BİR MÜDÜRÜN HİKÂYESİ İlk heyecan Göreve başladığım tarih yaz tatiline denk gelmişti. Okula gittiğimde, okulu kapalı buldum. Biraz bekledikten sonra çocuklarına öğrenci belgesi almak için birkaç veli geldi. Okula idareci olarak atandığımı söyledikten sonra konuşmaya başladık. Okul ve çevre hakkında bilgi almaya, velilerin okula bakışını, ilgilerini, eğitime karşı yaklaşımlarını anlamaya çalışıyordum. Aynı zamanda velilerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik düzeylerini anlamaya çalışıyordum. Bir müddet sonra okulda ücret karşılığı çalışan hizmetli geldi. Hizmetli ile tanıştıktan sonra, müdür vekili ile müdür yardımcısının ilçe merkezinde olduklarını öğrendim. Sene sonu evraklarını hazırlamak, düzenlemek ve teslim etmek için ilçeye inmişlerdi. Okulun ADSL bağlantısı çalışmadığı için, işlerini halk eğitim merkezinde yaptıklarını, tanıştıktan sonra öğrendim. Okulun yeni açıldığını, yaklaşık bir yıldır eğitimöğretim faaliyetine devam ettiğini, ilçe ile arasındaki mesafenin 2 km. civarında olduğunu, atanmadan önce okulu ilk ve tek ziyaretimde öğrenmiştim. Okulun bulunduğu ilçe, şehir merkezine 35 km. mesafede olup yeni yeni gelişmekteydi. Okuma-yazma oranı, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olmayan bir yerdi. Durumu iyi olanlar ise arazi satarak zengin olanlardı. Mesafeler uzak olsa da… Yönetici arkadaşlar ile sohbetim sırasında velilerin eğitime ilgisinin ve buna bağlı olarak veli toplantılarına ilginin de bir hayli düşük olduğunu öğrendim. Okulla, eğitimöğretimle ilgili bazı plân ve projelerimden bahsettiğimde, diğer meslektaşlarımdan bu projeleri hayata geçirmenin çok zor olduğunu, hiçbir öğretmenin ilçe sınırları içinde oturmadığını, büyükşehire gidip geldiklerini, iki araçla gelip giden olduğunu, hatta bir öğretmen arkadaşın okula gelmek için 80 km. yol katettiğini öğrendim. Öğretmen arkadaşlar ikna edilse bile velilerin ilgisizliğinden ve okulun ilçe merkezine uzak olmasından; öğrencilerin gidiş geliş sorunundan sözedip şikâyet ettiler. Ben de büyükşehir sınırları içerisinde oturmaktaydım. Bu konuşmaların ardından biraz şevkim kırıldı desem yalan olmaz. Bütün bunlara ek olarak ben de merkezden, merkeze yakın ama birçok yönden uzak olan bu ilçeye gidiş geliş yapmaktaydım. İlçedeki yöneticilerle tanışmam sırasında; ilçenin Belediye Başkanı’nın “Biz okul müdürlerimizin ilçede oturmasını tercih ederiz” demesi üzerine ben de; “hiçbir öğretmen ilçede kalmazken, mesai saatleri dışında öğretmeni ilçede tutamadıktan sonra idarecinin ilçede olmasının fazla bir anlam ifade etmediğini” söyledim. Öğretmenlerim hiçbiri ilçede oturmuyordu ve bunlara ben de dahildim. Bu durum hayalimde yaşattığım plan ve projelerime ket vurur muydu acaba? Okulumuzda 19 derslik 15 tane kadrolu öğretmen vardı. Yaz tatilinde yaklaşık yarısı değişti, diğer yarısına yakını da sömestr tatilinde değişti. Okuldaki öğretmenlerin hemen hepsi meslekte yeniydi ve aynı zamanda eş durumu veya öğrenim durumundan gelen öğretmenlerdi. Evlerinin büyükşehir merkezinde olmasından dolayı geldikleri ilk günden itibaren tayinlerini büyükşehir merkezine nasıl yaptırabileceklerini, sabah evden çıktıktan sonra akşam eve nasıl döneceklerini düşünmekteydiler. Bundan dolayı da “benim okulum, benim