türkıye yapay kalpte dünya üçüncüsü

TÜRKIYE YAPAY KALPTE DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ
Portal
Adres
: www.ogretmenleriz.com
İçeriği : Haber
Tarih : 01.11.2014
: http://www.ogretmenleriz.com/guncel/t-rkiye-yapay-kalpte-d-nya-nc-s-h89883.html
Türkiye yapay kalpte dünya üçüncüsü ANTALYA`da yapılan Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği`nin 13`üncü Kongresi`nde
Türkiye`nin damar hastalıkları konusunda durumunun çok kötü olduğu; buna karşılık kadavradan yeterince nakil yapılamadığı için de
Türkiye`nin yapay kalpte dünya üçüncüsü konumuna geldiği açıklandı. Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği`nin 13`üncü Kongresi,
Antalya Belek`teki Titanic Deluxe Otel`de gerçekleştirildi. Kongreye 2 bin 145 doktor, hemşire ile perfüzyonist katıldı. Kalp ve damar
cerrahisindeki son gelişmelerin ele alındığı kongrede Türkiye`den 427, yurtdışından 52 konuşmacı ve oturum başkanı görev aldı.
Kongreyle ilgili düzenlenen basın toplantısında Türk Kalp ve Cerrahisi Derneği ve Kongre Başkanı, Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk
eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Gürbüz, Türkiye`de kalp merkezi
enflasyonu yaşandığını söyledi. YILDA 75 BİN AÇIK KALP AMELİYATI YAPILIYOR Şu anda 1350 üye tarafından, 42 sağlık
Bakanlığı, 52 üniversite, 164 özel hastane olmak üzere toplam 260 kalp merkezinde yıllık 75 bin açık kalp ameliyatı yapıldığını belirten
Prof. Dr. Gürbüz, Türkiye`de kalp merkezi konusunda bir enflasyon yaşandığını iddia etti. Prof. Dr. Ali Gürbüz, 'Almanya ve
İngiltere`de 1- 1,5 milyon nüfusa 1 merkez düşerken, ülkemizde 250-300 bin kişiye 1 merkez düşmektedir' dedi. MERKEZ SAYISI
ÇOK FAZLA Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Başkan Yardımcısı, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana
Bilim Dalı Öğretim Üyesi. Prof. Dr. Anıl Z. Apaydın ise aort cerrahi ve girişimlerin Türkiye`deki durumuyla ilgili bilgi verdi. Aortun
vücudun en büyük atardamarı olduğunu belirten Prof. Dr. Apaydın, 'Aort hayati bir damardır. Genişleyebiliyor, balonlaşabiliyor,
patlayabiliyor, çok acil bir durum oluşturuyor. Çeşitli yöntemlerle tedavi ediliyor, kesiyle ya da kapalı yolla tedavi edilebiliyor' dedi.
Ancak bu tür ameliyatların belli merkezlerde yapılması gerektiğini bildiren Prof. Dr. Apaydın, Fransa`daki cerrah sayısı kadar
Türkiye`de merkez olduğuna dikkati çekti. Prof. Dr. Apaydın, SGK`nın harcamaları kontrol altında tutabilmek için zaman zaman fiyat
tebliğlerinde değişiklik yaptığını ancak bunun çözüm değil sorunları artırdığını söyledi. KALP YETMEZLİĞİ ORANI 2.4 Türk Kalp ve
Damar Cerrahisi Derneği Genel Sekreteri ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Rüçhan Akar da kalp
yetmezliğinin giderek Türkiye`de artmakta olduğuna dikkat çekti. Kalp yetmezliği sıklığının yüzde 2.4 olduğunu vurgulayan Prof. Dr.
