SEVİM GÖZAY,AYŞE TOLGAİLE KONUŞTU: TUNA

Sayı 23 / 7-20 Şubat 2014
❱ TUNA KİREMİTÇİ
ZAMANLAMA MANİDAR
❱ BELGİN ELÇİOĞLU
SAKAR ÇAPKINLARIN
KAÇAMAK GECESİ
❱ BARIŞ AKPOLAT
22 MÜZİK YAZARI BİR ARAYA GELDİK
RÖPORTAJLAR
❱ ŞEVVAL SAM
OYUNCULUK YAPMAYI ÖZLÜYORUM
❱ SEVİM GÖZAY, AYŞE
TOLGA İLE KONUŞTU:
“FAVORİM CARY GRANT”
OKAN ARPAÇ YAZDI
KAHKAHAYA DEVAM
EDİTÖR
Güldürmeyi biliyor…
M
Neşe Mesutoğlu
Yayın Yönetmeni
[email protected]
yBilet e-dergi 23’üncü sayısında yine dopdolu.
Kapağımızı eski dostlara ayırdık. Serinin üçüncüsüyle
vizyona giren ‘Eyyvah Eyvah’ için eleştirmenimiz Okan Arpaç,
“Bütün samimiyetiyle ve içtenliğiyle güldürmeyi gayet iyi bilen
bir film” diyor.
Oyuncu-müzisyen Şevval Sam, oyuncu Ayşe Tolga ve
tiyatro ile sinema dünyasının tecrübeli ismi Suna Selen keyifli
röportajlarıyla renk katıyor.
Bu hafta sinema dünyasına damga vuran en önemli olay
hiç şüphesiz Philip Seymour Hoffman’ın vefatı oldu. Tuna
Kiremitçi’nin kaleme aldığı, bol Oscar adaylığı olan ‘Düzenbaz’
filminde Christian Bale’in rolünü, bukalemun gibi her role
girebilen Hoffman’a vermeliydiler diye düşünebiliyor insan.
CNN’e göre favori filmlerimizde yer aldığı, tiyatro sanatçısı
olduğu, küçük rolleri reddetmediği, Oscar’ı alırken annesine
teşekkür ettiği ve en önemlisi ‘Bay Hollywood’ olmadığı
için sevdik onu. Enteresan olan ise bu kadar sevdiğimizi fark
etmedik.
Sevdiklerimizin değerini bilmek dileğiyle.
2 www.mybilet.com
İÇİNDEKİLER
PORTRE
Oscarlı yıldız Emma
Thompson, bu kez
Disney’in kendi
arşivlerinden esinlenerek
beyazperdeye taşıdığı
‘Mr. Banks’ adlı gerçek
bir yaşam öyküsüyle
karşımızda! 41 yaşında
anne olan güzel oyuncu,
11 yıldır mutlu bir evlilik
sürdürüyor.
SAYFAYA
GIT
20
RÖPORTAJ
Televizyoncu-yazar Sevim Gözay’ın,
bu haftaki röp-seans konuğu oyuncu
Ayşe Tolga. Sevim Gözay, beraber
‘Kadın İşi’ isimli filmi izlediği Tolga’ya
merak ettiklerini sordu. Ünlü oyuncuya
göre en sinemanın en yakışıklı üç
adamı Cary Grant, George Clooney ve
Robert Redford. Sinemanın en güzel
kadını ise “Grace Kelly! Şüphesiz.”
16
SAYFAYA
GIT
ÖZ E L
R
5 www.mybilet.com
J
SAYFAYA
GIT
ÖP
O RT
A
8
KAPAK
Okan Arpaç yazdı: ‘Eyyvah Eyvah 3’, ilk iki
filmdeki enfes bir formülü daha uyguluyor;
dillere dolanacak oynak bir şarkı. Daha önce
‘Fasulya’ ve ‘A Be Kaynana’yı dolaşıma sokan
Ata Demirer, bu defa ‘Dol Karabakır’ ve
meşhur ‘Chiculata’ adlı Yunanca şarkıyı seçmiş.
Bize de bir yandan gülerken oturduğumuz
yerde kanımızı kaynatmak kalıyor.
İÇİNDEKİLER
RÖPORTAJ
Karadeniz türkülerini, Türk Sanat
Müziği eserlerini, arabesk şarkıları
yorumladığı albümlerden sonra
Şevval Sam, şimdi de modern ve
klasik şarkıları seslendirdiği tango
albümü yaptı. Güzel sanatçı
çok yönlülüğünü ve üniversite
yıllarında başladığı oyunculuk
kariyerini Begüm Yılmaz’a anlattı.
VİZYONDAKİLER:
Gösterime giren diğer
filmlere de göz atmakta
fayda var.
AJANDA: Öne çıkan
etkinlikler arasından
seçim yapmak zor.
Kaçırılmaması gerekenleri
hatırlatalım dedik.
36
SAYFAYA
GIT
33
SAYFAYA
GIT
BARIŞ AKPOLAT
Sony Music’in 22 müzik
yazarının seçkisiyle bir
albüm çıkarma projesi Müzik
Yazarları Derneği’nin de
temelini atış bulunmakta.
Toplantılar yapılıp her şey
tartışılıyor, yakında MüyDer’i daha detaylı anlatırız.
Sözünü sakınmayan bu yazar
kafilesi bir araya geliyor.
6 www.mybilet.com
TUNA KİREMİTÇİ
Düzenbaz’ın önemli bir noktası ise
modayla ilgilli. Anlıyoruz ki, kadın
modasının estetik zirvesiymiş 70’ler.
Herhalde başka hiçbir dönemde
kadınların kadınlığı bu kadar öne
çıkarılmamış, tasarım çizgilerinde dişilik
bu derece kutsanmamıştır. Hele hemen
ardından gelen 80’lerin taponluğuyla
karşılaştırıldığında, bir mücevher gibi
parlıyor 70’lerin dünyası.
SAYFAYA
GIT
25
İÇİNDEKİLER
SAYFAYA
GIT
41
BELGİN ELÇİOĞLU
Tiyatro Dünyası Oyuncuları,
geçen yıl sahneye koydukları
‘Arapsaçı’ isimli oyuna bu
sezon da devam ediyor.
Oyunun sahnesi Londra’da
lüks bir ev. Bir gecelik
kaçamak yapmak için
herkesin birden bu evi
tercih etmesiyle bir karmaşa
çıkıyor ortaya.
SAYFAYA
GIT
45
KÜNYE
MyBilet e-dergi
RÖPORTAJ
Bu sezon Devlet Tiyatroları’nın ‘Kalpak’ isimli oyun ve epik-tarihi
film ‘Yunus Emre Aşkın Sesi’ndeki rolüyle seyirci karşısına çıkan
ünlü oyuncu Suna Selen, Begüm Yılmaz’a konuştu. Ünlü sanatçı
“Şimdi ‘Başka Sinema’ adı verilen şahane bir oluşuma da imza
atıldı. Tüm salonlar tıklım tıklım… Ödüllü filmler ve festivalde
kaçırılan filmler
seyirciyle yeniden
buluşabiliyor.
Bence ‘Başka
Sinema’ sektörde
ciddi bir açığı
kapattı. Asıl
sinemayı derleyip
toparlayıp bize
geri getirdi”
diyor.
7 www.mybilet.com
YAYIN YÖNETMENİ
Neşe Mesutoğlu
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Belgin Elçioğlu
GÖRSEL YÖNETMEN
Murat Çavdar
KATKIDA BULUNANLAR
Barış Akpolat, Okan Arpaç,
Tuna Kiremitçi, Sevim Gözay,
Begüm Yılmaz, Zeynep Geylan
İLETİŞİM
Muallim Naci Caddesi No:47
Ortaköy 34347 İSTANBUL
Telefon: 0212 259 20 60
[email protected]
MyBilet e-dergi’de kullanılan
tüm yazılar, kaynak gösterilerek
yayınlanabilir.
SİNEMA
MANTİ VE FİRUZAN’LA KAHKAHAYA DEVAM
EYYVAH EYVAH 3
Okan Arpaç
[email protected]
YÖNETMEN Hakan Algül
OYUNCULAR Demet Akbağ, Ata
Demirer, Özge Borak, Serra
Yılmaz, Salih Kalyon, Teoman
Kumbaracıbaşı, Cengiz Bozkurt
YAPIM 2014 Türkiye
SÜRE 105 dk.
DAĞITIM UIP (BKM)
T
ürkçe’yi, daha doğrusu
Türkçe’deki küfürleri sınırsızsansürsüz kullanabilme
alanı yaratan sinema, buna
mukabil masa başındaki senaristleri
kolaycılığa da itiyor şüphesiz. Zaten
bedeniyle, cinselliğiyle barışık
olmak bir yana çok ciddi dertleri
bulunan; malum uzvun ebadı
yüzünden bütün bir ömrünü ‘cm’
hesaplarıyla geçiren erkeklerin
hemen her şeyi belirlediği bir
ülkede, popüler mizah kültürünün
elitist olmasını kimse beklemiyor
elbette. Ancak, Türk sinemasının
şahlanması münasebetiyle, en
çirkininden küfrün, en ucuzundan
belden aşağı ‘espri’nin boca edildiği
zekasız komedilerden siz de
bıkmadınız mı? Hepsi birbirinden
pespaye onca kötü komedi filmini
izlerken, insanın yazanını-çekenini
karşısına alıp; “Beyefendi, ‘pipi’
komik bir şey değildir!” diyesi
geliyor.
Sıcak ve sevimli kontenjanında
Neyse ki arada hakikaten nitelikli,
izlerken irrite etmeyen, “Bu ne
şimdi, film mi?” dedirtmeyen
yapımlar da çıkıyor. Seyirci de
zaten sinema salonlarına doluşarak,
emeğin hakkını teslim ediyor
genelde. Herkes ‘magandalığına’
kızıp öfkelense de, hikaye akışı
ve anlatımıyla, sadece argoya
yaslanmamasıyla ‘Recep İvedik’,
kıymeti bilinmeyip seriye
9 www.mybilet.com
dönüşmese de ‘Yangın Var’ ve
neredeyse son 25 yılın en çok
izlenen filmi unvanını almak üzere
olan ‘Düğün Dernek’, bir çırpıda
verilebilecek örnekler... ‘Eyyvah
Eyvah’lar da aynı kategoride ‘sıcak
ve sevimli’ kontenjanından yerini
alıyor.
Ata Demirer’in kaleme aldığı
serinin ilki, yıllar önce terk edip
giden babasını arayan Geyiklili
klarnetçi Hüseyin Badem’in
‘köyden indim şehire’ tadındaki
komik macerasını ele alıyordu.
O güne kadar köyünden dışarı
çıkmamış, saf, iyi niyetli, Trakya
şivesiyle konuşan, etli butlu
Hüseyin, babasını bulmak için
geldiği İstanbul’da, tesadüfen ikinci
SİNEMA
sınıf şarkıcı Firuzan’la (Demet
Akbağ) tanışıyor ve dünyaları asla
uyuşmayacak gibi duran bu ikili,
kaderin cilvesiyle kendilerini aynı
belanın ortasında buluyorlardı.
Araya katılan samimi espriler,
imkansız gibi duran bir gönül
hikayesi, slapstick’e (düşüpkalkmalara dayalı klasik komedi)
meyleden komik durumlar, şiveden
‘Manti’ diye hitap ettiği klarnetçiyi
belalı bir serüvenin içine atan ikinci
bölüm de aynı başarıyı gösterdi.
Ancak Ata Demirer, kendini
tekrar etmemek adına olsa gerek,
seriyi sonlandırdığını söylemişti.
Şahan Gökbakar’ın ‘Recep’lerden
sıkılıp, ‘Celal ile Ceren’le yeni bir
şey denemesi gibi, Ata Demirer
de ‘Berlin Kaplanı’ ile kendini
ATA DEMİRER, ELİNDEKİ EN BÜYÜK KOZ
OLAN DEMET AKBAĞ’I SONUNA KADAR
DEĞERLENDİRMEYİ BİLMİŞ. SEDA SAYAN
ÇAĞRIŞIMLI ŞARKICI FİRUZAN’I ÜZERİNE ELDİVEN
GİBİ GİYEN DEMET AKBAĞ, PERDEDE GÖZÜKTÜĞÜ
HER AN IŞIK SAÇIYOR, DEVLEŞİYOR.
kaynaklı daimi gülümsetme hali ve
hızlı temposuyla ilk bölüm gişede
gayet başarılı olmuştu.
Ardından gelen ikinci film,
klarnetçinin ilk bölümde aşık
olduğu kızla evlenme ve ailesiyle
tanışma serüveni üzerine
kuruluydu. ‘Zor Baba’ (Meet
the Parents) tarzı karşıtlıkları da
kullanan, bu arada yine Firuzan ile
yenilemek istedi; ancak umduğu
gişeyi yakalayamayınca, ‘Eyyvah
Eyvah 3’ için yeşil ışıklar yandı.
Mevzu tahmin edeceğiniz gibi
çok da önemli değil. İlk iki bölümü
gördüyseniz, hikaye kaldığı yerden
sürüyor. Evlilik sonrası Hüseyin
ile Müjgan’ın (Özge Borak)
bebekleri oluyor. Firuzan da zaten
ikinci filmde İspanyol (Teoman
İNTERNET
GİŞESİ
SİTEYE
GIT
10 www.mybilet.com
Kumbaracıbaşı) lakaplı gence
gönlünü kaptırmış ve onunla
mutlu bir beraberliğe adım atmıştı.
Üçüncü filmin başladığı noktada,
her şey allak bullak oluyor yine.
İspanyol’un, geçmişte İspanya’da
bir evlilik yaptığını öğrenen
Firuzan, hesap sormak üzere soluğu
Hüseyin’in köyünde alıyor. Bu
arada Geyikli’de düzenlenecek bir
festival gündeme geliyor. Ancak
organizasyona konuk sanatçı
getirecek olan adamlar dolandırıcı
çıkıp Hüseyin’in bebeğini kaçırınca
olanlar oluyor. Dediğimiz gibi,
her şeyin tatlıya bağlandığı
hikaye, aslında en çok aradaki
esprilere hizmet ediyor. Hepimiz
sonunda bütün düğümlerin
çözüleceğini, kimsenin burnunun
kanamayacağını biliyoruz; ancak
durum komedisi de zaten bu
düğümlerle ortaya çıkmıyor mu?
