PazaR Tarih: 16 Mart 2014 YIL:(8) SAYI: 460 “AFRÝKA”NIN ÜCRETSÝZ HAFTALIK EKÝ Bir çocukluk fotoðraflarýmýza bakýyorum, bir de seni düþünüyorum þimdi morgta... Üþüyorum... Üþüdükçe sýcaklýðýna sýðýnýyorum hatýralarýmýzýn... Hem çok uzak... Hem çok yakýn. Þener Levent Yaðmur Düþerdi Yaðmur düþerdi Arasta'ya Ve Kadýnlar Pazarýna Ve Ýplik Pazarýna Ve Sarayönüne Ve Girne Kapýsý'na Ve Göleðe Silihtara Yaðmur düþerdi yalnýzlýðýmýza Ýlkokuldan sonra bütün Okullar ilkokul olmalý Ortaokullar ilkokul Liseler ilkokul Fakülteler ilkokul olmalý! Ve öðretmenler çocuklarýmýza Potin baðlamayý öðretmeli Ve yüzmeyi Ve bahçe iþini... O zaman Ongun ölmezdi! Güzel sesli Ahmet Hasan Londra'ya yerleþmezdi! Ve Kahvaltýcý Mehmet Dayý Avustralya'ya teslim olmazdý! Ziya Ormancýoðlu 2 Pazar 16 Mart 2014 Pazar O þimdi bir gölün kalbindeki kül. Ziya Ormancýoðlu'na… anlattý. Fikret son þiirini okudu. Denizler'e ulanýp devrime yürüdü Bahara sarkan cýlýz bir kýþýn gecikmiþ sonra. Deðildi hüzün, deðildi maraz, yaðmurlarý deðildi ýslatan sokaklarý. Byron'u bedbaht eden melâldi bu Yazlýk bir sinemaydý sevgilimin yüzü, ayrýlýða yakýþan. Çekip gitti o yalýnayak þimdi yaþ'tan kapalý, yastan kapalý. kafiye, o çýplak imge. Tam da sevmek Bunu gördüm gün korkusuyla zamaný'nda. Bir Metin Erksan filminin geçerken gecenin kalbinden. Gördüm içine girdi, siyah beyaz bir fotoðrafýn ki, þair oðlunu kaybeden öksüz bir gözlerine daldý da, gitti. O þimdi bir þehir, eksik bir þiirdi Lefkoþa. Geçip gitti gölün kalbindeki kül. O þimdi külden Ziya geniþ kanatlarý boþlukta simsiyah doðmaya hazýrlanan gül. O þimdi veda açýlan o kapýdan koynunda ýslak faslýnda aðýr aksak bir þarký. Ah Ziya! erguvanlarla. Doktor Migellidis Kim bana pulsuz adressiz mektuplar karþýladý onu. "Bos bais Ziya?" diye gönderecek þimdi… Hiçkimse sordu, "gala" dedi Ziya. Kaya rüyasýný hiçkimse… senden baþka… Faize Özdemirciler Pazar Sahibi: “AFRÝKA” Yayýncýlýk Limited Editör: Faize ÖZDEMÝRCÝLER Dizilip Basýldýðý Yer: “AFRÝKA” Yayýncýlýk Limited Tesisleri Görsel Tasarým: Erdem YORGUNOÐLU Matbaa Teknikeri: Bünyamin NAZÝK E-Mail: [email protected] Web: www.afrikagazetesi.net 16 Mart 2014 Pazar Pazar Sanmýþtým Ki Sanmýþtým ki: Kuaför kalfasýdýr Meðer Avukatmýþ! Sanmýþtým ki Fahiþedir Meðer Bankada memurmuþ! Sanmýþtým ki Artisttir, Meðer Hastanede doktormuþ! Sen ve Ben Sen silah baþý yaptýn Ben iþ baþý Sen silah baþý yaptýn Ben ders baþý Sen silah baþý yaptýn Ben top baþý Sen kapsamlý görüþmelere girdin Ben kapsamlý mücadeleye Devrimci "Kal benim gibi mücadele et!" dedi arkasýndan bir buçuk döner sipariþ etti. Sönen Geleceðimizdi O zamanlar 64'lerde Komutanlarýmýz Saray Hotel'in Gece kulübünde Yarý sarhoþ bir vaziyette 'Mumlar sönsün da her yer garannýký söyleyeceðiz' diye baðýrýrlardý! Ziya Ormancýoðlu 3 4 Pazar n Filiz Naldöven 16 Mart 2014 Pazar / ([email protected]) SABAHTAN AKÞAMA/ KAHKAHADAN AH’A KADAR/5 Bir gün, Mart 2014 Sevgili Ziya, Zor hayatýnda, ayakta kalabilmen için þiir seni korudu. Gittiðin dünyada da, aþk ve þiir seni korusun. Mutlu ol! Filiz Naldöven SABAH …" Ey azizler iþte baþlarýz söze/ Bir vasiyyet kýlarýz illa size"… Ölüm, adak ve diðer nedenlerle okutulan mevlitlere götürürdü beni annem. Þahane sesli kadýnlarýn yüksek sesle veya ince tonda içli içli okuduklarý mevlitler. Hepsinin baþýnda büyük, beyaz tülbent örtüler. Bazýlarýnýn kenarlarý nakýþlý, bazýlarýnýn baþ kýsmý. Havada turunç çiçeði suyu, gül suyu kokusuna karýþmýþ buhur kokularý. Mevlit solo okunurken arada kadýn korosu da okumaya katýlýr, gül suyu çiçek suyu daðýtýlýrdý. Mevlidin bir yerinde kadýnlar ayaða kalkar, üç kere birbirlerinin sýrtlarýný okþarlardý. …. "Geldi bir akkuþ kanad ile revan/ Arkamý sýðadý kuvvetle heman"… Son okunan ilahiler ve dualarla kapanýþ gerçekleþirdi. En sonunda lokumlar daðýtýlýrdý. … "Þol cennetin ýrmaklarý akar Allah deyu deyu"… Ölü için ilk üç gece ve kýrklandýðýnda mevlit okunduktan sonra irmik (simit ) helvasý yapýlýrdý koca koca tencerelerde, konu komþu seferberliðiyle. Mevlitten sonra daðýtýlýrdý. Ölünün kýrk mevlidinde de. Sanýrým hala ayný düzen geçerlidir. Adak mevlitleri daha eðlenceliydi benim