Yedinci Bölüm Oruç I. LKELER ve AMAÇLAR Allah'n buyruklar ve yasaklar elbetteki kullarn iyili i içindir. slâm bilginleri bütün hükümlerin insanlarn yararlarn gerçekle tirme amacna yönelik oldu u konusunda görü birli i etmi lerdir. Bu bakmdan, Allah'n yaplmasn istedi i eylerde kullar için çok büyük faydalar, yasaklad eylerde ise büyük zararlar bulundu u kesindir. Kur'ân- Kerîm'de akla aykr hiçbir emir ve yasak bulunmamakla birlikte, bütün emir ve yasaklarn yarar ve hikmetlerini bilmek de mümkün de ildir. Kald ki, ibadetler dinin bir yönüyle akl üstü ve bir yönüyle sembolik törenleri kapsamnda de erlendirildi i vakit, o dinin mensuplar, benimsemi olduklar dinin bu gereklerini bir hikmet, bir yarar arama telâ na dü meden yerine getirmek durumundadrlar. Bununla birlikte öteden beri slâm bilginleri çe itli ibadetlerin yarar ve hikmetleri konusunda kafa yormu , bunlarn ki isel pratik yararlarndan çok, insan nefsinin arndrlmas ve yükseltilmesi yolunda fonksiyonel hale getirmeye çal m lardr. badetleri, bir hedefe eri menin yolu olarak görebilenler için bu kulluk görevleri, artk srtta ta nan ve bir an önce indirilmeye çal lan bir yük olmaktan çkar ve âdeta üzerinde yükseklere ula lan bir araç haline gelir. badet esasen Hakk'n emrine riayet oldu u gibi, 380 LM HAL sonuç itibariyle, halkn hakkna riayeti de içerir. Bu sebeple de ibadette Hakk'n ve halkn hukukuna riayet birlikte gerçekle ir. slâm dini ferdin toplum içinde uyumlu, güvenilir ve ho görülü olmasn sa lamaya yönelik düzenlemeler getirdi i gibi onun yaratc ile olan ba lantsn daha derinden hissetmesine, devam ettirmesine ve geli tirmesine hizmet edecek düzenlemeler de getirmi tir. Hukuka riayet bakmndan halk ve Hakk' birbirinden ayrmak isabetli olmad gibi, halk ile ili kilerin Hakk' ilgilendirdiini göz ard etmek de mümkün de ildir. Peygamberimizin " nsanlara te ekkür etmeyen Allah'a ükretmez" (Ebû Dâvûd, Edeb, 11), "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fezâil, 65) ve "Hakknda üç kom usunun olumlu tanklkta bulundu u ki iyi Allah affetmi tir" (Tirmizî, Cenâiz, 63) gibi ifadeleri bu ba lanty i aretlemektedir. Yûnus da her halde "Yaratlan sevdik yaratandan ötürü" derken vurguyu ayn noktaya yapyordu. Bu itibarla slâm, ki inin yaratan ile gönül ba na, kendisiyle bark olmasna önem verdi i gibi insanlarla "iyi geçim"ine de ayn önemi vermi tir. Gazzâlî orucun üç derecesinden bahsederken, bedende i tah ve ehvetin tatmin yeri ve arac olan iki âzay yani mide ve cinsel organ, i tah ve ehvet duydu u eylerden mahrum etmekten ibaret olan orucu, "sradan insanlarn orucu" (avam orucu) olarak; buna ilâveten gözü, kula ve di er âzalar günahtan korumay "özel ki ilerin orucu" (havas orucu) olarak ve tüm bunlara riayet ettikten ba ka, kalbini dü ük emellerden, dünya dü üncelerinden ksaca, mâsivâdan artarak bütün varl yla Allah'a ba lanmay ise "daha özel ki ilerin orucu" (ehassü'l-havâs orucu) diye tanmlar. Orucun hangi derecesi alnrsa alnsn, ibadetin toplumsal ili kilere, toplumsal hayata, ksaca "iyi geçim"e yönelik olumlu sonuçlar açkça görülecektir. nsanlarn arasndaki çeki menin, kavgann temel sebeplerinden biri insanlarn, i tah ve ehvetlerini ölçüsüzce tatmin etmeye çal mas ve belki bu amac gerçekle tirmek üzere mal ihtiraslardr. Birinci kademedeki oruç bile bu ihtiras dizginlemenin, i tah ve ehveti kontrol altna almann bizzat gerçekle tirilen ve tecrübe edilen bir yolu olmaktadr. tah ve ehveti alabildiine ve ölçüsüzce tatmin pe inde ko mak eytanî bir tutum olup oruç tutmak bu yönüyle eytan zincire vurmak anlamna gelir. Peygamberimizin, orucun ikinci yönünü vurgulayan "Oruç bir kalkandr; sakn, oruçluyken, cahillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataacak veya dala acak olursa, 'ben oruçluyum, ben oruçluyum' deyin" sözü (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Syâm, 30), izaha gerek brakmayacak ekilde, ORUÇ 381 "iyi geçim"i vurguluyor. Oruç, sadece i tah ve ehveti dizginlemek de ildir, ayrca a zn ve dilini kötü ve çirkin söz söylemekten korumaktr. badetlerin srlarn, gerçek mâna ve önemini kavrayan kimi âlimler namaz kld , oruç tuttu u halde, hâlâ çirkin i ler yapan ve fenalktan saknmayan kimseyi, abdest alrken yüzünü, eline su almadan üç kere ykayan kimseye benzetmi lerdir: Uzaktan bakan onun abdest ald n zannetse de o gerçekte abdest almamaktadr. Peygamberimiz "Oruç tutan öyle insanlar vardr ki, kârlar sadece açlk ve susuzluk çekmektir" ( bn Mace, Syâm, 21) derken bu durumu kastetmi olmaldr. II. ORUCUN MAH YET ve ÖNEM Oruç Farsça'daki rûze kelimesinin Türkçele mi eklidir. Arapça's savm ve syâmdr. Savm kelimesi Arapça'da "bir eyden uzak durmak, bir eye kar kendini tutmak, engellemek" anlamnda kullanlr. Fkh terimi olarak ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç u runa ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ili kiden uzak durmak demektir. msak, Arapça'da, "kendini tutmak, engellemek" anlamna gelir. Orucun temel unsuru da (rükün) bu anlamdr. msak vakti tabiri, dilimizde, oruç yasaklarndan (yeme içme ve cinsel ili ki) uzak durma vaktinin ba langc anlamnda kullanlr. msak vakti, tan yerinin a armas (fecr-i sâdk; bk. Namaz Vakitleri bölümü) vakti olup, bu andan itibaren yats namaznn vakti çkm , sabah namaznn vakti girmi olur; bu vakit ayn zamanda sahurun sona erip orucun ba lamas vaktidir. ftar vakti ise, oruç yasaklarnn sona erdi i vakit anlamnda olup, günein batma vaktidir. Bu vakitle birlikte ak am namaznn vakti de girmi olur. Gündüz ve gecenin te ekkül etmedi i bölgelerde oruç süresi, buralara en yakn normal bölgelere göre belirlenir. msakin, ikinci fecirle ba layaca konusunda fakihler arasnda görü birli i olmakla birlikte, kimi fakihler bu hususta, daha ihtiyatl oldu u gerekçesiyle fecr-i sâdkn ilk do u anna, kimileri ise oruç tutanlar lehine oldu u gerekçesiyle n biraz uzayp da lmaya ba lad zamana itibar edilmesini önermi lerdir. Âyette orucun ba langç ve biti vakti, mecazi bir anlatmla öyle belirtilir: "...Fecrin beyaz ipli i (aydnl ) siyah ipli inden (siyahl ndan) ayrt 382 LM HAL edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, ak ama kadar orucu tamamlayn..." (el-Bakara 2/187). msak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ili kiden uzak durmann bir amac olmal ve bu i bilinçli olarak yaplmaldr. Bu amaç ve bilinç, orucun Allah rzâs için tutuluyor olmasdr ki ksaca "niyet" tabiri ile anlatlr. Bu amaç ve bilinç olmad zaman, meselâ imkân bulamad için veya perhiz, rejim, zindelik gibi ba ka amaçlar için bu üç eyden (yeme, içme, cinsel ili ki) uzak durmak oruç olarak de er kazanmaz. Oruç, Peygamberimizin hicretinden bir buçuk sene sonra âban aynn onuncu günü farz klnm olup, slâm'n be artndan biridir. Peygamberimiz bu hususu " slâm be ey üzerine kurulmu tur: Allah'tan ba ka Tanr olmad na ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi oldu una tanklk etmek; namaz klmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytullah' ziyaret etmektir (hac)" diyerek bildirmi tir (Buhârî, Îmân, 34, 40; lim, 25; Müslim, Îmân, 8). Orucun farz klnd n bildiren âyetler de unlardr: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere oldu u gibi, size de oruç tutma yükümlülü ü getirilmi tir; bu sayede kendinizi koruyacaksnz. Oruç sayl günlerdedir. çinizden hasta veya yolculukta olanlar ba ka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmad halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumlu u fidye vermelidir. Daha fazlasn veren, kendine daha fazla iyilik etmi olur; fakat yine de, e er bilirseniz, oruç tutmanz sizin için daha hayrldr" (el-Bakara 2/183-184). Oruç tutmak, di er ibadetlere nazaran biraz daha skntl oldu u için Allah, orucun farz klnd n bildirirken, psikolojik rahatlatma sa layacak ve emre muhatap olan müslümanlarn yüksünmesini engelleyecek bir üslûp kullanarak, oruç tutmann önceki ümmetlere de farz klnd n belirtmesi yannda, ayrca orucu daha skntl hale getirmesi muhtemel iki durumu (hastalk ve yolculuk) oruç emrinin hemen pe inden geçerli mazeret olarak zikretmi tir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulundu u anla lan namaz için kullanlmam tr. Oruç riyânn en az kar aca bir ibadet oldu u için sevab en fazla olan ibadetlerden saylm tr. Peygamberimiz'den nakledildi ine göre, orucun bu yönüne ili kin olarak Allah, "Oruç benim içindir; onun kar l n ben vereceim" (Buhârî, Savm, 2, 9; Müslim, Syâm, 30) buyurmu tur. Bu bakmdan oruç tutmann sevap olarak kar l oldukça yüksektir. Cennetin özel olarak ORUÇ 383 oruç tutanlarn girmesi için ayrlm bulunan "reyyân" adl kapsndan girme hakk (Buhârî, Savm, 4) bu kar l n mukaddimesi saylm tr. Oruç, nefsin isteklerinden iradî olarak uzak durma olmas yönüyle bir irade e itimine, açlk ve susuzlu un verdi i skntya dayanma yönüyle de bir sabr e itimine dönü mektedir. nsann hayatta ba arl olabilmesi için irade hâkimiyeti ve güçlükler kar snda dayanabilme gücü de önemli bir role sahiptir. Nefsin isteklerinin kontrol altna alnmasnda, ruhun arndrlp yüceltilmesinde oruç etkili bir yoldur. Bu orucun de i ik biçimlerde de olsa hemen bütün din ve kültürlerde riyâzet ve mücâhede yolu olarak mevcut olmasn da açklar. Toplumsal hayatta huzursuzluklara yol açan ta knlklar, büyük ölçüde insann hayvanî yönünü tatmin eden maddî zevklere dü künlükten kaynaklanr. Maddî zevk deyince de akla, yeme içme ve cinsel ili ki gibi zevkler gelir. te oruç, insan maddî zevk ve ehvetler pe inde ko turan, dolaysyla da, Allah'n haklarna riayet edemedi i için kendisine zulmetmesine, insanlarn haklarna riayet edemedi i için onlara zulmetmesine sebep olan nefs-i emmâreyi teskin etmenin de bir ilâc, a rlklar törpülemenin bir çaresidir. Oruç, yoksullarn durumunu daha iyi anlamaya, dolaysyla onlarn skntlarn giderme yönünde çaba sarfetmeye de vesile olur. "Tok, açn halinden anlamaz" atasözü de bunu ifade eder. Orucun, dinimizde önemli bir yeri olan sabr konusuyla irtibat da burada hatrlanmaldr. "Namaz ve sabrla yardm isteyin" (el-Bakara 2/153) ve "Sabredenlere ecirleri hesapsz olarak tastamam verilir" (ez-Zümer 39/10) gibi âyetler, "Oruç sabrn yarsdr" (Tirmizî, Daavât, 86) diyen ve orucun Allah için olup mükafâtn da kendisinin hesapsz olarak verece ini bildiren hadislerin ortak anlam, orucun sabr boyutunu ve bunun fazilet ve sevabnn yüksekli ini anlatr. Bütün bunlara ilâveten orucun sa lk açsndan pek çok yararlar bulundu u da uzman hekimler tarafndan ifade edilmektedir. Ramazan orucu zahiren bakld nda, bir yl boyunca çal an vücut makinesinin dinlenmeye ve bakma alnmas gibidir. Oruç, özellikle mide ve sindirim organlarnn dinlenmesi için iyi bir moladr. Oruçla ilgili olarak ilki kutsî hadis olmak üzere Peygamberimizin baz sözleri öyledir: 384 LM HAL "Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar kar lk olabilir; fakat oruç ba kadr. Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben vereceim" (Müslim, Syâm,164; Nesaî, Syâm, 42). "Kim iman ederek ve sevabn Allah'tan umarak ramazan orucunu tutarsa önceki günahlar affedilir" (Buhârî, Savm, 6). "Canm elinde tutan Allah'a yemin ederim ki; oruçlunun a z kokusu, Allah katnda misk kokusundan daha ho tur; Allah der ki: A z kokan u kul ehvetini, yemesini, içmesini benim için terkediyor. Mademki srf benim için oruç tutmu , o orucun ecrini ben veririm" (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Syâm, 164). "Oruçlu için birisi iftar etti i vakit, öteki Rabbi ile kar la t vakit olmak üzere iki sevinç vardr" (Buhârî, Savm, 9). "Oruç bir kalkandr" (Buhârî, Savm, 9; Tirmizî, Îmân, 8). Rivayet edildi ine göre saç ba da nk bir adam Hz. Peygamber'e gelerek, -"Ey Allah'n elçisi! Allah'n beni yükümlü tuttu u orucun miktarn söyle" demi , Peygamberimiz "Ramazan ayn oruçlu geçir" buyurmu , adam bu defa "Bunun d nda ba ka oruç tutmam gerekiyor mu?" diye sormu , Peygamberimiz de "Hayr, yükümlü oldu un ba ka oruç yoktur. Fakat, nâfile olarak tutabilirsin" cevabn vermi tir. Adam ayn ekilde sorularna devam ederek zekât, namaz ve hac konusunda bilgiler aldktan sonra "Sana ikramda bulunan Allah'a yemin olsun ki, bu söylenenlerden fazla bir ey de yapmam, eksik de brakmam" diyerek çekip gitmi , Peygamberimiz de arkasndan öyle söylemi tir: " ayet dedi ini yaparsa bu adam kurtulmu tur" (Buhârî, Savm, 1; Müslim, Îmân, 9). III. ORUCUN ÇE TLER Hanefîler'e göre di er ibadetler gibi oruç da farz, vâcip ve nâfile çe itlerine ayrlr. Bu üçlü ayrm Hanefîler'in, dinen yaplmas gerekli olan eyleri farz ve vâcip eklinde iki kademeli bir ayrma tâbi tutmu olmas sebebiyledir. Di er mezheplerde "vâcib" terimi ise her iki kategoriyi de içine alr. Nâfile ise farz ve vâcip d nda kalan dinî ödevlerin genel addr. A) FARZ ORUÇ Farz olan oruç denince, ramazan orucu kastedilir ve zaten tayin edilmi , önceden belirlenmi (muayyen) olan oruç da budur. Mazeretli veya mazeret- ORUÇ 385 siz olarak tutulamad zaman, ba ka bir zaman kazâ edilmesi de ayn ekilde farzdr. Bunun d nda bir de kefâret olmak üzere tutulan oruç vardr. Ramazan orucunun bozulmas sebebiyle tutulmas gereken kefâret orucu yannda ayrca, zhâr, yanl lkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihraml iken vaktinden önce tra olma (halk) ve yemin için tutulacak olan kefâret oruçlar da farz oruç kapsamnda de erlendirilmi tir. Kefâret orucu, yaplan bir hatann cezas veya telâfisi anlamn ta d ndan ki i için ba tan belirlenmi bir yükümlülük olmayp, buna sebebiyet vermesi halinde gündeme gelebilen ârzî bir yükümlülük niteli indedir. Bu bakmdan ramazan orucu "muayyen farz", di erleri ise "gayr-i muayyen farz" olarak nitelendirilir. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani ramazan aynda tutulabilirken, di erleri oruç tutmann mubah oldu u her zaman tutulabilir. Ramazan orucunun kazas da istenilen mubah günlerde tutabilir. Fakat mam âfiî'nin kazâya kalan orucun ayn yl içerisinde kazâ edilmesi gerekti ine ili kin görü ü de dikkate alnarak, herhangi bir sebeple kazâya kalan orucu mümkün olan en ksa zamanda tutmaya çal mak uygun olur. B) VÂC P ORUÇ Nezir (adak), ki inin dinen yükümlü olmad bir ibadeti yapmay kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. Ki i, oruç tutmay adam sa, bu adak orucunu tutmas vâciptir. Adak adanrken, orucun tutulaca gün belirlenmi se, meselâ falan ayn falan günü gibi, bu muayyen bir vâcip olur ve orucun belirlenen günde tutulmas gerekir. Nezredilen itikâf orucu da belirli günde tutulaca için muayyen vâcip saylr. Orucun tutulaca gün belirlenmemi se gayr-i muayyen vâcip olur ve diledi i mubah bir günde tutabilir. Ba lanm nâfile bir orucun bozulmas durumunda bunun kazâ edilmesi Hanefîler'e göre vâciptir. Mâlikîler ise kazânn farz oldu unu söylemi lerdir. âfiî'ye ve Mâlik'ten ba ka bir rivayete göre ise, nâfile orucun kazâs gerekmez. C) NÂF LE ORUÇ Farz ve vâcip olan oruçlarn d nda tutulan oruçlar nâfile oruç olarak isimlendirilir. Daha önce namaz çe itlerini ele alrken belirtti imiz gibi, nâfile, gereksiz anlamna de il, farz ve vâcip olann d nda, ksaca gerekenin d nda yaplan anlamna gelir. Daha fazla sevap kazanmak maksadyla 386 LM HAL yapld için tabir câizse nâfile ibadet, bir bakma fazla mesai yapmaktr. Nâfile oruçlarn sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adlandrldklar da olur. Nâfile oruç, mubah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak baz günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek bugünlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmi tir. Peygamberimizin sklkla oruç tuttu u veya oruç tutulmasn tavsiye etti i günler, ksaca oruç tutmann mendup kabul edildi i belli ba l günleri görelim. Oruç Tutmann Mendup Oldu u Günler 1. evval Orucu. Ay takviminde ramazan ayndan sonraki ay, evval aydr. evval aynda alt gün oruç tutmak müstehaptr. Bu oruçlarn bayramn hemen arkasndan pe pe e tutulmas daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aralkl olarak tutmak da mümkündür. Kazâ veya adak oruçlarnn bugünlerde tutulmasyla da ayn sevap elde edilir. Peygamberimizin, ramazan oruçla geçirip buna evvalden alt gün ilâve eden ki inin bütün yl oruçlu geçirmi olaca yönündeki ifadesini (Müslim, Syâm, 204), "Kim iyi bir amel i lerse, kendisine bunun on kat ecir vardr" (el-Enâm 6/160) âyetiyle birlikte de erlendiren kimi âlimler, bire on hesabyla, ramazan orucunun on aya, alt gün evval orucunun da altm güne kar lk oldu unu ve bu suretle bütün yln oruçlu geçirilmi saylaca n söylemi lerdir. 2. A ure Orucu. Muharrem aynn onuncu gününe "â ûrâ" denilir. Hz. Peygamber'in bugünde devaml olarak oruç tuttu u rivayet edilmi tir. Fakat sadece o günde oruç tutulmas do ru görülmemi , bunun yannda bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmi tir. Bir rivayete göre Peygamberimiz Medine'ye geldi inde yahudilerin a ure gününde oruç tuttuklarn görünce, bu orucun anlamn yani ne için tutuldu unu sormu tu. Yahudiler, bugünün büyük bir gün oldu unu; Allah'n Mûsâ'y ve srâilo ullar'n dü manlarndan bugünde kurtard n ve Mûsâ'nn bu sebeple bugünde oruç tuttu unu, kendilerinin bugünde oruç tutmalarnn da bundan kaynakland n söyleyince, Peygamberimiz "Ben Mûsâ'ya sizden daha yaknm" demi ve bugünlerde oruç tutulmasn emretmi tir ( bn Mâce, Syâm, 41). A ure orucunu Câhiliye döneminde Araplar'n tuttu u ve Hz. Peygamber'in de ramazan orucunun farz klnmasna kadar bu orucu tutmay emretti i rivayetleri de vardr (Müslim, Syâm, 116). Daha sonra ramazan orucu farz klnnca a ure orucu bir yükümlülük olmaktan çkarlm , fakat a ure günü oruç tutulmas tavsiye edilmi ve bugün oruç tutmak sünnet olarak devam etmi tir. ORUÇ 387 3. Her Ay Üç Gün Oruç. Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle her ayn 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak müstehap kabul edilmi tir. Kamerî takvim (ay takvimi) hesabna göre bugünlere "eyyam- bîd" denir. Peygamberimizin özellikle ayn 13, 14 ve 15. günlerinde olmak üzere her ay üç gün oruç tutmay tavsiye etti i rivayeti (Müslim, Syâm, 181-182) yannda Hz. Âi e'nin, Peygamberimizin her ay üç gün oruç tuttu una dair rivayeti de bulunmaktadr. 4. Pazartesi-Per embe Orucu. Her hafta pazartesi ve per embe günleri oruç tutmak da te vik edilmi bir nâfiledir. Peygamberimizin pazartesi ve per embe günleri oruç tuttu u ve soruya cevaben de " nsanlarn amelleri Allah Teâlâ'ya pazartesi ve per embe günleri arzolunur; ben amelimin arz srasnda oruçlu olmay tercih ediyorum" (Ebû Dâvûd, Savm, 60; bn Mâce, Syâm, 42) dedi i rivayet edilmektedir. 5. Zilhicce Orucu. Zilhicce aynn ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmi tir. Zilhicce aynn 10. günü kurban bayramnn ilk günüdür. Peygamberimizin zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmay sürdürdü ü rivayet edildi i için zilhiccenin ilk dokuz gününün, yani kurban bayramndan önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehaptr. Fakat skntya ve halsizli e sebep olaca gerekçesiyle, hacda olanlarn 9. günü (arefe günü) oruç tutmas mekruh görülmü tür. Peygamberimiz arefe gününün faziletine ili kin olarak "Arefe gününden daha çok Allah'n cehennem ate inden insanlar âzat etti i bir gün yoktur" buyurmu , yine "Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yllk günahlar örtece i Allah'tan umulur" dedi i (Müslim, Syâm, 196-197) nakledilmi tir. 6. Haram Aylarda Oruç. Haram aylar olarak anlan zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarnda, per embe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehaptr. 7. âban Orucu. âban aynda oruç tutmak müstehap saylm tr. Âi e vâlidemizin belirtti ine göre Peygamberimiz en çok orucu âban aynda tutmu , âban aynn tamamn oruçla geçirdi i olmu tur. Fakat, pazartesiper embe veya her ay üç gün ve benzeri gibi tutulagelen mûtat oruç d nda âban aynn ikinci yarsnda oruç tutmak baz âlimlerce mekruh kabul edildi i gibi, âfiî mezhebine göre haram saylm tr. 8. Dâvûd Orucu: Gün a r oruç tutmak yani bir gün oruç tutup ertesi gün tutmamak, Peygamberimiz tarafndan "savm- Dâvûd" olarak nitelenmi ve bu ekilde oruç tutmann faziletli oldu u ifade edilmi tir. Peygamberimiz 388 LM HAL bu ekildeki oruç hakknda "En faziletli oruç Dâvûd'un tuttu u oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazd" demi tir. Sahâbeden Abdullah b. Amr, "Ben daha fazlasn tutabilirim" deyince, Peygamberimiz bunun faziletli bir ekil oldu unu ve daha fazlasn tutmaya çal mamay tavsiye etmi tir (Müslim, Syâm, 187-192). Bu bakmdan gün a r oruç tutmak, en faziletli nâfile oruç olarak de erlendirilmi tir. Yukarda belirtilen günlerde oruç tutmann fazileti ve ki iye kazandraca sevaplar konusunda birçok hadis rivayet edilmi tir. Oruç tutmann tavsiye edildi i günler incelendi inde bunlarn belirlenmesinin geli igüzel olmayp, belli bir periyoda göre düzenlendi i görülür. Bu bakmdan oruç tutmann ruhî ve bedenî yararlar göz önüne alnd nda yln belli zamanlarnda oruç tutmak oldukça yararl, tutulacak oruçlar Peygamberimizin önerdi i günlerde tutmak ise oldukça sevapldr. Bununla birlikte, oruç tutulmas haram ve mekruh olmayan günlerde ki i kendi durumuna ve tercihine göre istedi i zaman nâfile oruç tutabilir. D) ORUÇ TUTMANIN YASAK OLDU U GÜNLER Dinimizde, oruç tutmann emredildi i, tavsiye edildi i günler oldu u gibi, oruç tutmann yasakland veya ho kar lanmad günler de vardr. Baz belli günlerde oruç tutmann ho kar lanmay nn çe itli sebepleri bulunmaktadr. Yasa n mahiyetine ve a rlk derecesine göre, bugünlerin bir ksmnda oruç tutmak haram veya tahrîmen mekruh saylrken, di er bir ksmnda ise tenzîhen mekruh saylm tr. Oruç tutmann yasak oldu u günlerin ba nda bayram günleri gelir. Peygamberimiz iki vakitte oruç tutulmayaca n bildirmi tir ki birisi ramazan bayramnn birinci günü, di eri kurban bayram günleridir (Buhârî, Savm, 67). Ramazan bayramnn sadece birinci gününde ve kurban bayramnn dört gününde oruç tutmak haramdr (bir görü e göre tahrîmen mekruh). Bugünlerde oruç tutmann ho kar lanmayp yasaklanmasnn anlam açktr. Bayram günlerinin yeme, içme ve sevinç günleri olmas yannda, her birinin ayr bir anlam da bulunmaktadr. Ramazan bayram, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkasndan verilen bir "genel iftar ziyafeti" hükmündedir ve bu anlamndan ötürü ona "ftr bayram (iftar bayram)" denilmi tir. Ramazan bayramnn ilk günü bu yönüyle bir aylk ramazan orucunun iftar olmaktadr. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah'n sembolik ziyafetine katlmamak anlamna gelir ki bunun en azndan edep d oldu u ortadadr. Allah için kurbanlarn kesildi i kurban bayram günleri de ziyafet ORUÇ 389 günleridir. Peygamberimiz te rik günlerinin yeme, içme ve Allah' anma günleri oldu unu belirtmi tir (Ebû Dâvûd, Savm, 50). Hayz veya nifas halinde kadnlarn oruç tutmalar haramdr; oruç tutmalar halinde tuttuklar oruç geçerli olmayaca gibi günah i lemi olurlar. Onlar bugünlere denk gelen ramazan oruçlarn daha sonra kazâ ederler. Esasen evval ayndan alt gün oruç tutmann tavsiye edilmesinin altnda, kadnlarn ay hali nedeniyle tutamadklar oruçlar derhal kazâ etmelerine bir frsat hazrlama dü üncesi bulunmaktadr. evval orucunun erkekleri de içine alacak ekilde genelle tirilmesi ise, hem kadnlarn bu durumlarnn dikkatten kaçrlmas hem de orucun herkesle birlikte tutulmasnn kolay olu una mâtuf olmaldr. Baz günlerde oruç tutmak ise çe itli sebeplerle mekruh saylm tr. Meselâ; sadece a ure gününde oruç tutmak yahudilere benzemek ve onlar taklit etmek anlamn içerdi i için mekruh saylm tr. Kimi âlimlere göre sadece cuma gününde veya sadece cumartesi gününde oruç tutmak, nevruz ve mihrican günlerinde oruç tutmak tenzîhen mekruhtur. Ancak ki inin öteden beri al kanlk haline getirdi i oruç bugünlere rastlarsa, özel olarak bugünlerde oruç tutma kast bulunmad için, bunun bir sakncas yoktur. Oruç tutmak için özellikle cuma gününü seçmenin mekruh olu u, bugünün müslümanlarn haftalk bayram günü kabul edilmesidir. Peygamberimiz, mûtat orucun denk gelmesi d nda, özellikle cuma günü oruç tutmamay tavsiye etmi tir. ek günü oruç tutmak mekruhtur. Havann bulutlu olmas gibi sebepler yüzünden âban aynn yirmi dokuzundan sonraki günün âban ayna m yoksa ramazan ayna m ait oldu u konusunda üphe meydana gelirse, bugüne ek günü denilir. Bugünün ramazan ayna ait olup olmad nda ku ku bulundu u anlamna gelir. Bugün herhangi bir oruç tutmak mekruhtur. âban ayn oruçla geçiren kimsenin ek gününde orucu brakmamas daha faziletli oldu u gibi, mûtad ek gününe denk gelen kimsenin bugünde oruç tutmasnda da bir saknca yoktur. Peygamberimiz ramazan bir veya iki gün önceden oruç tutarak kar lamay yasaklam tr (Buhârî, Savm, 11, 14; Müslim, Syâm, 21; Ebû Dâvûd, Savm, 10). Âlimler bu yasaklamaya sebep olarak ramazan orucuna ilâve yaplmas endi esini göstermi lerdir. Bu bakmdan ek günü ramazan orucuna niyetle oruç tutmak tahrîmen mekruhtur. Fakat bugünde oruç tutmak genel olarak mekruh olmakla birlikte nâfile niyetiyle tutulan orucun geçerli olaca , hatta bugünün ramazann birinci günü oldu unun anla lmas halinde farz olan oruç yerine geçece i söylenmi tir. 390 LM HAL Ancak ramazann ba lama ve biti günlerinde müslümanlar arasnda fitne ve uyumsuzluk sokacak tutum ve davran lardan iddetle kaçnmak gerekir. Gerekirse bir gün oruç sonradan kazâ edilebilir ama sebep olunan fitneyi ve huzursuzlu u telâfi etmek, ortadan kaldrmak kolay olmaz. ki veya daha fazla günü, arada iftar etmeksizin birbirine ekleyerek oruç tutmak mekruhtur. Buna visâl orucu (savm-i visâl) denir. Âi e vâlidemizin belirtti ine göre Peygamberimiz müslümanlara acd için visâl orucu tutmalarn yasaklam ; kendisinin bu ekilde oruç tuttu u hatrlatlnca da "Siz benim gibi de ilsiniz; beni Rabbim yedirir, içirir" (Müslim, Syâm, 55-58) diye cevap vermi tir. Kadnlarn aile ve toplum içerisindeki statülerine ili kin olarak olu an anlay do rultusunda, kadnn kocasndan izinsiz olarak nâfile oruç tutmasnn ho olmayaca yönünde görü ler ileri sürülmü tür. Bu gibi anlay larn günümüz sosyal ve aile ili kileri açsndan yerinde olmad açktr. Maa veya ücret kar l çal an kimseler, i veriminin dü mesine yol açmas durumunda nâfile oruç tutmamaldr. Buna mukabil i verenlerin ramazan aynda, oruç ibadetinin kolay ve rahat biçimde yerine getirilebilmesi için birtakm önlemler almalar ve düzenlemeler yapmalar gerekir. Haclar, oruç tuttuklar takdirde güçsüz ve yorgun dü me ihtimalleri bulundu u takdirde, zilhiccenin 8 ve 9. günleri olan "terviye" ve "arefe" günlerinde oruç tutmamaldr. Çünkü hac ibadetini yaparken daha zinde ve canl olmalar, öncesinde nâfile oruç tutmu olmalarndan hayrldr. IV. ORUCUN RÜKÜN ve ARTLARI badetlerde rükün, o ibadetin meydana gelmi saylabilmesi için bulunmas zorunlu olan ana unsurlar demektir. Orucun rüknü, oruç süresince yeme içme ve cinsî ili kiden uzak durma anlamna gelen "imsak"tir. Niyet de, a a da açklanaca üzere baz mezheplerce rükün saylmaktadr. Hangi durumlarda rüknün ihlâl edilmi olaca konusu, ileride orucun artlar ve orucu bozan davran lar bahsinde ayrntl ekilde incelenecektir. badetin vücûb sebebi, o ibadetin mükellef tarafndan bizzat yerine getirilmesi yükümlülü ünün ba lad n gösteren maddî göstergelerdir (alâmet). Meselâ vaktin girmesi namaz yükümlülü ünün, zenginlik zekât yükümlülüünün sebebi saylm tr. Orucun vücûb sebebi ise vakittir, yani ramazan aynn girmesidir. Buna göre, yükümlülük artlarn ta yan kimsenin rama- ORUÇ 391 zan ayna ula mas oruç emrinin fiilen ona yönelmesi anlamna gelir. Vücûb sebebi tabiriyle kastedilen budur. Nitekim "... ramazan ayna yeti en onu oruçlu geçirsin" (el-Bakara 2/185) âyeti de bu yükümlülük-sebep ili kisini göstermektedir. Namaz ibadetinde vakit, namazn hem vücûb sebebi hem de shhat art oldu undan onun sebep yönü üzerinde ayrca durulmam tr. Ramazan ay ise, orucun sadece vücûb sebebi oldu undan ayrca üzerinde durulmasna ihtiyaç vardr. Konuyu önemli hale getiren bir di er sebep de ramazan aynn ba langç ve biti inin tesbitinin nasl yaplaca konusunun öteden beri tart mal olu udur. Literatürde bu konu "rü'yet-i hilâl" yani hilâlin görülmesi meselesi olarak adlandrlr. A) H LÂL N GÖRÜLMES Kamerî aylar, adndan anla ld gibi ba langc ve biti i ayn hareketlerine göre belirlenen aylardr. Ramazan orucu, ramazan aynda tutuldu undan ve ramazan ay da ay takvimine göre her sene de i ti inden, oruca ba layabilmek için öncelikle, ramazan aynn ba lad n tesbit etmek gerekmektedir. Peygamberimiz "Hilâli (ramazan hilâli) görünce oruca ba laynz ve hilâli ( evval hilâli) görünce bayram ediniz. Hava bulutlu olursa içinde bulundu unuz ay otuza tamamlaynz" buyurmu tur (Buhârî, Savm, 5, 11; Müslim, Syâm, 3-4, 7-10). Bir ba ka hadiste de "Hilâli görmedikçe ba lamaynz, hilâli görmedikçe bayram etmeyiniz. Hava bulutlu olur da hilâli göremeyecek olursanz, ay otuza tamamlayn" (Buhârî, Savm, 11) buyurulmu tur. Bunun için âban aynn 29. gününden itibaren hilâli görme ara trmalar yapmak gerekmi tir. Ayn ekilde, ramazan aynn çkp evval aynn girdi ini anlamak, dolaysyla bayram günü oruç tutmu olmamak için bu defa ramazann 29. gününden itibaren hilâl gözetlenir ve görülmeye çal lr. âban aynn yirmi dokuzunda hava bulutlu olur da ay görülemezse, kamerî aylar bazan 29 bazan 30 çekti inden, Peygamberimizin direktifi do rultusunda âban aynn otuz çekti i farzedilerek ona göre davranmak gerekir. Bir hadislerinde Peygamberimiz "Biz ümmî bir toplumuz; hesap ve okuma yazma bilmeyiz. unu biliriz ki ay, ya 29 ya 30'dur" (Buhârî, Savm, 11,13; Müslim, Syâm, 15; Ebû Dâvûd, Savm, 4) buyurmu tur. Rivayet edildi ine göre Peygamberimiz hilâli gördü ü vakit ramazann bereketli ve huzurlu geçmesi için dua ederdi. 392 LM HAL a) Hilâlin Görülme Vakti Hem güne battktan sonra daha kolay görülece i, hem de hesabn netleece i dü üncesinden dolay âlimlerin büyük ço unlu u hilâlin gündüz de il, güne battktan sonra görülmesine itibar edilece ini söylemi lerdir. Ebû Hanîfe, mam Muhammed, bir sonraki geceye ait olma ihtimalinden dolay, zeval vaktinden önce veya sonra olmasna bakmakszn, gündüzün görülen hilâl ile ramazan orucuna ba lanamayaca gibi ramazan orucunun bitti ine de hükmedilemeyece i görü ündedir. Di er mezheplerin görü ü de bu yöndedir. Ebû Yûsuf ise zevalden sonra görülecek hilâli sonraki geceye; zevalden önce görülecek hilâli ise, iki gecelik olmayan hilâlin zevalden önce görülemeyece ine ili kin cârî tecrübî bilgiye dayanarak, önceki geceye ait saym tr. b) Rü'yet-i Hilâl Meselesi Rü'yet-i hilâl (hilâlin görülmesi) meselesi öteden beri üzerinde durulan ve sonu gelmeyen tart malara yol açan bir konudur. Tart mann esas udur: Ramazan hilâlinin görülmesinde ba gözüyle görmeye mi itibar edilecektir, yoksa bu hususta astronomik hesaplara dayanmak câiz midir? Hilâlin, güne battktan sonra görülmesi, kamerî takvime göre içinde bulunulan ayn sonunu, bir sonraki ayn ba langcn gösterir. Hilâl ilk do du unda çok ince oldu u ve çok ksa bir süre sonra kayboldu u için, ilk günün hilâlini görmek büyük bir dikkat ve tecrübeyi gerektirir. O anda hafif bir sis bulunmas durumunda hilâlin görülmesi mümkün olmaz. Bunun için Peygamberimiz bu gibi durumlarda içinde bulunulan ay, otuz güne tamamlamay emretmi tir. Dünyann yuvarlak olmas sebebiyle hilâlin bir yerde görülürken ba ka yerde görülmemesi mümkündür. Buna "ihtilâf- metâli" yani ayn do u yer ve vakitlerinin de i mesi denilir. Oruca ba larken, ihtilâf- metâlie itibar edilip edilmeyece i hususunda âfiîler, ihtilâf- metâlie itibar edilece ini, dolaysyla bir yerde görülen hilâlin oraya uzak yerler için geçerli olmayacan söylemi lerdir. âfiîlerin bu konuda sa lam dayanaklar bulunmamaktadr. Onlar ihtilâf- metâliin oruca ba lamada dikkate alnmasn, güne in hareketlerinin namaz vakitlerinin belirlemesinde dikkate alnmasna benzetmi lerdir: Namaz vakitleri belirlenirken nasl güne in hareketleri esas alnyor ve meselâ ak am namaz her bölgede ayn anda klnmyor ise, oruca ba lama vakti de böyle olabilir. Fakat bu oldukça isabetsiz bir benzetmedir. Çünkü; ayn bir aylk hareketi, güne in bir günlük hareketine benzetilmektedir. kincisi ihtilâf- metâli dikkate alnacak olsa bile bu en fazla ORUÇ 393 bir, çok istisnaî durumlarda iki günlük fark ortaya çkaracaktr. Nitekim astronomik verilere göre ayn ilk kez görüldü ü yerle, buraya en uzak yerdeki görülü ü arasndaki süre fark dokuz saatten ibarettir. Halbuki güne in hareketinde, belki de her anna göre yüzlerce farkl anlarda, belki farkl bölgelerde günün her annda namaz klnm olmaktadr. Ula m ve ileti im imkânlarnn son derece yava ve yetersiz oldu u dönemlerde, ihtilâf- metâliin dikkate alnmas anla labilir, izah edilebilir ve savunulabilir bir durum olsa bile ileti im imkânlarnn son derece süratli oldu u günümüzde, böyle bir görü ün savunulmas imkânszdr. Kald ki, fakihlerin büyük ço unlu u, ilk dönemlerden beri, ihtilâf- metâlie itibar edilmeyece ini, bir yerde görülen hilâlin di er yerler için de geçerli olaca n söylemi lerdir. Bu görü , savunanlarnn ve delillerinin güçlülü ü bir yana, bütün müslümanlarn ayn zamanda oruç tutmalar ve ayn zamanda bayram etmeleri sonucunu do urdu u ve zâhiren de olsa bir birlik sa lad için bile daha isabetli saylmaya lâyktr. Asl tart ma astronomi ilminin verilerine göre hareket edilip edilmeyece i noktasnda toplanmaktadr. Bu konuda, astronomi ilminin verilerine itibar edilmeyece ini savunanlarn argümanlar oldukça zayf görünmektedir. Bir kere, Peygamberimiz "Hilâli görünce oruç tutun..." dedi ine göre, aslolan hilâlin görülmesidir; görmenin nasl oldu u de il. Hadiste geçen rü'yet kelimesinin ba gözüyle görmek anlamna geldi ini iddia etmek ise bir zorlamadr; çünkü o kelimenin klasik Arapça'da anlamak, bilmek gibi anlamlar vardr. Öte yandan, astronomik verilere itibar edilmeyi i, Peygamberimizin yukarda geçen "Biz ümmî bir toplumuz, hesap, okuma yazma bilmeyiz" sözüne dayandrlyorsa, bu takdirde, müslümanlar ne kadar cahil kalrlarsa o kadar iyi müslüman olurlar gibi bir anlam çkarlmas kaçnlmaz olur. Esasen Peygamberimizin bu sözü, o toplumun bilgi ve tecrübe birikiminin ince hesaplar yapmaya yetmeyece ini, fakat bu i in özünde hesap meselesi oldu unu da göstermi olmaktadr. Hz. Peygamber tarafndan hilâlin çplak gözle görülmesi gibi bir ölçünün getirilmi olmas, bu yöntemin kameri ayn ba langç ve biti ini belirlemede yegâne yol oldu unu belirlemek için de il, belki de öteden beri kullanlagelen mûtat yol, her türlü artta ve imkânszlk içinde uygulanabilir bir yöntem olmas sebebiyledir. badetlerin ifasnda kolaylk esastr. slâm'daki bütün ibadetlerin ortak özelli i, sade, kolay anla lr ve kolay tatbik edilebilir olmasdr. Bu bakmdan slâm'daki ibadetler, hiçbir uzmanlk ve bilim dalnn geli medi i toplumlarda bile, tarihte görüldü ü gibi, en sradan insanlar tarafndan bile kolaylkla yerine geti- 394 LM HAL rilebilir. Sabah namaz klacak olan ki i, kafasn uzatp do u tarafna bakt zaman, güne in do up do mad n görebilir. Ama i in özü itibariyle yaln ve kolay olmas, hiçbir zaman, bilimsel verilerin ve geli melerin dikkate alnmamas gerekti i anlamna çekilemez. Tam tersine bilimsel geli