Eskilerin tekrarı olmasın ve
seriye taze kan gelsin diye Demirer
akıllıca bir formülü de devreye
sokuyor; öyküye yeni karakterler ve
dolayısıyla yeni oyuncular ekliyor.
Örneğin İspanyol’un evlendiği
SİNEMA
devleşiyor.
Gülmeye en çok ihtiyacımız olan şu
karanlık günlerde ilaç gibi geleceğine
garanti verebileceğimiz ‘Eyyvah Eyvah
3’ ilk iki filmdeki enfes bir formülü
daha uyguluyor; dillere dolanacak
oynak bir şarkı. Daha önce ‘Fasulya’
önemli ikinci performansı olarak
ve ‘A Be Kaynana’yı dolaşıma
değerlendirilebilecek Firuzan’ı
sokan Ata Demirer, bu defa ‘Dol
üzerine eldiven gibi giyen, Seda Sayan Karabakır’ ve meşhur ‘Chiculata’ adlı
çağrışımlı bu şarkıcıyı olağanüstü bir
Yunanca şarkıyı seçmiş, bize de bir
enerjiyle yorumlayan Demet Akbağ,
yandan gülerken oturduğumuz yerde
perdede gözüktüğü her an ışık saçıyor, kanımızı kaynatmak kalıyor.
İLK İKİ FİLMDEKİ ENFES FORMÜL BURADA DA VAR:
DİLLERE DOLANACAK OYNAK BİR ŞARKI. DAHA ÖNCE
‘FASULYA’ VE ‘A BE KAYNANA’YI DOLAŞIMA SOKAN
ATA DEMİRER, BU DEFA ‘DOL KARABAKIR’ VE MEŞHUR
‘CHICULATA’ ADLI YUNANCA ŞARKIYI SEÇMİŞ.
Mercedes adlı İspanyol kadın, Serra
Yılmaz olarak karşımıza çıkıyor.
Bebek kaçıranların elebaşı Cengiz
Bozkurt... Kadroda ayrıca Hazım
Körmükçü, Erkan Can gibi isimlere
rastlıyoruz. Ancak filmin en büyük
sorunu da zaten burada; Manti ve
Firuzan dışındaki karakterler bir
türlü yerine oturmuyor, hikayeye
hizmet eder hale gelemiyor.
İsmi başta olmak üzere engin bir
komedi malzemesine dönüşebilecek
Mercedes, sadece 1-2 sahnede ve
çok kısa güldürebiliyor. Varlığı bir
süre sonra ‘gereksiz’ hale geliyor.
Aynı şekilde Yunanistan’dan
gelen papaz ve konuklar, Hüseyin
tarafından karşılanıp “Bizim
evde kalacaksınız” dendikten
sonra, hiçbir şekilde öyküde
yer almıyorlar. Oysa papazın
Hüseyin’in evinde kalma fikri ve
ortaya çıkabilecek durumlar ya da
Hüseyin’in bir ara klarneti bırakıp
iş aramaya kalkması ve zabıtalık
yapması bile başlı başına birer
filmin malzemesi...
İlaç gibi gelecek
Velhasıl, bütün samimiyetiyle
ve içtenliğiyle güldürmeyi gayet
iyi bilen ‘Eyyvah Eyvah 3’ daha
büyük bir başarı şansını hikayesinin
dağınıklığına ve karakterlerin
işlevsizliğine kurban veriyor. Neyse
ki Demirer, elindeki en büyük
kozu sonuna kadar harika bir
şekilde değerlendirmeyi biliyor;
Demet Akbağ... ‘Vizontele’lerdeki
Siti Ana karakterinden sonra en
11 www.mybilet.com
SİNEMA
Modern Çağın En Yıkıcı Gücü
AÇGÖZLÜLÜK
Leonardo DiCaprio, usta yönetmen Martin Scorsese ile birlikte çalıştığı beşinci
filminde, zeki ve acımasız bir borsacıyı canlandırıyor. Ünlü oyuncu, kendisine Altın
Küre kazandıran ve Oscar adaylığı getiren ‘Para Avcısı’nı ABD’nin 300 milyon
kişiye ulaşan en yaygın radyo istasyonu NPR’a (National Public Radio) anlattı.
Çeviri: Belgin Elçioğlu
Leonardo
DiCaprio
‘P
ara Avcısı’,
yapımcılığını
üstlendiğiniz ikinci
film. Yönetmen
Scorsese’nin kariyerinde
kendisinin değil de oyuncuların
başlattığı projeleri sıklıkla
görüyoruz. Bu filmde de keşfi
siz yaptınız ve onunla birlikte
geliştirdiniz. Bu süreçten
bahsedebilir misiniz?
Jordan Belfort’un romanını
altı yıl önce okudum. Biyografisi
günümüz toplumunda
‘yanlış’ olarak görülen her şeyi
yansıtıyordu. Hedonist yaşam
tarzı, dünyevi zevklere düşkünlüğü,
doymak bilmez hırsları ve
kendisiyle ilgili takıntıları. O
dönem için fazla cesurmuş.
13 www.mybilet.com
SİNEMA
Biyografisinde son derece dürüst
ve hiç pişmanlık duymuyor. Bu
karakteri canlandırmayı uzun
süredir istiyordum. Martin
(Scorsese) ile 2010’daki ‘Zindan
Adası’nı yaparken ‘Para Avcısı’nın
finans işini neredeyse halletmiş
durumdaydık, ama bu filmi
Martin’in yönetmesini takıntılı bir
şekilde istiyordum. Terry Winter,
14 www.mybilet.com
Martin’in stiline gerçekten uyan
inanılmaz bir senaryo yazdı. Ben
de ona gidip “Böyle bir fırsat her
zaman ele geçmez” dedim. Şükür ki
filmi çekmeyi kabul etti.
Film Jordan Belfort’un
portresinin ötesine de geçiyor,
değil mi?
Açgözlülüğü pek çok açıdan
ele alıyor. Bence açgözlülük
modern çağın en yıkıcı gücü
ve öyle olmaya devam edecek.
Bu film baştan sona çılgınlık,
hedonizmin en üst mertebesi.
Benim buradaki amacım ‘Roma
İmparatorluğu’nun çöküşünden
önce imparatorun düştüğü
durum’u yansıtmaktı. Buradaki
SİNEMA
insanlar, kendi zevkleri haricinde
etraflarında olup bitenlere karşı
hiç duyarlılık göstermiyor.
Filmin Belfort’un verdiği
zararlardan ve kurbanlarından
söz etmediği konusunda
eleştiriler var.
Biz bu dünyadaki
‘zehirlenmenin’ çok daha
etkileyici olduğunu düşünüyoruz.
Mali sistemlerimizdeki
boşlukları yakalayıp bunlardan
faydalananların yol açtığı
sonuçları sanırım herkes bilir.
Bizim düşüncemize göre, bu
tür insanların davranışlarını
incelemek çok daha önemliydi.
Günümüzde, bunlar hiç ıstırap
çekmiyor ve bedel ödemiyor.
Yani ‘gösteri devam ediyor’.
Gerçek Jordan Belfort ile
görüştünüz. Nasıldı?
O dönemde ne denli ‘kayıp’
bir insan olduğunu ve bu
ölümcül günahların onu nasıl
tükettiğini açıksözlülükle
anlattı. Ondan edindiğim
bilgiler sayesinde konuyla daha
iyi bağlantı kurdum. Onunla
aylarca çalıştım. Kurbanlarının
zararlarını karşılamak için
elinden geleni yaptığını ve şu
anda insanları doğru yola sevk
etmeye çalıştığını gördüm.
Filmde kokain kullanma
sahnelerinde burnunuza
tabii ki kokain çekmediniz.
Çekimlerde ne kullandınız?
Bebek vitamini kullandım.
B vitamini. Burnumu bayağı
yakıyordu ve kendimi bütün gün
zinde hissediyordum.
Anne ve babanız ‘Para
Avcısı’nı nasıl buldu?
Sanırım hâlâ ‘çocuk oyuncu’
olarak algılandığım için
ebeveynlerimin ne düşündüğünü
insanlar merak ediyor ama
40’ıma merdiven dayadım,
yani artık onlara cevap verme
zorunluluğum olmasa gerek.
Ama gerçeği söylemek gerekirse,
bence film onların moralini pek
de bozmamıştır. 10 yaşındayken
babamın arabasının arkasında
çizgi romanlar okurdum,
filmdekinden çok daha berbat
şeylerdi, o nedenle de filmin
onları o kadar etkilemesi
mümkün değil zaten.
İNTERNET
GİŞESİ
Bir borsacının gerçek hayat hikayesini işleyen
ve 10 dalda Oscar adayı olan ‘Para Avcısı’ (Wolf
of Wall Street), 1987-1998 yılları arasında Wall
Street’te yaşanan sıra dışı olayları anlatıyor.
15 www.mybilet.com
SİTEYE
GIT
SİNEMA
GENÇLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ
Oscarlı yıldız Emma Thompson, bu kez Disney’in kendi arşivlerinden esinlenerek
beyazperdeye taşıdığı ‘Mr. Banks’ adlı gerçek bir hikayeyle karşımızda! Filmde
dünyaca ünlü ‘Mary Poppins’ romanının soğuk ve mesafeli yazarı P.L. Travers’ı
canlandıran güzel yıldız: “Karakter analizini çok iyi yaptım. Fakat onu oynarken
sürekli demoralize olmam gerekiyordu” diyor. Çeviri: Begüm Yılmaz
O
yunculuğu kadar
senaristliğiyle de
Hollywood’u kendisine
hayran bırakan Emma
Thompson, 15 Nisan 1959’da
İngiltere’de dünyaya geldi. Mutlu
bir çocukluk döneminin ardından
başarılı ve popüler bir öğrencilik
hayatı geçiren Thompson,
üniversite eğitimi için Cambridge’e
gitti. Edebiyat Bölümü’nde
okurken eşzamanlı olarak üniversite
bünyesinde kurulan ‘Footlight
Komedi Grubu’na da başkanlık
eden güzel yıldız, geçtiğimiz
yıllarda ‘Dr. House’ rolüyle büyük
beğeni toplayan oyuncu-yazar
Hugh Laurie ile o dönem kısa bir
süre flört etti. 13 yıl sonra yolları
tekrar kesişen ikili, Jane Austen’ın
aynı adlı romanından beyazperdeye
uyarlanan ‘Aşk ve Yaşam’ (Sense
and Sensibility) adlı filmde rol
aldı. Senaristliğini ve başrolünü
üstlendiği film, Thompson’a ‘En
İyi Uyarlama Senaryo’ dalında
Oscar ödülü getirirken; Laurie ise
güzel yıldızın başarısı karşısında:
“Emma’yı izlemek güneşe bakmak
ya da rüzgarı hissetmek kadar doğal
bir durum. Onun karşı konulmaz
bir yeteneği var” yorumunu
getiriyordu.
Rol arkadaşlarıyla evlendi
Üniversiteden sonra ‘Me &My
Portre
Emma
Thompson
Girl’ isimli müzikalde canlandırdığı
‘Sally Smith’ karakteriyle dikkatleri
üzerine çeken Thompson, 1987’de
BBC’de yayınlanan mini dizi
‘Fortunes of War’da ilk eşi olan
oyuncu-yönetmen Kenneth
Branagh ile başrolü paylaştı.
Sergilediği performansla BAFTA
ödülüne layık görülen Thompson,
1989’da rol arkadaşı Branagh ile
evlendi. ‘En İyi Kadın Oyuncu’
dalında ilk Oscar’ı ise, 1992 yılında
16 www.mybilet.com
SİNEMA
rol aldığı ‘Howardların Malikanesi’
(Howards End) adlı filmle geldi.
Thompson, artık beyazperdede
rüştünü ispatlamış bir oyuncuydu.
Altı yıl süren evliliklerini ‘yoğun
çalışma temposu’ yüzünden
bitirme kararı alan çift, uzun süre
gündemden düşmedi. Çünkü
Branagh, rol aldığı ‘Marry
Shelley’den Frankenstein’ (Marry
Shelley’s Frankenstein) adlı filmde
başrolü paylaştığı Helena Bonham
Carter ile yeni bir ilişkiye yelken
açmıştı. Ortaya atılan aldatma
iddialarıyla ilgili olarak geçtiğimiz
yıla kadar sessizliğini koruyan
Thompson, eski evliliği hakkında
sorulan sorulara, “Köprünün
ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ
2013
Las Vegas Film Eleştirmenleri Birliği Ödülü- En İyi Kadın Oyuncu, ‘Mr. Banks’ (Saving Mr. Banks)
2003
Empire Ödülleri- En İyi İngiliz Aktris, ‘Aşk Her Yerde’ (Love Actually)
1998
Emmy Ödülleri- Olağanüstü Konuk Oyuncu (Komedi), ‘Ellen’
1995
OSCAR- En İyi Uyarlama Senaryo, ‘Aşk ve Yaşam’ (Sense and Sensibility)
1995
Altın Küre Ödülleri- En iyi Senaryo, ‘Aşk ve Yaşam’
1992
OSCAR- En İyi Kadın Oyuncu, ‘Howardların Malikanesi’ (Howards End)
1992
Altın Küre- En İyi Kadın Oyuncu (Drama), ‘Howardların Malikanesi’
1989
BAFTA- En İyi Kadın Oyuncu, Fortunes of War
altından çok sular aktı. Bu tarz
bir yaklaşımı sürdürmek çok
manasız. Ayrıca bu konu için
harcayacak enerjim de yok. Helena
ve ben yıllar önce aramızda barışı
sağladık” şeklinde yanıt vermişti.
Daily Mail’e göreyse; Thompson,
konuyla ilgili verdiği röportajlarda
benimsedikleri tarz bakımından
Helena ile aralarındaki benzerliğe
dikkat çekiyor ve onun ne kadar
harika bir kadın olduğunu
vurguluyordu.
