TEZYÝNAT valý cerhederse ve bu cerh tezkiye iþleminden önce yapýlýrsa ispatlanmasý þartýyla kabul edilir; tezkiye iþlemi bittikten sonra yapýlýrsa gizli yapýlan mücerret cerh dýþýnda dinlenilmez. Öte yandan hadis usulünde tezkiye “bir râvinin adâlet ve zabt niteliklerini taþýdýðý, güvenilir biri olduðu” anlamýnda kullanýlýr (bk. MUADDÝL). BÝBLÝYOGRAFYA : Mâverdî, Edebü’l-šåŠî (nþr. Muhyî Hilâl es-Serhân), Baðdad 1392/1972, II, 3-58; Ýbn Hazm, elMu¼allâ, IX, 393-395, 418, 429; Serahsî, el-Mebsû¹, XVI, 91-92; Kâsânî, Bedâßi £, VII, 10-11; Muvaffakuddin Ýbn Kudâme, el-Mu³nî (nþr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî – Abdülfettâh M. elHulv), Riyad 1417/1997, XIV, 43-51, 147-170, 188-189, 342; Nevevî, Rav²atü’¹-¹âlibîn (nþr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Riyad 1423/2003, VIII, 151-158; Þehâbeddin el-Karâfî, e×-¬aÅîre (nþr. Muhammed Bû Hubze), Beyrut 1994, X, 198-209, 215-239; Bedreddin el-Aynî, el-Binâye (nþr. M. Ömer), Beyrut 1411/1990, VIII, 134, 139-145, 172-187, 194-197; Þemseddin erRemlî, Nihâyetü’l-mu¼tâc, Beyrut 1404/1984, VIII, 258, 263-266, 302; Buhûtî, Keþþâfü’l-šýnâ£, VI, 350-353; Muhammed b. Abdullah el-Haraþî, Þer¼u MuÅta½arý ƒalîl, Beyrut, ts. (Dâru Sâdýr), VI, 351; VII, 148-149, 158, 181-183; Ýbn Âbidîn, Reddü’l-mu¼târ (nþr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Ali M. Muavvaz), Beyrut 1415/1994, VIII, 179184, 207-211; Mecelle, md. 1716-1727; Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, Ýstanbul 1330, IV, 506-525; Abdülaziz Bayýndýr, Ýslâm Muhakeme Hukuku, Ýstanbul 1986, s. 181-191; Fahrettin Atar, Ýslâm Adliye Teþkilâtý, Ankara 1991, s. 148-149, 203205; Þüveyþ Hizâ‘ Ali el-Mehâmîd, £Adâletü’þ-þâhid fi’l-ša²âßi’l-Ýslâmî, Beyrut 1416/1995, s. 377431, 487-497; “Tezkiye”, Mv.F, XI, 238-250. ÿTuncay Baþoðlu – — TEZYÎL ( !) א Bir cümlenin arkasýndan onu pekiþtiren ve anlamýný içeren bir baþka cümlenin getirilmesi anlamýnda meânî terimi ˜ (bk. ITNÂB). – ˜ dir. Osmanlýlar’da motiflere “nakýþ”, motiflerle meydana getirilen desenler bütününe “resim” (tarh), bunlarý yapanlara “ressam” (tarrâh) adý verildiði bilinmektedir. “Nakkaþ” kelimesi daha geniþ kapsamlý olup ressam, musavvir, müzehhip ve kalemkâr gibi sanatkârlar sýnýfýný içine almaktadýr. Osmanlý sarayýnda bu tür iþleri üstlenen Cemâat-i Nakkaþân-ý Hâssa, Hassa Mimarlarý Ocaðý’na baðlý olarak çalýþmaktaydý. Ýslâm dininin figürlü bezemeyi hoþ karþýlamamasý dolayýsýyla Türkler, Orta Asya’da geliþtirdikleri, çoðunlukla remzî deðer taþýyan hayvanî bezemelerden uzaklaþarak motiflerde üslûplaþtýrma yoluna gitmiþlerdir. Bizans etkisindeki Emevîler’in aksine Abbâsîler döneminde yazý ve hendesenin yanýnda ileri derecede üslûplaþtýrýlmýþ bitki motiflerinin yaygýnlýk kazandýðý görülmektedir. Ýslâm ve Türk sanatý bundan sonra kendi yolunu üslûplaþtýrma yönünde çizmiþ ve günümüze kadar bu yolda ilerleyerek yazý ve hendesenin ön plana çýktýðý, figürsüz, ekseriyetle nebatî bezemelerden meydana gelen tezyinat anlayýþýný geliþtirmiþtir. Sonsuzluk ve tevhid fikri Ýslâm sanatýnýn temel karakteristiðini oluþturmaktadýr. Selçuklu mimarisinde bilhassa cepheler bezemeyle doldurulurken Osmanlý devrinde mimarinin bir hacim ve kütle sanatý olduðu düþünülerek güzellik sadelikte aranmýþ ve mimari tezyinatta aþýrýya gidilmeyip âbidevî yapýlar yeter derecede bezenmiþtir. Sanatkârlarýn malzeme ve teknik seçeneðinin çok olmasý onlara zengin bezeme imkânlarý sunmuþtur. Bununla beraber tezyinatýn yer aldýðý bütün yüzeylerde kullanýlan nakýþlar ayný tarzda hazýrlanmýþ olup bunlarýn ana üretim merkezi hiç þüphesiz saray nakýþhânesi olmuþtur. Burada desenler çizilirken uygulana- caðý malzemeye göre küçük bazý