.” cümlesinde ölümlüdür yüklemdir. Güzel adını, -im, -sin, -dir yüklemleĢtiricileri ile Güzelim,
Güzelsin, Güzeldir cümleleri hâline getirebiliriz. Cümle, en az bir yüklemden oluĢur.
Bir söz dizisinde ne kadar yüklem varsa o kadar cümle var demektir. Bir metindeki cümle
sayısı (ad ya da eylem), o metindeki yüklem sayısı kadardır.
Özne
Özne, bir cümlede yüklemin belirttiği eylemi yapanı veya yine yüklemin belirttiği oluĢu gösteren ad, ad
öbeği veya zamirdir. Özne özel durumların dıĢında bütün dillerde cümle baĢında yer alır ve biçim bilgisel
bakımdan yalındır.
Özne ile yüklem arasında dillere göre değiĢen uyumlar vardır. Özne ile yüklem arasında nicelik yani sayı
57
bakımından, çatı ve kiĢi bakımından uygunluk beklenir.
Türkçe dünya dilleri arasında özne düĢürebilen
dillerdendir. Yani öznenin kullanımı, mutlak değildir; buna karĢılık normal koĢullarda Ġngilizcede özne düĢürülemez.
Nesne
Nesne bir cümlede yüklemin iĢaret ettiği geçiĢli eylemden doğrudan etkilenen ad, ad öbeği veya zamirden
oluĢabilen yalın veya yükleme durumu (bazen yaklaĢma durumu) eki alan cümle ögesidir. Ben seni
seviyorum cümlesinde, yükleme durumu eki almıĢ olan seni cümlenin belirtili (belirli) nesnesidir. Sigara
içiyor cümlesindeki sigara ise yükleme (belirtme) durumu eki almadığından belirtisiz (belirsiz) nesnedir.
Bilindiği gibi belirtililik, belirtisizlik ayrımında temel nokta daha önceden bildiğimiz, tanıdığımız bir nesnenin,
kavramın belirtili; daha önce görmediğimiz, belli olmayan herhangi bir nesnenin, kavramın ise belirtisiz
olmasıdır.
Tümleçler
Tümleçler, geleneksel tanımıyla, bir söz dizimsel yapıda bulunan yüklemi; yalın, yaklaĢma, bulunma,
uzaklaĢma veya araç durumu alarak ya da edat öbekleri, zarffiil öbekleriyle anlam bakımından yer, zaman,
neden, sonuç, oluĢma veya yapma koĢulu vb. bakımlardan bütünleyen, tamamlayan ikincil cümle ögeleridir.
Türkçede -A, -DA, -DAn ekleri eklendikleri sözcükleri cümlede dolaylı tümleç (bazen yer tamlayıcısı)
yapabilir.
Cümle Ögelerinin Sırası
Türkçe söz dizimi bakımından ÖNY (Özne-Nesne/Tümleç-Yüklem) dilidir. Türk yazı dilinde cümle ögelerinin
tipik sıralanıĢı Ģu Ģekildedir:
(1) Özne
(2) Zaman ifadesi
(3) Mekân ifadesi
(4) Belirtili nesne
(5) Belirtisiz nesne
(6) Yüklem
Bu sıralamayı bir örnekle somutlaĢtıralım: (1) Biz (2) geçen hafta (3) toplantıda (4) onu (5) baĢkan (6)
seçtik.
TÜRK DİLİ I
CÜMLE TÜRLERĠ
Türkçe cümlelerin küçük değiĢikliklerle az çok gelenekselleĢen sınıflandırmasına yer verilmiĢ ve buna göre
aĢağıdaki dört cümle türü kısaca açıklanmıĢtır.
• Yapısına göre (basit cümle, birleĢik cümle, sıralı ve bağlı cümle)
• Yüklemin türüne göre (eylem cümlesi, ad cümlesi)
• Yüklemin/ögelerin yerine göre (kurallı cümle, devrik cümle, kesik cümle)
• Cümlenin anlamına göre (olumlu cümle, olumsuz cümle; soru cümlesi, emir cümlesi, ünlem cümlesi, dilek
cümlesi).
Yapısına Göre Cümleler
Basit Cümleler
Basit cümleler, son derece tartıĢmalı bir kavram olmakla birlikte, yan cümlesi bulunmayan temel
cümlelerdir.
BirleĢik Cümleler
BirleĢik cümlenin belirlenmesi, tanımlanması Türkçe söz diziminin en temel sorunsalıdır. Aralarında anlamca
bir ilgi bulunan, bağlaçlarla birbirine bağlanmıĢ cümleler birleĢik cümle olarak kabul edilebilir. Kimi dil
bilimcilerin sıfat-fiil ve zarf-fiillerle yapılan öbekleri yardımcı cümle ve birleĢiminde bu öbeklerin yer aldığı
cümleleri birleĢik cümle olarak kabul ettiklerini görüyoruz.
[Ahırın avlusunda oynarken]1 [aĢağıda gümüĢ söğütler altında görünmeyen]2 derenin hüzünlü Ģırıltısını
iĢitirdik
Yukarıda köĢeli parantez içinde gösterilen iki ayrı öbek bağlı/yan cümleler, parantez dıĢında kalan cümle ise
asıl cümledir.
58
Muharrem Ergin‟in temsil ettiği geleneksel yaklaĢımda, Türkçede iki tür birleĢik cümle vardır. Bunlar Türkçe
kökenli olan Ģart ekiyle
yapılan birleĢik cümle ile Farsçadan kopyalanan ki‟li birleĢik cümledir. Örneğin [Bir
YAN CÜMLE
TEMEL CÜMLE
millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa],
tam bir hayata malik olamaz.
cümlesi
TEMEL CÜMLE
YAN CÜMLE
Türkçe; Duydum
ki [unutmuĢsun gözlerimin rengini]
cümlesi ise Farsçadan
kopyalanan birleĢik cümleye örnektir. Bu cümle Türkçe geleneksel diziliĢe çevrildiğinde Gözlerimin rengini
unuttuğunu duydum Ģeklinde birleĢik cümlenin yan cümlesi, temel cümlenin nesnesi hâline gelmiĢtir.
Sıralı Cümle ve Bağlı Cümle
Yapıca ve/veya anlamca birbirine bağlı; ancak yalnız kullanıldıklarında kendi içinde anlam bütünlüğü
bulunan cümlelerden oluĢan birleĢik cümle türüdür. Ögelerinden en az biri veya yüklemlere gelen ekleri
ortak olan sıralı cümlelere bağımlı sıralı cümle adı verilir. Örneğin, Seni sever, sayarım bağlı cümlelerinde
nesne ve yüklemlerde kiĢi ekleri ortaktır. „At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, Ģan kalır‟ örneğindeki gramerce
bağımsız dört cümle birbirlerine anlam bakımından sıkı sıkıya bağlıdır. Bu Ģekilde aralarında yalnızca anlam
ilgisi bulunan sıralı cümlelere ise bağımsız sıralı cümle denir. Aslında bağlı ve sıralı cümleler arasında kesin
bir ayrım yoktur. Bağlama edatlarıyla (bağlaç) birbirine bağlanmıĢ ve aralarında anlamca iliĢki bulunan sıralı
cümlelere bağlı cümle adı da verilir.
Yüklemin Türüne Göre Cümleler
Türk dil bilgisi geleneğinde cümleler yüklemin türüne göre ad cümleleri ve eylem cümleleri olmak üzere
ikiye ayrılır.
Ad Cümleleri
Gerçekte ad ve eylem cümleleri aynı modele göre kurulur. Özne baĢta, yüklem sondadır; yüklemler, benzer
biçimde, kiĢi eklerini alırlar. Ġsim cümleleri olarak adlandırdığımız cümleler, gerçekte, tarihsel bakımdan ad +
yardımcı eylem (ET er-, ET tur-) yapısında bir tür eylem cümleleridir, yani, günümüzde i- ve -DIr biçimlerine
geliĢmiĢ yüklemleĢtiriciler ET er - ve ET tur- eylemlerinin geniĢ zaman eki alan olan er-ür ve tur-ur
biçimlerinin kalıntılarıdır. Ad cümleleri yapan yüklemleĢtiriciler, ek olmalarına karĢın, yüklem olabilme
yeteneklerini bu tarihsel özellikten alır.
Basit cümleler; yüklemi çekimli eylem olan eylem cümlesiyle yüklemi çekimli bir ad olan ad cümlelerinden
oluĢur. Basit ad cümlelerinde özne, zarf, tümleç ve yüklem bulunabilir.
Ad cümlelerinde ek eylem kullanılmasa da cümlenin anlamında kendini hissettirir. Ali çok
baĢarılı(dır) cümlesinde olduğu gibi.
TÜRK DİLİ I
“Var” ve “yok” sözcükleri ad olarak kullanıldıklarında ad cümleleri olur.
Eylem Cümleleri
Eylem cümleleri Ye!, Geliniz, Gidiyorlar vb. yüklemi çekimli bir eylem olan cümlelerdir. Eylem cümlelerinde
yüklem basit, türemiĢ ya da bileĢik yapılı bir eylem olabilir.
Yüklemin Yerine Göre Cümleler
Kurallı (Düz) Cümle
„Kurallı‟ nitelemesiyle kastedilen Türkçedeki yardımcı öge-asıl öge sıralamasına uygun olmak üzere yüklemin
geleneksel biçimde sonda bulunduğu cümle türüdür. Buna göre, ister ad cümlesi ister eylem cümlesi olsun
Türkçe söz diziminde esas olan, yardımcı ögeden asıl ögeye doğru diziliĢtir.
Devrik Cümle
Türkçe gibi eklemeli dillerde cümledeki ögelerin yerlerinin değiĢtirilmesi anlaĢılmayı ortadan kaldırmaz,
gerek ad cümlelerinde gerekse eylem cümlelerinde ögelerin sırası esnektir. Devrik cümlelerin ortama,
amaca göre düz cümleden ayrılması doğaldır.
Devrik cümleler atasözlerinde, slogan ifadelerde, Ģiirde ve konuĢma dilinde sıkça kullanılır.
Kesik Cümle
Kesik cümle, genellikle yüklem de dâhil olmak üzere, herhangi bir ögesi bulunmayan, söylenmek istenenin,
dinleyenin anlayıĢına bırakıldığı cümle türüdür.
• Uygun adım, marĢ!
• ArĢ ileri arĢ yiğitler, vatan imdadına!
• Dikkat! (Dikkat ediniz, yerine)
• Bir yararı yok ama... (bir kez daha deneyelim)
• Çiğ yemedim ki... (karnım ağrısın)
Anlamına Göre Cümleler
Anlamlarına göre cümleler, olumlu cümle, olumsuz cümle; soru cümlesi, emir cümlesi, ünlem cümlesi, dilek
cümlesi Ģeklinde sınıflandırılabilir.
Olumlu ve Olumsuz Cümle
Yüklemin bildirdiği yargıya göre, olumlu ve olumsuz cümleleri yapı ve anlam bakımından iki boyutta ele
alabiliriz. Bir cümle biçimce olumlu, anlamca olumsuz olabilir veya biçimce olumsuz bir cümle anlamca
olumlu olabilir. Seni ne kadar sevdiğimi bilemezsin cümlesinde olumsuz çekimli yüklem bulunmasına karĢın,
cümle anlamca olumludur.
Eylem cümlelerinde olumsuzluk genellikle, yükleme “-mA-” olumsuzluk eki getirilerek ad
cümlelerinde ise olumsuzluk sözleriyle yapılır. Ancak “ne...ne” olumsuzluk bağlacıyla bağlanan
cümleler, biçim bakımından olumlu görünse de anlamca olumsuzdur.
Soru Cümlesi
Soru sözcükleri, soru eki, tonlama vb. yollarla oluĢturulan ve herhangi bir cevap beklenen cümle türüdür.
Ancak biçimce soru cümlesi gibi görülen her cümle soru cümlesi değildir veya biçimce soru cümlesi olmayan
bir cümle tonlama vb. yollarla soru cümlesi hâline getirilebilir. Bu tür cümleleri belirlemenin yolu, sorunun
cevap isteyip istemediğidir.
Emir Cümlesi
Emir cümlesi, yapılması istenen ya da istenmeyen eylemleri ifade eden ve genellikle yüklemi emir kipiyle
oluĢturulan cümle türüdür. Emir biçimindeki cümleler emir, komut, dilek, tavsiye, öğüt, güven hatta
yalvarma ifade edebilir. Gramer olarak emir cümlesi görünümündeki herhangi bir cümle, anlam bakımından
emir niteliği taĢımayabilir. Kimi zaman da gramerce emir cümlesi olmayan cümle emir niteliği taĢıyabilir.
59
TÜRK DİLİ I
Ünlem Cümlesi
Ünlemle yapılan veya ünlem ifade eden cümledir. Ünlem cümlelerinde mutlaka bir düĢüncenin anlatılması
gerekmez. Ünlem cümlelerinde asıl olan sevinç, mutluluk, acı, özlem, öfke, coĢku, heyecan vb. duyguların
dile getirilmesidir. Ne efsunkâr imiĢsin ah, ey didar-ı hürriyet! (Ne büyülüymüĢsün ah ey özgürlüğün yüzü!)
VI. ÜNĠTE
TÜRKÇENĠN SÖZ VARLIĞI
TÜRKÇENĠN ANLATIM GÜCÜ
Bir dilin zenginliği ne sözcük sayısının çokluğuyla, ne o dili konuĢan insan sayısının fazlalığıyla, ne de dilin
konuĢulduğu coğrafyanın geniĢliğiyle ilgilidir. Dillerin zenginliğinin baĢta gelen ölçüsü çeĢitli duygu, düĢünce
ve kavramları anlatabilme gücüdür. Duygu, düĢünce ve kavramları dile getirebilmek için sözcük sayısının
çok olması önemli olmakla birlikte, bundan daha önemlisi dilin sözcük türetme ve soyutlama gücüdür. Dilin
kurallarına ve yapısına uygun sözcük türetmek ve soyutlamalar yapmak insanların dil bilinciyle ilgilidir.
Ana dilinden baĢka bir dili öğrenme durumuyla karĢılaĢan bir kiĢinin beyni önceleri direnç gösterir; ancak
zaman geçtikçe durumu kabullenir. Bu direnmenin nedeni de yine ana dilinin insan mantığını kendi yapısına
göre kurgulamıĢ olmasıdır.
Birey için de toplum için de son derece önemli ve vazgeçilmez olan millî dil, gerek kendi içyapısındaki
geliĢmelerle, gerekse dıĢarıdan gelen etkilerle zaman içerisinde anlatım incelikleri kazanır. Bu incelikler,
insanların hem karĢılıklı konuĢmalarında hem de yazılarında kullanılır ve bu da dile doğal durumundan daha
etkili bir anlatım imkânı sağlar. Dilin, imkânlarını ve inceliklerini yetkin bir biçimde kullanıp duygu ve
düĢüncelerini insanları etkileyebilecek bir üslupta aktarabilen kiĢiler, o dilin sanatçısı olurlar.
Sözcük, ilk ortaya çıktığında somut bir durum ya da kavramı karĢılayan tek anlama sahiptir. Zaman
ilerledikçe sözcüklerde anlam geniĢlemeleri olur. Anlam geniĢlemesiyle ortaya çıkan bu farklı anlamlar,
bugünkü sözlüklerde maddeler halinde sıralanır. Bir sözcüğün çok anlamlı olması, o sözcüğün kullanılma
sıklığıyla doğrudan ilgilidir. Bu anlam farklılıklarını bilerek dili kullanmak da o dille sanat eseri ortaya
koymanın basamaklarından biridir.
Dil kullanımının dikkat edilmesi gereken bir diğer boyutu da mecazlı anlatımlardır. Bir dilin söz varlığının
çeĢitlenmesinde ve anlatım gücünün artmasındaki en baĢta gelen unsur o dilin mecaz dünyasıdır. Mecaz
dünyasının zenginliği, yetenekli sanatçıların dili geliĢtirmesiyle ilgili olduğu gibi bu zenginlik, sanatçıların
kendilerini daha iyi ifade etmelerinin de esasını oluĢturur.
Bir dilin anlatma gücünü oluĢturan temel özelliklerinden biri de o dilin deyim zenginliğidir. Dillerin bir normal
sözlükleri, bir de deyim sözlükleri olur. Dilin deyim varlığından yeterince yararlanamayan bir sanatçı, kendi
zamanını aĢıp gelecek kuĢaklara kalacak eser bırakamaz. Türkçenin son derece zengin bir deyim dünyası
vardır.
Ġnsan çok değiĢik duygular üretebilen ve bu duyguları yansıtıp karĢısındakini de etkilemek isteyen bir
varlıktır. Ġnsanın duygularını aktarmasının çeĢitli yolları olsa da en temel yol, dil kullanımıdır.
Deyimler
Deyimler anlatıma açıklık kazandıran ve renk katan söz varlığı ögeleridir. Her dilin söz varlığında deyimler
vardır. Kimi deyimler belirli dillere özgü olsa da bunların benzerleri baĢka dillerde de görülebilir. Deyim
kavramını karĢılamak üzere Osmanlı Türkçesinde darbımesel, tabir, ıstılah, temsil vb. terimler kullanılmıĢ;
ancak darbımesel zamanla yalnız atasözü kavramı için kullanılır olmuĢtur.
Adlandırılmasındaki çeĢitlilik gibi, deyim tanımında da çeĢitlilik söz konusudur. Konuyla ilgili çalıĢma
yapanların açıklamalarından yola çıkarak deyim Ģöyle tanımlanabilir: Ġki veya daha fazla sözcükten oluĢan,
anlatım gücünü artırmak için az çok mantık dıĢına kayan, gerçek anlamından uzak, ilgi çekici bir anlam
yüküne sahip, bazı sözcükleri değiĢmeyip bazıları değiĢebilen, toplum tarafından ortaklaĢa benimsenen
kalıplaĢmıĢ söz gruplarıdır. Deyimler, sözcükler gibi, sözlük maddesi olan anlam birimleridir.
Deyim ve Atasözü Arasındaki Fark
Deyimler ve atasözleri zaman zaman birbirine karıĢtırılmaktadır. Bu iki kalıplaĢmıĢ yapı arasında biçime ve
anlama bağlı birtakım farklar vardır. Bunları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz:
1. Deyimler yargı bildirmezler. Bir durumu, olayı ya da varlığı betimlemek, açıklamak, ifade etmek
amacıyla etkili anlatımından yararlanılan kalıplaĢmıĢ söz gruplarıdır. Atasözü ise bir gözlem ve
tecrübenin sonucunda ortaya çıkmıĢ ve zamanla herkesçe benimsenmiĢ bir yargıyı dile getirir.
60
TÜRK DİLİ I
2. Atasözleri de deyimler gibi kalıplaĢmıĢ ifadelerdir. Ancak kalıplaĢmanın biçiminde bazı farklılıklar
vardır. Atasözlerindeki kalıplaĢma deyimlere göre daha sıkıdır. Deyimlerde yer alan kelimeler baĢta,
ortada ve sonda birtakım değiĢiklikler gösterebilir.
3. Deyimler amaç bakımından da atasözlerinden farklıdır. Deyimlerin amacı bir durumu ya da kavramı
özel bir kalıp içinde çekici ve etkili bir anlatımla belirtmek iken; atasözleri öğüt verme, yol gösterme
ya da tecrübe aktarma amacı güderler. Bu yönüyle bazı kalıp sözler her iki grupta da yer alabilir.
Deyimler ve BirleĢik Sözcükler
Deyimlerle birleĢik sözcükler yapı bakımından birbirine benzedikleri için zaman zaman karıĢtırılabilmektedir.
Bu karıĢma daha çok iki sözcükten oluĢan deyimlerle birleĢik sözcüklerde olmaktadır. Deyimler ve birleĢik
sözcükler biçim özellikleri bakımından farklıdır. Deyimi oluĢturan iki sözcük kesinlikle bitiĢik yazılmazken,
birleĢik kelimelerin bir kısmı bitiĢik yazılır. BirleĢik kelimeyi oluĢturan iki kelime arasına baĢka hiçbir ek ya da
sözcük giremezken deyimde girebilir. Deyimleri oluĢturan ikinci sözcük normal bir fiil olarak çekimlenir: Göz
koydu, göz koymuĢ, göz koyar vb. “Göz mü koyuyor?” kullanımında da deyimin iki sözcüğü arasına soru
edatı getirilmiĢtir. BirleĢik sözcükte bu mümkün olmaz. BirleĢik kelimeyi oluĢturan iki sözcük de
değiĢtirilemezken, deyimi oluĢturan sözcüklerden biri zaman zaman değiĢtirilebilir.
