Sayı 23 / 7-20 Şubat 2014 ❱ TUNA KİREMİTÇİ ZAMANLAMA MANİDAR ❱ BELGİN ELÇİOĞLU SAKAR ÇAPKINLARIN KAÇAMAK GECESİ ❱ BARIŞ AKPOLAT 22 MÜZİK YAZARI BİR ARAYA GELDİK RÖPORTAJLAR ❱ ŞEVVAL SAM OYUNCULUK YAPMAYI ÖZLÜYORUM ❱ SEVİM GÖZAY, AYŞE TOLGA İLE KONUŞTU: “FAVORİM CARY GRANT” OKAN ARPAÇ YAZDI KAHKAHAYA DEVAM EDİTÖR Güldürmeyi biliyor… M Neşe Mesutoğlu Yayın Yönetmeni [email protected] yBilet e-dergi 23’üncü sayısında yine dopdolu. Kapağımızı eski dostlara ayırdık. Serinin üçüncüsüyle vizyona giren ‘Eyyvah Eyvah’ için eleştirmenimiz Okan Arpaç, “Bütün samimiyetiyle ve içtenliğiyle güldürmeyi gayet iyi bilen bir film” diyor. Oyuncu-müzisyen Şevval Sam, oyuncu Ayşe Tolga ve tiyatro ile sinema dünyasının tecrübeli ismi Suna Selen keyifli röportajlarıyla renk katıyor. Bu hafta sinema dünyasına damga vuran en önemli olay hiç şüphesiz Philip Seymour Hoffman’ın vefatı oldu. Tuna Kiremitçi’nin kaleme aldığı, bol Oscar adaylığı olan ‘Düzenbaz’ filminde Christian Bale’in rolünü, bukalemun gibi her role girebilen Hoffman’a vermeliydiler diye düşünebiliyor insan. CNN’e göre favori filmlerimizde yer aldığı, tiyatro sanatçısı olduğu, küçük rolleri reddetmediği, Oscar’ı alırken annesine teşekkür ettiği ve en önemlisi ‘Bay Hollywood’ olmadığı için sevdik onu. Enteresan olan ise bu kadar sevdiğimizi fark etmedik. Sevdiklerimizin değerini bilmek dileğiyle. 2 www.mybilet.com İÇİNDEKİLER PORTRE Oscarlı yıldız Emma Thompson, bu kez Disney’in kendi arşivlerinden esinlenerek beyazperdeye taşıdığı ‘Mr. Banks’ adlı gerçek bir yaşam öyküsüyle karşımızda! 41 yaşında anne olan güzel oyuncu, 11 yıldır mutlu bir evlilik sürdürüyor. SAYFAYA GIT 20 RÖPORTAJ Televizyoncu-yazar Sevim Gözay’ın, bu haftaki röp-seans konuğu oyuncu Ayşe Tolga. Sevim Gözay, beraber ‘Kadın İşi’ isimli filmi izlediği Tolga’ya merak ettiklerini sordu. Ünlü oyuncuya göre en sinemanın en yakışıklı üç adamı Cary Grant, George Clooney ve Robert Redford. Sinemanın en güzel kadını ise “Grace Kelly! Şüphesiz.” 16 SAYFAYA GIT ÖZ E L R 5 www.mybilet.com J SAYFAYA GIT ÖP O RT A 8 KAPAK Okan Arpaç yazdı: ‘Eyyvah Eyvah 3’, ilk iki filmdeki enfes bir formülü daha uyguluyor; dillere dolanacak oynak bir şarkı. Daha önce ‘Fasulya’ ve ‘A Be Kaynana’yı dolaşıma sokan Ata Demirer, bu defa ‘Dol Karabakır’ ve meşhur ‘Chiculata’ adlı Yunanca şarkıyı seçmiş. Bize de bir yandan gülerken oturduğumuz yerde kanımızı kaynatmak kalıyor. İÇİNDEKİLER RÖPORTAJ Karadeniz türkülerini, Türk Sanat Müziği eserlerini, arabesk şarkıları yorumladığı albümlerden sonra Şevval Sam, şimdi de modern ve klasik şarkıları seslendirdiği tango albümü yaptı. Güzel sanatçı çok yönlülüğünü ve üniversite yıllarında başladığı oyunculuk kariyerini Begüm Yılmaz’a anlattı. VİZYONDAKİLER: Gösterime giren diğer filmlere de göz atmakta fayda var. AJANDA: Öne çıkan etkinlikler arasından seçim yapmak zor. Kaçırılmaması gerekenleri hatırlatalım dedik. 36 SAYFAYA GIT 33 SAYFAYA GIT BARIŞ AKPOLAT Sony Music’in 22 müzik yazarının seçkisiyle bir albüm çıkarma projesi Müzik Yazarları Derneği’nin de temelini atış bulunmakta. Toplantılar yapılıp her şey tartışılıyor, yakında MüyDer’i daha detaylı anlatırız. Sözünü sakınmayan bu yazar kafilesi bir araya geliyor. 6 www.mybilet.com TUNA KİREMİTÇİ Düzenbaz’ın önemli bir noktası ise modayla ilgilli. Anlıyoruz ki, kadın modasının estetik zirvesiymiş 70’ler. Herhalde başka hiçbir dönemde kadınların kadınlığı bu kadar öne çıkarılmamış, tasarım çizgilerinde dişilik bu derece kutsanmamıştır. Hele hemen ardından gelen 80’lerin taponluğuyla karşılaştırıldığında, bir mücevher gibi parlıyor 70’lerin dünyası. SAYFAYA GIT 25 İÇİNDEKİLER SAYFAYA GIT 41 BELGİN ELÇİOĞLU Tiyatro Dünyası Oyuncuları, geçen yıl sahneye koydukları ‘Arapsaçı’ isimli oyuna bu sezon da devam ediyor. Oyunun sahnesi Londra’da lüks bir ev. Bir gecelik kaçamak yapmak için herkesin birden bu evi tercih etmesiyle bir karmaşa çıkıyor ortaya. SAYFAYA GIT 45 KÜNYE MyBilet e-dergi RÖPORTAJ Bu sezon Devlet Tiyatroları’nın ‘Kalpak’ isimli oyun ve epik-tarihi film ‘Yunus Emre Aşkın Sesi’ndeki rolüyle seyirci karşısına çıkan ünlü oyuncu Suna Selen, Begüm Yılmaz’a konuştu. Ünlü sanatçı “Şimdi ‘Başka Sinema’ adı verilen şahane bir oluşuma da imza atıldı. Tüm salonlar tıklım tıklım… Ödüllü filmler ve festivalde kaçırılan filmler seyirciyle yeniden buluşabiliyor. Bence ‘Başka Sinema’ sektörde ciddi bir açığı kapattı. Asıl sinemayı derleyip toparlayıp bize geri getirdi” diyor. 7 www.mybilet.com YAYIN YÖNETMENİ Neşe Mesutoğlu YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Belgin Elçioğlu GÖRSEL YÖNETMEN Murat Çavdar KATKIDA BULUNANLAR Barış Akpolat, Okan Arpaç, Tuna Kiremitçi, Sevim Gözay, Begüm Yılmaz, Zeynep Geylan İLETİŞİM Muallim Naci Caddesi No:47 Ortaköy 34347 İSTANBUL Telefon: 0212 259 20 60 [email protected] MyBilet e-dergi’de kullanılan tüm yazılar, kaynak gösterilerek yayınlanabilir. SİNEMA MANTİ VE FİRUZAN’LA KAHKAHAYA DEVAM EYYVAH EYVAH 3 Okan Arpaç [email protected] YÖNETMEN Hakan Algül OYUNCULAR Demet Akbağ, Ata Demirer, Özge Borak, Serra Yılmaz, Salih Kalyon, Teoman Kumbaracıbaşı, Cengiz Bozkurt YAPIM 2014 Türkiye SÜRE 105 dk. DAĞITIM UIP (BKM) T ürkçe’yi, daha doğrusu Türkçe’deki küfürleri sınırsızsansürsüz kullanabilme alanı yaratan sinema, buna mukabil masa başındaki senaristleri kolaycılığa da itiyor şüphesiz. Zaten bedeniyle, cinselliğiyle barışık olmak bir yana çok ciddi dertleri bulunan; malum uzvun ebadı yüzünden bütün bir ömrünü ‘cm’ hesaplarıyla geçiren erkeklerin hemen her şeyi belirlediği bir ülkede, popüler mizah kültürünün elitist olmasını kimse beklemiyor elbette. Ancak, Türk sinemasının şahlanması münasebetiyle, en çirkininden küfrün, en ucuzundan belden aşağı ‘espri’nin boca edildiği zekasız komedilerden siz de bıkmadınız mı? Hepsi birbirinden pespaye onca kötü komedi filmini izlerken, insanın yazanını-çekenini karşısına alıp; “Beyefendi, ‘pipi’ komik bir şey değildir!” diyesi geliyor. Sıcak ve sevimli kontenjanında Neyse ki arada hakikaten nitelikli, izlerken irrite etmeyen, “Bu ne şimdi, film mi?” dedirtmeyen yapımlar da çıkıyor. Seyirci de zaten sinema salonlarına doluşarak, emeğin hakkını teslim ediyor genelde. Herkes ‘magandalığına’ kızıp öfkelense de, hikaye akışı ve anlatımıyla, sadece argoya yaslanmamasıyla ‘Recep İvedik’, kıymeti bilinmeyip seriye 9 www.mybilet.com dönüşmese de ‘Yangın Var’ ve neredeyse son 25 yılın en çok izlenen filmi unvanını almak üzere olan ‘Düğün Dernek’, bir çırpıda verilebilecek örnekler... ‘Eyyvah Eyvah’lar da aynı kategoride ‘sıcak ve sevimli’ kontenjanından yerini alıyor. Ata Demirer’in kaleme aldığı serinin ilki, yıllar önce terk edip giden babasını arayan Geyiklili klarnetçi Hüseyin Badem’in ‘köyden indim şehire’ tadındaki komik macerasını ele alıyordu. O güne kadar köyünden dışarı çıkmamış, saf, iyi niyetli, Trakya şivesiyle konuşan, etli butlu Hüseyin, babasını bulmak için geldiği İstanbul’da, tesadüfen ikinci SİNEMA sınıf şarkıcı Firuzan’la (Demet Akbağ) tanışıyor ve dünyaları asla uyuşmayacak gibi duran bu ikili, kaderin cilvesiyle kendilerini aynı belanın ortasında buluyorlardı. Araya katılan samimi espriler, imkansız gibi duran bir gönül hikayesi, slapstick’e (düşüpkalkmalara dayalı klasik komedi) meyleden komik durumlar, şiveden ‘Manti’ diye hitap ettiği klarnetçiyi belalı bir serüvenin içine atan ikinci bölüm de aynı başarıyı gösterdi. Ancak Ata Demirer, kendini tekrar etmemek adına olsa gerek, seriyi sonlandırdığını söylemişti. Şahan Gökbakar’ın ‘Recep’lerden sıkılıp, ‘Celal ile Ceren’le yeni bir şey denemesi gibi, Ata Demirer de ‘Berlin Kaplanı’ ile kendini ATA DEMİRER, ELİNDEKİ EN BÜYÜK KOZ OLAN DEMET AKBAĞ’I SONUNA KADAR DEĞERLENDİRMEYİ BİLMİŞ. SEDA SAYAN ÇAĞRIŞIMLI ŞARKICI FİRUZAN’I ÜZERİNE ELDİVEN GİBİ GİYEN DEMET AKBAĞ, PERDEDE GÖZÜKTÜĞÜ HER AN IŞIK SAÇIYOR, DEVLEŞİYOR. kaynaklı daimi gülümsetme hali ve hızlı temposuyla ilk bölüm gişede gayet başarılı olmuştu. Ardından gelen ikinci film, klarnetçinin ilk bölümde aşık olduğu kızla evlenme ve ailesiyle tanışma serüveni üzerine kuruluydu. ‘Zor Baba’ (Meet the Parents) tarzı karşıtlıkları da kullanan, bu arada yine Firuzan ile yenilemek istedi; ancak umduğu gişeyi yakalayamayınca, ‘Eyyvah Eyvah 3’ için yeşil ışıklar yandı. Mevzu tahmin edeceğiniz gibi çok da önemli değil. İlk iki bölümü gördüyseniz, hikaye kaldığı yerden sürüyor. Evlilik sonrası Hüseyin ile Müjgan’ın (Özge Borak) bebekleri oluyor. Firuzan da zaten ikinci filmde İspanyol (Teoman İNTERNET GİŞESİ SİTEYE GIT 10 www.mybilet.com Kumbaracıbaşı) lakaplı gence gönlünü kaptırmış ve onunla mutlu bir beraberliğe adım atmıştı. Üçüncü filmin başladığı noktada, her şey allak bullak oluyor yine. İspanyol’un, geçmişte İspanya’da bir evlilik yaptığını öğrenen Firuzan, hesap sormak üzere soluğu Hüseyin’in köyünde alıyor. Bu arada Geyikli’de düzenlenecek bir festival gündeme geliyor. Ancak organizasyona konuk sanatçı getirecek olan adamlar dolandırıcı çıkıp Hüseyin’in bebeğini kaçırınca olanlar oluyor. Dediğimiz gibi, her şeyin tatlıya bağlandığı hikaye, aslında en çok aradaki esprilere hizmet ediyor. Hepimiz sonunda bütün düğümlerin çözüleceğini, kimsenin burnunun kanamayacağını biliyoruz; ancak durum komedisi de zaten bu düğümlerle ortaya çıkmıyor mu? Eskilerin tekrarı olmasın ve seriye taze kan gelsin diye Demirer akıllıca bir formülü de devreye sokuyor; öyküye yeni karakterler ve dolayısıyla yeni oyuncular ekliyor. Örneğin İspanyol’un evlendiği SİNEMA devleşiyor. Gülmeye en çok ihtiyacımız olan şu karanlık günlerde ilaç gibi geleceğine garanti verebileceğimiz ‘Eyyvah Eyvah 3’ ilk iki filmdeki enfes bir formülü daha uyguluyor; dillere dolanacak oynak bir şarkı. Daha önce ‘Fasulya’ önemli ikinci performansı olarak ve ‘A Be Kaynana’yı dolaşıma değerlendirilebilecek