Bu metin 23 – 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğdir. This paper was presented in International Energy and Security Congress that took place at Kocaeli University, Turkey on September 23‐24, 2014. ENERJĐ GÜVENLĐĞĐNDE KARADENĐZ BÖLGESĐNĐN JEOPOLĐTĐĞĐ VE KIRIM’IN ÖNEMĐ Zahit OĞURLU∗ Özet Soğuk savaş sonrası dönemde Rusya Federasyonu’nun güvenlik ve tehdit algılamasında başlıca belirleyici unsur, Sovyetler Birliği gibi dağılma endişesidir. Bölgede ve Rusya Federasyonu içinde cereyan eden etnik ve dinsel kökenli gerginlikler ve sınır çatışmaları Rusya Federasyonu’nda dağılma korkusunu pekiştiren bir unsur olmaktadır. Rusya Federasyonu için sınırların korunması ve ülkesel bütünlüğün muhafazası birinci öncelik olup, devletin varlığı ve geleceğiyle eş anlamlı görülmektedir. 2000 yılında açıklanan ve Rusya’yı “büyük güç” ve modern dünyanın “etkili bir merkezi” olarak tanımlayan yeni “Dış Politika Kavramı” ile Rusya, bölgede mevcut gerginlik ve çatışmaları durdurmada sorumluluk üstleneceğini ifade ederek bölgenin jandarması rolünü oynamaya devam edeceğini belirtmekte, dolayısıyla da yakın çevrenin Rus “nüfuz alanı” olduğunu ilan etmektedir. 2000 yılında benimsenen ikinci “Askeri Doktrin”de de, BDT ülkelerinden oluşan bölge “ulusal güvenlik sahası” olarak nitelenmekte ve RF çıkarlarını tehdit altında hissettiği her durumda bölgeye askeri müdahalede bulunma hakkını da ilan etmektedir. 27 Şubat 2014 tarihinde Ukrayna’ya bağlı bir özerk cumhuriyet olan Kırım’ın Rusya tarafından işgali ve Ukrayna’nın doğusunda devam eden ayrılıkçı hareketlerin desteklenmesi, Rusya Federasyonu’nun yeni “Dış Politika Kavramı” ve “Askeri Doktrin” kapsamında uygulamalarıdır. Rus Parlamentosu Başkanlığı’nın Stratejik ve Jeopolitik konularda Başdanışmanı Aleksandr Dugin’e göre Ukrayna’dan Abhazya’ya kadar tüm Karadeniz kıyısı boyunca Moskova’nın topyekün ve hiçbir surette sınırlanmayan denetimi, Karadeniz sahillerindeki Rus jeopolitiğinin mutlak gerekliliği sayılmaktadır. Karadeniz Bölgesi’nin jeopolitiği sadece Rusya Federasyonu için değil diğer Bölgesel Güç olan Türkiye ve Enerji Güvenliği açısından tüm dünya için çok önemlidir. ∗ Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar arası Đlişkiler Bölümü Doktora Öğrencisi E-mail: [email protected] 745 Karadeniz Bölgesi ve Türkiye, Ortadoğu’dan sonra dünyanın en önemli hidrokarbon rezervlerine sahip Orta Asya ve Hazar Bölgesi ile Avrupa'daki tüketici pazarları arasında jeostratejik bir konuma sahiptir. Bu çalışmada, Karadeniz Bölgesi’nin Jeopolitik Değerlendirmesi ve bölgede meydana gelen son gelişmelerin Enerji Güvenliği’ne etkileri incelenecektir. Anahtar Sözcükler: Geniş Karadeniz Havzası, Jeopolitik, Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, Kırım, Enerji Güvenliği Giriş Sochi olimpiyatlarının bitişinden sadece dört gün sonra, 27 Şubat 2014 tarihinde Ukrayna’ya bağlı bir özerk cumhuriyet olan Kırım Rusya tarafından işgal edildi. ABD tarafından desteklenen faşist, milliyetçi ve anti-semitist gruplar tarafından meşru Cumhurbaşkanı