Deyimlerin Kaynağı
Bir söz kalıbı, ilk olarak herhangi bir dil unsuru gibi, herhangi bir sebeple, herhangi bir kiĢi tarafından
rastgele bir ifade olarak kullanılır. Dinleyenler tarafından o andaki duygu ortamında beğenilen bu söz kalıbı,
belki bazı değiĢmelere de uğrayarak değiĢik ortamlarda, değiĢik kiĢilerce, benzer sebeplerle tekrar edilir ve
zaman içerisinde ses ve anlam yönleriyle kalıplaĢıp donuklaĢarak insanların dilinde yaygınlaĢır. Yazı diline
yansıyan deyimlerin yaygınlaĢma ve yaĢama Ģansı hem daha yüksektir hem de bu deyimler yazı dilinin
tutuculuğu nispetinde daha sık bir kalıplaĢmaya uğrar. Yazı diline yansıyamayan, konuĢma dilinde kalan
deyimler ise hem daha kısa ömürlü, hem de daha değiĢken olur. Deyimlerin çok büyük bir kısmı dilin
konuĢurlarının ürünüdür. Çok azı ise baĢka dillerden çeviri yoluyla oluĢturulur.
Türkiye Türkçesinin Deyim Varlığından Örnekler
Deyimler, kavramlarla iliĢkilendirilerek sınıflandırıldığında toplum için hangi kavramın daha meĢgul edici
olduğu da anlaĢılmaktadır. Örneğin bir sözlük “acele” kavramıyla ilgili olarak Ģu deyimleri sıralamıĢtır: Eli
çabuk tutmak, sıcağı sıcağına, bugünden tezi yok, aceleye gelmek, ayağı üzengide, tez elden, ateĢ almaya
gelmek, yel yeperek yelken kürek, mürekkebi kurumamak, dün bir bugün iki, baĢı bacadan aĢmadı ya, gaza
basmak, içi tez, dar yürekli. Ġçerisinde organ adları olan deyimlerden bazıları: DiĢ göstermek, dizlerini
dövmek, dizlerinin bağı çözülmek, gözü yollarda kalmak, gözünü alamamak, gözlerini kan bürümek,
gözlerini oymak, gözü bağlı, gözüne yandığımın, gözünü kapamak, gözüyle görmek, diĢine güvenmek,
diĢine mangır değmek, diĢini dökmek, diĢini sıkmak, diĢini sökmek vb.
Ġçerisinde akıl kelimesi geçen bazı deyimler:
Aklı baĢında, aklı ermek, aklıselim sahibi, aklını almak, akıl hocalığı yapmak, akıl dıĢı, aklı baĢına gelmek,
aklını baĢına almak, akıl kumkuması, akıl kutusu, akıl küpü, aklı evvel, aklı baĢından bir karıĢ yukarıda
olmak, aklı kıt, aklını peynir ekmekle yemek vb.
Özet olarak deyimle ilgili Ģunları söyleyebiliriz: Deyim, gerçek anlamından az çok farklı bir anlam taĢıyan, en
az iki kelimeden kurulmuĢ, çekici ve etkileyici bir anlatıma sahip kalıplaĢmıĢ söz olarak tanımlanabilir.
Bunların her dilin anlatım yeteneğinde önemli yerleri vardır. Deyimlerin dildeki önemi o kadar büyüktür ki
dili bilmek, deyimleri bilmekle mümkündür diyebiliriz. Deyimler bazen manzum özellik gösterir ve kafiyeli
yapılardır. Deyimler anonim ürünlerdir, baĢlangıçta tek insanın zekâsının ürünü olmakla birlikte, yayılıp
meĢhur olarak toplumun ortak malı durumuna yükselmiĢlerdir.
Deyimler, Türkçenin hemen bütün tarihî metinlerinde sıklıkla kullanılmıĢtır. Bazı deyimlerin oluĢmaları,
fıkralarla ilgilidir. Zaman zaman atasözleriyle karıĢabilen deyimler her ne kadar kalıp yapılar olsa da
bazılarında birtakım kelimelerin yakın anlamlı kelimelerle yer değiĢtirmeleri mümkündür. Türkçedeki
deyimlerin büyük bir kısmı mastarla biter.
Atasözleri
Dillerin söz varlığının önemli ve vazgeçilmez bir unsuru olan atasözleri, toplumların hayatın akıĢı içerisinde
oluĢan bilge yönlerini, kazandıkları deneyimleri, dünyaya bakıĢlarını, anlatım yeteneklerini yansıtan ve çok
uzun süre düĢünce dünyasında yaĢamaya devam edebilen bir tür kalıplaĢmıĢ sözlerdir. Uzun zaman hiç
61
TÜRK DİLİ I
değiĢmeden yaĢayan atasözleri olduğu gibi, zamana ve coğrafyaya göre değiĢebilen, bazen de bütünüyle
unutulanlar olabilmektedir.
Atasözlerinin ilk olarak nerede, ne zaman ve hangi ulusta oluĢtuğu bilinmemekte; ancak yeryüzünde
yaĢayan bütün ulusların atasözü tanımına uyacak özlü sözlerinin varlığı bilinmektedir. Ġnsanlığın ilk yazılı
metinlerinden itibaren karĢılaĢılan atasözlerine farklı uluslar; kanatlı söz, nasihat, cevherli söz, ibret verici
söz, altın söz, dilin gülzarı, halk mektebi, halk hikmeti, ruhun doktoru, aklın gözü gibi anlamlara gelen adlar
vermiĢlerdir. Atasözü kavramının Türk dünyasında da atalar sözü, eskiler sözü, makal, nakıl gibi çeĢitli
adları vardır.
Uzun süreli bir gözlem ve deneyimin ürünü olan atasözleri; bir olayı açıklamaya, bir duruma açıklık
getirmeye ve bir olaydan ders çıkarılmasını sağlamaya yönelik, yargı bildiren, kalıplaĢmıĢ dil birlikleridir.
Bu tanımdan anlaĢılacağı üzere, bir atasözünün oluĢup yaygınlaĢması için gerekli olan koĢulları Ģöyle
açıklayabiliriz: Öncelikle olaylardan ders çıkarmayı becerebilen bir kiĢinin etrafında olup bitenleri iyi
gözlemlemesi, durumu kısa, keskin, insanların zihninde yer edebilecek bir üslupla dile getirmesi ve bunun
insanlar tarafından beğenilmesi gerekir. Atasözüne konu oluĢturacak olayın, toplumun geniĢ kesimlerini
ilgilendirecek bir niteliğe sahip olması gerekir ki insanlar, durumu özetleyen söze sahip çıkıp onu sonraki
kuĢaklara aktarma gereği duysunlar. Atasözlerinin ders verici olma nitelikleri en temel özellikleridir
ve yine insan ihtiyacıyla ilgilidir. Atasözlerinin kesin bir yargı bildirmeleri gerekir ki bu yönleriyle
deyimlerden kesin olarak ayrılırlar. Bu yapıların baĢka bir özelliği ise deyimler gibi kalıplaĢmıĢ
olmalarıdır. Atasözünde bir kelime çıkartılır ya da atasözünün diziliĢ sırası değiĢtirilirse etkili anlatımın
çoğunlukla ortadan kalktığı ve atasözünün sıradan bir söz haline geldiği görülür.
Atasözlerinin bir baĢka özelliği de sürekli tekrarlanmalarıdır. Uygun durumda hemen akla gelip
tekrarlanmaları bu sözlerin yaĢama alanlarını geniĢlettiği gibi, yaĢama sürelerini de uzatır. “Ağırlık altın kale,
hafiflik baĢa bela”, “Sabreden derviĢ, muradına ermiĢ”, “Aç ne yemez, tok ne demez”, “Eken bilmez, biçen
bilir”, “Ne doğrarsan aĢına, o çıkar kaĢığına”, “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur”, “Ecel geldi cihana, baĢ
ağrısı bahane”...
Atasözlerinin Konuları
Türk atasözlerinde iĢlenen konulardan bazıları Ģöyle örneklendirilebilir:
Yiğitlik
: “At ölür meydan kalır, yiğit ölür Ģan kalır.”
Mertlik
: “Aman diyene kılıç kalkmaz.”
AğırbaĢlılık
: “Ağırlık altın kale, hafiflik baĢa bela.”
Sabır
: “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.”
Konukseverlik
: “Gelmek misafirin, gitmek ev sahibinin elinde.”
Aile
: “Yuvayı diĢi kuĢ yapar.”
Anne
: “Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar.”
Baba
: “Baban varken dost tanı, atın varken yol tanı.”
Evlat
: “Bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babayı besleyemez.”
Çocuk
: “Çocuğun yediği helal, giydiği haram.”
Gelin
: “Gelin çiçek, her dediği gerçek; kaynana yılan, her dediği yalan.”
Kaynana
: “Kaynana pamuk ipliği olup raftan düĢse gelinin baĢını yarar.”
KardeĢ
: “KardeĢin büyüğü baba, küçüğü evlat yerine geçer.”
Akrabalık
: “Hısım akraba ile ye iç, alıĢveriĢ etme.”
Atasözlerinin Dil ve Üslup Özellikleri
Bu yüzden atasözlerinde kısalık, düĢünceyi en az sözcük ile ve keskin bir anlatımla dile getirmek belirgin bir
kuraldır. Atasözlerinde gereksiz görülecek bir sözcüğe rastlanmaz.
Az sözcükle çok Ģey anlatma, atasözlerinin en belirgin yapı ve anlam özelliğidir. Bu özellikten
dolayı atasözleri genellikle bir ya da iki cümledir.
Atasözleri ağızdan ağza aktarılmaktan dolayı kalıplaĢır ve hiçbir sözcüğü değiĢtirilemez ve atılamaz duruma
gelir. EĢ anlamlısı dahi olsa atasözünün bir kelimesi değiĢtiğinde üslubunun değiĢtiği ve etkisinin azaldığı
görülür: “PiĢirdiği aĢ olaydı, baĢımı yaran taĢ olaydı” atasözünde aĢ sözcüğü eĢ anlamlısı olan yemek ile
değiĢtirilirse sözün büyüsü kaybolacaktır.
Atasözlerinde de deyimlerde olduğu gibi hece, ses ve sözcük tekrarlarından, Ģiir
ögelerinden yararlanılarak etkili bir üslup oluĢturulmaktadır.
62
TÜRK DİLİ I
Ġkilemeler
Ġkileme, anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiĢtirmek, kavramı zenginleĢtirmek amacıyla aynı sözcüğün
tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın veya karĢıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün
yan yana kullanılmasıdır. Ġkileme, aslında anlamı etkili kılmak amacıyla oluĢturulan psikolojiyle ilgili ve dilin
müzik yönüne katkı sağlayan bir yapıdır.
Deyimlerimizin büyük bir çoğunluğunda ikilemelere rastlanır ki bu durum, deyimlerin uzun anlatımlardan
daha etkili olmalarını sağlar. Ġkilemelerde ses güzelliği ve yinelemekten doğan anlam gücü birlikte
kullanılarak amaçlanan etkili anlatım sağlanmıĢ olur.
Ġkilemeler, dil çalıĢmalarında kapsamlı olarak ele alınan, tek sözcük gibi anlam ifade
edecek biçimde kullanılan dil birliklerindendir. Alanda farklı terimlerle anılırlar.
Tekrar, bağlam öbeği, ikilemeli ad, yinelemeli ad, ikiz kelime, kelime koĢması gibi.
Ġkilemelerin Genel Özellikleri
 Ġkileme içerisinde yer alan sözcüklerin en dikkat çekici özellikleri ses benzerliklerinden
kaynaklanan ses uygunluğu ve güzelliğidir. 

 Ġkilemeler kullanılırken bir çeĢit uyaklı yapılar ortaya çıkarılmıĢtır. Anlatımı güçlendirmek üzere
ikileme oluĢturulurken ya aynı sesi veren aynı sözcük tekrarlanır ya da sesleri birbirini andıran
sözcükler yan yana kullanılır. 

 Ġkilemeyi oluĢturan sözcüklerin baĢındaki ünsüzlerin benzeĢmesi ile ön seste benzerlik sağlanmıĢ
olur: Cümbür cemaat, çul çaput, çerden çöpten, çekip çevirmek, bet beniz, çoluk çocuk, döl döĢ,
düğün dernek, kıĢ kıyamet, kol kanat, kör kütük, sağ salim, soy sop, kul kurban, yarım yamalak,
yalan yanlıĢ, yamru yumru, zar zor, saçma sapan, toz toprak vb. 
 Bazen de ses benzerliğine bağlı ritim son seste oluĢturulur: Kırık dökük, yırtık pırtık, eciĢ bücüĢ, az 
buz, tuz buz, süklüm püklüm, selam kelam, haĢır neĢir, hesap kitap, yaza boza, giyim kuĢam, dirlik
düzenlik, halim selim, akça pakça vb.
 Ġkilemelerdeki sözcüklerde ünlüler de bir sistem içerisinde kullanılır. Özellikle yansımalarda birinci
sözcüğün ilk hecesinde “a” sesi varsa, ikinci sözcüğün ilk hecesinde “u” ünlüsü yer alır: Çarpık
çurpuk, tak tuk, çat çut, cart curt, takır tukur, gacır gucur, Ģapır Ģupur, allak bullak...
 Ġkilemeler, uzun süre yan yana kullanılarak kalıplaĢmıĢ sözlerdir. Bu kalıplaĢma dolayısıyla,
ikilemelerde kullanılan sözlerin yerleri değiĢtirildiğinde asıl yapının verdiği anlam inceliğini
veremezler. Ġkilemeyi kuran sözcükler arasında, bunların birlikte kullanılmasını gerektiren bir ilgi
vardır ve dil konuĢurları bu ilginin farkındadırlar.
 Ġkilemelerde az heceli sözcük genellikle önce, çok heceli ise sonra gelir: Çul çaput, don gömlek, kör
topal, kul köle vb.
Ġki kelimeden oluĢan ikilemelerin en önemli özellikleri ses benzerliklerinin
olmasıdır.
Sözcük Yapısı Bakımından Ġkileme Türleri
Ġkilemede yer alan sözcüklerin ikisi de Türkçe, biri Türkçe biri alıntı, ya da her ikisi de alıntı olabilir. Türkçe
sözcüklerden yapılan ikilemelerin çoğu yansımalardan kurulur: ġakır Ģakır, Ģıkır Ģıkır, tak tak vb. Türkçe
sözcüklerle yapılan ikilemelerden bir kısmı ise halen kullanılmakta olan bir sözcükle eski devirlerde
kullanılmıĢ olan bir sözcüğün yan yana gelmesiyle kurulmuĢtur. Eğri büğrü, yorgun argın, yarım yamalak,
soy sop vb. Güçlü kuvvetli, kılık kıyafet gibi bazı ikilemelerin ise ilk sözcüğü Türkçe ikinci sözcükleri alıntıdır.
Rica minnet, hâl hatır, ayan beyan, ecir sabır, haraç mezat ikilemelerinde ise her iki sözcük de alıntıdır.
Üç beĢ, sekiz on gibi sayılarla; güzeller güzeli, yiğitler yiğidi, arslanlar arslanı gibi tamlamalarla da ikilemeler
kurulmaktadır. “m” sesi kullanılarak da çok fazla ikileme kurulur: Az maz, Ģaka maka, yol mol, kitap mitap,
defter mefter vb.
Sözcük Türü Bakımından Ġkileme
Türkçede bütün sözcük türlerinden ikileme yapmak mümkündür. Özel adlardan kurulan ikileme sayısı fazla
değildir: Çin‟den Maçin‟e, Hanyayı Konyayı gibi birkaç örneği görülür.
63
TÜRK DİLİ I
Cins adlarından pek çok ikileme kurulmaktadır: öbek öbek, sıra sıra, dizi dizi, dağ taĢ, yol yolak vb. Zamirler
de ikileme kuruluĢunda yer alır: O bu, bu Ģu, sen ben vb. Ünlemlerden de ikilemeler kurulur: Hay hay, hele
hele vb. fiiller de değiĢik çekimli biçimleriyle ikilemeler içerisinde yer alır: Olur olmaz, oldu olacak, düĢtü
düĢeli, geldi geleli vb.
Yapı ve KuruluĢ Bakımından Ġkilemeler
Ġkilemeleri, isimlerden ve fiillerden olmak üzere yapı yönüyle ikiye ayırabiliriz.
Ġsim yapılı ikilemeler de kendi içerisinde sınıflandırılabilir:
Yansıma kaynaklı olanlar: Fırıl fırıl (dönmek), fokur fokur (kaynamak), harıl harıl (çalıĢmak)
vb. Eksiz olanlar: Top top kumaĢ, deste deste para, çuval çuval un...
ÇeĢitli ekler alarak kurulanlar: BaĢ baĢa, üst üste, sağa sola, oradan buradan (konuĢmak), dilden dile
(dolaĢmak), dereden tepeden (konuĢmak), tepeden tırnağa (donatmak), için için (yanmak), pisi pisine
(ölmek), ağzı dili (kurumak), uslu uslu (oturmak), güçlü kuvvetli (adam), günlük güneĢlik (yer), arsız arsız
(gülmek) gibi.
Fiil kök ve gövdelerinden de birtakım eklerle ya da yalın olarak ikilemeler kullanılmaktadır: Salına salına
(yürümek), dönüp dönüp (bakmak), sere serpe (uzanmak), yatıp kalkıp (dua etmek), bilmiĢ bilmiĢ
(konuĢmak), koĢan koĢana, gelir gelmez, bitmez tükenmez, yalvarmak yakarmak vb.
Anlam Bakımından Ġkilemeler
Ġkilemeler asıl olarak anlamla ilgili durumlardır. Dilin bütününün son amacı anlamdır. Ġkileme gibi birtakım
söz kalıpları, anlamı daha etkili kılmak ve söylenen sözün kabul edilirlik derecesini yükseltmek amacıyla
oluĢturulur. Dilin en edebî biçiminin kullanıldığı Ģiir dilinde ikilemelerin daha çok yer alması, onların anlamı
pekiĢtirici, güçlendirici ve anlatımı kolaylaĢtırıcı iĢlevleri dolayısıyladır.
Alıntı Sözler
Diller zaman içerisinde baĢka dillerle çeĢitli biçimlerde iliĢkiye girer ve bu iliĢkiler sonucunda birbirlerinden sözcükler alırlar.
Bugün yeryüzünde yalnızca kendi sözlerine dayanan hiçbir kültür ve medeniyet dili yoktur.
önemli nedenlerinden biri dindir. Dinin kutsal metinlerinin dili, o dine inanan
64 Dil etkileĢiminin baĢta gelen
diğer halkların dillerini etkilemiĢtir. Bu durumu hem Batı dünyasında yani Hristiyanlık coğrafyasında hem de
Doğu yani Ġslam coğrafyasında oldukça etkili bir biçimde görmek mümkündür. Bütün Hristiyan ülkelerde
çok uzun bir süre kilise dili ya da ibadet dili olarak Latince kullanılmıĢ ve bu durum, dinin gereği olarak
düĢünülmüĢtür. Ġslam dünyasında da Arapçanın benzer bir etkisi olmuĢtur.
Bilimsel ve teknolojik geliĢmeler de diller arasındaki alıĢveriĢlerde etkili olan bir diğer etmendir. Bilim
çalıĢmalarının sonucunda ortaya çıkan teknolojik geliĢmeleri sağlayan halk, hangi dili konuĢuyorsa o dil,
diğer diller karĢısında saygın konuma yükselmekte ve teknolojilerin üreticisi değil de alıcısı ve tüketicisi olan
halkların dillerine pek çok sözcük vermektedir.
Türkçenin ilk yazılı metinleri olan Orhun Yazıtları‟nda da birkaç yabancı sözcüğe rastlanır. Bunlar da sengün
(general), kunçuy (prenses), iĢgiti (ipekli kumaĢ), yençü (inci) gibi sözcüklerdir.
