P01 Dr. Onur Özalp Başlık: İmmünkompromize Hastalarda Görülen Bakteriyemilerden İzole Edilen Etkenler ve Antibiyotik Duyarlılık Profilleri Yazarlar: Melike Hamiyet Demirkaya - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Özlem Azap - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Ayşegül Yeşilkaya - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Hande Arslan - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Mehtap Akçık Ok - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Onur Özalp Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi - (BSA) Amaç: Çalışmamızda Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi’nde 1 Ocak 2012 ve 30 Temmuz 2013 tarihleri arasında izlenen immünkompromize hastalarda gelişen bakteriyemiler, etken dağılımı ve antibiyotik duyarlılık oranlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda BACTEC 9240 (Becton Dickinson) otomatize kan kültürü sistemi ile kan kültüründe “anlamlı” üreme saptanan hastalardan immünkompromize olanlar çalışmaya dahil edildi. Bu çalışmada immünkompromize olarak tanımlanan hasta grubunu, solid organ nakil hastaları (böbrek-karaciğer) ve bakteriyemiden önceki bir ay içinde kemoterapi almış malignite hastaları (hematoloji-onkoloji) oluşturdu. Her bakteriyemi atağı, hastanın demografik verileri, laboratuvar sonuçları, bakteriyemi türü ve kaynağı, etken bakteri ve antibiyotik duyarlılıkları açısından bir forma kaydedildi. Bakteriyemiler kaynağına göre ve ortaya çıkış şekline göre iki farklı şekilde sınıflandırıldı. Kaynağına göre yapılan sınıflamada bakteriyemiler öncelikle primer ve sekonder olmak üzere ikiye ayrıldı. Primer bakteriyemiler ise kendi içinde kateter ilişkili ve kateter ilişkisiz olmak üzere ikiye ayrıldı. Ortaya çıkış şekline göre bakteriyemiler ilk bakteriyemi, konkomitant, persistan ve polimikrobiyal olarak gruplandırıldı. Bakteriyemiler immünkompromize hasta grupları dikkate alınarak karşılaştırıldı. İstatistiksel analiz için SPSS 11 programı kullanıldı, istatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edildi. Bulgular: Bu prospektif çalışma 130 immünkompromize hastada görülen 167 bakteriyemi atağından oluştu. Hastaların 76’sı (%58.4) kadın, 54’ü (%41.6) erkek idi. Yaş ortalaması 58.5 ± 15.17 olarak saptandı. Atakların 49’u (%29.3) nakil hastalarında, 118’i (%70.7) malignite hastalarında görüldü. Yirmidokuz hastada birden fazla bakteriyemi görüldü. Yüzaltmışyedi bakteriyemi atağının dağılımı, 145 (%86.8) ilk bakteriyemi, 9 (%5.4) konkomitant, 8 (%4.8) persistan ve 5 (%3) polimikrobiyal şeklindeydi. Kaynağa göre yapılan sınıflamada 87 primer bakteriyemi (%30 kateter ilişkili, %70 kateter ilişkisiz) ve 80 sekonder bakteriyemi saptandı. Primer kateter ilişkisiz bakteriyemiler hematolojik malignite hastalarında en sık görülen bakteriyemi türü iken diğer immünsupresyon gruplarının hepsinde (böbrek-karaciğer nakil, onkolojik malignite) en sık görülen tür sekonder bakteriyemi idi (p=0.016). Gram negatif bakteriler sekonder bakteriyemilerde primer bakteriyemilerden daha sık görüldü (p=0.000) ayrıca hem nakil hem malignite hasta grubunda en sık görülen etkenler gram negatif bakterilerdi. Çalışmada en sık izole edilen bakteri E.coli (%46.1) idi. E.coli suşlarındaki GSBL pozitifliği %51 idi. İkinci en sık gram negatif etken olan Acinetobacter baumannii suşlarında XDR oranı %73 idi. P02 Dr. Gülden Yılmaz Başlık: Bir Hematoloji Ünitesinde 8 Yıllık Dönemde Kandidemi Etkenlerinin Değerlendirilmesi Yazarlar: GÜLDEN YILMAZ - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ İNFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD, (BSA) AYŞE ÇİFTÇİOĞLU - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ HEMATOLOJİ AD, MEHMET GÜNDÜZ - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ HEMATOLOJİ AD, MEHMET ÖZEN - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ HEMATOLOJİ AD, HAMDİ AKAN AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ HEMATOLOJİ AD Amaç: Kandidemiler; kan akımı infeksiyonları arasında giderek artan sıklıkta görülmektedir. ABD’de nozokomiyal kan akımı infeksiyonları arasında dördüncü sırada yer almaktadır. Bu çalışmada; bir hematoloji ünitesinde 8 yıllık dönemdeki kandidemi verileri sunulmuştur. Materyal ve Metod: Ankara Üniversitesi Cebeci Hastanesi Hematoloji ünitesinde yatarak tedavi gören hematolojik maligniteli hastaların, 2006-2013 yılları arasındaki pozitif kan kültürleri retrospektif olarak taranmış ve fungal etkenler değerlendirilmiştir. Bulgular: Sekiz yıllık dönemde 1379 pozitif kan kültürünün 67’sinde (%4.9) fungal etken saptanmıştır. Etkenlerin 57’sinde (%85.1) kandida, 3’ünde aspergillus türleri saptanırken 3 etken Trichosporon spp, 2’si Geotrichum spp ve 3 etken de Saccharomyces olarak raporlanmıştır. 57 kandida türünün 49’u (%86) Candida nonalbicanstır. Nonalbicans candida türleri arasında en sık olarak; Candida tropicalis (25), Candida kefyr (8) ve Candida krusei (7) saptanmıştır. Şekil 1’de kandida türlerinin yıllara göre dağılımı, Tablo 1’de ise albicans ve nonalbicans candida türlerinin karşılaştırılması sunulmuştur. SONUÇ: Hematolojik maligniteli olgularda kandidemiler önemli mortalite nedenlerinden biridir. İncelenen olgularda nonalbicans candida oranının yüksek olması (%85) bu hasta grubunda ampirik antifungal seçiminde dikkat edilmesi gereken noktalardan biridir. Şekil 1: Kandidemi etkenlerinin yıllara göre dağılımı Tablo 1: Albicans ve nonalbicans kandidemili vakaların karşılaştırılması Albicans Nonalbicans p N (%) 4 (%50,0) 4 (%50,0) N (%) 33 (%67,3) 16 (%32,7) 0,284 Sonbahar Kış İlkbahar Yaz N (%) 1 (%12,5) 3 (%37,5) 0 (%0,0) 4 (%50,0) N (%) 8 (%16,3) 5 (%10,2) 14 (%28,6) 22 (%44,9) 0,110 AML NHL ALL HL MDS ITP AA MM KML N (%) 1 (%12,5) 1 (%12,5) 2 (%25,0) 1 (%12,5) 0 (%0,0) 1 (%12,5) 0 (%0,0) 1 (%12,5) 1 (%12,5) N (%) 27 (%55,1) 5 (%10,2) 7 (%14,3) 2 (%4,1) 1 (%2,0) 0 (%0,0) 2 (%4,1) 3 (%6,1) 2 (%4,1) 0,154 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 N (%) 1 (%12,5) 1 (%12,5) 0 (%0,0) 0 (%0,0) 1 (%12,5) 3 (%37,5) 2(%25,0) 0 (%0,0) N (%) 11 (%22,4) 7 (%14,3) 5 (%10,2) 1 (%2,0) 7 (%14,3) 10 (%20,4) 0 (%0,0) 8 (%16,3) 0,027 N (%) 3 (%37,5) 5 (%62,5) N (%) 17 (%37,0) 29 (%63,0) 0,634 N (%) 3 (%37,5) 5 (%62,5) N (%) 31 (%63,3) 18 (%36,7) 0,161 (N=8) 44,50±24,934 (N=49) 47,53±14,674 0,747 Cinsiyet Erkek Kadın Mevsim Tanı Yıl Katater Var Yok Mortalite Yaşıyor Exitus Yaş P03 Dr. Gülden Yılmaz Başlık: Bir Hematoloji Ünitesinde 2013 Yılı Hastane İnfeksiyonları Değerlendirilmesi Yazarlar: GÜLDEN YILMAZ - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ İNFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD, (BSA) SİBEL KAYMAKCI - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ EKK, MEHMET ÖZEN - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ HEMATOLOJİ AD, MEHMET GÜNDÜZ - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ HEMATOLOJİ AD, HAMDİ AKAN - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ HEMATOLOJİ AD, HALİL KURT - AÜTF İBNİ SİNA HASTANESİ İNFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD Amaç: Hastane infeksiyonları alınan kontrol önlemlerine rağmen hala önemli bir sağlık sorunudur. Özellikle immünsuprese hastaların izlendiği hematoloji üniteleri hastane infeksiyonları takibinin çok daha fazla önem kazandığı birimlerden biridir. Burada; bir hematoloji ünitesinde 2013 yılında görülen hastane infeksiyonları ve etkenleri değerlendirilmiştir. Materyal ve Metod: Ankara Üniversitesi Cebeci Hastanesi Hematoloji servisi 45 yataklı bir ünitedir. Bu birimde; Enfeksiyon Kontrol Komitesi tarafından hem hastaya dayalı hem de laboratuara dayalı aktif sürveyans yapılmaktadır. Ayrıca invazif fungal infeksiyon ve bakteriyemiler de takip edilmektedir. Hastane infeksiyonu tanımları Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) kriterlerine göre yapılmıştır. Etkenler ise Mikrobiyoloji laboratuvarında Phoenix otomatize sistem (BD; Becton, Dickinson and Company, Amerika)) ile belirlenmiştir. Bulgular: Hastanemiz hematoloji ünitesinde 2013 yılında; hastane infeksiyon oranı %16.3 insidans hızı ise 7.8 olarak saptanmıştır. En sık hastane infeksiyonu olarak; kan dolaşımı infeksiyonu (%67) ve pnömoni (%16) görülmüştür (Şekil 1). En sık görülen hastane infeksiyon etkenleri sırasıyla; E.coli (%23.5), Klebsiella spp (%15.1), Staphylococcus spp (%15.1), Pseudomonas spp (%5.3) ve Acinetobacter spp (%4.5)’dir. Yüzde %8.3 oranında ise infeksiyondan sorumlu mikroorganizma saptanamamıştır. Kan dolaşımı infeksiyon etkenleri arasında en sık olarak E.coli (%29.3), Klebsiella spp (%20.7) ve Staphylococcus spp (%19.5) yer almaktadır (Şekil 2). Kan dolaşımına neden olan E.coli suşlarının %52’si, Klebsiella spp suşlarının %36.8’inde ESBL direnci saptanmıştır. E.coli suşlarında karbapenemaz direnci görülmemiş iken Klebsiella spp suşlarında %21 oranında karbapenemaz pozitifliği bildirilmiştir. Acinetobacter spp suşlarının %80’i çoklu ilaca dirençli (ÇİD) izolatlardır. MRSA’ya bağlı kan dolaşımı görülmemekle birlikte sadece MRSA’ya bağlı bir alt solunum yolu infeksiyonu rapor edilmiştir. Kan dolaşımı etkeni olan Enterokoklar arasında ise %33.3 oranında vankomisin direnci saptanmıştır (Tablo 1). Hematoloji ünitemizde yıllar içinde MRSA infeksiyonları azalmış 2013 yılında ise MRSA’ya bağlı kan dolaşımı infeksiyonu gözlenmemiştir. Bunun yanında E.coli suşlarında ESBL, Acinetobacter izolatlarında ise ÇİD oranları artmaktadır. Şekil 1: 2013 Yılı hematoloji ünitesi nozokomiyal infeksiyonları İnfeksiyonların Sistemlere Göre Dağılımı Dİğer %2,54 ÜSE % 4,23 Fungal Akc. İnf. %10,16 Nonfungal Pnömoni % 16,1O KDE % 66,94 Şekil 2: 2013 Yılı hematoloji ünitesinde nozokomiyal bakteriyemi etkenleri Kan Dolaşım İnfeksiyonları Etkenleri Enterobacter spp %2.17 Candida %7.60 Enterecoccus spp %3.26 Pseudomonas spp %5.43 Diğer %6.52 E.coli %29.34 S.epidermidis %14.13 S.aureus %5.43 Acinetobacter spp %5.43 Klebsiella spp %20.65 Tablo 1: Hastane infeksiyonu etkenleri direnç oranları E.coli ESBL Karbapenemaz Klebsiella spp ESBL Karbapenemaz Acinetobacter spp ÇİD Stapylococcus aureus MRSA Staphylococcus epidermidis MRSE Enterococcus spp VRE Nozokomiyal İnfeksiyon Etkenleri (Toplam) (%) Nozokomiyal Kan Dolaşımı İnfeksiyonu Etkenleri (%) 56.3 0 52 0 40 20 36.8 21 83.3 80 16,7 0 76.9 76.9 40 33.3 P04 Dr. Onur Özalp Başlık: 2013 Başkent Üniversitesi İnvazif Fungal Enfeksiyon Deneyimi Yazarlar: Hande Arslan - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Onur Özalp - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi (BSA), Özlem Azap - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Ayşegül Yeşilkaya - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Amaç: Çalışmamızda 2013 yılında hastanemizde görülen invazif fungal enfeksiyonların (IFE) dağılımı, risk faktörleri ve uygulanan tedavi yaklaşımları irdelenmiştir. Materyal ve Metod: 01 Aralık 2012 ile 15 Kasım 2013 tarihleri arasında saptanan 39 IFE hastası çalışmamıza dahil edilmiştir. Vakaların tanımlanması ve sınıflandırılması EORTC/MSG konsensusunda belirlenen kriterlere göre yapılmıştır. Tüm hastalar yatışları süresince ve gereği görülmüşse taburculuk sonrası takip edilmiştir. Bulgular: Hastaların üçte ikisi kadındı. Dağılımı 22 ile 88 arası olan hasta yaşlarının ortalaması 62 olarak saptandı. Olguların 28’i (%72.7) “proven” (kanıtlanmış), dokuzu (%23) “probable” (olası), ikisi (%5.1) possible (muhtemel) vaka idi. Sıklık sırasına göre altta yatan hastalıklar, 20 (%51.2) hastada malignite ( sekiz jinekolojik, yedi hematolojik, dört solid organ, bir mezenkimal), sekiz (%20.5) hastada solid organ transplantasyonu alıcısı (üç böbrek, üç karaciğer, iki kalp), üç (%7.6) hastada kronik böbrek yetmezliği, iki (%5.1) hastada romatoid artrit, altı (%15.3) hastada diğer atta yatan hastalıklar şeklinde gözlendi. Kandidemi en sık, pulmoner aspergilloz ikinci en sık enfeksiyon tipi olarak saptandı. Tüm enfeksiyon tipleri Grafik 1’de sunulmuştur. Kandidemili 23 hastanın 14’ünde (%60.8) etken non-albicans Candida spp. tespit edildi (dokuz hastada C.glabrata saptandı). Ortalaması 30.6 gün ile tüm hastaların yakın dönemde hospitalize edildiği, 19 gün ortalama ile 20 (%51.2) hastanın yakın dönemde yoğun bakımda yattığı saptandı. IFE gelişimi öncesi 28 (%71.7) hastada kemoterapi veya immünsüpresif ilaç alımı, 35 (%89.7) hastada antibiyotik tedavi alımı tespit edildi. Pulmoner aspergillozlu 11 olgunun sekizinde galaktomannan antijeni pozitifliği saptandı. Bu olguların üçü nötropenik değildi. Kandidemi tedavisi için en sık kaspofungin, pulmoner aspergilloz için en sık vorikanazol kullanıldı. 39 hastada kaba mortalite hızı %43.5 bulundu. 39 Invazif Fungal Enfeksiyon C.albicans kandidemi %23.07 14 Non-albicans kandidemi %35.89 12 9 Pulmoner aspergilloz %30.76 Mediastinit %2.56 1 1 1 1 Nazofaringeal tutulum %2.56 Kolon tutulumu %2.56 P05 Dr. Yasemin Çağ Başlık: Hastanemizde Kan Kültürlerinden İzole Candida Türlerinin Değerlendirilmesi Yazarlar: Yasemin Çağ - Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İstanbul - (BSA), Serap Gençer - Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İstanbul, Demet Hacıseyitoğlu - Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı İstanbul, Serdar Özer - Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İstanbul Amaç: İmmun yetmezlikli hastalarda ve yoğun bakım ünitelerinde görülme sıklığı artan Candida’lar artan antifungal direnç oranlarıyla giderek daha da önem kazanmaktadır. Bu çalışmada merkezimizde kan dolaşım infeksiyonu etkeni olan Candida suşlarının tür düzeyinde dağılımının, yıllar içinde değişiminin ve antifungal duyarlılık oranlarının belirlenmesi amaçlandı. Materyal ve Metod: Ocak 2010- Aralık 2011 tarihleri arasında hastanemizde yatan hastaların kan kültürlerinden izole edilen 32 Candida izolatına ait mikrobiyolojik veriler retrospektif olarak incelendi. Aynı hastaya ait tekrar izolatlar çalışma dışı bırakıldı. İzolatların tanımlanması ve antifungal duyarlılıkları Vitek 2 (bioMerieux, France) otomatize sistemle belirlendi. Elde edilen veriler merkezimizin Ocak 2007-Aralık 2009 aralığındaki mevcut verileri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Ocak 2010- Aralık 2011 tarihleri arasında incelenen toplam 32 izolatın 6 (%19)’sı Candida albicans, 26 (%81)’sı non-albicans Candida’lar ( 22 C.parapsilosis, 2 C.glabrata ve 1’er C.dublinensis ve C.kefyr ) idi. Ocak 2007-Aralık 2009 tarihleri arasında toplam 31 hastanın kan kültüründe Candida spp. izole edilmişti. Bu hastaların 10 (% 32)’u C.albicans, 21 (%68)’i C.non-albicans (17 C.parapsilosis, 2 C.famata, 1’er C.glabrata ve C.kefyr) idi. 2010-2011 izolatlarımızın antifungal duyarlılık oranlarına baktığımızda C.albicans izolatlarımızın tamamının flukonazol, caspofungin, vorikonazol, amfoterisin B ve flusitozin'e duyarlı olduğu; C.non-albicans izolatlarımızın tamamının caspofungin, vorikonazol ve amfoterisin B'ye duyarlı olduğu, flokonazol'e %8, flusitozin'e %4 oranında direnç olduğu tespit edildi. 2007-2009 C.albicans izolatlarımızın tamamı flukonazol, vorikonazol ve amfoterisin B'ye hassas; C.non-albicans izolatlarımızın tamamı flukonazol ve vorikonazol'e hassas iken amfoterisin B'ye %10 oranında dirençli idi. İncelenen zaman aralığında son iki yılda, önceki 3 yıllık döneme göre C.non-albicans oranlarında belirgin artış olduğu görüldü. C.parapsilosis’in %85 oranla non-albicans Candida’lar içinde ilk sırayı aldığı tespit edildi. P06 Dr. Sebahat Çeken Başlık: Kemik iliği Transplantasyon Ünitesinde Hastane Enfeksiyonu Etkenlerinin Dört Yıllık Antimikrobiyal Direncinin Değerlendirilmesi Yazarlar: Gülşen İskender - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği - (BSA), Sabahat Çeken - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, M. Cihat Oğan - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, A.