melerden, her konuda oldu u gibi, ibadetler konusunda da yararlanmak gerekir. Günümüzde astronomi ilmi oldukça geli mi , ayn ve güne in hareketlerinin hassas bir ekilde tesbiti mümkün hale gelmi tir. Artk ince astronomik hesaplar sayesinde, gelecek birkaç yllk namaz vakitlerini gösteren takvimler bile hazrlanabilmektedir. Astronomik hesap, ayn çplak gözle görülebilir olmasn esas ald na göre, en do rusu bu esasa göre hazrlanan takvimlere göre hareket etmektir. Bu konuda dünya müslümanlar arasnda devletler düzeyinde bir görü birli ine varlp, her yl müslümanlarn lâhûtî bir atmosfere girmeye hazrlandklar ramazan aynda onlar tereddüte dü üren ve ibadet evklerini kran rü'yet-i hilâl tart masna bir son verilmesi günümüz müslümanlarnn ortak dile idir. Bu suretle, hiç de ilse oruç ve bayram münasebetiyle bir birlik ve beraberlik içinde olunmu , ideolojik söylemler için istismar edilen bir konu olmasnn önüne geçilmi , slâm ülkelerinin anlamsz bir rekabet ve grupla ma içine girmesi de önlenmi olur. Klasik dönem fakihleri de, rüyet-i hilâl tart masn kesmek maksadyla, kamu otoritesinin (hâkim) bu konudaki kararn herkes için ba layc kabul etmi lerdir. Ülkemizde, her yl ya anan anlamsz ve lüzumsuz tart malara son vermek için, bu alanda kamu otoritesi saylan Diyanet leri Ba kanl 'nn astronomik veriler esas alnarak kabul ve ilân etti i takvime uyulmas en do rusudur. Bu suretle müslümanlar arasnda gereksiz yere olu turulan gerginlik ve so ukluk ortadan kalkacak ve bayramn bütün ülkede ayn günde yaplm olmas, birlik ve beraberlik ruhunun kuvvetlenmesine katkda bulunacaktr. Bununla birlikte, astronomik hesapla tatmin olmayp hilâlin gözle görülmesi gerekti ini dü ünenler, meseleyi tabii mecrandan saptrmamak ve fitneye sebep olmamak artyla sadece kendi nefislerinde gözle görmeyi esas alarak davranabilirler. Unutmamal ki müslümanlar arasnda fitneye sebep veya alet olmak büyük günahtr. Kur'an diliyle ifade etmek gerekirse,"Fitne, sava tan (öldürmekten) bile kötüdür" (el-Bakara 2/191, 217). B) YÜKÜMLÜLÜK ARTLARI Orucun yükümlülük artlar denince, bir kimsenin oruç ibadetiyle yükümlü (mükellef) saylmas, farz veya vâcip bir orucun bir kimsenin zimmetinde borç olarak sabit olmas için aranan artlar kastedilir. Fkh literatüründe bu artlar, orucun vücûb artlar" olarak da anlr. Oruç tutmamay mu- ORUÇ 395 bah klan mazeret halleri de, bu yükümlülük artlarn açklayan ilâve bilgilerdir. a) Yükümlülük artlar Namaz mükellefiyeti için gerekli olan artlar yani Müslümanlk, ergenlik (bulû ) ve belli bir aklî olgunluk düzeyinde olmak (akl), oruç için de gerekli ve geçerlidir. Ergenlik ya na gelmeyenler ibadetlerle yükümlü olmamakla birlikte, al trmak ve sndrmak maksadyla, aile büyükleri onlara ara ara namaz klmalarn ve oruç tutmalarn söyleyebilir. Peygamberimiz, yedi ya ndan on ya na kadarki sürede çocu un namaza al trlmasn önermi tir. Bedenî durumlar dikkate alnmak artyla çocuklarn 8-9 ya larndan itibaren oruca al trlmalar da uygundur. Genel vücûb artlar yannda ki inin ayrca oruç tutmaya güç yetirecek durumda olmas ve yolcu olmamas da arttr. Bu artlar orucun edasnn vâciplik artlar olarak da adlandrlr. Oruç bahsinin ba nda zikretti imiz âyetin belirtti ine göre, hasta ve yolcu olan ki iler isterlerse oruç tutmayabilirler. Fakat tutmadklar oruçlar normal duruma döndükten sonra kazâ ederler. Hasta için normal durum iyile mek, yolcu için ise, yolculu un bitmesidir (ikamet). Oruç tuttu u takdirde kendisinin veya çocu unun zarar görmesi muhtemel olan gebe veya emzikli kadnlar da oruç tutmayabilirler. Hatta zarar görme ihtimali kuvvetli ise tutmamalar gerekir. Durumlar normale döndü ünde tutamadklar oruçlar kazâ ederler. Ya llk sebebiyle oruç tutmaya artk gücü yetmeyenler, bunun yerine bir fakir doyumlu u olan fidye verirler. b) Oruç Tutmamay Mubah Klan Mazeretler Kur'an'da ve hadislerde, dinde insanlara zor gelecek hiçbir yükümlülüün bulunmad na sklkla i aret edildi ini, herhangi bir sknt ve me akkatin bulundu u durumda da mükelleflere birtakm kolaylk ve ruhsatlarn tannm oldu unu biliyoruz. Bu genel ilkenin bir parças olarak, baz durumlarda farz olan ramazan orucunu tutmamaya da müsaade edilmi tir. Ramazan orucunu tutmamay mubah klan mazeretler (özürler) genel hatlaryla unlardr: 1. Sefer. Namaz bölümünde belirtildi i üzere sefer (yolculuk) hali, genellikle, sknt ve me akkatli oldu u için yolcu olanlara birçok konuda ko- 396 LM HAL laylklar getirilmi tir. Yolcu olanlar için, namazn terkine de il, ksaltlmasna veya cemedilmesine ruhsat verildi i halde, namaza göre daha yorucu ve ypratc oldu u için orucun terkedilmesine ruhsat verilmi tir (bk. el-Bakara 2/183-184). Bununla birlikte yolcu saylan kimsenin, e er gerçekten bir sknt yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutmas daha faziletli görülmü tür. Geceden niyetlendi i orucu tutarken, gündüzün yola çkmak durumunda kalan kimse, Hanefîler'e göre, bu orucunu tamamlasa daha iyi olur; fakat bozmas durumunda kefâret gerekmez. âfiî ve Hanbelîler ise, ramazan aynda Hz. Peygamber'in Mekke fethine çkt nda Kadîd denilen yere varncaya kadar oruçlu olup orada orucunu bozdu una dair rivayete dayanarak, geceden niyet edilmi orucun bile sefer durumunda bozulabilece ini söylemi lerdir. Sava durumu veya cephede uzun süre çat ma durumu da ayn ekilde bir mazerettir. Bu durumlarda kalan ki i, sa l na ve görevine uygun dü en seçene e göre hareket etmelidir. 2. Hastalk. Hastalk da birtakm ruhsatlarn sebebi olan bir durumdur. Yüce Allah, bölüm ba nda zikredilen âyette hiçbir kayt getirmeden hasta olanlarn, iyile tikleri bir vakitte oruç tutabileceklerini ifade etmi tir. Bu bakmdan oruç tuttu u takdirde hastal nn artmasndan veya uzamasndan endi e eden, yahut böyle olmamakla birlikte oruç tutmakta zorlanacak olan kimseler oruç tutmayabilir veya ba lam bulunduklar orucu bozabilirler. Oruç tuttu u takdirde hasta olaca tbbn verilerine göre kuvvetle muhtemel olan ki inin de hasta hükmünde oldu u söylenmi tir. 3. Gebelik ve Çocuk Emzirmek. Gebe veya emzikli olan kadnlar, kendilerine yahut çocuklarna bir zarar gelmesinden korkmalar halinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde olduklar gibi, onlara bu ruhsat tanyan hadisler de bulunmaktadr (Nesaî, Syâm, 50-51, 62; bn Mâce, Syâm, 3). 4. Ya llk. Dinimiz oruç tutmaktan âciz olan ya l kimselerin oruç tutmasn istememi , bunun yerine, tutamadklar her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini öngörmü tür. Bölüm ba nda zikredilen âyette oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin veya tutmaya çal tklar takdirde büyük bir sknt çekecek olanlarn fidye vermeleri gerekti i ifade edilmektedir. yile me ümidi bulunmayan hastalar da bu hükümdedir. Ancak ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayp da, daha sonra kazâ edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamadklar oruçlar kazâ ederler. ORUÇ 397 yile meyen sürekli bir hastalk nedeniyle oruç fidyesi veren kimse daha sonra oruç tutmaya güç yetirecek olsa fidyenin hükmü kalmaz; oruç tutmas ve önceki tutamad oruçlar kazâ etmesi gerekir. 5. leri Derecede Açlk ve Susuzluk. Oruçlu bir kimse açlktan veya susuzluktan dolay helâk olaca ndan, beden ve ruh sa l nn ciddi boyutta bozulaca ndan endi e ediyorsa veya böyle bir eyin olmas tecrübeye veya doktor raporuna göre kuvvetle muhtemel ise, orucunu bozmas câiz olur. Hatta ölüm tehlikesi açksa oruç tutmas haram olur. 6. Zor ve Me akkatli lerde Çal mak. Esas itibariyle bir insann ibadetlerini normal bir ekilde yapmasn engelleyecek zor ve a r i lerde çal mas veya çal trlmas do ru de ildir. nsann ibadetini sa lkl bir ekilde yapmakla geçimini temin ikilemi arasnda braklmas insan haklar açsndan kesinlikle kabul edilebilir bir durum de ildir. Böyle bir durumda braklan ki i, e er toplum kendisine daha iyi i imkânlar sa layamyorsa, dolaysyla i inden ayrld takdirde geçim sknts çekmesi kesin veya kuvvetle muhtemel ise, bu durumda oruç tutmayabilir. Geçici bir süre a r bir i te çal mak durumunda kalan ise bu durumda oruç tuttu u takdirde sa l na bir zarar eri ece inden endi e ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkan bulurlarsa kaza ederler, deðilse oruç yerine fidye verirler. Kur'an'da oruç tutmamay mubah klan mazeretler olarak hastalk, yolculuk ve oruca güç yetirememeden söz edilmi tir (el-Bakara 2/184-185). Fakihler de oruç tutmama ruhsatn bu üç durumla snrl tutmay tercih etmi , bu üç durumun ortak özelli i me akkat olsa bile, her me akkat halinde oruç tutulmayabilece ini söylemekte mütereddit davranm lardr. Bunun en ba ta gelen sebebi, mükelleflerin sübjektif ve de i ken bir durum olan meakkati belirlemede ölçüsüz veya mütesâhil davranp olur olmaz bahanelerle orucu terketmesine yol açma, yani bu ruhsat kötüye kullanma endi esidir. Bununla birlikte oruç ibadeti, netice itibariyle kul ile Allah arasnda kalan bir yükümlülük ili kisi oldu undan, mükelleflerin yukarda saylan mazeretler nda ki isel inisiyatiflerini kullanmas, mazeretleri içlerine sinmedi i sürece orucu terketmemesi, hakl ve geçerli bir mazeretlerinin bulundu una iyice kani olduklarnda da anlan ruhsattan yararlanmas isabetli bir tutum olur. Sralanan bu mazeretlerden biri sebebiyle oruç tutamayan kimse, oruca, oruçlulara ve ramazan ayna hürmeten, mümkün oldukça bunu belli etmemelidir. Canna veya bir uzvuna yönelik bir tehdide mâruz kalan kimsenin nasl davranaca na ili kin olarak kimi âlimler, zorlama kar snda ramazan oru- 398 LM HAL cunu bozmayp zulmen öldürülen kimsenin günahkâr olmayaca n; tersine dinine ba ll n gösterdi i için büyük bir sevap kazanm olaca n söylemi lerse de a rlk kazanan görü bu durumda orucu bozmann daha do ru olaca yönündedir. Hatta tehdit altnda kalan ki i, oruç için tannan yolculuk, hastalk gibi bir mazerete sahip ise, zorlama kar snda orucunu bozmazsa günahkâr olur. Dü ün veya sünnet yeme i gibi bir ziyafete ça rlan kimsenin, genel olarak di er davetlerde oldu u üzere bu davete icabet etmesi, dostluk ba larnn güçlendirilmesi veya ili kilerin geli tirilmesi vb. amaçlara hizmet edece i için te vik edilmi tir. Nâfile oruç tuttu u bir günde böyle bir ziyafete ça rlan kimse, sözü edilen olumlu amaçlara hizmet edece inden eminse, bu davete icâbet etmesinin yerinde bir davran olaca ; fakat, yine de beklenmedik yararlara ve güzelliklere yol açabilece i mülâhazasyla genel olarak bu tür davetlere icâbet edip orucunu bozmasnda bir beis bulunmad ifade edilmi tir. Ba lanm olan nâfileyi tamamlamak gerekti i kural sebebiyle bozdu u bu orucu daha sonra kazâ eder. C) GEÇERL L K ARTLARI Orucun sahih (geçerli) olmas için, oruç tutmaya niyet etmi ve orucu bozacak eylerden kaçnm olmak arttr. Esasen orucu bozacak eylerden kaçnmak, teknik anlamda rükün olmakla birlikte, ibadetin sahih olmas için kaçnlmaz bir art oldu u için burada shhat art olarak ele alnm tr. Kadnlar için ilâve art ise, onlarn hayz veya nifas durumunda olmamalardr. Peygamberimizin hanmlarndan gelen bütün rivayetler, onlarn ayba hallerinde namaz klmadklar ve oruç tutmadklar yönündedir. Daha önce namaz bahsinde ve bu bölümün ba nda da belirtildi i gibi hayz veya nifas halinde bulunan kadnn oruç tutmas haram oldu u gibi, tutaca oruç da geçerli olmaz. Kadnlar bu durumlar sebebiyle tutamadklar oruçlar daha sonra istedikleri bir zamanda kazâ edebilirler. Fakat evval ay içinde tutarlarsa hem borçlarndan kurtulmu , hem de Peygamberimizin evvalde oruç tutmaya ili kin tavsiyesine uymu olurlar. Cünüplük, hayz ve nifastan farkldr. Çünkü; cünüplü ün gerçekle mesi ihtiyarî oldu u gibi, gusletmek suretiyle cünüplükten temizlenmek de mümkündür. Bu bakmdan cünüplük oruca ba lamaya engel görülmemi tir. Bununla birlikte mümkün olan en ksa zamanda cünüplükten temizlenmek gerekir. ORUÇ 399 a) Niyet Di er ibadetlerde oldu u gibi oruç ibadetinde de niyet arttr. âfiîler ve baz Mâlikîler niyeti rükün saym lardr. Her ikisine göre de, niyet edilmedi i takdirde sabahtan ak ama kadar aç durmak oruç yerine geçmez. Bu bakmdan, ister farz veya vâcip, isterse nâfile olsun her tür oruçta niyet arttr. Herhangi bir oruca kalben niyet etmek, hangi orucu tutaca n kalbinden geçirmek yeterlidir. Bu niyetin dil ile ifade edilmesi, onun teyit edilmesi ve perçinlenmesi anlamna geldi inden mendup saylm tr. aa) Niyetin Vakti. Her türlü oruç için mümkün oldukça, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet etmek en faziletli olandr. Çünkü bu suretle hem mezheplerin bu konudaki ihtilâflarnn d nda kalnm , hem de niyet ibadetin ba lama vaktiyle ayn zamana getirilmi olur. Nitekim niyetin hangi vakitte yaplaca konusu mezhepler arasnda ihtilâfl oldu u gibi, niyetin vakti açsndan oruç türleri arasnda da fark gözetilmektedir. 