41 yaşında anne oldu!
11 yıldır evli olduğu aktör ve
yapımcı eşi Greg Wise ile ‘Aşk
ve Yaşam’(Sense &Sensibility)
filminin setinde tanışan
Thompson, öncesinde Wise ile
yedi yıl flört etti. Bu süre zarfında
tüp bebek tedavileriyle çocuk
sahibi olmak için zorlu bir sınav
İNTERNET
GİŞESİ
17 www.mybilet.com
SİTEYE
GIT
SİNEMA
veren çift, 2000 yılında kızları
Gaia Romilly’nin doğumuyla tarif
edilemez bir mutluluk yaşadı.
41 yaşında annelik sevincini
tadan Thompson, “Hayatımda
hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
Çocuk sahibi olamadığım
yıllarda, “Hamile kalamayan
yalnızca ben değilim. Benim gibi
çocuğu olmayan binlerce kadın
var” diyerek kendimi avutmaya
çalışıyordum. Onun doğumu
yalnızca hayata bakış açımı değil,
başka pek çok şeyi de değiştirdi”
diyordu. Wise ile 2003 yılında
İskoçya’da evlenen Thompson,
kocasına duyduğu sevgiyi ise şu
şekilde dile getiriyordu: “Greg
şimdiye kadar tanıdığım en
nazik insan. Herkese aynı şekilde
davrandığı için ona hayran
olmamak elde değil. Hayatımda
onun gibi biri olmasa bir yanım
eksik olurdu.” Aynı yıl ‘Mülteci
Konseyi’ tarafından düzenlenen
bir partiye katılan Thompson, 16
yaşındaki Tindyebwa Agaba’yı
manevi evlat edindi. Hayatının
her alanında ona destek olacağını
belirten güzel yıldız, “Onunla
ilk tanıştığımda bana Ruanda’da
çocuk asker olduğunu söyledi.
O kadar sevimli bir çocuktu ki,
görür görmez büyülenmiştim.
Yılbaşını beraber geçirmek için
onu İskoçya’ya davet ettim.
Yarım günlüğüne evimize konuk
olan Tindy artık ailemizin bir
parçası” diyordu. Günümüzde
gençlerin sosyal medya
aracılığıyla da bazı istismarlara
maruz kalabildiğine dikkat
çeken Thompson, yapılan bu
girişimlerden korktuğunu ve kızı
18 www.mybilet.com
Gaia için cinselliği ve aşkı anlatan
bir el kitabı yazdığını açıkladı.
Üç ay önce Daily Mirror’a
verdiği röportajda: “Sekizinci yaş
günümde eve gelen bir sihirbazın
tacizine uğramıştım. O zamanlar
bu olaydan kendimi sorumlu
tutuyordum. Şimdiyse gençleri
anlamaya çalışmalı ve her daim
tetikte olmalıyız” diyerek anne ve
babaları sağduyuya çağırmıştı.
SİNEMA
Sevim Gözay
[email protected]
Ayşe Tolga’yla ‘Kadın İşi’ seansı:
“NAMUSLU BİR OYUNCU OLARAK
GÖRÜYORUM KENDİMİ”
Haftanın röp-seans konuğu, fenomen dizi Seksenler’de Gülden karakterini
canlandıran oyuncu Ayşe Tolga. Sıra dışı bir yerli olarak göze çarpan ‘Kadın İşi’
filmini izlemeye gidiyoruz birlikte. Fuaye büfesinin patlamış mısırını beğenmiyoruz,
hiç de sinema mısırı değil ellerimiz bile yağlanmıyor! Onun saçı, bunun kostümü
derken konuşa konuşa izliyoruz filmi. Şarkılı sekanslara denk getirmeye özen
göstererek yapıyoruz tabii bunu. Çıkışta malum kahvecilerden birinde bulduğumuz
boş bir masaya yerleşiyoruz ve o havuçlu kekini yerken ben de kayıt diyorum…
N
asıl buldunuz ‘Kadın
İşi’ni?
Son zamanlarda Türk
sinemasında böyle farklı
türlerin çıkması güzel. Eskiden
çok az film çekiliyordu. Şimdi
romantik komedi, korku vb.
derken daha bir sektör oluyor
gibi. ‘Kadın İşi’ de sanki böyle
hafif polisiye ama komedi, bir
boşluğu kapatacak gibi gelmişti
bana ama maalesef senaryoyu hiç
beğenmedim. Oyunculuklarla
ilgili bir problem yok, oyuncular
başarılı. İşlerini en iyi şekilde
yapmaya çalışmışlar. Ama her
şeyden önce senaryonun ne kadar
önemli olduğunu bir kere daha
anlamış olduk. Rejiyi de açıkçası
beğenmedim. İsterdim ki daha
kaliteli bir yapımla karşılaşayım,
insanın morali bozuluyor.
Çünkü sinemaya gitmek çok
değerli benim için, vaktim çok
önemli. Evde oturup laptop’ta
DVD izlemek istemiyorum; ama
sinema perdesinde görmeye de
değmesi lazım.
Dönüyoruz o halde en başa;
ilk nerede, ne zaman gittiniz
sinemaya?
Acıbadem’de geçti
çocukluğum. Orada Kadıköy’de,
bir bankanındı galiba, hafta
20 www.mybilet.com
SİNEMA
İNTERNET
GİŞESİ
SİTEYE
GIT
Ayşe Tolga
sonu çocuk sineması oluyordu.
Süreyya Sineması’nda
seyrettiğimi hatırlıyorum. Bir
çizgi film…
Çok ama çok etkilendiğiniz ilk
film?
‘Grease’ müzikali. Harbiye’de
gitmiştim, 11 ya da 12
yaşındaydım. Acayip beğendim,
boyuna Pink Ladies resimleri
çiziyordum! Kendimi Pink
Ladies zannediyordum o deri
ceketli, havalı kızlar vardı ya,
öyle bir tribe girmiştim. Ailemle
gittiğimi hatırlıyorum, jeneriğini
hiç unutmuyorum. O güzel
animasyon jeneriğindeki müziği
çok güzeldi...
Şimdiye kadar izlediğiniz en
dramatik film?
‘Babil’ var, ‘Babam ve Oğlum’
var, ‘Gelibolu’… Çocukluğumda
seyretmiştim, hatta müziği de
Albinoni’nin ‘Adagio’su. Çok
acıklı bir filmdir bana göre.
Çocukluğum bayağı etkisinde
kalarak geçmiştir. ‘Schindler’in
Listesi’… O da acıklı.
En romantik film?
Baz Luhrmann’ın ‘Romeo
21 www.mybilet.com
ve Juliet’i diyebilirim, iyi bir
adaptasyondu. Eski filmler güzel
galiba, eski aşk filmleri ama
Fransızlar! ‘Bir Kadın Bir Erkek’,
çok romantik bir filmdi. ‘Before
Sunrise’ (Gün Doğmadan),
‘Before Sunset’ (Gün Batmadan),
iki tane çektiler ya ondan…
İlki çok güzel filmdi, ikincisi
özellikle çok romantik. İlkinde
bir trende karşılaşıyorlar, çok
güzel. İkincisinin bir final sahnesi
vardır, tüylerim diken diken
oluyor hâlâ.
Sizce sinemanın en yakışıklı 3
adamı?
Cary Grant, kesinlikle…
George Clooney, Robert
Redford.
Sinemanın en güzel kadını?
Grace Kelly! Şüphesiz.
SİNEMA
Kusursuz… Charlize Theron,
inanılmaz güzel bence. Winona
Ryder’ı çok beğenirim. Çok
tatlıdır, çok bebektir, neden öyle
kopup gitti hiç anlamadım. Ava
Gardner! Aşık olarak büyüdüm
kadına, bildiğin aşık… Eski
kadınlar daha güzeldi bence. Julia
Roberts bana göre değil mesela,
benim güzelim değil.
Acil durumlarda izlenecek
kurtarıcı filmleriniz?
‘Tatil’! Jude Law-Cameron
Diaz… Ben öyle filmlerle
rahatlıyorum, Jude Law orada o
kadar tatlı ki, İngiliz centilmeni
olarak. Çok şekerler. O benim
gerçekten kurtarıcı filmim. Çizgi
film çok severim, çok iyi bir
arşivim var çocukluğumdan beri
22 www.mybilet.com
biriktirdiğim. Miyazaki filmlerini
çok severim, ‘Spirited Away’
(Ruhların Kaçışı), ‘Kırmızı Balık
Ponyo’! Müzikal seyretmeyi çok
severim, eskilerin müzikallerine
bayılırım. ‘Kiss Me Kate’,
‘Singing In The Rain’, ‘The
Sound Of Music’ çocukluğumun
filmleri… Hep seyrederim.
Özellikle müziği için
izlediğiniz filmler?
Bir aralar ‘Blue’yu çok fazla
izliyordum (Kieslowski). ‘Blue’,
‘Red’, ‘White’ hepsi çok güzeldi.
Keşfedilmeden ve bozulmadan
önce Goran Bregovic… ‘Kraliçe
Margot’! Onun müzikleri
inanılmazdır gerçekten, hele
Ofra Haza’nın söylediği bir şarkı
vardı ki. ‘Yağmurdan Önce’ var
bir de… Balkan sineması çok
seviyorum ben, müziklerini de
çok seviyorum.
Bir erkek sizi sinemaya davet
ettiğinde ne düşünürsünüz?
İlk date’imse… Kırklı yaşlarda
–şu an 40 yaşındayım- bir
erkeğin ilk date olarak seni
sinemaya davet etmesi pek de
hoş bir şey değil. Biraz o kişiyi
tanımak, onunla vakit geçirmek
isterim. Karanlık bir yerde ekrana
bakmak istemem, onun gözlerine
bakmak ve konuşmak isterim.
O yüzden benden sıkıldığını
gösterir sinemaya davet etmesi!
(Kahkahalar) Ne yapacağını
bilmediğini gösterir, o yüzden
istemem. İlişki bir yere geldikten
sonra sinemaya gitmek güzel.
Konforlu bir alan, çok özel bir
şey bence onu paylaşmak, tanıdık
olduğunu gösterir artık. Eskiden
çok giderdim tabii öğrenciyken,
ama başka bir yer yoktu ki
gidecek. Elele tutuşabiliyorsun
falan, çok büyük heyecan.
SİNEMA
İdeal “date” filminiz hangisi
olabilir peki?
Aa, çok güzel! Ne olur
biliyor musun, ‘A Good Year’
(İyi Bir Yıl). Böyle güzel
derinden de mesaj veriyor ama
adamın gözünden veriyor hani
(Kahkahalar). Bir erkeğin aşık
olması, tatlı bir kız falan, adamın
dönüşüm hikayesi. Güzel bir film
bence o yüzden.
Kendinize en yakın
bulduğunuz, “benim gibi
oynuyor” dediğiniz oyuncu?
Penélope Cruz.
Neden?
Aslında Penélope’nin
oyunculuğundan ziyade
ben Juliette Binoche’un
oyunculuğunu kendime
benzetirim. Studio
Oyuncuları’ndanım ben,
Şahika Tekand’dan. Daha
metod oyunculuğu ve Actor
Studio yokken, Eric Morris lafı
edilmezken bu kadar Türkiye’de,
biz Eric Morris’i 92’lerde
falan çalışıyorduk Şahika’yla.
Oralardan, o ekolden geliyorum.
Kendimi de o yüzden iddiasız
oyunculuk yapmaya çalışan,
virtüözite kaygısı olmayan,
namuslu bir oyuncu olarak
görüyorum. Penélope (Cruz)
biraz daha rol modelim benim.
Onun canlandırabildiği kadar
geniş bir skalada işlerde yer
almak isterdim.
Ne demektir ‘namuslu oyuncu’?
‘Namuslu oyuncu’ derken,
derdi aktörlükten başka bir
şey olmayan, sahnede veya
kamera önünde tekniğini
konuşturmadan, sadece “olmak”
ile ilgilenen oyunculardan
bahsediyorum…
Son soru: Bugüne kadar
sinemada başınıza gelen en
kötü şey?
Ee… Bir ilaç kullanıyordum,
bağırsaklarım fena çalışıyor,
Alkazar Sineması’ndaydım.
Arada, salondan çıkıp tuvalete
gitmem gerekiyor. Ama tuvaletler
kapanmış! Işıklar karanlık
ve hayatta görebileceğin en
kötü sinema anım o benim.
İki kat aşağıda cafe vardı, zar
23 www.mybilet.com
zor oraya indim ama yani
sana anlatamam… Salak ile
Avanak’taki (Dumb & Dumber)
Jim Carrey gibiydim!
İşte böyle, sevgili MyBilet ailesi.
Ayşe Tolga ile röp-seansımızdan
not etmelik bir sürü film ve müzik
çıktı, ne mutlu bize! İki hafta sonra
heyecan verici bir başka konukla
yepyeni bir sinema randevusunda
buluşmak üzere… İyi seyirler.
SİNEMA
Tuna Kiremitçi
[email protected]
Rengarenk bir kara film
H
erkesin birbirini aldatmaya
çalıştığı, kahramanların
hiçbirine gönül rahatlığıyla
güvenemediğimiz filmlere
‘Kara Film’ diyoruz. Sinema
tarihinde nadiren başarıya ulaşan
bir tür. Bir ‘Malta Şahini’ ya da
‘Ucuz Roman’ kolay yetişmiyor.
Bu türün zorluğu, çok yüksek bir
senaryo zekası gerektirmesinden.
Kahramanlardan biriyle
özdeşleşmekte güçlük çeken
izleyiciyi perdeye bağlayacak başka
şey yok elimizde. Güvenilmez bir
atmosfer, her an taraf değiştirmeye
hazır karakterler, onların dans ettiği
kaygan bir zemin...
Bol Oscar adaylığı olan
‘Düzenbaz’, işte bu kaygan zeminde
dans etmeyi deniyor. Bazen başarılı
oluyor, bazen buza oturuyor. Ama
genellikle görkemli bir seyirlik
sunmayı başarıyor bize. Netice
itibarı ile, Hollywood havasını
atıyor.