İ.Emre Tekgündüz - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Hematoloji Kliniği, Fevzi Altuntaş - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Hematoloji Kliniği, Mustafa Ertek - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Amaç: Kemik İliği Transplantasyon (KİT) ünitesinde takip edilen hastaların dört yıllık( 2010-2013)süreçte hastane enfeksiyonlarından en sık izole edilen mikroorganizmalar antimikrobiyal direnç oranları yıllar içinde değişim açısından incelendi Materyal ve Metod: Ocak 2010- Aralık 2013 tarihleri arasında hastanemiz KİT ünitesinde takip edilen hastalarda hastane enfeksiyonu etkeni olarak en sık izole edilen mikroorganizmalar çalışmaya dahil edildi. Etkenler kan, idrar, abse, vücut sıvısı gibi materyallerden üretildi. İzole edilen mikroorganizmaların tanımlamasında ve duyarlılık testlerinde konvansiyonel yöntemler ve Vitek-2 tam otomatize (Biomerieux.Fransa) sistemi kullanıldı Bulgular: KİT ünitesinde dört yıllık süreçte Gram negatif bakterilerden en sık E. coli, Klebsiella spp., Acinetobacter spp., Gram pozitiflerden en sık koagülaz negatif stafilokoklar, enterokoklar ve S. aureus izole edilmiştir. KİT ünitesinde en sık izlole edilen Gram negatif etken her 4 yıl için de E. Coli iken son 2 yılda Klebsiella spp sayısı artış göstermektedir. E. Coli ve Klebsiella spp. suşlarında genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (ESBL) oranları yıllar içinde hafif bir artış göstermekle beraber % 50 leri geçmemiştir. E.coli suşlarında 2011’de % 6.6 oranında karbapenemaz direnci saptanırken diğer yıllarda bu direnç görülmemiştir.Bu süreçte klebsiellalarda karbapenemaz direnci saptanmamıştır. E.coli ve klebsiella suşlarında Piperasilin- tazobaktamın direnci yıllar içinde fazla değişkenlik göstermemiştir ( en fazla %41.6). Siprofloksasin direnci ise özellikle E. Coli’de oldukça yüksek bulunmuştur.Az sayıda olan Acinetobacter suşlarımızda kolistin ve tigesiklin direnci saptanmamıştır. Gram pozitif etkenlerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan koagülaz negatif stafilokokların oxasisilin direncinin 2010’da %88 iken 2013’te %64.2’ye düşmüş olduğu dikkat çekmiştir. Enterokok suşlarında vankomisin direnci saptanmamıştır. Etken mikroorganizmaların antimikrobiyal direnç oranlarının yıllara göre dağılımı Tablo-1 ve Tablo-2’de gösterilmiştir. Hastanemiz KİT ünitesinde izole edilen hastane enfeksiyonu etkenlerinin direnç oranlarında yıllar içinde değişiklikler olmakla beraber MRKNS sayısının azalmış olması, son 2 yılda karbapenemaz pozitif Gram negatif etkenlerin görülmemesi ve enterokok suşlarında vankomisin direncinin olmaması sevindiricidir. P07 Dr. Sebahat Çeken Başlık: Hematoloji Servisinde Hastane Enfeksiyonu Etkenlerinin Dört Yıllık Antimikrobiyal Direncinin Değerlendirilmesi Yazarlar: Sabahat Çeken - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Gülşen İskender - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği - (BSA), M. Cihat Oğan - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Sinem Civriz Bozdağ Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Hematoloji Kliniği, Fevzi Altuntaş - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Hematoloji Kliniği, Mustafa Ertek - Dr A. Y. Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Amaç: Hematoloji servisinde takip edilen hastaların hastane enfeksiyonlarından en sık izole edilen mikroorganizmalar dört yıllık( 2010-2013)süreçte antimikrobiyal direnç oranları açısından incelendi. Materyal ve Metod: Ocak 2010- Aralık 2013 tarihleri arasında hastanemiz Hematoloji servisinde hastane enfeksiyonu tanısı konan (CDC kriterlerine göre) hastalardan en sık izole edilen mikroorganizmalar çalışmaya dahil edildi. Etkenler hastalardan alınan klinik örneklerden üretildi. İzole edilen mikroorganizmaların tanımlamasında konvansiyonel yöntemler ve Vitek-2 tam otomatize (Biomerieux.Fransa) sistemi kullanıldı. Duyarlılık testleri CLSI kriterlerine uygun olarak yapıldı. Bulgular: Hematoloji servisinde dört yıllık süreçte etken dağılımına baktığımızda 2011 yılı dışında Gram negatif etkenlerin ön planda olduğu görülmektedir. Gram negatif bakterilerden en sık E. coli, Acinetobacter spp ve Klebsiella spp., Gram pozitiflerden en sık koagülaz negatif stafilokoklar, enterokoklar ve S. aureus izole edilmiştir. ESBL oranları yıllar içinde artarak 2013 yılında E. Coli’de %51,5, Klebsiella spp.’de %81,8 oranına ulaşmıştır. Karbapenemaz direnci E. Coli suşlarında saptanmazken, klebsiella suşlarında az sayıda olsa da tespit edilmiştir. Acinetobacter suşlarında karbapenemaz pozitif olanların oranı son iki yılda azalmışt, kolistin direnci ise saptanmamıştır. Piperasilin- tazobaktamın direnci E.coli’de bu süreçte %40’ın altında seyretmiştir. Gram pozitif etkenlerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan koagülaz negatif stafilokokların oxasisilin direncinin 2010’da %96,7 iken 2013’te %73,3’e düşmüştür. Enterokok suşlarında vankomisin direnci saptanmamıştır. Etken mikroorganizmaların antimikrobiyal direnç oranlarının yıllara göre dağılımı Tablo-1 ve Tablo-2’de gösterilmiştir. Hastanemiz Hematoloji servisinde izole edilen hastane enfeksiyonu etkenlerinin direnç oranlarında yıllar içinde değişiklikler olmakla beraber MRKNS sayısının azalmış olması, karbapenemaz pozitif Gram negatif etkenlerin az sayıda olması ve enterokok suşlarında vankomisin direncinin saptanmaması olumlu sonuçlar olarak değerlendirilmiştir. P08 Dr. Burcu Deniz Başlık: HEMATOLOJİK HASTALARI BEKLEYEN RİSK: TRANSFÜZYONLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR Yazarlar: BİRSEN MUTLU - Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Kl.Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları AD - (BSA), BURCU DENİZ - Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Kl.Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları AD, SEDA KABUKCU - Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Kl.Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları AD Amaç: Bilinen ilk kan transfüzyonu 300 yıl kadar önce yapılmış olup, yaklaşık 70 yıldır destek tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Kan ve kan ürünü transfüzyonuna bağlı başta hepatit virüsleri ile HIV1/2 olmak üzere viral, parazitik, bakteriyel ve fungal birçok enfeksiyon etkeni bulaşı olabilmektedir. Bu çalışmada hastanemiz erişkin hematoloji kliniğinde yatan hastalar, transfüzyon ile sık bulaşabilecek etkenler açısından incelendi. Çok sayıda kan ve kan ürünü alan hastalarda posttransfüzyonel enfeksiyonlara ve korunma yollarına dikkat çekmek amaçlandı. Materyal ve Metod: Çalışmaya Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi erişkin hematoloji kliniğinde Ocak – Aralık 2013 tarihlerinde yatırılarak izlenen 334 hasta alındı. Dosya kayıtları ve tetkik sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, altta yatan hastalıkları, yatış süreleri, yatışının ilk günü ve kan transfüzyonları sonrasında istenen Hbs Ag, Anti Hbs, Anti-HCV, Anti-HIV 1/2, sifiliz test sonuçları incelenerek kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 334 hastanın 199‘u (%59.5) kadın, 135’i (%40.5) erkekti. Hastaların primer tanıları sırasıyla 135’i (%40.4) AML, 44 ‘ü (%13.1), Multıple Myeloma, 36’sı (%10.7) ALL, 13’ü (%13.1) Non Hodgkın Lenfoma, 13’ ü (%13.1) T Hücreli Lenfoma, ,11’i(%3.2) Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma , 82 ‘si (%24.5) diğer tanılarla( KML,KLL, B Hücreli Lenfoma, anemi tetkik) idi. Hastaların hastanede ortalama yatış süreleri 32.6 gün (bir - 150 gün) idi. 275 (%82.3) hastaya en az bir kez kan ve kan ürünü transfüzyonu yapılmıştı. Hastalara 1517 ‘si (%35.2) eritrosit süspansiyonu, 1611 ‘i (%37.4),aferez trombosit süspansiyonu, 984 ‘ü(%22.8) taze donmuş plazma, 188 ‘i (%4.36) trombosit süspansiyonu, beşi (%0.1) tam kan olmak üzere toplamda 4305 ünite kan ve kan ürünü transfüzyonu yapılmış olduğu görüldü. Hastanemiz kan bankasına başvuran 16 640 kan bağışçısının Hbs Ag pozitiflik oranı %0.57 (n:96), Anti-HCV pozitiflik oranı %0.25 (n:43) idi. Anti-HIV 1/2 pozitifliği ve RPR pozitifliği saptanmadı. Hastaların yapılan kan transfüzyonları öncesi bakılan Hbs Ag testinde pozitiflik oranı % 3.8 (n:13), Anti Hbs testinde pozitiflik oranı %41.3 (n:138), Anti-HCV pozitiflik oranı %0.8 (n:3) idi. Anti-HIV 1/2 ve RPR pozitifliği saptanmadı. Kan transfüzyonları sonrasında Hbs Ag pozitiflik oranı % 3.8 (n:13), Anti HBs pozitiflik oranı %45.5 (n:152), Anti-HCV pozitiflik oranı %0.8 (n:3) idi. Anti-HIV1/2 pozitifliği ve RPR pozitifliği saptanmadı. Tüm HBV serolojik testleri negatif olan hastalara yatış süreleri içinde HBV aşı şemasının uygun dozlarının yapılması sağlandığı görüldü. Posttransfüzyonel akut bakteriyel ve viral enfeksiyon olgusunun bildirilmediği saptandı. Sonuç: Çok sayıda mikroorganizma; özellikle de HBV, HCV ve HIV1/2 hastaya kan ve kan ürünleri ile bulaşabilir. Transfüzyonlara bağlı enfeksiyöz komplikasyonlardan korunma önlemleri; uygun bağışçı seçimini, tarama test işlemlerini ve alınan kan ürünlerinin hazırlanması sırasında kontaminasyonunun engellenmesini ve duyarlı olduğu etkene karşı aktif bağişıklamayı kapsar. Hastanemiz kan bankasından bağışçı sorgulanması, yüksek duyarlılıklı serolojik testlerin kullanılması, kan ürünlerinin işlenmesinin, saklanmasının, hastaya transfüzyonunun optimizasyonu ile güvenli kan ve kan ürünü sağlanmaktadır. Ek olarak klinikte lökosit filtrelerinin kullanılması ile posttransfüzyonel enfeksiyonlara son bir yılda hematoloji servisinde yatan hastalarda rastlanmamıştır. Bu tip bulaşma risklerini minumuma indirgemek ve transfüzyonun enfeksiyöz komplikasyonlarından kaçınmak için sözü geçen aşamalar uygulanmalıdır Bu çalışmada gösterilmiştir ki güvenli kan ve kan ürünlerinin temini ile hastalar transfüzyonla bulaşan enfeksiyonlardan korunarak primer tedavilerine destek sağlanabilmektedirler. HEMATOLOJİK HASTALARI BEKLEYEN RİSK: TRANSFÜZYONLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR Amaç: Bilinen ilk kan transfüzyonu 300 yıl kadar önce yapılmış olup, yaklaşık 70 yıldır destek tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Kan ve kan ürünü transfüzyonuna bağlı başta hepatit virüsleri ile HIV1/2 olmak üzere viral, parazitik, bakteriyel ve fungal birçok enfeksiyon etkeni bulaşı olabilmektedir. Bu çalışmada hastanemiz erişkin hematoloji kliniğinde yatan hastalar, transfüzyon ile sık bulaşabilecek etkenler açısından incelendi. Çok sayıda kan ve kan ürünü alan hastalarda posttransfüzyonel enfeksiyonlara ve korunma yollarına dikkat çekmek amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi erişkin hematoloji kliniğinde Ocak – Aralık 2013 tarihlerinde yatırılarak izlenen 334 hasta alındı. Dosya kayıtları ve tetkik sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, altta yatan hastalıkları, yatış süreleri, yatışının ilk günü ve kan transfüzyonları sonrasında istenen Hbs Ag, Anti Hbs, Anti-HCV, Anti-HIV 1/2, sifiliz test sonuçları incelenerek kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 334 hastanın 199‘u (%59.5) kadın, 135’i (%40.5) erkekti. Hastaların primer tanıları sırasıyla 135’i (%40.4) AML, 44 ‘ü (%13.1), Multıple Myeloma, 36’sı (%10.7) ALL, 13’ü (%13.1) Non Hodgkın Lenfoma, 13’ ü (%13.1) T Hücreli Lenfoma, ,11’i(%3.2) Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma , 82 ‘si (%24.5) diğer tanılarla( KML,KLL, B Hücreli Lenfoma, anemi tetkik) idi. Hastaların hastanede ortalama yatış süreleri 32.6 gün (bir - 150 gün) idi. 275 (%82.3) hastaya en az bir kez kan ve kan ürünü transfüzyonu yapılmıştı. Hastalara 1517 ‘si (%35.2) eritrosit süspansiyonu, 1611 ‘i (%37.4),aferez trombosit süspansiyonu, 984 ‘ü(%22.8) taze donmuş plazma, 188 ‘i (%4.36) trombosit süspansiyonu, beşi (%0.1) tam kan olmak üzere toplamda 4305 ünite kan ve kan ürünü transfüzyonu yapılmış olduğu görüldü. Hastanemiz kan bankasına 2013 yılında başvuran 16 640 kan bağışçısının Hbs Ag pozitiflik oranı %0.57 (n:96), Anti-HCV pozitiflik oranı %0.25 (n:43) idi. Anti-HIV 1/2 pozitifliği ve RPR pozitifliği saptanmamıştı. Hastaların yapılan kan transfüzyonları öncesi bakılan Hbs Ag testinde pozitiflik oranı % 3.8 (n:13), Anti Hbs testinde pozitiflik oranı %41.3 (n:138), Anti-HCV pozitiflik oranı %0.8 (n:3) idi. Anti-HIV 1/2 ve RPR pozitifliği saptanmadı. Kan transfüzyonları sonrasında Hbs Ag pozitiflik oranı % 3.8 (n:13), Anti HBs pozitiflik oranı %45.5 (n:152), Anti-HCV pozitiflik oranı %0.8 (n:3) idi. Anti-HIV1/2 pozitifliği ve RPR pozitifliği saptanmadı. Tüm HBV serolojik testleri negatif olan hastalara yatış süreleri içinde HBV aşı şemasının uygun dozlarının yapılması sağlandığı görüldü. Posttransfüzyonel akut bakteriyel ve viral enfeksiyon olgusunun bildirilmediği saptandı. Sonuç: Çok sayıda mikroorganizma; özellikle de HBV, HCV ve HIV1/2 hastaya kan ve kan ürünleri ile bulaşabilir. Transfüzyonlara bağlı enfeksiyöz komplikasyonlardan korunma önlemleri; uygun bağışçı seçimini, tarama test işlemlerini ve alınan kan ürünlerinin hazırlanması sırasında kontaminasyonunun engellenmesini ve duyarlı olduğu etkene karşı aktif bağişıklamayı kapsar. Bağışçı seçilirken sorgulamanın gizlilik esasına dayanarak,açık ve anlaşılır şekilde yapılması bazı enfeksiyonları edinme açısından risk taşıyan kişilerin saptanmasında önemli rol oynamaktadır. Tarama testleri;bahsedilen mikroorganizmaların çoğunu belirleyecek nitelikte olmakla birlikte bu testlerin klinik kullanımında bazı yetersizlikler vardır. HIV1/2, HBV, HCV gibi enfeksiyon etkenlerinin pencere döneminde antikor titrelerinin serumda saptanması mümkün olmadığından, bulaş riski bu dönem için söz konusudur. Bu nedenle tarama testleri ile birlikte bağışçıdan alınacak anamnez en uygun korunma yöntemidir. Hastanemiz kan bankasından bağışçı sorgulanması, yüksek duyarlılıklı serolojik testlerin kullanılması, kan ürünlerinin işlenmesinin, saklanmasının, hastaya transfüzyonunun optimizasyonu ile güvenli kan ve kan ürünü sağlanmaktadır. Ek olarak klinikte lökosit filtrelerinin kullanılması ile posttransfüzyonel enfeksiyonlara son bir yılda hematoloji servisinde yatan hastalarda rastlanmamıştır. Bu tip bulaşma risklerini minumuma indirgemek ve transfüzyonun enfeksiyöz komplikasyonlarından kaçınmak için sözü geçen aşamalar uygulanmalıdır Bu çalışmada gösterilmiştir ki güvenli kan ve kan ürünlerinin temini ile hastalara transfüzyonla bulaşan enfeksiyonlardan korunarak primer tedavilerine destek sağlanabilmektedirler. P09 Dr. Yasemin Çağ Başlık: Hematolojik Maligniteli Hastada Gelişen Primer Kutanöz Aspergillus Niger İnfeksiyonu Yazarlar: Yasemin Çağ - Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İstanbul - (BSA), Güven Yılmaz - Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği İstanbul, Emine Gültürk - Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği İstanbul, Demet Hacıseyitoğlu - Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı İstanbul, Şeymanur Sağlam - Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İstanbul, Serdar Özer - Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İstanbul Amaç: Kutanöz Aspergillus infeksiyonları sıklıkla disssemine infeksiyona sekonder ortaya çıkmakla beraber nadiren primer olarak da ortaya çıkabilmektedir. Primer kütanöz aspergilloziste en sık etken A.fumigatus ve A.flavus'dur, ancak nadiren Aspergillus niger ile infeksiyon olguları da bildirilmiştir. Bu çalışmada hematolojik maligniteli bir hastada gelişen primer kutanöz Aspergillus niger infeksiyonu sunulmuştur. Materyal ve Metod: 64 yaşında kadın hasta. 8 yıl önce KLL tanısı almış. 