İnanan İnsanın Temel Vasfı: SADAKAT Prof.Dr. Mehmet SOYSALDI İslam, insanı “insan-ı kâmil” mertebesine çıkartmak için gönderilmiş bir dindir. Bu gayeye ulaşmak için birtakım ahlaki prensipler vaaz etmiştir. Bu prensipler evrensel prensiplerdir. Her devirde insanların muhtaç oldukları ilkelerden meydana gelmektedir ki günümüz insanının da bu evrensel ahlaki prensiplere uyması gerekir. O evrensel ahlaki prensiplerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik, ahde vefa, nezaket, adalet, hoşgörü ve cömertlik gibi. Burada bu evrensel ahlaki prensiplerden doğruluk/sadakatin önemi üzerinde durmak istiyoruz. Sadakat Sadakat; Arapça bir kelime olup, Türkçesi doğruluk olarak ifade edilmektedir. Doğruluk sözlüklerde; “sözün, söyleyenin düşüncesine ve gerçeğe uygun olmasıdır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Doğruluk ve dürüstlük, huzurun ve kendisiyle barışık olmanın, kısacası mutluluğun bir gereğidir. İslam‟ın şi‟ârı doğruluktur. Doğruluğun zıddı olan yalancılık imanla asla bağdaşmaz. Doğruluk, İslamın çok değer verdiği temel ahlaki prensiplerden biridir. Doğruluğun Allah‟ın bir sıfatı olarak anılması, önemini belirtmeye yeter. Doğruluk, peygamberlik makamının hemen altında yer alan bir makamdır. “Kim Allah’a ve Elçi’ye itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştırlar!” (Nisa, 98/69) Kur‟an, Allah‟tan korkmayı, sâdık (doğru)larla beraber olmayı emreder. “Ey inananlar, Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (Tevbe, 9/119) Doğruluk hem sözde hem de davranışta olmalıdır. Yüce Allah “Ey Muhammed! Sen, beraberindeki tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.” (Hud, 11/112) buyurmaktadır. Ayette İslam‟ın esasını teşkil eden iki ilke yer almaktadır: Emrolunduğu gibi dosdoğru yaşamak ve haddi aşmamak, yani Allah‟ın belirlediği sınırların dışına çıkmamak. Yüce Allah, bu ayette müminlerle birlikle Peygamber (s.a.v)‟e Allah‟ın çizdiği ilkeler ve hudutlar dâhilinde dosdoğru olmasını, bu ilke ve hudutlardan yan çizip haddi aşmamasını emretmektedir. Allah onların işledikleri şeyleri görüp gözetlediğini belirtmekte, onları zalimlere meyletmekten sakındırmaktadır. Doğruluk ve dürüstlükten meylettikleri takdirde ise cehennem ateşine gireceklerine ve o vakit kendileri için dost da yardımcı da bulamayacaklarına dair onları uyarmaktadır. Bu ayetle ilgili olarak Abdullah b. Abbas‟ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bütün Kur‟an içinde Allah Resulüne bu ayetten daha ağır ve daha çetin bir ayet inmemiştir. Bu nedenle Peygamberimiz, “Hûd Suresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı.” buyurmuştur. (Tirmizi, Tefsiru‟l-Kur‟an, 57, V, 402) Surenin nesinin kendisini ihtiyarlattığı sorulduğunda “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” mealindeki ayetin kendisini ihtiyarlattığını söylemiştir. (Râzî, Mefatihu’l-Gayb, XVIII, 71) Bu ayette Resulullah‟a “beni ihtiyarlattı” dedirtecek kadar zor gelen nokta, dosdoğru olma emrinin asıl kendisiyle ilgili olan kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili olan kısmıdır. Zira ayette “seninle beraber tövbe edenler de” (seninle beraber dosdoğru olsun) denilmek suretiyle müminlerin de aynı emre muhatap oldukları belirtilmektedir. Nitekim istikamet (doğruluk/sadakat) kadar yüksek bir makam olmadığı gibi, onun kadar da zor hiçbir emir yoktur. (Yazır, Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, V,18) Resulullah (s.a.v) Efendimiz Allah‟ın kendisine yüklediği bütün görevleri kusursuz yerine getirme azmi ve gayreti içindeydi. Şartlar ve ortam elverişli olmamakla beraber, yüklendiği davanın büyüklüğüne yakışır anlamda mevcut yetenek ve imkânlarını sonuna kadar kullanmıştır. Cenab-ı Hak, ilgili ayetle kendi Peygamberinden ve ona uyan müminlerden bunun devamını istemektedir. O nedenle Resulullah (s.a.v) Efendimiz, başka bir rivayette “Hûd ve Vakiâ Sureleri saçlarımı ağarttı!” buyurmuştur. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi [email protected] Müslümanlara en güzel rehber olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v), bir doğruluk/sadakat örneği idi. Onun en büyük hedeflerinden biri de doğru ve dürüst insanlardan oluşan bir toplum oluşturmaktı. Onun içi ile dışı, özü ile sözü birdi. Bir başka deyişle; O, olduğu gibi görünür, göründüğü gibi olurdu. Onun söyledikleri ile yaptıkları arasında bir farklılık görmek mümkün değildi. Hayatı boyunca insanları doğruluk ve dürüstlüğe sevk etmeye gayret göstermiştir. Nitekim Süfyan es-Sekafî isimli bir sahabinin kendisine gelerek “Ey Allah‟ın Resulü! İslamiyet hakkında bana bir öğüt veriniz ki, sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın.” demesi üzerine Peygamberimiz: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 62; İbn Mâce, Fiten 12; Ahmed b.Hanbel, III, 413, IV, 385) Hz. Peygamber, doğruluğu ve dürüstlüğü Allah‟a imandan sonra dile getirmiş ve doğrulukla Allah‟a iman arasında bir bağlantı kurmuştur. Yine bir başka hadisinde; “Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi birre (iyiliğe), o da sizi cennete ulaştırır. Kişi doğru olur ve daima doğru iş yaparsa Allah katında sıddıklardan yazılır. Yalandan sakınınız. Yalan da insanı günaha, o da cehenneme götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan üzere iş yaparsa Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 105; Ebu Davud, Edeb, 80) buyurmuştur. Konuyla yakından ilgili başka bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Siz bana altı hususta söz verin; ben de size cennete gireceğinize dair söz vereyim: 1. “Konuşurken doğru konuşun.” Evet, davranış ve beyanlarınız dosdoğru olsun ve asla doğruluktan ayrılmayın. 2. “Söz verdiğiniz zaman yerine getirin.” Zaten bunun aksi münafıklık alâmetidir. 3. “Emanete emin olun.” Bir yerde emin bilindiğinizden dolayı size bir şey emanet edilmişse, sakın sizi emin zannedenleri bu zanlarında yalancı çıkarmayın. 4. “İffetli olun.” Irz ve namusunuzu koruyun; başkalarının ırz ve namusunu aynen kendi namusunuz gibi koruyun. 5. “Gözlerinizi harama karşı kapayın.” Size ait olmayan şeylere bakmayın ve istifade etmeniz yasak olan şeylere göz dikmeyin. Harama bakmak kalbi bozar. Nitekim bir kutsi hadiste şöyle buyrulmuştur: “Harama bakmak şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim bana saygısından dolayı harama bakmayı terk ederse, onun kalbine öyle bir iman yerleştiririm ki, onun zevkini bütün kalbinde hisseder.” (Alaaddin Ali el-Muttakî el-Hindî, Kenzu’l-Ummal, V, 328) 6. “Elinizi başkalarına zarar vermekten uzak tutun.” Hiç kimseye hiçbir şekilde kötülük yapmayın. (Ahmed b.Hanbel, age., V, 323) İşte bu hadiste sayılan şartlara riayet eden bir insan, bu dünyada emin olarak yaşar, ahiretini de bu şekilde emniyet ve garanti altına almış olur. Peygamber Efendimiz hayatı boyunca kendisi doğru ve dürüst olduğu gibi müminlere daima doğruluk ve dürüstlüğü emretmiştir. Müslim‟in “es-Sahih” adlı eserinde yer alan şu hadise ne kadar ibretlidir: Huzeyfe b.el-Yeman anlatıyor: “Babam Huzeyl ile birlikte, Hicret için Mekke‟den Medine‟ye doğru yola çıktık. Yolda Kureyş kâfirleri bizi yakaladılar ve „Siz Muhammed‟e gidiyorsunuz dediler. Biz, “Hayır, sadece Medine‟ye gitmek istiyoruz” dedik. Hz. Peygamber (s.a.s) ile birlikte savaşmayacağımıza dair bizden söz aldıktan sonra, bizi bıraktılar. Bedir Savaşı, gelip çatınca, savaşa katılmak istedik. Rasulullah (s.a.s) bize, Kureyş‟e verdiğimiz sözü hatırlatarak, “Siz savaşa katılmayın. Biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirelim doğru ve dürüst olalım ki, onları yenmek için Allah‟tan yardım isteyelim de Allah ta bizlere yardım etsin.