Viktor Yanukovych’in devrilerek yönetime el konması, Rusça konuşmanın yasaklanması ve Sivastopol’daki Rus Deniz Üssünün tehdit edilmesi bahanesiyle; ellerinde Rus silahları olan ancak, rütbeleri ve kimliklerini belirten işaretler sökülmüş askerler birkaç saat içinde başta havaalanları olmak üzere tüm kritik bina ve mevkileri işgal ettiler ve Ukrayna Askeri Üslerini abluka altına aldılar. Rusya, Ukrayna’nın en zayıf anında darbeyi vurmuştu. Ukrayna, Maidan Meydanındaki gösteriler esnasında ölenler için yas tutarken ve yeni bir hükümet oluşturmaya çalışırken vurulmuştu. Ukrayna parlamentosu da, mevcut gerginliğe rağmen ateşe körükle gider gibi, Rusça’nın ikinci resmi dil olarak konuşulmasını yasaklayan bir karar alarak ve doğu Ukrayna’da yaşayan etnik Rus kökenlilerin parlamentoda temsilini sağlayamayarak Rusya’nın müdahalesine adeta yardımcı olmuştu.1 01 Mart tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından, Rus Parlamentosunun üst kanadından Ukrayna’da askeri güç kullanımı için izin istendi ve bekleneceği gibi izin verildi. 04 Mart tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından, kriz hakkında ilk kamuoyu bilgi paylaşımı yapıldı, Kırım’da görülen askerlerin Rusya Ordusu mensubu olmadığı, Ukrayna’daki devrim sonucunda Kırım’da yeni bir devlet oluşumu gerçekleştiği ve bu yeni devlet ile RF arasında bağlayıcı hiçbir anlaşma olmadığı ve bu durumda, 1994 Budapeşte Memorandumu’nun artık geçerli olmadığı ifade edildi. ABD, RF ve Đngiltere arasında imzalanan 1994 Budapeşte Memorandumuna göre, Ukrayna’da bulunan tüm nükleer silah ve başlıkların RF’ na nakledilmesi karşılığında Ukrayna’nın toprak bütünlüğü garanti ediliyordu. 1 “The End of the Beginning?”, The Economist, 8-14 March 2014, p. 19 746 16 Mart tarihinde Kırım’da yapılan ve Kırım tatarlarının katılmadığı bir referandum sonucu %96.8 oy çoğunluğu ile halk bağımsızlık istedi. Referandumun ertesi günü Kırım Bölgesel Parlamentosu bağımsızlık ilan etti ve Rusya Federasyonu’na katılmak için müracaat etti. 21 Mart tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından, Kırım’ın ilhakını onaylayan yasa imzalandı. Putin tarafından Kırım’ın ilhakını onaylayan yasanın imzalandığı aynı saatlerde Brüksel’de, Ukrayna’nın yeni Başbakanı Arseniy Yatsenyuk tarafından ülkesini Avrupa’ya biraz daha yaklaştıran bir Siyasi Đşbirliği Anlaşması AB ile imzalanıyordu. Ukrayna ile bir kriz ve Kırım’ın ilhakı, iktidardaki 15. yılında kişisel popülaritesi azalan Rusya Devlet Başkanı Putin için, kendisini 2018 yılı ve ötesine taşımak için çok iyi bir itici güç sağlıyordu. Kırım, jeopolitik öneminin ötesinde Ruslar için manevi önemi de çok yüksek bir yerdir, çünkü, Rus topraklarını tek bir devlet altında birleştiren Kiev Prensi Vladimir I, hristiyanlığı devlet dini olarak Kırım’da kabul etmişti. Putin kendisini Rus dünyasının lideri ve koruyucusu olarak görmektedir. Bu bağlamda, Ukrayna’nın batı ile yakınlaşmasını Slav kardeşliğine ihanet olarak görmekte ve Ukrayna’nın Rusça konuşan bölgelerini destabilize etme ve bölme çabasını, Rus dünyasını korumak olarak görmektedir. 