Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014, p. 1063-1092, ANKARA-TURKEY ARAP EDEBİYATINDA EŞKİYA ŞAİRLER* İbrahim USTA** ÖZET Eşkıya şairlerin Arap yarımadasında hayatın çok çetin şartlarda geçtiği dağlarda ve geniş çöllerde yer tutmuş hırsız grupları olduğu bilinmektedir. Bunlar kabileleri tarafından ya köle çocukları oldukları için ya da kabile kurallarına aykırı hareket ettikleri veya kabileyi zora sokacak bir tercihe zorladıkları için kovulmuş kimselerdir. Bunun neticesinde Eşkıya kendi kabile hayatının dışında yaşayan, adalet isteği tükenmiş, aile ve kabile bağlarını koparmış, acımasızlığın kol gezdiği bu beldelerde kendilerine zulmedildiğine inanan, kabilesine ve servet sahiplerine ve dünya malına küsmüş insanlardır. Toplumlara korku ve endişe salarak, çöllerde mekân tutan bu kimselerin tek silahı güçlü bedenleridir. Bununla birlikte cesaretleri, düşmana amansız saldırıları ve ölüm ve hayatı aynı değerde görmeleri, onları diğerlerinden farklı kılan en temel özelliklerin başında gelmektedir. Aynı zamanda onlar için fakirlere ve yoksullara şefkatle davranmak, baskınlarda elde ettikleri ganimetleri ihtiyaç sahiplerine dağıtmak gibi insani tarafları da unutmamak gerekir. Eşkıyalar saldırıların önemli bir kısmını zenginlere ve cimrilere karşı yapmışlardır. Bu çalışmada Arap edebiyat tarihinde önemi bir yeri olan eşkıya şairler ele alınacaktır. Cahiliye, Sadru'lİslam, Emevî ve birinci Abbâsî dönemlerinde gördüğümüz eşkıya şairlerin yaşadıkları ekonomik, sosyal ve kültürel çevreleri incelenmiş, bir bakıma bu kişileri eşkıyalığa iten sebepler irdelenmiştir. Konu sonlarında her dönemin en meşhur birkaç şairinin kısa bir biyografisi ile birkaç beyitlik şiiri okuyucunun dikkatine sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Arap Edebiyatı, Arap Şiiri, Eşkıya Şairler makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Bingöl Ünv. Fen Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümü, El-mek: [email protected] *Bu 1064 İbrahim USTA BANDIT POETS IN ARABIC LITERATUR ABSTRACT Bandit poets very harsh conditions of life in the Arabian Peninsula is now in place in the mountains and vast deserts have kept in groups are known to be thieves. They either by tribes or tribes to which they are slave children to have acted contrary to the rules or difficult to spawn a tribe fired anyone because they are forced to choose. As a result, highwayman their tribal life, living out justice request exhausted, family and tribal ties severed, cruelty ridden this resort for themselves in the persecuted, believing tribe and wealth to the owners and the world 's property pouts are people. To society of fear and anxiety, releasing space in the desert holds a strong body of these people are the only weapon. However, courage, relentless enemy attacks and death and life of seeing the same value, which makes them different from others is one of the most basic features. At the same time they act with compassion for the poor and the poor, they have achieved in the raids as spoils to distribute to the needy should not forget the human side. A significant portion of bandits attack against the rich and stingy have done. In this study, a lot of emphasis on the Arab literary poets, which will be dealt with bandits. Of pre-Islamic, early Islamic, Umayyad and Abbasid first periods we have seen in the first inhabited by bandits poet economic, social and cultural environment are examined in a sense, the reasons which impelled them banditry were discussed. Topics at the end of each period and a brief biography of the poet's most famous poem with a few verse will be brought to the attention of the reader. Key Words: Arabic Literature, Arabic Poetry, Bandit Poets GİRİŞ Edebiyat, kişinin duygu ve düşüncelerini, kendine özgü bir dil kullanarak, estetik kurallar çerçevesinde, yazılı veya sözlü olarak dile getirmesi sanatına verilen isimdir. Edebiyat tarihi ise; bir milletin meydana getirmiş olduğu edebî eserleri, edebî hareketleri ve dönemleri, yazarları, şairleri, dil ve üslup özelliklerini kronolojik olarak inceleyen bilim dalına verilen isimdir. Arap edebiyatı denilince, miladi 525’den günümüze dek gelen süre içerisinde Araplara ait dil, tarih ve kültürle ilişkili çalışmaları inceleyen bilim dalı aklımıza gelmektedir. Miladi 525-622 yılları arası cahiliye devri olarak tanımlanmış ve bu döneme ait bol miktarda atasözleri, halk efsaneleri ve manzum eserler rivayet edilmiştir. Daha çok şifahi olarak nakledile gelen bu rivayetler Sadru’l-İslam döneminde (m.622-662) toplanıp, kitap haline getirilerek, sonraki nesillere yazılı olarak aktarılmıştır. Edebi sanatlara karşı belki de hiçbir millet Araplar kadar hâkim, istekli ve heyecanlı değildir. Hiçbir millet yazılı yahut sözlü hitap yoluyla kendisini ifade etmekte Araplar kadar başarılı olamamıştır. Aynı şekilde diğer diller - özellikle şiir vezni, kafiyesi ve musikisi- Arapçanın insan üzerinde bıraktığı etkisi kadar etkili değildir. Araplarda gerek tarih, gerekse sanat açısından şiir, hayatlarını ve yaşam tarzlarını yansıtması bakımından vazgeçilmez bir yere sahiptir. Kaside olarak ta adlandırılan bu sanat, çok temalı uzun bir şiir olup, bunun içinde çok çeşitli motifler, - genellikle - çöl hayatı yaşayan şairin bakış açısıyla nasıl işlendiği tasvir edilmektedir. Bu kasidelerde şair giriş bölümde sevgilisinin kalbinde bıraktığı izleri işlerken, daha sonrada binek hayvanını, geçtiği Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1065 araziyi, çöl hayatını ve diğer unsurlarını tasvir etmiştir. Bu tarz şiirlerin asırlarca diğer nesillere aktarılması ve unutulmamasını, cahiliye toplumunu şairlerinin, yazdıkları şiirlerle toplumun duygularına sıkı sıkıya bağlı olmasına bağlamak mümkündür. Şiirin Arap toplumunda bu kadar değerli olmasının bir başka sebebi ise, şairin, mensubu olduğu kabile tarafından adeta bir kabile vekili olarak telakki edilmesi sonucunda şiirin hafızalarda koruma altına alınmasıydı. Buna göre şiir kabile ve kabile birliğinin sözcüsü olarak kendisine şekil veren muhitin mümessiliydi. Kabile hayatını, sağlığını, geçmişini, zaferlerini, düşmanlarına olan kinlerini, onları küçük düşürücü sözlerini, çevresindeki tabiatı şairin güzel ifadesinde kendisini bulurdu. Bu sihirli sanatın, bu tesirli silahla mücehhez olması kabile için büyük bir bahtiyarlıktı. Büyük şairler yetiştirmiş olmak kabilelerin için büyük ve gurur duyucu bir şeydir. Şairden mahrum olmak onlar için sadece bahtsızlık değil, aynı zamanda utanç ve ayıplama vesilesiydi. Bu çalışmada Arap edebiyat tarihinin ilk dört devresi olan Cahiliye, Sadru’l-İslam, Emevî ve Abbâsî dönemleri, eşkıya şairler bağlamında ele alınacaktır. Lügatte malı olmayan fakir anlamına gelen “Su’lûk” kelimesi, ıstılahta: yol keserek insanları soyan ve hayatını bu şekilde idame ettiren kişiler anlamında kullanılmaktadır. Türkçede bu kelimeyi eşkıya, çapulcu, haydut, harami, yağmacı gibi kelimelerle anlamlandırmak mümkündür. I- CAHİLİYE DÖNEM VE EŞKIYA HAREKETİ a- Tanım Bu kelimeyi filolojik olarak incelemek gerekirse; “Su‛lûk” kelimesi, çocuk için kullanıldığında (َ تَ َش َّر َد: َك َال َولَد َ َص ْعل َ َص ْعل َ َ )تyaramazlık yaptı, adam için kullanıldığında (َ اِفْتَقَ َر: َك َالرَّجل َ َ)ت َ ْ َ َ َ َ ْ fakirleşti, deve için kullanıldığında ( ط َر َحت َأوْ بَا َرهَا: َت َا ِإلبِل َ )تise tüyünü döktü anlamlarına ِ صعلك gelmektedir.1 Çoğulu (َص َعالِيك َ ) “Sa‛âliyk” olan (َ“ )صعْلوكSu‛lûk” kelimesi lügat anlamı olarak; malı olmayan fakir demektir. Ancak bu kavramın zamanla "fakir" sınırını aşarak bazı yeni boyutlar kazandığı görülmektedir. Zira başlangıçta sadece düşünce bazında şiirlerinde fakirlik probleminin ve bu problemin zaruri çözüm yolu olarak kabul ettikleri sosyal adaletin propagandasını yapan bu yoksul şairler, aradan bir süre geçtikten sonra bu tür bir düşüncenin zenginler tarafından önemsenmediğini gördüklerinde, bu kez grup kurarak şiddet eylemlerine başlamışlar ve özellikle cimri zenginlere, kendileriyle problemleri olan bazı kabilelere ve bunların ticaret kervanlarına baskınlar düzenleyerek ele geçirdikleri malları fakirler arasında paylaştırmaya kalkıştılar. Eylemleri için de daha çok deve sürülerinin otlandıkları Yemen'in verimli bölgelerini ve zengin ticaret kervanlarının geçtiği hac güzergâhını tercih ettiler. Böylece bu tür baskın ve yağma hareketleriyle hem cimri zenginlerin hem de bazı kabilelerin korkulu rüyası olan eşkıya hareketi artık sadece bir "fakir" değil; toplum nazarında aynı zamanda birer yol kesen bir haydut ve soyguncudur. Eşkıya tabiri, Arap edebiyat tarihinde ise; dışlanmışlık sebebiyle kervanlara saldıran ve şiirlerinde genellikle; endişenin, yoksulluğun ve başkaldırının sesleri yankılanan, cesaretleri ve düşmana amansız saldırılarıyla bilinen bir grup insandır. Bu kimseler genellikle yaşam olarak çöl hayatını ve arkadaş olarak ta hayvanlarını tercih etmişlerdir. Çünkü onların nazarında çöl hayatı daha merhametli, hayvanları ise insandan daha cana yakındır. Nitekim bunu şiirlerindeki tasvirlerde açık bir şekilde görmek mümkündür.2 - bkz: İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, ( ) صعلكmaddesi, Dâru Sadr, Beyrut 2000, c.10 s.456; Mu’cemu’l-Vasît, Mektebetu Şurûk ed-Devliyye, Beyrut 2004, s.515; Feyrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, Müessesetü'r-Risâle, Beyrut 2003, c.1 s.108. 2 - Tureyfî, Muhammed Nebîl, Dîvânu’l Lusûs fi’l Asrı’l Cahilî ve’l İslamî, Dâru’l-Kutubi’l İlmiyye, Beyrut 2004. c.1 s.14-15; Halîf, Yusuf, Şuarâu’s-Saâliyk fî Asrı-l Câhilî, Dâru’l Maârif, Kahire 1978, s.21; Furat, A. Subhi, Arap Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1969.s.58. 1 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1066 İbrahim USTA bCahiliye Dönemi Eşkıyalık Hareketine Genel bir bakış Arabistan toprakları kuzeyde, genel olarak “Bereketli Hilal” adıyla anılan Mezopotamya, Suriye, Filistin ve bitişik çöller, doğu ve güneyde Basra Körfezi ve Hint Okyanusu, batıda ise Kızıldeniz ile sınırlanmıştır. Güney batıdaki yemen ise eski zamanlardan beri medeniyet beşiği olmuş, ziraata ev sahipliği yapmış dağlık bir bölgedir. Geri kalan bölgeler ise şurada burada vahaya, birkaç kervan ve ticaret yoluna rastlanan susuz stepler ve çöllerden oluşur. Nüfusun çoğu çoban ya da göçebedir. Vahalarda ve komşu bölgelerde yaşayan halkı sık sık yağmalarlardı. Bazı bölgeler istisna edilmek şartıyla Arabistan’ın ziraata uygun olmadığı açıkça ortaya çıkıyor. Bölge arazisinin hayvancılık için de çok müsait olduğu söylenemez. Dolayısıyla sadece tarımla geçinmek de bu durumda mümkün görünmüyor. Bu durum yarımada sakinlerini başka bir geçim kaynağı olan ticarete yönlendirmiştir. Arabistan’ın ticaretini tertip edilen panayırlar canlı tutuyordu. Özellikle Ukaz panayırı önem arz ediyordu. Burada ticaretin yanı sıra edebi bir durum da söz konusuydu. Şairler en güzel şiirlerini burada okur ve beğenilen eserler Kâbe duvarına asılırdı. Arapları yaşayış kültürleri açısından bedevi ve hadarî diye ikiye ayırmamız mümkündür. Bedeviler yemek ve içmek gibi temel ihtiyaçlar ile yetinirler. Hadarîler ise temel ihtiyaçlar yanında zorunlu olmayan lüks ihtiyaçlar edinirler. İklim ve tabiatın bir gereği olarak kuzey Arapları genellikle bedevi bir hayat sürerlerken güney Arapları yerleşik bir hayat sürmüşler ve hadarîliğe geçmişlerdir.3 Eşkıyalık, genelde silahla veya başka bir şekilde zor kullanmak suretiyle yol kesip baskın yaparak mala, cana tecavüz, kamu düzeni ve güvenliği ihlâl olarak tanımlanmakta olup, tarihte, farklı zaman ve mekânlarda ortaya çıkan eşkıya hareketleri, birbirlerine benzer sebeplerle ortaya çıkmış olsalar bile farklı neticeler ortaya çıkarmışlardır. Eşkıyaların Arap yarımadasında hayatın çok çetin şartlarda geçtiği dağlarda ve geniş çöllerde yer tutmuş hırsız grupları olduğu bilinmektedir. Bunlar kabileleri tarafından ya köle çocukları oldukları için veya kabile kurallarına aykırı gittikleri veya kabileyi zora sokacak bir tercihe zorladıkları için kovulmuş kimselerdir. Bunun neticesinde Eşkıya kendi kabile hayatının dışında yaşayan, adalet isteği tükenmiş, aile ve kabile bağlarını koparmış, acımasızlığın kol gezdiği bu beldelerde kendilerine zulmedildiğine inanan, kabilesine ve servet sahiplerine ve dünya malına küsmüş insanlardır. Cahiliye toplumuna hiç önem vermeyen bu eşkıyalar korku ve endişe salarak, çöllerde mekân tuttular. Eşkıyanın tek silahı kendisi yani güçlü bedenidir, cesareti, düşmana amansız saldırısı ve onun nazarında ölümün ve hayatın aynı şey olması ayırıcı özelliğidir. Aynı zamanda onlar için fakirlere ve yoksullara şefkatle davranan, baskınlarda elde ettikleri ganimetleri ihtiyaç sahiplerine dağıtan insani tarafları olduğundan bahsedilir. Saldırılarının önemli bir kısmı zenginlere ve cimrilere karşı yapmışlardır.4 Cahiliye döneminde eşkıyalık denildiğinde sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek derecede az olan kişilerin fakirlik, kovulmuşluk ve kölelik sebebiyle düzene başkaldırması anlaşılmaktadır. Bu dönem eşkıyaların biyografi ve şiirlerine girmeden önce, onları eşkıyalığa sürükleyen amillerin incelenmesinde fayda vardır. Bu dönem eşkıyalığı daha çok siyasal, sosyal ve ekonomik çevrenin etkisi sebebiyle oluşmuştur. Olaya siyasi açıdan baktığımızda, cahiliye toplumunda kabile birliğini asabiyet ve kan bağı ayakta tuttuğunu ve kabileye düşen kendi ferdini himaye etmek ve saldırılara karşı korumak Bernard Lewis, Uygarlıklar Tarihinde Araplar (Terc: Hakkı Dursun Yıldız), Pegasus Yayınları 2.Baskı, İstanbul 2006, s.31-32; Apak, Âdem, Ana hatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Neşriyat, İstanbul 2012, .s. 113-115. 