için çocukken. En önemlisi yas ve gözyaþýnýn iþe karýþmýþ olmamasýydý. Loðusa mevlidi, Abudardar pilavý, Zekeriya sofrasý mevlitleri ya da 'þu iþim olsun mevlit okutayým' adaklarýnýn yerine getirilmesinde yiyecekler çoðalýr, çeþitlenirdi. Çörek, hellim, bazen hellimli, zeytinli, hatta pilavuna, içi dolu kurabiye bile ikram edildiði olurdu. Abudardar pilavý adak mevlitlerinde ve Zekeriya sofralarýnda odanýn köþesinde düz bir levha ya da sac içinde, kuma dikilmiþ sarý balmumlarý yanardý. Ayný adaðý adayacak olanlar, mumunu yakar, kuma diker, içinden de dileðini tutardý. Abudardar adak töreninde, bulgurlu mercimek pilavý yapýlýr, mevlit ve dualardan sonra konuklara ikram edilirdi. Ama Zekeriya sofrasýný ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Salonun ortasýnda koskoca bir masa ya da evdeki, komþudan ödünç alýnan masalar birbirine eklenmiþ. Üzerinde temiz beyaz örtüler. Köþesinde üst üste dizilmiþ yýðýnla tabak, çatal. 41 çeþit yiyecek tabaklara paylaþtýrýlmýþ. Mevlitten sonra herkes masanýn etrafýnda döne döne her bir yiyecekten tabaðýna alýrdý. Makbul olan, kuru ya da taze 41 çeþit yiyecekten tatmaktý. Biz çocuklar için en keyifli durum, annelerimizin bize tabaklarý doldurup önümüze koymasýydý. O kadar çok yerdik ki, gece mide fesatýndan uyuyamazdýk. Sanýrým annelerimiz de. Düþünün, çitlembikten, fýrýn makarnasýna uzayan bir macera! KUÞLUK Zekeriya sofrasý için, bir gün önceden mahalle kadýnlarýnýn rolleri belirlenirdi. Sofranýn yemeklerini yapacak olanlar, bulaþýk yýkayacaklar, iþleri organize edecekler, ayak iþlerini halledecekler önceden belirlenir; ertesi sabah az gecikilirse kapý bir komþu tarafýndan Pazar 16 Mart 2014 Pazar kuvvetle çalýnýr, kiþi göreve çaðrýlýrdý. Annem bu tür iþlerin baþ oyuncusu olarak, 'o kadar iþçiye bir baþçý lazým' diyerek mutfak önlüðünü üzerine geçirir, ellerini uzun uzun sabunlayýp yýkar ve mutfaða yuvalanýrdý. Herkesin çok iyi yaptýðý, bu konuda ünlendiði yemekler vardý. Annem her þeye karýþmaya devam ederek ama müthiþ bir özenle kendine düþen yemekleri yapardý. Fýrýn makarnasý, dolma, silkeleme patates, bumbar, humus, samsý, simit helvasý gibi. Baþkasý kuru-taze yemiþleri sýnýflandýrýrdý. Diðeri, kuru meyveleri. Öteki, masayý, komþudan ödünç alýnan sandalyeleri yerleþtirirdi. Biz çocuklar avluya, duvardan kopardýðýmýz alçýyla kareler çizer, arada bir azarlanarak, baðýra baðýra ayak taþý oynardýk. Yazsa, çimentoya serilip beþ taþ. Hey gidi günler! Ama ne paylaþým, ne komünal hayattý o! Birinde eksileni öteki tamamlar, emeðini kimse acýmazdý birbirinden. Ama iþ dedikoduya gelince, orada bir sonsuzluk! Sürekli kaynayan kazan. Oysa dedikoduya gerek yoktu. Kerpiç, bitiþik evler ne yaþandýðýný diðerine fýsýldardý. Odalarýmýzýn ortak duvarýna yerleþtirilmiþ, yuf deliði denilen küçük, yüksek pencereler ses atýp dururdu. Zaten yemek piþirilecek, komþuyla; dikiþ dikilecek, komþuyla; kýz istenecek, gene komþuyla. Neyin dedikodusunu yapýyorlardý hâlâ anlamýþ deðilim. Zekeriya sofrasýnýn ertesi günü yine emeði geçen mahalleliler, çoluk çocuk eve çaðrýlýr, kalan yemekler keyifle yenilirdi. Onca ekonomik sýkýntýda 41 çeþitle masa donatmak zor olsa gerekti ama bu adak bir çok evde yerine getirilirdi o zamanlar. Þimdi bir Zekeriya sofrasý yapmak istesek iki-üç maaþa mal olur herhalde. Uzun yýllardýr yapýldýðýný duymadým. Elbette bu, eskiyen bir inanç, birçoðu gibi. ÖÐLE Ben dini inanç ve ibadet konusunda oldukça demokratik bir evde büyüdüm. Annem tutucu ve gelenekseldi. Siyah çarþaf giyerdi. Eski Türkçe bildiði için kuran okurdu. Yasin, dualarýn hepsi eski Türkçe sarý defter yapraklarýnda yazýlýydý. Ölülere yasin okur, baðýþlardý. Sulara okur, mezarlýða götürürdü. Mevlitlere katýlýrdý. Daha otuzlarýnda namaz kýlmaya baþlamýþtý. Ramazan boyu kesintisiz ve üç aylarda oruç tutardý. Babam okuma yazma bilmezdi. Sadece tanrý inancý vardý. Hayatý boyunca herhangi bir dua okuduðunu ya da oruç tuttuðunu görmedim. Fakat ramazan akþamlarý anneme iftar sofrasý kurardý. Temcit için fýrýndan sýcak çörekler getirirdi. Ramazan ayýnda evde içki içmez, çilingir sofrasýný kurmazdý. Annem namaz kýlarken önünden