Firuzan’ı sokan Ata Demirer, bu defa ‘Dol üzerine eldiven gibi giyen, Seda Sayan Karabakır’ ve meşhur ‘Chiculata’ adlı çağrışımlı bu şarkıcıyı olağanüstü bir Yunanca şarkıyı seçmiş, bize de bir enerjiyle yorumlayan Demet Akbağ, yandan gülerken oturduğumuz yerde perdede gözüktüğü her an ışık saçıyor, kanımızı kaynatmak kalıyor. İLK İKİ FİLMDEKİ ENFES FORMÜL BURADA DA VAR: DİLLERE DOLANACAK OYNAK BİR ŞARKI. DAHA ÖNCE ‘FASULYA’ VE ‘A BE KAYNANA’YI DOLAŞIMA SOKAN ATA DEMİRER, BU DEFA ‘DOL KARABAKIR’ VE MEŞHUR ‘CHICULATA’ ADLI YUNANCA ŞARKIYI SEÇMİŞ. Mercedes adlı İspanyol kadın, Serra Yılmaz olarak karşımıza çıkıyor. Bebek kaçıranların elebaşı Cengiz Bozkurt... Kadroda ayrıca Hazım Körmükçü, Erkan Can gibi isimlere rastlıyoruz. Ancak filmin en büyük sorunu da zaten burada; Manti ve Firuzan dışındaki karakterler bir türlü yerine oturmuyor, hikayeye hizmet eder hale gelemiyor. İsmi başta olmak üzere engin bir komedi malzemesine dönüşebilecek Mercedes, sadece 1-2 sahnede ve çok kısa güldürebiliyor. Varlığı bir süre sonra ‘gereksiz’ hale geliyor. Aynı şekilde Yunanistan’dan gelen papaz ve konuklar, Hüseyin tarafından karşılanıp “Bizim evde kalacaksınız” dendikten sonra, hiçbir şekilde öyküde yer almıyorlar. Oysa papazın Hüseyin’in evinde kalma fikri ve ortaya çıkabilecek durumlar ya da Hüseyin’in bir ara klarneti bırakıp iş aramaya kalkması ve zabıtalık yapması bile başlı başına birer filmin malzemesi... İlaç gibi gelecek Velhasıl, bütün samimiyetiyle ve içtenliğiyle güldürmeyi gayet iyi bilen ‘Eyyvah Eyvah 3’ daha büyük bir başarı şansını hikayesinin dağınıklığına ve karakterlerin işlevsizliğine kurban veriyor. Neyse ki Demirer, elindeki en büyük kozu sonuna kadar harika bir şekilde değerlendirmeyi biliyor; Demet Akbağ... ‘Vizontele’lerdeki Siti Ana karakterinden sonra en 11 www.mybilet.com SİNEMA Modern Çağın En Yıkıcı Gücü AÇGÖZLÜLÜK Leonardo DiCaprio, usta yönetmen Martin Scorsese ile birlikte çalıştığı beşinci filminde, zeki ve acımasız bir borsacıyı canlandırıyor. Ünlü oyuncu, kendisine Altın Küre kazandıran ve Oscar adaylığı getiren ‘Para Avcısı’nı ABD’nin 300 milyon kişiye ulaşan en yaygın radyo istasyonu NPR’a (National Public Radio) anlattı. Çeviri: Belgin Elçioğlu Leonardo DiCaprio ‘P ara Avcısı’, yapımcılığını üstlendiğiniz ikinci film. Yönetmen Scorsese’nin kariyerinde kendisinin değil de oyuncuların başlattığı projeleri sıklıkla görüyoruz. Bu filmde de keşfi siz yaptınız ve onunla birlikte geliştirdiniz. Bu süreçten bahsedebilir misiniz? Jordan Belfort’un romanını altı yıl önce okudum. Biyografisi günümüz toplumunda ‘yanlış’ olarak görülen her şeyi yansıtıyordu. Hedonist yaşam tarzı, dünyevi zevklere düşkünlüğü, doymak bilmez hırsları ve kendisiyle ilgili takıntıları. O dönem için fazla cesurmuş. 13 www.mybilet.com SİNEMA Biyografisinde son derece dürüst ve hiç pişmanlık duymuyor. Bu karakteri canlandırmayı uzun süredir istiyordum. Martin (Scorsese) ile 2010’daki ‘Zindan Adası’nı yaparken ‘Para Avcısı’nın finans işini neredeyse halletmiş durumdaydık, ama bu filmi Martin’in yönetmesini takıntılı bir şekilde istiyordum. Terry Winter, 14 www.mybilet.com Martin’in stiline gerçekten uyan inanılmaz bir senaryo yazdı. Ben de ona gidip “Böyle bir fırsat her zaman ele geçmez” dedim. Şükür ki filmi çekmeyi kabul etti. Film Jordan Belfort’un portresinin ötesine de geçiyor, değil mi? Açgözlülüğü pek çok açıdan ele alıyor. Bence açgözlülük modern çağın en yıkıcı gücü ve öyle olmaya devam edecek. Bu film baştan sona çılgınlık, hedonizmin en üst mertebesi. Benim buradaki amacım ‘Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden önce imparatorun düştüğü durum’u yansıtmaktı. Buradaki SİNEMA insanlar, kendi zevkleri haricinde etraflarında olup bitenlere karşı hiç duyarlılık göstermiyor. Filmin Belfort’un verdiği zararlardan ve kurbanlarından söz etmediği konusunda eleştiriler var. Biz bu dünyadaki ‘zehirlenmenin’ çok daha etkileyici olduğunu düşünüyoruz. Mali sistemlerimizdeki boşlukları yakalayıp bunlardan faydalananların yol açtığı sonuçları sanırım herkes bilir. Bizim düşüncemize göre, bu tür insanların davranışlarını incelemek çok daha önemliydi. Günümüzde, bunlar hiç ıstırap çekmiyor ve bedel ödemiyor. Yani ‘gösteri devam ediyor’. Gerçek Jordan Belfort ile görüştünüz. Nasıldı? O dönemde ne denli ‘kayıp’ bir insan olduğunu ve bu ölümcül günahların onu nasıl tükettiğini açıksözlülükle anlattı. Ondan edindiğim bilgiler sayesinde konuyla daha iyi bağlantı kurdum. Onunla aylarca çalıştım. Kurbanlarının zararlarını karşılamak için elinden geleni yaptığını ve şu anda insanları doğru yola sevk etmeye çalıştığını gördüm. Filmde kokain kullanma sahnelerinde burnunuza tabii ki kokain çekmediniz. Çekimlerde ne kullandınız? Bebek vitamini kullandım. B vitamini. Burnumu bayağı yakıyordu ve kendimi bütün gün zinde hissediyordum. Anne ve babanız ‘Para Avcısı’nı nasıl buldu? Sanırım hâlâ ‘çocuk oyuncu’ olarak algılandığım için ebeveynlerimin ne düşündüğünü insanlar merak ediyor ama 40’ıma merdiven dayadım, yani artık onlara cevap verme zorunluluğum olmasa gerek. Ama gerçeği söylemek gerekirse, bence film onların moralini pek de bozmamıştır. 10 yaşındayken babamın arabasının arkasında çizgi romanlar okurdum, filmdekinden çok daha berbat şeylerdi, o nedenle de filmin onları o kadar etkilemesi mümkün değil zaten. İNTERNET GİŞESİ Bir borsacının gerçek hayat hikayesini işleyen ve 10 dalda Oscar adayı olan ‘Para Avcısı’ (Wolf of Wall Street), 1987-1998 yılları arasında Wall Street’te yaşanan sıra dışı olayları anlatıyor. 15 www.mybilet.com SİTEYE GIT SİNEMA GENÇLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ Oscarlı yıldız Emma Thompson, bu kez Disney’in kendi arşivlerinden esinlenerek beyazperdeye taşıdığı ‘Mr. Banks’ adlı gerçek bir hikayeyle karşımızda! Filmde dünyaca ünlü ‘Mary Poppins’ romanının soğuk ve mesafeli yazarı P.L. Travers’ı canlandıran güzel yıldız: “Karakter analizini çok iyi yaptım. Fakat onu oynarken sürekli demoralize olmam gerekiyordu” diyor. Çeviri: Begüm Yılmaz O yunculuğu kadar senaristliğiyle de Hollywood’u kendisine hayran bırakan Emma Thompson, 15 Nisan 1959’da İngiltere’de dünyaya geldi. Mutlu bir çocukluk döneminin ardından başarılı ve popüler bir öğrencilik hayatı geçiren Thompson, üniversite eğitimi için Cambridge’e gitti. Edebiyat Bölümü’nde okurken eşzamanlı olarak üniversite bünyesinde kurulan ‘Footlight Komedi Grubu’na da başkanlık eden güzel yıldız, geçtiğimiz yıllarda ‘Dr. House’ rolüyle büyük beğeni toplayan oyuncu-yazar Hugh Laurie ile o dönem kısa bir süre flört etti. 13 yıl sonra yolları tekrar kesişen ikili, Jane Austen’ın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan ‘Aşk ve Yaşam’ (Sense and Sensibility) adlı filmde rol aldı. Senaristliğini ve başrolünü üstlendiği film, Thompson’a ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ dalında Oscar ödülü getirirken; Laurie ise güzel yıldızın başarısı karşısında: “Emma’yı izlemek güneşe bakmak ya da rüzgarı hissetmek kadar doğal bir durum. Onun karşı konulmaz bir yeteneği var” yorumunu getiriyordu. Rol arkadaşlarıyla evlendi Üniversiteden sonra ‘Me &My Portre Emma Thompson Girl’ isimli müzikalde canlandırdığı ‘Sally Smith’ karakteriyle dikkatleri üzerine çeken Thompson, 1987’de BBC’de yayınlanan mini dizi ‘Fortunes of War’da ilk eşi olan oyuncu-yönetmen Kenneth Branagh ile başrolü paylaştı. Sergilediği performansla BAFTA ödülüne layık görülen Thompson, 1989’da rol arkadaşı Branagh ile evlendi. ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında ilk Oscar’ı ise, 1992 yılında 16 www.mybilet.com SİNEMA rol aldığı ‘Howardların Malikanesi’ (Howards End) adlı filmle geldi. Thompson, artık beyazperdede rüştünü ispatlamış bir oyuncuydu. Altı yıl süren evliliklerini ‘yoğun çalışma temposu’ yüzünden bitirme kararı alan çift, uzun süre gündemden düşmedi. Çünkü Branagh, rol aldığı ‘Marry Shelley’den Frankenstein’ (Marry Shelley’s Frankenstein) adlı filmde başrolü paylaştığı Helena Bonham Carter ile yeni bir ilişkiye yelken açmıştı. Ortaya atılan aldatma iddialarıyla ilgili olarak geçtiğimiz yıla kadar sessizliğini koruyan Thompson, eski evliliği hakkında sorulan sorulara, “Köprünün ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ 2013 Las Vegas Film Eleştirmenleri Birliği Ödülü- En İyi Kadın Oyuncu, ‘Mr. Banks’ (Saving Mr. Banks) 2003 Empire Ödülleri- En İyi İngiliz Aktris, ‘Aşk Her Yerde’ (Love Actually) 1998 Emmy Ödülleri- Olağanüstü Konuk Oyuncu (Komedi), ‘Ellen’ 1995 OSCAR- En İyi Uyarlama Senaryo, ‘Aşk ve Yaşam’ (Sense and Sensibility) 1995 Altın Küre Ödülleri- En iyi Senaryo, ‘Aşk ve Yaşam’ 1992 OSCAR- En İyi Kadın Oyuncu, ‘Howardların Malikanesi’ (Howards End) 1992 Altın Küre- En İyi Kadın Oyuncu (Drama), ‘Howardların Malikanesi’ 1989 BAFTA- En İyi Kadın Oyuncu, Fortunes of War altından çok sular aktı. Bu tarz bir yaklaşımı sürdürmek çok manasız. Ayrıca bu konu için harcayacak enerjim de yok. Helena ve ben yıllar önce aramızda barışı sağladık” şeklinde yanıt vermişti. Daily Mail’e göreyse; Thompson, konuyla ilgili verdiği röportajlarda benimsedikleri tarz bakımından Helena ile aralarındaki benzerliğe dikkat çekiyor ve onun ne kadar harika bir kadın olduğunu vurguluyordu. 41 yaşında anne oldu! 11 yıldır evli olduğu aktör ve yapımcı eşi Greg Wise ile ‘Aşk ve Yaşam’(Sense &Sensibility) filminin setinde tanışan Thompson, öncesinde Wise ile yedi yıl flört etti. Bu süre zarfında tüp bebek tedavileriyle çocuk sahibi olmak için zorlu bir sınav İNTERNET GİŞESİ 17 www.mybilet.com SİTEYE GIT SİNEMA veren çift, 2000 yılında kızları Gaia Romilly’nin doğumuyla tarif edilemez bir mutluluk yaşadı. 