6 kür FCR tedavisi sonrası remisyonda izlenen hastada 2013 yılında İmmun Trombositopeni nedeni ile siklosporin, mıkofenalat mofetil ve aralıklı prednizolon tedavilerini almış. Takiplerinde KLL’den Transforme Diffüz Büyük B Hücreli Non hodgkin Lenfoma tanısı alan hasta ilk kür kemoterapi(KT) uygulanması için yatırıldı. KT (R-CHOP) sonrası 5. günde 38.3 C ateşi olan hastanın fizik muayenesinde burun sağ kanadı vestibül girişinde siyah renkli kurutlu etrafı eritematöz granülasyon dokusuyla çevrili 1x1 cm çaplı lezyon dışında özellik yoktu. Laboratuvar incelemesinde WBC:200/mm3 Nötrofil:0/mm3 CRP:271mg/L PCT:34.51ng/ml olan hastaya kan ve idrar kültürleri alındıktan sonra febril nötropeni ve olası fungal enfeksiyon açısından empirik olarak piperasilin-tazobactam(PTZ) 4x4,5 gr iv lipozomal amfoterisin B 1x3mg/kg iv tedavi başlandı. Yapılan kulak burun boğaz muayenesinde lezyonun intranasal uzanım göstermediği görüldü. Bilateral gözlerde ağrı tarif eden hastanın çekilen rinoorbital MR’ında ve torax HRCT’de özellik saptanmadı. Lezyondan exizyonel biyopsi ile örnek alınarak non spesifik ve fungal kültürleri yapıldı. (Resim'de lezyonun eksizyonel biyopsi sonrası görüntüsü görülmektedir) Ateşleri devam eden hastanın tedavisinin üçüncü gününde iki kan kültüründe Pseudomonas Aeruginosa (PTZ orta duyarlı) üremesi üzerine PTZ stoplanarak imipenem 4x500mm iv tedaviye geçildi. Tedavinin 5. gününde ateşleri normale dönen hastanın burun kanadında ki lezyonunundan alınan doku örneği kültüründe 3. günde Aspergillus niger üredi, direk mikroskopik incelemede mantar hifleri görüldü. Yumuşak dokuda Aspergillus enfeksiyonu tanısıyla hastanın antifungal tedavisi vorikanazol 2x6 mg/kg iv yükleme sonrası 2x4 mg iv idame tedavi olarak değiştirildi. Takiplerinde ateş yüksekliği olmayan hasta 10. günde nötropeniden çıktı. CRP (75mg/L) ve PCT (0.8ng/ml) değerleri gerileyen hasta İmipenem ve iv antifungal tedavisi 14. güne tamamlanarak, vorikonazol tb 2x1 tedavisi ile taburcu edildi. Poliklinik takibinde olan hastanın antifungal tedavinin 21. gününde burundaki lezyonunun kısmi doku kaybı ile tama yakın gerilediği gözlemlendi. İnvazif fungal enfeksiyon tespit edilmedi. Takibinin 1. ayında 2. kür KT sonrası gelişen solunum yetmezliği nedeniyle, yoğun bakım ünitesine yatırılan hasta, 3. gününde kaybedildi. Bulgular: İmmun yetmezlikli hastalarda ciltte siyah eskarı çevreleyen eritematöz lezyon varlığında Aspergillus enfeksiyonları mutlaka akla getirilmelidir. P010 Dr. Hande Berk Başlık: Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniğindeki Enfeksiyonların Değerlendirilmesi Yazarlar: Hande Berk - Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği (BSA), Nefise Öztoprak - Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Filiz Kızılateş - Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,Derya Seyman - Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,Erdal Kurtoğlu - Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği Amaç: Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi (AEAH) erişkin hematoloji kliniğinde takip edilen hastalarda gelişen enfeksiyon tipleri, izole edilen patojenlerin dağılımı ve antimikrobiyal direnç profilleri irdelendi. Materyal ve Metod: AEAH erişkin hematoloji kliniğindeki hematolojik maligniteli hastalarda, Ocak 2012-Aralık 2013 tarihleri arasında gelişen enfeksiyon atakları Ulusal Hastane Enfeksiyonları Ağı verileri doğrultusunda retrospektif incelendi. Bulgular: Hematolojik malignite tanısı olan 41 hastada 69 enfeksiyon atağı gözlendi. Hastaların yaş ortalaması 54.65 ±35 yıl ve %75.6’sı erkekti. 2012 ve 2013 yıllarında en sık gözlenen enfeksiyonlar primer bakteremi ve pnömoni idi (Tablo1). 2012 yılında toplam 24, 2013 yılında ise 45 etken saptandı. Her iki yılda da en sık izole edilen enfeksiyon etkenleri Gram-negatif bakterilerdi (Tablo2). Gram-negatif bakteriler arasında 2012 yılında en sık gözlenen etken Escherichia coli (9/15) iken, 2013 yılında Klebsiella sp. (16/33) oldu. Ayrıca 2012 yılında Klebsiella sp. izolatlarında karbapenem direnci, Genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) üretimi ve kinolon direnci gözlenmezken, 2013 yılında 4 izolatta karbapenem direnci, 1 izolatta GSBL üretimi ve 1 izolatta kinolon direnci saptandı (p<0.05). E.coli izolatlarında GSBL üreten bakteri sayısı 2012 ve 2013 yıllarında sırasıyla 2 ve 4, kinolona dirençli bakteri sayısı 1 idi. Pseudomonas aeruginosa suş sayısı 2013 yılında 1’den 3’e yükselirken tüm izolatlar karbapeneme duyarlıydı. Her iki yılda da Acinetobacter sp. yalnız birer adet izole edildi ve tüm izolatlar karbapeneme dirençliydi. Çalışmamızda Gram-negatif bakterilere benzer şekilde Gram-pozitif bakteri sayılarında da yıllar içerisinde artış oldu (sırasıyla 7/24, 11/45). En sık izole edilen Gram-pozitif bakteriler; 2012 yılında koagülaz negatif stafilokok (KNS) (3/7), 2013 yılında ise KNS (5/11) ve Staphylococcus aures (5/11) idi. 2012 yılında KNS’lerde metisilin direnci gözlenmezken, 2013 yılında KNS izolatlarının 3’ünde metisilin direnci tespit edildi (p<0.05). 2013 yılında S.aureus izolat sayısı 1’den 5’e yükseldi ve tüm izolatlar metisiline duyarlıydı. Grampozitif bakterilerde enterokoklar dahil olmak üzere her iki yılda da vankomisin direnci saptanmadı. Çalışmamızda Candida sp. sadece primer bakteremilerde etken olarak saptandı. 2012 yılında 2, 2013 yılında 1 Candida sp. izole edildi. Sonuç: Enfeksiyonlar hematolojik maligniteli hastalarda mortalite ve morbiditenin en önemli nedenidir. Sürekli ve aktif sürveyans ile bakteriyel epidemiyolojik verilerin takibi empirik antibiyotik seçimine yön veren hayat kurtarıcı bir yaklaşımdır. Sonuç olarak çalışma verilerimiz incelendiğinde yıllar içinde direnç profillerinde artış olduğu görülmektedir. Özellikle K. pneumoniae izolatlarındaki karbapenem direnci dikkat çekicidir. Anahtar Sözcükler: Enfeksiyon etkenleri, bakteriyel direnç, hematolojik malignite Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniğindeki Enfeksiyonların Değerlendirilmesi Hande Berk, Nefise Öztoprak, Filiz Kızılateş, Derya Seyman Amaç: Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi (AEAH) erişkin hematoloji kliniğinde takip edilen hastalarda gelişen enfeksiyon tipleri, izole edilen patojenlerin dağılımı ve antimikrobiyal direnç profilleri irdelendi. Yöntem: AEAH erişkin hematoloji kliniğindeki hematolojik maligniteli hastalarda, Ocak 2012-Aralık 2013 tarihleri arasında gelişen enfeksiyon atakları Ulusal Hastane Enfeksiyonları Ağı verileri doğrultusunda retrospektif incelendi. Bulgular: Hematolojik malignite tanısı olan 41 hastada 69 enfeksiyon atağı gözlendi. Hastaların yaş ortalaması 54.65 ±35 yıl ve %75.6’sı erkekti. 2012 ve 2013 yıllarında en sık gözlenen enfeksiyonlar primer bakteremi ve pnömoni idi (Tablo1). 2012 yılında toplam 24, 2013 yılında ise 45 etken saptandı. Her iki yılda da en sık izole edilen enfeksiyon etkenleri Gram-negatif bakterilerdi (Tablo2). Gram-negatif bakteriler arasında 2012 yılında en sık gözlenen etken Escherichia coli (9/15) iken, 2013 yılında Klebsiella sp. (16/33) oldu. Ayrıca 2012 yılında Klebsiella sp. izolatlarında karbapenem direnci, Genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) üretimi ve kinolon direnci gözlenmezken, 2013 yılında 4 izolatta karbapenem direnci, 1 izolatta GSBL üretimi ve 1 izolatta kinolon direnci saptandı (p<0.05). E.coli izolatlarında GSBL üreten bakteri sayısı 2012 ve 2013 yıllarında sırasıyla 2 ve 4, kinolona dirençli bakteri sayısı 1 idi. Pseudomonas aeruginosa suş sayısı 2013 yılında 1’den 3’e yükselirken tüm izolatlar karbapeneme duyarlıydı. Her iki yılda da Acinetobacter sp. yalnız birer adet izole edildi ve tüm izolatlar karbapeneme dirençliydi. Çalışmamızda Gram-negatif bakterilere benzer şekilde Gram-pozitif bakteri sayılarında da yıllar içerisinde artış oldu (sırasıyla 7/24, 11/45). En sık izole edilen Gram-pozitif bakteriler; 2012 yılında koagülaz negatif stafilokok (KNS) (3/7), 2013 yılında ise KNS (5/11) ve Staphylococcus aures (5/11) idi. 2012 yılında KNS’lerde metisilin direnci gözlenmezken, 2013 yılında KNS izolatlarının 3’ünde metisilin direnci tespit edildi (p<0.05). 2013 yılında S.aureus izolat sayısı 1’den 5’e yükseldi ve tüm izolatlar metisiline duyarlıydı. Grampozitif bakterilerde enterokoklar dahil olmak üzere her iki yılda da vankomisin direnci saptanmadı. Çalışmamızda Candida sp. sadece primer bakteremilerde etken olarak saptandı. 2012 yılında 2, 2013 yılında 1 Candida sp. izole edildi. Sonuç: Enfeksiyonlar hematolojik maligniteli hastalarda mortalite ve morbiditenin en önemli nedenidir. Sürekli ve aktif sürveyans ile bakteriyel epidemiyolojik verilerin takibi empirik antibiyotik seçimine yön veren hayat kurtarıcı bir yaklaşımdır. Sonuç olarak çalışma verilerimiz incelendiğinde yıllar içinde direnç profillerinde artış olduğu görülmektedir. Özellikle K. pneumoniae izolatlarındaki karbapenem direnci dikkat çekicidir. Anahtar Sözcükler: Enfeksiyon etkenleri, bakteriyel direnç, hematolojik malignite Tablo 1: Enfeksiyonlara göre etkenlerin yıllara göre dağılımı Enfeksiyon ÜSE Etken 2012 2013 E. coli - 2 Enterococcus sp. 1 - Klebsiella sp. 1 - 2 (%8.3)* 2 (%4.4)* Acinetobacter sp. 1 1 E. coli 1 1 Klebsiella sp. 1 6 Pseudomonas sp. 1 1 Diğer Gram-negatifler 1 1 5(%20.8)* 10 (%22.2)* K.pneumoniae 0 1 (%2.2)* E. coli 8 5 Klebsiella sp. 1 9 Toplam Pnömoni Toplam Sekonder bakteremi Primer bakteremi Enterobacter sp. - 2 Pseudomonas sp. - 2 Diğer Gram-negatifler - 2 Gram-negatif Toplam 9(%37.5)* 20(%44.4)* KNS 3 5 S. aureus 1 5 Diğer Gram-pozitifler 2 - Enterococcus sp. - 1 Gram-pozitif Toplam 6(%25)* 11(%24.4)* Candida sp. 2(%8.3)* 1 (%2.2)* 17(%70.8)* 32(%71.1)* 24 45 Toplam Toplam etken sayısı *Toplam etken sayısına göre yüzdesi Tablo 2: Tüm enfeksiyon etkenlerinin yıllara göre dağılımı 2012 2013 Gram-negatif bakteriler 15 (%62.5) 33(%73) Klebsiella sp. 3 (%12.0) 16 (%35.6) Karbapeneme dirençli 0 4 (%40)٭ <0.05 GSBL pozitif 0 1 (%6.2)٭ <0.05 Kinolona dirençli 0 1 (%6.2)٭ <0.05 9 (%36.0) 8 (%17.8) GSBL pozitif 2 (%11.1)٭ 4 ( %50)٭ Kinolona dirençli 1 (%11.1)٭ 1 (%12.5)٭ 1 (%4.1) 3(%6.6) 1 (%100)٭ 0 1 (%4.0) 1 (%2.2) E. coli Pseudomonas sp. Karbapeneme dirençli Acinetobacter sp. P değeri Karbapeneme dirençli 1(%100)٭ 1(%100)٭ 0 2 (%4.4) Diğer Gram-negatifler 1 (%4.1) 3 (%6.6) Gram-pozitif bakteriler 7 (%29.1) 11 (%24.4) KNS 3 (%12.5) 5 (%11.1) 0 3 (%60) ٭ S. aureus 1 (%4.1) 5 (%11.2) Enterococcus sp. 1 (%4.1) 1 (%2.2) Diğer Gram-pozitifler 2 (%8.3) 0 Candida sp. 2 (%8.3) 1 (%2.2) 24 45 Enterobacter sp. Metisiline dirençli KNS Toplam <0.05 ٭Etkenlerin kendi içindeki yüzdesi P011 Dr. İlker İnanç Balkan Başlık: Hematolojik Onkoloji Birimlerinde Karbapenem dirençli Klebsiella kolonizasyonu taraması ve sağ-kalıma katkısı Yazarlar: İlker İnanç Balkan - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Gökhan Aygün - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Halis Mustafayev - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD - (BSA), Mücahit Yemişen - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Mert Kuşkucu - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji AD, Bilgül Mete - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Ayşe Salihoğlu - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Şeniz Öngören İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Teoman Soysal - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Tuğrul Elverdi - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Neşe Saltoğlu - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Reşat Özaras - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Fehmi Tabak - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD Recep Öztürk - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD Amaç: Karbapenem dirençli Klebsiella pneumoniae (KDKp) kökenleri, bağışıklığı baskılanmış hastalarda yüksek mortalite ile seyreden kan dolaşımı enfeksiyonlarına neden olmakta, kısıtlı tedavi seçenekleri ve yüksek salgın potansiyeli nedeniyle riskli hasta grubunda kolonizasyonunun rutin tarama protokolü içinde yer alması güncel rehberlerde önerilmektedir. Bu çalışmada rektal KDKp taramasının KDKp sepsislerinin sıklığı ve fatalitesi üzerindeki etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Merkezimizde, 10 yıldır devam eden rektal VRE sürveyansının yanısıra Mayıs 2012'den itibaren erişkin hematolojik onkoloji birimlerinde yatan her hasta için haftalık rektal sürüntü ile KDKp kolonizasyonu taraması başlatılmıştır. Yatan her hastadan yattığı ilk 48 saat içinde alınan ve haftalık olarak tekrarlanan rektal sürüntü örneklerinin incelenmesi klinik mikrobiyoloji enfeksiyon kontrol laboratuvarında kromojenik bazlı seçici besiyeri (HiCrome UTI Agar + 4 mg/L ertapenem, Himedia Laboratories, India) kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Mayıs 2012 - Kasım 2013 tarihleri arasında toplam 167 hasta taranmış, 24(%14) hastada KDKp kolonizasyonu saptanmıştır. Hastaların %5.7'si yatışta kolonize iken %8.3'ü yattığı süre içinde kolonize hale gelmiştir. Kolonize hastalardan 5(%20.8)'inde KDKp sepsisi gelişmiş, 2'si kaybedilmiştir. Kolonizasyon taraması başlatılmadan önceki 18 ay içerisinde KDKp sepsisi tanısı alan 6 hastadan 5'i (%83) 28 gün içinde kaybedilmiş iken, bu oran rutin taramanın başladığı tarihten sonra 2/5(%40)'a gerilemiştir. Sağ kalımı etkileyen en önemli faktör nötrofil sayısının kaybedilen olgulara göre daha erken artış göstermesi olmuştur. Bununla birlikte KDKp ilişkili sepsise atfedilebilecek 28 günlük mortalitede gözlenen bu düşüşte, kolonize hastalarda gelişen febril nötropeni atağında etkili tedavinin (kolistinli kombinasyonların) ampirik olarak daha erken (ateşin ilk 4 saati içinde) başlanmasının da katkısının bulunduğu düşünülmektedir. Rutin rektal tarama uygulamasından sonraki 22 aylık dönemde karbapenem dirençli enterik çomak salgını görülmemiştir. Hematolojik onkoloji ve kemik iliği nakli birimlerinde rutin rektal KDKp taraması, temas izolasyonu önlemlerinin etkin olarak alınmasının yanısıra etkili ampirik tedavinin daha erken başlatılmasına da olanak tanıyarak ciddi enfeksiyonlarda mortalitenin azaltılmasına katkıda bulunabilmektedir. Hematolojik Onkoloji Birimlerinde Karbapenem Direnci Taraması ve Sağ-Kalıma Katkısı Bağışıklığı baskılanmış hastalarda karbapenem dirençli gram negatif bakteriler ile gelişen enfeksiyonlar önemli bir mortalite nedeni olmaya devam etmektedir. Klebsiella türleri, ülkemizde yaygın görülen OXA-48 tipi karbapenemaz üretimi yolu ile gittikçe artan sıklıkta karbapenem dirençli olarak izole edilmektedir. Yüksek mortalite, kısıtlı tedavi seçenekleri ve salgın potansiyeli nedeniyle karbapenem dirençli Klebsiella pneumoniae (KDKp) kökenlerinin hematolojik onkoloji hasta grubunda kolonizasyonunun rutin tarama protokolü içinde yer alması güncel rehberlerde önerilmektedir. Merkezimizde, 10 yıldır devam eden rektal VRE sürveyansının yanısıra Mayıs 2012'den itibaren erişkin hematolojik onkoloji birimlerinde yatan her hasta için haftalık rektal sürüntü ile KDKp kolonizasyonu taraması başlatılmıştır. Yatan her hastadan yattığı ilk 48 saat içinde alınan ve haftalık olarak tekrarlanan rektal sürüntü örneklerinin incelenmesi klinik mikrobiyoloji enfeksiyon kontrol laboratuvarında kromojenik bazlı seçici besiyeri (HiCrome UTI Agar + 4 mg/L ertapenem, Himedia Laboratories, India) kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Toplam 167 hasta taranmış, 24(%14) hastada KDKp kolonizasyonu saptanmıştır. Hastaların %5.7'si yatışta kolonize iken %8.3'ü yattığı süre içinde kolonize hale gelmiştir. Kolonize hastalardan 5(%20.8)'inde KDKp sepsisi gelişmiş, 2'si kaybedilmiştir. Kolonizasyon taraması başlatılmadan önceki 