Küresel enerji ekonomisinde yeni dinamikler: Türkiye nasıl

1
Küresel enerji ekonomisinde yeni dinamikler:
Türkiye nasıl konumlanmalı?
ESİAD, 18 Şubat 2014, İzmir
Mehmet Öğütçü1
Dünya enerjisinde oyun-değistirici gelişmeler
Şayet dünya’nın ilk 10 ekonomisi arasına girme dahil 2023 hedeflerimize ulaşmada
ciddiysek enerjiye özel bir önem atfetmek zorundayız. Enerjinin temiz ekonomiye
uygun ve ödenebilir fiyatlarda ikmal güvenliği ülkemiz için yaşamsal önemde.
Gecikmenin maliyeti yüksek; zira enerjide bugün atılacak adımlar, yapılacak yatırımlar
semeresini en erken 10 yıl sonra veriyor.
İçinde yaşadığımız dönem köklü dönüşümlere gebe; hem ekonomide, hem teknoloji ve
finansta, hem jeopolitik kaymalarda, hem de enerji düzeninde. Yeni dinamikler
nedeniyle enerjide “oyun”, “oyunun kuralları” ve “oyuncular” değişiyor. Dünya enerji
arz-talep-jeopolitik haritası ve dengeleri yeniden biçimleniyor.
Enerji zengini kaynak ülkeler ile yüksek değerli enerji pazarlarını içeren, aynı zamanda
bunlar arasında köprü işlevi gören Çin’den Güneydoğu Avrupa’ya, Rusya’dan Suudi
Arabistan’a kadar uzanan geniş coğrafya, artan ölçüde devlet başkanlarının, şirket
başkanlarının, yatırımcıların, finansörlerin, stratejistlerin, generallerin,
istihbaratçıların, çevrecilerin, gazetecilerin ve uluslararası kuruluşların ilgi odağı
olmaya devam ediyor.
Artık talep büyümesi, doygunluğa uğramış, gerileme emareleri gösteren OECD
dünyasından değil Çin ve Hindistan’ın başını çektiği Asya ekonomilerinden geliyor.
Dünyanın yeni dengelerinde BRİÇ ülkelerinin ağırlığı hızla artıyor. Ortadoğu ve Körfez
bölgeleri de talep haritasına çoktan girdiler.
Enerji arz haritası da 10 yıl öncekinden çok farklı. ABD, kaya gazı ve diğer
konvansiyonel olmayan yakıtlardaki üstünlüğü sayesinde dünyanın yeni enerji süper
gücü olma yolunda, Rusya’yı doğalgazda, Suudi Arabistan’ı ham petrolde dünya
liderliği tahtından indirmek üzere.
1
Eski diplomat, Basbakan danismani, Uluslararasi Enerji Ajansi ve OECD ust duzey yoneticisi, BG
Group direktoru. Halihazirda, Global Resources Corporation Başkanı, The Bosphorus Energy Club
Baskani, Genel Energy plc ve Yasar Holding bagimsiz yonetim kurulu uyesi, Energy Charter “ozel
elcisi”. [email protected] www.bosphorusenergyclub.org
2
Doğal gaz’da “altın çağ”
Petrol ve doğal gazda konvansiyonel olmayan yakıtların ortaya çıkarak ticarileşmesi
geleneksel dengeleri sarstı. Kaya gazı halihazırda daha ziyade Kuzey Amerika'da
başarıya ulaşmış, şayet yoğun şekilde ihracatına ruhsat çıkarsa dünya doğal gaz
piyasasındaki dengeleri (hem ekonomik, hem jeopolitik, hem rekabet hem de fiyat
bakımlarından) altüst edecek bir devrim.
ABD'den daha fazla rezervi olmasına rağmen Çin'de cüz-i bir üretimin ötesine
geçemiyor. Polonya'da büyük umutlar bağlanmıştı ama orada da büyük oyuncular geri
çekildiler. Kayagazı devrimi ABD'ye ucuz yakıt sağladığı ve dışa bağımlılığı çok azalttığı
için muazzam bir rekabet üstünlüğü ve jeopolitik rahatlık sağladı.
Bunun yansımalarını önümüzdeki dönemde daha berrak göreceğiz. Avrupa, doğal
gaza ABD'den üç kat daha fazla bedel ödüyor. Japonya dört kat. Bu nedenle
özellikle doğal gaz ile bağlantılı petrokimya gibi bazı yatırımlar Kuzey Amerika'ya
göçmeye başladı.