deðiþikliklere uðrasa da temel prensiplere sadýk kalýnmýþtýr. Eserler yalnýzca malzemenin cevheriyle deðil üzerine uygulanan iþçilikle deðer kazanýr. Bu sebeple tezyinat konusunu, sanatta kullanýlan malzeme-teknik ve küçük farklýlýklarla bütün malzemeye uygulanan bezeme unsurlarý bakýmýndan iki ana baþlýk altýnda deðerlendirmek gerekir. Malzeme ve Teknik. Türk mimarisi ve tezyinatýndaki malzeme ve teknik çaðýn teknolojisine paralel bir geliþim ve deðiþim göstermiþtir. Osmanlýlar’ýn mimari tezyinatta kullandýklarý malzemelerin birçoðunun çeþitleri günümüze ulaþan arþiv kaynaklarýnda kayýtlýdýr. Ancak bunlarýn nasýl bir terkiple hazýrlanýp uygulandýðý konusunda hâlâ bilinmeyen þeyler vardýr. Öte yandan kitap sanatlarýnda kullanýlan malzemelerin hazýrlanýþýna dair kaynaklarda geniþ bilgiler bulunmasýna raðmen bu malzemelerin terkip ve tatbikindeki bazý inceliklere dair bilgi de bugüne kadar gelmemiþtir. Tezyinatý malzemeye ve tekniðe göre þöylece sýralamak mümkündür: 1. Tuðla Ýþçiliði (Bennâî). Topraktan piþirilerek elde edilen tuðladan yapýlan örgü malzemesinin geometrik biçiminden faydalanýlarak cephelerde çok hareketli ve canlý bir görünüm saðlanmýþtýr. Bazan tuðla, henüz hamur / balçýk halinde iken özel kalýplarla þekillendirilerek deðiþik formlar meydana getirmek suretiyle tezyinatýn etkisi bir kat daha arttýrýlmýþtýr. Ýnþa malzemesi þeklinde kullanýlan tuðlalarýn bir yüzü þeffaf renksiz veya renkli sýra batýrýlýp piþirilerek bina cephelerinde ýþýltýlý bir yüzey elde edilmiþtir. Tuðla iþçiliði, coðrafî þartlara baðlý olarak daha çok Orta ve Ön Asya Türk ve Ýslâm mimarisinde yaygýnlýk kazanmýþtýr. ™ — TEZYÝNAT ( " ) ™ Sözlükte “süslemek” anlamýndaki zeyn kökünden türeyen tezyîn “süslemek, bezemek, donatmak” demektir. Osmanlýlar bezek ve bezeme yerine tezyînât kelimesini tercih etmiþlerdir. Türk sanatýnda tezyinat kavramý, Fransýzca’dan Türkçe’ye geçen dekorasyondan (décoration) ziyade “ornementation” anlamýnda kullanýlmakta, tezyinatla sýrf tezyinî þekillerden ibaret olan süslemeler kastedilmektedir. Bu tarz bezemeye Arapça’da zahrafe denmekte- Þam Emeviyye Camii kemerlerindeki Bizans etkili mozaik tezyinat 79 TEZYÝNAT 2. Taþ Ýþçiliði (Sengtýrâþî-Haccârî). Taþ iþçiliði Anadolu Türk mimarisini teþkil eden ana unsurdur. Yalýn haliyle asil bir duruþa sahip olan taþ, oyma / kabartma ve þebekeli oymanýn yaný sýra kakma veya münâvebeli örme suretiyle mimariye belirgin bir incelik kazandýrmaktadýr. Sofalarda ve pencere önlerinde sýkça rastlanan, renkli taþlardan meydana getirilmiþ taþ-mozaik yer döþemeleri taþ iþçiliðinin farklý bir çeþidini oluþturmaktadýr. Taþ iþçiliðinin en yaygýn biçimini oyma ve kabartmalar teþkil eder. Taþ üzerine kabartma uygulanýrken nakkaþýn hazýrladýðý resim iðneleme iþleminin ardýndan kömür tozuyla ve silkme usulüyle zemine aktarýlýr, fýrça veya kalemle tesbit edildikten sonra taþçýlar tarafýndan iþlenir. Selçuklu mimari tezyinatýnda taþ malzemeye büyük bir ustalýkla uygulanan geometrik kompozisyonlar Osmanlý mimarisinde yapýlarýn ikinci derecedeki elemanlarýna indirgenmiþtir. Taþ iþçiliðinin kendini gösterdiði yerler taçkapýlar, mukarnaslar, intikal unsurlarý, saçaklar, sütun baþlýklarý, þebekeler, minber, mihrap, alem vb. tâli mimari unsurlardýr. 3. Çini (Kâþî-Sýrça) Bezeme. Çini Türk ve Ýslâm mimarisinde tezyinatýn vazgeçilmez parçasý olmuþtur. Teknik farklýlýklardan dolayý deðiþik özellikler gösteren çini sanatý sanat zevki ve teknolojinin geliþmesiyle her çaðda farklý üslûplarla ortaya çýkmaktadýr (bk. ÇÝNÝ). 