Alıntı sözler “ödünçleme” olarak da kullanılabilir. Bir dilden baĢka bir dile geçen
sözler genellikle geçtiği dilin ses yapısına uydurulmaya çalıĢılır.
Türk yazı dilinin Eski Türkçe devresinin ikinci dönemini oluĢturan Uygur yazı dilinde Köktürkçeye oranla
yabancı sözcük sayısında bir artıĢ görülür; ancak bu daha çok dinlerle ilgili metinlere ait bir durumdur.
Uygurlar; Budizm, Maniheizm gibi dinlere mensup olmuĢlar ve bu dinlerin kendilerine özgü edebiyatlarını
oluĢturmuĢlardır. Çinceden, Sanskritçeden birtakım din terimleri almıĢlar, ancak pek çok din terimini de
kendi dillerinden karĢılamıĢlardır. Bu dönemde dinle ilgili olmayan metinlerde yabancı kelime oranı son
derece düĢüktür.
Karahanlı döneminde Ġslam dinine giren Türkler, bu dinin etkisinde bir edebiyat dili oluĢturmuĢlar; ancak ilk
eserlerde yabancı kelime sayısı çok düĢük kalmıĢtır. Çok zengin bir söz varlığına sahip olan Kutadgu Bilig‟de,
din yoluyla Arapça ve Farsçadan gelen alıntı kelime oranı yüzde iki civarındadır.
Batı Türkçesinin ilkyazı dili olan Anadolu Selçuklu ve Beylikler ya da bir diğer adıyla Eski Oğuz Türkçesi yazı
dili de Kutadgu Bilig‟in dili kadar olmasa da daha duru bir dildir.
Tanzimat dönemine kadar Arapça ve Farsçanın ağır etkisinde olan Türk yazı dilinde bu dönemden
baĢlayarak Batı dillerinden, özellikle Fransızcadan alınan sözcükler görülür. Bunun nedeni, Türk aydınlarının
Batı‟yı öncelikle Fransızca ve Fransa üzerinden tanımalarıdır. Zaman içerisinde Fransızcanın yerini Ġngilizce
TÜRK DİLİ I
almıĢtır. KurtuluĢ SavaĢı‟nı baĢarıyla sonuçlandıran Cumhuriyet‟in kurucu kadrosu, Türkçe ile ilgili olarak da
bir mücadele vermiĢ ve Türkçeyi Arapça ile Farsçanın iĢgalinden kurtarmıĢtır. Daha sonra gelen devlet
yöneticileri ve aydınlar, kurucu kadronun kararlılığını göstermedikleri için Türkçe, Batı kaynaklı bir istila ile
yüz yüze kalmıĢtır. Günümüzde de yaĢanılan çağın teknolojik olanakları ve aydınlar ile basın-yayın
kuruluĢlarının bilinçsiz ve özensiz tutumları Türkçeye pek çok yabancı kaynaklı sözcüğün gereksiz yere
dolmasına yol açmaktadır. Bugün yapılması gereken farklı alanlardan dilimize giren yeni kavramlara,
terimlere ilgili alan uzmanlarıyla birlikte dilimizin ses ve yapısına uygun karĢılıklar bularak bunların kullanım
yaygınlığını artırıcı önlemler almaktır. Bu yolla dildeki söz varlığının zenginleĢmesine katkı sağlamaktır.
Ağız Öğeleri
Her dilde zaman içerisinde birtakım ses ve biçim farklılıkları oluĢur. Bu farklılıklar, anlaĢmayı zorlaĢtıracak
düzeye ulaĢmıĢsa lehçe olarak adlandırılan kollar ortaya çıkar. Bu durumun en belirgin nedeni, bir dili
konuĢan insan ya da boyların birbirlerinden ayrılıp uzunca bir süre değiĢik coğrafyalarda yaĢamalarıdır. Ayrı
yaĢama süresinin uzunluğu ve kollar arasındaki iliĢkinin uzun süre kopuk olması bazen bu kolların farklı
diller olması sonucunu bile doğurabilir. Nitekim bugün yeryüzünde binlerle ifade edilen dilden söz
edilmesinin sebebi budur.
Bir dilin kollarından birinin bir ülke ya da bölge içerisinde küçük ses farklılıklarıyla birbirinden ayrılan
kollarına ise ağız denir. Zaman zaman Ģive sözcüğünün de ağız terimi yerine kullanıldığı görülür.
Ağızlar, zaman zaman ölçünlü dile sözcükler verir. Bir dilin kendi ağız ve lehçelerinden yaptığı böyle
alıntılara “iç alıntılar” denir.
Lehçelerdeki söz varlığı yazılı geleneğe bağlıyken bölgesel ağızlarda söz varlığı sözlü
geleneğe bağlıdır.
Türkiye‟de Cumhuriyet‟in ilanından hemen sonra ağızlarla ilgili çalıĢmalar baĢlamıĢ ve öncelikle halk
ağızlarından sözcük derlemeleri yapılmıĢtır. Derlenen bu sözcükler, önce Halk Ağzından Söz Derleme
Dergisi adıyla, sonra daha da geliĢtirilerek Derleme Sözlüğü adıyla Türk Dil Kurumu tarafından
yayınlanmıĢtır. Bu sözlükte yazı dilinde olmayan binlerce Türkçe sözcük kayda geçtiği gibi, yazı dilinde
kullanılan pek çok sözcük de farklı anlamlarıyla tespit edilmiĢtir. Bu sözlük, Türkçenin çok değerli bir
hazinesidir ve yazı dili ihtiyaç duyduğu pek çok sözcüğü buradan alabilmektedir.
Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan Türkçe Sözlük‟te «hlk» kısaltmasıyla verilen bütün sözcükler halk
ağzından yazı diline aktarılmıĢ sözcüklerdir ki, bunların sayısı binlerle ifade edilmektedir.
Konuyla ilgili bir çalıĢma, halk ağzından yazı diline aktarılan sözcüklere örnek olmak üzere Ģu sözcükleri
sıralamıĢtır:
Ağartı
: Süt, yoğurt, ayran gibi yiyecek ve içecekler.
Alaz
: Alev, yalaz.
Algın
: Cılız, zayıf, hastalıklı.
Alkarısı
: Loğusalara musallat olarak onları boğduğu sanılan görüntü.
Çor
: Salgın.
Delecek
: Zımba.
Dolukmak
: Göz yaĢarmak, ağlayacak duruma gelmek.
Göbelek
: Yenilen bir çeĢit mantar, mantar.
ĠĢmar etmek : El, göz veya baĢ ile iĢaret etmek.
Kesmik
: KesilmiĢ sütün koyu bölümü; baĢakla karıĢık iri saman; taĢ gibi olmuĢ toprak parçası.
KonuĢma diline ait sözcüklerin yazı diline geçmesinin en önde gelen Ģartı, bu sözcüklerin yazı diline ait
çeĢitli metinlerde kullanılmasıdır. Özellikle ortak ya da ölçünlü dili kullanan yazarların eserlerinde kullanılan
ağızlara ait sözcükler, yazı diline geçmenin önemli bir aĢamasını geçmiĢ sayılır. Bir sonraki aĢama ise bu
sözcüklerin yaygınlaĢıp baĢkaları tarafından da kullanılır duruma gelmesidir.
Ağızlardan yalnızca sözcük alınmaz, ek alındığı da olur. Bazen yazı dilinde bulunan bir sözcük, ağızda küçük
ses değiĢiklikleriyle kullanılmaya baĢlanır, bu farklı biçim zamanla yaygınlaĢır ve yazı dilindeki biçimin yerini
alabilir ya da onunla birlikte kullanılabilir.
Türkiye Türkçesinin yazı dilinde bu durumun güzel bir örneği “yine” sözcüğünden değiĢerek kullanılan
“gene/gine” sözcüğüdür. Küsegen (çok ve çabuk küsen) sözcüğünde fiilden isim türeten -egen eki ile
gezegen, olağan; takanak sözcüğündeki -anak ekiyle de tutanak, gelenek görenek vb. sözcükler
türetilmiĢtir.
65
TÜRK DİLİ I
Argo
Argo, dilin en hareketli ve yaratıcı alanlarından biridir. Ġnsanın iç ve dıĢ dünyasını yansıtan dil, bazı
durumlarda dilin bu hareketli ve yaratıcı yönünü devreye sokar, zaman zaman da örtülü anlatım yollarını
tercih eder.
Genel dilin sözcüklerine bazı özel anlamlar vermek ve özel birtakım sözcükler katmakla oluĢan argo, bir çeĢit
özel dil sayılabilir. Buradaki “özel” sözcüğü, bilim veya sanat dallarının kendine özgü dilleri anlamında değil,
genel dilden farklı olduğunu vurgulamak üzere kullanılmaktadır. Çünkü argo, bir gruba ait değildir,
toplumdaki herkes yeri gelince argoya baĢvurabilir. Fakat bazı sosyal grupların kendilerine has argoları da
vardır. Örneğin öğrenci argosu, balıkçı argosu, dilenci argosu, asker argosu, esnaf argosu, avcı argosu vb.
Argonun tercih ettiği dil yapısı son derece karmaĢık olmakla birlikte birtakım genel ilkeler belirlenmiĢtir.
Bunlardan bazılarını Ģöyle sıralamak mümkündür: Örtülü sözler kullanma, cins isimlerini daha çok sıfat
olarak kullanılmaya uygun sözlerden seçme, eski sözlerden ve ağız unsurlarından yararlanma, genel dildeki
kelimelerin biçimini bozma, önüne ya da arkasına eklemeler yapma, iç düzenini değiĢtirme, birbirine
karıĢtırma, kırpma, uzatma, hayvanları ve eĢyaları konuĢturma ve canlandırma, yabancı kökenli sözcükler
kullanma ve yabancı ekleri yaĢayan dildeki sözcüklere takıp farklı iĢlevler yükleme; “çalmak”, “ölmek”,
“kaçmak”, “yalan söylemek” gibi sözcüklere karĢılık olmak üzere çok sayıda eĢ anlamlı sözcük kullanma;
genel dildeki sözcüklerin anlamlarını kaydırma veya değiĢtirme; ifadeye renk, abartı, mizah ve ince alay
çeĢnisini veren sözler oluĢturma. Örneğin tabut için “imamın kayığı” ya da “dört kollu” ifadelerinin
kullanılması.
Türkçede oldukça geliĢmiĢ bir anlatım aracı olan argo; teklifsiz dil, kaba dil veya halk dili kavramlarıyla
zaman zaman karıĢtırılmaktadır. Halbuki argo bunların hiçbiri değil, bir gruba bağlı kimseler tarafından
kullanılan ve bunların dıĢında olanlar tarafından anlaĢılması zor sözlerden oluĢur. Oysa ki, yukarıda
belirtilenlerin tamamı baĢkaları tarafından da anlaĢılabilecek dillerdir.
Birçok soyut kavram, benzetme yoluyla somut konular üzerinden argoya mal edilmiĢtir. Mesela kaynatmak
sözcüğü, bir Ģeyi kaynatır gibi, sohbeti koyulaĢtırmak anlamını kazanmıĢtır. Bu söz, bugün artık neredeyse
argo olmaktan çıkmıĢ, ortak dilin malı durumuna gelmiĢtir.
Türk argosunda kullanılan yabancı sözcüklerin çok büyük bir kısmı Rumcadır. Bunun nedeni ise Ġstanbul‟da
kullanmaya eğilimli zümrelerin iliĢkileridir.
66 yaĢayan Rumlar ile argo
Argo her ülkede, her dilde görülür. 13. yüzyıldan itibaren dar bir çevreye özgü, bozuk dil olarak varlık
gösteren argo, 15. yüzılda -özellikle hırsızların kullandığı gizli dil olarak- belli belgelerde saptanmıĢtır.
Türkçede argonun temelini, ortak dilden gelen veya baĢka dillerden ödünç olarak alınan sözcüklere
yüklenen farklı anlamlar ile sözcüklerdeki Ģekil değiĢiklikleri ve birleĢtirmeler oluĢturmaktadır. Ortak dilden
gelen sözcüklerin anlamlarını değiĢtirmede teĢbih, istiare, mecaz -ı mürsel, mübalağa gibi söz sanatlarından
yararlanılır. Argo ile sövgü sözü arasında hem yapı, hem de iĢlev bakımından farklar vardır. En baĢta gelen
fark ise argo bir gizli ve sanatlı dildir; sövgü ise son derece açık ve kaba bir anlatım biçimidir.
Malzemesi dil olan edebiyatta argoya; komik durum yaratma, günlük hayatı yakından
tanıtma, gerçeğe uygunluk sağlama, özgün olma gibi nedenlerle baĢvurulabilmektedir.
ĠliĢki Sözleri
YaĢayan diller içerisinde anlatım gücü en yüksek ve anlatım yolları en çeĢitli dillerden biri olan Türkçenin,
insanların günlük iliĢkilerinde kazanmıĢ olduğu incelik ve zarafet, herhalde baĢka hiçbir dilde
rastlanmayacak ölçüdedir. ĠliĢki sözlerinin bu kadar çok ve incelikleri anlatacak düzeyde olmalarının nedeni,
dilin diğer yönlerinde olduğu gibi, Türkçeyi konuĢan insanların yaĢama ve hayatı algılama biçimleridir.
Türkçede iliĢki sözleri; kalıp sözler, söz eylem, konuĢma aktı, söz edimi gibi terimlerle
de ifade edilmektedir.
Türkçeyi ana dili olarak kullanan insanlar, yani Türkçeyle oluĢturulan medeniyet dairesinin mensupları,
kendilerine özgü bir hayat tarzına sahiptirler. Bu hayat tarzını, Türkçenin ilk yazılı metinlerinden baĢlayarak
izleyebiliyoruz; ancak bu konuda bize en önemli bilgileri Dede Korkut Oğuznameleri vermektedir.
Dede Korkut Oğuznamelerine yansıyan hayat tarzına göre Türkler, zamanı toplu olarak geçiren insanlardır.
Zamanı toplu geçirmek demek hayatın içerisinde olan her türlü güzelliği ve sıkıntıyı birlikte yaĢamak
demektir. YerleĢik hayatta bunun en belirgin yansıması mahalle kavramıdır. KomĢuluk kavramı da yine son
derece önemlidir. Bu kavramlara verilen önem, iliĢki sözlerine de yansımıĢtır ve bu sözler çok ince bir duygu
TÜRK DİLİ I
dünyasını gözler önüne sermektedir. Örneğin, hayatında güzel bir değiĢiklik olan komĢuya “göz aydınlığı”na
gidilir. Hasta olana geçmiĢ olsuna, ölü evine baĢ sağlığına gitmek belki her toplumda rastlanacak
durumlardır, ancak bu durumlarda söylenen sözler ve takınılan tavır asıl kültür ve anlayıĢ farklılıklarını
oluĢturur. Türkçede bunların her birinin kendilerine ait kalıplaĢmıĢ iliĢki sözleri vardır. Birini yolcu ederken
“yolun açık olsun”, “güle güle git gel”, “uğurlar olsun” gibi daha pek çok kalıp söz dilimize gelir. Çocuğu
doğana “Allah analı babalı büyütsün”, sünnet yapana “Allah baĢka mürüvvetlerini de göstersin”, düğün
yapana “Allah bir yastıkta kocatsın” gibi ufak tefek değiĢikliklerle binlerce yıl kuĢaktan kuĢağa aktarılan
sözler söylenir.
Türkçedeki iliĢki sözleri, Türk halkının yaĢamıĢ olduğu binlerce yılda görüp geçirdiği sayısız olaylar
içerisinden süzülüp gelen nezaketinin en açık göstergesidir.
“Ben” ve “benim” sözlerinin çok kullanılması çok hoĢ görülmeyen bir durumdur. Bu durumu iliĢki sözlerinde
çok açık görebiliriz. Eski kültürümüzde kendisinden söz edecek olan kiĢi; bu fakir, fakir ü hakir, fakir ü pürtaksir benzeri sözler kullanır, eskiden de kullanılan; ancak bugün de kullanılmaya devam edilen bendeniz
(köleniz) bunların en yaygınlarındandır. Kaç çocuğu olduğu sorusuna, soran kiĢi yaĢça büyükse “ellerinizden
öper” sözleriyle baĢlanarak cevap verilir.
TÜRKÇENĠN TÜRETME GÜCÜ
Türkçe, yapı bakımından sondan eklemeli bir dildir. SözgeliĢi Türkçeye Arapçadan gelmiĢ olan bugün de
kullandığımız kitap, kâtip, mektup, mektep aynı kökten türeme ve yazmak eylemiyle ilgili sözcüklerdir.
Görüldüğü gibi bu sözcüklerde ek kullanılmamıĢ, sözcükler, seslerin yer değiĢtirmesiyle veya ses
eklenmesiyle yeni kavramları karĢılar duruma gelmiĢlerdir. Türkçede yazmak eyleminden yeni sözcükler
türetmek gerektiğinde farklı bir yol izlenecek ve ekler kullanılacaktır; yazı, yazıcı, yazar, yazgı, yazım gibi.
Ġnsanoğlu durağan bir hayat yaĢamadığı ve evrende sürekli yeni geliĢmeler ve icatlar ortaya çıkardığı için,
diller de her an yeni sözcüklere gerek duymaktadır. Özellikle çağımızda bu gereklilik çok daha güçlü
hissedilmektedir. Çünkü iletiĢim teknolojilerindeki geliĢmeler, hiçbir sınır tanımamakta ve diller, yabancı
dillerin kuĢatmasıyla her an karĢı karĢıya kalmaktadır. Bu duruma kendi içinde önlemler geliĢtiremeyen ve
karĢı koyamayan diller, yok olmakla karĢı karĢıya kalmaktadır. Nitekim günümüzde bazı dillerin konuĢuru
çok az sayıdadır.
67 kalmamıĢ, bazı dillerin ise
Türetme kavramı, dili konuĢanların yeni karĢılaĢtıkları kavramlara dil içerisinde çeĢitli yollarla karĢılıklar
oluĢturmaları biçiminde tanımlanabilir. Bu karĢılık bulmada Türkçe, ekleme ve birleĢtirme diye
adlandırabileceğimiz iki temel yol kullanır. Ekleme; sözcükle ekin, birleĢtirme ise sözcükle sözcüğün
iliĢkilendirilmesidir. Bütün dillerin önemli anlatım yollarından biri olan tamlama kurma da bir birleĢtirme,
yani sözcükle sözcüğün ya da sözcüklerin iliĢkilendirilmesidir. Sözcükle ek iliĢkisine; kap, kapamak,
kaplamak, kaplama, kaplamacı, kapı, kapıcı, kapıcılık vb. birleĢtirmeye ne için > niçin, ne asıl> nasıl, alı
vermek> alıvermek vb. tamlamaya da evin yolu, sarı evin yolu, Emre‟nin sarı evinin yolu gibi örnekleri
gösterebiliriz.
Türkçenin Yapısı ve ĠĢletme Biçimi
Birkaç küçük ve nedenleri anlaĢılabilir ses değiĢikliği yaĢamıĢ sözcük dıĢında, Türkçede sözcük kökleri
değiĢmez ve köklere çeĢitli yapım ekleri getirilerek yeni sözcükler türetilir. Bu aynı kökten türetilen
sözcüklerin anlamları genellikle sözcüğün kök anlamıyla bir biçimde iliĢkili olur. Bazı durumlarda sözcük
kökünün anlamıyla, türemiĢ olanın anlam iliĢkisi hissedilemeyecek derecede zayıflamıĢ olabilmektedir.
Bunun nedeni çoğunlukla sözcüklerin dildeki kullanım sürelerinin uzunluğudur. Bazen de sözcük kökü
kullanımdan kalkmıĢ, ancak o kökten türeyen sözcük ya da sözcükler kullanılabilmektedir. Söz geliĢi
öğrenmek ve öğretmek eylemlerinin düĢünmek anlamındaki ömek ya da akıl anlamındaki ög sözcükleriyle
iliĢkisi artık hissedilmemektedir. Ayrıca bugün artık ne ömek eylemi, ne de ög ismi kullanılmaktadır. Ancak
ög isminden türeyen öğüt sözcüğü ölçünlü dilde, aynı sözcükten türeyen ve özlemek anlamına gelen
ögsemek de bazı ağızlarda kullanılmaktadır.