öğrencim” bilincinin oluşmasında sıkıntı yaşanmaktaydı. Bu da özellikle idealleri, hayalleri, planları, projeleri olan bir idareci için diğer bir handikaptı. Maraton başlıyor Yaz tatili bitmişti. Eylül ayında seminer çalışmalarının başladığı ilk gün toplantı yapıldı. Tanışma faslından sonra öğretmen arkadaşlarım görev ve görevlendirme beklerken ne yapacaklarını sorduklarında; “Bugün hiçbir şey yapmayacaklarını sadece düşünmelerini istediğimi”, neyi düşüneceklerini sorduklarında ise; “Neleri, nasıl yapabileceğimizi; bu okul sizlerin çocuklarınızın okulu olsaydı nelerin, nasıl yapılmasını isterdiniz? sorusuna cevap aramalarını” istedim. “Öğretmenlerden, okul idaresinden, kısaca eğitim-öğretim yuvasından neler beklerdiniz?” sorusunu da konuşmamın sonuna ekledim. Bütün bunları düşünmelerini bir sonraki gün, bu konu hakkında konuşacağımızı ifade ettim. Ertesi günkü toplantıda hayal kırıklığına uğradım. Bir rapor hazırlamalarını beklemiyordum; ama bahsi geçen konuların düşünüldüğüne inanmam bile beni rahatlatmaya yetecekti. Öğretmenlerin; zaman, yol, gidişgeliş, mesafe, velilerin ilgisizlikleri gibi sıkıntı ve şikâyetleri, benim istediğim konuyu düşünmelerini engellemişti. Arkadaşlara bir öneri olarak ilçede oturmayı teklif ettim; hatta böyle bir durumda önce benim ilçeye taşınabileceğimi söyledim. Bunun mümkün olmadığını, eşlerinin büyükşehirde çalıştığını, çocuklarının da orada okuduklarını söylediler. Tabi, empati kurduğumda arkadaşlara hak vermiyor değildim. İlçede oturmanın da bir avantajı görünmüyordu: kaloriferli ev sayısı çok sınırlıydı ve onlar da kiralanmıştı; okuldan 5 dakika geç çıkılsa 2 km. yol yürünecek ya da taksi ile gitmek zorunda kalınacaktı. Okul iklimi Öğretmen arkadaşlar ile yaptığımız ilk toplantıda “klasik bir müdür olmayacağımı; sevgi, saygı, hoşgörü, gönüllülük ve işbirliği ilkelerine dayalı bir okul iklimi oluşturmaya çalışacağımı” anlattım. Okulu bir gemiye benzeterek; “benim kaptan olduğumu, ancak kaptanın tek başına bir şey başaramayacağını, asıl işi yapanların; çarkçı, dümenci, motorcu olduğunu, yani başarıya ulaşabilmek için asıl işi yapacak olanın öğretmen olduğunu” ifade ettim. Kararlara katılım Çağdaş yönetim anlayışında yöneticinin “personelinin tüm problemlerinin çözümünde duyarlı olması gerektiğini” anlattım. Benim felsefemde “Herkes müdür olabilir; ama herkes idareci olamaz” düşüncesi vardı. İdarecilik ayrı bir sanat ve yetenek gerektirirdi. Bunun bilincindeydim ve bütün mesai arkadaşlarıma bunu daha ilk başta hissettirmek ve göstermek için elimden geleni yaptım. Okulu birlikte yöneteceğimiz için öğretmenleri ilgilendiren bütün kararlarda öğretmenin görüşünü alacağımı, bütün görüşlere saygılı olacağımı ifade ettim. Çünkü alınan kararın, kararı uygulayacak olanların karar alma sürecine katıldığı oranda başarıya ulaşma olasılığı yüksek olacaktı. Okulu ve idareciyi ilgilendiren bütün konuları bireysel veya toplu olarak konuşabileceğimizi ifade ettim. Okulda yaptığım ilk toplantıda ben yaptım oldu demeyip okulu çalışanlarıyla birlikte yöneteceğimi, sorunlarımızı birlikte çözeceğimizi, sevinçlerimizi birlikte yaşayacağımızı, üzüntülerimizi birlikte paylaşacağımızı ifade ettim. Okulla, eğitimle ve öğretmenlerle ilgili her konuyu birlikte