indirmek için tıklayınız

753
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
GAGOUZYA, KÖSTENCE, KIRIM YARIMADASI, KIRGIZİSTAN’DA YAŞAYAN
KADINLARIN SORUNLARI VE SONUÇLARIN ÇOCUKLARA YANSIMASI
Seher Keçe Türker*
Sözlerime, Çağdaş Manasçı, dünya Türklüğünün gururu Cengiz Aytmatov' u bir daha
rametle yad ederek başlıyor, ruhuna Fatiha gönderiyorum.
GAGOUZYA'DA YAŞAYAN
KADINLAR
MOLDOVA -GAGAUZİYA
Moldovalı /Rumenler: % 71,1
Ukraynalı: % 11,7
Rus : % 9,5
Gagouz Türkleri: % 3,8
Bulgar : % 1,9
Yahudi : % 0,4
Diğer : % 1,6
GAGOUZ ÖZERK BÖLGESI
Ortodoks Hıristiyan bir Türk topluluğu olan Gagavuzlar1989 nüfus istatistiklerine göre
eski Sovyetler Birliği sınırları içinde sayıları 197.164'tür. Bulgarlar, Gagavuzları "Türkleşmiş
Bulgar" kabul ettikleri için Bulgar istatistikleri bu konuda sessiz kalmakta, bu sebeple oradaki
sayılarını tespit etmek mümkün olmamaktadır. Gagavuzlar bütünü hesap edildiğinde, tahminen
250 bin olduğunu söylemek mümkündür. Gagavuzlar, din, dil ve kültürel özellikler
bakımından kendine has bir Türk topluluğudur.
*
Emekli Eğitimci
754
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
GAGOGUZ KADINLARI
1998 yılı Kasım ayından bir anı ile söze başlamak istiyorum. Saat 23.00 ‘ü biraz
geçiyordu. Otelin barında, insanların neler yaptıklarını görmek istedim ve barın küçük
bölmesine oturdum. Birkaç dakika sonra yanıma, barda çalışan kadının kardeşi olduğunu
söyleyen genç bir kadın geldi.. Kısa sürede kaynaştık, acıklı hayat hikâyesini anlattı. Kalabalık
bir ailesi olduğunu çok içen, geç saatlerde eve gelen, çocuğunu ve kendisini döven kocasından
söz etti. “Burada biz çalışırız, erkekler oturur ve içerler” dedi. “Bir de bizi küçük görürler” diye
dert yandı. Şiire masal diyordu. Annesi öldükten sonra çok üzüntü çektiğini anlattı, yazdığı
“Anne” şiirini okudu. İstanbul’a gelip para kazanmak istiyordu. Yol parası bile yoktu ama
biriktirip günün birinde mutlaka geleceğini söyledi. Kâh üzüldüm, kâh sevinir göründüm ve
sanki boğazıma bir düğüm atıldı. Ona “para bulsan da İstanbul’a gelme, vatanından ayrılma,
yaban ellerde seni iyi günler beklemez, kuzu görünümlü kurtlar, renkli ışıkların altında ve
kuytu köşelerde dolaşıyor, puslu havalarda seni yerler” diyemedim. Sonra “Barı kapatıyoruz“
diyen bir sesle kendimize geldik. Mary ve anlattığı küçük kızını kalbimin bir köşesine alarak
yatmaya, mümkün olursa uyumaya çekildim.
Gaouziya'da kadın egemenliği göze çarpıyordu. Komratlı Gagoguz kadınlar güçlü,
inançlı, baş koydukları dava için mücadelede kararlı olduklarını açıkça belirttiler. Ayrıca
hazırladıkları hediyeleri bizlere sunarak büyük bir incelik gösterdiler. Bütün olumsuzluklara ve
yoklara karşı armağan vermeği düşünerek kadın ruhunun güzelliğini yansıttılar. Sadece onlar
mı? Sempozyumda bildiri sunanların çoğu, izleyicilerin ve düşüncelerini dile getirenlerin de
hepsi kadındı.
Gagoguz Yeri’nde üzüm çok olduğu için şarap imalatı da tüketimi de fazladır. Gagoguzlar,
sodalı su ve şarap içiyorlar, hem de kahvaltıda başlayarak. Tespitime göre bu nedenle tepkisiz
insanlar olmuş, uyuşmuşlar. Sinekleri bile sarhoştu, elinizle itiyorsunuz bir zahmet
ayaklanıyorlar. Uyanık, bilgili insanlar yoğun çalışma içindeler. Halkı uyandırma ve
ilerlemeleri yolunda savaş veriyorlar. Bir de gençleri, özellikle genç kadınları Türkiye’ye
gelme sevdasından vazgeçirebilseler!