Türkçe, yeni sözcükler türetmekte kullanılan yapım ekleri bakımından son derece zengin bir dildir. Bu
zenginlik ona çok geniĢ bir ifade yeteneği kazandırır. Türkçenin eklerle karĢıladığı anlamlar, pek çok dilde bir
ya da birkaç sözcükle karĢılanabilmektedir. Bu durum Türkçeye bir kıvraklık vermekte ve bir cümle içerisine
yoğun düĢünceleri sığdırma olanağı sağlamaktadır.
Yer yer yapım eki iĢleviyle de karĢılaĢılan isim-fiil (mastar) ve sıfat-fiil eklerini bir yana bırakırsak Türkçenin
yapım eklerini dört ana baĢlıkta toplayabiliriz:
1. Ġsimden isim türeten ekler
2. Ġsimden fiil türeten ekler
3. Fiilden fiil türeten ekler
TÜRK DİLİ I
4. Fiilden isim türeten ekler
Bu belirtilen dört grupta toplanan yapım ekleri Türkçenin asıl türetme gücünün temelini oluĢturur ve
bunların her birine dâhil edilecek pek çok ek vardır. Söz geliĢi aç isminden açlık ismi ve acıkmak fiili türetilir
ve bunlar isim ve fiil çekim ekleri alarak cümlede kullanılır. Türk Dil Kurumu‟nun Türkçe Sözlük‟ünde açfiiliyle ilgili olarak verilen bazı türemiĢler fiiller: Açacak, açan, açar, açı, açıcı, açık, açıkça, açıkçası, açıkçı,
açıklama, açıklamak, açıklamalı, açıklanan, açıklanma, açıklanmak, açıklaĢma, açıklaĢmak, açıklaĢtırma,
açıklaĢtırmak, açıklatma, açıklatmak, açıklayan, açıklayıcı, açıklayıĢ, açıklık, açıktan açılama, açılım, açılıĢ,
açılma açılmak, açım, açımlama, açımlamak, açımlanma, açımlanmak, açındırma, açındırmak.
VII. ÜNĠTE
TÜRK DĠLĠNĠN DĠĞER DĠLLERLE ETKĠLEġĠMĠ
TÜRK DĠLĠNĠN ZENGĠNLĠK ALANLARI
Dilleri geliĢmiĢ, az geliĢmiĢ veya geliĢmemiĢ gibi tanımlamalarla sınıflandırmak öznel bir tutumdur. Aslında
dillerin zengin veya yoksul, geliĢmiĢ veya az geliĢmiĢ diye nitelendirilmesi, bilimsel bir yaklaĢım değildir.
Çünkü her dil kendi ölçeğinde geliĢmiĢtir, her dil kendisine göre yeterlidir. Yeryüzündeki her dil, bilinen
belirli sayıdaki yöntemle sonsuz sayıda sözcük, terim, deyim, kavram türetebilecek ve tümce üretebilecek
yeteneğe sahiptir.
Diller arasında bir karĢılaĢtırma yapılacaksa iĢlenmiĢlik açısından dillerin değerlendirilmesi daha doğrudur. Dillerin
yazı diline sahip olup olmaması bir değerlendirme ölçütüdür. Yeryüzündeki 6.912 dilden ancak birkaç yüzü yazı
dili özelliğine sahiptir. En eski dönemlerinden baĢlanarak tarihsel metinlerinin yayımlanmıĢ ve iĢlenmiĢ olması,
yaĢayan söz varlığıyla birlikte tarihsel söz varlığının bütünüyle ortaya konulması, halk ağzındaki sözlerin
derlenmesi, yeni kavramları karĢılamak üzere sözcük ve terim türetme çalıĢmalarının yürütülmesi, anlatım
gücünü gösterecek dil bilgisi ve dil bilimi araĢtırmalarının gerçekleĢtirilmesi, dil yetisinin geliĢtirilmesinde biliĢim
uygulamalarından yararlanılması vb. özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Yapı bakımından eklemeli dil olması dolayısıyla Türkçede yeni sözcükler, terimler türetmek çok daha
yalnız Türkçe için değil yapı bakımından aynı özelliğe sahip diğer diller için
68 kolaydır. Hiç kuĢkusuz bu özellik,
de geçerlidir. Yapım eklerinin sayıca çok ve iĢlevsel olduğu dillerde bu özellik daha güçlü iken daha az sayı
da yapım ekine sahip olan dillerde ekler yoluyla türetilen sözcükler daha sınırlı sayıdadır. Çekimli dillerde ise
çekim yoluyla çok sayıda yeni sözcük, terim türetmek mümkündür. Kısacası, her dilin yapısal özelliğine göre
sözcük türetmesi söz konusudur. Yöntemler sınırlı olsa da bu yöntemlerle sınırsız sayıda sözcük, terim
türetilebilir.
Ses uyumlarının güçlü oluĢu, Türkçenin bir baĢka özelliğidir. Türkçe sözcüklerde kalınlık incelik açısından
uyum (büyük ünlü uyumu) güçlüdür: ağaçlık, baĢarılı, dağcılık, doğaçlama, koruyucu, kuĢatıcı gibi kalın bir
ünlüyle baĢlayan sözcükteki ünlüler kalın sıradan devam eder; çiçekçilik, değerli, eğitici, öğretim, önderlik,
üretim gibi ince ünlülü sözcüklerde ise bu ünlüleri yine ince ünlüler izler. Türkçe sözcüklerde düzlük
yuvarlaklık açısından da bir uyum (küçük ünlü uyumu) bulunmaktadır. Düz bir ünlüyle baĢlayan sözcüklerde
birbirini izleyen ünlüler de düz olur: yaĢlılık, gecelik; yuvarlak bir ünlüyle baĢlayan sözcüklerde ise birbirini
izleyen ünlüler ya düz geniĢ ya da yuvarlak dar niteliktedir: ocak, üzüm.
Türkçenin Gücü ve Ġç Zenginliği
Türkçenin güçlü yanları ve iç zenginliği olarak değerlendirebileceğimiz alanları, Türk dilinin tarihsel derinliği,
coğrafi yaygınlığı, söz varlığının geniĢliği, iliĢki ve nezaket sözlerinin yoğunluğu, akrabalık adlarının çeĢitliliği,
atasözlerinin çokluğu ve anlatım gücüdür.
Tarihsel Derinlik
Türk yazı dili, Ġkinci Göktürk Kağanlığı döneminde 8. yüzyılın ilk yarısında dikilen Orhon Yazıtları ile baĢlar.
Ancak bu yazıtlarda kullanılan dil son derece geliĢmiĢtir, iĢlektir. Henüz yazı dili niteliğini kazanmıĢ, yeni yazı
dili olmuĢ bir dil gibi değildir. Kurallı bir dil bilgisinin varlığı dikkati çeker. Sözcüklerin gerçek anlamlarının
yanı sıra mecaz anlamları da geliĢmiĢtir. Orhon Yazıtları‟nda deyimler, atasözü niteliğini kazanmıĢ söz
kalıpları vardır. Bir dilde deyim ve atasözlerinin oluĢabilmesi için yüzlerce yılın geçmesi gerekmektedir. Üslup
son derece akıcı ve sürükleyicidir. Türk edebiyatında hitabet türünün ilk örneği olmasına karĢın son
derece etkileyici bir anlatım söz konusudur. Bütün bu özellikler, Türk dilinin tarihinin çok daha öncelere,
tarihin karanlık dönemlerine kadar uzandığını gösteren kanıtlardır.
Türkçe tarihi boyunca pek çok dili etkilemiĢ, pek çok dilden etkilenmiĢtir. BaĢka dillerin egemenliği altına
girdiği; edebiyat, bilim ve devlet dili olamadığı dönemleri de yaĢamıĢtır. Bütün bu olumsuzluklar, âdeta
TÜRK DİLİ I
Türkçenin direnç gücünü artırmıĢtır. Kültür iliĢkileri sonucunda Türkçenin söz varlığı değiĢerek geliĢmiĢ,
zenginleĢmiĢtir.
Coğrafi Yaygınlık
Tarihsel derinliğinin yanı sıra geçmiĢte yaĢanmıĢ olan göçler ve fetihler sonucunda büyük bir alana yayılan
Türkçe, bugün geniĢ bir coğrafyada konuĢulma niteliğini de kazanmıĢtır. Geçen yüzyılın ikinci yarısında
çalıĢmak amacıyla Avrupa‟nın çeĢitli ülkelerine giden vatandaĢlarımız, Türkçenin yaygınlık alanını daha da
geniĢletmiĢtir. Bugün Avrupa‟nın batısından Asya‟nın doğusuna kadar uzanan yaklaĢık on iki milyon
kilometrekarelik bir alanda Türk dili konuĢulmaktadır. Ġngilizce, Arapça, Ġspanyolca gibi çok az sayıda dil, bu
kadar geniĢ bir coğrafyada konuĢulma ayrıcalığına sahiptir.
Söz Varlığı ve Anlatım Gücü
Bir dildeki sözcüklerin bütünü, söz varlığını (söz dağarcığı, kelime hazinesi) oluĢturur. Ölçünlü Türkçenin söz
varlığının genel dildeki ögelerinin yer aldığı ve Türk Dil Kurumunun 2011 yılında yayımladığı on birinci baskı
Türkçe Sözlük‟te madde baĢı ve madde içi toplam 92.292 sözcük bulunmaktadır. Bu söz varlığına terimler,
özel adlar, yerel sözcükler eklenmemiĢtir. Türkçedeki bu söz varlıklarının da bulunduğu sözlüğünü
yayımlama çalıĢmalarını yürütmekte olan Türk Dil Kurumunun sanal ortamda kullanıma sunduğu Büyük
Türkçe Sözlük‟te yaklaĢık 572.000 söz varlığı bulunmaktadır.
Dillerin söz varlığının geniĢliğinden daha çok, anlatım gücü bir zenginlik alanı olarak görülmektedir. Türkçe,
dile getirilmesi en güç olan, ayrıntı sayılabilecek kavramları son derece canlı imgelerle anlatan, söz fırçasıyla
insan zihninde canlı resimler çizebilen güçlü bir dildir.
Atasözleri ve Anlatım Gücü
Her dilin söz varlığında deyimler vardır. Kimi deyimler belirli dillere özgü olsa da bunların benzerleri baĢka
dillerde de görülebilir. Ancak yeryüzündeki her dilin atasözü yoktur. Bir atasözünün oluĢabilmesi için
yüzyılların geçmesi gerekmektedir.
BaĢlangıçta bir kiĢi tarafından söylenen ancak dilin konuĢurları tarafından benimsenen, yüzyıllarca tekrarlanarak belirli
69
bir kalıba dökülen atasözleri dillerin yaĢını da gösteren söz varlığı ögeleridir. Türkçede
yaklaĢık 4.500 atasözü
bulunmaktadır. Bu atasözlerinden kimileri küçük ses farklılıkları dıĢında yüzyıllardır değiĢmeden günümüze gelirken
kimilerinde az çok sözcük değiĢmeleri yaĢanmıĢtır. KâĢgarlı Mahmud‟un
eseri Divanü Lügati‟t-Türk‟teki “aç ne yemes, tok ne temes; kanıg kan birle yumas; tag tagka kavuĢmas,
kiĢi kiĢige kavuĢur” atasözleri küçük farklılıklarla bugün de aynen kullanılmaktadır. Endik üme evlikni agırlar
biçimindeki atasözü bugün ahmak misafir ev sahibini ağırlar; kiĢi sözleĢi yılkı yıdlaĢu biçimindeki atasözü
insanlar konuĢa konuĢa, hayvanlar koklaĢa koklaĢa hâlini almıĢtır.
Olayları bir öykü anlatır gibi ilgi çekici söz kalıbına dökerek akılda kalıcı hâle getiren atasözleri Türkçenin söz
varlığının en ilgi çekici ögeleridir: Deveye iniĢi mi seversin yokuĢu mu demiĢler, düze kıran mı girdi demiĢ.
Atasözlerimizin anlatım gücü, ifade edilmesi zor duygu ve düĢünceleri açık bir biçimde ortaya
koyabilmesindedir: Hiçbir giriĢimde bulunmadan, bir çaba harcamadan yalnızca tatlı sözlerle oyalama
tutumu üzerine “bal bal demekle ağız tatlı olmaz”; bozuklukları düzeltecek etkenlerin bulunduğunu ama bu
etkenin de bozulması durumunda yapacak bir Ģey kalmadığını ifade eden “et kokarsa tuzlanır, ya tuz
kokarsa ne yapılır”; elde etmek istediklerini aĢırı bir biçimde arzulayan kiĢilere bu uğurda katlanacakları
sıkıntıların önemli olmadığını anlatan derviĢe “Bağdat‟ta pilav var” demiĢler, “yalan değilse ırak değil” demiĢ;
büyük ve zengin kiĢilerle dost olmayı tasarlayan kiĢilerin kendi yaĢayıĢını da ona göre ayarlamak zorunda
olduğunu belirten “deveci ile görüĢen kapısını büyük açmalı”; baĢkalarını ilgilendirmeyen bir iĢi herkesin
düĢüncesini bildirmesine meydan verecek bir biçimde yapmaya kalkanlara “eĢeğin kuyruğunu kalabalıkta
kesme, kimi uzun der kimi kısa”...
Akrabalık Adlarında ÇeĢitlilik
Türklerde aile bağlarının ve iliĢkilerinin güçlü olması, akrabalıkla ilgili adların zenginleĢmesini sağlamıĢtır.
Türkçede en yakın akrabadan en uzak akrabaya kadar her birine farklı bir ad verilmiĢtir. Pek çok dilde amca
ile dayıyı, hala ile teyzeyi ayırt edecek sözcük bulunmazken, bu akrabalıklar birer sözcükle karĢılanırken
Türk dilinde baldız, bacanak, elti, görümce, yenge gibi en uzak akrabaya kadar ayrı ayrı akrabalık adları
bulunmaktadır. Dört ayrı akraba baldız, elti, görümce, yenge için Türkçede ayrı ayrı sözcükler kullanılırken
bu kavramlar Ġngilizcede sister-in-law, Almancada schwägerin, Fransızcada belle-soeur gibi pek çok dilde
birer sözcükle karĢılanmaktadır.
TÜRK DİLİ I
ĠliĢki ve Nezaket Sözleri
Türk kültürünün söz varlığına yansıyan boyutu pek çok kavram alanında kendisini gösterir. En açık
örneklerinden biri, iliĢki sözlerinin Türkçedeki çeĢitliliği ve zenginliğidir. Hayatın her anında yaĢanan olaylar
için Türkçede ayrı ayrı iliĢki sözleri bulunmaktadır: TıraĢ olana, yıkanana sıhhatler olsun, bir iĢle uğraĢana
kolay gelsin, evlenenlere bir yastıkta kocayın, çocuğu olana Allah analı babalı büyütsün, Allah dört gözden
ayırmasın, çocuğa ad konulduğunda adıyla yaĢasın, yolcusunu uğurlayana Allah kavuĢtursun vb.
Gıyabında bir kiĢiden övgü ile söz edileceği zaman dinleyenlerin alınmaması için sizden iyi olmasın, olumsuz
davranıĢları bulunanları örnek verirken sizi tenzih ederim, sözüm meclisten dıĢarı türünden nezaket sözleri
de baĢka dillerde örneği pek görülmeyen ifadelerdir.
Sonuç olarak, Türk dilinin genel özelliklerinin yanı sıra zenginlik alanlarının bilinmesi, dile verdiğimiz değerin
ve önemin daha da artmasını, Türkçeye duyduğumuz güvenin güçlenmesini sağlayacaktır. Türkçenin
zenginlik alanlarından biri olan söz varlığındaki sözcükleri, deyimleri, terimleri, atasözlerini kiĢisel söz
varlığımıza kazandırarak yerli yerinde kullanmak, anlatımımızı güçlendirip etkili hâle getireceği gibi bir kültür
zenginliği olan bu değerlerimizin binlerce yıl yaĢamasına da katkıda bulunacaktır.
Türkçede akrabalık, renkler ve kimi kavram alanlarında olağanüstü bir zenginlik görülür.
Bunda Türklerde akrabalık bağlarının sıkı oluĢu, doğadaki renklerin anlatımında ayrıntıları iyi
gözleme gibi nedenlerin etkili olduğu belirtilmektedir.
DÜNYA DĠLLERĠNĠN TÜRK DĠLĠNE ETKĠSĠ
Ġnsanoğlunun var oluĢundan baĢlayıp avcılık -toplayıcılık, tarımcılık aĢamalarında kurdukları iliĢkilerle dilleri
de etkilenmeye baĢlamıĢtır. Ticari iliĢkiler, savaĢlar, barıĢlar, buluĢlar, felaketler kısacası yeryüzünde
yaĢanan her olay, dillerin birbirini etkilemesinde pay sahibi olmuĢtur. Bir inanca girme, bir uygarlık dairesine
katılma da dillerin etkilenmesinde bir baĢka etkendir.
Dillerin etkileĢimi genellikle sözcük alıĢveriĢi ile sınırlı kalabildiği gibi kimi zaman dil bilgisi ögelerinin
bulaĢmasına, söz diziminin etkilenmesine de yol açabilmiĢtir. Dillerin etkisi aslında kültürlerin, uygarlıkların
70
etkisi olarak kendisini gösterir. Bilimde, teknolojide, uygarlıkta üretken olan toplumlar verici dil olarak baĢka
dillerin söz varlığına sözcükler aktarır. Bir kültür dairesine giren toplumlar da o kültürle ilgili sözcükleri, deyimleri alırlar.
Dünden Bugüne Yabancı Dillerin Etkisi
Eski Türkçe Döneminde Yabancı Dillerin Etkisi
Orhon Yazıtları‟nda Çince (totok „askerî vali‟), Sanskritçe (çıntan „sandal ağacı‟), Soğdca (ıgar „güçlü,
kudretli‟), Hintçe (makaraç „bir unvan veya kiĢi adı‟), Tibetçe (bölün „yüksek görevli‟) gibi birkaç dilden
alınma çok az sayıdaki sözcükle baĢlayan etkileĢim, daha sonraki dönemlerde çeĢitli coğrafyalarda kullanılan
Türk yazı dillerinde artmaya baĢlamıĢtır.
Budizm, Maniheizm, Nasturilik gibi çeĢitli inançları benimseyen Uygurların söz varlığında Çinceden (buĢi
„sadaka‟, toyın „rahip‟, tıtsı „öğrenci‟), Soğdcadan (ajun „hayat; dünya‟, friĢti „melek, elçi‟, tamu „cehennem‟),
Sanskritçeden (çambudiwip „dünya‟, çatik „Buda‟nın önceki yaĢamlarından birinin öyküsü‟, paramit „erdem‟),
Toharca (künçit „susam‟, lesp „vücudun bir usaresi‟, nayvazik „cin‟) gibi çeĢitli dillerden alıntılarla yabancı
sözlerin oranında ve kullanım sıklığında Göktürkçeye göre artıĢ görülür.
Orhon Yazıtlarında yabancı kökenli sözcüklerin oranı %1‟in altında iken Uygur metinlerinde %2 ile %5
arasında değiĢtiğini, kimi yerlerde %12‟ye kadar yükseldiğini belirtir. Türklerin Ġslam dinine girmesiyle
birlikte bu kez de Arapça, Farsça sözcükler Karahanlı dönemi eserlerinden itibaren Türk yazı dillerinde
görülmeye baĢlanır. Bu dönemin ilk eserlerinden Yusuf Has Hacib‟in yazdığı Kutadgu Bilig‟de Arapçadan
alınma haber, hacet, fitne, kudret, mezalim, nefs, Rab, rahmet, sohbet; Farsçadan alınma namaz, pend
(öğüt), ruze (oruç) vb. yabancı sözlerin oranının %1,9 iken yaklaĢık iki yüzyıl sonra yazılan Atabetü‟lHakayık‟ta %26‟ya kadar çıktığı belirlenmiĢtir.
Türkiye Türkçesine Yabancı Dillerin Etkisi
16. yüzyıl baĢlarından itibaren edebî eserlerin söz varlığında Arapçadan, Farsçadan alıntılarda artıĢ gözlenir.