konuşarak çözmeye karar vermeye çalıştık. Belki başka idarecilerin; “Bu idarenin işi, öğretmene de bu sorulur mu? Öğretmen buna da karışır mı?” şeklindeki konuları da kurulda veya kısa süren toplantılarda görüşüp karara bağlamaya çalıştık. Çatışma yönetimi İnsan olan, toplu yaşanılan ve çalışılan her yerde muhakkak çatışmaların yaşanacağını, bu çatışmaları, bireylere ve kuruma zarar vermeden çözmemiz gerektiğini, çatışmanın da doğal olduğunu ifade ettim. Çatışmayı olumlu yöne kanalize etmemiz gerektiğini, yoksa kuruma ve kişilere zarar verebileceğini anlattım. İkili ilişkilerimizde iletişimin kirlenmemesi için yüz yüze konuşma ve görüşme yapmamız gerektiğini, üçüncü şahıslar aracılığı ile yapılan iletişimin kirleneceğini, olumsuz sonuçlanacağını, iletişimde % 60-70 oranında vücût dilinin önemli olduğunu, ses ve sese yüklenen anlamın, sesin tonlamasının, vurgusunun iletişimde çok önemli olduğunu vurguladım. Sarı zarfımın olmadığını, yani kimseye ceza vermek gibi bir niyetimin bulunmadığını esprili bir şekilde ifade ettim. Sorunların konuşarak çözülmesinden yanaydım. İlk icraat Okula ilk geldiğimde okulun güvenliğinin zayıf olduğunu, okulun ilçe merkezi dışında, yapılaşmanın bittiği yerde olduğunu, camların da demirli olmadığını görünce, kendi kendime; “Bu okulu soyarlar, ama şimdiye kadar neden soymamışlar.” diye düşünmüştüm. Akşam olunca rahat uyuyamamıştım. Okulun kadrolu hizmetlisi olmadığı için gece bekçisi görevlendiremediğimden karakola yazı yazmam gerekmekteydi. Göreve başladıktan bir gün sonra karakola yazı yazdım. Görevimin üçüncü gününde okulu sigorta yaptırdım. Kısa süre içinde korktuğum başıma geldi; okulumuz soyuldu. Neyse ki sigorta yaptırmıştım; fazla bir zararımız olmadı. Çünkü sigortadan bilgisayarların zararını karşıladık. Hatta pencerelerin demirlenmesi için girişimde bulunmuştum. İlçe Belediyesi demir işini üstlenmişti. Okul soyulduktan sonra Belediye Başkanı; “Hocam; hırsızlar bir hafta daha sabredemediler, sabretselerdi camlara demir takacaktık.” diyerek espri yaptı. Gerçi hırsız için demir bir engel değildi. Okulumuzun soyulduğu gece camları demirli olmasına rağmen, ilçe yerleşim merkezinde bulunan başka bir okul daha soyulmuştu. Hırsızlıktan sonra okula güvenlik için alarm taktırdık. Yeni bilgisayar sınıfımızı da üçüncü kata çıkararak çelik kapı taktırdık. Veli seminerleri Yaptığım bir toplantıda “sevgisini veremeyenin bilgisini de veremeyeceğini, bunun için öğrencilerle iyi bir iletişim kurmamız gerektiğini” anlattım. Zaten yeni eğitim programının da bilgi vermekten çok bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma temelini esas aldığını; öğrencinin yeteneğini keşfetme, ortaya çıkarma ve geliştirmeye dayalı olduğunu belirttim. Değerlendirmede ise sonucu değil süreci değerlendirmenin gerektiğini yeni müfredatın bunu getirdiğini söyledim. Eğitim-öğretimde istenen başarıya ulaşmada muhakkak veli, okul ve çevre işbirliği gerektiğini bunun için veli toplantılarının sık sık yapılması gerektiğini anlattım. Velileri de bu konuda bilinçlendirmek için rehber öğretmenle görüşerek en az ayda bir veli eğitim seminerlerinin yapılması için çalışma yapması gerektiğini söyledim. Rehber öğretmenim de bununla ilgili bir plân yaptı. Seminer konuları: gelişim, öğrenme, ergenlik, iletişim vb. konulardı. Okulumuzda bir konferans salonu olmadığından ilk seminer çalışmasını belediye konferans salonunda yaptık. İşbirlikleri ve yönetimi Konferans salonu eksikliğinin giderilmesi için bodrum katta iki sınıfın arasındaki duvarı kaldırarak çok amaçlı salon yapmayı da o gün plânladım. Okullarda yapılacak fiziki değişiklikle ilgili yazıyı elden takip ederek il milli eğitim müdürlüğüne teslim ettim. “Eğitime %100 Destek Kampanyası” çerçevesinde ilçe kaymakamının da desteğini alarak bir kuruluşun genel müdürüyle yetkililerini işbirliği yapmak üzere okula davet ettim. Geldiklerinde çok amaçlı salonu, sahnesini ve sandalyeleri ile birlikte yapmayı, hatta okulda ihtiyaç duyduğumuz birçok işi gerçekleştirmeyi de taahhüt ettiler. Fakat çok amaçlı salon için beklediğimiz onayın yaklaşık dört ay gecikmesi bütün planlarımı altüst etti. Bu arada işbirliği yaptığımız kuruluşun genel müdürü değişmişti. “Olur” için defalarca ilgili birime gidip geldikten sonra, hatta görevliyi kendi arabamla getirip götürmeyi vaat ederek sonunda gecikmeli de olsa “olur”u aldık. Şansımıza yeni genel müdür eğitim-öğretime karşı ilgili bir öğretmen çocuğuydu. Böylece okulumuz çok amaçlı salonuna kavuşmuş oldu. Açılışını da okulumuzda düzenlediğimiz “Bahar Şenliği” etkinliğine davet ettiğimiz işbirliği yaptığımız kuruluş yönetim kurulu başkanına bizzat yaptırdık. Tedbir Okulumuz tepe üstünde bir yere yapılmış olduğu için manzarası çok güzeldi. Ama bu güzellik beraberinde bir sorunu da getiriyordu: yağmur yağdığı zaman şimşekler tepemizde çakmaktaydı. Bununla ilgili il milli eğitim müdürlüğüne paratoner ve yangın dedektörü için yazı yazıp elden götürdüm. İlgili şube müdürü ile sürekli görüşerek işi takip ettim. Şube müdürü de yatırımların plânlandığını bir sonraki seneye yazı yazmaya gerek kalmadan kendisine hatırlatılması halinde yatırım plânına dâhil edeceğine dair söz verdi. Bir sonraki sene hatırlattığımda yatırım planına dâhil ederek, okulumuzun paratoneri ve yangın detektörü de takılarak faaliyete geçti. Bahçemizi yeşillendirelim Okulumuz yeni olduğu için çevre düzenlemesi tam yapılmamıştı. Bununla ilgili ilçe ve büyükşehir belediyesi yeşil bitkiler şubesiyle iletişime geçerek fidan temin ettik. Çevreyi Koruma Kulübü’nün de katkılarıyla, okul bahçesine başta orman haftası ve nevruz etkinlikleri çerçevesi olmak üzere, toplam 250 fidan dikimini okul öğrencileri ve öğretmenleriyle birlikte gerçekleştirdik. Çocukların fidanları korumaları, sahip çıkmaları, yeşili sevmeleri ve çevre koruma bilincini oluşturmak için her ağacın sahiplenilmesi sağlandı. Her ağacın yanına veya üzerine hangi sınıfa ait olduğuna dair yazılar yazıldı. Yine kendi imkânlarımızla ve okul hizmetlilerinin istekli çalışmalarıyla okul bahçesi çimlendirildi ve çiçeklendirildi. Sorun Çözme Okulumuzun normal eğitim olması nedeniyle avantajlı yönümüz, öğle arası öğretmenlere birlikte yemek yememizdi. Bu bize birlikte olma, iletişim kurma ve bazı konuları yemek sırasında konuşma fırsatı vermekteydi. Sene başında nöbet görevi gündeme gelince kadrolu öğretmen azlığından, nöbet yerinin çokluğundan dolayı sık nöbet geleceği ve arkadaşların çok yorulacağını belirttim. Okulumuza görevli ve ücretli öğretmenlerin