Gri renkli, soğuk ve karanlık şehirde yaşayan Gagoguzlar sıcacık, ışıl ışıl insanlar.
Yaptıkları resimlerden, söyledikleri türkülerden, düğüm düğüm dokudukları kilimlerden,
yazdıkları şiirlerden bu açıkça belli oluyor. Hayret ettiğim durumdan söz etmeden
geçemeyeceğim. Çok ucuza satılan şarap, şampanya gibi içecekleri su niyetine içerek (zaten
içme suyunu bilmiyorlar) ve sanki hobi edinmiş gibi sanatsal kurslara mecburi olarak katılarak
uyutulmuşlar. Zoraki olarak güzel sanatlarla düşüp kalkmaktan düşünmeye zamanları olmamış.
Sistem onları sistemli olarak tepkisiz insanlar haline getirmiş, şaşırmamak mümkün değil.
Ekonomisi zayıf olan Gagauzya'dan yurt dışına işçi akını yoğun biçimde devam etmekte.
Bir ülkede ekonomik yoksulluk varsa bunun yükünü en fazla kadınlar, dolayısıyla çocuklar
çeker. Dudağından ruju eksilmeyen kadınlar ülkesinde, günlük hayatın her anında ve alanında
onlar var. En ağır işlerde, en ucuza çalışırlar. Tüm eski Sovyet bölgesinde olduğu gibi
kanalizasyondan inşaatında işleri bitince böyle ağır bir işte çalışmış olduğunu anlamazsınız.
Rujlarını sürer giderler ve bütün dünya kadınlarının yaptığı gibi evde yeniden çalışmaya
başlarlar. Sokaklarda pazarlarda, erkek ya da kadın kuaföründe çalışanlar kadınlardır.
Moldovalı kadınların çoğunluğu, siyasetle uğraşmak istemiyor. Politikacılara inanmadıklarını
söylüyorlar. Belki de bu yüzden her işin altından kendileri kalmak istiyor.
755
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Bağımsızlıklarına kavuşmadan önce boşanma olayı hemen hemen hiç olmazmış, şimdi
yaygınlaşmış. Eskiden birbirlerine daha fazla saygı duyduklarını da söylüyorlar. Evin geçimi
için toplana paranın dağıtımını da genellikle kadınların yaptığı anlaşıldı.
Son yıllarda köyler tamamen boşalmış durumda. Herkes çocuğunun kente gitmesini istiyor.
Ayrıca , çoğu gencin de kültüründen uzaklaştığını anlatıyorlar.
Halk festivalini izlemek için kültür salonuna gittik. Adı üstünde “Halk Festivali” Yani her
yaştan insan bu müzik festivaline katılabilir. 4 yaşından tutunda 70 yaşını aşkın, ruhu genç
insanlar festivale katılmışlardı. Bu büyük festivale katılanlar arasında erkek olarak bir
üniversiteli genç bulunuyordu.
Kilim atölyesinde gördüğüm kilimlerin desenleri Türk çizgileri taşıyordu. Gönüllerinin
sıcaklığını, coşkusunu ilmeklere yansıtmışlardı. Kullanılan renkler genellikle güneşin
renklerindendi. Bu gri renkli, soluk ışıklı yerde böylesine canlı desenlerin ortaya çıkarılması
beni düşündürdü.
Gagouz kadınları kendilerine saygısı olan ve güçlüklere gülümseyerek bakan, çalışarak
hayatı yenen kadınlardır. Onlar erkeklerini de çocukları gibi bağırlarına basarak en ağır işlerde
çalışır ve kadın olduklarını unutmazlar. Kentli kimliğe geçen kadınların yükü ağır olmasına
rağmen değişimleri hızla devam ediyor. Kocasını ve çocuklarını bırakarak, Bir aylık turist
vizesiyle İstanbul'a giriş yapan moldovalı Gagavuz kadınları dadılık ve hizmetçilik
piyasasının gözdesi halindeler. Eğitimli oldukları, Türkçe bildikleri ve düşük ücretlere
çalıştıkları için tercih ediliyorlar. Ayda sadece bir gün izinle para biriktirmeğe uğraşıyorlar.