18 ay içerisinde KDKp sepsisi tanısı alan 6 hastadan 5'i (%83) 28 gün içinde kaybedilmiş iken, bu oran rutin taramanın başladığı tarihten sonra 2/5(%40)'a gerilemiştir. Sağ kalımı etkileyen en önemli faktör nötrofil sayısının kaybedilen olgulara göre daha erken artış göstermesi olmuştur. Bununla birlikte KDKp ilişkili sepsise atfedilebilecek 28 günlük mortalitede gözlenen bu düşüşte, kolonize hastalarda gelişen febril nötropeni atağında etkili tedavinin (kolistinli kombinasyonların) ampirik olarak daha erken (ateşin ilk 4 saati içinde) başlanmasının da katkısının bulunduğu düşünülmektedir. Rutin rektal tarama uygulamasından sonraki 22 aylık dönemde karbapenem dirençli enterik çomak salgını görülmemiştir. Hematolojik onkoloji ve kemik iliği nakli birimlerinde rutin rektal KDKp taraması, temas izolasyonu önlemlerinin etkin olarak alınmasının yanısıra etkili ampirik tedavinin daha erken başlatılmasına da olanak tanıyarak ciddi enfeksiyonlarda mortalitenin azaltılmasına katkıda bulunabilmektedir. P012 Dr. Mücahit Yemişen Başlık: Bir üniversite hastanesinde Hematoloji-Onkoloji ve Yoğun Bakım Ünitelerinde takip edilen hastaların kan kültürlerinden elde edilen GSBL (+) E. coli ve Klebsiella, karbapenem dirençli Gram-negatif bakteri ve Candida türlerinde yıllar içinde ki değişiklikler Yazarlar: Nese Saltoğlu - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Mustafa Alkan - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Serkan Sürme - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD (BSA), Hatice Yasar Arsu - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Mücahit Yemisen - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Ilker Inanc Balkan - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Birgul Mete - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Resat Ozaras - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Fehmi Tabak - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Nur Hondur - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Recep Ozturk - İÜ, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD Amaç: Hematoloji-Onkoloji ve yoğun bakım (YBÜ) hastaları için çoklu ilaca dirençli bakteriyemi ve kandidemilerde erken tanımlama ve uygun antimikrobiyal tedavi başlanması önemli bir prognostik faktördür. Bu çalışmada, Hematoloji-Onkoloji kliniklerinde ve yoğun bakımda takip edilen genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) (+) E. coli ve K. pneumoniae, karbapenem dirençli Klebsiella, Pseudomonas, Acinetobacter ve Candida kaynaklı kan dolaşımı enfeksiyonlarını değerlendirildi. Materyal ve Metod: Fakültemizde, Hematoloji-Onkoloji Birimi ve YBÜ hastaları, enfeksiyon hastalıkları tarafından hergün konsülte edilmektedir. Bu çalışmada, kan kültürlerinden elde edilen GSBL (+) E. coli, K. pneumoniae, karbapenem dirençli Klebsiella, Pseudomonas ve Acinetobacter spp. ve tüm Candida türleri analiz edilmiştir. Kan kültürlerinden elde edilen tüm mikroorganizmalar Ocak 2010-Ocak 2013 tarihleri arasında Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarında izole edilmiştir. Bulgular: Hastanemizde, son 3 yıl içinde 488 hastada Gram-negatif bakteriyemi gelişmiştir. Yıllar içinde, E.coli hızının azaldığı, Klebsiella ve Acinetobacter hızının arttığı, ve Pseudomonas hızının değişmediği tespit edilmiştir. GSBL (+) E. coli'de ki düşüşün yanı sıra, GSBL (+) Klebsiella'da da bir artış gözlenmiştir. Bununla birlikte, Karbapenem dirençli Acinetobacter ve Klebsiella spp oranları artarken, Pseudomonas oranları yıllar içinde yüksek sabit kalmıştır.Kandidemisi olan 101 hasta tespit edilmiştir. Yıllar içinde, C. albicans oranları azalmış, C.parapsilosis ve C.tropicalis gibi non-albicans türleri artmıştır. İzole edilen patojenler, GSBL ve karbapenemaz oranları ve Candida spp. yıllık değişimi tablo 1 'de gösterilmiştir.Çok ilaca dirençli kökenler tüm dünyada artmaktadır. Hematoloji-Onkoloji ve yoğun bakım hastalarında çok ilaca dirençli mikroorganizmaların neden olduğu enfeksiyonların sürveyansı, uygun antimikrobiyal tedavi ve hasta izolasyonu açısından önemlidir. Hastane enfeksiyonlarını azaltmak amacıyla maksimum çaba gösterilmelidir. Birimlerden izole edilen candida türlerinin dikkate alınması, uygun antifungal tedaviye erken başlanması açısından hayat kurtarıcı. İzole edilen mikroorganizm, yıl E.coli E. coli ESBL (+) Klebsiella Klebsiella ESBL (+) Karbapenemaz üreten Klebsiella Acinetobacter Karbapenemaz üreten Acinetobacter Pseudomonas aeruginosa Karbapenemaz üreten P. aeruginosa Toplam Gram negatif mikroorganizma Candida albicans Candida non-albicans Candida glabrata Candida tropicalis Candida parapsilosis Candida kefyr Candida crusei Candida sake Candida guillimondii Candida famata Candida sp Tüm Candida izolatları 2010 n (%) 52 23 31 14 4 30 26 2011 n (%) 47 22 48 37 9 53 44 2012 n (%) 32 5 43 27 11 42 37 Toplam n(%) 131 50 122 78 24 125 107 35 21 39 22 36 18 110 61 488 17 32 7 9 12 1 2 1 - 6 25 4 8 8 1 1 1 2 7 14 4 4 5 1 - 30 71 15 21 25 2 1 2 1 1 2 49 31 21 101 P013 Dr. Fahir Özkalemkaş Başlık: Akut miyeloid lösemili hastalarda primer posakonazol profilaksisi: Antifungal kullanımı ve BAL gereksinimi ile ilgili tek merkez deneyimi Yazarlar: Fahir Özkalemkaş - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilimbilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Bursa - (BSA), Vildan Özkocaman - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilimbilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Bursa, Beyza Ener - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Bursa, Halis Akalın - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Bursa, Ahmet Ursavaş - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Bursa, Reşit Mıstık - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Bursa, Serdar Seyhan - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilimbilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Bursa, Esra Kazak - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Bursa, Ezgi Demirdöğen - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Bursa, Tuba Ersal - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilimbilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Bursa, Hilmi Erdem Gözden Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilimbilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Bursa, Rıdvan Ali Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilimbilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Bursa Amaç: Bu çalışmada, AML' li olgularda rutin olarak posakonazol ile primer antifungal profilaksinin preempitif antifungal tedavi yaklaşımının benimsendiği koşullarda bronkoalveoler lavaj (BAL) gereksinimini ve tedavi amaçlı antifungal kullanımını etkileyip etkilemediği araştırıldı. Nötropenik hastalarda fungal enfeksiyonlar en önemli mortalite ve morbidite sebepleri arasındadır. Akut lösemiler ve kemik iliği nakil hastalarında uzun nötropeni süresi, mukozit, GVHD, organ hasarı ve yetmezliklerinin varlığı bu yüksek riskli grupta invazif fungal enfeksiyon riskini %15-25'lere çıkarmaktadır. Bir çok çalışmada, fungal enfeksiyon tedavisi ne kadar erken başlanırsa sonuçların o kadar iyi olduğu görülmektedir. Galaktomannan (GM) aspergillus üremesi sırasında salınan hücre duvar komponentidir. Serum, BAL, BOS'da çalışılabilmektedir. Serum GM duyarlılığı: %67%100, özgüllüğü: %81-99 olup, serum eşik değeri 0.5'dir (0.7 ‘nin üzeri tek değer anlamlı). BAL örneklerinde eşik değer yüksek tutulduğunda duyarlık değişmeden özgüllük artmaktadır (bu çalışmada BAL GM pozitifliği için sınır değer 1.5 alınmıştır). Son yıllarda yüksek riskli hastalarda oral posakonazol ile primer antifungal profilaksi uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır. Materyal ve Metod: Kliniğimizde antifungal tedavi, genel bir strateji olarak seri galaktomannan izlemi, akciğer HRCT çekimleri, BAL ve BAL GM ile kanıt elde edilmeye çalışılarak mümkün olduğunca preemptif olarak yönlendirilmektedir. Bu çalışmada Haziran 2006 ile Ocak 2009 arası antifungal profilaksi yapmadığımız dönem (kontrol grubu) ile Aralık 2010-Mayıs 2012 tarihleri arasında yeni tanı ve nüks AML olgularında primer posakonazol profilaksisi yaptığımız (3x200mg Noxafil ile) dönemi retrospektif olarak karşılaştırdık. Bulgular: Hastaların tanıları, antifungal kullanımları Tablo 1 de özetlendi. Profilaksi döneminden önce 281 olgunun 104’ünde antifungal tedavi kullanılmıştı. Bu hastalar içerisinden yeni tanı veya nüks akut lösemili 47 olgu kontrol olarak alındı. Primer posakonazol ile antifungal profilaksi grubunda 112 akut lösemili hasta mevcuttu. Bu hastaların 84'ü AML idi ve tamamı posakonazol almıştı (aynı dönemdeki 28 ALL olgusu ise flukonazol almıştı). AML'li 84 olgunun 75 (%90)’inde bu profilaksi yeterli bulundu ve ek antifungal kullanılmadı, 9’unda ise (grade IV GİS mukozit nedeniyle oral posakonazolün yeterli absorbe edilemeyeceğinden şüphe edilenlerde ve dirençli ateşi olanlarda) başka antifungale geçildi. Kontrol grubunda antifungal kullanma oranı %37 iken, primer posakonazol profilaksi döneminde bu oran %13.3 ‘e düştü (p<0.001). Serum ve BAL galaktomannan izlemleri Tablo 2 de gösterildi. Kontrol grubunda serumda 8/47 (%17) GM pozitifliği saptandı. Profilaksi grubunda ise 14/112 (%12,5) GM pozitifliği mevcuttu. Her iki dönem arasında serum GM pozitifliği açısından P=0,615 ile anlamlı fark yoktu. BAL GM pozitifliği kontrol grubunda 7/20 (%35) iken, posakonazol döneminde BAL GM pozitifliği oranı 8/14 (%57) idi ve p=0,352 ile anlamlı fark yoktu. Ancak kontrol grubu döneminde BAL endikasyonu konan hasta 20/47 (%43) iken, posakonazol döneminde bu oran 14/112 (%12,5) bulundu ve bu düşüş istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,001). Sonuç olarak, posakonazol ile primer profilaksi döneminde tedavi amaçlı antifungal kullanım oranımızda belirgin azalma oldu; bronkoskopi ve BAL yapılma gereksiniminde belirgin azalma izlendi. Bu veriler, kendi merkezimizde tanımladığımız yaklaşımla, yeni tanı/nüks AML olgularında posakonazol ile primer antifungal profilaksinin emniyetli ve etkili olduğunu göstermektedir. Tedavi amaçlı antifungal kullanımı ve BAL gereksinimindeki azalma dikkate alındığında bundan sonraki basamakta yanıtlanması gereken sorular: "maliyet/etkinlik nasıldır?", "mevcut verilerle seri GM izlemi eskisi kadar gerekli midir?" gibi görülmektedir. P014 Dr. İlker İnanç Balkan Başlık: Febril Nötropenik Hastalarda Daptomisin Kullanımı Yazarlar: Mücahit Yemişen - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Ümran Şümeyse Ertürk - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, İlker İnanç Balkan - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD - (BSA), Bilgül Mete - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Şeniz Öngören - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Reşat Özaras - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Emine Gültürk - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Neşe Saltoğlu - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Tuğrul Elverdi - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Fehmi Tabak - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Ayşe Salihoğlu - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Teoman Soysal - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji BD, Recep Öztürk - İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD Amaç: Daptomisin (DAP) kullanılan febril nötropeni (FEN) olgularında klinik özelliklerin ve tedavi sonuçlarının irdelenmesi Materyal ve Metod: İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematolojik Onkoloji ve Kemik İliği Transplantasyon Birimi'nde Ocak 2010 - Haziran 2013 tarihleri arasında FEN tanısıyla izlenen ve tedavisinde DAP kullanılan olgulara ait kayıtlar retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Toplam 27 olguda gelişen FEN atağında stnadart dozlarda DAP kullanıldı. Olguların 14'ü (%51.9) erkek, ortalama yaş ise 40 (17-65) idi. Altta yatan hastalıklar arasında; AML (44,4%), ALL (33.3%), NHL(11,1%), aplastik anemi(7,4%) ve HL (3,7%) yer almaktaydı. FEN atağı başlangıcında median nötrofil sayısı 20/mm³ (0460) idi. Başlangıç antimikrobiyal tedavileri piperasilin/tazobaktam (48,1%), meropenem(%18,5), imipenem (14,8%), sefaperazon/sulbaktam (14,8%) ve seftazidim(3,7%) oluşturuyordu. DAP tedavisi öncesi 22 hasta gram pozitif etkinliği olan antibiyotik (20 olgu teikoplanin, 1 olgu vakomisin ve 1 olgu linezolid) almakta idi. Beş hastaya ise garm pozitif etkinlik için doğrudan DAP başlandı. FEN atağının median 15. gününde (2-74) DAP başlanan hastalarda DAP endikasyonlarını 9 olguda (%33.3) bakteremi, 7 olguda(%25.9) peri-anal apse, 6 olguda(%22.2) genel durum bozukluğu ve 5 olguda (%18.5) yumuşak doku enfeksiyonu oluşturmuştur. DAP başlanan hastalardan 15'inde kan kültürlerinde üreme olmuş, 9 hastada MRKNS, 3 hastada VRE, 1 hastada Corynebacterium jeikeum, 1 hastada Staphylococcus haemolyticus ve 1 hastada da MRKNS ve Enterococcus sp birlikte izole edilmiştir. Ortalama DAP kullanım süresi 14.33 (±8.2) gün olarak hesaplanmıştır. DAP kullanılan hastalardan yalnızca 1'inde ellerde karıncalanma görülmüş, tedavi kesilmesine neden olabilecek her hangi bir yan etki görülmemiştir. Çalışmaya dahil edilen 27 hastanın 13 (48,1%) tanesi kaybedilmiş, kalan 14 (51,9%) hasta FEN atağından iyileşmiştir. Kaybedilen olgular cinsiyet, altta yatan hastalık, nötrofil sayısı, FEN atağı başlangıcında başlanan tedavi ve DAP başlama endikasyonu açısından karşılaştırıldığında iki grup arasında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak DAP; FEN olgularında dirençli gram pozitif enfeksiyonların tedavisinde güvenle kullanılabilecek bir antimikrobiyal olarak görünmektedir. Özellikle VRE ile kolonize hastalarda gelişen peri-anal enfeksiyonların veya bakteremilerin ve gram pozitif sepsis düşünülen ancak glikopeptid tedavisi ile klinik yanıt alınamayan olguların ampirik tedavisinde DAP başlanması önerilebilir. Antimikrobiyal tedavinin erken başlanmasının mortalitenin azaltılmasında oldukça etkili olduğu unutulmamalıdır. FEBRIL NÖTROPENIK HASTALARDA DAPTOMISIN KULLANIMI Mücahir Yemişen, Ümran Şümeyse Ertürk, İlker İnanç Balkan, Bilgül Mete, Reşat Özaras, Neşe Saltoğlu, Fehmi Tabak, Recep Öztürk, Tuğrul Elverdi, Emine Gültürk, Ayşe Salihoğlu, Şeniz Öngören, Teoman Soysal ÖZET Amaç: Daptomisin (DAP) kullanılan febril nötropeni (FEN) olgularında klinik özelliklerin ve tedavi sonuçlarının irdelenmesi Gereç ve Yöntem: İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematolojik Onkoloji ve Kemik İliği Transplantasyon Birimi'nde Ocak 2010 - Haziran 2013 tarihleri arasında FEN tanısıyla izlenen ve tedavisinde DAP kullanılan olgulara ait kayıtlar retrospektif olarak incelendi. Bulgular ve sonuçlar: Toplam 27 olguda gelişen FEN atağında stnadart dozlarda DAP kullanıldı. Olguların 14'ü (%51.9) erkek, ortalama yaş ise 40 (17-65) idi. Altta yatan hastalıklar arasında; AML (44,4%), ALL (33.3%), NHL(11,1%), aplastik anemi(7,4%) ve HL (3,7%) yer almaktaydı. FEN atağı başlangıcında median nötrofil sayısı 20/mm³ (0460) idi. Başlangıç antimikrobiyal tedavileri piperasilin/tazobaktam (48,1%), meropenem(%18,5), imipenem (14,8%), sefaperazon/sulbaktam (14,8%) ve seftazidim(3,7%) oluşturuyordu. DAP tedavisi öncesi 22 hasta gram pozitif etkinliği olan antibiyotik (20 olgu teikoplanin, 1 olgu vakomisin ve 1 olgu linezolid) almakta idi. Beş hastaya ise garm pozitif etkinlik için doğrudan DAP başlandı. FEN atağının median 15. gününde (2-74) DAP başlanan hastalarda DAP endikasyonlarını 9 olguda (%33.3) bakteremi, 7 olguda(%25.9) peri-anal apse, 6 olguda(%22.2) genel durum bozukluğu ve 5 olguda (%18.5) yumuşak doku