qwertyuiowww.aofdersozetleri.compgüasdf ghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfg hjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfgh TÜRK DİLİ I jklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghj 5-8. ÜNİTE ÖZETİ klsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjk lsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjkls www.aofdersozetleri.com izxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsi zxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsiz xcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizx cvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxc vbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcv bnmöçqwwww.aofdersozetleri.comertyuiop güasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopg üasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgü asdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüs dfghjklsi Lütfen destek için reklamları tıklayınız. zxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsiz xcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizx cvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxc vbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcv [Tarihi seçin] V. ÜNĠTE YAPI BĠLGĠSĠ: BĠÇĠM BĠLGĠSĠ VE SÖZ DĠZĠMĠ BĠÇĠM BĠLGĠSĠ Morfoloji, biçimlerin bilgisidir. Biçim bilgisi; çekimli biçimlerin, sözcük türlerinin ve sözcük üretiminin çalıĢmasıdır. Stabler‟in ifade ettiği gibi, fiziksel ve biyolojik bir varlık olarak insan hücrelerden, hücreler ise moleküllerden oluĢur. Ancak her üç biyolojik düzey birbirinden farklıdır. Bu durum, insan diliyle de ses, biçim, söz dizimi vb. farklı düzeylerde organizasyonlardan oluĢmasıyla benzerlik gösterir. Biçim Bilgisiyle Ġlgili Temel Kavramlar Biçimbirim Biçim bilgisinde temel birim, biçimbirimdir. Biçimbirim, daha küçük birimlere ayrılamayan, ses ve yapı yönünden anlamlı en küçük öğelerdir. Biçimbirim terimi, geleneksel dil bilgisindeki sözcük ve ek kavramlarını birlikte ifade etmektedir, yani biçimbirim „sözcük‟ ya da „ek‟ olabilir. Biçimbirimler iĢlevi bulunan en küçük yapısal birimlerdir. Biçimbirimler sözcük diziminde sıralanırken yapım ekinin çekim ekinden önce gelmek zorunda olması; eklenmede biçimbirimlerin ses özelliklerine tâbi olması gibi sınırlamalar vardır. Örneğin, öğretimde sözcüğünde önce yapım eki -(i)m, ardından çekim eki -de gelir. -(i)m eki hece ve ses yapısı bakımından öğret- tabanına, aynı Ģekilde -de eki de öğretim tabanına tâbidir. Biçimbirim ve Dil Bilgisel ĠĢlev Dil bilgisel iĢlev kavramı, biçimbirimin bir anlamının olması veya herhangi bir dil bilimsel yapıyı iĢaretlemesidir. Örneğin gel- sözcüğünün temel anlamı “bir yere ulaĢmak, varmak”tır. Sözcüğün geldi çekimli biçiminde ise -di biçimbirimi görülen geçmiĢ zamanı iĢaretlemektedir. Benzer biçimde, ev sözcüğü “konut, hane” anlamındadır. Bu durumda ev bir biçimbirimdir. Evde sözcüğünde ise -de, eylemin bildirdiği oluĢ ve kılıĢın yerini vb. yani bulunma durumunu iĢaretlediği için yine biçimbirimdir. BölME (matematik terimi), BÖLme (olumsuz emir) örneklerinde vurgunun değiĢmesi anlamı değiĢtirdiğine göre vurgunun da dil 43 bilgisel iĢlevi vardır. Ana dilinin konuĢurları sözcükleri oluĢturan biçimbirimleri ve biçimbirimler arasındaki farkları sezebilirler. Örneğin dil uzmanı olmayan ana dili konuĢurları evli, tozlu; ateĢkes, çekyat; koĢar, yürür sözcüklerini biçimbirimlerin iĢlevleri bakımından ayırt edebilirler. Biçimbirimlerin Yapısı Biçimbirimler, hecelerle karıĢtırılmamalıdır. Hece bölünmesi ile biçimbirimler arasında ancak rastlantıya dayalı benzerlik bulunabilir. Hece sayısı ile biçimbirim sayısı arasında doğrudan bir iliĢki yoktur. Kimi zaman bir biçimbirim birkaç heceden; kimi zaman da bir hece en az iki biçimbirimden oluĢabilir. Örneğin 3 heceli kelebek, 1 biçimbirimdir. 1 heceli kon- sözcüğünde ise 2 biçimbirim vardır. AĢağıda konuklar sözcüğünde, heceler ve biçimbirimler gösterilmiĢtir: Sözlüksel gösterim Biçimbirimlerin gösterimi Hecelerin gösterimi Seslerin gösterimi : : : : konuk-lar ko-n-(u)-k-lar ko-nuk-lar k-o-n-u-k-l-a-r (1 sözcük ve 1 ekten oluĢuyor) (4 biçimbirimden oluĢuyor) (3 heceden oluĢuyor) (8 ses birimden oluĢuyor) DeğiĢken Biçim DeğiĢken biçim, bir biçimbirimin ses uyumlarına bağlı olarak aldığı biçimdir. Bu farklı biçimlerde gerçekleĢmenin kuralları formüle edilebilir. Örneğin Türkçede -lar ve -ler (= -lAr) biçimlerinin iki değiĢken biçimi vardır. Çokluk, eğer sözcüğün son hecesinde ön bir ünlü veya son seste kimi ön damak ünsüzleri varsa -ler değiĢken biçimi, diğer durumlarda -lar değiĢken biçimi tarafından iĢaretlenir. Görülen geçmiĢ zaman ekinin 8 değiĢken biçimi (-dı/-di, -du/-dü; -tı/-ti, -tu/-tü = -DI,-DU) vardır. Ünlü uyumlarına girmeyen Ģimdiki zamanı iĢaretleyen -yor, addan ad yapan -(ı)mtırak vb. biçimbirimlerin ise değiĢken biçimi yoktur. DeğiĢken biçimlerden her birine biçimlik (morf) adı verilir. Biçimbirimlerin Sınıflandırılması Biçimbirimler tek baĢlarına kullanılıp kullanılamamaları bakımından bağımsız biçimbirimler (sözlüksel) ve bağımlı biçimbirimler (görevsel) olmak üzere ikiye ayrılır. Bağımsız biçimbirimler, tek baĢlarına kullanılabilir, herhangi bir söz dizimsel yapıda baĢka bir biçimbirime bağlı değildir. Bağımlı biçimbirimler baĢka bir TÜRK DİLİ I biçimbirime bağlanmak zorunda olan, tek baĢlarına kullanılamayan biçimbirimlerdir. Bağımlı biçimbirimlerin yeni sözcükler üretmek ve sözcükleri çekimli hâle getirmek Ģeklinde özetlenebilecek iki temel görevi vardır. Bu sınıflandırmayı „Kızlar eve gitti.‟ ve „Yarın gel!‟ örnek cümleleri çerçevesinde ele alalım: Bağımsız biçimbirimler/Sözcükler kız ev gityarın gel Bağımlı biçimbirimler/Ekler -lar -e -ti - Bağımlı biçimbirimlerin görev ve iĢlevlerini yerine getirebilmeleri için bağımsız biçimbirimlere ihtiyacı varken, bağımsız biçimbirimlerin bağımlı biçimbirimlere ihtiyacı ise mutlak değildir. Örneğin „Kızlar eve gitti.‟ cümlesinde kız, ev ve git bağımsız biçimbirimler; -ler, -e, -ti bağımlı biçimbirimlerdir. Bu cümle bağımsız biçimbirimlerle kurulamaz; ancak iki bağımsız biçimbirimden oluĢan „Yarın gel!‟ cümlesinin bağımlı biçimbirime ihtiyacı yoktur. Fosil Biçimbirimler ve FosilleĢme Tarihî dönemlerdeki kimi biçimbirimlerin dil bilgisel iĢlevlerini yitirerek bugüne ulaĢmasına fosilleĢme, bu tür biçimbirimlere fosil biçimbirim adı verilir. Okul gramerlerinde „kaynaĢtırma harfleri‟ olarak nitelenen n, s, Ģ, y seslerinden yalnızca y seslik iĢlev bakımdan ünlüler arasındaki boĢluğu dolduran kaynaĢtırma ünsüzü iĢlevindedir. Zamir n‟si olarak nitelenen {-n-} ve ünlü ile biten adlara gelen üçüncü çokluk kiĢi iyelik eki -sI‟ nın birleĢiminde yer alan {-s-} bugün bağımsız anlamı veya iĢlevi kalmamıĢ, tarihî dönemlerin kalıntısı bir tür fosilleĢmiĢ biçimbirimlerdir. FosilleĢmeler genellikle eklenmelerde, yani sözcüklerin ek almaları sırasında ortaya çıkar. Örneğin Ģahıs zamiri o‟nun, yaklaĢma hâli eki -a alması durumunda iki ünlünün arasına boĢluk doldurucu y‟nin gelmesiyle *o-y-a Ģeklinde çekimlenmesi gerekirdi, ancak üçüncü teklik kiĢi zamiri ona, ondan, onca vb. çekimlenirken {-n-}‟nin bir fosil ek olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Anlamlarını veya iĢlevlerini yitirmesine rağmen bazı sözcüklerde veya çer çöp, soy sop, yorgun argın vb. sözcük öbeklerinde korunan biçimbirimler de aynı Ģekilde fosil biçimbirimlerdir. Soy sop, çer çöp ikilemelerindeki sop, çer kelimelerinde olduğu gibi ikilemeler, deyimler gibi söz öbeklerinde korunan ancak bugün anlamı unutulmuĢ kelimeler fosil sözcüklerdir. Kök Kökler, kendilerinden daha küçük anlamlı parçalara ayrılamayan, sözlüksel anlam taĢıyan ve bir sözcük türüne ait olan biçimbirimlerdir. Bir sözcük en az bir kök biçimbirimden oluĢur, bu tür sözcüklere basit sözcük veya basit gövde adı verilir. Örneğin ak (sıfat), git- (eylem), gel- (eylem), el (ad), kelebek (ad), kol (ad), kulak (ad), toprak (ad) sözcükleri biçim bilgisel bakımdan bölünemez; ancak anlam taĢımayan ke-lebek gibi hecelere veya k-e-l-e-b-e-k gibi seslere bölünebilir. Unutmamamız gereken nokta, bugün kök gibi görünen birçok sözcüğün aslında tarihî dönemlerde en az iki bağımsız biçimbirimden oluĢabileceğidir. Örneğin biz, siz, gece, öğle, öğün ve ağaç, art zamanlı bakımdan türemiĢ sözcüklerdir. Bu tür çözümlemeler, sözcüklerin kökenleriyle ilgili çalıĢmalar, ancak dil uzmanları tarafından yapılmalı veya bu konularda dil uzmanlarına danıĢılmalıdır. Gövde Gövdeler, biri bağımsız biçimbirim olmak üzere, en az iki biçimbirimden oluĢan yani bir veya daha fazla ek alan kök biçimbirimlerdir. Örneğin geçit, gelinlik, geliĢtiril- sözcükleri geç-(i)-t, gel-(i)-n-lik, gel-(i)Ģ-tir-(i)lbiçimbirimlerinden oluĢan gövdelerdir. Biçimbirim niteliği bulunmayan yardımcı sesler parantez içinde gösterilmiĢtir. Taban Tabanlar, eklerin yani bağımlı biçimbirimlerin eklendiği yalın sözcüklerdir. Tabanlar kök veya türemiĢ sözcük olabilir. AĢağıdaki örnekte göz, gözlük sözcüğünün; gözlük, gözlükçü sözcüğünün; gözlükçü ise gözlükçülük sözcüğünün tabanıdır. gözlükçülük gözlükçü 44 TÜRK DİLİ I gözlük göz Ek Ekler, herhangi bir sözcük türüne dâhil olmayan, yani eylem, ad (isim), sıfat, zarf vb. sözcük türlerinden birine girmeyen bağımlı biçimbirimlerdir. Ekler; • Biçim bakımından ön ekler, iç ekler, son ekler olmak üzere üçe; • ĠĢlev bakımından yapım/üretim ekleri ve çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Eklemeli bir dil olan Türkçede yeni sözcükler yapan veya sözcükleri çekimli hâle getiren son ekler vardır, ancak son eklerin sayısı onlarla ifade edilebilecek derecede çok ve iĢlektir. Bükünlü bir dil olan Ġngilizcede ise her üç ek türü de vardır. Ġngilizce, özellikle Yunancadan çok sayıda ön ek kopyalamıĢtır. Türkçe, Fransızca form sözcüğünden ön eklerle ve son eklerle türeyen reform, deform, deforme, deformasyon örneğinde olduğu gibi Batı dillerinden çok sayıda ön ek ve son ek almıĢtır. Buna Türkçede ön ek gibi kullanılan Arapça kökenli ma-aile, Farsça kökenli bi-taraf, na-dide vb. ön çekim edatlarını da dâhil edebiliriz. Yapım ekleri: Yapım/üretim ekleri yeni sözcükler yapma görevi bulunan eklerdir. Yeni sözcükler yapılırken sözcük türü değiĢebilir. Örneğin oyun adından eylem yapan -a- biçimbirimi ile üretilen yeni sözcük (oyna-) artık bir eylemdir. Aynı Ģekilde aç- eyleminden -(ı)k biçimbirimi ile üretilen yeni sözcük açık bir addır. Son olarak -n biçimbirimi gündüz, güz, kıĢ vb. adlara gelerek zaman belirteci yapar. Yapım ekleri dil bilgisel bilgi ve sözlüksel bilgi taĢırlar. Yukarıdaki örnekleri dil bilgisel bilgi ve sözlüksel bilgi bakımından Ģöyle bir çizelge ile gösterebiliriz: Sözcük oyna açık kıĢın Yapım eki -a-(I)k -(I)n Dil bilgisel bilgi addan eylem eylemden ad addan belirteç Sözlüksel bilgi eylem, hareket durum zaman adı Ekleri yeni sözcükler türetebilme yeteneği bakımından türetim yapabilen ekler ve türetim yapamayan ekler olarak ikiye ayırabiliriz. Türetim yapabilen ekler sıklıkları az da olsa yeni sözcükler yapabilen eklerdir. Türetim yapamayan ekler ise donmuĢ, fosilleĢmiĢ anlamı ve/veya dil bilgisel iĢlevi bulunmayan eklerdir. Çoğunlukla tek bir birleĢimde yer alır ve ağızlarda, eskimiĢ veya yanlıĢ çözümlenmiĢ örneklerde görülür. Örneğin Türkçe altmıĢ ve yetmiĢ sözcüklerindeki -mIĢ yeni türetim yapamaz, yani baĢka sözcüklerde kullanılamaz. Benzer biçimde eldiven, karanlık, gündüz sözcüklerinde de bu türden ekler bulunmaktadır. Eldiven, karanlık, gündüz sözcüklerinde el, kara, gün bileĢenlerinin bulunduğunu görüyoruz, ancak -diven (< Far.) ve -düz ekleri ile karanlık örneğindeki n ögesini tanımlayamıyoruz. Bu bağımlı biçimbirimler adeta fosilleĢmiĢ durumdadır. Üretim yapmayan biçimbirimler ancak art zamanlı olarak araĢtırılabilir. Çekim ekleri: Dil bilgisel bilgi taĢıyan biçimbirimler olan çekim ekleri, sözlüksel biçimbirimlerde ad durumlarını, bazı dillerde cinsiyet; eylemlerde çatı, kip, görünüĢ, kiĢi, vb. dil bilgisel iĢlevleri iĢaretler. Örneğin “Ders-ler1-i-m2-i3 tamamladı4-m5‟” cümlesinde derslerimi adında (1) no‟lu ek çoğulu, (2) no‟lu ek iyeliği, (3) no‟lu ek yükleme durumunu; tamamladım yükleminde ise (4) no‟lu ek görülen geçmiĢ zamanı, (5) no‟lu ek, birinci kiĢiyi ifade eder. Eklenme Sözcüğün yapım eki veya çekim eki almasıdır. Türkçe yalnızca sondan eklemeli bir dil olduğundan eklenme, Türkçede son eklenme Ģeklinde gerçekleĢir. Ancak baĢka dillerde ön eklenme ve iç eklenme vardır. Örneğin dilimize Batı dillerinden kopyalanmıĢ olan anormal, deĢarj; Doğu dillerinden kopyalanmıĢ olan namüsait, bitaraf sözcüklerinde ön eklenme vardır. Ġç DeğiĢim Türkçede çekimler eklenmelerle yapılmaktadır. Ama Ġngilizce gibi çekimli (bükümlü) kimi dillerde eklenmenin dıĢında iç değiĢim adı verilen bir çekim biçimi vardır. 45 TÜRK DİLİ I Ġç değiĢim, herhangi bir sözcükte ek olmayan bir parçanın sözcükteki baĢka bir parçanın yerini alarak sözcüğün anlamını değiĢtirmesi veya çokluk, zaman vb. bildirmesi gibi dil bilgisel bir iĢlev iĢaretlemesidir. Örneğin foot „ayak‟ sözcüğünde oo‟un yerine ee‟nin eklenmesiyle sözcük çokluk anlamı kazanır, Türkçede ben, sen ve o zamirlerinin yaklaĢma durumu eki alması durumunda bana, sana, ona biçimlerini alması biçimsel olarak iç değiĢime benzemektedir. Enklitik Türkçede henüz karĢılığı üretilmeyen enklitik terimi, söz dizimsel olarak bağımsız bir sözcük gibi iĢlevi bulunan, ancak ses bilgisel olarak bir ek gibi görünen sözcüklerdir. Örneğin Türkçe „soru eki‟ adı verilmesine karĢın bağımsız bir sözcük gibi ayrı yazılan mI tipik bir enklitiktir. mI‟nın ünlüsü kendisinden önceki sözcüğün son ünlüsüne göre art veya ön, düz veya yuvarlak olur. dA edatı da enklitiktir. dA edatının sık sık pek de yerine pekte Ģeklinde yazılması ciddi bir yazım yanlıĢı olmasına karĢın, oldukça yaygındır. SÖZCÜK YAPIMI Eklemeli bir dil olan Türkçenin söz varlığı önemli ölçüde türetme ve birleĢtirme yoluyla yapılan sözcüklerden oluĢur. Ancak, özellikle Batı dillerinin etkisiyle, diğer yollarla da sözcükler yapılmaktadır. Türkçe diğer dillerde olduğu gibi, sonsuz sayıda sözcük üretme yetisine sahiptir. Dil, bir yandan üreticilik, öte yandan yaratıcılık niteliklerine sahip bir sistemdir. Sözcük yapımı ile ilgili baĢlıca yollar Ģu Ģekilde sıralanabilir: • BirleĢtirme • Türetme • KalıplaĢma • Örnekseme • Kırpma • Karma • Kısaltma • Kasıtlı yaratma • Derleme • Tarama • GenelleĢme • Kopyalama BirleĢtirme Ġki veya daha fazla sözcüğün bir araya gelerek ad veya eylem türünde sözcük oluĢturmasıdır. BirleĢik sözcükte anlamı ve sözcük türünü belirleyen ögeye asıl öge adı verilir. BirleĢtirmelerin çoğunda asıl öge, sondaki veya sağdaki sözcüktür. BirleĢen ögeler arasında yalnızca yapı bakımından değil vurgu, süre vb. bakımlardan da iliĢkiler vardır. Örneğin, karatavuk „tüyleri kara, meyve ve böceklerle beslenen ötücü kuĢ‟ ile kara tavuk „kara tüylü tavuk‟ örneklerinden ilkinde, bileĢenler arasında boĢluk ve süre yoktur, öbeğin vurgusu ikinci sözcüğün üzerindedir. Ġkinci örnekte ise bileĢenler arasında boĢluk ve süre vardır, öbek vurgusu ilk sözcüğün üzerindedir. BirleĢtirmeler yazıda açık öğretim, arz etmek vb. ayrı; güneybatı, Ģükretmek vb. bitiĢik ya da isim-fiil, sıfatfiil, Fen-Edebiyat Fakültesi, Osmanlıca metinlerde gül-rū, bed-lika vb. kısa çizgiyle gösterilir. Son dönemlerde Batı dillerinden özellikle Ġngilizceden aynen kopyalanan by-pass, check-in sözcüklerindeki kısa çizgi Türkçe yazıma da girmiĢtir. BirleĢtirmelerin ayrı ya da bitiĢik yazılması, Türk yazımının 1928‟den, Harf Devrimi‟nden bu yana çözemediği önemli bir sorundur. Türetme Türetme, herhangi bir tabana eklenen yapım ekleri aracılığıyla anlam ve/veya tür bakımından farklı yeni sözcüklerin yapımıdır. Örneğin birikim sözcüğünün kökü bir „1‟ ismidir. Bu kökten -(i)k- ekiyle birik- eylemi türemiĢ, ardından birik- tabanına gelen -(i)m ekiyle eylem yeni anlamda bir ada dönüĢmüĢtür. KuĢkusuz ekler sözcüklere geliĢigüzel eklenemez. Eklenmeyle ilgili olarak ettirgenlik çatısı -Ir-‟ın tek heceli eylemlere gelebilmesi gibi ses bilgisel ve biçim bilgisel; evli „evlenmiĢ olan‟ sözcüğünün karĢıt anlamının bekâr sözcüğü tarafından bloke edilmesi gibi sözlüksel kimi sınırlamalar vardır. „Evi olan‟ anlamındaki evli sözcüğünün karĢıt anlamlısı evsiz‟dir. 46 TÜRK DİLİ I KalıplaĢma Çekim ekleri hatta cümleler kimi zaman kendi iĢlevlerinin ve görevlerinin dıĢında, yeni anlamlar kazanabilir; buna kalıplaĢma adı verilir: birden (< bir-den), çıktı (< çık-tı), gecekondu (< gece kondu), imambayıldı (< imam + bayıldı), tanıdık (< tanıdık), toptan (< top-tan), Türkçe (< Türk-çe), uydu (< uy-du), yakacak (< yakacak), yazar (< yaz-ar), yüzde (< yüz-de). Bu örneklerde ad ve eylem çekim ekleri, sözcük grupları hatta cümleler kalıplaĢarak yeni sözcükler oluĢturmuĢlardır. Örnekseme Örnekseme, özellikle ses ve biçim bakımından yabancı sözcükleri model alarak yerli biçimbirimlerle sözcük üretilmesidir. Burada kaynak dildeki sözcüklere benzetmek esas olduğundan sözcük yapım ilkeleri zaman zaman ihmal edilir: belleten (krĢ. Fr. bulletin), genel (krĢ. Fr. général), imge (krĢ. Fr. image), okul (krĢ. Fr. école), ordonat (krĢ. Fr. Ordonance) gibi. Kırpma Kimi zaman, bir sözcüğün ilk hecesi ya da bir bölümü ile anlam kaybı olmadan aynı kavram ifade edilebilir. Kırpma, çok heceli bir sözcüğün bir veya daha fazla hecesini kaldırarak yeni sözcük oluĢturma yoludur: kilo (< kilogram), motel (< motor otel), pop (< popüler), santim (< santimetre) vb. Ġsmi niteleyen sıfatın, bir süre sonra adın kullanımdan düĢmesiyle adın anlamını da üstlenmesi sonucunda meydana gelen tükenmez (kalem) vb. örnekler de bir tür kırpma sayılabilir. Karma Karma, iki sözcüğün hecelerini ya da parçalarını, genellikle ilk bileĢenin birinci, ikinci bileĢenin ikinci parçasını bir araya getirerek yeni sözcük oluĢturma yoludur. arge (< araĢtırma + geliĢtirme), ordonat (< ordu + donatım), eltel (< el + telefonu) vb. Karmada bileĢenler biçim bilgisel ögeler değildir. Kısaltma (Akronim) Kısaltma, sözcüklerin ilk harflerinin tamamının veya bir bölümünün bir araya getirilmesi ile oluĢturulur: TED (< Türk Eğitim Derneği) vb. Bazen de, kesin bir kurala bağlı olmaksızın sözcüklerin ilk heceleri ya da ilk sesleriyle de karmaya benzer Ģekilde sözcükler oluĢturulur: ASELSAN (< Askerî Elektronik Sanayii), BAĞKUR (< Bağımsız ÇalıĢanlar Sosyal Sigortalar Kurumu), ODTÜ (< Orta Doğu Teknik Üniversitesi), SEKA (< Selüloz ve Kâğıt Sanayii Kurumu), TARĠġ (< Tarım SatıĢ Kooperatifleri Birliği) vb. Sözcüklerin baĢ harflerinin bir araya getirilmesiyle oluĢan kısaltmaların bir bölümü, bir süre sonra dilin söz varlığına sözcük olarak katılabilir. Ġngilizceden Türkçeye kopyalanan lazer sözcüğü de Ġngilizce LASER (< Ġng. Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation) kısaltmasından adlaĢmıĢtır. Kasıtlı Yaratma (Uydurma) BirleĢtirme, türetme vb. herhangi bir biçim bilgisel ögeden ve/veya kuraldan yararlanmaksızın yeni bir sözcüğün oluĢturulmasıdır. Batı dillerinde Asus, gaz, Google, Kodak, robot gibi marka ve tür adları dâhil, bu tür sözcükler vardır. Türkçede özellikle 1930‟lu yıllardan itibaren üretilen ve Türkçeye mal olmuĢ bayan, koĢul, uygar vb. sözcükleri sıralayabiliriz. KoĢul, özgür, uygar sözcüklerinin türetiliĢini, bay, bayan sözcüklerinin bugünkü kullanımlarını açıklayabilecek herhangi bir bilimsel bilgi yoktur. Derleme Derleme, yazı dilinde unutulduğu için kullanılmayan ve ağızların söz varlığında bulunan sözcüklerin yazı diline kazandırılmasıdır. Türk Dil Devrimi ile halk ağızlarından yapılan derlemelerde TDK tarafından yazı diline alan, araç, asalak, denetlemek, deprenmek, doruk, güleç, güney, onarmak, ödül, umarsız, ürün, yozlaĢmak gibi pek çok sözcük kazandırılmıĢtır. Tarama Tarama, yazı dilinde unutulduğu için kullanılmayan veya genellikle yerlerini yabancı kökenli sözcüklerin aldığı tarihsel kaynaklardaki sözcüklerin tekrar yazı diline kazandırılmasıdır. TDK tarafından Türk Dil Devrimi ile yazı diline kazandırılan kimi sözcükler Ģu Ģekildedir: aklamak, arıtmak, ayrıksı, baĢkan, görkem, köken, nesne, nitelik, nicelik, sonuç, tanık, tartıĢmak, tümen, yargı, yasa, yöre vb. 47 TÜRK DİLİ I GenelleĢme BaĢlangıçta kiĢi adı, marka adı vb. özel ad olan sözcükler genelleĢerek belirli bir türün genel adı hâline gelebilir. Türkçede jilet (tıraĢ bıçağı yapımcısı Ġngiliz Gilette‟in adından), neskafe (tescilli Nescafe ürün adından) sanayağı (marka adından), selpak (marka adından), vimlemek (marka adından) gibi özel adlar bu yolla dilin söz varlığına girmiĢ, ancak bu tür sözcüklerin bir bölümüne Türkçe Sözlük‟te çeĢitli nedenlerle yer verilmemiĢtir. Kopyalama (Ödünçleme, Alıntı) Yukarıdaki yolların dıĢında, dilin söz varlığını geliĢtirmenin bir baĢka yolu da kopyalamadır. Kopyalamanın yönü; zaman, dilin aracı olduğu kültür ve uygarlığın siyasî, askerî, ekonomik vb. durumuna göre değiĢebilmektedir. Kopyalamalar kaynak dilden ya doğrudan ya da aracı diller aracılığıyla yapılmaktadır. Örneğin ahtapot, körfez, demet Rumcadan; futbol, egzoz, damper Ġngilizceden; derya, arzu, müjgân Farsçadan; makosen, domates, patates Amerikan yerlilerinin dillerinden dolaylı olarak ödünçlenmiĢtir. SÖZCÜKLERĠN SINIFLANDIRILMASI Sözcüklerin sınıflandırılması bir bakıma dil çalıĢmalarının temelidir. Ancak henüz sözcük kavramının eksiksiz bir tanımını yapabilmiĢ değiliz. Dil bilimciler sözcüğü, kısaca „en küçük serbest biçim‟ sözleriyle de tanımlar. Bu tanım, sözcüğün tek baĢına cümle kurabilen ve en az bir bağımsız biçimbirimden oluĢan bir birim olduğunu ifade ediyor. Ancak özel durumlarda bu tanım dahi yeterli olmayabilir. Sözcüklerin sınıflandırılması Eski Hint ve Eski Yunan dönemlerinden bu yana düĢünürlerin, bilim insanlarının uğraĢ alanlarından biri olmuĢtur. Eflatun sözcükleri onoma ve rema, yani ad ve eylem olmak üzere ikiye ayırmıĢtı. Bugün kullandığımız görevsel sözcük sınıflandırma sistemi MÖ 2. ve 1. yüzyıllarda yaĢayan Yunanlı D. Thrax‟ın Dil Bilgisi Sanatı adlı çalıĢmasına dayalıdır. Thrax bu çalıĢmada sözcükleri ad, zamir, eylem, zarf, bağlaç vb. sekize ayırmıĢtı. Bu sınıflandırma Latinceye, oradan Batı dillerine, Batı dillerinden J. Deny‟nin yazdığı dil bilgisi ile 20.yüzyılın baĢında Türkçenin gramerine aktarılmıĢtır. Anlam Bakımından Sözcüklerin Sınıflandırılması Bu sınıflandırma türü de diğer sınıflandırmalarda olduğu gibi oldukça karmaĢıktır. Sözcükler söz dizimine girdiği zaman sözlükteki anlamlarından az çok farklı, kendi aralarındaki yapısal iliĢkiye uygun anlamlar kazanırlar. En geniĢ hacimli sözlükler bile bir dildeki sözcüklerin anlamını bütünüyle yansıtamaz. Temel anlam: Bir sözcüğün baĢlangıçta yansıttığı, ilk ve asıl kavrama temel anlam adı verilir. Örneğin, göz görmeye yarayan organın adıdır. Yan anlam (ikincil anlam): Sözcüğün, temel anlamla iliĢkili edindiği bir baĢka anlam, yansıttığı yeni bir kavramdır. Göz sözcüğünün masanın gözü örneğinde olduğu gibi çekmece anlamında kullanılması bir yan anlam örneğidir. Mecaz anlam: Mecazlar (metafor), bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından baĢka anlamda, baĢka bir sözcüğün yerine kullanılan sözlerdir. Mecazlarda sözcük, sözlük anlamının tamamen dıĢında ancak onunla ilintilidir. Kalbim kırıldı cümlesinde kırılmak mecazi anlamda kullanılmıĢtır. Terimler: ÇeĢitli bilim, sanat ve meslek alanlarında kullanılan özel anlamlı sözcüklerdir. Yazı dilinin kimi sözcükleri bilim, sanat, spor vb. alanlarda özel anlamlar kazanır ve terim olarak kullanılır (krĢ. jargon). Argo: Toplum içinde bir kesimin ya da belli grupların farklı bir biçimde anlaĢmayı sağlamak için oluĢturdukları özel bir dildir. Argo her ülkede ve her dilde görülen bir alt dildir. Aktarma: Sözcüğün dile getirdiği kavramla, bir baĢka kavram arasında çoğu kez benzetme yoluyla bir iliĢki kurarak sözcüğün anlamını o kavrama aktarma olayıdır. Kremlin sözcüğünün Rusya Federasyonu yönetiminin yerine kullanılması gibi. Çok anlamlı: Aynı sözcüğün birbiriyle ilgili, örneğin açık sözcüğünün açık kapı, açık kadro, açık deniz vb. farklı kavramları ifade etmesidir. 