6 Nisan tarihinde, Kırım’dakine benzer bir şekilde silahlı şahıslar Donetsk ve Kharkiv’deki hükümet binaları ile Luhansk’daki güvenlik güçlerine ait binaları işgal ettiler. Ukrayna’nın doğu bölgelerindeki üç bölgesel başkentte işgal başlamıştı. Yerel halkın da desteğiyle yollarda barikatlar oluşturuluyordu. 12 Nisan tarihinde, küçük kasabalar dahil, bölgenin tümünde polis ve güvenlik güçlerine ait binalar koordineli bir harekat ile işgal edildi. Kırım’da olduğu gibi, işgal esas olarak ellerinde Rus silahları olan ancak, rütbeleri ve kimliklerini belirten işaretler sökülmüş askerler tarafından icra ediliyor, askerler yerel milis güçleri ve sivil halk tarafından destekleniyordu. Birçok polis memuru da taraf değiştirerek ayrılıkçı milislerin tarafına geçiyordu. Kırım’da olduğu gibi, RF tarafından, işgali gerçekleştiren askerlerin kendi askerleri olduğu inkar ediliyordu. 17 Nisan tarihinde Đsviçre’nin Cenevre kentinde Rusya Federasyonu, ABD, AB ve Ukrayna arasında, doğu Ukrayna’da yasa dışı olarak işgal edilen binaların boşaltılması ve illegal grupların silahlarını bırakmaları konusunda anlaşmaya varıldı. Ancak, kendilerini Donetsk Halk Cumhuriyeti olarak ilan eden grup tarafından anlaşmaya uyulmayacağı ve 11 Mayıs tarihinde Donetsk bölgesinin bağımsızlığı için halk oylaması yapılacağı duyuruldu. 747 11 Mayıs tarihinde Donbas bölgesini oluşturan Donetsk ve Luhansk oblastlarında yapılan referandum sonucunda, Donetsk’de % 89, Luhansk’da % 96 halk çoğunluğu bağımsızlığa Evet dedi. Referandum sonuçları Rusya Federasyonu dahil, hiçbir devlet tarafından tanınmadı. 1 Temmuz tarihinde kendi ilan ettiği tek taraflı ateşkesi bitiren Ukrayna ordusu tarafından ayrılıkçılara karşı büyük çaplı bir harekat başlatıldı, 5 Temmuz tarihinde önemli şehirlerden Sloviansk Ukrayna ordusu tarafından geri alındı. Bu, yeni seçilen Devlet Başkanı Poroshenko’ya sunulan sembolik bir zafer idi. 17 Temmuz tarihinde Malezya havayollarına ait MH17 sefer sayılı yolcu uçağı, Donbas bölgesi üzerinde 10000 metre irtifada uçarken muhtemelen bir füze ile vurularak düşürüldü ve 298 yolcu ve mürettebat hayatını kaybetti. Bu irtifada uçan bir uçak, ancak başka bir uçak veya yerden havaya sofistike bir füze sistemi ile düşürülebilir. Batılı kaynaklara göre, aynı gün uçağın düşürüldüğü bölgede, Rusya’ya ait gelişmiş Buk yerden havaya füze lançeri tespit edilmişti. 14 Ağustos tarihinde bir Rus askeri konvoyunun imha edildiği Ukrayna hükümeti tarafından açıklandı. 21 Ağustos tarihinde NATO uyduları tarafından alınan görüntülerde Donetsk ve Luhansk arasında Krasnodan bölgesinde Rus askeri konvoyu ve topları tespit edildi. Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinde Ukrayna ordusu tarafından yapılan harekat sonucu elde edilen başarılar ve geri kazanımlar, Ağustos ayının sonlarına doğru tersine dönmeye başladı. Bunun nedeni, ayrılıkçı gruplara RF tarafından daha fazla silah ve personel desteği sağlanmasıydı. Ukrayna ordusunun harekatı için hayati önem taşıyan Luhansk havaalanı ile Donetsk çevresindeki bir çok kasaba tekrar ayrılıkçı milislerin eline geçti. Bölgedeki durumun Ukrayna aleyhine gelişmesi, RF Devlet Başkanı Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroshenko arasında 5 Eylül tarihinde Minsk’te varılan ateşkes anlaşmasını sağlayan en önemli faktör oldu. Poroshenko bu anlaşmayı imzalayarak, Ukrayna’nın güç kullanarak Rus yanlısı ayrılıkçıları yenemeyeceğini ve kaybedilen toprakları geri alamayacağını kabul etmiş oluyordu. 20 Eylül tarihinde, daha önce varılan ateşkes anlaşması çerçevesinde 9 maddelik bir Memorandum yayınlandı. 16 Eylül 2014 tarihinde, Ukrayna Devlet Başkanı Poroshenko tarafından ayrılıkçılar tarafından işgal altında tutulan bölgelere özel bir statü tanıyan yeni bir yasal düzenleme onaylandı. Buna göre, önümüzdeki üç yıl için bu bölgelerdeki yerel yönetimlere daha geniş yönetim gücü ve büyük suçlara karışmamış olan ayrılıkçı savaşçılara af hakkı tanınıyor, 748 Luhansk ve Donetsk’in bazı bölgelerine kendi güvenlikleri için askeri güç oluşturma ve kendi yargı memurlarını atama izni veriliyordu. Esasen yeni düzenleme ile, bu bölgelerdeki yerel yönetimlere daha geniş özerklik sağlanmış oluyordu. Ayrıca bu bölgelere, önümüzdeki Parlamento seçimlerine katılmama ve bunun yerine Aralık ayında kendi seçimlerini yapma izni veriliyordu. Ukrayna’nın Rus yanlısı ayrılıkçılara karşı askeri alandaki kayıpları ve politik alanda daha geniş özerklik sağlayan yeni yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, RF açısından büyük bir kazanım elde edildiği ve Ukrayna ve Ukrayna’yı destekleyen batılı güçler için ise büyük bir başarısızlık olduğu görülmektedir. Ukrayna’nın tavizlerine Rus yanlısı ayrılıkçıların ve Moskova’nın cevabı ihtiyatlı oldu ve ayrılıkçılar tarafından yeni yasal düzenlemelerin uygulanmasının gözleneceği ve nihai karar haklarını saklı tuttukları belirtildi. Ukrayna bu arada batı ile entegrasyonunu güçlendirme anlamında, Avrupa Birliği ile işbirliği anlaşmasını ve 2015 sonunda yürürlüğe girecek Serbest Ticaret anlaşmasını onaylamıştır. Moskova tarafından, Ukrayna-AB Đşbirliği anlaşmasının uygulamasının yakından izleneceği bildirilmiş, RF Savunma Bakanı Sergei Shoigu tarafından, Ukrayna’daki kriz ve batılı askeri güçlerin bölgedeki faaliyetleri göz önüne alınarak Kırım’daki Rus kuvvetlerinin güçlendirilmesi gerektiği belirtilmiş ancak detay verilmemiştir. Mart ayında düzenlenen referandumla tek taraflı olarak Ukrayna’dan ayrılarak Rusya’ya katılan Kırım’da Tatar Meclisi’ne 16 Eylül 2014 tarihinde, Rus polisi ve özel kuvvetleri baskın yaptı. Baskın sırasında Tatar Meclisi’nin Kırım’a girmesine izin verilmeyen Meclis Başkanı Rıfat Çubarov’un odasında ve meclisin farklı bölümlerinde aramalar yapıldı. Polis baskını, Kırım’da Moskova yanlısı partilerin galip çıktığı pazar günkü yerel seçimlerin ardından geldi. Tatarlar genel olarak seçimleri boykot etmişti. Çubarov, “Seçimler bitti ve yetkililer gerçek yüzlerini gösterdi. Bu korkunç bir yüz” dedi. Çubarov, bundan sonra memnuniyetsizliğini açıklayan her Kırımlının bu durumla karşılaşacağını sözlerine ekledi. Ukrayna ve Kırım’ın Stratejik Önemi Kırım’ın RF tarafından ilhakı aslında acılarla dolu Kırım tarihinin tekerrürüdür. STRATFOR Düşünce Kuruluşu’nun Jeopolitik Danışmanı Robert D. Kaplan, “Coğrafyanın Đntikamı (The Revenge of Geography)” adını verdiği son kitabında2, ülkelerin bulundukları coğrafi konum ve şartların, ülkenin siyasi tarihini nasıl etkilediğini değerlendirmektedir. 