enfeksiyonu oluşturmuştur. DAP başlanan hastalardan 15'inde kan kültürlerinde üreme olmuş, 9 hastada MRKNS, 3 hastada VRE, 1 hastada Corynebacterium jeikeum, 1 hastada Staphylococcus haemolyticus ve 1 hastada da MRKNS ve Enterococcus sp birlikte izole edilmiştir. Ortalama DAP kullanım süresi 14.33 (±8.2) gün olarak hesaplanmıştır. DAP kullanılan hastalardan yalnızca 1'inde ellerde karıncalanma görülmüş, tedavi kesilmesine neden olabilecek her hangi bir yan etki görülmemiştir. Çalışmaya dahil edilen 27 hastanın 13 (48,1%) tanesi kaybedilmiş, kalan 14 (51,9%) hasta FEN atağından iyileşmiştir. Kaybedilen olgular cinsiyet, altta yatan hastalık, nötrofil sayısı, FEN atağı başlangıcında başlanan tedavi ve DAP başlama endikasyonu açısından karşılaştırıldığında iki grup arasında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak DAP; FEN olgularında dirençli gram pozitif enfeksiyonların tedavisinde güvenle kullanılabilecek bir antimikrobiyal olarak görünmektedir. Özellikle VRE ile kolonize hastalarda gelişen peri-anal enfeksiyonların veya bakteremilerin ve gram pozitif sepsis düşünülen ancak glikopeptid tedavisi ile klinik yanıt alınamayan olguların ampirik tedavisinde DAP başlanması önerilebilir. Antimikrobiyal tedavinin erken başlanmasının mortalitenin azaltılmasında oldukça etkili olduğu unutulmamalıdır. P015 Dr. Dolunay Gülmez Başlık: Kan kültürlerinden izole edilen Candida türlerinin PNA-FISH yöntemiyle hızlı tanımlanmasının konvansiyonel tanımlama yöntemleriyle uyum ve antifungal tedavinin yönlendirilmesine olası etki yönünden değerlendirilmesi Yazarlar: Özlem Doğan Ayçık - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD - (BSA), Ahmet Çağkan İnkaya - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Dolunay Gülmez - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Ömrüm Uzun - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Murat Akova - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Sevtap Arıkan-Akdağlı - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD Amaç: Candida türleri, kan dolaşımı enfeksiyonlarında sık görülen etkenlerdir. Kandidemilerde en kısa sürede uygun tedavinin belirlenmesi gerekmekte ve Candida türlerinin antifungal duyarlılık profillerinin farklı olması nedeniyle bunda güçlükler yaşanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, kan kültüründe maya üremesi durumunda PNA-FISH yöntemiyle hızlı tür tanımlamasının, konvansiyonel tanımlama yöntemleriyle uyumunun ve antifungal tedavi seçimine etkisinin araştırılmasıdır. Materyal ve Metod: Çalışmaya Ağustos-Aralık 2013 ayları arasında, kan kültürlerinde pozitif sinyal alınan ve Gram boyama yöntemi ile mikroskopik incelemede maya saptanan erişkin olguların örnekleri alınmıştır. Örneklerde maya saptandıktan sonra eş zamanlı olarak PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlaması ve kan kültüründen katı besiyerine ekim yapılmıştır. Örneğin laboratuvara girişinin yapıldığı zaman, PNA-FISH sonucunun elde edildiği zaman ve konvansiyonel yöntem ile tür düzeyinde tanımlama yapıldığı zaman arasındaki fark kaydedilmiştir. Bulgular: PNA-FISH ve konvansiyonel tanımlama yöntemi sonuçları incelendiğinde 23 olgunun 17’sinde iki yöntemin uyumlu olduğu gözlenmiştir. PNA-FISH ile negatif sonuç alınan iki olguda test panelinde olmayan Blastoschizomyces capitatus (Saprochaete capitata) ve Cryptococcus neoformans tanımlanmıştır. Kültürde birden fazla tür üremesi olan üç hastada PNA-FISH yöntemi ile tek maya saptanabilirken, bir olguda ise PNAFISH yöntemi konvansiyonel yöntem ile tanımlanamayan ikinci bir tür bulunmuştur. PNA-FISH ile konvansiyonel yöntem arasında tanımlama zamanı açısından ortalama 72 saat fark belirlenmiştir. PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlamasının antifungal tedavinin yönlendirilmesine etkisi de araştırılmıştır. Çalışma süresince takip edilen 23 hastanın, 13’ü kaybedilmiştir. Hastalardan 16’sı (kan kültürü pozitifliği saptanmadan önce kaybedilen 6 hasta ve servis izleminde tedavi başlanamayan bir olgu dışında) antifungal tedavi almıştır. Ampirik tedavi olarak 5 hastada flukonazol, 10 hastada ekinokandin, bir hastada (C. neoformans izolasyonu) ise flukonazol ve amfoterisin B kombinasyonu tercih edilmiştir. Çalışmaya alınan olgulardan dördünde ampirik tedavide değişikliğe gidilmiş ancak bu olguların hiçbirinde bu değişiklik PNAFISH sonucu nedeniyle gerçekleşmemiştir.Etken türlerin doğru tanımlanması yönünden, PNA-FISH’in konvansiyonel yöntemlerle uyumlu sonuçlar verdiği ancak, test panelinde bulunmayan türlerin saptanmasında yetersiz kalabildiği gözlenmiştir.Kan kültüründe birden fazla maya türünün ürediği durumlarda, PNA-FISH bir olguda kültüre göre avantaj sağlamış, ancak üç olguda yetersiz kalmıştır.Merkezimizde kandidemilerde ampirik tedavi olarak ekinokandin başlanmakta ve izlemde klinik duruma göre flukonazole değiştirilebilmektedir. Sınırlı sayıda olguyu içeren bu çalışmada, tedavi değişiminin hiçbir olguda PNA-FISH sonucu nedeniyle olmadığı gözlenmiştir. PNA-FISH kitinin yararının merkezimizde en sık izole edilen iki Candida türü olan C. albicans ve C. parapsilosis’i ayırt edememesi nedeniyle sınırlanmış olabileceği ve kandidemi etkeni olarak C.glabrata’nın daha sık gözlendiği merkezlerde avantajlarının ön plana çıkabileceği düşünülmüştür. Kan kültürlerinden izole edilen Candida türlerinin PNA-FISH yöntemiyle hızlı tanımlanmasının konvansiyonel tanımlama yöntemleriyle uyum ve antifungal tedavinin yönlendirilmesine olası etki yönünden değerlendirilmesi Özlem Doğan Ayçık1, Ahmet Çağkan İnkaya2, Dolunay Gülmez1, Ömrüm Uzun2, Murat Akova2, Sevtap Arıkan-Akdağlı1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 1 Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı 2 Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Giriş: Candida türleri, kan dolaşımı enfeksiyonlarında dördüncü en sık etken olarak saptanmaktadır. Tüm fungemi olgularında Candida albicans birçok merkezde en sık izole edilen tür olmaya devam etmekteyse de, bazı merkezlerdeC.albicans dışı Candida türlerinin sıklığında artış gözlenmektedir. Non-albicans Candida türleri arasında genelde en sık izole edilenler, Candida parapsilosis, Candida tropicalis, Candida glabrata ve Candida krusei’dir. C. albicans ile birlikte bu beş tür, tüm kandidemilerin %90’a yakınında etken olarak saptanmaktadır. Kandidemi olgularında uygun tedavinin erken dönemde başlanması, mortalite oranını etkilemekte, sağkalımı anlamlı ölçüde değiştirmektedir. Öte yandan kandidemi olgularında uygun antifungal tedavi seçeneğinin saptanması, non-albicans Candida türlerinin değişen antifungal duyarlılık profilleri nedeniyle güçlükler arzetmektedir. “PNA-FISH (Peptide nucleic acid fluorescence in situ hybridization) YeastTrafficLight” (AdvanDx, Woburn, MA), C.albicans, C. parapsilosis, C.tropicalis, C.glabrata ve C. krusei türlerine spesifik, floresan işaretli DNA probları içeren ve kan kültüründe pozitif sinyal alındıktan ve takiben mikroskobik inceleme ile maya hücreleri gözlendikten hemen sonra tür düzeyinde hızlı tanımlama yapabilmek amacıyla tasarlanmış ticari bir sistemdir. Bu sistemde C.albicans ve C. parapsilosis için yeşil, C. tropicalis için turuncu, C.krusei ve C. glabrata için ise kırmızı renkte floresans saptanmakta ve böylece en sık gözlenen beş Candida türü için, C. tropicalis suşlarında tek tür olarak, diğer türler için ise ikili gruplar halinde hızlı tür tanımlaması yapılabilmektedir. Sözü edilen bu tür gruplamalarında, flukonazole duyarlılık yönünden ve eski direnç sınır değerlerine göre beklenen türe özgü duyarlılık profilleri esas alınmıştır. Bu çalışmanın amacı, kan kültüründe maya saptanan olgularda PNA-FISH yöntemiyle hızlı tür tanımlamasının, (a) konvansiyonel tanımlama yöntemleriyle uyumunun ve (b) antifungal tedavi seçimine etkisinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alınan örnekler. Ağustos-Aralık 2013 ayları arasında, kan kültürlerinde (BacT/ALERT 3D sistemi – BioMerieux; aerobik kan kültürü şişeleri) pozitif sinyal alınan ve Gram boyama yöntemi ile mikroskopik incelemede maya saptanan erişkin olguların örnekleri değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmaya alınan örnekler için, maya saptanmasını takiben, standart uygulama olarak kan kültüründen katı besiyerine ekim yapılmış, aynı zamanda PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlaması gerçekleştirilmiştir. PNA-FISH yöntemi. Bu amaçla, “PNA- FISH YeastTrafficLight” kiti* (AdvanDx, Woburn, MA) kullanılmıştır. Üretici firmanın önerileri doğrultusunda, fiksasyon için 20 dakika, PNA problarının bağlanması için 30 dakika ve non-spesifik bağlanmaların giderilmesi için 30 dakikalık bir yıkama süresini takiben, toplamda yaklaşık 90 dakikalık bir işlemin ardından, örnekler floresan mikroskop kullanılarak incelenmiştir. Her çalışmaya, pozitif ve negatif kontroller dahil edilmiştir. Değerlendirme, birden fazla uzman doktor tarafından gerçekleştirilmiştir. PNA-FISH yöntemi ile sonuç alınır alınmaz, elde edilen tür tanımlaması, servis doktoruna ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı doktorlarına bildirilmiş ve bildirim zamanı not alınmıştır. Konvansiyonel yöntemlerle tür tanımlaması. Kan kültürü şişelerinden standart katı besiyerine yapılan kültürlerdeki üremeler, Mikoloji laboratuvarında makroskopik ve mikroskopik olarak incelenmiş, ID32 C (BioMerieux) sistemi ile belirlenen biyokimyasal asimilasyon profilleri ve mısır unlu tween 80 besiyerindeki morfolojik özellikleri değerlendirilerek, tür düzeyinde tanımlamaları yapılmıştır. Tür düzeyinde tanımlama yapıldığı zaman ile laboratuvara giriş yapıldığı zaman arasındaki fark kaydedilmiştir. PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlamasının antifungal tedavinin yönlendirilmesine etkisi. Çalışmaya alınan her olgu için, kan kültüründe pozitif sinyal alınmasını takiben mikroskopik olarak maya görülmesi üzerine başlanan ampirik antifungal ilaç, izleminde antifungal tedavi değişikliği yapılıp yapılmadığı, değişiklik yapıldı ise bu değişikliğin PNA-FISH sonucu ile ilintili olup olmadığı ve klinik sonuç değerlendirilmiştir. Sonuçların analizi: Çalışmaya alınan örneklerde, PNA- FISH yöntemi ileelde edilen tanımlama sonuçları, rutinde kullanılan konvansiyonel tür tanımlaması yöntemleri ile elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda PNAFISH ile tanımlama ve konvansiyonel tanımlama arasındaki zaman farkı not edilmiştir. Bu örneklerin izole edildiği olgularda, PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlamasının, antifungal tedavi değişimine olası etkisi araştırılmıştır. Sonuçlar: Çalışmaya, Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi’nde kan kültürlerinde maya saptanan 23 olgu dahil edilmiştir. PNA-FISH ve konvansiyonel tanımlama yöntemleri arasındaki uyumun değerlendirilmesi. Değerlendirilen 23 olgunun 17’sinde PNA-FISH ile konvansiyonel yöntem, birbirine paralel pozitif sonuç vermiştir (Tablo). İki olguda (no.7 ve 8), PNA-FISH ile negatif sonuç saptanmıştır. Etken mantarlar, konvansiyonel yöntemler ile, bu olgulardan birinde Blastoschizomyces capitatus (Saprochaete capitata), diğerinde ise Cryptococcus neoformans olarak tanımlanmıştır. Bu mantarlar, PNA-FISH test panelinde bulunmadıkları için, PNA-FISH ile negatif sonuç saptanması beklenen bir bulgudur. Kültürde birden fazla tür üremesi olan üç hastada, PNA-FISH yöntemi ile tek maya saptanabilmiştir: 3 no’lu olguda PNA-FISH yöntemi ile sadece yeşil floresans saptanmış ve tanımlama C. albicans/C. parapsilosis olarak yapılmıştır. Ancak, konvansiyonel yöntem ile bu olguda C.parapsilosis ile birlikte C.glabrata da saptanmıştır. Bu olguda PNA-FISH C.glabrata varlığını gösterememiştir. 10 no’lu olguda PNA-FISH sadece C. albicans/C. parapsilosis tanımlaması yapabilmiş, kültürde C.albicans ve C.dubliniensis birlikte üretilmiştir. 23 no’lu olguda PNA-FISH ile sadece C. glabrata/C. krusei tanımlaması yapılabilmişken, konvansiyonel yöntem ile C.krusei ile eşzamanlı olarak C.dubliniensis tanımlanmıştır. Bir olguda (no 18) ise, PNA-FISH yöntemi konvansiyonel yöntem ile tanımlanamayan ikinci bir tür saptamıştır. Bu örnekte PNA-FISH ile iki farklı floresans gözlenmiş, C. glabrata/C. krusei ve C.tropicalis sonucu verilmiş ancak kültürde sadece C.tropicalis üretilebilmiştir. PNA-FISH ile konvansiyonel yöntem arasında tanımlama zamanı açısından ortalama 72 saat fark olduğu saptanmıştır. PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlamasının antifungal tedavinin yönlendirilmesine etkisi. Çalışmaya alınan olgulara başlanan ampirik tedavi, tedavinin değiştirilme durumu ve olguların klinik seyri Tablo’da özetlenmiştir. Çalışma süresince takip edilen 23 hastanın 13’ü kaybedilmiştir. Bu hastaların altısı (9, 11, 15, 17, 19 ve 23 no.’lu hastalar) kan kültüründe pozitif üreme sinyali oluşmadan önce kaybedilmiştir. Çalışmaya dahil edilen 23 hastadan 16’sı (kan kültürü pozitifliği saptanmadan önce kaybedilen 6 hasta ve servis izleminde tedavi başlanamayan 12 no.’lu olgu dışında kalanlar) antifungal tedavi almıştır. Ampirik tedavi olarak 5 hastada flukonazol, 10 hastada ekinokandin (sekizinde kaspofungin, ikisinde anidulafungin), bir hastada (7 no.’lu hasta; C. neoformans izolasyonu) ise flukonazol ve amfoterisin B kombinasyonu tercih edilmiştir. Çalışmaya alınan olgulardan dördünde ampirik tedavide değişikliğe gidilmiş ancak bu olguların hiçbirinde bu değişiklik PNA-FISH sonucu nedeniyle gerçekleşmemiştir: Üç hastada (2, 6 ve 16 no’lu hastalar) klinik durumunun stabil hale gelmesi ve belirgin iyileşme gözlenmesi nedeniyle kaspofungin tedavisi flukonazol ile değiştirilmiş, PNA-FISH sonucundan yararlanılmamıştır. 8 no’lu hastada, PNA-FISH sonucununun negatif çıkmasını takiben ampirik flukonazol tedavisi amfoterisin B’ye değiştirilmiştir. Hastada PNA-FISH testi ile belirlenemeyen bir cins maya olan B.capitatus (Saprochaete capitata) üremiş ve tedavi başarılı olmuştur. Yorum: Etken türlerin doğru tanımlanması yönünden, PNA-FISH’in konvansiyonel yöntemlerle uyumlu sonuçlar verdiği gözlenmiştir. Ancak, PNA-FISH yöntemi sadece beş Candida türünü (ve genelde gruplar halinde) tanımlayabildiği için, bizim merkezimiz gibi çok farklı mantar cins ve türlerinin fungemi etkeni olabildiği merkezlerde etken türünün saptanmasında yetersiz kalabilmektedir. Kan kültüründe birden fazla maya türünün ürediği durumlarda, PNA-FISH bir olguda kültüre göre avantaj sağlamış, ancak üç olguda yetersiz kalmıştır. Bu çalışmada hem değerlendirilen toplam hasta sayısının hem de mikst üreme saptanan hasta sayısının az olması, bu konuda daha ayrıntılı bir değerlendirme yapılmasına olanak vermemiştir. Çoğu Mikoloji laboratuvarında floresan mikroskopun mevcut olmaması ve floresan mikroskop kullanımı ile ilgili deneyim gerekliliği, rutinde PNA-FISH yönteminin kullanımını sınırlayabilecek faktörlerdir. Merkezimizde kan kültüründe maya saptanan olgularda, tanımlama sonucu çıkana kadar genelde ekinokandin ile ampirik tedavi başlanması tercih edilmekte, izlemlerinde, olguların klinik durumuna göre tedavi flukonazole değiştirilebilmektedir. Sınırlı sayıda olgunun analiz edildiği bu çalışmada, tedavi değişimi yönünden PNA-FISH sonuçlarının olası etkisi de değerlendirilmiş, tedavi değişiminin hiçbir olguda PNA-FISH sonucu nedeniyle olmadığı gözlenmiştir. Kullanılan PNA-FISH kitinin tasarımı, merkezimizde en sık izole edilen iki Candida türü olan C. albicans ve C. parapsilosis’i ayırt etmeye uygun olmadığından, PNA-FISH yönteminin, bizim merkezimizde antifungal tedavi seçimini yönlendirmekte anlamlı bir fark yaratamayabileceği de düşünülmüştür. C.glabrata’nın ikinci en sık izole edilen kandidemi etkeni olduğu merkezlerde, PNA-FISH kullanımı ile ilgili avantajlar daha ön planda gözlenebilir. *Teşekkür: Bu çalışmada kullanılan “PNA-FISH Yeast Traffic Light” kiti, MSD firması tarafından bağış olarak temin edilmiştir. Katkılarından dolayı teşekkür ederiz. 