yap–işlet–devret modeline göre yapılan binalarla

YAP – İŞLET – DEVRET MODELİNE GÖRE YAPILAN BİNALARLA İLGİLİ BAZI
VERGİSEL SORUNLAR
1. KONU:
Bilindiği üzere, 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunda”, kamuya ait arsa ve araziler ile diğer
taşınmazlar üzerinde yapılacak ve belli bir süre işletildikten sonra İdareye
devredilecek yatırımlara ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Anılan Kanunun 3 üncü maddesinde “Yap-işlet-Devret Modeli”, ileri teknoloji veya
yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleştirilmesinde kullanılmak
üzere geliştirilen özel bir finansman modeli olup, yatırım bedelinin (elde edilecek kar
dahil) sermaye şirketine veya yabancı şirkete, şirketin işletme süresi içerisinde
ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca satın alınması
suretiyle ödenmesi olarak tanımlanmıştır. Anılan Kanun hükümlerine göre, sermaye
şirketi veya yabancı şirket tarafından yapılan yatırım ve hizmetler, sözleşmenin sona
ermesi ile birlikte her türlü borç ve taahhütlerden ari, bakımlı, çalışır ve kullanılabilir
durumda bedelsiz olarak kendiliğinden idareye geçer. Buna göre, YİD modeli bir
finansman modeli olup, yapılacak yatırımlar belli bir süre işletildikten sonra bedelsiz
olarak idareye devredilmektedir.
Ekonomik hayatta, taraflardan birisinin Kamu İdaresi olduğu modeller dışında,
özel şahıslar arasında da yap işlet devret modeli çerçevesinde işlemlerin yapılmasına
sıklıkla rastlanılabilmektedir. Özellikle yatırım yapılacak arsanın kıt ve pahalı olduğu
yerlerde, arsa için kaynak ayırmak istemeyen yatırımcılar ile sahibi olduğu arsayı
değerlendirme imkanı olmayan arsa sahiplerinin bir araya gelmesi, anılan model
çerçevesinde yapılan yatırımların yoğun bir şekilde gündeme gelmesini
sağlamaktadır.
Bu çalışmamızda, kiralanan arsa üzerine yapılan yatırımların belli bir süre
işletildikten sonra arsa sahibine devredilmesi şeklinde gerçekleştirilen işlemler
nedeniyle ortaya çıkan bazı vergisel sorunlar ele alınacak ve değerlendirilecektir.
2. YASAL DÜZENLEMELER VE MALİ İDARENİN GÖRÜŞÜ:
VUK’nun 272 nci maddesinde özel maliyet bedellerine ilişkin düzenleme yer
almaktadır. Anılan maddede yapılan düzenleme uyarınca; normal bakım, tamir ve
temizleme giderleri dışında, gayrimenkulü veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarını
genişletmek veya iktisadi kıymetini devamlı olarak artırmak maksadıyla yapılan
giderler, gayrimenkulün veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının maliyet bedeline
eklenir.
Gayrimenkuller kira ile tutulmuş ise veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının
işletme hakkı verilmiş ise, kiracı veya işletme hakkına sahip tüzel kişi tarafından
yapılan bir ve ikinci fıkralardaki giderler bunların özel maliyet bedeli olarak ayrıca
değerlenir. Kiracının veya işletme hakkına sahip tüzel kişinin faaliyetini icra için
vücuda getirdiği tesisata ait giderler de bu hükümdedir.
Yine anılan Kanunun 327 nci maddesinde yer alan düzenlemeye göre,
gayrimenkullerin, elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının ve gemilerin iktisadî
kıymetlerini artıran ve 272 nci maddede yazılı özel maliyet bedelleri, kira veya işletme
hakkı süresine göre eşit yüzdelerle itfa edilir. Kira veya işletme hakkı süresi
dolmadan, kiralanan veya işletme hakkı alınan şeyin boşaltılması veya işletme
hakkının herhangi bir sebepten sona ermesi halinde henüz itfa edilmemiş olan
giderler, boşaltma veya hakkın sona erdiği yılda bir defada gider yazılır.
Öte yandan, GVK’nun 72 nci maddesinde de, kiracı tarafından gayrimenkulü
genişletecek veya iktisadi değerini devamlı surette artıracak şekilde gayrimenkule
ilave edilen kıymetler, kira müddetinin hitamında bedelsiz (kıymetlerin emsal
bedelinden düşük değerle devri halinde, aradaki fark bedelsiz devir sayılır) olarak
kiralayana devrolunduğu takdirde, mezkur kıymetler kiralayan bakımından, bu tarihte
aynen tahsil olunmuş GMSİ olarak kabul edilmektedir.
