İnsan Hakları Hukuku Dersi Final Sınavı Cevap Anahtarı (İÖ)

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2013 – 2014 Eğitim – Öğretim Yılı
İnsan Hakları Hukuku Final Sınavı Cevap Anahtarı
İkinci Öğretim Öğrencileri
02.06.2014
AÇIKLAMALAR: Cevaplarınız gerekçeli ve yazınız okunaklı olmalıdır. Sınav süresi 120 dakikadır.
Hepinize başarılar. (Prof.Dr.Abdurrahman EREN)
OLAY I
Başvurucu, kendisine zorla senet imzalattırıldığı iddiasıyla suçun faillerinin cezalandırılması ve
senedin iptali için Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Gölcük
Cumhuriyet Başsavcılığı, 3/10/2006 tarih ve K.2006/1391 sayılı kararı ile olay hakkında kamu davası
açılmasını gerektirir delil olmadığı gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş,
başvurucu hakkında iftira suçundan dolayı yapılan soruşturma sonucunda Gölcük Asliye Ceza
Mahkemesine hitaben iddianame düzenlemiştir. Başvurucu, mahkemenin 18/9/2008 tarih ve
E.2006/315, K.2008/391 sayılı kararı ile iftira suçundan dolayı 1 yıl 16 ay 3 gün hapis cezasına
mahkûm edilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 7/5/2012 tarih ve
E.2010/29859, K.2012/10610 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar vermiştir. Başvurucu,
28/6/2012 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, 5271 sayılı Kanun'un 308. maddesi uyarınca
itiraz yoluna başvurulması için müracaatta bulunmuş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 10/9/2012
tarih ve KD-2012/230436 sayılı kararı ile itirazı gerektirecek hukuki ve fiili durumun olmadığı
gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. Anılan karar başvurucuya 4/10/2012 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrasında yer alan
hükme atıf yaparak, “Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılacak bireysel başvuruları inceler” hükmünden hareket etmektedir. Mahkeme ikinci olarak bu
hükmün yorumunda şöyle devam etmektedir:
“Anılan hüküm uyarınca Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012
tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan
bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa Mahkemesinin yetki kapsamının anılan tarihten önce
kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No:
2012/947, 12/2/2013, § 16).”
Soru: Yukarıda aktarılan olayda, Anayasa Mahkemesinin bu başvuruyu “zaman yönünden” kabul
edilir bulup bulmayacağını gerekçesi ile birlikte açıklayınız ? (10 puan)
Cevap: Anayasa ve kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları incelemektedir. Ceza hukukunda kararların kesinleşmesi
bakımından tüketilmesi gereken son olağan kanun yolu kural olarak temyizdir. Somut olayda
olağan kanun yolu Yargıtay 4. Ceza Dairesinin Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinin kararını 7/5/2012
tarihinde onaması ile tamamlandığından karar bu tarihte kesinleşmiştir. Başvurucunun onama kararına
itiraz için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmesi olağan kanun yolu olmadığı için
kararın 7/5/2012 tarihinde kesinleşmesini engellemeyecektir. Dolayısıyla başvurucunun Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı başvuru sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının takdirini
harekete geçirmeye yönelik bir taleptir. Somut olayda Başsavcının bu talebi reddetmesi ve ret
kararının 4/10/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmesi nihai kararın kesinleşme tarihini
değiştirmeyecektir. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın 23/9/2012 tarihinden önce
kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, 'zaman bakımından yetkisizlik' nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
OLAY II
Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvuruda başvurucu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Birinci Dairesinin 9/10/2012 tarih ve E. 2012/1257, K. 2012/1044 sayılı kararının avukatına 7/11/2012
tarihinde tebliğ edildiğini ve karardan haberdar olmadığını, 10/10/2012 ila 11/12/2012 tarihleri
arasında çalıştığı şirketin Eskişehir İli Sivrihisar İlçesinde olan çalışmasının başında bulunması
nedeniyle süresi içinde başvuru yapamadığını, bu durumun haklı bir sebep teşkil ettiğini ileri sürerek
hak ihlalinin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.…”
Soru : Yukarıdaki olayda, başvurucu bakımından başvuru süresi ne zaman başlamaktadır.