Akar, bu konuda standart tedavinin kalp nakli olduğunu söyledi. Ancak Türkiye`de kadavradan organ bağışı çok kısıtlı olduğu için
yeterince kadavradan kalp nakli yapılamadığını bildiren Prof. Dr. Akar, 'Canlı vericiden karaciğer ve böbrek nakilleri yapılabiliyor. Bu
yüzden Türkiye karaciğer ve böbrek nakillerinde canlı vericiler sayesinde çok ileri düzeyde. Yeteri sayıda bağış yapılmadığı için
Türkiye`de kalp nakli sayısı yılda 60 ile 80`lerle sınırlı kalıyor. Eğer kadavra bağışı artırılırsa bu rakam yılda 150- 200`lere çıkabilir'
dedi. HASTALAR YAPAYLA YAŞATILIYOR Teknolojiyle hastaların sorununa çözüm bulunmaya çalışıldığını anlatan Prof. Dr. Akar,
ABD ve Almanya`dan sonra Türkiye`nin total yapay kalp sistemlerinde hem sayı, hem de kalite bakımından dünya üçüncüsü konumuna
geldiğini söyledi. Total yapay kalplerin tamamen kalbin yerine yapay bir sistemin getirilmesi ya da ek bir sistemin getirilmesi olduğunu
anlatan Prof. Dr. Akar, şöyle konuştu: 'Bunlar uzun dönemli cihazlar. Ameliyatla kalbe yerleştiriliyorlar ve kalbin görevini uzun bir süre
idare edebiliyorlar. Bu cihazları bazen ölüme kadar koyabiliyoruz. Bazen kalbin iyileşmesini bekliyoruz. İyileştikten sonra
çıkartabiliyoruz. Örneğin gebelerde gördüğümüz kalp iltihabından sonra çıkartıyonuz. Çoğu zaman kalp nakli yapılınca çıkartıyoruz. En
çok da hastaları kalp nakline kadar yaşatabilmek için yapıyoruz. Bu cihazlar olmasa bu insanların yüzde 50`si bir yıl içinde
kaybediliyor.' SEBEP KÖTÜ BESLENME VE SİGARA Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Kürşat Bozkurt ise
Türkiye`nin damar hastalıkları konusunda durumun çok feci olduğunu söyledi. 55 yaş üzeri kişilerde bacak damarlarındaki tıkanma
oranının yüzde 20 olduğunu yaş 70`e çıkınca ise bu oranın yüzde 30`a yükseldiğini bildiren Prof. Dr. Bozkurt, 'Bu oranlar Avrupa
ülkeleri içinde rekor ve ABD verilerine yakın yükseklikte' dedi. Damar sertliğinin yaygınlığı açısından Türkiye`nin durumunun ABD`nin
oranlarına yakın olduğunu anlatan Bozkurt, bunun nedeninin kötü beslenme ve sigara olduğunu söyledi. Türkiye`de kalp damar
cerrahinin yeni yöntemlerle tedavi edebildiğini anlatan Prof. Dr. Bozkurt, 'Türkiye damar sertliği açısından dünyanın sayılı, Avrupa`nın
en kötü ülkelerinden biri. Bunu azaltmak zorundayız. Sigarayı, obeziteyi, kötü beslenmeyi durdurmak durumundayız' dedi. VARİS
KADINLARDA DAHA FAZLA Bacak toplardamarlarının genişlemesi, uzaması ya da büklümlü olması olarak tanımlanan varisin de
artık açık cerrahi girişimine gerek olmadan ameliyat edilebildiğini anlatan Prof. Dr. Bozkurt, 'Varis ile ilgili diğer ilginç bir özellik
doğada yalnızca insanlarda görülmesidir. Diğer hiçbir memeli türünde saptanmamıştır. Ülkemizde sağlıklı istatistikler bulunmadığından
tam sıklığını bilmiyoruz ancak batı toplumunda yüzde 10-20 gibi yüksek oranda görülmektedir. Buradan yola çıkılarak Türkiye`de 5
milyon bireyde değişik derecelerde varis olduğu öngörülebilir. Kadınlarda erkeklerden daha sıktır' diye konuştu. Günümüzde tüm
dünyada en popüler tedavin büyük varislerin içten lazer ile kapatılması olduğunu kaydeden Prof. Dr. A. Kürşat Bozkurt, bu tedavide
kullanılan tek kullanımlık lazer tüplerin tanesinin 400 dolar civarında olduğunu söyledi. HASTALAR RİSK ALTINDA SGK`nın
giderleri azaltabilmek için tibbi malzeme fiyatlarını düşürmesinin hastaları riske soktuğunu anlatan Prof. Dr. Bozkurt, kurumun haklı
olarak en iyi malzemeyi en ucuz fiyata almaya çalıştığını söyledi. Prof. Dr. Bozkurt, şöyle konuştu: 'Ancak SGK son zamanlarda fiyatları
öyle bir düşürdü ki, kötü malzemeler kullanmaya itmeye başladı. Bu uygun değil. Bu fiyatlarla artık bizim dünyada standart kulllanılan
iyi malzemeyi kullanma şansımız kalmadı. Biz şu anda damar tıkanıklığı tedavisinde kötü malzemeleri, uygun olmayan malzemeleri
kullanmak zorunda kalıyoruz. Bu kabul edilebilir değil. Hatta bazı işlerde bazı malzemeleri hiç kullanamıyoruz. Örneğin akciğerde pıhtı
atması denilen bir problem var. Son derece öldürücü. Dünyada en sık üçüncü ölüm nedenlerinden biri olan bir problem. Şu anda o
konuda kullanılan özel bir boru var. Bunun fiyatı 12 bin TL`den bir anda 5 bin 500 TL`ye düşürüldü. Bunun üzerine üretici firma biz
bunu bu fiyata satamayız diyerek Türkiye piyasasından çekildi. Yarın bir gün sizin bir yakınınıza bu ilaç gerekirse bunu bulma şansınız
yok. Satmıyor artık firma. Akciğere pıhtı atma durumunda bizim şu anda kullanabileceğimiz hiçbir malzeme yok. Hastalar risk altında.'