4. Ahþap Ýþçiliði. Türk-Ýslâm mimari tezyinatýnda ahþap iþçiliði önemli bir yer tutmaktadýr. Ýþlemeye elveriþli yapýsýndan dolayý VIII. yüzyýldan itibaren kapý ve pencere kapaklarýnda, bilhassa minberlerde yaygýn bir kullaným alaný bulmuþtur. Taþa uygulanan bütün teknikler ahþaba da uygulanmýþ olup daha kolay iþlenebildiði için ahþap taþtan daha zengin bezeme tek- Elhamra Sarayý’ndan bitkisel desenli alçý süsleme detayý 80 Niðde Sungur Bey Camii’nin kündekârî kapý kanatlarý niklerine sahiptir. Eskiden ahþap iþçiliðiyle uðraþan sanatkârlara “neccâr” denildiði usta kitâbelerinden anlaþýlmaktadýr. Eski belgelerden oymacýlýk iþine malzemenin cinsine göre “hakk, naht” (nakr), oymacýya da “hakkâk, nahhât, nakkar” denildiði öðrenilmektedir. Ahþap üzerine sedef iþleme iþine “sedefkârî”, bu iþi yapan ustalara “sedefkâr” adý verilmiþtir. Ahþap iþçiliðinde en çok kullanýlan malzeme sedir, ceviz, kestane, elma, armut, abanoz, þimþir, gül, kiraz ve bakkam aðaçlarýdýr. Kesildikten sonra su havuzlarýnda bekletilen aðaçlar öz suyundan tamamen arýndýrýlýp kurtlanmaya karþý kireç kaymaðýyla terbiye edilir. Aðaç, neme karþý dayanýklý hale getirilmesi için bezir yaðý vb. yaðlarla doyurularak iþlendikten sonra sandal yaðý gibi koruyucularla beslenip cilâlanýr (ayrýca bk. AHÞAP; KÜNDEKÂRÎ). 5. Alçý Ýþçiliði. Alçý ile yapýlan tezyinat Türkler’in Anadolu’ya beraberlerinde getirdikleri bir bezeme tekniðidir. Abbâsî devri mimarisinin en belirgin özelliði olan alçý bezeme tekniði Anadolu Selçuklularý’nda da önemini korumuþtur. XIV ve XV. yüzyýllarda daha çok mihraplarda görülen alçý tezyinat Osmanlýlar’ýn ilk döneminde tuðla malzemeye dayalý mimari intikal unsurlarýnda, kubbe ve tonoz içlerinde çeþitli prizmatik þekiller (mukarnas) oluþturacak biçimde kullanýlmýþtýr. Kalýpla bas- ký örneklerinin en güzel uygulamalarý tabhânelerdeki takçagöz ve ocak yaþmaklarýnda görülmektedir. Osmanlý mimarisinin klasik devrinde alçý tezyinat daha çok hamamlarda uygulanmýþtýr. Keten lifleriyle güçlendirilmiþ alçý kayýtlar arasýna cam parçacýklarýnýn yerleþtirilmesiyle meydana getirilen pencereler (revzen) Osmanlý tezyinatýnýn vazgeçilmez unsurlarýndandýr. Eski kayýtlarda içlik pencerelere astar, dýþlýk pencerelere yüz dendiði belirtilmektedir. Bu pencerelerin ileri derecede bezeli olanlarýna revzen-i menkuþ (münakkaþ revzen) adý verilmektedir. Osmanlý sanatýndaki alçý kayýtlý pencerelerle kurþun kayýtlý Batý tarzý vitraylar birbirinden farklý tekniklerdir. Alçý iþçiliðinin diðer önemli þubesi, alçý sýva üzerine mala ile oyularak iþlendiði için “malakârî” adý verilen bezeme tekniðidir. Genellikle kapalý mekânlarda, örtü sistemlerinin içinde ya da duvarlarýn iç yüzlerinde kullanýlmaktadýr. Sýva tam kurumadan uygulanan bu bezeme tarzýnda ekseriyetle motifler kabarýk biçimde ortaya çýkarýlýr, alçak kýsýmlar aþý kýrmýzýsý ve çivit mavisi gibi koyu renklerle boyanýr. Kabarýk kýsýmlar bazan altýn varakla kaplanýr. 6. Kalem Ýþi (Kalemkârî). Binalarýn el deðmeyecek kadar yükseklikteki kýsýmlarýný bezemek için sýva üzerine doðal boyalarla yapýlan süslemeye bu ad verilmektedir. Kumaþ üzerine fýrça ile resim yapma tekniði de ayný adla anýlmaktadýr. Sýva yaþken yapýlan resimleme tarzýna “fresk” denir. Daha çok sýva üzerine uygulanan kalem iþi tekniði taþ ve ahþap üzerine de uygulanmýþtýr. Ahþap üzerine uygulanan, üzeri lake ile kaplanmýþ edirnekârî bezemeler kalem iþi tezyinatýn diðer bir yönünü oluþturmaktadýr. Malzemenin cinsine uygun þekilde nakýþlar yaðlý boya ya da tutkallý boya ile uygulanýr. Yan yana getirilen tahta parçalarýn üzerine bez veya de- Bilecik Orhan Gazi Ýmareti’nin malakârî süslemesinden günümüze ulaþan bir parça TEZYÝNAT ri gerilerek zemin tesviye edildikten sonra desenler bazan altýn varaklý kabarýk alçýyla da zenginleþtirilir (bk. EDÝRNEKÂRÎ; FRESK). Yapýlarý süsleyen kalemkârî