Başvurucunun süreyi kaçırdığına ilişkin mazeretinin kabul edilmesi mümkün müdür açıklayınız. (10
Puan).
Cevap: Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük'ün ilgili hükümleri uyarınca, başvuru
yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz
gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler
vasıtasıyla yapılması gerekmektedir. Bununla beraber İçtüzük uyarınca, mücbir sebep veya ağır
hastalık gibi “haklı mazeret” nedeniyle otuz gün içinde başvuru yapılamadığı takdirde, bu durumu
delillendiren belgeler ile birlikte mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içerisinde de bireysel
başvuru yapma imkânı bulunmaktadır.
Somut olayda, başvurucu, 7/11/2012 tarihinde nihai yargı kararının avukatına tebliğ edildiğini
bildirmektedir. Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Bu nedenle kural olarak
vekile yapılan tebliğ tarihi 30 günlük başvuru süresinin başlangıcı kabul edilir. Başvurucunun anılan
tarihler arasında Eskişehir’de çalışıyor ve iş sahasından ayrılamıyor olması bireysel başvuru yapmasını
engeller nitelikte bir husus değildir. Çünkü bireysel başvuru Türkiye’nin her yerindeki mahkelere
yapılabilmektedir. Bu nedenle başvurucunun mazereti haklı mazeret olarak değerlendirilemez.
OLAY III
Bakanlar Kurulu, 23/7/1997 tarih ve 1997/9689 sayılı kararıyla Yusufeli Barajı ve HES Projesinin
yapımı için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına yetki vermiştir. Başvurucu Dernek, bahse konu
Projenin yapılmasından vazgeçilmesi ve iptali istemiyle adı geçen Bakanlığa başvurmuş, ancak talebi
20/12/2001 tarih ve 5947 sayılı yazıyla reddedilmiştir. Başvurucu Dernek, Yusufeli Barajı ve HES
Projesinin uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı ile anılan Projenin yapımından vazgeçilmesi
istemiyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına yaptığı başvurunun reddine dair işlemin iptali
istemiyle Danıştay 10. Dairesinin 2002/1409 (bozma sonrası 2007/1992) esasına kayden açtığı dava
sürecinden sonuç alamadığını belirterek, üyelerinin aile, çevre, mülkiyet gibi bir kısım anayasal
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ayrıca tazminat talebinde bulunmuştur.
Soru : Başvurucun başvurusunu “kişi yönünden” kabul edilebilirlik koşulları bakımından
değerlendiriniz. (10 puan)
Cevap: Bireysel başvurular ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle
güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir. Özel hukuk tüzel kişilerinin
(sendikalar, dernekler, vakıflar, ticari ortaklıklar vb.) bireysel başvurunun niteliği gereği sadece tüzel
kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilirler.