geçmez, bana ve arkadaþlarýma sessiz olmamýz uyarýsýný yapardý. Ben mevlitlere gide gide mevlidi ezberlemiþtim çocuk yaþta, makamýyla beraber. O zamanlar mevlidin, Süleyman Çelebi'nin yazdýðý bir þiir olduðunu bilmeden. Hz. Muhammed'in doðumuna, mucizesine yazýlmþ. Annemin tembihiyle her gece uyumadan bildiðim - ama anlamýný bilmediðim - bütün dualarý okurdum. Bunlar yetmezdi ki, annem beni ramazanlarda her gece camide kýlýnan teravi namazlarýna da götürmeye baþlamýþtý. Dile kolay, 20 rekat teravi, 13 rekat yatsý, etti mi 33 rekat namaz? Her gün namaz kýlanlar toplam 40 rekat kýlýyorlar. Her ezanda farklý rakam. Ýlkokul son sýnýflarda din dersinin de olduðunu, hatta okul müdürümüzün bize namaz kýlmayý sýnýfta öðrettiðini hatýrlarým. Arkadaþlarýmýn çoðunun evinde namaz niyaz yok. Çocuklarýn oruç tuttuðunu da hatýrlamam. Ama bende acayip bir tanrý ve anne korkusu, büyük bir þartlanma var o zamanlar. ÝKÝNDÝ … "Amine ( Kerime) hatun Muhammed (Filiz) annesi/ ol sedeften doðdu ol dür* danesi"… Orta sonun yazýydý. Annem mutfakta yemek yapýyordu. Yaseminlerin henüz açmadýðý, topraðýn sulanmadýðý bir saatte, okuduðum kitaptan baþýmý kaldýrýp mutfaða gittim. Annem patates bastýsý yapmak için etleri tencerede kýzartmýþ, þimdi de patateslere sýra gelmiþti. Topuklarýna kadar ter içindeydi ateþin önünde. Çok ciddiydim ve korkuyordum. Zar zor cesaretimi topladým kalbim güm güm ederek. Anne, dedim çekinceyle. Anneeee! Ne var? diye sordu, sert bir sesle, yüzüme bakmadan. Anne, bir þey soracaðým… Sor! Anne, TANRI VAR MI, YOK MU? Ne? Tanrý, tanrý… (sesim kýzartma cýzýrtýsýna karýþýyor). Var mý, yok mu? Bir an gözleri gözlerimi delecek sandým. Ocaðý kapadý. Eðilip terliðini kaptý ve arkamdan koþmaya baþladý. Bir yandan da, 'Gavuuuur, gavur oldun sen… Nasýl evlat yetiþdirdim? Allahým affet' diye baðýrarak… Ýlkokul dörtten ufak ufak baþlayarak okumaya koyulmuþtum. Ýlk kitabýmý dayýmýn kýzý Ankara'dan getirmiþti: Polyanna. Gide gide, benden büyük, okuyan yeðenlerimin, aile dostu abi ve ablalarýn kitaplýklarýnýn kölesi haline gelmiþtim. Gece gündüz durmadan, verandalarýn hafif ýþýðýnda, sokak lambasýnýn altýnda, evde, yatakta, komþuda kitap okur hale gelmiþtim. Bir de piyango çýkmýþtý bana. Tam karþýmýza taþýnan Sezgin teyze, rahmetli Hikmet Afif Mapolar'ýn baldýzýydý ve büyük bir kütüphanesi vardý. Sezgin teyzeden uyuyamadýðý öðle uykularý için özür dilerim buradan. Mayk Hammer dizilerinden, Esat Mahmut Karakurt'a, Diriliþten, Vadideki Zambak'a, Fakir Baykurt'tan, Knut Hamsun' a… Hýçkýrýk'tan, Mai ve Siyah'a… Sayamam. Haliyle karýþmýþtý aklým ve ruhum. Okuduklarýmla yaþadýklarým arasýnda pek bir iliþki yoktu. Henüz çocuktum, kafamýn duvarlarý bir bir yýkýlýyordu. Ama ben altýnda kalýyordum. Ýþim neydi benim, Anna Karenina ya da Ölü Canlar'la? Böylece olan oldu. Önce teraviden, sonra oruçtan, sonra duadan, en son da tanrýdan vazgeçtim. Annem beni hiç affetmedi. Geceleri yataðýma girip okurken gelip ýþýðý kapadý. Söylenip durdu. Ömrünün son zamanlarýna kadar, hiçbir zaman istediði gibi bir kýz olmadýðýmý söyledi. Onun hayalinde kendi gibi boyuna taþlarý, camlarý temizleyen, hamarat, uysal, soru sormayan, nakýþ dikiþle iþtigal eden bir kadýn vardý. Bense, baþýný kitaplara, kaðýtlara gömmüþ bir kadýn oluverdim. Ýkimiz bir þarkýda prosodi hatasý gibi bir þeydik. Sözlerin ve bestenin birbirini tutmadýðý. Ama ondan, saðlam dostluk kurmayý öðrendim, sýrdaþlýðý. Zor gününde dostlarýmýn yanýnda durmayý. Emeðimi kimseden acýmamayý. Güzel yemek yapmayý. Saygýlý ve misafirperver olmayý. Daha ne olsun? AKÞAMÜSTÜ Üniversitede okuyan Kýbrýslý öðrenciler Erenköy'e çýkýnca (1964-66) aileleri onlardan haber alamaz olmuþtu. Evladýný kaybetme, bir daha görememe korkusu vardý. O genç insanlar, Erenköy tepelerinde yarý aç, evsiz barksýz savaþtýrýlýyorlardý Rumlarla. Limasol'da kadýnlar hemen her gün toplanmaya, mevlit, yasin, dua okumaya baþladýlar. Edilen bu dualarýn, gözleri yaþlý yakarýþlarýn Erenköyde'ki öðrencilere ulaþacaðýna, onlarý bir þekilde koruyup kurtaracaðýna inanýyorlardý. Öðleden sonralarý herkes abdestini alýyor, önceden kararlaþtýrýlmýþ eve veya camiye