bezemeler sýva üzerine iki farklý biçimde uygulanmaktadýr. Birincisinde nakýþlar özel kalýplara çizildikten sonra kalýp üzerindeki resimler iðneleme iþleminin ardýndan sýva üzerine silkme yapýlýr. Ardýndan nakýþlar renklendirilerek etrafýna tahrir çekilir. Ýkinci tarzda ise kalýp kullanýlmadan sýva üzerine serbest fýrça ile desenler iþlenir. Genellikle kemerlerde görülen renkli taþ ve mermer taklidi bezemeler bu þekilde gerçekleþtirilmiþtir. Günümüzde bu alanda farklý teknikler kullanýlmakta olup önceden hazýrlanan diþi kalýplar üzerinden tamponla veya püskürtme yöntemiyle de bezeme yapýlmaktadýr. dövme, kazýma ve savatlama yoluyla bezenirken oyma / kabartma, kaplama ve þebekeli oyma teknikleriyle mücevher gibi iþlenen örnekler de görülmektedir. Miðfer, kýlýç vb. madenî eþya üzerine desenler kazýnarak yuvalar açýlýp içine altýn ve gümüþ teller yatýrýlarak çekiçle çakýlmak suretiyle yapýlan tezyinat maden iþçiliðinde yaygýn görülür. Maden vb. eþya üzerine yapýlan oyma iþine “nakr”, bu iþi yapan kiþiye “nakkar” adý verilir. Kalýpla dökülmüþ madenî eþya üzerindeki desenleri kalemle düzeltme iþine “çalma”, zeminin kalemle kazýnmasýyla desenlerin meydana getirilmesine “kazýma” denilir. Maden sanatýnýn farklý bir uygulama alaný olan tombaklarýn yaný sýra sýkça görülen diðer bezeme teknikleri de dövme, savatlama ve telkârîdir. 7. Maden Ýþçiliði (Kakma, Kazýma, Savatlama, Döküm, Nakr). Tunç ve demirden ya- Bezeme Unsurlarý. Klasik Türk tezyinatýnda cinsine göre küçük farklýlýklar gösterse de hemen her türlü malzemeye ayný disiplinde hazýrlanmýþ motif ve desenler iþlenmiþtir. Meselâ taþa uygulanan bir nakýþý, çini veya ahþap üzerinde görmek mümkündür. Bu desenlerin kökenleri farklý kaynaklara dayanmakla birlikte müslümanlar kullandýklarý nakýþlarý kendi zevklerine ve inanç sistemine uygun hale getirerek kendilerine özgü bazý üslûplar geliþtirmiþtir. Türk tezyinatýnda nakýþlar bezemenin uygulandýðý alaný tamamen kaplamaz. Ýstifler kesif olsa da tarhlara ayrýlan saha içinde nefes alacak boþluklar býrakýlýp çeþitli renk ve hareket farklýlýklarýyla kompozisyon ferahlatýlýr. pýlan sebil, türbe, þadýrvan, hünkâr mahfili ve pencere parmaklýklarý dövme demir ya da pirinç döküm tekniðiyle meydana getirilmiþtir. Demir kapý kanatlarý, ahþap kapý, pencere ve dolap kapaklarýnýn kilit, reze, rezene, halka, üzengi, kabara, pulbezek ve gülmýh gibi parçalarý maden iþlerinin en güzel örneklerini teþkil etmektedir. Çeþme ve þadýrvanlarýn kurnalarýndan kubbelerdeki alemlere kadar maden sanatýnýn birçok unsuru mimariye baðlý þekilde geliþen tezyinatýn parçasý olmuþtur. Günlük eþyalarýn yaný sýra aydýnlatmada kullanýlan kandiller ve þamdanlar da baþlý baþýna birer tezyinî unsurdur. Bu tür madenî eþyalar daha çok Cizre Ulucamii’nin madenî kapý tokmaðý Desen Tasarýmlarý. Mimari ve tezyinat birçok el sanatýyla birlikte geliþmiþ olup geçirdiði her üslûp devresi ve yayýldýðý her coðrafî alanda deðiþik görünümlere bürünmüþtür. Osmanlý tezyinatýnda kullanýlan motiflerin sayý ve çeþit bakýmýndan zenginliði bir tasnif yapmayý gerektirmektedir. Temalarýn kavranabilmesi, üslûp bütünlüðü, etki ve geliþimin tesbiti için Osmanlý tezyinatýnda tezyinî elemanlar þu þekilde ayýrýlabilir: 1. Hat. Türk tezyinî sanatlarýnýn en mücerret ve asil olanýdýr. Hat, mimari eserlerin kimlik kartý görevini üstlenen inþa kitâbelerinin yaný sýra âyet, hadis, esmâ, dua ve kelâmýkibarlarý ihtiva eden kitâbe ve levhalarla mimari alana çekilerek tezyinata katýlmýþ, bir bakýma Batý sanatýndaki resimli anlatýmýn yerini almýþtýr (bk. HAT). 