Kiralanan arsa üzerine yapılan binanın belli bir süre işletildikten sonra, ara
sahibine bedelsiz olarak devredilmesi konusunda Mali İdare, kamu arazisi üzerine
yap işlet devret modeli çerçevesinde yapılan tesislerle ilgili görüşünün aksi yönde
görüş açıklamıştır ve uygulama yapmaktadır. Bu açıdan Mali İdare tarafından
konuyla ilgili olarak yakın zamanda verilen ve önemli olduğunu düşündüğümüz bir
özelgede belirtilen görüşler aşağıda yer almakta olup, daha sonraki yorum ve
değerlendirmelerimiz de bu özelgede açıklanan görüşler çerçevesinde yapılacaktır.
Sağlık sektöründe faaliyette bulunan bir şirketin, arsa sahibi şahıslar ile imzalamış
olduğu 8 yıllık yap işlet devret sözleşmesi kapsamında inşa edilecek binayı,
tamamlanmasından itibaren sözleşme süresi doluncaya kadar kullanması ve
sözleşme süresince arsa sahiplerine nakdi ve ayni kira ödemesinde bulunulmayarak,
sözleşme bitiminde binanın arsa sahiplerine bedelsiz olarak teslim edilmesi işlemi ile
ilgili olarak vergi kanunları açısından yapılacak işlemler konusunda sorulan bir soru
nedeniyle İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgede; konuyla
ilgili kanun maddeleri ve genel tebliğlerdeki bazı açıklamalara yer verildikte sonra,
özelgenin sonuç kısmında aşağıdaki gibi açıklama yapılmıştır.
“Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde
- Şirketiniz ile arsa sahibi şahıslar arasında akdedilen sözleşmeye istinaden bina
inşa edilmesi için yapılan harcamaların özel maliyet bedeli olarak dikkate alınması
mümkün bulunmayıp, sözleşmeye göre yapılan tesislerin tamamlanıp cins tashihinin
yapıldığı veya fiilen kullanılmaya başlandığı tarih itibarıyla, şirketinizce sözleşmeye
konu arsa üzerine bina yapılarak söz konusu şahıslara teslim edildiğinin kabul
edilmesi,
-Sözleşmeye istinaden arsa sahiplerine bina yapım hizmeti verilmek suretiyle
inşa edilen bina için yapılan harcamaların emsale uygun belirlenen bir kâr marjı ile
arsa sahibi şahıslara fatura edilerek bina yapım hizmeti karşılığı alacak olarak
kayıtlara intikal ettirilmesi ve yapım hizmeti nedeniyle oluşan kazancın da kurum
kazancına dahil edilerek vergilendirilmesi,
-Şirketiniz ile arsa sahipleri arasında yapılan sözleşme hükümleri dikkate
alındığında, sözleşme süresinin sonuna kadar binanın kullanım hakkı şirketinize ait
olduğundan şirketiniz tarafından fatura edilen ve alacak olarak kayıtlara intikal
ettirilen tutarın, binanın kullanılmaya başlandığı tarihi müteakip kalan kira süresine
bölünmek suretiyle hesaplanan kısmının ilgili yıllar itibariyle alacak tutarından
düşülerek safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı
maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi uyarınca ilgili yıllar itibarıyla kira
gideri olarak dikkate alınması,
-Şirketinizce ilgili yıllar itibarıyla kira gideri olarak dikkate alınan tutarların arsa
sahibi şahıslara hesaben yapılan kira ödemesi olarak kabul edilmek suretiyle bu
tutarlar üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesine göre gelir vergisi
kesintisi yapılması; arsa sahibinin kurumlar vergisi mükellefi veya gerçek usulde gelir
vergisi mükellefi olması halinde ise elde edilen kira gelirleri ilgili dönem kurumlar
vergisi veya gelir vergisi beyannamesi ile beyan edileceğinden vergi kesintisi
yapılmaması,
- Gelir Vergisi Kanununun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, mülk
sahibinin şirketinize olan borcundan yıllar itibariyle mahsup edilen tutarlar tahsil
hükmünde olduğundan, anılan Kanunun 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının (1/c)
bendinde yer alan haddin (2013 yılı için 26.000 TL) aşılması halinde, gerçek kişiler
tarafından elde edilen ve kesinti yoluyla vergilendirilmiş olan söz konusu kira
gelirlerinin beyan edilmesi
gerekmektedir.
Diğer yandan, anılan sözleşme kapsamında gerçekleştirilen işlemlerin ilişkili
kişilerle yapılması halinde Kurumlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinde yer
alan hükümlere uyulması gerektiği ise tabiidir.”
3. KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ VE TARTIŞILMASI:
Yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler ile Mali İdarenin özelgesinde belirtilen
görüşlerin birlikte değerlendirilmesi sırasında Platformda konuyla ilgili olarak
tartışılması ve değerlendirilmesi gereken bazı sorunlar olduğu tespit edilmiştir. Söz
konusu sorunlar arasında yer alan ve bu raporumuzda tartışılacak olan sorunların
bazılarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
a) Kiralanan arsa üzerine bina inşa edilmesi işlemi, özel maliyet olarak
aktifleştirilmesi gereken bir işlem midir yoksa arsa sahibine yapılan bir bina
inşa hizmeti midir?
b) Bina inşası için yapılan harcamalar ne şekilde sonuç hesaplarına intikal
ettirilecektir?
c) İnşa edilen bina nedeniyle arsa sahibi tarafından kira geliri elde edilmesi söz
konusu olacaksa, bu gelir ne zaman elde edilmiş kabul edilecektir?
d) İnşa edilen bina nedeniyle, inşaatı yapan firma tarafından ayrıca GV tevkifatı
yapılması gerekecek midir?
e) Taraflar arasındaki işlemde KDV mükellefiyetini gerektiren bir durum var mıdır
ve varsa hangi hallerde ortaya çıkacaktır?
Konuyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek başka sorunlar da olmakla birlikte, bu
çalışmamızda sadece yukarıda bahsedilen sorunlar ele alınacak ve tartışılacaktır.
3.1.
Kiralanan Arsa Üzerine Bina İnşa Edilmesinin Özel Maliyet Veya
İnşaat Hizmeti ile Yapılan Harcamaların Sonuç Hesaplarına İntikali
Açısından Değerlendirilmesi:
Yukarıda iki ayrı madde halinde gündeme getirilen bu konu, birbirleriyle olan
ilişkisi nedeniyle birlikte değerlendirilmiştir. Konunun Platformda tartışılması sırasında
esas itibariyle iki farklı görüş ortaya çıkmıştır.
Birinci görüş sahipleri; yukarıda bahsedilen özelgede dile getirilen görüş
doğrultusunda; yapılan işlemin özel maliyet olarak değerlendirilemeyeceğini, bu
işlemin arsa sahibinin arsasının üzerine bina inşa edilmesi hizmeti olduğunu; buna
bağlı olarak da inşaat bitiminde inşaatı yapan firma tarafından arsa sahibi adına
inşaat hizmet faturası kesilmesi, yapılan harcamaların da verilen hizmetin maliyeti
olarak kayda alınması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu görüş sahiplerinin gerekçeleri
aşağıdaki gibidir.
VUK’nun 272 nci maddesi uyarınca, yapılan harcamaların özel maliyet olarak
değerlendirilebilmesi için, ortada kira ile tutulmuş bir gayrimenkul olması ve yapılan
harcamaların da bu gayrimenkulü genişletmek veya iktisadi kıymetini devamlı olarak
artırmak maksadıyla yapılmış harcama mahiyetinde olması gerekir. Oysa olayımızda;
- Arsanın kiralanıp kiralanmadığı açık değildir. Kiralanmış olsa bile kiralanan
kıymet arsadır ve gerek arsanın gerekse arsa üzerine yapılan binanın mülkiyeti arsa
sahibine aittir. Kiracının bunlar üzerinde herhangi bir mülkiyet veya üst hakkı
bulunmamaktadır.
-
Kira süresi sonunda kurum tarafından arsa değil bina teslim edilecektir.
- Yapılan sözleşme; pek çok hükmü ile yap-işlet-devret sözleşmesini andırsa
dahi, taraflardan birinin kamu idaresi olmaması nedeniyle 3996 sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
kapsamında değerlendirilemez ve adi kira sözleşmesi mahiyetindedir.
- Mükellef kurumun kiraladığı arsa üzerine yaptığı bina harcaması, kurumun
arsa sahibine karşı sözleşmeden doğan kira borcu, diğer bir ifadeyle peşin kira
bedelidir.
- Özel maliyet bedelinde, harcamaların kiracı tarafından yapılmasından kasıt,
kiracının mamelekinde arsa sahibi lehine bir azalma olmasıdır. Halbuki mükellef
kurumun yaptığı harcamalar, arsa ve üzerine yapılacak binanın belli bir süre
kiralanması karşılığında, arsa sahibine karşı yükümlülük altına girdiği borcun
ifasından ibarettir. Mükellef kurumun bina için yaptığı harcamalar, bir taraftan
aktifinde azalma meydana getirirken diğer taraftan da arsa sahibine karşı borcunda
azalma meydana getirdiğinden, mükellef kurumun mamelekinde net olarak bir
değişme yani azalma meydana gelmemekte, dolayısıyla mükellef kurum tarafından
yapılan borç ifası mahiyetindeki bina yapılmasına ilişkin harcamaların, gayrimenkulün
iktisadi kıymetini devamlı olarak artıran, kiracı tarafından yapılan harcama sayılması
mümkün değildir.