toplanýyorlar ve saatlerce okuyorlardý. Gözlerinin yaþý durmadan. Haber alabilmenin tek yolu vardý. Birisi ya vurulacak ya kaza geçirecek ve kazara Birleþmiþ Milletler helikopteri onu Lefkoþa'ya hastaneye taþýyacaktý. Duyan anne babalar da, yollardaki tehlikelere aldýrmadan, Baf'tan, Maðusa'dan, Polemitya'dan yollara düþecekti onu görmek ve oðlundan haber alabilmek için. "Dünya duayla durur" derdi annem. Bir bilseydi, dünyanýn durmadýðýný ve savaþýn… GECE Yine de dini baský hissetmedik hiç… 5 Bizdeki asýl baský, geleneksel olarak 'ayýp, herkes ne diyecek' baskýsýydý. Hâlâ sürüp giden. Kimseler bizi zorla örtünmeye, namaz kýlmaya, oruç tutmaya zorlamadý. Bunlarý yapmadýðýmýz zaman aþaðýlanmadýk, dýþlanmadýk. Mini eteklerimizi, askýlýlarýmýzý, þortlarýmýzý giyip dolaþtýk. Erkek arkadaþlarýmýzla görüþtük. Makyaj yaptýk, süslendik. Bikinileri giyip yüzdük, dans ettik. Ha. En önemlisi, isteyen ibadetini yaptý. Ama örtünüp kapanarak, içten içe her haltý yiyerek kendimizi ve kimseyi satmadýk. Ýnanana, ibadet edene saygýmýz oldu. Ýnanmayaný da asmaya yeltenmedik. Son zamanlarda Türkiye'den ithal baþörtülüler var bolca. Birini kapanmaya ikna etmekle görevli üniversiteli bir kýz öðrenci, bana her iknasý için üç yüz lira aldýðýný söylemiþti beþ altý yýl önce. Camiler çoðaldý, Ýlahiyat mektebimiz oldu. Yýllarca solcu, devrimci olduðunu iddia edenler, Ýlahiyat mektebinin açýlýþ kurdelesini kestiler. Hayatýnda oruç tutmamýþ bazý kadýnlar oruç tutmaya baþladý. Bazý konuþmalarda ayýp sözcüðünün yerini, günah sözcüðü aldý. Ramazanlarda yemek yiyenlerin bazýlarý hakarete uðramaya baþladý. Bir unsuru atlamak istemem. Okullarda, sadece konu baþlýklarý olan ahlak diye bir sosyal ders vardý 80'den önce. Ben de bu dersi öðrencileri psikoloji, felsefe ve sosyolojiye hazýrlýk olarak algýlar ve öyle yapardým. 81'de dersin adý, din kültürü ve ahlak haline sokuldu ve Türkiye'den gerici kitaplar gönderildi. Bunlar yetmezmiþ gibi, ortaokullara imam hatipli hocalar atandý Türkiye'den. Sýnýfa girdiðinde kýzlarý öne, erkekleri arkalara oturtan ve her zaman öyle oturmalarý gerektiðini söyleyen. Kýz ve erkek kardeþlerin bile yan yana oturmasýnýn günah olduðu fetvasýný veren. Ama öðretmen odasýnda, çýplak kadýnlarýn fotoðraflarýnýn döküm saçým olduðu Tan gazetesinin ortasýný delip kadýn öðretmenlerin bacaklarýný dikizleyen. Beden eðitimi çalýþmalarýndan gözlerini ayýrmayan imam hatipli! (Ne çok benziyor þimdilerdeki Türkiye manzaralarýna ). Felsefe, sosyoloji kitaplarý bütün iyiliklerinden temizlenip kuþa çevrildi. Kimse buna itiraz etmedi. Örümcek satýrlý kitaplar okullarda daðýtýlýnca, öðrencilere onlarý sýnýfa getirmemelerini söyledim. Lise sýnýflarýna din kültürü ve ahlak dersine girmek zorundaydým. Ýlk gün öðrencim sordu: Hocam bugün din dersi yapmayacak mýyýz? Hayýr dedim, bu gün seccademi evde unuttum. Bu, her ders böyle oldu. Bir gün tespihimi, bir gün baþörtümü, bir gün dua kitabýný evde unuttum. Felsefe dersinde, yeri geldiðinde tanrý var mý, yok mu tartýþmasýný yapan bir öðretmenin böyle bir ders yapmaya mecbur býrakýlmasý! Ama, dinler tarihi ve kültürü olsaydý seve seve yapardým. Nereden nereye geldik. Hayýrlý yolculuklar. … "Peçeli bir dolunayýn altýnda/ ne gecedir/ ne günberi"… F Naldöven *Dür: Ýnci (Geçen haftaki yazýmda Mustafa Azizoðlu'nun soyadýnýn, Gazeteciler Cemiyeti'nin yayýnladýðý Medya dergisinde Azisoðlu olarak geçtiðini yazmýþtým. Bu kasýtlý bir yanlýþtý. Bu güne kadar fark edilmedi. Medya dergisinde Aziþoðlu olarak geçiyordu.) 