2. Hendesî (Geometrik). Geometrik desenler, hat sanatýnda olduðu gibi insan zihninin buluþlarýndan örülü soyut düzenlemelerdir. Hendese ilmine benzer þekilde hendesî tezyinatta da ölçü ve simet- Bir katý‘ örneði (TSMK, Albüm, nr. 2153) ri esas alýnmýþtýr. Tasvirden uzak duran müslüman sanatkârlar inançlarýna uygun düþen bilim ve sanatýn buluþtuðu hendeseye yönelmiþ, çoklukta birliði ifade etmenin en güzel yolunu hendesî þekillerde aramýþtýr. Hendesî þekiller arasýnda daire sonsuzluk ifadesi olarak önemli bir yere sahiptir. Bu tür bezemenin arabesk diye adlandýrýlmasý Batýlý araþtýrmacýlardan gelen yanlýþ bir görüþtür. Aralarýnda bazý farklýlýklar olsa da her kültürde çeþitli düþünceleri sembol halinde anlatmada kullanýlan geometrik þekiller mevcuttur. 3. Rûmî Üslûbu (Ýslîmî). Anadolu’ya ait olduðu söylenen bu üslûp Karahanlýlar’da, Gazneliler’de, Fâtýmîler’de, Abbâsîler’de, Memlükler’de ve Endülüs Emevîleri’nde kullanýlmýþtýr. Buna göre adý geçen bezeme üslûbunu yalnýzca Anadolu’ya mal etmek doðru görünmemektedir. Bununla birlikte rûmî adýna tarihî kaynaklarda açýkça rastlanmaktadýr. Rûmîye Baðdat ve Tebriz gibi sanat merkezlerinde “eslîmî, islîmî, selîmî” adý verilmektedir. Bu nakýþý Türkler Anadolu’ya gelmeden önce kullandýklarýna göre nakýþýn menþeini daha önceki tarihlerde ve Türkler’in yaþadýðý geniþ coðrafyada aramak yerinde olacaktýr. Menþei itibariyle rûmînin nebatî mi hayvanî mi olduðu konusunda da iki farklý görüþ vardýr. Türkler’in Ýslâmiyet’i din olarak kabul ettiði, fakat Ýslâm inançlarýnýn sanat üzerindeki tesirinin henüz kendini 81 TEZYÝNAT Divriði Ulucamii’nin taçkapý taþ süslemesi göstermediði dönemlerde Türk sanatýnýn tematik eðilimi hayvanîdir. Bu tarzýn hayvan üslûbundan geliþtiðini ileri sürenlere göre rûmî Orta Asya menþelidir. Topkapý Sarayý nakýþhânesinde çalýþmalarýný yürüten Bölük-i Acemân ve Bölük-i Rûmiyân adlý iki ayrý sanatkâr topluluðu vardý. Bunlar ayný zamanda Osmanlý bezeme sanatlarýnýn iki ayrý üslûbunu temsil etmekteydi. Bugün söz konusu bezeme üslûbuna verilen rûmî adý, vaktiyle saray nakýþhânesindeki Rûmiyân Bölüðü’nün icra ettiði iþleri ifade etmek için kullanýlmýþtýr. Selçuklu döneminde nâdiren hayvanî karakterli rûmîler görülürken sap üzerinde yürüyen rûmîler çoðunluklu nebatî karakterlidir. Osmanlý’da bu üslûp her þekilde kesinlikle nebatî karakter arzetmektedir (bk. TEZHÝP). 4. Nebatî Motifler. Türkler doðuya ve güneye doðru ilerledikçe tanýþtýklarý din ve kültürlerin etkisiyle nebatî bezemeye biraz daha fazla yer vermeye baþlamýþtýr. Bilhassa Maniheizm ve Budizm’i benimseyen Uygurlar’ýn Bezeklik’teki duvar resimlerinde yer alan insan figürlerinin elinde ya da arka planýnda natüralist anlayýþa çok yakýn bezemelerin varlýðý bilinmektedir. Abbâsîler mimari bezemelerinde, Akdeniz ve Orta Asya kültürünü harmanlayýp Ýslâmî bir üslûplaþtýrmayla gerçekleþtirdikleri helezon üzerinde yürüyen veya katlanarak çoðalan bitkisel nakýþlar kullanmýþlardýr. Bu nakýþlarýn baþýnda yaprak motifi gelmektedir. Bezemelerinde 82 daha çok geometrik üslûbu ve münhanîyi kullanan Selçuklular’da nebatî motifler ikinci planda görülmektedir. XIII. yüzyýlýn sonlarýna doðru mimari bezemede ve özellikle taþ süslemelerde nebatî motiflerde belirgin bir artýþ dikkati çekmektedir. Özellikle Bursa Yeþiltürbe mihrabýndaki çini levhada bulunan üslûplaþtýrýlmýþ nebatî motifler devrini aþan bir geliþme ortaya koymaktadýr. Bunda Tebrizli kâþî ustalarýnýn rolü açýktýr. Nebatî motifler Osmanlý tezyinatýnýn en yaygýn bezeme unsuru olup çeþitli bitkilerin sap, yaprak ve çiçeklerinin üslûba çekilmesiyle meydana getirilmiþtir. Bu grubun en yaygýn þeklini hatâyî motifler oluþturmaktadýr. Anavataný Doðu Türkistan olan hatâyî üslûbu bezemede bitkiler ileri derecede üslûplaþtýrýldýðýndan örneklerin hangi bitkilerden ilham