Rusya hem pazar hem de gelir kaybına uğrarken ABD dünya’nın yeni doğal gaz
süpergücü olma yolunda. Enerjide tam bağımsızlığı da yakalamak üzere. Dünya
petrol rezervlerinin üçte ikisinin yer aldığı Körfez bölgesine ciddi rakip yeni petrol
sahaları dünya arzını çeşitlendiriyor, fiyatları aşağıya doğru çekiyor.
Doğal gaz eskiden geçiş sürecinin yakıtı olarak görülürdü. Bu değişti. İEA’ye bakılırsa
doğalgaz ‘altın çağına’ girdi ve dünya enerji denkleminin değişmez unsuru haline
geliyor. Özellikle Kuzey Amerika’daki kaya gazı devrimi, LNG’nin bollaşması, nükleer
rönesansın darbe yemesi, yenilenebilir enerjinin ağır sübvansiyon gereksinimi
nedeniyle şimdilik geri plana itilmesi, temiz yakıt olarak bilinen doğal gazın yıldızını
daha da parlatıyor.
Hala büyük ölçüde petrol fiyatlarına endeksli ama tedricen kendi fiyatlama
mekanizmasını kuracak. Ham petrol fiyatlarının bu düzeyde devam etmesi halinde
gaz alım fiyatlarına da yansıyabilir ve bir iyileşme söz konusu olabilir. Ancak döviz
kurunun artması indirim ihtimalini zora sokuyor.
Yeni dinamikler
Çokuluslu enerji şirketleri ile ulusal petrol şirketleri yarar ve zararı dengeli paylaşma,
karşılıklı saygı ve menfaat temelinde ortaklık kurma çabalarından başarı
sağlayamazlarsa daha fazla gerginlik ve çatışma beklenebilir. Jeopolitik gerilimler
azalmıyor, tam aksine kaynaklar üzerindeki rekabetin de kızışması ile daha da
pekişiyor. Çatışmaları yönetecek etkin mekanizmaların eksikliği karamsarlık yaratıyor.
Enerji güvenliği dar kalıplardan çıkıp çok daha kapsamlı bir zemine oturuyor.
Enerjinin çevre, rekabet, vergi, güvenlik, teknoloji, finans ve ahlaki boyutlarını ihmal
etmeyen kapsamlı ve entegre bir çerçevede ele alınması gereği giderek daha
belirgin hale geliyor.
3
OPEC'in dünya petrol pazarlarındaki yüzde 40'a ulaşan üstünlüğünü kırma
potansiyeli gelişiyor. Hazar, Rus, Batı Afrika, Brezilya, Meksika Körfezi, Arktik ve
Alaska petrolleri bu çerçevede dünya petrol piyasalarını artan ölçüde etkileyecek.
Kanada, Avustralya, Doğu Afrika, Türkmenistan, Arktik bölgesi, Brezilya yeni enerji
arz eyaletleri olarak birinci lige çıkıyorlar. Rusya’nın gücü ciddi bir aşınma sürecine
girdi. İran ve Irak, OPEC dengelerini kökten sarsacak boyutlarda yeniden güçbirliği
ile uluslararası piyasalara dönmeye hazırlanıyorlar. Ciddi bir arz fazlası doğması
bekleniyor; şayet zamanında doğru yatırımlar yapılır ve talep bölgeleri ile evlenmeleri
sağlanabilirse.
Hazar Havzası ve Orta Asya’nın hem Körfez hem de dinamik Asya pazarları ile
bağlanmasına ilişkin dev projeler var. Güney Çin Denizi, Hürmüz Boğazı, Malakka,
Arktik gibi enerji ticaretinin candamarları gerilimlerden kurtulmuyor.
CNPC, Rosneft, Aramco, Petrobras, KMG, Petronas ve Pertemina gibi ulusal petrol
şirketleri bir zamanların “seven sisters”inin yerlerini sarsıyor, rezervlerin önemli bir
kısmını kontrol ediyor, cazip kazançlara ortak oluyorlar.
Su ve gıdada olduğu gibi enerjide de kaynak rekabeti şiddetleniyor. Enerji artık ticareti
yapılan bir meta değil, aynı zamanda ulusal güvenliğin ve ekonomik refahın en önemli
unsuru, stratejik bir varlık.