4 - Goldziher, İgnace, Klasik Arap Literatürü, Vadi Yay., Ankara 2012, s.29; Furat, c.1 s.66; Demirayak, Kenan, Arap Edebiyatı Tarihi, Cahiliye Dönemi, Fenomen Yay., Erzurum 2012, s.172-173; Şa’ke, Mustafa, Rıhletu’ş- Şi’r mine’l Emevîyyeti ile’l Abbâsîyye, Dâru’l Mısrıyyetu’l Lübnaniyye, Kahire 1997, s.327-328; Hüsnâ, Abdülcelîl Yusuf, elEdebû’l Cahilî, Kadâyâ, Funûn ve Nusûs, Müessetu’l Muhtâr, Kahire 200, s.181-182; el- Bustânî, Butros, eş-Şuarâu’lFursân, Dâru’l- Mekşûf, Beyrut 1944, s.185. 3 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1067 olduğunu açık bir şekilde görmek mümkündür. Buna karşın Kabile ferdine düşen görev ise; kabile şerefini korumak ve kurallarına iltizam göstermek, istenmeyen davranışlarda bulunmamaktır. Aksi halde fert kabile tarafından kovulmak suretiyle dışlanır ve hatta komşu kabilelere kendisiyle alakalı diyet ve kan parası gibi maddi davalarda sorumlu olmadıkları ilan edilir. Bu yüzden eşkıyalardan bir gurup kovulmuşlar/dışlanmışlar olarak isimlendirilmişlerdir. Meseleyi sosyal açıdan incelediğimizde, Arap toplumunda bir kabilenin üç farklı sınıftan teşekkül ettiğini görmekteyiz. İlk olarak kabilenin kendi çocuklarından oluşun ve tamamen hür olan sınıf, ikinci sırayı ise kendilerine başka kabilelerden katılan ve sığınma talebinde bulunanlar almaktadır. Son olarak Habeş kökenli köle annelerden olan köleler sınıfı vardır ki; ileride de göreceğimiz gibi eşkıya sınıfının çoğunluğu Şenferî, Teabbata Şerran, Süleyk b. es-Süleke ve Âmir b. Ahnes gibi üçüncü grup kölelerden oluşmaktadır. Amillerin üçüncüsü olan ekonomik sebebe bakıldığında; cahiliye toplumunda kabile hayatının servetin idaresine dayalı bir çeşit derebeylik yönetimiyle idare edildiğini müşahede etmekteyiz. Günümüz tabiriyle bu toprak ağalarının haricindeki insanlar ya köle veya hizmetçi konumundaydılar. Bu hür insanlar arasından güçlülerin idaresindeki zayıflara ve güçsüzlere yardım etmek için kendi tercihleriyle kendi kabilelerine başkaldırır olmuş ve “Fakir Babası” lakaplı Urve bin el-Verd ve Ebû Hirâş el-Huzelî gibi - günümüz tabiriyle - Robin Hood’lar türemiş, zenginden aldıkları malları fakir insanlara dağıtarak, bir bakıma sosyal adaleti tesis etmeye çalışmışlardır. Konuyla ilgili olarak İngiliz tarihçi Eric Hobsbawm şöyle demektedir: “Diğer birçok sosyal hareketlerin artmasın da görüldüğü gibi eşkıyalığın da kökeninde ekonomik krizler ve halkın yoksullaşması birincil öneme sahiptir. Böylesi dönemlerde, yönetici otoritenin sıkıntıları vardır, halk sosyo-ekonomik yönlerden kriz içerisindedir. Merkezden yerel yöneticilere verilen emirler daha serttir, yerel otorite bazı durumlarda çaresiz bile kalmaktadır. Bu durum ise eşkıyanın ekmeğine yağ sürer.”5 c- Eşkıya şiirlerinin temel konuları Eşkıya şiirlerinin temel özelliklerine geçmeden önce -genel hatlarıyla- cahiliye dönemi şiirine göz atmakta fayda vardır. Bilindiği gibi bu dönemde henüz yazıya geçirilmemiş olan cahiliye şiiri -Arapların ortak duygularına hitap etmesinden kaynaklı olsa gerek- hayatlarında çok büyük bir önem arz ediyordu. Bu durum şiir konusunda çok geniş bir birikim sahibi yapıyordu. Henüz yazıya geçmemiş olan Eski Arap şiirinin asırlarca hafızalarda yer alabilmesinin nedeni; şiirin Arapların hayatında ne denli önemli olduğu ve Arapların duygularına hitap etmesiyle doğrudan alakalıdır. İnsanlar şairlerden hislerini, geçmişte yaşadıklarını, zaferlerini, düşmanı olduğu kabileye karşı olan kinlerini anlatmasını istemektedirler. Bunun üzerine şair ismine “kaside” veya “recez” denilen şaheserini ortaya çıkarmaya başlar. Recez her ne kadar anlık ilhamlara dayanan ve spontane gelişen bir olgu olsa da, aynı şeyi kaside için söylemek doğru olmaz. Kaside, içinde tek bir kafiye türü kullanılan ve temaları fazla değişmeyen bir şiir çeşididir. "Atlâl" şeklinde isimlendirilen kasidenin kısımlarında şair, sevdiği kadından ve aşkına tanık olan mekân tasvirinden oluşan giriş bölümünden sonra, yaptığı bir yolculuğun hikâyesini anlatır. Çoğu zaman bu hikâye bineğinin betimlenmesiyle uzayıp gider. Anlatılan hikâye daha sonra yerini, şahıs veya kabile övgüsüne bırakır.6 Bu girişten sonra eşkıya şiirinin temel özelliklerini kısaca şu şekilde sırlamak mümkündür: - Hobsbawm, E.J., Eşkıyalar, Avesta Yay., İstanbul 1997, s. 97. - Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s. 23; Merzubânî, Ebû Ubeydillah, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ, Kahire 1343, s.65. 5 6 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1068 İbrahim USTA Şiirlerinde uymak zorunda oldukları kabilelerine ait kural ve gelenekler zincirini hiçe sayıp onları önemsememeleri. Cahiliye şiirinin en temel özelliği olan “atlâl” geleneğinin terk edilerek, şairin hırsızlık, saldırı ve talan gibi direkt kendi hayatlarından sahneler içeren şiirler söylemesi. Bu tür şiirler tipik cahiliye şiirler gibi uzun kaside veya recezler şeklinde olmayıp, kesik ve kısa beyitlerden oluşan basit şiirlerdir.7 d- Cahiliye Dönemi Eşkıyalığının Kısımları Cahiliye döneminde birtakım sebeplere binaen insanlardan bazıları eşkıyalığı meslek olarak seçmişler ve hayatlarını bu şekilde devam ettirmişlerdir. Toplumda bulunan ekonomik, sosyal ve siyasi olumsuzluklar insanları eşkıya olmaya itmiştir. Şimdi bunları sırası ile değerlendirelim: 1. Ekonomik Nedenlerle Eşkıya Olanlar Bu gruba giren şairlerin eşkıya olmasında rol oynayan temel faktör fakirlik problemidir. Cahiliye dönemi Arap Yarımadası'nın ekonomik hayatı çelişkiler ve adaletsizliklerle dolu olup, mal ve servet belirli kabile ve aşiretlerin zenginleri elindeydi. Lüks içinde yaşayan aristokrat bir zümrenin varlığının yanı sıra, mafyacılık anlayışı, tefecilik ve sömürü zihniyetine sahip bu kesim Yarımada'nın ekonomisini de elinde bulundurmaktaydı. Cahiliye döneminin bu tür zenginleri fakirlerin çektiği sefaleti görmezlikten gelmiş, çevrelerinde bir sürü aç ve yardıma muhtaç yoksullar dururken kendileri refah içinde yaşamışlardır.8 Bu ise fakir kişilerin zenginlerin mallarına göz dikmesine sebebiyet vermekteydi. Eşkıya şairlerin en belirgin özelliklerinin başında ortak mülkiyet anlayışı ve sosyal adalet gelmektedir. Bunu gerçekleştirmenin önündeki en büyük engelin sadece zenginler arasında el değiştiren mal ve servet olduğuna inandıkları için bunların zenginlerden alınıp toplumun fakir ve muhtaç kesimi arasında bölüştürülmesini savunmuşlardır. Bunun için de daha önce işaret edildiği gibi zengin insanlara ve onların çölde seyahat eden ticaret kervanlarına sürekli baskınlar düzenleyerek ele geçirdikleri malları fakirlere dağıtmaya başlamışlardır. Ancak fakirlere cömert davranmak suretiyle sorumluluklarını yerine getiren zenginlere karışmamaları, bunlardan sadece cimri, şımarık ve sorumsuz olanlara musallat olmaları onları diğer çapulculardan ayıran dikkat çekici bir husustur. Bu grubun önde gelen iki ismi Urve b. el-Verd ve Ebû Hirâş el-Huzelî'dir.9 Urve b. el-Verd’i kısaca tanımak gerekirse; kendisi 'Abs kabilesine mensup olup, bir yandan son derece lüks ve büyük servetler içinde yaşayan zenginler, öte yandan oldukça zor şartlar altında sefalet içerisinde yaşamak zorunda bırakılan fakirleri gördükçe, sosyal adaleti tesis etmek ve toplumsal yardımlaşmayı hayata geçirmek adına bir nevi Robin Hood olmuş, kurduğu çete ile zenginleri soyarak gasp ettiği malları fakirler arasında eşit olarak dağıtmış, bunun neticesinde kendisine “fakirlerin babası” lakabı verilmiştir. Her ne kadar eşkıyalardan birisi olsa da, Muaviye - Abdu’l-Âlî, Ahlâm, Şi’ru’s-Saâliyk fî Hamâseti Ebî Temmâm, Câmiatu Ummi’l-Kurâ, Kısmu Dirâsâti’l- Ulyâ, Kulliyyetu’l-Luğati’l-Arabiyye, Mekke 2011, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s.106-135. 8 - Hizmetli, Sabri, İslam Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1995, s. 53; Yıldız, Hakkı Dursun, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ yayınları, İstanbul 1986, c.1 s.150 vd. 9 - Yıldırım, Kadri, Cahiliye Dönemi Arap Edebiyatında "Su' lûk" Şairler Hareketi, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: 3, sayı: 1, Diyarbakır 2001. 7 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1069 b. Ebi Süfyan ona damat olmayı, Abdülmelik b. Mervan’da onun babası olmasını temenni etmişlerdir.10 İsfahânî, Urve hakkında şunları kaydetmektedir:11 “Urve, aşiretleri kıtlığa uğradığı için ortada çaresiz kalan hastaları, fakirleri, zayıfları ve yaşlıları himayesine alarak onlar için barınaklar hazırlar, yiyecek ve içecek temin ederdi. Bunlardan hastalığı geçenleri grubuna katarak baskınlar düzenler ve ele geçirdikleri ganimetleri bu insanlara ve geride kalan arkadaşlarına verirdi. Böylece bu insanlar aç ve fakir olarak ayrıldıkları aşiretlerine, güçlü ve zengin olarak dönerlerdi.” Rivayete göre Urve b. el-Verd, bir şiirinde şişman bir zenginle alay etmiş ve zenginin ekmeğini kimseyle paylaşmayıp sadece kendisi yediği için şişman olduğunu, kendisinin ise ekmeğini başkalarıyla paylaşması sebebiyle zayıf kaldığını belirterek, buna rağmen paylaşmış olduğu ekmek neticesinde kendisinin -bir bakıma- her bedende yaşadığını (bulunduğunu) dile getirmiştir.12 Fakir babası ‘Urve b. el-Verd’in 26 beyitlik şiirinin bazı beyitleri şöyledir:13 َمجزر َل ََّ َآلفاًَك،مصافيَالمشاش ِ ِ قَميسَّر َ َأصابَقِراهاَمن َ ٍ صدي ّ تَح ثَال َحصىَعنَجنبِ ِهَالمتعفِّر ً َِ َالمحسر كالبعير َويمسيَطليحا ِ بَالقابسَالمتن ِّور َ ك ِ ضو ِءَ ِشها َِ َالمشهر َالمنيح ر َزج،بساحتهم َ ِ َفأج ِدر،ًَوإنَيَسَتَغ ِنَيوما،ًحميدا َّ َإذاَ َج ّنَليل َه،ًلحىََّللاَصعلوكا َكلَّليلة،يَع ّدَال ِغنىَمنَنفسه ً ينامَ ِعشا ًءَثمَيصبحَناعسَا َماَيَست ِعنّه،يعينَنِساءَالح ّي َّ َصفيحةََوجه َِه،ًولكنَصعلوكا مطالًَعلىَأعدائ ِهَيزجرونه فذلكَإنَيلقََالمنيّةَيَ ْلقَها Allah fakirin belasını versin! Gecesi çekince karanlıktan perde, Alışıktır kemik parçalarını seçmeye develerin kesildiği her yerde. Her gece zengin bir dost sayesinde elde etti mi bir misafirlik, (Sonrasını düşünmeden) sayar bunu kendisi için bir zenginlik. Ancak bir fakir daha vardır ki, onun aydın olan yüzü; Andırıyor nurlar saçan ve ışık toplayan parlak yıldızı. Bu fakir, düşmanları üzerine uzanarak onlara baskın yapar, Düşman da onu uğursuz fal okuymuş gibi sahasından kovar. Bir gün ölümle karşılaşsa, bu şerefli bir rastlayıştır; Bir gün gelir de zengin olsa, o zaten buna en layıktır. - ed-Dineverî, İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, Dâru’l-Maârif, Kahire 1982. s.675-677; Nureddin, Hasan Cafer, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, Reşâd Press Li’t-Tıbâa ve’n-Neşr, Beyrut 2007, s.66-69; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s.31; Emin, Ahmet, es-Saleke ve’l Fütüvve fi’l İslam, s.25. 11 - el-İsfehânî, Ebu'l Ferec, el-Eğâni, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2008, c.3 s.71. 12 - Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r mine’l Emevîyyeti ile’l Abbâsîyye, s.329-331. 13 - Şiir tercümeleri için: Demirayak, Cahiliye dönemi, s.174-175; Yıldırım, Kadri, a.g.e, .s.181. 