41 yaşında annelik sevincini tadan Thompson, “Hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Çocuk sahibi olamadığım yıllarda, “Hamile kalamayan yalnızca ben değilim. Benim gibi çocuğu olmayan binlerce kadın var” diyerek kendimi avutmaya çalışıyordum. Onun doğumu yalnızca hayata bakış açımı değil, başka pek çok şeyi de değiştirdi” diyordu. Wise ile 2003 yılında İskoçya’da evlenen Thompson, kocasına duyduğu sevgiyi ise şu şekilde dile getiriyordu: “Greg şimdiye kadar tanıdığım en nazik insan. Herkese aynı şekilde davrandığı için ona hayran olmamak elde değil. Hayatımda onun gibi biri olmasa bir yanım eksik olurdu.” Aynı yıl ‘Mülteci Konseyi’ tarafından düzenlenen bir partiye katılan Thompson, 16 yaşındaki Tindyebwa Agaba’yı manevi evlat edindi. Hayatının her alanında ona destek olacağını belirten güzel yıldız, “Onunla ilk tanıştığımda bana Ruanda’da çocuk asker olduğunu söyledi. O kadar sevimli bir çocuktu ki, görür görmez büyülenmiştim. Yılbaşını beraber geçirmek için onu İskoçya’ya davet ettim. Yarım günlüğüne evimize konuk olan Tindy artık ailemizin bir parçası” diyordu. Günümüzde gençlerin sosyal medya aracılığıyla da bazı istismarlara maruz kalabildiğine dikkat çeken Thompson, yapılan bu girişimlerden korktuğunu ve kızı 18 www.mybilet.com Gaia için cinselliği ve aşkı anlatan bir el kitabı yazdığını açıkladı. Üç ay önce Daily Mirror’a verdiği röportajda: “Sekizinci yaş günümde eve gelen bir sihirbazın tacizine uğramıştım. O zamanlar bu olaydan kendimi sorumlu tutuyordum. Şimdiyse gençleri anlamaya çalışmalı ve her daim tetikte olmalıyız” diyerek anne ve babaları sağduyuya çağırmıştı. SİNEMA Sevim Gözay [email protected] Ayşe Tolga’yla ‘Kadın İşi’ seansı: “NAMUSLU BİR OYUNCU OLARAK GÖRÜYORUM KENDİMİ” Haftanın röp-seans konuğu, fenomen dizi Seksenler’de Gülden karakterini canlandıran oyuncu Ayşe Tolga. Sıra dışı bir yerli olarak göze çarpan ‘Kadın İşi’ filmini izlemeye gidiyoruz birlikte. Fuaye büfesinin patlamış mısırını beğenmiyoruz, hiç de sinema mısırı değil ellerimiz bile yağlanmıyor! Onun saçı, bunun kostümü derken konuşa konuşa izliyoruz filmi. Şarkılı sekanslara denk getirmeye özen göstererek yapıyoruz tabii bunu. Çıkışta malum kahvecilerden birinde bulduğumuz boş bir masaya yerleşiyoruz ve o havuçlu kekini yerken ben de kayıt diyorum… N asıl buldunuz ‘Kadın İşi’ni? Son zamanlarda Türk sinemasında böyle farklı türlerin çıkması güzel. Eskiden çok az film çekiliyordu. Şimdi romantik komedi, korku vb. derken daha bir sektör oluyor gibi. ‘Kadın İşi’ de sanki böyle hafif polisiye ama komedi, bir boşluğu kapatacak gibi gelmişti bana ama maalesef senaryoyu hiç beğenmedim. Oyunculuklarla ilgili bir problem yok, oyuncular başarılı. İşlerini en iyi şekilde yapmaya çalışmışlar. Ama her şeyden önce senaryonun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anlamış olduk. Rejiyi de açıkçası beğenmedim. İsterdim ki daha kaliteli bir yapımla karşılaşayım, insanın morali bozuluyor. Çünkü sinemaya gitmek çok değerli benim için, vaktim çok önemli. Evde oturup laptop’ta DVD izlemek istemiyorum; ama sinema perdesinde görmeye de değmesi lazım. Dönüyoruz o halde en başa; ilk nerede, ne zaman gittiniz sinemaya? Acıbadem’de geçti çocukluğum. Orada Kadıköy’de, bir bankanındı galiba, hafta 20 www.mybilet.com SİNEMA İNTERNET GİŞESİ SİTEYE GIT Ayşe Tolga sonu çocuk sineması oluyordu. Süreyya Sineması’nda seyrettiğimi hatırlıyorum. Bir çizgi film… Çok ama çok etkilendiğiniz ilk film? ‘Grease’ müzikali. Harbiye’de gitmiştim, 11 ya da 12 yaşındaydım. Acayip beğendim, boyuna Pink Ladies resimleri çiziyordum! Kendimi Pink Ladies zannediyordum o deri ceketli, havalı kızlar vardı ya, öyle bir tribe girmiştim. Ailemle gittiğimi hatırlıyorum, jeneriğini hiç unutmuyorum. O güzel animasyon jeneriğindeki müziği çok güzeldi... Şimdiye kadar izlediğiniz en dramatik film? ‘Babil’ var, ‘Babam ve Oğlum’ var, ‘Gelibolu’… Çocukluğumda seyretmiştim, hatta müziği de Albinoni’nin ‘Adagio’su. Çok acıklı bir filmdir bana göre. Çocukluğum bayağı etkisinde kalarak geçmiştir. ‘Schindler’in Listesi’… O da acıklı. En romantik film? Baz Luhrmann’ın ‘Romeo 21 www.mybilet.com ve Juliet’i diyebilirim, iyi bir adaptasyondu. Eski filmler güzel galiba, eski aşk filmleri ama Fransızlar! ‘Bir Kadın Bir Erkek’, çok romantik bir filmdi. ‘Before Sunrise’ (Gün Doğmadan), ‘Before Sunset’ (Gün Batmadan), iki tane çektiler ya ondan… İlki çok güzel filmdi, ikincisi özellikle çok romantik. İlkinde bir trende karşılaşıyorlar, çok güzel. İkincisinin bir final sahnesi vardır, tüylerim diken diken oluyor hâlâ. Sizce sinemanın en yakışıklı 3 adamı? Cary Grant, kesinlikle… George Clooney, Robert Redford. Sinemanın en güzel kadını? Grace Kelly! Şüphesiz. SİNEMA Kusursuz… Charlize Theron, inanılmaz güzel bence. Winona Ryder’ı çok beğenirim. Çok tatlıdır, çok bebektir, neden öyle kopup gitti hiç anlamadım. Ava Gardner! Aşık olarak büyüdüm kadına, bildiğin aşık… Eski kadınlar daha güzeldi bence. Julia Roberts bana göre değil mesela, benim güzelim değil. Acil durumlarda izlenecek kurtarıcı filmleriniz? ‘Tatil’! Jude Law-Cameron Diaz… Ben öyle filmlerle rahatlıyorum, Jude Law orada o kadar tatlı ki, İngiliz centilmeni olarak. Çok şekerler. O benim gerçekten kurtarıcı filmim. Çizgi film çok severim, çok iyi bir arşivim var çocukluğumdan beri 22 www.mybilet.com biriktirdiğim. Miyazaki filmlerini çok severim, ‘Spirited Away’ (Ruhların Kaçışı), ‘Kırmızı Balık Ponyo’! Müzikal seyretmeyi çok severim, eskilerin müzikallerine bayılırım. ‘Kiss Me Kate’, ‘Singing In The Rain’, ‘The Sound Of Music’ çocukluğumun filmleri… Hep seyrederim. Özellikle müziği için izlediğiniz filmler? Bir aralar ‘Blue’yu çok fazla izliyordum (Kieslowski). ‘Blue’, ‘Red’, ‘White’ hepsi çok güzeldi. Keşfedilmeden ve bozulmadan önce Goran Bregovic… ‘Kraliçe Margot’! Onun müzikleri inanılmazdır gerçekten, hele Ofra Haza’nın söylediği bir şarkı vardı ki. ‘Yağmurdan Önce’ var bir de… Balkan sineması çok seviyorum ben, müziklerini de çok seviyorum. Bir erkek sizi sinemaya davet ettiğinde ne düşünürsünüz? İlk date’imse… Kırklı yaşlarda –şu an 40 yaşındayım- bir erkeğin ilk date olarak seni sinemaya davet etmesi pek de hoş bir şey değil. Biraz o kişiyi tanımak, onunla vakit geçirmek isterim. Karanlık bir yerde ekrana bakmak istemem, onun gözlerine bakmak ve konuşmak isterim. O yüzden benden sıkıldığını gösterir sinemaya davet etmesi! (Kahkahalar) Ne yapacağını bilmediğini gösterir, o yüzden istemem. İlişki bir yere geldikten sonra sinemaya gitmek güzel. Konforlu bir alan, çok özel bir şey bence onu paylaşmak, tanıdık olduğunu gösterir artık. Eskiden çok giderdim tabii öğrenciyken, ama başka bir yer yoktu ki gidecek. Elele tutuşabiliyorsun falan, çok büyük heyecan. SİNEMA İdeal “date” filminiz hangisi olabilir peki? Aa, çok güzel! Ne olur biliyor musun, ‘A Good Year’ (İyi Bir Yıl). Böyle güzel derinden de mesaj veriyor ama adamın gözünden veriyor hani (Kahkahalar). Bir erkeğin aşık olması, tatlı bir kız falan, adamın dönüşüm hikayesi. Güzel bir film bence o yüzden. Kendinize en yakın bulduğunuz, “benim gibi oynuyor” dediğiniz oyuncu? Penélope Cruz. Neden? Aslında Penélope’nin oyunculuğundan ziyade ben Juliette Binoche’un oyunculuğunu kendime benzetirim. Studio Oyuncuları’ndanım ben, Şahika Tekand’dan. Daha metod oyunculuğu ve Actor Studio yokken, Eric Morris lafı edilmezken bu kadar Türkiye’de, biz Eric Morris’i 92’lerde falan çalışıyorduk Şahika’yla. Oralardan, o ekolden geliyorum. Kendimi de o yüzden iddiasız oyunculuk yapmaya çalışan, virtüözite kaygısı olmayan, namuslu bir oyuncu olarak görüyorum. Penélope (Cruz) biraz daha rol modelim benim. Onun canlandırabildiği kadar geniş bir skalada işlerde yer almak isterdim. Ne demektir ‘namuslu oyuncu’? ‘Namuslu oyuncu’ derken, derdi aktörlükten başka bir şey olmayan, sahnede veya kamera önünde tekniğini konuşturmadan, sadece “olmak” ile ilgilenen oyunculardan bahsediyorum… Son soru: Bugüne kadar sinemada başınıza gelen en kötü şey? Ee… Bir ilaç kullanıyordum, bağırsaklarım fena çalışıyor, Alkazar Sineması’ndaydım. Arada, salondan çıkıp tuvalete gitmem gerekiyor. Ama tuvaletler kapanmış! Işıklar karanlık ve hayatta görebileceğin en kötü sinema anım o benim. İki kat aşağıda cafe vardı, zar 23 www.mybilet.com zor oraya indim ama yani sana anlatamam… Salak ile Avanak’taki (Dumb & Dumber) Jim Carrey gibiydim! İşte böyle, sevgili MyBilet ailesi. Ayşe Tolga ile röp-seansımızdan not etmelik bir sürü film ve müzik çıktı, ne mutlu bize! İki hafta sonra heyecan verici bir başka konukla yepyeni bir sinema randevusunda buluşmak üzere… İyi seyirler. SİNEMA Tuna Kiremitçi [email protected] Rengarenk bir kara film H erkesin birbirini aldatmaya çalıştığı, kahramanların hiçbirine gönül rahatlığıyla güvenemediğimiz filmlere ‘Kara Film’ diyoruz. Sinema tarihinde nadiren başarıya ulaşan bir tür. Bir ‘Malta Şahini’ ya da ‘Ucuz Roman’ kolay yetişmiyor. Bu türün zorluğu, çok yüksek bir senaryo zekası gerektirmesinden. Kahramanlardan biriyle özdeşleşmekte güçlük çeken izleyiciyi perdeye bağlayacak başka şey yok elimizde. Güvenilmez bir atmosfer, her an taraf değiştirmeye hazır karakterler, onların dans ettiği kaygan bir zemin... Bol Oscar adaylığı olan ‘Düzenbaz’, işte bu kaygan zeminde dans etmeyi deniyor. Bazen başarılı oluyor, bazen buza oturuyor. Ama genellikle görkemli bir seyirlik sunmayı başarıyor bize. Netice itibarı ile, Hollywood havasını atıyor. Yönetmen David O. Russell’ın hemen hemen aynı oyuncu kadrosuyla 2012’de çektiği ‘Umut Işığım’ (Silver Linings Playbook) filmi, sinema dünyasına harika bir hediyeydi. Dünya starları barındırmasına rağmen o mütevazı, bağımsız film havasıyla, yılın sürprizi olmuştu desek yeridir. Belki de bu yüzden çok sevilmişti. ‘Düzenbaz’ ise baştan sona iddia İNTERNET GİŞESİ 25 www.mybilet.com SİTEYE GIT SİNEMA MODANIN 70’LERDEN BU YANA GEÇİRDİĞİ EVRİMİN HİÇ DE KADIN GÜZELLİĞİNİN HAYRINA OLMADIĞINI BU FİLMDE FARK EDİYOR İNSAN. BU KONUDA HÜSEYİN ÇAĞLAYAN YA DA BARBAROS ŞANSAL’IN NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ BİLMEK İSTERDİK MESELA. kokan bir film. Başarılı bir ekibin dükkanı büyütme çabası. Ekibin başarısı oyuncu yönetiminde ve başarılı reji tercihlerinde sürüyor sürmesine de, konu senaryo olduğunda aynı şeyden söz edemiyoruz. Yanlış anlaşılmasın, aslında gayet üst düzey sayılabilecek bir metin elimizdeki. Sahneler cilalı, diyaloglar parlak. Ne var ki, ‘Kara Film’ janrının standartları diğer senaryo türlerine göre çok daha yüksek. ‘Düzenbaz’ın ilk dakikalarından itibaren vaat ettiği zekayı sonunda verebildiği ise 26 www.mybilet.com şüpheli. Peki sonuçta izlemeye değer bir filmle mi karşı karşıyayız? Kesinlikle evet! Öncelikle, br prodüksiyon ve sanat yönetimi şaheseri var çünkü karşımızda. 