Tüm bu gelişmeler sonucunda dünya enerji yatırım ve ticaretinde tam bir patlama
meydana gelecek; enerjiyi tüketim merkezlerine ulaştırmak için uzak mesafeler
katedilecek. Bu güzergahların askeri güvenliği ve kesintisiz ikmal amacı giderek
daha fazla öne çıkacak. Son yüzyıl içindeki sıcak çatışmaların hemen tamamının
aslında enerji paylaşımı ya da güvenliği kaygıları ile yakından bağlantılı olduğunu
biliyoruz.
Aslında bugün Irak'ta yaşanan, gelecekte Suudi Arabistan, İran ve belki de Orta
Asya’da yaşanabilecek olayların temelinde, siyasi ve askeri hedefleri bir kenara
bırakacak olursak, büyük ölçüde dünya enerji arz ve talebindeki köklü değişiklik
beklentileri yatıyor.
Yatırım ve fiyat bağlantısı
Yenilenebilir enerji kaynakları, enerji arzında sanıldığı kadar yüksek bir paya ekonomik nedenlerle - ulaşamayabilir. Fosil yakıtların hala günümüz enerjisine
hükmetmesi, görünür gelecekte de öyle kalacak olması başta sera etkisi, asit
yağmurları ve hava kirliliği gibi çevre kaygılarına yol açıyor.
Bununla birlikte, yeni teknoloji sayesinde keşfedilen temiz yakıtlar ve işleme teknikleri
enerji piyasasını olumlu yönde etkileme potansiyeline sahip. Özellikle de yenilenebilir
enerjinin resmi sübvansiyonlara bağımlı kalmadan gelişme yoluna girmesi çevre
bakımından cesaret verici gözüküyor. Kalkınmanın sürdürülebilir olmasının yolu
sürdürülebilir enerjiden geçiyor.
4
Enerji fiyatlarındaki farklılık ülkelerin rekabet gücünü derinden etkiliyor. Sermaye,
ticaret ve teknoloji akış istikametini değiştiriyor. Küreselleşme gerilerken kaynak
milliyetçiliği, Batı’daki ekonomik milliyetçilik, himayecilik ve bölgeselleşme akımlarına
paralel yükseliş gösteriyor.
Bugün ile 2035 arasında 37 trilyon dolara varacağı tahmin olunan enerji yatırımlarının
hangi kaynaklardan finanse edileceği, egemen servet fonlarının, İslami finansın,
bankaların, uluslararası kalkınma kuruluşlarının, özel sermaye gruplarının, emeklilik
fonlarının rolünün ne yönde evirileceği kafaları meşgul ediyor.
LNG, petrol, kömür ve uranyum ticareti doğuya akıyor, beraberinde Asya ile Körfez
arasında karşılıklı yatırımları körükleyerek.
Türkiye’ye gelince...
Geçen 10 yılda enerji ekonomimiz ikiye katlandı. Önümüzdeki 10 yıl içinde 130
milyar dolarlık yeni yatırım yapılması gerekiyor. Türkiye’deki tasarruf miktarı büyüme
rakamlarının henüz altında. Çevremizdeki coğrafya’da da milyarlarca dolarlık yeni
enerji, yenilenme ya da enerji bağlantılı altyapı projeleri yatırımcı bekliyor.
Enerji, ekonomimizin atardamarı. Onsuz çarklar dönmüyor. Ve de “yumuşak
karnı“mız. Halihazırda dışa bağımlılığımız son derece yüksek düzeylerde; petrolde
yüzde 93, doğalgazda yüzde 98 dışa bağımlıyız. Petrol, ulaşım sektöründe ve kimya
sektöründe, doğal gaz da elektrik üretiminde (yüzde 43) ve ısınmada ağırlıklı olarak
kullanılmaya devam ettikçe ikame edilmesi zor yakıtlar.
Dolayısıyla, uluslararası piyasalardaki enerji fiyat dalgalanmaları anında yansıyor ülke
ekonomisine. Sadece bu yılın sonuna kadar enerji ithalat faturası 60 milyar doları
bulacak gibi. Daha uzun yıllar enerjide kendi kendine yeterlilik kazanmamız mümkün
değil.