6 Pazar 16 Mart 2014 Pazar 16 Mart 2014 Pazar Latuff katili çizdi... Dünyaca ünlü Brezilyalý karikatürist Carlos Latuff, Berkin Elvan için ikinci kez çizdi. Bu defa Latuff, Berkin'in uðurlandýðý gün "Adam mý öldürdük?" diyene karikatürüyle cevap verdi. Berkin'in ölümünün asýl sorumlusunu resmetti… Latuff daha önce de Berkin Elvan'ýn anýsýna çizdiði karikatürde Berkin'i, Erdoðan'ý ve polisini parmaðýnýn ucunda tutarken resmetmiþti. Pazar 7 8 Pazar 16 Mart 2014 Pazar Adým Berkin, o sabah beni, bir hükümet kurþunuyla vurdular… Adým Upuzun bir uykunun içindeydi Þimdi bütün uykular benim içimde. O sabah, duygusunu yitirmiþ bir devletin mermisiyle uzandým boþluða. Gördüm, bir kuþ havalandý yeryüzünün kalbine doðru. Bir kuþ, kanatlarýnda ölüm sorusu. Uzak daðlara, uzak yollara bakmak istedim. Canýmdan bir can daha çekildi, soðudu tenimin yaz çocukluðu. Yanýmda yatan gelinciðe soruyorum: Ýnsan giderken ölüme, eksilir mi yüzündeki gülümseme? Kan doluyor alnýma anne. Dilsiz ve kýmýltýsýz kalýyorum. Beni þimdi yýldýzlarýn elleri okþuyor, beni þimdi su anneleri. Tüylerim kýyým kýyým, kim görse ateþten bir top kaçýyor yüreðime. Bir kuþ erkenden uçuyor, çocukluk kýsa bir rüzgârmýþ meðer anne. Gömleðimde yaðmur desenleri ve cebimde mavi misketler. Bir taþýn soðukluðunu öðreniyorum, parmak uçlarýmdan baþlayarak. Öylece kaldým, evler morarýyor, sokaklar yaprak yaprak. En çok koþmayý özlüyorum anne, bir caddeyi boydan boya aþarak. Daha uzaða ýþýklý masallara kadar koþmayý, soluk soluða. Yüzümün güzelliði yetmiyor anne, masum bir bedeni korumak için. Kulaðýmda cellatlarýn sesi, salkým salkým hükümler asýyorlar boynuma. Bana benzemeyen insanlar vuruyor beni anne. Yanýmda yatan gelinciðe soruyorum: Ýnsan beklerken uykusunu, nereye býrakýr çocukluðunu? Evden geliyordum, çiçek ekmek ve güvercinlere su almaya gidiyordum. Boyum, yaþamla ölüm arasýna duvar. Yaþýma bir gökyüzü ve deniz yüzlü düþler sýðýyor. Orada martýlar, iç geçiren kýzlar var. Bir yanýmda heykeller taþýyan adamlar, bir yanýmda elleriyle kiþiliklerini saklayanlar. Bunu söylemek bile aðýr anne ama beni dibe çekiyor bir tarih. Hüzün ki herkesin cehennemi, benim hikâyemse yoksulluðun kör cümlesi. Beni þimdi bir çatýnýn altýndan alýyorlar, yaðmura doymuþ bedenimi yaþam dileðiyle bir balkona asýyorlar. Yas damlatýyorum anne, bütün eþyalar ölümün önsözü. Saða döndüm üç dört gece, solumda bir ateþin közü. Sonra anne, beni bir þeye uzattýlar ve her gün içimi kâbuslarla yýkadýlar. Günlerin büyük yalnýzlýðý þu üstümdeki nevresim, þu kalbime takýlan kablolar. Kederli bir müzik sesi, uzaktan uzaða, bahar inmiþ sulara. Kulaðýmda martý çýðlýklarý, okul çýkýþlarý. Vefalý arkadaþlar geliyor her sabah, pencereme karanfiller býrakýyor güzel kýzlar. Zaman geçmiyor anne, sallanýp duran bir hayat ve omuzlarýmda haramilerin nefesi. Yanýmda yatan gelinciðe soruyorum: Yaþamak bu kadar güzelken, kim koydu gözümün önüne bu maðara resmini? Bir kuþ anne, karlý dallara konuyor. Ve içimden buz gibi dereler akýyor. Geliyorlar, ekmek ve gül iklimi bir geçmiþten. Çarþýlarda devrimci isyan kalabalýðý ve havada elvan kokusu. Beni bir daðýn kalbine yatýrýyorlar. Yüzüm dünyanýn bütün aðaçlarýna dönük. Bir sürü pencere açýyorlar, beyaz yollar önüme. Kimseler üzülmesin anne, adým derin bir iç çekiþse eðer beni bir baþ dönmesi sayýn. Bir bulutu öperken geçiyorum aranýzdan, sanki varmýþým sanki yokmuþum gibi aðlayýn. Yanýmda yatan abilerime soruyorum: Memleket rüyasýna yatmak abiler, bu kadar uzun mu sürer? Baþým dik, avuçlarýmda sýkýlmýþ üzüm taneleri, gidiyorum iþte. Arkamdan binyýllýk aðýtlar, arkamdan alkýþlar. Adým Berkin O sabah beni Bir hükümet kurþunuyla vurdular. (Ömer Turan/Ben Berkin, gülüþü hepinizin/soL) Anlayamazsýnýz… Anlayamazsýnýz… Sabah uyandýðýnýzda bir dostunuzun mesajýnda 'kaybettik' yazýsýný okuduðunuzda gözlerinizi hemen yumup uyanmak istemiyorsanýz… 14?ünde bir çocuðun, baþýndan gaz fiþeði ile yaralandýðýný ilk duyduðunuzda içinizden bir þey kopmadýysa, 'nasýlsýn' sorusuna artýk eskisi kadar kolay cevap veremiyorsanýz, çocuðunuz dýþarý çýkýp uzun süre dönmediðinde camdan bakýp meraklanmadýysanýz, çocuðunuz hastalandýðýnda geceleri baþýnda uyuklamayýp, ilk okula baþladýðýnda heyecanlanmadýysanýz, onun sesini, gülüþünü, sofradaki yerini, uykusundaki tarifsiz güzelliði yitirmediyseniz ya da her gün ayný okulun sýralarýný paylaþtýðýnýz arkadaþýnýzý o yaþýnýzda kaybetmediyseniz, öðrencilerinizin yoklamasýný alýrken gelmeyen öðrencinin adýný milyonlarca insanýn aðzýndan duymadýysanýz, yüzlerce yaþýtýnýz sizden binlerce kilometre ötede çeþitli nedenlerle katledilmemiþse, hiç tanýmadýðýnýz bir çocuðun ölümünde boðulurcasýna aðlamadýysanýz, hiç üzüldüðünüzden fazla öfkelenmediyseniz, bir fotoðrafa bakýp size