70’ler dünyası en ince detayına kadar, büyük bir gerçekçilikle yaratılmış. Hatta sadece kostüm ve dekorasyona değil, oyuncuların vücut dillerine bile sinmiş hikayenin geçtiği dönem. Bu yönüyle, özellikle sinema-TV sektörümüzün çalışanları için ders yerine bile geçebilir. Filmin ikinci önemli noktası ise, modayla ilgilli. Amy Adams ve Jennifer Lawrence’ın giysilerine bakarken anlıyoruz ki, kadın modasının estetik zirvesiymiş 70’ler. Herhalde başka hiçbir dönemde kadınların kadınlığı bu SİNEMA kadar öne çıkarılmamış, tasarım çizgilerinde dişilik bu derece kutsanmamıştır. Hele hemen ardından gelen 80’lerin taponluğuyla karşılaştırıldığında, bir mücevher gibi parlıyor 70’lerin dünyası. Erkek gibi erkeklerin ve kadın gibi kadınların olduğu bir dünyayla karşılaşıyoruz. Bu da büyük bir doğallık getirmiş karakterlerin hatlarına. Sanırım filmi tüm dünyanın gözünde bu derece seksi kılan şeylerin başında bu doğallık geliyor. Öte yandan, modanın 70’lerden bu yana geçirdiği evrimin hiç de kadın güzelliğinin hayrına olmadığını fark ediyor insan. Giyim-kuşam dünyasının teorisyenleri herhalde buna da uygun bir açıklama SADECE KOSTÜM VE DEKORASYONA DEĞİL, OYUNCULARIN VÜCUT DİLLERİNE BİLE SİNMİŞ HİKAYENİN GEÇTİĞİ DÖNEM. BU YÖNÜYLE, ÖZELLİKLE SİNEMA-TV SEKTÖRÜMÜZÜN ÇALIŞANLARI İÇİN DERS YERİNE BİLE GEÇEBİLİR. 27 www.mybilet.com getireceklerdir. Kim bilir, belki getirmişlerdir bile. Bu film hakkında Hüseyin Çağlayan ya da Barbaros Şansal’ın ne düşündüğünü bilmek isterdik mesela. Belki de bütün bunların sonucu olarak, filmde asıl övgüyü kadın oyuncular hak ediyor. Özellikle Jennifer Lawrence, kendisinden en az 10 yaş büyük bir karakteri canlandırmakta inanılmaz başarılı. Tabii Bradley Cooper’ın kıvırcık saçıyla Christian Bale’in göbeği de fena değil! Son olarak da adı ‘Düzenbaz’ olan ve siyasetteki dalavereleri anlatan bir filmin tam da bugünlerde vizyona girmesindeki takdir-i ilahiye işaret edelim, herhangi bir yorum yapmadan. Ne de olsa hep dendiği gibi, manidar zamanlamalar bunlar! TİYATRO Tiyatro’nun Yaşam Savaşı-2 TİYATRO AFFETMEYİ ÖĞRETİR Türkiye’de tiyatronun içinde bulunduğu zorlu koşullara dikkat çeken ‘Tiyatro’nun Yaşam Savaşı’ dosyamızın ikinci bölümünde, bugünkü durumu ve yapılması gerekenleri ele alıyoruz... Belgin Elçioğlu “ Tiyatronun içinde söz var. Sözün olduğu yerde elbette ki fikir var, felsefe var. Sözün olduğu yerde kavga var, aşk var. Sözün olduğu yerde merak var, şüphe var. Her çeşit insan var. Ve bu insanların hepsinin bu kadar farklı olduğu halde, ne kadar birbirlerine benzedikleri var. Tiyatronun yaptığı da o. ‘Ben o kadının yerinde olsaydım böyle yapar mıydım? Yapmaz mıydım? Yapardım’ diyebilirseniz bu hoşgörüyü getirir. Onu affedebilirsiniz. Tiyatronun en önemli etkilerinden biri affetmeyi öğretmesidir. Anlama, hoş görme ve affetmeyi getirir. Bu da adalet duygusunu kamçılar. Tiyatroda sık sık adaleti görürüz. Adaletsizliği izlerken görürüz, adaleti ararız ve özlediğimizi anlarız. İyiliği anlarız, vefayı anlarız, vefasızlığı yahut kötülüğü görürüz...” diyor ünlü tiyatro sanatçısı Yıldız Kenter, tiyatronun ruhu nasıl beslediğini anlatırken. İnsanı daha iyi olmaya teşvik eden tiyatro Türkiye’de, 60’lı 29 www.mybilet.com yıllardan itibaren atılım sürecine girdi. Devlet Tiyatroları ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun yanı sıra özel tiyatro toplulukları da öne çıktı. TİYATRO Kent Oyuncuları, Dostlar Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Gazanfer ÖzcanGönül Ülkü Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) gibi önemli topluluklar ve daha sonraki yıllarda kurulan daha genç tiyatrolar, Türk tiyatrosuna farklı açılardan renk getirdi. Bu süreçte bazı politik eğilimli tiyatrolar saldırıya uğradı, bazı topluluklar yaşanan ekonomik sıkıntıların etkisiyle seyirci kaybederek kapanmak zorunda kaldı. Ayakta kalanlar ise çoğunlukla hep kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışıyor; çünkü devlet desteği alabilmek için öngörülen şartları karşılamak çok kolay değil. Son dönemde Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi’nin geleceği konusundaki tartışmalar kaygı yaratıyor. Bunun yanı sıra, geçtiğimiz 5 yıl içinde kapanan salonların boyutunun 7 bin koltuğa karşılık geldiği söyleniyor. Son 20-30 yıllık süreçte özellikle seyir zevkindeki eğilimin televizyona kaymaya başlaması tiyatro seyircisini de azalttı. Bu durum bağımsız tiyatrolar için de önemli AKM 5 YILDIR KAPALI Yapımı 23 yıl süren ve İstanbul Kültür Sarayı adıyla 1969’da açılan AKM, bir süre sonra Arthur Miller’ın ‘Cadı Kazanı’ adlı oyununun gösterimi sırasında çıkan yangında alevlere teslim oldu. 1977 yılında Atatürk Kültür Merkezi (AKM) adı altında yeniden hizmete açıldı. 2008’de ‘tadilat’ nedeniyle kapanan kültür merkezinin durumu belirsizliğini koruyor. bir sorun oluşturuyor. Bu konuda bilet fiyatları bir argüman olarak öne sürülse de, tabii ki tek etken bu değil. Bu noktada sözü tiyatro emekçilerine bırakıyoruz. AYDINLIK YÜZLÜ YENİ NESİLLER İÇİN BURADAYIZ Hakan Güven / Ankara Sanat Tiyatrosu Yönetim Kurulu Başkanı T iyatro izlemek insanların yaşam biçimi olması gerekirken, Türkiye’de devletin bu tür sanat kurumlarını rakip olarak gördüğü şu ortamda özel tiyatroların iyi veya kötü durumundan ne kadar bahsedebiliriz? Bugünlerde insanların karnı doymazken ruhlarının nasıl doyurabileceğinin mücadelesini vermek gerçekten güç. Bunu kendisine misyon edinmiş bir kurum olarak AST, 51 yıldır varlığını sürdürüyor. Bu kadar yıldır aynı adreste perdelerini açmak kolay değil. Herhangi bir ülkede AST’ı müze yaparlar herhalde. 50 yıl önce küçük bir bakkal dükkanı olarak açılsaydı, şimdi Türkiye’nin en büyük alışveriş zincirlerinden biri olurdu. İşte, tiyatrocu adamların ticaretten anlaması da bu kadar olur. 50 yıldır kira ödemek AST’ın en büyük kabuslarından biri olmuştur. Ağır vergi, sigorta, kadro, kültür politikaları ve giderler, bu ayakta kalma savaşının hiç bitmeyeceğinin göstergesidir. Sosyal, kültürel ve ekonomik alanda yaşanan gerilemeler ve televizyonun insan hayatının derinliklerine kadar girmesi tiyatro salonlarının dolmasını olumsuz etkilemiş, özel tiyatroların kapanma noktasına gelmesine neden olmuştur. Bu büyük sorunun sadece tiyatrolara ait olması yanlış düşüncedir. Tiyatro olmazsa seyirci de olmaz. Bu nedenden dolayı seyircinin bu işe ortak edilmesi gerekir. Tiyatronun sorunu seyircinin de sorunudur. Ülkede sanatın yaşam savaşına seyircinin de omuz vermesi, aydınlık yüzlü yeni nesiller var edecektir. 30 www.mybilet.com TİYATRO DEVLET, SAHNELERİ ÜCRETSİZ TAHSİS ETMELİ Jale Karabekir / Tiyatro Boyalı Kuş Genel Sanat Yönetmeni T ürkiye’de özel tiyatroların sayısı ve niteliği son yıllarda değişmeye başladı. Bizim kurulduğumuz 2000 yılında tanınmış oyuncuların tiyatroları hakimdi. Şimdi ise baktığımızda isimden çok grupların oluştuğunu görüyoruz. Son on yıldır, kişisel girişimler sayesinde birçok yeni sahne açılıyor. Büyük bir kısmı kendini idame ettirebiliyor. Ancak İstanbul’daki kentsel dönüşüm kisvesi altındaki bu rant savaşında tiyatro sahneleri yenik düşüyor. Bence en önemli sorunumuz mekan. Bir tiyatro mekanının giderleri çok fazla. Özellikle yazın tiyatro yapılamadığını düşünürsek, 7-8 ay içinde 12 aylık gideri çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. Ülkenin genel bir sorunu, devletin ve yerel yönetimlerin tiyatro salonu yatırımı yapmaması. Nasıl yol, su, elektrik bir ihtiyaç ise, bunun için vergi veriyorsak, aynı şekilde tiyatro sahneleri için de veriyoruz. Bu bir lüks değil, bir ihtiyaç. Ama bunun aksine, eski sahneler de kapatılıyor, mesela Karaca Tiyatrosu kaç yıldır atıl duruyor. Küçük mekanlara hapsediliyor, sonra da seyircinin bizleri bulmasını bekliyoruz. Devletin ve yerel yönetimlerin tiyatro sahneleri açmaları ve farklı gruplara bu sahneleri ücretsiz tahsis etmeleri gerekli. Özel tiyatrolara, özellikle de alternatif tiyatrolara turne yapma imkanları sunulmalı. Kesinlikle vergi indirimi ve sponsorluk indirimi olmalı. Ayrıca Kültür Bakanlığı’nın mali desteği mantıklı bir rakama çekilmeli. Seyircinin bizleri desteklemesi çok önemli; ancak yine işin çözümü politik duvarlara çarpıyor. TANITIMDA DESTEĞE İHTİYAÇ VAR Seray İnan / Beyaz Yakalılar Bişi Yapsa platformu S ahip oldukları bilgi birikimini sadece çalışma hayatında değil, toplumsal fayda için de kullanmayı amaçlayan ‘Beyaz Yakalılar Bişi Yapsa’ grubu adına konuşan Seray İnan, bağımsız tiyatrolarla ve küçük sahnelerle iletişim halinde olduklarını belirterek şunları söylüyor: “Ayda iki kez, ihtiyacı olan sahnelere ve oyunlara destek amaçlı olarak ‘tiyatroya gitme’ etkinliği düzenliyoruz. Onlar için oyunları çok fazla duyuramamak ve kendilerini tanıtamamak en önemli sıkıntılardan biri. Açıkça söylemem gerekirse, ben de bu işin içine girene kadar çoğunu bilmiyordum. Tiyatroseverlerin çoğu ünlü oyuncu ve tiyatroların oyunlarına gitmeyi tercih edebiliyor. Halbuki o kadar güzel oyunlar göz ardı ediliyor ki. Maalesef çoğu zaman boş koltuklara oynuyorlar. Oyuncular da bu duruma gerçekten üzülüyor. Arka planda harcanan o kadar emeğe yazık oluyor. Türkiye’de resmen “Tiyatroya gelin yeter ki, üstüne para vermeye razıyız” gibi bir durum var. Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları’nın durumları bir nebze daha iyi. Orada oyun beğenilmese bile mesela dekordan dolayı gözlerine hitap edebiliyor ve rahatlıklarından ödün vermeden izleyebiliyorlar. Bağımsız tiyatrolar genelde ara sokaklarda, eski binalarda oluyor. Özellikle ünlü oyuncuların bu 31 www.mybilet.com tiyatroları da duyurmaları gerekiyor. Oynadıkları oyunun bir tanesini de konuk tiyatro olarak bu sahnelerde oynayabilirler örneğin. Tiyatroya verilen önem eskiden daha fazlaydı sanki. Şimdi ise sahne çok, ama izleyen yok. Lütfen desteklerinizi esirgemeyin, tiyatroların bize gerçekten çok ihtiyacı var... MÜZİK Barış Akpolat [email protected] 22 müzik yazarı bir araya gelince 22 müzik yazarı bir araya gelip 17 tane şarkı seçti. Emin olun bu pek zordu, neticede herkesin zevki kriteri farklı. Tolga Akyıldız, arayıp “Barış, 10 tane şarkı seç hemen bana yolla” deyince ben de bu 22 kişinin arasına girmiş oldum. Bakın nasıl bir şey yaptık... G eçen aylarda Tolga Akyıldız arayıp bir projenin prodüktörlüğünü üstlendiğini söyleyip başladı anlatmaya. Sony Music’ten çıkacak bir albümde piyasada röportaj ve yazılarını, kritik ve yorumlarını sürekli okuduğumuz ben dahil 22 müzik yazarının seçkisiyle bir albüm toplanacaktı. Sadece subjektif olarak değerlendirilecek, dijital dinleme, satış, indirilme oranları filan dikkate alınmayacaktı. “Tamam” dedim “Güzel proje.” Hemen 2013’e yönelik bir CD karıştırması yapıp listemi çıkarıp yolladım. Pek zor olmadı benim için. Çünkü bir müzik yazarı bir albüme “Beğendim, idare eder. Siz de bir bakın isterseniz” diyorsa 33 www.mybilet.com MÜZİK emin olun ki o albüm hiçbir baltaya sap olmaz. Dolayısıyla yıl sonu listesi yapmak küçük rakamlarda çok kolaydır. Ben de bir çırpıda listemi yaptım. Bunu yaparken tek kriterim yıl içinde en çok dinlediklerimi sıralamak oldu. ‘Havalı’ durmak gibi bir sıkıntım zaten yoktu. 22 yazar listesini yolladı ve 17 şarkılık bir liste oluştu. Her plak şirketinden her sanatçıdan şarkılar eklendi. Birkaç aksaklık dışında sorun yok. Bu müzik yazarları arasında, benim dışımda Ali Deniz Uslu, Asu Maro, Ayhan Abayhan, Bekir Özgür Aybar, Cumhur Canbazoğlu, Çağlan Tekil, Çetin Cem Yılmaz, Deniz Durukan, Doğu Yücel, Eray Aytimur, Mehmet Tez, Murat Beşer, Murat Meriç, Naim Dilmener, Sadi Tırak, Sebla Koçan, Sevin Okyay, Suat Kavukluoğlu, Yavuz Hakan Tok ve Zülal Kalkandelen var. Bu sağlam yazarların oluşturduğu listede ise Duman, Şebnem Ferah, Mor ve Ötesi, Aylin Aslım, Koray Candemir, Melis Danişmend, Mabel Matiz, İrem Candar ve Mirkelam gibi 17 isim bulunuyor. Bunlardan bazılarını son 10 yıldır dinlemiyorum. Emin olun bu şarkıların bir kısmı bana hiç hitap etmiyor. Listenin bir kısmı 22 müzik yazarının pek çoğuna hitap etmiyor aslında, toplu listeye bir lafımız yok tabii. Hangi isim daha çok söylendiyse o listeye eklendi. Bu arada bazı isimler güme gitti ve albüme maalesef giremedi. Bu yüzden kimin hangi isimleri seçtiğini albümü aldığınızda görebileceksiniz. Ben kıyak olsun diye benimkini bu haftaki playlistim olarak aşağıya yazacağım. İyi dinlemeler. Son olarak sevinerek belirtiyorum ki bu toplama albüm Müzik Yazarları Derneği’nin de temelini atış bulunmakta. Toplantılar yapılıp her şey tartışılıyor, yakında Müy-Der’i daha detaylı anlatırız. Emin olun, yazılarında sözünü sakınmayan bu yazar kafilesi bir araya gelince pek çok konuda tatlı tatlı tartışıyor ve lafını arkadaşından da esirgemiyor. Hani sanatçılar sakın “Bilmemkim bey/hanım yazısında bize çok yüklenmiş” demesin. Kimsenin kimseye müdanası yok. ‘Müzik Yazarlarının Seçkisiyle 2013’ün En İyileri’ albümünün de olmadığı gibi... PLAYLIST İşte albümdeki benim listem 1- Güneşi Beklerken - Mor ve Ötesi 2- İstanbul Beyoğlu - Mirkelam 3- İşte Sana Bir Tango - Aylin HAFTANIN ALBÜMÜ Lorde - Pure Heroine / Universal Bu albüm yeni değil, 2013’te yayınlandı. Bunun yanında yanınlandığından beri hakkında sürekli konuşturduğu yetmiyormuş gibi bir de ‘Yılın Şarkısı’, ‘Yılın En İyi Pop Solo Performansı’ gibi dallarda Grammy’leri topladı. Ella Maria Lani YelichO’Connor yani bildiğimiz ismiyle Lorde daha 17 yaşında. Henüz lise öğrencisiyken müthiş şarkılar yazmış bir genç kadın kendisi. 2013’te benim gibi yapıp birkaç şarkısı dışında geri kalanları hızlıca geçtiyseniz veya daha önce adını bile duymadıysanız hemen dinleyin ve alternatif-pop’un bu yeni prensesine kulak kabartın. Aslım 4- Kalan Giden Benim - Koray Candemir 5- Masa - Melis Danişmend 6- Öyle Dertli - Duman 7- Senin Yüzünden - Feridun Düzağaç 8- Şarkıcının Şarkısı - Birsen Tezer 9- Sorma - Can Gox 10- Şimdi Rahat Uyu - Cem Adrian ❏ Grammy 2014’ten öğrendiklerimiz G rammy’nin üstünden bir hafta geçmiş olsa da fikirlerimi yazmazsam içimde kalır. Şöyle bir özet geçeyim o halde. Öncelikle yılın en az 300 günü sabah en erken 02.00-04.00 arasında yatan biri olarak Grammy, Oscar, Emmy gibi geç saatlerde yayınlanan törenlerin olduğu günler neden bu kadar erken uykum geliyor hiç anlamıyorum. Ama bu kez Grammy gecesini tutturabildim. Öncelikle beni şaşırtan pek bir şey olmadığını söylemem gerekir. Tek şaşırdığım şey yetersiz canlı 34 www.mybilet.com performanslar oldu. Metallica ve Lang Lang’ın teoride güzel pratikte yeterince prova yapılmamış gibi duran anlamsız performansı, Madonna’nın bize iyice yaşı geçmiş bir country şarkıcısı gibi görünen etkisiz sahnesi bu tüm anlamsızlıkların başını çekti. MÜZİK MÜZİĞİN HER TÜRÜNE İLGİ DUYUYORUM Oyuncu-müzisyen Şevval Sam ile geniş yelpazede seyreden müziğini, çok yönlülüğünü ve üniversite yıllarında başladığı oyunculuk kariyerini konuştuk. Müzik hayatına girdiğinden beri senaryo konusunda daha da seçici davrandığını belirten Sam, “Oyunculuk yapmayı özlüyorum, fakat ağır dizi koşullarına dönmeye cesaretim yok” diyor. Şevval Sam Begüm Yılmaz [email protected] G rafik Tasarım bölümünden mezun olmuşsunuz. Sanat hayatına nasıl yöneldiniz? Anneniz Leman Sam’ın bu seçiminizde rolü var mı? Ben, aile sanatın içindeyse çocukların çok fazla uzaklaşamayacağını düşünüyorum. Sanat bir algılama biçimi. Genetik kod olarak bedeninizde taşıyorsunuz zaten. İçine doğup, büyüdüğünüz ortam da böyleyse, başka bir iş yapıyor olsanız bile yaptığınız işe mutlaka bir yaratıcılık katarsınız. Kaldı ki; grafik eğitimi belli bir estetik, disiplin kazandırması bakımından, yaptığım her işte başvurduğum bir kazanım oldu benim için. Peki aynı durum oğlunuz Tarık Emir için de geçerli mi? Sanatın herhangi bir dalına yatkınlığı söz konusu mu? Hayatında bir tutkusu olması 36 www.mybilet.com çok önemliydi. Lisede, Güzel Sanatlar’ın Tiyatro Bölümü'ne gitti ve tiyatroya aşık oldu. Şimdi yurt dışında tiyatro okumak istiyor. Sanatçı olmasaydı da hayatında mutlaka sanat olmasını isterdim. Kalbini yumuşatması, hayatını güzelleştirmesi için… “Sakın tiyatro eğitimi alma, doğallığını kaybedersin!” ‘Süper Baba’daki rolünüzle büyük beğeni topladınız ve MÜZİK DİSKOGRAFİ ardından birçok dizi, film ve kısa filmde rol aldınız. O dönemlerde oyunculuk daha mı ağır basıyordu? Oyunculuk; insana dair farklı unsurları deneyimleyebileceğiniz güvenli bir alan, bir laboratuvar çalışması. Bunu içine girdikçe anladım. Akademik bir geçmişim olmadı. Süper Baba’ya girdiğim sırada üniversite öğrencisiydim. O dönemde oyunculuk hayatına başlamama sebep olan Yavuz Turgul’a oyunculuk eğitimi almam hususunda fikrini sordum. Hâlâ şansım vardı. Fakat “Sakın tiyatro eğitimi alma, doğallığını kaybedersin” demesi üzerine oyunculuk eğitimi almaktan vazgeçtim. Uzun süre kendime ‘oyuncu’ demedim. Hoş, hâlâ demiyorum 37 www.mybilet.com 2013 Tango 2012 II Tek 2010 Has Arabesk 2008 Karadeniz 2007 İstanbul’s Secrets 2006 Sek ya… Ancak oyunculuk hayatıma çok şey kattı. Ta ki dizi koşulları, çalışmayı neredeyse imkansız kılacak ölçüde ağırlaşıncaya kadar. O zaman “Galiba ben biraz ara veriyorum oyunculuğa” dedim. Müzik girdi hayatıma… İlk albümünüz ‘Sek’ten son çıkan albümünüz ‘Tango’ya kadar Türk Sanat Müziği, alaturka, Karadeniz türküleri, arabesk olmak üzere çok geniş bir yelpazede söylediğinize tanık oluyoruz. Farklı tarzlarda okumaya nasıl cesaret ediyorsunuz? Müziğin her türüne ilgi duyuyorum ve merak ediyorum. Fakat cesareti gösteren ben değilim, yapımcım. Ben sadece müziğin içine bırakıyorum kendimi. Sonuçta ticari beklenti içeren bir iş yapıyoruz ve yapımcım buna cesaret ediyor kendi açısından. Türkiye’de benden başka kimsenin müziği böyle algılamadığını düşünmüyorum tabii ki... MÜZİK Herkesin gönlünden farklı tarzlarda şarkılar söylemek geçiyordur. Ancak onların çekinip korktukları şeylerden ben çekinip korkmuyorum. Yapımcım Hasan Saltık’ın da benimle birlikte eğlendiğini düşünüyorum. Yaptığımız her yeni proje, yeni bir heyecan. Kendimi tekrar etmek yerine yeni dünyalar keşfetmek daha çok hoşuma gidiyor. Yeniliklerden söz etmişken, geçtiğimiz Mayıs ayında çıkan son albümünüzde dünyaca ünlü iki tango olan Carlos Gardel’in ‘Por Una Cabeza’ şarkısına ve Astor Piazzolla’nın ‘Libertango’suna söz yazdınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Hazırlık süreci nasıl gelişti? ‘Tango’ albümünün hazırlıkları başladığında, şarkılardan çok aranjmanlar konusunda arayışımız vardı. Türkiye’de Tango adına henüz denenmemiş bir sound olmasını tercih ediyorduk. Çünkü zaten klasik tarzda çok fazla örnek vardı. Biz de hem yeni bestelere, hem de dünyaca ünlü tango eserlerine yer verelim dedik. Astor Piazzolla’nın ‘Libertango’su ve Carlos Gardel’in ‘Por Una Cabeza’ eserleri de ‘olmazsa olmaz’lardandı. ‘Por Una Cabeza’ ‘Bozcaada’, ‘Libertango’ ise ‘Özgürlük Tangosu’ adıyla ilk defa Türkçe okunmuş oldu. Albüm, yıllardır aşina olduğumuz klasik eserlerle de birleşince repertuvar tamamlanmış oldu. Yedi farklı aranjörle çalıştık. Dünyaca ünlü keman virtüözü Cihat Aşkın, albümün yıldızı diyebilirim. Klibinizde bir tango koreografiniz var. Tango yapmayı biliyor muydunuz? Biraz öğrendim, ancak hiçbir konuda olmadığı gibi dans konusunda da iddialı değilim. Zaten dans, hiçbir şey düşünmeden bedeni müziğin akışına bırakmaktır. Meditasyon yapmak gibi… Tango’nun da bazı prensipleri var; fakat içinizde tangonun enerjisi, tutkusu yükselmeye başladığında kendinizi dans ederken buluveriyorsunuz. Klipte 38 www.mybilet.com klasik tango dansının daha stilize edilmiş hali var. Koreografisi ise Tuğçe Tuna’ya ait. Bir röportajınızda “Allahım iyi ki 40’ıma geldim, sana şükürler olsun şu 20’lerimden ve 30’larımdan kurtuldum” demişsiniz. Bunun sebebi nedir? 