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Kaynaklar: Alp Ş, Arikan-Akdagli S, Gulmez D, Aşçıoğlu S, Uzun Ö, Akova M. Epidemiology of Candida bloodstream infections and antifungal susceptibility profiles: 10-year experience with 381 candidaemia episodes in a tertiary care university centre. 22nd European Congress of Clinical Microbiology and Infectious Diseases (ECCMID). 31 March – 3 April 2012, Londra, Birleşik Krallık, p777. Arendrup MC. 2010. Epidemiology of invasive candidiasis. Curr. Opin. Crit. Care16:445– 52. Diekema D, Arbefeville S, Boyken L, Kroeger J, PfallerM. The changing epidemiology of healthcareassociated candidemia over three decades. Diagn Microbiol InfectDis. 2012 May;73:45-8. Erdem I, Oguzoglu N, Ozturk Engin D, Ozgultekin A, Inan AS, Ceran N, Kaya F, Genc I, Goktas P. Incidence, etiologyand risk factors associated with mortality of nosocomial candidemia in a tertiary care hospital in Istanbul, Turkey. Med Princ Pract. 2010;19:463-7. Hall L, Le Febre KM, Deml SM, Wohlfiel SL, Wengenack NL. 2012. Evaluation of the Yeast Traffic Light PNA FISH probes for identification of Candida species from positive blood cultures. J. Clin. Microbiol. 50:1446–8. Pfaller M, Neofytos D, Diekema D, Azie N, Meier-Kriesche HU, Quan SP, Horn D. Epidemiology and outcomes of candidemia in 3648 patients: data from the Prospective Antifungal Therapy (PATH Alliance®) registry, 2004-2008. Diagn Microbiol Infect Dis. 2012 Dec;74:323-31. Wisplinhoff H, Bischoff T, Tallent SM, Seifert H, Wenzel RP, Edmond MB. Nosocomial bloodstream infections in US hospitals: Analysis of 24,179 cases from a prospective nationwide surveillance study. Clin Infect Dis 2004;39:309-17. Tablo: Çalışmaya alınan 23 hastanın PNA-FISH yöntemi ve konvansiyonel yöntem kullanılarak elde edilen tanımlama sonuçları, tanımlama için gereken süreler arasındaki fark, antifungal tedavi seçimleri ve klinik sonuç NO 1 2 3 4 5 6 7 8 9 KÜLTÜR ALINMA TARİHİ TANIMLAMA SONUCU PNA-FISH SONUCU TARİHİ TANIMLAM A SONUCU TARİHİ FARK (SAAT)a 02.09.2013 04.09.2013 48 Kaspofungin 02.09.2013 06.09.2013 96 11.09.2013 13.09.13 ve 27.09.13 48 Anidulafungin Evet, flukonazol Flukonazol Hayır Taburcu edildi Taburcu edildi 18.09.201 3 23.09.201 3 10.09.201 3 01.10.201 3 06.10.201 3 C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis C. albicans/ C. C. parapsilosis parapsilosis C. albicans/ C. C. parapsilosis parapsilosis ve C. glabrata C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis negatif C. neoformans negatif B. capitatus (S. capitata) 23.09.2013 24.09.2013 24 Flukonazol Hayır 24.09.2013 26.09.2013 48 Kaspofungin Hayır Taburcu edildi Exitus 24.09.2013 26.09.2013 48 Kaspofungin 04.10.2013 08.10.2013 96 08.10.2013 11.10.2013 72 06.10.201 3 C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis 08.10.2013 10.10.2013 48 30.08.201 3 28.08.201 3 07.09.201 3 PNA-FISH SONUCU AMPİRİK ANTİFUNGAL TEDAVİ ANTİFUNG AL TEDAVİNİN DEĞİŞTİRİL MESİ Hayır Evet, flukonazol Flukonazol + Hayır amfoterisin B Flukonazol Evet, amfoterisin B Yok - KLİNİK SONUÇ Exitus Taburcu edildi Exitus Taburcu edildi Exitus 10 07.10.201 3 11 12 13 14 15 16 17 18 11.10.2013 72 Kaspofungin Hayır Taburcu edildi 28.10.201 3 29.10.201 3 C. albicans/ C. C. albicans 08.10.2013 parapsilosis ve C. dubliniensis C. glabrata / C. C. glabrata 31.10.2013 krusei C. glabrata / C. C. glabrata 01.11.2013 krusei 05.11.2013 144 Yok - Exitus 05.11.2013 96 Exitus 06.11.201 3 12.11.201 3 C. glabrata / C. C. glabrata krusei C. glabrata / C. C. glabrata krusei 08.11.2013 11.11.2013 72 Yok (Kaspofungin önerildi ancak başlanamadı.) Anidulafungin Hayır 15.11.2013 20.11.2013 120 Exitus 23.11.201 3 22.11.201 3 26.11.201 3 30.11.201 3 C. albicans/ parapsilosis C. albicans/ parapsilosis C. albicans/ parapsilosis C. glabrata / C.krusei C. C. albicans 25.11.2013 27.11.2013 48 Flukonazol Hayır (Olgu kandidüri nedeniyle flukonazol almakta idi. İzleminde kaspofungin de önerildi ancak başlanamadı) Yok - C. C. parapsilosis C. C. parapsilosis C. tropicalis ve 27.11.2013 29.11.2013 48 Kaspofungin 28.11.2013 29.11.2013 24 Yok Evet, flukonazol - Taburcu edildi Exitus 01.12.2013 03.12.2013 48 Kaspofungin Hayır Exitus Exitus Exitus 19 20 21 07.12.201 3 16.12.201 3 24.12.201 3 26.12.201 3 26.12.201 3 C.tropicalis C. glabrata / C. C. glabrata krusei C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis 10.12.2013 13.12.2013 72 Yok - 16.12.2013 19.12.2013 72 Flukonazol Hayır (Kaspofungin önerildi ancak geri ödemedeki sorun nedeniyle flukonazol başlanabildi.) Kaspofungin Hayır C. glabrata / C. C. krusei 26.12.2013 31.12.2013 96 krusei 22 C. albicans/ C. C. glabrata 28.12.2013 02.01.2014 120 Kaspofungin Hayır parapsilosis 23 C. glabrata / C. C. krusei ve 08.01.2014 11.01.2014 72 Yok krusei C. dubliniensis a Hem PNA-FISH uygulamaları hem de konvansiyonel tür tanımlaması için asimilasyon reaksiyonları ve mısır unlu tween 80 sadece hafta içi ve mesai saatlerinde yapılmıştır. Exitus Taburcu edildi Taburcu edildi Taburcu edildi Exitus besiyerindeki incelemeler, KAN KÜLTÜRLERİNDEN İZOLE EDİLEN CANDİDA TÜRLERİNİN PNA-FISH YÖNTEMİYLE HIZLI TANIMLANMASININ KONVANSİYONEL TANIMLAMA YÖNTEMLERİYLE UYUM VE ANTİFUNGAL TEDAVİNİN YÖNLENDİRİLMESİNE OLASI ETKİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ Özlem Doğan Ayçık1, Ahmet Çağkan İnkaya2, Dolunay Gülmez1, Ömrüm Uzun2, Murat Akova2, Sevtap Arıkan-Akdağlı1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 1 Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı 2 Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Giriş: Candida türleri, kan dolaşımı enfeksiyonlarında dördüncü en sık etken olarak saptanmaktadır. Tüm fungemi olgularında Candida albicans birçok merkezde en sık izole edilen tür olmaya devam etmekteyse de, bazı merkezlerdeC.albicans dışı Candida türlerinin sıklığında artış gözlenmektedir. Non-albicans Candida türleri arasında genelde en sık izole edilenler, Candida parapsilosis, Candida tropicalis, Candida glabrata ve Candida krusei’dir. C. albicans ile birlikte bu beş tür, tüm kandidemilerin %90’a yakınında etken olarak saptanmaktadır. Kandidemi olgularında uygun tedavinin erken dönemde başlanması, mortalite oranını etkilemekte, sağkalımı anlamlı ölçüde değiştirmektedir. Öte yandan kandidemi olgularında uygun antifungal tedavi seçeneğinin saptanması, non-albicans Candida türlerinin değişen antifungal duyarlılık profilleri nedeniyle güçlükler arzetmektedir. “PNA-FISH (Peptide nucleic acid fluorescence in situ hybridization) YeastTrafficLight” (AdvanDx, Woburn, MA), C.albicans, C. parapsilosis, C.tropicalis, C.glabrata ve C. krusei türlerine spesifik, floresan işaretli DNA probları içeren ve kan kültüründe pozitif sinyal alındıktan ve takiben mikroskobik inceleme ile maya hücreleri gözlendikten hemen sonra tür düzeyinde hızlı tanımlama yapabilmek amacıyla tasarlanmış ticari bir sistemdir. Bu sistemde C.albicans ve C. parapsilosis için yeşil, C. tropicalis için turuncu, C.krusei ve C. glabrata için ise kırmızı renkte floresans saptanmakta ve böylece en sık gözlenen beş Candida türü için, C. tropicalis suşlarında tek tür olarak, diğer türler için ise ikili gruplar halinde hızlı tür tanımlaması yapılabilmektedir. Sözü edilen bu tür gruplamalarında, flukonazole duyarlılık yönünden ve eski direnç sınır değerlerine göre beklenen türe özgü duyarlılık profilleri esas alınmıştır. Bu çalışmanın amacı, kan kültüründe maya saptanan olgularda PNA-FISH yöntemiyle hızlı tür tanımlamasının, (a) konvansiyonel tanımlama yöntemleriyle uyumunun ve (b) antifungal tedavi seçimine etkisinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alınan örnekler. Ağustos-Aralık 2013 ayları arasında, kan kültürlerinde (BacT/ALERT 3D sistemi – BioMerieux; aerobik kan kültürü şişeleri) pozitif sinyal alınan ve Gram boyama yöntemi ile mikroskopik incelemede maya saptanan erişkin olguların örnekleri değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmaya alınan örnekler için, maya saptanmasını takiben, standart uygulama olarak kan kültüründen katı besiyerine ekim yapılmış, aynı zamanda PNAFISH yöntemi ile hızlı tür tanımlaması gerçekleştirilmiştir. PNA-FISH yöntemi. Bu amaçla, “PNA- FISH YeastTrafficLight” kiti* (AdvanDx, Woburn, MA) kullanılmıştır. Üretici firmanın önerileri doğrultusunda, fiksasyon için 20 dakika, PNA problarının bağlanması için 30 dakika ve non-spesifik bağlanmaların giderilmesi için 30 dakikalık bir yıkama süresini takiben, toplamda yaklaşık 90 dakikalık bir işlemin ardından, örnekler floresan mikroskop kullanılarak incelenmiştir. Her çalışmaya, pozitif ve negatif kontroller dahil edilmiştir. Değerlendirme, birden fazla uzman doktor tarafından gerçekleştirilmiştir. PNA-FISH yöntemi ile sonuç alınır alınmaz, elde edilen tür tanımlaması, servis doktoruna ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı doktorlarına bildirilmiş ve bildirim zamanı not alınmıştır. Konvansiyonel yöntemlerle tür tanımlaması. Kan kültürü şişelerinden standart katı besiyerine yapılan kültürlerdeki üremeler, Mikoloji laboratuvarında makroskopik ve mikroskopik olarak incelenmiş, ID32 C (BioMerieux) sistemi ile belirlenen biyokimyasal asimilasyon profilleri ve mısır unlu tween 80 besiyerindeki morfolojik özellikleri değerlendirilerek, tür düzeyinde tanımlamaları yapılmıştır. Tür düzeyinde tanımlama yapıldığı zaman ile laboratuvara giriş yapıldığı zaman arasındaki fark kaydedilmiştir. PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlamasının antifungal tedavinin yönlendirilmesine etkisi. Çalışmaya alınan her olgu için, kan kültüründe pozitif sinyal alınmasını takiben mikroskopik olarak maya görülmesi üzerine başlanan ampirik antifungal ilaç, izleminde antifungal tedavi değişikliği yapılıp yapılmadığı, değişiklik yapıldı ise bu değişikliğin PNA-FISH sonucu ile ilintili olup olmadığı ve klinik sonuç değerlendirilmiştir. Sonuçların analizi. Çalışmaya alınan örneklerde, PNA- FISH yöntemi ileelde edilen tanımlama sonuçları, rutinde kullanılan konvansiyonel tür tanımlaması yöntemleri ile elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda PNA-FISH ile tanımlama ve konvansiyonel tanımlama arasındaki zaman farkı not edilmiştir. Bu örneklerin izole edildiği olgularda, PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlamasının, antifungal tedavi değişimine olası etkisi araştırılmıştır. Sonuçlar: Çalışmaya, Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi’nde kan kültürlerinde maya saptanan 23 olgu dahil edilmiştir. PNA-FISH ve konvansiyonel tanımlama yöntemleri arasındaki uyumun değerlendirilmesi. Değerlendirilen 23 olgunun 17’sinde PNA-FISH ile konvansiyonel yöntem, birbirine paralel pozitif sonuç vermiştir (Tablo). İki olguda (no.7 ve 8), PNA-FISH ile negatif sonuç saptanmıştır. Etken mantarlar, konvansiyonel yöntemler ile, bu olgulardan birinde Blastoschizomyces capitatus (Saprochaete capitata), diğerinde ise Cryptococcus neoformans olarak tanımlanmıştır. Bu mantarlar, PNA-FISH test panelinde bulunmadıkları için, PNA-FISH ile negatif sonuç saptanması beklenen bir bulgudur. Kültürde birden fazla tür üremesi olan üç hastada, PNA-FISH yöntemi ile tek maya saptanabilmiştir: 3 no’lu olguda PNA-FISH yöntemi ile sadece yeşil floresans saptanmış ve tanımlama C. albicans/C. parapsilosis olarak yapılmıştır. Ancak, konvansiyonel yöntem ile bu olguda C.parapsilosis ile birlikte C.glabrata da saptanmıştır. Bu olguda PNA-FISH C.glabrata varlığını gösterememiştir. 10 no’lu olguda PNA-FISH sadece C. albicans/C. parapsilosis tanımlaması yapabilmiş, kültürde C.albicans ve C.dubliniensis birlikte üretilmiştir. 23 no’lu olguda PNA-FISH ile sadece C. glabrata/C. krusei tanımlaması yapılabilmişken, konvansiyonel yöntem ile C.krusei ile eşzamanlı olarak C.dubliniensis tanımlanmıştır. Bir olguda (no 18) ise, PNA-FISH yöntemi konvansiyonel yöntem ile tanımlanamayan ikinci bir tür saptamıştır. Bu örnekte PNA-FISH ile iki farklı floresans gözlenmiş, C. glabrata/C. krusei ve C.tropicalis sonucu verilmiş ancak kültürde sadece C.tropicalis üretilebilmiştir. PNA-FISH ile konvansiyonel yöntem arasında tanımlama zamanı açısından ortalama 72 saat fark olduğu saptanmıştır. PNA-FISH yöntemi ile hızlı tür tanımlamasının antifungal tedavinin yönlendirilmesine etkisi. Çalışmaya alınan olgulara başlanan ampirik tedavi, tedavinin değiştirilme durumu ve olguların klinik seyri Tablo’da özetlenmiştir. Çalışma süresince takip edilen 23 hastanın 13’ü kaybedilmiştir. Bu hastaların altısı (9, 11, 15, 17, 19 ve 23 no.’lu hastalar) kan kültüründe pozitif üreme sinyali oluşmadan önce kaybedilmiştir. Çalışmaya dahil edilen 23 hastadan 16’sı (kan kültürü pozitifliği saptanmadan önce kaybedilen 6 hasta ve servis izleminde tedavi başlanamayan 12 no.’lu olgu dışında kalanlar) antifungal tedavi almıştır. Ampirik tedavi olarak 5 hastada flukonazol, 10 hastada ekinokandin (sekizinde kaspofungin, ikisinde anidulafungin), bir hastada (7 no.’lu hasta; C. neoformans izolasyonu) ise flukonazol ve amfoterisin B kombinasyonu tercih edilmiştir. Çalışmaya alınan olgulardan dördünde ampirik tedavide değişikliğe gidilmiş ancak bu olguların hiçbirinde bu değişiklik PNA-FISH sonucu nedeniyle gerçekleşmemiştir: Üç hastada (2, 6 ve 16 no’lu hastalar) klinik durumunun stabil hale gelmesi ve belirgin iyileşme gözlenmesi nedeniyle kaspofungin tedavisi flukonazol ile değiştirilmiş, PNAFISH sonucundan yararlanılmamıştır. 8 no’lu hastada, PNA-FISH sonucununun negatif çıkmasını takiben ampirik flukonazol tedavisi amfoterisin B’ye değiştirilmiştir. Hastada PNA-FISH testi ile belirlenemeyen bir cins maya olan B.capitatus (Saprochaete capitata) üremiş ve tedavi başarılı olmuştur. Yorum Etken türlerin doğru tanımlanması yönünden, PNA-FISH’in konvansiyonel yöntemlerle uyumlu sonuçlar verdiği gözlenmiştir. Ancak, PNA-FISH yöntemi sadece beş Candida türünü (ve genelde gruplar halinde) tanımlayabildiği için, bizim merkezimiz gibi çok farklı mantar cins ve türlerinin fungemi etkeni olabildiği merkezlerde etken türünün saptanmasında yetersiz kalabilmektedir. Kan kültüründe birden fazla maya türünün ürediği durumlarda, PNA-FISH bir olguda kültüre göre avantaj sağlamış, ancak üç olguda yetersiz kalmıştır. Bu çalışmada hem değerlendirilen toplam hasta sayısının hem de mikst üreme saptanan hasta sayısının az olması, bu konuda daha ayrıntılı bir değerlendirme yapılmasına olanak vermemiştir. Çoğu Mikoloji laboratuvarında floresan mikroskopun mevcut olmaması ve floresan mikroskop kullanımı ile ilgili deneyim gerekliliği, rutinde PNA-FISH yönteminin kullanımını sınırlayabilecek faktörlerdir. Merkezimizde kan kültüründe maya saptanan olgularda, tanımlama sonucu çıkana kadar genelde ekinokandin ile ampirik tedavi başlanması tercih edilmekte, izlemlerinde, olguların klinik durumuna göre tedavi flukonazole değiştirilebilmektedir. Sınırlı sayıda olgunun analiz edildiği bu çalışmada, tedavi değişimi yönünden PNA-FISH sonuçlarının olası etkisi de değerlendirilmiş, tedavi değişiminin hiçbir olguda PNA-FISH sonucu nedeniyle olmadığı gözlenmiştir. Kullanılan PNA-FISH kitinin tasarımı, merkezimizde en sık izole edilen iki Candida türü olan C. albicans ve C. parapsilosis’i ayırt etmeye uygun olmadığından, PNA-FISH yönteminin, bizim merkezimizde antifungal tedavi seçimini yönlendirmekte anlamlı bir fark yaratamayabileceği de düşünülmüştür. C.glabrata’nın ikinci en sık izole edilen kandidemi etkeni olduğu merkezlerde, PNA-FISH kullanımı ile ilgili avantajlar daha ön planda gözlenebilir. *Teşekkür: Bu çalışmada kullanılan “PNA-FISH Yeast Traffic Light” kiti, MSD firması tarafından bağış olarak temin edilmiştir. Katkılarından dolayı teşekkür ederiz. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. Kaynaklar Alp Ş, Arikan-Akdagli S, Gulmez D, Aşçıoğlu S, Uzun Ö, Akova M. Epidemiology of Candida bloodstream infections and antifungal susceptibility profiles: 10-year experience with 381 candidaemia episodes in a tertiary care university centre. 22nd European Congress of Clinical Microbiology and Infectious Diseases (ECCMID). 31 March – 3 April 2012, Londra, Birleşik Krallık, p777. Arendrup MC. 2010. Epidemiology of invasive candidiasis. Curr. Opin. Crit. Care16:445– 52. Diekema D, Arbefeville S, Boyken L, Kroeger J, PfallerM. The changing epidemiology of healthcare-associated candidemia over three decades. Diagn Microbiol InfectDis. 2012 May;73:45-8. Erdem I, Oguzoglu N, Ozturk Engin D, Ozgultekin A, Inan AS, Ceran N, Kaya F, Genc I, Goktas P. Incidence, etiologyand risk factors associated with mortality of nosocomial candidemia in a tertiary care hospital in Istanbul, Turkey. Med Princ Pract. 2010;19:463-7. Hall L, Le Febre KM, Deml SM, Wohlfiel SL, Wengenack NL. 2012. Evaluation of the Yeast Traffic Light PNA FISH probes for identification of Candida species from positive blood cultures. J. Clin. Microbiol. 50:1446–8. Pfaller M, Neofytos D, Diekema D, Azie N, Meier-Kriesche HU, Quan SP, Horn D. Epidemiology and outcomes of candidemia in 3648 patients: data from the Prospective Antifungal Therapy (PATH Alliance®) registry, 2004-2008. Diagn Microbiol Infect Dis. 2012 Dec;74:323-31. Wisplinhoff H, Bischoff T, Tallent SM, Seifert H, Wenzel RP, Edmond MB. Nosocomial bloodstream infections in US hospitals: Analysis of 24,179 cases from a prospective nationwide surveillance study. Clin Infect Dis 2004;39:309-17. Tablo: Çalışmaya alınan 23 hastanın PNA-FISH yöntemi ve konvansiyonel yöntem kullanılarak elde edilen tanımlama sonuçları, tanımlama için gereken süreler arasındaki fark, antifungal tedavi seçimleri ve klinik sonuç NO 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 KÜLTÜR ALINMA TARİHİ TANIMLAMA SONUCU PNA-FISH SONUCU TARİHİ TANIMLAM A SONUCU TARİHİ FARK (SAAT)a 02.09.2013 04.09.2013 48 Kaspofungin 02.09.2013 06.09.2013 96 11.09.2013 13.09.13 ve 27.09.13 48 Anidulafungin Evet, flukonazol Flukonazol Hayır Taburcu edildi Taburcu edildi 18.09.201 3 23.09.201 3 10.09.201 3 01.10.201 3 06.10.201 3 C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis C. albicans/ C. C. parapsilosis parapsilosis C. albicans/ C. C. parapsilosis parapsilosis ve C. glabrata C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis negatif C. neoformans negatif B. capitatus (S. capitata) 23.09.2013 24.09.2013 24 Flukonazol Hayır 24.09.2013 26.09.2013 48 Kaspofungin Hayır Taburcu edildi Exitus 24.09.2013 26.09.2013 48 Kaspofungin 04.10.2013 08.10.2013 96 08.10.2013 11.10.2013 72 06.10.201 3 07.10.201 C. albicans/ C. C. albicans 08.10.2013 parapsilosis C. albicans/ C. C. albicans 08.10.2013 10.10.2013 11.10.2013 30.08.201 3 28.08.201 3 07.09.201 3 PNA-FISH SONUCU AMPİRİK ANTİFUNGAL TEDAVİ ANTİFUNG AL TEDAVİNİN DEĞİŞTİRİL MESİ Hayır KLİNİK SONUÇ Exitus Taburcu edildi Exitus 48 Evet, flukonazol Flukonazol + Hayır amfoterisin B Flukonazol Evet, amfoterisin B Yok - 72 Kaspofungin Taburcu Hayır Taburcu edildi Exitus 3 11 12 13 14 15 16 17 18 parapsilosis 28.10.201 3 29.10.201 3 ve C. dubliniensis C. glabrata / C. C. glabrata 31.10.2013 krusei C. glabrata / C. C. glabrata 01.11.2013 krusei 06.11.201 3 12.11.201 3 C. glabrata / C. C. glabrata krusei C. glabrata / C. C. glabrata krusei 23.11.201 3 22.11.201 3 26.11.201 3 30.11.201 3 C. albicans/ parapsilosis C. albicans/ parapsilosis C. albicans/ parapsilosis C. glabrata / C.krusei C.tropicalis edildi 05.11.2013 144 Yok - Exitus 05.11.2013 96 Exitus 08.11.2013 11.11.2013 72 Yok (Kaspofungin önerildi ancak başlanamadı.) Anidulafungin Hayır 15.11.2013 20.11.2013 120 Exitus C. C. albicans 25.11.2013 27.11.2013 48 Flukonazol Hayır (Olgu kandidüri nedeniyle flukonazol almakta idi. İzleminde kaspofungin de önerildi ancak başlanamadı) Yok - C. C. parapsilosis C. C. parapsilosis C. tropicalis ve 27.11.2013 29.11.2013 48 Kaspofungin 28.11.2013 29.11.2013 24 Yok Evet, flukonazol - Taburcu edildi Exitus 01.12.2013 03.12.2013 48 Kaspofungin Hayır Exitus Exitus Exitus 19 20 21 07.12.201 3 16.12.201 3 24.12.201 3 26.12.201 3 26.12.201 3 C. glabrata / C. C. glabrata krusei C. albicans/ C. C. albicans parapsilosis 10.12.2013 13.12.2013 72 Yok - 16.12.2013 19.12.2013 72 Flukonazol Hayır (Kaspofungin önerildi ancak geri ödemedeki sorun nedeniyle flukonazol başlanabildi.) Kaspofungin Hayır Exitus Taburcu edildi C. glabrata / C. C. krusei 26.12.2013 31.12.2013 96 Taburcu krusei edildi 22 C. albicans/ C. C. glabrata 28.12.2013 02.01.2014 120 Kaspofungin Hayır Taburcu parapsilosis edildi 23 C. glabrata / C. C. krusei ve 08.01.2014 11.01.2014 72 Yok Exitus krusei C. dubliniensis a Hem PNA-FISH uygulamaları hem de konvansiyonel tür tanımlaması için asimilasyon reaksiyonları ve mısır unlu tween 80 besiyerindeki incelemeler, sadece hafta içi ve mesai saatlerinde yapılmıştır. P016 Dr. Banu Oflaz Süzmen Başlık: Mukormikozis Tanılı Çocuk Hastada Cerrahi ve Antifungal Tedavi, Posakanazol İle Etkili İdame Tedavisi Yazarlar: Rejin Kebudi - İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji Onkoloji BD/ VKV Amerikan Hastanesi, Banu Oflaz Sözmen - Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji Onkoloji BD/ VKV Amerikan Hastanesi - (BSA), Günter Hafız - İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz ABD/ VKV Amerikan Hastanesi, Önder Ergönül - Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ABD/ VKV Amerikan Hastanesi, Zarye Erturan - İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ABD Amaç: Mukormikozis immün sistemi baskılanmış hastalarda görülen, mortalitesi ve morbiditesi yüksek bir fungal enfeksiyondur. Periorbital mukormikozisin cerrahi ve kombine antifungal ajanlar kullanarak başarılı tedavisini, çocukluk çağında sık kullanılmayan pozakanazolun idame tedavide başarılı olduğunu ve belirgin bir yan etkisinin gözlemlenmediğini raporlamak. Materyal ve Metod: Vaka sunumu Bulgular: Sekiz yaşında, akut lenfoblastik lösemi tanısı ile tedavisi devam etmekte olan hastaya BFM ALL protokolü protokol II faz I kemoterapisi sonrası hastanede yattığı ve nötropenik olduğu dönemde ateş gelişmesi ile geniş spektrumlu antibiyotik başlandı. Aynı dönemde sol orbital bölgede hassasiyet ve çene ağrısından şikayet eden hasta kulak burun boğaz( KBB) ve oftalmoloji uzmanları tarafından değerlendirildi. İlk gün belirgin klinik bir enfeksiyon odağı saptanmamakla birlikte hassasiyet şikayetinin ve ateşinin devamı nedeni ile çekilen orbital/kranial MR’da sol sfenoid,mastoid, etmoid sinüzit ve orbital selülit tespit edildi. Sinoorbital bölge enfeksiyonlarında aspergillus ve zygomiçes olası patojenler arasında olduğu için tedavisine lipozomal ambizom ve daha sonrasında orbital penetrasyonunun iyi olması nedeni ile vorikanazol eklendi. 5 günlük IV antifungal tedavi sonrasında ateşlerinin devam etmesi, çekilen MR’da enfeksiyonun ilerlediğinin görülmesi ile cerrahi drenaj ve küretaj kararı alındı. Cerrahi sonrası hastanın ateşi 24 saat içinde düştü, ağrısı ve yumuşak doku şişliği azalmaya başladı. Mikrobiyolojik olarak üremesi olmayan hastaya cerrahi örneklerinin patolojik incelemesiyle mukormikoz tanısı koyuldu. Tedavisine ambizom ile devam edilen hastanın kemoterapisine cerrahiden 5 gün sonra tekrar başlandı. İndüksiyon kemoterapisi süresince lipozomal ambizom alan hastanın antifungal tedavisi idame kemoterapisi döneminde oral pozakanazol olarak değiştirildi ve 6 aya tamamlandı. Antifungal tedavi sonunda MR bulgularında patoloji olmayan hastanın idame kemoterapisi halen devam etmekte olup, 1 yıllık süre zarfında tekrarlayan fungal enfeksiyonu olmadı. Bu vaka cerrahinin ve antifungal ajanların birlikte kullanılmasının tedavideki önemini göstermesi, çocukluk çağında kullanımına sık rastlanmayan oral pozakanazolün idame tedavide etkinliğinin,uygulama kolaylığının ve yan etki profilinin iyi olduğunun gösterilmesi nedeni ile önemlidir. MUKORMİKOZİS TANILI ÇOCUK HASTADA CERRAHİ VE ANTİFUNGAL TEDAVİ, POSAKANAZOL İLE ETKİLİ İDAME TEDAVİSİ Amaç: Mukormikozis immün sistemi baskılanmış hastalarda görülen, mortalitesi ve morbiditesi yüksek bir fungal enfeksiyondur. Periorbital mukormikozisin cerrahi ve kombine antifungal ajanlar kullanarak başarılı tedavisini, çocukluk çağında sık kullanılmayan pozakanazolun idame tedavide başarılı olduğunu ve belirgin bir yan etkisinin gözlemlenmediğini raporlamak. Gereç ve Yöntem: Vaka sunumu. Bulgular ve Sonuçlar: Sekiz yaşında, akut lenfoblastik lösemi tanısı ile tedavisi devam etmekte olan hastaya BFM ALL protokolü protokol II faz I kemoterapisi sonrası hastanede yattığı ve nötropenik olduğu dönemde ateş gelişmesi ile geniş spektrumlu antibiyotik başlandı. Aynı dönemde sol orbital bölgede hassasiyet ve çene ağrısından şikayet eden hasta kulak burun boğaz( KBB) ve oftalmoloji uzmanları tarafından değerlendirildi. İlk gün belirgin klinik bir enfeksiyon odağı saptanmamakla birlikte hassasiyet şikayetinin ve ateşinin devamı nedeni ile çekilen orbital/kranial MR’da sol sfenoid,mastoid, etmoid sinüzit ve orbital selülit tespit edildi. Sinoorbital bölge enfeksiyonlarında aspergillus ve zygomiçes olası patojenler arasında olduğu için tedavisine lipozomal ambizom ve daha sonrasında orbital penetrasyonunun iyi olması nedeni ile vorikanazol eklendi. 5 günlük IV antifungal tedavi sonrasında ateşlerinin devam etmesi, çekilen MR’da enfeksiyonun ilerlediğinin görülmesi ile cerrahi drenaj ve küretaj kararı alındı. Cerrahi sonrası hastanın ateşi 24 saat içinde düştü, ağrısı ve yumuşak doku şişliği azalmaya başladı. Mikrobiyolojik olarak üremesi olmayan hastaya cerrahi örneklerinin patolojik incelemesiyle mukormikoz tanısı koyuldu. Tedavisine ambizom ile devam edilen hastanın kemoterapisine cerrahiden 5 gün sonra tekrar başlandı. İndüksiyon kemoterapisi süresince lipozomal ambizom alan hastanın antifungal tedavisi idame kemoterapisi döneminde oral pozakanazol olarak değiştirildi ve 6 aya tamamlandı. Antifungal tedavi sonunda MR bulgularında patoloji olmayan hastanın idame kemoterapisi halen devam etmekte olup, 1 yıllık süre zarfında tekrarlayan fungal enfeksiyonu olmadı. Bu vaka cerrahinin ve antifungal ajanların birlikte kullanılmasının tedavideki önemini göstermesi, çocukluk çağında kullanımına sık rastlanmayan oral pozakanazolün idame tedavide etkinliğinin,uygulama kolaylığının ve yan etki profilinin iyi olduğunun gösterilmesi nedeni ile önemlidir. P017 Dr. Ahmet Çağkan İnkaya Başlık: BK Virüs İnfeksiyonu: Tedavi Edebiliyor muyuz? Yazarlar: Barış Boral - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı - (BSA), Yusuf Ziya Şener - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Burcu Kızılaslanoğlu - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, BurakYasin Aktaş - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Mert Eşme Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Ayşe Avşar - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Ahmet Çağkan İnkaya - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı, Ahmet Pınar - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Hakan Göker Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Murat Akova - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Amaç: BK virüs toplumda yaygın olarak bulunan, immun sistemi baskılanmış hastalarda çeşitli klinik tablolara sebep olabilir. Bunlar arasında özellikle üriner traktusta latent infeksiyon, reaktivasyon virüri, viremi ve polyomavirüs-ilişkili nefropati (PVAN) sayılabilir. Transplante böbreğin kaybı, hemorajik sistit ve nedeni bilinmeyen ateşe BK virüsün neden olduğu diğer klinik tablolardandır. Sidofovir, BK virüs infeksiyonunda kullanılan öncelikli ajandır. Sidofovir, ülkemizde endikasyon dışı istemle Türk Eczacıları Birliği aracılığı ile temin edilmektedir. Bu çalışmada hastanemizde BK virüs viremisi ve virürisi saptanılan hastalarımız değerlendirilerek sidofovir tedavisine erişimleri gözden geçirilmiştir. Materyal ve Metod: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Ocak 2012 – Mart 2014 tarihleri arasında, renal transplant alıcısı ve hematolojik malignite tanılarıyla takip edilirken, BK virüs serum veya idrar PCR örneği gönderilen 71 hastanın dosyası incelendi. BK virüs DNA’sı, DSP/Virus Pathogen Midi kiti ile idrar ve kan örneklerinden ayrıştırıldı. BK virüs PCR, BK virus QS –RGQ kiti ile real time PCR (Rotor-Gene Q, QIAGEN) yöntemi kullanılarak çalışıldı. Bu çalışmada BK virüs infeksiyonu saptanan 12 hasta gözden geçirilmiştir. Bulgular: Yetmiş bir hastanın 5 tanesinin sadece serumunda, 3 tanesinin sadece idrarında, 3 tanesinin ise hem serum hem de idrarında BK virüs pozitifliği saptandı. Bir hastada ise renal biyopsi sonucu BK virüs nefropatisi saptandı. BK virüs infeksiyonu olan hastaların %75 i erkek, %25’i kadın olup yaş ortalaması 39 olarak saptandı. Hastaların 7’si renal transplant alıcısı, biri kronik glomerülonefrit, 4’ü ise hematolojik hastalıklar nedeni ile takip edilmekteydi. Renal transplantasyon sonrası BK virüs infeksiyonu en erken 2. ayda, en geç ise 17. ayda gelişmiş olup hastaların %73’ünde transplantasyondan sonraki ilk 5 ayda gelişti. Hastaların 4’ünde ateş mevcuttu, 8 hastada ateş gözlenmedi. Dört hastada hastalığın hematüri, 3 hastada akut böbrek yetmezliği ve 1 hastada transamnitis ile ortaya çıktığı saptandı. Tedavi olarak 3 hastada sidofovir, 5 hastada kinolon (siprofloksasin, levofloksasin veya moksifloksasin) uygulandı. Renal transplant hastalarının tamamında immünsüpresif tedavi doz azaltımı ve değişimi yapıldı. Sidofovir tedavisi alan hastaların BK virüs viral yüklerinde birinde 1 log, birinde 3 log, diğerinde de 5 log düşüş saptandı. Kinolon tedavisi alan bir hastada BKV virüs yükü 3 log, diğerinde 2 log düşüş saptandı. Diğer hastaların BK virüs yükündeki değişim, kontrol değerleri olmaması nedeni ile değerlendirilememiştir. Tartışma: BK virüsün neden olduğu PVAN’ın patogenezini tam olarak bilmesek de, derin immun baskılanma BK virüs alevlenmesinin asıl sebebidir. İmmunsupresif ilaç dozlarının ayarlanması BK virüs infeksiyonunun temel tedavi metodudur. Sidofovir, BK virüs infeksiyonunda kullanımı onaylanmış bir ilaç olmasına rağmen, ülkemizde sidofovir’e erişimimiz sınırlı kalmaktadır. İlaca ulaşmak, kimi zaman 1 aydan daha uzun zaman alabilmektedir. Bu nedenle tedavide immun modülasyon ve kinolon kullanılması gibi alternatif yollar öncelikle uygulanmaktadır Ateş ABY Hematüri Serum transaminaz yüksekliği Var 4 3 4 1 Yok 8 9 8 11 12 12 12 Toplam Hasta 12 sayısı P018 Dr. Ahmet Çağkan İnkaya Başlık: OLGU SUNUMU: BÜTÜN YÖNLERİYLE FEBRİL NÖTROPENİ Yazarlar: Murat Torgutalp - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı - (BSA), Hakan Babaoğlu - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı,Ahmet Çağkan İnkaya - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı,Murat Akova - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Amaç: Febril nötropeni başta maligniteler olmak üzere hematolojik hastalıklarda, sitotoksik kemoterapi alan hastalarda, kemik iliği transplantasyonu yapılan hastalarda görülebilen erken antibiyotik tedavisi başlanmadığı takdirde mortalitesi yüksek olan bir durumdur. Materyal ve Metod: Daha önce bilinen diabetes mellitus, hipertansiyon, kronik böbrek hastalığı ve multiple miyelom tanıları olan 60 yaşında kadın hasta, multiple miyelom