48 TÜRK DİLİ I EĢ ve yakın anlamlı: Kara ve siyah, bık- ve usan-, gönder- ve yolla- gibi farklı sözcüklerin aynı kavramı ya da eylemi yansıtmasıdır. EĢ anlamlılıkta sözcükler anlamca birbirine yakın olmasına karĢın, dilde salt eĢ anlamlılık söz konusu olamaz. EĢ anlamlı sözcükler, aralarında anlamca ilgi ve bağıntı bulunmayan kara „renk adı‟, kara „toprak‟ gibi eĢ sesli sözcüklerle karıĢtırılmamalıdır. KarĢıt anlamlı: Ġyi x kötü, gece x gündüz gibi anlam bakımından birbirine karĢıt sözcüklerdir. KarĢıt anlamlı sözcükler gece ve gündüz gibi birbirlerini tamamlayıcı olabilir. ÇağrıĢtırma anlamı: Herhangi bir sözcüğün akla getirdiği diğer bir anlam veya sözcüktür. Örneğin, führer sözcüğünün Hitler ‟i çağrıĢtırması gibi. YerlileĢtirme (halk etimolojisi): Halkın, anlamını bilmediği ya da unuttuğu bir sözcüğü ses ve anlam akımından kendi dilinin sözcüklerinden birine benzetmesidir. Çorum sözcüğünün, çoğu Rum‟dan, Ġstanbul‟un Ġslam ve bol sözcüklerinden geldiği açıklaması birer yerlileĢtirme etimolojisi örneğidir. Tür ve Görev Bakımından Sözcüklerin Sınıflandırılması Türkçede sözcükler geleneksel olarak ad, sıfat, zarf, zamir, edat, bağlaç, ünlem ve eylem olmak üzere sekiz türde toplanmaktadır. Arap dilciliğinin dolaylı etkisiyle sözcükleri adlar, eylemler ve edatlar Ģeklinde üçe ayıran görüĢler de mevcuttur. Adlar, sıfatlar, zamirler, zarflar ve ünlemler ad soylu sözcüklerdir, ad çekim ekleri alabilirler. Ġsimlerin, eylemlerin ve zamirlerin dıĢındaki sözcük türlerinin sınıflandırılması Türk dil bilgisinin önemli sorunlarından biridir. Bunda eklenme yoluyla çekimlenen Türk dilinde, deyim yerindeyse yükün önemli ölçüde çekim ekleri tarafından taĢınması, sözcüklerin gerçek iĢlevlerini ancak söz diziminde kazanmaları bir etken olabilir. Sözcük türleri içinde edatların anlamsız, görevli ve iĢlevli sözcükler olduğu yargısı tam olarak gerçeği yansıtmaz. Nitekim Türkçe Sözlük‟te gibi edatına yer verilmiĢ ve bu edatın dört farklı anlamının bulunduğu edatların anlamları tek baĢlarına değil, oluĢturdukları öbeklerde ortaya 49 örnekleriyle gösterilmiĢtir. Ancak çıkar. Türkçenin baĢka dillerden zamirler dıĢında bütün sözcük türlerinden kopya yaptığını görüyoruz. Ancak üçüncü Ģahıs zamirlerinin kökeni karmaĢıktır. Adlar: Türkçede, adlarda Arapça, Fransızca, Ġngilizce vb. pek çok dilin aksine dil bilgisel erillik, diĢillik özelliği yoktur. Ancak Arapçadan müdir-müdire, Fransızcadan Ģantöz-Ģantör gibi erillik-diĢillik ayrımı bulunan sözcükler kopyalanmıĢtır. Türkçe adlar çoğul yapılırken tamlanan ad çoğul eki almaz. BeĢevler, Kırk Haramiler, Yedi Cüceler, Yedi Uyurlar vb. yer adları, efsaneler, masallar gibi istisnalar vardır. Arapçadan ve Farsçadan bazı çokluk gösteren sözcükler ve ekler de kopyalanmıĢtır. Örneğin Arapça kökenli eĢya, evlat, talebe, ulema gibi Türkçede tekil olarak kullanılan, ancak aslında çoğul olan sözcükler ile ebeveyn, tarafeyn gibi ikilik bildiren ve yine Arapça Türkiyat, hayvanat gibi -ât çokluk eki bulunan sözcükler dilimize girmiĢtir. Sıfatlar: Adları çeĢitli yönlerden niteleyen veya belirten sözcüklerdir. Dolayısıyla sıfatları büyük, sıcak, tatlı, yeĢil vb. varlık ve kavramların niteliklerini gösteren niteleme sıfatları ve varlık ve kavramları iĢaret (bu, Ģu, o), sayı (bir, birinci, birer, beĢte bir vb.), soru (kaç, kaçıncı, kaçar vb.), belirsizlik (birkaç, bütün, hiçbir vb.) bakımından niteleyen belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Türkçede ad ve sıfat arasında kesin bir ayrım yoktur. Sıfatlar herhangi bir sözcüğü nitelemedikleri zaman ad durum eklerini alabilirler, yani ad olurlar. Birçok dilin aksine Türkçede sıfatların evli, saygılı; bilgisiz örneklerindeki -lI ve -sIz ekleri vb. yapıların dıĢında özel biçimleri yoktur. Bu yapılar da ad gibi kullanılabilir. Ancak Arapçadan kopyalanan nispet î‟si bulunan dinî, millî, resmî vb. sıfatlar ile Batı dillerinden kopyalanan analitik, demokratik, septik ; kültürel vb. sıfatlar ad gibi kullanılmaz. Sıfatlarda karĢılaĢtırma güzelce < güzel < daha güzel < en güzel örneklerinde görüldüğü gibi daha ve en zarflarıyla yapılır. Sıfatların bir alt derecesi ise eĢitlik durumu eki -CA ile yapılır. Arapçadan „daha iyi‟ karĢılığında ehven, „daha gerekli‟ karĢılığında elzem vb. karĢılaĢtırma ifade eden kopyalar da vardır. Zarflar: Zarflar; eylemlerin, sıfatların ya da baĢka zarfların önüne gelerek onları yer, zaman, durum, ölçü ve soru bakımından niteleyen, açıklayan sözcüklerdir. Zarflar, ad soyundan gelen genel anlamlı sözcüklerin anlamlarını daraltır, sınırlar; zarflar yüklemle doğrudan iliĢkilidir. TÜRK DİLİ I Zarflar zaman (dün, bugün, Ģimdi), yer ve yön (ileri, geri, içeri, dıĢarı, yakın, uzak), niteleme ve tarz/durum (iyi, kötü, böyle, Ģöyle, akıllıca), azlık-çokluk/ölçü (en, daha, pek, çok), soru (acaba, niçin) bakımlarından sınıflandırılır. KalıplaĢmıĢ, yapım eki niteliği kazanmıĢ özel durumlar dıĢında, zarfların ad çekim ekleri almadığı görülüyor. Zamirler: Zamirler, geleneksel dil bilgisinde bir adın veya ad öbeğinin yerini tutabilen ad soylu sözcüklerdir. Örneğin, “Son sınıf öğrencileri diplomalarını almak üzere biz öğretim üyelerini bekliyorlardı.” cümlesinde „son sınıf öğrencileri‟ öbeği yerine onlar, „biz öğretim üyelerini‟ yerine bizi zamirleri kullanılabilir. Aitlik eki -ki bulunan seninki vb. yapılar da cümlede zamir iĢlevi kazanabilir. Zamirler; Ģahıs zamirleri (ben, sen, o vd.), iĢaret zamirleri (bu, Ģu, o; bunlar, Ģunlar, onlar), belirsizlik zamirleri (bazısı, birçoğu, birkaçı, diğeri, herkes, öbürü vb.), soru zamirleri (kim, ne, hangi, kaçı, kaçınız vb.) olmak üzere dörde ayrılır. Türkçede yüklemin ifade ettiği iĢin yükleme döndüğünü gösteren ve bu yolla özneyi vurgulayan dönüĢlülük zamiri kendi, kendim, kendin, kendi/kendisi vb. iyelik ekleriyle çekimlenir. Edatlar: Kendilerinden önceki ad soylu sözcüklere yalın (baĢka, gibi, içre, ile, üzere), yaklaĢma (doğru, göre, kadar, iliĢkin, karĢı, rağmen), uzaklaĢma (baĢka, beri, bu yana, dolayı, itibaren, önce, sonra), ilgi (gibi, için, ile, kadar) vb. ad durum ekleriyle bağlanarak cümle ögesi olabilen veya diğer sözcük ve sözcük öbekleriyle iliĢki kuran, anlamdan çok görev yönü ağırlıkta olan çekimsiz sözcüklerdir: kum gibi, cihan içre; akĢama doğru, konuya iliĢkin; senin gibi, onun kadar; dünden itibaren, sabahtan beri vb. Bağlaçlar: Bağlaçlar sözcükleri veya cümle ögelerini birbirine bağlayan çekimsiz sözcüklerdir. Bağlaçlar sıralama (ve, ile), denkleĢtirme (veya, veyahut, yahut), karĢılaĢtırma (dA... dA, hem... hem, ya... ya) ifade edebilir. Cümle baĢı bağlaçları (ancak, fakat, hatta, lakin, yalnız vd.) aralarında bulunduğu cümleleri birbirine bağlar. Sona gelen bağlaçlar da (bile, da, dahi, ise, ya) aynı Ģekilde sözcükleri, sözcük öbeklerini ve cümleleri birbirine bağlar. Bağlaçlar, edatlar gibi anlamdan çok, görev ve iĢlev sözcükleridir. 50 Ünlemler: Diğer sözcük ya da sözcük öbekleriyle doğrudan söz dizimsel iliĢkisi bulunmayan ve çekime girmeyen „aĢırı ve ani‟ duygu (ah, vah), seslenme (bre, hey, yahu), sorma (hani, niçin), gösterme (iĢte), cevap (evet, hayır, yok) vb. ifade eden veya doğa seslerini taklit eden (çat, fıs, pat) sözcüklerdir. „Allah!, Oğlum!‟ örneklerindeki gibi diğer sözcük türleri de ünlem olarak kullanılabilir. Ünlemlerin bir bölümünün adlara yakın olduğunu, çekim ve yapım eki alabildiklerini biliyoruz. Eylemler: Eylemleri kısaca cümlede yüklem görevinde bulunabilen sözcükler olarak tanımlayabiliriz. Geleneksel tanımıyla eylemler yapma, olma vb. bildiren sözcüklerdir. Daha ayrıntılı bir tanımla, eylemler cümle içinde sayı, görünüm, kiĢi, kip, çatı kavramlarını taĢıyabilen sözcüklerdir. Adları yüklemleĢtiren ekler de aslında art zamanlı olarak eylemdir. Eylemler nesne alıp almamalarına göre geçiĢli ve geçiĢsiz olarak ikiye ayrılır. Nesne alanlara geçiĢli eylem, almayanlara geçiĢsiz eylem adı verilir. (ev/evi) bul-, (su/suyu) iç- eylemleri geçiĢli, gül, uyu- eylemleri ise “ne/neyi, kim/kimi, nere/nereyi” sorularına cevap veremeyen, yani nesne alamayan geçiĢsiz eylemlerdir. Aslında geçiĢsiz olan koĢ-, yüz- vb. kimi eylemler Yüz metreyi on beĢ saniyede koĢtu, Elli metreyi yirmi saniyede yüzdü vb. örneklerde olduğu gibi spor terminolojisinde geçiĢli olarak da kullanılabilmektedir. TÜRKÇENĠN EKLERĠ Sözcükleri çok genel olarak adlar ve eylemler, ekleri de yapım (türetim) ve çekim ekleri olarak sınıflandırdığımızda eklemeli bir dil olan Türkçenin yapı ve iĢleyiĢ sistemini ana çizgileri ile değerlendirmeye baĢlayabiliriz. Ad ve eylem yapım ekleri oyun adından oyna-, bil- eyleminden bilgi örneğindeki gibi, sözcüklerden yeni anlamda aynı ve farklı türde yeni sözcükler oluĢturan eklerdir. Ad ve eylem çekim ekleri ise, yeni kelimeler yapmayan, ancak çekime girebilen sözcüklerin sonuna gelerek dil bilgisel iĢlevi belirleyen eklerdir. Örneğin anne-ler-i-miz-e sözcüğünde anne tabanına gelen ekler sırasıyla ad çekim eklerinden çokluk, iyelik ve yaklaĢma hâli ekleridir. Yapım Ekleri Sözcüğün anlamını ve biçimini değiĢtiren eklerdir. Yeni sözcüklerin yapımında çok kullanılan veya çok sayıda sözcükte bulunan eklere iĢlek ekler denir. Ekin iĢlekliği sözcük türetiminde, sık kullanılmasıyla iliĢkilidir. Eklerin bir bölümü çok az sayıda sözcükte bulunur. TÜRK DİLİ I Yalnız bir sözcükte bulunan eklere tek örnek adı verilir. Örneğin -mAk (gelmek, koĢmak vb.) bütün eylemlere gelebilir, ancak katmer „bir Ģeyi oluĢturan katlardan her biri‟ sözcüğünde yer alan -mer eki, ölçünlü dilde baĢka bir sözcükte görülmez. Türkçede yer alan yapım ekleri Ģu Ģekildedir: Addan Ad Yapma Ekleri -A: beze (ĢiĢkinlik), çağa, gece, göze, tüze; ilke (?), komuta. -aç: kıraç, topaç, bakraç; -Ak: baĢak, yanak, solak, benek. - Al: güzel. - Al: genel, özel, tümel, ulusal, yerel. - AlAk: kozalak, topalak. -Am: gizem, görkem, önem. -An1: eren, kızan, oğlan, köken. -An: belen, tozan. -ArI: dıĢarı, içeri. -arık: pusarık. -AĢ: adaĢ, güneĢ (?). -(Ģ)Ar: üçer, beĢer. -At: baĢat, gölet, özet. -Ay: düzey, güney, kolay, yüzey; -Az: ayaz, genez. -CA: karaca, akçe, Türkçe. -cAğIz: çocukcağız, kızcağız. -cAk: büyücek, yavrucak. -cel: güncel, öncel. -CI: evci, savcı, gözcü, avcı. -CIk: dipçik, kılçık, ufacık. -CIl: insancıl, evcil, otçul. -cIlAyIn: bencileyin, sencileyin. -ç: anaç, ataç, ortaç bk. -Aç. -çA: ilçe, tarihçe (< Far. -çe). -çak: kolçak, ayakçak. çek: gökçek. -çın: balıkçın, ayakçın. -DA: elde, sözde, gözde. -dak: bıngıldak, kıkırdak. -DAm: erdem, gündem, yordam, yöntem. -DAn: toptan, neden, içten. -DAĢ: yoldaĢ, evdeĢ. -DIrIk: boyunduruk, eğindirik. -diven: eldiven (< Far.). -düz: gündüz. -enek: gözenek. -GA: baĢka, belge, imge, özge. -GAn: baĢkan, yedigen, yelken. -GI: gözgü, iyi (<< ET edgü). -gIl: Ahmetgil, annemgil. -gIn: elgin. -k: balak, kabuk, topuk. -kek: erkek (?). -ki: akĢamki, yarınki. -(I)l: ardıl, çoğul, gizil, kızıl, kumul, tekil, yeĢil. -lA: kıĢla, tuzla, yayla. -lAk: diĢlek, ödlek, kıĢlak, sulak. -lan: aslan, kaplan, sırtlan, yılan (?). -lAyIn: akĢamleyin, sabahleyin. -lI: evli, atlı. -lI...-lI: geceli gündüzlü, irili ufaklı. -lIk: bataklık, taĢlık, tuzluk. -m: begüm, betim, birim, hanım, yüküm(lü). -mAç: dilmaç. -mAn: akman, dikmen, egemen, gökmen, kocaman, Türkmen. -mer: katmer. -mık: acımık, karamık. -msAr: iyimser, karamsar. -msI: sarımsı, mavimsi. -mtIl: sarı mtıl, acımtıl, göğümtül. -mtırak: sarımtırak, mavimtırak. -n: yazın, ilkin, kıĢın; üstün, yeğin, zorun(lu), -n: odun. -ncI: birinci, ikinci, altıncı. -rA: taĢra, üzre, içre, sonra. -rAk: küçürek, ufarak. -sAk: susak, tümsek, ıraksak. -sAl: kutsal, bölgesel, kumsal. -sI: bulutsu, çocuksu. -sIk: yüksük. -sIl: varsıl, yoksul. -sun: yoksun. -sIz: tatsız, tuzsuz, yolsuz. -Ģ: AliĢ, maviĢ, minnoĢ. -Ģın: akĢın, karaĢın, sarıĢın. -(I)t: belit, eĢit, karĢıt, yaĢıt. -tay: DanıĢtay, kurultay, SayıĢtay. -tI: cızırtı, çatırtı, gürültü. -z: 51 beniz, *biz, *siz, ikiz, üçüz vb. Addan Eylem Yapma Ekleri -A-: kana-, oyna-, türe-. -A-: beze-, boĢa-. -Al-: azal-, bun-al-, çoğal-, düzel-. -An-: gücen-, utan-. -Ar-1: ar(a)-ar-, kız-ar-, mor-ar-. -Ar-: baĢar-, ever-, onar-, suvar-. -AĢ-: güreĢ-, yanaĢ-. -DA-: aldat-, iste- (< izde-). -DA-: çatırda- , parılda-, Ģırılda-. -I-: ağrı- (< ağır-ı-), taĢı-, sakın-. -ı-: sak-ı-(n)- (< ET sak + ı + n), taĢı (< ET taĢ-ı-). -k-: acık-, birik-, gecik-, gözük-. -kIr-: fıĢkır-, hıçkır-, püskür-. -l-: incel-, kı- sal-, küçül-, sivril-. -lA(n)-: anla-, avlan-, evlen-, gizle-, yolla-. -msA-: azımsa-, küçümse-. -r-: belir-, delir-. rgA-: esirge-, yadırga-. -sA-: boğasa- (ağız), önemse-, susa-. -sIn-: gereksin-, yüksün-. Eylemden Ad Yapma Ekleri Eylemden ad yapma ekleri, eylem kök ya da gövdelerinden, köken anlamıyla bağlantılı yeni ad gövdeleri yapan eklerdir. Bu eklerden bir bölümü çok yaygın biçimde tüm eylem köklerine gelebilirken, yayvan ve kaypak örneklerinde olduğu gibi, bir bölümü de yalnızca bir ya da birkaç sözcükte görülür. -(A)nAk: değ(e)nek, görenek, olanak. -(A)v: görev, iĢlev, ödev, sınav. -(A)y: dikey, düĢey, olay, deney. AcAk: gelecek, giyecek, yakacak. -AcAn: evecen, sevecen. -Aç: büyüteç, sarkaç. -AGAn: durağan, gezegen, olağan. -AGI: kaĢağı, yapağı. -Ak: binek, dönek, sapak, uçak. -AlAk: asalak, çökelek, yatalak. AlgA: bitelge, çizelge, konalga. -Am: dönem, kuram, tutam. -AmAç: dönemeç, tutamaç. -AmAk: basamak, tutamak. -AmIk: bozamık. -An: bakan, düzen, kapan. -Ar/-r: gider, gelir, yazar. -ArI: göçeri, uçarı. -AsI: giysi (< giyesi), olası, veresi(ye). -bAç: dolambaç, saklambaç. -CA: dinlence, düĢünce, eğlence. -cAk: erincek (hlk.), salıncak. -ceme: sürünceme. -daç: andaç. -DI: çıktı, girdi, piĢti, uydu. -dıç: andıç. -DIk: bildik, tanıdık. -dırak: kaydırak. -ebe: göçebe. -GA: bilge, bölge, süpürge. -GAç: kıskaç, süzgeç, yüzgeç. -GAn: çekingen, kaygan. -GI: bilgi, olgu, sevgi. -GIç: dalgıç, bilgiç. -GIn: bilgin, etkin, vurgun. -güt: örgüt. -I: ayrı, doğu, sancı, yazı. -IcI: alıcı, verici, yanıcı. -IĢ: bakıĢ, geçiĢ, uçuĢ. - k: açık, delik, dilek. -m: bilim, bölüm, kurum. -mA: bölme, inme, kuĢatma. -mAcA: bulmaca, gülmece. -mAç: demeç, yırtmaç. -mAk: çakmak, ilmek, yemek. -mAn: azman, eğitmen, öğretmen. -mAz: *aymaz, tükenmez, yaramaz. -mIk: ilmik, kıymık, kusmuk. -mUr: kömür, yağmur. -mIĢ: dolmuĢ, DurmuĢ, ermiĢ. n: akın, ekin, yığın. -nç: bilinç, direnç, sevinç. -ntI: çıkıntı, döküntü, saplantı. -pak: kaypak. -sAl: görsel, iĢitsel, uysal. -sI: sinsi, tütsü. -Ģ: bağdaĢ, tanıĢ, oynaĢ. -t: anıt, geçit, taĢıt, umut. -van: yayvan. TÜRK DİLİ I Eylemden Eylem Yapma Ekleri (Eylemlerde Çatı) Çatı ekleri, eylemden eylem yapan ekler, yani eylem tabanlarına gelerek yeni eylemler yapan özel söz dizimsel iĢlevleri bulunan yapılar olarak tanımlanabilir. Çatı ekleri cümle içinde yüklemin özne veya nesne ile iliĢkisini belirler. Çatıları çok genel olarak bir cümlede yüklemin gösterdiği eylemin özne tarafından yapıldığını gösteren etken çatı ve cümlenin dil bilgisel (sözde) öznesinin yüklemin bildirdiği eylemden etkilendiğini veya eylemin hedefi olduğunu gösteren edilgen çatı olarak ikiye ayırabiliriz. Duvarları boyadı etken çatı, Duvarlar boyandı cümlesi ise edilgen çatı örnekleridir. DönüĢlü, edilgen, iĢteĢ, ettirgen çatılar vb. daha ayrıntılı bir sınıflandırma da yapabiliriz. DönüĢlü, edilgen, iĢteĢ çatılar özneye, ettirgen çatılar ise nesneye yöneliktir. Fiilde Çatı Ekleri Yalın Edilgen DönüĢlü KarĢılıklı Ettirgen Olumsuz -l-/-n-l-/-n-Ģ-dir-/-t-/-r-me- Diğer çatılar: Yukarıdakilerden baĢka daha az sayıda eyleme gelen veya bazı eylemlerde donmuĢ olarak kalan kuvvetlendirme çatıları ile sıklık çatılarından da söz edebiliriz. tık- > tıka-, kaz- > kazı-, bur- > burk-, ko- > koy- eylemlerindeki -a-, -ı-, -k-, -y- ekleri eylemlerin anlamını daha belirgin, daha güçlü hâle getiren kuvvetlendirme çatılarıdır. - AlA-: ov- > ovala-, silk- > silkele-; -IĢtIr-: serp- > serpiĢtir-, ovuĢtur-; -klA-, sür- > sürükle-, say- > sayıkla- vb. ekler ise eylemin ardı ardına yapıldığını gösteren sıklık çatılarıdır. Çekim Ekleri (Ad ve Eylem Çekimi) Çekim ekleri, eylem ya da ad soylu sözcüklere gelerek bağlı oldukları sözcük öbeklerine göre, sözcükler arasında durum, iyelik, çokluk, kip, zaman, kiĢi, sayı vb. geçici iliĢkiler kuran, görevsel bağımlı biçimbirimlerdir. Çekim ekleri, eklendikleri sözcüklere herhangi bir yeni anlam katmaz, yalnızca onlara iĢleklik kazandırır. Ancak seyrek de olsa, sıfat-fiiller gibi bir ekin yapım veya çekim olup olmadığı konusunda karar vermek güç olabilir. Çekim ekleri kendi aralarında ad çekim ekleri ve eylem çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Ad Çekim Ekleri Ad ya da ad soylu sözcüklere ad çekim eklerinin, yani durum, iyelik, çoğul, soru ve aitlik eklerinin eklenmesine ad çekimi adı verilir. Örneğin ev sözcüğü söz diziminde ev-e (durum eki), ev-im (iyelik eki), evler (çoğul eki), ev mi?, ev-deki (aitlik eki) farklı ekler alarak çekime girer. Ad çekim ekleri Ģunlardır: Durum (hâl) ekleri: Ad durum eki -Ø -A -DA -DAn -In, -nIn -I, -U -CA -lA ĠĢlevi Örnek Yalın durum (nominatif) YaklaĢma durumu (datif) Bulunma durumu (lokatif) UzaklaĢma (ayrılma, çıkma durumu), (ablatif) Ġlgi durumu (genitif) Yükleme/belirtme/nesnedurumu (akuzatif) EĢitlik durumu (ekvatif) Araç durumu (vasıta, enstrümantal) ev ev ev ev ev ev ev ev -e -de -den -in -i -ce –le Türkçede sıklıkla kullanılan bu durum eklerinin yanı sıra yapım eki niteliği kazanmıĢ -rA (içre, taĢra vb.) gibi tarihî durum ekleri bulunmaktadır. 