ROMANYA- KÖSTENCE
Romen % 92,2
Türk %2,9
Tatar % 2,8
Yunan % 0, 17
Bulgar % 0,01
Yahudi % 0,01
Roman % 0,95
Bir anı da (Romanya) Köstence'den, tarih 07 eylül 2005, Kral Camisi'nin Minaresinden
inince iç avluda oturan Ayşe hanımla sohbet ederek bilgi almağa çalıştım. Buranın temizliği ve
güvenliği ile ilgileniyormuş. Camide namaz kılınmadığından, ancak minareye çıkmak için çok
turist geldiğinden söz etti. Ben, bir ara "Ayşe Hanım, Camii ile ilgili bir kitapçık, broşür var
mı?" diye sordum. Diğer Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi Köstence'de de Türkler dillerini
756
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
korumağı bilmişler. Ayşe Hanım, bu soru karşısında hışımla döndü, yüzüme bakarak, “Biz
Türkler geliyormuş diye duyunca çok sevindik. Bize biraz kitap, okunacak bir şey getirirler
diye bekledik Baksana siz bizden istiyorsunuz “ dedi. Şaşırdım, utandım; “Nasıl kitaplar
istersiniz, Türkiye’den gönderelim” dedim. Öfkesi dinmemişti “ Bu kadar da olur mu! İnsan
Peygamber efendimizin hayatını anlatan bir kitap, bir yasin kitabı getirir bari...” diye devam
etti. "Ben bu kitaplara ihtiyaç duyulduğunu bilmiyordum doğrusu. Bundan sonra gittiğim
yerlere kitap götüreceğim. İsteyen olursa vereceğim" dedim.
Gündüz, plajlar kum gibi insan kaynıyor, diyebilirim ki iş yerlerinin hepsinde kadınlar ve
kızlar çalışıyor. Erkekler de ya patronluk yapıyor ya da fabrikalara gidiyorlar. Gece olunca
renkli, loş ışıklar bu bölgeye gizemli hava veriyor. Kusursuz güzellikteki kızlar, caddelerde
boy gösteriyorlar ve çılgın eğlence hüküm sürüyor. Otel odaları çok fazla rağbet görüyor.
Küçük, narin kızların yanlarında yürüyen koca adamlarla boyunları bükük halde otel odalarına
çıkmaları hüzün yarattı. Bundan daha üzücü olanı ise kızları, kadınları bu duruma
sürükleyenlerin babaları ya da yakınları erkeklerin olmasıydı.
Lokantalarda ve mağazalarda çalışan kadınlarla konuştum. Eskiye göre hallerinden
memnunlardı. Ancak genel olarak hayatlarının güzel olmadığından söz ettiler. Erkeklerin
içkiye düşkünlüğü onları bezdiren en önemli unsurların başında geliyor. Tanışma fırsatı
bulduğum insanlar çalışkandı. Özellikle kadınların bilimsel çalışmalara yönelmiş olmaları da
dikkat çekiciydi.Sempozyum çalışmasının Köstence bölümü kadınlardan oluşuyordu.
Köstence'de, Mecidiye'deki evlerin bahçeleri değil pencereleri, duvarları bile çiçeklerle
donatılmıştı. Kadınlar çok becerikli, ürettikleri sebze ve meyvelerden ne gerekiyorsa
yapmışlar. Reçel, marmelat, turşu, kurutulmuş sebze ve meyveler, peynir... her şeyi kendileri
yapıyorlar. Ürünlerini satmaya çalışırken çocuklarını ve çiçeklerini ihmal etmediklerini de
söylediler.
Bir aylık turist vizesiyle İstanbul'a giriş yapan Romanya- Köstence kadınları
dadılık ve hizmetçilik yaparak para kazanıyorlar.
KIRIM
Ruslar%58,32;
Ukrainler: %24,32;
Kırım Tatarları: %12,1;
Beyaz Ruslar: %1,44;
Tatarlar: %0,54;
Ermeniler: %0,43;
Yahudiler: %0,22
757
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
18 AĞUSTOS 2006 CUMA
Kafe denilen yerde adının Arzu olduğunu öğrendiğim Türk Tatar kızın yanına
yaklaştım, eski Kırım’a nasıl gidebileceğimi sordum. Arzu, bayan patronundan izin alıp bana
yardımcı oldu, vedalaşırken ona Yasin-i Şerif ve başka hediyeler verdim. Kitabı göğsüne
bastırarak "Çok teşekkür ederim. Memnun oldum. Bu kitapları okuyacağım.Babam daha çok
sevinecek” dedi. Ben de duygulandım. Sarıldık ve buğulu gözlerle vedalaştık.