nöbet tutma mecburiyeti bulunmadığını; ama arkadaşlara yardımcı olma açısından isteyen arkadaşların nöbet tutabileceğini söyleyince, mecburi olmamalarına rağmen görevli, ücretli, rehber öğretmenler ile anasınıfı öğretmeni nöbet tutabileceklerini ifade ettiler. Yeterli öğretmen gelene kadar da nöbet tuttular. Bu bize sorunları paylaşınca birlikte çözümün daha kolay olacağını göstermiş oldu. Nöbet tutma konusunda arkadaşlara boş bir çizelge verilerek hangi gün, kimlerle nöbet tutmak istiyorsa yazmalarını istedik ve bu şekilde nöbet görevi dağıtılmış oldu. Sürece arkadaşları katarak görev ve sorumluluğu daha fazla hissetmeleri sağlandı. Sonra program yaparken arkadaşların hangi gün ve saatlerin boş olmasını istediklerini sorarak mümkün olduğunca bu doğrultuda programı yaptık. Arkadaşlar da bundan çok memnun kaldılar. Okuma saati uygulaması Zaman içinde yapılan çeşitli toplantılarda öğretmen arkadaşlara bizim önemli bir görevimizin, misyonumuzun olduğunu, bizim hamurumuzun insan olduğunu, ülkenin kaderini değiştirebileceğimizi sürekli vurgulamaktaydım. İlçe genelinde okumaya ilginin az olduğunu, hatta ilçe genelindeki öğretmen sayısının benim köyümdeki öğretmen sayısı kadar olduğunu ifade ettim. Bu ülkenin geleceğini olumlu yönde değiştirmek, geliştirmek için muhakkak fedakârlık yapmamız gerektiğini, bizim şikâyet etmeye hakkımız olmadığını çünkü sokaktakini de, ülkeyi yöneteni de bizim yetiştirdiğimizi veya katkımızın olduğunu ifade etmekteydim. “Bu noktada biz ne yapabiliriz?” diye arkadaşlara sordum ve arkadaşlara okumaya ilgiyi artırmak için okuma saati uygulaması önerisini getirdim. Arkadaşlar bunun nasıl olacağını sorduklarında; Okulumuzun 15.00’te dağıldığını, bunun yerine 15.30’da çıkarak yarım saat okuma saati uygulaması yapabileceğimizi söyledim. Bu süre içinde bütün öğretmen ve öğrencilerin defter ve kitaplarını çantalarına koyarak okuyacakları kitabı çıkarıp sadece bunu okumalarını sağlayabileceğimizi ifade ettim. Bu önerime bir öğretmen hemen itiraz etti. Bir başka öğretmen ise; “Arkadaşlar biz bunu öğrencilerimiz için yapmalıyız; çünkü çok ihtiyaçları var.” deyince öğretmenler önerimi kabul ettiler. Uygulamanın nasıl olacağı ile ilgili çeşitli görüşler ortaya atıldı. “Sabah ilk dersten önce, öğleden sonra ilk dersten önce veya son dersten sonra olsun” tartışması sonucunda, son saatten sonra öğrencileri rahatsız etmeyecek şekilde müzik yayını eşliğinde yarım saat okuma saati uygulamasına karar verildi. Uygulama sürecinde durumu tekrar görüşüp değerlendirme yapabileceğimiz kararlaştırıldı. Bu yaptığımız okuma saati uygulaması okulda ve ilçede dev bir adımdı. Havalar ısınmaya başlayınca bazı arkadaşlar; okuma saati uygulamasının amacına ulaştığını, ancak veriminin düştüğünü ileri sürerek uygulamanın kaldırılmasını önerdiler. Ben “öğrencilere sorulmasını, okuma saati uygulamasından memnun olup olmadıkları ile okuma saatinin devam edip etmemesinin oylanması gerektiğini” söyledim. Anket hazırlandı, öğrencilere uygulandı. Uygulamanın devam etmesi yönünde % 70 “Evet”, %30 “Hayır” sonucu çıktı. Böyle bir sonuç beklemeyen öğretmen arkadaşlar da dâhil, durum herkes için sevindirici olmuştu. Tabi bu arada uygulama için kaymakamlıktan olur almayı da ihmal