52 TÜRK DİLİ I Ġyelik ekleri: Ġyelik ekleri, adın belirttiği nesne ya da kavramın, altı kiĢiden (ben, sen, o; biz, siz, onlar) birine ait olduğunu gösterir. Ġyelik eki almıĢ sözcükler, isim tamlamalarında tamlanan ögeyi oluĢtururlar. Ġyelik ekleri çokluk eklerinden sonra, durum eklerinden önce gelir. Ġyelik eki -(I)m -(I)n -(s)I -(I)mIz KiĢi Birinci tekil kiĢi Ġkinci tekil kiĢi Üçüncü tekil kiĢi Birinci çoğul kiĢi -(I)nIz -lAr-I Ġkinci çoğul kiĢi Üçüncü çoğul kiĢi Örnek kalem-i-m, para-m kalem-i-n, para -n kalem-i, para-sı kalem-i-miz, para mız kalem-i-niz, para -nız kalem-leri, para -ları Çoğul (çokluk) eki (-lAr): Çoğul ekleri, sayıca bir‟den fazla varlığı, kavramı ifade eden eklerdir. Türkçede sayılabilir adlar/sayılamayan adlar ayrımı yoktur; soyut, somut bütün adlar çoğul eki alabilir. Çoğul ekleri kimi zaman çoğul iĢlevinden uzaklaĢarak aile (Osmanlılar), abartma (dünyalar kadar), zaman (geceleri) vb. farklı anlamları da gösterebilir. Soru eki (mI, mU): Soru eki eklendiği ada veya ad cümlesine genellikle soru anlamı katan, yazımda ayrı gösterilen, söyleyiĢte ise ünlü uyumuna giren sözcük ile ek arasında bir dil bilgisel biçim, bilimsel terminolojideki karĢılığıyla enklitiktir. Soru eki (mI, mU) kiĢi ekleriyle çekime girer: Ankaralı mısınız? Okulda değil miyiz? vb. Bir cümlede birden fazla ögeye soru eki getirilemez. Aitlik eki (-ki): Aitlik eki adlardan zamir ve sıfat türünde adlar yapan, „bağlılık, içinde bulunma, aitlik‟ anlamları taĢıyan bir ektir. -ki aitlik eki sözcüklere yalın (akĢamki, yarınki), bulunma (evdeki, yoldaki) ya da ilgi (seninki, bizimki) durumlarından biriyle eklenir. Aitlik eki ad çekim ekleri alabilir. Ek Eylemler: Ek eylemler, ad soylu sözcüklerin yüklem olarak kullanılmasını, eylem cümlelerinde ise birleĢik çekimleri sağlayan eklerdir. Ad soylu sözcüklerin eylem olarak çekiminde birinci ve ikinci kiĢilerde i-, üçüncü kiĢinin çekiminde ise -DIr (bildirme eki, koĢaç, kopula) ek eylemi kullanılır. Ek eylemin olumsuz biçimi değil ile yapılır. Eylemlerin çekimi Ģu Ģekildedir: GeniĢ/Ģimdiki zaman: Öğrenci-y-im, öğrenci-sin, öğrenci-dir; öğrenci-y-iz, öğrenci-siniz, öğrenci(-dirler) Görülen/duyulan geçmiĢ zaman/Ģart: Ek eylemin geçmiĢ zaman ve Ģart kipleri i- eylemi ile çekimlenir. Öğrenci i-dik (öğrenciydik), öğrenci i-miĢ-i-z (öğrenciymiĢiz), öğrenci-y-sek (öğrenciysek). Öğrenci imiĢ isek (öğrenciymiĢsek) vb. Eylem Çekim Ekleri Türkçede eylem, cümlede temel olarak zaman ile birleĢik zaman, görünüĢ, çatı ve kip kategorilerine göre çekime girer. Eylemde zaman, cümle içinde yüklemin bildirdiği eylemin ilgili olduğu zaman kesitidir. Kip, eylemlerin zaman, kiĢi ve anlam özelliklerine göre eklerle biçimlenen dil bilgisi kategorisidir. Türkçede kipler esas olarak ikiye ayrılır: haber (bildirme) kipleri ve tasarlama (istek) kipleri. Haber kipleri geniĢ zaman, Ģimdiki zaman, (belirli) görülen geçmiĢ zaman, (belirsiz) duyulan geçmiĢ zaman ve gelecek zaman; tasarlama kipleri dilek/Ģart, istek, gereklilik ve emir kiplerinden oluĢur. Tarz ise zamanda hareket noktasını konuĢanın, konuĢtuğu andan bir baĢka zamana aktarmasıyla ortaya çıkar. BirleĢik zaman, yükleme eklenen i- eyleminin geçmiĢ zamanlarda ve Ģart kipinde çekimlenmesiyle oluĢur. Türkçede dört birleĢik zaman vardır: bildirme, öykü (hikâye), söylenti (rivayet), koĢul (Ģart). Örneğin gelmiĢtik (< gel-miĢ i-di-k), alacaktık (< al-acak i-di-k) cümlelerinde gel- ve al- eylemleri zaman (-miĢ ve ecek), tarz (-ti < -idi) ve kiĢi eklerini (-k ve -k) alarak çekime girmiĢtir. Türkçede yükleme gelen eklerdeki genel sıralama Ģu Ģekildedir: Eylem kök veya gövdesi + kip eki + tarz eki + kiĢi eki. Örneğin çalıĢmalıymıĢım yükleminde çalıĢ- eylem gövdesi, -malı kip eki, -mıĢ tarz eki, -(ı)m ise kiĢi ekidir. KiĢi ekleri: KiĢi ekleri, yüklemin belirttiği iĢle doğrudan bağlantılı olan kiĢiyi gösterir. KiĢi ekleri zaman ve kip eklerinden sonra gelir. Kendilerinden sonra ancak soru ekini alabilirler. Türkçede Tablo 5.4‟te görülen dört tip kiĢi eki vardır. 53 TÜRK DİLİ I KĠġĠ EKLERĠ Tekil Çoğul EKLENDĠĞĠ KĠPLER KĠġĠ EKLERĠ Tekil Çoğul EKLENDĠĞĠ KĠPLER 1. Tip -(I)m -sIn (-DIr) -(I)z -sInIz -(DIr)lAr ġimdiki zaman, geniĢ zaman, gelecek zaman, belirsiz geçmiĢ zaman 2. Tip -(I)m -(I)n -Ø -(I)k -(I)nIz -lAr Belirli geçmiĢ zaman, Ģart kipi 3. Tip -(y)Im -sIn -Ø -lIm -sInIz -lAr 4. Tip -Ø -Ø -sIn -Ø -(›)n, (I)nIz -sInlAr Ġstek kipi Emir kipi Eylemsiler (Fiilimsiler/Çekimsiz Eylemler) 54 Geleneksel bir terim olarak söz ya da cümle içinde eylemleri adlaĢtırdıklarından dolayı ad, adı niteledikleri için sıfat, iki cümleyi bağladığı için bağlaç iĢlevinde bulunabilen ve yan cümle kurabilen sözcük ya da sözcük öbeklerine eylemsi adı verilir. Türkçede anlam ve görevlerine göre, zarf-fiiller (ulaçlar), sıfat-fiiller (ortaçlar) ve isim-fiil (fiil ismi, mastar) olmak üzere üç çeĢit eylemsi vardır. Eylemsiler Türkçe anlatımın temelini teĢkil eden çok önemli ögelerdir. Sıfat-Fiiller (Ortaç, Partisip, Sıfat-Eylem) Sıfat-fiiller, eylemlerden geçici sıfat yapmak üzere türetilen ve genellikle kiĢiye bağlı olmaksızın çekimlenen eylemsilerdir. Sıfat-fiiller, eylem ve sıfatların özelliklerini birlikte gösterir. Zaman kavramının ön planda olduğu sıfat-fiiller, geçmiĢ, geniĢ ve gelecek zaman sıfat-fiilleri olmak üzere üç kategoride değerlendirilebilir. ĠĢlevi GeçmiĢ zaman anlamı taĢıyanlar GeniĢ zaman anlamı taĢıyanlar Gelecek zaman anlamı taĢıyanlar Sıfat-fiil Eki -DIk -mIĢ -An -mAz -r, -Ar Örnek Tanıdık (adam) BilmiĢ (çocuk) ağlayan (nar), gülen (ayva) tükenmez (kalem) oynar (baĢlık), bakar (kör) akacak (kan), yakacak (odun) -AcAk Zarf-Fiiller (Bağ-Eylem, Ulaç) Zarf-fiiller eylemlerden geçici olarak türetilen zarf iĢlevindeki sözcüklerdir. Zarf-fiiller zarf ve eylem özelliklerini birlikte gösterebilir. Zarf-fiillerin diğer bir görevi de asıl eylem ile yardımcı eylemi birleĢtirerek birleĢik eylem yapmalarıdır. Türkiye Türkçesinin belli baĢlı zarf-fiil ekleri ve iĢlevleri Tablo 5.6‟da gösterilmiĢtir. TÜRK DİLİ I ĠĢlevi Tarz ve taĢıyanlar bağ anlamı Zaman anlamı taĢıyanlar Zarf-fiil -A...-A -AcAk + iyelik eki + -A -ArAk -I -mAksIzIn -mAktAnsA -Ip -DIk + iyelik eki+dA -(i)ken -AlI -IncA -DI + kiĢi eki + -AlI -DI mI -DIkçA -mAdAn -(A)r/-mAz Örnek sora sora, gide gide BoĢ duracağıma (çalıĢayım) koĢarak, bilerek soruver (< sor-u + ver) çalıĢmaksızın ölmektense alıp, koĢup geldiğimde, öldüğünde, koĢarken (< koĢar i-ken) alalı, gideli sevince, görünce gittin gideli konuĢtu mu (konuĢur) sevdikçe, yaĢadıkça bilmeden, görmeden (kuĢlar) öter ötmez Sıfat-fiiller kalıplaĢarak ad yapabilirken, hatta tükenmez (kalem) örneğindeki gibi, niteledikleri adın yerine geçebilirken, zarf-fiillerin böyle bir özelliği yoktur. Ġsim-Fiiller (Mastarlar) Mastarlar, eylemlerin herhangi bir zamana, sayıya ya da kiĢiye bağlı olmayan ve sözlüklerde madde baĢı olarak yer alan biçimleridir. Bütün eylemlere gelebilen mastarlar eylem değil, addır. Ġsim-fiiller -mA (bilme, görme, yıkama), -mAk (bilmek, görmek, yıkamak), -IĢ (biliĢ, görüĢ, yıkayıĢ) ekleriyle yapılır. Eylemden eylem yapan, olumsuzluk çatısı vurgusuz -mA- ile geçici eylem adı yapan mastar eki -mA’yı ve kalıplaĢarak kalıcı adlar yapan bölme, dolma örneklerindeki vurgulu -mA ekini birbiriyle karıĢtırmamak gerekiyor. -mAk mastar eki ile mastar ekinin kalıplaĢmasıyla çakmak, yemek örneklerindeki gibi ad yapım eki iĢlevi kazanan -mAk ekini de birbiriyle karıĢtırmamalıyız. -mA eki, -mAk ekinin sonundaki -k ünsüzünün düĢmesiyle oluĢmamıĢtır. -mA ve -mAk, farklı eklerdir. -mAk isim-fiil eki, ilgi, iyelik ve çokluk eki almaz. SÖZ DĠZĠMĠ (CÜMLE BĠLGĠSĠ) Söz dizimi veya Batı dillerinden kopyalanan karĢılığıyla sentaks, cümle içinde yer alan sözcüklerin ve sözcük öbeklerinin düzenlenmesiyle ilgili esasları, cümle türlerini ele alan dil bilgisi dalıdır. Söz dizimi yerine cümle bilgisi/tümce bilgisi terimleri de kullanılmaktadır. Cümlenin yapısı, sözlerin diziliĢiyle ilgili kurallar henüz bütünüyle ortaya konulamamıĢtır. Çünkü, cümleyi oluĢturan sözcükler arasındaki iliĢkiler örgüsü son derece karıĢıktır. Sözcük Öbekleri Sözcük öbekleri, cümle içinde birden fazla sözcük ve/veya ekten oluĢtuğu hâlde tek bir sözcük gibi iĢlem gören, herhangi bir kesin yargı bildirmeyen yapılardır. Cümleleri oluĢturan yüklem, özne, nesne ve tümleçler tek bir sözcükten oluĢabilir, hatta cümlede yüklemden baĢka bir öge bulunmayabilir. Cümle ögelerinin daha ayrıntılı biçimde ifade edilebilmesi için çoğu zaman tanımlayan, betimleyen ilave sözcüklere ve/veya sözcük öbekleri denilen belirli yapılardaki sözcük dizilerine ihtiyaç vardır. Örneğin Öldü1 > [YaĢlı adam] öldü2 > [Manisa‟nın Gördes ilçesinde] [yaĢlı adam] öldü3 > [Manisa‟nın Gördes ilçesinde] [karbonmonoksit gazından zehirlenen yaĢlı adam] öldü4 cümlelerinde yüklem, özne ve yüklemin oluĢ koĢullarıyla ilgili en az bilgimizin bulunduğu cümle, (1) no‟lu cümledir. En ayrıntılı bilgi ise (4) no‟lu cümlede verilmektedir. Sözcük sayısı arttıkça (yaĢlı adam, Gördes ilçesi, Manisa‟nın Gördes ilçesi, karbonmonoksit, karbonmonoksit gazı, karbonmonoksit gazından zehirlenen, karbonmonoksit gazından zehirlenen yaĢlı adam) anlam daha da belirginleĢmektedir. Sözcük öbekleri ve bu 55 TÜRK DİLİ I öbeklere eklenen her yeni sözcük anlatımın sınırlarını daha geniĢletmekte, „sözce‟de anlatılanlarla ilgili daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Dilde yer alan sözcük öbeği türlerinin sayısı sınırlıdır. Türkçede en bilinen sözcük öbekleri ad ve sıfat tamlamalarıdır. Sözcük öbeği Belirtili ad tamlaması Belirtisiz ad tamlaması Eksiz ad tamlaması Sıfat tamlamaları Aitlik öbeği Tekrar öbeği Unvan öbeği BirleĢik sözcük Sayı öbeği Yapısı ad-(n)In + ad-(s)I ad + ad-(s)I ad + ad sıfat + ad ad +ki; ad + -DA/nIn+ki sözcük + sözcük sözcük + m + sözcük ad + durum eki + ad + durum eki ad + iyelik eki + ad + iyelik eki + n + durum eki kiĢi adı + unvan/akrabalık adı Örnek söz-ün kısa-sı çıkıĢ kapı-sı gümüĢ yüzük açık öğretim yarınki, evdeki, benimki ağır ağır, iyi kötü az maz, defter mefter günden güne Aralarına ek girmeyecek kadar kalıplaĢan sözcüklerden oluĢur büyük sayı + küçük sayı ateĢkes, binbaĢı, Gaziantep, orduevi Edat öbeği Ad + durum eki (-A, -DAn, -nIn) + son çekim edatı Sıfat-fiil öbeği yardımcı öge + sıfat-fiil eki + (nitelenen sözcük/sözcük Zarf-fiil öbeği yardımcı öge + eylem + zarf-fiil eki (nitelenen eylem) Eylem öbeği yardımcı öge +eylem + -mAk, -mA, -IĢ BirleĢik eylem öbeği (1) ad + yardımcı eylem (2) eylem + zarf-fiil + yard. Eylem ünlem + ad ögesi Ünlem öbeği Bağlama öbeği Ġlgi öbeği Belirtme öbeği öge + bağlaç + öge Ad + tamlayan eki (ilgi eki) + ad 1. öge + yükleme d.e. + 2. Öge Dayanma öbeği 1. öge + iyelik eki + 2. Öge YaklaĢma öbeği 1. öge+ yaklaĢma d.e. + 2. Öge Bulunma öbeği 1. öge + bulunma d.e. günü gününe Mustafa Kemal PaĢa, Fahriye Abla, Ali ÇavuĢ on beĢ (10 + 5), otuz dokuz (30 + 9), yüz yirmi üç (120 + 3) kum gibi, aĢk ile, vatan için sana dair, sonsuza kadar senden baĢka, bundan sonra, senin ile, onun için, senin kadar Bu Ģafaklarda + yüzen (al sancak) Yurdumun üstünde + Tüten (en son ocak) Bu konudan + söz açıldığında (duygulanır) seni uzaktan + sevmek, dünyadan elini eteğini + çekme, deniz üstünde + uçuĢ teĢekkür etmek, son bulmak yazadur-, yazabil-, yazıver Ey + Türk gençliği sevgili + gençler Ferhat ile fiirin sizin kız, bizim oğlan her Ģeyi (borçlu) kitabı (ithaf) bahtı kara, eli çabuk, gözü Açık, ucu sivri cana yakın, derde deva, dile kolay çantada keklik, solda sıfır, 56 TÜRK DİLİ I UzaklaĢma öbeği + 2. Öge 1. öge + uzaklaĢma d.e. + 2. Öge yükte hafif gözden ırak, önden çekiĢli Cümlenin Ögeleri Yeryüzündeki bütün dillerde cümlenin temel ögeleri yüklem ile öznedir. Türkçede cümle için eylem, kiĢi, kip vb. yapısal ve anlamsal birimleri taĢıyabilen yüklemin bulunması yeterlidir. Özne yüklemin belirttiği eylemi yerine getirirken diğer ögeler cümlenin iletisini yer, zaman, koĢul, oluĢ biçimi vb. farklı açılardan bütünleme, açıklama görevindedir. Cümleyi her zaman özne öbeği ve yüklem öbeği olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Özne öbeğinde yalnızca özne yer alabilir. Yüklem öbeğinde ise öncelikle eylem, kip eki, kiĢi eklerinden oluĢan eylem kümesi bulunur. Belirtili ve belirtisiz nesneler ve tümleçler de yüklem öbeğindeki diğer ögelerdir. Yüklem Yüklemi geleneksel ve yalın biçimde, cümlede özne alabilen öge olarak tanımlayabiliriz. “Canlılar ölümlüdür.” cümlesinde ölümlüdür yüklemdir. Güzel adını, -im, -sin, -dir yüklemleĢtiricileri ile Güzelim, Güzelsin, Güzeldir cümleleri hâline getirebiliriz. Cümle, en az bir yüklemden oluĢur. Bir söz dizisinde ne kadar yüklem varsa o kadar cümle var demektir. Bir metindeki cümle sayısı (ad ya da eylem), o metindeki yüklem sayısı kadardır. Özne Özne, bir cümlede yüklemin belirttiği eylemi yapanı veya yine yüklemin belirttiği oluĢu gösteren ad, ad öbeği veya zamirdir. Özne özel durumların dıĢında bütün dillerde cümle baĢında yer alır ve biçim bilgisel bakımdan yalındır. Özne ile yüklem arasında dillere göre değiĢen uyumlar vardır. Özne ile yüklem arasında nicelik yani sayı 57 bakımından, çatı ve kiĢi bakımından uygunluk beklenir. Türkçe dünya dilleri arasında özne düĢürebilen dillerdendir. Yani öznenin kullanımı, mutlak değildir; buna karĢılık normal koĢullarda Ġngilizcede özne düĢürülemez. Nesne Nesne bir cümlede yüklemin iĢaret ettiği geçiĢli eylemden doğrudan etkilenen ad, ad öbeği veya zamirden oluĢabilen yalın veya yükleme durumu (bazen yaklaĢma durumu) eki alan cümle ögesidir. Ben seni seviyorum cümlesinde, yükleme durumu eki almıĢ olan seni cümlenin belirtili (belirli) nesnesidir. Sigara içiyor cümlesindeki sigara ise yükleme (belirtme) durumu eki almadığından belirtisiz (belirsiz) nesnedir. Bilindiği gibi belirtililik, belirtisizlik ayrımında temel nokta daha önceden bildiğimiz, tanıdığımız bir nesnenin, kavramın belirtili; daha önce görmediğimiz, belli olmayan herhangi bir nesnenin, kavramın ise belirtisiz olmasıdır. Tümleçler Tümleçler, geleneksel tanımıyla, bir söz dizimsel yapıda bulunan yüklemi; yalın, yaklaĢma, bulunma, uzaklaĢma veya araç durumu alarak ya da edat öbekleri, zarffiil öbekleriyle anlam bakımından yer, zaman, neden, sonuç, oluĢma veya yapma koĢulu vb. bakımlardan bütünleyen, tamamlayan ikincil cümle ögeleridir. Türkçede -A, -DA, -DAn ekleri eklendikleri sözcükleri cümlede dolaylı tümleç (bazen yer tamlayıcısı) yapabilir. Cümle Ögelerinin Sırası Türkçe söz dizimi bakımından ÖNY (Özne-Nesne/Tümleç-Yüklem) dilidir. Türk yazı dilinde cümle ögelerinin tipik sıralanıĢı Ģu Ģekildedir: (1) Özne (2) Zaman ifadesi (3) Mekân ifadesi (4) Belirtili nesne (5) Belirtisiz nesne (6) Yüklem Bu sıralamayı bir örnekle somutlaĢtıralım: (1) Biz (2) geçen hafta (3) toplantıda (4) onu (5) baĢkan (6) seçtik. TÜRK DİLİ I CÜMLE TÜRLERĠ Türkçe cümlelerin küçük değiĢikliklerle az çok gelenekselleĢen sınıflandırmasına yer verilmiĢ ve buna göre aĢağıdaki dört cümle türü kısaca açıklanmıĢtır. • Yapısına göre (basit cümle, birleĢik cümle, sıralı ve bağlı cümle) • Yüklemin türüne göre (eylem cümlesi, ad cümlesi) • Yüklemin/ögelerin yerine göre (kurallı cümle, devrik cümle, kesik cümle) • Cümlenin anlamına göre (olumlu cümle, olumsuz cümle; soru cümlesi, emir cümlesi, ünlem cümlesi, dilek cümlesi). Yapısına Göre Cümleler Basit Cümleler Basit cümleler, son derece tartıĢmalı bir kavram olmakla birlikte, yan cümlesi bulunmayan temel cümlelerdir. BirleĢik Cümleler BirleĢik cümlenin belirlenmesi, tanımlanması Türkçe söz diziminin en temel sorunsalıdır. Aralarında anlamca bir ilgi bulunan, bağlaçlarla birbirine bağlanmıĢ cümleler birleĢik cümle olarak kabul edilebilir. Kimi dil bilimcilerin sıfat-fiil ve zarf-fiillerle yapılan öbekleri yardımcı cümle ve birleĢiminde bu öbeklerin yer aldığı cümleleri birleĢik cümle olarak kabul ettiklerini görüyoruz. [Ahırın avlusunda oynarken]1 [aĢağıda gümüĢ söğütler altında görünmeyen]2 derenin hüzünlü Ģırıltısını iĢitirdik Yukarıda köĢeli parantez içinde gösterilen iki ayrı öbek bağlı/yan cümleler, parantez dıĢında kalan cümle ise asıl cümledir. 58 Muharrem Ergin‟in temsil ettiği geleneksel yaklaĢımda, Türkçede iki tür birleĢik cümle vardır. Bunlar Türkçe kökenli olan Ģart ekiyle yapılan birleĢik cümle ile Farsçadan kopyalanan ki‟li birleĢik cümledir. Örneğin [Bir YAN CÜMLE TEMEL CÜMLE millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa], tam bir hayata malik olamaz. cümlesi TEMEL CÜMLE YAN CÜMLE Türkçe; Duydum ki [unutmuĢsun gözlerimin rengini] cümlesi ise Farsçadan kopyalanan birleĢik cümleye örnektir. Bu cümle Türkçe geleneksel diziliĢe çevrildiğinde Gözlerimin rengini unuttuğunu duydum Ģeklinde birleĢik cümlenin yan cümlesi, temel cümlenin nesnesi hâline gelmiĢtir. Sıralı Cümle ve Bağlı Cümle Yapıca ve/veya anlamca birbirine bağlı; ancak yalnız kullanıldıklarında kendi içinde anlam bütünlüğü bulunan cümlelerden oluĢan birleĢik cümle türüdür. Ögelerinden en az biri veya yüklemlere gelen ekleri ortak olan sıralı cümlelere bağımlı sıralı cümle adı verilir. Örneğin, Seni sever, sayarım bağlı cümlelerinde nesne ve yüklemlerde kiĢi ekleri ortaktır. „At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, Ģan kalır‟ örneğindeki gramerce bağımsız dört cümle birbirlerine anlam bakımından sıkı sıkıya bağlıdır. Bu Ģekilde aralarında yalnızca anlam ilgisi bulunan sıralı cümlelere ise bağımsız sıralı cümle denir. Aslında bağlı ve sıralı cümleler arasında kesin bir ayrım yoktur. Bağlama edatlarıyla (bağlaç) birbirine bağlanmıĢ ve aralarında anlamca iliĢki bulunan sıralı cümlelere bağlı cümle adı da verilir. Yüklemin Türüne Göre Cümleler Türk dil bilgisi geleneğinde cümleler yüklemin türüne göre ad cümleleri ve eylem cümleleri olmak üzere ikiye ayrılır. Ad Cümleleri Gerçekte ad ve eylem cümleleri aynı modele göre kurulur. Özne baĢta, yüklem sondadır; yüklemler, benzer biçimde, kiĢi eklerini alırlar. Ġsim cümleleri olarak adlandırdığımız cümleler, gerçekte, tarihsel bakımdan ad + yardımcı eylem (ET er-, ET tur-) yapısında bir tür eylem cümleleridir, yani, günümüzde i- ve -DIr biçimlerine geliĢmiĢ yüklemleĢtiriciler ET er - ve ET tur- eylemlerinin geniĢ zaman eki alan olan er-ür ve tur-ur biçimlerinin kalıntılarıdır. Ad cümleleri yapan yüklemleĢtiriciler, ek olmalarına karĢın, yüklem olabilme yeteneklerini bu tarihsel özellikten alır. Basit cümleler; yüklemi çekimli eylem olan eylem cümlesiyle yüklemi çekimli bir ad olan ad cümlelerinden oluĢur. Basit ad cümlelerinde özne, zarf, tümleç ve yüklem bulunabilir. Ad cümlelerinde ek eylem kullanılmasa da cümlenin anlamında kendini hissettirir. Ali çok baĢarılı(dır) cümlesinde olduğu gibi. TÜRK DİLİ I “Var” ve “yok” sözcükleri ad olarak kullanıldıklarında ad cümleleri olur. Eylem Cümleleri Eylem cümleleri Ye!, Geliniz, Gidiyorlar vb. yüklemi çekimli bir eylem olan cümlelerdir. Eylem cümlelerinde yüklem basit, türemiĢ ya da bileĢik yapılı bir eylem olabilir. Yüklemin Yerine Göre Cümleler Kurallı (Düz) Cümle „Kurallı‟ nitelemesiyle kastedilen Türkçedeki yardımcı öge-asıl öge sıralamasına uygun olmak üzere yüklemin geleneksel biçimde sonda bulunduğu cümle türüdür. Buna göre, ister ad cümlesi ister eylem cümlesi olsun Türkçe söz diziminde esas olan, yardımcı ögeden asıl ögeye doğru diziliĢtir. Devrik Cümle Türkçe gibi eklemeli dillerde cümledeki ögelerin yerlerinin değiĢtirilmesi anlaĢılmayı ortadan kaldırmaz, gerek ad cümlelerinde gerekse eylem cümlelerinde ögelerin sırası esnektir. Devrik cümlelerin ortama, amaca göre düz cümleden ayrılması doğaldır. Devrik cümleler atasözlerinde, slogan ifadelerde, Ģiirde ve konuĢma dilinde sıkça kullanılır. Kesik Cümle Kesik cümle, genellikle yüklem de dâhil olmak üzere, herhangi bir ögesi bulunmayan, söylenmek istenenin, dinleyenin anlayıĢına bırakıldığı cümle türüdür. • Uygun adım, marĢ! • ArĢ ileri arĢ yiğitler, vatan imdadına! • Dikkat! (Dikkat ediniz, yerine) • Bir yararı yok ama... (bir kez daha deneyelim) • Çiğ yemedim ki... (karnım ağrısın) Anlamına Göre Cümleler Anlamlarına göre cümleler, olumlu cümle, olumsuz cümle; soru cümlesi, emir cümlesi, ünlem cümlesi, dilek cümlesi Ģeklinde sınıflandırılabilir. Olumlu ve Olumsuz Cümle Yüklemin bildirdiği yargıya göre, olumlu ve olumsuz cümleleri yapı ve anlam bakımından iki boyutta ele alabiliriz. Bir cümle biçimce olumlu, anlamca olumsuz olabilir veya biçimce olumsuz bir cümle anlamca olumlu olabilir. Seni ne kadar sevdiğimi bilemezsin cümlesinde olumsuz çekimli yüklem bulunmasına karĢın, cümle anlamca olumludur. Eylem cümlelerinde olumsuzluk genellikle, yükleme “-mA-” olumsuzluk eki getirilerek ad cümlelerinde ise olumsuzluk sözleriyle yapılır. Ancak “ne...ne” olumsuzluk bağlacıyla bağlanan cümleler, biçim bakımından olumlu görünse de anlamca olumsuzdur. Soru Cümlesi Soru sözcükleri, soru eki, tonlama vb. yollarla oluĢturulan ve herhangi bir cevap beklenen cümle türüdür. Ancak biçimce soru cümlesi gibi görülen her cümle soru cümlesi değildir veya biçimce soru cümlesi olmayan bir cümle tonlama vb. yollarla soru cümlesi hâline getirilebilir. Bu tür cümleleri belirlemenin yolu, sorunun cevap isteyip istemediğidir. Emir Cümlesi Emir cümlesi, yapılması istenen ya da istenmeyen eylemleri ifade eden ve genellikle yüklemi emir kipiyle oluĢturulan cümle türüdür. Emir biçimindeki cümleler emir, komut, dilek, tavsiye, öğüt, güven hatta yalvarma ifade edebilir. Gramer olarak emir cümlesi görünümündeki herhangi bir cümle, anlam bakımından emir niteliği taĢımayabilir. Kimi zaman da gramerce emir cümlesi olmayan cümle emir niteliği taĢıyabilir. 