kim olduðunu soran çocuðunuza cevap verirken týkanmadýysanýz, sonrasýnda saniyeler de olsa cevabýnýzla yapayalnýz kalmadýysanýz, Ceylan Önkol öldürüldüðünde vali olan kiþinin yaþadýðýnýz þehrin valisi olduðunu bilmiyorsanýz, dayanýþma amaçlý gittiðiniz bir yoksul mahalledeki öðrencinizi kaybetmediyseniz, elinizde bir somun ekmekle her gün geçtiðiniz yerlerin birinde saatlerce isyan etmediyseniz, gencecik insanlarýn ölümüne 'emri ben verdim' diyen bir baþbakanýn, yüzlerce yaþýtýnýn cezaevinde ne iþi olduðu sorgulamadan o yaþtaki çocuðun sokakta ne iþi olduðu sorgulanan bir memlekette yaþadýðýnýzýn farkýnda deðilseniz, polislerce öldürülen bir çocukla ilgili soruya döviz kurunun etkilenmeyeceðini söyleyen bir insaný alkýþlýyorsanýz… …anlayamazsýnýz… (Cekirdekcocuk.blogspot.com.tr) Pazar 16 Mart 2014 Pazar 9 DOKUN(!)MAYIN Ellemeyin yaðmurumu! Çiselesin umutlarýmýn puslanmýþ ovasýna Karýþmayýn acýya bulanmýþ topraðýmýn yasýna Memleketin paylanmýþ yarýsýna doluþmayýn! Hasret vurgunu analarýn kirpiðinden dökülür tarih Baþtan yazmaya kalkmayýn! Analarýn yarasýný kanatmayýn! Yeryüzünde olanlara gökyüzü þahit… Yüreðime patlýyor postallarýn ezdiði onca mayýn Topraða buðday yaraþýr, tuzaklamayýn! Bulutlara dokunmayýn! Bari onlar özgürce dolaþsýnlar Memleketin iki yüzüne de ayni anda yaðsýnlar… Yaðmuruma dokunmayýn! biz ara sýra böyle aðlaþýrýz Gözlerimin seline kapýlýp yýkýldýkça paslanmýþ barikatlar Kimle küsüþtüysek hepsiyle barýþýrýz! Ýsmail BOYRAZ -bir þiire gömün bizikalbindeki uçurtmaya takýlýyor saçlarým rahmimde boðulurken çocuk intiharýmý anlatýyor kanýma bulaþýrken kara gözleri ölüyoruz ben ve çocuk Fatoþ Avcýsoyu Ruso Darasý alýnmýþ ömrümün sýrattan önceki dünyalýðý Ýlk göz aðrým son duraðým Kýbrýsým Yüz sürmüþüm vakitsiz rüzgârýna Suyundan içmiþim kütüðüne iþlenmiþim Kýþlasýnda þafak sayýp nöbet beklemiþim Fidan dikmiþim topraðýna, babamý vermiþim Baba olup evlat sevmiþim zeytin aðacýnýn altýnda Gözyaþýma dokunmayýn! Kýbrýs'ýma dokunmayýn! BERKÝN'E 10 Pazar 16 Mart 2014 Pazar Parkta köpek gezdirmek yasak(mýþ)!!! H a l i l A Ð.cA il om a cypaibo@gm Bu fani dünyadan göçüp gidiyorum bir romantik yemek yemedim biliyor musunuz? Mum olacak, mekanda kemancý olacak, kemancý baþýmýzda gezecek, hep göz göze bakýlacak. Hadi bunlarý yaptýk da romantikli yemeðin esasý olan dedikodusuzluðu ne yapacaðýz iþte onu bilmiyorum. Dedikodusuz nasýl geçecek 2-3 saat. Romantikli yemek bize uzak sanýrým. * Fotoðraf makinesinin tamirini beklerken video müzik kanalýnda genç bir kýzýmýz gayet berbat bir þarký eþliðinde floresan savuruyordu oradan oraya. Deðmez þarkýlarýn, deðmez kliplerinde eþyalarý savurmanýn, duvardan duvara atmanýn, harap etmenin kimseye faydasý olmadýðýný bir anlatabilsek o kýzcaðýz da rahatlardý. Harap etti kendini. * Ýyi anýlar çarpýk gerçeðin önüne geçmeye çalýþýyorsa, býrak bir müddet seni hýrpalasýnlar. Ýnat gitmeye çalýþýrsan daha beter saldýrýyorlar, oluruna býrak kendisi vazgeçecektir. * Geçmiþe yolculuktan ziyade ayný anda 3-4 yerde birden olabilsek ne de güzel olurdu deðil mi? * 300 Spartalýnýn ikincisiymiþ efendim. Dopdolu bir sinemada, afedersin insan kokan bir ortamda izledik üç boyutlu üç boyutlu. Genelde fantastik filmleri severim ama konusunu anlamam. E yalan yok. Ýþin görsel abartýsýndayým genelde ama bu 300 spartalýnýn ikincisi gibi olan filmi çok anladým. Kendimle gurur duydum resmen. Bir taraf çok özgür diye diðer taraf saldýrýyor. Güç eþitsizliði, yýllarýn intikamý falan derken resmen konuyu da anladým. Zaten üç boyutlu kan görmeden konunun detayýyla da ilgilenme niyetimiz yoktu. Ne uyduruk bir mizansendi o öyle. * Bu yazýn moda rengi sarýymýþ. * E, tamam taraflýyým lakin Kurban-Felek Bile Aðladý nasýl bir þahane cover olmuþ öyle. * 2012 filmine gidip bu ne saçma film demek gibi bir þey, 300 spartalýnýn ikincisi gibi olan filmden çok þey beklemek. * Dünya gündemine bakýnca içiniz mi sýkýlýyor? Kendinizi hem mutsuz, hem depresyonda, hem de yalnýz mý hissediyorsunuz? Umut ýþýðýnýz mý kayboluyor? Ýlaç öneremem ama dört kapýsýný kapattýðýnýz kapkaranlýk bir koridorda ordan ora koþuþturup key serayý söyleyebilirsiniz. Ama