Minibüsün ön koltuğuna oturdum. Adının Yunus olduğunu söyleyen sürücü Türkçe
konuşmaz mı nasıl sevindiğimi anlatamam. Özbekistan’dan çalışmak için ailesi ile Kırım’a
gelmiş. Şimdilik halleri çok iyi değilmiş. Ancak iyi olacağından umutlu olduğunu belirtti. Arka
sıralarda oturan yolcular da Türkçe konuşuyordu. Türk’ün en çok bulunduğu yer Eski Kırıma
giderken yol boyunca sohbet koyulaştı. Yemyeşil köylerin kıyısından geçtik. Minibüsten çekim
yapmaya çalışırken yanından geçtiğimiz. köylerin adlarını söylediler. Bir ara kamerayı şarjı
azaldığı için kapatmak istedim. Arkamdaki koltukta oturan, Bahçesaray doğumlu Dilaver
isimli tatar heyecanla ”dur, kapatma. Şimdi Karasubazar’dan geçeceğiz. Orada cami var, onu
da çek” dedi. Yanımda bulunan Yasin-i şerif kitaplarını ve ufak tefek hediyeleri minibüste
bulunan ve Müslüman’ım diyenlere dağıttım. Kitapları alanlar gözyaşlarını tutamıyordu. Bu ve
daha değişik kitaplardan Türkiye’den sizlere göndereceğiz, dedim. Eski Kırım’a gelince
sempozyumun yapıldığı yere en yakın olacak şekilde indirdiler. Benimle birlikte adı Ayşe olan
yaşlıca kadın da indi. “Ben, seni oraya götürürüm” dedi. ”Seni bekleyen adamlar var mı?” diye
sordu. ”Var” dedim. Sevindi. “Siz bize yardım etmeğe mi geldiniz? “diye sordu. “Evet.
Bakalım neye ihtiyacınız var? Ona göre göndereceğiz.“ dedim. ”Neye ihtiyacımız olacak
ölümlü dünyada, dua kitabı, seccade, tespih” dedi. Anlaşmış gibi bütün yaşlılar hatta gençler
bile bunları istediler.Öyle alçak gönüllüler öyle tok gözlüler ki. Bütün yaşadıkları baskılara,
ürkek hareketlerine, yokluklarına rağmen istekleri dini kitaplar ve dinlerini yapmaları için
gereken diğer malzemelerdi. Korku içlerinde yer etmiş sanki, hürriyetin tadını
çıkaramıyorlardı. Ben böyle gözlemledim.
Eski Kırım’daki son günümüzde, kültür salonunun karşısında İnternet salonuna gittim.
Kocaman demir kapının tam önündeyken bir genç nereye gittiğimi sordu, salonun sahibinin
oğluymuş, ilgilendi, İnternet’e girmek ve Türkçe sayfaları bulmak oldukça zordu. Sonra beni
evlerine davet etti, annesi ve anneannesiyle tanıştırdı. Tek katlı bahçeli bir evde oturuyorlardı.
Güzel ve zeki bir kadın olan Annesi göz doktoru, babası serbest çalışıyor ayrıca siyasetle de
ilgileniyormuş. Hastanede görev yaparak ayda yüz dolardan biraz fazla maaş alıyormuş.
Anneanne Rus döneminde emekli olmuş. Emekli olarak seksen dolar maaşı varmış. Maddi
olarak durumu en iyi olan anneanneymiş. Evin içi küçüktü. Eşyaları azdı. Ya da ne lazımsa
onlar vardı. Orta halli bir aile olduklarını söylediler. Bana kavun, karpuz ikram ettiler.
Kendilerine de servis tabağı getirdikleri halde yemediler. Su rica ettim, meyve suyu verdiler.
Anladığınız gibi evde içme suyu yoktu. Delikanlı Türk kahvesi yaptı. O kadar mutlu oldular ki
anlatamam. Gözyaşları ile anlatıyor, gözlerini benden ayırmıyorlardı. Hele anlattıkları bir
gerçek vardı ki yürekler acısı. Anneannenin kardeşinin kızını seksenli yılların sonlarında
Ruslar kaçırıp Türkiye’ye götürmüşler. Bir süre sonra Türk polisi yakalamış, Rusya’ya geri
göndermiş. Rus polisi “Getirilen kızlar kiminse gelip alsınlar” demişler. Biz de gittik ama
bizim kızımız diyemedik. O da bunlar benim ailem demedi. Ya bize ya da ona bir şey
yapmalarından korktuk. “Kız bize baktı, biz ona. Bir kelime konuşamadık. Gözlerimiz kan
çanağına döndü. Sadece ağladık ve ayrıldık.” O günden sonra kızı bir daha görmemişler.
