www.sufitherapy.ca www.sufiterapi.net www.sufitherapy.net SAYI 7 . Bediüzaman’ın Rukye Anlayışı . Ne Düşünürseniz O Olursunuz 7. Sufi Terapi Seansı: Hamd, Şükür Sanat ve Estetikle Metaforik dil 7 Nefs ve 7 Gelişim Düzeyi Kişilik Tipleri ve Özellikleri Karadut ve Hacı Bektaş-ı Veli Psıkoterapist Notu Tasavvuf ve Sufi’de Nefis İletişim Sufi Therapy Counselling Email: [email protected] İngilizce Siteler www.sufitherapy.ca www.sufitherapy.net Türkçe Site www.sufiterapi.net Twıtter hesabı @sufiterapi SAYI NO 7 23 Mayıs 2014 CUMA Sayfa 2 Sufi terapi, öyle bir yolculuk ki, daha yolun başında öfke, panik atak, kaygı bozukluğu ve kronik mutsuzluk gibi problemler yok oluyor. Gelişim ve kendini gerçekleştirme acı, üzüntü, keder ve kargaşa olmadan olabilir mi?Sufilere göre insan bir âlem-i sağîr’dir, mikro kozmostur, zübde-i âlemdir. Akıl, bizi gizli güçlerimizi gerçekleştirmeye yönlendirir, hayatın temel amacını belirlememize yardım eder. Ancak varoluşsal sorunumuzu tek başına çözemez. O nedenle insan gerçek benliğe ulaşmalı, İnsan-ı Kâmil olmalıdır. Ahsen-i Takvîm (yaratılmışların en güzeli) ile Esfel-i Sâfilin (aşağıların en aşağısı) arasında gidip gelen insan, hem bir mükemmellik imgesi barındırır, hem de kopuşla birlikte başlayabilecek bir bozulmaya meyillidir. İnsan, eğer varoluşsal problemini çözmek için, ebedi olanı arar ve kendini aşmak isterse bilincini kurgu, yalan ve idollerden; kalbini de hırs, kıskançlık ve öfkeden temizlemelidir ki Ahsen-i Takvîm’e ulaşabilsin. Tasavvufta ruhsal gelişimin ilerleme aşamalarını temsil eden makamlar vardır. Her aşama kişiliğin daha mükemmel bir seviyeye dönüşmesine katkıda bulunur. İnsan gelişiminin yedi aşaması ve eşlik eden kişilik gelişim düzeyleri şu şekildedir: Tevbe: Nefs-i Emmâre Verâ: Nefs-i Levvâme Zühd: Nefs-i Mülhime Fakr: Nefs-i Mutmainne Sabr: Nefs-i Râziyye Tevekkül: Nefs-i Marziyye Rızâ: Nefs-i Kâmile Mevlânâ; bize hep mükemmel insan reçetesini sunar, güzel huylu, dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü, kısaca örnek ve olgun insan olmanın yollarını anlatır. Özellikle Mesnevî’nin; kendisiyle, yaratıcısıyla ve dış dünyadaki bütün varlıklarla barışık, huzurlu ve mutlu insan olmanın tarifi üzerine kurulduğu açıkça müşahede edilir. O, eserlerinde sunduğu anlamlı fikirleriyle, insanı ve toplumu inceleyip problemlerine çözüm sunan bir düşünür; psikolojik analizleri, olumlu telkin ve ümit aşılayıcı sözleriyle bir yaşam koçu, aynı zamanda bilimsel konularla ilgili olarak söylediği beyitleriyle de gizemli bir bilim adamı hüviyetindedir. Tasavvuf, adıyla olmasa bile, muhtevâsı ve müesseseleriyle Allah Rasûlü’nün (s.a.v) hayatında ve Kur’an’da vardır. Tasavvufta önemli olan, Hakk’ın rızasını kazanmak, nefsi temizlemek, Allah Rasulü (sav)’nün ahlâkı ile ahlâklanmak, kalbin boş işlerden alakasını keserek İslamî esaslara uygun bir hayat yaşamaktır. İmam-ı Gazali’ye göre Tasavvuf, ilmin özüdür. Nefsin ağır gelen zorluklarına katlanmak, onun kötü huy ve çirkin sıfatlardan arınarak, Allah’tan başka her şeyi kalpten boşaltarak, kalbi Allah’ın zikri ile süsleyip güzelleştirmektir. Ahiret saadeti nefsi men ve dünyayı terk etmekle mümkündür. Necip Fazıl ise: “Tasavvuf, İslam ruh ikliminin, su gibi, güneş gibi, ağaç gibi ana unsurudur. Belki de hepsi birden.” der ve ekler: “Tasavvuf, ruhtan gelip akla hisse veren; lakin aklı kendi hissesine asla karıştırmayan ve gayeyi ‘Ne akılla olur ne de akılsız’ diye tespit eden ilahi bir marifettir.” Faruk Arslan MSW, RSW, Psikoterapist Sufi Terapi/Kitap Sufi Terapi'nin Fethullah Gülen Hocaefendi'den Sosyal Bilimlere ve Psikoterapiye kazandırdığı yeni tanımlama “Vecd-ihlası Vicdanı” terminolojisi vicdanın temiz hali olarak bilimsel kayıtlara Kanada’nın Wilfrid Laurier Üniversitesi’nde girdi. Batılı bilim adamları Gülen’in tanımını daha önce “Kozmik Vicdan” ve “Trans– Ötesi Benlik” olarak tesbit etmişlerdi. Çünkü vicdan yanlış yapmaktan alıkoyan bir iç bekçidir, doğruları tartan iç ölçüdür, hakikatin nasıl yapılacağını anlatan bir iç eğilimdir. “VecdVicdan”lı, ihlas, samimiyet ve kalp merkezli Sufi Terapi der ki: “Allah'a kul olan, köle olan kula kul olmaz, kimseye köle olmaz, satın alınamaz çünkü vicdanı hür ve temiz özgür bir savaşçıdır.” .Kalbin Zümrüt Tepeleri-1 SKalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ilk kitabında toplam 47 başlıkbulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-2 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ikinci kitabında toplam 50 başlık bulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-3 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin üçüncü kitabında toplam 32 başlık bulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-4 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin dördüncü kitabında toplam 13 başlık bulunuyor. Sayfa 3 . Sufi Terapi/ Risale Perspective Sayfa 4 Risale-i Nur Terapi: Sanat ve estetikle metaforik konuşmak Çok defa sentezlemeden nakil yapan Bediüzzaman ilimleri bir teknede hamur gibi yoğurup ortaya yeni bir disiplin çıkardı. Said Nursi, konunun gereğine göre mühendislik, mimari metaforlar kullanır, tıbbi metaforlar kullanır. Bediüzzaman da metaforlar çok derin bir kültür felsefesi araştırmasıdır. Bütün sanat ve estetik sistemlerinin merkezinde insan vardır. Her sanat insan hesab edilerek meydana getirilir, güzelliğin unsurları bir sanat eserinde insanın anlayacağı bir seviyede gerçekleştirilir. Bediüzzaman insanın bu güzellikler karşısındaki şuurlu duruşunu insan âleminde iki daire ve iki levha anlatımı ile ortaya koyar. “Ey gözleri sağlam ve kalbleri kör olmayan insanlar! Bakınız insan âleminde iki daire ve iki levha vardır. B i r i n ci Daire Rububiyet dairesidir. İkinci daire ubudiyet dairesidir. Birinci Levha hüsn-i sanattır. İkinci levha ise Tefekkür ve istihsandır.” (Mesnevi 31) Bediüzzaman bunu celal, cemal ve kemal karşısında insan olarak bir başka şekilde izah eder. Azamet, güzellik ve yetkinliği insanın nazarı seçer ve bunların karşısında tavır alır. Burada anlatılan ise insan yeryüzüne gelip düşünen bir çağa gelince karşısında bir faaliyet görür, bütün canlılar yaratılıp, ihtiyaçları karşılanıp, hayatları devam ettirilir, bu terbiye veya rububiyet dairesidir. Bunun karşısında şuurlu bir bakan, seyirci ve mütalaa eden lazımdır, bu da bir tek insandır. Oradaki eylemleri yorumlayan hassalar ile donatılmıştır. Onları sanatçılar gibi ilim gibi görüp yorumlar yapabilir ama din, sanat ve ilmin gibi değil o eylemlerin sahibine eylemler ibadet ile mukabele etmeyi ister. Bu da ubudiyet yani eylemi kabullendiğinin tasdiki demek olarak ibadet ile cevap verir. Bu rububiyet faaliyetleri, eylemler sanat kurallarına göre cereyan eder. Herkesin rızkı verilir ama verilen rızıklar mesela meyveler hepsi sanatlı ve renkli, kokulu ve insanın ihtiyaçlarına cevap verir şekilde yaratılmışlardır, hem ihtiyaç hem de sanat levhasıdırlar, nasıl Picasso’nun resmi bir sanat levhası ile Allah’ın yarattığı her şey yerine göre ihtiyaç ama yerine göre bir levha bakıp yorumlanan bir tablodur, levha aynı zamanda tablodur. Resim sanatı asırlarca soyut resime kadar kâinatın bu tablolarını resmetmiştir, resim sanat ise aslı daha harika bir sanattır. Ama sanat asıl tabloyu değil onun kopyasını sanat olarak almış bir nevi şirke düşmüştür. Hüsn-i sanat, güzel tablo karşısında insan bir beğenen, tablonun özelliklerini düşünen ve yorumlayan, beğenen, istihsan edendir. Bu kurgu sanatın kurgusudur, Bediüzzaman kurguyu tanrısallaştırır ve işin içine insan ve Allah münasebetlerini katar. Estetikteki bu tablo yorum, beğeni kurgusunun boşluğunu görmüş oraya ilahi yorumu ve beğeniyi koymuştur. Rububiyet ve güzel sanat görüntüsünün karşısında duran insandır, bu insanın en mükemmel temsili prototipi de peygamberler ve Hz Peygamberdir (ASM). Peygamberimizin varlığını güzel sanattan hareketle yapar. Güzel sanat ile peygamberimiz arasında bağlantı kurar. Kâinat denilen bu güzel sanat levhasının yorumu insana aittir, en iyi yorumlayan da Peygamberimizdir. Böyle güzel bir sanat levhasını ancak onun gibi mümtaz güzelliklere sahip olan bir peygamber temsil edebilir, güzelliği okuyabilir. Kainatta görülen güzel sanatlar dahi peygamberimizin risaletine, tebliğ görevini üstlenmesine ve icrasına delildir, şahittir. Zira şu zinetli, süslü sanatlı varlıkların cemali güzelliği, sanat güzelliğini ve zineti, süsü gösterir. Yani bu güzellikleri seyreden sanat güzelliğini ve süsü görür. Sanat da budur zaten: Güzelliği görmek ve yorumlamak. Bediüzzaman estetiğin temel taşlarını ve iki mukabil dairesini genel anlamda yorumlar. Buraya kadar dini bir terminoloji yok, sadece estetik terminoloji var, bütün yorumlarında olduğu gibi, önce genel ve dünyevi teori daha sonra dini idhal eder. Sanat ve suret güzelliğin iki göründüğü yer. Sani yani sanatçı bir şeyi güzelleştiriyorsa onda güzelleştirme isteğinin olduğunu gösterir. Güzel bir tabloyu, güzel bir mimari eseri yapan mimar veya ressam eserini güzelleştirmişse güzelleştirme isteğinden dolayıdır. Eserini sevmeyen ona güzellik kazandırmak, sanat ve güzellik, suret ve güzellik vermez. Bediüzzaman eserlerinde özellikle sanat ve estetik metaforlarını kullanır, sanat, mimari, şehircilik, saray mimarisi, edebiyat ve edebiyatta şekiller, anlatım tarzları tıp, felsefe, tarih, metaforları kullanır. Metaforik konuşmak çok zor bir iştir, zorun da zorudur. Çünkü bir konuyu anlatırken