Hidro, jeotermal, rüzgar, güneş ve kömürde özkaynaklarımız zengin ama henüz cari
işlemler açığımızı şişiren ithal faturamızı azaltacak boyutta değerlendirilemiyor.
Türkiye'de kaya gazı kaynakları daha ciddi rezerv çalışmaları ile kanıtlanmış durumda
değil. Şu kaynaklar, çevre üzerindeki olumsuz etkileri ve teknoloji maliyeti dikkate
alındığında "derde deva" cinsinden büyük kaya gazı üretimi beklemek iyimserlik olur.
Yeni teknolojiler ve verimlilik iyileştirmeleri sayesinde sübvansiyonlara gerek
kalmadan bu enerjilerin daha yoğun kullanımı, ulusal şebekeye entegre edilmeleri bu
bağımlılığı zamanla azaltabilir. Nükleer enerjinin de 2023’den itibaren devreye girmesi
yakıtlar arasında denge ve çeşitlilik bakımından önemli. İyi yönetilmesi halinde
dışa bağımlılığın sırtımızda büyük bir yük olmasını önlemek mümkün aslında.
Japonya, Kore ve Tayvan’a bakmak yeterli.
Türkiye, aslında petrolden ziyade doğal gaz arz güvenliğine ve fiyatına ağırlık vermeli.
Elektrik santrallerinin yarıya yakını (yüzde 43) doğal gaz ile çalışıyor ve her geçen yıl
daha fazla gaz gerekecek. Bu nedenle, gazda arz güvenliğimizin güvenilir
kaynaklardan, uygun fiyatlarda sağlanması sürdürülebilir büyüme bakımından çok
önemli. Bu alanda tümüyle dışa bağımlıyız. Bu yıl sonunda toplam enerji ithal
faturamız 60 milyar doları aşabilir.
5
Türkiye, doğal gazı en pahalı İran'dan alıyor, sonra Gazprom gazı geliyor fiyat
yüksekliği bakımından. Azerbaycan gazı nisbeten daha elverişli. Irak Kürdistan
bölgesinden beklenen doğal gazın, siyasi risk tenzilatı yapıldığında, bize şimdiye kadar
sağlanacak en ucuz fiyatlı gaz olacağı anlaşılıyor. Doğu Akdeniz'deki İsrail ve
Kıbrıs gazı da Türkiye üzerinden taşınırsa fiyat dengelemede Türkiye son derece
elverişli bir konuma oturacak.
2014’den itibaren bazı sözleşmeler sona eriyor. Hızla artan gaz talebi yeni kaynaklar
arayışını da hızlandırmalı. Gaz arz güvenliği enerji gündeminin en önemli
konularından birisi. Azerbaycan, İran gazına Türkmenistan ve Irak Kürdistanı’nın gazı
da ilave edilirse, LNG ile birlikte, gaz portföyümüz önemli ölçüde çeşitlenecek. Ve
Gazprom nezdinde müzakere yeteneğimiz elimizi güçlenecektir.
Sadece boruhatları değil
Ülkemizin enerji transit güzergahları üzerinde olması ciddi bir avantaja çevrilebilir.
Rusya ve İran’dan gelen doğal gazın üçüncü ülkelere yeniden ihracına
sözleşmeler gereği izin verilmiyor; bu yönde yeni sözleşmelere hüküm konulması için
çabalamak gerekecek.
Üretici ülkeler ve firmalar tüm yumurtaları aynı sepete koymak istemeyecekleri için
Türkiye'nin tek başına bu kaynakları kendi tüketimi için kullanmak arzusu yankı
bulmaz. Ama makul düzeyde özel fiyat anlaşmaları yapmasının, transit ücretini
üstlendiği altyapı ve siyasi risklere uygun şekilde arttırmasının önünde bir engel yok.
Nabucco’nun “kaçınılmaz ölümü“ ile gündeme gelen TANAP ve TAP boruhatları
projeleri ile Hazar’dan gelen ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanacak Güney
Koridoru’nun ilk aşaması tamamlanıyor. Sah Deniz -2 gazı Avrupa'ya 10 milyar
metreküp (mmk) gaz sağlayacak, 6 mmk de Türkiye'ye. Avrupa'nın gaz talebi halen
500 mmk civarında, 2030'da 700 mmk'e çıkması öngörülüyor. Bu miktarın yüzde 60'a
yakını ithal ediliyor.