758
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Nerededir, ne yapar bilmiyorlarmış. Daha neler neler anlattılar... Anneanne, sürgün günlerini
hatırladı, sakin biçimde, düşüne düşüne konuşarak ”Bizi paramparça ettiler. Sürgünde
hepimizi trenlere doldurdular. Tren bir dakika bile durmuyordu istasyonda. Aileler parçalandı.
Ya çocuklar kaldı ya da ana babaları. Herkes aynı trene binemedi ve ikinci trenle de aynı yere
gidemedi. Çünkü trenler birbirinin tersi istikametine gidiyordu.“ diye içi parçalanarak anlattı.
Ben, onların anlattıklarını dinlemek istiyordum. Onlar beni dinlemek istiyorlardı. Anneanne
”Anlat” diyordu “Ne yapıyorsunuz Türkiye’de?” Üçü birden gözümün içine odaklanmış,
dudaklarımın hareket etmesini bekliyordu. “Türkiye’de sizler için elimizden geleni yapıyoruz”
dedim. “Devletin bu konuda çalışmaları var. Ayrıca Kırım Tatarları dernekleri’ de gayret
gösteriyorlar. Ben gelirken İzmit’te açılan Kırım Tatarları Derneğine gittim. Sizlere hem
Türkiye’den hem de dernekteki Kırımlı dostlarımızdan selam getirdim” dedim. Anında
”Aleykümselâm” diye cevap verdiler. O kadar sevindiler ki inanın boynuma sarıldılar “Gidince
siz de onlara selam söyleyin ve bizim yerimize öpün” dediler. Hem gülüyor hem ağlıyorlardı.
Hüzne boyanmış bir sevinç ışıltısı yayılıyordu. Baskıdan kurtulmanın sevinci, hürlüğün tadına
varamamanın hüznü aynı zamanda kabına sığmayan bir coşku gözleniyordu. İnsanların yüzüne
baktığınızda, konuştuğunuzda (aslında konuşmaya gerek kalmadan gözlerinden ne demek
istediğini okuyabiliyorsunuz). Yaşlı, orta yaşlı, genç ve çocukların hangi ruh halinde oldukları
açıkça belli oluyordu.
Duygulandığım konulardan biri, dillerini rahatça konuştukları için yaşadıkları sevinçti.
Daha önemlisi de Müslüman oldukları için duydukları onur. Camilere verdikleri önemi, ezanın
sesini işitmenin önemini anlatılar. ”Siz Türkiye’de yaşıyorsunuz. Ezan sesini duymamanın ne
demek olduğunu bilemezsiniz. Saklı olarak ibadet yapmanın, çocuklarımıza öğretememenin
acısını anlayabilir misiniz?“ dediler. Bu duygular içinde Mehmet Akif’in İstiklal Marşındaki
dizeleri dilime geldi:
“Bu ezanlar ki şahâdetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli”
Gençler, yaşlılar, resmi yer, özel yer neresi olursa olsun bizleri önce “Selamünaleyküm” diye
karşıladılar. Sonra “Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz” dediler. Yemek yerken “ Aş, tatlı olsun”
dileğinde bulundular. Yemekten sonra dualar yapıldı. Ancak, Türk ve Müslüman olmak burada
biraz zor göründü. Gençleri, uyuşturucu ve fuhuş bataklığından korumak neredeyse imkansız gibi.
Hatta Türk kızlarını zor durumlara getirmek gayrimüslim gençleri için meziyet haline gelmiş
Sonra; birlikte festivale gitmeye karar verdik. Annesi, rujunu sürdü, boynuna renkli bir fular
takarak şık bir bayan olmuştu.
Bir aylık turist vizesiyle İstanbul'a giriş yapan Kırım kadınları dadılık ve
hizmetçilik, hasta bakıcılığı yaparak para kazanıyorlar.
759
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
KIRGIZİSTAN
Kırgız 64.9%,
Özbek 13.8%,
Rus 12.5%,
Dungan 1.1%
Ukrain 1%,
Uygur 1%,
diğer5.7%
Sovyet Rusya döneminden sonra iktidarı değişen ilk Türk cumhuriyetidir.