metinler arası denilenden çok öte bahsin diğer ilimlerdeki benzer yönlerini, müşabih durumlarını gören bir deha ancak metaforik konuşur. “Sani-i Âlem” kelimesini kullanır, âlemin sanatlı yaratıcısı, âlemin yaratıcısın eserlerinin şahit olmasıyla nihayetsiz cemal ve kemali vardır. Kemal ve cemal bizzat sevilirler. Sanatlı mahlûklarında güzelliği gören kendi güzelliğinin yansımaları olduğu için onları sever, çünkü onların içinde kendi güzelliğini görür. Sanatlı canlıları içinde en sevimli, en yüksek olan canlılardır. Onlar içinde en sevimli şuur sahipleridir. İnsan en değerlisidir. Sufi Terapi/Zikir Dat e and Ti me English Arabic There is no god but God Lâ ilâhe illallah Sayfa 5 Times KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ SUFİ TERAPİ ZİKİR TAKVİMİ 200 Table 2 – The Daily Dhikr Schedule, Recitation God Allah 66 He Hu 200 The Truth Hak 108 The All-Overwhelming Kahhâr 306 The All-Powerful Kâdir 314 The All-Strong Kaviyy 116 of God's Names Table 4 – The Daily Dhikr Schedule, “Sekine” (Peacefulness), Recitation of God's The All-Compelling Cebbâr 206 The Master Mâlik 90 The All-Loving Vedûd 2 0 The Peerlessly AllSingle Vâhid 19 The One Ehad 13 The Eternally Besought -of-All Samed 134 Names Date and Time English The Unique Turkish Number or Arabic of Times Ferd 33 The AllLiving Hayy 14 The SelfSubsistent Kayyûm 156 The Just Adl 104 The Judge Hakem 68 The Pure One 170 Kuddus Sufi Terapi/ İsmi Azam Dualar Sayfa 6 HER GÜN OKUYUNUZ Büyük Allah’tır, her türlü hamd ü senâ O Yüceler Yücesi’nin hakkıdır ve sabah-akşam tesbîh ile anılmaya layık yalnız O’dur. Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’a sonsuz hamd ve şükür, Kainatın Medar-ı Fahri Efendimiz (aleyhisselam)’a, âline ve ashabına da nihayetsiz salât ü selam olsun. Allah’ım, zatında yüce olan dinini bugün de dünyanın her bir köşesinde ve hayatın her ünitesinde bir kere daha yücelt; hakkı-hakikati bütün gönüllere duyur. Bizim ve bütün kullarının sinelerini imana, İslam’a, ihsan duygusuna, Kur’an’a ve Hakk’a hizmete aç, bizi bu işte istihdam eyle ve gökteki ve yerdeki kulların arasında bize karşı bir sevgi vaz et. Bizi ihlasa erme yolunda ilerleyen ve senin ihlasa erdirdiklerinden, hep takva hatta onun da ötesinde vera’ duygusuyla hareket eden, zühdü bir hayat tarzı olarak benimsemiş, yüce nezdinde kurbete mazhar olmuş, icraat-ı sübhaniyenin hepsinden razı olmuş ve seninde kendisinden razı olduğun, saffet ve duruluğu tabiatının bir buudu haline getirmiş, Sen’i sevmiş ve Sen’in sevdiğin, hoşnut olduğun, hem senin hem de senin yarattıkların karşısında tevazu kanatlarını indirmiş, kalblerindeki huşuun bedenlerinde de tezahür ettiği ve indirmiş olduğun Kur’anın emirlerine sımsıkı sarılıp; yasaklarından da fersah fersah uzak durmayı hayatlarının felsefesi haline getirmiş kullarından eyle!. Allahım Ümmet-i Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) –özellikle de dünyanın dört bir yanında iman, İslam ve Kur’an hizmetinde koşuşturan kardeş ve bacılarımın, kadını ve erkeğiyle dostlarımın ve sevdiklerimin- birlik ve düzenini temin eyle! Allah’ım! bize dirlik ver! Ey Merhameti Sonsuz Yüce Rabbimiz! Yeryüzünde sulhtan, barıştan, sevgiden, hoşgörüden, insanlıktan ve inandığı gibi yaşamadan başka bir arzusu olmayan kapının bu bendelerine kötülük ve düşmanlık yapmaktan bıkıp usanmayan ve menfur emellerini gerçekleştirmek için plan üstüne plan, entrika üstüne entrika, komplo üstüne komplo kurup duran hak ve hakikat düşmanlarından, zalimlerden çekmediğimiz kalmadı. Biz de nâçâr bir kez daha kapına geldik, dergahına iltica ettik; rahmet, şefkat ve merhametini dileniyoruz. Yegane güç ve kuvvet sahibi, Sultanlar Sultanı Rabbimiz! Canlarımız gırtlağımıza dayandığı için huzurunda zaman zaman isimlerini, mekanlarını hususi ya da umumi tasrih ettiklerimiz başta olmak üzere bize düşmanlık besleyen ne kadar insafsız gaddar ve zalim varsa hepsini Sana havale ediyoruz. Allah’ım! Vereceğin hükme karşı her zaman boynumuz kıldan ince; şayet Sen onların hidayetlerini murad buyuruyorsan en kısa zamanda onları hidayete erdir; yok muradın bu değilse Rabbim, o hak-hukuk tanımaz, insanlıktan nasipsiz, tiran bozması azgın ve taşkınların ağızlarına gem vur.. ellerini, ayaklarını bağla.. o azgınlar güruhuna karşı gücünün ve kuvvetinin büyüklüğünü göster.. kalemleriyle düşmanlık yapanların kalemlerini, dilleriyle hakkımızı ihlal edenlerin dillerini.. kaba kuvvetle iş yapmaya çalışanların cephanelerini daha kullanılamaz hale getir ve hepsinin ama hepsinin kuvvetlerini, aşırılıklarını, dalaletlerini, güçlerini, birliklerini, şer ve zulüm istikametinde kullandıkları malzemelerini, ittihat ve ittifaklarını paramparça hale getir; zîr ü zeber eyle!. EZBERLEYİN. Hz. Eyyub’un duası: Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti. (Enbiya, 83) ِوأَُّيوب ِإ ْذ نادى رَّبه أَنِي م َّسن ِ ِ َّ َنت أَرحم ُّ ين أ و ر الض ي ُّ َ ُ َ ََ َ َ َ الراحم َُ ْ َ َ َ Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn. Sufi Terapi/ Mevlana Ne Düşünürseniz O Olursunuz! Sayfa 7 Birçok kişisel gelişim kitabı, “Düşüncenin Gücü”, “Olumlu Düşünmenin Gücü”, “Olumlu Yaşama”, “Büyük Düşünmenin Büyüsü” gibi isimler taşır ya da bu isimle bölümler içerir. Hayattaki her şey, gerçeğe dönüşmeden önce birisinin zihninde bir düşünce, dilek, ümit veya hayal olarak filizlenmiştir. Düşünceleri gönülde biten bitkiler olarak niteleyen Mevlana, düşüncenin gücünü Mesnevi’de çok güçlü ve açık bir şekilde vurgular: Ey kardeş! Sen ancak bir düşünceden ibaretsin. Ondan başka neyin varsa, kemiktir, ettir. Eğer düşüncen, manevi varlığın gül ise, sen de gül bahçesisin; diken isen küllüğe atılacak odun gibisin.” Mevlana’ya göre, hepimizin içinde yaşadığı ‘boşluk’ve ‘anlamsızlık’ aslında ‘asl’ımızı arayış, yani Allah’ı arayıştır. O yüzden Mesnevi’nin başında şöyle der; Dinle Ney’den duy neler söyler sana, Sızlanır hep ayrılıklardan yana… Beyin Negatifi Kabul Etmez Olumlu düşünce hayatımızın yakıtıdır. Ancak, olumlu düşüncenin gücünü ve etkisini gösterebilmesi için beynimizdeki engelleri, önyargıları ve sınırları kaldırmak şarttır. Beynimiz negatifi kabul etmemektedir. Çünkü bilinçaltı aklımızdaki her şey pozitiftir. Bembeyaz bir at düşünme cümlesini duyduğunuzda aklınıza ne geliyor? Bembeyaz bir at, değil mi? Bu nedenledir ki, Mevlana “Gerçekten de ‘yapma, etme, görünme’ demek isteği arttırır sadece, başka şeye yaramaz.” der. Onun için anne-babalar çocuklarına, öğretmenler öğrencilerine ‘yapma, konuşma, koşma’ derken aslında onların bilinçaltlarına ‘yap, konuş, koş’ emirleri verdiklerini bilmeliler. En doğrusu, Mevlana’nın “Men edilen şeyi yapmayan kimdir?” uyarısını hatırlayıp bunları, ‘sessiz ol, sakin ol’ gibi olumlu ve “ma” eki içermeyen kelimelerle ifade etmektir. Olaylara İyi Bak! Mevlana’nın ifadesiyle “nasıl bakarsan öyle görürsün”. Hayat bize derslerini çeşitli şekillerde ve boyutlarda sunar. Olumlu dersler her zaman olumlu durumlardan çıkarılmaz. Arabanızın lastiğinin patlaması, olumlu bir olay değildir ama size kabullenme, sabır, plan yapmanın değeri, başka biri size yardım etmişse yardım görme sevinci, teşekkür etmenin değeri, şükür gibi pek çok dersler verebilir. Aynı olayı, stres ve sıkıntı yaratıcı dersler çıkarmak için kullanabiliriz: “Aksilikler hep beni bulur, hayatımda her şey ters gidiyor” gibi… Görüldüğü üzere, hayat okulunda size sunulan derslerden ne öğreneceğinizi siz seçersiniz. Hatta Mevlana iyi bakışın bela diye nitelendirilen durumlarda bile işe yaradığını söyler: “Bir adam belada safa görürse, bela tatlılaşır. Hasta, iyileştiğini görünce ilaç, kendine hoş gelir.” Yaşam aynı zamanda inatçı bir öğretmendir. Bir dersi öğrenilinceye kadar tekrar tekrar anlatır. Davranışınızı değiştirmişseniz yaşam dersinizi öğrendiğinizi anlar. Aksi halde, aynı dersi devam ettirir. ‘Bunda da bir hayır vardır’ anlayışıyla en kötü olayda bile, onun daha ötesine bakabilmek, olumlu yanları ve dersleri bulabilmek için çalışmak insanın gelişme ve büyümesinin anahtarıdır. Hayatınızdaki olayları olumlu bir bakış açısı ile yorumlamayı, bunlardan gerekli dersleri çıkarmayı öğrenmelisiniz. Olumlu şeyleri aradıkça ve olumlu şeylerin olacağına inandıkça, önünüzde pek çok kapının açıldığını göreceksiniz. Dolayısıyla, olayı değiştiremezsiniz, ama ona olan bakışınızı değiştirebilirsiniz. Olayı kızgınlık veren, kötü bir olay yerine, komik ve size ileride aynı tip olaylar karşısında nasıl tavır almanız gerektiğini öğreten ders verici bir olay olarak yeniden çerçeveleyebilirsiniz. Düşündüklerinizin, iç konuşmalarınızın, başkalarıyla konuştuklarınızın sağlığınızla yakından ilgisi vardır. Örneğin, kendinizi kötü hissetmekten ne kadar çok söz ederseniz, o kadar sık hastalanırsınız. Bir an için dikkatinizi konuşmalarınıza verin. Genelde olumlu konuşmalar mı, yoksa olumsuz, kötümser ve şikayet dolu sözler mi? Konuşmanız zihninizi etkiler. Eğer sürekli işlerin kötüye gideceğini söyleyip duruyorsanız, bir kâhin olmak için iyi bir fırsat yakalamışsınız demektir. Ancak, bu sağlıklı bir ruh hali değildir. Sufi Terapi/Kalp Merkezli Farkındalık Sayfa 8 Zehirli Düşüncelerin Gücü Bakın Mevlana ne der: “Kötüye yormak ve vehim yapmak insanı derdi yokken bile hasta eder. Onun için olaylara iyi bak.” Düşünce yapınıza ve hayata bakışınıza göre, hayat deneyimleri sizi ya yıpratır ya da parlatır. Olumsuz düşünen ve bakış açıları olumsuz olan insanlar, daima ‘niçin’ diye