Somut olayda başvuru özel hukuk tüzel kişisi olan dernek tarafından yapılmıştır. Ancak başvurucu,
tüzel kişiliğe ait ne tür bir hakkının ihlal edildiğinden somut olarak bahsetmeksizin, üyelerinin aile,
çevre, mülkiyet gibi bir kısım anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Buna karşılık
başvuru konusu olayda Danıştay 10. Dairesinin 2002/1409 (bozma sonrası 2007/1992) esasına kayden
görülen davanın konusu ise Yusufeli İlçesinde “Yusufeli Barajı ve HES Projesi”nin uygulanması ile
ilgili alınan idari karar ve işlemin iptaline ilişkindir. Bu durumda söz konusu idari karar ve işlemin
başvurucu Derneğin tüzel kişiliğine ait haklarına bir müdahale oluşturduğundan bahsedilemez. Davaya
konu Bakanlar Kurulu kararı ile ret işlemi nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenmeyen başvurucu Derneğin, bireysel başvuru yapma hakkı bulunmamaktadır. Açıklanan
nedenlerle, özel hukuk tüzel kişisi olan başvurucu Derneğin mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından
başvurunun “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
OLAY IV
Başvurucu; Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 18/9/2012 tarihli kararında, hukuka aykırı olarak hakkında yurt dışına çıkmamak
şeklinde adli kontrol tedbir kararı verildiğini, henüz kesin bir hüküm bulunmadan ve Parlamento kararı
alınmadan bir parlamento üyesinin üzerinde hürriyeti kısıtlayıcı nitelikte yurtdışına çıkış yasağı
tedbirinin uygulanmasının Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenen yerleşme ve seyahat
özgürlüğünün ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca, yurtdışına çıkamamak adli tedbir
kararının ideolojik ve politik bir karar olduğunu bu sebeple Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan
eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
Anayasa’nın “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23. maddesi şöyledir:
“Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve
düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim
kararına bağlı olarak sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.”
AİHS’ne Ek 4 No’lu Protokol’ün “Serbest dolaşım özgürlüğü” başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“1. Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun olarak bulunan herkes, orada serbestçe dolaşma ve
ikametgahını seçebilme hakkına sahiptir.
2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.
3. Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir
toplumda zorunlu tedbirler olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.
4. Bu maddenin 1. fıkrasında sayılan haklar, belli yerlerde, yasayla konmuş ve demokratik bir
toplumda kamu yararının gerektirdiği sınırlamalara tabi tutulabilir.”
30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
Soru 1: Başvurucunun, Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetiyle
ilgili kısmını “konu bakımından” kabul edilebilirlik yönünden değerlendiriniz (10 puan)
Soru 2: Başvurucunun, Anayasa’nın 23. maddesinin ihlal edildiği yönündeki iddiaları çerçevesinde
değerlendirilen Anayasa’nın 10. maddesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasını kabul edilebilirlik
koşulları bakımından değerlendiriniz (10 puan).
Cevap 1: Bir başvurunun veya şikâyetin konu bakımından Mahkemenin yetkisi kapsamına girebilmesi
için, başvurucu tarafından ihlal edildiği ileri sürülen hak, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu
protokollerle korunmuş olmalıdır. Türkiye’nin taraf olmadığı ek protokol hükümlerinden biriyle ilgili
başvuruların Anayasa Mahkemesince incelenmesi mümkün değildir. AİHS’e Ek 4 No.lu Protokol’e
ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle, anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa’nın 23. maddesinde
yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz.
Açıklanan nedenlerle başvurunun Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik
şikâyetle ilgili kısmının, “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemezliğine karar
verilmesi gerekir.
Cevap 2: Başvurucu hakkında hükmedilen yurt dışına çıkış yasağının Anayasa’nın 23. maddesinde
yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili kısmının “konu bakımından yetkisizlik”
nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmiştir. Anayasanın 10 ve Sözleşmenin 14. Maddesindeki
“ayırımcılık yasağı”, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan tamamlayıcı nitelikte
haklardandır. Başvurucunun sehayat özgürlüğü kapsamına giren bir hakkına yönelik müdahale
bulunmaması nedeniyle ayırımcılık yasağının tek başına somut başvuru açısından uygulanabilmesi
mümkün değildir. Bu sebeple başvurucunun, başvurunun “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
METİN SORULARI
1. Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan “bireysel başvuru”
hakkını;
a) Başvuruya konu haklar açısından (5 puan)
b) Başvuru süresi ve başvuru hakkına sahip olanlar (10 puan)
c) Kararların sonuçları bakımından karşılaştırınız. (10 puan)
2. Paris Prensiplerine uygunluk bakımınan Türkiye İnsan Hakları Kurumu ile Kamu Denetçiliği
Kurununu aşağıdaki özellikler bakımından karşılaştırarak değerlendiriniz:
a) Paris Prensipleri hakkında kısaca bilgi veriniz (5 puan)
b) Yasal dayanak ve oluşum (5 puan)
c) Görev ve yetkiler (5 puan)
d) Bireysel başvuru (5 puan)
e) Kararlarının niteliği (5 puan)
METİN SORULARI CEVAPLAR
1. Sorunun Cevabı
a) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve
Ek Protokoller kapsamında yapılmaktadır. Sözleşme kapsamında yürürlükte olan 14 Ek
protokol bulunmaktadır. Türkiye bu protokollerden 4, 7 ve 12. Protokollere taraf değildir.