alýnýp çizildiði kesin biçimde tesbit edilememektedir. Araþtýrmalarda, hatâyî motifinin Budizm kültüründe önemli bir yeri olan nilüfer çiçeðinden doðduðu yolunda yaygýn bir kanaat mevcuttur. Osmanlý kaynaklarýnda hatâyî ismi, bir nakýþ adý olarak deðil coðrafî bölge adý olarak zikredilmektedir. Tarihî kaynaklarda, bu tarz bezemeler berk (yaprak), gonca ve gül tabirleriyle anlatýlmýþtýr. Günümüzde hatâyî olarak adlandýrýlan motif, zannedildiði gibi bir çiçeðin dikine kesiti deðil; hafifçe üstten bakýlan açýlmýþ bir çiçeðin þeffaflaþtýrýlarak üslûba çekilmiþ þeklidir. Hatâyî üslûbu çiçeklerin kuþ bakýþý görünüþüne penç Karatay Medresesi’nin kubbe içinde ve pandantifindeki çini süsleme veya merkezsel hatâyî gibi isimlerin verilmesi yanlýþtýr. Saray sernakkaþý Þahkulý-i Baðdâdî, hatâyî üslûbunu iþleyerek saz yolu tarzýný geliþtirmiþ daha sonra nakkaþhânedeki Bölük-i Rûmiyân’ýn gayretli çalýþmalarý sonucu Osmanlý’nýn klasik çaðýna damgasýný vuran Ýstanbul üslûbu ortaya çýkmýþtýr. Kara Memi, has bahçenin çiçeklerini Osmanlý tezyinatýna taþýyarak þükûfe (çiçek) tarzýný geliþtirmiþtir. Son devirde Batýlý sanat akýmlarýnýn tesiriyle üslûplaþtýrmadan uzaklaþýlmýþ minyatür çiçek resimciliði yaygýnlýk kazanmýþtýr. 5. Bulut (Ebr, Ýslîmî-i Mârî). Türk sanatýnda XV. yüzyýldan sonra müstesna bir yere sahip olan bulut motifinin tezyinata Çin kültüründen geçtiði bilinmektedir. Çin sanatýnda bilhassa inanca dayalý olarak ortaya çýkýp geliþen bulut XV. yüzyýl Herat ve Þîraz mektebinde sýkça kullanýlan bir bezeme unsurudur. Anadolu Selçuklularý’nda þimdiye kadar rastlanmayan bu motif, Türk sanatýnda Bursa’daki Sultan II. Murad Türbesi’nin saçaðýnda ve Ýstanbul Çinili Köþk çinilerinde görülmektedir. Bu motife çin bulutu denmesinin diðer bir sebebi de çiziliþ biçiminden kaynaklanmýþ olabilir, zira “çîn” Farsça’da “kývrým” demektir. Bulut motifinin esasýný kývrýmlar teþkil etmektedir. Osmanlý kaynaklarýnda bir motif adý olarak buluta XVI. yüzyýlýn sonlarýnda, ilk örneðine ise Ankara Ahî Þerafeddin (Arslanhane) Camii (1290) mihrabýnda alçý kabartma olarak rastlanmaktadýr. Farslar’ýn bu motife islîmî-i mârî demelerinden, doðudaki kökeninin buluta deðil yýlana / ejderhaya dayandýðý anlaþýlmaktadýr. 6. Hayvan Üslûbu. Orta Asya’da hayvan üslûbunda motifler sap üzerinde yürümeyip hayvan uzuvlarýnýn üslûplaþtýrýlmasýyla meydana gelmiþtir. Selçuklular’da sembolik anlam taþýyan bazý hayvan figürleri buna benzer özellikleri devam ettirirken Niðde Sungur Bey Camii’nde olduðu gibi helezon üzerinde kullanýlan rûmî arasýnda hayvan motiflerine az da olsa yer verilmiþtir. Osmanlý bezemelerinde gerçek hayattaki veya efsanevî canlý varlýklar Orta Asya hayvan üslûbundan farklý þekilde kullanýlmaya devam etmiþtir. Daha çok taþ, maden iþçiliði ve kitap sanatlarýnda rastlanan hayvan figürlü bezemelere Osmanlý mimari tezyinatýnda çok az yer verilmiþtir. 7. Benek ve Pelengî. Tezyinî sanatlarda kullanýlan birçok bezeme unsurunun bugün kesinlikle bilinmemesine raðmen benek nakýþý þüpheye yer vermeyecek kadar açýk bir ifadeyle kaynaklarda çokça zikre- THEODORE EBÛ KURRE dilmiþtir. Benek (pars beneði), yalnýz baþýna ya da üçü bir yerde müstakil olarak kullanýldýðý gibi pelengî ile de (kaplan çizgileri) sýkça kullanýlmýþtýr. Araþtýrmalarda þimþek, bulut ve Buda’nýn dudaðýna benzetilerek “bûse” adý verilen dalgalarýn aslýnda kaplan postundaki dalgalý çizgilerden kaynaklandýðý Osmanlý arþiv belgelerinde zikredilmektedir. Bu nakýþa eski belgelerde pelengî denilmekte olup Farsça’da “kaplana ait / kaplan gibi” mânasýna gelmektedir. Pelengî kaplan postunu andýran nakýþlara verilen bir isimdir. Bazý araþtýrmacýlar benek ve pelengî nakýþlarýný þekline bakarak Budist menþeli çintemani motifiyle karýþtýrmýþlardýr. Selçuklular’da rastlanmayan Osmanlý’nýn bu kahramanlýk sembolü motiflerini Buda’nýn gözlerine ve dudaklarýna benzeterek Uzakdoðu’nun mistik kültürüne mal etmek büyük bir hatadýr. 