sorarlar ve sorunları görürler. Fırsatlar kapılarını çaldığında da tokmağın sesinden rahatsız olurlar. İyimser ve olumlu insanlar ise ‘nasıl’ sorusunu sorarlar, daima çözüme odaklanırlar. Zihniniz bir bahçeye benzer; olumlu düşünce, iç konuşma, hayal ve telkinlerle onu beslerseniz başarı ve mutluluk sizin olacaktır. Endişe, kaygı, ümitsizlik ve korku ile beslerseniz, bunlar adeta zehirli atıklar gibi sonuç doğuracaktır. O yüzden, bir tek olumsuz düşüncenin zihninize yerleşmesine izin verme lüksünüz yoktur. Zira, Mevlana’nın deyişiyle, “Sen kötü düşünceyi zehirli tırnak gibi bil. Bu tırnak derinleştikçe canın yüzünü tırmalar.” Negatif İç Sesinizi Dinlemeyin! Olumsuzlukların zihninizi ve bilinçaltınızı etkilememesi konusunda çok kararlı olun. Olumlu bir insan olmak istiyorsanız, olumlu insanları arayın, onlarla dostluk geliştirin. Mevlana bir rubaisinde olumsuz, karamsar ve kötümser kişilerle arkadaş olmama ve konuşmalarına kulak vermeme konusunda insanı şöyle uyarır: “Gamlı yoldaşlarla oturma dedim sana! Sakın hoş meşrepli neşeli dostların yanından ayrılma. Bağa geldiğin zaman dikenlik tarafına gitme. Gülden, yaseminden, sarmaşık gülden başkasıyla ilgilenme .” Günümüzde çevreden beynimize dolan olumsuz ve zehirli söz ve görüntülere televizyondan duyduklarımız ve izlediklerimiz de eklenmiştir. Bakın Sidney J.Harris ne der: “Benim televizyona karşı olmam sadece programların düşük kalitede oluşundan değil, ekranda gösterilenlerin izleyenlerin büyük çoğunluğu üzerinde önemli etkiler bırakmasındandır. Bu, aklın korkunç bir şekilde köleleşmesidir ve Aristo’nun bizi uzun yıllar önce uyardığı gibi ” Köleliğin en kötü yanı, sonunda kölelerin de ondan hoşlanmaya başlamasıdır.” Mevlana’da Pozitif Düşünce…. Bir kez aslından koparılmışsa insan arar, Aslına dönmek için hep uygun arar. Mevlana eserlerinde günümüzde kişisel gelişim bağlamında ele alınan birçok konuda güncelliğini hiç yitirmeyen çarpıcı görüş ve düşünceler ileri sürmüştür. Mevlana’nın ölümsüz eseri Mesnevi’den birkaç değerli düşünce incisi: Her sanatın, her hünerin aslı, temeli, mayası, hayalden, düşünceden başka nedir ki? Önce düşünce vardır. Sonra bu düşünce eyleme dönüşür. Dünyanın kuruluşunu ezelden beri böyle bil. Meyveler, önce gönül düşüncesinde tohum halindedir. Sonra meyve olarak ortaya çıkar, görünür. Sen bir işe girişip bir meyve fidanı dikince, sonunda meyvenin meydana gelmesi yolunda ilk harfi okudun, yani ilk adımı attın.” Bakın Mevlana herkesi nasıl büyük düşünmeye çağırıyor:”Eğer bir karınca Hz. Süleyman’ın derecesine ulaşmaya çalışırsa, şaşma; onun isteğini hor görme! Sen ondaki himmete, gayrete, cesarete imrenerek bak! Elinde, zenginlik ve yetenek olarak ne varsa, isteyerek, düşünerek elde etmedin mi? Sabır Vitamini Olumlu düşünmeyi sabırla pekiştirin. Brian Adams’ın dediği gibi, “Sabretme sanatını öğrenin. Bu disiplini, bir . hedefin sonucu konusunda endişelendiğinizde, düşüncelerinize uygulayın. Sabırsızlık; endişe, korku, cesaretsizlik ve başarısızlığı besler. Sabır; güven, kararlılık ve aklı başında bir görüntü yaratır, ki bu insanı sonunda başarıya götürür.” Bakın Mevlana sabır sanatını uygulayan kişiye ne müjdeler verir: * “Sabretmek insanın içini açar, gölünü ferahlandırır.” * “Eğer tamamıyla zorluklara daldınsa, daralıp kaldınsa sabret. Çünkü sabır rahatlığın, genişliğin anahtarıdır.” * “Dileği, isteği sabır elde ettirir. * “Tohum toprak içinde gizlendiği, zahmetlere katlandığı için bahçe yeşerir, güzelleşir…” * “Gam ve kederin anahtarı sabırdır.” * “Amaca sabırla varılır. Acele ile değil…” Sufi Terapi/7. Session English Sayfa 9 Session Seven: Thankfulness Thankfulness is the other half of the therapy target and reveals that the real richness is the richness of the heart. Your heart is a God-treasure and a credit card that is valid everywhere; such mysterious capital is neither poor nor powerless. Poverty is your pride, showing neediness unto God. A Sufi looks upon poverty as the real core and meaning of existence. Do not despise poverty, it is the essence, all else form. Poverty is the mirror reflecting the independence of others. It is a remedy for all diseases of vanity and conceit. Increasing awareness of poverty engenders high degrees of dignity. Such awareness before the Absolutely Wealthy One is richness itself, feeling in your conscience God is the sole source of power and wealth. His help sought, it is to Him that you turn, needing nothing. It is His is power, by which we are powerful. We are well-known by His Name or His fame. We go beyond peaks and continue our way. We overcome all difficulties with ease. We possess nothing worldly, but are rich, dignified and respectable due to His Dignity. We follow the way of contemplation, so whatever exists is a source of knowledge of God. The Sufi way of poverty severs relations with all and thankfulness is a result. Poverty is the goal, a most manifest sign of God’s love. The Almighty has placed poverty in the hearts of His friends. Poverty is a key of light to open the heart’s eye to the treasure. Poverty is the door to riches, this key is for the richest. You pass through this door in your conscience to the infinite treasuries. The Owner of All is clear; poverty is identical with wealth. Wealth is no more than the perfection of poverty. Prayer: “Search for God among poor, because it is the poor who render help and provide food” (Hadith). My Poem about thankfulness is as follows, The duty of thankfulness holds great emotion. Using my helplessness and destitution. Very few people live in true full awareness Feeling deep need to be grateful and thankful. Our weakness prevents us meeting our needs. Everyone has the need to be thankful, Whatever our level of spiritual heights or desires, Since thanking you is a blessing itself. O Lord. How can I be thankful to You? Unable to thank You as thanking requires. Deepen my belief, love, gratitude towards. My net of sight filled with your fine gifts. If you are thankful He adds more unto you. It is a half with respect to this inclusivity. Patience two halves of life that is thankful. O God! Include us among those whom You love. Make me sincere, and bring me near to You. O God. Help me mention You, thank You. I worship You in the best possible way. Prayer: Surah Al Anbiya verse 83, it is the dua that Prophet Ayyub made when he was sick: “Waayyooba ith nada rabbahu annee massaniya alddurru waanta arhamu alrrahimeena” Translation: "And Ayyub, when he called to his Lord, (saying): "Indeed adversity has afflicted me, and You are the Most Merciful of those who are merciful" (Qur’an, Anbiya, 83). Table 13- Homework for Session Seven Reading Meditation Sufi Technique Prayers Concepts Universal Person 13 Names Dhikr Sufi Technique Twenty Five Morning Thankfulness Insight 6 Names Dhikr Sufi Technique Twenty Six Afternoon Perfect Goodness Discerment Special Dua Sufi Technique Twenty Seven Evening Peacefulness Serenity Memorize Dua Sufi Technique Twenty Eight Night Wakefulness Sufi Terapi/7. Seans Sayfa 10 6. Seans Hamd ve Şükür Sûfi, Allah'a yönelen insandır. Tasavvuf bir yeniden doğuş sanatıdır. Sufi terapi, bir kimsenin doğallığını yeniden kazanma sürecidir. Sadi Şirazi, Bostan eserinde şöyle der: Kendisinden fazlasıyla iyilik gördüğün kimseye fenalık etmen insanlık değildir. Yalnızca bir çeşit Güzel vardır; ama görüntüleri, renkleri, desenleri binlerce çeşittir. Suçu başkalarının üzerine atmak şeytandan beri şeytansıların adetiydi. Mevlana Celaleddin, Divan-ı Kebir eserinde şöyle diyor: Ey gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hakk'tan özür dilemek için neler düşünüyorsun? O'ndan sayılamayacak kadar lütuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede... Şu içinde bulunduğun tek anlık ömrü bir fırsat bil ve onunla meşgul ol. Ne geçmişle üzül, ne gelecekten kork! 19. asrın meşhur Sûfisi Abdulmecid Hânî ise der ki: Nefsine esir olmaktan kurtulmuş hür insanlar, ibadeti sadece Allah’a şükür için yaparlar. Onların ibadeti ne bir korkudandır ne de bir şey istedikleri içindir. Sûfiler ısrarla vurgular: "Kendini bilen Rabbini de bilir." İslam düşünürü İbn Sina (ö. 1037) “Onlar Allah’ı unuttu, Allah da onlara kendilerini (enfüsehüm) unutturdu.” (Haşr suresi, ayet: 59/19) ayetinde buna işaret olduğunu belirtir. “Çünkü ayette ifade edilen insanın Allah’ı unutması ile kendini unutması arasındaki ilişki, kendini bilmesi ile Allah’ı bilmesi arasında da geçerlidir.” Allah, kuvvet ve kudretin yalnız kendisinde olduğunu anlatmak için insanların karar verdikleri şeyleri bozar, zıddını meydana getirir. Bazen de kararında azmetsin, yapacağı şeye tamah eylesin diye o kararı bozmaz da sonunda bozar, bu da tembih üstüne tembih olur. Yapacağın işlere iyice niyetlenir, yapmayı kurar, kararlaştırırsın. Bazen bu kararın denk gelir. Gönlün tamahtan düşer, niyetini sağlamlarsın. Sonra tekrar o niyet bozuluverir! Seni tamamıyla muratsız bir hale getirseydi gönlün ümitsizlenirdi, dilek tohumunu nasıl ekebilirdin? Muratsızlık, cennete kılavuzdur. Ey yaradılışı güzel, “Cennet, istenmeyen, hoşa gitmeyen şeylerle, murada nail olmayışlarla kaplanmıştır” hadisini işit! Senin muratlarının, görüyorsun ya, ayakları kırık… ama öyle adam vardır ki bütün muratları olur. Şu halde O’nun tarafından gönülleri kırılanlar, O’nun yolunda O’nun aşkında doğru olanlardır. (Mevlana/ Mesnevi III, 4460-4465) Endişe