1. Hanefîler'e göre ramazan orucu, nâfile oruçlar ve vakti belirtilmi adak (nezr-i muayyen) oruçlarnn niyet etme vakti gün batmndan ba layp ertesi günün ku luk vaktine hatta ö le namaz vaktinin girmesinden az önceki vakte kadar devam eder. Ö le vakti girdikten sonra artk hiçbir oruca niyet edilemez. Zevalden önce nâfile oruca niyet etmenin câizli ini gösteren hadisler bulunmaktadr. Bunlardan birinde, Peygamberimizin bir gün Âi e vâlidemize ö le yeme i hazrlayp hazrlamad n sordu u, Hz. Âi e'nin yiyecek bir ey olmad n söylemesi üzerine Peygamberimizin o gün oruç tuttu u rivayet edilir. Mâlikîler'e göre niyetin geçerli olmas için güne in batmasndan itibaren gecenin son ksmna kadar veya fecrin do mas ile birlikte yaplmas gerekir. Çünkü sabahleyin, yani oruç ibadetinin ba lama vaktinde niyet edilmeyince o günün oruçlu geçirilmeyece i belirli hale gelmi olur. âfiîler'e göre ise ramazan orucu, kazâ orucu ve adak orucuna geceden niyetlenmek arttr. Fakat nâfile oruca zevalden önceye kadar niyetlenmek câizdir. 2. Zimmette sübût bulmu oruçlara ise en geç imsak vaktine kadar niyet edilmi olmas ve orucun belirlenmesi gerekir. Orucun zimmette sübût bulmas, oruç borcunun kaçnlmaz bir ekilde kesinle mi , sabit hale gelmi olmas demektir. Meselâ ba lanm fakat bir sebeple tamamlanamam nâfile orucun 400 LM HAL kazâs zimmette sabit olmu , borçlu u kesinle mi tir. Ramazan orucunun kazâs da böyledir. Fakat ramazan orucunun kendisi henüz zimmette sabit borç saylmaz; çünkü meselâ, ki inin ertesi gün ya ayp ya amayaca belli de ildir. Ki i ertesi günün herhangi bir vaktinde ölecek olsa, o günkü oruç zimmetine borç yazlmaz. Ancak daha önceki günlerde kazâya kalan ramazan orucu zimmetinde mevcuttur. Kefâret oruçlar ile mutlak adak oruçlar da zimmette sübût bulmu borç kapsamna girmektedir. Bu çe it oruçlara geceden veya en geç ikinci fecrin ba langcnda niyet etmek gerekti i gibi niyet ederken tutulan orucun mutlak nezir mi, bir orucun kazâs m oldu unu da belirtmek gerekir. Zimmette sabit olmas kesinle mi oruçlarn ifa zaman için dinde belirlenmi muayyen bir zaman olmad için, mükellef bu oruçlar kendi belirleyece i bir zamanda tutabilir. Öyle olunca da, hangi orucu tutaca n belirlemesi arttr. ayet bir kazâ orucuna ikinci fecrin do masndan sonra niyet edilse, bununla kazâ geçerli olmayaca için, oruç nâfileye dönü ür. bb) Niyetin ekli. Ramazan, belirli adak veya herhangi bir nâfile oruç için mutlak niyet yeterlidir. Meselâ; "yarn oruç tutmaya" veya "yarnki günün orucunu tutmaya" niyet edilse, ertesi gün ramazan ise, bu niyet ramazan orucuna niyet yerine geçer; ertesi gün, daha önce oruç tutmak için vaktini tayin etmi oldu u gün ise bu defa adak orucuna niyet etmi olur. Hatta ramazan günleri ramazan orucu için ve oruç tutulmas adanan gün, adak orucu için belirli hale geldi i için, ki i bugünlerin öncesinde niyet ederken "Yarn nâfile oruç tutmaya niyet ettim" dese bile, tutaca oruç nâfile oruç de il, vakti belirli olan oruç yerine geçer. Çünkü orucun ifa edilmesi için belirlenen vakit içinde yine ayn cinsten ikinci bir ibadet yaplamayaca ndan, yani oruç dar zamanl bir vâcip olup vakit de bunun miyar oldu undan, niyet asl yaplmas gereken ibadete râci olur. Bununla birlikte bunlar için geceleyin niyet edilmesi ve ne orucu oldu unun belirlemesi (tayin) daha faziletlidir. Meselâ "Yarnki ramazan orucunu tutmaya niyet ettim" demekle belirleme yaplm olunur. Fakihlerin ço unlu una göre ramazann her günü için ayr ayr niyet edilmesi arttr. Çünkü her bir günün orucu kendi ba na bir ibadet olup, öteki günlerde tutulan veya tutulacak olan oruçla ili kisi yoktur; dolaysyla bir günün orucu bozuldu u zaman sadece o günün orucu bozulmu olur, öteki günlerin orucu bundan etkilenmez. Mâlikîler'e göre ise, ara vermeksizin pe pe e tutulmas gereken oruçlarda en ba ta yaplacak tek niyet yeterlidir. Zhâr, katl kefâreti ve ramazan orucunun kefâretinde oldu u gibi ramazan orucunda da tek niyet yeterlidir. Ancak bu oruçlara yolculuk, hastalk, hayz ve nifas gibi zorunlu sebeplerle ara verilecek ORUÇ 401 olursa, engel kalktktan sonra yeniden niyet gereklidir. Tek bir niyetin yeterli oldu u oruçlarda her gece niyetlenmek ise menduptur. Mâlikîler'in bu konudaki gerekçesi ilgili âyette geçen "Sizden her kim ramazan ayna yeti irse onu oruçlu geçirsin" ifadesidir. Ay, tek bir zamana verilen isimdir, dolaysyla ay süresince oruç tutmak bütün bir ibadet hükmünde olup namaz ve hacca benzer, tek bir niyet ile eda edilebilir. cc) Niyetle lgili Baz Ayrntlar. Oruca niyetin vaktiyle ve ekliyle ilgili ayrnt saylabilecek baz bilgiler de bu ibadetin geçerlili ini yakndan ilgilendirir. Bunlar u ekilde sralanabilir: 1. çinde bulunulan gün, güne batmadan önce ertesi günün orucuna niyet edilemez. 2. Güne battktan sonra herhangi bir oruca niyet edilmesi halinde, ikinci fecre kadar yeme, içme ve cinsel ili kide bulunmak niyete ve oruca zarar vermez. Çünkü bu niyet ikinci fecirden itibaren ba layacak olan oruç ibadeti için yaplm tr. Nitekim bu ekilde niyet eden kimse, herhangi bir sebeple, ikinci fecrin do masna kadar, bu niyetini geri alabilir. 3. Oruç tutup tutmayaca nda tereddüt olmas durumunda veya niyetin bir arta ba lanmas durumunda niyet gerçekle mi olmaz. Niyet, kesin azim ve karar demektir. 4. Ramazanda, ramazan orucundan ba ka oruç tutulamayaca için, hangi oruca niyet edilirse edilsin ramazan orucu yerine geçer. Fakat, daha önceden oruç tutmay adad belirli günde, ba ka vâcip bir oruca (meselâ; kefâret orucuna veya bir ramazan orucunun kazâsna) niyet ederek oruç tutacak olsa, a rlk kazanan görü e göre bu oruç, niyetlendi i vâcip oruç yerine geçer, belirli adak orucunu kazâ etmesi gerekir. 5. Hem kefârete hem de nâfileye niyet edilerek tutulan oruç, kefâret orucu yerine geçer; fakat hem kazâya hem de yemin kefâretine niyet edilerek tutulan oruç, her ikisi de vâciplik açsndan e de er oldu u için, hiçbirinin yerine geçmez, nâfile olur. Sahura kalkp yeme ve içme de niyet yerine geçer. 6. Tutulamam ramazan oruçlarn kazâ ederken, bir belirleme yapmakszn, kazâs gereken oruca diye niyet edebilece i gibi, belirleme yaparak da niyet edebilir. Üzerinde çok sayda kazâ borcu varsa "kazâs gerekli ilk oruca" diyerek niyet edilebilir. 402 LM HAL b) Orucu Bozan eylerden Kaçnmak Orucun temel unsuru ve anlam, yeme, içme ve cinsel ili ki zevklerinden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum brakmak oldu u için, bu anlama gelecek davran lar orucun bozulmasna sebep olur. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her eyi içine alr. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanl maddeler ile tiryakilik gere i alnan tüm maddeler oruç yasaklar kapsamna girdi i gibi her ne sebeple olursa olsun, a zdan alnan ilâcn da bu kapsamda yer ald nda tereddüt yoktur. Bununla birlikte, tedavi maksadyla i ne yaptrmann hükmü tart mal olup, i nenin orucun bozulmasna etkisi konusu a a da açklanacaktr. Orucu nelerin bozaca sorusuna verilecek ilk cevap "yeme, içme, cinsel ili kide bulunma ve bu kapsamda de erlendirilebilecek eyler" olacaktr. Bu ölçü, açk ve anla labilir olmakla birlikte, orucun anlamna aykr davran saylp saylmayaca nda tereddüt edilen baz durumlar bulunmas sebebiyle, eskiden beri fakihler, nelerin bu kapsama girece ini tek tek saymaya çal m lar, bu arada gerçekle mesi dü ünülemeyecek nâdir baz durumlarn hükümlerini dahi belirleme durumunda kalm lardr. lmihal kitaplarnda ço u zaman tebessümle kar lanan birçok ihtimalin veya anormal durumun gündeme alnp orucu bozup bozmad nn tart maya açlmas da bu sebep ve gayretten kaynaklanmaktadr. Özel durumlar ve muhtemel seçenekler yan yana getirildi inde de, zaman zaman orucun bozulmasn gerektiren aslî durumun göz ard edildi i, bu konudaki ölçü-kuraln geri plana itildi i olmu tur. Biz esasen zikretti imiz ölçüye vurgu yapmakla beraber, hakl tereddüt olu turabilecek birkaç hususa "Orucun Yasaklar" ba l altnda de inece iz. D) ORUÇLU Ç N MÜSTEHAP OLAN EYLER Orucun geçerlili i ile do rudan ilgili olmamakla birlikte, oruç tutmay biraz daha kolayla trmak üzere Peygamberimizin baz tavsiyeleri olmu tur. Bunlarn ba nda sahur yapmak gelir. Sahur, ikinci fecirden az önceki vakit olan seher vaktinde yenilen yemek demektir. Sahura kalkmakla hem bir eyler yenilerek oruç için enerji toplanm , hem de bir sünnet yerine getirilmi , seher vaktinin feyiz ve faziletinden yararlanlm olur. Bu bakmdan bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ve sahur yeme ini mümkün oldu unca, gecenin son vaktine denk getirmeye çal mak uygun olur. Peygamberimizin sahura kalkmay te vik ve tavsiye eden birçok hadisi bulunmaktadr: "Oruç ORUÇ 403 tutmak isteyen sahurda bir eyler yesin" (Müsned, III, 367, 379), "Sahura kalkn, çünkü sahur yeme inde bereket vardr" (Buhârî, Savm, 20; Müslim, Syâm, 45), "Sahur yeme i ile gündüz tutaca nz oruca; ve ö le üzeri uykusuyla da (kaylûle) teheccüt namazna kuvvet kazann" ( bn Mâce, Syâm, 22). Peygamberimiz, sahuru mümkün olan son vakte denk getirmeyi te vik etti i gibi iftarn da vakit girer girmez yaplmasn te vik etmi tir. Bu iki te vikten çkarlabilecek anlam, ibadetin mümkün oldu unca kolay hale getirilmesidir. ftar vakti girdi inde yeme e oturmadan namaz klnmak isteniyorsa yine de biraz su veya bir hurma ile orucu açp, ondan sonra namaz klmak yerinde olur. Oruç açlrken dua edilmesi sünnettir. Herkes içinden geldi i gibi zikrini, ükrünü ve yakar n ifade edebilir. Örnek olmas bakmndan öteden beri yaygn olarak yaplan bir duay buraya alalm: "Allahm! Senin rzan kazanmak için oruç tuttum, senin verdi in rzkla orucumu açtm. Sana inanp güvendim. Ey lutuf ve ikram geni olan Rabbim! Beni ba la." Varlkl kimselerin, özellikle durumu iyi olmayan kimselere iftar yeme i yedirmesi güzel ve sevapl bir davran tr. Peygamberimiz, "Oruçluya iftar ettiren kimse, oruçlunun sevabnda bir eksilme olmakszn, oruçlunun alaca kadar sevap alr" (Tirmizî, Savm, 42, bn Mâce, Syâm, 45) buyur- mu tur. ftar yemeklerini, zenginler arasnda bir lüks ve gösteri yar haline getirmekten kaçnmak gerekir. Yine varlkl kimselerin, her zamankinden daha fazla olarak, ramazanda ihtiyaç sahiplerine yardmda bulunmas beklenir. Varlkl kimselerin bulundu u bir bölgede ak am ne ile iftar edeceini dü ünen insanlarn kalmam olmas gerekir. Bu hem Müslümanl n yüksek bir amac hem de oruç ibadetinin verdi i kalp inceli inin bir gere idir. Aksi bir durum elbette ki varlkl kimselerin vicdann rahatsz edecektir. Sabah namaznn vaktini geçirmemek kaydyla cünüp sabahlamak câiz ise de ibadete ba larken temiz olmak dü üncesiyle daha önce