KIRGIZİSTAN KADINLARI
Kırgızistan'da da kadınlar çalışkandır. Pazarlarda kadınlar çalışır, taksicilik, otobüs
şoförlüğü, inşaat işçiliği yapan kadınlardır. Yaptıkları her işi adaletli yaparlar. Çünkü bilir ki
orada yaşayan herkes en az kendisi kadar açtır.
Evlilikleri çok kısa sürer.
Evlenilir, çocukları olur, birkaç yıl sonra da adam gider. Çocuğuyla yalnız kalan onlarca kadın
vardır etrafta. Türlü şekillerde para kazanmak için çırpınırlar. Nüfusunun çoğunu kadınların
oluşturması nedeniyle gözle görünen bir kadın egemenliği vardır. Erkekler genelde sarhoştur,
boş gezer ve kadınların eline bakarlar. Çalışan insanların aylık gelirlerinin 50–60 dolar olduğu
söyleniyor, ancak insanların yaşam tarzlarına bakıldığında bu durum inandırıcı gelmiyor.Genç
kızları, köyün tek sosyal mekânı İnternet kafede ya da gece sokakları arşınlarken görmek
mümkündür. bir aylık turist vizesiyle İstanbul'a giriş yapan Kırgızistan kadınları dadılık ve
hizmetçilik, hasta bakıcılığı yaparak para kazanıyor, eşlerine ve çocuklarını yolluyorlar.
Konuştuğum Kırgızistanlı bir kadın, Türkiye'de, kaçak olarak çalışarak yaşlı, hasta bir
kadına baktığını, her ay eşine ve çocuklarına para gönderdiğini, beş yıl sonunda evine
döndüğünde, kocasının onu gıyabında boşadığını ve başkası ile evlenmiş olduğunu
gördüğünü anlattı.. Ayrıca eşi, ev yaptırdığını da söylediği için daha da fedakarlık yaptığını,
polise yakalanmamak için hiç izin kullanmadığını, dışarı çıkmadığını söyledi. Böylece evsiz
ve kocasız kalan kadın Türkiye'ye dönmüş. Çocuklarına annesi bakıyormuş.
Bir aylık turist vizesiyle İstanbul'a giriş yapan Kırgısiztan kadınları
hizmetçilik, hasta bakıcılığı yaparak para kazanıyorlar.
dadılık,
760
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
SONUÇ
Yağmur ile yer yeşerir, emek ile millet gelişir.
-Kırgız Atasözü-
Gagoğuz, Köstence, Kırım ve Kırgısiztan'da yaşayan Türk kadınlarının ortak sorunu:
1- parasızlık ve şiddet görmeleri. En büyük şiddeti kocaları uygulamaktadır. Kadınlar,
çocukları yanında, genellikle çalışmayan, alkolık, uyuşturucu kullanan eşlerine de bakmak
durumunda bırakılmaktadır. Kadının eşi tarafından himaye edilmesi söz konusu değildir.
Kadının görevi bir zamanlar iyi bir eş iyi bir anne olmaktı, Şimdi, asıl görevleri ikinci planda
kalmaktadır. Zaman ne kadar değişirse değişsin kadınının kutsal duyguları, eş ve annelik
vasıflarında saklıdır. Bir kadın için her şeyden önce evladı gelir.
2- Aile dağılmaları sadece iki kişiye değil, çok kişiye hüzün ve sıkıntı çektiren olaydır.
Eşlerin evlendikten, hele anne-baba olduktan sonra kendilerini sorumlu hissederek evin bir
bireyi olan çocuklarına güvenli ortam sağlamalılar. Çocukların aklına hiçbir zaman “annembabam bir gün ayrılırsa?” sorusu gelmemeli, anne-baba çocuklarına aile olmanın verdiği
güveni hissettirmelidir.
3- Bağımsızlıklarına kavuşan insanlar, iş, ekmek peşine düştüler. Ancak bu normal
durum ayrılmayı, çocukları tedirgin etmeği gerektirmez. Gurbete, temiz duygularla çalışmaya
gelen kadınların hayatı adeta işkence haline dönüyor. Gazete haberlerinden bu konu ile ilgili
birkaç örnek sunmak istiyorum;
Yurtdışından getirilip pasaportlarına el konan kadınların 'mal gibi' satıldığı bir bölge burası.
Satış aleni... İster geceliği 100 dolar ister, sezonluğu 15-20 bin dolar...