'TÜRKIYE DEPREMLERI IZLEMEDE YETERSIZ'
Portal
Adres
: www.haberexen.com
İçeriği : Gündem
Tarih : 01.11.2014
: http://www.haberexen.com/turkiye-depremleri-izlemede-yetersiz-781371h.htm
'Türkiye Depremleri İzlemede Yetersiz'Türkiye´de sismolojik tabanlı incelemelerin gelişmediğini belirten Prof. Dr. Ali Osman Öncel,
'Ne zaman büyük deprem olacak? diye soruyoruz ama küçük depremleri izlemediğimiz için büyük deprem faylarını tespit edemiyoruz'
dedi. - Türkiye´de sismolojik tabanlı incelemelerin gelişmediğini belirten Prof. Dr. Ali Osman Öncel, 'Ne zaman büyük deprem olacak?
diye soruyoruz ama küçük depremleri izlemediğimiz için büyük deprem faylarını tespit edemiyoruz' dedi. Türkiye´yi bekleyen en büyük
afetlerden biri olan depreme karşı alınacak önlemler Bezmialem Üniversitesi tarafından düzenlenen 'Uluslararası Afet 2014' kongresinde
masaya yatırıldı. Konferansa, Bezmialem Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Tüzgen, İstanbul İl Sağlık Müdürü Selami Albayrak,
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Ali Osman Öncel ve çok sayıda davetli katıldı. Açılış konuşmasını yapan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet
Tüzgen, 'Sağlık temalı bir üniversitenin mensupları olarak bu afetlerde zarar görenlerin zararını en aza indirmek için uğraşmaya gayret
ediyoruz. Bize gelenlere değil de bize gelemeyenlerle de meşgul olmamız gerektiğini gördük. İstanbul başta olmak üzere Türkiye´nin
tamamı her zaman doğal afetlere maruz kalan bir bölgeyi oluşturuyor. Doğal afet adından da anlaşıldığı gibi önlenmesi mümkün
olmayan afetleri oluşturuyor. Ama bunlar zararı en aza indirilmesi mümkün olan durumlar. İşte bizler sağlık temalı bir üniversitenin
mensupları olarak bu afetlerde zarar görenlerin zararını en aza indirmek için uğraşmaya gayret ediyoruz. Önce üniversitemizde `Acil
Affet Tıbbı´ ile ilgili olarak toplantılar yapıyoruz. Bu konuda yüksek lisans ve doktora programları açıyoruz. Bu sadece hekimlerin
yapabileceği bir iş olmadığından dolayı çok merkezli. Sivil toplum kuruluşlarından, mühendislerimizden ve hekimlerimizden bir ekip
oluşturuyoruz. Birkaç üniversite ile işbirliği yapıyoruz. Bu amaçlarla düzenlediğimiz `Uluslararası Afet 2014´ kongresi uluslararası çapta
yapılan ilk afet kongresi olma özelliğini taşıyor' dedi. Türkiye´de sismolojik tabanlı incelemelerin gelişmediğini belirten İstanbul
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Öncel, 'Türkiye´de 2 ve 3 büyüklüğündeki depremleri
kaydedemiyoruz. Kaydedemediğimiz için bu depremleri oluşturacak aktif fayları da belirleyemiyoruz. Türkiye´de deprem araştırması
jeofizik ve deprem izleme tabanlı yapılamıyor. Depremler bize yol gösterir. Depremleri fayları izleyerek bulabiliriz. Ne zaman büyük
deprem olacak? diye soruyoruz ama küçük depremleri izlemediğimiz için büyük deprem faylarını tespit edemiyoruz. Küçük depremleri
izleyecek derin tabanlı sismolojik izleme sistemine geçemedik. Japonya´da 800 tane kuyu tabanlı sismolojik istasyon varken 2013
yılında ilk defa kuyu tabanlı sismoloji istasyonu Marmara´da açtık diye seviniyoruz. İngiltere´deki bütün okullarda sismometre varken
Türkiye´deki okullarda bu konuda seminer dahi veremiyoruz. Deprem araştırması ancak küçük çaplı depremleri izlemekle olur' diye
konuştu. 'İSTANBUL´UN HASTANELERİ HIZLA GÜÇLENİYOR' 1999´da yaşanan Marmara Depremi´nde sonra ülke olarak
bilinçlendiğimizi ifade eden İstanbul İl Sağlık Müdürü Selami Albayrak, '1999 depremi ülke olarak bilinçlenmeye neden oldu ve birçok
açıdan mesaj verdi. Bizlere sağlık noktasında da hastanelerimizin hızla yenilenmesi ve fiziki açıdan hızla güçlendirilmesi yönünde
mesajlar verdi. İstanbul´da büyük hastanelerin neredeyse tamamı depremsellik açısından projelerini tamamladılar ve önemli bir bölümü
yapılaşmasını tamamladı. Bir bölümünde de yeni hastane binaları yapılmakta ve süreç devam etmekte. Bunlar tamamlandıktan sonra
yeni hastanelere geçilecek. Yeni hastaneler depremsellik açısından kendini güçlendirmenin yanında eski hastane açısından da koğuş tipi
odalardan kurtulma anlamında bize çağdaş hastane ortamı sağlıyor olacak' dedi. 'KÜRESEL ISINMADA TEHLİKE ÇANLARI
ÇALIYOR' Dünya´yı tehdit eden bir diğer doğal afet küresel ısınma hakkında açıklamalarda bulunan Yıldız Teknik Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, 'Küresel ısınmada geriye dönüşü olmayan bir noktadayız. Mutlaka küresel ısınmayı iki derecenin
altında tutmak zorundayız. Bu istikrarlı bir çizgidir ve sürekli bir ısınma şeklidir. Buzulların erimesi için bu sıcaklık yeterlidir. Bu gidişle
devam ederse tehlike çanları çalıyor diyebiliriz' ifadelerini kullandı. Küresel sermayenin büyümesi ile birlikte afetlerin daha ölümcül
olduğunu belirten Prof. Dr. Şükrü Ersoy 'Afetlerle uğraşıyorsanız sadece depremleri değil diğer afetleri de düşünmeniz gerekiyor.