Sözleşme kapsamındaki haklar kişisel ve siyasal haklardan oluşmaktadır. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruya konu haklar, Anayasada yer alan temel hak ve
hürriyetlerden, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek
protokoller kapsamındaki haklardır. Bu anlamda bireysel başvuruya konu haklar her iki
başvuru mekanizması bakımından ortaktır. Hakların kapsamı açısından, Anayasa ile
Sözleşme kapsamında “en geniş koruma” nerede sağlanmış ise o kapsamda başvuru
yapılabilmektedir.
b) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç
hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı aylık bir süre içinde başvurulabilir. Anayasa
Mahkemesine ise, idari ve yargısal yolların tüketilmesinden itibaren 30 gün içinde başvuru
yapılaması gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Sözleşme veya protokollerinde tanınan haklarının
Yüksek Sözleşmeci Taraflar’dan biri tarafından ihlal edilmesin den dolayı mağdur
olduğunu öne süren her gerçek kişi, hükümet dışı kuruluş veya kişi grupları Mahkeme’ye
başvurabilir. Hükümet dışı örgütler tüzel kişiliğin niteliğine uygun ve tüzel kişiliği
ilgilendiren haklar bakımından başvuru yapabilmektedir. Taraf devletin ülkesinde bulunan
ve vatandaşlık bağı olmayan yabancılar vatandaşlara tanınan siyasal haklar dışında
başvuru yapabilmektedir. Anayasa Mahkemesine başvuru hakkını gerçek kişiler, özel
hukuk tüzel kişileri yapabilmektedir. Yabancılar yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan
haklar bakımından bireysel başvuru yapamamaktadır. Her iki başvuru yoluna da kamu
tüzel kişilerine başvuru hakkı tanınmamıştır.
c) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları kesindir ve Sözleşmeye Taraf Devletleri
bağlar. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği
kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler. Mahkeme’nin kesinleşen kararı, infazını
denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir. Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar
gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder. Yargılamanın her aşamasında,
Mahkeme, davanın bu Sözleşme ve Protokolleri ile tanınan insan haklarına saygı
ilkesinden esinlenen bir dostane çözüm yoluyla sonuçlanmasını sağlamak için taraflara
yardımcı olabilir.
Anayasa Mahkemesi, esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü
mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.
2. Sorunun cevabı
a) Paris Prensipleri Ulusal İnsan Hakları Kurumlarının uluslar arası standartlarını belirleyen
ve Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından onaylanış tavsiye niteliğinde bir belgedir. Bu
ilkeler ışığında ulusal insan hakları kurumları uluslar arası standartlara uygunluk
bakımından Ulusal Kurumlar Uluslar arası İşbirliği Komitesi tarafından akredite
b)
c)
d)
e)
edilmektedir. A statüsünde akrtedite olan kurumlar uluslar arası örgüt ve kuruluşlar
nezdinde söz sahibi haline gelmektedir.