Sevtap Parman versiyonuyla. Bir bu bize nefes aldýracakmýþ gibi geldi birden. Yanýlýyor da olabilirim ama bu geldi aklýma. Bu kadar mý çaresiziz ki? Oy. * Köpek cinayetleri hakkýnda ne desek az. Barýnak temizliyoruz, yardým topluyoruz tamam da. Caydýrýcý cezalar istiyoruz. Ýþte o adýmý attýðýmýz gün birþeyler çok daha güzel olacak çoðunluk için. Bir de 10 yýldýr görmediðim benden yaþça büyük eski idealist bir tanýdýðý gördüm sabah sabah parkta yürüyüþ yaparken. Selam verdim, selam demeden "parkta köpek gezdirmek yasak!" dedi. Afedersiniz ama çok terbiyesiz. "Tek sorunumuz buydu" diye çok düz bir cevap verdirtti bana. Ardýndan kaka poþetini gösterdim, kafasýný büktü yürümeye devam etti. Ben mutsuzum sen de mutsuz ol der gibi bir hali vardý. * "Öyle þiddetli bir pozitif yayýyordu ki, kayýtsýz kalaman" dedi bir tanýdýk. Kim bu dedim. 'Enerjici bir kadýn' dedi. Pozitif bilim, evren, kuantum, çakra ne var ne yok o an boynunu büktü. O an hepsi enerjici kadýnýn çekim alanýna yenik düþmüþtü. O ne bir kahin, ne de bir ermiþ. O içimizden biri; enerjici kadýn! * Talan edilmiþliðe baþka bir gözle bakarsan oldukça iyi bir 'sanat' görebilirsin. Daha az dikkatli bakarsan 'yaþanmýþlýk' görebilirsin. Ama öylesine bakarsan talan edilmiþin sýrrýný öðrenmeden geçip gidersin. Talan kötüdür bir o kadar da öðreticidir. * Zaman makinesinin icat edilmesini dört gözle bekleye duralým ben þimdi sizi 1 dakikada köyünüze götürebilirim. Hýzlý, pratik ve zahmetsiz. Herkes hazýr mý? Malzemeleri sayýyorum; bir adet kendiniz, bir adet baþkasý ve bir adet de yaz gelmeden yapýlacak olan bir düðünün davetiyesi. Ve yolculuk baþlýyor; 'Düðün kýþtaymýþ ha! Aceleynan yapýyorlar düðünü, duydun ya neçin yapýyorlar. Çünkü, gýzýn karný þiþmiþ! 2 aylýk hamileymiþ, ee gelinlikten belli olmasýn diye yapacaðmýþlar acele. Oðlanýn anasý düþer düþer bayýlýrmýþ marazdan. Hiç kýþta düðün mü olur? Zaten ben geçenlerde gördüm kýzý fark ettim þu karný þiþtir. Aceleleri vardý, bekleyemediler biraz!'. Yolculuk sona erdi, bir sonraki toplumsal baskýda görüþmek üzere. * Ýþ çýkýþý Lefkoþa'dan Gönyeli'ye gidip dönmek bir buçuk saat mi yoksa ben mi çok kötü bir þoförüm. Bu konuda bana destek verin zira kendimi çok kötü hissedeceðim sorun bendeyse. Tamam çok iyi deðilim trafik konusunda ama bu kadar olmamasý lazým. Destek bekliyorum a dostlar. * Umut dolu bir gündü. Hem de çok. Güneþ çýkmýþ, hava yumuþak. Yazý müjdeleyen bir hava. Güzel insanlarla gülmüþsün. Sebepsiz bir mutluluk yanýbaþýndayken, bir iþ yerine giriyorsun. Birþey alýp çýkacaksýn. Plastik bilgisayarýn, plastik hoparlörlerinden bir ses çatlaya çatlaya ; 'Aþkta gururu bir rafa kaldýramýyorsan / Tasýný taraðýný topla çek git þimdiden / Hatalarýndan ders almayý bilmiyorsan/ Kalbini valizine týk da öyle çek git içimden ' diyerek gönül telini parçalýyor. Valize kalp týkýþtýrmaya çalýþan Gülben Ergen. Hem de Gülben Ergen. Ýþte yaz ateþi, parmak arasý terlik, alohaa, deniz falan iþte o an gidiyor ruhundan. Plastik aletler ve Gülben Ergen tadýný kaçýrýyor. Zira biri için alacaðýn bir zarf varsa, 'Bir taykacýk halledeyim' denir, asla bir dakika olmaz ve sen mutlaka kötü müzikle haþýr neþir olursun o anlarda. Buna da þükür diyerek dükkandan bedbaht halde çýkarken sözün doðrulanýr, Mustafa Ceceli baþlamýþtýr plastikte. Elveda güneþ kremi. * Uzatarak isim baðýrmada liderlik açýk ara, 'Ferdiiiiii'nindir. Ýstersen açýk havada dene bu haftasonu. Onun kadar güzel çaðrýlan yok. Ferdiiiiii. Pazar 16 Mart 2014 Pazar Nefes kesen bir Doðu bulmacasý: Büyük Usta! (Grandmaster/ Yi Dai Zong Shi) Yönetmen: Wong Kar-wai Senaryo: W. Kar-wai, Zinghi Zou, Haofeng Xu Görüntü: Philippe LeSourd Müzik: Nathaniel Mechaly, Shigeru Umebayashi Oyuncular: Tony Leung, Zhang Ziyi, Zhang Chen, Cung Lee, Qingxiang Wang, , Elvis Tsui, Hyekyo Song, Chia Ling Liu/ Çin filmi. Wong Kar-wai'in son filmi, hemen söylemeli, içerdiði görsellik ve estetikle insaný þaþýrtýyor ve hayran býrakýyor. Ama öte yandan, bir baþyapýt yapmak için nasýl kaçýrýlmýþ bir fýrsat olduðu fikri de hemen gelip sizi buluyor. Ýn the Ashes of the Time- Zamanýn Külleri, Ýn the Mood for