‟ dedi.” (Müslim, Cihad, 98) Onları Bedir Savaşında cihat edecek mücahitler arasına almadı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.s), işte bu derece doğruluk ve dürüstlüğe önem vermiştir. Ümmetine de daima doğru ve dürüst olmayı tavsiye etmiştir. Bu ayet ve hadislerde de görüldüğü üzere doğruluk ve dürüstlüğün İslam dininde müstesna bir yeri ve önemi vardır. Çünkü doğruluk/sadakat; insan onurunun ve sağlıklı toplum yapısının vazgeçilmez şartlarından, insanın kendi kişiliğine karşı en önemli ödevlerindendir. 2 Doğruluğun/sadakatin İnsana Kazandırdıkları Toplumda güvenilir kişi olmanın ilk ve en önemli şartı doğru olmaktır. Sözünde yalan, işinde hile, hâl ve gidişatında riya bulunmayan insanı herkes sever; sevmese de takdir eder. Doğruluk/sadakat, güzel, güvenilir ve huzur dolu bir hayat getirir. Doğruluğun insana kazandırdıkları hakkında Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de” (Ahkaf, 46/13) “Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) vaat edilmekte olan cennetle sevinin!” (Fussilet, 41/30) Bu ayetlerde Allah‟a inanıp doğru ve dürüst olanların korku ve üzüntü çekmeyecekleri, bu dünyada yaptıkları salih amellere karşılık ebedi olarak cennete girecekleri belirtilmektedir. Doğruluk/sadakat fert ve toplum açısından huzurlu, güvenli, düzenli, mutlu ve müreffeh bir hayatın sağlanabilmesinin en önemli ve olmazsa olmaz unsurlarındandır. Kişisel ilişkilerden, toplumsal ilişkilere, ticari ve mesleki faaliyetlerden kamu görevlerine kadar hayatın bütün alanlarını ilgilendiren ve bütün bu alanlarda mutlaka riayet edilmesi gereken ahlaki bir erdemdir. Bu itibarla doğruluk; niyette, düşüncede, iradede, özde, sözde, bütün iş ve davranışlarda doğru ve dürüst olmayı kapsar. Netice olarak diyebiliriz ki, İslam, insan ruhunu geliştiren, vicdanları berraklaştıran, insan duygusuna yön veren bir dindir. Allah‟ın sevgi ve büyüklüğünü, kudret ve adaletini bütün görkemliğiyle kalplere ve kafalara işler. İnsanlıktan yana merhametli olmayı emreder; kişiyi yalnız midesiyle baş başa bırakmaz; onu hayvanî sıfat ve davranışlardan çekip insanlığın fazilet potasında olgunlaştırır. Böylece İslam dini, insana büyük sorumluluklar yükler; sınırsız hürriyetin zulme ve karanlığa uzandığını hatırlatır; hizmet aşkını –biri Allah‟a, diğeri hemcinsine olmak üzere- iki yönden değerlendirir. Bu bakımdan İslam, Müslümanın doğru, dürüst ve çevresine güven telkin eden bir insan olmasını istemektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) devrindeki Müslümanlar, ahlaki erdemlerden olan doğruluk/sadakatin doruğunda bulunuyorlardı. Günümüzde insanlar ahlaki bir düşüş yaşamaktadırlar. Özellikle insanlar arasında doğruluk/sadakat hususunda bir buhran yaşanmaktadır. Merhum şairimiz Mehmet Akif Ersoy, insanlığın bugünkü durumunu şu mısralarında ne kadar güzel dile getirmektedir: Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde... Ne çirkin yüzler örtermiş meğer o incecik perde! Vefa yok ahde hürmet hiç, emanet lafz-ı bî-medlûl. Ne tüyler ürpertir, yâ Rab, ne korkunç inkılab olmuş! Ne din kalmış, ne iman, din harab, iman türab olmuş. (Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, İst, II, 908) Bireyleri birbirine karşı doğru ve dürüst davranmayan bir toplumda insanların birbirine güvenmesi söz konusu olamaz. Doğruluk/sadakatin olmadığı bir toplumda da huzur ve barışın olması beklenemez. İşte toplumsal güven ortamının yeniden tesis edilebilmesi için Kur‟an‟ın öngördüğü evrensel ahlaki prensiplere dönülmesi gerekmektedir. İnsanlara hâkim olan bu durum, günümüzde Kur‟an‟ın getirmiş olduğu evrensel prensiplere ne kadar ihtiyacımızın olduğunu bize göstermektedir. İşte her hususta olduğu gibi doğru ve dürüst bir insan olma konusunda da Kur‟an ahlakıyla ahlaklanmalı ve kendimize Hz. Peygamber‟i örnek edinmeliyiz. 3
© Copyright 2024 Paperzz