etmedik. Ödüllendirelim, olumluya yönlendirelim Öğrencilerle ilişkilerde mümkün olduğunca sevgi ve saygıyı ön plana çıkarmaya çalıştım. Çünkü sevgisini veremeyenin bilgisini de veremeyeceğini düşünmekteydim. Öğrencilerimizin ve velilerimizin olumlu ve saygılı olduğunu düşünüyordum. Arkadaşlara da bu konuda tavsiyelerde bulunuyordum. Öğretmen arkadaşlara: “Biz bu çocukları nasıl daha olumluya yönlendirebiliriz?” diye sorunca, çocukları ödüllendirme fikri gündeme geldi. En iyi sınıf, en başarılı öğrenci, en temiz koridor vb. Bu ödüllendirme çalışmalarını yaptık ve çok yararlı olduğunu gördük. Öğrenciler ödülü, takdir ve teşekkürden daha fazla önemsediler. Bir gün rehberlik servisine davet edildim. Odada yedi öğrenci üç dört tane öğretmen vardı. Ne olduğunu sorduğumda altı öğrencinin bir öğrenciyi dövdüklerini öğrendim. Öğretmen arkadaşlardan bir ikisi bunları cezalandıralım düşüncelerini dillendiriyordu. Ben ise o öğrencilere: “Hani siz akıllı, uslu, terbiyeli, saygılı, çalışkan öğrencilerdiniz?” dedim. O sırada rehber öğretmen; “Bunların iki tanesine ödül verecektik!” diyerek beni uyardı. Ben de ödüllerin verilmemesini, ertelenmesini istedim. İşimin de yoğunluğundan; “Bir sonraki gün görüşürüz.” diyerek ayrıldım. Ertesi gün sabah, bu öğrencilerin odamın kapısında ellerinde tek bir gül ile beni beklediklerini gördüm. “Buyurun çocuklar” dediğim zaman; “Müdürüm biz sana ve okulumuza yakışır şekilde davranmadık, bizi affedin; söz, bir daha sizin karşınıza böyle çıkmayacağız.” dediler. Gerçektende bir daha karşıma olumsuz bir davranışla çıkmadılar ve iki öğrenci de sene sonuna kadar sürekli, “Hocam; ödülümüzü ne zaman vereceksin?” diye sordular. Senenin sonunda ödüllerini verdim. Sanat ve spor etkinlikleri Türkçe öğretmenimiz, derslerinde başarılı olmakla birlikte okulumuzun tiyatro grubunu da çalıştırdı. Tiyatro grubumuz ilçe genelinde birinci oldu. İlçede ve ilde gösteriler yaptı. Türkçe öğretmeni bir konuşma sırasında; “en iyi imkân ve hoşgörüyü bu okulda bulduğunu bunun da başarıda katkısının olduğunu” söyledi. Müzik öğretmenimize boş bir odayı müzik odası olarak tahsis ettik; piyano alamadık ama bir org aldık. Öğretmenimiz de Türk sanat müziği korosu kurarak başarılı bir çalışma yaptı. Koronun ilçe şenliğindeki gösterisi herkesin beğenisini ve alkışını almıştı. Beden eğitimi öğretmenimiz ise okulumuzun futbol takımını çalıştırmış; kendi okulunda nöbet görevi ve sınıfı olmasına rağmen okulumuzda nöbet tutmuş, sınıf almış, her türlü etkinliğe katılmıştı. Yapılan bu çalışmalarla en az 30-40 öğrenci zararlı bazı alışkanlıklar ve uygun olmayan ortamlardan uzak tutulmuş oldu. Yapılan çalışmaların sonucunda okulumuz futbol takımı il turnuvasında grubunda birinci olup bir üst lige çıktı. İlçede yapılan turnuvada gol yemeden finale kadar gelip finalde şanssız bir golle ilçe ikincisi oldu. Görevlendirme olarak okulumuzda çalışan öğretmenlerin çalışmalarıyla kazanılan bu başarılar, öğrencilerde okulu sahiplenme bilincini geliştirdi. Son Acısıyla tatlısıyla koca bir yılı o bahsettiğim, büyük şehre çok yakın ama bir o kadar da uzak ilçede tamamladım. Hâlâ oralarda hayallerimi, ideallerimi, projelerimi, planlarımı gerçeğe dönüştürmek için canla başla çalışmaya devam ediyorum.
© Copyright 2024 Paperzz