Love- Aþk Zamaný, My Blueberry Nights- Benim Aþk Pastam vb. eþsiz filmlerin ustasý, bu filmi 10 küsur yýldýr tasarlarmýþ. Anlatmak istediði, Bruce Lee'nin tde hocasý olan Ýp Man- Ýp Adam adlý bir Kung Fu ustasý ve yaþam filozofunun hayatý. Gerçekten yaþamýþ ve efsanelelmiþ bir adam. Ve onun gizemli Gong Er'le iliþkisi. Gong Er, babasý olan ve Kung Fu'nun en eski ustalarýndan sayýlan Gong Yutian'ýn peþinden giderek, Film, bir tür Çin Kung Fu'su sanatý olan Wnig Chun üzerine kurulu. Tüm Uzakdoðu döðüþleri gibi, bu da hem doðal bir yeteneðe, hem uzun yýllar disiplinli çalýþmaya, hem de bir yaþam felsefesini arkasýna almaya dayanýyor. Yönetmen bize bu döðüþ sanatýnýn olabilecek ve sinema sanatýnýn yaratabileceði belki en güzel, en etkili sahnelerini sunuyor. Döðüþlere bale sanatý veya koreografi gibi sözcükler yakýþtýrmak artýk yetersiz kalýyor. Gördüklerimiz sanki onun da ötesine geçiyor ve perdede hareketle, giderek þiddetle sýmsýký, içiçe giden eþsiz bir estetik yaratýyor. ...FÝLM... kendisi de bir döðüþ ustasý oluyor. Ýp Adam'la karþýlaþmalarý, ikisinin de hayatýný deðiþtiriyor. Önce döðüþüyor, sonra seviþiyorlar!.. Maceralý ve bol döðüþlü bir iliþkiden sonra, önce Japonlarýn saldýrýsý, sonra ikinci savaþýn baþlamasý çifti ayýrýyor. Yýllar sonra Hong Kong'da yeniden karþýlaþýyorlar. Ama aradan geçen savaþ ve yitirilen aile öylesine büyük bir uçurum aratmýþtýr ki... Film, bir tür Çin Kung Fu'su sanatý olan Wnig Chun üzerine kurulu. Tüm Uzak-doðu döðüþleri gibi, bu da hem doðal bir yeteneðe, hem uzun yýllar disiplinli çalýþmaya, hem de bir yaþam felsefesini arkasýna almaya dayanýyor. Yönetmen bize bu döðüþ sanatýnýn olabilecek ve sinema sanatýnýn yaratabileceði belki en güzel, en etkili sahnelerini sunuyor. Döðüþlere bale sanatý veya koreografi gibi sözcükler yakýþtýrmak artýk yetersiz kalýyor. Gördüklerimiz sanki onun da ötesine geçiyor ve perdede hareketle, giderek þiddetle sýmsýký, içiçe giden eþsiz bir estetik yaratýyor. Bunlarý bir tür Çin balesi veya operasý gibi yorumlamak mümkün. Ayrýca kadýn-erkek beraberliðinin seviþmek veya tango yapmak kadar döðüþte de böylesine heyecan verici olabilmesi ayrý bir olay. Ne var ki usta sanki tüm enerjisini bu sahnelere harcamýþ. Bir hikâye kurmak, dram sanatýnýn gereklerini yerine getirmek, çözüm noktalarý sunmak için hiçbir çaba harcamýyor. Kar-wai filmleri zaten hiçbir zaman batýlý anlamda bir dramatürjiye dayanmamýþlardýr. Ama burada gizemin dozu artýyor, öyle ki hikâyeyi izlemek için hemen hiçbir ipucu kalmýyor. Herþey yoðun bir stilizasyon, görkemli bir estetik ve bir tür hareketin felsefesi tartýþmalarý altýnda kalýyor. Ve bu kadarý, gerçekten çok geliyor. En azýndan ben öyle hissettim. Sonunda böylesine iddialý bir film, kendi aðýrlýðý altýnda eziliyor. Anlatmak istediði o uzak dünyanýn (Uzak-doðu) kendine özgü gizemi hiçbir biçimde açýða çýkmýyor, o kültüre yaklaþmak biryana, daha da yabancýlaþýyorsunuz. Ve internette þöyle bir baktým, seyirci örneðin "o Ustura (Razor) kimdi, ne yapýyordu?" türünden tartýþmalar yaþanýyor. Benim de film üstüne kendi kendime sorup yanýtlayamadýðým birçok soru var!.. Sonuç olarak film, nefes kesici, güzelliðin zirvesi, gizemli bir Doðu masalý veya farklý bir kültürün eþsiz þarkýsý vb. olasý övgülerin yanýsýra, alabildiðine opak bir kapalý kutu, çözülmemiþ bir büyük bulmaca gibi kalýyor. Ve bu da bizim rasyonel (olmaya alýþmýþ/ alýþtýrýlmýþ) zihinlerimiz için yeterince doyurucu olamýyor. Ne yazýk!.. (t24) ...FÝLM... n Atilla DORSAY 11 annem'e… VEDA ÞÝÝRÝN SUYU kývrým kývrým kývrýlýyorsun içimde e bir bebeksin rahmimd ah, suyu geliyor þiirin ! çýkmak üzeresin anne Ayþe Kulin'in "VEDA" adlý romaný duruyordu baþucunda çekmecede duran fotoðraflar beni anneme uçuran kuþlardýr þimdi. herþey sanki onunla baþlamýþ ve onunla bitmiþ gibi yollar, çiçekler, þehirler... tüm yüzler onun yüzü! veda edemeden gitti... Ayþe Kulin'in 'Veda' romanýna veda edemeden! YENÝDEN DOÐMAK fýnda bir kýzýlderili gibi döndüm etra bitkin bedeninin içindeki yaþam ateþini canlandýrmak için ama olmadý ateþ sönecekti için belki bir gün yeniden doðmak Emre ÝLERÝ
© Copyright 2024 Paperzz