Ciddi bir enerji koridorundan bahsetmek için Doğu'dan Batı'ya gaz taşıyacak bu
koridorun en az 50-60 mmk düzeyine çıkartılması gerekiyor. Bu hedefi
gerçekleştirmek mümkün şayet Azerbaycan'ın Ümit, Absheron, Nahçivan ve diğer
sahalarından, Türkmenistan'dan, İran'dan, Doğu Akdeniz'den ve Irak'tan yeni gaz
kaynakları bu güzergaha akıtılabilirse.
Belki TAPI ile Türkmenistan gazı, Pakistan ve Hindistan’a bağlanacak. Çin’in doğu
sahillerinden Orta Asya ve Hazar üzerinden İran’a uzanacak İpek Yolu Boru Hattı,
Myanmar ve Pakistan üzerinden yeni güzergahlar yaratılması ile “Malakka Boğazı
İkilemi”nden kurtulması mümkün olabilecek.
Yakında serbest kalacak İran petrol ve doğalgazı yüksek değerli pazarlara ulaşmak için
güzergâh aramaya başladı bile. Rusya’nın Güney Akımı’nın nasıl gelişeceği tam
kestirilemiyor. Irak’ın hem güneyinden hem kuzeyinden uluslararası piyasalara diğer
OPEC ülkelerini rahatsız edecek boyutlarda petrol akması ihtimali güçleniyor.
Uluslararası “enerji şampiyonları” yaratmak
6
Dünya’nın en büyük şirketleri arasında en karlıları enerji, teknoloji ve finans şirketleri.
İlk 25’in 16’sı enerji sektöründe – petrol ve doğal gazda. Exxon Mobil ilk sırayı alıyor.
44.8 milyar dolar kar etmiş 2012’de. Onu, 41.7 milyar dolar ile Apple izliyor. Sadece
gayrisafi kara bakmak doğru olmayabilir – zira, Exxon Mobil 482 milyar dolar
harcayıp yüzde 9.3 kar marjı ile 44 milyar kar ederken Apple yüzde 26.6 marj ile 41
milyar dolar karı yakalıyor.
Petrobras, Petronas, PetroChina, SOCAR, ENİ, Aramco gibi nispeten başarılı
ulusal/uluslararası petrol ve doğal gaz şirketlerinin uygulamalarını iyi incelemek şart.
Hedef, hem 2023’e kadar ülkemizin petrol ve doğal gaz ikmal güvenliğini mümkün
olduğunca yerel ve çevremizdeki kaynaklardan temin etmek, aynı zamanda yurtiçi ve
yurtdışı karlı enerji yatırımlarını, ticaretini üstlenmeyi hedefleyen güçlü ulusal ‘enerji
şampiyonları’ yaratmak.
Başta TPAO ve BOTAŞ olmak üzere halen kamu şirketi olan ama potansiyelini
değerlendiremeyen grupları önümüzdeki on yıldan önce bölgesel, daha sonra önde
gelen küresel enerji devlerine dönüştürmeyi hedeflemeliyiz.
Türkiye kaynaklı ve uluslararası rekabet gücüne sahip bölgesel enerji devleri yaratacak
adımları artık gecikmeksizin atmalıyız. Bu çerçevede, öncelikle çok köklü bir kuruluş
olan TPAO’yu yeni bir kurumsal kimlik altında THY ve uluslararası başarılı modellere
uygun şekilde yeniden yapılandırmak gerekiyor.
Uluslararası şirketler gibi çalışacak, buna göre yapılandırılmış, finansman
modeli, insan sermayesi sorunu çözümlenmiş, oturtulmuş ama devletin stratejik
ağırlığını hiçbir zaman kaybetmeyeceği bir yeni tasarıma acilen ihtiyaç var. Özel
sektörün dinamizmini de arkamıza alacak şekilde.
Tek başına TPAO’yu enerji şampiyonu yapmak yetmez. BOTAŞ’ın özellikle boru hattı
varlıkları ile TPAO’nun doğal gaz ve petrol üretimi arasındaki ilintiyi iyi kurmak ve
dikey entegrasyonu sağlamak da çok önemli. Böylece, TPAO ve BOTAŞ hem ülkenin
bölge diplomasisindeki en önemli güç araçları arasında yer alır, hem ülke ekonomisine
ciddi katkı sağlar, hem de küresel enerji oyuncuları arasına girmemize zemin
hazırlarlar. Aynı şey elektrikte de söz konusu.