59 TÜRK DİLİ I Ünlem Cümlesi Ünlemle yapılan veya ünlem ifade eden cümledir. Ünlem cümlelerinde mutlaka bir düĢüncenin anlatılması gerekmez. Ünlem cümlelerinde asıl olan sevinç, mutluluk, acı, özlem, öfke, coĢku, heyecan vb. duyguların dile getirilmesidir. Ne efsunkâr imiĢsin ah, ey didar-ı hürriyet! (Ne büyülüymüĢsün ah ey özgürlüğün yüzü!) VI. ÜNĠTE TÜRKÇENĠN SÖZ VARLIĞI TÜRKÇENĠN ANLATIM GÜCÜ Bir dilin zenginliği ne sözcük sayısının çokluğuyla, ne o dili konuĢan insan sayısının fazlalığıyla, ne de dilin konuĢulduğu coğrafyanın geniĢliğiyle ilgilidir. Dillerin zenginliğinin baĢta gelen ölçüsü çeĢitli duygu, düĢünce ve kavramları anlatabilme gücüdür. Duygu, düĢünce ve kavramları dile getirebilmek için sözcük sayısının çok olması önemli olmakla birlikte, bundan daha önemlisi dilin sözcük türetme ve soyutlama gücüdür. Dilin kurallarına ve yapısına uygun sözcük türetmek ve soyutlamalar yapmak insanların dil bilinciyle ilgilidir. Ana dilinden baĢka bir dili öğrenme durumuyla karĢılaĢan bir kiĢinin beyni önceleri direnç gösterir; ancak zaman geçtikçe durumu kabullenir. Bu direnmenin nedeni de yine ana dilinin insan mantığını kendi yapısına göre kurgulamıĢ olmasıdır. Birey için de toplum için de son derece önemli ve vazgeçilmez olan millî dil, gerek kendi içyapısındaki geliĢmelerle, gerekse dıĢarıdan gelen etkilerle zaman içerisinde anlatım incelikleri kazanır. Bu incelikler, insanların hem karĢılıklı konuĢmalarında hem de yazılarında kullanılır ve bu da dile doğal durumundan daha etkili bir anlatım imkânı sağlar. Dilin, imkânlarını ve inceliklerini yetkin bir biçimde kullanıp duygu ve düĢüncelerini insanları etkileyebilecek bir üslupta aktarabilen kiĢiler, o dilin sanatçısı olurlar. Sözcük, ilk ortaya çıktığında somut bir durum ya da kavramı karĢılayan tek anlama sahiptir. Zaman ilerledikçe sözcüklerde anlam geniĢlemeleri olur. Anlam geniĢlemesiyle ortaya çıkan bu farklı anlamlar, bugünkü sözlüklerde maddeler halinde sıralanır. Bir sözcüğün çok anlamlı olması, o sözcüğün kullanılma sıklığıyla doğrudan ilgilidir. Bu anlam farklılıklarını bilerek dili kullanmak da o dille sanat eseri ortaya koymanın basamaklarından biridir. Dil kullanımının dikkat edilmesi gereken bir diğer boyutu da mecazlı anlatımlardır. Bir dilin söz varlığının çeĢitlenmesinde ve anlatım gücünün artmasındaki en baĢta gelen unsur o dilin mecaz dünyasıdır. Mecaz dünyasının zenginliği, yetenekli sanatçıların dili geliĢtirmesiyle ilgili olduğu gibi bu zenginlik, sanatçıların kendilerini daha iyi ifade etmelerinin de esasını oluĢturur. Bir dilin anlatma gücünü oluĢturan temel özelliklerinden biri de o dilin deyim zenginliğidir. Dillerin bir normal sözlükleri, bir de deyim sözlükleri olur. Dilin deyim varlığından yeterince yararlanamayan bir sanatçı, kendi zamanını aĢıp gelecek kuĢaklara kalacak eser bırakamaz. Türkçenin son derece zengin bir deyim dünyası vardır. Ġnsan çok değiĢik duygular üretebilen ve bu duyguları yansıtıp karĢısındakini de etkilemek isteyen bir varlıktır. Ġnsanın duygularını aktarmasının çeĢitli yolları olsa da en temel yol, dil kullanımıdır. Deyimler Deyimler anlatıma açıklık kazandıran ve renk katan söz varlığı ögeleridir. Her dilin söz varlığında deyimler vardır. Kimi deyimler belirli dillere özgü olsa da bunların benzerleri baĢka dillerde de görülebilir. Deyim kavramını karĢılamak üzere Osmanlı Türkçesinde darbımesel, tabir, ıstılah, temsil vb. terimler kullanılmıĢ; ancak darbımesel zamanla yalnız atasözü kavramı için kullanılır olmuĢtur. Adlandırılmasındaki çeĢitlilik gibi, deyim tanımında da çeĢitlilik söz konusudur. Konuyla ilgili çalıĢma yapanların açıklamalarından yola çıkarak deyim Ģöyle tanımlanabilir: Ġki veya daha fazla sözcükten oluĢan, anlatım gücünü artırmak için az çok mantık dıĢına kayan, gerçek anlamından uzak, ilgi çekici bir anlam yüküne sahip, bazı sözcükleri değiĢmeyip bazıları değiĢebilen, toplum tarafından ortaklaĢa benimsenen kalıplaĢmıĢ söz gruplarıdır. Deyimler, sözcükler gibi, sözlük maddesi olan anlam birimleridir. Deyim ve Atasözü Arasındaki Fark Deyimler ve atasözleri zaman zaman birbirine karıĢtırılmaktadır. Bu iki kalıplaĢmıĢ yapı arasında biçime ve anlama bağlı birtakım farklar vardır. Bunları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz: 1. Deyimler yargı bildirmezler. Bir durumu, olayı ya da varlığı betimlemek, açıklamak, ifade etmek amacıyla etkili anlatımından yararlanılan kalıplaĢmıĢ söz gruplarıdır. Atasözü ise bir gözlem ve tecrübenin sonucunda ortaya çıkmıĢ ve zamanla herkesçe benimsenmiĢ bir yargıyı dile getirir. 60 TÜRK DİLİ I 2. Atasözleri de deyimler gibi kalıplaĢmıĢ ifadelerdir. Ancak kalıplaĢmanın biçiminde bazı farklılıklar vardır. Atasözlerindeki kalıplaĢma deyimlere göre daha sıkıdır. Deyimlerde yer alan kelimeler baĢta, ortada ve sonda birtakım değiĢiklikler gösterebilir. 3. Deyimler amaç bakımından da atasözlerinden farklıdır. Deyimlerin amacı bir durumu ya da kavramı özel bir kalıp içinde çekici ve etkili bir anlatımla belirtmek iken; atasözleri öğüt verme, yol gösterme ya da tecrübe aktarma amacı güderler. Bu yönüyle bazı kalıp sözler her iki grupta da yer alabilir. Deyimler ve BirleĢik Sözcükler Deyimlerle birleĢik sözcükler yapı bakımından birbirine benzedikleri için zaman zaman karıĢtırılabilmektedir. Bu karıĢma daha çok iki sözcükten oluĢan deyimlerle birleĢik sözcüklerde olmaktadır. Deyimler ve birleĢik sözcükler biçim özellikleri bakımından farklıdır. Deyimi oluĢturan iki sözcük kesinlikle bitiĢik yazılmazken, birleĢik kelimelerin bir kısmı bitiĢik yazılır. BirleĢik kelimeyi oluĢturan iki kelime arasına baĢka hiçbir ek ya da sözcük giremezken deyimde girebilir. Deyimleri oluĢturan ikinci sözcük normal bir fiil olarak çekimlenir: Göz koydu, göz koymuĢ, göz koyar vb. “Göz mü koyuyor?” kullanımında da deyimin iki sözcüğü arasına soru edatı getirilmiĢtir. BirleĢik sözcükte bu mümkün olmaz. BirleĢik kelimeyi oluĢturan iki sözcük de değiĢtirilemezken, deyimi oluĢturan sözcüklerden biri zaman zaman değiĢtirilebilir. Deyimlerin Kaynağı Bir söz kalıbı, ilk olarak herhangi bir dil unsuru gibi, herhangi bir sebeple, herhangi bir kiĢi tarafından rastgele bir ifade olarak kullanılır. Dinleyenler tarafından o andaki duygu ortamında beğenilen bu söz kalıbı, belki bazı değiĢmelere de uğrayarak değiĢik ortamlarda, değiĢik kiĢilerce, benzer sebeplerle tekrar edilir ve zaman içerisinde ses ve anlam yönleriyle kalıplaĢıp donuklaĢarak insanların dilinde yaygınlaĢır. Yazı diline yansıyan deyimlerin yaygınlaĢma ve yaĢama Ģansı hem daha yüksektir hem de bu deyimler yazı dilinin tutuculuğu nispetinde daha sık bir kalıplaĢmaya uğrar. Yazı diline yansıyamayan, konuĢma dilinde kalan deyimler ise hem daha kısa ömürlü, hem de daha değiĢken olur. Deyimlerin çok büyük bir kısmı dilin konuĢurlarının ürünüdür. Çok azı ise baĢka dillerden çeviri yoluyla oluĢturulur. Türkiye Türkçesinin Deyim Varlığından Örnekler Deyimler, kavramlarla iliĢkilendirilerek sınıflandırıldığında toplum için hangi kavramın daha meĢgul edici olduğu da anlaĢılmaktadır. Örneğin bir sözlük “acele” kavramıyla ilgili olarak Ģu deyimleri sıralamıĢtır: Eli çabuk tutmak, sıcağı sıcağına, bugünden tezi yok, aceleye gelmek, ayağı üzengide, tez elden, ateĢ almaya gelmek, yel yeperek yelken kürek, mürekkebi kurumamak, dün bir bugün iki, baĢı bacadan aĢmadı ya, gaza basmak, içi tez, dar yürekli. Ġçerisinde organ adları olan deyimlerden bazıları: DiĢ göstermek, dizlerini dövmek, dizlerinin bağı çözülmek, gözü yollarda kalmak, gözünü alamamak, gözlerini kan bürümek, gözlerini oymak, gözü bağlı, gözüne yandığımın, gözünü kapamak, gözüyle görmek, diĢine güvenmek, diĢine mangır değmek, diĢini dökmek, diĢini sıkmak, diĢini sökmek vb. Ġçerisinde akıl kelimesi geçen bazı deyimler: Aklı baĢında, aklı ermek, aklıselim sahibi, aklını almak, akıl hocalığı yapmak, akıl dıĢı, aklı baĢına gelmek, aklını baĢına almak, akıl kumkuması, akıl kutusu, akıl küpü, aklı evvel, aklı baĢından bir karıĢ yukarıda olmak, aklı kıt, aklını peynir ekmekle yemek vb. Özet olarak deyimle ilgili Ģunları söyleyebiliriz: Deyim, gerçek anlamından az çok farklı bir anlam taĢıyan, en az iki kelimeden kurulmuĢ, çekici ve etkileyici bir anlatıma sahip kalıplaĢmıĢ söz olarak tanımlanabilir. Bunların her dilin anlatım yeteneğinde önemli yerleri vardır. Deyimlerin dildeki önemi o kadar büyüktür ki dili bilmek, deyimleri bilmekle mümkündür diyebiliriz. Deyimler bazen manzum özellik gösterir ve kafiyeli yapılardır. Deyimler anonim ürünlerdir, baĢlangıçta tek insanın zekâsının ürünü olmakla birlikte, yayılıp meĢhur olarak toplumun ortak malı durumuna yükselmiĢlerdir. Deyimler, Türkçenin hemen bütün tarihî metinlerinde sıklıkla kullanılmıĢtır. Bazı deyimlerin oluĢmaları, fıkralarla ilgilidir. Zaman zaman atasözleriyle karıĢabilen deyimler her ne kadar kalıp yapılar olsa da bazılarında birtakım kelimelerin yakın anlamlı kelimelerle yer değiĢtirmeleri mümkündür. Türkçedeki deyimlerin büyük bir kısmı mastarla biter. Atasözleri Dillerin söz varlığının önemli ve vazgeçilmez bir unsuru olan atasözleri, toplumların hayatın akıĢı içerisinde oluĢan bilge yönlerini, kazandıkları deneyimleri, dünyaya bakıĢlarını, anlatım yeteneklerini yansıtan ve çok uzun süre düĢünce dünyasında yaĢamaya devam edebilen bir tür kalıplaĢmıĢ sözlerdir. Uzun zaman hiç 61 TÜRK DİLİ I değiĢmeden yaĢayan atasözleri olduğu gibi, zamana ve coğrafyaya göre değiĢebilen, bazen de bütünüyle unutulanlar olabilmektedir. Atasözlerinin ilk olarak nerede, ne zaman ve hangi ulusta oluĢtuğu bilinmemekte; ancak yeryüzünde yaĢayan bütün ulusların atasözü tanımına uyacak özlü sözlerinin varlığı bilinmektedir. Ġnsanlığın ilk yazılı metinlerinden itibaren karĢılaĢılan atasözlerine farklı uluslar; kanatlı söz, nasihat, cevherli söz, ibret verici söz, altın söz, dilin gülzarı, halk mektebi, halk hikmeti, ruhun doktoru, aklın gözü gibi anlamlara gelen adlar vermiĢlerdir. Atasözü kavramının Türk dünyasında da atalar sözü, eskiler sözü, makal, nakıl gibi çeĢitli adları vardır. Uzun süreli bir gözlem ve deneyimin ürünü olan atasözleri; bir olayı açıklamaya, bir duruma açıklık getirmeye ve bir olaydan ders çıkarılmasını sağlamaya yönelik, yargı bildiren, kalıplaĢmıĢ dil birlikleridir. Bu tanımdan anlaĢılacağı üzere, bir atasözünün oluĢup yaygınlaĢması için gerekli olan koĢulları Ģöyle açıklayabiliriz: Öncelikle olaylardan ders çıkarmayı becerebilen bir kiĢinin etrafında olup bitenleri iyi gözlemlemesi, durumu kısa, keskin, insanların zihninde yer edebilecek bir üslupla dile getirmesi ve bunun insanlar tarafından beğenilmesi gerekir. Atasözüne konu oluĢturacak olayın, toplumun geniĢ kesimlerini ilgilendirecek bir niteliğe sahip olması gerekir ki insanlar, durumu özetleyen söze sahip çıkıp onu sonraki kuĢaklara aktarma gereği duysunlar. Atasözlerinin ders verici olma nitelikleri en temel özellikleridir ve yine insan ihtiyacıyla ilgilidir. Atasözlerinin kesin bir yargı bildirmeleri gerekir ki bu yönleriyle deyimlerden kesin olarak ayrılırlar. Bu yapıların baĢka bir özelliği ise deyimler gibi kalıplaĢmıĢ olmalarıdır. Atasözünde bir kelime çıkartılır ya da atasözünün diziliĢ sırası değiĢtirilirse etkili anlatımın çoğunlukla ortadan kalktığı ve atasözünün sıradan bir söz haline geldiği görülür. Atasözlerinin bir baĢka özelliği de sürekli tekrarlanmalarıdır. Uygun durumda hemen akla gelip tekrarlanmaları bu sözlerin yaĢama alanlarını geniĢlettiği gibi, yaĢama sürelerini de uzatır. “Ağırlık altın kale, hafiflik baĢa bela”, “Sabreden derviĢ, muradına ermiĢ”, “Aç ne yemez, tok ne demez”, “Eken bilmez, biçen bilir”, “Ne doğrarsan aĢına, o çıkar kaĢığına”, “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur”, “Ecel geldi cihana, baĢ ağrısı bahane”... Atasözlerinin Konuları Türk atasözlerinde iĢlenen konulardan bazıları Ģöyle örneklendirilebilir: Yiğitlik : “At ölür meydan kalır, yiğit ölür Ģan kalır.” Mertlik : “Aman diyene kılıç kalkmaz.” AğırbaĢlılık : “Ağırlık altın kale, hafiflik baĢa bela.” Sabır : “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.” Konukseverlik : “Gelmek misafirin, gitmek ev sahibinin elinde.” Aile : “Yuvayı diĢi kuĢ yapar.” Anne : “Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar.” Baba : “Baban varken dost tanı, atın varken yol tanı.” Evlat : “Bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babayı besleyemez.” Çocuk : “Çocuğun yediği helal, giydiği haram.” Gelin : “Gelin çiçek, her dediği gerçek; kaynana yılan, her dediği yalan.” Kaynana : “Kaynana pamuk ipliği olup raftan düĢse gelinin baĢını yarar.” KardeĢ : “KardeĢin büyüğü baba, küçüğü evlat yerine geçer.” Akrabalık : “Hısım akraba ile ye iç, alıĢveriĢ etme.” Atasözlerinin Dil ve Üslup Özellikleri Bu yüzden atasözlerinde kısalık, düĢünceyi en az sözcük ile ve keskin bir anlatımla dile getirmek belirgin bir kuraldır. Atasözlerinde gereksiz görülecek bir sözcüğe rastlanmaz. Az sözcükle çok Ģey anlatma, atasözlerinin en belirgin yapı ve anlam özelliğidir. Bu özellikten dolayı atasözleri genellikle bir ya da iki cümledir. Atasözleri ağızdan ağza aktarılmaktan dolayı kalıplaĢır ve hiçbir sözcüğü değiĢtirilemez ve atılamaz duruma gelir. EĢ anlamlısı dahi olsa atasözünün bir kelimesi değiĢtiğinde üslubunun değiĢtiği ve etkisinin azaldığı görülür: “PiĢirdiği aĢ olaydı, baĢımı yaran taĢ olaydı” atasözünde aĢ sözcüğü eĢ anlamlısı olan yemek ile değiĢtirilirse sözün büyüsü kaybolacaktır. Atasözlerinde de deyimlerde olduğu gibi hece, ses ve sözcük tekrarlarından, Ģiir ögelerinden yararlanılarak etkili bir üslup oluĢturulmaktadır. 62 TÜRK DİLİ I Ġkilemeler Ġkileme, anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiĢtirmek, kavramı zenginleĢtirmek amacıyla aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın veya karĢıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılmasıdır. Ġkileme, aslında anlamı etkili kılmak amacıyla oluĢturulan psikolojiyle ilgili ve dilin müzik yönüne katkı sağlayan bir yapıdır. Deyimlerimizin büyük bir çoğunluğunda ikilemelere rastlanır ki bu durum, deyimlerin uzun anlatımlardan daha etkili olmalarını sağlar. Ġkilemelerde ses güzelliği ve yinelemekten doğan anlam gücü birlikte kullanılarak amaçlanan etkili anlatım sağlanmıĢ olur. Ġkilemeler, dil çalıĢmalarında kapsamlı olarak ele alınan, tek sözcük gibi anlam ifade edecek biçimde kullanılan dil birliklerindendir. Alanda farklı terimlerle anılırlar. Tekrar, bağlam öbeği, ikilemeli ad, yinelemeli ad, ikiz kelime, kelime koĢması gibi. Ġkilemelerin Genel Özellikleri Ġkileme içerisinde yer alan sözcüklerin en dikkat çekici özellikleri ses benzerliklerinden kaynaklanan ses uygunluğu ve güzelliğidir. Ġkilemeler kullanılırken bir çeĢit uyaklı yapılar ortaya çıkarılmıĢtır. Anlatımı güçlendirmek üzere ikileme oluĢturulurken ya aynı sesi veren aynı sözcük tekrarlanır ya da sesleri birbirini andıran sözcükler yan yana kullanılır. Ġkilemeyi oluĢturan sözcüklerin baĢındaki ünsüzlerin benzeĢmesi ile ön seste benzerlik sağlanmıĢ olur: Cümbür cemaat, çul çaput, çerden çöpten, çekip çevirmek, bet beniz, çoluk çocuk, döl döĢ, düğün dernek, kıĢ kıyamet, kol kanat, kör kütük, sağ salim, soy sop, kul kurban, yarım yamalak, yalan yanlıĢ, yamru yumru, zar zor, saçma sapan, toz toprak vb. Bazen de ses benzerliğine bağlı ritim son seste oluĢturulur: Kırık dökük, yırtık pırtık, eciĢ bücüĢ, az buz, tuz buz, süklüm püklüm, selam kelam, haĢır neĢir, hesap kitap, yaza boza, giyim kuĢam, dirlik düzenlik, halim selim, akça pakça vb. Ġkilemelerdeki sözcüklerde ünlüler de bir sistem içerisinde kullanılır. Özellikle yansımalarda birinci sözcüğün ilk hecesinde “a” sesi varsa, ikinci sözcüğün ilk hecesinde “u” ünlüsü yer alır: Çarpık çurpuk, tak tuk, çat çut, cart curt, takır tukur, gacır gucur, Ģapır Ģupur, allak bullak... Ġkilemeler, uzun süre yan yana kullanılarak kalıplaĢmıĢ sözlerdir. Bu kalıplaĢma dolayısıyla, ikilemelerde kullanılan sözlerin yerleri değiĢtirildiğinde asıl yapının verdiği anlam inceliğini veremezler. Ġkilemeyi kuran sözcükler arasında, bunların birlikte kullanılmasını gerektiren bir ilgi vardır ve dil konuĢurları bu ilginin farkındadırlar. Ġkilemelerde az heceli sözcük genellikle önce, çok heceli ise sonra gelir: Çul çaput, don gömlek, kör topal, kul köle vb. Ġki kelimeden oluĢan ikilemelerin en önemli özellikleri ses benzerliklerinin olmasıdır. Sözcük Yapısı Bakımından Ġkileme Türleri Ġkilemede yer alan sözcüklerin ikisi de Türkçe, biri Türkçe biri alıntı, ya da her ikisi de alıntı olabilir. Türkçe sözcüklerden yapılan ikilemelerin çoğu yansımalardan kurulur: ġakır Ģakır, Ģıkır Ģıkır, tak tak vb. Türkçe sözcüklerle yapılan ikilemelerden bir kısmı ise halen kullanılmakta olan bir sözcükle eski devirlerde kullanılmıĢ olan bir sözcüğün yan yana gelmesiyle kurulmuĢtur. Eğri büğrü, yorgun argın, yarım yamalak, soy sop vb. Güçlü kuvvetli, kılık kıyafet gibi bazı ikilemelerin ise ilk sözcüğü Türkçe ikinci sözcükleri alıntıdır. Rica minnet, hâl hatır, ayan beyan, ecir sabır, haraç mezat ikilemelerinde ise her iki sözcük de alıntıdır. Üç beĢ, sekiz on gibi sayılarla; güzeller güzeli, yiğitler yiğidi, arslanlar arslanı gibi tamlamalarla da ikilemeler kurulmaktadır. “m” sesi kullanılarak da çok fazla ikileme kurulur: Az maz, Ģaka maka, yol mol, kitap mitap, defter mefter vb. Sözcük Türü Bakımından Ġkileme Türkçede bütün sözcük türlerinden ikileme yapmak mümkündür. Özel adlardan kurulan ikileme sayısı fazla değildir: Çin‟den Maçin‟e, Hanyayı Konyayı gibi birkaç örneği görülür. 63 TÜRK DİLİ I Cins adlarından pek çok ikileme kurulmaktadır: öbek öbek, sıra sıra, dizi dizi, dağ taĢ, yol yolak vb. Zamirler de ikileme kuruluĢunda yer alır: O bu, bu Ģu, sen ben vb. Ünlemlerden de ikilemeler kurulur: Hay hay, hele hele vb. fiiller de değiĢik çekimli biçimleriyle ikilemeler içerisinde yer alır: Olur olmaz, oldu olacak, düĢtü düĢeli, geldi geleli vb. Yapı ve KuruluĢ Bakımından Ġkilemeler Ġkilemeleri, isimlerden ve fiillerden olmak üzere yapı yönüyle ikiye ayırabiliriz. Ġsim yapılı ikilemeler de kendi içerisinde sınıflandırılabilir: Yansıma kaynaklı olanlar: Fırıl fırıl (dönmek), fokur fokur (kaynamak), harıl harıl (çalıĢmak) vb. Eksiz olanlar: Top top kumaĢ, deste deste para, çuval çuval un... ÇeĢitli ekler alarak kurulanlar: BaĢ baĢa, üst üste, sağa sola, oradan buradan (konuĢmak), dilden dile (dolaĢmak), dereden tepeden (konuĢmak), tepeden tırnağa (donatmak), için için (yanmak), pisi pisine (ölmek), ağzı dili (kurumak), uslu uslu (oturmak), güçlü kuvvetli (adam), günlük güneĢlik (yer), arsız arsız (gülmek) gibi. Fiil kök ve gövdelerinden de birtakım eklerle ya da yalın olarak ikilemeler kullanılmaktadır: Salına salına (yürümek), dönüp dönüp (bakmak), sere serpe (uzanmak), yatıp kalkıp (dua etmek), bilmiĢ bilmiĢ (konuĢmak), koĢan koĢana, gelir gelmez, bitmez tükenmez, yalvarmak yakarmak vb. Anlam Bakımından Ġkilemeler Ġkilemeler asıl olarak anlamla ilgili durumlardır. Dilin bütününün son amacı anlamdır. Ġkileme gibi birtakım söz kalıpları, anlamı daha etkili kılmak ve söylenen sözün kabul edilirlik derecesini yükseltmek amacıyla oluĢturulur. Dilin en edebî biçiminin kullanıldığı Ģiir dilinde ikilemelerin daha çok yer alması, onların anlamı pekiĢtirici, güçlendirici ve anlatımı kolaylaĢtırıcı iĢlevleri dolayısıyladır. Alıntı Sözler Diller zaman içerisinde baĢka dillerle çeĢitli biçimlerde iliĢkiye girer ve bu iliĢkiler sonucunda birbirlerinden sözcükler alırlar. Bugün yeryüzünde yalnızca kendi sözlerine dayanan hiçbir kültür ve medeniyet dili yoktur. önemli nedenlerinden biri dindir. Dinin kutsal metinlerinin dili, o dine inanan 64 Dil etkileĢiminin baĢta gelen diğer halkların dillerini etkilemiĢtir. Bu durumu hem Batı dünyasında yani Hristiyanlık coğrafyasında hem de Doğu yani Ġslam coğrafyasında oldukça etkili bir biçimde görmek mümkündür. Bütün Hristiyan ülkelerde çok uzun bir süre kilise dili ya da ibadet dili olarak Latince kullanılmıĢ ve bu durum, dinin gereği olarak düĢünülmüĢtür. Ġslam dünyasında da Arapçanın benzer bir etkisi olmuĢtur. Bilimsel ve teknolojik geliĢmeler de diller arasındaki alıĢveriĢlerde etkili olan bir diğer etmendir. Bilim çalıĢmalarının sonucunda ortaya çıkan teknolojik geliĢmeleri sağlayan halk, hangi dili konuĢuyorsa o dil, diğer diller karĢısında saygın konuma yükselmekte ve teknolojilerin üreticisi değil de alıcısı ve tüketicisi olan halkların dillerine pek çok sözcük vermektedir. Türkçenin ilk yazılı metinleri olan Orhun Yazıtları‟nda da birkaç yabancı sözcüğe rastlanır. Bunlar da sengün (general), kunçuy (prenses), iĢgiti (ipekli kumaĢ), yençü (inci) gibi sözcüklerdir. Alıntı sözler “ödünçleme” olarak da kullanılabilir. Bir dilden baĢka bir dile geçen sözler genellikle geçtiği dilin ses yapısına uydurulmaya çalıĢılır. Türk yazı dilinin Eski Türkçe devresinin ikinci dönemini oluĢturan Uygur yazı dilinde Köktürkçeye oranla yabancı sözcük sayısında bir artıĢ görülür; ancak bu daha çok dinlerle ilgili metinlere ait bir durumdur. Uygurlar; Budizm, Maniheizm gibi dinlere mensup olmuĢlar ve bu dinlerin kendilerine özgü edebiyatlarını oluĢturmuĢlardır. Çinceden, Sanskritçeden birtakım din terimleri almıĢlar, ancak pek çok din terimini de kendi dillerinden karĢılamıĢlardır. Bu dönemde dinle ilgili olmayan metinlerde yabancı kelime oranı son derece düĢüktür. Karahanlı döneminde Ġslam dinine giren Türkler, bu dinin etkisinde bir edebiyat dili oluĢturmuĢlar; ancak ilk eserlerde yabancı kelime sayısı çok düĢük kalmıĢtır. Çok zengin bir söz varlığına sahip olan Kutadgu Bilig‟de, din yoluyla Arapça ve Farsçadan gelen alıntı kelime oranı yüzde iki civarındadır. Batı Türkçesinin ilkyazı dili olan Anadolu Selçuklu ve Beylikler ya da bir diğer adıyla Eski Oğuz Türkçesi yazı dili de Kutadgu Bilig‟in dili kadar olmasa da daha duru bir dildir. Tanzimat dönemine kadar Arapça ve Farsçanın ağır etkisinde olan Türk yazı dilinde bu dönemden baĢlayarak Batı dillerinden, özellikle Fransızcadan alınan sözcükler görülür. Bunun nedeni, Türk aydınlarının Batı‟yı öncelikle Fransızca ve Fransa üzerinden tanımalarıdır. Zaman içerisinde Fransızcanın yerini Ġngilizce TÜRK DİLİ I almıĢtır. KurtuluĢ SavaĢı‟nı baĢarıyla sonuçlandıran Cumhuriyet‟in kurucu kadrosu, Türkçe ile ilgili olarak da bir mücadele vermiĢ ve Türkçeyi Arapça ile Farsçanın iĢgalinden kurtarmıĢtır. Daha sonra gelen devlet yöneticileri ve aydınlar, kurucu kadronun kararlılığını göstermedikleri için Türkçe, Batı kaynaklı bir istila ile yüz yüze kalmıĢtır. Günümüzde de yaĢanılan çağın teknolojik olanakları ve aydınlar ile basın-yayın kuruluĢlarının bilinçsiz ve özensiz tutumları Türkçeye pek çok yabancı kaynaklı sözcüğün gereksiz yere dolmasına yol açmaktadır. Bugün yapılması gereken farklı alanlardan dilimize giren yeni kavramlara, terimlere ilgili alan uzmanlarıyla birlikte dilimizin ses ve yapısına uygun karĢılıklar bularak bunların kullanım yaygınlığını artırıcı önlemler almaktır. Bu yolla dildeki söz varlığının zenginleĢmesine katkı sağlamaktır. Ağız Öğeleri Her dilde zaman içerisinde birtakım ses ve biçim farklılıkları oluĢur. Bu farklılıklar, anlaĢmayı zorlaĢtıracak düzeye ulaĢmıĢsa lehçe olarak adlandırılan kollar ortaya çıkar. Bu durumun en belirgin nedeni, bir dili konuĢan insan ya da boyların birbirlerinden ayrılıp uzunca bir süre değiĢik coğrafyalarda yaĢamalarıdır. Ayrı yaĢama süresinin uzunluğu ve kollar arasındaki iliĢkinin uzun süre kopuk olması bazen bu kolların farklı diller olması sonucunu bile doğurabilir. Nitekim bugün yeryüzünde binlerle ifade edilen dilden söz edilmesinin sebebi budur. Bir dilin kollarından birinin bir ülke ya da bölge içerisinde küçük ses farklılıklarıyla birbirinden ayrılan kollarına ise ağız denir. Zaman zaman Ģive sözcüğünün de ağız terimi yerine kullanıldığı görülür. Ağızlar, zaman zaman ölçünlü dile sözcükler verir. Bir dilin kendi ağız ve lehçelerinden yaptığı böyle alıntılara “iç alıntılar” denir. Lehçelerdeki söz varlığı yazılı geleneğe bağlıyken bölgesel ağızlarda söz varlığı sözlü geleneğe bağlıdır. Türkiye‟de Cumhuriyet‟in ilanından hemen sonra ağızlarla ilgili çalıĢmalar baĢlamıĢ ve öncelikle halk ağızlarından sözcük derlemeleri yapılmıĢtır. Derlenen bu sözcükler, önce Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi adıyla, sonra daha da geliĢtirilerek Derleme Sözlüğü adıyla Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanmıĢtır. Bu sözlükte yazı dilinde olmayan binlerce Türkçe sözcük kayda geçtiği gibi, yazı dilinde kullanılan pek çok sözcük de farklı anlamlarıyla tespit edilmiĢtir. Bu sözlük, Türkçenin çok değerli bir hazinesidir ve yazı dili ihtiyaç duyduğu pek çok sözcüğü buradan alabilmektedir. Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan Türkçe Sözlük‟te «hlk» kısaltmasıyla verilen bütün sözcükler halk ağzından yazı diline aktarılmıĢ sözcüklerdir ki, bunların sayısı binlerle ifade edilmektedir. Konuyla ilgili bir çalıĢma, halk ağzından yazı diline aktarılan sözcüklere örnek olmak üzere Ģu sözcükleri sıralamıĢtır: Ağartı : Süt, yoğurt, ayran gibi yiyecek ve içecekler. Alaz : Alev, yalaz. Algın : Cılız, zayıf, hastalıklı. Alkarısı : Loğusalara musallat olarak onları boğduğu sanılan görüntü. Çor : Salgın. Delecek : Zımba. Dolukmak : Göz yaĢarmak, ağlayacak duruma gelmek. Göbelek : Yenilen bir çeĢit mantar, mantar. ĠĢmar etmek : El, göz veya baĢ ile iĢaret etmek. Kesmik : KesilmiĢ sütün koyu bölümü; baĢakla karıĢık iri saman; taĢ gibi olmuĢ toprak parçası. KonuĢma diline ait sözcüklerin yazı diline geçmesinin en önde gelen Ģartı, bu sözcüklerin yazı diline ait çeĢitli metinlerde kullanılmasıdır. Özellikle ortak ya da ölçünlü dili kullanan yazarların eserlerinde kullanılan ağızlara ait sözcükler, yazı diline geçmenin önemli bir aĢamasını geçmiĢ sayılır. Bir sonraki aĢama ise bu sözcüklerin yaygınlaĢıp baĢkaları tarafından da kullanılır duruma gelmesidir. Ağızlardan yalnızca sözcük alınmaz, ek alındığı da olur. Bazen yazı dilinde bulunan bir sözcük, ağızda küçük ses değiĢiklikleriyle kullanılmaya baĢlanır, bu farklı biçim zamanla yaygınlaĢır ve yazı dilindeki biçimin yerini alabilir ya da onunla birlikte kullanılabilir. Türkiye Türkçesinin yazı dilinde bu durumun güzel bir örneği “yine” sözcüğünden değiĢerek kullanılan “gene/gine” sözcüğüdür. Küsegen (çok ve çabuk küsen) sözcüğünde fiilden isim türeten -egen eki ile gezegen, olağan; takanak sözcüğündeki -anak ekiyle de tutanak, gelenek görenek vb. sözcükler türetilmiĢtir. 65 TÜRK DİLİ I Argo Argo, dilin en hareketli ve yaratıcı alanlarından biridir. Ġnsanın iç ve dıĢ dünyasını yansıtan dil, bazı durumlarda dilin bu hareketli ve yaratıcı yönünü devreye sokar, zaman zaman da örtülü anlatım yollarını tercih eder. Genel dilin sözcüklerine bazı özel anlamlar vermek ve özel birtakım sözcükler katmakla oluĢan argo, bir çeĢit özel dil sayılabilir. Buradaki “özel” sözcüğü, bilim veya sanat dallarının kendine özgü dilleri anlamında değil, genel dilden farklı olduğunu vurgulamak üzere kullanılmaktadır. Çünkü argo, bir gruba ait değildir, toplumdaki herkes yeri gelince argoya baĢvurabilir. Fakat bazı sosyal grupların kendilerine has argoları da vardır. Örneğin öğrenci argosu, balıkçı argosu, dilenci argosu, asker argosu, esnaf argosu, avcı argosu vb. Argonun tercih ettiği dil yapısı son derece karmaĢık olmakla birlikte birtakım genel ilkeler belirlenmiĢtir. Bunlardan bazılarını Ģöyle sıralamak mümkündür: Örtülü sözler kullanma, cins isimlerini daha çok sıfat olarak kullanılmaya uygun sözlerden seçme, eski sözlerden ve ağız unsurlarından yararlanma, genel dildeki kelimelerin biçimini bozma, önüne ya da arkasına eklemeler yapma, iç düzenini değiĢtirme, birbirine karıĢtırma, kırpma, uzatma, hayvanları ve eĢyaları konuĢturma ve canlandırma, yabancı kökenli sözcükler kullanma ve yabancı ekleri yaĢayan dildeki sözcüklere takıp farklı iĢlevler yükleme; “çalmak”, “ölmek”, “kaçmak”, “yalan söylemek” gibi sözcüklere karĢılık olmak üzere çok sayıda eĢ anlamlı sözcük kullanma; genel dildeki sözcüklerin anlamlarını kaydırma veya değiĢtirme; ifadeye renk, abartı, mizah ve ince alay çeĢnisini veren sözler oluĢturma. Örneğin tabut için “imamın kayığı” ya da “dört kollu” ifadelerinin kullanılması. Türkçede oldukça geliĢmiĢ bir anlatım aracı olan argo; teklifsiz dil, kaba dil veya halk dili kavramlarıyla zaman zaman karıĢtırılmaktadır. Halbuki argo bunların hiçbiri değil, bir gruba bağlı kimseler tarafından kullanılan ve bunların dıĢında olanlar tarafından anlaĢılması zor sözlerden oluĢur. Oysa ki, yukarıda belirtilenlerin tamamı baĢkaları tarafından da anlaĢılabilecek dillerdir. Birçok soyut kavram, benzetme yoluyla somut konular üzerinden argoya mal edilmiĢtir. Mesela kaynatmak sözcüğü, bir Ģeyi kaynatır gibi, sohbeti koyulaĢtırmak anlamını kazanmıĢtır. Bu söz, bugün artık neredeyse argo olmaktan çıkmıĢ, ortak dilin malı durumuna gelmiĢtir. Türk argosunda kullanılan yabancı sözcüklerin çok büyük bir kısmı Rumcadır. Bunun nedeni ise Ġstanbul‟da kullanmaya eğilimli zümrelerin iliĢkileridir. 66 yaĢayan Rumlar ile argo Argo her ülkede, her dilde görülür. 13. yüzyıldan itibaren dar bir çevreye özgü, bozuk dil olarak varlık gösteren argo, 15. yüzılda -özellikle hırsızların kullandığı gizli dil olarak- belli belgelerde saptanmıĢtır. Türkçede argonun temelini, ortak dilden gelen veya baĢka dillerden ödünç olarak alınan sözcüklere yüklenen farklı anlamlar ile sözcüklerdeki Ģekil değiĢiklikleri ve birleĢtirmeler oluĢturmaktadır. Ortak dilden gelen sözcüklerin anlamlarını değiĢtirmede teĢbih, istiare, mecaz -ı mürsel, mübalağa gibi söz sanatlarından yararlanılır. Argo ile sövgü sözü arasında hem yapı, hem de iĢlev bakımından farklar vardır. En baĢta gelen fark ise argo bir gizli ve sanatlı dildir; sövgü ise son derece açık ve kaba bir anlatım biçimidir. Malzemesi dil olan edebiyatta argoya; komik durum yaratma, günlük hayatı yakından tanıtma, gerçeğe uygunluk sağlama, özgün olma gibi nedenlerle baĢvurulabilmektedir. ĠliĢki Sözleri YaĢayan diller içerisinde anlatım gücü en yüksek ve anlatım yolları en çeĢitli dillerden biri olan Türkçenin, insanların günlük iliĢkilerinde kazanmıĢ olduğu incelik ve zarafet, herhalde baĢka hiçbir dilde rastlanmayacak ölçüdedir. ĠliĢki sözlerinin bu kadar çok ve incelikleri anlatacak düzeyde olmalarının nedeni, dilin diğer yönlerinde olduğu gibi, Türkçeyi konuĢan insanların yaĢama ve hayatı algılama biçimleridir. Türkçede iliĢki sözleri; kalıp sözler, söz eylem, konuĢma aktı, söz edimi gibi terimlerle de ifade edilmektedir. Türkçeyi ana dili olarak kullanan insanlar, yani Türkçeyle oluĢturulan medeniyet dairesinin mensupları, kendilerine özgü bir hayat tarzına sahiptirler. Bu hayat tarzını, Türkçenin ilk yazılı metinlerinden baĢlayarak izleyebiliyoruz; ancak bu konuda bize en önemli bilgileri Dede Korkut Oğuznameleri vermektedir. Dede Korkut Oğuznamelerine yansıyan hayat tarzına göre Türkler, zamanı toplu olarak geçiren insanlardır. Zamanı toplu geçirmek demek hayatın içerisinde olan her türlü güzelliği ve sıkıntıyı birlikte yaĢamak demektir. YerleĢik hayatta bunun en belirgin yansıması mahalle kavramıdır. KomĢuluk kavramı da yine son derece önemlidir. Bu kavramlara verilen önem, iliĢki sözlerine de yansımıĢtır ve bu sözler çok ince bir duygu TÜRK DİLİ I dünyasını gözler önüne sermektedir. Örneğin, hayatında güzel bir değiĢiklik olan komĢuya “göz aydınlığı”na gidilir. Hasta olana geçmiĢ olsuna, ölü evine baĢ sağlığına gitmek belki her toplumda rastlanacak durumlardır, ancak bu durumlarda söylenen sözler ve takınılan tavır asıl kültür ve anlayıĢ farklılıklarını oluĢturur. Türkçede bunların her birinin kendilerine ait kalıplaĢmıĢ iliĢki sözleri vardır. Birini yolcu ederken “yolun açık olsun”, “güle güle git gel”, “uğurlar olsun” gibi daha pek çok kalıp söz dilimize gelir. Çocuğu doğana “Allah analı babalı büyütsün”, sünnet yapana “Allah baĢka mürüvvetlerini de göstersin”, düğün yapana “Allah bir yastıkta kocatsın” gibi ufak tefek değiĢikliklerle binlerce yıl kuĢaktan kuĢağa aktarılan sözler söylenir. Türkçedeki iliĢki sözleri, Türk halkının yaĢamıĢ olduğu binlerce yılda görüp geçirdiği sayısız olaylar içerisinden süzülüp gelen nezaketinin en açık göstergesidir. “Ben” ve “benim” sözlerinin çok kullanılması çok hoĢ görülmeyen bir durumdur. Bu durumu iliĢki sözlerinde çok açık görebiliriz. Eski kültürümüzde kendisinden söz edecek olan kiĢi; bu fakir, fakir ü hakir, fakir ü pürtaksir benzeri sözler kullanır, eskiden de kullanılan; ancak bugün de kullanılmaya devam edilen bendeniz (köleniz) bunların en yaygınlarındandır. Kaç çocuğu olduğu sorusuna, soran kiĢi yaĢça büyükse “ellerinizden öper” sözleriyle baĢlanarak cevap verilir. TÜRKÇENĠN TÜRETME GÜCÜ Türkçe, yapı bakımından sondan eklemeli bir dildir. SözgeliĢi Türkçeye Arapçadan gelmiĢ olan bugün de kullandığımız kitap, kâtip, mektup, mektep aynı kökten türeme ve yazmak eylemiyle ilgili sözcüklerdir. Görüldüğü gibi bu sözcüklerde ek kullanılmamıĢ, sözcükler, seslerin yer değiĢtirmesiyle veya ses eklenmesiyle yeni kavramları karĢılar duruma gelmiĢlerdir. Türkçede yazmak eyleminden yeni sözcükler türetmek gerektiğinde farklı bir yol izlenecek ve ekler kullanılacaktır; yazı, yazıcı, yazar, yazgı, yazım gibi. Ġnsanoğlu durağan bir hayat yaĢamadığı ve evrende sürekli yeni geliĢmeler ve icatlar ortaya çıkardığı için, diller de her an yeni sözcüklere gerek duymaktadır. Özellikle çağımızda bu gereklilik çok daha güçlü hissedilmektedir. Çünkü iletiĢim teknolojilerindeki geliĢmeler, hiçbir sınır tanımamakta ve diller, yabancı dillerin kuĢatmasıyla her an karĢı karĢıya kalmaktadır. Bu duruma kendi içinde önlemler geliĢtiremeyen ve karĢı koyamayan diller, yok olmakla karĢı karĢıya kalmaktadır. Nitekim günümüzde bazı dillerin konuĢuru çok az sayıdadır. 67 kalmamıĢ, bazı dillerin ise Türetme kavramı, dili konuĢanların yeni karĢılaĢtıkları kavramlara dil içerisinde çeĢitli yollarla karĢılıklar oluĢturmaları biçiminde tanımlanabilir. Bu karĢılık bulmada Türkçe, ekleme ve birleĢtirme diye adlandırabileceğimiz iki temel yol kullanır. Ekleme; sözcükle ekin, birleĢtirme ise sözcükle sözcüğün iliĢkilendirilmesidir. Bütün dillerin önemli anlatım yollarından biri olan tamlama kurma da bir birleĢtirme, yani sözcükle sözcüğün ya da sözcüklerin iliĢkilendirilmesidir. Sözcükle ek iliĢkisine; kap, kapamak, kaplamak, kaplama, kaplamacı, kapı, kapıcı, kapıcılık vb. birleĢtirmeye ne için > niçin, ne asıl> nasıl, alı vermek> alıvermek vb. tamlamaya da evin yolu, sarı evin yolu, Emre‟nin sarı evinin yolu gibi örnekleri gösterebiliriz. Türkçenin Yapısı ve ĠĢletme Biçimi Birkaç küçük ve nedenleri anlaĢılabilir ses değiĢikliği yaĢamıĢ sözcük dıĢında, Türkçede sözcük kökleri değiĢmez ve köklere çeĢitli yapım ekleri getirilerek yeni sözcükler türetilir. Bu aynı kökten türetilen sözcüklerin anlamları genellikle sözcüğün kök anlamıyla bir biçimde iliĢkili olur. Bazı durumlarda sözcük kökünün anlamıyla, türemiĢ olanın anlam iliĢkisi hissedilemeyecek derecede zayıflamıĢ olabilmektedir. Bunun nedeni çoğunlukla sözcüklerin dildeki kullanım sürelerinin uzunluğudur. Bazen de sözcük kökü kullanımdan kalkmıĢ, ancak o kökten türeyen sözcük ya da sözcükler kullanılabilmektedir. Söz geliĢi öğrenmek ve öğretmek eylemlerinin düĢünmek anlamındaki ömek ya da akıl anlamındaki ög sözcükleriyle iliĢkisi artık hissedilmemektedir. Ayrıca bugün artık ne ömek eylemi, ne de ög ismi kullanılmaktadır. Ancak ög isminden türeyen öğüt sözcüğü ölçünlü dilde, aynı sözcükten türeyen ve özlemek anlamına gelen ögsemek de bazı ağızlarda kullanılmaktadır. Türkçe, yeni sözcükler türetmekte kullanılan yapım ekleri bakımından son derece zengin bir dildir. Bu zenginlik ona çok geniĢ bir ifade yeteneği kazandırır. Türkçenin eklerle karĢıladığı anlamlar, pek çok dilde bir ya da birkaç sözcükle karĢılanabilmektedir. Bu durum Türkçeye bir kıvraklık vermekte ve bir cümle içerisine yoğun düĢünceleri sığdırma olanağı sağlamaktadır. Yer yer yapım eki iĢleviyle de karĢılaĢılan isim-fiil (mastar) ve sıfat-fiil eklerini bir yana bırakırsak Türkçenin yapım eklerini dört ana baĢlıkta toplayabiliriz: 1. Ġsimden isim türeten ekler 2. Ġsimden fiil türeten ekler 3. Fiilden fiil türeten ekler TÜRK DİLİ I 4. Fiilden isim türeten ekler Bu belirtilen dört grupta toplanan yapım ekleri Türkçenin asıl türetme gücünün temelini oluĢturur ve bunların her birine dâhil edilecek pek çok ek vardır. Söz geliĢi aç isminden açlık ismi ve acıkmak fiili türetilir ve bunlar isim ve fiil çekim ekleri alarak cümlede kullanılır. Türk Dil Kurumu‟nun Türkçe Sözlük‟ünde açfiiliyle ilgili olarak verilen bazı türemiĢler fiiller: Açacak, açan, açar, açı, açıcı, açık, açıkça, açıkçası, açıkçı, açıklama, açıklamak, açıklamalı, açıklanan, açıklanma, açıklanmak, açıklaĢma, açıklaĢmak, açıklaĢtırma, açıklaĢtırmak, açıklatma, açıklatmak, açıklayan, açıklayıcı, açıklayıĢ, açıklık, açıktan açılama, açılım, açılıĢ, açılma açılmak, açım, açımlama, açımlamak, açımlanma, açımlanmak, açındırma, açındırmak. VII. ÜNĠTE TÜRK DĠLĠNĠN DĠĞER DĠLLERLE ETKĠLEġĠMĠ TÜRK DĠLĠNĠN ZENGĠNLĠK ALANLARI Dilleri geliĢmiĢ, az geliĢmiĢ veya geliĢmemiĢ gibi tanımlamalarla sınıflandırmak öznel bir tutumdur. Aslında dillerin zengin veya yoksul, geliĢmiĢ veya az geliĢmiĢ diye nitelendirilmesi, bilimsel bir yaklaĢım değildir. Çünkü her dil kendi ölçeğinde geliĢmiĢtir, her dil kendisine göre yeterlidir. Yeryüzündeki her dil, bilinen belirli sayıdaki yöntemle sonsuz sayıda sözcük, terim, deyim, kavram türetebilecek ve tümce üretebilecek yeteneğe sahiptir. Diller arasında bir karĢılaĢtırma yapılacaksa iĢlenmiĢlik açısından dillerin değerlendirilmesi daha doğrudur. Dillerin yazı diline sahip olup olmaması bir değerlendirme ölçütüdür. Yeryüzündeki 6.912 dilden ancak birkaç yüzü yazı dili özelliğine sahiptir. En eski dönemlerinden baĢlanarak tarihsel metinlerinin yayımlanmıĢ ve iĢlenmiĢ olması, yaĢayan söz varlığıyla birlikte tarihsel söz varlığının bütünüyle ortaya konulması, halk ağzındaki sözlerin derlenmesi, yeni kavramları karĢılamak üzere sözcük ve terim türetme çalıĢmalarının yürütülmesi, anlatım gücünü gösterecek dil bilgisi ve dil bilimi araĢtırmalarının gerçekleĢtirilmesi, dil yetisinin geliĢtirilmesinde biliĢim uygulamalarından yararlanılması vb. özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Yapı bakımından eklemeli dil olması dolayısıyla Türkçede yeni sözcükler, terimler türetmek çok daha yalnız Türkçe için değil yapı bakımından aynı özelliğe sahip diğer diller için 68 kolaydır. Hiç kuĢkusuz bu özellik, de geçerlidir. Yapım eklerinin sayıca çok ve iĢlevsel olduğu dillerde bu özellik daha güçlü iken daha az sayı da yapım ekine sahip olan dillerde ekler yoluyla türetilen sözcükler daha sınırlı sayıdadır. Çekimli dillerde ise çekim yoluyla çok sayıda yeni sözcük, terim türetmek mümkündür. Kısacası, her dilin yapısal özelliğine göre sözcük türetmesi söz konusudur. Yöntemler sınırlı olsa da bu yöntemlerle sınırsız sayıda sözcük, terim türetilebilir. Ses uyumlarının güçlü oluĢu, Türkçenin bir baĢka özelliğidir. Türkçe sözcüklerde kalınlık incelik açısından uyum (büyük ünlü uyumu) güçlüdür: ağaçlık, baĢarılı, dağcılık, doğaçlama, koruyucu, kuĢatıcı gibi kalın bir ünlüyle baĢlayan sözcükteki ünlüler kalın sıradan devam eder; çiçekçilik, değerli, eğitici, öğretim, önderlik, üretim gibi ince ünlülü sözcüklerde ise bu ünlüleri yine ince ünlüler izler. Türkçe sözcüklerde düzlük yuvarlaklık açısından da bir uyum (küçük ünlü uyumu) bulunmaktadır. Düz bir ünlüyle baĢlayan sözcüklerde birbirini izleyen ünlüler de düz olur: yaĢlılık, gecelik; yuvarlak bir ünlüyle baĢlayan sözcüklerde ise birbirini izleyen ünlüler ya düz geniĢ ya da yuvarlak dar niteliktedir: ocak, üzüm. Türkçenin Gücü ve Ġç Zenginliği Türkçenin güçlü yanları ve iç zenginliği olarak değerlendirebileceğimiz alanları, Türk dilinin tarihsel derinliği, coğrafi yaygınlığı, söz varlığının geniĢliği, iliĢki ve nezaket sözlerinin yoğunluğu, akrabalık adlarının çeĢitliliği, atasözlerinin çokluğu ve anlatım gücüdür. Tarihsel Derinlik Türk yazı dili, Ġkinci Göktürk Kağanlığı döneminde 8. yüzyılın ilk yarısında dikilen Orhon Yazıtları ile baĢlar. Ancak bu yazıtlarda kullanılan dil son derece geliĢmiĢtir, iĢlektir. Henüz yazı dili niteliğini kazanmıĢ, yeni yazı dili olmuĢ bir dil gibi değildir. Kurallı bir dil bilgisinin varlığı dikkati çeker. Sözcüklerin gerçek anlamlarının yanı sıra mecaz anlamları da geliĢmiĢtir. Orhon Yazıtları‟nda deyimler, atasözü niteliğini kazanmıĢ söz kalıpları vardır. Bir dilde deyim ve atasözlerinin oluĢabilmesi için yüzlerce yılın geçmesi gerekmektedir. Üslup son derece akıcı ve sürükleyicidir. Türk edebiyatında hitabet türünün ilk örneği olmasına karĢın son derece etkileyici bir anlatım söz konusudur. Bütün bu özellikler, Türk dilinin tarihinin çok daha öncelere, tarihin karanlık dönemlerine kadar uzandığını gösteren kanıtlardır. Türkçe tarihi boyunca pek çok dili etkilemiĢ, pek çok dilden etkilenmiĢtir. BaĢka dillerin egemenliği altına girdiği; edebiyat, bilim ve devlet dili olamadığı dönemleri de yaĢamıĢtır. Bütün bu olumsuzluklar, âdeta TÜRK DİLİ I Türkçenin direnç gücünü artırmıĢtır. Kültür iliĢkileri sonucunda Türkçenin söz varlığı değiĢerek geliĢmiĢ, zenginleĢmiĢtir. Coğrafi Yaygınlık Tarihsel derinliğinin yanı sıra geçmiĢte yaĢanmıĢ olan göçler ve fetihler sonucunda büyük bir alana yayılan Türkçe, bugün geniĢ bir coğrafyada konuĢulma niteliğini de kazanmıĢtır. Geçen yüzyılın ikinci yarısında çalıĢmak amacıyla Avrupa‟nın çeĢitli ülkelerine giden vatandaĢlarımız, Türkçenin yaygınlık alanını daha da geniĢletmiĢtir. Bugün Avrupa‟nın batısından Asya‟nın doğusuna kadar uzanan yaklaĢık on iki milyon kilometrekarelik bir alanda Türk dili konuĢulmaktadır. Ġngilizce, Arapça, Ġspanyolca gibi çok az sayıda dil, bu kadar geniĢ bir coğrafyada konuĢulma ayrıcalığına sahiptir. Söz Varlığı ve Anlatım Gücü Bir dildeki sözcüklerin bütünü, söz varlığını (söz dağarcığı, kelime hazinesi) oluĢturur. Ölçünlü Türkçenin söz varlığının genel dildeki ögelerinin yer aldığı ve Türk Dil Kurumunun 2011 yılında yayımladığı on birinci baskı Türkçe Sözlük‟te madde baĢı ve madde içi toplam 92.292 sözcük bulunmaktadır. Bu söz varlığına terimler, özel adlar, yerel sözcükler eklenmemiĢtir. Türkçedeki bu söz varlıklarının da bulunduğu sözlüğünü yayımlama çalıĢmalarını yürütmekte olan Türk Dil Kurumunun sanal ortamda kullanıma sunduğu Büyük Türkçe Sözlük‟te yaklaĢık 572.000 söz varlığı bulunmaktadır. Dillerin söz varlığının geniĢliğinden daha çok, anlatım gücü bir zenginlik alanı olarak görülmektedir. Türkçe, dile getirilmesi en güç olan, ayrıntı sayılabilecek kavramları son derece canlı imgelerle anlatan, söz fırçasıyla insan zihninde canlı resimler çizebilen güçlü bir dildir. Atasözleri ve Anlatım Gücü Her dilin söz varlığında deyimler vardır. Kimi deyimler belirli dillere özgü olsa da bunların benzerleri baĢka dillerde de görülebilir. Ancak yeryüzündeki her dilin atasözü yoktur. Bir atasözünün oluĢabilmesi için yüzyılların geçmesi gerekmektedir. BaĢlangıçta bir kiĢi tarafından söylenen ancak dilin konuĢurları tarafından benimsenen, yüzyıllarca tekrarlanarak belirli 69 bir kalıba dökülen atasözleri dillerin yaĢını da gösteren söz varlığı ögeleridir. Türkçede yaklaĢık 4.500 atasözü bulunmaktadır. Bu atasözlerinden kimileri küçük ses farklılıkları dıĢında yüzyıllardır değiĢmeden günümüze gelirken kimilerinde az çok sözcük değiĢmeleri yaĢanmıĢtır. KâĢgarlı Mahmud‟un eseri Divanü Lügati‟t-Türk‟teki “aç ne yemes, tok ne temes; kanıg kan birle yumas; tag tagka kavuĢmas, kiĢi kiĢige kavuĢur” atasözleri küçük farklılıklarla bugün de aynen kullanılmaktadır. Endik üme evlikni agırlar biçimindeki atasözü bugün ahmak misafir ev sahibini ağırlar; kiĢi sözleĢi yılkı yıdlaĢu biçimindeki atasözü insanlar konuĢa konuĢa, hayvanlar koklaĢa koklaĢa hâlini almıĢtır. Olayları bir öykü anlatır gibi ilgi çekici söz kalıbına dökerek akılda kalıcı hâle getiren atasözleri Türkçenin söz varlığının en ilgi çekici ögeleridir: Deveye iniĢi mi seversin yokuĢu mu demiĢler, düze kıran mı girdi demiĢ. Atasözlerimizin anlatım gücü, ifade edilmesi zor duygu ve düĢünceleri açık bir biçimde ortaya koyabilmesindedir: Hiçbir giriĢimde bulunmadan, bir çaba