8. Mimari Þekiller, Eþya ve Manzara Resimleri. Tezyinatýn önemli bir kýsmýný ke- mer, sütun, eliböðründe, çörten, kum saati biçiminde köþe sütunçeleri, niþ, mukarnas gibi mimari karakterli unsurlarýn yaný sýra kandil, þamdan, saksý, vazo, gülâbdan vb. taþýnabilir eþya resimleri teþkil etmektedir. Çini sanatýnda yaygýn biçimde görülen Kâbe tasvirleri ikonografik açýdan üzerinde durulmasý gereken diðer bir bezeme unsurudur. Son dönem yapýlarýnda süsleme olarak çeþitli manzara resimlerine yer verilmiþtir. Mukarnas ve Tâli Mücessemiyetler (Mimari Plastik). Binalarýn genel yapýsýna ait kütlevî duruþundan baþka yardýmcý elemanlarý da mimarinin birinci derecede üslûbunu ortaya koymasý bakýmýndan önemli bezeme unsurlarýdýr. Kemerler, söveler, sütun baþlýklarý, alýnlýklar, silmeler ve saçaklar gibi tâli unsurlar, yapýnýn asýl karakterini / üslûbunu ortaya koyan mücessemiyetlerdir. Mukarnaslar, üslûplaþtýrýlmýþ bitkisel bezemeler ve hendesî tezyinat gibi Ýslâm sanatýný diðer kültürlerin sanatýndan ayýran önemli unsurlardýr. Sonuç itibariyle canlýlarý tasvir etmekten çekinen ve tabiattaki eþyayý olduðu gibi taklit etmeyen müslüman sanatkârlar, kendilerine has bir üslûplaþtýrma yöntemi geliþtirerek dünya sanatlarý arasýnda tevhidi merkeze alan kendine özgü bir yer edinmiþtir. BÝBLÝYOGRAFYA : Halil Edhem [Eldem], Elvâh-ý Nakþiyye Koleksiyonu, Ýstanbul 1340/1924; Celâl Esad Arseven, Les arts décoratifs turcs, Ýstanbul, ts. (Millî Eðitim Basýmevi); SA, I-V, tür.yer.; Rýfký Melûl Meriç, Türk Nakýþ Sanatý Tarihi Araþtýrmalarý I: Vesîkalar, Ankara 1953; Oktay Aslanapa, Anadolu’- da Türk Çini ve Keramik Sanatý, Ýstanbul 1965; D. Hill – O. Grabar, Islamic Architecture and its Decoration, London 1967; S. P. Seherr-Thoss – H. C. Sherr-Thoss, Design and Color in Islamic Architecture: Afghanistan, Iran, Turkey, Washington 1968; Ömer Lutfi Barkan, Süleymaniye Cami ve Ýmareti Ýnþaatý (1550-1557), Ankara 1979, I-II; Yýldýz Demiriz, Osmanlý Mimarisi’nde Süsleme I: Erken Devir 1300-1453, Ýstanbul 1979; a.mlf., Ýslâm Sanatýnda Geometrik Süsleme, Ýstanbul 2000; Selçuk Mülayim, Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler: Selçuklu Çaðý, Ankara 1982; a.mlf., Deðiþimin Tanýklarý: Ortaçað Türk Sanatýnda Süsleme ve Ýkonografi, Ýstanbul 1999; a.mlf., “Osmanlý Süsleme Sanatý Araþtýrmalarý”, Uluslararasý Kuruluþunun 700. Yýl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlý Devleti Kongresi, Bildiriler (haz. Alâaddin Aköz v.dðr.), Konya 2000, s. 267-270; a.mlf., “Selçuklu Süslemeciliðinde Tematik Sýnýflama”, DTCFD, Atatürk’ün 100. Doðum Yýlýna Armaðan (1982), s. 498; F. Banu Mahir, Osmanlý Resim Sanatýnda Saz Üslûbu (doktora tezi, 1984), ÝÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Þerare Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatýnýn Geliþmesi, Ýstanbul 1986, s. 210; Semra Ögel, Anadolu Selçuklularý’nýn Taþ Tezyinatý, Ankara 1987; a.mlf., “Anadolu Aðaç Oymacýlýðýnda Mail Kesim”, STY, I (1965), s. 110119; Gönül Öney, Ýslâm Mimarisinde Çini, Ýzmir 1987; a.mlf., “Anadolu Selçuklu ve Beylikler Devri Ahþap Teknikleri”, STY, III (1970), s. 135149; Nevber Gürsu, Türk Dokumacýlýk Sanatý: Çaðlar Boyu Desenler, Ýstanbul 1988; Minako Mizuno Yamanlar, “Hatâyî Motifinin Menþei”, 9. Milletlerarasý Türk Sanatlarý Kongresi Bildiri Özetleri, Ankara 1995, III, 445; Süleyman Kýrýmtayýf, XV. ve XIX. Yüzyýllar Arasýnda Osmanlý Saray Sanatý Teþkilatý (doktora tezi, 