***
Enerji sektöründe 11 yıl önce özel sektörün payı yüzde 32’lerdeydi. Şimdi tamamen yer
değiştirdi; özel sektörün payı neredeyse kamunun payı kadar.
Hem ülke içindeki yerel enerji kaynaklarını hem de dış kaynakları dikkate alan,
dünyadaki mevcut ve gelecek enerji dinamiklerini de göz ardı etmeyen sağlam bir uzun
vadeli enerji politikası inşasına ihtiyacımız var.
Beş sacayağı üzerine oturacak bir politika arz güvenliği temini, enerji verimliliğinin
arttırılması, yeni enerji teknolojilerine yatırım, iklim değişimi ve çevreye hassasiyet ve
enerji projelerine maliyeti dünya ortalamasını geçmeyecek finansman imkanı
sağlanmasını içermeli.
7
2023’e kadar (mevcut görünümde pek gerçekçi olmasa da) dünya'nın en büyük ilk 10
ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen, nüfusu genç, orta sınıfı palazlanan, kentsel
dönüşümü hızlandıran ve enerji talebi dünya ortalamasının üzerindeki bir ülkenin arz
güvenliğini garantiye alması sadece bir enerji politikası değildir. Kelimenin tam
anlamıyla ulusal güvenlik meselesidir.
Ekonominin bütünüyle birlikte gözönünde bulundurulması gereken, bölgesel ve
uluslararası boyutları yaşamsal önemde bir meseledir.
Bu itibarla, hükümetin özel sektör ve uluslararası sermaye/şirketler ve bölgesel
oyuncularla işbirliği/ortaklık içinde hareket ederek çabalarını şu yedi alana
yoğunlaştırması elzemdir:
- Entegre bir enerji yönetim anlayışını benimseyerek enerji, çevre, vergi, rekabet,
yatırım, ticaret ve dış politika/güvenlik boyutları etkin şekilde hükümet ve iş
kararlarına katılmalıdır;
- Ülke içinde talep yönetimi için enerji verimliliğini arttıracak, enerji yoğun
sanayilerden uzak duracak ve “smart” teknoloji ve sektörlere yönelecek, ülkenin
değişik bölgelerindeki özgün yerel enerji kaynaklarını harekete geçirecek bir yaklaşım
benimsenmelidir;
- Petrol, doğal gaz ve kömürde ülke içi üretimi daha da arttıracak, ulusal-uluslararası
şirketleri yatırıma cezbedecek elverişli politikaların sürekli gözden geçirilmesi, bu
arada üretimin nisbeten daha ucuz olduğu çevre ülkelerde siyasi bağlantıları da
kullanarak saha/tesis alınarak ortak üretim imkanları araştırılması, ülke ihtiyacının en
az yüzde 50'sinin çevremizdeki enerji zengini ülkelerdeki kontrol edebileceğimiz
ortak üretimden karşılanması hedeflenmelidir;
- Bölgesel enerji merkezi olmanın sadece ülkenin dört bir tarafını boruhatları ağı ile
döşemekten geçmediğinin bilinci içinde fiziki altyapının yanısıra fiyat liberalizasyonu,
enerjideki ağır vergi yükünün hafifletilmesi, uluslararası iyi uygulamalar ışığında
gerekli hukuki ve kurumsal düzenlemeler yapılmalı, üretici ve tüketici ülkelerde güveni
zedelemeyecek "yumuşak güç" dış politikasına dönülmelidir;
- Temiz/yeşil ekonomiye geçiş sürecinde en azından rüzgar, jeotermal ve güneş
enerjisinde teknoloji üreten öncü ülkelerden birisi haline gelmenin amaç olarak
benimsenmeli, sübvansiyonsuz üretim temel hedef olmalıdır;
- Enerji sektörünün sağlıklı bir şekilde işlemesi için türev piyasa işlemlerinin Borsa
İstanbul çatısı altında yapılmalı, elektrik ve doğalgaz piyasalarının organize bir spot ve
türev piyasaya kavuşması sağlanmalı ve zamanla elektrik, gaz, kömür ve petrolde
bölgesel enerji piyasası İstanbul’da kurulmalıdır;
- Halihazırdaki tüm yerel enerji şirketlerini bütünleştirsek orta boyda Batılı bir enerji
şirketi bile etmiyor büyüklük; bu nedenle, kamu-özel sektör ortaklığı ile Türkiye'nin
dünya enerjisindeki konumuna yaraşan, uluslararası rekabet koşullarına göre faaliyet
gösteren yeni enerji şampiyonları yaratılmasına yönelinmesi, bu çerçevede asgari 50
milyar dolarlık bir Türk enerji fonu yaratılması için ilk adımların atılması
gerekiyor.