Yönetmen David O. Russell’ın
hemen hemen aynı oyuncu
kadrosuyla 2012’de çektiği ‘Umut
Işığım’ (Silver Linings Playbook)
filmi, sinema dünyasına harika
bir hediyeydi. Dünya starları
barındırmasına rağmen o mütevazı,
bağımsız film havasıyla, yılın
sürprizi olmuştu desek yeridir.
Belki de bu yüzden çok sevilmişti.
‘Düzenbaz’ ise baştan sona iddia
İNTERNET
GİŞESİ
25 www.mybilet.com
SİTEYE
GIT
SİNEMA
MODANIN 70’LERDEN BU YANA GEÇİRDİĞİ EVRİMİN
HİÇ DE KADIN GÜZELLİĞİNİN HAYRINA OLMADIĞINI
BU FİLMDE FARK EDİYOR İNSAN. BU KONUDA
HÜSEYİN ÇAĞLAYAN YA DA BARBAROS ŞANSAL’IN
NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ BİLMEK İSTERDİK MESELA.
kokan bir film. Başarılı bir ekibin
dükkanı büyütme çabası.
Ekibin başarısı oyuncu
yönetiminde ve başarılı reji
tercihlerinde sürüyor sürmesine
de, konu senaryo olduğunda aynı
şeyden söz edemiyoruz.
Yanlış anlaşılmasın, aslında
gayet üst düzey sayılabilecek bir
metin elimizdeki. Sahneler cilalı,
diyaloglar parlak. Ne var ki,
‘Kara Film’ janrının standartları
diğer senaryo türlerine göre çok
daha yüksek. ‘Düzenbaz’ın ilk
dakikalarından itibaren vaat ettiği
zekayı sonunda verebildiği ise
26 www.mybilet.com
şüpheli.
Peki sonuçta izlemeye değer
bir filmle mi karşı karşıyayız?
Kesinlikle evet!
Öncelikle, br prodüksiyon ve
sanat yönetimi şaheseri var çünkü
karşımızda. 70’ler dünyası en
ince detayına kadar, büyük bir
gerçekçilikle yaratılmış.
Hatta sadece kostüm ve
dekorasyona değil, oyuncuların
vücut dillerine bile sinmiş
hikayenin geçtiği dönem. Bu
yönüyle, özellikle sinema-TV
sektörümüzün çalışanları için ders
yerine bile geçebilir.
Filmin ikinci önemli noktası ise,
modayla ilgilli. Amy Adams ve
Jennifer Lawrence’ın giysilerine
bakarken anlıyoruz ki, kadın
modasının estetik zirvesiymiş
70’ler. Herhalde başka hiçbir
dönemde kadınların kadınlığı bu
SİNEMA
kadar öne çıkarılmamış, tasarım
çizgilerinde dişilik bu derece
kutsanmamıştır.
Hele hemen ardından
gelen 80’lerin taponluğuyla
karşılaştırıldığında, bir mücevher gibi
parlıyor 70’lerin dünyası. Erkek gibi
erkeklerin ve kadın gibi kadınların
olduğu bir dünyayla karşılaşıyoruz.
Bu da büyük bir doğallık getirmiş
karakterlerin hatlarına.
Sanırım filmi tüm dünyanın
gözünde bu derece seksi kılan
şeylerin başında bu doğallık geliyor.
Öte yandan, modanın 70’lerden bu
yana geçirdiği evrimin hiç de kadın
güzelliğinin hayrına olmadığını
fark ediyor insan. Giyim-kuşam
dünyasının teorisyenleri herhalde
buna da uygun bir açıklama
SADECE KOSTÜM VE DEKORASYONA DEĞİL,
OYUNCULARIN VÜCUT DİLLERİNE BİLE SİNMİŞ
HİKAYENİN GEÇTİĞİ DÖNEM. BU YÖNÜYLE,
ÖZELLİKLE SİNEMA-TV SEKTÖRÜMÜZÜN
ÇALIŞANLARI İÇİN DERS YERİNE BİLE GEÇEBİLİR.
27 www.mybilet.com
getireceklerdir. Kim bilir, belki
getirmişlerdir bile.
Bu film hakkında Hüseyin
Çağlayan ya da Barbaros Şansal’ın
ne düşündüğünü bilmek isterdik
mesela.
Belki de bütün bunların sonucu
olarak, filmde asıl övgüyü kadın
oyuncular hak ediyor. Özellikle
Jennifer Lawrence, kendisinden
en az 10 yaş büyük bir karakteri
canlandırmakta inanılmaz başarılı.
Tabii Bradley Cooper’ın kıvırcık
saçıyla Christian Bale’in göbeği de
fena değil!
Son olarak da adı ‘Düzenbaz’ olan
ve siyasetteki dalavereleri anlatan
bir filmin tam da bugünlerde
vizyona girmesindeki takdir-i ilahiye
işaret edelim, herhangi bir yorum
yapmadan. Ne de olsa hep dendiği
gibi, manidar zamanlamalar bunlar!
TİYATRO
Tiyatro’nun Yaşam Savaşı-2
TİYATRO AFFETMEYİ
ÖĞRETİR
Türkiye’de tiyatronun içinde bulunduğu zorlu koşullara dikkat çeken ‘Tiyatro’nun
Yaşam Savaşı’ dosyamızın ikinci bölümünde, bugünkü durumu ve yapılması
gerekenleri ele alıyoruz... Belgin Elçioğlu
“
Tiyatronun içinde söz var.
Sözün olduğu yerde elbette
ki fikir var, felsefe var. Sözün
olduğu yerde kavga var, aşk
var. Sözün olduğu yerde merak
var, şüphe var. Her çeşit insan
var. Ve bu insanların hepsinin
bu kadar farklı olduğu halde, ne
kadar birbirlerine benzedikleri
var. Tiyatronun yaptığı da o.
‘Ben o kadının yerinde olsaydım
böyle yapar mıydım? Yapmaz
mıydım? Yapardım’ diyebilirseniz
bu hoşgörüyü getirir. Onu
affedebilirsiniz. Tiyatronun en
önemli etkilerinden biri affetmeyi
öğretmesidir. Anlama, hoş görme
ve affetmeyi getirir. Bu da adalet
duygusunu kamçılar. Tiyatroda sık
sık adaleti görürüz. Adaletsizliği
izlerken görürüz, adaleti ararız ve
özlediğimizi anlarız. İyiliği anlarız,
vefayı anlarız, vefasızlığı yahut
kötülüğü görürüz...” diyor ünlü
tiyatro sanatçısı Yıldız Kenter,
tiyatronun ruhu nasıl beslediğini
anlatırken.
İnsanı daha iyi olmaya teşvik
eden tiyatro Türkiye’de, 60’lı
29 www.mybilet.com
yıllardan itibaren atılım sürecine
girdi. Devlet Tiyatroları ve İstanbul
Şehir Tiyatrosu’nun yanı sıra özel
tiyatro toplulukları da öne çıktı.
TİYATRO
Kent Oyuncuları,
Dostlar Tiyatrosu,
Dormen Tiyatrosu,
Gazanfer ÖzcanGönül Ülkü
Tiyatrosu, Ankara
Sanat Tiyatrosu
(AST) gibi
önemli topluluklar
ve daha sonraki
yıllarda kurulan daha
genç tiyatrolar, Türk
tiyatrosuna farklı açılardan renk
getirdi. Bu süreçte bazı politik
eğilimli tiyatrolar saldırıya
uğradı, bazı topluluklar yaşanan
ekonomik sıkıntıların etkisiyle
seyirci kaybederek kapanmak
zorunda kaldı. Ayakta kalanlar ise
çoğunlukla hep kendi yağlarıyla
kavrulmaya çalışıyor;
çünkü devlet desteği
alabilmek için
öngörülen şartları
karşılamak çok
kolay değil.
Son dönemde
Devlet Tiyatroları
ve Devlet Opera ve
Balesi’nin geleceği
konusundaki tartışmalar
kaygı yaratıyor. Bunun yanı
sıra, geçtiğimiz 5 yıl içinde kapanan
salonların boyutunun 7 bin koltuğa
karşılık geldiği söyleniyor. Son
20-30 yıllık süreçte özellikle seyir
zevkindeki eğilimin televizyona
kaymaya başlaması tiyatro
seyircisini de azalttı. Bu durum
bağımsız tiyatrolar için de önemli
AKM 5 YILDIR KAPALI
Yapımı 23 yıl süren ve İstanbul Kültür
Sarayı adıyla 1969’da açılan AKM,
bir süre sonra Arthur Miller’ın ‘Cadı
Kazanı’ adlı oyununun gösterimi
sırasında çıkan yangında alevlere
teslim oldu. 1977 yılında Atatürk Kültür
Merkezi (AKM) adı altında yeniden
hizmete açıldı. 2008’de ‘tadilat’
nedeniyle kapanan kültür merkezinin
durumu belirsizliğini koruyor.
bir sorun oluşturuyor. Bu konuda
bilet fiyatları bir argüman olarak
öne sürülse de, tabii ki tek etken bu
değil.
Bu noktada sözü tiyatro
emekçilerine bırakıyoruz.
AYDINLIK YÜZLÜ YENİ NESİLLER İÇİN BURADAYIZ
Hakan Güven / Ankara Sanat Tiyatrosu Yönetim Kurulu Başkanı
T
iyatro izlemek insanların yaşam
biçimi olması gerekirken,
Türkiye’de devletin bu tür sanat
kurumlarını rakip olarak gördüğü
şu ortamda özel tiyatroların
iyi veya kötü durumundan ne
kadar bahsedebiliriz? Bugünlerde
insanların karnı doymazken
ruhlarının nasıl doyurabileceğinin
mücadelesini vermek gerçekten güç.
Bunu kendisine misyon edinmiş
bir kurum olarak AST, 51 yıldır
varlığını sürdürüyor.
Bu kadar yıldır aynı adreste
perdelerini açmak kolay değil.
Herhangi bir ülkede AST’ı müze
yaparlar herhalde. 50 yıl önce
küçük bir bakkal dükkanı olarak
açılsaydı, şimdi Türkiye’nin en
büyük alışveriş zincirlerinden biri
olurdu. İşte, tiyatrocu adamların
ticaretten anlaması da bu kadar olur.
50 yıldır kira ödemek AST’ın en
büyük kabuslarından biri olmuştur.
Ağır vergi, sigorta, kadro, kültür
politikaları ve giderler, bu ayakta
kalma savaşının hiç bitmeyeceğinin
göstergesidir.
Sosyal, kültürel ve ekonomik
alanda yaşanan gerilemeler ve
televizyonun insan hayatının
derinliklerine kadar girmesi tiyatro
salonlarının dolmasını olumsuz
etkilemiş, özel tiyatroların kapanma
noktasına gelmesine neden olmuştur.
Bu büyük sorunun sadece tiyatrolara
ait olması yanlış düşüncedir. Tiyatro
olmazsa seyirci de olmaz. Bu
nedenden dolayı seyircinin bu işe
ortak edilmesi gerekir. Tiyatronun
sorunu seyircinin de sorunudur.
Ülkede sanatın yaşam savaşına
seyircinin de omuz vermesi, aydınlık
yüzlü yeni nesiller var edecektir.
30 www.mybilet.com
TİYATRO
DEVLET, SAHNELERİ ÜCRETSİZ TAHSİS ETMELİ
Jale Karabekir / Tiyatro Boyalı Kuş Genel Sanat Yönetmeni
T
ürkiye’de özel tiyatroların sayısı
ve niteliği son yıllarda değişmeye
başladı. Bizim kurulduğumuz
2000 yılında tanınmış oyuncuların
tiyatroları hakimdi. Şimdi ise
baktığımızda isimden çok grupların
oluştuğunu görüyoruz.
Son on yıldır, kişisel girişimler
sayesinde birçok yeni sahne açılıyor.
Büyük bir kısmı kendini idame
ettirebiliyor. Ancak İstanbul’daki
kentsel dönüşüm kisvesi altındaki
bu rant savaşında tiyatro
sahneleri yenik düşüyor. Bence
en önemli sorunumuz mekan.
Bir tiyatro mekanının giderleri
çok fazla. Özellikle yazın tiyatro
yapılamadığını düşünürsek, 7-8
ay içinde 12 aylık gideri çıkarmak
zorunda kalıyorsunuz.
Ülkenin genel bir sorunu, devletin
ve yerel yönetimlerin tiyatro salonu
yatırımı yapmaması. Nasıl yol, su,
elektrik bir ihtiyaç ise, bunun için
vergi veriyorsak, aynı şekilde tiyatro
sahneleri için de veriyoruz. Bu bir
lüks değil, bir ihtiyaç. Ama bunun
aksine, eski sahneler de kapatılıyor,
mesela Karaca Tiyatrosu kaç yıldır
atıl duruyor. Küçük mekanlara
hapsediliyor, sonra da seyircinin
bizleri bulmasını bekliyoruz.
Devletin ve yerel yönetimlerin
tiyatro sahneleri açmaları ve farklı
gruplara bu sahneleri ücretsiz tahsis
etmeleri gerekli. Özel tiyatrolara,
özellikle de alternatif tiyatrolara
turne yapma imkanları sunulmalı.
Kesinlikle vergi indirimi ve
sponsorluk indirimi olmalı. Ayrıca
Kültür Bakanlığı’nın mali desteği
mantıklı bir rakama çekilmeli.
Seyircinin bizleri desteklemesi çok
önemli; ancak yine işin çözümü
politik duvarlara çarpıyor.