20’ler ve 30’lar, deneyim yılları. Sürekli bir şeyler oluyor, ama onları nasıl karşılayacağıma dair hiçbir fikrim olmuyordu. 40’lar, tüm o deneyimleri yavaş yavaş MÜZİK değerlendirmeye başladığınız, yorumladığınız dönem. Olgunlaşmak rahatlattı beni. Şimdi daha farkında ve daha güçlü hissediyorum kendimi. Telaşım bitti. İyi demlenmiş bir çay gibi hissediyorum yaşımı, bu da bana mutluluk veriyor. Kazım’dan yadigar kaldım sanki… ‘Gülbeyaz’ adlı dizide Karadenizli bir karakteri canlandırmanız ve Kazım Koyuncu ile seslendirmiş olduğunuz dizi müziklerinden sonra neredeyse ‘Karadeniz Müziği’ ile özdeşleştiniz. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Bu oluşumda Kazım’ın rolü büyük. İnsanların zihnindeki Karadeniz algısı onunla değişti. Gençler Karadenizli olmaktan mutluluk duymaya başladılar. Sayesinde çağdaş ve genç bir enerji geldi. ‘Gülbeyaz’ da bu sürecin açılışını yapmış oldu. Çok sevildi. Kazım, kimse ona doyamadan gitti maalesef. Ben de ondan yadigar kaldım sanki… Haldun Dormen’in yönettiği ‘Broadway’den İstanbul’a Müzikaller’ projesinde anneniz ve ablanızla ilk defa aynı sahneyi ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ 2011 Avrupa Birliği Kalite Ödülleri - Türk Halk Müziği Kadın Sanatçı Ödülü 2009 KralTV Video Müzik Ödülleri - En İyi Halk Müziği Sanatçısı Ödülü 2009 Karadeniz Teknik Üniversitesi - En İyi Kadın Halk Müziği Sanatçısı 2009 Hürriyet Altın Kelebek- En İyi Kadın Sanatçı Ödülü paylaştınız. Aile fertleriyle aynı sahnede yer almak nasıl bir duygu? İyi bir üçlü müsünüz? ‘2 Kız 1 Ana’ projesi yapmıştık birlikte. Çok da keyifli olmuştu. Ama biz bir aileyiz, bu yaptığımız hoş bir anıydı. Ticarete dökmek istemedik. ‘Üçlü’ değiliz aslında, ama üçümüz de güçlü amazonlar olabiliriz. Güzellik yüzünden başınıza kötü şeylerin geldiğini söylemişsiniz. Neden uzun yıllar boyunca güzelliğinizi saklama ihtiyacı duydunuz? Şimdi düşününce çok saçma geliyor. Ama yaşadığımız toplumda, ilişkilerde şiddetli güvensizlik var. Bu yüzden olduğunu düşünüyorum. 39 www.mybilet.com Uzun zamandır sinema ya da dizi projelerinde gözükmüyorsunuz. En son ‘Muhteşem Yüzyıl’da konuk oyuncu olarak yer aldınız. Senaryo konusunda seçici misiniz? Evet, galiba biraz seçiciyim. Eskiden de seçiciydim, ama müzik daha yoğun olarak hayatıma girdiğinden beri biraz daha ince eleyip sık dokuyorum galiba. Ağır dizi koşullarına dönmeye bir yandan cesaret edemiyorum, öte yandan oyunculuk yapmayı özlüyorum. Ancak, daha özgür bir alana sahip olduğu için sinema filmini diziye tercih ederim tabii. Çünkü Türk televizyonlarında sansür mekanizması işliyor. TİYATRO SAKAR ÇAPKINLARIN KAÇAMAK GECESİ Belgin Elçioğlu [email protected] Tiyatro Dünyası Oyuncuları, geçen yıl sahneye koydukları ‘Arapsaçı’ isimli oyunla bu sezon da devam ediyor. 2012 yılında İsmail Can Törtop tarafından kurulan genç topluluk, dünyada olduğu gibi ülkemizde de modası hiç geçmeyen fars ustası Ray Cooney’nin oyununu çeşitli salonlarda seyircisiyle buluşturuyor. O yunun sahnesi Londra’da lüks bir ev. Evin sahipleri Philip ile Johanna mutlu bir evlilik sürdürmekte. Philip ortağı Henry ile birlikte çocuk kitapları yayıncılığı yapıyor. Hatta yayınevi hemen alt katta. Henry iflah olmaz bir çapkın, karısı Linda bunun farkında ve ona misilleme yapmak istiyor. Ayrıca evde bir süredir düzenlediği dekorasyon işini bir türlü bitiremeyen Alistair ile evin güzel hizmetçisi Anna arasında da ilişki var. Bir gecelik kaçamak yapmak için herkesin birden bu evi tercih etmesi ve 41 www.mybilet.com yardımcı karakterler travesti Mary, saftirik tüccar Walter ve ‘Tonton Kitapları’nın isterik sahibi Bayan Smythe’in de işin içine girmesiyle tam istediğimiz kıvamda bir karmaşa çıkıyor ortaya. Fars, özellikle Ray Cooney oyunlarından yakından TİYATRO İNTERNET GİŞESİ tanıdığımız bir tür. Bazılarının ‘absürd’ bulduğu bu tür, aslında tam da bu amaca yönelik. Hedef, seyirciyi abartılı ve olağandışı olaylarla güldürüp eğlendirmek. Halen 81 yaşında olan fars ustası Ray Cooney, Brian Rix’in kitabı ‘Life In The Farce Lane (or Tragedy with its trousers down)’ kitabında yayınlanan yazısında ‘Farsın Kuralları’nı anlatmış ve şöyle demiş: “Oyunlarımı yazarken komik öyküler bulmaya çalışmıyorum, trajedi arıyorum. Fars, komediden ziyade trajediye benzer. Karakterler ise inandırıcı, sahici karakterler olmalı.” SİTEYE GIT oyunculara yer vermeyecek şekilde’ yapılması gerektiğini de belirtmiş. Çünkü oyuncuların sürekli olarak paslaşmaları, birbirlerinin esprilerini parlatmaları gerek. Bu açıdan baktığımızda, ‘Arapsaçı’nın bu yorumunda oyuncu kadrosu seçimi çok iyi. Oyunda iki karakteri (Linda ve Mary) canlandıran Eylem Şenkal, oyuna sonradan dahil olmuş ve kadroya çok iyi oturmuş. Nadiren Fedakar oyuncuların temposu yavaşlasa da, özellikle asıl ortak başarısı rolü Linda haricinde canlandırdığı Cooney yine aynı yazıda, oyuncu ikinci karakter travesti ‘Mary’ ile kadrosu seçiminin ‘yanlış zamanda çok güldürüyor. Eski ‘Best Model’ dikkatleri üzerine çeken bencil ve milli voleybolcu Şenkal, kolaya 42 www.mybilet.com TİYATRO ARAPSAÇI YAZAN: RAY COONEY YÖNETEN: İSMAİL CAN TÖRTOP OYUNCULAR: Philip: İsmail Can Törtop Johanna: Ümmühan Kıldiş Henry: Berke Hürcan Linda ve Mary: Eylem Şenkal Alistair: Ferhat Balaban Bayan Smythe: Hande Melek Anna: Serra Tankal Walter: Can Mutluca KOREOGRAFİ: BELKIS TUĞCU kaçmak yerine tiyatro yapmayı tercih etmiş, 13 yıldır profesyonel tiyatro oyunculuğu yapıyor. Kadrodaki diğer eski ‘Best Model’ ise Berke Hürcan. Oyunculuk kariyeri ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ filmiyle başlayan Hürcan da tıpkı Şenkal gibi yoluna mankenlikle değil oyunculukla devam etmiş. Açıkça söylemeli ki, ikisi de çok iyi yapmış. Aynı zamanda oyunun yönetmeni olan Can Törtop zaten oyunu baştan sona taşıyan unsurlardan biri. Ümmühan Kıldiş ise konuşturduğu tecrübesi ve sahnedeki hakimiyetiyle göz dolduruyor. Walter rolündeki Can Mutluca ve dekoratör Alistair rolündeki Ferhat Balaban, bu sezon Fazla Mesai Tiyatro Grubu’nun yapımıyla yine Can Törtop yönetiminde Aziz Nesin’in ünlü oyunu ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz - Bana Kalsa 43 www.mybilet.com Yaşarım’ ile de sahnede. Sizi bilmem, ama ‘Arapsaçı’ndan sonra onları bu oyunda da seyretmek kesinlikle iyi bir fikir bence. Orijinal adı ‘Move Over, Mrs. Markham’ olan ‘Arapsaçı’ günümüze ve hatta ülkemize uyarlanarak sahneye konmuş. Neredeyse yalnızca karakterlerin isimleri orijinal kalmış diyebiliriz. Onun haricinde, ‘paralel devlet’, ‘ayakkabı kutusu’, Hande Yener, Serdar Ortaç gibi yerel konu ve isimler de esprilerin arasına sıkıştırılıyor tabii ki. Bu durumda da seyirci kendisini İngiliz bir yazarın yarattığı karakterleri değil de, çevresinde rastladığı tipleri izliyormuş gibi hissediyor. ‘Arapsaçı’, Şubat ayında Duru Tiyatro ve Kozyatağı Kültür Merkezi’nin yanı sıra Çorlu, Yalova ve Bodrum’da da sahnede olacak. TİYATRO İÇİNDEKİ SESLE BARIŞ ZAMANI Begüm Yılmaz [email protected] Savaşın soğuk yüzünü kadınlar üzerinden anlatan ‘Kalpak’ bu sezon Devlet Tiyatroları Sahnesi’nde ilk kez seyircisiyle buluşuyor! Oyunun neşeli ve bilge ninesi, tiyatro ve sinema dünyasının başarılı oyuncusu Suna Selen MyBilet e-dergi’ye konuştu. Selen, “Oyun, savaşın en iyi insanı dahi nasıl bambaşka birine dönüştürdüğünü apaçık gözler önüne seriyor” diyor. Röportaj: Begüm Yılmaz B u sezon Devlet Tiyatroları’nda ilk kez sahnelenen ‘Kalpak’ adlı oyunla tiyatroseverlerin karşısındasınız… Daha başlamadan seyirciyi siyah-beyaz dekoruyla cezbeden bu oyunu bir de sizden dinleyebilir miyiz? Oyun, Vera Kissel adlı genç bir Alman yazara ait. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Almanya’da savaşın seyriyle değişen hayatları, özellikle de kadınların o dönemde verdiği mücadeleyi anlatıyor. Ama bana sorarsanız, İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamamış bir Alman’ın gözünden aktarıldığı çok belli… Fakat araştırmasını çok iyi yapmış. Sizce Kissel, savaş deneyimi yaşamamış bir yazar olarak oyunu seyirciye nasıl bir bakış açısıyla sunuyor? ‘Kalpak’ hakkında olumsuz bir görüş bildiriyormuş gibi başlasam da konuşmama, aslında çok faydalı bir eser olduğunu düşünüyorum. Yazar o dönemde yaşanan sıkıntılardan hareketle, bugün artık dünyamızda savaş olmaması için çağrıda bulunuyor. Savaşın en iyi insanı dahi nasıl bambaşka Suna Selen 45 www.mybilet.com TİYATRO ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ 2013 50’nci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali – 50’nci Yıl Onur Ödülü 2011 48’inci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali – Yıldırım Önal Anı Ödülü 2009 12’nci Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali – Uçan Süpürge Onur Ödülü 2003 22’nci Uluslararası İstanbul Film Festivali – En İyi Kadın Oyuncu, Gönderilmemiş Mektuplar 1983 5’inci Ankara Film Festivali – En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri 1971 8’inci Antalya Altın Portakal Film Festivali – En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü, Pamuk Prenses ve 7 Cüceler İNTERNET GİŞESİ SİTEYE GIT biri haline dönüştürdüğünü apaçık gözler önüne seriyor. Bu yüzden vermek istediği mesajı seyirciye geçirdiğini düşünüyorum. Oyunda canlandırdığınız ‘Buck Nine’ ise tüm bu karanlık atmosferin içinde oldukça neşeli bir karakter… Evet, aynı zamanda da bilge… Şöyle bir repliği var mesela: “İki dünya savaşı görmüş bu kadının dediklerine inanın!” 