nedeni ile başka bir merkezde takip edilmiş. Vinkristin, adriamisin, deksametazon (VAD) ve bortezomib kemoterapilerini aldıktan sonra otolog kemik iliği transplantasyonu (OKİT) yapılmış ve takibinde nötropenik ateş (NPA) geliştirmiş. Empirik olarak, piperasilin/tazobaktam ve teikoplanin tedavisi başlanmış, ateşinin sebat etmesi üzerine piperasillin/tazobaktam tedavisi kesilerek imipeneme geçilmiş. Alınan kan kültüründe genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) üreten Klebsiella pneumonia üremiş. OKİT’nin 8. gününde septik şok gelişen hasta entübe edilmiş, femoral kateter takılmış, vazopressör başlanmış ve tedaviye kolisitin eklenmiş. Hastanın yoğun bakım ihtiyacı olması üzerine hastanemizin onkoloji yoğun bakım ünitesine (OYBÜ) sevk edilmiş.Yoğun bakımımıza entübe halde kabul edilen hastanın fizik muayenesinde ateşi 38.6 oC, kan basıncı:70/40 mmHg, nabzı:120/dk olarak ölçüldü. Solunum sesleri kabaydı, toraks sol tarafında solunum sesleri alınamıyordu. Juguler kateter etrafı temiz olarak değerlendirildi. Beyaz küre sayısı 100/mm3, nötrofil:0, C-Reaktif Protein (CRP): 30.9g/dl (N:0-0.8), prokalsitonin 94.5 (0-0.5), serum laktat: 2.4, olarak saptandı. Nötropenik ateş ve septik şokta olarak değerlendirilen hastaya meropenem, vankomisin ve kolsitin başlandı. Derin trakeal aspirasyon ve kan kültürlerinde vankomisin dirençli enterokok (VRE) üremesi olması nedeniyle; vankomisin kesilerek linezolid’e geçildi. Kan kültüründe karbapenemaz üreten Klebsiella pneumonia üremesi olması üzerine tedaviye amikasin eklendi. Gelişinin 3. gününde ateşi devam etmesi üzerine toraks tomografi’si çekildi ve mantar infeksiyonunu telkin edecek bulgu saptanmadı. Hastanın nötropenisi düzeldi ancak kateter kültüründe maya mantarı görülmesi üzerine tedaviye kaspofungin eklendi. Üreyen maya mantarı Candida krusei olarak tanımlandı. Kateter ilişkili bakteremi sebebiyle santral kateteri çekildi. Meropenem + amikasin + kolistin tedavisi altında kan kültüründe Klebsiella pneumonia üremesi devam ettiği için meropenem MIC araştırıldı ve >16µg/dl olarak tespit edildi. Meropenem tedavisi kesilerek tigesiklin başlandı. Takibinde ampiyem gelişen hastaya toraks tüpü takıldı. Ampiyem örneğinde VRE üremesi olması üzerine almakta olduğu linezolid’e devam edildi. Takip sırasında sitomegalovirüs (CMV) viremisi saptanılan hastada tedaviye gansiklovir eklendi. Tigesiklin + kolistin + amikasin tedavisinin 21. gününde kontrol kan kültürlerinde üreme olmaması ve prokalsitonin + CRP normalizasyonu üzerine kesildi. Son Candida krusei üremesinden sonra 15 gün süreyle antifungal alan hastanın kaspofungin tedavisi kesildi. Gansiklovir tedavisi de 21 gün süreyle uygulanıp müteakip 2 CMV PCR sonucu negatif geldiği için kesildi. Linezolid tedavisi 4 hafta süreyle uygulandıktan sonra aktif drenajın olmaması ve toraks tüpünün çekilmesini takiben sonlandırıldı. Bulgular: Bu olgu sunumunda nötropenik ateş ve septik şokta olan hastada ampirik ve hedefe yönelik antibiyotik tedavisi sunulmaktadır. Bu olguda, çok ilaca dirençli etkenlerin sebep olduğu septik şok, kandidemi, bakteremi, ventilatör ilişkili pnömoni ve ampiyem tedavisi uygulanmıştır. Karbapenemaz üreten enterik bakteri infeksiyonları gün geçtikçe daha sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Temel infeksiyon kontrol önlemlerinin uygulanması, izolasyon prensiplerine dikkat edilmesi duyarlı konakta infeksiyon gelişiminin engellenmesi için gereklidir. Ateş ABY Hematüri Serum transaminaz yüksekliği Var 4 3 4 1 Yok 8 9 8 11 12 12 12 Toplam Hasta 12 sayısı P019 Dr Sema Büyükkapı Bay Başlık: Kanserli Çocuklarda Solunum Yolu Viral Enfeksiyonları Yazarlar: Sema B.Bay - İ.Ü.Onkoloji Enstitüsü Pediatrik Hematoloji-Onkoloji BD. - (BSA), Rejin Kebudi İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Onkoloji Enstitüsü Pediatrik Hematoloji- Onkoloji BD, Banu Oflaz Sözmen - Koç Üniversitesi Pediatrik Hematoloji-Onkoloji BD, Meral Ciblak - İ.Ü. Tıp Fakültesi Mirobiyoloji BD, Ömer Görgün - İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Pediatrik HematolojiOnkoloji BD, Başak Koç - İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Pediatrik Hematoloji-Onkoloji BD, Bülent Zülfikar - İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Onkoloji Enstitüsü Pediatrik Hematoloji-Onkoloji BD, Selim Badur - İ.Ü. Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji B.D. Amaç: Pediatrik kanserlerde, solunum yolunun viral enfeksiyonları önemli mortalite ve morbidite nedeni olabilmektedir. Bu çalışmada solunum yolu enfeksiyonu bulguları ile başvuran kanserli çocuk hastalarımızda viral etkenlerin tanımlanması amaçlandı. Materyal ve Metod: 1 Ocak-15 Mart 2014 tarihleri arasında solunum yolu enfeksiyonu semptom ve bulguları ile getirilen tüm kanserli çocuklar solunum yolunun viral enfeksiyonu yönünden değerlendirildi. Mikrobiyolojik değerlendirme referans laboratuarı olan İstanbul Üniversitesi Viroloji laboratuarı tarafından CDC ve WHO kriterleri doğrultusunda algoritmalar ve moleküler teknikler (rRT- PCR) kullanılarak yapıldı. Bulgular: 31 kanserli çocukta, 34 epizod örneği değerlendirildi. 20 etken, 17 epizodda belirlendi, bunlar: influenza A (H3N2) 5, influenza B 1, Respiratuar Sinsityal virus 4, Rhinovirus 4, Coronavirus 3, Metapneumovirus 2, Bocavirus 1 idi. Beş hastada alt solunum yolu enfeksiyonu vardı (İnfluenza A 2, RSV 1, Coronaviruslu 1 hastada ayrıca plevral efüzyon). En yaygın görülen semptomlar ateş, öksürük, burun akıntısı ve boğaz ağrısı idi. Febril nötropenik hastalara sistemik antibiyotik de uygulandı. Influenza saptanan hastalar oseltamivir ile tedavi edildi. Hastaların hepsi, 2’si dışında (1 Rhinovirus, 1 Metapneumovirus+ parainfluenza) hastanede yatırılarak tedavi edildi. Spesifik ve/veya destek tedavi ile tüm hastalar iyileşti. Çoğunda kemoterapi 3-7 gün arasında gecikmeli uygulanabildi. Sonuç: Kanserli çocuklarda viruslerin solunum yolu enfeksiyonlarının önemli nedeni olduğu akılda tutulmalıdır. Kanserli çocukların influenza enfeksiyonlarının tedavisinde oseltamivir etkilidir. Kanserli çocuklarda, respiratuar viruslerin tanımlanması, nonnötropenik hastalarda gereksiz antibiyotik kullanımını önlemek açısından, ayrıca çoğu respiratuar virusa etkili antiviral ajan olmadığında enfeksiyon kontrol önlemleri ve enfeksiyonun erken tanınması ve yayılımın önlenmesi açısından önemlidir. Birçok hastada semptomlara göre, hastanede yatırılarak destek tedavi verilmesi mortalite ve morbiditenin azaltılması açısından gerekli olmaktadır. P020 Dr. Berfu Korucu Başlık: NEDENİ BELİRLENEMEYEN NÖTROPENİK ATEŞ OLGULARINA YAKLAŞIM Yazarlar: BERFU KORUCU - HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ - (BSA), AHMET ÇAĞKAN İNKAYA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MURAT AKOVA - HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Amaç: Febril nötropenik hasta grubunda, başlangıçta sadece ateşle tanı alarak empirik antibiyotik tedavisi başlanan hastalarda, her hangi bir üreme saptanmaması, hastanın genel durumunun stabil olması ve en az 48 saat süreyle ateşsiz olması durumunda empirik tedavinin kesilebileceği yeni ECIL kılavuzunda önerilmiştir. Halen bölümümüzde bu hastalara uygulanan klasik yaklaşım, hastanın 5 ateşsiz gününü doldurması sonrasında, nötropeninin varlığına bakılmaksızın empirik tedavinin kesilmesi biçimindedir. Bu öncül çalışmada, 5. ateşsiz günde tedavisi kesilen hastaların takibeden günlerdeki izlem verileri değerlendirilmiştir. Materyal ve Metod: Mayıs 2012- Aralık 2013 tarihleri arasında hastanemizde yatmakta olup, nötropenik ateş ile bölümümüze konsülte edilen ve başlangıçta ateş odağı saptanamayan 52 nötropenik ateş periyodu incelendi.Hastalar hematolojik malignensi vakalarından seçildi. Danışıldıklarında nötrofil sayısı 500/ mm3 altında olan vakalar çalışmaya alındı.Hastalar; ilk danışıldığında, antibiyoterapinin ilk dozundan önce, tüm olası infeksiyon odaklarından kültür gönderilerek tarama yapıldı. Tüm veriler, henüz pozitif kültür bildirilmemiş, toplam beş ateşsiz ve hemodinamik olarak stabil gün ardından antibiyoterapisi kesilmiş vakalardan oluşmaktadır. Bulgular: Empirik tedavi kesilmesini takiben; İlk 24 saatte 1 hasta 24 - 72 saate 6 hasta 72 saat- 1 haftada 4 hasta yeniden febril olmuştur. 11 yeniden febril olan vakanın 3’ünde etyolojiyi açıklayacak odak tespit edilmiştir. Bir vakada; paranazal sinüs tomografisinde “abse uyumlu görünüm” Bir vakada; yeni gelişen cilt lezyonundan alınan örnekte “Enterobacter cloacae complex” üremesi Bir vakada; kan kültüründe “Streptococcus oralis” üremesi mevcuttur. Çalışmamızın sonuçlarına göre, nedeni bilinmeyen ateş (FUO) tanısı ile empirik tedavi başlanan hastaların %80’inde ilk 72 saat içinde ateş düşmektedir. Bir hasta hariç tümünde ateş ilk 96 saat içinde kontrol altına alınmıştır. Başlangıçta empirik tedavi verilen bu hasta grubunda, kültürler 42 (%80.7) hastada negatif kalmıştır. Bu hasta grubunda, 5 ateşssiz günü takiben antibiyotik tedavisi kesilmiş ve takiben 31 hastada (%73.8) tekrar ateş yükselmesi veya her hangi bir infeksiyon odağı saptanmamıştır. Kalan 11 hastanın 9’unda yeniden ortaya çıkan ateşin nedeni belirlenememiş, ancak bu hastalar yeniden başlanan empirik antibiyotik tedavisine yanıt vermişlerdir. İki hastada kültürler pozitif olarak saptanmış, bu hastalar uygun antibiyotiklerle tedavi edilmişlerdir. Bu hastaların hepsi takip süresi içinde sağkalmışlardır (En son takip tarihi Mart 2014). Sonuç olarak, bu öncül çalışmanın verilerine göre, nedeni bilinmeyen ateş nedeniyle empirik antibiyotik tedavisi verilen hastalardaateş nedeni belirlenemediği ve ateşin empirik antibiyotik tedavisi ile düştüğü durumlarda 5 ateşssiz günü takiben antibiyotiklerin güvenle kesilebileceği sonucuna varılmıştır. Bu gözlemin daha büyük hasta gruplarında ve antibiyotiğin daha kısa sürede kesildiği durumlarda doğrulanması halinde, febril nötroepnik hastaların empirik antibiyotik tedavi planlarında önemli değişiklikler gündeme gelebilecektir. TABLO 1: EMPİRİK AB SONRASI ATEŞ YANITI – KÜLTÜR NEGATİF VAKALAR KÜLTÜR NEGATİF VAKALARDA EMPİRİK ANTİBİYOTİK BAŞLANGICI SONRASI ATEŞ DÜŞME ZAMANI HASTA SAYISI YÜZDE 24. SAAT 18 48.SAAT 8 72.SAAT 8 96.SAAT 7 >120.SAAT 1 % 42.8 % 19 % 19 % 16.6 % 2.6 TABLO 2: EMPİRİK AB SONRASI ATEŞ YANITI – KÜLTÜR POZİTİF VAKALAR KÜLTÜR NEGATİF VAKALARDA EMPİRİK ANTİBİYOTİK BAŞLANGICI SONRASI ATEŞ DÜŞME ZAMANI 24. SAAT 48. SAAT 72. SAAT 96. SAAT 120.SAAT >120. SAAT VE/VEYA HEMODİNAMİK İNSTABİLİTE HASTA SAYISI 2 3 0 0 1 4 YÜZDE % 20 % 30 %0 %0 % 10 % 40 TABLO 3: NPA OLUP İLK BAKIDA ODAK BULUNAMAYAN HASTALAR KÜLTÜR NEGATİF KAN KÜLTÜRÜ POZİTİF İDRAR KÜLTÜRÜ POZİTİF HASTA SAYISI 42 10 1 SANTRAL KATATER KÜLTÜRÜ POZİTİF 4 YÜZDE %80.7 %19.2 %1.9 %7.6 FUNGAL ENFEKSİYON UYUMLU BT POZİTİF TOPLAM 3 52 %5.7 %100 TABLO 4: NEDENİ BİLİNMEYEN NPA OLARAK EMPİRİK TEDAVİ ALIP, 5 ATEŞSİZ GÜN SONRASI AB KESİLEN HASTALARIN İZLEMİ TEKRAR ATEŞ YOK HASTA SAYISI YÜZDE 31 %73.8 EMPİRİK ANTİBİYOTERAPİ KESİLMESİ SONRASI TEKRAR ATEŞ VAR TEKRAR ATEŞ VAR KÜLTÜRLER NEGATİF KÜLTÜRLER POZİTİF 9 %21.4 2 %4.7 TOPLAM 42 %100 P021 Dr. Ayşe Bahar Keleşoğlu Başlık: GRAM NEGATİF BAKTERİYEMİ VE ÖLÜMCÜL SEYREDEN CİLT ENFEKSİYONU Yazarlar: AYŞE BAHAR KELEŞOĞLU - HACETTEPE ÜNİVERSİTESI IÇ HASTALIKLARI - (BSA) Amaç: Cilt ve yumuşak doku enfeksiyonları sıklıkla stafilokok ve streptokok bakterileri ile ilişkili olmakla beraber özellikle immunsuprese hastalarda gram negatif bakteriler de nadir görülen ajanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Gram negatif bakteriyemisine bağlı ortaya çıkan cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarında uygun antibiyotik tedavisi ve erken cerrahiye rağmen mortalite oranı yüksektir. Materyal ve Metod: Kür mide adenokarsinomu hikayesi olan ve son 6 aydır membranoproliferatif glomerulonefrit tip 2 nedeniyle kortikosteroid tedavisi alan hasta sağ bacakta akut başlayan kızarıklık, şişlik ve non-hemorajik büller nedeniyle acil polikliniğine başvurmuş. Takibinde septik şok, multiorgan yetmezliği ve dissemine intravasküler koagülasyon tabloları gelişen ve entübe olan hasta dahiliye yoğun bakım ünitesinde izlenmeye başlanıyor. Hastadan ilk gün alınan kan, katater ve bül örneklerinde E. Coli üremeleri mevcuttu. Gelişinde bakılan prokalsitonin değeri 695 ng/dL idi. Hastanın takibinde alınan kan, katater, derin trakea aspirasyon ve bacaktaki lezyonundan alınan derin doku kültürlerinde Acinetobacter baumanii üremeleri oldu. Derin septik şok tablosunda izlenen hastada ARDS gelişmesi sonucu solunum ve kardiak arrest olan hasta yoğun bakıma yatışının 15. gününde exitus oldu. Bulgular: Sıklıkla immünsuprese hastalarda görülen gram negatif bakterilere bağlı cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarının mortalitesi yeterli ve uygun antibiyotik ve cerrahi tedaviye rağmen yüksek seyretmektedir. Eğer lezyonlar başlangıç aşamasında bül ile seyrediyorsa prognoz daha kötüdür. GRAM NEGATİF BAKTERİYEMİ VE ÖLÜMCÜL SEYREDEN CİLT ENFEKSİYONU A. Bahar Keleşoğlu1, Şamil Rustamov1, Oğuz Karcıoğlu1, Ayşe Müge Türker1, Hakan Taban1, Ahmet İlbay1 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı Özet: Cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarında gram negatif basiller nadir görülen ajanlardır. Çoğu vaka immunsuprese hastalarda görülmüştür. Uygun tedaviye rağmen mortalite % 30 civarındadır. Bu çalışma nefrotik sendrom nedeniyle glukokortikoid kullanımına bağlı immunsuprese 57 yaşında bir erkek hastada fatal seyreden gram negatif cilt enfeksiyonudur. Giriş: Cilt ve yumuşak doku enfeksiyonları sıklıkla stafilokok ve streptokok bakterileri ile ilişkili olmakla beraber özellikle immunsuprese hastalarda gram negatif bakteriler de nadir görülen ajanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Gram negatif bakteriyemisine bağlı ortaya çıkan cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarında uygun antibiyotik tedavisi ve erken cerrahiye rağmen mortalite oranı yüksektir. Olgu Sunumu: Kür mide adenokarsinomu hikayesi olan ve son 6 aydır membranoproliferatif glomerulonefrit tip 2 nedeniyle kortikosteroid tedavisi alan hasta sağ bacakta akut başlayan kızarıklık, şişlik ve non-hemorajik büller nedeniyle acil polikliniğine başvurmuş. Takibinde septik şok, multiorgan yetmezliği ve dissemine intravasküler koagülasyon tabloları gelişen ve entübe olan hasta dahiliye yoğun bakım ünitesinde izlenmeye başlanıyor. Hastadan ilk gün alınan kan, katater ve bül örneklerinde E. Coli üremeleri mevcuttu. Gelişinde bakılan prokalsitonin değeri 695 ng/dL idi. Hastanın takibinde alınan kan, katater, derin trakea aspirasyon ve bacaktaki lezyonundan alınan derin doku kültürlerinde Acinetobacter baumanii üremeleri oldu. Derin septik şok tablosunda izlenen hastada ARDS gelişmesi sonucu solunum ve kardiak arrest olan hasta yoğun bakıma yatışının 15. gününde exitus oldu. Şekil 1: Hastaneye başvuru sırasında çekilen sağ bacak lezyonları Şekil 2: Sağ bacaktaki lezyonların ileri dönemdeki hali Tartışma ve Sonuç: Sıklıkla immünsuprese hastalarda görülen gram negatif bakterilere bağlı cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarının mortalitesi yeterli ve uygun antibiyotik ve cerrahi tedaviye rağmen yüksek seyretmektedir. Eğer lezyonlar başlangıç aşamasında bül ile seyrediyorsa prognoz daha kötüdür. Referenslar: 1) Unusual “Flesh-Eating” Strain of Escherichia coli, David Grimaldi et all, J. Clin. Microbiol. October 2010 vol. 48 no. 10 3794-3796 2) Fatal Escherichia coli skin and soft tissue infections in liver transplant recipients: report of three cases, S. Jenny et all. , Transplant Infectious Disease, Volume 15, Issue 2 pages E49–E53, April 2013
© Copyright 2024 Paperzz