- Mükellef kurumun kiraladığı arsa üzerine yaptığı binaya ilişkin harcamalar,
gayrimenkulü veya gayrimenkulün iktisadi kıymetini devamlı olarak artıran, kiracı
tarafından yapılan harcama değil, arsa vasıflı gayrimenkulü bina vasfına dönüştürme
amacıyla yapılan harcamalardır. Diğer bir ifadeyle, gayrimenkulün iktisadi kıymeti
artmamakta buna karşın gayrimenkul vasıf değiştirmekte ve akabinde vücuda
getirilen gayrimenkulün kullanım hakkı kiracıya bırakılmaktadır. Daha açık bir ifadeyle
kiralanan arsa, kiracı tarafından arsa olarak kullanılmamakta, üzerine kiracı
tarafından bina yapılarak bu bina kullanılmaktadır.
Bu görüşü savunanlar yukarıda açıklanan gerekçelerle; kiralanan arsa üzerine
yapılan binanın özel maliyet olarak değerlendirilemeyeceği, yapılan işin kurum
tarafından arsa sahibine verilen “kira karşılığı inşaat hizmeti” olduğu, dolayısıyla
binanın bittiği tarih itibariyle inşaat hizmetinin de tamamlanmış sayılması ve inşaat
maliyetinin bu tarih itibariyle arsa sahibine peşin olarak ödenmiş kira kabul edilip
peşin ödenen gider olarak aktifleştirilmesi ve bu kapsamda gider yazılması gerektiğini
ifade etmişlerdir.
Ayrıca inşaat hizmet bedeli olarak düzenlenecek faturada yer alacak tutarla ilgili
olarak yine bu görüşü savunanlar tarafından faturanın düzenlenmesi konusunda;
- Faturanın bina inşaat maliyeti esas alınarak düzenlenmesi yani yapılan
harcamaları aynı zamanda inşaat hizmet bedeli olması gerektiği,
- Faturanın yapılan harcamalara belli bir kar marjı eklenerek düzenlenmesi
gerektiği,
şeklinde iki farklı görüş ifade etmişlerdir.
İkinci görüş sahipleri ise; kiralanan arsa üzerine inşa edilen bina ile ilgili olarak
yapılan harcamaların özel maliyet mahiyetinde olduğunu ve dolayısıyla da özel
maliyet olarak aktifleştirilerek, bu konudaki genel hükümlere göre itfa edilmesi
gerektiğini savunmuşlardır. Bu görüşü savunanların gerekçeleri de aşağıdaki gibidir.
VUK’nun 272 nci maddesinde, kiralanan gayrimenkul üzerinde kiracı tarafından
normal bakım, tamir ve temizleme giderleri dışında gayrimenkulü genişletmek veya
iktisadi kıymetini devamlı olarak artırmak maksadıyla yapılan harcamaların özel
maliyet olarak aktifleştirilmesi gerektiği net olarak vurgulanmıştır.
Arsaların, VUK’nun 269 uncu maddesi uyarınca maliyet bedeli ile
değerlendirilmesi gereken gayrimenkuller arasında yer aldığı konusunda, hem Türk
Medeni Kanununda ve hem de vergi kanunlarının uygulamasında herhangi bir
tereddüt bulunmamaktadır. Yani arsalar da vergi kanunlarının uygulaması açısından
gayrimenkul olarak kabul edilmektedir.
VUK’nun 272 nci maddesinde, gayrimenkulü genişletici veya iktisadi kıymetini
arttırıcı mahiyette olduğu için kiracılar tarafından yapılan ve özel maliyet bedeli olarak
aktifleştirilmesi gereken harcamalar için gayrimenkuller arasında herhangi bir ayırım
öngörülmemiştir. Yani gayrimenkul vasfını taşıyan herhangi bir iktisadi kıymetle ilgili
olarak kiracılar tarafından yapılan ve kanunda belirtilen özellikleri taşıyan
harcamaların özel maliyet olarak aktifleştirilmesi için, gayrimenkulün cinsinin bir
önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle arsalar üzerinde yapılan harcamalar nedeniyle
özel maliyet uygulaması yapılamayacağı şeklindeki bir görüşün de yasal dayanağı
bulunmamaktadır. Bu konuda esas alınabilecek tek kıstas, VUK’nun 272 nci
maddesinde yer alan kıstaslardır. Bu kıstaslara uyan harcamaların arsalar için
yapılması halinde de özel maliyet olarak aktifleştirilmesi gerekecektir.
Arsa üzerine başkası tarafından kullanılmak üzere bina inşa edilmesi işleminde
ortada bir kira sözleşmesinin olmadığından da bahsedilemez. Gerek Borçlar Kanunu
hükümleri ve gerekse konuyla ilgili diğer mevzuat bu konuda son derece açıktır.