10 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1070 İbrahim USTA 2. Irk sebebiyle eşkıya olanlar Bu kısım eşkıyalar babaları Arap olmasına rağmen Habeş asıllı siyah cariyeler olan anneleri vasıtasıyla zenci kanı taşıyan şairlerdir. Cahiliye dönemi Arap Yarımadası'ndaki kabilelerin çoğunda özellikle Habeş asıllı çok sayıda siyah cariye bulunurdu. Bazı kabile fertleri veya liderleri, daha çok düşük hizmetlerde çalışan bu cariyelerden çocuk sahibi olmuşlardır. Ancak siyah bir kadının oğlu olarak dünyaya gelmekten başka bir günahı olmayan bu insanların kanına saf Arap kanına eşit görülmeyen yabancı kan karıştığı için ikinci sınıf muamelesine tabi tutulmuş; ait oldukları kabile ve toplum tarafından hor görülmüş ve nesepleri dolayısıyla hep kınanmışlardır. Bu tür insanların saf Arap kanını taşımadıklarının herkes tarafından bilinmesini isteyen Araplar, annelerinden aldıkları siyah renge dikkat çekmek için bunlara (Arap Kargaları) lakabı takmışlardır.14 Bu grupta Şenferî, Teebbata Şerran ve Süleyk b. es-Süleke gibi eşkıya şairleri sıralamak mümkündür. Bu grubun önemli eşkıyalarından birisi olan Şenferî, Güney Arabistanlı Ezd kabilesinin Beni Evs kolundan olan şairin adının Sâbit b. Evs olduğu rivayet edilir. Siyah tenli olduğu için Arap kargaları anlamına gelen “Agribetu’l-Arab” şeklinde isimlendirilen grup içerisinde yer almaktadır. Rivayete göre, çıkan bir ihtilaf üzerine Şenferî, Beni Selman kabilesinden 100 kişiyi öldürmeye yemin etmişti. Bunlardan 99 kişiyi öldürdü; fakat sonunda bu kabile mensuplarının kurdukları bir tuzakla yakalanmış ve Cabir isimli birisi tarafından öldürülmüştür. Kendisine tekme atan kişi ayağına kemik batması sonucu hayatını kaybetmiş ve böylece Şenferî yeminini yerine getirmiştir.15 Konumuzla ilgili olarak Şenferî’nın 68 beyitten oluşan ve şiirinde ihanete uğramasından ötürü ailesini terk edip çölde yaşamasını, çöl yaşamında yalnız ama üç arkadaşı olduğunu (cesur yüreği, ok ve yayı) ve vahşi hayvanlarla olan dostluğunu anlatır. Mevcut kasidesinde beyit sonları “lam” harfiyle bittiği için “Lâmiyâtu’l-Arab” adıyla meşhur olmuştur.16 ََمتع َّزل،ََلمنَخافَالقِلى،وفيها َوأرقطَزهلولَ َوعَرفاءَجيأل ٌ ََوصفراءَعيطل،َإصليت وأبيض َعنَاألذى،َللكريم،ًوفيَاألرضَ َم ْنأى ٌََ ِس ْي ٌدَ َع َملَّس: ََأهلون،َدونكم،ولي ،ٌَفؤا ٌدَمشيع:ب ٍ ثالثةَأصحا Cömert ve asil kişi için, yeryüzünde eziyet ve cefadan uzak kalınacak Buğz ve kinden korkan için de ayrı durulacak yer vardır. Size karşı benim kuvvetli aslan, parlak tüylü panter, yeleli at ve sırtlan gibi dostlarım var. Bu grubun meşhur olan diğer bir şairi Teabbata Şerran’ın asıl adı Sâbit b. Câbir b. Süfyân olup, Doğu Arabistan’da yaşayan Kays Aylân kabilesine bağlı Fehm oğullarındandır. Annesi Umeyme gibi zenci olan ve bu yüzden, ismi “Agribetu’l-Arab” arasında adı geçecek olan Sâbit’in cesur ve hırçın yapısı, yaşı ilerledikçe daha belirgin bir hale geldi. Mantar mevsiminde koltuğunun altında taşıdığı torbaya yılanları doldurup annesine getirdiği için; “koltuğuna şer aldı” anlamına gelen Teabbata Şerran ismiyle meşhur olan şair, tüm hayatını eşkıya grubuna mensup arkadaşlarıyla Becîle ve Huzeyl kabilelerine yaptığı baskın ve yağmalarla geçiriyordu. Şairin 540 - Yıldırım, Kadri, a.g.e, s.184. - İsfehânî, el-Eğâni, c.21 s.152-153; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.21-22; Hüsnâ, Abdülcelîl, el-Edebu’l Câhilî, s.181-182. 16 - yukarıda Şenferî divanının 3, 5 ve 11. Beyitleri bulunmaktadır. Bkz: İbn Şecerî, Muhtârât Şuarâi’l Arab, Dâru’l-Cîl, Beyrut 1992, s.74 ve 78; Furat, A. Subhi, s. 67. 14 15 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1071 yılında öldüğü rivayet edilmektedir.17 Bir defasında arkadaşı Şenferî ile birlikte Becîle kabilesine düzenledikleri bir baskında Şenferî öldürülür. Bunun üzerine şair aşağıdaki dizeleri söyler: َصيِّبَالما ِءَبا ِكر َ غَزيرَالكلىَ َو ََوقَدَ َر َعفَتَ ِمنكََالسيوفَالبَواتِر ََمامَفَرائِ ٌح ِ عَلىَالشَنفَرىَساريَالغ َعلَيكََ َجزاءٌَ ِمثلَيَو ِمكََبِال َجبا Şenferî’nın mezarını, gece gelen, altı dolu olan ve akşam giden su bulutu sulasın! Sana(buluttan), Cebâ gününde keskin kılıçların akıttığı kan kadar mükâfat var! Şair yine kendisi gibi bir eşkıya olan amcaoğlu Şems b. Mâlik’in baskınlardaki cesaret ve kahramanlığını ise şu dizelerle övmüştür.18 َُّج ِحيشًاُّ َويَ ْع َرو ِريُّظُ ُهو َُّرُّال َم َهالِ ِك َ ُّبِ ُم ُِّ ش َّد ُِّهُّال ُمتَدَا ِر ك َ ُّنخ ِرقُُّّ ِمن ُِّ ِانُّفَات ك َُّ َيح ُِّ نُّقل ُّْ ُّلَهُّ َكالِىءُُّّ ِم َ بُّش ُِّ ِبُّبَات ك ُِّ صا ِر ُِّمُّال َغر َ ُّسلَّةُُّّ ِمن َ ُُُّّّإِلى َ ْ َ ُِّ ض َوا ِح ك َّ ُّنَ َوا ِج ُُّذُّأف َوا ُِّهُّال َمنايَاُّال ُِّ ِش َواب ك ُِّ َتُّأمُُّّالن ُج ُّْ يثُّاهتَد ُُّ بح َّ ومُّال َ ُّ ُّ ُّسيُّبغيرها ِ يظلُُّّبِ َمو َماةُُّّويُم ُّحيثُّيَنتَ ِحي ُُّ ُّالريحُّ ِمن ُِّ ُّقُّوف َُّد ُُّ ويسب ُّالنومُّلمُّيَ َز ُّْل ُِّ ُّاصُّعَيني ُِّهُّ َك َرى َُّ إذاُّ َح ُّْ إذاُّطل َع ُ تُّأُولَىُّال َع ِدىُُّّفَنَ ْف ُر ُّه َّ َ ُّْ َظمُّقِ ْرنُُّّتَ َهلل ت ُِّ إذاُّه َّز ُّهُُّفِيُّع َ ُّيسُّويَ ْهت ِدي َُّ ِنسُّاألن َُّ ُش ُّةَُّاأل َ يَ َرىُّال َوح Tek başına gündüz çölde kalır akşam başka yerde; tehlikeli durumlara aldırış etmez. Nefes kesen koşuşuyla geniş arazide, nereden eserse essin rüzgârı geçer. Uykusu gelse bile, yüreği uyanık kalır ve basiretli, insanlara sürpriz yapmayı seven birinin yüreğinden gözetleyici vardır. Ve yüreğinin gözetleyicisi onu pürüzsüz ve keskin kılıcını çekmeye yöneltir. Bu kılıcını kendisiyle denk birinin kemiklerine vurduğunda ölümün gülen ağzının azı dişleri sevinçten haykırır. Kendisi için yalnızlığı bir dost bilir o, yıldızların anası olan güneşin gösterdiği yere doğru gider. 3. Dışlanmışlık nedeniyle eşkıya olanlar Bunlar kabilenin kanunlarını özgürlükleri sınırlayan despot kurallar olarak nitelendirip bu kurallara karşı isyan ettikleri veya işledikleri suç ve cinayetlerle kabilelerini zor durumda bıraktıkları için kabile üyeliğinden ihraç edilip kovulan şairlerdir. Böylece kabile ve aşiret duygusundan tamamen uzaklaşan bu şairler, söyledikleri şiirlerde ya kendi kişisel hayat tarzlarını ya da içine girdikleri eşkıyalar grubunun ortak yaşam biçimlerini işlemişlerdir. Kays b. elHidâdiye, Hâciz el-Ezdî ve Ebû Tamahân el-Kîynî bu grubun en tanınmış şairleridir.19 Kays b. el-Hidâdiye’yi kısaca tanıtmak gerekirse; Huzâa kabilesine mensup olup, işlediği suçlar sebebiyle kabilesinin başını derde sokan belalı bir kişiliğe sahipti. Çoğu Arap kabilelerinin - İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, s.312-314; İsfehânî, el-Eğâni, c.21 s.137-177; el-Bustânî, Butros, eş-Şuarâu’lFursân, s.203; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.39-40; Hüsnâ, Abdülcelîl, el-Edebu’l Câhilî, s.187-189; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s.29; Furat, A. Subhi, s. 68. 18 - Demirayak, Cahiliye Dönemi, s.174-175. 19 - Mürüvve, Muhammed Rıza, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, Dâr’u-l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1990, s. I 71. 17 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1072 İbrahim USTA hazır bulunduğu Ukaz Panayırında söz alan kabile temsilcileri, orada bulunan herkesin şahit olmasını isteyerek Kays'ı kabileden kovduklarını, bundan sonra ne işlediği cinayetlerin diyetinin kabile tarafından ödeneceğini, ne de onu öldürecek olanlardan diyet isteneceğini ilan etmişlerdir. Kabilesinden bu şekilde kovulan Kays artık kabilenin asıl kanını taşıyan babası Munkiz'e değil, Hidâd kabilesine nispetinden dolayı "el-Hidâdiye" olarak şöhret bulan annesine nispet edilmeye başlamıştır.20 فأقسمََلوالََأسهمََابنََمحرقََََََمعََّللاَماََأكثرتََعدََاألقارب تركتَابنَعشََيرفعونََبرأسهََََََينوءََبساقََكعبهاََغيرََراتب وأنهاهمَخلعيََعلىََغيرََميرةََََََمنَاللحمَحتىَغيبواَفيَالغوائب Yemin ederim ki İbn Muharrik bulmasaydı Allah ile aramı, Sayılarını artırmaz, azaltacaktım öldüre öldüre akrabamı. Geride ölü bıraktım başını kaldırmaya çalıştıkları İbn Uş; Aşık kemikleri düzelmeyecek olan bir dizin üstüne düşmüş. Kabileden azledilişimin onlara bıraktığı eti yediler; Ta ki kaybolmaları gerekenler içinde kaybedildiler.21 Sonuç Yoksulluk faktörü, İslamiyet öncesi Arap toplumunun başta gelen sosyal problemlerinden biri olarak bu dönem şiirinin en çok işlenen konuları arasında yer almış gözükmektedir. Başlangıçta sadece düşünce bazında şiirlerinde fakirlik problemini ve çözüm yollarını işleyen Urve ve Ebû Hirâş gibi şairler, zamanla grup oluşturarak şiddet eylemlerine başlamışlar, özellikle cimri zenginlere, kendileriyle problemleri olan bazı kabilelere ve kervanlara baskınlar düzenleyip ele geçirdikleri malları yoksullar arasında eşit bir şekilde paylaştırarak toplumda sosyal adaleti gerçekleştirme yoluna gitmişlerdir. II- SADRU’L-İSLAM DÖNEMİ EŞKIYA HAREKETİ Bir önceki konumuzda; cahiliye dönemindeki mevcut ekonomik, siyasal ve sosyal dengesizliğin insanlardan bir grubunu eşkıya olmaya zorladığını belirtmiştik. Bu grubu oluşturan kişiler genellikle, aile ve kabile bağları olmayan, hayattan bir beklentisi kalmadığı için ölüme meydan okuyan bir grup fakir ama cesur kişilerden oluşmaktaydı. Bu kişiler kervanların geçtikleri noktalarda onlara pusu kurmak suretiyle mallarını gasp ederek, bu şekilde hem kendi hem de civardaki diğer fakir insanların karınlarını doyurmaya başlamışlardı. İslam’ın getirmiş olduğu zekât, infak, sadaka gibi yardımlaşma müesseseleri ile merhamet, cömertlik gibi bir takım terimlerim yerleşik hayata adaptasyonu sayesinde toplumun ekonomik ve sosyal alanda refahını yükseltmiş ve eşkıyalığın ortaya çıkmasındaki temel sebeplerden olan fakirlik ve sınıf ayırımı ortadan kalkmış, insanlar her halükarda eşit vatandaşlar olarak kabul edilmeye başlanmıştı. Bunun yanında fakirleri devlet malından hak sahibi yapmış, vatandaşlarını mali kudretlerine göre - Merzubânî, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1982, s.325; el- İsfehânî, el-Eğâni, c.14 s.142-143; Ziriklî, Hayreddin, el-A'lâm, Dâru’l İlmi li’l-Melayîn, Beyrut 1984, c.5 s.209. 21 - tercüme: Yıldırım, Kadri, a.g.e, s.193. 20 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1073 vergilendirerek, bu paylardan fakirleri yedirmiş ve içirmiştir. İslam nizamının yapmış olduğu en önemli reformların başında şüphesiz faizin kaldırılması gelmektedir. Zaten malı mülkü olmayan fakir servet sahibi zenginden almış olduğu üç kuruşun faizi altında inlemekteydi. İslam’ın gelişiyle faiz ortadan kaldırılmış ve faiz almak ve vermek Allah ve Rasulüne savaş açmakla eş tutularak büyük günahlardan addedilmiştir.22 İslam’ın gelişi toplumda sadece ekonomik alanda değil aynı zamanda, cahiliye devrindeki bütün kuralları, gelenek ve görenekleri de yok eden yeni bir sosyal düzen tesis etmiştir. Cahiliye döneminde insan kendisini daima gruplaşma, rekabet ve kanlı mücadeleler içerisinde bulmaktaydı. Bu dönemde kabileler çocuklarına asabiyeti, öfke ve kin gibi hem fert hem de toplum için zararlı olan bu tür şeyleri aşılamıştır. İslam’ın gelmesiyle, Araplar aşiret ve kabile kavgalarından uzaklaşmışlar, dünkü kabilecilik anlayışının yerini ümmet tasavvuruna bırakmışlardır. Aynı şekilde asabiyet ve rekabetten dolayı dağılmış olan kabileleri, tek ümmet olma fikrini aşılamış ve bunu başarmıştır. İslam’ın gelmesiyle insanlar; cinsine, etnik kökenlerine ve asıllarına bakılmaksızın, bireylerin birbirlerine karşı hak ve görevlerinde eşitliği sağlamıştır. Buna göre herkes Müslüman ve kanun önün herkes eşittir. Arap ile acem, siyah ile beyaz, zengin ile fakir arasında bir fark yoktur. Aralarında ki faziletin esası, iyilik ve takva iledir. Asalet veya sultanlık ile değildir.23 Ekonomik ve sosyal yönden devrim yapan İslam, tüm bunlara rağmen topluma yeni caydırıcı bir ceza sistemini devreye sokmuştur. Buna göre ihtiyacı olmadığı halde çalan bir kimsenin - bir takım şartlar çerçevesinde - ceza olarak ellerinin bileklerinden itibaren kesilmesi24, suçsuz yere bir kimseyi öldürmek, ölümüne sebebiyet vermek veya yaralamak ise kısas veya diyet gibi birtakım cezai müeyyidelerle karşı karşıya getirmiştir.25 Konumuzla doğrudan ilgili olan eşkıyalığın cezasına gelince; fertlerinin ekonomik ve sosyal durumunu düzelten İslam, buna rağmen yol kesip soygun yaparak, insanları öldüren kimseler için çok ağır cezalar va’z etmiştir. Buna göre yol kesen eşkıyalar yalnızca malları gasp edip, cana dokunmazlarsa sağ elleri ve sol ayaklarının kesilmesi gerekir. Şayet bu eşkıyalar yalnızca yol emniyetini tehdit ederler ama soygun yapmamışlarsa, o zaman bulundukları yerden sürgün edilmeleri gerekir. Sürgünden kasıt hapsetmek değildir. Çünkü hapis sürgün sayılmaz. Sürgün, bulunduğu beldeden çıkartılarak daha uzak bir yere gönderilmeleridir. Eğer ki; Eşkıyalar hem malları gasp edip hem de mal sahiplerini öldürürlerse, bu durumda hırsızlık ve cinayet suçunda elleri ve ayakları çaprazlama bağlanarak idam edilirler. İslam bunu yapmakla, bu tür fiilleri işlemeyi aklından geçirenler için caydırıcı bir ceza olması hedeflemiştir.26 İslam’ın bu ve benzeri koymuş olduğu toplumsal kurallar sayesinde, erdemli bireyin tüm hayatını kapsamış, güvenliğin sağlanacağı hudutları belirleyerek kaosu önlemiş ve bu şekilde yolsuzluk ve sapmayı ortadan kaldırmıştır. Miras ve muamelat ile ilgili hususları en ince ayrıntısına kadar açıklamıştır. Sosyal şartlardan zekâtı, dinin bir rüknü yapmıştır. İslam, devleti zekâtı vermeye gücü yetenlerden alıp, şefkat ve merhamet ile insaf ve adaletli bir şekilde davranıp, onu hak eden fakir ve muhtaçlara dağıtmakla görevli kılmıştır.27 Sonuç olarak Sadru’l- İslam dönemindeki dönemin sosyal, toplumsal ve ekonomik durumundaki gözle görülür düzelmelerin yanı sıra yeni dindeki ceza-i müeyyidelerin caydırıcı 22 - Bakara 2/279. - İbn Hanbel, Ahmed, el-Müsned, Çağrı Yay., İstanbul 1992, c.5 s.411 Hadis no. 8721. 