ve kaygılarınızı normalize etmek, stres oluşturan faktörleri elimine edip bırakmak, düzeltmek için aksiyon planımız şöyle: a) Dikkat egzersizi. Otomatik olumsuz düşünce panik atak yapan duygunuzun ikizidir. Bu düşünce oluştuğunda mutlu bir anınızı hatırlayarak dikkati başka bir resime odaklamalısınız. Bunun için zihninizde mutluluk resimleri, imajları hazır hale getirilmeli. Bir kaç tane düşünün. b) Dengeleme ve bloke etme. Bu yöntemle olumsuz duyguların ortaya çıkışını bloke etme alışkanlığı, olumlu düşünce kazanacaksınız. c) Yeniden yapılandırma için yeni davranış biçimi oluşturmalıyız. Burada aktif dinleme yaptığınızı diyaloglarda muhatabınıza gösterin. d) Konuşan insanı çok iyi dinleyin. Onun kurduğu cümleye kendi kuracağınız cümle, vücud dili ile farklı hemen cevap verin. Ona değer verdiğinizi gösterin. e) Empati yaparsanız sempati oluşacaktır. Konuşma pozitif bir zemine kayar. Dinlendiğini anlayan insan sevinir, olumlu dönüş yapar. f) Sokrates konuşma tarzı geliştirin. Kendinize özgü pozitif zeka ürünü espiriler, her şeyin olumlu yanını görme, önplana çıkarma. g) Maruz bırakma yapacağız. Model bir rol oyunu ile sizi strese tabi tutacak ve hep kaçtığınız, kaçındığınız kaygının üzerine gideceğiz. Kısır döngüyü böyle kıracağız, sonlandırıp, düzeltecek, yerine olumlu farkındalık düşüncesi inşa edeceğiz. h) Her cuma günü Yasin okuma stresi yok eder.. Ezberlenecek İsmi Azam duası, Yasin'den peygamberimizi (sas) görünmez yapan dua. 3 veya 7 defa okunabilir. Ve cealna min beyni eydiyhim sedden ve min halfihim sedden feagşeynahüm fehüm lâ yübsirun l) Her gün sabah ve akşam aşağıdaki duayı okuyunuz: ("Allahümme ma esbaha bi min nimetin ev bi ehadin min halkıke, fe minke vahdeke la şerike leke, felekel hamdü ve lekeşşükür" duasını, gündüz okuyan o günün, akşam okuyan o gecenin şükrünü ifa etmiş olur.) [Akşam okurken esbaha yerine emsâ denir.] [Bu dua çok kıymetlidir, ezberleyip gündüz ve akşam okumayı ihmal etmemeli.] Sufi Terapi/ Duygu ve Düşünce Takip Ödevi Sayfa 11 Ev Ödevi olarak Excel dosyasına haftada en az üç gün yapmanız şartıyla aşağıdaki olay, duygu ve düşünce takip cetvelini koyuyorum. Hergün yaparsanız daha iyi olur ama zor gelir diye haftada üç ile başlayalım. 10 baremli not verme çizelgesinde kendi kendine not veriniz. MODEL doldurma biçimi sufi sitelerine konuldu. Olay Kim, ne, ne zaman, nerede Duygular Ne hissettin? Her düşünceye 0 ile 100 arası not ver? Otomatik Düşünceler, Hayaller Zihninde böyle düşünmeye başlamadan önce neler oluyordu? Ağır basanları işaretle. Hangi olay bu sıcak düşünceleri destekliyor? Hangi olay bu sıcak düşünceleri desteklemiyor? Alternatif balans düşünceler neler? Bunları yaz ve her alternatıfe ve balans düşünceye 0 ile100 arası not ver. DÜŞÜNCE ÇETELESİ : 5 ayrı örnekle nasıl dolduracağınız Sufi sitesine Excelde konulmuştur... Duygular Not Baremi: 0 Yok 1 2 3 4 5 10 az 20 az 30 az 40 orta 50 orta 60 orta 70 çok 80 çok 90 güçlü 100 güçlü Duygul arı Şimdi Yenide n Notland ır 2. bölümd e yer alan duygula ra ve yeni duygula ra not ver Sufi Terapi/ Kişilik Yapısı Sayfa 12 Kişilik Tipleri ve Özellikleri Nelerdir? İbni Sina 1725’lere kadar Avisenna diye dünyanın en muhteşem doktoru olarak takip ediliyor. İbni Sina insanları mizaç itibariyle dört gruba, sonra sekiz gruba ayırıyor. Sonra her birinin tamamen farklı kimya ve yapıda olduğunu söyleyerek insanın kendi mizacına uygun beslenmesinin, depresyon ve streste kişilik özelliklerine uygun terapi almasının şart olduğunu söylüyor. 1- Mükemmeliyetçi tip Rahat ve olgun durumdaki özellikleri Akıllı, sezgileri güçlü ve hoşgörülüdür. Kararlarında her zaman dengeli ve gerçekçidir. Yüksek prensipleri vardır. Her zaman adil ve tarafsız olmak için çaba sarf eder. Ahlakî değerleri çok yüksek, gerçekler ve adalet çok önemlidir. Dürüst ve ahlak hocası olarak algılanır. Genel durumdaki özellikleri Her şeyde mükemmelliği arayan bir idealisttir. Reformcudur ve zayıfların hakkını savunur. Çok düzenli ve verimlidir. Duygularını ön planda tutmaz. Eleştirici, yargılayıcı ve inatçıdır. İşleriyle çok meşgul olur. Öfkelidir ve insanları azarlayabilir. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri Her zaman kendini haklı görür. Esnek ve hoşgörülü değildir. Fikirlerinin çürütülmesine . tahammül edemez. Saplantılı ve zorlayıcı düşünceleri vardır. Çoğu zaman tutarsızlık göstererek, söylediklerinin tersini yapar. Ani depresyonlara yatkındır. 2- Sitemci yardımsever tip Rahat ve olgun durumdaki özellikleri Cömert, tarafsız ve fedakârdır. İnsanları karşılıksız biçimde sever. İnsanların duygularını anlayabilir. Şefkatli, duyarlı, sıcak ve ilgilidir. Teşvik edici ve vericidir. Yardımsever, sevgi dolu bir insan olarak gözlenir. Genel durumdaki özellikleri Duygularını gösterebilen, hayranlığını abartılı biçimde ortaya koyan, arkadaş canlısı ve iyi niyetlidir. Vazgeçilemez biri olduğunu düşünür, insanlar için yaptıklarını abartır. Himaye etmeyi sever. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri İnsanları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirir. İnsanların kendilerini suçlu hissetmelerini sağlayarak kendine borçlu olma duygusu uyandırır. Hükmedici ve zorlayıcıdır. İnsanlardan istediği her şeyi elde etme hakkına sahip olduğuna inanır. Kullanıldığını düşünebilir. 3- Başarı odaklı tip Rahat ve olgun durumdaki özellikleri Kendinden emin, enerjik ve uyumludur. Fiziksel olarak çekici ve popüler oldukları söylenir. Kendini geliştirme konusunda azimli, seçkin ve hayranlık uyandıracak özelliklere sahiptir. İnsanlar onun gibi olmak isterler. Genel durumdaki özellikleri Prestij ve statüyle ilgilenir. Kariyer ve başarıyı çok önemser. Başkalarının gözünde nasıl göründüklerine de dikkat ederler. Daima bir hedefleri vardır ve verimli yaşarlar. Duygularını belli etmezler. Olduklarından daha iyi görünme çabasındadırlar. İnsanları küçümseyebilirler. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri Fırsatçı ve çıkarcı olabilirler. Yalancılık ve hile yapabilirler. Sahip olamadıklarına zarar verme eğiliminde ve kincidirler. Bazı psikopat özellikler gösterebilirler. Sufi Terapi/ Kişilik Yapısı Sayfa 13 4- Bireyci sezgisel tip Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: İlham dolu ve keşfedicidir. Sezgileri güçlü ve bilinçlidir. Dürüsttür ve kendini ifade edebilir. Kendisi gibi olmayı dengeyle yaşar. Hassas ve duygusal yönden güçlüdür. Genel durumdaki özellikleri: Sanatçı ve romantiktir. Hayata estetik yönden yaklaşır, duygularını güzelce, estetikle ifade eder. Zaman zaman kendi içine dönük, melankolik tavırlar takınır. Hayattan uzaklaşma ve sıradan insanlar gibi olmama eğilimi vardır. Abartılı hayallerle aşırı beklentiler içine girebilir. Çok verimli yaşamaz. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Kendine ve insanlara yabancılaşabilir. Kendini sınırlar ve genelde keyifsizdir. Engellenmiş, duygusal olarak felce uğramış hisseder. Kendini küçük görür, acımasızca eleştirir. Kolaylıkla ümitlerini kaybederek zihnini uyuşturacak araçlara başvurabilir. 5- Uzman araştırmacı tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Öngörü sahibi, keşfedicidir. Derinlemesine kavrayabilir. Her şeyi keskinlik içinde gözlemler. Dikkatini bir noktaya derinlikle toplayabilir. Orijinal fikirler geliştirir, araştırma ve bilgi edinmekten zevk alır. Genel durumdaki özellikleri: Entelektüel ve analitik olarak görülür. Soyut düşüncelerle ilgilenmek ve gerçeğin karmaşık yorumlarını yapmaktan zevk alır. Her şeyi mantıklı ve pratik biçimde açıklayabilir. Gelenek ve inançlara karşı radikal yorumlara sahiptir. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Yalnız yaşamayı tercih edebilir, gerçeklerden uzak yaşayabilir. Alaycı ve muhalif tutumlar sergiler. İnsanlarla görüşmekten hoşlanmaz. Garip fikirleri takip etme, saplantılar, paranoya ve fobiler oluşturma eğilimindedir. 6- Sadık sorgulayıcı tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Kendiyle barışık, hem kendini hem de başkalarını seven, bağımsız ama takım oyuncusudur. Kendini sevdirmeyi, insanları etkilemeyi başarır. Sevdiklerine sadık ve bağımlıdır. Arkadaşlıklarına ve ailesine önem verir. Güvenilir ve sorumluluk sahibidir. Genel durumdaki özellikleri: Otoriter bir figüre bağlanarak ona boyun eğer. Gelenekçi ve organizasyon adamıdır. Görevinin bilincindedir ama otoriteye karşı şüphe eğilimindedir. Birbirine zıt fikirleri vardır. Kararsız ve tedbirlidir. Karışık hislerine karşı, savunmacı ve sert tavırlar takınır. Endişelerinin üstesinden gelebilmek için otoriter ve kendinden yana tavır alarak başkalarını suçlar. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Güvensiz ve bağımlı olabilir. Kendini küçük görebilir. Endişelidir ve endişe karşısında aşırı tepki gösterebilir. Başkalarının kendisine zarar vermesinden korkar, paranoyak eğilimlere sahiptir. Davranışlarının sorumluluğundan kaçarak kendini aşağılar. 7- Coşkulu maceracı tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Hayatın güzelliklerinden zevk alır. Minnettar, keyifli ve sevinç doludur. Hassas, hayat dolu ve neşelidir. Pratik, üretken ve başarılıdır. Pek çok farklı şeyi yapabilir. Genellikle çok farklı alanlarda üstün yeteneklere sahiptir. Genel durumdaki özellikleri: Yeni şeyler öğrenmekten, yeni deneyimler yaşamaktan zevk alır. Pek çok konuda uzmanlığı vardır. Dışa dönük, aktif ve maymun iştahlıdır. Heveslilik yönü ağır basar, tüketici, açgözlü ve kolay tatmin olmayan yapıya sahiptir. Çok şey ister, kişisel zevklerini önemser. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: İsteklerine ulaşmak için kaba, kırıcı ve duyarsız olabilir. Düşüncesizce davranır, olgunluk göstermez. Nerede duracağını bilemediğinden kolayca kontrolden çıkar. Bağımlı ve zorlayıcıdır. Manik-depresif eğilimleri vardır. Savunma mekanizmaları çalışmadığında panik içinde kalır. 8- Baskın lider tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Kendini kontrol eder, cesur ve kahramandır. İddialı, kendinden emin, güçlü tavırlara sahiptir. İlham veren doğal liderlik özelliği vardır. Kararlı, otoriter, onurlu ve insanlara destek verici, adalet sağlayıcıdır. Genel durumdaki özellikleri Girişimci ve kurnazdır. Zorlayıcı ve saldırgan biçimde diğer güçleri ortadan kaldırıp kendi egemenliğini ortaya koymak ister. Hırslı, savaşçı, engel tanımaz yapıdadır. Kolaylıkla rekabet içine girebilir. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Çok saldırgan ve kaba olabilir. Diktatör, kabadayı olarak görünür. Kendisi hakkında görkemli hayalleri vardır. Megaloman biçimde hiçbir şey veya kimsenin kendisine zarar veremeyeceğini düşünür. İsteklerine uyum göstermeyenleri tahrip etme, şiddet kullanma eğilimindedir. 9- Barışçı hoşgörülü tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Bağımsız, tatmin olmuş, ılımlı ve mutludur. Yeni düşüncelere açıktır. Rahat, dengeli ve her zaman barış yanlısıdır. İyimser, rahatlatıcı, sabırlı, alçak gönüllüdür. Genel durumdaki özellikleri: İnsanlara çok fazla uyum göstererek kendine zarar verebilir. Geleneksel rol ve beklentileri kabul eder. Uysal, tepki göstermeyen bir yapıdadır. Serbest, pasif görünür ancak halinden hoşnuttur. İnsanları yatıştırmak için problemleri göz ardı eder. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Baskı altında kalma ve gelişememe riskine sahiptir. Problemleri ihmal eder, inatçıdır ve sorunlardan kaçar. İş göremez hale gelebilir ve amaçsız dolaşabilir. Sufi Terapi/Haftalık Risale-i Nur Tekniği Sayfa 14 Risale-i Nurdan Nefsime 4 Nasihat 25. Vedüd ol, karşılıksız veren el ol, alan el olma. Vedüd olurken şedit olup yaptığın hayır ve hasenatı başa kakma, ücret isteme, kimsenin minnet ve şükranını kabul etme, vefa bekleme, onları gerçek Vedüd olana yönlendir ki, kalpleri ibreyi şaşırmasın. 26. Ruhunu başkasının aynasında araman boş, O Allah’tır tek kılavuz. Doğrudan Allah’a bağlı ol, kula kul olma, sahte aynalara bakıpta aşık olma, tek aşkın olan Allah’ı kalbine koyarsan ballar balını buldun demektir, başka ballar acı gelir, zehir tadı verir. 27. Can kuşun olan Allah’ı bulmak zordur, bedel ister. Belki anneni, babanı, eşini, evlatlarını diyet olarak ister. Bazen makamın mansıbın, şöhretin, izzetin, şerefin, onurun bazende sana verilen diğer dünya nimetleri aşkına bedel olarak istenir. Allah seninle ticaret yapar, cömert ol, cimri olma, cennet ucuz değil cehennem ise lüzumsuz değil. 28. Haset, kin, nefret, kıskançlık sana pusu kurmuşlar her köşe başında seni bekler. İyi niyetliliğin saflık aptallık mesleğine dönüşebilir ve aşkına pusu kurabilir. Aldırma, imtihandasın, aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun. Delilik ile velilik arasında ince bir çizgi vardır, sen sen ol kimseyi kınama, kalpleri yarıp bakamazsın ki. Sufi Terapi/Haftalık Konsept Sayfa 15 ŞÜKÜR Fethullah Gülen Sızıntı, Mayıs 1994, Cilt 16, Sayı 184 Görülen herhangi bir iyiliğe karşı gösterilen memnûniyet ve minnettarlık mânâlarına gelen şükür; ıstılahta, insana bahşedilen duygu, düşünce, âzâ ve cevârihi yaratılış gâyeleri istikametinde kullanmaya denir ki; kalble, lisânla îfâ edilebileceği gibi bütün uzuvlarla da yerine getirilebilir. Lisânla şükür; vehmî bütün güç, kuvvet ve ihsan kaynaklarını nefyederek her türlü lütuf ve nimetlerin Allah'tan geldiğini kabul ve itirafla gerçekleşir. Evet, bütün iyilikleri, güzellikleri kısmet eden ve mebde'den müntehâya sebeplerini hazırlayan O olduğu gibi, vakt-i münasibinde gönderen de yine O'dur. Takdir ve taksim eden, vakti gelince yaratıp semâvî sofralar halinde önümüze seren O olduğu için neticede minnet ve şükran da O'nun hakkıdır. O'nu görmezlikten gelerek sebeplere takılmak, hatta onlara serfürû edip minnettarlıkta bulunmak; hazırlanıp ayağımızın ucuna kadar getirilen bu sofranın, hazırlanışını ve hazırlayanını nazara almadan, getirip önümüze koyan tablacıyı bahşişlere boğmaya benzer ُّ ِِ حيَاة ُ خ َر َِة ُ الد ْنيَا َو ُ َي َْعلOnlar, dünya hayatının sadece kendilerine bakan dış َ هرًا ِمنََ ْال ki: " ون ََ ُم َغافِل َْ ه َِ م َع َْ ه ََ م ِ ن ْاآل ِ ون ظَا yüzünü bilirler, ahirete bakan yönünden ise bütün bütün gafildirler."[1] Evet bunlar, sırf sebeplere bakıp ilim ve mârifet itibarıyla daha ilerisini göremeyen cahiller, nâkıslar ve nankörlerdir. Kalble şükür; zâhir ve bâtın bütün nimetleri ve bu nimetlerden yararlanmayı Allah'tan bilip hayatın bu anlayışa göre yönlendirilmesi, şekillendirilmesidir.. ve aynı zamanda lisân ve cevârihle yapılan şükrün de esasını teşkil eder ki: ْ َوَأO, gizli-açık nimetlerini bol bol size ihsan etmiştir."[2] beyânı onun keyfiyet "ة ًَ ط َن َُ م نِ َعم َْ غ َعلَ ْي ُك ََ َسب ِ ه َر ًَة َوبَا ِ َه ظَا ُ ح ْ ُل َ ت َ صو َ ن تَ ُع ُّدوا نِ ْع buudlarına; " ها َ للا َِ ة ََ م َْ ِوَإAllah'ın nimetlerini saymaya kalksanız da saymakla bitiremezsiniz."[3] fermân-ı sübhânîsi de kemmî sonsuzluğuna işaret etmektedir. Cevârih ile şükre gelince, o, her uzuv ve her lâtîfeyi yaratılış gâyesi istikametinde kullanmak ve onlara mahsus kulluk vazifelerini yerine getirmekten ibaret sayılmıştır. Ayrıca, lisânın şükrünü evrâd ü ezkâr, kalbin şükrünü yakîn ve istikamet, cevârihin şükrünü de ibadet ü tâat şeklinde yorumlayanlar olmuştur. Onun böyle bütün bir iman ve ibadete taallukundan ötürüdür ki, büyükler ona imanın yarısı nazarıyla bakmış, kendi şümûlü içinde sabırla müşterek mütâlaa etmişlerdir. َّ ْ َم ت ْ َسي َ وgibi âyetleriyle Allah, kelâmında pek çok defa şükrü emretmiş ve onu, [4] ون ََ ش ُك ُر َْ لَ َعلَّ ُكve [5] ََالشاكِ ِرين ََُج ِزي للا َ ُ َّ َ َ َ َ َّ َ َ ن َع َذابِي ل َ ن emrin ve halkın gâyesi göstermiş; göstermiş ve: " َش ِديد َ ِم إ َْ ُن ك َف ْرت َْ ِم وَلئ َْ م أل ِزيدَنك َْ ُشك ْرت َْ ِلئEğer şükrederseniz ben de nimetimi artırırım; şayet nankörlük yaparsanız, biliniz ki azabım çok şiddetlidir."[6] fermanıyla şükredenlere mükâfat vaadinde, küfrân-ı nimette bulunanları da cezalandıracağı tehdidinde bulunmuştur. Bundan başka O, kendisine "Şekûr" demiş[7] ve bütün nimetlerin asıl kaynağına ulaşma yolunu da şükre bağlamıştır; َ O'nun nimetlerine karşı şükürle bağlamış ve bu mevzuun doludizgin şehsuvarlarından Hz. İbrahim'i: " ه َِ م ِ شاكِرًا ِألَ ْن ُع ُ َ َّ ُ َ َ ان َع ْب ًدا gerilmiş"[8] sözüyle; Hz. Nuh'u da: " شكورًا َ هك َ إِنŞüphesiz, o, şükürle oturup kalkan sadık bir bende idi."[9] beyânıyla tebcil ve takdir etmiştir. Şükür önemli bir amel ve kıymetli bir sermaye olmasına rağmen, ََعبَا ِدي َْ و ََق ِليلَ ِم ِ ن ُ َّ Kullarımdan şükredenler pek azdır."[10] fehvâsınca, hakîki mânâda âmili fazla olmayan bir ameldir. Gerçi, " الشكو َُر ُ َ ون َع ْب ًدا " شكورًا َُ ل َ أَ ُك َ أَ َفRabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı!"[11] duygusuyla kıvrım kıvrım kıvrananlar ve bütün ömürlerini şükür kuşağında geçirenler de vardır ama, yine de bunların sayıları oldukça azdır. Evet, İnsanlığın İftihar Tablosu Şükür Kahramanı, değeri çok yüksek, âmili çok az bu önemli amelin en önde geleniydi. O, oturur-kalkar şükreder ve yanına gelenlere de şükür tavsiyesinde bulunurdu. ُ كو ُ كو ْ َح "ك ََ ِعبَا َدت َِ س ََ َش ْك ِر ََ عنِِّي َعلَى ِذ ْك ِر ََّ اَللَّ ُهAllahım! Seni anmam, Sana şükredebilmem ve Sana ibadetlerin en ِ ن ِ َم أ güzeliyle yönelebilmem için bana yardım et."[12] O'nun sabah akşam dilinden düşürmediği nurlu sözlerdendi.. Evet, eğer şükür, nimete mazhar olanın onu verene karşı iki büklüm olması, sevgi ve alâka ile O'na yönelmesi, bütün mazhariyetlerini itiraf etmesi ise, yukarıdaki peygamber sözü bu hususların en kestirmeden ifadesi sayılır. Sufi Terapi/Haftalık Okuma Sayfa 16 Kimi aşa-ekmeğe, evlâd ü ıyâle ve barınacağı mekâna; kimi bunlarla beraber varlığa, sıhhate ve afiyete; kimi bir adım daha ileri atarak imana, irfana, rûhânî zevklere ve itminâna; kimi de hamd ve minnet şuuruna şükreder. Bu sonuncusuyla insan, acz, fakr ve yetersizliklerini birer sermaye olarak kullanabilir de teşekkür devr-i dâimleri (salih daireleri) içine girerse, gerçek şâkirînden olur. Bir hadiste ifade buyrulduğu gibi, Dâvud aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakk'a: "Yâ Rab! Senin şükrünü nasıl edâ edebilirim ki, Sana şükür etmem dahi üzerimde şükrü gerektiren ayrı bir َ ش ُ َق َ مَا nimettir!" deyince, Cenâb-ı Hak: "İşte şimdi tam şükrettin."[13] buyururlar ki, zannediyorum ك يَا ََ ِش ْكر ََّ ك ح ََ ك ْرنَا ْ مEy her dilde meşkûr olan Allahım, Sana hakkıyla şükredemedik." sözüyle anlatılmak istenen de budur. " َش ُكو َُر Hakîkî şükür, nimetin tam bilinmesiyle gerçekleşir; zira nimetin kaynağı ve onu verenin takdir edilmesi, büyük ölçüde nimetin bilinmesine bağlıdır. Nimetin bilinmesinden kabûlüne, ondan da Cenâb-ı Hakk'a yönelmeye uzanan çizgide iman ve İslâm'ın hazırlayıcılığı, Kur'ân'ın belirleyiciliği üzerinde her zaman durulabilir. Evet, Allah'ın üzerimizde olan lütufları imanın ışığı altında ve İslâm'ın emirlerini yaşarken daha bir belirginleşir, netleşir, duyulurhissedilir hâle gelir ve Allah tarafından aczimize, fakrımıza merhameten ve ihtiyaçlarımıza binâen, hem de karşılıksız olarak verildiği görülür ki; bu da, o ihsan ve lütufları bahşeden Zât'a karşı bizde senâ hislerini coşturur; coşturur ve ِِّ ح َ ك َف َ وَأَ َّما بِنِ ْعŞimdi gel Rabbinin nimetini anlat da anlat!"