Özellikle divan Ģiirinin Fars ve Arap edebiyatından esinlenmesinin sonucunda söz varlığının Arapça, Farsça
alıntılarla görünümü de değiĢmeye baĢlar. Türkçede karĢılığı bulunan sözcüklerin yerine de alıntı sözlerin
kullanılması halk dilinden kopuk bir yüksek zümre dilinin doğuĢuna yol açmıĢtır: göz varken dide; kaĢ
varken ebru; dudak varken leb; ağız varken dehen~dehan veya fem; yıldız varken necm, kevkeb, ahter
veya sitare; güneĢ varken Ģems, aftab, mihr veya hurĢid; ay varken kamer veya mah gibi, edebî eserlerde
yabancı ögelerin oranının da gittikçe arttığı görülür. Süleyman Çelebi‟nin Mevlid‟inde %26 dolayındaki
TÜRK DİLİ I
yabancı ögelerin oranı Baki‟nin Ģiirlerinde %65‟e, Nef´i‟de %60‟a, Nabi‟de %54‟e yükselir. MahallileĢme
akımının öncülerinden Nedim‟de ise bu oran %41‟e kadar gerilemiĢtir.
Osmanlı Türkçesinde Yabancı Dillerin Etkisi
Her dilde alıntı sözler bulunur ancak dil bilgisi ögeleri, kuralları kolay kolay bir dilden bir baĢka dile geçmez.
Osmanlı Türkçesi olarak adlandırdığımız Türkçenin 16. yüzyıldan 20. yüzyılın baĢlarına kadar olan
döneminde Arapça, Farsça dil bilgisi kuralları ve ögeleri de dilin yapısına etki etmeye baĢlamıĢtır.
Alıntı sözcüklerin çokluklarının Türkçedeki çokluk ekiyle değil Arapçadaki, Farsçadaki özgün çokluk
biçimleriyle kullanılması: kitaplar yerine kütüb, Ģairler yerine Ģuara, yetimler yerine eytam, memurlar yerine
memurin, Ģahlar yerine Ģahan, mürgler yerine mürgân „kuĢlar‟, bendeler yerine bendegân „köleler‟...
Türkçede ikili çokluk bulunmamasına, bu durumun sayı sıfatlarıyla kurulan tamlamalarla ifade edilmesine
karĢın Arapçadan ikili çokluk biçimin de alıntılanması: iki devlet yerine devleteyn, iki taraf yerine tarafeyn
vb.
Tamlamalarda tamlayanın tamlanandan önce gelmesi kuralı Türkçenin en belirgin özelliği iken Farsçadan ve
Arapçadan geçen tamlamalarda tamlananın önce tamlayanın ise sonra gelmesi: Ġslam dini yerine din-i
Ġslam, Ġstanbul Ģehri yerine Ģehr-i Ġstanbul, Osmanlı Devleti yerine Devlet-i Osmaniye; mülkün maliki yerine
malikü‟l-mülk vb.
Türkçede sözcüklerin cinsiyeti bulunmamasına karĢın Arapçadan geçen sözcüklerde erilliklerin ve diĢilliklerin
korunması, tamlamaların da sözcüklerin cinsiyeti gözetilerek yapılması: hikâye-i garibe „garip hikâye‟,
hadise-i müessife „üzücü olay‟ vb.
Eklemeli bir dil olan Türkçede bütün eklerin son ek olmasına, ön ek bulunmamasına karĢın Farsçadan,
Arapçadan ön ek ve edatların alıntılanması: bî-baht „bahtsız‟, na-mert „mert olmayan, alçak‟, hem-cins
„türdeĢ‟; la-mekân „mekânsız‟, mabeyn „iki Ģeyin arası‟, gayrimenkul „taĢınmaz‟ vb.
Türkçede tek /s/ sesi olmasına karĢın Arap alfabesinde üç ayrı harf; Türkçede tek /z/ sesine karĢılık Arap
alfabesinde dört ayrı harf bulunması, bu harfleri taĢıyan sözcüklerin de özgün biçimiyle yazılması kuralını
yerleĢtirmiĢtir. Ancak bu durum, sözcüklerin söyleniĢte TürkçeleĢmesini önleyememiĢtir. Arap alfabesindeki
üç farklı /s/ sesi için üç farklı harfin kullanıldığı mebus, hasret, basiret sözcüklerindeki bu harfler, Türkçedeki
karĢılanmıĢtır.
71 tek ses değeri ile
SöyleyiĢte TürkçeleĢen beyhude, iĢtah, tercüme gibi alıntı sözcüklerin bu kullanıĢlarının yanlıĢ olduğunu;
bîhûde, iĢtihâ, terceme gibi özgün biçimleriyle söylenmesi gerektiğini savunanlar da çıkmıĢtır. Bu sözcüklerle
birlikte benzer durumda olan âbnûs, dîvâr, enbâr, nerdübân sözleri abanoz, duvar, ambar, merdiven gibi
alıntılar, bütün ısrarlara karĢın halkın benimsediği biçimlerle söz varlığımıza yerleĢmiĢtir.
Batı Dillerinin Etkisi
Tanzimat Fermanı ile birlikte Batı‟ya yöneliĢ, Türkçenin söz varlığında bu kez de Fransızcanın etkisini
baĢlatmıĢtır. Önceleri denizcilik, ticaret gibi belirli alanlardaki Ġtalyanca acente, banka, bono, borda, iskele,
güverte vb. sözcüklerle baĢlayan Batı dillerinden alıntılar Fransızca ile iliĢkiler sonucunda artmıĢtır: abone,
balkon, balon, bilet, jandarma, jüri, kabine, konferans, lamba, manto, moda, palto, rapor, salon, torpil. Bir
dönem, Fransızcadan hitap biçimleri, iliĢki sözcükleri de alıntılanmıĢtır: bonjur, madam, matmazel, mösyö,
mersi vb.
Fransızca sözcüklerin TürkçeleĢtirilmesi yöntemi yakın dönemde Ġngilizceden alıntılanan sözcüklere de
uygulanmıĢtır. Örneğin Amerikan Ġngilizcesinden Türkçeye geçen ve Türkçe karĢılığı yenileĢim olan
innovation sözü, basın yayın organlarında ve kitle iletiĢim araçlarında inovasyon biçiminde kullanılmaktadır.
Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra Anglosakson kültürün egemenlik alanının artmasıyla birlikte Ġngilizce pek
çok dili etkilediği gibi Türkçeyi de etkilemeye baĢlamıĢtır. Gündelik hayatta, sağlık bilimlerinde, ticarette,
sporda, biliĢimde, müzikte ve çeĢitli alanlarda kullanılan blender, boarding card, bodyguard, by-pass,
bestseller, billboard, catering, center, dribbling, e-mail, format, rating, single, self-service, server gibi
Ġngilizce kökenli sözcükler, Türkçenin söz varlığını olumsuz bir biçimde etkilemektedir.
Türkçenin söz varlığında eğilim, yönelim, geliĢme, çizgi gibi birden çok seçeneği bulunan trend sözünün
Türkçedeki karĢılıklarının göz ardı edilerek kullanılması hem söz varlığımızı yabancılaĢtırmakta hem Türkçe
sözlerin kullanım sıklığını azaltmakta hem de bu sözcükler arasındaki ince anlam ayrılıklarını yok etmektedir.
Olumsuzluklar bununla da sınırlı kalmamakta Türkçenin yazım ve söyleyiĢ kurallarını sarsan kullanımlar
görülmektedir. Aynı alfabeyi kullanmanın yanı sıra yabancı dil olarak Ġngilizcenin yaygın bir biçimde
öğretilmesinin sonucu olarak Ġngilizce alıntılar özgün biçimleriyle yazılmaktadır. Ġngilizcenin söyleyiĢ
kurallarına göre söylenilen bu sözcüklere gelen Türkçe eklerin de söyleniĢe uydurulması sonucunda
blender‟da, bestseller‟lar, center‟ımızda, single‟ını, server‟a gibi tuhaf yazılıĢ biçimleri ortaya çıkmıĢtır.
TÜRK DİLİ I
Söz varlığındaki bu etkinin yanı sıra Batı dillerinin etkisiyle Türkçenin söz diziminde tamlananın tamlayandan
önce geldiği örnekler de görülmeye baĢlanmıĢtır. Derman Eczanesi yerine Eczane Derman, Divan Oteli
yerine Otel Divan vb. kullanımların Osmanlı Türkçesi dönemindeki Farsça tamlamalardan tek farkı, tamlama
-i‟sinin kullanılmamasıdır.
Her Yabancı Sözcük Olumsuz Bir Etkilenme midir?
Türk dilinin tarihsel geliĢimi içerisinde iliĢkide bulunduğu baĢka pek çok dil bulunmaktadır. ÇeĢitli
dönemlerde yaĢanan etkileĢim sonucunda sözcük alıĢveriĢi kaçınılmaz bir gerçektir. Ġlk kez karĢılaĢılan ve
kullanılan aygıtları, ürünleri, kavramları gösteren radyo, telefon; patates, kivi; kravat, broĢ; döviz, enflasyon
gibi sözcükler ister istemez dilin söz varlığına girmektedir. Dilin öz kaynaklarıyla karĢılanamayan bu tür bilgi
alıntıları, dillerin kazancı ve zenginliği olarak görülmektedir.
Toplumun kavram dünyasında bulunmayan bu sözcükler dile yerleĢirken kimi zaman özel bir anlam ve iĢlev
de kazanır. Türkçedeki üzüntü, acı, sıkıntı sözlerinin yanı sıra Arapça veya Farsça kökenli hüzün, keder,
dert, yeis, gam, teessür, ızdırap, elem gibi alıntı sözcükler, ince anlam farklılıklarıyla söz varlığımızın kazancı
olmuĢtur. Türkçede oda varken Fransızca salon “konukları ağırlamakta kullanılan en geniĢ oda; sergi ve
toplantı yeri” anlamlarıyla Türkçeye geçmiĢtir. Bununla da kalmamıĢ salon adamı, salon bitkileri, güzellik
salonu, oyun salonu, yolcu salonu gibi birleĢik sözcüklerde özel kullanım alanı oluĢturmuĢtur.
Kimi zaman bir marka adı bile söz varlığına girebilmiĢtir: Aydınlatma ölçü birimi lux, pompalı gaz lambası
markası olarak kullanılırken bir dönem en yaygın aydınlatma aracının adı olmuĢtur. Lüks lambası zamanla
lüks olmuĢ, halk dilinde de lüküs biçimine dönüĢmüĢtür.
Sözlüklerimize de geçen bu sözcükler artık Türkçenin malı olmuĢtur. Türk Dil Kurumu tarafından 2011
yılında yayımlanan on birinci baskı Türkçe Sözlük‟teki bu türden alıntı sözcüklerin dillere göre sayıları
Ģöyledir: Arapça 6.512, Fransızca 5.537, Farsça 1.375, Ġtalyanca 606, Ġngilizce 513, Rumca 447, Almanca
105, Latince 68, Rusça 39, Yunanca 35, Ġspanyolca 31, Ermenice 24, Bulgarca 22, Macarca 15, Moğolca 12,
Japonca 12, Ġbranice 8, Fince 2, Malay dili 2, Portekizce 2, Soğdca 2, Arnavutça 1, Korece 1, Sırpça 1,
Slavca 1. ÇeĢitli diller aracılığıyla Amerika, Brezilya, Madagaskar, Maldivler yerlilerinin dilinden geçme çok az
sayıda sözcük de Türkçenin söz varlığında yer alır.
TÜRK DĠLĠNĠN DÜNYA DĠLLERĠNE ETKĠSĠ
Türklerin de bilimde, kültürde, uygarlıkta üretken oldukları dönemlerde dünya dillerine katkıda bulundukları
somut örneklerden görülmektedir. Türk kültürünün ve Türkçenin çekim merkezi olduğu çeĢitli dönemlerde
Türkçe sözcükler baĢka dillere geçmiĢtir. En eski dönemlerde iliĢkide bulunduğumuz Çinceden baĢlayarak
Macarcaya, Finceye, Farsçaya, Urducaya, Arapçaya, Rusçaya, Ukraynacaya, Ermeniceye, Yunancaya,
Rumenceye, Bulgarcaya, Sırpçaya, Arnavutçaya, Çekçeye, Ġtalyancaya, Fransızcaya, Ġngilizceye, Almancaya
sözcükler vermiĢtir.
Dünya Dillerine Türkçeden Geçen Sözcükler
Dünya dillerinin söz varlığına Türkçenin verdiği sözlerden en çok bilineni yoğurt olmakla birlikte bacanak,
çakal, damga, dolma, düğme, kayık, kazan, köĢk, ocak, sarma gibi çok sayıda sözcük baĢka dillere
geçmiĢtir. ÇeĢitli dillerden alıntıların TürkçeleĢmiĢ biçimleriyle ve Türkçe aracılığıyla baĢka dillere geçen
divan, kahve, kervansaray, kubbe, sultan gibi sözcüklerin de eklenmesiyle dünya dillerine verintilerimizin on
binin üzerinde olduğu ortaya konulmuĢtur.
Türkçeden en fazla sözcüğün geçtiği dil Sırpçadır. Bir zamanlar dokuz bine yakın sözcüğün bulunduğu
belirlenmiĢtir. Bugün Sırpçada sayısı yedi bine yaklaĢan Türkçe alıntıdan badžànak „bacanak‟, bàlta „balta‟,
dùšek „döĢek‟, jòrgan „yorgan‟, kàjmak „kaymak‟, òdžak „ocak‟ bunlardan yalnızca birkaçıdır. Sırp Türkolog
Dr. Mirjana Marinkoviç, 2008 yılında Belgrad‟da çıkan bir dergide Türkçe sözlerin Sırpçadaki yoğunluğunu ve
kullanım sıklığını ele almıĢtır.
Bulgarcadan Türkçeye geçen yirmi iki söze karĢılık Bulgarcada ajràn „ayran‟, bej „bey‟, boyadžiya „boyacı‟,
gjuvèč „güveç‟, djuzen „düzen‟, djušeme „döĢeme‟ gibi yaklaĢık altı yüz Türkçe alıntı kullanılmaktadır.
Türkçedeki bir Arnavutça alıntı söze karĢılık Arnavutçada birkaç yüz Türkçe alıntı belirlenmiĢtir: arpaxhik
„arpacık‟, ashik „aĢık kemiği‟, bullgur „bulgur‟, dizgjin „dizgin‟, gjerdek ~ gjurdek „gerdek‟, jufkë yufka‟.
Macarca on beĢ alıntıya karĢın Türkçenin bu dile verdiği sözcük sayısı bine yakındır: àcs „ağaççı, dülger‟,
àrok „ark‟, èrdem „erdem‟, kecske „keçi‟, szakál „sakal‟, teve „deve‟.
Alıntıladığımız herhangi bir sözcük olmamasına karĢın Rumenceye verdiğimiz Türkçe sözlerin sayısı da birkaç
yüzdür: abá „aba‟, bairac „bayrak‟, caic, caica „kayık, sandal‟, caragios, caraghios „kukla oyunu, Karagöz‟,
iavaĢ „yavaĢ‟, odabáĢ „odabaĢı‟.
72
TÜRK DİLİ I
Rusçadan Türkiye Türkçesine geçen otuz dokuz söze karĢılık Rusçanın Türk yazı dillerinden ve lehçelerinden
alıntılarının sayısı bin beĢ yüzün üzerindedir. Bu söz varlığının bir bölümü aynı coğrafyada yaĢayan Türk yazı
dillerinden ve lehçelerinden Rusçaya geçmiĢtir. ajva „ayva‟, burčak „burçak‟, iserga „ısırga, küpe‟, kurdjuk
„kuyruk‟, tamga „damga‟, utjug „ütü‟.
Günümüz Türkçesindeki bin üç yüz yetmiĢ beĢ alıntıya karĢın Farsçada iki bine yakın Türkçe sözün
kullanıldığı belirlenmiĢtir. Bu sözlerin bir bölümü Ġran‟da hüküm süren Türk hanedanları döneminde ve
Ġran‟da yaĢamakta olan Türk soylu topluluklardan alıntılamadır: bayrak „bayrak‟, gelengiden „mekanizma‟,
kaĢuk kaĢık‟, urdek „ördek‟, yagi „yağı, düĢman‟.
Türkiye Türkçesinde bugün alıntı bulunmasa da Hintçe ve Urducadaki birkaç yüz Türkçe sözcük içerisinde
begum „bir unvan‟, bulak „pınar‟, khazanchi „kazancı‟, kiyma „kıyma‟, tamancha „tabanca‟, top „top‟ gibi
örnekler dikkat çeker.
En fazla sözcük aldığımız dil olan Arapçanın çeĢitli ülkelerdeki lehçelerinde kullanıldığı belirlenen binbāĢī
„binbaĢı‟, çālgī „çalgı, müzik aleti‟, doĢag „döĢek‟, sincak çoğulu sanacik „sancak‟, tūmān „tümen, on bin‟, gibi
sözcükler Türkçe alıntılardan yalnızca birkaçıdır.
Türkçe Sözlük‟teki beĢ yüz on üç alıntıya karĢın Ġngilizcedeki Türkçe alıntıların sayısı dört yüzün üzerindedir.
Ancak bu sayının bir bölümünü Türkçe aracılığıyla geçen Arapça, Farsça kökenli sözcükler oluĢturur. Türkçe
kökenli alıntıların sayısı ise yüze yakındır: bosh „saçma; değersiz‟, caique „kayık‟, dolma „dolma‟, döner
„döner kebabı‟, jackal „çakal‟, kilim „kilim‟.
Türkçedeki 5.500 ‟ün üzerindeki Fransızca alıntıya karĢılık bu dile geçen Türkçe kökenli sözcük sayısı yüze
yakındır: agha, aga „ağa‟, doliman „dolama, yenleri düğmeli ve dar manĢetli uzun elbise‟, khan „han‟,
kiosque „köĢk‟, koumys „kımız‟, odalique „odalık‟.
Almancadaki Türkçe kökenli birkaç sözcüğe Dolmetscher „dilmaç, çevirmen‟, Dolmusch „dolmuĢ‟, Joghurt
„yoğurt‟, Kajak „kayak‟ örnekleri verilebilir.
TÜRK DĠLĠNĠN YAYILMA ALANLARI
Türkiye Türkçesinin de içinde yer aldığı Türk yazı dilleri, lehçeleri ve ağızları, bugün Kuzey Buz Denizi kıyılarından
73
baĢlayıp Hindistan‟ın kuzeyine, Kuzey Batı Avrupa‟nın Atlas Okyanusu‟ndaki kıyılarından baĢlayıp
Çin‟in
içlerine kadar olan geniĢ alanda yazı, konuĢma, bilim, sanat ve kültür dili olarak yayılmıĢ bulunmaktadır. Türkçenin
bu coğrafi yaygınlığını dile getiren ilk kiĢilerden biri Macar Türkoloğu Armin Vambery‟dir. Balkanlardan
Mançurya‟ya kadar yolculuk yapacak bir kiĢinin yalnızca Türkçe bilmesi hâlinde
bu yolculuğunu çok kolay bir biçimde gerçekleĢtireceğini söyleyen Vambery, böyle bir yolculuğu kendisi de
gerçekleĢtirmiĢtir.
Türk dilinin yayılma alanlarını belirlerken öncelikle bütün bu yazı dillerini, lehçelerini ve ağızlarını
değerlendirmek gerekir. Türkiye Türkçesiyle birlikte Azerbaycan, Türkmen, Gagavuz, Özbek, Uygur, Kazak,
Tatar, BaĢkurt, Kırgız, Karakalpak, Karaçay, Balkar, Nogay, Kumuk, Tuva, Hakas, Altay Türkçeleri ile çeĢitli
özellikleri bakımından Türk yazı dillerinden farklılaĢarak bağımsız birer dil durumuna gelen ÇuvaĢça ve
Yakutça, yirmi yazı dili hâlinde bu geniĢ coğrafyada devlet dili, resmî dil veya özerk dil olarak
kullanılmaktadır.
Bu yazı dillerinin yanı sıra yazı dili olamamıĢ veya bir dönem yazı dili iken sonradan bu niteliğini yitirmesi
yüzünden yalnızca konuĢma dili olarak kalmıĢ AfĢar, Ahıska, Horasan, KaĢkay, Karayim, Salar, Sarı Uygur,
ġor, Teleüt gibi Türk dilinin çeĢitli kollarıyla en eski Türkçeden izler taĢıyan Halaçça da bu coğrafyada
varlığını sürdürmektedir. Söz konusu konuĢma dillerinden bazılarıyla yayımlanmıĢ eserler de bulunmaktadır.