Başkasına ait taşınmaz üzerinde inşaatı yapan tarafından kullanılmak üzere herhangi
bir faaliyete başlanılmış olması, söz konusu taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının da
devredildiğini göstermektedir. Dolayısıyla, böyle bir işlemin başlaması halinde,
kiralama işleminin de başladığının kabulü gerekir. Uygulamada, bu gibi durumlarda
genellikle bir kira sözleşmesi düzenleniyor olsa da, taraflar arasında yazılı bir
sözleşmenin olmaması, Borçlar Kanunu açısından ortada bir sözleşme olmadığını
göstermez. Böyle bir durumda yazılı sözleşme yerine şifahi bir sözleşmenin mevcut
olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Dolayısıyla, başkasının arsası üzerine kullanmak
üzere bina inşa edilmesi işleminin, kiralanan bir gayrimenkul üzerine yapılan harcama
olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Bir arsa üzerine inşa edilen binanın ise söz konusu arsanın iktisadi kıymetini
arttırıcı mahiyette olduğu da tartışmasızdır. İnşa edilen bina, arsanın kıymetini olumlu
yönde etkileyecektir. İnşaatın tamamlanmasından sonra, arsanın cins tashihi
yapılarak binaya dönüştürülecek olması da bu sonucu değiştirmez. Söz konusu
işlem, hukuki olarak yapılması gerekli şekli bir işlem olup, bu şekilde yapılacak cins
tashihi, üzerinde inşaat yapılan arsayı yok etmemektedir. Yani arsa mevcut olmaya
devam etmektedir. Bu yönü ile arsa üzerine inşa edilen bina nedeniyle yapılacak cins
tashihi ile mevcut bir binanın yıkılması nedeniyle yapılacak cins tashihi işlemi
arasında da farklılık bulunmaktadır. Birinci durumda ortada hem arsa ve hem de bina
bulunmakta iken, ikinci durumda bina yok olmakta ve ortada sadece arsa
kalmaktadır.
Nitekim Mali İdare tarafından daha önceki düzenlemelerde, bu şekilde kiralanan
arsa üzerine inşa edilen bina ile ilgili harcamaların özel maliyet bedeli olarak
aktifleştirilmesi gerekeceği açık ve net bir şekilde ifade edilmişti.
Yatırım indirimi uygulaması ile ilgili olarak yayımlanan 32 numaralı Gelir Vergisi
Sirkülerinde, hem lafzi olarak yapılan açıklamalarda ve hem de verilen örneklerde,
kiralanan arsa üzerine yapılan inşaat harcamalarının özel maliyet bedeli olarak
değerlendirileceği açıkça vurgulanmışken, konuyla ilgili herhangi bir yasal değişiklik
olmadığına göre anılan sirkülerde yapılan açıklamaların da halen geçerli olduğunu
kabul etmek gerekir.
Öte yandan birinci görüş sahiplerinin ifade ettiği şekilde işlemi bina inşa hizmeti
olarak kabul edip, binayı yapan tarafından arsa sahibi adına KDV de içeren fatura
düzenlenmesi halinde, ortaya özel hukuk ilişkileri açısından da sorunlar çıkacaktır. Bu
şekilde düzenlenen faturada yer alan KDV, arsa sahibi tarafından binayı yapana
ödenmek istenmeyecektir. Çünkü arsa sahibi, genellikle ilave hiçbir maliyete
katlanmadan kiracı tarafından arsa üzerine bina inşa edilerek belli bir süre
kullanılmasını ve süre sonunda da arsasının üzerindeki bina ile birlikte kendisine
devredilmesini amaçlamaktadır. Böyle bir durumda, inşaatı yapan tarafından
düzenlenecek faturada gösterilen KDV’yi ödemek istememesi de doğaldır ve aksi
sözleşme ile belirlenmediği sürece, bu KDV’yi ödemesi yasal olarak da kendisinden
istenemez. Dolayısıyla belirtilen görüşün bu yönüyle de uygulama imkanı
bulunmamaktadır.
Yapılan bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler doğrultusunda; mevcut bir arsa
üzerinde kiracı tarafından bina inşa edilmesi nedeniyle yapılan harcamaların, kiracı
tarafından VUK’nun 272 nci maddesi uyarınca özel maliyet olarak aktifleştirilmesi ve
aynı kanunun 327 nci maddesi uyarınca da kira süresi boyunca özel maliyet olarak
amortismana tabi tutulması gerekmektedir. Bu aşamada kiracı tarafından arsa sahibi
adına herhangi bir belge düzenlenmesi de gerekmemektedir. Gerekli belge ancak
kira süresinin sonunda yapılan binanın arsa sahibine devredilmesi aşamasında
düzenlenmelidir.
Platformda yapılan değerlendirmeler sonucunda ikinci görüş benimsenmiştir.
3.2.
Konunun Arsa Sahibi Açısından Değerlendirilmesi:
Konuyla ilgili olarak Platformda tartışılan ikinci konu ise, kiraladığı arsa üzerine
yapılan ve kira süresinin sonunda kendisine devredilen bina nedeniyle arsa sahibi
tarafından herhangi bir gelir elde edilip edilmeyeceği ya da ne zaman elde edilmiş
sayılacağı hususudur.
Konunun Platformda tartışılması sırasında iki farklı görüş ortaya çıkmıştır.