[14] gerçeğine uyanarak, emrolunduğumuz minnet "ث َْ د ََ ِِّة َرب َِ م ve şükran vazifesini rûhumuzun derinliklerinden fışkıran bir heyecanla yerine getiririz. Aslında her insanda, nimete ve nimet verene karşı perestiş hissi vardır. Ama bu hissin uyarılacağı, uyarılıp yönlendirileceği âna kadar, tıpkı deryâda yaşayan mâhîler gibi, başından aşağıya yağan nimetleri ne duyar ne de hisseder. Dahası, çok defa onları çevresindeki basit sebeplere bile verebilir. Eğer biz, etrafımızdaki nimetleri görmemeye körlük, sağırlık ve duygusuzluk diyeceksek, mazhar olduğumuz bunca şeyi kör, sağır ve duygusuz َ َش ُك َِر ْال ْ مي ْ مي sebeplere havâle etmenin de inhiraf olduğunda şüphe yoktur. " كثِي ََر َْ َل ل ََ َش ُك َِر ْال َقلِي َْ ََن ل َْ مAza şükretmeyen ُ ُ ْ مي ْ مي çoğa da şükretmez.";[15] veya: " للا ََ َشك َِر َْ ََشك َِر ال َّناسََ ل َْ َن ل َْ َِ İnsanlara karşı şükran ve minnet hissi taşımayan Allah'a da şükretmez."[16] sözleri, birinci şıkka bakar ve mutlak şükrün önemini hatırlatır. ْ و ْ وSadece Bana şükredin ve zinhâr nankörlükte bulunmayın.";[17] veya ه ْ َاع ُب ُدو َُه و " ون َِ ل َ تَ ْك ُف ُر َ َاش ُك ُروا لِي َو َُ ََاش ُك ُروا ل "Yalnız O'na kullukta bulunun ve O'na şükredin."[18] gibi âyetler de ikinci şıkkı nazara verir ve hakîkî tevhidi ihtar eder. Ayrıca şükrün esasını teşkil eden hususlar itibarıyla onu şu üç bölüm içinde mütâlaa etmek mümkündür: 1. Herkes tarafından nimet olduğu kabul edilen, avam-havâs, müslim-gayr-i müslim herkesin sevip arzu ettiği nesnelere karşı şükür ki açıktır, üzerinde fazla durmaya değmez. 2. Zâhiren bir kısım sevimsiz şeylere karşı şükür ki, dış yüzü itibarıyla ağır, îfâsı zor ve ancak hadiselerin perde arkasına muttali olanlara Allah'ın lütfudur ve rızâ televvünlüdür. 3. Hayatlarını mahbûbiyet yörüngesinde sürdürenlerin şükrüdür ki, nimetlere hep nimeti veren açısından bakar, O'nun büyüklüğüyle lütufları, ihsanları duyar ve ömürlerini şuhûdun engin hazları içinde geçirirler.. kullukları ayrı bir zevk zemzemesi, gönül hayatları ayrı bir aşk u şevk tûfânı ve Hak'la münasebetleri de ayrı bir temkin disipliniyle, şuhûdun engin hazları içinde. Böyleleri, sürekli mevcudu bağlama ve mefkudu avlama peşindedirler. Elde ettikleri mukaddes ve akdes feyizlerle her an daha bir renklenip, derinleşip yollarına devam ederken, nazar ağları da her an ayrı ayrı vâridlere serilir, avlar, dolar ve taşar.. [1] Rûm sûresi, 30/7 [2] Lokman sûresi, 31/20 [3] İbrahim sûresi, 14/34 [4] "Umulur ki şükredersiniz" (Bakara sûresi, 2/52, 56, 185; Âl-i İmran sûresi, 3/123; Mâide sûresi, 5/6, 89; Enfâl sûresi, 8/26; Nahl sûresi, 16/14, 78; Hac sûresi, 22/36; Kasas sûresi, 28/73; Rûm sûresi, 30/46; Fâtır sûresi, 35/12; Câsiye sûresi, 45/12) [5] "Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (Âl-i İmran sûresi, 3/144) [6] İbrahim sûresi, 14/7 [7] Bkz. Fâtır sûresi, 35/30, 34; Şûrâ sûresi, 42/23; Tegâbün sûresi, 64/17 [8] Nahl sûresi, 16/121 [9] İsrâ sûresi, 17/3 [10] Sebe sûresi, 34/13 [11] Buhârî, teheccüd 6; Müslim, münâfıkîn 79-81; Tirmizî, salât 187 [12] Nesâî, sehv 60 [13] İbn Ebi'd-Dünya, Kitabü'ş-şükr s.7; İbn Ebî Âsım, Kitabü'z-zühd 1/72; el-Beyhakî, Şuabü'l-îmân 4/100-101; el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân 1/398, 9/343; İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azîm 2/541, 3/530. [14] Duhâ sûresi, 93/11 [15] Ahmed b. Hanbel, Müsned 4/278, 375 [16] Ebû Dâvûd, edeb 11; Tirmizî, birr 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned 2/258, 295, 388, 3/32, 74 [17] Bakara sûresi, 2/152 [18] Ankebût sûresi, 29/17 Sufi Terapi/Haftalık Ev Ödevi Sayfa 17 Önde gelen Sûfilerden Ebu’l-Kâsım el-Hakîm’e, Allah katında makbul kalp olan kalb-i selîmin özellikleri sorduklarında şunları söylemiştir: Kalb-i selîmin üç sıfatı vardır: * Birincisi incitmeyen bir kalp, * İkincisi incinmeyen bir kalp, * Üçüncüsü de iyiliği Allâh’ın rızâsı için yapıp karşılığını beklemeyen bir kalp… Sûfi Yunus Emre, hamd ve şükür ufkunu gösterirken, insanın nefsiyle büyük cihadını anlatır: Bu aşk bize rahmanidir hem canımızın canıdır Onun için şeytan ile her dem bu savaşım benim Benim canım bir kuştur kim gövdem onun kafesidir Dosttan haber geliceğiz birgün uçar kuşum benim BU HAFTANIN OKUMA VE GÜNLÜĞE ŞİİR YAZMA ÖDEVLERİ ŞUNLAR: Basiret ve Firaset http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1839-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-basiret-ve-firaset.html, Firaset http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1858-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-firaset.html, İnsanı Kamil http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1881-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-insan-i-kamil.html, Sürur http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1931-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-surur.html, İhsan http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1877-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-ihsan.html, Tevazu http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1942-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-tevazu.html, Vecd ve Tevacüd http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1955-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-vecd-ve-tevacud.html, Sufi Terapi/ Risale-i Nur Ufku Sayfa 18 Rukye: Sebebe müracaat etmeden şifa Dua ile şifa vardır. Kur’an tamamen şifadır, aynı zamanda bir şifa kitabıdır. Şifa kitabı olduğuna dair en az beş tane ayeti vardır. “Sizin duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz var?”ın içerisinde şifa talebi de vardır. Yani doğrudan şifayı Cenab-ı Hak’tan talep etmek de vardır. Hz. Peygamber (asm)’ın çokça başvurduğu bir tedavi yöntemidir. Daha sonra da bilhassa Emeviler döneminde Ehl-i Beytin siyasi takibata uğramaları üzerine rukyenin çoğu Ehl-i Beytin elinde kalmıştır. Rukye nedir? Kısaca: Sebebe müracaat etmeden sonuç almak. Yani bizim bildiğimiz nesnel sebeplere başvurmadan bir sonuca ulaşmak. Geliyor diyor ki, “Ya Rasulallah gözüm ağrıyor.” Peygamberimiz (asm) elini koyuyor gözünün üstüne bir şeyler okuyor ve o göz iyileştiği gibi bir daha da hastalanmıyor. Bu nasıl bir tebabettir? Evet bu bir mucize. Kur’an-ı Kerim’den veyahut da bir şekilde Cenab-ı Haktan imdad istemektir. Rukyenin yani Kur’an’ın şifa olması “Ve nünezzilü mine’l-Kur’ani mâ-hüve şifâ’ün ve rahmetün li’l-mü’minin velâ yezidüzzâlimûne illâ hasâra.” Bu çok mühimdir. Bakın bir şey mümine yarar ama inanmayana yaramaz. Fahreddin Razi büyük bir müfessirdir aynı zamanda büyük bir anatomi kitabı yazmıştır. Orada söylüyor: “Sad süresini otuz kere yazıp damağınıza yapıştırdığınız zaman diş ağrısı kesilir.” İnanmazsanız işe yaramaz, ama inanarak dua ederseniz faydsasını bulursunuz. Üstad bir gün yanında bulunan talebelerinin her birisine birer lokma tatlı veriyor. O sırada hararetle Risaleler yazılıyor. Galiba Ali İhsan Ağabeye Üstad, “Sen obursun, sana biraz fazla vereyim. İnşallah bu size bir hafta yetecek.” diyor. Bir hafta hiç birisine açlık hissi gelmiyor. Acıkmıyorlar ve harıl harıl yazıyorlar. Ali İhsan Tola Ağabey beş günden, bir haftadan sonra da acıkmadığını fark ediyor. Yememeye devam ediyor. Uzun bir müddet devam ediyor. Kırkıncı, ellinci günün sonunda ailesi geliyor Üstada: “Bu kafayı yedi. Sana geldiğinden bu yana yemiyor, içmiyor. Ne yapacağız?” Üstad demiş ki: “Ali İhsan’ıma karışmayın.” Ve daha bir müddet gidiyor. 70. günde çağırtıyor ve elindeki bir avuç hurmayı uzatarak diyor ki, “Rasulullah (s.a.v.) sana selam söyledi. Bu hurmaları ye iftar et dedi” diyor. 70 gün dayanabilir mi? Dayanır. Evet işte diyorum ki, bu mekanizmalar bu vücutta var. Hz. Ali 18 kişinin kaldıramadığı kapıyı söküyor, kapıyı kalkan gibi kullanıyor ve altından Hayber’e giriliyor. Ne ile kaldırdı? Demirden çelikten pazu ile değil, bu pazu ile kaldırdı. Bu vücudun öyle azametli sırları var. Bunu görmemiz ve onun kendi içinde tedavi edebilecek hikmetini anlamamız gerekir. Bize dayatılan pozitivist bir dünya görüşüdür. Bu dünya görüşünde kalbimiz ayrı, ciğerimiz ayrı, hipofiz bezi ayrı, böbrek üstü bezi ayrı. Yani her birisi ayrı ayrı ele alınıyor. “Kes şurayı at, kes burayı at” diyorlar. Hâlbuki bu bir sistemdir. Ve bu da bir ülkedir, bu da bir yurttur, bu da bir kâinattır. Bu kâinatın içinde bütün unsurlar birbirine mecburdur. Nitekim Üstad “insan küçük bir kâinattır” diyor. Öyleyse insan kâinatını da bir bütün olarak görelim, gözünü farklı, dişini farklı, burnunu farklı, dalağını farklı görmeyelim. Hepsini bir bütün içinde gördüğümüzde bu unsur bazan şifa ile bazan tedavi ile tedavi edilebileceğini cesaretle söylememiz gerekiyor. Biz ruhun da hasta olabileceğini düşünüyoruz.” Ruh hasta olmaz, basit bir kanundur. Evet yüklenebilir. Kendi kendisini tekâmül ettiren bir program gibidir ama ruh hasta olmaz. Kainat da kendisinden başka bir şey değildir. Üstad bunu kamet aynası ile izah ediyor. Herkes dünyadan kendi kametine uygun olan bir hissiyat alır. Dolayısı ile kâinat değişmiyor. Bakanın kabiliyetine göre bir şey söylüyor. Ruh da hasta