70 yaşında; ama bu savaşlardan sağ çıkabilmiş mutlu bir kadın… Aslında tiyatrocu değil ressam olmak istiyormuşsunuz… Resim eğitimi almak yerine neden tiyatro okumayı seçtiniz? Ailem hukukçuydu. Hatta annemin büyükbabası bile hukukçuydu. Dolayısıyla onların nezdinde benim de çok başarılı bir avukat olmam gerekiyordu. Belagatim yerinde olsun, hakime derdimi doğru anlatabileyim diye beni konservatuvara gönderdiler. İlk sahneye çıkışınız nasıl gerçekleşti? 1958’de Haldun Dormen ile çalışmaya başladım. Aynı sene Hukuk bölümünde okurken gizli gizli Akademi’nin imtihanlarına da girmiş ve kazanmıştım. Eve gidip: “Ben Hukuk’u bırakıyorum. Akademiye gideceğim” dedim. Ailem Hukuk’u bırakacak 46 www.mybilet.com olmama çok kızdı ve beni 19 yaşında evlendirdi. Ben de pek karşı koymadım açıkçası… Çünkü evleneceğim kişi ressamdı. Kayınvalideme de “Akademiye devam edebilir miyim?” diye sorduğumda, olumlu yanıt verdi. Öylelikle evlendim. Fakat “Tiyatro olmaz!” dediler. Ben de ağlaya zırlaya Haldun Dormen’e gidip aldığım prova paralarını iade ederek tiyatrodan ayrıldım. Haldun Dormen ile yollarınız nasıl kesişti? Haldun Bey, üniversite arkadaşlarımdan birine: “Sizin okulda konservatuvar eğitimi alan var mı?” diye sormuş. Çünkü aynı sene Amerika’dan tiyatro eğitimini tamamlayıp döndüğü için alaylılarla değil, eğitimli kişilerle çalışmak istiyordu. Beni önermişler. Gittim, tanıştım. O zamanlar daha Küçük Sahne’yi almamıştı. Çalışmalarını Cep Tiyatrosu’nda sürdürüyordu. Sezon başlayana kadar yazları hep provalara gittim. Artık Küçük Sahne’yi aldığında da ‘Teyzesi’ adlı bir oyun sahneleyecek ve ben de rol alacaktım. O sırada ben Hukuk’tan ayrılıp Akademi imtihanlarına girince kıyametler koptu tabii… Peki, tiyatro için izin çıkmayınca ailenizi nasıl ikna ettiniz? Oyunculuk yapamayacağımı TİYATRO oyuncular üniversitede tam zamanlı eğitim görüyorlar. Dolayısıyla da daha nitelikli ve donanımlı bir şekilde mezun oluyorlar. Bu açıdan değerlendirdiğimde, bugünkü oyuncularımızın ve tiyatronun çok daha iyi yerlere geldiğini düşünüyorum. Ayrıca tiyatroya daha az seyircinin gelmesi tiyatronun gerilediği anlamına gelmiyor. Ben 2004’te emekli olduğum zaman AKM’de (Atatürk Kültür Merkezi) yer bulunamıyordu. Seyircinin oyunlara ilgisi var, fakat televizyon neredeyse sinemayı bile öldürdü! Türk Sineması’nın dünya sinemasından farkı yok anlayınca ben de İstanbul Radyosu’nun sınavlarına girip spikerlik yapmaya başladım. Bir gün Şirin Devrim İstanbul’a geldi. Meğer eşimin kuzeniymiş. Durum böyle olunca ben de fırsattan istifade, “Hani ailenizde tiyatrocu istemiyordunuz?” diye soruverdim. Çok olgun bir kayınvalidem vardı. Kendisinin kontrolünde sahneye çıkabileceğimi söyleyerek beni Cahit Ağabey’in (Irgat) tiyatrosuna tavsiye etti. Orada ilk oyunum ‘Şafaktan Gelen Kadın’ ile oyunculuk hayatım başlamış oldu. O zamandan bu zamana Türk Tiyatrosunda neler değişti? Biz konservatuvar eğitimimizi akşamları liseden sonra sürdürebiliyorken, şimdiki 47 www.mybilet.com Kasım ayında 100’üncü yılını kutlayacağımız Türk Sinemasında 120’ye yakın filmde rol aldınız. Yeşilçam tarihine tanıklık ettiniz. Peki, sinema sektörünün gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Biraz iddialı olacak; ama ben Türk Sinemasıyla dünya sineması arasında fark olmadığını düşünüyorum. Gelişim süreci açısından değerlendirirsek de bu böyle… Örneğin Yeşilçam’da takma kirpikleri olan bir sanatçı eleştiriliyorsa, Amerikan sinemasında aynı kirpikleri takan sanatçılara bir şey denmiyordu. Bizim gereksiz bir Avrupa hayranlığımız var. Olaylara bitaraf olarak bakamıyoruz. Mesela 70’li yıllarda Türk Sinemasında yaşanan erotizm furyası… Bu filmler ortaya çıktığında sektör olarak geriledik. Sonrasında Yeşilçam bambaşka bir alana yönelerek masal filmlerini çıkardı. O sıralarda Sinepop’ta düzenlenen İstanbul Film Festivali’ne katılmıştım. Bir belgesel TİYATRO bizde yaşanan erotizm furyasının 1960’larda Amerikan sinemasında da yaşandığından bahsediyordu. Biz o dönem masal filmleri gibi bir alternatif geliştirmişken Amerika’da böyle bir uygulama söz konusu değildi. Biz daha yaratıcıyız. Hele ki bugün Türk Sinemasının geldiği konumu göz önünde bulundurursak… Şimdi ‘Başka Sinema’ adı verilen şahane bir oluşuma da imza atıldı. Tüm salonlar tıklım tıklım… Sizce bu oluşum sayesinde alternatif filmlere festival dışında yeni bir alan mı yaratılıyor? Kesinlikle. Her şeyden önce bunun bir ‘ihtiyaç’ olduğu anlaşıldı. Ödüllü filmler ve festivalde kaçırılan filmler seyirciyle yeniden buluşabiliyor. Bence ‘Başka Sinema’ sektörde ciddi bir açığı kapattı. Asıl sinemayı derleyip toparlayıp bize geri getirdi. Orada gördüğüm herkes gerçek sinema seyircisi. Son zamanlarda şarkıcı kimliğinden çok yönetmen ve senarist kimliğiyle ön planda olan Mahsun Kırmızıgül’ün ‘New York’ta Beş Minare’, 48 www.mybilet.com ‘Beyaz Melek’, ‘Hayat Devam Ediyor’ isimli film ve televizyon projelerinde rol aldınız. Kırmızıgül’ü yönetmen olarak nasıl buldunuz? Kimi yönetmen vardır, mesleğinde başarılıdır; fakat nobrandır. Mahsun öyle değil. Her şeyden önce insan olarak benim takdirimi kazanmış biri. Yönetmen olarak da kendini ispatladı zaten. Sette oyunculara inanılmaz yardımcı oluyor. Aslına bakarsanız ben hep Mahsun’u keşfetmeye çalıştım. Yaptığı çalışmalara bakıyorum, değindiği konular, işleme tarzı oldukça iyi. ‘New York’ta Beş Minare’yi çekerken dayanamadım, Mustafa’ya (Sandal), “Mahsun konservatuvarda ne okumuş?” diye sordum. Meğerse Teknik Üniversite’de Kompozisyon Bölümü’nü bitirmiş. Zaten TİYATRO İNTERNET GİŞESİ SİTEYE GIT Usta sanatçı Münir Özkul’dan söz açılmışken, Türk Tiyatrosundaki yerini bir de sizden dinleyebilir miyiz? Tek kelimeyle özetleyecek Münir Özkul, Türk olursam; Münir, Türk Tiyatrosu’nun temel Tiyatrosunun temel taşlarından taşlarından biridir biridir. Haldun Taner’in ‘Sersem Oyunculuğun yanı sıra Kocanın Kurnaz Karısı’ isimli çeşitli prodüksiyonlarda sanat oyununda Tomas Fasulyeciyan’ın yönetmeni olarak da görev okuduğu muhteşem bir tiradı almışsınız. Kamera arkasında seslendirmiştir. Unutulmayacak olmak size neler hissettiriyor? performansları arasındadır… Ertem Eğilmez, 1966’da ‘Bir Geçtiğimiz haftalarda Millet Uyanıyor’u çekmek için vizyona giren yılın ilk epikBilecik’e gidiyordu. Benim de tarihi filmi ‘Yunus Emre Aşkın kendisine eşlik edip filmin sanat Sesi’nde Yunus’u harekete ekibinde yer almamı rica etti. geçiren kişi rolündesiniz. Yer Kostümlerin hazırlığından tutun alacağınız projeleri neye göre da oyunculara giydirilmesine belirliyorsunuz? kadar tüm koordinasyonu Samimi olmak gerekirse 75 üstlendik. Yorucu ama çok güzel yaşındayım ve artık benim bir çalışmaydı. Kadroda Tugay sinemada oynayabileceğim roller Toksöz, Kartal Tibet, Münir Özkul sınırlı. Bu yüzden eğer bir film gibi oyuncular vardı. Ben de o için beni istiyorlarsa ve ben zamanlar Münir ile evliydim. Hem onlara gerçekten lazımsam, dünya böylelikle ayrılmamış da olursunuz görüşüme aykırı olmamak şartıyla diyerek Ertem beni de kadroya her türlü yapımda yer almaktan dahil etmişti... mutluluk duyuyorum. kompozitör olarak bu işi notalarla yapabiliyorsanız, film pelikülü sizin için gayet basit kalır. 49 www.mybilet.com KALPAK YAZAN: VERA KİSSEL ÇEVİREN: YÜCEL ERTEN YÖNETEN: ALİ ATİLLA ŞENDİL DEKOR TASARIMI: BEHLÜLDANE TOR GİYSİ TASARIMI: SENA PINAR SUM IŞIK TASARIMI: ÖNDER AY MÜZİK DİREKTÖRÜ: HAKAN ATEŞ YÖNETMEN YARDIMCISI: SENEM CEVHER ASİSTAN: TUBA KARABEY SAHNE AMİRİ: MESUT DALAZ KONDÜVİT: ANIL GÜRİPEK IŞIK KUMANDA: KAAN EMAN OYUNCULAR: MİNE TÜFEKÇİOĞLU, İPEK BÜYÜKAKIN, KUTAY ŞAHİN, MEHLİKA BALKAN, SEVİNÇ EROL, SUNA SELEN, TUBA KARABEY, İDİL ARIKAN MAGAZİN Kırmızı Gözlüklü Kız [email protected] DOLAR, GEL TATLIM! Bir köpek sahiplenseniz, herhalde ona ‘Dolar’ (Dollar) ismi koymak aklınıza gelmez. İşte tam da bu nedenle parayı çağırmayı en iyi bilen isim, dolar milyarderi Paris Hilton olsa gerek. Hilton otellerinin varisi, köpeğine ‘Dolar’ ismini vermiş ve onun adına twitter ve instagram hesapları açmış. Bu hesaplardan Paris için “Dünyanın en iyi annesi, onu çok seviyorum” diyen Dolar, annesiyle ve ‘babası’ River Viiperi ile koşup oynamaya bayılıyor. BRAD PITT’İ HAYRAN BIRAKTI ‘12 Yıllık Esaret’ filmindeki performansıyla Altın Küre alan ve Oscar’a aday olan Lupita Nyong’o, filmdeki rol arkadaşı Brad Pitt’i büyülemiş. entertainmentwise.com’un haberine göre ünlü aktör, 30 yaşındaki Kenyalı oyuncuya hayran olduğunu söylüyor ve onu kanatlarının altına almak istiyormuş. Kendi şirketi Plan B Entertainment’in projelerinde onunla beraber çalışmak isteyen Pitt’in sevgilisi Angelina Jolie de Nyong’o’ya tam SİTEYE GIT İNTERNET puan vermiş. GİŞESİ 51 www.mybilet.com MAGAZİN SEZEN 5 BİN FİDAN DİKTİRİYOR Ünlü sanatçı Sezen Aksu, 2013 yılı boyunca Türkiye’nin dört bir yanında verdiği konserler kapsamında elde edilen gelirlerin bir bölümünü TEMA Vakfı’nın Hatıra Ormanlarına aktarıyor. Sezen Aksu konserlerindeki davetlilerin de katkıda bulunduğu hatıra ormanında 5000 adet fidanın toprakla buluşması sağlanıyor. Manisa Salihli Gökköy Hatıra Ormanı sahasında fidan dikimlerinin 2014 yılının ilkbaharında tamamlanması hedefleniyor. OXFAM’A SON DESTEK RÜKÜŞLER GEÇİDİ Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 56’ncı Grammy ödül töreninde ‘Open Your Heart’ şarkısı eşliğinde 34 çiftin dünyaevine girdiği Madonna, törenin en kötü giyinenleri arasında yer aldı. VH1.com sitesinin haberine göre en kötü giyinenler listesinde ‘yataktan yeni kalkmış gibi’ duran Paul McCartney, filmlerdeki kötü adamlar gibi giyinen Stevie Wonder ve nota desenli enteresan elbisesiyle Katy Perry de yer alıyor. John Lennon-Yoko Ono çiftinin oğlu Sean Lennon ise ‘annesinin oğlu’ olduğunu kıyafetiyle net bir şekilde göstermiş. Yer aldığı reklam yüzünden elçisi olduğu Oxfam adlı yardım kuruluşundan eleştiri alan ve bu görevi bırakan Scarlett Johansson, gündemden düşmüyor. Son olarak bu konuda Pink Floyd'un kurucusu Roger Waters’tan da fırça yiyen güzel yıldız, Batı Şeria’da faaliyet gösteren SodaStream adlı şirketin reklamında rol aldığı için pişman mıdır bilinmez. Bu durumu “Filistin halkının daha da yoksullaşmasına neden olmak” olarak yorumlayan Oxfam ise twitter’da her geçen gün daha çok takipçi kazanıyor. Böylece Scarlett, giderayak hayırlara vesile oluyor. 