Girişimcilere mesajlar
8
Yukarıdaki değerlendirme ve önerilerin de işaret ettiği gibi, alışılageldik yapılar,
politikalar ve ilişki biçimleri bu dönüşümleri yeterince anlamaya, onlara uygun
karşılıklar geliştirmeye, herkese kazandıracak yeni ortaklık ve işbirliği biçimleri
geliştirmeye ve çeşitlenen riskleri iyi yönetip kazanılacak yararları azamileştirmeye
elverişli görünmüyor.
Enerji arzını arttıracak, verimliliği iyileştirecek, temiz enerji ekonomisine geçişi
sağlayacak, yeni enerji teknolojilerine kaynak akıtacak, yurtdışında enerji üretimini
teşvik edecek, dünya çapında rekabet gücüne sahip kendi ulusal enerji şampiyonlarını
yaratacak, jeopolitik dinamikleri de ihmal etmeyecek yeni yaklaşımları gecikmeksizin
yürürlüğe koymak, etkili şekilde onların icrasını takip etmek zorundayız.
Türk sanayinin rekabet edebilmesi, cari işlemler açığının kapatılması, enerji zengini
komşularımızla karşılıklı ticaret ve yatırım akışlarının artması enerjideki akıllı,
zamanlı ve entegre yönetim esaslı politikalara bağlı. Bir de bölgesel ve uluslararası
eğilimlerin çok iyi izlenip fırsatların erken aşamada yakalanmasına ve risklerin azami
ölçüde nötralize edilip yönetilmesine.
“2023 Enerji Yol Haritası ve Eylem Programı” gerekiyor. Siyasi iradenin en yüksek
düzeyde bu vizyona ve onun uygulanma mekanizmalarına sahip çıkması, gerekli
kapasiteleri yaratması, etkin icraya gereken desteği ve kaynakları tahsis etmesi
elzemdir.
Öyle merkezi planlamacı, dayatmacı bir anlayış değil; sadece sizlere istikamet duygusu
verecek, dünya ve karşılaştırmalı üstünlüklerimizle enerji ekonomimizi ve
jeopolitiğimizi uyumlu kılacak bir vizyon. Şuna kuvvetle inanıyorum ki, yeni
şekillenmekte olan dünya düzeninde bulunduğu coğrafya, çevresindeki enerji arz
zengini ülkeler ve 1 trilyon dolara yaklaşan GSMH’si dikkate alınırsa Türkiye enerjideki
küresel ‘müesses nizam’ın yönetim kuruluna rahatlıkla girebilir.
Girişimcilere şu mesajları da geçmeden edemeyeceğim:
- Enerji piyasası uçsuz bucaksız bir deniz. İster üretim, ister ticari, ister yatırımcı
tarafında yer alın, enerji piyasası, hele ki Türkiye gibi, enerjinin her sahasında
potansiyel sahibi bir ülkede, yeni girişimcilere her zaman yer var. Sadece denizin hangi
kıyısından suya gireceğinize karar verin.
- Hiçbir zaman yerel kalmayın. Komşu ülkeleri, çevredeki gelişmeleri çok iyi okuyun.
Sonra dünyanın başka uçlarına bakın, “oralarda neler oluyor” diye.
- Emek, çaba her zaman karlılığını bulur, önemli olan doğru yerlerde hazineyi
aramakta. Kapasitesinizi geliştirirken “full value chain” boyunca ilişkiler ağınızı da
oluşturmaya çalışın.
- Belki de girişimcinin ilk yapması gereken kendi enerjisini yönetmekle başlıyor.
- Sizin 2023 hayaliniz ne? Günlük akışta kalıp, hayatın bizi nereye götüreceğini mi
bekleyeceğiz, yoksa hayallerinizi kovalayıp, bunu gerçekleştirecek misiniz?
- “Gelecek, şimdi başlıyor”.