olmaz. Öyle ise bütün arazlar buradaki (vücuttaki) mekanizmalara aittir. Eğer biz bu mekanizmaları düzeltirsek ruh ile ilgili hastalıkların düzelmemesine imkân yoktur. Cenab-ı Hak ruha bir görev vermiştir: “Git şuradaki eserimi incele oradan kendine bir saadet yolu ve bana gelecek bir yol bul.” Nedir bu? Kâinat. Bizi koymuş şu kutunun (vücudun) içine. Şu kutu eğer o ruh için, içinde yaşanabilir olmaktan çıkmışsa, bu psikolojik de maddi manada da hasta ise rahatsızlanır. Ruh bu bedeni kullanabilir olmaktan çıkmış olarak görürse rahatsız olmaya başlar. Bu işte kendisini bir şekilde maddi manevi arazlar olarak ortaya koyuyor. İnsanın bütün davranışları, aynı zamanda kromozomlarında kaydedilmiş, birtakım programlarla da sevk ve idare ediliyor. Üstada göre, hayat ve insan ikiye ayrılır: Hem mümindir, hem kâfirdir. Mühim değil ama vücut altıda başlar. Hastalar risalesinde o yüzden tekrar etmiş, hikmeten altı, iki tanedir. İkisi de farklı. Aynı şeylere bakıyorlar. Dikkat ederseniz Üstad 1’den 6’ya kadar mümin münafık, Müslüman gayrımüslim herkese hitab ediyor. Altının ikincisinde bakıyorsun doğrudan mümine hitab etmeye başlıyor. Yedide iman ettiği halde yine de maddi lezzetlerin peşinde koşan mümine bakıyor. Toplumun her bir kesimine, her bir hasta türüne muhakkak bir atıfta bulunuyor. Yani Hastalar Risalesinin dua kısmı da var, şifa kısmı da var, imana taalluk eden kısmı da var. Sufi Terapi/Haftalık Şiir veya Günlük Sayfa 19 Son ev ödevi Kalbin Zümrüt Tepeleri’nden bu 8 Sufi konsepti okuduktan sonra şiir yazma veya günlük tutmadır. Bir not defteri alınız, bilgisayara değil, elyazınızla yazarak günlük tutmaya başlayınız.. Eğer şiir yazamıyorsanız bunu yapabilirsiniz.. Öğrendiklerinizi şiir ve günlüğe dökmeye çalışınız ve yazarak zihne, kalbe, ruha kazıyınız. ÖRNEK BİR ŞİİRİM. RÜYETİ ŞİR FARUK MAHLASIM. HERKUL:ORG’DA YAYINLANMIŞTIR. Sufi Terapi/ Sufi Telkini Sayfa 20 KARADUT VE HACI BEKTAŞ-I VELÎ Yedi asırdan beri her sene meyve veren bir karadut ağacı vardır; Hacı Bektaş-ı Veli 'nin türbesinde. Horasan'dan gelme... Yolun oraya düşerse bu dut ağacından bir parça yaprak ye. Sebebini sorma. Korkma, ot yiyenlerden olmazsın. Bu kara dut için Hacı Bektaş-ı Veli şöyle demiş : "-Bu ağaç dut verdikçe bilesiniz Anadolu bizimdir..." Kara dut: Ahmet Yesevi'nin devamı olan Bektaş-ı Veli'nin ruhaniyetinin devamını bildiren maddi meyve... Hacı Bektaş-ı Veli'nin hayatı, aslı menkıbelerden ibarettir.(...) Hz.Yesevi'den, Resulullah kanalından sıyrılmış Allah'ın velilerinden biridir. (...) Bunların hepsi aklın almayacağı ve Bektaş-ı Veli hakkındaki hünkarın velâyetnamesinde ki, kimsede olmayan el yazması ve tahrif edilmemiş nüshasında yazılıdır. Hacı Bektaş-ı Veli Nişabur’ludur. Lokman-ı Perende'nin talebesidir. Ahmed-i Yesevi'nin Anadolu'da "-Bakın görün !..." diye saldığı ve ademiyet hamulesiyle görünmek hünerine sahip büyük insan... Kırk yıl çile ve ibadet hayatı yaşıyor. Çocukluğunda aklın alamayacağı, öteyi bilmeyenleri sarsacak kendisinden çok keramet zuhur etmiştir. Bundan ötürü hakiki hüviyeti hakkında tarihi malumat yoktur. Tarihlere göre Selçukiler zamanında yaşamıştır. Aklın alamayacağı hadiselerle yoğrulu insanları, nedense tarih içine almıyor veya onlar girmiyor. Sözlerle resmi şöyledir: Uzun boy. Kemikli. Şişman değil. Siyah uzun saçlı. Elmacık kemikleri çıkık. Gözleri simsiyah. Sakal yok denecek derecede. Sakal bırakmamıştır. (Köse değildi ha...) Hacı Bektaş'ı rüyasında görenlerden bilinir. Dudaklarında daima vird ettiği şu: 3 Allah, 6 ilahi esma: "Ya Gani, Ya Allah" !.. "Ya Hayy, Ya Allah" !... "Ya Kayyum, Ya Allah" !.. "Ya Gaffar" !.. "Ya Rahman"!.. "Ya Rahim" !.. Başka evradı yok. Hacı Bektaş-ı Veli irtihal ettikten sonra, dâr-ı ukbaya teşriflerinden hemen sonra uzun boylu, yüzü peçeli, yeşil bir örtü ile kapalı bir at üzerinde, atlı bir zat Hacıbektaş'a, Yassıhöyük'e gelir... Cenazeyi gaslediyor, yıkıyor, kefenliyor. Cenaze namazını kıldırıyor ve kabre indiriyor... Toprağı atarken "Ya Gani, Ya Allah" !.. "Ya Hayy, Ya Allah" !... "Ya Kayyum, Ya Allah" !.. "Ya Gaffar" !.. "Ya Rahman"!.. "Ya Rahim" !.. okuyarak mezara üflüyor. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli kabrine gömüldükten sonra "yüzü peçeli, yeşil örtülü adam" cemaate veda eder. Tekrar atına binip gideceği sırada Hünkar’a otuzüç sene hizmet eden Sarı İsmail, yanına sokuldu. Atına binerek ayrılırken Sarı İsmail, atın dizginini tutarak: “-Ya Erenler, Yıkadığın, namazını kıldırdığın, yüzünü gördüğün ve defnettiğin er hakkı için söyle bana: kimsin Sen ? Yüzünü aç göreyim.” demiş. Yüzü yeşil örtülü adam Sarı İsmail'in yalvarmasına dayanamadı. Peçesini kaldırdı... Yüzündeki örtüyü açtı. Bu, Hacı Bektaş Hünkar’ın ta kendisi idi. Sarı İsmail gördü ki Hacı Bektaş-ı Veli... Kendilerine uzun senelerce hizmet etmiş olan Sarı İsmail, derhal yere kapanarak atının sağ ayağını öper: “Ah Erenler Şahı!.. 33 yıldır hizmetindeyim; sana otuz senedir hizmet ettim; nasıl da tanıyamadım seni? Bağışla...” der ve ağlamaya başlar. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı İsmail'e şöyle dedi: "Er ona derler ki, Eren odur ki, ölmeden ölür, kendi cenazesini kendi yıkar, namazını kıldırır ; defneder"... Sonra: "-Sen de böyle olmaya gayret et İsmail !.." diyerek yüzünü örter; atını sürer ve gider... Şimdi şu iki satırlık anlatılan hadise olmuştur. Hakikatdır. Buna bugün ‘böyle şey olmaz’ diye ısrar edersen, hayaldir bu... İnandırmaya çalışırsan "saçmalama, hurafelere nereden kapıldın" diye üzerine hücum ederler. Hacı Bektaş-ı Veli, bu aklın almadığı hadisede gizlidir. Aklını başına alarak, ona hakaret etmeden bu efsaneyi halletmeye çalış... O zaman Hacı Bektaş-ı Veli 'nin kim olduğunu anlarsın. Sufi Terapi/ Tasavvuf Sayfa 21 7 NEFS ve 7 GELİŞİM DÜZEYİ NEFS-İ EMMÂRE =TEVBE “Ey Muhammed! Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah’ın kendi ilmi dâhilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah’tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?” Mübalağa ve şiddetle kötülüğü emredici nefs anlamına gelen, Nefsi Emmâre Cenâb-ı Hakk’ın Celâl sıfatı ile yaratılmıştır. Yukarıdaki âyette de çok açık bir şekilde gördüğünüz üzere Nefs-i Emmâre, kişiye kendi hevâ ve hevesini ilah ettiren, insanı dalâlete, inkara, isyana ve kötülüğe sürükleyen bu itibarla da en alt tabakada yer alan nefstir. Modern psikolojinin yapısal kişilik kuramındaki “id” sistemi de aynen Nefs-i Emmâre gibi “Haz İlkesi” ile çalışır. Bu ilke ile hareket eden id, acıdan kaçınma ve haz duyabilme amacıyla iki süreçten yararlanır. Dürtülerine göre hareket eder. Dürtülerini ne engeller ne denetler ve ne de düzenler. Nasıl, nerede ve ne zaman istiyorsa o anda dürtülerini gerçekleştirir. Bu aşamadaki nefs, küfür halindedir. İmandan yoksundur. Hikmet-i İlâhî’den, Nûr-u Sübhânî’den, Füyüzât-ı Muhammedî’den bir nebze bile nasibi yoktur. Sadece Allah’ın tevbe kapısını açıp hidayete erdirdikleri hariç. Tevbe, bir çıkış kapısıdır nefsin bu basamağından. Cüneyd-i Bağdâdî’ye göre tevbenin üç anlamı vardır: 1. Suçluluk ve pişmanlık, 2. Alışkanlıklardan kurtulmak, 3. Kişinin kendisini haksızlık ve husumetten arındırması. İmam-ı Gazâlî Hazretleri Kimya-ı Saadet’inin bir bölümünü tevbeye ayırır. Ona göre “İnsan, tutku ve dürtülerine mağlup olabileceği için eksiktir. İnsan ancak akıl ve iradesiyle tutkularına gem vurabilirse olgunlaşır.” Tevbe, geçmiş günahlar ya da psikoloji diliyle söylersek impulsif davranışlar ve yasaklanmış arzular için af dilemektir. Psikodinamik bakış açısından, tevbe bir kendini gözleme ve inceleme sürecidir ve kararlı bir pratik gerektirir. Kendini gözleme, inceleme ve dürtüleri gözden geçirme, etkin psikolojik terapinin önemli aşamalarıdır. Bir de tevbe-i nasûh diye isimlendirilen bir tevbe vardır ki, bu tür tevbede kişi tekrar günaha meyledeceği zaman nasûh tevbesi onu korur. Bir insan işlemiş olduğu günahlara asla geri dönmemek üzere tevbe etmiş ve bu hususta Allah’tan da yardım dilemişse o kişi tevbe-i nasûh ile tövbe etmiş demektir. İşte asıl tevbe budur: Kişiyi tekrar günah işlemekten ve aynı hataya düşmekten koruyan tevbe ki biz buna “Tevbe-i Nasûh” yani “Kurtarıcı Tevbe” diyoruz. Kur’an-ı Kerim’de “Tevbeten Nâsuha” diye geçen bu tevbede Allah-u Teâlâ: “Ey o bütün iman edenler! Allah’a öyle tevbe edin ki nasûh (samimi, gayet ciddi, tesirli, öğütçü) bir tevbe olsun. Umulur ki Rabbiniz sizin kabahatlerinizi keffaretle örter.” İbn Abbas (R.A)’a göre nasûh tevbe: “Kalp ile pişmanlık duymak, dil ile istiğfar (bağışlanmayı dilemek), beden ile günahlardan kopmak, içinden de bir daha aynı hataya dönmemeye karar vermektir.” NEFS-İ LEVVÂME =VERÂ “Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!” Tasavvufun temeli umuttur. Verâ aşamasında, kişi umudu korkuyla birlikte yaşar. Havf ve recâ arasında salınır. Umut insanı geleceğe hazırlar, arzulara takılıp kalmak ise kişilik gelişimini ketleyebilir ve ciddi psikolojik huzursuzluklara yol açabilir. Hakikat yolundaki en büyük engel kibirdir. Kibir ve gurur; husumet, önyargı ve uyumsuzluğu besler. İnsan gelişiminin ikinci aşaması olan verâ’ya eşlik eden nefs; kendini kınayan nefs anlamına gelen, Nefs-i Levvâme’dir. Tasavvufta insanları hayvanlardan ayıran yalnızca akıl ve zekası değildir; kendini kınayan Nefsi Levvâme de insanları hayvanlardan ayıran bir özellik olarak görülür. Psikanalizdeki süper ego kavramıyla, kendini kınayan nefs arasında kimi benzerlikler vardır. Süper ego kişinin ahlâkî, dinî ve vicdânî değerleriyle ilgilenen parçasıdır. Süper egonun pek çok işlevi bilinçdışıdır. Psikanalizin yapısal kişilik kuramının en son gelişen sistemidir ve gerçekten çok ideali, hoşlanmadan çok kusursuzluğu temsil eder. İdden gelen dürtüleri bastırır. Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlâkî amaçlara yönlendirmeye çalışır. Tasavvuftaki kendini kınayan nefs ve ego psikolojisindeki ego ideali; hayvanî arzuları, bencil eğilimleri, narsistik gururu, yalancı umudu ve kendini kandırmayı dizginlemek için gereklidir. Tasavvufta verâ ile çok meşgul olma ve riyâzet; ego psikolojisindeki suçluluk duygusu ve utançla aşırı uğraş, insan gelişimini sınırlar ve bir dizi psikopatolojik durumun ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Sûfîler, kendilerini korkuya teslim etmemeleri gerektiğinin farkındadırlar. Onlara göre yoğun korku; fobiler, ketlenmeler, korkaklık, atâlet, kararsızlık, zihin ve ruhun felce uğraması gibi bir çok duruma geçit verir. O nedenle tasavvufta korkuyla doğrudan yüzleşilir ve devamlı korku ile ümit arasında, havf ve recâ halinde olunur. Sufi Therapy/ Offering Forty Teachings Sayfa 22 Gülen’s mentor Said Nursi, who died in 1960, was one of the pivotal Muslim scholars of the twentieth century to establish positive psychology and psychiatry, and the idea of dialogue and alliance within our soul, mind and heart in his work. I will explain these teachings by paraphrasing Nursi's conflict resolution principles in the context of human nature in general. I used spiritual analogy through inspiration. Sufi Technique Twenty-One: As one’s faith increases in relation to one’s knowledge, one’s certainty and humility also increases towards his Lord (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2000). Sufi Technique Twenty-Two: Faith, heart, soul, and intellect must function synergically to empower people of faith and knowledge fully. Do not get so much education that you lose your faith. There is sometimes an assumed tension or even conflict between learning and faith. When you become aware that connection is needed between the mind and heart and soul you can be an ally of faith in that you can strengthen your faith by strengthening your mind (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2005). Sufi Technique Twenty-Three: The more solidly rational and educated is the support for the faith, the stronger the faith will be and the more powerful the witness will be to an increasingly educated, skeptical, seeking, needy world. You must actively promote the use of reason and intellect in building, and as a tool in the philosophical battles of the modern world (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2005). Sufi Technique Twenty-Four: Integrating truth provides the world with meaning and coherence. Integration itself is embodied in such thinking and processes as the inclusion of the whole person—heart, soul, and mind—in all activities, worship, work, thinking, feeling, studying, deciding and interpreting (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2004). Sufi Technique Twenty-Five: Without integration, faith tends to become an emotional commitment and response, relying exclusively on feelings which can change more easily than an intellectually-grounded and reinforced belief (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2010). Sufi Technique Twenty-Six: Be certain of this, that the highest aim of creation and its most important result is belief in God. The most exalted rank in humanity and its highest degree are the knowledge of God contained within belief in God. The most radiant happiness and sweetest bounty for jinn and human beings is the love of God contained within the knowledge of God. And the purest joy for the human spirit and the sheerest delight for man’s heart is the rapture of the spirit contained within the love of God. Indeed, all true happiness, pure joy, sweet bounties, and untroubled pleasure lie in knowledge of God and love of God; they cannot exist without them (Gülen, 2000; Nursi, 1995, p. 265). Sufi Technique Twenty-Seven: Humans have been created with the “delicate senses” and “sensitive faculties” in relation to two main goals set for humanity. First, that they would use these faculties to give thanks and worship God in a comprehensive way; with knowledge, awareness, and appreciation of His numerous and diverse bounties. Second, that they would employ these senses and faculties to witness the manifestations of God’s attributes and believe in them, responding to God’s desire to make Himself known to humankind. Humanity’s perfection can be achieved only through these aims. Through their attainment, “insan [human being] becomes a true human being” (Gülen , 2006; Nursi, 1995, p. 139). Sufi Technique Twenty-Eight: To be a true human being is to have faith; to come to know the Divine through His attributes, and worship God; adoring the Almighty through acts of love, such as prayer. The Qur’an declares that human beings are created for the worship of God alone. Knowledge of Divine attributes is the vital element in the journey of human beings toward becoming a perfect adorer of their Creator. Ask for pardon through Divine forgiveness, and by realizing your deficiency be glorifiers of Divine perfection (Gülen, 2009; Nursi, 1995, p. 563). Sufi Terapi/ Kalplerin Keşfi Sayfa 23 Hamd ve Şükür Allah Teala buyuruyor: “Hamd Allah’a mahsustur.” (Fatiha Sûresi, 1) Hamd, Sûfiyeye göre, kendisine hamd edilenin kemâlini izhârdır. Onun kemâli de sıfatında, ef’âlinde ve âsârında zâhir olmuştur. Şeyh Dâvud-ı Kayserî der ki: Hamd, kavli, fiilî ve hâlî olmak üzere üç kısımdır. 1- Kavli hamd: Cenâb-ı Hak kendisini nasıl senâ ettiyse ve hamdini enbiyâsının lisanlarında, nasıl icrâ ettiyse lisanın öylece hamd ü senâ etmesidir. 2- Fiilî Hamd: Allah’ın rızâsını umarak ve ancak O’na teveccüh ederek bedenî ibâdet ve hayrata devam etmektir. İnsana, lisânıyla hamd etmek ne şekilde vâcip ise her bir uzvuyla hamd etmek de öylece vâciptir. Kul hangi durumda olursa olsun Cenâb-ı Hakka hamd etmekle mükelleftir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Her bir hâl için Allah’a hamdolsun.” buyurmuşlardır. Kulun, Allah’a hamd etmiş olabilmesi için her bir uzvunu ne için yaratıldıysa Allah’a kulluk ve O’na kurbiyet yolunda şer-i şerîfin beyân ettiği vech ve istikâmette kullanması lâzımdır. Kulun bu vazifeleri îfâda nefsî hazlarını tatmin gibi süflî bir arzu bulunmamalıdır. 3- Hâlî Hamd: Ruh cihetiyle yapılan hamddir ki; ilmî ve amelî kemâlat ile muttasıf olmak, ahlâk-ı ilâhiye ile ahlâklanmaktır. İnsanlar ahlâk-ı ilâhiyeyi kendilerine ahlâk edinmekle memurdurlar. Bunları peygamberler birer birer tavsif ve târif etmişlerdir. Kulun hamdi Allah’ı bildiği ölçüde kıymet kazanır. Kulun bu üç şekilde hakîkat üzere O’na hamd edebilmesi çok müşküldür. Belki taklîden ve mecâzen mümkündür. Çünkü: Birincisi: Hamd, senâ ve medh, O’nun zât ve sıfatına lâyık bir veçhede olmalıdır. Bu ise mârifet-i zât ve sıfat ve ef’ali gerektirir. Âyet-i kerîmelerde ise: “Onlar, O’nu ilmen ihâta edemezler, yani kavrayamazlar.” (Tâhâ Sûresi, 110) “Onlar, Allah’ı hakkıyla takdir edemezler.” (En’am Sûresi, 91) buyrulmuştur. İkincisi: Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- Mîrac Gecesi’nde “Beni senâ et!” emr-i celîline muhâtap oldukta emre imtisal ve izhâr-ı ubûdiyet eyleyerek: “Ben, Seni, lâyık olduğunca senâ edemem! Sen, kendini nasıl senâ etti isen öylesin!” dedi. (Müslim) Cümlemiz, Cenâb-ı Peygamberi taklîden hamd ü senâ ile memuruz. Cenâb-ı Hak taklîdimizi tahkîka erdirsin! Huccetü’l-İslâm İmâm Gazâlî -rahimehullah- Minhâcü’l-Âbidîn nam eserinde der ki: Hamd ve şükür, sâlikin geçmekle mükellef bulunduğu menzillerin sonuncusudur. Maksadına ancak böyle vâsıl olabilir. Kulun sülûke ilk adımını atması semavî bir ihtar ve husûsî bir tevfîk-ı ilâhî ile olur ki sâhib-i şeriat Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallallahu aleyhi ve sellem- buna: “Nur kulun kalbine girdiği vakit bir fütuhâta mazhar olur ve inşirah duyar.” mealindeki hadîs-i şerîfiyle işâret buyurmuşlardır. Dediler ki: “Yâ Rasûlallah! Bunun, sahibinin bilebileceği bir alâmeti var mıdır?” Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemcevâben: “Şu aldanma yerinden yani dünyadan, kalben alâkayı kesmek, ebediyet yurduna gönülden yönelmek. Ölüm gelmeden evvel ölüme hazırlanmaktır.” buyurdular. Kulun kalbine; her şeyden evvel bütün nîmetlerin bir tek mün’îmi vardır, diye bir fikir ve ihtar hâsıl oldu mu “Allah benden şükür istiyor, hizmetinde devam ve ziyâde istiyor, şükür etmediğim takdirde nîmetini benden izâle edeceğini ve azabının geleceğini hatırlatıyor! Bana bir peygamber gönderdi, onu mûcizelerle teyit etti, benim her şeyi bilen ve her şeye kâdir olan bir rabbimin olduğunu haber verdi, her taatın sevabını, her mâsiyetin ikâbını bildirdi, emretti, nehyetti” diye düşünürse en azından böyle bir istidlal ile Allah’a dönmekten başka çare bulamayacak, kalbinde gitgide yakîn hâsıl olacak, âhiret hazırlığına girişecek, şerîatin erkânını zahir ve bâtınıyla öğrenmeğe, ilmini ve mârifetini Allah’ın emirlerini ve Rasûlünün sünnetlerini yaşayarak kemâle erdirmeğe çalışacaktır. (Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Fatiha Sûresi Tefsiri, s. 24-27)
© Copyright 2024 Paperzz