24 - Mâide 5/33 25 - Bakara 2/178, Nisa 4/92-93, Maide 5/32, Enam 6/151, İsra 17/33, Furkan 25/68. 26 - geniş bilgi için bkz; İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyânet Vakfı, İstanbul 2005, c.11, s. 463-466; Akşit, Cevat, İslam Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, İstanbul 2000, s.77; Keskioğlu, Osman, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, Ankara 1969, s.291. 27 - Tevbe 9/60. 23 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1074 İbrahim USTA olması eşkıyalığın azalmasında -hatta bitmesindeki- en önemli faktörlerdir. Bu dönemin “Muhadram28” olarak nitelendirilen meşhur eşkıyaları Ebû Hirâş el-Huzelî ve kardeşleri el-Ebah b. Temîm el-Huzelî, Cündüb el-Huzelî ve Urve b. Murre el-Huzelî, Abede b. et-Tabîb, Yezîd b. esSukayl el-Ukaylî, Cureybe b. el-Eyşem, Fer’an b. el-A’raf et-Temîmî, Fudâle b. Şureyk, Şebîb b. Kureyb et-Tâî ve Ebû’t-Tamahân el-Kîynî gibi Sadru’l- İslam dönemi eşkıyalarının herhangi bir gayri nizami faaliyetleri gözlemlenmemiştir.29 Bu dönemin en meşhur eşkıyalarından birisi olan Ebû Hirâş el-Huzelî’nin kısa biyografisine bakacak olursak; Beni Kırd kabilesine mensup olan bu şairin asıl ismi Hüveylid b. Mürre olup, cahiliye döneminin meşhur eşkıyalarından birisi olmakla beraber, İslam’ın gelişiyle Hz. Peygamber’le görüşmemekle birlikte - ona iman ederek eşkıyalığı terk etmiş, yeni dini benimseyenler arasında yer almıştır. Şairin Safa ile Merve arasında say yaparken söylediği bu beyitler onun teslimiyetinin en bariz örneklerinden birisidir. أتمهََّللاَوقدَأتما... َالهمَهذاَخامسٌ َإنَتما إنَتغفرَاللهمَتغفرَجما Allahım (eğer) bunu da tamamlarsam beş olacak Allah yardım ederse (hepsini) tamamlarım Eğer bağışlayacaksan, herkesi bağışla Kaynaklar onun İslam’ı ne derece özümsediğinin kanıtı olarak Huneyn savaşında kardeşi Urve ve amcasının oğlu Züheyr b. Acve’yi öldüren Cemîl b. Ma’mer hakkında kan davası gütmeyip, sadece öldürülen akrabaları için ağıt yakıp şiirler söylediğini zikretmişlerdir. İkinci Halife Hz. Ömer zamanında yılan sokması sonucu vefat eden şair hakkında Sadru’l-İslam döneminde eşkıyalığıyla ilgili olarak başka bir bilgi zikredilmemiştir.30 III- EMEVÎ DÖNEMİ EŞKIYA HAREKETİ GİRİŞ Hulefâ-i Raşidîn döneminin akabinde, miladi 661-750 yılları arasında hüküm süren ilk İslam hanedanı olan Emevîler, Şam/Dımeşk merkezli bir idareye sahiptiler. Muaviye b. Ebî Süfyân (ö. 679-680) halife olduğunda birçok sıkıntı ile karşı karşıya kalmıştı. Merkezi bir sistemin mevcut olmadığından, her tarafta kargaşa ve düzensizlik hâkimdi. İlk halifelerin dayandığı teokratik bağ kaybolmuş ve göçebe anarşisi sebebiyle yeni devlette istikrarsızlığa neden olmuştu. Irkların eşitliği ilkesi terk edilmiş, yerini asil Arap sınıfına dayanan Arap monarşisi almıştı. Muaviye’nin gerçekleştirdiği en büyük olay veliaht tayin etme usulüdür. Kendisinden sonra oğlu Yezîd’i (ö. 683) veliaht olarak tayin ederek büyük tepki toplamış, onun özellikle Irak’ta tayin ettiği Ziyâd (ö. 673) ve oğlu Ubeydullah (ö. 686) gibi valilerin sert uygulamaları yüzünden halkın Emevî yönetimine olan kızgınlığı artmıştı. Hz. Hüseyin ve ailesinin 680 yılında Kerbelâ’da katledilmesi siyasi yönden feci sonuçlar doğurmuş, buna bağlı olarak Emevî hanedanına karşı büyük bir - Hem cahiliye hem de İslam döneminde yaşamış kişilere verilen isimdir. - Demirayak, Arap Edebiyat Tarihi, Sadru’l-İslam Dönemi, Erzurum 2012, s. 142; Mustafa Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r, 327344; Tureyfî, Dîvânu’l Lusûs, c.1 s.18-20. 30 - İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, s 663-664; el-İsfehânî, el-Eğâni, c.21 s.210-235. Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.104-113 Şa’ke, Mustafa, Rıhletu’ş- Şi’r, s.338-340. 28 29 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1075 muhalefet meydana gelmişti.31 Ekonomik sahada Emevîlerin keyfi ve istikrarsız yönetimi ekonomik hayatın gelişmesinde zorlukların meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Dünyevi zevkler uğruna büyük meblağlar harcayan yöneticiler “mevâlî” adı verilen yeni bir sınıfın doğmasına neden olmuştur. Doğuştan bir Arap kabilesine mensup olmayanlar mevâlî sayılıyordu. Bunların Müslüman olmayanlarından (zımmî) büyük meblağlarda vergi alınıyordu. Mevâlîye uygulanan bu tutum ileriki bir safhada “Şia” adı altında dini ve siyasi bir duruşla izah bulmuştur.32 Tüm bu girişten sonra, Emevîler döneminde İslam toplumundaki iktisadi, sosyal ve siyasi hayatı geniş bir perspektiften değerlendirmek gerekmektedir. Zira asıl konumuz olan eşkıyalığın yeniden türemesi bu sebepleri iyi kavrayıp, derin analiz etmekten geçmektedir. a- İktisadi Yönden i. Emevî Halifelerinin zevklerine olan düşkünlükleri sebebiyle Saray yapımındaki harcamaları, koku alımı, hayvanları, memurları ve şairler için paraya olan ihtiyaçları her geçen gün artmaktaydı. Bunun yanında hızla devam eden fetihler sebebiyle ordunun ihtiyacı olan erzak ve silah gibi mühimmatlar Emevî bütçesini zorluyor, bu ise vergilerin artmasına sebebiyet veriyordu. 33 ii. Emevî Devletine düşman olan bazı kişilerin bir takım engeller sebebiyle, merkezi Şam’da bulunan devletin kasasına gitmemesi neticesinde devlet bir müddet de olsa iktisadi olarak zayıf düşmüştür. Bunun en bariz örneği Abdullah b. Zübeyr’in başlatmış olduğu isyan neticesinde Hicaz, Irak ve Mısır’daki ganimet ve vergi gibi mallara haciz konularak, Şam’daki hilafet merkezine gitmesi engellenmiştir. Bunun başka bir örneği ise Nümeyr, Temîm gibi büyük kabileler ve başta Kûfe olmak üzere tüm Irak halkının Hz. Ali taraftarı olması ve Emevî ailesini sevmemeleri neticesinde beytülmale hiçbir surette vergi veya zekât ödememişlerdir.34 iii. Bazı isyancılar sadece Emevî devletine ait olan malları yağmalamışlardır. Bunun en bâriz örneği ise eşkıyalardan birisi olan Ubeydullah b. el-Hurr el-Ca’fî’nin sürekli olarak devlet mallarını yağmalayarak bunu kendisi ve diğer eşkıya kardeşlerine semer vergisi olarak el koyduğunu ifade etmesidir.35 iv. Şehirlerin yöneticisi konumundaki valilerle, vergi ve zekât toplamak üzere valiler tarafından görevlendirilmiş olan memurların katı ve merhametsiz davranmak suretiyle adaletten uzaklaşmaları neticesinde halktan olması gerekenden çok daha fazla para toplamaları zaten fakir durumda olan halkı iktisadi yönden daha da aşağıya çekmiş, buna karşın hem valiler hem de memurlarının zenginlik ve refah içerisinde yaşamaları halkı canından bezdirmiştir.36 Yukarıdaki maddeleri özetlemek gerekirse; şu veya bu sebeplerle ortaya çıkan ekonomik kriz, zengin ve fakir arasındaki uçurumun genişlemesine ve bununla birlikte toplumda infial ve isyana sebebiyet vermiştir. Toplumun her kesiminde hissedilen bu güvensizlik durumu pek tabii olarak kendisini şehirlerde hırsızlık, çöl ve badiyelerde ise eşkıyalık olarak göstermektedir. Bunun en bariz örneği, Abdülmelik b. Mervân (ö.705) döneminde ortaya çıkan ekonomik kriz neticesinde - Kılıç, Ünal, Tartışmaların Odağındaki Halife Yezid bin Muaviye. Kayıhan Yay. İstanbul 2001, s.159,160. - Demirayak, Kenan, Arap Edebiyatı Tarihi, Abbasi Edebiyatı Tarihi, Şafak Yayınevi, Erzurum 1998, s.1; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s.97-98; 33 - Hitti, Philip K., Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İstanbul 2011, s. 317-320. 34 - Demirayak, Kenan, Emeviler Dönemi, Eser Ofset, Erzurum 2012, s. 21; Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, İslam Tarihi, Ağaç Kitabevi Yay., İstanbul 2009, s.356-360; Furat, A. Subhi, s.136-137. 35 - Tureyfî, Dîvânu’l Lusûs, c.1 s.16-17. 36 -Demirayak, Emeviler Dönemi, s. 142. 31 32 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1076 İbrahim USTA Tahmân b. Amr el-Kilâbî, el-Mesmûrî b. Bişr el-Uklî ve Cahdar b. Mâlik el-Hanefî gibi çok meşhur hırsız ve eşkıyaların türemesidir.37 b- Sosyal Yönden i. Cahiliye döneminin geleneklerinden olan dünya ve dünyalık şeylere düşkünlük, Emevî döneminde tekrardan ortaya çıkmaya başlamıştır. Emevî halifelerinin çok evliliğe meyyal, kadınlara ve yemeğe pek düşkün olduğu bilinen bir şeydir.38 Bunun dışında aristokrat aileler hilafetin başkenti olan Şam saraylarında israf ve içerisinde kadınların olduğu eğlencelere dalmış, aynı şekilde İslam’ın kalbi sayılan Mekke ve Medine’de gençler eğlence yerlerini (Melâhî) doldurmaya başlamışlardı.39 Maddi durumu iyi olanların eğlenebildikleri bir ortamda, yoksul olanlar ister istemez kötü yollara sapacaklardır. Bu ise toplumsal düzeni bozmakta olup, insanları kötüye ve kötülüğe sevk etmektedir.40 ii. İkinci olarak Emevî Devleti, İslam devleti olmaktan çok bir Arap devletiydi. İslam toplumunun Emevîler tarafından Arap, Mevâlî, Köle ve Zimmî şeklinde sınıflandırılması ve bu sınıflandırmada Arap milliyetçiliğinin ağır basması Emevîlerin çöküşünü hızlandıran temel sorunlardan birisi olurken, toplumsal bozulmaya sebebiyet veren Eşkıya hareketini tetikleyen en temel etkenlerinden birisidir. Fethedilen yeni bölgelerde İslâm’ı seçen milletler, “Mevâlî” olarak isimlendirilmiş olup, idarî, siyasî, ekonomik ve sosyal olarak hayatın her alanında ikinci sınıf vatandaş gibi görülmüşlerdir. Arap Müslümanların faydalandığı bir takım haklardan yeterince yararlanamamış olan bu zümre, Sâid b. Cübeyr (ö. 714) gibi ilmi ve takvasına rağmen Sudan asıllı bir mevâlî olması sebebiyle, kendisine verilmiş olan Kûfe kadılığına Araplar tarafından itiraz gelmiştir. Çünkü onlara göre bu makama ancak Arap asıllı olan birisi gelmelidir.41 Emevîler’deki asabiyet anlayışı üç kategoride değerlendirilebilir. Öncelikle Emevîler, devlet idaresinde Haşimî-Emevî çekişmesini canlı tutarken, diğer yandan taşra idaresinde Arap kabilecilik anlayışının bir tezahürü olarak Yemenî (Güney Arabistanlılar) ve Mudarî (Kuzey Arabistanlılar) çekişmesini esas almışlardır. Son olarak Arap olmayan Müslüman toplulukların yaşadığı bölgelerde Arap ırkının üstünlüğünü savunan Arap ırkçılığını benimsemeleri ve hatta Arap milliyetçiliğini yaymak adına bu bölgelerde Arapçayı zorunlu resmi dil olarak dikte etmeleri bu asabiyet anlayışını gösteren en önemli örneklerdendir.42 Özet olarak Emevî Devleti, yukarıda zikredilen sebepler neticesinde önü alınamayan isyanların, iç karışıklıkların, taht kavgalarıyla ilgili entrikaların, adam kayırmanın, Araplar arasında kabilecilik anlayışının ve Araplarla diğer Müslüman milletler arasında Arap milliyetçiliğinin siyasi anlayış olarak kabul edildiği bir dönem olmuştur. c- Siyasi Yönden Cahiliye döneminin temel özelliklerinden birisi de, kabilecilik esasına dayanan Arap asabiyeti üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Kabile veya ırk üstünlüğüne dayanan bu anlayış İslâm’ın gelmesiyle değerini yitirmiş ve yerine “İslâm Kardeşliğini” esas alan bir anlayış tesis edilmişti. Hulefâ-i Raşidîn dönemi sonrasında Emevîler’in devlet idaresini ele geçirmeleri sonucu bu eski cahiliye âdeti tekrardan tesis edilmeye çalışılmış ve nispeten de başarılı olunmuştur. Gerek merkezi - Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.44. - Karaca, Fatma, Emeviler Dönemi Kadınının Durumuna Genel Bir Bakış, Sükeyne Bint Hüseyin Örneği, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üni. S.B.E., Ankara 2010, s.58-60. 39 - Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, s. 330-331. 40 - Demirayak, Emeviler Dönemi, s. 26-29. 41 - Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, s.323-324; Demirayak, , Emeviler Dönemi, s. 23-23: Aydınlı, Osman, Mezheplerin Oluşum Sürecinde Mevâlî’nin Rolü, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. II, sayı: 3, s.6. 42 - Zeydân, Corcî, İslam Uygarlıkları Tarihi, İletişim Yayıncılık, İstanbul 2004. c.2 s.286-296. 