Günümüzde küresel sermaye günden güne büyüyor. Küresel sermayenin büyümesi ile birlikte afetlerin daha ölümcül ve riskli olduğu
sonucu ortaya çıkıyor. Bunun en güzel örneği 2011´de Japonya´da yaşanan deprem ve tsunamide görülmüştür. Artık küresel
sermayedeki büyük şirketlerin de afet planlarını yapması gerekiyor. Bir deprem sadece evlerin yıkılması olarak algılanmamalı aynı
zamanda özel sermayenin, ulusal sermayenin erimesi ve işsizlik anlamına da geliyor. Kapitalizmin karlı sisteme geçerken bazı şeyleri
ihmal etmesinden kurtulmak gerekiyor. Afeti de her işin içerisinde düşünmek gerekir' dedi.
5 BIN YILLIK BEYIN AMELIYATI
Portal
Adres
: www.konyaninnabzi.com
İçeriği : Gündem
Tarih : 01.11.2014
: http://konyaninnabzi.com/haber/guncel/5-bin-yillik-beyin-ameliyati_8177964.html
5 BİN YILLIK BEYİN AMELİYATI 5 BİN YILLIK BEYİN AMELİYATI GÜNCEL 01/11/2014 - 10:04
-A +A
Samsunda 1974 yılından bu yana yapılan İkiztepe kazılarında, bulunan kafataslarındaki ameliyat izleri, yaklaşık 5 bin yıl önce yaşamış
insanların beyin ameliyatlarını gerÇekleştirdiklerini gösteriyor. Samsunda M.Ö 3000 yıllarını işaret eden aletler, kilden yapılmış kaplar,
el baltaları, İlk TunÇ Çağı, Helenistik Dönem, Roma, SelÇuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserlerin sergilendiği Samsun Arkeoloji ve
Etnografya Müzesinde, en ilgi Çeken eserlerin başında 5 bin yıl önce yaşamış insanlara ait kafatasları geliyor. Kafataslarını ilginÇ yapan
özellikleri ise ameliyat izlerinin bulunması. 1940 yılında Samsun Dürdartepe kazıları esnasında keşfedilen, Bafra ilÇesi İkiztepe köyü
sınırları iÇerisinde kalan İkiztepe yükseltileri, ilk olarak 1974 yılında Türk Tarih Kurumu adına İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
öğretim üyelerinden merhum Prof.Dr. Bahadır Alkımın başkanlığındaki heyet tarafından kazılmaya başlandı. Alkımın 1981 yılında
vefatından sonra Prof.Dr. Önder Bilgi başkanlığındaki heyet tarafından yürütülen tepe kazılarında, 600 civarında mezar ortaya Çıkarken;
iskeletler üzerinde yapılan antropolojik Çalışmalarda, kafatasında görülen boşlukların bilinÇli ameliyatlar sonucunda meydana geldiği
tespit edildi. Tespitin ışığında Anadolunun en eski trepanasyonlarının İkiztepede yaygın olarak gerÇekleştirilmiş olduğu ortaya Çıktı.
İkiztepenin GeÇ Kalkolitik Çağda ilk yerleşim yeri olarak kullanıldığı tespit edilirken, İlk TunÇ Çağı boyunca da yerleşimin kesintisiz
olarak devam ettiği ve Orta TunÇ Çağının 3. evresinde, yani Orta Anadoluda Eski Hitit Devletinin kuruluşuna kadar sürdüğü ortaya
Çıkartıldı. 1 tanesi Bafra Müzesinde, 3 tanesi de Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesinde sergilenen kafatasları, müzede en ilgi
toplayan insan kalıntıları arasında yer alıyor. Kafatasları hakkında bilgi veren Samsun Müze Müdürlüğü Arkeologu Mustafa
Kolağasıoğlu, ?Samsun Müzesinde sergilenen ameliyat geÇirmiş, yani trepanasyonlu kafatasları Samsunun Bafra ilÇesindeki İkiztepe
köründe yer alan İkiztepe höyüğünden elde edilmiştir. Kazıları İstanbul Üniversitesinden Prof.Dr. Önder Bilgi tarafından yapılmıştır.