Üç çocuk annesi 'X' ailesini geçindiremeyince, arkadaşının Türkiye'de çalışma teklifini
kabul eder. Antalya'da kendisini bir köy evinde bulur. Pasaportu alınır. Fuhuşu kabul etmeyen
'X' dövülür, başına silah dayanır. Para karşılığı seks yapmaya başlayan 'X'in evden çıkmasına
izin verilmez.
Aşçılık yapan 'Y' geçinememektedir. Türkiye'de gazinoda çalışması için önüne konan
kontratı imzalar. Fuhuş sektöründe çalışması söylenir. 'Y'nin içtiği sigara bile borç olarak
sayılır. Evine dönmesine izin verilmez..
15'lik Romen ister misiniz?' Aksaray İSKİ'ye su faturası ödemeye giderken kadın
satıcılarının "15'lik Romen, Moldov var hangisi? sorusuyla karşılaşabilirsiniz. Sabah Gazetesi
- 1 Temmuz 2005
Satılmak' için sıra bekliyorlar- Tercuman Gazetesi - 1 Temmuz 2005
Moldova'da 1974 yılında doğdum. 2 çocuğum var. Kız arkadaşım, Türkiye'de günde 2 bin
dolar kazanabileceğini vaaddetti. Arkadaşımın teklifini hiç düşünmeden kabul ederek,
olacaklardan habersiz Türkiye'ye geldim. Tüm masraflarım, uçak bileti ve pasaport arkadaşım
tarafından ayarlanmıştı. Antalya Havaalanı'nda Veysel adlı kişi beni bir köy evine götürdü.
Pasaportumu zorla elimden aldılar. Evde beni Moldovalı bir kadın karşıladı. Bana, Türkiye'de
761
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
fuhuş sektöründe çalışmak üzere buraya getirildiğimi söyledi. Bunu asla kabul etmeyeceğini ve
geri dönmek istediğini söylediğimde ise başına silah dayadılar. Korkuttular, dövdüler, her
türlü baskıya maruz kaldım ve bana başka şansımın olmadığını aksi halde öldürüleceğimi
söylediler.'
Kütük Evler Bölgesi'ne yapılan baskınla kaçak çalıştırılan sekiz kadın yakalandı.
Uzmanlara göre Türkiye'de 5 milyona yakın kaçak yabancı işçi çalışıyor. RADİKAL
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ekonomileri çöken ve işsizliğin çok büyük
oranlarda arttığı ülkelerden ve özellikle kadınları, çocukları vuran ekonomik krizler nedeniyle
Türkiye’ye gelerek çalışmaya başlayan kadınlar, kaçak işçilerin çoğunluğunu oluşturuyor.
Hizmet sektöründe iş bulabilen kadınların, ne can ne mal ne de iş güvenliği var. İstanbul’a
gelen / getirilen kadınlar -şanslılarsa- çocuk bakımından ev temizliğine, hasta bakımından
tezgahtarlığa kadar geri işlerde çalışabilir.. Yabancı uyruklu olmaları ve kaçak çalışmaları
nedeniyle, çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyorlar. Vasıflı ya da vasıfsız olmaları,
eğitim düzeyleri onlara bir artı sağlamıyor. Fuhuş yapmaya mecbur bırakılan bu kadınlar,
kurbanlık koyunlar gibi pazarlanıyorlar. Sosyal danışmanlık hizmetleri, iş ve işçi bulma
kurumu adı altında faaliyet yürüten birçok şirket, hem insan ticareti hem de kadın ticareti
yapıyor. Uluslararası Göç Örgütü Türkiye Koordinasyonu, sadece 2005 yılı içerisinde insan
ticareti mağduru olarak getirilip fuhuş yapmaya zorlanan 469 kadın tespit etmiş. Aynı kurum,
tespit edebildiklerinin, gerçek sayının sadece %10’u olduğunu söylüyor. İnsan ticareti mağduru
her üç kadından birinin anne olması ve memleketlerinde bıraktıkları çocukların geçimini
sağlamakla yükümlü olmaları, fuhuşa zorlanan kadınlar açısından durumu zor hale getiriyor.
4- Kimi çocuğuna bakmak için kimi yaşamak için kimi de başka çaresi olmadığı için
Türkiye’ye gelen kadınların bazıları başlarına daha kötü bir şey gelmesin diye evli olsalar bile
boşanıp Türkiyeli biriyle evleniyorlar. Böylelikle zaman içinde çalışma izni de alabilen
kadınlar, fuhuş batağına düşmektense evlilik kurumu sayesinde ‘resmi fuhuş’ yapmayı tercih
ediyorlar. Bu insanların, kişiliklerini, insanlıklarını, kısacası neleri varsa sömürüyorlar.