37 38 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1077 ve gerekse taşra idaresinde, tahtlarını güvence altına almak adına, Mudarî -Yemenî mücadelesi olarak bilinen bu çekişmede, liyakatsiz insanların görevlere getirilmeleri sonucu, Arap kabileleri arasında kin, nefret ve düşmanlığı körükler olmuştu. Tabiri caizse kardeşi kardeşe kırdırıp, her iki grubun zayıflaması neticesinde hiçbir Arap kabilesi Emevî saltanatı karşısında tehlike oluşturabilecek güce ulaşamıyordu. Bu şekilde böyle bir savaştan çıkan kârlı tek güç olarak varlıklarını devam ettiriyorlardı. Emevîler dönemi siyasi durum şüphesiz bundan ibaret değildi. Abdullah b. Zübeyir ile başlayan isyan, sırasıyla Hz. Hüseyin, Hariciler ve Şii isyanları da birleşince Emevî idarecilerinin sükûneti sağlamak adına çok zor bir süreçten geçtikleri bir gerçektir. Durum böyle olunca rejime muhalif güçlerle savaşılırken, mevcut otorite yer yer zayıflayıp görevini ifa edemez hale gelmiştir. Bu durum eşkıyalık için doğal bir oluşum sürecine sebebiyet vermiştir.43 Emevî Dönemi Eşkıya şiirlerinin genel özellikleri Bu dönemdeki Eşkıya şiirlerinin en önemli özelliklerini beş ana kısım olarak sıralamak mümkündür. Öncelikli olarak Emevî dönemi eşkıya şairleri şiiri, gerek bu dönem şehirli şairlerin ve gerekse cahiliye dönemi şairlerin ortaya çıkardıkları divan şeklinde ve çok uzun dizelerden oluşan şiirler yerine, kısa kısa bölümler halinde şiir söylemişlerdir. Her ne kadar kısa şiirler söyleseler de, bu şiirler alt alta konulduğunda sanki divanın bir parçasıymış gibi görünmektedirler. Bu dönem eşkıya şiirlerinin bir diğer özelliği ise, herkesin rahat bir şekilde anlayabileceği seviyede ve çok basit ifadelerle şiirlerin söylenmesidir. Bu şiirlerde dikkati çeken bir diğer husus ise; bu şiirlerde çokça şehir, bölge, mıntıka ve şahıs isimlerinin geçmesidir. Son olarak bu şiirlerde klasik yöntem olan konaklama yerlerinin ve göçün tasviri, övgü, yergi ve kadına gazel, şarabın, atın, harplerin anlatımı ve övünmelerin bulunduğu “Atlâl” geleneği terk edilmiş ve ifade etmek istediği şeyi doğrudan söylemişlerdir. Bu dönemdeki eşkıya şiirlerinin temel konuları arasında hapis hayatı ve hapishane vasfı, sakin bir yaşam özlemi, af dileme ve tövbe, evsizlik ve kaçış, çöl hayvanları ile arkadaşlık ve son olarak da düşmanlarıyla alay ve onları tehdit gibi unsurları ihtiva ettiğini görmekteyiz.44 Emevî Dönemi Eşkiya Grupları Bu dönem eşkıya grupları Cahiliye dönemindeki gruplarla aynı olmakla birlikte, iki farklı grup daha oluşturmuşlardır. Cahiliye döneminde eşkıyalığın ortaya çıkmasında fakirlik ve kabilelerinden kovulanlar olmak üzere iki temel unsur varken, Emevî döneminde adaletten kaçanlar ve politik eşkıyalar olmak üzere dörde çıkmıştır. Bunun dışında Ubeydullah b. el-Hurr el-Ca‛fî’nin arkadaşı Ğaddâf el-Habeşî ve Mâlik b. er-Rîyb et-Temîmî’nin arkadaşı olan Eflah gibi Emevîler zamanında birkaç kişiden oluşan yabancı eşkıyalar grubunu da katmak mümkündür. Ekonomik sorun veya etnik farklılıklar sebebiyle ortaya çıktıkları düşünülen bu iki kişi haricinde, bu dönemde yabancı menşeli eşkıyaya rastlanmamaktadır. 1-Fakir Eşkıyalar Emevîler ve beraberindeki kabilelerin izlemiş olduğu ekonomi politikası sebebiyle bu grup ortaya çıkmıştır. Emevîler siyaset gereği kendi yandaşı olan kabilelere yardım ve desteklerini esirgemezken, bu kabileler –herhangi bir sebeple- kendilerine karşı çıktıklarında yardımlarını azaltır, hatta karşı çıkan bu kabilelere yardımları tamamen keserek, bu şekilde farklı bir ceza ve şiddet politikası izlerdi. İstediği zaman bu kabilelere vergi yükümlülüğü getirir ve zorla bu vergilerin tahsilini yapardı. Bahsi geçen bu eşkıya fırkası böylesi zalimane, despot ve zor kullanan bir yönetim sonucunda meydana çıkmıştır. Bu fırkanın temsilcileri olarak; Mâlik b. Riyb et- Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, s.270-271; Zeydân, Corcî, İslam Uygarlıkları Tarihi, c.2 s.296-300; Şehbenderzâde, İslam Tarihi, s.356-360; Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.56-66. 44 - Merzubânî, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ, s.65; Hüsnâ Abdülcelil, el-Edebu’l Câhilî, s.400-414. 43 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1078 İbrahim USTA Temîmî, Ebû Neşnâş et- Temîmî, Tahmân b. Amr el-Kilâbî, Cahdar b. Mâlik el-Hanefî ve elMesmûrî b. Bişr el-Uklî’yi sayabiliriz.45 Mâlik b. er-Riyb et-Temîmî’nin biyografisine kısaca bakacak olursak, cesur bir genç olan Mâlik, geceleri silahına sarılarak uyuyan ve tüm enerjisini yol kesmek için kullanan bir şairdir. Kendisi gibi eşkıya olan Şezzâz ez-Zabî ile birlikte gece gündüz insanlara korku salmıştır. “Şezzâz’dan daha hırsızı yoktur” sözü kaynaklarda hala darbı mesel olarak bilinmektedir. Haccâc b. Yusuf’u hicvettiği için uzun süre kaçak hayatı yaşamıştır. Günlerden bir gün Mâlik, Hz. Osman’ın torunu olan Said b. Osman b. Affân’a uğrayarak, Horasan taraflarında ortaya çıkan bir fitneyi ortadan kaldırmak içim yol kesip, adam soymak yerine Allah yolunda cihada iştirak etmesi için ondan bir teklif alır ve onun bu nasihatini dinleyerek bu teklifi kabul eder. O tarihten itibaren tövbe edip bir daha eşkıyalık yapmayan Mâlik, bu gazveden dönerken Beni Temîm’e ait seksek46 ağaçlarından oluşan orman yakınlarında hastalanarak vefat etmiştir. Başka bir rivayette ise gazve dönüşü uyumakta iken onu bir yılan ısırmış ve bunun sonucu vefat etmiştir.47 Elimize ulaşan “Bükaiyye” isimli kasidesi - rivayetlere göre - ölüm döşeğindeyken nefsine ağıt şeklinde söylediği tek kasidesidir. َّ قالصَالنواجيا أالَليتَ َ ِش َ َ عريَهلَأبيتنَليلةًَ ََََََََََََبواديَالغ ِضىَأزجيَال َوليتَالغضىَماشىَالرِّكابَلياليا َضه َ ْفَليتَ َالغضىَلمَيقطعَالركبَعر َّ ٌَولكنَالغضىَليسَدانيا لقدَكانَفيَأهلَالغضىَلوَدناَالغضىَ َمزار ّ َوأصبحتَفيَجيشَابنَعفانَ َغازيا َألمَت َرنيَبِعتَالضاللةََبالهدى صيا َوأصبحتَفيَأرضَاألعاديََّبعدَما ِ َأران َيَعنَأرضَاآلعاديَّقا ُّ )َفالتفتَورائيا دعانيَالهوىَمنَأهلَأودََوصحبتيَ َبذيَ(الطِّبَّ َس ْي ِن َتقنَّعتَمنهاَأنَأال َمَردائيا َأجبتَالهوىَل ّماَدعانيَبزفر ٍة ْ َ جزىََّللاَعمراًَخي َرَماَكانَجازيا َأقولَوقدَحالتَقرىَالكر ِدَبيننا Seksek ağacı vadisinde güzel develeri güderken Keşke şiirimle birlikte geceleyebilseydim Keşke yolcular bu ağaçlardan uzaklaşmasalar Keşke ağaçlar bizimle yola çıksaydı Keşke burası(oraya) yakın olsaydı da ahalisiyle ziyaretleşseydim, ama yakın değildir Görmediniz mi? Ben dalaleti hidayetle değiştirip Osman’ın ordusunda asker oldum Önceleri Seksek vadisindeyken, şimdi düşman (Horasan)topraklarındayım Tabasin bölgesinde kabilem ve arkadaşlarımı hatırladım, Sevgileri aklıma geldi ama onlara sırt dönerek unutmaya çalıştım. Sevgi aklıma geldiğinde (bunun yeri olmadığını) acıyla cevapladım Ve elbiseyle üzerimi örterek onların (askerlerin) beni ayıplamasından korktum Derim ki, benle kabilem arasını Kürt köyleri engellemiştir Allah Amr’ı en güzel şekilde ödüllendirsin. 2- Kabilesinden Kovulanlar Bu grup kabilesinin yolundan ve örfünden ayrılan, kurallara aykırı davranıp kabilesinin kendisinden kabile kurallarına uymasını istediği ve aksi neticede kovduğu insanlardan oluşuyor. - Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.69; Demirayak, Emeviler Dönemi, s.145. - Bir çeşit dikenli dağ armuduna verilen isimdir. 47 - Merzubânî, Ebû Ubeydillah, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1982, s.364; İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, s 353-355; İsfehânî, el-Eğâni, c.22 s.287-299;Tureyfî, Dîvânu’l- Lusûs, c.2 s.140-149; Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r, s.353-366; Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s. 69. 45 46 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1079 Kabile lideri iktidarını ve kabile fertlerine otoritesini göstermek, kabile birliğini oluşturduğunu ve kabile örfüne ve adetlerine bağlılığını diğer kabilelere karşı göstermek zorundadır. İşte bu eşkıya grubun ortaya çıkışı böylesi bir merkezi idarede gizlidir. İleri gelen isimleri ise; el-Huteym elMahrezî el- Uklî, Mes’ud Hırşe et-Temîmî, Ubeyd b. Eyyûb el-Anberî ve Ya’lâ el-Ahvel elYuşkerî.48 Bu grubun en meşhur eşkıyalarından birisi olan el-Huteym el-Mahrezî el- Uklî’den kısaca bahsetmekte fayda vardır. İsmi el-Huteym b. Nuveyre el-‛Abşemî el-Mahrezî el-Uklî olan hırsızlığıyla nam salmış şair, Yemâme ile Hicr arasında kalan Dühema bölgesinde yaşamıştır. Bu dönemin meşhur şairlerinden Cerîr ve Ferezdak’la aynı dönemde yaşamış fakat onları görmemiştir. Hırsızlığı sebebiyle yakalanıp, uzun yıllar Necrân’da hapis yatmıştır. Hicri 100 senesinde Emevî sultanı Süleyman b. Abdülmelik zamanında vefat eden şairin en meşhur şiiri, hapisteyken yazıp Süleyman b. Abdülmelik’e övgüyle bitirdiği, altmış beyitten oluşan “Kâsidetu’d- Dâliyye” isimli eseridir.49 Şair bu kasidesinde özlemini duyduğu memleketini ve orada gerçekleştirmeyi planladığı hayallerini sıralamaktadır. بأعلىَبليَذيَالسالمَوذيَالسدر؟ َوهلَأصبحنَالدهرَوسطَبنيَصخر؟ َتناديَحماماَفيَذرىَقصبَخضر؟ َأوَبأنقائهاَالعفر؟؟،َأقودهاَبذاتَالشقوق َأالَليتَشعري!َهلَأبيتنَليلة ،وهلَأهبطنَروضَالقطاَغيرَخائف وهلَأسمعنَيوماَبكاءَحمامة وهلَأرينَيوماَجيادي Selam ve Sidr (bölgesine) gidebileceğimi biliyor muyum? Kuş bahçesine korkmadan gidebilecek miyim (acaba) Beni Sahr (kabilesi) içerisinde uzun zaman yaşayabilecek miyim? Güvercinlerin ağlamalarını duyabilecek miyim? Yeşil tep başlarında birbirini bekleyen güvercinleri Zat-i Şukûk bölgesindeki temiz topraklarda Bir gün atımı sürdüğümü görebilecek miyim? Şair suçsuz bir şekilde hapse atıldığını iddia ederek şöyle demektedir. َإلـىَالسجنَالَتجزعَفماَبكَمنَبأس َويتركَعذريَوهوَأضحىَمنَالشمس 50 َيـجيءَبهاَغيريَويرمىَبها رأسي يـقـولَلـيَالـسجانَوهوَيسوقني ومـاَالـبـأسَإالَأنَيـصدقَكاذب وشـيـبـنـيَأنَالَتـزالَعظيمة Gardiyan beni hapse atarken, korkma! endişeye mahal yok diyor Endişe sebebim, yalancıya inanıp, özrümü dinlememenizdir (Eşkıyalık) özrüm ise güneşten daha açıktır. - Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.70. - Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.163-165; Tureyfî, Dîvânu’l- Lusûs, c.1 s.226-233. 50 - Zemahşerî, Mahmûd b. Ömer, Rabî‛u’l -Ebrâr fî Nusûsi’l -Ahbâr, Müessetu’l -A‛lemî li’l- Matbûât, Beyrut, 1992, c.1 s.422. 48 49 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1080 İbrahim USTA İnsanların suçu işleyip te bana yüklemeleri saçlarımı ağarttı. 3-Adaletten Kaçanlar Grubu Bunlar birilerini öldürerek veya hırsızlık suçunu işleyerek halifenin veya devlet adamlarının kulağına giden kanunsuz işler yapanlardır. Kabilelerin bunlar hakkında verdiği cezadan kaçan kimseler. Bunlardan bazıları; el-Kattâl el-Kilâbî, el-Kattâl el-Bâhilî, el-Huyezdan b. Hıtar, Abdullah b. Ahdeb es-Sa’dî et-Temîmî, el-Uheymir Sa’dî et-Temîmî ve Mesʿûd b. Herşe etTemîmî.51 Bu grubun önemli şahsiyetlerinden birisi olan el-Kattâl el-Kilâbî’nin asıl ismi Abdullah, Ubade veya Ubeyd b. Mucîb el-Mudrahî’dir. Rebîa Kabilesine mensup, Kilâb oğullarındandır. Cahiliye döneminin sonlarını görmüş, Sadru’l-İslam döneminde yaşayıp, Abdülmelik b. Mervân döneminde ölmüştür. Künyesi Ebu’l Müseyyib olan şair, nefret ve asiliği sebebiyle “el-Kattâl” yani savaşçı lakabıyla anılır olmuştur. İlk cinayetine aşk sebebiyle amcaoğlunu öldürerek başlayan şair, her ne kadar Mervân b. Hakem döneminde hapse atılmışsa da, zindan görevlisini öldürmek suretiyle hapisten kaçmış ve beraberinde tüm suçluları da serbest bırakmıştır. Yaklaşık 10 yıl boyunca çölde okuyla hayvan avlayıp, bir dağ eteğinde yaşamak zorunda kalan şair, cinayetleri ilgili olarak; “Vallahi birisi gelip bana, filan kişi bana zulmetti demediği müddetçe kimseyi öldürmedim. Öldürdüğüm kimselere ise neden öldürüleceklerini belirttim.” şeklindeki açıklaması onun ne kadar bedevi, ne kadar asi bir ruha sahip olduğunun en açık delilidir.52 Emevî dönemi eşkıya şairlerinden sayılan el-Kattâl’in şiirlerinde çoğunlukla bedevi hayat ve nefret söylemleri hâkimdir. إذاَهمَهماَلمَيرَالليلَغمةَعليهَََََََََولمَتصعبَعليهَالمراكب قرىَالهمَإذَضافَالزماعََََََََََََََََفأصبحتَمنازلهَتعتسَفيهاَالثعالب جليدَكريمَخيمهَوطباعهََََََََََََََََعلىَخيرَماَتبنىَعليهَالضرائب إذاَجاعَلمَيفرحَبأكلةَساعةََََََََََََََولمَيبتئسَمنَفقدهاَوهوَساغب يرىَأنَبعدَالعسرَيسراَوالَيرىَََََََإذاَكانَكانَيسدرَأنهَالدهرَالزب Bir şey yapmak istersen, ne gece, ne de atlar bunu engellemez Bir şey yapmak için azmettiğinde onu engelleyecek yoktur (Ama) evin sahipsiz kalır (tilkiler evini tavaf eder) Sabırlıdır o, cömerttir ve yumuşak huylu. Yüce ve yüksek ahlaklıdır. Acıktığında veya yemek bulduğunda hiç önemsemediği gibi, Yemek bulmadığında aç ve yorgun olsa dahi bunu önemsemez Bilir ki; zorluktan sonra kolaylık gelir ve (yine) bilir ki; (Gelen) kolaylık sürekli devam etmez. - Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.70. - el- Bağdadi, Abdulkadir, Hizânetu’l -Edeb, Mektebetu’l Hanci, Kahire 1996, c.9 s.112-113; İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, s.705-706; Merzubânî, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, s.167; el-İsfehânî, el-Eğâni, c.24 s.137-159; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.129-138; Tureyfî, Divânu’l-Lusûs, c.2 s.46-55; Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r, s.346- 352. 