gusletmek uygundur. Hayz ve nifastan temizlenen kadnlar için de ayn durum geçerlidir. Bununla birlikte cünüp olarak sabahlayan kimsenin gerekli dikkati göstermek artyla, banyo yapmas câizdir. Âi e vâlidemizin bildirdi ine göre Peygamberimiz, baz kereler cünüp olarak sabah namaz vaktine girmi tir. Oruç, ki inin Rabbiyle gönül ba n güçlendiren, ona mânevî ve derunî bir haz tattran, irade e itimine ve kalp inceli ine yol açan ibadetlerden ol- 404 LM HAL du u için oruç tutan ki i zaten dilini kötü, çirkin, ba kalarn rencide edecek bo ve gereksiz sözlerden koruyacaktr. Oruç bu tesiri tam meydana getiremiyorsa, oruç tutan kimsenin bu sonucu ve etkiyi elde etmek için çal mas, oruçlu iken söz ve davran larna daha çok dikkat etmesi gerekir. Hele insanlarn birbirleri hakknda kötü kanaate sevkedecek ve ili kilerini bozacak dedikodu ve söz ta ma gibi dinimizce hiçbir zaman ho görülmeyen davran lar, orucun mânevî haline taban tabana zt eylerdir. Peygamberimiz orucun bu yönünü anlatmak üzere "Yalan konu may brakmayan, yanl davran lardan kaçnmayan kimsenin kendini aç ve susuz brakmasna Allah'n ihtiyac yoktur" (Buhârî, Savm, 8) buyurmu tur. Aslolan ibadeti amacna uygun yapmak, ibadetin zevkini tatmaktr. badetlerin hakk verilmeye çal ld takdirde bunun önce ki inin kalp ve vicdanndaki olumlu etkileri, sonra da toplumdaki olumlu sonuçlar çok belirgin bir ekilde ortaya çkacaktr. Peygamberimiz bu noktaya i aretle "Hiçbiriniz oruçlu iken kötü laf söylemesin; ba rp ça rmasn, hatta kendisine a r sözler söyleyen (küfreden) birine dahi sadece 'Ben oruçluyum' demekle yetinsin" (Buhârî, Savm, 2; Müslim, Syâm, 160) buyurmu tur. Ramazann mânevî atmosferini daha iyi hissedebilmek için Kur'an okumak, eksikli ini hissetti i bilgileri ö renmeye çal mak yerinde olur. Ayrca, her ramazanda mutlaka Kur'ân- Kerîm'in Türkçe anlam, mukabele okur gibi bir defa okunmal, genel hatlaryla Kur'ân- Kerîm'in içeri i hakknda bilgi sahibi olunmal, daha derin ve detayl bilgiye ihtiyaç hissedilen konularda, o alanda yazlm eserlere veya bizzat ehliyetli hocalara ba vurulmaldr. E) T KÂF Fkh terimi olarak itikâf, bir mescidde ibadet niyetiyle ve belirli kurallara uyarak inzivaya çekilmek demektir. Hadis kaynaklar Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretten sonra her yl ramazann son on gününde itikâfa çekildi ini, hanmlarnn da genelde Resûl-i Ekrem'le birlikte itikâf yapt n nakleder (Buhârî, tikâf, 3; Müslim, Hayz, 6; Tirmizî, Savm, 80). Peygamberimizin ramazann son on gününde daha fazla ibadet etti i bilinmektedir. Âi e vâlidemizin belirtti ine göre Resûl-i Ekrem ramazann son on gününe girildi inde bütün geceyi ihya eder; ailesini uyandrr ve kadnlardan ayr kalrd. Hz. Peygamber'in bu tatbikatndan hareketle âlimler, oruçlunun özellikle ramazann son on gününde itikâfa girmesini müstehap kabul etmi lerdir. Hatta Hanefîler, Hz. Peygamber'in bunu devaml yapm olmasndan hareketle itikâf kifâî nitelikte müekked sünnet saym tr. tikâf bir ibadet nevi ORUÇ 405 oldu undan itikâfa girenin mükellef olmas, itikâfa bir mescidde girmesi ve niyet etmesi gerekli görülür. Kadnlar evlerinin bir odasnda itikâfa girerler. tikâfa girmek nefsi yasaklardan korumada daha etkili bir yöntem oldu u gibi, ramazann son on gününde olmas tahmin edilen Kadir gecesine rastlama imkân ve umudunu da arttrr. tikâf, insan dünyevî me galelerden uzakla trp daha fazla ibadete vesile olmas yannda, genel anlamda hayatn anlam üzerinde tefekkür etme imkân da sa lar. nsanlarn zaman zaman böyle derin tefekküre ihtiyac vardr. tikâf bu tefekkürü gerçekle tirmek için bir frsat olarak kullanlabilir. Ýtikâf yapmak isteyen kiþi, itikâf niyetiyle mescid veya mescid hükmündeki bir yerde kalmaya baþlayarak itikâfa girmiþ olur. Vaktini namaz, Kurân tilâveti, dua, zikir ve tefekkür gibi ibadet ve taatlerle veya dinî bilgi ve kültürünü artýracak sohbet ve okumalarla deðerlendirir. Doðal ihtiyaçlarýný gidermek için mescidi meþgul etmeyecek ve kirletmeyecek þeyleri mescide getirebilir. Mescidde yer, içer ve orada istirahat eder. Mescidin içinde giderilmesi mümkün olmayan zarurî ve doðal ihtiyaçlarý için dýþarý çýkabilir. Ancak ihtiyacýný giderdikten sonra hemen itikâf mahalline geri döner. Nafile itikâflar dýþarýya çýkmakla bozulmaz. Ancak vacip itikâflar, zorunlu ihtiyaçlar dýþýnda itikâf mahallinin terk edilmesiyle bozulur. Tercih edilen görüþe göre, itikâfýn asgarî süresi için bir sýnýr konmamýþtýr. Bu bakýmdan bir mescidi ziyaret eden kiþi, bu ziyaret süresinde bile itikâfa niyet edebilir. V) ORUCUN YASAKLARI Orucun yasaklar, do rudan söylenirse yemek, içmek ve cinsel ili kide bulunmaktr; tersinden söylenirse orucun yasaklar, orucun bozulmasna sebep olan eylerdir. Bölüm ba nda da belirtti imiz gibi oruç, yeme, içme ve cinsel ili kiden kaçnmaktr. Dolaysyla bu üç hususa dikkat edildi i takdirde oruç tutulmu olur. Bununla birlikte baz davran larn, saylan bu üç eyin kapsamna girip girmedi i konusunda gerekli veya gereksiz tereddütler olu abilmektedir. Yine orucun bozulmasna yol açmamakla birlikte, orucun genel havasna, anlam ve gayesine yak mayan eyler konusunda da dikkatli olmak gerekti i için burada günlük hayatta kar la labilecek baz durumlara ksaca i aret etmek istiyoruz. 406 LM HAL A) ORUCUN MEKRUHLARI Öteden beri fkh ve ilmihal kitaplarnda mekruh olarak nitelendirilen eylerin bir ksm, orucun anlam ve gayesine yak mayan eyler, bir ksm da biraz ileri gidildi i takdirde orucun bozulmasna sebep olabilecek eylerdir. Meselâ bir eyi tatmak ve çi nemek mekruhtur; çünkü a za alnan bir eyin yutulma tehlikesi bulunmaktadr. Fakihler yine ayn gerekçeyle, bir insann e iyle öpü mesini, ona sarlmasn mekruh saym lardr. Çünkü bu davran , orucu bozacak bir fiili i lemeye götürebilir. Esasen bir insann e iyle öpü mesi oruca zarar vermez. Nitekim Âi e vâlidemiz, Peygamberimizin oruçlu iken hanmlaryla elle ip akala t n ve öpü tü ünü anlatm tr ( bn Mâce, Syâm, 19; Muvatta, Syâm, 13). A r titizlikleri gere i misvak kullanmay dahi mekruh sayanlar bulunmakla birlikte, âlimlerin ço unlu u bunu mekruh görmemi lerdir. Günümüzde yaygn oldu u ekliyle a z ve di temizli inin di frças ve di macunu kullanlarak yaplmas da oruca zarar vermez; üstelik aksatlmamas gereken yerinde bir davran da olur. A z ve di temizli ini gündüz yapmamay tercih edenler, bunu mutlaka sahurdan sonra yapm olmaldr. Oruçlunun normal temizlik için veya cünüplükten temizlenmek için ykanmas mekruh olmamakla birlikte, serinlemek maksadyla ykanmas oruç esprisine aykrlk gerekçesiyle mekruh saylm tr. Oruçlunun güzel koku sürünmesi veya güzel kokan bir eyi özel olarak koklamas da mekruh saylmaz. Ayrca, esasen orucu bozmamakla birlikte, oruçlunun direncinin krlmasna ve güçsüz dü mesine yol açan, kan aldrmak vb. eyler mekruhtur. Konunun ba nda sahurun geciktirilmesi ve iftarn vakit girer girmez yaplmasnn anlamna ili kin olarak söyledi imiz hususlar burada da geçerlidir. B) ORUCU BOZAN EYLER Yemek, içmek ve cinsel ili kide bulunmak orucu bozan eylerdir. Bunlarn hangi durumda sadece kazâ, hangi durumda kazâ ile birlikte kefâreti gerektirdi ini görelim. a) Kazâ ve Kefâreti Gerektiren Durumlar Orucu bozup hem kazâ hem de kefâreti gerektiren durumlarn ba nda ramazan günü oruçlu iken yaplan cinsel ili ki gelmektedir. Zaten Peygamberimiz oruç kefâreti hükmünü, o zaman vuku bulan böyle bir cinsel ili ki olay üzerine vermi tir. Oruç kefâreti konusunda eldeki tek örnek ve delil de budur. Bu bakmdan bütün fkh mezhepleri, ramazan günü oruçlu iken bilerek ve isteyerek normal ORUÇ 407 cinsel ili kide bulunmann, hem kazâ ve hem de kefâreti gerektirece i konusunda görü birli i etmi lerdir. Bir ey yiyip içmenin kefâreti gerektirip gerektirmedi i konusu ise mezhepler arasnda tart maldr. Hanefîler, bilerek ve isteyerek bir gda veya gda özelli i ta yan her türlü maddeyi almay da bu hükme kyas ederek, bu durumda da hem kazâ hem de kefâret gerekece ini söylemi lerdir. Peygamberimiz zamannda cereyan eden ve oruç kefâretinin gerekçesi olan olay udur: Bir adam "Mahvoldum" diyerek Peygamberimiz'e gelmi ve ramazann gündüzünde e iyle cinsel ili kide bulundu unu söylemi , bunun üzerine Peygamberimiz; - Köle âzat etme imkânn var m? - Hayr, yok. - Pe pe e iki ay oruç tutabilir misin? - Hayr. Bu i de zaten sabredemedi im için ba ma geldi. - Altm fakiri doyuracak malî imkânn var m ? - Hayr. Bu srada Peygamberimiz'e bir sepet hurma getirildi. Peygamber bu hurmay adama vererek yoksullara da tmasn söyledi. Adam "Bizden daha muhtaç kimse mi var?" deyince Peygamberimiz gülümseyerek "Al git, bunlar ailene yedir" diyerek adam gönderdi (Buhârî, Savm, 30; Müslim, Syâm, 81; Ebû Dâvûd, Savm, 37). Bilerek ve isteyerek kaçnlmas gereken üç ey (yeme, içme, cinsel birle me) d nda bir sebeple orucun bozulmas durumunda kefâret gerekmeyip sadece kazâ gerekir. b) Sadece Kazây Gerektiren Durumlar Oruç yasaklarnn ba nda yeme ve içme geldi ini, oruçlunun kasten yiyip içmesinin kazâ ve kefâreti gerektirdi ini biliyoruz. Buna ilâve olarak Hanefî fakihleri, beslenme amac ve anlam ta mayan ve esasen yenilip içilmesi mûtat (normal, al lm ) olmad gibi insan tabiatnn meyletmedi i eylerin yenilip içilmesi durumunda da orucun bozulaca n, fakat bunun kefâreti gerektirmeyece ini söylemi lerdir. Çi pirinç, çi hamur, un, ham meyve yemek veya fndk, badem ve cevizi kabu uyla yutmak böyledir. Bunlar yiyecek maddesi olmakla birlikte, bunlarn bu ekilde yenilmesi normal de ildir ve hem de bunlar bu halleriyle insann i tah duyaca ve yemek isteyece i eyler de ildir. Fakihler, ehvetin normal cinsel birle me d nda tatmin edilmesinin de ayn kapsamda de erlendirilece ini belirtmi lerdir. 408 LM HAL Fakihler a za giren ya mur, kar veya doluyu isteyerek yutmay, su içme kapsamnda de erlendirerek orucu bozaca n; fakat, ki inin kast olmakszn bo aza inen ya mur, kar ve dolunun orucu bozmayaca n söylemi lerdir. Kusma, kasten yaplmad durumlarda orucu bozmaz. Kasten yapldnda ise, sadece a z dolusu olmas halinde bozar. Ba tan beri ortaya koymaya çal lan oruç tutma esprisi ve orucun anlam ve amacyla pek ba da mayan muhtemel bütün davran lar ve olaylar tek tek sralamak mümkün olmad için bu konuda öyle bir açklama getirmek do ru olur: Orucun anlam, Allah rzâs için, gerek beslenme gerekse tat ve keyif alma kast ve arzusu içeren yiyip içme ve cinsel ili kiden uzak durmak, özetle nefsi i tah ve ehvet duydu u eylerden mahrum etmektir. Bu yasa n ihlâli saylan her davran orucun mâna ve gayesine aykrdr. Yeme, içme ve cinsel ili ki saylan her davran orucu bozar, kazâ edilmesini gerektirir. Kastl olarak yaplrsa hem kazâ hem kefâret gerekir. Baylma ve delirmenin orucu bozan eylerden saylmas, esasen oruç yasaklarnn ihlâli ile ilgili olmayp, bütün mükellefiyetlerde ön art olan bilinçlilik halinin geçici veya sürekli olarak yitirilmesi ile ilgilidir. Bu halin kaplad günlerin kazâ edilmesinin istenmeyi i de ayn sebebe ba ldr. Unutarak bir ey yemek ve içmekle oruç bozulmaz. Peygamberimiz oruçlu oldu unu unutarak yiyip içenlerin oruca devam etmelerini, onlar Allah'n yedirip içirdi ini söylemi tir (Buhârî, Savm, 26; Müslim, Syâm, 17). Fakat yanl lkla (hata) yiyip içmek bundan farkl olup Hanefîler'e göre orucu bozar. Meselâ; bir kimse oruçlu oldu unun farknda oldu u halde kastsz olarak yanl lkla bir ey yese veya içse, diyelim ki abdest alrken a zna ald sudan yutsa veya denizde yüzerken su yutsa orucu bozulur ve kazâ lâzm gelir. âfiîler orucu bozma kast bulunmad için yanl lkla bir ey yiyip içmenin orucu bozmayaca n söylerken, Mâlikîler orucun anlamnn (imsak) ortadan kalkm oldu u gerekçesiyle, ister unutma isterse yanl lk sonucu olsun, bir ey yiyip