Bunlar, 5 bin senelik kafataslarına müdahale edilmiş yani ameliyat geÇirmiş kafatası örnekleridir. İlk TunÇ Çağına aittir. M.Ö. 3000
yılına ait örneklerdir. Bu kafataslarındaki incelemelerde, travma nedeniyle gerÇekleştiği sanılan ameliyatlarda, beyine bir müdahale olup
olmadığı konusunda bir tereddüt vardır. Bu ameliyatlar iki amaÇla gerÇekleşmiş olabilir. Birinci amaÇ travmayı gidermeye yönelik bir
kafatası ameliyatıdır. İkinci amaÇ ise kötü ruhları kafatasından Çıkartmaya yönelik bir müdahale olduğu söylenebilir. Fakat ilk sebep
daha mantıklıdır. Çünkü İkiztepe topluluğu savaşÇı bir topluluktur. Dolayısıyla kafatasına bir müdahale olmuş olabilir ve bunu
gidermeye yönelik de bir trepanasyon yapıldığı söylenebilir. Trepanasyon Çok eski dönemlerden beri kullanılan bir tekniktir. Bunlar
neolitik ve mezolitik dönemden beri bilimsel aÇıdan gerÇekleştiğini söyleyebiliriz. Birey bu kafatası ameliyatını geÇirdikten sonra
belirli bir süre yaşamıştır. Çünkü kemikte iyileşme süreci görülmektedir• dedi.
?TÜRKIYENIN YÜZDE 16SI KRONIK BÖBREK HASTASI
Portal
Adres
: www.tnthaber.net
İçeriği : Haber
: http://www.tnthaber.net/turkiyenin-yuzde-16si-kronik-bobrek-hastasi/
Tarih : 01.11.2014
?Türkiyenin yüzde 16sı kronik böbrek hastası İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi
ve Prof. Dr. Aydın Türkmen, Türkiyenin yüzde 16sının kronik böbrek hastası olduğunu açıkladı. Aynı zamanda Türkiye Organ Nakli
Kuruluşları Koordinasyon Kurulu Üyesi de olan Prof. Dr. Türkmen, böbrek hastalıklarının bütün ülkelerin çok önemsediği ciddi sağlık
sorunlarından biri olduğunu dile getirdi. Böbrek yetmezliği cinsel hayatı vuruyor! Bu hastalığın önemli olmasının iki gerekçesi
bulunduğunu anlatan Türkmen, ?Birincisi toplumların büyük kesiminde önemli sayıda insanı etkileyen bir sağlık sorunu olması, ikincisi
de tedavisinin mali anlamda yüksek olması• dedi. Türkiye Nefroloji Derneği tarafından böbrek rahatsızlığı çeken hasta sayısı hakkında
araştırma yapıldığını bildiren Türkmen, ?Kronik böbrek yetersizliği hastalarının sıklığı ile ilgili yapılan çalışmada, ülkemizde yüzde 16
civarında kronik böbrek yetersizliği bulunan hasta olduğu belirlendi. Bu oldukça büyük, milyonlarla ifade edilebilecek bir rakam• diye
konuştu. Hastalığın evrelerinin bulunduğunu, en ileri evrede hastaların diyalize girmeleri ya da böbrek nakli olmaları gerektiğini
vurgulayan Türkmen, ?Türkiyede 70 bin civarında insan diyalizle yaşamını sürdürüyor. Bunlar aynı zamanda organ nakli bekleyen
hastalar olarak da algılanabilir. Bu hastaların 25 bin civarındaki bölümü, kadavradan böbrek nakli için bekleme sırasında• diye konuştu.
Türkiye böbrek naklinde 3. sırada Türkmen, böbrek hastalarının büyük kesiminin hemodiyaliz yöntemiyle tedavi edildiğini belirterek, bu
yöntemin oldukça pahalı bir yöntem olduğunu söyledi. Böbrek hastalarına her yıl 5 bin kişi ekleniyor Tedavide kullanılan malzemelerin
yurt dışından alındığına işaret eden Türkmen, şöyle devam etti: ?Bu insanları hayatta tutabilmek için haftada 3 kez 4er saat makineye
almak zorundayız. 70 bin insan yaşamını bu şekilde sürdürüyor. Bu sayıya her sene 5 bin civarında hasta ekleniyor. Hastalığı
arttırmamak adına organ naklini ülkemizde daha çok yapmamız gerekiyor. Kronik böbrek yetersizliği bulunan insanların çoğu diyalizle
tedavi edilmek zorunda. Bu da devlete büyük bir maddi yük getiriyor.• Bir böbrek hastasının yıllık tedavi maliyetinin yaklaşık 22 bin
dolar olduğunu bildiren Türkmen, organ nakli yapılabilse bunun 10 bin dolara kadar inebileceğini, üstelik bu yöntemle hastaların daha
uzun yaşamasının sağlanabileceğini kaydetti. ?İdrar yolu enfeksiyonu• deyip geçmeyin Türkmen, Türkiyede 60tan fazla merkezde çok
başarılı böbrek nakillerinin gerçekleştirilebildiğine dikkati çekerek, yıllık böbrek nakli sayısının 3 bine yaklaştığını anlattı. Bazı
ülkelerinde böbrek nakillerinin yüzde 80inin kadavradan yapıldığını, Türkiyede ise bu oranın tam tersi olduğunu, yani yüzde 80 canlıdan
nakil gerçekleştirildiğini söyledi. Bugüne kadar kendilerine beyin ölümü gerçekleşen bin 400 hasta bildirildiğini ancak bunların sadece
300ünden organ alınabildiğini vurgulayan Türkmen, sözlerini şöyle sürdürdü: ?Bu ailelerin tamamı bağış yapsaydı, bin 400 kişi