52 www.mybilet.com MAGAZİN Böyle Kaybetmek YAKIŞMIYOR Cory Monteith Amy Winehouse G ünümüzün en yetenekli aktörlerinden, Oscar ödüllü Philip Seymour Hoffman’ın 2 Şubat’ta New York’taki evinde ölü bulunması ve ölüm nedeninin Lindsay Lohan yüksek dozda uyuşturucu olduğunun neredeyse kesinleşmesi, dikkatleri yeniden bu konuya yöneltti. The Independent gazetesinin haberine göre, Hoffman geçtiğimiz yaz uyuşturucu sorununu çözmek umuduyla rehabilitasyona girdiğini söylemiş ve bu haber basında pek de yer bulamamıştı. Yani bu sorun eğlence sektöründe o kadar yaygın ki, ancak ‘yolun sonuna gelindiğinde’ haber olabiliyor. Uyuşturucu problemi yaşayan genç yıldızların sayısı hiç de az değil. Kanadalı şarkıcı Justin Bieber uyuşturucu etkisi altındayken araba kullanmaktan tutuklanınca ABD’den sınırdışı edilmesi için kampanya başladıldı. 53 www.mybilet.com Philip Seymour Hoffman High School Musical filmiyle tanınan Zac Efron geçtiğimiz yıl kokain bağımlılığı nedeniyle rehabilitasyon gördü. Genç oyuncu Lindsay Lohan da mesleğinden ziyade problemli yaşam tarzıyla konuşuluyor. Ünlü Glee dizisinin yıldızı Corey Monteith, eroini alkolle karıştırması nedeniyle hayatından oldu. Yıllarca uyuşturucu ve alkol sorunlarıyla boğuştuktan sonra aşırı alkolden hayatını kaybeden ünlü şarkıcı Amy Winehouse ‘Rehab’ isimli şarkısında “Rehabilitasyon istemiyorum” demişti. 7 AT B ŞU VİZYONDAKİLER MUHTEŞEM GÜZELLİK (THE GREAT BEAUTY) R oma’da yaşayan Jep Gamberdella, 65 yaşına gelmiş ve sıklıkla gençliğini özleyen bir yazardır. Gençliğinde yazdığı ‘The Human Camera’ ile büyük bir başarı yakalamış ve ihtişamlı bir hayata adım atmıştır. Başarı dolu yıllarında çevresindeki insanların değişimlerine tanık olan Jep’in hayallerinde masumiyetini koruyan tek şey ise gençlik aşkıdır. Artık yeniden yazma zamanının geldiğine karar verir... Türü: Komedi, Dram Süre: 142 dakika Yönetmen: Paolo Sorrentino Oyuncular: Toni Servillo, Carlo Verdone, Sabrina Ferilli DAİRE B ir üniversitede öğretim görevlisi olan Feramus, babasının ölüm haberinin ardından doğduğu kasabaya geri döner. Bu sırada, yıllardır kullanılmayan bir havaalanında çalışan Arif ve taşra belediye tiyatrosunda oyunculuk yapan Betül ile tanışır. Feramus’un baba topraklarına geri dönüşü, üçünün de hayatında köklü değişiklikler yaratacaktır. Türü: Dram Süre: 108 dakika Yönetmen: Atıl İnaç Oyuncular: Fatih Al, Nazan Kesal, Erol Babaoğlu HERKÜL: EFSANE BAŞLIYOR (HERCULES: THE LEGEND BEGINS) M ilattan önce 1200 yılında, Zeus’un cazibesine kapılan kraliçelerden birinin Herkül adında bir çocuğu olur. Bu prens için öngörülen kader, zalim kralın hanedanlığını sona erdirmektir. Aradan yıllar geçer, kim olduğunu ve aslen nereden geldiğini bilmeyen Herkül, Girit prensesine aşk olmuştur. Fakat Herkül bu esnada gerçek kimliği ve kaderiyle yüzleşir. Artık ya aşkına sahip çıkacak ya da bir kahraman olacaktır. Türü: Fantastik, Aksiyon Süre: 99 dakika Yönetmen: Renny Harlin Oyuncular: Kellan Lutz, Liam McIntyre, Gaia Weiss 55 www.mybilet.com 7 AT B ŞU VİZYONDAKİLER PARA AVCISI (THE WOLF OF WALL STREET) 2 4 yaşında olan Jordan Belfort, hırslı bir adamdır. Para kazanma arzusuyla önce Wall Street borsasında komisyoncu ve sonra da bir yatırım firması olan ‘Stratton Oakmont’ta CEO olur. Önemsiz tahvillerle birçok yatırımcıyı aldatan Belfort, kısa zamanda bir para makinasına dönüşür. Genç adam, hayatını abartılı bir şekilde yaşamaya devam ederken, kötü bir çöküşe doğru sürüklenir. Türü: Macera, Suç Süre: 180 dakika Yönetmen: Martin Scorsese Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Jonah Hill, Margot Robbie LEGO FİLMİ (THE LEGO MOVIE) L egoların dünyası zorba ve kötücül bir lego tarafından tehdit edilmekte ve parçalarına ayrılmaktadır. Bu yıkımı durduracak kişi ise, yanlışlıkla olağanüstü MasterBuilder ile karıştırılan Emmet’tir. Emmet bu talihsiz yanlış anlaşılmayı gidermek yerine kahraman olmayı seçer ve dört kişilik bir ekip kurar. Görevleri ise parçalarına ayrılan evrenlerini birleştirerek yapıştırmaktır. Türü: Çizgi Film, 3 Boyutlu Süre: 100 dakika Yönetmenler: Phil Lord, Chris Miller Seslendirenler: Sercan Gidişoğlu, Uğur Taşdemir, Mazlum Kiper MR. BANKS (SAVING MR. BANKS) A merikalı sinemacı Walt Disney iki kızına Mary Poppins hakkında bir film yapmak için söz verir. İlk başta romanın yazarı P.L. Travers’dan izin alması gerekmektedir. Yazar 1961’de, Disney projesini görüşmek için Hollywood’a gelir. Fakat yüzleşemediği bazı acıları ve hesaplaşmaları vardır. Travers ve Disney film için anlaşmaya varırlar, ama Walt Disney’in de masaya getireceği şartlar vardır. Türü: Dram Süre: 125 dakika Yönetmen: John Lee Hancock Oyuncular: Tom Hanks, Emma Thompson, Paul Giamatti 56 www.mybilet.com 14 AT B ŞU VİZYONDAKİLER BALAYI İ şadamı Uğur ve oyuncu Gül tanışmalarından kısa bir süre sonra evlenir. Balayı için doğayla iç içe, sessiz sakin bir yerde baş başa vakit geçirmeye başlarlar. Fakat birbirlerini çok iyi tanımayan yeni evli çiftin arasındaki gerilim zamanla artar. Uğur, Gül’ün kendisinden bir şey sakladığından emindir ve bunu ortaya çıkarma konusunda oldukça kararlıdır. Birbirleriyle ilgili yüzleşecekleri gerçekler, ilişkilerini sorgulamalarına neden olacaktır. Türü: Romantik, Gerilim Süre: 87 dakika Yönetmen: Koray Baliç Oyuncular: Seda Tosun, Emre Kılıç, Bertan Ceylan VAMPİR AKADEMİSİ (VAMPIRE ACADEMY) M oroi’ler, insanlarla uyum içerisinde yaşayan yetenekli vampirlerken; Strigoi’ler de Moroi’lerin kanıyla beslenen kötücül bir türdür. Acımasız Strigoi’leri durdurmakla görevli olan Rose Hataway, yeni dönem başladığında akademinin en başarılı eğitmenlerinden biri olan Dimitri ile çalışmaya başlar. Bu değişiklik, hem zalim güçlere karşı verdikleri amansız bir savaşı, hem de karşı koyamadıkları imkansız bir aşkı doğuracaktır. Türü: Komedi, Fantastik, Aksiyon Süre: 104 dakika Yönetmen: Mark Waters Oyuncular: Zoey Deutch, Sarah Hyland, Olga Kurylenko SADECE AŞIKLAR HAYATTA KALIR (ONLY LOVERS LEFT ALIVE) E ve ve Adam, insanlık tarihine çok uzun zamandır tanıklık eden ve bunun etkisiyle çoğu şeye karşı inancını yitiren iki ölümsüz aşık, iki depresif vampirdir. İkili, bir gün Adam’ın kız kardeşi Ava’nın beklenmedik ziyaretiyle karşılaşır. O ana dek beladan başka bir getirisi olmayan Ava, bir kez daha işleri içerisinden çıkılması zor bir noktaya sürükler. Türü: Gerilim, Dram Süre: 123 dakika Yönetmen: Jim Jarmusch Oyuncular: Tom Hiddleston, Tilda Swinton, Mia Wasikowska 57 www.mybilet.com 14 AT B ŞU VİZYONDAKİLER Bİ KÜÇÜK EYLÜL MESELESİ H er şeyin yolunda gittiği bir hayata sahip olan Eylül, talihsiz bir olay sonrasında yaşamının son bir ayını unutur. Çevresindeki herkes ona hiçbir sorun olmadığını söylese de Eylül bir şeylerin yolunda gitmediğinden şüphelenir. Tamamen bilinçsizce, sadece içgüdülerini dinleyerek Bozcaada’ya gider ve orada hiç tanımadığı tuhaf bir adamla karşılaşır. Bu gizemli yabancı ise Eylül’ü çok yakından tanıyordur. Türü: Romantik Süre: 106 dakika Yönetmen: Kerem Deren Oyuncular: Farah Zeynep Abdullah, Engin Akyürek, Ceren Moray SONSUZ AŞK (ENDLESS LOVE) D avid Axelrod, yeni tanıştığı Jade Butterfield’e aşık olur. Tutkulu bir aşk yaşamaya başlarlar, ama başta aileleri olmak üzere tüm dünyaya meydan okumaları gerekecektir. Zira Jade’in ailesi bu ilişkiye kesinlikle karşıdır. Artık ilişkilerinin önünde oldukça zorlu engeller vardır, ancak bu engeller ilişkilerini daha karışık, karanlık ve saplantılı bir hale dönüştürür. Türü: Aşk, Dram Süre: 105 dakika Yönetmen: Shana Feste Oyuncular: Alex Pettyfer, Gabriella Wilde, Robert Patrick 58 www.mybilet.com 14 VİZYONDAKİLER AT B ŞU AŞK (HER) T heodore Twombly, karısından boşandıktan sonra tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir telefon reklamıyla hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka sistemi sunan bu telefon modeli, onu sanal kadın Samantha ile tanıştırır. Theodore, ağır bir depresyon yaşarken; yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye ve Samantha’ya karşı tuhaf bir yakınlık hissetmeye başlar. Türü: Romantik- Komedi Süre: 126 dakika Yönetmen: Spike Jonze Oyuncular: Joaquin Phoenix, Scarlett Johansson, Amy Adams ROBOCOP 2 028 yılında yaşayan ajan Alex Murphy, bir gün vahşi suçlular tarafından saldırıya uğrar. Ağır yaralı olarak bulunan polisin hayatta kalması neredeyse imkansızdır. Uluslararası şirket OmniCorp’ta çalışan bilim adamları, ajan Murphy’i robot teknolojisinin bir sonraki adımında kullanmaya karar verirler. Ortaya çıkan RoboCop olağanüstü yeteneklidir. Ancak yarı insan olan Robocop, bir makinenin içine hapsedilmenin hesabını sormak için planlar yapmaktadır. Türü: Bilimkurgu, Aksiyon Süre: 121 dakika Yönetmen: José Padilha Oyuncular: Joel Kinnaman, Gary Oldman, Michael Keaton 59 www.mybilet.com
© Copyright 2024 Paperzz