51 52 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1- 1081 Politik Eşkıya Gurubu Bunlar diğer grupların çatışmalarından ve hilafete karşı çıkmalarından, aynı zamanda Emevîlerin idaresinden sıkıntı duyan insanlardır. Daha sonraları düşmanlığa kapılan, onları uyarmak, tehdit etmek ve öç almak için ayaklananlar halini aldılar. Bu gruba mensup olanlardan; Ebû Hardebe el-Mâzinî et-Temîmî, Abdullah b. Haccâc es-Sa’lebî, Ubeydullah b. Hurr el-Ca’fî sayılabilir. Ubeydullah b. el-Hurr el-Ca‛fî’yi kısaca tanıtmak gerekirse; Beni Mencâh kabilesine mensup olan şair, Kufe’de doğup büyümüş ve Kadisiye savaşına katılmıştır. İlk önceleri Muaviye b. Ebi Süfyan’la arası çok iyi olup, kendisine Muaviye tarafından sürekli ikram edilen şair, daha sonraları Emevî ailesine savaş açanlardan birisi olmuştur. Hz. Hüseyin Kufe’ye geldiğinde Haccâc b. Mesrûk’u kendisine destek olması için göndermiş ama o mal ve silah olarak desteklemesine rağmen savaşa iştirak etmemiştir. Miladi 687 tarihinde Ayyaş isimli birisi tarafından öldürülen şair, Emevî dönemi Eşkıya şairlerinden sayılmaktadır.53 Aşağıdaki şiirde şair Ubeydullah b. el-Hurr elCa‛fî Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehâdetinden sonra savaşa katılmamasına olan pişmanlığının bir ifadesi olarak söylediği mersiyedir. َترددَبينَحلقيَوالتراقي َيالكَحسرةَمادمتَحيا َ حسيناَحينَيطلبَبذلَنصرىَ َ علىَاهلَالعداوةَوالشقاق َ َلنلتَكرامةَيومَالتالق َولوَأنىَاواسيهَبنفسي َ َفياَهللَمنَألمَالفراق َمعَابنَالمصطفىَنفسيَفداه َ َأتتركناَوتزمعَبالطالق َغداةَيقولَليَبالقصرَقوال َ َلهمَاليومَقلبيَبانفالق َََفلوَفلقَالتلهفَقلبَحي فقدَفازَاالولىَنصرَواحسيناَ َوخابَاآلخرونَأوَليَالنفاق Yazıklar olsun bana, keşke yaşamasaydım, boğazıma acı düğümlendi. Hüseyin beni düşmana karşı yardım etmem için çağırdığında Keşke ona istediğini vererek teselli etseydim de, ahirette mükâfatını alsaydım Bu Muhammed’in oğlu(torunu) ile olacaktır ve bu (şimdi) zor bir ayrılıktır. Beni terk edip, yalnız mı bırakıyorsun demesini unutamıyorum Kalbim ona olan iştiyakı sebebiyle ikiye ayrılmış ve parçalanmıştır Ona yardım edenler kazandı ve onu yolda bırakanlar ve münafıklar ise kaybetti. SONUÇ Tarihçilere göre Emevî Devleti, İslam devleti olmaktan çok Arap ulus devleti olarak telakki edilmektedir. Emevîler, Müslüman Araplar ile Arap olmayan Müslümanları birbirinden ayırarak, onları “mevâlî” şeklinde isimlendirmeleri, bu devletin yıkılmasında en önemli etkenlerden birisidir. Bunun dışında Emevî dönemi, İslam toplumunun dünyevileşmeye başladığı dönemlerden birisi olarak bilinir. Zenginlik ve servetin artması, yöneticiler ve üst tabakanın dünyaya önem vermesi, onların etkisiyle şekillenen diğer grupların gündelik hayatını da etkilemiştir. Emevî halifelerinin yönetimde benimsedikleri siyasi görüşler ve yaptıkları uygulamalar, geniş bir sahaya yayılmış bulunan İslam toplumu içinde çeşitli olumsuz unsurların ortaya çıkmasına ve sonunda bu hanedanlığın yıkılmasına sebep olmuştur. Sadru’l- İslam döneminde gelirlerin eşit dağıtılması ve ceza-i müeyyidelerin şiddetli olması sebebiyle ortadan kalkan eşkıya hareketi, Emevî yönetiminin gerek ekonomik ve gerekse siyasi hususlarda adaletten yoksun bir takım uygulamaları eşkıyalığı tekrar gün yüzüne çıkarmıştır. - el-İsfehânî, el-Eğâni, c.25 s.229; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.196-208; el- Bağdadi, Hizânetu’l- Edeb, c.1 s.296. 53 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1082 İbrahim USTA IV. ABBÂSÎ DÖNEMİ EŞKIYA HAREKETİ Giriş Abbâsîler, Hz. Peygamberin amcası Abbas’ın soyundan gelen ve 750-1258 yılları arasında hüküm süren hanedandır. Emevîler, Hulefâ-i Raşidîn dönemi sonrası, bir dizi entrikalar sonucu hilafeti ele geçirerek Ehl-i Beyt yanlılarına karşı çok sert ve kanlı bir siyaset gütmeleri sebebiyle halk tarafından Emevîlere karşı düşmanlık içten içe artmış, özellikle Hicaz, Irak ve İran'da büyük hoşnutsuzluklar ve isyanlar baş göstermişti. Ayrıca Emevîler’in Arap olmayan Müslümanlara (mevâlîye) yönelik ayrımcı ve kötü muamelesi mevâlîyi Emevî Hanedanı’na karşı düşman haline getirmişti. Bu durumu fırsat bilen Abbasoğulları Ebû Müslim’in Horasan’da fitilini ateşlediği isyan dalgası 750 yılında Zap Irmağı kıyısında yapılan savaşta Emevîlerin yenilmesiyle son bulmuş ve Abbâsî ordusu Emevîlerin başkenti Şam’a girmiştir. Yenilgiye uğrayarak Mısır’a kaçan Emevî Hükümdarı II. Mervan, aynı yıl Abbâsî askerleri tarafından orada yakalanarak öldürülmesi neticesinde Emevî Hanedanlığı bu şekilde sona ermiştir.54 İktidarı çok kanlı bir darbeyle ele geçiren Abbâsîler, Emevîlerin aksine Arap milliyetçiliği yapmamışlar, tüm Müslümanlara eşit davranmışlardır. Halife Mansur döneminde, Yunan ve Helenistik yapıtlar Arapçaya tercüme edilmeye başlanmış, Harun Reşit döneminde Bağdat bilim, kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir. Me’mun devrinde bilim ve sanat kapsamında gelişmeler devam etmiş, Beytü’l -Hikme ismi verilen müesseslerde Yunan, Süryani, Fars ve Sanskrit dillerinde yazılmış bilim, fen ve felsefe kitaplarının Arapçaya tercümesine ağırlık vermişlerdir.55 Miladi 10. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Abbâsî halifelerinin otoritesinin zayıflaması nedeniyle eyaletlerdeki Emîr’ül Ümerâ ismi verilen askeri valiler, kendilerine verilmiş olan sınırsız yetkilere dayanarak isyan etmişlerdir. Bu isyanlar neticesinde Abbâsî Devleti hudutları içinde Tolunoğulları, İhşitler ve Tâhirîler gibi Tavâifu’l-Mülûk şeklinde adlandırılan irili-ufaklı devletçikler ortaya çıkmış, bu durum Abbâsîlerin parçalanıp yıkılmasında büyük rol oynamıştır.56 Abbâsîler Döneminde İnsanları Eşkıyalığa İten Sebepler Cahiliye dönemi adetlerinden sayılan yol kesme, kişi ve kervan soyma, İslam’ın gelişiyle birlikte sonra ermişti. Hulefâ-i Râşidîn döneminden sonra iktidara gelen Emevîlerin, gerek dünya ve dünyevi şeylere düşkünlüğü sebebiyle yaşamış oldukları lüks ve israf, gerekse sürekli cihat halinde olan ve fetihlere çıkan askerin iaşesini karşılama zarureti, halkı ağır bir verginin altına itmiş -tabiri caizse- eşkıyalığın tekrar türemesi için doğal bir zemin oluşturmuştu. Abbâsîler dönemi de Emevî döneminden pek de farklı değildi. Her ne kadar devlet olarak refah düzeyi artmış olsa da, bu durum halka inmemiş, halk yine fakir olarak yaşamını sürdürmüştür. Bu durum pek tabii olarak eşkıyalığı -hem de yeni türevleriyle birlikte -ortaya çıkarmıştır. Abbâsîler döneminde, eşkıyalığın boyut değiştirerek artmasının ekonomik, sosyal ve siyasi sebepleri vardır. Bunlar incelendiği takdirde, eşkıya hareketini kavramak daha kolay olacaktır. a- Ekonomik Dengesizlik Abbâsîler’in iktidara gelmesiyle birlikte ekonomik alanda birtakım gelişme ve iyileşmeler meydana gelmiştir. Abbâsîler, iktisadî hayatın her alanında hem üretimin hem de buna bağlı olarak refahın arttırılması hususunda büyük gayret sarf etmişlerdir. Devletin başlıca gelirleri zekât, haraç, cizye, öşür, fey, ganimetler ve örfî vergilerden ibaretti. Elde edilen gelirler askerî ihtiyaçlara, yol, köprü ve sulama işlerine, halife, vezir ve diğer devlet adamlarının maaşları için harcanırdı. Devlet - Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, c.1 s. 205-206; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s.67-69; - Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.3 vd.; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, 140-151; Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, c.1 s. 208-210. 56 - Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, c.1 s. 285-289 54 55 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1083 gelirlerinin büyük meblağlara ulaşmış olması, aynı zamanda halkın yüksek bir refah seviyesine eriştiğini de göstermektedir. Buna rağmen ortada yanlış bir hesap vardı ki, ekonomi bir türlü düze çıkmıyordu. Buradaki yanlışlığın ve sıkıntının kaynağı ekonomik nizamın kusuru değil, bu sistemi uygulamada, malların paylaşımında kamu yararının, halkın menfaatinin değil de sultan ve avanelerinin bulunduğu ufak bir grubun kayrılmasından kaynaklanmaktaydı. Çünkü devletin merkez bankası konumunda olan Beytü’l-Mâl girdisini oluşturan vergi ve sadakalar milyonlarca dirhemle ölçülüyordu. Devlet hazinesinin yıllık ortalama geliri üç yüz atmış milyon dirhemken, bazı yıllarda bu rakam beş yüz milyon dirhemi buluyordu. Abbâsîlerin ilk döneminde ekonomik zorbalıkla ilgili pek çok örnek vermek mümkündür. Öncelikle saray efradının aşırı lüks düşkünlüğü ve devlet bürokrasinin aşırı derecede ağır yürümesi maliyenin bozulması ile sonuçlanmıştır. Bunun yanında memurların haraç vergisini toplamak ve daha fazla almak için halka karşı zor kullanılması, vergi memurlarının rüşvet alarak devlete ihanet etmeleri, bazı vezirlerin halifelerce azledilmeleri ve öç almak için tüm mal varlıklarına el koymaları, devlete karşı birtakım isyancılarla savaşmak için ordu oluşturulması ve bunun masrafının halktan tahsil edilmesi, yöneticilerin kendilerine sadık kalmaları ve emirlerini yerine getirmeleri karşılığında ordu komutanlarına bazı şehirleri bağışlamak gibi bol bol ihsanda bulunmaları gibi sebepler devletin ekonomik manada çöküşünün belirtileridir.57 Ekonomi alanındaki bu olumsuzluklar, halktan bir kısmını eşkıyalık yaparak kısa yoldan zengin olmaya teşvik etmiştir. b- Siyasi durum Abbâsîler tebaasını dize getirmek için şiddet kullanmaktan kesinlikle kaçınmamıştır. Tarihçilerin ittifakına göre Abbâsîler, Emevîleri yenip iktidar sürecine kadar ki zaman içerisinde altı yüz binden fazla insanı öldürmüşlerdir. Başka bir tabirle, tarihte en kanlı İslam devleti Abbâsîlerdir. İdareyi ele geçirmede çok yardımlarını gördükleri Hz. Ali taraftarlarını dışlayarak, cezalandırarak, baskı ile gözetim altına almışlar ve kendilerini iktidar yolunda tekelleştirmişlerdir.58 Bununla birlikte yönetimlerini zulüm üzere kurup insanlar arasında korku ve dehşeti yaydılar, kendi bekaları için kendilerinin Allah’ın yeryüzündeki halifeleri olduklarını ve Allah’ın onların her yaptığını bağışlayacağını, orduları ve korumaları ise isyancıların bir şey yapamaması için ve asıl uğraşılarının da bu isyancıları başarısız kılmak olduğunu insanlar arasında yaydılar.59 - Abbâsî ailesi içerisinde yönetimi ele geçirmek için ortaya çıkan siyasi kriz, isyan ve entrikalar Emevî sülalesi ve sempatizanlarına karşı aldıkları sert tutumlar ve şiddet tedbirleri zamanla kanlı çatışmalara sebebiyet vermiş ve halk gruplara bölünmüştür. Bu dönemde çıkan Halku’l-Kur’ân ve Mihne gibi mezhep temelli kavgaları ile zaman zaman ortaya çıkan Harici ve Şii isyanları yer yer devlet otoritesini zayıflatmıştır. Topraklarının çok fazla genişlemesi sebebiyle hem içerde, hem de dışarıda güvenlik zafiyeti baş göstermiştir. Horasan halkı ve Mısır’daki Kıptilerin Abbâsî hegemonyasından kurtulmak için denedikleri isyan hareketleri Bizans’la olan sınır mücadelesi ve devlet gelirlerinin bu tür askeri harcamalar sebebiyle devlet bütçesinin zayıflaması Yukarıdaki sebepler genel olarak göz önüne alındığında, hem siyasi hem de ekonomik anlamda olumsuzluk yaşanan bir bölge veya ülkede kaos ve korku ortamının ortaya çıkması kaçınılmaz bir durumdur. Ve bu da eşkıyaların ortaya çıkması için gayet doğal bir ortamdır. - Lewis, Uygarlıklar Tarihinde Araplar, s.117-138. - Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.57; 59 - Üçok, Bahriye, İslâm Tarihi, Emevîler-Abbâsîler, A.Ü. İ.F. Yayınları, Ankara 1968, s. 121 57 58 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1084 İbrahim USTA c- Sosyal durum Emevîler döneminde halk; Müslüman Araplar, mevâlî, zimmîler ve köleler şeklinde dört sınıfa ayrılmışken, Abbâsî döneminde bu sınıf farkı üçe inmiş ve Müslümanlar arasındaki ayırım ortadan kaldırılarak, eşitlik ilkesi yeniden tesis edilmiştir. Başka bir ifadeyle Abbâsîlerin yönetime gelmesiyle, mevalinin durumu düzeltilerek, Müslüman olmak şartıyla her milletten kişiler devlet kademesinde önemli görevlere gelmeye başlamışlardır. Önce İranlılar, daha sonra Türkler, sivil ve askeri görevlere getirilerek Abbâsîler bu şekilde ulus devlet olmaktan çıkmışlardır. İkinci olarak; Abbâsîlerde toplumu oluşturan sosyal tabakalardan birisi olan kölelerin insanlar tarafından hor ve hakir görülmediği gerçeğidir.60 Bunun sebebi ise Halifelerinin/sultanlarının birçoğunun annesinin Ümmü’l- Veled olmasıdır. Bu durum bize cahiliye döneminde derisinin renginden ötürü eşkıyalık yapan Şenferî ve Teebbata Şerran gibi eşkıyanın olmayacağı yönündedir. Abbâsîler’de toplum genel olarak havâs ve avâm denilen iki tabakadan oluşmakta olup, halife ve yakınları, vezirler, emirler, kadılar, âlim ve ediplerle kâtipler birinci tabakaya, esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler, askerler, köleler ve diğer gruplar ise ikinci tabakayı teşkil etmekteydiler. Refahın artmasına paralel olarak lüks ve konfor da artmış, muhteşem köşk ve saraylarda eğlence ve mûsiki meclisleri tertip edilmeye başlanmıştı. Abbâsîler devrinde Müslüman erkeklerin Türk, Rum, İranlı cariyeleri o kadar çoğaldı ki, bundan ötürü nikâhlı eşlerine karşı duydukları ilgi kayboldu. Bu durum İslam'ın ilk devrindeki sıkı aile bağlarının gevşemesine sebep oldu. Aşırı zenginlerin türediği toplumlarda sefahat âlemleri baş gösterir; Romalılar, Sasâniler ve Bizanslılarda olduğu gibi, üç kıta üzerine yayılmış olan İslam İmparatorluğunda da dinin yasaklama rağmen eğlenceye düşkünlük ve sefahat yaygın bir hale gelmişti. Ele geçirdikleri geniş ülkelerden gelen ganimet ve başka gelirlerle umulmadık derecede zengin bir hayata kavuşunca erkekler tıpkı Bizans ve Sasânî burjuvazisi gibi lüks ve sefahate alıştılar; kadınlarını haremlere kapamaya koyuldular. Bu dengesiz servet çoğalmasının bir sonucu olarak Bağdat, Kurtuba, Kahire, Fustat gibi şehirlerde fuhuş arttı. Devlet adamları bütün güçleri ile bunu önlemeğe çalıştılarsa da başarı sağlayamadılar; sonunda tüccarlardan ve esnaftan alınan vergiler gibi kötü yoldaki kadınlardan da bir takım vergiler alınmaya başlandı.61 Sosyal alandaki bu ve benzeri olumsuzluklar insanları hırsızlık ve eşkıyalık yapmak için adeta cesaretlendiriş ve neticede diğer dönemlerde olmayan hırsız ve eşkıya tayfaları ortaya çıkmış ve halkın üzerine bir sis gibi çökmüştür. ABBÂSÎ DÖNEMİ EŞKIYALIĞININ FARKLILIKLARI Abbâsî dönemi eşkıyalığı ile cahiliye ve Emevî dönemi eşkıyalıkları birbirinden çok farklıdır. Bu farklılık sadece yeni eşkıya gruplarının ortaya çıkmasıyla ilgili olmayıp, bilakis Abbâsî dönemi eşkıyalığının hedeflerine ulaşmak için kullandıkları yöntem ve koşulların farklılaşmasıyla alakalıdır. Abbâsî dönemi eşkıyalığını, cahiliye ve Emevî dönemi eşkıyalığından ayıran faktörler temelde üç esasa dayanmaktadır. 