Paris Prensiplerine göre ulusal insan hakları kurumları anayasal ya da yasal temelde
kurulmalıdır. Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) anayasal temelde kurulmuşken, Türkiye
İnsan Hakları Kurumu (TİHK) yasal temelde kurulmuştur. Yasal dayanak açısından KDK
daha güçlü konumdadır. Oluşum açısından ulusal insan hakları kurumlarında çoğulculuk
esastır. KDK, bir başdenetçi ve beş denetçiden oluşmaktadır. Baş denetçi TBMM Genel
Kurulu tarafından seçilirken, beş denetçi Mecliste oluşturulan Karma Komisyon
tarafından seçilmektedir. Ancak denetçiler, toplumun farklı kesimleri ve sivil toplum
temsilcilerine yer vermemektedir. TİHK ise, 11 üyeden oluşmakta, 2 üye Cumhurbaşkanı,
7 üye Bakanlar Kurulu, 1 üye YÖK, 1 üye Barolar tarafından seçilmektedir. Sivil toplum
örgütleri aday gösterebilmektedir. TİHK, çoğulculuk bakımından KDK’na göre daha
çoğulcu bir yapıya sahiptir.
Kamu Denetçiliği Kurumu, kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet
mekanizması oluşturmak amacıyla idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete
uygunluk yönlerinden ve iyi yönetim ilkelerini gözeterek incelemek, araştırmak ve
önerilerde bulunmak yetki ve görevine sahiptir. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı
işlemler ile resen imzaladığı kararlar ve emirler,Yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin
işlemler,Yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf
askerî nitelikteki faaliyetleri, hakkında yapılan şikâyetler Kurumun görev alanı dışındadır.
TİHK, insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine ve ihlallerin önlenmesine yönelik
çalışmalar yapmak; işkence ve kötü muamele ile mücadele etmek; şikâyet ve başvuruları
incelemek ve bunların sonuçlarını takip etmek; sorunların çözüme kavuşturulması
doğrultusunda girişimlerde bulunmak; bu amaçla eğitim faaliyetlerini yürütmek; insan
hakları alanındaki gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek amacıyla araştırma ve
incelemeler yapmakla görevli ve yetkilidir. TİHK görev alanı KDK’ya göre daha geniş ve
kapsayıcıdır.
KDK’na, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarına karşı, menfaati
ihlal edilen gerçek ve tüzel kişiler Kuruma şikâyet başvurusunda bulunabilir. Ancak,
şikâyetin insan hakları, temel hak ve özgürlükler, kadın hakları, çocuk hakları ve kamuyu
ilgilendiren genel konulara yönelik olması hâlinde menfaat ihlali aranmaz. Kuruma
şikâyet başvurusunda bulunulabilmesi idair başvuru yollarının tüketilmesi tarihinden
itibaren altı ay içinde Kuruma şikâyet başvurusunda bulunulabilir. Dava açma süresi
içinde yapılan şikâyet başvurusu, işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
TİHK İnsan hakları ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel kişi
Kuruma başvurabilir. Kuruma başvurulmasında bir süre olmadığı gibi idari yollarının
tüketilmesi aranmamaktadır. Kuruma başvurma halinde dava açma süresi durmamaktadır.
Bu nedenle, TİHK’na başvuru daha esnek koşulları bağlanmıştır.
KDK, şikâyet başvurusuna ilişkin inceleme ve araştırma sonucunda tavsiye kararı, ret
kararı veya karar verilmesine yer olmadığına dair karar verir. Kurum, her takvim yılına
ilişkin olarak yürüttüğü faaliyetleri ve önerileri kapsayan yıllık rapor hazırlar. Bu rapor,
takip eden yılın Ocak ayının son gününe kadar Komisyona sunulur. TİHK, inceleme ve
araştırmaları sonucu tavsiye kararı, ihlal ve red kararı verebilir. Kurum, görev ve yetkilere
ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu yılda
en az bir defa bilgilendirir. Görüldüğü gibi kararlarının etki ve sonuçları bakımından her
iki kurum birbirine benzemektedir.