Bütün bu yazı dilleri ve ağızlarıyla birlikte Türk dili konuĢurlarının iki yüz yirmi milyona ulaĢtığı tahmin
edilmektedir.
Türkçe, Osmanlı Devleti döneminde “imparatorluk dili” niteliğini kazanmıĢtır. Osmanlı Devleti‟nin
dağılmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti sınırları dıĢında Türkçe varlığını azalarak da olsa korumuĢtur.
Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Makedonya, Kosova, Karadağ, Gürcistan, Suriye, Irak vb.
ülkelerde Türkiye Türkçesi konuĢurları bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‟nin de resmî dili
Türkçedir.
Uydudan yapılan radyo ve televizyon yayınları, ağ ortamındaki yayımcılık, yurt dıĢında da yayımlanan
gazeteler ve dergiler, yabancı ülkelerde açılan öğretim kurumları ve kurslar aracılığıyla bugün Türk dili geniĢ
bir coğrafyada, etkin bir biçimde varlığını sürdürmektedir.
Pek çok ülkede yabancı dil olarak öğretilmesi Türkçeye yeni bir boyut kazandırmıĢtır. Türkçe, seksen yedi
ülkede en az bir ortaöğretim kurumunda yabancı dil olarak okutulmaktadır. Kırk altı ülkede ise özel
kurslarda Türkçe yabancı dil olarak öğretilmektedir. Dokuz ülkede Türkçe öğretim yapan üniversite; yirmi
sekiz ülkede de Türkçenin öğretildiği, dil bilgisi ve dil bilimi çalıĢmalarının yürütüldüğü enstitü, bölüm veya
merkez bulunmaktadır.
TÜRK DİLİ I
Bu bilgiler doğrultusunda ana dili, ikinci dil veya yabancı dil bakımından herhangi bir ayrıma gidilmeden ve
konuĢur sayıları verilmeden Türk yazı dillerinin, lehçelerinin ve ağızlarının kullanıldığı ülkelere göre alfabetik
olarak sıralaması aĢağıda verilmektedir. Ülkelerin sıralamasında yazı dilinin veya lehçenin resmî dil olduğu
ülkeler ile özerk cumhuriyetler ilk sırada gösterilmiĢ, sonra da en çok konuĢulduğu yerler sıralanmıĢtır.
VIII. ÜNĠTE
TÜRK DĠLĠNĠN KARġI KARġIYA BULUNDUĞU SORUNLAR
DĠLĠN SORUNU MU KONUġURLARIN SORUNU MU?
Dilin söz varlığındaki sözcüklerin yanlıĢ söylenmesi ve yazılması, yanlıĢ anlamda kullanılması; olur olmaz her
yerde yabancı kökenli sözcüklere, terimlere yer verilmesi; cümlede ögeler arasında uyumsuzluklar ve
benzeri olumsuzluklar genellikle dilin sorunu olarak görülür.
Bugün Türkçe için de benzer düĢünceler dile getirilmektedir. Kimi sözcüklerin yanlıĢ söylenmesi ve
yazılması, kimi sözcüklere yanlıĢ anlamlar yüklenmesi; konuĢma dilinde ve yazı dilinde cümledeki ögeler
arasındaki uyumsuzlukların yol açtığı anlatım bozuklukları; her cümlede birkaç yabancı kökenli sözcüğe yer
verilmesi, iĢ yerlerinde, ürünlerde yabancı adlar kullanılması Türkçenin bir sorunu olarak algılanır. KiĢilerin
söz varlığının sınırlı hatta kısır olması da Türkçenin bir eksikliği gibi görülür. Türkçede karĢılığı bulunduğunu
bilmediği yabancı kökenli sözleri kullanan kiĢiler bu olumsuzluklara bakıp Türkçenin yok olma tehlikesiyle
karĢı karĢıya bulunduğunu söyleyerek karamsar bir tablo da çizerler.
Oysa bunlar Türkçeden kaynaklanan sorunlar değildir. Türkçe gerek ses yapısı ve ses uyumları gerek biçim
özellikleri ve sözcük türetme yeteneği gerek söz varlığı ve anlatım gücü ile yeryüzündeki her dil gibi kendi
kendisine yeten özelliklere ve iç zenginliğe sahiptir.
Türkçenin karĢı karĢıya bulunduğu sorunların bir bölümü aslında konuĢurlarının yaĢadığı sorunlardır.
Türkçenin özelliklerini yeterince kavrayamamıĢ, söz varlığının anlatım gücü ile donanamamıĢ, kendi
yetersizliklerinin nedenini Türkçeye bağlayan, bu yüzden de yabancı sözcüklerin cazibesine kapılmıĢ
kullanıcıların sorunları bulunmaktadır.
Bilimde yaĢanan geliĢmelerle ortaya çıkan kavramları Türkçenin söz varlığıyla karĢılamak yerine yabancı
olduğu gibi kullanmak son yıllarda dilimizin karĢı karĢıya bulunduğu sorunlardan
74 kökenli sözcük ve terimleri
biri olarak görülmektedir. Amaç yabancı sözcüklere, terimlere kapıyı tamamen kapatmak değildir. Elbette
her dilin söz varlığında yabancı kökenli sözcükler bulunur. Hiçbir dil saf değildir. Ancak Türkçenin eklemeli
bir dil olması dolayısıyla sözcüklerin çekim ekleri aracılığıyla cümlede iĢlerlik kazanması, bu eklerin de
sözcüklere bitiĢtirilmesi sonucu ortaya çıkan yazım biçimleri, yabancı sözcükler sorununda karĢımıza
çıkmaktadır. Son yıllarda Ġngilizce alıntı sözcüklerde özgün yazılıĢ ve söyleniĢe getirilen Türkçe eklere iliĢkin
sorun dikkat çekici boyutlara ulaĢmıĢtır.
SÖZCÜK VE TERĠM TÜRETME
Eklemeli bir dil olan Türkçede yeni sözcükler ve terimler sözcük köküne veya gövdesine getirilen ekler
aracılığıyla türetilir. Türkçenin söz varlığının büyük bir bölümü bu yolla türetilmiĢ sözcüklerden oluĢur:
TüremiĢ adlardan baĢkan, gözlük, konuk, sevgi, tuzlu, tütün, yolcu; türemiĢ fiillerden adamak, ağarmak,
gezdirmek, iyileĢmek, yürütmek gibi sözcükler Türkçenin derin tarihi içerisinde oluĢmuĢ, çeĢitli
değiĢimlerden sonra günümüze ulaĢmıĢ binlerce sözcükten yalnızca birkaçıdır.
Toplumla birlikte geliĢen, değiĢen dil zamanla ortaya çıkan yeni kavramlar için de yeni türetilen sözcüklerle
geliĢir, zenginleĢir. Türkçenin söz varlığında yeni kavramlar, aygıtlar, araçlar için türetme yoluyla yakın
zamanda önerilmiĢ sözcükler de vardır: bağlam, çalıĢtay, ikilem, iletiĢim, gezegen, sanal, sayaç, uydu,
yalıtım, yansı, yerleĢke, yüzey vb.
Ġki veya daha fazla sözcüğü Türkçenin söz dizimine uygun bir biçimde belirli yollarla bir araya getirip yeni
yapılar oluĢturmak da mümkündür. BirleĢik sözcük olarak adlandırdığımız bu tür de sözcük ve terim
üretmenin bir baĢka yoludur. Türkçenin tarihsel geliĢimi içerisinde ayakkabı, kahvaltı, kaynana, pazartesi,
sütlaç gibi bitiĢik yazılan birleĢik sözcükler türetildiği gibi ateĢ böceği, baĢ ağrısı, çakmak taĢı, kuyruk yağı,
toplu iğne, yüzük parmağı gibi ayrı yazılan çok sayıda birleĢik sözcük de bulunmaktadır. Yakın dönemde söz
varlığımıza katılmıĢ birleĢik sözcüklerden ana kent, bilim kurgu, bilgi iĢlem, derin dondurucu, gök taĢı, taĢınır
bellek, uzay gemisi gibi ayrı yazılanlar bulunduğu gibi akaryakıt, akyuvar, bilinçaltı, dizüstü, çekyat, içbükey,
içgüdü, tekel gibi bitiĢik yazılanlar da vardır.
BirleĢik yapıyı kuran sözcüklerin ilk hecelerini birleĢtirip sözcük türetme az da olsa baĢvurulan yollardan bir
diğeridir. Bunlardan en yaygın bilineni araĢtırma geliĢtirme kurumlarını ifade etmek için oluĢturulan ve
bugün artık bir sözcük olarak kullanılan argedir. Bu yolla yakın zamanda mortgage sözüne karĢılık olmak
üzere tutulu satıĢ birleĢiğinden tutsat sözü de türetilmiĢtir.
TÜRK DİLİ I
Terimler
Türk dilinin ilk sözlüğü Divanü Lugati‟t-Türk‟te iktisat terimi olarak „rehin‟ için tutug, „alacak, borç‟
karĢılığında alım, „borçluyu borcundan dolayı sorgulama‟ karĢılığında alıĢ; tıp terimi olarak „neĢter‟
karĢılığında kanagu, belin iç yanındaki damar için özek sözlerinin kullanıldığı görülmektedir.
Türk dilinin kaynaklarıyla bilinçli bir biçimde terim türetme yoluna giden ilk Türk toplumu ise Uygurlar
olmuĢtur. ÇeĢitli bilim dallarında eserler ortaya koyan, baĢka dillerden çeviriler yapan Uygurlar,
karĢılaĢtıkları yabancı kökenli terimleri de ana dillerinden yararlanarak türettikleri terimlerle karĢılamıĢlardır:
yer tebremeki „deprem‟, körüm „bakıĢ açısı‟, tütü „güzel koku‟. Türkiye Türkçesinin kuruluĢ döneminde
Türkçe kökenli pek çok terim kullanılmıĢtır: sıkındı „öz su, usare‟, kavuk „mesane‟, kayıntı „temayül‟. Vergi
terimlerinin de dikkat çektiği Uygur Türkçesinde alım „vergi‟, basıg „taĢınmazlardan alınan vergi‟, berimçi
„yükümlü, mükellef‟, borla tamgası „bağ vergisi‟, çıkıĢ „masraf, gider‟ gibi kavramların bulunması, yerleĢik bir
iktisadi hayatın yanı sıra iktisat terimlerinin de türetildiğini ve kullanıldığını göstermektedir.
Zamanla Arapça ve Farsçanın etkisinin artmasıyla Türkçe terimlerin kullanım sıklığı azalırken Arapça, Farsça
terimler kullanılır olmuĢtur. Daha önce Türkçe tıp yazmalarında da geçen kuyruksokumu, bıngıldak, alın gibi
Türkçe terimler yerine zamanla Arapça sözcüklerle türetilen ve Farsça tamlamalarla ifade edilen azm-i us‟us,
yafuh, azm-i cebhi sözleri kullanılır olmuĢtur. Yeni bir terim türetmek gerektiğinde ise bu dillerde bile
bulunmayan terimlerin Arapçanın, Farsçanın kuralına göre türetildiği görülmüĢtür. Örneğin yabancı görülen
azot ve oksijen terimleri için karĢılık türetilmek istenildiğinde Türkçe sözlere ve kurallara göre değil de
Arapça sözlere ve kurallara dayalı olarak müvellidü‟l-ma ve müvellidü‟l-humuza türetilmiĢtir.
Türk Dil Kurumunun kurulmasıyla birlikte terimler sorunu da ele alınmıĢtır. Açık ve anlaĢılır terimlerle öğretim
yapmanın, bilgiye doğrudan ulaĢmayı ve bilgiyi edinmeyi kolaylaĢtıracağı düĢünülmüĢtür. Bu amaçla ilk uygulama
Atatürk‟ün geometri terimleri üzerine yaptığı çalıĢma oldu. Atatürk, yazdığı Geometri kitabında yeni türettiği ve
tanımını verdiği açı, açıortay, altıgen, beĢgen, çap, dar açı, dıĢ tersaçı, dikey, düĢey çizgi, eĢkenar dörtgen,
ikizkenar üçgen, teğet, yamuk, yüzey gibi yüz yirmi dokuz geometri terimini kullanarak Türkçe terimlerle öğretim
ve bilim yapmanın örneğini de gözler önüne sermiĢti. Atatürk‟ün müselles yerine üçgen, zeviyetan-ı
75
mütekabiletan-ı dahiletan karĢılığında iç ters açılar, müselles-i
mütesaviyü‟l-adla için eĢkenar üçgen vb.
terimleri türetmesiyle geometri dili açık ve anlaĢılır bir nitelik kazanmıĢtı. Böylece “Bir müsellesin mesaha-i
sathiyyesi, kaidesiyle irtifaının hâsıl-ı darbının nısfına müsavidir” biçiminde yapılan ve anlaĢılması için birkaç kez
sözlüğe bakılması gereken tanım “Bir üçgenin
alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eĢittir” biçimine dönüĢtü.
Bu ilk örnekten sonra Türk Dil Kurumunda yürütülen terim çalıĢmaları sonucunda bilim, sanat, spor
dallarında sekseni aĢkın terim sözlüğü yayımlandı.
Günümüzdeki terim çalıĢmalarıyla da yeni önerilen karĢılıkların bulunduğunu, terim türetiminin sürdüğünü
de belirtmek gerekir. Örneğin iktisat, bankacılık, borsa alanında tekel sözü örnek alınarak oligopol
karĢılığında azel, polyopoly karĢılığında ise çokel; parity için değerdeĢlik; convertibile yerine çevrilgen, dead
cat bounce için ise son çırpınıĢ gibi terimler türetilmiĢtir.
BĠLĠM DĠLĠ TÜRKÇE
Bilimi oluĢturan verilerin ve bilgilerin sözlü, yazılı, görsel, iĢitsel ve deneysel olarak iĢlenmesini, üretilmesini,
geliĢtirilmesini, aktarılmasını sürekli bir biçimde sağlayan diller bilim dili olarak adlandırılır.
Bir ülkede düĢünürler, bilim adamları, sanatçılar, hukukçular ana diliyle yetiĢmiĢse ve yine ana diliyle ürünler
vermiĢse, ülkede bir eğitim, öğretim dili oluĢmuĢsa bu dilin söz varlığı çok çeĢitli konularla, alanlarla ilgili
yeni yeni kavramlar kazanır. Özellikle soyut kavramlar bakımından zenginleĢen dil, türetmelerle, baĢka
dillerden çevrilen kavramlarla bilim ve kültür diline dönüĢür.
Türkçenin bilim dili olup olmadığı kimi zaman tartıĢma konusu bile olmuĢtur. Asıl ilgi çekici olanı, bu
tartıĢmanın ülkemiz aydınları arasında yapılmasıdır. Oysa Türkçe daha 10. yüzyılda bilim dili olarak
kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Uygurların çeĢitli bilim dallarında yazdıkları eserlerde türettikleri bilim terimlerini
kullandıkları gibi baĢka dillerden yaptıkları çevirilerde de yabancı kökenli terimleri, kavramları kendi
dillerinden türettikleri terimlerle karĢılamaları, Türk dilinin bin yıl öncesinden bilim dili niteliğini kazandığını
ortaya koymaktadır.
Türkçenin bir dönem mekteplerde ve medreselerde, öğretim dili olarak kullanılmaması gibi bir olumsuzluk
yaĢanmıĢtır. Dil öğretimi denilince Arapçanın, Farsçanın öğretiminin anlaĢıldığı, öğretimin ise Arapça
yapıldığı dönemler olmuĢtur. Modern anlamda tıp öğretiminin baĢlangıcında ise bu kez de bir Batı diliyle,
Fransızca ile öğretim yapılacaktır. II. Mahmut, 1827‟de Mekteb -i Tıbbiye- i ġahaneyi kurduğunda, tıp
alanında Türkçe kaynak bulunmaması yüzünden Fransızca öğretim dili olarak kabul edilmiĢ ve Avrupa‟dan
Fransızca bilen doktorlar öğretim üyesi olarak getirilmiĢti. Ancak II. Mahmut, öğrencilere yaptığı
TÜRK DİLİ I
konuĢmada, bu durumun geçici olduğunu, tıp bilimini öğrenip yavaĢ yavaĢ kendi dilimize almak ve sonra da
memleketin her yanına Türkçe olarak yaymak düĢüncesinde olduğunu belirtmiĢti.
Abdülmecit döneminde kurulan devlet okullarında Arapça, Farsça ve Fransızcadan sonra Türkçeye de yer
verilmeye baĢlandı. Abdülaziz döneminde ise bilim dili olarak Türkçenin de kullanılması istekleri gelmeye
baĢlayınca ortaöğretimde ve meslek okullarında Türkçe de öğretim dili hâline geldi. Ancak Türkçenin
okullarda zorunlu ders hâline getirilmesi II. MeĢrutiyet (1908) ile birlikte gerçekleĢecektir. Bu dönemde
Türkçenin öğretimi için çeĢitli düzeylerde pek çok dil bilgisi kitabı yazılmaya baĢlanır. Diğer ders kitaplarının
Türkçe olarak yazılmaları da artmaya baĢlayınca Türkçenin bilim dili olmasının önündeki en önemli sorun
ortaya çıkar: Pek çok bilim dalında Arapça sözlerden türetilmiĢ terimler kullanılıyordu.
Cumhuriyet döneminde yapılan üniversite reformu (1933) ile Türkçenin bilim dili olarak geliĢmesi uğrunda
önemli kararlar uygulama alanına sokulmuĢtur. Üniversite reformu içerisinde doğrudan doğruya öğretim ve
bilim dilini konu alan hükümler dikkati çeker. Öğretim üyelerinin öğrencilere Türkçe ders malzemesi
sağlama zorunluluğu getirilmiĢtir. Bir baĢka hüküm ise öğretim üyelerinin Türkçe kitaplar, makaleler
yazmasıdır. Bu hüküm, bilimin Türkçe yapılması anlamına gelmektedir. AraĢtırmaların sonucunda bilim
adamları elde ettikleri sonuçları yazacakları Türkçe kitaplar ve makalelerle bilim dünyasının yararlanmasına
sunacaklardır. En ilgi çekici hüküm ise Türkiye‟ye davet edilen yabancı uyruklu öğretim üyeleri ile ilgilidir.
Yabancı uyruklu öğretim üyeleri Türkiye‟de çalıĢmaya devam edeceklerse üç yıl içerisinde Türkçeyi
öğrenmek zorundadırlar.
KÜRESEL ETKĠLEġĠM
Sınırların ortadan kalkması, kitle iletiĢim araçlarının uydular aracılığıyla dünyanın her yerini kapsama
alanlarına alması, sanal ortamda sınırsız eriĢim dünyadaki pek çok ülkeyi, kurumu, düĢünceyi etkilediği gibi
dilleri de etkilemiĢtir. Bir ülkede gösterime giren bir film, bir dizi kısa sürede baĢka ülkelerde de seyirciye
ulaĢmakta, bir ülkede yayımlanan bir kitap piyasaya çıktığı günlerde diğer ülkelerde de satıĢa
sunulabilmekte, sanal ortamdaki gazetelere ve dergilere dünyanın her yerinden eriĢilebilmekte, herhangi bir
ülkede yaĢanan olaylar televizyon yayınları aracılığıyla baĢka ülkeleri de etkileyebilmektedir. Son yıllarda ise
“sosyal medya” diye de adlandırılan toplumsal iletiĢim ortamı kullanılarak kitleler harekete geçirilebilmekte,
verilebilmektedir.
76 dünya siyasetine yön
Günümüzde en geçerli ve yaygın yabancı dil niteliğini kazanmıĢ olan Ġngilizce, pek çok dili etkilemektedir.
Ġngilizce sözcükler dillere geçmekte, onların söz varlığına yerleĢmektedir.
Küresel etkilenmenin yalnızca Ġngilizcenin diğer dilleri etkilemesiyle kalmadığını da belirtmek gerekir. Dünya
dillerini etkileyen Ġngilizce, özellikle Amerikan Ġngilizcesi, Ġspanyolcadan etkilenmektedir. Amerika BirleĢik
Devletlerinin daha çok güney bölgelerinde görülen ve Spanglish olarak adlandırılan dil, Ġngilizce ve
Ġspanyolca sözcüklerden oluĢmaktadır.