1- Kabile bağlarının zayıflaması: Abbâsî toplumu - Cahiliye ve Emevî dönemlerinin aksine sadece Araplardan müteşekkil değildi. Fetihler sonrası toprakların genişlemesi ve diğer milletlerin İslam’a girmesi sonucu içlerine çok miktarda Arap olmayan yabancı milletler yerleşmişti. Bu yabancı unsurlar Bağdat, Kufe, Basra ve Şam gibi şehirlerin yanı sıra, o dönemde fethedilen ve Arap Kabilelerinin de buralara yerleşerek ziraatla meşgul oldukları Horasan ve Mısır gibi çevrelerde daha yoğun idi. Birbirlerinden kopan kabile bireyleri arasında yabancılaşma başlamış ve bu yabancılaşma sonucu insanlar eskisi gibi kendisini gözetip kollayacak akraba ve aynı - Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.10 - Üçok, İslâm Tarihi, Emevîler-Abbâsîler, s. 137-138; Emin, Ahmet, es-Sa’leke ve’l Fütüvve fi’l İslam, s.62-63; Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.5-10. 60 61 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1085 kabileye mensup insanlar bulmakta zorlanmıştır. Bu durum insanlardan bir kısmını ister istemez eşkıyalığın kollarına atmıştır. 2- Coğrafi çevrenin değişimi: Abbâsî dönemine kadar olan zaman diliminde Arapların büyük bir kısmı, şehirleşme olmadığı için, badiyelerdeki çöl hayatını tercih etmek durumunda kalmışlardır. O dönem çöl hayatı yalnızca Arapların değil, Arap yarımadasında, Şam ve Basra badiyelerinden ayrılmamış Arap olmayan diğer kabilelerin de en önemli vatanı olmuştur. İslam’ın gelişiyle yeni medeniyet oluşturulmaya başlandığında, insanlar artık çöl yaşamını bırakıp, belirli bir plan dâhilinde inşa edilmiş yerleşim yerlerinde yaşamayı tercih ederek, orada gerek ticaret ve gerekse ziraatla uğraşmaya başlamışlardır. Bu dönemdeki yerleşik hayat ve yaşam tarzı Cahiliye ve Emevî dönemi eşkıyalarının, bedevi toplum ve çöl hayatı şartlarına uygunlukları önemli bir yer tutan at, kılıç ve oklarla yaptıkları saldırı ve baskınlara dayalı eski yöntemleri rafa kaldırmış, yöntem değiştirerek yeni toplumla uyum sağlamaya çalışmışlardır. 3- Ailevî Durum: Abbâsî dönemi eşkıyaları Cahiliye ve Emevî dönemi eşkıyalarındaki en önemli özelliklerden birisi de; ailesizliğin verdiği cesaretle, kendilerine kurulan tuzaklardan korkmayan ölüme aldırmayan cesur ve atılgan süvarilerinkinden farklı olmasıdır. Bu dönemdeki eşkıyalar daha çok, evli eşkıyalardan müteşekkil olup, şiirlerinde eşleriyle ve çocuklarıyla olan irtibatı, onları koruma kollama istemleri, serseri hayattan muzdarip, aileden uzak olmaktan bıkmış, sakin bir hayatı özleyen, eş ve akrabalarla birlikte yaşamayı arzulayan temalarla vücut bulmuştur. Tüm bu girişlerden sonra Abbâsî dönemi eşkıya şairlerini beş farklı grup üzerinden değerlendirmek mümkündür: 1- Silahlı Eşkıya Şairler Bu gruptaki en meşhur şairler Bikr b. en-Naddâh el-Hanefî, Cafer b. Albe el-Hârisî ve Ebû’n-Nidâ isimli haydutlardır. Bunlar yol kesip soygun yapan, gerektiğinde insanları öldürmekten çekinmeyen azgın ve asi şairlerdir. Bikr b. en-Naddâh el-Hanefî’yi kısaca tanıtmakta yarar vardır. Künyesi Ebû Vâil, lakabı ise el-Hanefî el-Basrî’dir. Abbâsî dönemi şairlerinden olan şair, Yemâme’de doğmuş, Harun Reşîd döneminde Bağdat’ta yaşamış gazel ve medih (övgü) şairidir. Fakir bir şair ve eşkıya olmasının yanında, Halife Me’mun ve Mu’tasım dönemi meşhur komutanlarından Ebû Delf el-‘İcli ile yakın ilişkisi sebebiyle, kendisine çok miktarda mal bağışlanmış ve hayatını zengin bir şair olarak devam ettirerek hicrî 192’de Bağdat’ta vefat etmiştir.62 Kendisi yol kesen bir eşkıya olmakla birlikte daha çok zenginlerden aldığı bahşişlerle hayatını ikame ettirmiştir. Bir defasında Ebû Delf’i metheden bir kaside söylemiş, bunun üzerine Ebû Delf’ten 10.000 dirhem hediye alıp, bu parayla Ubulla63 nehri kenarında bir köy satın almıştır. İnsanlar bir gün Ebû Delf’in bir grup eşkıyanın peşine düşerek, tek bir mızrak darbesiyle ikisini birden öldürdüğünü duymuşlardı. Bunun üzerine Bikr b. en-Naddâh, Ebû Delf’i aşağıdaki dizelerle övmüştür. 64 قالواَوينظمَفارسينَبطعنةََََ يومَاللقاءَوالَيراهَجليال َ ميالَإذنَنظمَالفوارسَميال الَتعجبواَلوَأنَطولَقناته Dediler ki; o tek bir vuruşla iki süvariyi indirir Eğer okunun boyu bir mil olsaydı, - İbnu’l- Mu’tez, Tabakat eş-Şuarâ, Dâru’l-Maârif, Kahire, Trs, s.217-225; Merzubânî, el-Muvaşşah fî Meâhizi’lUlemâ ale’ş-Şu’arâ, s.337. 63 - Irakta Basra’ya 4 fersah uzaklıkta bulunan Ubulla isimli şehrin kuzeyinden geçen nehrin ismidir. 64 - el-İsfehânî, el-Eğâni, c.19 s.112-126; Hafnî, Abdülhalim, Şi’ru’s-Saâliyk, Menhecuhû ve Hasâisuhû, Matbaatü Hey’eti’l- Mısriyye li’l-Kitâb, Kahire 1987, s.127; Tureyfî, Divânu’l-Lusûs, c.1 s.76-80. 62 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1086 İbrahim USTA Bir mil uzunluğundaki süvariyi de indirirdi Rivayete göre Ebû Delf bir gün ona “Sen şiirlerinde kendini cesur olmakla övmene rağmen, sende bunun hiçbir delilini görmedim.” diyerek onunla alay etmiştir. “Ey Komutan! Zırh ve miğfer olmadan bunu nasıl ispat edebilirim ki!” şeklindeki cevabı üzerine komutan ona silah ve at verilmesini emreder. Atına binen Bikr b. en-Naddâh karşısında duran esir ve hizmetçileriyle savaşa tutuşarak, onları yaralamış ve kaçmak zorunda bırakmıştır.65 Sevgilisine atfen söylemiş olduğu gazelinde şöyle demektedir: َ فجفَجفنَالعينَأوَأغمضا ماَضرهاَلوَكتبتَبالرضى فيَعاشقَيودَلوَقدَقضى إنماَيأملَمنهاَمثلماَقدَمضى بلحظهَإالَألنَأمرضا َشفاعةَمردوةَعندها َ ياَنفسَصبراَواعلمي لمَتمرضَاالجفانَمنَقاتل Keşke sevgilim bana yazsaydı, (o zaman) gözyaşım diner ve uyurdum Onun yanında şefaat kabul değildir (ama) öldüğümden o pişman olacaktır. Ey nefsim! Sabret ve bil ki; O sana, seni umutlandıracak bir şey vermedi Gözlerim ise onun ölümcül bakışlarından dolayı hasta olmadı. Bu grubun meşhur olan diğer bir şairi ise Cafer b. Albe el-Hârisî’dir. Hem Emevî hem de Abbâsî döneminde yaşamış mahir bir eşkıya olan Cafer’in Künyesi Ebû Ârim’dir. Beni Ukayl kabilesinden birisini öldürdüğü için, Medine’de bir müddet hapsedilmiş, daha sonra ise hapiste kısasla öldürülmüştür. Ebû’l -Ferec el-İsfahânî, elli küsür beyit şiiri bulunan bu şairin şiirlerini beğendiğini söylemiştir. Çağdaş yazarlardan Hüseyin Utvân, Cafer’in şiirlerinin dört yerinde onun eşkıyalığına delil olacak şahitler getirmiştir.66 O beyitler şu şekildedir: وسائلةَعناَبغيبَوسائلَبمصدقناََََََََفيَالحربَكيفَنحاول عشيةَقرىَسحبلَإذَتعطفتَََََََََََََعليناَالسراياَوالعدوَالمباسل ففرجَعناََّللاَمرحىَعدوناََََََََََََََََوضربَببيضَالمشرفيةَخابل إذاَماَقرىَهامَالرؤوسَاعترامهاََََََََتعاورهاَمنهمَأكفَوكاهل إذاَماَرصدناَمرصداَفرجتَلناََََََََََبأيمانناَبيضَجلتهاَالصياقل ولماَأبواَإالَالمضيَوقدَرأواََََََََََََبأنَليسَمناَخشيةَالموتَناكل حلفتَيميناَبرةَلمَأردَبهاَمقالةََََََََََتسميعَوالَقولَباطل Birileri bizi savaş ortasında sorsalar, onlara nasıl cevap verirdik Akşam vakti Sahbel köyü çevresinde kuvvetli bir düşman topluluğu bize saldırdı Allah bizi onların baskınından korudu ve parlayan kılıçlarımızla bizde onlara saldırdık Savaş başladığında kılıçlarla vurduğumuz boyunlar havada uçuşmaya başladı Düşmanlar saldırdığında, onları kuvvetli kılıçlarımız sayesinde püskürttük 65 66 - Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.222-226 - el-İsfehânî, el-Eğâni, c.13 s.49-63; Utvân, Hüseyin eş-Şuarâ min Muhadramiy ed-Devleteyn, el-Emeviyye ve’l Abbasiyye, Dâru’l-Cîl, Beyrut 1974, s.358-365; Tureyfî, Divânu’l Lusûs, c1, s.180-187. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1087 Bizim ölümden korkmadığımızı anladıklarında, onlar kaçmak istediler 2- Fakir Eşkıyalar (Hicivciler) Bu grupta olan şairler çoğunlukla aç ve sefil bir yaşam sürmek zorunda kalmış şairlerdir. Her ne kadar eşkıya şeklinde isimlendirilseler de, aslında yardıma muhtaç kişiliklerdir. Kendilerine verilen şiir yetisi sayesinde insanlara -bir bakıma şantaj yaparak- onlardan mal ve mülk talep ederler. Aksi halde onları şiirleri ile hicvetmekle tehdit ederle. Hiciv denilince kişi, kurum ve olayları gülünç hale sokmak, alaya almak, iğnelemek veya hakaret etmek suretiyle küçük düşürmeyi ve rezil etmeyi amaçlayan ve genellikle manzum olan türler akla gelmektedir. Ebû’şŞemakmak, İsmail b. İbrahim b. Hamdeviyye (el-Hamdûnî), Ebû’l-Abbâs el-Ammânî, Ebû Firavun es-Sâsî, Ebû’l- Muhaffef Gâdir b. Şâkir, Abbas b. Tarhân ve Osman el-Hedîr bu gruba dâhil olan şairlerdir. Grubun en meşhur şairi olan Ebû’ş- Şemakmak’ı kısaca tanıtmakta fayda vardır. Mervân b. Muhammed Ebû’ş- Şemakmak (H.112-200/ M. 730-815) Horasan veya Buhara asıllı olmakla birlikte Harun Reşid döneminde Basra’da yaşamış hiciv şairidir. Emevî mevâlisinden olup, Beşşâr b. Burd, Ebû’l Atâhiye, Ebû Nuvvâs ve İbn Ebî Hafsa gibi meşhur şairlerle birlikte aynı dönemde yaşamış ve onları hicvetmiştir. Uzun boyu sebebiyle “Şemakmak67” şeklinde isimlendirilmiş, burnu çok uzun ve görünüşü de çirkin olan şair, aşırı fakirliği sebebiyle “Şu’arâ’u-l İsticdâ” şeklinde isimlendirilen fakir ve dilenci şairlerden sayılmıştır. Yardıma olan ihtiyacı sebebiyle Beşşâr b. Burd tarafından kendisine yıllık 200 dirhem nakdî yardım yapıldığı rivayet edilmektedir.68 Şairin Beşşâr b. Burd’ü hicvettiği şiirine bakacak olursak: سبعَجوزاتَوتينهََََََََفتحواَبابَالمدينة إنَبشارَبنَبردَََََََََََتيسَأعمىَفيَسفينه Yedi ceviz ve incirle şehrin kapısını açtılar Beşşâr b. Burd gemideki kör tekedir. Yine şairin Basra’daki evini betimlediği kasidesi onun en güzel şiirlerinden birisidir. 69 فَلَمَيَع ِسرَعَلىَأَ َح ٍدَ ِحجابي َناز ِلَالقِباب ِ بَ َر َزتَ ِمنَ َال َم َََّللاَِأ َ َسماء َب ِ وَقطعَال َسحا ِ َِ َيرَبا ب َّ ََعل ِ يَمسلِماًَ ِمنَغ نزليَالفَضاءَ َو َسقفَبَيتي َِ فَ َم فَأَنتَ َإِذاَأَ َردتَ َ َدخَلتَ َبَيتي َب ِ بَإِلىَالترا ِ يَكونَ ِمنَ َال َسحا َب ٍ ِألَنّيَلَمَأَ ِجدَمصارعََبا َوالَ ِخفتَالهَالكََعَلىَدَوابي َََوالَ ِخفتَا ِإلباقََعَلىَعَبيدي İnsanların bakışları arasından kubbeli evimden çıktım Evim (feza) boşluktur ve çatısı gökyüzü veya bulut parçası Evime herkese girebilir çünkü onun kapısı yoktur. Çünkü gökle yeri kapatacak büyük bir kapı bulamadım - Feyrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, s. 899; el-Müncid fi’l-Luga, Dâru’l- Meşrık, Beyrut 2001, s.912; Mu’cemu’l-Vasît, s.494. 68 - Merzubânî, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, s.397; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.278-289; Zirikli, A’lam, c.7 s.209; el-İsfehânî, el-Eğâni, c., c.4 s.90; 69 - İbnu’l- Mu’tez, Tabakat eş-Şuarâ, Dâru’l-Maârif, Kahire, Trs, s.125-129. 