TANITIMDA DESTEĞE İHTİYAÇ VAR
Seray İnan / Beyaz Yakalılar Bişi Yapsa platformu
S
ahip oldukları bilgi birikimini
sadece çalışma hayatında değil,
toplumsal fayda için de kullanmayı
amaçlayan ‘Beyaz Yakalılar Bişi
Yapsa’ grubu adına konuşan Seray
İnan, bağımsız tiyatrolarla ve
küçük sahnelerle iletişim halinde
olduklarını belirterek şunları
söylüyor: “Ayda iki kez, ihtiyacı
olan sahnelere ve oyunlara destek
amaçlı olarak ‘tiyatroya gitme’
etkinliği düzenliyoruz. Onlar için
oyunları çok fazla duyuramamak ve
kendilerini tanıtamamak en önemli
sıkıntılardan biri. Açıkça söylemem
gerekirse, ben de bu işin içine girene
kadar çoğunu bilmiyordum.
Tiyatroseverlerin çoğu ünlü
oyuncu ve tiyatroların oyunlarına
gitmeyi tercih edebiliyor. Halbuki
o kadar güzel oyunlar göz ardı
ediliyor ki. Maalesef çoğu zaman boş
koltuklara oynuyorlar. Oyuncular
da bu duruma gerçekten üzülüyor.
Arka planda harcanan o kadar
emeğe yazık oluyor. Türkiye’de
resmen “Tiyatroya gelin yeter ki,
üstüne para vermeye razıyız” gibi
bir durum var. Şehir Tiyatroları ve
Devlet Tiyatroları’nın durumları
bir nebze daha iyi. Orada oyun
beğenilmese bile mesela dekordan
dolayı gözlerine hitap edebiliyor ve
rahatlıklarından ödün vermeden
izleyebiliyorlar. Bağımsız tiyatrolar
genelde ara sokaklarda, eski
binalarda oluyor.
Özellikle ünlü oyuncuların bu
31 www.mybilet.com
tiyatroları da duyurmaları gerekiyor.
Oynadıkları oyunun bir tanesini de
konuk tiyatro olarak bu sahnelerde
oynayabilirler örneğin. Tiyatroya
verilen önem eskiden daha fazlaydı
sanki. Şimdi ise sahne çok, ama
izleyen yok. Lütfen desteklerinizi
esirgemeyin, tiyatroların bize
gerçekten çok ihtiyacı var...
MÜZİK
Barış Akpolat
[email protected]
22 müzik yazarı
bir araya gelince
22 müzik yazarı bir araya gelip 17 tane şarkı seçti. Emin olun bu pek zordu,
neticede herkesin zevki kriteri farklı. Tolga Akyıldız, arayıp “Barış, 10 tane şarkı
seç hemen bana yolla” deyince ben de bu 22 kişinin arasına girmiş oldum.
Bakın nasıl bir şey yaptık...
G
eçen aylarda Tolga Akyıldız
arayıp bir projenin
prodüktörlüğünü üstlendiğini
söyleyip başladı anlatmaya. Sony
Music’ten çıkacak bir albümde
piyasada röportaj ve yazılarını,
kritik ve yorumlarını sürekli
okuduğumuz ben dahil 22 müzik
yazarının seçkisiyle bir albüm
toplanacaktı. Sadece subjektif
olarak değerlendirilecek, dijital
dinleme, satış, indirilme oranları
filan dikkate alınmayacaktı.
“Tamam” dedim “Güzel proje.”
Hemen 2013’e yönelik bir CD
karıştırması yapıp listemi çıkarıp
yolladım. Pek zor olmadı benim
için. Çünkü bir müzik yazarı bir
albüme “Beğendim, idare eder.
Siz de bir bakın isterseniz” diyorsa
33 www.mybilet.com
MÜZİK
emin olun ki o albüm hiçbir
baltaya sap olmaz. Dolayısıyla
yıl sonu listesi yapmak küçük
rakamlarda çok kolaydır. Ben de
bir çırpıda listemi yaptım. Bunu
yaparken tek kriterim yıl içinde
en çok dinlediklerimi sıralamak
oldu. ‘Havalı’ durmak gibi bir
sıkıntım zaten yoktu. 22 yazar
listesini yolladı ve 17 şarkılık bir
liste oluştu. Her plak şirketinden
her sanatçıdan şarkılar eklendi.
Birkaç aksaklık dışında sorun
yok. Bu müzik yazarları arasında,
benim dışımda Ali Deniz Uslu, Asu
Maro, Ayhan Abayhan, Bekir
Özgür Aybar, Cumhur
Canbazoğlu, Çağlan
Tekil, Çetin Cem Yılmaz, Deniz
Durukan, Doğu Yücel, Eray
Aytimur, Mehmet Tez, Murat
Beşer, Murat Meriç, Naim
Dilmener, Sadi Tırak, Sebla
Koçan, Sevin Okyay, Suat
Kavukluoğlu, Yavuz Hakan
Tok ve Zülal Kalkandelen var.
Bu sağlam yazarların oluşturduğu
listede ise Duman, Şebnem Ferah,
Mor ve Ötesi, Aylin Aslım, Koray
Candemir, Melis Danişmend,
Mabel Matiz, İrem Candar ve
Mirkelam gibi 17 isim bulunuyor.
Bunlardan bazılarını son 10 yıldır
dinlemiyorum. Emin olun bu
şarkıların bir kısmı bana hiç hitap
etmiyor. Listenin bir kısmı 22
müzik yazarının pek çoğuna hitap
etmiyor aslında, toplu listeye bir
lafımız yok tabii. Hangi isim daha
çok söylendiyse o listeye eklendi.
Bu arada bazı isimler güme gitti
ve albüme maalesef giremedi.
Bu yüzden kimin hangi isimleri
seçtiğini albümü aldığınızda
görebileceksiniz. Ben kıyak
olsun diye benimkini bu haftaki
playlistim olarak aşağıya yazacağım.
İyi dinlemeler.
Son olarak sevinerek belirtiyorum
ki bu toplama albüm Müzik
Yazarları Derneği’nin de temelini
atış bulunmakta. Toplantılar
yapılıp her şey tartışılıyor, yakında
Müy-Der’i daha detaylı anlatırız.
Emin olun, yazılarında sözünü
sakınmayan bu yazar kafilesi bir
araya gelince pek çok konuda
tatlı tatlı tartışıyor ve lafını
arkadaşından da esirgemiyor.
Hani sanatçılar sakın “Bilmemkim
bey/hanım yazısında bize çok
yüklenmiş” demesin. Kimsenin
kimseye müdanası yok. ‘Müzik
Yazarlarının Seçkisiyle 2013’ün
En İyileri’ albümünün de olmadığı
gibi...
PLAYLIST
İşte albümdeki benim listem
1- Güneşi Beklerken - Mor ve Ötesi
2- İstanbul Beyoğlu - Mirkelam
3- İşte Sana Bir Tango - Aylin
HAFTANIN ALBÜMÜ
Lorde - Pure Heroine / Universal
Bu albüm yeni değil, 2013’te yayınlandı.
Bunun yanında yanınlandığından
beri hakkında sürekli konuşturduğu
yetmiyormuş gibi bir de ‘Yılın Şarkısı’, ‘Yılın
En İyi Pop Solo Performansı’ gibi dallarda
Grammy’leri topladı. Ella Maria Lani YelichO’Connor yani bildiğimiz ismiyle Lorde daha
17 yaşında. Henüz lise öğrencisiyken müthiş
şarkılar yazmış bir genç kadın kendisi.
2013’te benim gibi yapıp birkaç şarkısı
dışında geri kalanları hızlıca geçtiyseniz
veya daha önce adını bile duymadıysanız
hemen dinleyin ve alternatif-pop’un bu
yeni prensesine kulak kabartın.
Aslım
4- Kalan Giden Benim - Koray
Candemir
5- Masa - Melis Danişmend
6- Öyle Dertli - Duman
7- Senin Yüzünden - Feridun
Düzağaç
8- Şarkıcının Şarkısı - Birsen Tezer
9- Sorma - Can Gox
10- Şimdi Rahat Uyu - Cem
Adrian ❏
Grammy 2014’ten öğrendiklerimiz
G
rammy’nin üstünden
bir hafta geçmiş olsa da
fikirlerimi yazmazsam
içimde kalır. Şöyle bir özet
geçeyim o halde. Öncelikle yılın
en az 300 günü sabah en erken
02.00-04.00 arasında yatan biri
olarak Grammy, Oscar, Emmy
gibi geç saatlerde yayınlanan
törenlerin olduğu günler neden
bu kadar erken uykum geliyor
hiç anlamıyorum. Ama bu kez
Grammy gecesini tutturabildim.
Öncelikle beni şaşırtan pek bir
şey olmadığını söylemem gerekir.
Tek şaşırdığım şey yetersiz canlı
34 www.mybilet.com
performanslar oldu. Metallica ve
Lang Lang’ın teoride güzel pratikte
yeterince prova yapılmamış gibi
duran anlamsız performansı,
Madonna’nın bize iyice yaşı
geçmiş bir country şarkıcısı gibi
görünen etkisiz sahnesi bu tüm
anlamsızlıkların başını çekti.
MÜZİK
MÜZİĞİN HER TÜRÜNE İLGİ DUYUYORUM
Oyuncu-müzisyen Şevval Sam ile geniş yelpazede seyreden müziğini,
çok yönlülüğünü ve üniversite yıllarında başladığı oyunculuk kariyerini
konuştuk. Müzik hayatına girdiğinden beri senaryo konusunda daha da seçici
davrandığını belirten Sam, “Oyunculuk yapmayı özlüyorum, fakat ağır dizi
koşullarına dönmeye cesaretim yok” diyor.
Şevval
Sam
Begüm Yılmaz
[email protected]
G
rafik Tasarım
bölümünden mezun
olmuşsunuz. Sanat
hayatına nasıl yöneldiniz?
Anneniz Leman Sam’ın bu
seçiminizde rolü var mı?
Ben, aile sanatın
içindeyse çocukların çok
fazla uzaklaşamayacağını
düşünüyorum. Sanat bir algılama
biçimi. Genetik kod olarak
bedeninizde taşıyorsunuz zaten.
İçine doğup, büyüdüğünüz
ortam da böyleyse, başka bir iş
yapıyor olsanız bile yaptığınız işe
mutlaka bir yaratıcılık katarsınız.
Kaldı ki; grafik eğitimi belli bir
estetik, disiplin kazandırması
bakımından, yaptığım her işte
başvurduğum bir kazanım oldu
benim için.
Peki aynı durum oğlunuz
Tarık Emir için de geçerli mi?
Sanatın herhangi bir dalına
yatkınlığı söz konusu mu?
Hayatında bir tutkusu olması
36 www.mybilet.com
çok önemliydi. Lisede, Güzel
Sanatlar’ın Tiyatro Bölümü'ne
gitti ve tiyatroya aşık oldu. Şimdi
yurt dışında tiyatro okumak
istiyor. Sanatçı olmasaydı da
hayatında mutlaka sanat olmasını
isterdim. Kalbini yumuşatması,
hayatını güzelleştirmesi için…
“Sakın tiyatro eğitimi alma,
doğallığını kaybedersin!”
‘Süper Baba’daki rolünüzle
büyük beğeni topladınız ve
MÜZİK
DİSKOGRAFİ
ardından birçok dizi, film
ve kısa filmde rol aldınız. O
dönemlerde oyunculuk daha
mı ağır basıyordu?
Oyunculuk; insana dair farklı
unsurları deneyimleyebileceğiniz
güvenli bir alan, bir laboratuvar
çalışması. Bunu içine girdikçe
anladım. Akademik bir geçmişim
olmadı. Süper Baba’ya girdiğim
sırada üniversite öğrencisiydim.
O dönemde oyunculuk hayatına
başlamama sebep olan Yavuz
Turgul’a oyunculuk eğitimi
almam hususunda fikrini
sordum. Hâlâ şansım vardı.
Fakat “Sakın tiyatro eğitimi
alma, doğallığını kaybedersin”
demesi üzerine oyunculuk
eğitimi almaktan vazgeçtim.
Uzun süre kendime ‘oyuncu’
demedim. Hoş, hâlâ demiyorum
37 www.mybilet.com
2013
Tango
2012
II Tek
2010
Has Arabesk
2008
Karadeniz
2007
İstanbul’s Secrets
2006
Sek
ya… Ancak oyunculuk hayatıma
çok şey kattı. Ta ki dizi koşulları,
çalışmayı neredeyse imkansız
kılacak ölçüde ağırlaşıncaya
kadar. O zaman “Galiba ben
biraz ara veriyorum oyunculuğa”
dedim. Müzik girdi hayatıma…
İlk albümünüz ‘Sek’ten son
çıkan albümünüz ‘Tango’ya
kadar Türk Sanat Müziği,
alaturka, Karadeniz türküleri,
arabesk olmak üzere çok geniş
bir yelpazede söylediğinize
tanık oluyoruz. Farklı
tarzlarda okumaya nasıl cesaret
ediyorsunuz?
Müziğin her türüne ilgi
duyuyorum ve merak ediyorum.
Fakat cesareti gösteren ben
değilim, yapımcım. Ben sadece
müziğin içine bırakıyorum
kendimi. Sonuçta ticari beklenti
içeren bir iş yapıyoruz ve
yapımcım buna cesaret ediyor
kendi açısından. Türkiye’de
benden başka kimsenin
müziği böyle algılamadığını
düşünmüyorum tabii ki...
MÜZİK
Herkesin gönlünden farklı
tarzlarda şarkılar söylemek
geçiyordur. Ancak onların
çekinip korktukları şeylerden
ben çekinip korkmuyorum.
Yapımcım Hasan Saltık’ın da
benimle birlikte eğlendiğini
düşünüyorum. Yaptığımız her
yeni proje, yeni bir heyecan.
Kendimi tekrar etmek yerine
yeni dünyalar keşfetmek daha
çok hoşuma gidiyor.
Yeniliklerden söz etmişken,
geçtiğimiz Mayıs ayında çıkan
son albümünüzde dünyaca
ünlü iki tango olan Carlos
Gardel’in ‘Por Una Cabeza’
şarkısına ve Astor Piazzolla’nın
‘Libertango’suna söz yazdınız.
Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Hazırlık süreci nasıl gelişti?