1996), Ýstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Neslihan Sönmez, Osmanlý Dönemi Yapý ve Malzeme Terimleri Sözlüðü, Ýstanbul 1997; Ýnci Birol – F. Çiçek Derman, Türk Tezyinî Sanatlarýnda Motifler, Ýstanbul l991; Ýnci Birol, Klasik Devir Türk Tezyini Sanatlarýnda Desen Tasarýmý Çizim Tekniði ve Çeþitleri, Ýstanbul 2008; Aziz Doðanay, Osmanlý Tezyinatý: Klasik Devir Ýstanbul Hanedan Türbeleri (1522-1604), Ýstanbul 2009; Ahmed Refik [Altýnay], “Ýznik Çinileri”, DEFM, VIII/4 (1932), s. 36-37; M. S. Dimand, “Studies in Islamic Ornament”, AI, sy. 4 (1937), s. 293-337; Erdem Yücel, “Türk Mimarisinde Aðaç Ýþleri”, Arkitekt, sy. 37, Ýstanbul 1968, s. 25; G. Paquin, “Çintamani”, Halý, sy. 64, London 1992, s. 104-119; Yuka Kadoi, “Çintamani: Notes on the Formation of the Turco-Iranian Style”, Persica, XXI, s-Gravenhage 2007, s. 33-47; Eva Baer, “Zakrafa”, EI 2 (Ýng.), XI, 423-425; P. P. Soucek, “Decoration”, EIr., VII, 189-197. ÿAziz Doðanay – — THEODORE EBÛ KURRE ( ) (ö. 812’den sonra) ˜ Hýristiyan Arap ilâhiyatçýsý. ™ Doðu Hýristiyanlýðý’nýn Melkâiyye mezhebine mensuptur. Abbâsîler döneminde Urfa’da (Edessa) yaþadý. Rivayete göre dinî eðitimini Filistin’deki Mâr Saba Manastý- rý’nda almýþ, burada kendisinden önce yaþayan Yuhannâ ed-Dýmaþký’nin ilâhiyatla ilgili görüþlerini öðrenmiþ ve bunlarý eserlerinde iþlemiþtir. Dýmaþký’nin takipçisi ve düþüncelerini sistemleþtiren bir kiþi olmasý dolayýsýyla hýristiyan literatüründe onun talebesi olarak tanýnmýþtýr. Dýmaþký’nin Ebû Kurre üzerindeki etkisi, Ebû Kurre’nin Ýslâm’a karþý yazdýðý eserlerde de görülür. 795-812 yýllarý arasýnda Harran piskoposu sýfatýyla görev yapan Ebû Kurre, Melkâî ilâhiyatçýlarý arasýnda felsefî görüþlere vukufu dolayýsýyla filozof ve hakîm, Hýristiyanlýðýn genel dinî literatürüne vukufu sebebiyle de âlim ve kilise yazarý diye anýlmýþtýr. Kendisine “Ebû Kurre” (teselli babasý) lakabýnýn verilmesi müslümanlarýn yönetimine geçen Bizans topraklarýnda yok olma tehlikesine mâruz kalan hýristiyan kültürünün kurtarýcýsý gibi görülmesindendir. Bu çerçevede bir yandan Ýslâm’a karþý Hýristiyanlýðý, öte yandan diðer hýristiyan mezheplerine karþý Bizans dinî kültürünü temsil eden Melkâiyye mezhebinin görüþlerini savundu. Kendisine yönelik bazý suçlamalar yüzünden Antakya Patriði Theodoret tarafýndan Harran piskoposluðu görevinden alýnan Ebû Kurre, bundan sonra Kudüs Patriði Thomas’a danýþmanlýk yapmaya baþladý. Ebû Kurre’nin eserlerini bu dönemde kaleme aldýðý kabul edilmektedir. Görüþlerini yaymak ve dinî tartýþmalara katýlmak üzere Mýsýr’a, Ermenistan’a, Baðdat’a seyahat ettiði ve Baðdat’ta bazý Mu‘tezile âlimleriyle tanýþtýðý bilinmektedir. Ebû Kurre’nin en önemli özelliði hýristiyan ilâhiyatýna dair konularý ilk defa Arapça kaleme alýp tartýþmýþ olmasýdýr. Kendisine nisbet edilen yirmi sekizi Arapça, kýrk üçü Yunanca yetmiþ bir eseri mevcuttur. Ayrýca otuz risâleden meydana gelen, fakat günümüze ulaþmayan Süryânîce bir eseri vardýr. Bazý araþtýrmacýlara göre Yunanca metinler doðrudan Ebû Kurre tarafýndan yazýlmamýþtýr; bunlar onun Arapça eserlerinin tercümesidir. Onun Melkâîliði savunduðu eserleri Doðu Anadolu’da ve Kafkaslar’da yaþayan hýristiyanlar için Gürcü diline çevrilmiþ, bunlarda ilk altý konsilin ve özellikle Kadýköy Konsili’nin kararlarýnýn doðruluðunu savunmuþtur. Süryânîce risâlelerinin büyük kýsmýný Monofizitler’e (Ya‘kubîler) karþý yazdýðý bilinmektedir. Bu eserlerinde ikon karþýtý (ikonoklast) düþünceye muhalefet etmiþ; Tanrý’nýn varlýðý, sýfatlarý, irade hürriyeti ve kader gibi konularda görüþlerini açýklamýþtýr. Hem Kitâb-ý Mukaddes’e hem kilise babalarýnýn metinlerine vâkýf olan Ebû Kur83
© Copyright 2024 Paperzz