karaciğer yetersizliğinden kurtulacaktı veya böbrekleri tek tek taktığımızı düşünürsek 2 bin 800 insana nakil yapabilecektik. Beyin
ölümü gerçekleşmiş ailelerin yarısı organlarını bağışlamış olsa Türkiyede diyaliz hastalarındaki artış hızını ciddi anlamda
azaltabileceğimiz görülüyor.• Hastalığı tetikleyen rahatsızlıklar Türkmen, tedavi süreci zor ve pahalı olan böbrek hastalığını tetikleyen
iki hastalık bulunduğunu belirterek, ?Bunlardan biri hipertansiyon, diğeri de şeker hastalığı. Bu iki hastalık yüzünden kronik böbrek
yetersizliği oluyor. Bu hastalıklardan böbrek yetersizliğine gidişin engellenmesi mümkün. Burada koruyucu hekimlik ve halkın bilinçli
olması önemli• dedi. AA Haberin alındığı kaynak » www.haberturk.com Etiketler: haber » haberi » haberler » haberleri
GÖÇ, FILM FESTIVALIYLE IRDELENECEK
Portal
Adres
: www.kanalahaber.com
İçeriği : Gündem
Tarih : 01.11.2014
: http://www.kanalahaber.com/haber/kultur-sanat/goc-film-festivaliyle-irdelenecek-200354/
Göç, film festivaliyle irdelenecek 01 Kasım 2014 13:56Bu yılki konusu göç olarak belirlenen 4. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali,
7 Kasım da başlayacakSuç, ceza ve adaletle ilgili sorunların, hem akademik olarak farklı disiplinler hem de sinema sanatı açısından
tartışıldığı Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali nin 4 üncüsü 7 Kasım da başlayacak.Başkanlığını Prof. Dr. Adem Sözüer in yaptığı
film festivali, 'Herkes için adalet' düşüncesiyle gerçekleştirilecek. Bu yılki konusu göç olarak belirlenen festivalle mültecilerin
sorunlarına dikkati çekilmesi amaçlanıyor.İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi nin öncülüğünde yapılacak festivalde, konusunda
uzman yaklaşık 80 kişinin konuşmacı olarak katılacağı paneller düzenlenecek. Suç, ceza ve adalet kavramları hem sinema açısından hem
de akademik açıdan göç kavramı çerçevesinde tartışılacak.'Ulusal ve Uluslararası Perspektiften Türkiye de Göçmenlik', 'Türkiye de
Mültecilik Sorunu ve Sorunun Kaynakları', 'Türkiye deki Suriyeli Mültecilerin Toplumsal Kabulü ve Uyumu' gibi konuların irdeleneceği
panellerin ardından yapılacak Yuvarlak Masa Tartışması nın konusu ise 'Sinema ve Adalet' olarak belirlendi.Festivale destek sağlayan
Şenel Hukuk Bürosu ndan avukat Necip Şenel, göç, göçmenlik ve mültecilik konularının hukuk, sosyoloji, psikoloji ve siyaset gibi
birçok disiplini ilgilendirdiğini belirterek, topluma ulaşmak, bilinci artırmak ve bu sorunlara çözüm bulmak açısından sanatın en doğru
çatı olduğunu kaydetti.Sorunun çok katmanlı oluşu, farklı bilim dallarından uzmanların görüşüne başvurulmasını ve toplumun nabzının
ölçülmesini zorunlu kıldığını aktaran Şenel, 'Festivalin bu amaca ulaşmak açısından çok faydalı olacağını düşüyoruz. Katkısı olan herkes
gibi biz de bu festivalin bir parçası olmaktan çok mutluyuz' ifadelerini kullandı.Cemal Reşit Rey Konser Salonu nda 6 Kasım da
gerçekleştirilecek açılış töreniyle başlayacak olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında, 7 Kasım dan itibaren 30 film
sinemaseverlerle buluşacak. Festival 13 Kasım da sona erecek. AA Etiketler: göç, film, festival
ISTANBUL ÜNIVERSITESI BGD GALIBIYETLE TANISTI: 88-85
Portal
Adres
: www.basketdergisi.com
İçeriği : Spor
Tarih : 01.11.2014
: http://www.basketdergisi.com/istanbul-universitesi-bgd-galibiyetle-tanisti-88-85.html
İstanbul Üniversitesi BGD galibiyetle tanıştı: 88-85 Kadınlar Liginin 2. haftasında İstanbul Üniversitesi BGD, Adana ASKİyi 88-85
yendi. Prof. Dr. Turgay Atasü Spor Salonunda oynanan mücadele iki takım adına da hızlı başladı. İki ekip de hücumda iyi bir
performans sergilerken, ilk çeyrek 27-22 ev sahibi takımın üstünlüğüyle tamamlandı. İkinci periyotta skor üstünlüğünü ele geçiren
Adana ASKİ, devre arasına 43-38 önde girdi. İkinci devreye iyi başlayan ve yeniden öne geçen İstanbul Üniversitesi BGD, 3. çeyreği
65-60 önde bitirdi. Skor üstünlüğünü koruyan ev sahibi takım, maçı da 88-85 kazandı. İstanbul Üniversitesi BGDde 12 sayı, 14
ribaundla mücadele eden Paris, 21 sayı kaydeden Johnson ile 19 sayı atan Özge Yavaş, galibiyette önemli rol aldı. Konuk takım Adana
ASKİde ise Jovanovicin 19, Melisa Canın 17 ve Larkinsin 15 sayısı mağlubiyete engel olamadı. Bu sonuçla İstanbul Üniversitesi BGD
ilk galibiyetini alırken, Adana ASKİ 1 galibiyette kaldı.