‘Tango’ albümünün hazırlıkları
başladığında, şarkılardan
çok aranjmanlar konusunda
arayışımız vardı. Türkiye’de
Tango adına henüz denenmemiş
bir sound olmasını tercih
ediyorduk. Çünkü zaten klasik
tarzda çok fazla örnek vardı. Biz
de hem yeni bestelere, hem de
dünyaca ünlü tango eserlerine
yer verelim dedik. Astor
Piazzolla’nın ‘Libertango’su
ve Carlos Gardel’in ‘Por Una
Cabeza’ eserleri de ‘olmazsa
olmaz’lardandı. ‘Por Una
Cabeza’ ‘Bozcaada’, ‘Libertango’
ise ‘Özgürlük Tangosu’ adıyla
ilk defa Türkçe okunmuş oldu.
Albüm, yıllardır aşina olduğumuz
klasik eserlerle de birleşince
repertuvar tamamlanmış oldu.
Yedi farklı aranjörle çalıştık.
Dünyaca ünlü keman virtüözü
Cihat Aşkın, albümün yıldızı
diyebilirim.
Klibinizde bir tango
koreografiniz var. Tango
yapmayı biliyor muydunuz?
Biraz öğrendim, ancak
hiçbir konuda olmadığı gibi
dans konusunda da iddialı
değilim. Zaten dans, hiçbir
şey düşünmeden bedeni
müziğin akışına bırakmaktır.
Meditasyon yapmak gibi…
Tango’nun da bazı prensipleri
var; fakat içinizde tangonun
enerjisi, tutkusu yükselmeye
başladığında kendinizi dans
ederken buluveriyorsunuz. Klipte
38 www.mybilet.com
klasik tango dansının daha stilize
edilmiş hali var. Koreografisi ise
Tuğçe Tuna’ya ait.
Bir röportajınızda “Allahım
iyi ki 40’ıma geldim, sana
şükürler olsun şu 20’lerimden
ve 30’larımdan kurtuldum”
demişsiniz. Bunun sebebi
nedir?
20’ler ve 30’lar, deneyim yılları.
Sürekli bir şeyler oluyor, ama
onları nasıl karşılayacağıma dair
hiçbir fikrim olmuyordu. 40’lar,
tüm o deneyimleri yavaş yavaş
MÜZİK
değerlendirmeye başladığınız,
yorumladığınız dönem.
Olgunlaşmak rahatlattı beni.
Şimdi daha farkında ve daha
güçlü hissediyorum kendimi.
Telaşım bitti. İyi demlenmiş bir
çay gibi hissediyorum yaşımı, bu
da bana mutluluk veriyor.
Kazım’dan yadigar kaldım
sanki…
‘Gülbeyaz’ adlı dizide
Karadenizli bir karakteri
canlandırmanız ve Kazım
Koyuncu ile seslendirmiş
olduğunuz dizi müziklerinden
sonra neredeyse ‘Karadeniz
Müziği’ ile özdeşleştiniz. Bu
durumu neye bağlıyorsunuz?
Bu oluşumda Kazım’ın rolü
büyük. İnsanların zihnindeki
Karadeniz algısı onunla değişti.
Gençler Karadenizli olmaktan
mutluluk duymaya başladılar.
Sayesinde çağdaş ve genç bir
enerji geldi. ‘Gülbeyaz’ da bu
sürecin açılışını yapmış oldu.
Çok sevildi. Kazım, kimse ona
doyamadan gitti maalesef. Ben de
ondan yadigar kaldım sanki…
Haldun Dormen’in yönettiği
‘Broadway’den İstanbul’a
Müzikaller’ projesinde anneniz
ve ablanızla ilk defa aynı sahneyi
ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ
2011
Avrupa Birliği Kalite Ödülleri - Türk Halk Müziği Kadın Sanatçı Ödülü
2009
KralTV Video Müzik Ödülleri - En İyi Halk Müziği Sanatçısı Ödülü
2009
Karadeniz Teknik Üniversitesi - En İyi Kadın Halk Müziği Sanatçısı
2009
Hürriyet Altın Kelebek- En İyi Kadın Sanatçı Ödülü
paylaştınız. Aile fertleriyle aynı
sahnede yer almak nasıl bir
duygu? İyi bir üçlü müsünüz?
‘2 Kız 1 Ana’ projesi yapmıştık
birlikte. Çok da keyifli olmuştu.
Ama biz bir aileyiz, bu yaptığımız
hoş bir anıydı. Ticarete dökmek
istemedik. ‘Üçlü’ değiliz aslında,
ama üçümüz de güçlü amazonlar
olabiliriz.
Güzellik yüzünden başınıza
kötü şeylerin geldiğini
söylemişsiniz. Neden uzun yıllar
boyunca güzelliğinizi saklama
ihtiyacı duydunuz?
Şimdi düşününce çok saçma
geliyor. Ama yaşadığımız
toplumda, ilişkilerde şiddetli
güvensizlik var. Bu yüzden
olduğunu düşünüyorum.
39 www.mybilet.com
Uzun zamandır sinema
ya da dizi projelerinde
gözükmüyorsunuz. En son
‘Muhteşem Yüzyıl’da konuk
oyuncu olarak yer aldınız.
Senaryo konusunda seçici
misiniz?
Evet, galiba biraz seçiciyim.
Eskiden de seçiciydim, ama müzik
daha yoğun olarak hayatıma
girdiğinden beri biraz daha ince
eleyip sık dokuyorum galiba.
Ağır dizi koşullarına dönmeye
bir yandan cesaret edemiyorum,
öte yandan oyunculuk yapmayı
özlüyorum. Ancak, daha özgür
bir alana sahip olduğu için sinema
filmini diziye tercih ederim tabii.
Çünkü Türk televizyonlarında
sansür mekanizması işliyor.
TİYATRO
SAKAR
ÇAPKINLARIN
KAÇAMAK GECESİ
Belgin Elçioğlu
[email protected]
Tiyatro Dünyası Oyuncuları, geçen yıl sahneye koydukları
‘Arapsaçı’ isimli oyunla bu sezon da devam ediyor. 2012
yılında İsmail Can Törtop tarafından kurulan genç topluluk,
dünyada olduğu gibi ülkemizde de modası hiç geçmeyen
fars ustası Ray Cooney’nin oyununu çeşitli salonlarda
seyircisiyle buluşturuyor.
O
yunun sahnesi Londra’da
lüks bir ev. Evin sahipleri
Philip ile Johanna mutlu bir
evlilik sürdürmekte. Philip
ortağı Henry ile birlikte çocuk
kitapları yayıncılığı yapıyor. Hatta
yayınevi hemen alt katta. Henry
iflah olmaz bir çapkın, karısı Linda
bunun farkında ve ona misilleme
yapmak istiyor. Ayrıca evde bir
süredir düzenlediği dekorasyon
işini bir türlü bitiremeyen Alistair
ile evin güzel hizmetçisi Anna
arasında da ilişki var. Bir gecelik
kaçamak yapmak için herkesin
birden bu evi tercih etmesi ve
41 www.mybilet.com
yardımcı karakterler travesti Mary,
saftirik tüccar Walter ve ‘Tonton
Kitapları’nın isterik sahibi Bayan
Smythe’in de işin içine girmesiyle
tam istediğimiz kıvamda bir
karmaşa çıkıyor ortaya.
Fars, özellikle Ray Cooney
oyunlarından yakından
TİYATRO
İNTERNET
GİŞESİ
tanıdığımız bir tür. Bazılarının
‘absürd’ bulduğu bu tür, aslında
tam da bu amaca yönelik. Hedef,
seyirciyi abartılı ve olağandışı
olaylarla güldürüp eğlendirmek.
Halen 81 yaşında olan fars ustası
Ray Cooney, Brian Rix’in kitabı
‘Life In The Farce Lane (or
Tragedy with its trousers down)’
kitabında yayınlanan yazısında
‘Farsın Kuralları’nı anlatmış
ve şöyle demiş: “Oyunlarımı
yazarken komik öyküler bulmaya
çalışmıyorum, trajedi arıyorum.
Fars, komediden ziyade trajediye
benzer. Karakterler ise inandırıcı,
sahici karakterler olmalı.”
SİTEYE
GIT
oyunculara yer vermeyecek şekilde’
yapılması gerektiğini de belirtmiş.
Çünkü oyuncuların sürekli
olarak paslaşmaları, birbirlerinin
esprilerini parlatmaları gerek. Bu
açıdan baktığımızda, ‘Arapsaçı’nın
bu yorumunda oyuncu kadrosu
seçimi çok iyi.
Oyunda iki karakteri (Linda ve
Mary) canlandıran Eylem Şenkal,
oyuna sonradan dahil olmuş ve
kadroya çok iyi oturmuş. Nadiren
Fedakar oyuncuların
temposu yavaşlasa da, özellikle asıl
ortak başarısı
rolü Linda haricinde canlandırdığı
Cooney yine aynı yazıda, oyuncu ikinci karakter travesti ‘Mary’ ile
kadrosu seçiminin ‘yanlış zamanda çok güldürüyor. Eski ‘Best Model’
dikkatleri üzerine çeken bencil
ve milli voleybolcu Şenkal, kolaya
42 www.mybilet.com
TİYATRO
ARAPSAÇI
YAZAN: RAY COONEY
YÖNETEN: İSMAİL CAN TÖRTOP
OYUNCULAR:
Philip: İsmail Can Törtop
Johanna: Ümmühan Kıldiş
Henry: Berke Hürcan
Linda ve Mary: Eylem Şenkal
Alistair: Ferhat Balaban
Bayan Smythe: Hande Melek
Anna: Serra Tankal
Walter: Can Mutluca
KOREOGRAFİ: BELKIS TUĞCU
kaçmak yerine tiyatro yapmayı
tercih etmiş, 13 yıldır profesyonel
tiyatro oyunculuğu yapıyor.
Kadrodaki diğer eski ‘Best Model’
ise Berke Hürcan. Oyunculuk
kariyeri ‘İstanbul Kanatlarımın
Altında’ filmiyle başlayan Hürcan
da tıpkı Şenkal gibi yoluna
mankenlikle değil oyunculukla
devam etmiş. Açıkça söylemeli ki,
ikisi de çok iyi yapmış.
Aynı zamanda oyunun
yönetmeni olan Can Törtop
zaten oyunu baştan sona taşıyan
unsurlardan biri. Ümmühan
Kıldiş ise konuşturduğu tecrübesi
ve sahnedeki hakimiyetiyle göz
dolduruyor. Walter rolündeki
Can Mutluca ve dekoratör
Alistair rolündeki Ferhat Balaban,
bu sezon Fazla Mesai Tiyatro
Grubu’nun yapımıyla yine
Can Törtop yönetiminde Aziz
Nesin’in ünlü oyunu ‘Yaşar Ne
Yaşar Ne Yaşamaz - Bana Kalsa
43 www.mybilet.com
Yaşarım’ ile de sahnede. Sizi
bilmem, ama ‘Arapsaçı’ndan
sonra onları bu oyunda da
seyretmek kesinlikle iyi bir fikir
bence.
Orijinal adı ‘Move Over,
Mrs. Markham’ olan ‘Arapsaçı’
günümüze ve hatta ülkemize
uyarlanarak sahneye konmuş.
Neredeyse yalnızca karakterlerin
isimleri orijinal kalmış diyebiliriz.
Onun haricinde, ‘paralel devlet’,
‘ayakkabı kutusu’, Hande Yener,
Serdar Ortaç gibi yerel konu
ve isimler de esprilerin arasına
sıkıştırılıyor tabii ki. Bu durumda
da seyirci kendisini İngiliz bir
yazarın yarattığı karakterleri değil
de, çevresinde rastladığı tipleri
izliyormuş gibi hissediyor.
‘Arapsaçı’, Şubat ayında Duru
Tiyatro ve Kozyatağı Kültür
Merkezi’nin yanı sıra Çorlu,
Yalova ve Bodrum’da da sahnede
olacak.
TİYATRO
İÇİNDEKİ SESLE BARIŞ ZAMANI
Begüm Yılmaz
[email protected]
Savaşın soğuk yüzünü kadınlar üzerinden anlatan
‘Kalpak’ bu sezon Devlet Tiyatroları Sahnesi’nde ilk
kez seyircisiyle buluşuyor! Oyunun neşeli ve bilge
ninesi, tiyatro ve sinema dünyasının başarılı oyuncusu
Suna Selen MyBilet e-dergi’ye konuştu. Selen, “Oyun,
savaşın en iyi insanı dahi nasıl bambaşka birine
dönüştürdüğünü apaçık gözler önüne seriyor” diyor.
Röportaj: Begüm Yılmaz
B
u sezon Devlet
Tiyatroları’nda ilk kez
sahnelenen ‘Kalpak’ adlı
oyunla tiyatroseverlerin
karşısındasınız… Daha
başlamadan seyirciyi siyah-beyaz
dekoruyla cezbeden bu oyunu bir
de sizden dinleyebilir miyiz?
Oyun, Vera Kissel adlı genç bir
Alman yazara ait. İkinci Dünya
Savaşı’nın sonlarında Almanya’da
savaşın seyriyle değişen hayatları,
özellikle de kadınların o dönemde
verdiği mücadeleyi anlatıyor. Ama
bana sorarsanız, İkinci Dünya
Savaşı’nı yaşamamış bir Alman’ın
gözünden aktarıldığı çok belli…
Fakat araştırmasını çok iyi yapmış.
Sizce Kissel, savaş deneyimi
yaşamamış bir yazar olarak
oyunu seyirciye nasıl bir bakış
açısıyla sunuyor?
‘Kalpak’ hakkında olumsuz bir
görüş bildiriyormuş gibi başlasam
da konuşmama, aslında çok faydalı
bir eser olduğunu düşünüyorum.