2 Robert D. Kaplan, The Revenge Of Geography, Random House Trade Paperbacks, 2013, New York, US 749 Kırım’ın tarihi için de Kırım coğrafyasının intikam tarihi olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Kırım yarımadası, Karadeniz'in kuzeyinde, denize sokulan önemli bir üs konumunda olup sıcak denizlere açılan bir kapıdır. Osmanlı imparatorluğu, yarımadanın bu jeostratejik önemini kavramış ve asırlar boyu, Kırım hanlığı vasıtasıyla Karadeniz'in kapısını kuzeye karşı kapamıştır. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşmasıyla Kırım bağımsız bir devlet haline gelmiş ve 1783 yılında Rusya tarafından ilhak edilmiştir. Kırım'ın kaybedilmesiyle de Karadeniz bir Türk Gölü olmaktan çıkmıştır. Kırım’ın kaybedilmesiyle Osmanlı’nın kuzeyindeki koruyucu kalkan ortadan kalkmış ve giderek büyüyen ve yeni bir dünya gücü olma yolunda hızla ilerleyen Rusya’nın sıcak denizlere inme hedefi önündeki en büyük engel ortadan kalkmış oluyordu. Küçük Kaynarca Anlaşması’nın imza tarihi olan 1774, Osmanlı Đmparatorluğu’nun yıkılmasıyla sonlanacak olan “Doğu Sorunu”nun3 da başlangıç tarihi olarak kabul edilmektedir. Đngiliz jeopolitikçi Sir Harfold Mackinder, Avrupa-Asya-Afrika’dan oluşan coğrafi alana “Dünya Adası” adını vererek, 1904 yılında meşhur “Kara Hakimiyeti Kuramı”nı şu şekilde açıklamıştır: Doğu Avrupa’ya hakim olan Kalpgah’a (Heartland) hakim olur, Kalpgah’a hakim olan Dünya Adası’na hakim olur, Dünya Adası’na hakim olan dünyaya hakim olur. Kalpgah (Heartland) bölgesi, Rus Đmparatorluğu’nun topraklarını kapsıyordu. Mackinder’e göre, “Hem denizde hem de karada kuvvetli Devlet hakimdir.” Bu ise ancak, homojen ve kafi derecede kuvvetli kara parçasına sahip bir devletin rahat rahat okyanuslara erişmesiyle mümkün olabilir. Böyle bir kara parçasına sahip tek Devlet Rusya’dır ve dünya hegemonyasını elde etmesine mani olunmak isteniyorsa onun serbest denizlere çıkmasına müsaade edilmemelidir.4 Rusya’nın, coğrafi koşulların elverişliliği nedeniyle, sıcak denizlere çıkabileceği en uygun bölge Karadeniz ve Kırım idi. Rusya’yı çevreleyen diğer denizlerin aksine, Karadeniz kışın donmamakta ve gemiler tarafından seyir yapılabilmektedir. Karadeniz’e, bugünkü Ukrayna ve tarihteki Kırım Hanlığı topraklarından geçerek dökülen Dinyeper ve Dinyester nehirleri, ticari ulaşıma elverişli olmaları nedeniyle tarih boyunca Rusya için stratejik önemi olan su yolları olmuştur. Đlk Rus devleti olan Kiev Rus Devleti’nin Dinyeper üzerindeki Kiev şehrinde kurulması tesadüf değildir. 