MOBIL SAGLIK SEKTÖRÜNÜN GELECEGINE YÖN VERECEK ISBIRLIGI
Portal
Adres
: www.servetusluer.com
İçeriği : Haber
Tarih : 24.10.2014
: http://servetusluer.com/mobil-saglik-sektorunun-gelecegine-yon-verecek-isbirligi.html
1/2
MOBIL SAGLIK SEKTÖRÜNÜN GELECEGINE YÖN VERECEK ISBIRLIGI
2/2
5 BIN YILLIK BEYIN AMELIYATI
Portal
Adres
: www.haberciniz.biz
İçeriği : Gündem
: http://www.haberciniz.biz/5-bin-yillik-beyin-ameliyati-3273670h.htm
Tarih : 01.11.2014
5 Bin Yıllık Beyin Ameliyatı 01 Kasım 2014 Cumartesi 09:59GüncelSamsun´da 1974 yılından bu yana yapılan İkiztepe kazılarında,
bulunan kafataslarındaki ameliyat izleri, yaklaşık 5 bin yıl önce yaşamış insanların beyin ameliyatlarını gerçekleştirdiklerini gösteriyor.
Samsun´da 1974 yılından bu yana yapılan İkiztepe kazılarında, bulunan kafataslarındaki ameliyat izleri, yaklaşık 5 bin yıl önce yaşamış
insanların beyin ameliyatlarını gerçekleştirdiklerini gösteriyor. Samsun´da M.Ö 3000 yıllarını işaret eden aletler, kilden yapılmış kaplar,
el baltaları, İlk Tunç Çağı, Helenistik Dönem, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserlerin sergilendiği Samsun Arkeoloji ve
Etnografya Müzesi´nde, en ilgi çeken eserlerin başında 5 bin yıl önce yaşamış insanlara ait kafatasları geliyor. Kafataslarını ilginç yapan
özellikleri ise ameliyat izlerinin bulunması. 1940 yılında Samsun Dürdartepe kazıları esnasında keşfedilen, Bafra ilçesi İkiztepe köyü
sınırları içerisinde kalan İkiztepe yükseltileri, ilk olarak 1974 yılında Türk Tarih Kurumu adına İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
öğretim üyelerinden merhum Prof.Dr. Bahadır Alkım´ın başkanlığındaki heyet tarafından kazılmaya başlandı. Alkım´ın 1981 yılında
vefatından sonra Prof.Dr. Önder Bilgi başkanlığındaki heyet tarafından yürütülen tepe kazılarında, 600 civarında mezar ortaya çıkarken;
iskeletler üzerinde yapılan antropolojik çalışmalarda, kafatasında görülen boşlukların bilinçli ameliyatlar sonucunda meydana geldiği
tespit edildi. Tespitin ışığında Anadolu´nun en eski trepanasyonlarının İkiztepe´de yaygın olarak gerçekleştirilmiş olduğu ortaya çıktı.
İkiztepe´nin Geç Kalkolitik Çağ´da ilk yerleşim yeri olarak kullanıldığı tespit edilirken, İlk Tunç Çağı boyunca da yerleşimin kesintisiz
olarak devam ettiği ve Orta Tunç Çağı´nın 3. evresinde, yani Orta Anadolu´da Eski Hitit Devleti´nin kuruluşuna kadar sürdüğü ortaya
çıkartıldı. 1 tanesi Bafra Müzesi´nde, 3 tanesi de Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesi´nde sergilenen kafatasları, müzede en ilgi
toplayan insan kalıntıları arasında yer alıyor. Kafatasları hakkında bilgi veren Samsun Müze Müdürlüğü Arkeologu Mustafa
Kolağasıoğlu, 'Samsun Müzesi nde sergilenen ameliyat geçirmiş, yani trepanasyonlu kafatasları Samsun´un Bafra ilçesindeki İkiztepe
köründe yer alan İkiztepe höyüğünden elde edilmiştir. Kazıları İstanbul Üniversitesi´nden Prof.Dr. Önder Bilgi tarafından yapılmıştır.