Yazar o dönemde yaşanan
sıkıntılardan hareketle, bugün
artık dünyamızda savaş olmaması
için çağrıda bulunuyor. Savaşın
en iyi insanı dahi nasıl bambaşka
Suna Selen
45 www.mybilet.com
TİYATRO
ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ
2013
50’nci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali – 50’nci Yıl Onur Ödülü
2011
48’inci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali – Yıldırım Önal Anı Ödülü
2009
12’nci Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali – Uçan Süpürge Onur Ödülü
2003
22’nci Uluslararası İstanbul Film Festivali – En İyi Kadın Oyuncu, Gönderilmemiş Mektuplar
1983
5’inci Ankara Film Festivali – En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri
1971
8’inci Antalya Altın Portakal Film Festivali – En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü, Pamuk
Prenses ve 7 Cüceler
İNTERNET
GİŞESİ
SİTEYE
GIT
biri haline dönüştürdüğünü apaçık
gözler önüne seriyor. Bu yüzden
vermek istediği mesajı seyirciye
geçirdiğini düşünüyorum.
Oyunda canlandırdığınız
‘Buck Nine’ ise tüm bu karanlık
atmosferin içinde oldukça neşeli
bir karakter…
Evet, aynı zamanda da bilge…
Şöyle bir repliği var mesela: “İki
dünya savaşı görmüş bu kadının
dediklerine inanın!” 70 yaşında;
ama bu savaşlardan sağ çıkabilmiş
mutlu bir kadın…
Aslında tiyatrocu değil ressam
olmak istiyormuşsunuz… Resim
eğitimi almak yerine neden
tiyatro okumayı seçtiniz?
Ailem hukukçuydu. Hatta
annemin büyükbabası bile
hukukçuydu. Dolayısıyla onların
nezdinde benim de çok başarılı
bir avukat olmam gerekiyordu.
Belagatim yerinde olsun, hakime
derdimi doğru anlatabileyim diye
beni konservatuvara gönderdiler.
İlk sahneye çıkışınız nasıl
gerçekleşti?
1958’de Haldun Dormen ile
çalışmaya başladım. Aynı sene
Hukuk bölümünde okurken gizli
gizli Akademi’nin imtihanlarına
da girmiş ve kazanmıştım. Eve
gidip: “Ben Hukuk’u bırakıyorum.
Akademiye gideceğim” dedim.
Ailem Hukuk’u bırakacak
46 www.mybilet.com
olmama çok kızdı ve beni 19
yaşında evlendirdi. Ben de pek
karşı koymadım açıkçası…
Çünkü evleneceğim kişi ressamdı.
Kayınvalideme de “Akademiye
devam edebilir miyim?” diye
sorduğumda, olumlu yanıt verdi.
Öylelikle evlendim. Fakat “Tiyatro
olmaz!” dediler. Ben de ağlaya
zırlaya Haldun Dormen’e gidip
aldığım prova paralarını iade ederek
tiyatrodan ayrıldım.
Haldun Dormen ile yollarınız
nasıl kesişti?
Haldun Bey, üniversite
arkadaşlarımdan birine: “Sizin
okulda konservatuvar eğitimi alan
var mı?” diye sormuş. Çünkü aynı
sene Amerika’dan tiyatro eğitimini
tamamlayıp döndüğü için alaylılarla
değil, eğitimli kişilerle çalışmak
istiyordu. Beni önermişler. Gittim,
tanıştım. O zamanlar daha Küçük
Sahne’yi almamıştı. Çalışmalarını
Cep Tiyatrosu’nda sürdürüyordu.
Sezon başlayana kadar yazları hep
provalara gittim. Artık Küçük
Sahne’yi aldığında da ‘Teyzesi’ adlı
bir oyun sahneleyecek ve ben de rol
alacaktım. O sırada ben Hukuk’tan
ayrılıp Akademi imtihanlarına
girince kıyametler koptu tabii…
Peki, tiyatro için izin
çıkmayınca ailenizi nasıl ikna
ettiniz?
Oyunculuk yapamayacağımı
TİYATRO
oyuncular üniversitede tam zamanlı
eğitim görüyorlar. Dolayısıyla
da daha nitelikli ve donanımlı
bir şekilde mezun oluyorlar.
Bu açıdan değerlendirdiğimde,
bugünkü oyuncularımızın ve
tiyatronun çok daha iyi yerlere
geldiğini düşünüyorum. Ayrıca
tiyatroya daha az seyircinin
gelmesi tiyatronun gerilediği
anlamına gelmiyor. Ben 2004’te
emekli olduğum zaman AKM’de
(Atatürk Kültür Merkezi) yer
bulunamıyordu. Seyircinin
oyunlara ilgisi var, fakat televizyon
neredeyse sinemayı bile öldürdü!
Türk Sineması’nın dünya
sinemasından farkı yok
anlayınca ben de İstanbul
Radyosu’nun sınavlarına girip
spikerlik yapmaya başladım. Bir
gün Şirin Devrim İstanbul’a geldi.
Meğer eşimin kuzeniymiş. Durum
böyle olunca ben de fırsattan
istifade, “Hani ailenizde tiyatrocu
istemiyordunuz?” diye soruverdim.
Çok olgun bir kayınvalidem
vardı. Kendisinin kontrolünde
sahneye çıkabileceğimi söyleyerek
beni Cahit Ağabey’in (Irgat)
tiyatrosuna tavsiye etti. Orada ilk
oyunum ‘Şafaktan Gelen Kadın’ ile
oyunculuk hayatım başlamış oldu.
O zamandan bu zamana Türk
Tiyatrosunda neler değişti?
Biz konservatuvar eğitimimizi
akşamları liseden sonra
sürdürebiliyorken, şimdiki
47 www.mybilet.com
Kasım ayında 100’üncü
yılını kutlayacağımız Türk
Sinemasında 120’ye yakın filmde
rol aldınız. Yeşilçam tarihine
tanıklık ettiniz. Peki, sinema
sektörünün gelişimini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Biraz iddialı olacak; ama
ben Türk Sinemasıyla dünya
sineması arasında fark olmadığını
düşünüyorum. Gelişim süreci
açısından değerlendirirsek de bu
böyle… Örneğin Yeşilçam’da
takma kirpikleri olan bir
sanatçı eleştiriliyorsa, Amerikan
sinemasında aynı kirpikleri takan
sanatçılara bir şey denmiyordu.
Bizim gereksiz bir Avrupa
hayranlığımız var. Olaylara bitaraf
olarak bakamıyoruz. Mesela 70’li
yıllarda Türk Sinemasında yaşanan
erotizm furyası… Bu filmler ortaya
çıktığında sektör olarak geriledik.
Sonrasında Yeşilçam bambaşka bir
alana yönelerek masal filmlerini
çıkardı. O sıralarda Sinepop’ta
düzenlenen İstanbul Film
Festivali’ne katılmıştım. Bir belgesel
TİYATRO
bizde yaşanan erotizm furyasının
1960’larda Amerikan sinemasında
da yaşandığından bahsediyordu.
Biz o dönem masal filmleri
gibi bir alternatif geliştirmişken
Amerika’da böyle bir uygulama
söz konusu değildi. Biz daha
yaratıcıyız. Hele ki bugün Türk
Sinemasının geldiği konumu göz
önünde bulundurursak… Şimdi
‘Başka Sinema’ adı verilen şahane
bir oluşuma da imza atıldı. Tüm
salonlar tıklım tıklım…
Sizce bu oluşum sayesinde
alternatif filmlere festival dışında
yeni bir alan mı yaratılıyor?
Kesinlikle. Her şeyden önce
bunun bir ‘ihtiyaç’ olduğu anlaşıldı.
Ödüllü filmler ve festivalde
kaçırılan filmler seyirciyle yeniden
buluşabiliyor. Bence ‘Başka Sinema’
sektörde ciddi bir açığı kapattı.
Asıl sinemayı derleyip toparlayıp
bize geri getirdi. Orada gördüğüm
herkes gerçek sinema seyircisi.
Son zamanlarda şarkıcı
kimliğinden çok yönetmen ve
senarist kimliğiyle ön planda
olan Mahsun Kırmızıgül’ün
‘New York’ta Beş Minare’,
48 www.mybilet.com
‘Beyaz Melek’, ‘Hayat Devam
Ediyor’ isimli film ve televizyon
projelerinde rol aldınız.
Kırmızıgül’ü yönetmen olarak
nasıl buldunuz?
Kimi yönetmen vardır,
mesleğinde başarılıdır; fakat
nobrandır. Mahsun öyle değil.
Her şeyden önce insan olarak
benim takdirimi kazanmış biri.
Yönetmen olarak da kendini
ispatladı zaten. Sette oyunculara
inanılmaz yardımcı oluyor. Aslına
bakarsanız ben hep Mahsun’u
keşfetmeye çalıştım. Yaptığı
çalışmalara bakıyorum, değindiği
konular, işleme tarzı oldukça
iyi. ‘New York’ta Beş Minare’yi
çekerken dayanamadım, Mustafa’ya
(Sandal), “Mahsun konservatuvarda
ne okumuş?” diye sordum. Meğerse
Teknik Üniversite’de Kompozisyon
Bölümü’nü bitirmiş. Zaten
TİYATRO
İNTERNET
GİŞESİ
SİTEYE
GIT
Usta sanatçı Münir
Özkul’dan söz açılmışken, Türk
Tiyatrosundaki yerini bir de
sizden dinleyebilir miyiz?
Tek kelimeyle özetleyecek
Münir Özkul, Türk
olursam; Münir, Türk
Tiyatrosu’nun temel
Tiyatrosunun temel taşlarından
taşlarından biridir
biridir. Haldun Taner’in ‘Sersem
Oyunculuğun yanı sıra
Kocanın Kurnaz Karısı’ isimli
çeşitli prodüksiyonlarda sanat
oyununda Tomas Fasulyeciyan’ın
yönetmeni olarak da görev
okuduğu muhteşem bir tiradı
almışsınız. Kamera arkasında
seslendirmiştir. Unutulmayacak
olmak size neler hissettiriyor?
performansları arasındadır…
Ertem Eğilmez, 1966’da ‘Bir
Geçtiğimiz haftalarda
Millet Uyanıyor’u çekmek için
vizyona giren yılın ilk epikBilecik’e gidiyordu. Benim de
tarihi filmi ‘Yunus Emre Aşkın
kendisine eşlik edip filmin sanat
Sesi’nde Yunus’u harekete
ekibinde yer almamı rica etti.
geçiren kişi rolündesiniz. Yer
Kostümlerin hazırlığından tutun
alacağınız projeleri neye göre
da oyunculara giydirilmesine
belirliyorsunuz?
kadar tüm koordinasyonu
Samimi olmak gerekirse 75
üstlendik. Yorucu ama çok güzel
yaşındayım ve artık benim
bir çalışmaydı. Kadroda Tugay
sinemada oynayabileceğim roller
Toksöz, Kartal Tibet, Münir Özkul sınırlı. Bu yüzden eğer bir film
gibi oyuncular vardı. Ben de o
için beni istiyorlarsa ve ben
zamanlar Münir ile evliydim. Hem onlara gerçekten lazımsam, dünya
böylelikle ayrılmamış da olursunuz görüşüme aykırı olmamak şartıyla
diyerek Ertem beni de kadroya
her türlü yapımda yer almaktan
dahil etmişti...
mutluluk duyuyorum.
kompozitör olarak bu işi notalarla
yapabiliyorsanız, film pelikülü sizin
için gayet basit kalır.
49 www.mybilet.com
KALPAK
YAZAN:
VERA KİSSEL
ÇEVİREN:
YÜCEL ERTEN
YÖNETEN:
ALİ ATİLLA ŞENDİL
DEKOR TASARIMI:
BEHLÜLDANE TOR
GİYSİ TASARIMI:
SENA PINAR SUM
IŞIK TASARIMI:
ÖNDER AY
MÜZİK DİREKTÖRÜ:
HAKAN ATEŞ
YÖNETMEN YARDIMCISI:
SENEM CEVHER
ASİSTAN:
TUBA KARABEY
SAHNE AMİRİ:
MESUT DALAZ
KONDÜVİT:
ANIL GÜRİPEK
IŞIK KUMANDA:
KAAN EMAN
OYUNCULAR:
MİNE TÜFEKÇİOĞLU,
İPEK BÜYÜKAKIN,
KUTAY ŞAHİN, MEHLİKA
BALKAN, SEVİNÇ EROL,
SUNA SELEN,
TUBA KARABEY,
İDİL ARIKAN
MAGAZİN
Kırmızı Gözlüklü Kız
[email protected]
DOLAR, GEL TATLIM!
Bir köpek sahiplenseniz, herhalde ona
‘Dolar’ (Dollar) ismi koymak aklınıza
gelmez. İşte tam da bu nedenle parayı
çağırmayı en iyi bilen isim, dolar milyarderi
Paris Hilton olsa gerek. Hilton otellerinin varisi,
köpeğine ‘Dolar’ ismini vermiş ve onun adına
twitter ve instagram hesapları açmış. Bu
hesaplardan Paris için “Dünyanın en iyi annesi,
onu çok seviyorum” diyen Dolar, annesiyle ve
‘babası’ River Viiperi ile koşup oynamaya
bayılıyor.
BRAD PITT’İ HAYRAN BIRAKTI
‘12 Yıllık Esaret’ filmindeki performansıyla
Altın Küre alan ve Oscar’a aday olan Lupita
Nyong’o, filmdeki rol arkadaşı Brad Pitt’i
büyülemiş. entertainmentwise.com’un haberine
göre ünlü aktör, 30 yaşındaki Kenyalı oyuncuya
hayran olduğunu söylüyor ve onu kanatlarının
altına almak
istiyormuş. Kendi
şirketi Plan B
Entertainment’in
projelerinde
onunla beraber
çalışmak isteyen
Pitt’in sevgilisi
Angelina Jolie de
Nyong’o’ya tam
SİTEYE
GIT
İNTERNET
puan vermiş.
GİŞESİ
51 www.mybilet.com
MAGAZİN
SEZEN 5 BİN FİDAN DİKTİRİYOR
Ünlü sanatçı Sezen Aksu, 2013 yılı boyunca
Türkiye’nin dört bir yanında verdiği konserler
kapsamında elde edilen gelirlerin bir bölümünü
TEMA Vakfı’nın Hatıra Ormanlarına aktarıyor.