içmekle orucun bozulaca n söylemi lerdir. Sabah vaktinin girip girmedi i konusunda üphesi bulunan kimse yiyip içmeye devam ederken o esnada ikinci fecrin do mu oldu u ortaya çksa oruç bozulur ve kazâ etmesi gerekir, kefâret gerekmez. Ayný þekilde güne in batt n zannederek iftar ederken güne in henüz batmad anla lsa yine kazâ gerekir. Hanefî mezhebinde aðýrlýklý görüþ böyledir. Ancak, bu durumda kefaretin gerekeceðini söyleyenler de vardýr. Zira ki i, her iki durumda da zann ile hareket etmi ve yanld ortaya çkm ise de zanlarn ORUÇ 409 kuvvet derecesi ayn de ildir. Birinci durumdaki zan güçlüdür; çünkü aslolan gecenin devam ediyor olmasdr. kinci durumdaki zan ise, bunun tersine zayftr; çünkü aslolan gündüzün devam ediyor olmasdr. Bu bakmdan güne in batp batmad ndan üphe eden kimse hemen iftar etmemeli, durumun netle mesini beklemelidir. msak ve iftar vakitlerini gösteren bir takvim ve saatin bulunmad durumlarda ki i, kendi bilgi ve tecrübesiyle ictihad ederek ona göre davranr. Unutarak yiyip içtikten sonra orucunun bozulmu oldu u zannyla veya gece niyetlenemeyip gündüz niyetlendikten sonra, gündüz yaplan bu niyetin niyet saylmayaca zannyla günün geri kalan ksmnda bilerek bir ey yiyip içmek veya cinsel ili kide bulunmak orucu bozar. Orucu bozacak fakat kefâreti de gerektirmeyecek bir davran tan sonra, ki inin yiyip içmeye ba lamas halinde, kural olarak kefâretin gerekmeyece i belirtilmi se de, burada aslolan ki inin oruç tutma veya bozma konusundaki gerçek niyetidir. Amellerin niyetlere göre oldu u eklindeki genel dinî ilkenin anlam da budur. Bir ey yiyor veya içiyorken imsak vaktinin girdi ini anlayan kimse derhal yemeyi ve içmeyi brakmaldr. Bile bile yemeye veya içmeye devam etmesi halinde Hanefî imamlara göre bu ki iye kefâret gerekir. c) lâç Kullanmann ve ne Yaptrmann Hükmü A zdan alnacak hap, urup ve pastil gibi eylerin orucu bozaca nda görü birli i bulunmaktadr. Çünkü bunlar do rudan mideye inmekte, esasen tedavi amaçl olsa bile dolayl olarak beslenme niteli i de ta maktadr. Göze, burun veya kula a damlatlan ilâcn orucu bozup bozmayaca konusu ise tart maldr. Kimi âlimler, göze damlatlan ilâcn orucu bozmayaca , kulak ve burna damlatlann bozaca görü ünde ise de, bunlardan burun içinin yemek borusuyla ve mideyle do rudan ba lantsnn bulunduu, gözün dolayl olarak bo aza açld , kula n ise mideyle böyle bir ba lantsnn bulunmad dü ünülürse, bunlardan sadece buruna konan ilâçlar hakknda ihtiyatl olmak gerekti i sonucu çkar. Böyle olunca, burna enfiye çekmek, bo aza inecek ekilde bol miktarda su çekmek gibi davran lar orucu bozar. Bu organlara konan ve tamamen tedavi amaçl ilâç ve damlalar ise orucu bozmaz. Çünkü bu son saylan davran n yeme ve içme, yani beslenme ve oruca kar direnç kazanma faaliyeti saylmas isabetli olmaz. ne yaptrma meselesine gelince: Deri altna veya adaleye zerkedilen veya damardan yaplan i nenin orucu bozup bozmayaca konusu, ilk fa- 410 LM HAL kihlerin, yaralayp vücuda giren bçak vb. kat cisimler ile derin yara üzerine sürülen merhemin orucu bozup bozmayaca na ili kin tart malarna göre belirlenmeye çal lm tr. öyle ki; a) Ebû Hanîfe'nin derin yara üzerine sürülen ve karn veya beyne ulaan ilâcn/merhemin orucu bozaca yönündeki görü ünü alanlar, i neyle vücuda bir ey zerkedilmesi durumunda orucun bozulaca n ileri sürmü lerdir. Bu görü te hareket noktas, tabii yollar d ndan da olsa vücuda bir eyin girmi olmasnn orucu bozaca fikridir. ne veya damar yoluyla alnan ilâç, serum veya a vücudun içine aktlm olmakta ve bütün vücuda yaylmaktadr. Beslenme saylp saylmayaca tart lsa bile, bunlarn vücudu güçlendirdi i ortadadr. Bu ekilde alnan ilâç, gerek a zdan alnsn gerekse i neyle zerkedilmi olsun, hiçbir ekilde kefâret gerektirmese de orucu bozar ve kazây gerektirir. lâç almak veya i ne yaptrmak durumunda olan kimselerin ya o gün oruç tutmamalar ya da ilâç almay ve i ne yaptrmay sahur ve iftar vakitlerine almalar gerekir. b) Buna mukabil Ebû Yûsuf ve Muhammed'in derin yara üzerine sürülen merhemin orucu bozmayaca yönündeki görü ünü esas alanlar ise i neyle vücuda bir ilâcn zerkedilmesi durumunda orucun bozulmayaca n söylemi lerdir. Ebû Yûsuf ve Muhammed, oruca "normal yollardan vücuda bir ey almaktan kaçnmak" eklinde bir anlam yükledikleri için yaraya sürülen merhemin, karna veya beyne ula m olmasnn bir önemi olmayacan, dolaysyla bu durumda orucun bozulmayaca n söylemi lerdir. Eskiden fetvahâne ve daha sonra 1948 ylnda Ezher Üniversitesi Fetva Komisyonu tabii delikler d ndan vücuda giren bir eyin orucu bozmayaca yönünde fetva vermi tir. Çünkü bu tedavi yönteminin, a z yoluyla ilâcn yutulmasna benzemedi i açktr. Bu noktadan hareketle, astm ve nefes darl sebebiyle a za sklan spreyin zerrecikler halinde içeri gitti i do ru olsa bile bunlarn akci erden öteye geçmedi i ve mideye ula mad , gda ve susuzluk giderme özelli i de ta madklar; bu sebeple bunlarn da orucu bozmayaca ileri sürülmü tür. Ayrca belli hastalklara kar korunmak maksadyla yaplan a larn hükmünde de tart ma bulunmakla birlikte, bu tür a larla vücuda mikrop verilerek ba klk kazandrmaya çal ld , dolaysyla bunlarn beslenme amaçl olmad söylenerek oruca zarar vermeyece i görü ü a rlk kazanm tr. Hangi görü alnrsa alnsn, burada inisiyatif, tercih, karar ve tabii ki sorumluluk mükellefe ait olacaktr. Söz konusu olan ey bir ibadettir ve Allah rzâs için yaplmaktadr. Bu bakmdan, oruç tutan bu uurdaki insanlarn gerekmedi i halde, hiç açlk, susuzluk ve sknt hissetmeden oruç tutmak için ORUÇ 411 bu yola tevessül edeceklerini dü ünmek son derece anlamszdr. Çünkü akl olan herkes gayet iyi bilir ki içeri i bo altlm ve anlam yozla trlm ve göstermelik hale getirilmi bir ibadetin hiçbir faydas olmad gibi, böyle yapan ki i sonuçta sadece kendi kendisini kandrm olacaktr. Esasen dinimiz hasta olan veya tedavi sürecinde olan ki ilerin oruç tutmamasna ruhsat vermektedir. Bu bakmdan ilâç kullanmak veya i ne yaptrmak durumunda olan kimseler, hem iyi bir tedavi görüp sa l na kavu mak, hem de ibadetlerini ileride huzûr- kalp ile ve içe sinerek yapabilmek gayesiyle tedavileri tamamlanncaya kadar oruç tutmayabilirler. Bu tamamyla kendilerinin karar verece i bir konudur. Bununla birlikte bu kimseler, ramazan aynda herkesle birilikte oruca devam etmeyi arzu ediyor ve bu ibadet aynn mânevî havasndan kopmak istemiyorlarsa, oruç için ba ka bir engelleri de yoksa, ikinci grup fakihlere ait olan ve a rlkl bulunan fetvay esas alabilir, oruçlu olduklar halde tedavi ve a amaçl i neleri yaptrabilirler. VI. ORUCUN KAZÂSI A) RAMAZAN ORUCUNUN KAZÂSI Ramazandan bir gün veya daha fazla oruç tutmayan kimselerin, bunlar kazâ etmeleri gerekti inde görü birli i vardr. Tutmama hastalk, yolculuk, hayz, nifas ve benzeri özürler sebebiyle, yahut kasten veya yanlarak niyeti terketmek suretiyle olabilir. Her ne sebeple olursa olsun gününde tutulamam ramazan orucunun kazâ edilmesi gereklidir. Ayn ekilde kefâret, adak veya ba lanp bozulmu nâfile oruçlarn kazâs da gereklidir. Ba lanp tamamlanmam nâfile oruç meselesinde, âfiîler hiçbir ekilde kazây gerekli görmezken, Mâlikîler sadece kasten bozma durumunda kazây gerekli görmü lerdir. Ramazan orucunun kazâs yasak günler d nda her zaman yaplabilir. âfiîler'e göre ise bir ramazanda kazâya kalm orucun, gelecek ramazana kadar kazâ edilmesi gerekir. Bir ramazann kazâ borcu yerine getirilmeden, öteki ramazan gelecek olursa, kazâ borcuna ilâveten bir de fidye ödeme yükümlülü ü ortaya çkar. B) KEFÂRET ORUCU Ramazanda özürsüz olarak oruç tutmamak büyük günahtr. Müslüman ki inin mazeretsiz olarak oruç yemesi son derece uzak ihtimaldir. Bununla birlikte ramazanda mazeretsiz olarak kasten oruç yemek, ramazann saygnl n ihlâl etmek anlamna gelece i için kefâret ödemek gerekir. Kefâret 412 LM HAL için genel olarak önerilen üç seçenekten sadece ikisinin günümüzde tatbik imkân vardr ki bunlardan birisi iki ay pe pe e oruç tutmak, ikincisi 60 fakiri doyurmaktr. Toplumsal artlar gere i ve bir anlamda köleli in kaldrlmas hedefine yönelik olarak önerilen köle âzat etme seçene i köleli in ortadan kalkmasyla uygulama d kalm tr. Hanefîler, kefâret seçeneklerinde sra gözetmenin gerekli oldu unu savunduklar için öncelikle iki ay pe pe e oruç tutmay, bu mümkün olmazsa di er seçenek olan altm fakiri doyurma seçene inin uygulanabilece ini ileri sürmü lerdir. Mâlikîler ise, sra gözetmeksizin herhangi bir seçene in yerine getirilmesini yeterli görmü lerdir. Araya hayz ve nifas gibi do al mazeretlerin girmesi durumu kefâret orucunun pe pe e olu özelli ine zarar vermez. Bu haller geçtikten sonra yeniden niyet edilerek kalnan yerden devam edilir. Ramazanda oruç bozmann kefâretle cezalandrlmasnn altnda, ramazann saygnl na kar i lenmi bir suç bulunmas yatar. Ramazanda oruç bozmak, ramazan ayna ve ramazan orucuna yaplm bir hürmetsizlik oldu u için böyle yapan kimseler için kefâret öngörülmü tür. Bu espriyi dikkate alan baz fakihler, kefâreti oruç tutmamann de il, orucu bozmann cezas olarak de erlendirip, ramazan aynda ramazan orucuna niyet edilmedi i takdirde oruç yemenin kefâreti gerektirmedi ini söylemi lerdir. Fakat bu görü , pek anlaml ve isabetli görünmemektedir. Çünkü, niyet etsin veya etmesin, ramazanda mazeretsiz olarak oruç yiyen/tutmayan ki i, ramazan orucuna olmasa bile ramazan ayna saygszlk etmi olmaktadr. Öte yandan bir ramazanda birden fazla oruç yemek durumunda sadece bir kefâretin öngörülmesi, kefâret konusunda tek ba na orucun de il, bir bütün olarak ramazann göz önünde tutuldu unu göstermektedir. ayet kefâretin sebebi ramazan orucu olacak olsayd, bozulan her bir ramazan orucu için kefârete hükmedilmesi gerekirdi. Esasen ramazan ile ramazan orucunu birbirinden ayrmak da gerçekte mümkün de ildir. O halde Hanefîler'in ortaya att bu görü ün anlam nedir? Öyle sanyoruz ki, ramazan ay ile ramazan orucunun birbirinden ayrlmas zihnen mümkün olsa bile gerçekte böyle bir eyin mümkün olmadn elbette onlar da bilmekteydiler. Fakat hukuk tekni i bakmndan kendi görü leri arasndaki tutarll kaybetmemek ve bu yönden tenkide mâruz kalmamak için bu ayrm yapmak durumunda kalm lardr. Bu bakmdan teknik bir ayrntnn sonucu olan bu görü ü, aslî bir görü gibi de erlendirip, "canm, niyet etmedi imiz zaman kefâret gerekmiyormu " dü üncesiyle, i i hafife indirgeyerek, ramazanda oruç tutmamak yanl oldu u gibi, böyle ORUÇ 413 yapan ki i, kendi kendini kandrm olur. Bu kimse ayrca, dinin temel vecîbelerinden birini hafife ald , gerek ramazana gerek oruca saygszlk etti i için büyük günah i lemi olur. Kefâretin gerekip gerekmemesi teknik bir konudan ibaret olup, mazeret olmadkça, ramazan orucu konusunda titiz davranmak gerekir. Ramazanda özürsüz olarak oruç tutmayan kimse günahkârdr. Peygamberimiz mazeretsiz olarak ramazanda bir gün oruç yiyen kimsenin ömür boyu oruç tutsa da o günün borcunu gerçekten ödemi olmayaca n ifade etmi tir. C) F DYE Fidye konusunu içeren âyetteki "ve ale'llezîne yut¢knehû" ifadesinin (el-Bakara 2/184), dil açsndan oruca güç yetiremeyenler anlamna gelebilece i gibi zorlukla güç yetirenler anlamna da gelebilece i dile getirilmi tir. Hatta kimi rivayetlerde, "Sizden ramazan ayna yeti enler o ayda oruç tutsun" (el-Bakara 2/185) meâlindeki âyet nâzil oluncaya kadar, fidye âyetinden hareketle, ashaptan dileyenin oruç tuttu u, dileyenin de tutmayp fidye verdi i, bu âyet nâzil olduktan sonra ise oruç tutmaya gücü yetenler hakknda fidye hükmünün kaldrlp sadece hasta ve ya llar için bir ruhsat olarak devam ettirildi i belirtilmektedir (Müslim, Syâm, 149-150). Hz. Peygamber ve sahâbenin uygulamasnn da bir sonucu olarak âyetteki "oruç tutmakta zorluk