Bunlar, 5 bin senelik kafataslarına müdahale edilmiş yani ameliyat geçirmiş kafatası örnekleridir. İlk Tunç Çağı na aittir. M.Ö. 3000
yılına ait örneklerdir. Bu kafataslarındaki incelemelerde, travma nedeniyle gerçekleştiği sanılan ameliyatlarda, beyine bir müdahale olup
olmadığı konusunda bir tereddüt vardır. Bu ameliyatlar iki amaçla gerçekleşmiş olabilir. Birinci amaç travmayı gidermeye yönelik bir
kafatası ameliyatıdır. İkinci amaç ise kötü ruhları kafatasından çıkartmaya yönelik bir müdahale olduğu söylenebilir. Fakat ilk sebep
daha mantıklıdır. Çünkü İkiztepe topluluğu savaşçı bir topluluktur. Dolayısıyla kafatasına bir müdahale olmuş olabilir ve bunu
gidermeye yönelik de bir trepanasyon yapıldığı söylenebilir. Trepanasyon çok eski dönemlerden beri kullanılan bir tekniktir. Bunlar
neolitik ve mezolitik dönemden beri bilimsel açıdan gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Birey bu kafatası ameliyatını geçirdikten sonra belirli
bir süre yaşamıştır. Çünkü kemikte iyileşme süreci görülmektedir' dedi. Kaynak: IHAEkleme Tarihi: 01.11.2014 09:59Tüm Samsun
Haberleri
AVCILARIN YERLESIK HAYATA GEÇTIGI KALINTILARA ULASILDI
Portal
Adres
: www.haberciniz.biz
İçeriği : Gündem
Tarih : 01.11.2014
: http://www.haberciniz.biz/avcilarin-yerlesik-hayata-gectigi-kalintilara-ulasildi-3274259h.htm
Avcıların Yerleşik Hayata Geçtiği Kalıntılara Ulaşıldı 01 Kasım 2014 Cumartesi 13:52GüncelSiirt te Gusir Höyük te yapılan kazıda, 11
bin yıl önce avcı toplayıcı topluluklarının küçük yerleşim yerleri belirlendi SİİRT (AA) - ZEKERİYA GÜNEŞ/RECEP ÇELİK - Siirt
te Dicle Nehri kıyısında kazı çalışmalarının yapıldığı Gusir Höyük te, 11 bin yıl önce avcı toplayıcı topluluklarının küçük yerleşim
yerleri belirlendi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Gusir Höyük Kazı Bilimsel
Başkanı Doç. Dr. Necmi Karul, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Dicle Nehri kenarında Gusir Höyük te bu yılki arazi çalışmalarının
tamamlandığını söyledi. Kazı çalışmasının yapıldığı bölgede yaklaşık 11 bin yıl önce, avcı toplayıcı toplulukların küçük yerleşim yerleri
kurmaya başladığını belirten Karul, son yıllarda Göbeklitepe ile daha fazla bilgi sahibi oldukları bu döneme ait yerleşimlerin Dicle
bölgesinde de olduğunu bildiklerini bildirdi. Son yıllardaki kazılarla bu konuda daha fazla bilgiye ulaşmalarının sağlandığını dile getiren
Karul, şöyle konuştu: 'Şimdilik Fırat ve Dicle havzalarında eşzamanlı ama birbirinden farklı özelliklere sahip avcı yerleşiklerden
bahsedebiliyoruz. Bu dönemde Fırat bölgesinde daha anıtsal yapıları ile öne çıkan topluluklar varken Dicle de birbirine yakın yerlerde,
küçük gruplar halinde yaşayan avcılardan söz etmek mümkün. Fırat bölgesinde büyük dikilitaşların üzerinde ve Dicle bölgesinde küçük
taş plakalarda yer alan çizimlerin dönem insanının sembolik dünyasını hayvanların süslediğini gösteriyor.' Yukarı Dicle Havzası nda
yerleşik hayatın ilk izlerine Gusir Höyük te ulaşıldığını vurgulayan Karul, Gusir Höyük ün Dicle havzasında kazı yapılan tek yerleşim
yeri olmadığını, Diyarbakır da Körtiktepe ve Batman daki Hasankeyf Höyük te de bu dönemi yansıtan yerleşim yerlerinin olduğunu
kaydetti. Karul, konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Fırat ve Dicle havzalarında eşzamanlı ama birbirinden farklı özelliklere sahip avcı
yerleşiklerden bahsedebiliyoruz. İnsanlar Toroslar da rahatlıkla avcılık yapabiliyor, aynı zamanda büyük su kaynaklarının yanında
balıkçılık ya da toplayıcılık yapabilecekleri yerleri ilk yerleşim alanları olarak seçiyordu. Nitekim bu yerleşimlerde barınağı konuta
dönüşüm sürecini de izleyebiliyor, bir bakıma mimarlık tarihinin önemli keşiflerine de şahitlik ediyoruz.' Yukarı Dicle Havzası nda,
yerleşik hayatın ilk izlerine Gusir Höyük te ulaşıldığını anlatan Karul, insanların yuvarlak, çukur kulübelerde yaşadığını ve bu insanların
avcılık yaptığını vurguladı. Karul, kazı çalışması sayesinde konutların içine dikilitaşlar yerleştirildiğini ve ölülerini taş takılarla
uğurlandığının belirlendiğini sözlerine ekledi. Kaynak: AAEkleme Tarihi: 01.11.2014 13:50, Son Güncelleme: 01.11.2014 13:52Tüm
Siirt Haberleri