Türkmenistanlı, Sara adlı kadın, parasız üniversite olmadığı gibi iş bulma imkanı da hiç
olmadığını anlattı. Bizde kadınlar çalışır, Türkiye'de pazar yerinde çalışan erkekleri görünce
şaşırdım. Çocuklarıma annem bakıyor. Bizim orada erkekler sarhoştur, çalışmazlar ama bizlere
şiddet uygularlar. Eşim, benden beş taş küçük, evlendiğimizde çocuktu neredeyse.
Parasızlıktan, iki çocuğumuza annem baktı. (Rusyadan ayrılmadan önce annemin emekli
olmasına çok az kalmıştı. Sonra; emekli yapmadılar, hakkını yediler. Bu yüzden, Almanya,
Türkiye'ye çalışmaya gitmek zorunda olan yaşlılar vardır.) Annemle otururken dışarı çıkamadı,
sonra Türkiye'ye geldik. Yani sarhoş olmaya vakit bulamadı, Burada düzgün olarak çalışıyor,
anneme çocukları bakması için para gönderiyoruz, dedi.
5- Turizm firmalarına 35 dolar ödeyen ve Laleli'ye ulaşmayı başaran kadınların bir kısmı,
daha önce gelen yakınlarının ya da arkadaşlarının yardımıyla iş buluyor. Bir kısmı ülkesine
geri dönmeye karar verenlerin işlerini devralıyor. Büyük çoğunluk ise otobüslerde, Laleli
çevresindeki pansiyonlarda kalarak iş arıyor. Kısaca; kadınlar yurtdışında çalışma vaadiyle
kandırılıyor. Mağdurların çoğu, komşuları, yakın arkadaşları ya da akrabaları gibi tanıdıkları
ve güvendikleri kişilerce satılıyor. Daha sonra çeşitli mafya örgütlerinin elinden geçerek Batı
Avrupa'daki genelevlere götürülüyorlar.
762
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
6- Ne yazık ki bu madalyonun öteki yüzünde çocuklar bulunuyor. Baba, anneanne,
babaannelerin bakmak zorunda kaldığı çocuklar, önce anne ve babasından ayrı kalarak
boyunları bükülüyor. Genellikle yaşlıların elinde kaldıklarından çocukluklarını tam olarak
yaşayamıyorlar. Birkaç yıl sonra genç sınıfına girerken ruhsal çöküntü yaşıyorlar. Yapılan
araştırmalara göre; aileleri parçalanmış çocuklar ergenlik dönemlerinden başlayarak
uyuşturucu bağımlısı oldukları, fuhuş batağına düştükleri görülmektedir. Bu çocuklar, gleceğin
annesi, babası olacaklar. Sonuçlarını düşünmek bile ürkütücü geliyor.
Sonuç olarak, başarılı ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilmek için, öncelikle annenin huzurlu,
mutlu ve beklentileri karşılanmış olması gerekir. Anne-babalar; çocuklarına yeterli sevgiyi
veremezlerse, bu çocuğun bakımevlerinde büyüyen çocuklardan farkı kalmaz. İlerleyen
yaşlarda görülen psikolojik hastalıkların birçoğunun sebebinin, çocuktaki sevgi
yoksunluğundan kaynaklandığı bilinmektedir. Özellikle erkrk çocukları, annelerine düşkündür.
Ancak; parçalanmış aile çocukları bunalıma girip büyüdüklerinde kadınlara şiddet
gösteriyorlar. Din ve ahlak bilgisine ihtiyaç duyulduğu muhakkaktır. Ayrıca, ruh sağlığı
bozulan gençlere psikolojik destek verilmesi gerekmektedir. Yetişkin erkeklerin çalışması ve
içki tüketimini en aza indirmeleri için gerekirse kanun çıkarılmalıdır.
Sözün özü: Kadınları evlerinden, çocuklarından ayırmamak için çözüm bulunmalıdır. Her
ev, her ülke, kadınıyla güzeldir. Her çocuk, anne ve babasının yanında kendini güvende
hisseder. Kadının olmadığı yerin ruhu olmaz. Biliyoruz ki kadın giderse, (kedisi götürmese
bile) beraberinde çok şey gider. "Annelik kimi zaman tabiat kanunlarından da güçlüdür.
Barbara Kingsolver"