çekenler" ifadesiyle, eyh-i fânî (dü kün ihtiyar) denilen ya l kimselerin kastedildi i yaygn olarak benimsenmektedir. Buna göre âyet, oruç tutmaya gücü yetmeyen ya llarn tutamadklar oruç için fidye vermesi hükmünü getirmi olmakta ve fidyenin miktarn "bir fakir doyumlu u" olarak belirlemektedir. A r bir hastal a yakalanan ve iyile me umudu bulunmayan hasta, orucu ileride kazâ etme ihtimali çok dü ük oldu u için, bu ihtimal yok saylarak eyh-i fânî gibi de erlendirilmi ve fidye hükmü kapsamna alnm tr. Bu kimselerin, tekrar sa lklarna kavu up oruç tutabilir hale gelmeleri ümit edilmedi inden tutulamayan orucun, ayn cinsten bir ibadetle telâfisi talep edilmemi , ibadet evkinden mahrum kalmamalar için, bunun yerine "her bir oruç için bir fakiri doyurma" eklinde, orucun mahiyetiyle alâkal olmas yannda sosyal amac da bulunan bir telâfi ekli önerilmi tir. Her geçen gün bünyesi zayflayan hasta ve ya llar, tutamadklar her bir oruç için bir yoksulu doyurabilecekleri gibi, bir fakir doyumlu u fidyeyi ramazann ba nda veya sonunda, nakit para veya mal olarak da verebilirler. Bu fidyeyi sa lklarnda ödeyemezlerse, fidyenin ödenmesini vasiyet 414 LM HAL etmeleri gerekir. Böyle bir vasiyetin mevcudiyeti ve terekenin üçte birinin de yeterli olmas halinde mirasçlarn bu fidyeyi ödemeleri dinî bir vecîbedir. Vasiyeti yoksa veya terekenin üçte biri fidyeyi kar lamaya yeterli de ilse, mirasçlarn teberru kabilinden bunu ödemeleri tavsiye edilmi tir. Fidye yoluyla telâfi biçimi, devaml hastalk ve ya llk sebebiyle oruç tutamayanlara mahsus olup bu iki durumun d ndaki mazeretler (bk. "Orucun artlar"), oruç tutmamaya veya ba lanm bir orucu bozmaya ruhsat te kil etse de, tutulamayan oruçlar için fidye ödenmesini câiz klmaz. Fakat bu kimseler kazâ edemeden vefat etmi lerse, mirasçlarn ayn ekilde bu oruçlar için de fidye vermesi slâm âlimlerince câiz, hatta mendup görülmü tür. Çünkü kazâ borcunu geciktirmemek gerekli ise de, burada söz konusu olan terk, ba langçta mazerete, devamnda ise ileride kazâ etme ümidi ta nan ho görülebilir bir ihmale dayaldr. Ayrca vefat, bu kimsenin orucunu kazâ etme imkân ve ihtimalini ortadan kaldrd ndan ya l ve hasta için söz konusu olan acz halinin bunlar için de söz konusu edilmesi mümkündür. Orucu sa l nda kasten terkeden kimseler için ölümden sonra fidye verilip verilmeyece i, a a da skat- savm konusunda açklanaca üzere, tart maldr. A r i lerde çal anlarn da oruç yerine fidye vermelerini câiz görenlere göre âyetin hükmü kaldrlmam tr. Bu durumda olanlar her orucu için bir fidye ödemekle yükümlüdürler. Tutulamayan oruçlarn fidyesi birçok yoksula verilebilece i gibi toplam tutar topluca bir yoksula da verilebilir. Ebû Yûsuf'a göre ise tek fidyenin birkaç yoksul arasnda bölü türülmesi de mümkündür. Fidye olarak bir yoksulu fiilen doyurma, genellikle pratik olmad için, ba langçta yoksul doyumlu unun gda maddesine çevrilmesine ihtiyaç duyulmu tur. Bu day, hurma, arpa gibi gda maddelerinin ba lca tarmsal üretimi olu turmas ve bu maddelerin yaygn olarak bulunmas sebebiyle yoksul doyumlu u için ba langçta getirilen oldukça pratik olan bu çözüm, ileriki dönemlerde, tarmsal üretim anlay nn de i mesine ba l olarak üretim biçim ve ili kilerinin de i mesi sebebiyle sknt do urmu ve ülkemizde oldu u gibi fakir doyumlu u nakde çevrilmeye ba lanm tr. "Bir fakiri bir gün doyurma" eklindeki ölçü sabit ve de i mez olmakla birlikte, bunun tekabül edece i nakit veya mal, toplumunun üretim biçim ve ili kilerine, geçim artlarna ve ekonomik seviyesine göre de i ebilir. Hanefî fakihlerin o dönemlerde belirledikleri ölçüye göre bir fakir doyumlu u olan fidye miktarnn, bu day cinsinden kar l ve dengi yarm sâ; arpa, hurma veya kuru üzümden kar l ise ORUÇ 415 1 sâdr. Oruç fidyesinin tutar, ftr sadakas tutarna denktir. Günümüzde fitrenin (sadaka-i ftr) miktar, mükellefe kolaylk olsun diye her yl para olarak duyurulur. Fakat "bir fakir doyumlu u" esprisi gözden kaçrlp, fkh mekteplerinin büyük ölçüde kendi dönemlerinin üretim biçimlerini ve geçim standartlarn dikkate alarak tesbit ettikleri bu day, arpa, hurma miktarlar esas alnarak her yl, fitre miktarnn bu daydan u kadar, hurmadan u kadar diye açklanmas yanl anlamalara yol açabilmektedir. "Fakir doyumlu u"nun ne demek oldu u herkes tarafndan anla lmakla birlikte, bu doyumlu un, paraya çevrildi i vakit, hesabn yapld yiyecek maddesine göre de i mesi mâkul kar lanmamaktadr. Bir fakir doyumlu unun, günümüzde, asgari geçim ve hayat standard, asgari geçim endeksi gibi ekonomik verilerden hareketle bölgelere göre ayr ayr hesaplanmas mümkün ve daha sa lkl olmakla birlikte, hiç de ilse, hesapta esas alnan bu day, arpa, hurma ve üzümün tekabül etti i ortalama miktarn asgari tutar olarak açklanp, ötesinin mükelleflerin ortalama aylk veya yllk geçim standartlarna göre ayarlamasna braklmas daha uygun görünmektedir (bk. Ftr Sadakas). D) ISKAT- SAVM Iskat- savm, birinin sa l nda iken yerine getirmedi i oruç borcunun fidye yoluyla telâfi edilmesi, dü ürülmesi anlamna gelmektedir. Bir önceki bölümde ibadetlerde skat ve devir konusu hakknda yeterince bilgi verilmi ti. Zaten skat- savm ile, ölen kimsenin namaz borcunun fidye ödenerek dü ürme giri iminin ad olan skat- salât arasnda sk bir ba vardr. badetler anlam ve amaç yönüyle, öncelikle bireysel ve ki isel fenomenler olduklar için, kural olarak niyâbet ve vekâlet kabul etmezler. slâm dini her alanda oldu u gibi ibadetlerin ifasnda da sadeli i, kolayl ve güç yetirilebilir olmay esas alm ; bu ilkenin gere i olarak, ibadetin ifasnda sknt do uracak durumlar için baz kolaylklar tand gibi, ibadetin öngörülen ilk ve aslî biçimiyle yerine getirilemedi i durumlarda birtakm telâfi mekanizmalar ve nâdiren de olsa alternatif ifa biçimleri önermi tir. Baz istisnaî durumlarda niyâbete izin verilmesi (bedel hacc), söz konusu durumun ibadet içeri inin d nda kalan ba ka mülâhazalarla açklanabilmektedir. Kural, ibadetlerin özellikle ve sadece mükellef tarafndan ve öngörülen biçimlere uyularak yerine getirilmesidir. Esasen, tekrar sa l na kavu up oruç tutabilir hale gelmeleri ümit edilmeyen hasta ve ya l kimseler için ilgili âyette önerilen fidye yoluyla telâfi ekli, sonralar hükmün konulu amacna uygun görülmeyebilecek zorlama 416 LM HAL yorumlarla skat- savm (ve arkasndan skat- salât) anlay ve tatbikatna dönü mü tür. Fidye hükmü, ilk olarak bir mazeret sebebiyle oruç tutamayan ve bunu kazâ etmeden ölen kimseleri içine alacak ekilde geni letilmi ve mirasçlarn bu oruçlar için de fidye vermesi câiz, hatta mendup bir davran olarak görülmü tür. Bu meselede, fakihler kazâ etmemenin nedenleri üzerinde durarak, ki inin ölmeden önce orucu kazâ etme imkânna sahip olmas durumu ile bu imkâna sahip olmasna ra men ihmal sebebiyle tutmam olmas durumu arasnda ayrm yapma e ilimi göstermi lerdir. Kimi fakihler, orucunu kazâ etme imkân bulamadan vefat eden kimseyi ya l ve sürekli hasta kimselerin durumuna kyas ederek, mirasçlarnn fidye vermesini vâcip görmü se de, fakihlerin ço unlu u mazeret sebebiyle bu kimseden mükellefiyetin ve kazâ borcunun sâkt oldu u ve mirasçlarn da fidye vermesinin gerekmedi i görü ündedir. mkân buldu u halde orucunu kazâ etmeden vefat eden kimse hakknda ise, fakihlerin ço unlu u, Hz. Peygamber'in oruç borcuyla ölen kimse adna her bir gün için bir fakirin doyurulmasn emreden hadisinin ( bn Mâce, Syâm, 50; Tirmizî, Savm, 23) genel ifadesinden hareketle mirasçlarnn fidye ödemesini gerekli görürler. Bir grup fakih de, Hz. Peygamber'in, oruç borcuyla ölen kimse adna velisinin oruç tutmasn tavsiye etmesini veya buna izin vermesini (Buhârî, Savm, 42; Müslim, Syâm, 152; Ebû Dâvûd, Savm, 41) esas alarak ölenin yaknlarnn onun adna oruç tutmasnn câiz oldu unu söylerken, Zâhirîler bunun câiz de il vâcip oldu unu ileri sürmü lerdir. Fakihlerin ço unlu u ise, ölen adna fidye verilmesini emreden hadisi ve kimsenin bir ba kas namna namaz klamayaca ve oruç tutamayaca yönündeki sahâbî görü lerini (Muvatta, Savm, 43) esas alarak ve namaz, oruç gibi bedenî ibadetlerde hiçbir ekilde -mükellefin hayatnda veya ölümünden sonra- niyâbetin geçerli olmayaca genel kaidesini i leterek, ölen adna yaknlarnn veya üçüncü ahslarn oruç tutmasn, namaz klmasn uygun görmemi lerdir. Bunlar mezkûr hadisteki "yerine oruç tutma" ifadesiyle oruç yerine geçecek olan fidye vermenin kastedildi ini, Hanbelîler ba ta olmak üzere fakihlerin bir kesimi de bu istisnaî hükmün ramazan orucu için de il de ölenin adayp da yerine getiremedi i adak oruç borcu için geçerli olabilece ini söylerler. Mükellefin oruç borcunun vefatndan sonra fidye ödenerek dü ürülmesi (skat- savm) arzu ve te ebbüsünün, sürekli mazereti sebebiyle oruç tutamayan veya geçici mazereti sebebiyle oruç tutamayp daha sonra da bu orucunu kazâ edemeden vefat eden kimselerin durumuyla snrl kalmas beklenirken hangi dönemde ba lad tam olarak bilinemeyen fakat hicrî II. asrn sonlarna do ru ortaya çkm olmas muhtemel olan bir yorum ve kyaslama ile, sa l nda mazeretsiz olarak oruç tutmam ve kazâ da etmemi ORUÇ 417 kimse adna vefatndan sonra fidye verilebilece i ve bu fidyenin ölenin oruç borcunu skat etmesinin muhtemel oldu u görü ü gündeme gelmi ve uygulama alanna girmeye ba lam tr. Bu görü , sa l nda mazeretsiz olarak oruç tutmayp kazâ da etmeyen kimsenin vefat etmekle kazâ etme imkânn yitirdi i için, mazerete binaen oruç tutamayan kimsenin durumuna kyasen bu kimse adna da fidye verilebilece i, vasiyeti varsa kyasn daha güçlü olaca gerekçelerine sahiptir. Hanefî kaynaklarnda, mam Muhammed'in ölenin vasiyeti olmasa bile mirasçlarn onun oruç borcu için fidye vermesinin Allah'n dilemesine ba l olarak yeterli olaca n söyledi i rivayet edilir. Ölen adna yaknlarnn oruç tutabilmesinden söz eden hadisin ve mam âfiî'nin bu yöndeki eski görüünün daha sonraki dönem âfiî literatüründe geni bir yoruma tâbi tutulup kasten terkedilen ve kazâ da edilmeyen oruçlar dahil her türlü oruç borcu için söz konusu edildi i, ölen kimse adna oruç tutacak kimsenin onun yakn olmasnn art görülmedi i, yaknlarn bilgisi olsun olmasn üçüncü ahslarn da ücretli-ücretsiz böyle bir oruç tutabilece i görü ve tart malarnn yer ald görülür. Sonuç itibariyle, âyette sadece oruç tutmaya gücü yetmeyen sürekli mazeret sahibi kimseler için öngörülen fidye yoluyla telâfi mekanizmas, konulu amaç ve anlamn a arak, mazeretli veya mazeretsiz olarak orucu terkedip, kazâ edemeden ölen herkese te mil edilmi tir. Her ne kadar içerisinde mâsum ve insancl duygular barndrd iddia edilebilirse de skat- savm ve skat- salât anlay nn ye erip, her türlü mantkî ve dinî ölçüler zorlanarak oldukça geni bir kullanm alanna kavu turulmas, ibadetlerin aslî fonksiyonlarnn göz ard edilip, nasl birtakm eklî art ve gösterilere indirgenmi "borçtan kurtulma törenleri"ne dönü tüünün bir göstergesi mesabesindedir. Ruhun Allah'a yükseli ini sembolize etti i gibi, ki inin kendini geli tirip ispat etmesine katk sa layan ve insan için daha birçok mânevî ve derunî yararlar içeren ibadetlerin sradan bir borç ödeme çerçevesinde de erlendirilmesi, ibadetlerin ruh ve amacna aykr oldu u gibi, insanlarn sa lklarnda ibadetleri ifada tembellik etmesine ve ihmalkâr davranmasna da yol açabilmektedir. Vefat eden kimsenin yaknlarnn müteveffann uhrevî mesuliyetini azaltacak bir eyler yapabilme yönündeki iyi niyeti anla labilir bir durumdur; fakat bu niyetin do ru kanalize edilerek âri tarafndan öngörülmü genel ölçüleri a mayacak biçimlerde gerçekle tirilmesi gerekir. âri, mevcut biçimlerin saptrlmas neticesinde olu an biçimlere göre de il, kendi önerdi i ölçülere göre davranlmasn ister.
© Copyright 2024 Paperzz