Birinci görüş sahipleri; yukarıda da izah edildiği üzere yine Mali İdarenin
özelgesinde bahsedilen görüş doğrultusunda, inşa edilen binanın arsa sahibi adına
tapuda cins tashihinin yapıldığı tarihte, arsa sahibi tarafından kira gelirinin de elde
edilmiş sayılacağını, peşin tahsil edildiği kabul edilen bu kiranın, kira süresi dikkate
alınarak ait olduğu yıllarda genel esaslara göre arsa sahibi tarafından beyan edilmesi
gerektiğini savunmaktadırlar.
Bu görüşü savunanlar tarafından, elde edilen kira geliri olarak;
-
Bina inşaatı için yapılan harcama tutarının,
Bina inşaatını yapan firmanın düzenleyeceği faturada yer alan KDV dahil
tutarın,
esas alınması gerektiği şeklinde iki ayrı görüş de ortaya çıkmıştır.
İkinci görüş sahipleri ise; arsa sahibi tarafından ancak binanın kira süresi
sonunda kendisine devredildiği tarihte bir kira geliri elde edilmesinin söz konusu
olabileceğini savunmaktadırlar. Bu görüşü savunanların gerekçeleri şu şekildedir.
Daha önce de ifade edildiği ve Platformda da genel kabul gördüğü üzere, söz
konusu arsa üzerine bina inşa edilmesi işlemi, inşaatı yapan açısından özel maliyet
olarak aktifleştirme yapılması gereken bir işlemdir. Dolayısıyla arsa sahibi açısından
da değerlendirmenin bu husus dikkate alınarak yapılması gerekir.
Konuya bu açıdan baktığımızda, GVK’nun72 nci maddesinde yer alan düzenleme
son derece açıktır. Anılan maddede, “kiracı tarafından gayrimenkulü genişletecek
veya iktisadi değerini devamlı surette artıracak şekilde gayrimenkule ilave edilen
kıymetler, kira müddetinin hitamında bedelsiz (kıymetlerin emsal bedelinden düşük
değerle devri halinde, aradaki fark bedelsiz devir sayılır) olarak kiralayana
devrolunduğu takdirde, mezkur kıymetler kiralayan bakımından, bu tarihte aynen
tahsil olunmuş addolunur” denilmektedir. Yani bu kapsamdaki gayrimenkullerle ilgili
kira gelirinin ancak kira süresinin sonunda anılan gayrimenkulün kiralayana
devredildiği tarihte elde edilmiş kabul edileceği vurgulanmıştır. Dolayısıyla aynı
durumun olayımızda da söz konusu olması gerekir.
Kaldı ki; fiili ve hukuki durum da bunu gerektirmektedir. Çünkü;
Bir kere yukarıda bahsedilen Kanun maddesinde; “Gayrimenkul sermaye
iratlarında, gayrisafi hasılat, 70'inci maddede yazılı mal ve hakların kiraya
verilmesinden bir takvim yılı içinde o yıla veya geçmiş yıllara ait olarak nakden veya
aynen tahsil edilen kira bedellerinin tutarıdır. Ayın olarak tahsil edilen kiralar, Vergi
Usul Kanunu hükümlerine göre emsal bedeli ile paraya çevrilir” denilmek suretiyle
gayrimenkul sermaye iradlarında elde etme tahsil esasına bağlanmıştır. Yani kira
gelirinin elde edilmiş olabilmesi için bu gelirin nakden veya aynen tahsil edilmesi
gerekmektedir. Böyle bir durumun söz konusu olmaması halinde elde edilen bir kira
gelirinden bahsetmek de mümkün olmayacaktır.
Kiralayana ait arsa üzerinde inşa edilen binanın, inşaatı yapan firma tarafından
kullanılması nedeniyle, arsa sahibi açısından binaya tasarruf etme durumu söz
konusu olmadığı gibi, kiracı tarafından ayrıca bir ödeme yapılmaması şartıyla elde
edilmiş bir kira geliri de söz konusu değildir.
İkinci olarak; arsa sahibinin binanın inşa edilmesi ile kira geliri elde ettiğini
varsayarak, her yıl bu gelirin beyan edilmesini istemek, bazı durumlarda arsa sahibi
açısından telafisi imkansız zararların ortaya çıkmasına da yol açabilmektedir. Taraflar
arasında yapılan sözleşme uyarınca inşa edilen bina ancak kira süresinin sonunda
arsa sahibinin tasarrufuna geçecektir. Dolayısıyla taraflar arasında belirlenmiş olan
kira bedeli de (yani inşa edilen bina) ancak bu tarihte arsa sahibi tarafından elde
edilmiş olacaktır. Daha önce arsa sahibi tarafından elde edilmiş yani tahsil edilmiş bir
kira geliri de olmayacaktır. Eğer iddia edildiği gibi binanın inşa edildiği dönemde kira
gelirinin de elde edildiği ve bu tarihten itibaren vergilendirilmesini gerektiği kabul
edilirse, herhangi bir nedenle kira süresinin bitiminden önce binanın yıkılması
durumunda arsa sahibi, hiç elde etmediği ve elde etme imkanı da kalmayan kira
gelirleri üzerinden vergi ödemiş olacaktır.