harcamadan yalnızca tatlı sözlerle oyalama tutumu üzerine “bal bal demekle ağız tatlı olmaz”; bozuklukları düzeltecek etkenlerin bulunduğunu ama bu etkenin de bozulması durumunda yapacak bir Ģey kalmadığını ifade eden “et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır”; elde etmek istediklerini aĢırı bir biçimde arzulayan kiĢilere bu uğurda katlanacakları sıkıntıların önemli olmadığını anlatan derviĢe “Bağdat‟ta pilav var” demiĢler, “yalan değilse ırak değil” demiĢ; büyük ve zengin kiĢilerle dost olmayı tasarlayan kiĢilerin kendi yaĢayıĢını da ona göre ayarlamak zorunda olduğunu belirten “deveci ile görüĢen kapısını büyük açmalı”; baĢkalarını ilgilendirmeyen bir iĢi herkesin düĢüncesini bildirmesine meydan verecek bir biçimde yapmaya kalkanlara “eĢeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme, kimi uzun der kimi kısa”... Akrabalık Adlarında ÇeĢitlilik Türklerde aile bağlarının ve iliĢkilerinin güçlü olması, akrabalıkla ilgili adların zenginleĢmesini sağlamıĢtır. Türkçede en yakın akrabadan en uzak akrabaya kadar her birine farklı bir ad verilmiĢtir. Pek çok dilde amca ile dayıyı, hala ile teyzeyi ayırt edecek sözcük bulunmazken, bu akrabalıklar birer sözcükle karĢılanırken Türk dilinde baldız, bacanak, elti, görümce, yenge gibi en uzak akrabaya kadar ayrı ayrı akrabalık adları bulunmaktadır. Dört ayrı akraba baldız, elti, görümce, yenge için Türkçede ayrı ayrı sözcükler kullanılırken bu kavramlar Ġngilizcede sister-in-law, Almancada schwägerin, Fransızcada belle-soeur gibi pek çok dilde birer sözcükle karĢılanmaktadır. TÜRK DİLİ I ĠliĢki ve Nezaket Sözleri Türk kültürünün söz varlığına yansıyan boyutu pek çok kavram alanında kendisini gösterir. En açık örneklerinden biri, iliĢki sözlerinin Türkçedeki çeĢitliliği ve zenginliğidir. Hayatın her anında yaĢanan olaylar için Türkçede ayrı ayrı iliĢki sözleri bulunmaktadır: TıraĢ olana, yıkanana sıhhatler olsun, bir iĢle uğraĢana kolay gelsin, evlenenlere bir yastıkta kocayın, çocuğu olana Allah analı babalı büyütsün, Allah dört gözden ayırmasın, çocuğa ad konulduğunda adıyla yaĢasın, yolcusunu uğurlayana Allah kavuĢtursun vb. Gıyabında bir kiĢiden övgü ile söz edileceği zaman dinleyenlerin alınmaması için sizden iyi olmasın, olumsuz davranıĢları bulunanları örnek verirken sizi tenzih ederim, sözüm meclisten dıĢarı türünden nezaket sözleri de baĢka dillerde örneği pek görülmeyen ifadelerdir. Sonuç olarak, Türk dilinin genel özelliklerinin yanı sıra zenginlik alanlarının bilinmesi, dile verdiğimiz değerin ve önemin daha da artmasını, Türkçeye duyduğumuz güvenin güçlenmesini sağlayacaktır. Türkçenin zenginlik alanlarından biri olan söz varlığındaki sözcükleri, deyimleri, terimleri, atasözlerini kiĢisel söz varlığımıza kazandırarak yerli yerinde kullanmak, anlatımımızı güçlendirip etkili hâle getireceği gibi bir kültür zenginliği olan bu değerlerimizin binlerce yıl yaĢamasına da katkıda bulunacaktır. Türkçede akrabalık, renkler ve kimi kavram alanlarında olağanüstü bir zenginlik görülür. Bunda Türklerde akrabalık bağlarının sıkı oluĢu, doğadaki renklerin anlatımında ayrıntıları iyi gözleme gibi nedenlerin etkili olduğu belirtilmektedir. DÜNYA DĠLLERĠNĠN TÜRK DĠLĠNE ETKĠSĠ Ġnsanoğlunun var oluĢundan baĢlayıp avcılık -toplayıcılık, tarımcılık aĢamalarında kurdukları iliĢkilerle dilleri de etkilenmeye baĢlamıĢtır. Ticari iliĢkiler, savaĢlar, barıĢlar, buluĢlar, felaketler kısacası yeryüzünde yaĢanan her olay, dillerin birbirini etkilemesinde pay sahibi olmuĢtur. Bir inanca girme, bir uygarlık dairesine katılma da dillerin etkilenmesinde bir baĢka etkendir. Dillerin etkileĢimi genellikle sözcük alıĢveriĢi ile sınırlı kalabildiği gibi kimi zaman dil bilgisi ögelerinin bulaĢmasına, söz diziminin etkilenmesine de yol açabilmiĢtir. Dillerin etkisi aslında kültürlerin, uygarlıkların 70 etkisi olarak kendisini gösterir. Bilimde, teknolojide, uygarlıkta üretken olan toplumlar verici dil olarak baĢka dillerin söz varlığına sözcükler aktarır. Bir kültür dairesine giren toplumlar da o kültürle ilgili sözcükleri, deyimleri alırlar. Dünden Bugüne Yabancı Dillerin Etkisi Eski Türkçe Döneminde Yabancı Dillerin Etkisi Orhon Yazıtları‟nda Çince (totok „askerî vali‟), Sanskritçe (çıntan „sandal ağacı‟), Soğdca (ıgar „güçlü, kudretli‟), Hintçe (makaraç „bir unvan veya kiĢi adı‟), Tibetçe (bölün „yüksek görevli‟) gibi birkaç dilden alınma çok az sayıdaki sözcükle baĢlayan etkileĢim, daha sonraki dönemlerde çeĢitli coğrafyalarda kullanılan Türk yazı dillerinde artmaya baĢlamıĢtır. Budizm, Maniheizm, Nasturilik gibi çeĢitli inançları benimseyen Uygurların söz varlığında Çinceden (buĢi „sadaka‟, toyın „rahip‟, tıtsı „öğrenci‟), Soğdcadan (ajun „hayat; dünya‟, friĢti „melek, elçi‟, tamu „cehennem‟), Sanskritçeden (çambudiwip „dünya‟, çatik „Buda‟nın önceki yaĢamlarından birinin öyküsü‟, paramit „erdem‟), Toharca (künçit „susam‟, lesp „vücudun bir usaresi‟, nayvazik „cin‟) gibi çeĢitli dillerden alıntılarla yabancı sözlerin oranında ve kullanım sıklığında Göktürkçeye göre artıĢ görülür. Orhon Yazıtlarında yabancı kökenli sözcüklerin oranı %1‟in altında iken Uygur metinlerinde %2 ile %5 arasında değiĢtiğini, kimi yerlerde %12‟ye kadar yükseldiğini belirtir. Türklerin Ġslam dinine girmesiyle birlikte bu kez de Arapça, Farsça sözcükler Karahanlı dönemi eserlerinden itibaren Türk yazı dillerinde görülmeye baĢlanır. Bu dönemin ilk eserlerinden Yusuf Has Hacib‟in yazdığı Kutadgu Bilig‟de Arapçadan alınma haber, hacet, fitne, kudret, mezalim, nefs, Rab, rahmet, sohbet; Farsçadan alınma namaz, pend (öğüt), ruze (oruç) vb. yabancı sözlerin oranının %1,9 iken yaklaĢık iki yüzyıl sonra yazılan Atabetü‟lHakayık‟ta %26‟ya kadar çıktığı belirlenmiĢtir. Türkiye Türkçesine Yabancı Dillerin Etkisi 16. yüzyıl baĢlarından itibaren edebî eserlerin söz varlığında Arapçadan, Farsçadan alıntılarda artıĢ gözlenir. Özellikle divan Ģiirinin Fars ve Arap edebiyatından esinlenmesinin sonucunda söz varlığının Arapça, Farsça alıntılarla görünümü de değiĢmeye baĢlar. Türkçede karĢılığı bulunan sözcüklerin yerine de alıntı sözlerin kullanılması halk dilinden kopuk bir yüksek zümre dilinin doğuĢuna yol açmıĢtır: göz varken dide; kaĢ varken ebru; dudak varken leb; ağız varken dehen~dehan veya fem; yıldız varken necm, kevkeb, ahter veya sitare; güneĢ varken Ģems, aftab, mihr veya hurĢid; ay varken kamer veya mah gibi, edebî eserlerde yabancı ögelerin oranının da gittikçe arttığı görülür. Süleyman Çelebi‟nin Mevlid‟inde %26 dolayındaki TÜRK DİLİ I yabancı ögelerin oranı Baki‟nin Ģiirlerinde %65‟e, Nef´i‟de %60‟a, Nabi‟de %54‟e yükselir. MahallileĢme akımının öncülerinden Nedim‟de ise bu oran %41‟e kadar gerilemiĢtir. Osmanlı Türkçesinde Yabancı Dillerin Etkisi Her dilde alıntı sözler bulunur ancak dil bilgisi ögeleri, kuralları kolay kolay bir dilden bir baĢka dile geçmez. Osmanlı Türkçesi olarak adlandırdığımız Türkçenin 16. yüzyıldan 20. yüzyılın baĢlarına kadar olan döneminde Arapça, Farsça dil bilgisi kuralları ve ögeleri de dilin yapısına etki etmeye baĢlamıĢtır. Alıntı sözcüklerin çokluklarının Türkçedeki çokluk ekiyle değil Arapçadaki, Farsçadaki özgün çokluk biçimleriyle kullanılması: kitaplar yerine kütüb, Ģairler yerine Ģuara, yetimler yerine eytam, memurlar yerine memurin, Ģahlar yerine Ģahan, mürgler yerine mürgân „kuĢlar‟, bendeler yerine bendegân „köleler‟... Türkçede ikili çokluk bulunmamasına, bu durumun sayı sıfatlarıyla kurulan tamlamalarla ifade edilmesine karĢın Arapçadan ikili çokluk biçimin de alıntılanması: iki devlet yerine devleteyn, iki taraf yerine tarafeyn vb. Tamlamalarda tamlayanın tamlanandan önce gelmesi kuralı Türkçenin en belirgin özelliği iken Farsçadan ve Arapçadan geçen tamlamalarda tamlananın önce tamlayanın ise sonra gelmesi: Ġslam dini yerine din-i Ġslam, Ġstanbul Ģehri yerine Ģehr-i Ġstanbul, Osmanlı Devleti yerine Devlet-i Osmaniye; mülkün maliki yerine malikü‟l-mülk vb. Türkçede sözcüklerin cinsiyeti bulunmamasına karĢın Arapçadan geçen sözcüklerde erilliklerin ve diĢilliklerin korunması, tamlamaların da sözcüklerin cinsiyeti gözetilerek yapılması: hikâye-i garibe „garip hikâye‟, hadise-i müessife „üzücü olay‟ vb. Eklemeli bir dil olan Türkçede bütün eklerin son ek olmasına, ön ek bulunmamasına karĢın Farsçadan, Arapçadan ön ek ve edatların alıntılanması: bî-baht „bahtsız‟, na-mert „mert olmayan, alçak‟, hem-cins „türdeĢ‟; la-mekân „mekânsız‟, mabeyn „iki Ģeyin arası‟, gayrimenkul „taĢınmaz‟ vb. Türkçede tek /s/ sesi olmasına karĢın Arap alfabesinde üç ayrı harf; Türkçede tek /z/ sesine karĢılık Arap alfabesinde dört ayrı harf bulunması, bu harfleri taĢıyan sözcüklerin de özgün biçimiyle yazılması kuralını yerleĢtirmiĢtir. Ancak bu durum, sözcüklerin söyleniĢte TürkçeleĢmesini önleyememiĢtir. Arap alfabesindeki üç farklı /s/ sesi için üç farklı harfin kullanıldığı mebus, hasret, basiret sözcüklerindeki bu harfler, Türkçedeki karĢılanmıĢtır. 71 tek ses değeri ile SöyleyiĢte TürkçeleĢen beyhude, iĢtah, tercüme gibi alıntı sözcüklerin bu kullanıĢlarının yanlıĢ olduğunu; bîhûde, iĢtihâ, terceme gibi özgün biçimleriyle söylenmesi gerektiğini savunanlar da çıkmıĢtır. Bu sözcüklerle birlikte benzer durumda olan âbnûs, dîvâr, enbâr, nerdübân sözleri abanoz, duvar, ambar, merdiven gibi alıntılar, bütün ısrarlara karĢın halkın benimsediği biçimlerle söz varlığımıza yerleĢmiĢtir. Batı Dillerinin Etkisi Tanzimat Fermanı ile birlikte Batı‟ya yöneliĢ, Türkçenin söz varlığında bu kez de Fransızcanın etkisini baĢlatmıĢtır. Önceleri denizcilik, ticaret gibi belirli alanlardaki Ġtalyanca acente, banka, bono, borda, iskele, güverte vb. sözcüklerle baĢlayan Batı dillerinden alıntılar Fransızca ile iliĢkiler sonucunda artmıĢtır: abone, balkon, balon, bilet, jandarma, jüri, kabine, konferans, lamba, manto, moda, palto, rapor, salon, torpil. Bir dönem, Fransızcadan hitap biçimleri, iliĢki sözcükleri de alıntılanmıĢtır: bonjur, madam, matmazel, mösyö, mersi vb. Fransızca sözcüklerin TürkçeleĢtirilmesi yöntemi yakın dönemde Ġngilizceden alıntılanan sözcüklere de uygulanmıĢtır. Örneğin Amerikan Ġngilizcesinden Türkçeye geçen ve Türkçe karĢılığı yenileĢim olan innovation sözü, basın yayın organlarında ve kitle iletiĢim araçlarında inovasyon biçiminde kullanılmaktadır. Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra Anglosakson kültürün egemenlik alanının artmasıyla birlikte Ġngilizce pek çok dili etkilediği gibi Türkçeyi de etkilemeye baĢlamıĢtır. Gündelik hayatta, sağlık bilimlerinde, ticarette, sporda, biliĢimde, müzikte ve çeĢitli alanlarda kullanılan blender, boarding card, bodyguard, by-pass, bestseller, billboard, catering, center, dribbling, e-mail, format, rating, single, self-service, server gibi Ġngilizce kökenli sözcükler, Türkçenin söz varlığını olumsuz bir biçimde etkilemektedir. Türkçenin söz varlığında eğilim, yönelim, geliĢme, çizgi gibi birden çok seçeneği bulunan trend sözünün Türkçedeki karĢılıklarının göz ardı edilerek kullanılması hem söz varlığımızı yabancılaĢtırmakta hem Türkçe sözlerin kullanım sıklığını azaltmakta hem de bu sözcükler arasındaki ince anlam ayrılıklarını yok etmektedir. Olumsuzluklar bununla da sınırlı kalmamakta Türkçenin yazım ve söyleyiĢ kurallarını sarsan kullanımlar görülmektedir. Aynı alfabeyi kullanmanın yanı sıra yabancı dil olarak Ġngilizcenin yaygın bir biçimde öğretilmesinin sonucu olarak Ġngilizce alıntılar özgün biçimleriyle yazılmaktadır. Ġngilizcenin söyleyiĢ kurallarına göre söylenilen bu sözcüklere gelen Türkçe eklerin de söyleniĢe uydurulması sonucunda blender‟da, bestseller‟lar, center‟ımızda, single‟ını, server‟a gibi tuhaf yazılıĢ biçimleri ortaya çıkmıĢtır. TÜRK DİLİ I Söz varlığındaki bu etkinin yanı sıra Batı dillerinin etkisiyle Türkçenin söz diziminde tamlananın tamlayandan önce geldiği örnekler de görülmeye baĢlanmıĢtır. Derman Eczanesi yerine Eczane Derman, Divan Oteli yerine Otel Divan vb. kullanımların Osmanlı Türkçesi dönemindeki Farsça tamlamalardan tek farkı, tamlama -i‟sinin kullanılmamasıdır. Her Yabancı Sözcük Olumsuz Bir Etkilenme midir? Türk dilinin tarihsel geliĢimi içerisinde iliĢkide bulunduğu baĢka pek çok dil bulunmaktadır. ÇeĢitli dönemlerde yaĢanan etkileĢim sonucunda sözcük alıĢveriĢi kaçınılmaz bir gerçektir. Ġlk kez karĢılaĢılan ve kullanılan aygıtları, ürünleri, kavramları gösteren radyo, telefon; patates, kivi; kravat, broĢ; döviz, enflasyon gibi sözcükler ister istemez dilin söz varlığına girmektedir. Dilin öz kaynaklarıyla karĢılanamayan bu tür bilgi alıntıları, dillerin kazancı ve zenginliği olarak görülmektedir. Toplumun kavram dünyasında bulunmayan bu sözcükler dile yerleĢirken kimi zaman özel bir anlam ve iĢlev de kazanır. Türkçedeki üzüntü, acı, sıkıntı sözlerinin yanı sıra Arapça veya Farsça kökenli hüzün, keder, dert, yeis, gam, teessür, ızdırap, elem gibi alıntı sözcükler, ince anlam farklılıklarıyla söz varlığımızın kazancı olmuĢtur. Türkçede oda varken Fransızca salon “konukları ağırlamakta kullanılan en geniĢ oda; sergi ve toplantı yeri” anlamlarıyla Türkçeye geçmiĢtir. Bununla da kalmamıĢ salon adamı, salon bitkileri, güzellik salonu, oyun salonu, yolcu salonu gibi birleĢik sözcüklerde özel kullanım alanı oluĢturmuĢtur. Kimi zaman bir marka adı bile söz varlığına girebilmiĢtir: Aydınlatma ölçü birimi lux, pompalı gaz lambası markası olarak kullanılırken bir dönem en yaygın aydınlatma aracının adı olmuĢtur. Lüks lambası zamanla lüks olmuĢ, halk dilinde de lüküs biçimine dönüĢmüĢtür. Sözlüklerimize de geçen bu sözcükler artık Türkçenin malı olmuĢtur. Türk Dil Kurumu tarafından 2011 yılında yayımlanan on birinci baskı Türkçe Sözlük‟teki bu türden alıntı sözcüklerin dillere göre sayıları Ģöyledir: Arapça 6.512, Fransızca 5.537, Farsça 1.375, Ġtalyanca 606, Ġngilizce 513, Rumca 447, Almanca 105, Latince 68, Rusça 39, Yunanca 35, Ġspanyolca 31, Ermenice 24, Bulgarca 22, Macarca 15, Moğolca 12, Japonca 12, Ġbranice 8, Fince 2, Malay dili 2, Portekizce 2, Soğdca 2, Arnavutça 1, Korece 1, Sırpça 1, Slavca 1. ÇeĢitli diller aracılığıyla Amerika, Brezilya, Madagaskar, Maldivler yerlilerinin dilinden geçme çok az sayıda sözcük de Türkçenin söz varlığında yer alır. TÜRK DĠLĠNĠN DÜNYA DĠLLERĠNE ETKĠSĠ Türklerin de bilimde, kültürde, uygarlıkta üretken oldukları dönemlerde dünya dillerine katkıda bulundukları somut örneklerden görülmektedir. Türk kültürünün ve Türkçenin çekim merkezi olduğu çeĢitli dönemlerde Türkçe sözcükler baĢka dillere geçmiĢtir. En eski dönemlerde iliĢkide bulunduğumuz Çinceden baĢlayarak Macarcaya, Finceye, Farsçaya, Urducaya, Arapçaya, Rusçaya, Ukraynacaya, Ermeniceye, Yunancaya, Rumenceye, Bulgarcaya, Sırpçaya, Arnavutçaya, Çekçeye, Ġtalyancaya, Fransızcaya, Ġngilizceye, Almancaya sözcükler vermiĢtir. Dünya Dillerine Türkçeden Geçen Sözcükler Dünya dillerinin söz varlığına Türkçenin verdiği sözlerden en çok bilineni yoğurt olmakla birlikte bacanak, çakal, damga, dolma, düğme, kayık, kazan, köĢk, ocak, sarma gibi çok sayıda sözcük baĢka dillere geçmiĢtir. ÇeĢitli dillerden alıntıların TürkçeleĢmiĢ biçimleriyle ve Türkçe aracılığıyla baĢka dillere geçen divan, kahve, kervansaray, kubbe, sultan gibi sözcüklerin de eklenmesiyle dünya dillerine verintilerimizin on binin üzerinde olduğu ortaya konulmuĢtur. Türkçeden en fazla sözcüğün geçtiği dil Sırpçadır. Bir zamanlar dokuz bine yakın sözcüğün bulunduğu belirlenmiĢtir. Bugün Sırpçada sayısı yedi bine yaklaĢan Türkçe alıntıdan badžànak „bacanak‟, bàlta „balta‟, dùšek „döĢek‟, jòrgan „yorgan‟, kàjmak „kaymak‟, òdžak „ocak‟ bunlardan yalnızca birkaçıdır. Sırp Türkolog Dr. Mirjana Marinkoviç, 2008 yılında Belgrad‟da çıkan bir dergide Türkçe sözlerin Sırpçadaki yoğunluğunu ve kullanım sıklığını ele almıĢtır. Bulgarcadan Türkçeye geçen yirmi iki söze karĢılık Bulgarcada ajràn „ayran‟, bej „bey‟, boyadžiya „boyacı‟, gjuvèč „güveç‟, djuzen „düzen‟, djušeme „döĢeme‟ gibi yaklaĢık altı yüz Türkçe alıntı kullanılmaktadır. Türkçedeki bir Arnavutça alıntı söze karĢılık Arnavutçada birkaç yüz Türkçe alıntı belirlenmiĢtir: arpaxhik „arpacık‟, ashik „aĢık kemiği‟, bullgur „bulgur‟, dizgjin „dizgin‟, gjerdek ~ gjurdek „gerdek‟, jufkë yufka‟. Macarca on beĢ alıntıya karĢın Türkçenin bu dile verdiği sözcük sayısı bine yakındır: àcs „ağaççı, dülger‟, àrok „ark‟, èrdem „erdem‟, kecske „keçi‟, szakál „sakal‟, teve „deve‟. Alıntıladığımız herhangi bir sözcük olmamasına karĢın Rumenceye verdiğimiz Türkçe sözlerin sayısı da birkaç yüzdür: abá „aba‟, bairac „bayrak‟, caic, caica „kayık, sandal‟, caragios, caraghios „kukla oyunu, Karagöz‟, iavaĢ „yavaĢ‟, odabáĢ „odabaĢı‟. 72 TÜRK DİLİ I Rusçadan Türkiye Türkçesine geçen otuz dokuz söze karĢılık Rusçanın Türk yazı dillerinden ve lehçelerinden alıntılarının sayısı bin beĢ yüzün üzerindedir. Bu söz varlığının bir bölümü aynı coğrafyada yaĢayan Türk yazı dillerinden ve lehçelerinden Rusçaya geçmiĢtir. ajva „ayva‟, burčak „burçak‟, iserga „ısırga, küpe‟, kurdjuk „kuyruk‟, tamga „damga‟, utjug „ütü‟. Günümüz Türkçesindeki bin üç yüz yetmiĢ beĢ alıntıya karĢın Farsçada iki bine yakın Türkçe sözün kullanıldığı belirlenmiĢtir. Bu sözlerin bir bölümü Ġran‟da hüküm süren Türk hanedanları döneminde ve Ġran‟da yaĢamakta olan Türk soylu topluluklardan alıntılamadır: bayrak „bayrak‟, gelengiden „mekanizma‟, kaĢuk kaĢık‟, urdek „ördek‟, yagi „yağı, düĢman‟. Türkiye Türkçesinde bugün alıntı bulunmasa da Hintçe ve Urducadaki birkaç yüz Türkçe sözcük içerisinde begum „bir unvan‟, bulak „pınar‟, khazanchi „kazancı‟, kiyma „kıyma‟, tamancha „tabanca‟, top „top‟ gibi örnekler dikkat çeker. En fazla sözcük aldığımız dil olan Arapçanın çeĢitli ülkelerdeki lehçelerinde kullanıldığı belirlenen binbāĢī „binbaĢı‟, çālgī „çalgı, müzik aleti‟, doĢag „döĢek‟, sincak çoğulu sanacik „sancak‟, tūmān „tümen, on bin‟, gibi sözcükler Türkçe alıntılardan yalnızca birkaçıdır. Türkçe Sözlük‟teki beĢ yüz on üç alıntıya karĢın Ġngilizcedeki Türkçe alıntıların sayısı dört yüzün üzerindedir. Ancak bu sayının bir bölümünü Türkçe aracılığıyla geçen Arapça, Farsça kökenli sözcükler oluĢturur. Türkçe kökenli alıntıların sayısı ise yüze yakındır: bosh „saçma; değersiz‟, caique „kayık‟, dolma „dolma‟, döner „döner kebabı‟, jackal „çakal‟, kilim „kilim‟. Türkçedeki 5.500 ‟ün üzerindeki Fransızca alıntıya karĢılık bu dile geçen Türkçe kökenli sözcük sayısı yüze yakındır: agha, aga „ağa‟, doliman „dolama, yenleri düğmeli ve dar manĢetli uzun elbise‟, khan „han‟, kiosque „köĢk‟, koumys „kımız‟, odalique „odalık‟. Almancadaki Türkçe kökenli birkaç sözcüğe Dolmetscher „dilmaç, çevirmen‟, Dolmusch „dolmuĢ‟, Joghurt „yoğurt‟, Kajak „kayak‟ örnekleri verilebilir. TÜRK DĠLĠNĠN YAYILMA ALANLARI Türkiye Türkçesinin de içinde yer aldığı Türk yazı dilleri, lehçeleri ve ağızları, bugün Kuzey Buz Denizi kıyılarından 73 baĢlayıp Hindistan‟ın kuzeyine, Kuzey Batı Avrupa‟nın Atlas Okyanusu‟ndaki kıyılarından baĢlayıp Çin‟in içlerine kadar olan geniĢ alanda yazı, konuĢma, bilim, sanat ve kültür dili olarak yayılmıĢ bulunmaktadır. Türkçenin bu coğrafi yaygınlığını dile getiren ilk kiĢilerden biri Macar Türkoloğu Armin Vambery‟dir. Balkanlardan Mançurya‟ya kadar yolculuk yapacak bir kiĢinin yalnızca Türkçe bilmesi hâlinde bu yolculuğunu çok kolay bir biçimde gerçekleĢtireceğini söyleyen Vambery, böyle bir yolculuğu kendisi de gerçekleĢtirmiĢtir. Türk dilinin yayılma alanlarını belirlerken öncelikle bütün bu yazı dillerini, lehçelerini ve ağızlarını değerlendirmek gerekir. Türkiye Türkçesiyle birlikte Azerbaycan, Türkmen, Gagavuz, Özbek, Uygur, Kazak, Tatar, BaĢkurt, Kırgız, Karakalpak, Karaçay, Balkar, Nogay, Kumuk, Tuva, Hakas, Altay Türkçeleri ile çeĢitli özellikleri bakımından Türk yazı dillerinden farklılaĢarak bağımsız birer dil durumuna gelen ÇuvaĢça ve Yakutça, yirmi yazı dili hâlinde bu geniĢ coğrafyada devlet dili, resmî dil veya özerk dil olarak kullanılmaktadır. Bu yazı dillerinin yanı sıra yazı dili olamamıĢ veya bir dönem yazı dili iken sonradan bu niteliğini yitirmesi yüzünden yalnızca konuĢma dili olarak kalmıĢ AfĢar, Ahıska, Horasan, KaĢkay, Karayim, Salar, Sarı Uygur, ġor, Teleüt gibi Türk dilinin çeĢitli kollarıyla en eski Türkçeden izler taĢıyan Halaçça da bu coğrafyada varlığını sürdürmektedir. Söz konusu konuĢma dillerinden bazılarıyla yayımlanmıĢ eserler de bulunmaktadır. Bütün bu yazı dilleri ve ağızlarıyla birlikte Türk dili konuĢurlarının iki yüz yirmi milyona ulaĢtığı tahmin edilmektedir. Türkçe, Osmanlı Devleti döneminde “imparatorluk dili” niteliğini kazanmıĢtır. Osmanlı Devleti‟nin dağılmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti sınırları dıĢında Türkçe varlığını azalarak da olsa korumuĢtur. Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Makedonya, Kosova, Karadağ, Gürcistan, Suriye, Irak vb. ülkelerde Türkiye Türkçesi konuĢurları bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‟nin de resmî dili Türkçedir. Uydudan yapılan radyo ve televizyon yayınları, ağ ortamındaki yayımcılık, yurt dıĢında da yayımlanan gazeteler ve dergiler, yabancı ülkelerde açılan öğretim kurumları ve kurslar aracılığıyla bugün Türk dili geniĢ bir coğrafyada, etkin bir biçimde varlığını sürdürmektedir. Pek çok ülkede yabancı dil olarak öğretilmesi Türkçeye yeni bir boyut kazandırmıĢtır. Türkçe, seksen yedi ülkede en az bir ortaöğretim kurumunda yabancı dil olarak okutulmaktadır. Kırk altı ülkede ise özel kurslarda Türkçe yabancı dil olarak öğretilmektedir. Dokuz ülkede Türkçe öğretim yapan üniversite; yirmi sekiz ülkede de Türkçenin öğretildiği, dil bilgisi ve dil bilimi çalıĢmalarının yürütüldüğü enstitü, bölüm veya merkez bulunmaktadır. TÜRK DİLİ I Bu bilgiler doğrultusunda ana dili, ikinci dil veya yabancı dil bakımından herhangi bir ayrıma gidilmeden ve konuĢur sayıları verilmeden Türk yazı dillerinin, lehçelerinin ve ağızlarının kullanıldığı ülkelere göre alfabetik olarak sıralaması aĢağıda verilmektedir. Ülkelerin sıralamasında yazı dilinin veya lehçenin resmî dil olduğu ülkeler ile özerk cumhuriyetler ilk sırada gösterilmiĢ, sonra da en çok konuĢulduğu yerler sıralanmıĢtır. VIII. ÜNĠTE TÜRK DĠLĠNĠN KARġI KARġIYA BULUNDUĞU SORUNLAR DĠLĠN SORUNU MU KONUġURLARIN SORUNU MU? Dilin söz varlığındaki sözcüklerin yanlıĢ söylenmesi ve yazılması, yanlıĢ anlamda kullanılması; olur olmaz her yerde yabancı kökenli sözcüklere, terimlere yer verilmesi; cümlede ögeler arasında uyumsuzluklar ve benzeri olumsuzluklar genellikle dilin sorunu olarak görülür. Bugün Türkçe için de benzer düĢünceler dile getirilmektedir. Kimi sözcüklerin yanlıĢ söylenmesi ve yazılması, kimi sözcüklere yanlıĢ anlamlar yüklenmesi; konuĢma dilinde ve yazı dilinde cümledeki ögeler arasındaki uyumsuzlukların yol açtığı anlatım bozuklukları; her cümlede birkaç yabancı kökenli sözcüğe yer verilmesi, iĢ yerlerinde, ürünlerde yabancı adlar kullanılması Türkçenin bir sorunu olarak algılanır. KiĢilerin söz varlığının sınırlı hatta kısır olması da Türkçenin bir eksikliği gibi görülür. Türkçede karĢılığı bulunduğunu bilmediği yabancı kökenli sözleri kullanan kiĢiler bu olumsuzluklara bakıp Türkçenin yok olma tehlikesiyle karĢı karĢıya bulunduğunu söyleyerek karamsar bir tablo da çizerler. Oysa bunlar Türkçeden kaynaklanan sorunlar değildir. Türkçe gerek ses yapısı ve ses uyumları gerek biçim özellikleri ve sözcük türetme yeteneği gerek söz varlığı ve anlatım gücü ile yeryüzündeki her dil gibi kendi kendisine yeten özelliklere ve iç zenginliğe sahiptir. Türkçenin karĢı karĢıya bulunduğu sorunların bir bölümü aslında konuĢurlarının yaĢadığı sorunlardır. Türkçenin özelliklerini yeterince kavrayamamıĢ, söz varlığının anlatım gücü ile donanamamıĢ, kendi yetersizliklerinin nedenini Türkçeye bağlayan, bu yüzden de yabancı sözcüklerin cazibesine kapılmıĢ kullanıcıların sorunları bulunmaktadır. Bilimde yaĢanan geliĢmelerle ortaya çıkan kavramları Türkçenin söz varlığıyla karĢılamak yerine yabancı olduğu gibi kullanmak son yıllarda dilimizin karĢı karĢıya bulunduğu sorunlardan 74 kökenli sözcük ve terimleri biri olarak görülmektedir. Amaç yabancı sözcüklere, terimlere kapıyı tamamen kapatmak değildir. Elbette her dilin söz varlığında yabancı kökenli sözcükler bulunur. Hiçbir dil saf değildir. Ancak Türkçenin eklemeli bir dil olması dolayısıyla sözcüklerin çekim ekleri aracılığıyla cümlede iĢlerlik kazanması, bu eklerin de sözcüklere bitiĢtirilmesi sonucu ortaya çıkan yazım biçimleri, yabancı sözcükler sorununda karĢımıza çıkmaktadır. Son yıllarda Ġngilizce alıntı sözcüklerde özgün yazılıĢ ve söyleniĢe getirilen Türkçe eklere iliĢkin sorun dikkat çekici boyutlara ulaĢmıĢtır. SÖZCÜK VE TERĠM TÜRETME Eklemeli bir dil olan Türkçede yeni sözcükler ve terimler sözcük köküne veya gövdesine getirilen ekler aracılığıyla türetilir. Türkçenin söz varlığının büyük bir bölümü bu yolla türetilmiĢ sözcüklerden oluĢur: TüremiĢ adlardan baĢkan, gözlük, konuk, sevgi, tuzlu, tütün, yolcu; türemiĢ fiillerden adamak, ağarmak, gezdirmek, iyileĢmek, yürütmek gibi sözcükler Türkçenin derin tarihi içerisinde oluĢmuĢ, çeĢitli değiĢimlerden sonra günümüze ulaĢmıĢ binlerce sözcükten yalnızca birkaçıdır. Toplumla birlikte geliĢen, değiĢen dil zamanla ortaya çıkan yeni kavramlar için de yeni türetilen sözcüklerle geliĢir, zenginleĢir. Türkçenin söz varlığında yeni kavramlar, aygıtlar, araçlar için türetme yoluyla yakın zamanda önerilmiĢ sözcükler de vardır: bağlam, çalıĢtay, ikilem, iletiĢim, gezegen, sanal, sayaç, uydu, yalıtım, yansı, yerleĢke, yüzey vb. Ġki veya daha fazla sözcüğü Türkçenin söz dizimine uygun bir biçimde belirli yollarla bir araya getirip yeni yapılar oluĢturmak da mümkündür. BirleĢik sözcük olarak adlandırdığımız bu tür de sözcük ve terim üretmenin bir baĢka yoludur. Türkçenin tarihsel geliĢimi içerisinde ayakkabı, kahvaltı, kaynana, pazartesi, sütlaç gibi bitiĢik yazılan birleĢik sözcükler türetildiği gibi ateĢ böceği, baĢ ağrısı, çakmak taĢı, kuyruk yağı, toplu iğne, yüzük parmağı gibi ayrı yazılan çok sayıda birleĢik sözcük de bulunmaktadır. Yakın dönemde söz varlığımıza katılmıĢ birleĢik sözcüklerden ana kent, bilim kurgu, bilgi iĢlem, derin dondurucu, gök taĢı, taĢınır bellek, uzay gemisi gibi ayrı yazılanlar bulunduğu gibi akaryakıt, akyuvar, bilinçaltı, dizüstü, çekyat, içbükey, içgüdü, tekel gibi bitiĢik yazılanlar da vardır. BirleĢik yapıyı kuran sözcüklerin ilk hecelerini birleĢtirip sözcük türetme az da olsa baĢvurulan yollardan bir diğeridir. Bunlardan en yaygın bilineni araĢtırma geliĢtirme kurumlarını ifade etmek için oluĢturulan ve bugün artık bir sözcük olarak kullanılan argedir. Bu yolla yakın zamanda mortgage sözüne karĢılık olmak üzere tutulu satıĢ birleĢiğinden tutsat sözü de türetilmiĢtir. TÜRK DİLİ I Terimler Türk dilinin ilk sözlüğü Divanü Lugati‟t-Türk‟te iktisat terimi olarak „rehin‟ için tutug, „alacak, borç‟ karĢılığında alım, „borçluyu borcundan dolayı sorgulama‟ karĢılığında alıĢ; tıp terimi olarak „neĢter‟ karĢılığında kanagu, belin iç yanındaki damar için özek sözlerinin kullanıldığı görülmektedir. Türk dilinin kaynaklarıyla bilinçli bir biçimde terim türetme yoluna giden ilk Türk toplumu ise Uygurlar olmuĢtur. ÇeĢitli bilim dallarında eserler ortaya koyan, baĢka dillerden çeviriler yapan Uygurlar, karĢılaĢtıkları yabancı kökenli terimleri de ana dillerinden yararlanarak türettikleri terimlerle karĢılamıĢlardır: yer tebremeki „deprem‟, körüm „bakıĢ açısı‟, tütü „güzel koku‟. Türkiye Türkçesinin kuruluĢ döneminde Türkçe kökenli pek çok terim kullanılmıĢtır: sıkındı „öz su, usare‟, kavuk „mesane‟, kayıntı „temayül‟. Vergi terimlerinin de dikkat çektiği Uygur Türkçesinde alım „vergi‟, basıg „taĢınmazlardan alınan vergi‟, berimçi „yükümlü, mükellef‟, borla tamgası „bağ vergisi‟, çıkıĢ „masraf, gider‟ gibi kavramların bulunması, yerleĢik bir iktisadi hayatın yanı sıra iktisat terimlerinin de türetildiğini ve kullanıldığını göstermektedir. Zamanla Arapça ve Farsçanın etkisinin artmasıyla Türkçe terimlerin kullanım sıklığı azalırken Arapça, Farsça terimler kullanılır olmuĢtur. Daha önce Türkçe tıp yazmalarında da geçen kuyruksokumu, bıngıldak, alın gibi Türkçe terimler yerine zamanla Arapça sözcüklerle türetilen ve Farsça tamlamalarla ifade edilen azm-i us‟us, yafuh, azm-i cebhi sözleri kullanılır olmuĢtur. Yeni bir terim türetmek gerektiğinde ise bu dillerde bile bulunmayan terimlerin Arapçanın, Farsçanın kuralına göre türetildiği görülmüĢtür. Örneğin yabancı görülen azot ve oksijen terimleri için karĢılık türetilmek istenildiğinde Türkçe sözlere ve kurallara göre değil de Arapça sözlere ve kurallara dayalı olarak müvellidü‟l-ma ve müvellidü‟l-humuza türetilmiĢtir. Türk Dil Kurumunun kurulmasıyla birlikte terimler sorunu da ele alınmıĢtır. Açık ve anlaĢılır terimlerle öğretim yapmanın, bilgiye doğrudan ulaĢmayı ve bilgiyi edinmeyi kolaylaĢtıracağı düĢünülmüĢtür. Bu amaçla ilk uygulama Atatürk‟ün geometri terimleri üzerine yaptığı çalıĢma oldu. Atatürk, yazdığı Geometri kitabında yeni türettiği ve tanımını verdiği açı, açıortay, altıgen, beĢgen, çap, dar açı, dıĢ tersaçı, dikey, düĢey çizgi, eĢkenar dörtgen, ikizkenar üçgen, teğet, yamuk, yüzey gibi yüz yirmi dokuz geometri terimini kullanarak Türkçe terimlerle öğretim ve bilim yapmanın örneğini de gözler önüne sermiĢti. Atatürk‟ün müselles yerine üçgen, zeviyetan-ı 75 mütekabiletan-ı dahiletan karĢılığında iç ters açılar, müselles-i mütesaviyü‟l-adla için eĢkenar üçgen vb. terimleri türetmesiyle geometri dili açık ve anlaĢılır bir nitelik kazanmıĢtı. Böylece “Bir müsellesin mesaha-i sathiyyesi, kaidesiyle irtifaının hâsıl-ı darbının nısfına müsavidir” biçiminde yapılan ve anlaĢılması için birkaç kez sözlüğe bakılması gereken tanım “Bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eĢittir” biçimine dönüĢtü. Bu ilk örnekten sonra Türk Dil Kurumunda yürütülen terim çalıĢmaları sonucunda bilim, sanat, spor dallarında sekseni aĢkın terim sözlüğü yayımlandı. Günümüzdeki terim çalıĢmalarıyla da yeni önerilen karĢılıkların bulunduğunu, terim türetiminin sürdüğünü de belirtmek gerekir. Örneğin iktisat, bankacılık, borsa alanında tekel sözü örnek alınarak oligopol karĢılığında azel, polyopoly karĢılığında ise çokel; parity için değerdeĢlik; convertibile yerine çevrilgen, dead cat bounce için ise son çırpınıĢ gibi terimler türetilmiĢtir. BĠLĠM DĠLĠ TÜRKÇE Bilimi oluĢturan verilerin ve bilgilerin sözlü, yazılı, görsel, iĢitsel ve deneysel olarak iĢlenmesini, üretilmesini, geliĢtirilmesini, aktarılmasını sürekli bir biçimde sağlayan diller bilim dili olarak adlandırılır. Bir ülkede düĢünürler, bilim adamları, sanatçılar, hukukçular ana diliyle yetiĢmiĢse ve yine ana diliyle ürünler vermiĢse, ülkede bir eğitim, öğretim dili oluĢmuĢsa bu dilin söz varlığı çok çeĢitli konularla, alanlarla ilgili yeni yeni kavramlar kazanır. Özellikle soyut kavramlar bakımından zenginleĢen dil, türetmelerle, baĢka dillerden çevrilen kavramlarla bilim ve kültür diline dönüĢür. Türkçenin bilim dili olup olmadığı kimi zaman tartıĢma konusu bile olmuĢtur. Asıl ilgi çekici olanı, bu tartıĢmanın ülkemiz aydınları arasında yapılmasıdır. Oysa Türkçe daha 10. yüzyılda bilim dili olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Uygurların çeĢitli bilim dallarında yazdıkları eserlerde türettikleri bilim terimlerini kullandıkları gibi baĢka dillerden yaptıkları çevirilerde de yabancı kökenli terimleri, kavramları kendi dillerinden türettikleri terimlerle karĢılamaları, Türk dilinin bin yıl öncesinden bilim dili niteliğini kazandığını ortaya koymaktadır. Türkçenin bir dönem mekteplerde ve medreselerde, öğretim dili olarak kullanılmaması gibi bir olumsuzluk yaĢanmıĢtır. Dil öğretimi denilince Arapçanın, Farsçanın öğretiminin anlaĢıldığı, öğretimin ise Arapça yapıldığı dönemler olmuĢtur. Modern anlamda tıp öğretiminin baĢlangıcında ise bu kez de bir Batı diliyle, Fransızca ile öğretim yapılacaktır. II. Mahmut, 1827‟de Mekteb -i Tıbbiye- i ġahaneyi kurduğunda, tıp alanında Türkçe kaynak bulunmaması yüzünden Fransızca öğretim dili olarak kabul edilmiĢ ve Avrupa‟dan Fransızca bilen doktorlar öğretim üyesi olarak getirilmiĢti. Ancak II. Mahmut, öğrencilere yaptığı TÜRK DİLİ I konuĢmada, bu durumun geçici olduğunu, tıp bilimini öğrenip yavaĢ yavaĢ kendi dilimize almak ve sonra da memleketin her yanına Türkçe olarak yaymak düĢüncesinde olduğunu belirtmiĢti. Abdülmecit döneminde kurulan devlet okullarında Arapça, Farsça ve Fransızcadan sonra Türkçeye de yer verilmeye baĢlandı. Abdülaziz döneminde ise bilim dili olarak Türkçenin de kullanılması istekleri gelmeye baĢlayınca ortaöğretimde ve meslek okullarında Türkçe de öğretim dili hâline geldi. Ancak Türkçenin okullarda zorunlu ders hâline getirilmesi II. MeĢrutiyet (1908) ile birlikte gerçekleĢecektir. Bu dönemde Türkçenin öğretimi için çeĢitli düzeylerde pek çok dil bilgisi kitabı yazılmaya baĢlanır. Diğer ders kitaplarının Türkçe olarak yazılmaları da artmaya baĢlayınca Türkçenin bilim dili olmasının önündeki en önemli sorun ortaya çıkar: Pek çok bilim dalında Arapça sözlerden türetilmiĢ terimler kullanılıyordu. Cumhuriyet döneminde yapılan üniversite reformu (1933) ile Türkçenin bilim dili olarak geliĢmesi uğrunda önemli kararlar uygulama alanına sokulmuĢtur. Üniversite reformu içerisinde doğrudan doğruya öğretim ve bilim dilini konu alan hükümler dikkati çeker. Öğretim üyelerinin öğrencilere Türkçe ders malzemesi sağlama zorunluluğu getirilmiĢtir. Bir baĢka hüküm ise öğretim üyelerinin Türkçe kitaplar, makaleler yazmasıdır. Bu hüküm, bilimin Türkçe yapılması anlamına gelmektedir. AraĢtırmaların sonucunda bilim adamları elde ettikleri sonuçları yazacakları Türkçe kitaplar ve makalelerle bilim dünyasının yararlanmasına sunacaklardır. En ilgi çekici hüküm ise Türkiye‟ye davet edilen yabancı uyruklu öğretim üyeleri ile ilgilidir. Yabancı uyruklu öğretim üyeleri Türkiye‟de çalıĢmaya devam edeceklerse üç yıl içerisinde Türkçeyi öğrenmek zorundadırlar. KÜRESEL ETKĠLEġĠM Sınırların ortadan kalkması, kitle iletiĢim araçlarının uydular aracılığıyla dünyanın her yerini kapsama alanlarına alması, sanal ortamda sınırsız eriĢim dünyadaki pek çok ülkeyi, kurumu, düĢünceyi etkilediği gibi dilleri de etkilemiĢtir. Bir ülkede gösterime giren bir film, bir dizi kısa sürede baĢka ülkelerde de seyirciye ulaĢmakta, bir ülkede yayımlanan bir kitap piyasaya çıktığı günlerde diğer ülkelerde de satıĢa sunulabilmekte, sanal ortamdaki gazetelere ve dergilere dünyanın her yerinden eriĢilebilmekte, herhangi bir ülkede yaĢanan olaylar televizyon yayınları aracılığıyla baĢka ülkeleri de etkileyebilmektedir. Son yıllarda ise “sosyal medya” diye de adlandırılan toplumsal iletiĢim ortamı kullanılarak kitleler harekete geçirilebilmekte, verilebilmektedir. 76 dünya siyasetine yön Günümüzde en geçerli ve yaygın yabancı dil niteliğini kazanmıĢ olan Ġngilizce, pek çok dili etkilemektedir. Ġngilizce sözcükler dillere geçmekte, onların söz varlığına yerleĢmektedir. Küresel etkilenmenin yalnızca Ġngilizcenin diğer dilleri etkilemesiyle kalmadığını da belirtmek gerekir. Dünya dillerini etkileyen Ġngilizce, özellikle Amerikan Ġngilizcesi, Ġspanyolcadan etkilenmektedir. Amerika BirleĢik Devletlerinin daha çok güney bölgelerinde görülen ve Spanglish olarak adlandırılan dil, Ġngilizce ve Ġspanyolca sözcüklerden oluĢmaktadır. Türkiye‟de dil etkileĢimi yalnızca sözcük alımıyla sınırlı kalmamaktadır. Dil ile birlikte yaĢam tarzları, ticari hayat, beslenme alıĢkanlıkları da etkilenmektedir. Yeni inĢa edilen ve her birine tuhaf yabancı adlar verilen yerleĢim birimleri résidence olarak nitelenmekte, sunulan “yüksek güvenlik” ile toplumdan kopuk, komĢuluk iliĢkilerinden uzak yeni bir yaĢam tarzı oluĢturulmaktadır. Türk mutfağının besleyici, sağlıklı yemekleri dururken bütün dünyada aĢırı ĢiĢmanlığa yol açtığı bilinen ve kimi ülkelerde yasaklanan ayaküstü (fastfood) yiyecekler, yabancı adlı menülerle sunulmakta, beslenme alıĢkanlıklarımız değiĢmektedir. Dildeki etkilenmenin bir baĢka boyutu da eğitim ve öğretim dilinin yabancılaĢtırılmasıdır. Türkçenin bilim dili olarak macerasında geçen yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte yabancı dille öğretimin yaygınlaĢması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıĢtır. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın ardından Ġngilizcenin yaygınlık alanını gittikçe geniĢletmesi, uluslararası bir iletiĢim diline olan gereksinim, Türkiye‟de Ġngilizce öğrenmenin yanı sıra Ġngilizce ile öğretim yapılması yolunu açmıĢtır. SÖZLÜ VE YAZILI ANLATIM BOZUKLUKLARI Her dilin yazılı ve sözlü olarak kullanımında genel söyleyiĢ ve yazılıĢına aykırı biçimler görülebilir. Bunlar iyi bir dil öğrenimi görülmemesinden, yöresel kullanıĢlardan etkilenmekten, özensizlik ve dikkatsizlikten kaynaklanabilir. Sözcüklerin yanlıĢ anlamda kullanılması, genel söyleyiĢ ve yazım biçimleri dıĢında yazılıp söylenmesi; cümlede ögeler arasındaki uyumsuzluk gibi olumsuzluklar anlatım bozukluğu olarak adlandırılır. Dili genel kullanım biçimlerine uygun bir biçimde konuĢan, yazan kiĢiler; duygularını, düĢüncelerini, görüĢlerini etkili bir biçimde ifade edebilirler. Dili etkili bir biçimde kullananlar, öğrenimlerinde, iĢ hayatında baĢarılı oldukları gibi aile içinde, toplumsal yaĢamda da baĢarılı bir iletiĢim sağlarlar. TÜRK DİLİ I Kitle ĠletiĢim Araçlarında Türkçenin Kullanımı Radyo ve televizyon yayınlarının yaygınlaĢması, dinleme ve izleme oranlarının yükselmesi Türkçe açısından olumlu ve yararlı bir geliĢme olması gerekirken yeni sorunlar ortaya çıkarmıĢtır. SöyleyiĢ bozuklukları, cümle düĢüklükleri, yanlıĢ sözcük kullanma, Türkçenin söz varlığında bulunmayan yabancı sözcüklere yer verme gibi olumsuzluklar radyo ve televizyon yayınlarında sınırsızca yapılınca bu yanlıĢlar toplumun, özellikle de genç kuĢakların diline yerleĢmiĢtir. Yayımcılığın kısır bir söz varlığıyla yapılması ise bir baĢka sorundur. Türkiye‟de kitle iletiĢiminin kamu yayımcılığı tekelinde olduğu dönemlerde sunucuların ve yapımcıların seçiminde Türkçeyi doğru ve güzel konuĢma, yazma niteliği aranırken 1990 yılında baĢlayan özel yayımcılıkta bu nitelik göz ardı edilmeye baĢlanmıĢtır. Bunun sonucunda da özel radyo ve televizyonlarda Türkçenin bozuk bir biçimde kullanıldığına, yabancı kökenli sözcüklere ve kaba sözlere yer verildiğine tanık olunmuĢtur. Yayımcı kuruluĢların Türkçe konusunda duyarlı davranması, sunucu ve muhabir seçiminde Türkçeyi kurallı ve etkili bir biçimde kullanma ölçütünün gözetilmesi, zaman zaman yayımcılara yönelik olarak hizmet içi eğitim kursları düzenlenmesi, her yayımcı kuruluĢun öz denetimini sağlaması, sorunun çözümüne yönelik önlemlerdir. Sosyal Medyada Türkçenin Kullanımı Haberlerin, görüĢlerin, düĢüncelerin yayıldığı; ses ve görüntü dosyalarının paylaĢıldığı bu yeni ortam sosyal medya olarak adlandırılmaktadır. Kurumsal veya kiĢisel ağ sayfalarıyla baĢlayan, sayfalarca bilginin paylaĢıma sunulduğu uygulamalar yerini giderek sınırlı sayıda karakterle ifade edilen düĢüncelerin, görüĢlerin ortaya atıldığı anlık iletilere bırakmaktadır. Gazetelerin ancak bir gün sonra yazabileceği bu olaylar sosyal medyada bir anda yayıldığı gibi farklı yönleriyle değerlendirilmekte, yeni görüĢlerin ortaya atılmasını sağlamaktadır. Türkiye‟deki kullanıcılarının dünya ortalamasına göre üst sıralarda bulunduğu göz önüne alındığında sosyal medya, Türkçenin kullanım açısından yeni ve yaygın bir ortamı olarak öne çıkmaktadır. Sınırlı sayıda harfin kullanılabildiği ortamlarda sözcüklerde ünlü harfleri yazmadan yalnızca ünsüzlerle yazıĢma, büyük harf ile ilgili kurallara aykırılık, sözcüklerin yazımında özensizlik gibi olumsuzluklar dikkat çekmektedir. 