Sezen Aksu konserlerindeki davetlilerin de katkıda
bulunduğu hatıra ormanında 5000 adet fidanın
toprakla buluşması sağlanıyor. Manisa Salihli
Gökköy Hatıra Ormanı sahasında fidan dikimlerinin
2014 yılının ilkbaharında tamamlanması
hedefleniyor.
OXFAM’A SON DESTEK
RÜKÜŞLER GEÇİDİ
Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 56’ncı Grammy ödül töreninde
‘Open Your Heart’ şarkısı eşliğinde 34 çiftin dünyaevine girdiği
Madonna, törenin en kötü giyinenleri arasında yer aldı. VH1.com
sitesinin haberine göre en kötü giyinenler listesinde ‘yataktan yeni kalkmış
gibi’ duran Paul McCartney, filmlerdeki kötü adamlar gibi giyinen Stevie
Wonder ve nota desenli enteresan elbisesiyle Katy Perry de yer alıyor.
John Lennon-Yoko Ono çiftinin oğlu Sean Lennon ise ‘annesinin oğlu’
olduğunu kıyafetiyle net bir şekilde göstermiş.
Yer aldığı reklam yüzünden elçisi olduğu
Oxfam adlı yardım kuruluşundan eleştiri alan
ve bu görevi bırakan Scarlett Johansson, gündemden
düşmüyor. Son olarak bu konuda Pink Floyd'un
kurucusu Roger Waters’tan da fırça yiyen güzel yıldız,
Batı Şeria’da faaliyet gösteren SodaStream adlı şirketin
reklamında rol aldığı için pişman mıdır bilinmez. Bu
durumu “Filistin halkının daha da yoksullaşmasına
neden olmak” olarak yorumlayan Oxfam ise
twitter’da her geçen gün daha çok takipçi kazanıyor.
Böylece Scarlett, giderayak hayırlara vesile oluyor.
52 www.mybilet.com
MAGAZİN
Böyle Kaybetmek
YAKIŞMIYOR
Cory Monteith
Amy Winehouse
G
ünümüzün en yetenekli
aktörlerinden, Oscar
ödüllü Philip Seymour
Hoffman’ın 2 Şubat’ta
New York’taki evinde ölü
bulunması ve ölüm nedeninin
Lindsay Lohan
yüksek dozda uyuşturucu
olduğunun neredeyse
kesinleşmesi, dikkatleri
yeniden bu konuya yöneltti.
The Independent gazetesinin
haberine göre, Hoffman
geçtiğimiz yaz uyuşturucu
sorununu çözmek umuduyla
rehabilitasyona girdiğini
söylemiş ve bu haber basında
pek de yer bulamamıştı. Yani
bu sorun eğlence sektöründe o
kadar yaygın ki, ancak ‘yolun
sonuna gelindiğinde’ haber
olabiliyor.
Uyuşturucu problemi yaşayan
genç yıldızların sayısı hiç
de az değil. Kanadalı şarkıcı
Justin Bieber uyuşturucu
etkisi altındayken araba
kullanmaktan tutuklanınca
ABD’den sınırdışı edilmesi
için kampanya başladıldı.
53 www.mybilet.com
Philip Seymour Hoffman
High School Musical filmiyle
tanınan Zac Efron geçtiğimiz
yıl kokain bağımlılığı nedeniyle
rehabilitasyon gördü. Genç
oyuncu Lindsay Lohan da
mesleğinden ziyade problemli
yaşam tarzıyla konuşuluyor.
Ünlü Glee dizisinin yıldızı
Corey Monteith, eroini
alkolle karıştırması nedeniyle
hayatından oldu. Yıllarca
uyuşturucu ve alkol sorunlarıyla
boğuştuktan sonra aşırı alkolden
hayatını kaybeden ünlü şarkıcı
Amy Winehouse ‘Rehab’ isimli
şarkısında “Rehabilitasyon
istemiyorum” demişti.
7
AT
B
ŞU
VİZYONDAKİLER
MUHTEŞEM GÜZELLİK
(THE GREAT BEAUTY)
R
oma’da yaşayan Jep Gamberdella, 65 yaşına gelmiş ve sıklıkla gençliğini
özleyen bir yazardır. Gençliğinde yazdığı ‘The Human Camera’ ile
büyük bir başarı yakalamış ve ihtişamlı bir hayata adım atmıştır. Başarı
dolu yıllarında çevresindeki insanların değişimlerine tanık olan Jep’in
hayallerinde masumiyetini koruyan tek şey ise gençlik aşkıdır. Artık
yeniden yazma zamanının geldiğine karar verir...
Türü: Komedi, Dram
Süre: 142 dakika
Yönetmen: Paolo Sorrentino
Oyuncular: Toni Servillo, Carlo Verdone, Sabrina Ferilli
DAİRE
B
ir üniversitede öğretim görevlisi olan Feramus, babasının ölüm
haberinin ardından doğduğu kasabaya geri döner. Bu sırada, yıllardır
kullanılmayan bir havaalanında çalışan Arif ve taşra belediye tiyatrosunda
oyunculuk yapan Betül ile tanışır. Feramus’un baba topraklarına geri
dönüşü, üçünün de hayatında köklü değişiklikler yaratacaktır.
Türü: Dram
Süre: 108 dakika
Yönetmen: Atıl İnaç
Oyuncular: Fatih Al, Nazan Kesal, Erol Babaoğlu
HERKÜL: EFSANE BAŞLIYOR
(HERCULES: THE LEGEND BEGINS)
M
ilattan önce 1200 yılında, Zeus’un cazibesine kapılan kraliçelerden
birinin Herkül adında bir çocuğu olur. Bu prens için öngörülen kader,
zalim kralın hanedanlığını sona erdirmektir. Aradan yıllar geçer, kim
olduğunu ve aslen nereden geldiğini bilmeyen Herkül, Girit prensesine
aşk olmuştur. Fakat Herkül bu esnada gerçek kimliği ve kaderiyle yüzleşir.
Artık ya aşkına sahip çıkacak ya da bir kahraman olacaktır.
Türü: Fantastik, Aksiyon
Süre: 99 dakika
Yönetmen: Renny Harlin
Oyuncular: Kellan Lutz, Liam McIntyre, Gaia Weiss
55 www.mybilet.com
7
AT
B
ŞU
VİZYONDAKİLER
PARA AVCISI
(THE WOLF OF WALL STREET)
2
4 yaşında olan Jordan Belfort, hırslı bir adamdır. Para kazanma
arzusuyla önce Wall Street borsasında komisyoncu ve sonra da bir
yatırım firması olan ‘Stratton Oakmont’ta CEO olur. Önemsiz tahvillerle
birçok yatırımcıyı aldatan Belfort, kısa zamanda bir para makinasına
dönüşür. Genç adam, hayatını abartılı bir şekilde yaşamaya devam
ederken, kötü bir çöküşe doğru sürüklenir.
Türü: Macera, Suç
Süre: 180 dakika
Yönetmen: Martin Scorsese
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Jonah Hill, Margot Robbie
LEGO FİLMİ
(THE LEGO MOVIE)
L
egoların dünyası zorba ve kötücül bir lego tarafından tehdit edilmekte
ve parçalarına ayrılmaktadır. Bu yıkımı durduracak kişi ise, yanlışlıkla
olağanüstü MasterBuilder ile karıştırılan Emmet’tir. Emmet bu talihsiz
yanlış anlaşılmayı gidermek yerine kahraman olmayı seçer ve dört kişilik
bir ekip kurar. Görevleri ise parçalarına ayrılan evrenlerini birleştirerek
yapıştırmaktır. Türü: Çizgi Film, 3 Boyutlu
Süre: 100 dakika
Yönetmenler: Phil Lord, Chris Miller
Seslendirenler: Sercan Gidişoğlu, Uğur Taşdemir, Mazlum Kiper
MR. BANKS
(SAVING MR. BANKS)
A
merikalı sinemacı Walt Disney iki kızına Mary Poppins hakkında bir
film yapmak için söz verir. İlk başta romanın yazarı P.L. Travers’dan
izin alması gerekmektedir. Yazar 1961’de, Disney projesini görüşmek
için Hollywood’a gelir. Fakat yüzleşemediği bazı acıları ve hesaplaşmaları
vardır. Travers ve Disney film için anlaşmaya varırlar, ama Walt Disney’in
de masaya getireceği şartlar vardır. Türü: Dram
Süre: 125 dakika
Yönetmen: John Lee Hancock
Oyuncular: Tom Hanks, Emma Thompson, Paul Giamatti
56 www.mybilet.com
14
AT
B
ŞU
VİZYONDAKİLER
BALAYI
İ
şadamı Uğur ve oyuncu Gül tanışmalarından kısa bir süre sonra evlenir.
Balayı için doğayla iç içe, sessiz sakin bir yerde baş başa vakit geçirmeye
başlarlar. Fakat birbirlerini çok iyi tanımayan yeni evli çiftin arasındaki
gerilim zamanla artar. Uğur, Gül’ün kendisinden bir şey sakladığından
emindir ve bunu ortaya çıkarma konusunda oldukça kararlıdır.
Birbirleriyle ilgili yüzleşecekleri gerçekler, ilişkilerini sorgulamalarına
neden olacaktır.
Türü: Romantik, Gerilim
Süre: 87 dakika
Yönetmen: Koray Baliç
Oyuncular: Seda Tosun, Emre Kılıç, Bertan Ceylan
VAMPİR AKADEMİSİ
(VAMPIRE ACADEMY)
M
oroi’ler, insanlarla uyum içerisinde yaşayan yetenekli vampirlerken;
Strigoi’ler de Moroi’lerin kanıyla beslenen kötücül bir türdür.
Acımasız Strigoi’leri durdurmakla görevli olan Rose Hataway, yeni dönem
başladığında akademinin en başarılı eğitmenlerinden biri olan Dimitri ile
çalışmaya başlar. Bu değişiklik, hem zalim güçlere karşı verdikleri amansız
bir savaşı, hem de karşı koyamadıkları imkansız bir aşkı doğuracaktır.
Türü: Komedi, Fantastik, Aksiyon
Süre: 104 dakika
Yönetmen: Mark Waters
Oyuncular: Zoey Deutch, Sarah Hyland, Olga Kurylenko
SADECE AŞIKLAR HAYATTA KALIR
(ONLY LOVERS LEFT ALIVE)
E
ve ve Adam, insanlık tarihine çok uzun zamandır tanıklık eden ve
bunun etkisiyle çoğu şeye karşı inancını yitiren iki ölümsüz aşık,
iki depresif vampirdir. İkili, bir gün Adam’ın kız kardeşi Ava’nın
beklenmedik ziyaretiyle karşılaşır. O ana dek beladan başka bir getirisi
olmayan Ava, bir kez daha işleri içerisinden çıkılması zor bir noktaya
sürükler.
Türü: Gerilim, Dram
Süre: 123 dakika
Yönetmen: Jim Jarmusch
Oyuncular: Tom Hiddleston, Tilda Swinton, Mia Wasikowska
57 www.mybilet.com
14
AT
B
ŞU
VİZYONDAKİLER
Bİ KÜÇÜK
EYLÜL MESELESİ
H
er şeyin yolunda gittiği bir hayata
sahip olan Eylül, talihsiz bir olay
sonrasında yaşamının son bir ayını unutur.
Çevresindeki herkes ona hiçbir sorun
olmadığını söylese de Eylül bir şeylerin
yolunda gitmediğinden şüphelenir.
Tamamen bilinçsizce, sadece içgüdülerini
dinleyerek Bozcaada’ya gider ve orada hiç
tanımadığı tuhaf bir adamla karşılaşır. Bu
gizemli yabancı ise Eylül’ü çok yakından
tanıyordur.
Türü: Romantik
Süre: 106 dakika
Yönetmen: Kerem Deren
Oyuncular: Farah Zeynep
Abdullah, Engin Akyürek, Ceren Moray
SONSUZ AŞK
(ENDLESS LOVE)
D
avid Axelrod, yeni tanıştığı Jade Butterfield’e aşık olur. Tutkulu
bir aşk yaşamaya başlarlar, ama başta aileleri olmak üzere tüm
dünyaya meydan okumaları gerekecektir. Zira Jade’in ailesi bu ilişkiye
kesinlikle karşıdır. Artık ilişkilerinin önünde oldukça zorlu engeller
vardır, ancak bu engeller ilişkilerini daha karışık, karanlık ve saplantılı
bir hale dönüştürür.
Türü: Aşk, Dram
Süre: 105 dakika
Yönetmen: Shana Feste
Oyuncular: Alex Pettyfer, Gabriella Wilde, Robert Patrick
58 www.mybilet.com
14
VİZYONDAKİLER
AT
B
ŞU
AŞK
(HER)
T
heodore Twombly, karısından
boşandıktan sonra tek başına yaşamaya
başlar ve bir gün karşılaştığı bir telefon
reklamıyla hayatı değişir. Kusursuz bir
yapay zeka sistemi sunan bu telefon
modeli, onu sanal kadın Samantha ile
tanıştırır. Theodore, ağır bir depresyon
yaşarken; yavaş yavaş hayatın keyifli
yanlarını fark etmeye ve Samantha’ya
karşı tuhaf bir yakınlık hissetmeye başlar.
Türü: Romantik- Komedi
Süre: 126 dakika
Yönetmen: Spike Jonze
Oyuncular: Joaquin Phoenix, Scarlett Johansson, Amy Adams
ROBOCOP
2
028 yılında yaşayan ajan Alex Murphy, bir gün vahşi suçlular
tarafından saldırıya uğrar. Ağır yaralı olarak bulunan polisin hayatta
kalması neredeyse imkansızdır. Uluslararası şirket OmniCorp’ta
çalışan bilim adamları, ajan Murphy’i robot teknolojisinin bir sonraki
adımında kullanmaya karar verirler. Ortaya çıkan RoboCop olağanüstü
yeteneklidir. Ancak yarı insan olan Robocop, bir makinenin içine
hapsedilmenin hesabını sormak için planlar yapmaktadır.
Türü: Bilimkurgu, Aksiyon
Süre: 121 dakika
Yönetmen: José Padilha
Oyuncular: Joel Kinnaman, Gary Oldman, Michael Keaton
59 www.mybilet.com