Örneğin, inşaatın bittiği tarihten itibaren 10 yıl kullanıldıktan sonra arsa sahibine
devredilmesi konusunda anlaşılan bir binanın inşaatının bittiği tarihte arsa sahibi
tarafından kira gelirinin de elde edildiği ve bu yıldan itibaren her yıla isabet eden kira
gelirlerinin beyan edilerek vergilendirilmesinin öngörüldüğünü varsayalım. Bu şekilde
9 yıl boyunca arsa sahibinin aslında hiç tahsil etmediği kira geliri üzerinden vergi
ödemesi ancak onuncu yıl herhangi bir nedenle anılan binanın yıkılması durumunda,
kira süresinin sonunda arsa sahibi nakdi veya ayni hiçbir gelir elde etmemiş olmasına
rağmen, 9 yıl boyunca elde etmemiş olduğu bir gelir nedeniyle vergi ödemek
durumunda kalacaktır ki; bu durum, vergileme ilkelerine aykırı olacağı gibi,
GMSİ’larında vergileme için gerekli olan tahsil esasına da aykırı olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında, bir firmanın kiraladığı arsa üzerine bina inşa etmesi ve
kira süresinin sonunda anılan binayı bedelsiz olarak veya belli bir bedel karşılığında
kiralayana devretmesi durumunda, arsa sahibi (kiralayan) açısından kira gelirinin de
bu tarihte elde edilmiş kabul edilmesi ve bu konudaki genel esaslara göre
vergilendirilmesi gerekir. Elde edilen kiranın tutarı ise, GVK’nun 72 nci maddesinde
de vurgulandığı üzere; anılan binanın bedelsiz olarak devredilmesi halinde emsal
bedeli, düşük bedelle devredilmesi halinde ise binanın emsal bedeli ile devir bedeli
arasındaki fark olacaktır.
Platformda yapılan
benimsenmiştir.
3.3.
değerlendirmeler
sonucunda
ikinci
görüş
çoğunlukla
Yapılan İşlemin Gelir Vergisi Tevkifatı Karşısındaki Durumu:
Bilindiği üzere GVK’nun 94/5-a maddesinde, maddenin birinci fıkrasında
sayılanlar tarafından Kanunun 70 inci maddede yazılı mal ve hakların kiralanması
karşılığı yapılan ödemelerden %20 oranında GV tevkifatı yapılması gerektiği ifade
edilmiştir.
Bir firmanın kiraladığı arsa üzerine bina inşa etmesi ve bu binanın belli bir süre
kullanılması ve kira süresinin sonunda arsa sahibine devretmesi işlemin de bu
kapsamda GV stopajına tabi olması gerekmektedir.
Yapılması gereken tevkifatın hangi aşamada ve hangi tutar üzerinden yapılması
gerektiği de tartışılan bir konudur. Platformda yapılan değerlendirmelerde, olayın
mahiyeti nedeniyle yine iki farklı görüş ortaya çıkmıştır.
Birinci görüş sahipleri; binanın bittiği tarihte inşaatı yapan firma tarafından arsa sahibi
adına fatura düzenlenmesi ve bu tarih itibariyle hesaben ödeme yapılmış olacağından,
faturada yer alan KDV dahil tutarın net ödeme kabul edilerek brütleştirilmek suretiyle
stopaj yapılması gerektiğini savunmaktadırlar.
Buna karşılık ikinci görüş sahipleri ise, olayda kira ödemesinin inşa edilen binanın
arsa sahibine devredildiği tarihte meydana gelmiş olacağını ve bu tarih itibariyle ayni
kira ödemesi gerçekleşmiş sayılacağından, devredilen binanın emsal bedelinin net
ödeme kabul edilerek brütleştirilmek suretiyle stopaj yapılması gerektiğini
savunmaktadırlar.
Platformda ikinci görüş çoğunlukla benimsenmiştir.
3.4.
Taraflar Arasındaki İşlemlerin KDV Açısından Değerlendirilmesi:
Bilindiği üzere KDVK’nun 1 inci maddesinde, ticari, sınai, zirai ve serbest meslek
faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler KDV’nin kapsamına alınmıştır. Bu
bağlamda anılan faaliyetler çerçevesinde yapılan kiralama işlemleri de KDV’nin
konusuna girmektedir. Yapılan teslim ve hizmetin karşılığının başka bir teslim veya
hizmet olması halinde, her iki işlem de ayrı ayrı vergiye tabi olacaktır.
Buna göre, arsa sahibinin gerçek usulde vergiye tabi mükellef olması halinde hem
arsanın ve hem de arsa üzerine inşa edilen binanın kiraya verilmesi işlemleri KDV’ye
tabi olacaktır. Arsa sahibinin gerçek usulde mükellef olmaması halinde ise kiralama
işlemleri vergiye tabi olmayacaktır.