77 Gündelik hayatta sıkça kullandığımız sanal ortamdaki ve sosyal medyadaki yazılıĢ biçimleri zamanla alıĢkanlığa dönüĢebilir ve okul, iĢ, kamu yazıĢmalarına da yansıyabilir. Bu bakımdan her ortamda Türkçeyi kurallarına uygun bir biçimde kullanmaya özen göstermeliyiz. Sözlü Anlatım Bozuklukları Türkçenin “yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi de yazılan bir dil” olduğu söylenir sıkça. Oysa bu, yanlıĢ bir bilgidir. Her dilde olduğu gibi Türkçede de yazılıĢla söyleyiĢ arasında ayrılıklar, değiĢiklikler bulunabilir. Bu durum yazı dilinin daha durağan, konuĢma dilinin ise geliĢmeye ve değiĢmeye açık olması sonucundadır. Kimi dillerde yazı ile söyleyiĢ arasında ayrılıklar dikkat çekici boyuttadır ve bir kurala bağlanamaz. Türkçede ise kimi seslerin bulunduğu sözcüklerde görülen ses olayları sonucunda yazı dili ile konuĢma dili arasında ayrılıklar görülür: ağabey biçiminde yazılan sözcük a:bi olarak söylenir. Zonguldak‟ı yazımının söyleniĢi Zonguldaı biçimindedir. Değil sözcüğü ise deil biçiminde söylenir. Söyleyeyim olarak yazarız ancak ağzımızdan söyli:m biçimi çıkar. Dikkat edilirse /ğ/ ve /y/ ünsüzlerinin bulunduğu sözcüklerde birtakım ses olayları sonucunda söyleyiĢte görülen bu ayrılıklar Türkçenin her zaman yazıldığı gibi okunan bir dil olmadığı gerçeğini ortaya koyar. Ses olayları sonucunda yaĢanan bu değiĢikliklerin seslendirilmesinde de farklı tutumlar bulunmaktadır. Tiyatro kökenli kimi diksiyon uzmanları değil sözünün di:l, ağır sözünün a:r biçimlerinde söylenmesi gerektiği görüĢündedir. Oysa /ğ/ sesinin erimesiyle ortaya ikiz ünlü çıkar. /ğ/‟nin erimesi sonucunda /e/ ve /i/ sesleri birleĢir ancak ses yolunda /e/ olarak baĢlayan sesin oluĢumu /i/ olarak sonlanır. Bu nedenle deil, aır biçimlerindeki söyleyiĢler esastır. Aksi takdirde “Paket çok ağırdı.” “Saçlarım erken ağardı.” cümlelerindeki ağırdı ve ağardı sözcükleri aynı biçimde söylenmiĢ olur ve anlam ayrılığı kaybolur. Bu nedenle ağırdı sözü aırdı, ağardı sözü ise a:rdı biçimlerinde seslendirilmelidir. Kısa Ünlülerin Uzun Söylenmesi Ünlülerin kısa veya uzun olarak söyleniĢ süreleri, sözcüklerde farklılık gösterir. Sözlü anlatımda ünlülerin söyleniĢ sürelerine dikkat etmek gerekir. Kimi sözcüklerde ünlülerden biri veya hepsi yanlıĢlıkla uzun söylenmektedir. Örneğin bile anlamındaki dahi bağlacının ilk hecesi kısa, ikinci hecesi hafifçe uzundur. Ancak ilk hece yanlıĢlıkla uzun söylenirse “olağanüstü yeteneği olan kimse” anlamındaki bir baĢka sözcük ortaya çıkar: TÜRK DİLİ I “...bunu yapan kardeĢim dahi olsa bağıĢlamam.” “...konuĢmasından dahi bir Ģey anlaĢılmıyor...” “Bunu sokaktaki çocuklar dahi biliyor.” YanlıĢlıkla uzun söylenen hecelerin ünlüleri üzerine konulan çizgi ile iĢaretlenmiĢ, sözcüğün kurallı biçimi ise yanında gösterilmiĢtir: “...bize nāsip olacak...” kurallı biçimi nasip “konukları mākam odasında kabul etti” kurallı biçimi makam “...vāhim bir durum...” kurallı biçimi vahim “...Türkçenin alfābesini öğrenmeye baĢladı.” kurallı biçimi alfabesini “Yasanın ivedîlikle çıkarılması gerekiyor.” kurallı biçimi ivedilikle “...Ankara‟da yapılacak mîtingde...” kurallı biçimi mitingde “Lîsansları iptal edilmiĢ.” kurallı biçimi lisansları “GörüĢme takvîmini açıkladı.” kurallı biçimi takvimini “...savaĢ uçakları resmî geçit töreni yaparak...” kurallı biçimi resmigeçittir. Uzun Ünlülerin Kısa Söylenmesi Günümüz Türkçesinde birincil (asli) ünlü uzunluğuna sahip Türkçe sözcük bulunmamaktadır. Eski Türkçedeki birincil ünlü uzunlukları bugün kısalmıĢ, birkaç sözcükte ise bu ses olayının izi kalmıĢtır. Uzun ünlülü örnekler Türkçedeki alıntı sözcüklerdir. Alıntı sözcüklerde bulunan uzunluklar da Türkçede kimi zaman kısaltılmıĢ, kimi zaman da korunmuĢtur. Bu türden sözcüklerin ölçünlü Türkçedeki kullanımları esastır. Alındığı dilde uzun diye Türkçenin kısalttığı ünlüler uzun söylenemeyeceği gibi, “Türkçede uzun ünlü yoktur.” gerekçesiyle de uzunluklar kısaltılamaz. Örneğin vakıf ile vâkıf, varis ile vâris konuĢmada ünlü uzunluklarıyla anlam ayrılıkları ortaya konulabilen birbirinden farklı sözcüklerdir. Son hecelerindeki uzunlukları kısalan kimi alıntı sözcükler tek baĢlarına 78 kısa ünlülü olarak kullanılırken ek almaları durumunda açık hece uzunlukları ortaya çıkar: iptal ama iptaline... Bu türden sözcüklerde de ünlü uzunluğuna dikkat etmek gerekir. Ölçünlü dilde uzun olduğu hâlde bilgisizlikten, dikkatsizlikten veya ağız özelliklerinden kaynaklanan yanlıĢ kısaltmalar aĢağıda doğruları ile birlikte gösterilmiĢtir: “...yüksek rakımlı tepelerde...” kurallı biçimi rākımlı “...kararın iptal edilmesi gerekecek.” kurallı biçimi iptāl edilmesi “...edebiyatımıza kazandırdığı eserlerle...” kurallı biçimi edebiyātımıza Ġnce Söylenmesi Gereken Seslerin Kalın Söylenmesi Yeni Türk yazısında yalnızca bir k harfi vardır. Ancak söyleyiĢte birbirinden farklı iki /k/ bulunmaktadır. Biri ince, diğeri ise kalındır. Türkçe kökenli sözcüklerde ince /k/ ile kalın ünlüler aynı hecede bulunamaz. Kalın /k/ ise ince ünlülerle aynı hecede olamaz. Ancak alıntı sözcüklerde bu kurala uymayanlar söz konusudur. Örneğin hikâye sözünde /a/ kalın olduğu hâlde /k/ ince söylenir. AĢağıdaki örneklerde ince okunması gereken /k/‟ler kalın okunmuĢtur. “istihkam” kurallı biçimi istihkâm, “Hakkari” kurallı biçimi Hakkâri, “vekalet” kurallı biçimi vekâlet, “malikane” kurallı biçimi malikâne, “katip” kurallı biçimi kâtip Alfabemizde bir l harfine karĢılık söyleyiĢte ince ve kalın olmak üzere iki /l/ vardır. Yayla, Ayla, boylamak, soylu, taylı gibi Türkçe kökenli sözlerde, /y/ ünsüzü yanında ince /l/ kalın ünlülerle aynı hecede bulunabilir. Bu durum dıĢında Türkçe kökenli sözcüklerde kalın ünlülerle ince /l/ aynı hecede bulunmaz. Alıntılarda ise durum farklıdır. Örneğin alkol sözünde /a/ ve /o/ kalın ünlü olduğu hâlde /l/ incedir. ġu örneklerde /l/ ince söylenmelidir: “laiklik” kurallı biçimi lâiklik, “kontrolu” kurallı biçimi kontrolü, “enerji santrallarıyla” kurallı biçimi santralleriyle, “halbuki” kurallı biçimi hâlbuki. Kalın Söylenmesi Gereken Seslerin Ġnce Söylenmesi Yeni Türk yazısındaki /k/, /g/, /l/ ünsüzlerinin söyleyiĢte kalın ve ince olmak üzere ikiĢer karĢılıkları vardır. figan, ikamet, rekabet, ıslah gibi sözcüklerde bulunan /g/, /k/ ve /l/ ünsüzleri kalın söylenmelidir: “...figânlar baĢlıyor.” kurallı biçimi figanlar “...birinci kat ikâmetgâh müze olarak kullanılıyor.” kurallı biçimi ikametgâh (ka- kalın, -gâh ince) “ikâmet izni” kurallı biçimi ikamet TÜRK DİLİ I “rekâbet” kurallı biçimi rekabet “Ekônomiden sorumlu Devlet Bakanı” kurallı biçimi ekonomiden (ko- kalın) Ses DüĢmeleri En çok rastlanan ses düĢmesi olayı, Ģimdiki zaman ekindeki r sesinin düĢürülmesidir. Birinci ve ikinci kiĢilerde /r/‟nin düĢmesi daha fazla kulak tırmalamaktadır. Ancak üçüncü kiĢilerde de /r/‟yi düĢürmemek gerekir: “seviyom, geliyom, biliyosun, gülüyosun” kurallı biçimleri seviyorum, geliyorum, biliyorsun, gülüyorsun. “Beni duyabiliyo musun?” kurallı biçimi duyabiliyor musun “...kaçınılmaz olduğunu düĢünüyoz.” kurallı biçimi düĢünüyoruz “Biz o Ģarkıları zaten biliyomuĢuz.” kurallı biçimi biliyormuĢuz Bunun dıĢında ses düĢmesi sonucu ortaya çıkan söyleyiĢ bozuklukları ile ilgili örnekler Ģunlardır: “Daha ne kadar surat yapacan?” kurallı biçimi yapacaksın “Yakında baĢlıcak olan festivalde...” kurallı söyleyiĢ biçimi baĢlıycak “Çilek tutkunlarına sorun, size söylicekler.” kurallı söyleyiĢ biçimi söylmcekler “Bu geceden görüntüler izlicez.” kurallı söyleyiĢ biçimi izliycdz “Harika yazmıĢın!” kurallı biçimi yazmıĢsın “Bugün erken kapanmıĢınız.” kurallı biçimi kapanmıĢsınız Ses Fazlalığı Ses düĢmesinin yanı sıra kimi zaman gereksiz ses fazlalıklarına rastlanır. Bunun baĢlıca nedeni yerel söyleyiĢlerin etkisidir. Batı kökenli sözcüklerde görülen fazlalıklar ise daha çok eğitimsizliğin sonucudur. “Galatasaray bu hafta Ankaragücüylen oynuyor” kurallı biçimi Ankaragücü‟yle “DıĢarıda aktif biriykene...” kurallı biçimi biriyken 79 “Konuyu iyicene ele alalım.” kurallı biçimi iyice “kompile” kurallı biçimi komple, “teksitil” kurallı biçimi tekstil, “enfilasyon” kurallı biçimi enflasyon, “poroce” kurallı biçimi proje, “iddiya” kurallı biçimi iddia, “teammül” kurallı biçimi teamül, “parlatıcıynan” kurallı biçimi parlatıcıyla, “rakkamlar” kurallı biçimi rakamlar Ulama Eksikliği Sonunda ünsüz bulunan sözcüklerle, baĢında ünlü bulunan sözcükler bir söz öbeği içinde arka arkaya geldiği zaman ulama yapılır. Ulama, konuĢmada akıcılığı sağlayan bir unsurdur. AĢağıda “kurallı biçimi” olarak gösterilen örnekler, yazımı değil okunuĢu yansıtmaktadır: “...felç etti” kurallı biçimi felcetti “...kat etmeye” kurallı söyleyiĢ ve yazılıĢ biçimi katetmeye “Doksan sekiz yıldır insanlığa hizmet eden kiĢileri ödüllendiren Alfred Nobel icat ettiği dinamitin savaĢlarda insanları katlettiğini düĢünmüĢ müdür?” kurallı biçimi icadettiği /e/ Ünlüsünün Açık Söylenmesi Kimi sözcüklerin ilk hecelerindeki /e/ sesinin zaman zaman gereğinden fazla açık söylendiği iĢitilir. Bu sözcüklerin kimilerinde /e/ normaldir kimilerinde ise kapalı /e/ olarak kullanılmaktadır. AĢağıdaki örneklerde koyu ve eğik yazılarak gösterilen seslerin açık /e/ biçiminde söyleniĢi yanlıĢtır: “mensup”, “temsil”, “derviĢ”, “temkinli”, “ender”, “gençlik”, “kendi”, “sendika”, “tencere”, “zengin”. YumuĢatılması Gereken Seslerin Sert Söylenmesi Özel adlara gelen eklerin kesme iĢaretiyle ayrılması, sonunda sert ünsüzler bulunan sözcüklerde yanlıĢ söyleyiĢe yol açabilmektedir. Sinop‟un, Zonguldak‟a gibi yazılıĢlar yalnızca yazımı ilgilendirir; ek alan bu örneklerde sondaki sert ünsüzler söylerken yumuĢatılmalıdır. Sinop‟un yazılır fakat Sinobun okunur; Zonguldak‟a yazılır fakat Zonguldağa okunur. AĢağıdaki örneklerde sert ünsüzler yumuĢatılması gerekirken yumuĢatılmamıĢtır. Örneklerin gösteriliĢi ile “kurallı biçimi” olarak adlandırılan doğru biçimler, yazım değil söyleyiĢ içindir. TÜRK DİLİ I “Bir Sırpın daha öldürüldüğü...” kurallı biçimi Sırbın “Ferzan Özpetekin filmi...” kurallı biçimi Özpeteğin Hatalı YumuĢatma Alıntılandığı dilde sert ünsüzle biten kimi sözcükler Türkçede de sert ünsüzlerle kullanılır. Ünlüyle baĢlayan ek alması durumunda da bu sesler yumuĢamaz. Örneğin kaset, paket gibi sözcüklerde son ses /t/ aslidir; Türkçeye girerken sertleĢtirilmemiĢtir. Dolayısıyla bu tür sözcükler ünlüyle baĢlayan ek aldığında /t/ sesi yumuĢatılmaz: “pakedinden” değil paketinden, “kasedi” değil kaseti, “bloğunda değil blokunda. Yer DeğiĢtirme Kimi sözcüklerde yanlıĢ olarak seslerin yerleri değiĢtirilmektedir. Bu türden yanlıĢlarda ağız özelliklerinin ve alıĢkanlıkların etkisi vardır: “yanlız” değil yalnız, “yalnıĢ” değil yanlıĢ, “kirbit” değil kibrit, “kipri” değil kirpi, “melmeket” değil memleket. Vurgu YanlıĢları Türkçede sözcüklerde vurgu genellikle son hecede bulunur. Vurguyu üzerilerinde bulunduran ekler olduğu gibi kendinden önceki heceye vurguyu atan ekler de vardır. Kimi sözcüklerde ise vurgu ilk hece üzerindedir. KonuĢma sırasında yanlıĢ hece üzerindeki vurgu, uyumu bozar, kulağı tırmalar, kimi zaman da anlam kaymasına yol açar. Anlam kaymasına yol açmasa da yanlıĢ vurgu hoĢ görülemez. Çünkü vurgu dilin ayırt edici özelliklerinden biridir. Hafif vurgulu bir dil olan Türkçede özellikle yer adlarında vurgu anlam ayırt edicidir. Örneğin aydı´n, ordu´, bodru´m, ödemi´Ģ, karta´l gibi sözcüklerde vurgu son hece üzerindedir. Yer adı olarak kullanılması durumunda ise vurgu ilk hece üzerine geçer: A´ydın, O´rdu, Bo´drum, Ö´demiĢ, Ka´rtal. Ses Uyumsuzluğu Batı dillerinden geçme kakofoni karĢılığında kullandığımız ses uyumsuzluğu da kimi zaman söyleyiĢ bozukluğuna 80 yol açar. Kimi zaman dil, ses uyumsuzluğunu giderecek bir biçimde sözcüklerin yapısında değiĢiklik yapar. Örneğin eski dönemlerde asıl biçimleri büyükcek, küçükçük, ufakçık, yalınız gibi olan sözcüklerin söyleniĢinde görülen ses uyumsuzluğu sonucunda bu sözcükler genel dilde büyücek, küçücük, ufacık, yalnız biçimlerine dönüĢmüĢtür. Yazım YanlıĢları Yazım (imla), dilin yazıya yansıyan boyutudur. Sözcüklerin, özel adların, eklerin yazıya geçirilmesi sırasında kuralsızlık egemen olursa yazılı anlatım bozukluğuna yol açılacağı gibi yazının okunuĢunda da sözlü anlatım bozukluklarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Yazım kuralları, uzun araĢtırmalardan sonra gelenekleĢmiĢ ve ölçünlenmiĢ (standartlaĢmıĢ) biçimlerin belirlenmesi ile oluĢur. Ülkemizde yazım kurallarını belirleme ve yazım kılavuzu hazırlama görevi yasa ile Türk Dil Kurumuna verilmiĢtir. Yazım kurallarını ve sözcüklerin, özel adların, kısaltmaların bu kurallara göre yazılıĢ biçimlerini alfabetik bir sıra içerisinde veren, noktalama iĢaretlerinin kullanım alanlarını gösteren kaynak eser Yazım Kılavuzu olarak adlandırılır. Sözcüklerin YanlıĢ Yazılması Sözcüklerin yanlıĢ yazılması anlatılmak istenilen düĢüncenin, duygunun aktarılmasına engel oluĢturur. Bir ses değiĢikliğiyle farklı anlamlara gelen iki sözcüğün birbiriyle karıĢtırılması yazım yanlıĢı olmanın da ötesinde anlam karmaĢası ortaya çıkarır, yanlıĢ anlamalara yol açar. Örneğin mütehassıs ile mütehassis bir ses farklılığıyla tamamen farklı anlamlara gelen sözcüklerdir. Mahkeme ile muhakeme aynı kökten gelmesine karĢın ince anlam ayrılıkları taĢır. Sözcüklerin yanlıĢ yazılmasının asıl nedeni bilgisizliktir. Bir baĢka nedense dikkatsizlik ve aceleciliktir. Sözcüklerdeki yazım yanlıĢları üzerine bir değerlendirme yapıldığında alıntı sözcüklerde daha sık yanlıĢ yapıldığı görülmektedir. Türkçenin ses özelliklerine aykırılık gösteren alıntı sözler yerine Türkçe karĢılıklarının kullanılması, bu sorunun çözümünde yardımcı olacaktır. Örneğin yazımında mütahit, mütayit, mütaahit gibi çeĢitli biçimlerde yanlıĢlık yapıldığı gözlenen müteahhit sözü yerine yüklenici kullanılabilir. “Muhakeme giderleri” yazılması gerekirken “mahkeme giderleri” biçimindeki yanlıĢ kullanım yaygınlaĢmıĢtır. Bu yanlıĢın önüne de “yargılama giderleri” kullanımı ile geçilebilir. En doğrusu, yazımı bilinmeyen bütün sözcüklerin yazılıĢ biçimleri ve kuralları için Yazım Kılavuzu‟na baĢvurmaktır. Bu bölümde yazımında sıkça yanlıĢ yapılan sözcükler örnek olarak verilmiĢtir: “müdail avukat” kurallı biçimi müdahil, “sivil insiyatif” kurallı biçimi inisiyatif, “kurdela~ kordale” kurallı biçimi kurdele, “kültür ateĢesi” kurallı biçimi ataĢe, “insanlar iki guruptadır” kurallı biçimi grup, “meyva ve sebze” kurallı biçimi meyve, “aksi taktirde” kurallı biçimi takdir, “müsade etmek” kurallı biçimi müsaade. TÜRK DİLİ I Eklerin YanlıĢ veya Eksik Yazılması Türkçede sert ve yumuĢak biçimleri bulunan eklerin sözcüklerle birleĢmeleri kurallara bağlıdır. Sert ünsüzlerle biten sözcükler bu eklerin sert; ünlülerle veya yumuĢak ünsüzlerle biten sözcükler ise bu eklerin yumuĢak biçimleriyle birleĢir. Kimi eklerin yanlıĢ söyleyiĢlerinin yazıya geçirilmesi de doğru değildir: “minibüsde” kurallı biçimi minibüste, “ağaçda” kurallı biçimi ağaçta, “baĢlıyacağım” kurallı yazılıĢ biçimi baĢlayacağım, “gelmiyeceksin” kurallı yazılıĢ biçimi gelmeyeceksin, “okumuya” kurallı yazılıĢ biçimi okumaya. Düzeltme ĠĢareti Eksikliği Halk arasında Ģapka diye adlandırılan düzeltme iĢaretinin gerektiği yerde kullanılmaması bir yazım yanlıĢı olduğu gibi söyleyiĢ bozukluğuna da yol açan bir eksikliktir. Kimi durumlarda anlam karıĢıklığına da yol açar: “Hala cesetler kayıp.” kurallı biçimi hâlâ, “Hayvanlar alemi karıĢtı.” kurallı biçimi âlemi, “imkan” kurallı biçimi imkân, “bekar” kurallı biçimi bekâr, “Hakkari” kurallı biçimi Hakkâri, “tarihi film” kurallı biçimi tarihî, “hikaye” kurallı biçimi hikâye, “kabus” kurallı biçimi kâbus, “rüzgar” kurallı biçimi rüzgâr. Kesme ĠĢareti Eksikliği veya YanlıĢ Kullanımı Kesme iĢareti, anlam karıĢmasını önlemek üzere daha çok özel adlara getirilen hâl ve iyelik eklerini ayırmakta kullanılır. Türkiye‟den örneğinde bu iĢaret özel ad ile eki birbirinden ayırmaktadır. Kesme iĢaretinin kullanılmadığı Gökçenin örneğinde adın Gökçe mi yoksa Gökçen mi olduğu anlaĢılamaz. Bu bakımdan özel adlara gelen hâl ve iyelik eklerinin kesme iĢareti ile ayrılması gerekmektedir. Buna karĢın özel adlara getirilen yapım ekleri ve çokluk eki, kesmeyle ayrılmaz. Konyalı, Adanalılar örneklerinde olduğu gibi: “Elazığ‟lı bir grup genç...” kurallı biçimi Elâzığlı. Kesme iĢareti, kısaltmalara ve sayılara getirilen ekleri ayırmak için de kullanılır: TDK‟den, 2005‟ten, 10 Nisan 2012 Salı‟dan itibaren... “ki” Bağlacının Yazımı Ġki cümleyi birbirine bağlayan veya cümlede bir ögeyi açıklamak üzere kullanılan ki bağlacı sözcüklerden ayrı olarak yazılır: demek ki, ben ki, diyor ki, sanma ki, yoktu ki, neyse ki... Ancak yedi sözcükte ki bağlacının bitiĢik yazımı kalıplaĢmıĢtır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. “Baktıkki gelmiyorsun...” kurallı biçimi baktık ki. Ayrı yazılan ki bağlacına karĢılık, aitlik anlamı taĢıyan +ki eki ise bitiĢik yazılır. Çünkü +ki bağlaç değildir; yalnızca aitlik bildiren bir ektir. AĢağıdaki örnekte görülen +ki, “sermaye”nin “geçen yıl”a ait olduğunu bildirdiği için bitiĢik yazılmalıdır: “Geçen yıl ki sermayemiz” kurallı biçimi yılki. “da, de” Bağlacının Yazımı “Dahi, bile” anlamlarında kullanılmakta olan da, de bağlacı daima sözcüklerden ayrı yazılır. Bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te ile karıĢtırılması yüzünden yanlıĢlıkla sözcüklere bitiĢik olarak yazıldığı görülür: “Zaten cevabıda verildi.” kurallı biçimi cevabı da, “Seninde derdin çokmuĢ.” kurallı biçimi senin de, “sonrada” kurallı biçimi sonra da, “hemde” kurallı biçimi hem de, “yada” kurallı biçimi ya da vb. Ayrı yazılması gerekirken bitiĢik yazılması söyleyiĢte vurgu yanlıĢına da yol açar. Çünkü bağlaç da, de vurgusuzdur, vurguyu önündeki sözcüğe atar; bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te ise vurguludur ve vurguyu üzerine çeker: Yol´ da gördüm sokak´ da... / Yolda´ gördüm, sokakta´ gördüm. Bağlacın sözcüklerden kesme iĢareti ile ayrılması, ünsüz benzeĢmesi kuralına uydurulması da yanlıĢlıktır: “...bölge müdürünün‟de...” kurallı biçimi müdürünün de, “gelip‟te görmemek olmaz” kurallı biçimi gelip de vb. Buna karĢılık bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te sözcüklere bitiĢik olarak yazılır ve ses uyumlarına uyar. Bulunma durumu ekinin sözcüklerden ayrı yazılması da bir yazım yanlıĢıdır. Bu yanlıĢ, okuyucuyu da yanıltacağından söyleyiĢ ve anlam bozukluklarına yol açar: “Moda da erkek dünyası” kurallı biçimi modada, “Saldırı da bir kiĢi öldü” kurallı biçimi saldırıda. Soru Ekinin Yazımı Sözcüklerden ayrı olarak yazılması gereken mı, mi, mu, mü soru ekinin bitiĢik yazılması da sıkça karĢılaĢılan bir yazım yanlıĢıdır: “Kaldımı?” kurallı biçimi kaldı mı, “Senmi geldin?” kurallı biçimi sen mi, “Olurmu?” kurallı biçimi olur mu, “Ġnsanlık öldümü?” kurallı biçimi öldü mü vb. Sorudan baĢka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dıĢarı çıkamayız. 81 TÜRK DİLİ I Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitiĢik olarak yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın? Sözcüklerin ve Deyimlerin YanlıĢ Anlamda Kullanılmaları Sözcükleri ve deyimleri yerli yerinde, asıllarına uygun bir biçimde kullanmak gerekir. Söz geliĢi yürek, kalp, gönül sözleri yakın anlamlıdır, kimi zaman biri diğerinin yerine kullanılabilir. Ancak yüreksiz ile kalpsiz farklı anlamlardadır. Yüreksiz “korkak”, kalpsiz ise “merhametsiz” karĢılığındadır. Gönülsüz ise “isteksiz” demektir. “Biraz daha rafineri bir Ģekilde söylüyoruz.” doğrusu rafine, Türkçesi ince “Toplumdaki bozuĢmanın sebebi...” doğrusu bozulmanın “Bazı fikir ayrıntıları olacak.” doğrusu ayrılıkları “...hatta estetik ameliyat olduğu söylencesi bile haber kaynağı oluyor.” Doğrusu söylentisi. Söylence “efsane” anlamındadır. “Atıyorum on tane albümü vardır ama on birinci albümle daha büyük kitleye ulaĢır” YaklaĢık bir sayı vermek gerektiğinde, bir kestirimde bulunulacağında “atıyorum” sözünün kullanılması ne yazık ki gittikçe yaygınlaĢmaktadır. Bu anlamdaki kullanım argodur ve “palavra atmak”, “desteksiz atmak” sözlerinden eksilti yoluyla ortaya çıkmıĢtır. “Atıyorum” argo sözcüğü yerine diyelim~örneğin~söz geliĢi~ mesela karĢılıkları kullanılmalıdır. Bir baĢka yanlıĢ sözcük kullanımı ise “gerçekleĢmek” sözü ile ilgilidir. Son yıllarda olur olmaz her yerde kullanılan gerçekleĢmek; olmak, meydana gelmek, yapmak yerine kullanılmaktadır. GerçekleĢmek, gerçekleĢtirmek sözlerinde önceden tasarlayıp uygulamak anlamı bulunmaktadır. “Kaza gerçekleĢti” biçimindeki bir kullanım sanki tasarlama sonucunda kazanın meydana geldiği düĢüncesini uyandırmaktadır. GerçekleĢtirmek sözünü doğru yerde ve anlamda kullanmaya dikkat etmeliyiz. AĢağıdakiler bu sözün kullanımına kötü örneklerdir: “Yangın saat 04.00 sularında gerçekleĢti.” doğrusu oldu~baĢladı. “Yol üzerinde 60 m2 tahribat gerçekleĢti.” doğrusu meydana geldi. “Olay ...eğitim uçağının ...döküm fabrikasına düĢmesiyle gerçekleĢti.” Doğrusu meydana geldi 82 Deyimlerin de yazılı ve sözlü anlatımda yerli yerinde kullanılması ve özelliklerinin korunması gerekir. Alacağı için bütün gücünü kullanan ve kimsede parasını bırakmayan bir kiĢinin borcunu vermemek için çabalaması durumunu ifade eden “alacağına Ģahin vereceğine karga” deyimini alacağına kartal borcuna serçe biçimine dönüĢtüremeyiz. En güç durumdan bile zarar görmeden kurtulma durumunu anlatan kedi gibi dört ayak üstüne düĢmek deyiminde kedi yerine tavĢan, düĢmek yerine yıkılmak sözlerini kullanamayız. “Yaka yırtık cep delik” doğrusu cep delik cepken delik “Yağmur kovadan boĢanırcasına yağıyordu âdeta.” doğrusu bardaktan boĢanırcasına “Söylenenlere kulak kapayabilmek gücünüzle alakalı” doğrusu kulak tıkayabilmek Sözcüklerde Fazlalık Cümlede bir veya birkaç sözcüğün gereksiz yere kullanılması da anlatım bozukluğuna yol açar. EĢ anlamlı sözcükleri yan yana kullanmak da doğru değildir. Hiç ara vermeden ve herhangi bir açıklama yapmadan eĢ anlamlı sözleri arka arkaya kullanmak anlatım bozukluğudur: “Bir örnek vereyim, mesela...”, “Burada ince bir nüans farkı var...”, “Olanaklar imkân tanımıyor...” vb. “...bunun yeri ve mekânı yönetim kurullarıdır.” “Kasetin satıĢları nasıl, ilgi, alaka nasıl?” “Spor salonu ful dolu.” doğrusu hıncahınç dolu, dopdolu “Ġlginize ve alakanıza yürekten teĢekkür ediyorum.” “Etrafınızdaki yoksulları, fakirleri gözetiyorsunuz.” “Saygılarımı hürmetlerimle sunarım.” Kimi sözcükler, kavram ve anlam alanında bulunan sözcüklerle birlikte kullanıldığında da fazlalık meydana gelir ve anlatım bozukluğu ortaya çıkar. Örneğin müjde “güzel haber, iyi haber” anlamındadır. Kitle iletiĢim araçlarında da sıkça rastlanan müjdeli haber yanlıĢ bir kullanımdır. Yalnızca müjde veya güzel haber demek yeterlidir. “Araçlar sel sularına kapıldı” cümlesinde de benzer durum söz konusudur. Sel zaten sudan oluĢur, dolayısıyla “Araçlar sele kapıldı” demek yeterlidir. “Maddi hasarlı kaza” biçiminde sıkça tekrarlanan ifadede de fazlalık vardır. Manevi hasarlı kaza olamayacağına göre yalnızca “hasarlı kaza” demek yeterlidir. “UzmanlaĢmıĢ profesyoneller” benzer yapıdadır. Profesyonel zaten uzmanlaĢmıĢ demektir. TÜRK DİLİ I Söz Diziminde Sırasızlık Cümle ögelerinin ve sözcüklerin belli bir düzen içinde sıralanması anlamayı kolaylaĢtırır. Sözcükleri en uygun yerde kullanmak bu bakımdan önemlidir. KonuĢmada duraklama veya vurguyla ögeyi ayırarak sırasızlığı gidermek isteriz. Sözcükler yerli yerinde kullanılırsa duraklamaya hiç gerek yoktur. Sıfatlar ve zarflar çoğunlukla kendilerinden sonraki kelimeleri belirtir. Örnek cümlelerde yanlıĢ yerde bulunup sırasızlığa yol açan sözcükler eğik dizilmiĢ, doğru biçim örnekten sonra gösterilmiĢtir. “Ġlk Ġtalya‟ya gittiğinde...” doğrusu Ġtalya‟ya ilk gittiğinde “BaĢka gözden kaçan hususlar da var.” doğrusu Gözden kaçan baĢka hususlarda var. “Bütün futbolu bırakmıĢ eski oyuncular...” doğrusu Futbolu bırakmıĢ bütün eski oyuncular... “En küçük dört basamaklı sayı nedir?” doğrusu Dört basamaklı en küçük sayı... Belirtisiz isim tamlamaları, kavramları karĢılayan kelime gruplarıdır. Bu tamlamada unsurlar arasında araya baĢka bir unsur getirilemeyecek kadar sıkı bir bağ vardır. Buna rağmen son zamanlarda belirtisiz isim tamlamalarının arasına eski sıfatı sokularak bu yapı bozulmaktadır. Oysa “Devlet baĢarılı Bakanı”, “BüyükĢehir Belediyesi çalıĢkan BaĢkanı” demediğimiz gibi eski sıfatı da tamlananın içine değil önüne getirilmelidir: “Bugüne kadar adaylığını açıklayan tek isim DıĢiĢleri Eski Bakanı...” doğrusu eski DıĢiĢleri Bakanı “...Belediye Eski BaĢkanı...tarafından kurulan...” doğrusu: Eski Belediye BaĢkanı www.aofdersozetleri.com Sayfa 42
© Copyright 2024 Paperzz