Türkiye‟de dil etkileĢimi yalnızca sözcük alımıyla sınırlı kalmamaktadır. Dil ile birlikte yaĢam tarzları, ticari
hayat, beslenme alıĢkanlıkları da etkilenmektedir. Yeni inĢa edilen ve her birine tuhaf yabancı adlar verilen
yerleĢim birimleri résidence olarak nitelenmekte, sunulan “yüksek güvenlik” ile toplumdan kopuk, komĢuluk
iliĢkilerinden uzak yeni bir yaĢam tarzı oluĢturulmaktadır. Türk mutfağının besleyici, sağlıklı yemekleri
dururken bütün dünyada aĢırı ĢiĢmanlığa yol açtığı bilinen ve kimi ülkelerde yasaklanan ayaküstü (fastfood)
yiyecekler, yabancı adlı menülerle sunulmakta, beslenme alıĢkanlıklarımız değiĢmektedir.
Dildeki etkilenmenin bir baĢka boyutu da eğitim ve öğretim dilinin yabancılaĢtırılmasıdır. Türkçenin bilim dili
olarak macerasında geçen yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte yabancı dille öğretimin yaygınlaĢması önemli bir
sorun olarak ortaya çıkmıĢtır. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın ardından Ġngilizcenin yaygınlık alanını gittikçe
geniĢletmesi, uluslararası bir iletiĢim diline olan gereksinim, Türkiye‟de Ġngilizce öğrenmenin yanı sıra
Ġngilizce ile öğretim yapılması yolunu açmıĢtır.
SÖZLÜ VE YAZILI ANLATIM BOZUKLUKLARI
Her dilin yazılı ve sözlü olarak kullanımında genel söyleyiĢ ve yazılıĢına aykırı biçimler görülebilir. Bunlar iyi
bir dil öğrenimi görülmemesinden, yöresel kullanıĢlardan etkilenmekten, özensizlik ve dikkatsizlikten
kaynaklanabilir. Sözcüklerin yanlıĢ anlamda kullanılması, genel söyleyiĢ ve yazım biçimleri dıĢında yazılıp
söylenmesi; cümlede ögeler arasındaki uyumsuzluk gibi olumsuzluklar anlatım bozukluğu olarak adlandırılır.
Dili genel kullanım biçimlerine uygun bir biçimde konuĢan, yazan kiĢiler; duygularını, düĢüncelerini,
görüĢlerini etkili bir biçimde ifade edebilirler. Dili etkili bir biçimde kullananlar, öğrenimlerinde, iĢ hayatında
baĢarılı oldukları gibi aile içinde, toplumsal yaĢamda da baĢarılı bir iletiĢim sağlarlar.
TÜRK DİLİ I
Kitle ĠletiĢim Araçlarında Türkçenin Kullanımı
Radyo ve televizyon yayınlarının yaygınlaĢması, dinleme ve izleme oranlarının yükselmesi Türkçe açısından
olumlu ve yararlı bir geliĢme olması gerekirken yeni sorunlar ortaya çıkarmıĢtır. SöyleyiĢ bozuklukları, cümle
düĢüklükleri, yanlıĢ sözcük kullanma, Türkçenin söz varlığında bulunmayan yabancı sözcüklere yer verme
gibi olumsuzluklar radyo ve televizyon yayınlarında sınırsızca yapılınca bu yanlıĢlar toplumun, özellikle de
genç kuĢakların diline yerleĢmiĢtir. Yayımcılığın kısır bir söz varlığıyla yapılması ise bir baĢka sorundur.
Türkiye‟de kitle iletiĢiminin kamu yayımcılığı tekelinde olduğu dönemlerde sunucuların ve yapımcıların
seçiminde Türkçeyi doğru ve güzel konuĢma, yazma niteliği aranırken 1990 yılında baĢlayan özel
yayımcılıkta bu nitelik göz ardı edilmeye baĢlanmıĢtır. Bunun sonucunda da özel radyo ve televizyonlarda
Türkçenin bozuk bir biçimde kullanıldığına, yabancı kökenli sözcüklere ve kaba sözlere yer verildiğine tanık
olunmuĢtur. Yayımcı kuruluĢların Türkçe konusunda duyarlı davranması, sunucu ve muhabir seçiminde
Türkçeyi kurallı ve etkili bir biçimde kullanma ölçütünün gözetilmesi, zaman zaman yayımcılara yönelik
olarak hizmet içi eğitim kursları düzenlenmesi, her yayımcı kuruluĢun öz denetimini sağlaması, sorunun
çözümüne yönelik önlemlerdir.
Sosyal Medyada Türkçenin Kullanımı
Haberlerin, görüĢlerin, düĢüncelerin yayıldığı; ses ve görüntü dosyalarının paylaĢıldığı bu yeni ortam sosyal
medya olarak adlandırılmaktadır. Kurumsal veya kiĢisel ağ sayfalarıyla baĢlayan, sayfalarca bilginin
paylaĢıma sunulduğu uygulamalar yerini giderek sınırlı sayıda karakterle ifade edilen düĢüncelerin,
görüĢlerin ortaya atıldığı anlık iletilere bırakmaktadır. Gazetelerin ancak bir gün sonra yazabileceği bu
olaylar sosyal medyada bir anda yayıldığı gibi farklı yönleriyle değerlendirilmekte, yeni görüĢlerin ortaya
atılmasını sağlamaktadır.
Türkiye‟deki kullanıcılarının dünya ortalamasına göre üst sıralarda bulunduğu göz önüne alındığında sosyal
medya, Türkçenin kullanım açısından yeni ve yaygın bir ortamı olarak öne çıkmaktadır. Sınırlı sayıda harfin
kullanılabildiği ortamlarda sözcüklerde ünlü harfleri yazmadan yalnızca ünsüzlerle yazıĢma, büyük harf ile
ilgili kurallara aykırılık, sözcüklerin yazımında özensizlik gibi olumsuzluklar dikkat çekmektedir.
77
Gündelik hayatta sıkça kullandığımız sanal ortamdaki ve sosyal medyadaki yazılıĢ biçimleri zamanla
alıĢkanlığa
dönüĢebilir ve okul, iĢ, kamu yazıĢmalarına da yansıyabilir. Bu bakımdan her ortamda Türkçeyi kurallarına uygun bir biçimde
kullanmaya özen göstermeliyiz.
Sözlü Anlatım Bozuklukları
Türkçenin “yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi de yazılan bir dil” olduğu söylenir sıkça. Oysa bu, yanlıĢ bir
bilgidir. Her dilde olduğu gibi Türkçede de yazılıĢla söyleyiĢ arasında ayrılıklar, değiĢiklikler bulunabilir. Bu
durum yazı dilinin daha durağan, konuĢma dilinin ise geliĢmeye ve değiĢmeye açık olması sonucundadır.
Kimi dillerde yazı ile söyleyiĢ arasında ayrılıklar dikkat çekici boyuttadır ve bir kurala bağlanamaz. Türkçede
ise kimi seslerin bulunduğu sözcüklerde görülen ses olayları sonucunda yazı dili ile konuĢma dili arasında
ayrılıklar görülür: ağabey biçiminde yazılan sözcük a:bi olarak söylenir. Zonguldak‟ı yazımının söyleniĢi
Zonguldaı biçimindedir. Değil sözcüğü ise deil biçiminde söylenir. Söyleyeyim olarak yazarız ancak
ağzımızdan söyli:m biçimi çıkar.
Dikkat edilirse /ğ/ ve /y/ ünsüzlerinin bulunduğu sözcüklerde birtakım ses olayları sonucunda söyleyiĢte
görülen bu ayrılıklar Türkçenin her zaman yazıldığı gibi okunan bir dil olmadığı gerçeğini ortaya koyar. Ses
olayları sonucunda yaĢanan bu değiĢikliklerin seslendirilmesinde de farklı tutumlar bulunmaktadır. Tiyatro
kökenli kimi diksiyon uzmanları değil sözünün di:l, ağır sözünün a:r biçimlerinde söylenmesi gerektiği
görüĢündedir. Oysa /ğ/ sesinin erimesiyle ortaya ikiz ünlü çıkar. /ğ/‟nin erimesi sonucunda /e/ ve /i/ sesleri
birleĢir ancak ses yolunda /e/ olarak baĢlayan sesin oluĢumu /i/ olarak sonlanır. Bu nedenle deil, aır
biçimlerindeki söyleyiĢler esastır. Aksi takdirde
“Paket çok ağırdı.”
“Saçlarım erken ağardı.”
cümlelerindeki ağırdı ve ağardı sözcükleri aynı biçimde söylenmiĢ olur ve anlam ayrılığı kaybolur. Bu
nedenle ağırdı sözü aırdı, ağardı sözü ise a:rdı biçimlerinde seslendirilmelidir.
Kısa Ünlülerin Uzun Söylenmesi
Ünlülerin kısa veya uzun olarak söyleniĢ süreleri, sözcüklerde farklılık gösterir. Sözlü anlatımda ünlülerin
söyleniĢ sürelerine dikkat etmek gerekir. Kimi sözcüklerde ünlülerden biri veya hepsi yanlıĢlıkla uzun
söylenmektedir. Örneğin bile anlamındaki dahi bağlacının ilk hecesi kısa, ikinci hecesi hafifçe uzundur.
Ancak ilk hece yanlıĢlıkla uzun söylenirse “olağanüstü yeteneği olan kimse” anlamındaki bir baĢka sözcük
ortaya çıkar:
TÜRK DİLİ I
“...bunu yapan kardeĢim dahi olsa bağıĢlamam.”
“...konuĢmasından dahi bir Ģey anlaĢılmıyor...” “Bunu
sokaktaki çocuklar dahi biliyor.”
YanlıĢlıkla uzun söylenen hecelerin ünlüleri üzerine konulan çizgi ile iĢaretlenmiĢ, sözcüğün kurallı biçimi ise
yanında gösterilmiĢtir:
“...bize nāsip olacak...” kurallı biçimi nasip
“konukları mākam odasında kabul etti” kurallı biçimi
makam “...vāhim bir durum...” kurallı biçimi vahim
“...Türkçenin alfābesini öğrenmeye baĢladı.” kurallı biçimi
alfabesini “Yasanın ivedîlikle çıkarılması gerekiyor.” kurallı biçimi
ivedilikle “...Ankara‟da yapılacak mîtingde...” kurallı biçimi mitingde
“Lîsansları iptal edilmiĢ.” kurallı biçimi lisansları
“GörüĢme takvîmini açıkladı.” kurallı biçimi takvimini
“...savaĢ uçakları resmî geçit töreni yaparak...” kurallı biçimi resmigeçittir.
Uzun Ünlülerin Kısa Söylenmesi
Günümüz Türkçesinde birincil (asli) ünlü uzunluğuna sahip Türkçe sözcük bulunmamaktadır. Eski Türkçedeki
birincil ünlü uzunlukları bugün kısalmıĢ, birkaç sözcükte ise bu ses olayının izi kalmıĢtır. Uzun ünlülü örnekler
Türkçedeki alıntı sözcüklerdir. Alıntı sözcüklerde bulunan uzunluklar da Türkçede kimi zaman kısaltılmıĢ, kimi
zaman da korunmuĢtur. Bu türden sözcüklerin ölçünlü Türkçedeki kullanımları esastır. Alındığı dilde uzun diye
Türkçenin kısalttığı ünlüler uzun söylenemeyeceği gibi, “Türkçede uzun ünlü yoktur.” gerekçesiyle de uzunluklar
kısaltılamaz. Örneğin vakıf ile vâkıf, varis ile vâris konuĢmada ünlü uzunluklarıyla anlam ayrılıkları ortaya
konulabilen birbirinden farklı sözcüklerdir. Son hecelerindeki uzunlukları kısalan kimi alıntı sözcükler tek baĢlarına
78
kısa ünlülü olarak kullanılırken ek almaları durumunda
açık hece uzunlukları ortaya çıkar: iptal ama
iptaline... Bu türden sözcüklerde de ünlü uzunluğuna dikkat etmek gerekir. Ölçünlü dilde uzun olduğu hâlde
bilgisizlikten, dikkatsizlikten veya ağız özelliklerinden kaynaklanan yanlıĢ kısaltmalar aĢağıda doğruları ile birlikte
gösterilmiĢtir:
“...yüksek rakımlı tepelerde...” kurallı biçimi rākımlı
“...kararın iptal edilmesi gerekecek.” kurallı biçimi iptāl edilmesi
“...edebiyatımıza kazandırdığı eserlerle...” kurallı biçimi edebiyātımıza
Ġnce Söylenmesi Gereken Seslerin Kalın Söylenmesi
Yeni Türk yazısında yalnızca bir k harfi vardır. Ancak söyleyiĢte birbirinden farklı iki /k/ bulunmaktadır. Biri
ince, diğeri ise kalındır. Türkçe kökenli sözcüklerde ince /k/ ile kalın ünlüler aynı hecede bulunamaz. Kalın
/k/ ise ince ünlülerle aynı hecede olamaz. Ancak alıntı sözcüklerde bu kurala uymayanlar söz konusudur.
Örneğin hikâye sözünde /a/ kalın olduğu hâlde /k/ ince söylenir. AĢağıdaki örneklerde ince okunması
gereken /k/‟ler kalın okunmuĢtur. “istihkam” kurallı biçimi istihkâm, “Hakkari” kurallı biçimi Hakkâri,
“vekalet” kurallı biçimi vekâlet, “malikane” kurallı biçimi malikâne, “katip” kurallı biçimi kâtip
Alfabemizde bir l harfine karĢılık söyleyiĢte ince ve kalın olmak üzere iki /l/ vardır. Yayla, Ayla, boylamak,
soylu, taylı gibi Türkçe kökenli sözlerde, /y/ ünsüzü yanında ince /l/ kalın ünlülerle aynı hecede bulunabilir.
Bu durum dıĢında Türkçe kökenli sözcüklerde kalın ünlülerle ince /l/ aynı hecede bulunmaz. Alıntılarda ise
durum farklıdır. Örneğin alkol sözünde /a/ ve /o/ kalın ünlü olduğu hâlde /l/ incedir. ġu örneklerde /l/ ince
söylenmelidir: “laiklik” kurallı biçimi lâiklik, “kontrolu” kurallı biçimi kontrolü, “enerji santrallarıyla” kurallı
biçimi santralleriyle, “halbuki” kurallı biçimi hâlbuki.
Kalın Söylenmesi Gereken Seslerin Ġnce Söylenmesi
Yeni Türk yazısındaki /k/, /g/, /l/ ünsüzlerinin söyleyiĢte kalın ve ince olmak üzere ikiĢer karĢılıkları vardır.
figan, ikamet, rekabet, ıslah gibi sözcüklerde bulunan /g/, /k/ ve /l/ ünsüzleri kalın söylenmelidir:
“...figânlar baĢlıyor.” kurallı biçimi figanlar
“...birinci kat ikâmetgâh müze olarak kullanılıyor.” kurallı biçimi
ikametgâh (ka- kalın, -gâh ince)
“ikâmet izni” kurallı biçimi ikamet
TÜRK DİLİ I
“rekâbet” kurallı biçimi rekabet
“Ekônomiden sorumlu Devlet Bakanı” kurallı biçimi ekonomiden (ko- kalın)
Ses DüĢmeleri
En çok rastlanan ses düĢmesi olayı, Ģimdiki zaman ekindeki r sesinin düĢürülmesidir. Birinci ve ikinci
kiĢilerde /r/‟nin düĢmesi daha fazla kulak tırmalamaktadır. Ancak üçüncü kiĢilerde de /r/‟yi düĢürmemek
gerekir: “seviyom, geliyom, biliyosun, gülüyosun” kurallı biçimleri seviyorum, geliyorum, biliyorsun,
gülüyorsun.
“Beni duyabiliyo musun?” kurallı biçimi duyabiliyor musun “...kaçınılmaz
olduğunu düĢünüyoz.” kurallı biçimi düĢünüyoruz “Biz o Ģarkıları zaten
biliyomuĢuz.” kurallı biçimi biliyormuĢuz
Bunun dıĢında ses düĢmesi sonucu ortaya çıkan söyleyiĢ bozuklukları ile ilgili örnekler Ģunlardır:
“Daha ne kadar surat yapacan?” kurallı biçimi yapacaksın “Yakında
baĢlıcak olan festivalde...” kurallı söyleyiĢ biçimi baĢlıycak
“Çilek tutkunlarına sorun, size söylicekler.” kurallı söyleyiĢ biçimi
söylmcekler “Bu geceden görüntüler izlicez.” kurallı söyleyiĢ biçimi izliycdz
“Harika yazmıĢın!” kurallı biçimi yazmıĢsın
“Bugün erken kapanmıĢınız.” kurallı biçimi kapanmıĢsınız
Ses Fazlalığı
Ses düĢmesinin yanı sıra kimi zaman gereksiz ses fazlalıklarına rastlanır. Bunun baĢlıca nedeni yerel
söyleyiĢlerin etkisidir. Batı kökenli sözcüklerde görülen fazlalıklar ise daha çok eğitimsizliğin sonucudur.
“Galatasaray bu hafta Ankaragücüylen oynuyor” kurallı biçimi Ankaragücü‟yle
“DıĢarıda aktif biriykene...” kurallı biçimi biriyken
79 “Konuyu iyicene ele alalım.” kurallı biçimi iyice
“kompile” kurallı biçimi komple, “teksitil” kurallı biçimi tekstil, “enfilasyon” kurallı biçimi enflasyon, “poroce”
kurallı biçimi proje, “iddiya” kurallı biçimi iddia, “teammül” kurallı biçimi teamül, “parlatıcıynan” kurallı biçimi
parlatıcıyla, “rakkamlar” kurallı biçimi rakamlar
Ulama Eksikliği
Sonunda ünsüz bulunan sözcüklerle, baĢında ünlü bulunan sözcükler bir söz öbeği içinde arka arkaya
geldiği zaman ulama yapılır. Ulama, konuĢmada akıcılığı sağlayan bir unsurdur. AĢağıda “kurallı biçimi”
olarak gösterilen örnekler, yazımı değil okunuĢu yansıtmaktadır:
“...felç etti” kurallı biçimi felcetti
“...kat etmeye” kurallı söyleyiĢ ve yazılıĢ biçimi katetmeye
“Doksan sekiz yıldır insanlığa hizmet eden kiĢileri ödüllendiren Alfred Nobel icat ettiği dinamitin savaĢlarda
insanları katlettiğini düĢünmüĢ müdür?” kurallı biçimi icadettiği
/e/ Ünlüsünün Açık Söylenmesi
Kimi sözcüklerin ilk hecelerindeki /e/ sesinin zaman zaman gereğinden fazla açık söylendiği iĢitilir. Bu
sözcüklerin kimilerinde /e/ normaldir kimilerinde ise kapalı /e/ olarak kullanılmaktadır. AĢağıdaki örneklerde
koyu ve eğik yazılarak gösterilen seslerin açık /e/ biçiminde söyleniĢi yanlıĢtır:
“mensup”, “temsil”, “derviĢ”, “temkinli”, “ender”, “gençlik”, “kendi”, “sendika”, “tencere”, “zengin”.
YumuĢatılması Gereken Seslerin Sert Söylenmesi
Özel adlara gelen eklerin kesme iĢaretiyle ayrılması, sonunda sert ünsüzler bulunan sözcüklerde yanlıĢ
söyleyiĢe yol açabilmektedir. Sinop‟un, Zonguldak‟a gibi yazılıĢlar yalnızca yazımı ilgilendirir; ek alan bu
örneklerde sondaki sert ünsüzler söylerken yumuĢatılmalıdır. Sinop‟un yazılır fakat Sinobun okunur;
Zonguldak‟a yazılır fakat Zonguldağa okunur. AĢağıdaki örneklerde sert ünsüzler yumuĢatılması gerekirken
yumuĢatılmamıĢtır. Örneklerin gösteriliĢi ile “kurallı biçimi” olarak adlandırılan doğru biçimler, yazım değil
söyleyiĢ içindir.