Öte yandan, bir firmanın kiraladığı arsa üzerine bina inşa etmesi ve kira süresinin
sonunda anılan binayı bedelsiz olarak veya belli bir bedel karşılığında kiralayana
devretmesi ise genel esaslara göre KDV’ye tabi olacaktır. Anılan firma, söz konusu
bina inşaatı için yaptığı harcamaları aktifinde özel maliyet bedeli olarak kaydedecek
ve amortisman yoluyla itfa edecektir. Anılan firmanın kira süresinin sonunda binayı
mal sahibine devretmesi işlemi KDVK’nun 2 nci maddesi uyarınca teslim olarak kabul
edilmektedir. Dolayısıyla bu işlemin Kanunun 1/1 inci maddesi uyarınca da vergiye
tabi tutulması gerekmektedir. İşlem bedeli olarak eğer teslim edilen bina için bir bedel
kararlaştırılmışsa bu bedelin esas alınması gerekir. Ancak belirlenen bedelin emsal
bedeline göre düşük olması ya da devrin bedelsiz yapılması halinde işlemin matrahı
olarak söz konusu binanın takdir komisyonu tarafından belirlenen emsal bedeli esas
alınacaktır.
Diğer taraftan, anılan binanın bedelsiz olarak ya da düşük bedelle devredilmesi
halinde, binanın emsal bedeli (düşük bedelle devir halinde emsal bedeli ile arasındaki
fark) kiralayan tarafından elde edilmiş kira geliri olarak kabul edileceği için, kiraya
verenin de gerçek usulde KDV mükellefi olması halinde kiraya veren de elde ettiği
kira geliri için kiracı adına fatura düzenleyecek ve KDV hesaplayacaktır.
Buna karşılık, yukarıda bahsedilen Mali İdare özelgesinde de belirtilen görüş
doğrultusunda, bina inşaatının bittiği tarih itibariyle inşat hizmeti faturası
düzenlenerek üzerinden KDV hesaplanması gerektiği yönünde görüşler de olmakla
birlikte, bu görüş Platform üyeleri tarafından kabul görmemiştir.
4. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
Bu çalışmamızda, kiraladığı arsa üzerine inşa ettiği binayı belli bir süre
kullandıktan sonra arsa sahibine devreden firmanın işlemleri ile arsa sahibinin
işlemlerinin vergi kanunlarının uygulaması açısından değerlendirilmesi ele alınmıştır.
Çalışmamızın ilgili bölümlerinde de bahsedildiği üzere, konu, birden çok boyutu
olan karmaşık işlemlerden oluşmaktadır. Bu nedenle konunun çözümü hakkında tek
bir modeli ele almak doğru olmayabilecektir.
Binayı inşa eden firma açısından bina İnşaası ile ilgili yapılan harcamaların;
-
Özel maliyet olarak,
Hak olarak,
Peşin ödenen gider olarak,
Bina olarak,
kayıtlara alınması ve aktifleştirilmesi gibi modeller gündeme getirilmekle birlikte,
esasında yapılan harcamaları itfasında her modelde de kira süresi esas
alınacağından, uygulamada bu konuda fazla bir farklılık bulunmamaktadır.
Uygulamada asıl tartışılması gereken hususlar, arsa sahibi tarafından kira
gelirinin hangi aşamada elde edilmiş sayılacağı ve bağlı olarak da yapılması gereken
GV tevkifatı açısından ortaya çıkmaktadır. Bu konularla ilgili tartışmalara ise
çalışmamızın ilgili bölümlerinde yer verilmiş ve konuya ilişkin Platformda ortaya çıkan
görüşlere yer verilmiştir.
Arsa sahibi (kiralayan) açısından, mahiyeti ve dönemi tartışılsa da işlem
sonucunda bir gelir elde edilmiş olacağı tartışmasızdır. Her ne kadar kiracı tarafından
yapılan özel maliyete konu harcamaların, kira süresi sonunda kiralayana bedelsiz
olarak devri işleminin yap işlet devret modelindeki işletim süresi sonunda kamuya
bedelsiz devri işlemi ile aynı mahiyette olduğu gerekçesiyle vergiye tabi tutulmaması
gerektiğini ifade eden görüşler bulunsa da bu görüş, özel maliyete konu
harcamaların, her zaman yap işlet devret modelindeki işlemlerle aynı mahiyette
değerlendirilmesinin mümkün olmayacağı gerekçesiyle Platformumuzda kabul
görmemiştir.
Ancak bu konuda esas düzenlemenin Maliye Bakanlığı tarafından genel anlamda
yapılmasında fayda bulunmaktadır. Bakanlık tarafından konuyla ilgili olarak olayın
özünün de dikkate alınması suretiyle bir düzenleme yapılmadığı sürece bu konudaki
tartışmalar sonuçlanmayacaktır.