67 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1088 İbrahim USTA Kaçmasından korkacağım bir kölem Veya ölmesinden korkacağım bir bineğim de yok. 3- Hırsız Eşkıyalar İsminden de anlaşılacağı üzere bu tip eşkıyalara daha çok insanların yoğun olarak yaşadığı şehirlerde, kapkaç veya hırsızlık yaparak hayatlarını sürdüren şairlerdir. Bu grubun başında ise Osman el-Hayyât gelmektedir. Osman el-Hayyât bu dönemin meşhur hırsız şairlerinden birisidir. Genellikle saraya yakın zengin kimselerin, yol kesen haydutların, hayâsız insanların ve devleti soyan zenginlerin mal ve hayvanlarını çalar ve bunu intikam için yaptığını söylerdi. Şairin en önemli özelliği Arapçada “fütüvve” şeklinde isimlendirilip dilimizde yiğit, delikanlı, mert anlamıyla kullanılan bir şair olmasıdır. Başka bir ifade ile şair komşuluk ilişkilerini gözeten, cömert zenginlere saygı duyan ve kesinlikle yalan söylemeyen bir kişiliğe sahipti. Konuyla ilgili olarak şair şunları söylemektedir: “Düşmanım dahi olsa, komşumu soymadım. Hiçbir cömert zengini soymadım. Beni öldürmek isteyene karşılık vermedim. Bu işe başladığımdan beri yalan söylemedim ve kimseye ihanet etmedim.”70 Osman el-Hayyât’ın elimize ulaşan şiirleri gayet az olmakla birlikte, şu iki beyit ona aittir. يقومَسواءَأوَمخيفَسبيل َ وذيَبطنةَللطيّباتَأكول سأبغيَالفتىَإماَجليسَخليفة وأسرقَمالََّللاَمنَكلَّفاجر Halifeye yakın olanlara ve yol keserek insanları korkutanlara hücum edeceğim Allah’ın günahkârlara vermiş olduğu maldan çalacağım. Karınlarını leziz yemeklerle dolduranları soyacağım. 4- Tufeylî Eşkıyalar Tufeylî tabirinin Türkçedeki karşılığı dalkavuk olmakla birlikte, sözlükte yalaka, asalak, parazit, ziyafete davetsiz giden kimse, yanaşma, onun bunun sırtından geçinen gibi anlamlara gelmektedir.71 Buna göre Dalkavukluk onur kaygısı yaşamayan, yeteneğine güvenmeyen, çalışmayı sevmeyip kısa yoldan zengin olmayı umanlar için makam, servet, güç veya şöhret sahiplerine karşı yapılan, karşılığında maddi çıkar elde edilen bir davranış şeklidir. Tufeylî tabirine sosyal perspektiften baktığımızda ise, zor hayat şartlarında günlük ihtiyacını karşılamak için, bir dilim ekmek peşinde koşan arsız ve yüzsüz insanlar gelmektedir. Aslında onları bu duruma iten temel etken, mülkün eşit dağıtılmaması neticesinde ortaya çıkan zengin-fakir arasında oluşturulan uçuruma bir isyandır. Abbâsî döneminde Tufeyl b. Zellâl ve Osman b. Derrâc bu gruba en güzel örneklerdir. Tufeyl b. Zellâl, Gatafan kabilesine mensup Kûfe’li bir şairdir. Düğünlerin davetsiz misafiri anlamına gelen “Tufeylu’l-Arâis” lakabını alan şair, oğlu Abdülhamit’e verdiği öğütte, Tufeylî olmanın ince ayrıntılarından bahsetmektedir. Şair şöyle demektedir: “Eğer bir düğüne gidecek olursan, etrafı korkak bakışlarla süzme! orada toplanan davetlileri bu şekilde başından savarsın. Eğer düğün çok kalabalık ise, sağa sola emirler yağdır ki, hem gelin hem de damat tarafı, seni düğün sahiplerinden zannetsin. Eğer ki kapıcı kaba ve suratsız biriyse, şiddet kullanmaksızın işe ilk olarak ona emirler yağdırarak başla!”72 - Hafnî, Şi’ru’s-Saâliyk, s.310. - Feyrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, s. 1025; Mu’cemu’l-Vasît, s.560; el-Müncid fi’l-Luga, s.912. 72 - Hafnî , Şi’ru’s-Saâliyk, s.317-318. 70 71 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1089 Şair daha sonra oğlunu karşısına alarak, zengin bir kimseden utanmadan ve tereddüt etmeden nasıl ekmek elde edileceğini aşağıdaki şiiriyle anlatmıştır. الَتجزعنَمنَالقريــبََََََََوالَمنَالرجلَالبعيد وادخلَكأنكَطابــــــــخَََََََبيديكَمغرفةَالثريد متدلياَفوقَالطعامََََََََََََََتدليَالبازيَالصيود لتلفَ َماَفوقَالموائدَََََََََََكلهاَلفَالفهود واطرحَحياءكَإِنَّ َماََََََََََََوجهَالمطفلَمنَحديد الَتلتفتَنحوَالبقولَََََََََََوالَإِلَىَغرفَالثريد َحتَّىَإذاَجاءَالطعامَََََََََََضربتَفيهَبالشديد وعليكَبالفالوذجاتَََََََََََفإنهاَعينَالقصيد هَ َذاَإِ َذاَحررتهمََََََََََََََََودعوتهمَهلَمنَمزيد والعرسَالَيخلوَمنََََََََََاللوزينجََالرطبَالعتيد فَإ ِ َذاَأتيتََبِ ِهَمحوتَََََََََََمحاسنَالجامَالجديد Akrabadan ve uzaktaki bir adamdan korkma Davetlere elinde pilav kepçesi tutan bir aşçı gibi gir Şahinin avına saldırdığı gibi, yemeğin tam ortasına kon Kaplanlar nasıl ortada bir şey bırakmazsa, sen de ortada bir şey bırakma Utanmayı bırak, unutma ki; Tufeylî’nin yüzü demirdendir. Ne bakliyata uzan, ne de bir avuç tirite Yemek geldiğinde süratle saldır yemeğe Tatlıya73 saldır ki, asıl hedef o olmalıdır Tatlıyı bitirdiğinde, başka yok mu (dersin) Damadın sofrasında badem yağlı kadayıf eksik olmaz O tatlıya ulaştığında, yeni kabın değeri düşer 5- Şattâr ve Ayyâr Eşkıyalar Şattâr ve Ayyâr kelimeleri anlam olarak kurnaz, ahlaksız, hilekâr, dolandırıcı ve kapkaççı anlamlarına gelmektedir. Günümüzde çokça rastladığımız bu tür durumlar Abbâsî döneminde de yaşanmaktaydı. Ekonomik anlamda çökmüş bulunan halkın bir kısmı yaşamlarını hile ve tuzaklarla insanları soyarak ya da kapkaççılık yaparak sürdürüyorlardır. Bunlar şairlik vasıflarını yerini getirmede büyük kolaylık sağlıyordu. Çünkü toplum şiire meyyal bir toplumdu. Kulaklarına şiirin melodisi geldiğinde her şeyi unutuyorlar, bu da eşkıyaların çalması için doğal ortamlar hazırlıyordu. Bu grupta İshâk b. Halef el- Hanefî, Ahnef el-Ukberi, Mu’sir b. el-Mühelhil ve Ebû Delf el-Hazreci el-Yenbû’î gibi eşkıyaları saymak mümkündür. İbn Tayyib ismiyle meşhur olan Tanburî şairin asıl ismi İshâk b. Halef el- Hanefî olup, birinci Abbâsî döneminin en meşhur dolandırıcı ve kapkaççı şairler arasında zikredilmektedir. İşlediği bir cinayet yüzünden hapse atılan şair, hapisteyken sultanları öven şiirler irâd ettiği için serbest bırakılmış ve hicri 230 yılında ölmüştür. Şair, şiirlerinde kendisini hırsızlık ve dolandırıcılığa iten sebebin hayat şartlarının zorluğu karşısında muhtaç duruma düşmesi ve ölen kız kardeşinin Umeyme isimli kızına bakmak zorunda olmasını göstermektedir. Aşağıda zikredeceğimiz şiirinde yeğeni hakkındaki düşüncelerini dile getirmektedir.74 - Bir rivayete göre un ve şeker, diğerine göre ise bal ve tereyağından yapılan helva türü bir tatlı çeşidi. - el-İsfehânî, el-Eğâni, c. 11 s.286; Merzubânî, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ, s.388; İbnu’l- Mu’tez, Tabakat eş-Şuarâ, s.291-292; Hafnî, Şi’ru’s-Saâliyk, s.332. 73 74 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1090 İbrahim USTA ُّ َالظلَم ولم َأَجب َفي َالليالي َ ِح ْن ِدس َ ذل َاليتيمة َيجفوها َذوو َال َّر ِحم َوالموت َأكرم َن ّزال َعلى َالح َرم ضم َ َ فيكشفَ َال ِّس ْت َر َعن َلحم َعلى َو َفاضتَلرحمةَبنتي عبرتيَبدم َ َ لوال َأميمة َلم َأجزع َمن َالعدم َ وزادني َرغبة َفي َالعيش َمعرفتي َ ً تهوى َبقائي َوأهوى َموتها َشفَقَا َ أحاذر َالفقر َيوما ً َأن َيلِ َّم َبهــا اذاَتذكرتَبنتيَحينَتندبن Eğer Umeyme olmasaydı, korkmazdım yokluktan Gece karanlığında çalmak için yürümezdim Bana hayattan zevk aldıran şey, Yetimlerin akrabaları tarafından kötü muamelelerini bilmemdir Umeyme beni sever ve benim yaşamamı ister Ben de onun benden önce ölmesini dilerim Çünkü ölüm kadınlar için şerefli bir durumdur. Umeyme’ye fakirlik yaşatmamak için çabalıyorum Öyle ki; açlıktan kemikleri ortaya çıkar Kızımın beni özlediğini hatırladığımda Gözlerimden akan su değil, kan olur SONUÇ Abbâsî devleti, ülkesinin genişliği, servetinin bolluğu ve ticaretinin revaçta oluşuyla, doğunun daha önce şahit olmadığı bir kültürel kalkınmanın meydana getirilmesinde büyük rol oynamıştır. Bu dönemin sosyal hayatında dikkat çeken değişiklikler arasında yabancılarla evlilik, şehirleşme, cariyelerin yaygınlaşması, yabancı adet ve geleneklerin taklidi, zevk ve eğlence hayatının yaygın oluşu ve toplumun belirli bir kesiminde inanç boşluğu oluşmuş olması gibi hususlar sayılabilir. Gelirlerin eşit ve adil dağıtılmamasından kaynaklansa gerek, bu dönemde halk zorluk ve refah, sıkıntı ve bolluk arasında yaşayan iki ayrı sınıftan oluşmaktadır. Orta direk şeklinde tabir edilen ara sınıf bulunmadığı için halk, ya çok fakir ya da çok zengindi. Fakirler bir dilim ekmeğe muhtaçlarken, zenginlerin mal varlığı binlerce dinara ulaşıyordu. Bu durum insanlardan bazılarını zenginin malını çalmaya itmiş ve zenginleri bu şekilde rahatsız etmeye başlamıştı. Bağdat’ta ve diğer büyük şehirlerde hırsızlar mallarına dadanıyor, fitne veya isyan dönemlerinde servetleri yağmalara maruz kalıyordu. Öyle ki bu yağmalar sayesinde çok zengin olan eşkıya şairler dahi türemiştir. Bu çalışmada Cahiliye dönemi kalıntılarından olan ve Emevîlerle birlikte tekrardan ortaya çıkan eşkıya hareketi incelenmiş ve bunun ilk dönem Abbâsîlerdeki etkisi gözlemlenmiştir. Değişen koşullar eşkıyalıkta da bir takım değişikleri zorunlu kılmış ve yeni yeni eşkıyalık türleri ortaya çıkmıştır. Her ne olursa olsun bu dönem eşkıyalığının temel sebebi sadece ve sadece açlıktır demek mümkündür. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler 1091 KAYNAKÇA KUR’AN-I KERÎM ABDU’L-ÂLÎ, Ahlâm, Şi’ru’s-Saâliyk fî Hamâseti Ebî Temmâm, Câmiatu Ummi’l-Kurâ, Kısmu Dirâsâti’l- Ulyâ, Kulliyyetu’l-Luğati’l-Arabiyye, , Basılmamış Yüksek Lisanas Tezi, Mekke 2011. AHMED HİLMİ, Şehbenderzâde Filibeli, İslam Tarihi, Ağaç Kitabevi Yay., İstanbul 2009. AKŞİT, Cevat, İslam Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, İstanbul 2000 APAK, Âdem, Ana hatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Nşr., İstanbul 2012. AYDINLI, Osman, Mezheplerin Oluşum Sürecinde Mevâlî’nin Rolü, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi. EL-BAĞDADİ, Abdulkadir, Hizânetu’l-Edeb, Mektebetu’l Hanci, Kahire 1996. EL-BUSTÂNÎ, Butros, eş-Şuarâu’l-Fursân, Dâru’l- Mekşûf, Beyrut 1944. DEMİRAYAK, Kenan, Arap Edebiyat Tarihi, Cahiliye Dönemi, Fenomen yay., Erzurum 2012. -------------------------Sadru’l-İslam Dönemi, Erzurum 2012. -------------------------Emevîler Dönemi, Eser Ofset, Erzurum 2012. ------------------------Abbasi Edebiyatı Tarihi, Şafak Yayınevi, Erzurum 1998. ED-DİNEVERÎ, İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, Dâru’l-Maârif, Kahire 1982. EMİN, Ahmet, es-Saleke ve’l Fütüvve fi’l İslam, Daru’l Maarif, Kahire 1986. FEYRÛZÂBÂDÎ, Mecduddin, Kâmûsu’l-Muhît, Müessesetü'r-Risâle, Beyrut 2003. FURAT, A. Subhi, Arap Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1969. GOLDZİHER, İgnace, Klasik Arap Literatürü, Vadi Yay., Ankara 2012. HAFNÎ, Abdülhalim, Şi’ru’s-Saâliyk, Menhecuhû ve Hasâisuhû, Matbaatü Hey’eti’l- Mısriyye li’l-Kitâb, Kahire 1987. HALÎF, Yusuf, Şuarau’s-Saâliyk fî Asrı-l Câhilî, Daru’l Maârif, Kahire 1978. HİTTİ, Philip, K., Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İstanbul 2011. HİZMETLİ, Sabri, İslam Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1995 HOBSBAWM, E.J., Eşkıyalar, Avesta Yay., İstanbul 1997. HÜSNA, Abdülcelîl Yusuf, el-Edebû’l Cahilî, Kadâyâ, Funûn ve Nusûs, Müessetu’l Muhtâr, Kahire 2001. İBN HANBEL, Ahmed, Müsned, Çağrı yay., İstanbul 1992. İBN MANZÛR, Lisânu’l-Arab, Dâru Sadr, Beyrut 2000. İBNU’L- MU’TEZ, Tabakât eş-Şuarâ, Dâru’l-Maârif, Kahire, Trs. İBN ŞECERÎ, Muhtârât Şuarâi’l Arab, Daru’l-Cîl, Beyrut 1992. EL-İSFEHÂNÎ, Ebu'l Ferec, el-Eğâni, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2008. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014 1092 İbrahim USTA İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ, Türkiye Diyânet Vakfı, İstanbul 2005. KARACA, Fatma, Emevîler Dönemi Kadınının Durumuna Genel Bir Bakış, Sükeyne Bint Hüseyin Örneği, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üni. S.B.E., Ankara 2010. KESKİOĞLU, Osman, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, Ankara 1969. KILIÇ, Ünal, Tartışmaların Odağındaki Halife Yezid b. Muaviye. Kayıhan Yay., İstanbul 2001. LEWİS, Bernard, Uygarlıklar Tarihinde Araplar (Terc: Hakkı Dursun Yıldız), Pegasus Yay.,İstanbul 2006. MECMAU'L-LUGATİ’L-ARABİYYE, Mu’cemu’l-Vasît, Mektebetu Şurûk ed-Devliyye, Beyrut 2004. EL-MERZUBÂNÎ, Ebû Ubeydillah, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ, Kahire 1343. -----------------------Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1982. MÜRÜVVE, Muhammed Rıza, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, Dar’u-l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1990. NUREDDİN, Hasan Cafer, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, Reşâd Press Li’t-Tıbâa ve’n-Neşr, Beyrut 2007. ŞA’KE, Mustafa, Rıhletu’ş- Şi’r mine’l Emevîyyeti ile’l Abbâsîyye, Daru’l Mısrıyyetu’l Lübnaniyye, Kahire 1997. TUREYFÎ, Muhammed Nebîl, Dîvânu’l Lusûs fi’l Asrı’l Cahilî ve’l İslamî, Daru’l-Kutubi’l İlmiyye, Beyrut 2004. UTVAN, Hüseyin, eş-Şuarâ min Muhadramiy ed-Devleteyn, el-Emevîyye ve’l Abbâsîyye, Daru’lCîl, Beyrut 1974. ÜÇOK, Bahriye, İslâm Tarihi, Emevîler-Abbâsîler, A.Ü. İ.F. Yayınları, Ankara 1968. Yesû‛î, Luis Ma‛lûf, el-Müncid fi'l-Luğa, Dâru’l-Meşrik, Beyrut, 2001. YILDIRIM, Kadri, Cahiliye Dönemi Arap Edebiyatında "Su' lûk" Şairler Hareketi, YILDIZ, Hakkı Dursun, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ yayınları, İstanbul 1986. YILMAZ, Faruk, Büyük İslam Tarihi, Berikan Yay., Ankara 2005 YUSUF, Hüsna Abdülcelîl, el-Edebu’l Cahili, Kadaya, Funun ve Nusus, Müessetu’l Muhtar, Kahire 2001. EZ-ZEMAHŞERÎ, Mahmûd b. Ömer, Rabî‛u’l -Ebrâr fî Nusûsi’l -Ahbâr, Müessetu’l -A‛lemî li’l- Matbûât, Beyrut, 1992. ZEYDÂN, Corcî, İslam Uygarlıkları Tarihi, İletişim Yayıncılık, İstanbul 2004. ZİRİKLÎ, Hayreddin, el-A'lâm, Dâru’l İlmi li’l-Melayîn, Beyrut 1984. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014
© Copyright 2024 Paperzz