TÜRK DİLİ I
“Bir Sırpın daha öldürüldüğü...” kurallı biçimi Sırbın
“Ferzan Özpetekin filmi...” kurallı biçimi Özpeteğin
Hatalı YumuĢatma
Alıntılandığı dilde sert ünsüzle biten kimi sözcükler Türkçede de sert ünsüzlerle kullanılır. Ünlüyle baĢlayan
ek alması durumunda da bu sesler yumuĢamaz. Örneğin kaset, paket gibi sözcüklerde son ses /t/ aslidir;
Türkçeye girerken sertleĢtirilmemiĢtir. Dolayısıyla bu tür sözcükler ünlüyle baĢlayan ek aldığında /t/ sesi
yumuĢatılmaz: “pakedinden” değil paketinden, “kasedi” değil kaseti, “bloğunda değil blokunda.
Yer DeğiĢtirme
Kimi sözcüklerde yanlıĢ olarak seslerin yerleri değiĢtirilmektedir. Bu türden yanlıĢlarda ağız özelliklerinin ve
alıĢkanlıkların etkisi vardır: “yanlız” değil yalnız, “yalnıĢ” değil yanlıĢ, “kirbit” değil kibrit, “kipri” değil kirpi,
“melmeket” değil memleket.
Vurgu YanlıĢları
Türkçede sözcüklerde vurgu genellikle son hecede bulunur. Vurguyu üzerilerinde bulunduran ekler olduğu
gibi kendinden önceki heceye vurguyu atan ekler de vardır. Kimi sözcüklerde ise vurgu ilk hece üzerindedir.
KonuĢma sırasında yanlıĢ hece üzerindeki vurgu, uyumu bozar, kulağı tırmalar, kimi zaman da anlam
kaymasına yol açar.
Anlam kaymasına yol açmasa da yanlıĢ vurgu hoĢ görülemez. Çünkü vurgu dilin ayırt edici özelliklerinden
biridir. Hafif vurgulu bir dil olan Türkçede özellikle yer adlarında vurgu anlam ayırt edicidir. Örneğin aydı´n,
ordu´, bodru´m, ödemi´Ģ, karta´l gibi sözcüklerde vurgu son hece üzerindedir. Yer adı olarak kullanılması
durumunda ise vurgu ilk hece üzerine geçer: A´ydın, O´rdu, Bo´drum, Ö´demiĢ, Ka´rtal.
Ses Uyumsuzluğu
Batı dillerinden geçme kakofoni karĢılığında kullandığımız ses uyumsuzluğu da kimi zaman söyleyiĢ bozukluğuna
80
yol açar. Kimi zaman dil, ses uyumsuzluğunu giderecek bir biçimde sözcüklerin yapısında
değiĢiklik yapar.
Örneğin eski dönemlerde asıl biçimleri büyükcek, küçükçük, ufakçık, yalınız gibi olan sözcüklerin söyleniĢinde
görülen ses uyumsuzluğu sonucunda bu sözcükler genel dilde büyücek, küçücük, ufacık, yalnız biçimlerine
dönüĢmüĢtür.
Yazım YanlıĢları
Yazım (imla), dilin yazıya yansıyan boyutudur. Sözcüklerin, özel adların, eklerin yazıya geçirilmesi sırasında
kuralsızlık egemen olursa yazılı anlatım bozukluğuna yol açılacağı gibi yazının okunuĢunda da sözlü anlatım
bozukluklarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Yazım kuralları, uzun araĢtırmalardan sonra gelenekleĢmiĢ ve
ölçünlenmiĢ (standartlaĢmıĢ) biçimlerin belirlenmesi ile oluĢur. Ülkemizde yazım kurallarını belirleme ve
yazım kılavuzu hazırlama görevi yasa ile Türk Dil Kurumuna verilmiĢtir. Yazım kurallarını ve sözcüklerin, özel
adların, kısaltmaların bu kurallara göre yazılıĢ biçimlerini alfabetik bir sıra içerisinde veren, noktalama
iĢaretlerinin kullanım alanlarını gösteren kaynak eser Yazım Kılavuzu olarak adlandırılır.
Sözcüklerin YanlıĢ Yazılması
Sözcüklerin yanlıĢ yazılması anlatılmak istenilen düĢüncenin, duygunun aktarılmasına engel oluĢturur. Bir
ses değiĢikliğiyle farklı anlamlara gelen iki sözcüğün birbiriyle karıĢtırılması yazım yanlıĢı olmanın da
ötesinde anlam karmaĢası ortaya çıkarır, yanlıĢ anlamalara yol açar. Örneğin mütehassıs ile mütehassis bir
ses farklılığıyla tamamen farklı anlamlara gelen sözcüklerdir. Mahkeme ile muhakeme aynı kökten
gelmesine karĢın ince anlam ayrılıkları taĢır. Sözcüklerin yanlıĢ yazılmasının asıl nedeni bilgisizliktir. Bir baĢka
nedense dikkatsizlik ve aceleciliktir. Sözcüklerdeki yazım yanlıĢları üzerine bir değerlendirme yapıldığında
alıntı sözcüklerde daha sık yanlıĢ yapıldığı görülmektedir. Türkçenin ses özelliklerine aykırılık gösteren alıntı
sözler yerine Türkçe karĢılıklarının kullanılması, bu sorunun çözümünde yardımcı olacaktır. Örneğin
yazımında mütahit, mütayit, mütaahit gibi çeĢitli biçimlerde yanlıĢlık yapıldığı gözlenen müteahhit sözü
yerine yüklenici kullanılabilir. “Muhakeme giderleri” yazılması gerekirken “mahkeme giderleri” biçimindeki
yanlıĢ kullanım yaygınlaĢmıĢtır. Bu yanlıĢın önüne de “yargılama giderleri” kullanımı ile geçilebilir. En
doğrusu, yazımı bilinmeyen bütün sözcüklerin yazılıĢ biçimleri ve kuralları için Yazım Kılavuzu‟na
baĢvurmaktır. Bu bölümde yazımında sıkça yanlıĢ yapılan sözcükler örnek olarak verilmiĢtir: “müdail avukat”
kurallı biçimi müdahil, “sivil insiyatif” kurallı biçimi inisiyatif, “kurdela~ kordale” kurallı biçimi kurdele, “kültür
ateĢesi” kurallı biçimi ataĢe, “insanlar iki guruptadır” kurallı biçimi grup, “meyva ve sebze” kurallı biçimi
meyve, “aksi taktirde” kurallı biçimi takdir, “müsade etmek” kurallı biçimi müsaade.
TÜRK DİLİ I
Eklerin YanlıĢ veya Eksik Yazılması
Türkçede sert ve yumuĢak biçimleri bulunan eklerin sözcüklerle birleĢmeleri kurallara bağlıdır. Sert
ünsüzlerle biten sözcükler bu eklerin sert; ünlülerle veya yumuĢak ünsüzlerle biten sözcükler ise bu eklerin
yumuĢak biçimleriyle birleĢir. Kimi eklerin yanlıĢ söyleyiĢlerinin yazıya geçirilmesi de doğru değildir:
“minibüsde” kurallı biçimi minibüste, “ağaçda” kurallı biçimi ağaçta, “baĢlıyacağım” kurallı yazılıĢ biçimi
baĢlayacağım, “gelmiyeceksin” kurallı yazılıĢ biçimi gelmeyeceksin, “okumuya” kurallı yazılıĢ biçimi
okumaya.
Düzeltme ĠĢareti Eksikliği
Halk arasında Ģapka diye adlandırılan düzeltme iĢaretinin gerektiği yerde kullanılmaması bir yazım yanlıĢı
olduğu gibi söyleyiĢ bozukluğuna da yol açan bir eksikliktir. Kimi durumlarda anlam karıĢıklığına da yol açar:
“Hala cesetler kayıp.” kurallı biçimi hâlâ, “Hayvanlar alemi karıĢtı.” kurallı biçimi âlemi, “imkan” kurallı biçimi
imkân, “bekar” kurallı biçimi bekâr, “Hakkari” kurallı biçimi Hakkâri, “tarihi film” kurallı biçimi tarihî, “hikaye”
kurallı biçimi hikâye, “kabus” kurallı biçimi kâbus, “rüzgar” kurallı biçimi rüzgâr.
Kesme ĠĢareti Eksikliği veya YanlıĢ Kullanımı
Kesme iĢareti, anlam karıĢmasını önlemek üzere daha çok özel adlara getirilen hâl ve iyelik eklerini
ayırmakta kullanılır. Türkiye‟den örneğinde bu iĢaret özel ad ile eki birbirinden ayırmaktadır. Kesme
iĢaretinin kullanılmadığı Gökçenin örneğinde adın Gökçe mi yoksa Gökçen mi olduğu anlaĢılamaz. Bu
bakımdan özel adlara gelen hâl ve iyelik eklerinin kesme iĢareti ile ayrılması gerekmektedir. Buna karĢın
özel adlara getirilen yapım ekleri ve çokluk eki, kesmeyle ayrılmaz. Konyalı, Adanalılar örneklerinde olduğu
gibi: “Elazığ‟lı bir grup genç...” kurallı biçimi Elâzığlı.
Kesme iĢareti, kısaltmalara ve sayılara getirilen ekleri ayırmak için de kullanılır: TDK‟den, 2005‟ten, 10 Nisan
2012 Salı‟dan itibaren...
“ki” Bağlacının Yazımı
Ġki cümleyi birbirine bağlayan veya cümlede bir ögeyi açıklamak üzere kullanılan ki bağlacı sözcüklerden
ayrı olarak yazılır: demek ki, ben ki, diyor ki, sanma ki, yoktu ki, neyse ki... Ancak yedi sözcükte ki
bağlacının bitiĢik yazımı kalıplaĢmıĢtır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki.
“Baktıkki gelmiyorsun...” kurallı biçimi baktık ki.
Ayrı yazılan ki bağlacına karĢılık, aitlik anlamı taĢıyan +ki eki ise bitiĢik yazılır. Çünkü +ki bağlaç değildir;
yalnızca aitlik bildiren bir ektir. AĢağıdaki örnekte görülen +ki, “sermaye”nin “geçen yıl”a ait olduğunu
bildirdiği için bitiĢik yazılmalıdır: “Geçen yıl ki sermayemiz” kurallı biçimi yılki.
“da, de” Bağlacının Yazımı
“Dahi, bile” anlamlarında kullanılmakta olan da, de bağlacı daima sözcüklerden ayrı yazılır. Bulunma
durumu eki +da, +de / +ta, +te ile karıĢtırılması yüzünden yanlıĢlıkla sözcüklere bitiĢik olarak yazıldığı
görülür: “Zaten cevabıda verildi.” kurallı biçimi cevabı da, “Seninde derdin çokmuĢ.” kurallı biçimi senin de,
“sonrada” kurallı biçimi sonra da, “hemde” kurallı biçimi hem de, “yada” kurallı biçimi ya da vb.
Ayrı yazılması gerekirken bitiĢik yazılması söyleyiĢte vurgu yanlıĢına da yol açar. Çünkü bağlaç da, de
vurgusuzdur, vurguyu önündeki sözcüğe atar; bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te ise vurguludur ve
vurguyu üzerine çeker:
Yol´ da gördüm sokak´ da... / Yolda´ gördüm, sokakta´ gördüm.
Bağlacın sözcüklerden kesme iĢareti ile ayrılması, ünsüz benzeĢmesi kuralına uydurulması da yanlıĢlıktır:
“...bölge müdürünün‟de...” kurallı biçimi müdürünün de, “gelip‟te görmemek olmaz” kurallı biçimi gelip de
vb.
Buna karĢılık bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te sözcüklere bitiĢik olarak yazılır ve ses uyumlarına
uyar. Bulunma durumu ekinin sözcüklerden ayrı yazılması da bir yazım yanlıĢıdır. Bu yanlıĢ, okuyucuyu da
yanıltacağından söyleyiĢ ve anlam bozukluklarına yol açar: “Moda da erkek dünyası” kurallı biçimi modada,
“Saldırı da bir kiĢi öldü” kurallı biçimi saldırıda.
Soru Ekinin Yazımı
Sözcüklerden ayrı olarak yazılması gereken mı, mi, mu, mü soru ekinin bitiĢik yazılması da sıkça karĢılaĢılan
bir yazım yanlıĢıdır: “Kaldımı?” kurallı biçimi kaldı mı, “Senmi geldin?” kurallı biçimi sen mi, “Olurmu?” kurallı
biçimi olur mu, “Ġnsanlık öldümü?” kurallı biçimi öldü mü vb.
Sorudan baĢka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dıĢarı çıkamayız.
81
TÜRK DİLİ I
Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitiĢik olarak yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum?
Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın?
Sözcüklerin ve Deyimlerin YanlıĢ Anlamda Kullanılmaları
Sözcükleri ve deyimleri yerli yerinde, asıllarına uygun bir biçimde kullanmak gerekir. Söz geliĢi yürek, kalp,
gönül sözleri yakın anlamlıdır, kimi zaman biri diğerinin yerine kullanılabilir. Ancak yüreksiz ile kalpsiz farklı
anlamlardadır. Yüreksiz “korkak”, kalpsiz ise “merhametsiz” karĢılığındadır. Gönülsüz ise “isteksiz” demektir.
“Biraz daha rafineri bir Ģekilde söylüyoruz.” doğrusu rafine, Türkçesi ince
“Toplumdaki bozuĢmanın sebebi...” doğrusu bozulmanın
“Bazı fikir ayrıntıları olacak.” doğrusu ayrılıkları
“...hatta estetik ameliyat olduğu söylencesi bile haber kaynağı oluyor.” Doğrusu söylentisi. Söylence “efsane”
anlamındadır.
“Atıyorum on tane albümü vardır ama on birinci albümle daha büyük kitleye ulaĢır” YaklaĢık bir sayı vermek
gerektiğinde, bir kestirimde bulunulacağında “atıyorum” sözünün kullanılması ne yazık ki gittikçe
yaygınlaĢmaktadır. Bu anlamdaki kullanım argodur ve “palavra atmak”, “desteksiz atmak” sözlerinden eksilti
yoluyla ortaya çıkmıĢtır. “Atıyorum” argo sözcüğü yerine diyelim~örneğin~söz geliĢi~ mesela karĢılıkları
kullanılmalıdır.
Bir baĢka yanlıĢ sözcük kullanımı ise “gerçekleĢmek” sözü ile ilgilidir. Son yıllarda olur olmaz her yerde
kullanılan gerçekleĢmek; olmak, meydana gelmek, yapmak yerine kullanılmaktadır. GerçekleĢmek,
gerçekleĢtirmek sözlerinde önceden tasarlayıp uygulamak anlamı bulunmaktadır. “Kaza gerçekleĢti”
biçimindeki bir kullanım sanki tasarlama sonucunda kazanın meydana geldiği düĢüncesini uyandırmaktadır.
GerçekleĢtirmek sözünü doğru yerde ve anlamda kullanmaya dikkat etmeliyiz. AĢağıdakiler bu sözün
kullanımına kötü örneklerdir:
“Yangın saat 04.00 sularında gerçekleĢti.” doğrusu oldu~baĢladı. “Yol
üzerinde 60 m2 tahribat gerçekleĢti.” doğrusu meydana geldi.
“Olay ...eğitim uçağının ...döküm fabrikasına düĢmesiyle gerçekleĢti.” Doğrusu meydana geldi
82
Deyimlerin de yazılı ve sözlü anlatımda yerli yerinde kullanılması ve özelliklerinin korunması gerekir. Alacağı
için
bütün gücünü kullanan ve kimsede parasını bırakmayan bir kiĢinin borcunu vermemek için çabalaması durumunu ifade
eden “alacağına Ģahin vereceğine karga” deyimini alacağına kartal borcuna serçe biçimine dönüĢtüremeyiz. En güç
durumdan bile zarar görmeden kurtulma durumunu anlatan kedi gibi dört ayak üstüne düĢmek deyiminde kedi yerine
tavĢan, düĢmek yerine yıkılmak sözlerini kullanamayız.
“Yaka yırtık cep delik” doğrusu cep delik cepken delik
“Yağmur kovadan boĢanırcasına yağıyordu âdeta.” doğrusu bardaktan boĢanırcasına
“Söylenenlere kulak kapayabilmek gücünüzle alakalı” doğrusu kulak tıkayabilmek
Sözcüklerde Fazlalık
Cümlede bir veya birkaç sözcüğün gereksiz yere kullanılması da anlatım bozukluğuna yol açar. EĢ anlamlı
sözcükleri yan yana kullanmak da doğru değildir. Hiç ara vermeden ve herhangi bir açıklama yapmadan eĢ
anlamlı sözleri arka arkaya kullanmak anlatım bozukluğudur: “Bir örnek vereyim, mesela...”, “Burada ince bir
nüans farkı var...”, “Olanaklar imkân tanımıyor...” vb.
“...bunun yeri ve mekânı yönetim kurullarıdır.”
“Kasetin satıĢları nasıl, ilgi, alaka nasıl?”
“Spor salonu ful dolu.” doğrusu hıncahınç dolu, dopdolu
“Ġlginize ve alakanıza yürekten teĢekkür ediyorum.”
“Etrafınızdaki yoksulları, fakirleri gözetiyorsunuz.”
“Saygılarımı hürmetlerimle sunarım.”
Kimi sözcükler, kavram ve anlam alanında bulunan sözcüklerle birlikte kullanıldığında da fazlalık meydana
gelir ve anlatım bozukluğu ortaya çıkar. Örneğin müjde “güzel haber, iyi haber” anlamındadır. Kitle iletiĢim
araçlarında da sıkça rastlanan müjdeli haber yanlıĢ bir kullanımdır. Yalnızca müjde veya güzel haber demek
yeterlidir. “Araçlar sel sularına kapıldı” cümlesinde de benzer durum söz konusudur. Sel zaten sudan oluĢur,
dolayısıyla “Araçlar sele kapıldı” demek yeterlidir. “Maddi hasarlı kaza” biçiminde sıkça tekrarlanan ifadede
de fazlalık vardır. Manevi hasarlı kaza olamayacağına göre yalnızca “hasarlı kaza” demek yeterlidir.
“UzmanlaĢmıĢ profesyoneller” benzer yapıdadır. Profesyonel zaten uzmanlaĢmıĢ demektir.
TÜRK DİLİ I
Söz Diziminde Sırasızlık
Cümle ögelerinin ve sözcüklerin belli bir düzen içinde sıralanması anlamayı
kolaylaĢtırır. Sözcükleri en uygun yerde kullanmak bu bakımdan önemlidir.
KonuĢmada duraklama veya vurguyla ögeyi ayırarak sırasızlığı gidermek isteriz.
Sözcükler yerli yerinde kullanılırsa duraklamaya hiç gerek yoktur. Sıfatlar ve zarflar
çoğunlukla kendilerinden sonraki kelimeleri belirtir. Örnek cümlelerde yanlıĢ yerde
bulunup sırasızlığa yol açan sözcükler eğik dizilmiĢ, doğru biçim örnekten sonra
gösterilmiĢtir.
“Ġlk Ġtalya‟ya gittiğinde...” doğrusu Ġtalya‟ya ilk gittiğinde
“BaĢka gözden kaçan hususlar da var.” doğrusu Gözden kaçan baĢka hususlarda var.
“Bütün futbolu bırakmıĢ eski oyuncular...” doğrusu Futbolu bırakmıĢ bütün eski oyuncular...
“En küçük dört basamaklı sayı nedir?” doğrusu Dört basamaklı en küçük sayı...
Belirtisiz isim tamlamaları, kavramları karĢılayan kelime gruplarıdır. Bu tamlamada
unsurlar arasında araya baĢka bir unsur getirilemeyecek kadar sıkı bir bağ vardır.
Buna rağmen son zamanlarda belirtisiz isim tamlamalarının arasına eski sıfatı
sokularak bu yapı bozulmaktadır. Oysa “Devlet baĢarılı Bakanı”, “BüyükĢehir
Belediyesi çalıĢkan BaĢkanı” demediğimiz gibi eski sıfatı da tamlananın içine değil
önüne getirilmelidir:
“Bugüne kadar adaylığını açıklayan tek isim DıĢiĢleri Eski Bakanı...”
doğrusu eski DıĢiĢleri Bakanı “...Belediye Eski BaĢkanı...tarafından
kurulan...” doğrusu: Eski Belediye BaĢkanı
www.aofdersozetleri.com
Sayfa 42