3 Doğu Sorunu (Şark Meselesi), Osmanlı Devleti'nin parçalanmasıyla 19. yüzyıldan sonra ortaya çıkan uluslararası diplomatik soruna verilen addır. Doğu Sorunu, siyasi bir terim olarak, ilk defa 1815 yılında, Viyana Kongresi’nde kullanılmıştır. 4 Nejat Tarakçı, Devlet Adamlığı Bilimi: Jeopolitik ve Jeostrateji, Çantay Kitabevi, Đstanbul, 2003, Syf.61 750 Kırım yarımadası adeta Karadeniz’in kilidi şeklinde tam ortada uzanmaktadır. Karadeniz, Rusya üzerine yapılacak bir kuvvet nakli (Force Projection) harekatı açısından hayati önem taşımaktadır. Romanya’daki Karpat Dağları ve Kafkas Dağları, Rusya’ya güneyden yapılacak bir kara harekatını kısıtlamaktadır. Dolayısıyla, Karadeniz, Rusya’nın kalbine yönelecek bir kara harekatı için en uygun çıkış rotasını oluşturmaktadır. Karadeniz dışında, Polonya ve Kuzey Avrupa düzlükleri de Rusya’ya yapılacak bir kara harekatı için alternatif yolları oluşturmaktadır. Ancak, bu alternatif yol, Napoleon ve Hitler orduları için felaket getirmiştir. Kırım, Karadeniz’in ağzında yer alan dev bir kale durumundadır. Bu kaleyi kontrol eden Ukrayna’yı kontrol eder. Karadeniz ve Don nehri kanalıyla Rostov ve Volgograd (eski adı Stalingrad) üzerinden Moskova’ya yönelecek bir harekat, Rusya’nın Kafkasya ile irtibatını keserek kısa sürede çökmesine neden olabilir. Kırım Harbi esnasında (1853-1856) Birleşik Đngiliz-Fransız-Osmanlı güçleri önce Kırım’ı ve Sivastopol’u ele geçirerek Rusya’nın yenilmesini sağlamıştır. Rusya teslim olmasaydı, Birleşik Güçlerin müteakip rotası Don nehri kanalıyla Rostov ve Volgograd üzerinden Moskova idi. Kırım Hanlığı tarafından ifa edilen çok önemli diğer askeri hizmet de Osmanlı Đmparatorluğu’nun kuzey kanadının Moskof-Rusya ve Polonya-Litvanya’nın saldırı ve sızmalarına karşı korunması idi. Tatarlar bozkıra düzenledikleri sayısız seferlerle, bu büyük sahanın çok geç tarihlere kadar daimi iskanına mani olmuşlardır. Rusların, Osmanlı gücünün ani ve ciddi şekilde zayıflamasına sebep olacak şekilde Karadeniz sahillerinde görünmesi olayının Kırım hanlığı’nın 18. y.y. sonlarında zayıflamasından sonra vuku bulması bir tesadüf değildir.5 Karadeniz’in kuzey sahillerinin Kırım Hanlığı’nın kontrolünde oluşu, Karadeniz’i tamamen Osmanlı denizi haline getiriyor ve Rusya’nın dahili ticaretinin dayandığı nehir nakliye yollarının hayati öneme sahip kısımlarını kullanmasını engelliyordu. Üç önemli Rus nehrinden ikisinin Don ve Dinyeper’in ağızları, Kırım Hanlığı sınırları içinde denize ulaşıyordu. Rusya, yetiştirdiği buğdayı, Kırım’ı ele geçirinceye kadar yabancı alıcıya ulaştıramamıştır. Hanlığın 18. y.y. sonlarında gücünün kırılmasına kadar, Rusya tarafından çok karlı olan bu bölge iskan ve kontrol edilememiştir. Rusya tarafından, toprakları çok bereketli ve tarım için mevsimleri yeterince uzun olan bu bölgenin kullanılamayışı bir faciaydı ve Rusya’nın merkezi yörelerindeki etkisi korkunçtu. Moskova, artan nüfusunu besleyecek gıda maddeleri için daha fakir ve elverişsiz topraklarına bel bağlamak zorunda 5 Alan Fisher, Kırım Tatarları, Selenge Yayınları, Đstanbul, 2009, Syf. 61 751 kalıyordu ki, bu da Rusya ziraatinin en önemli gelişme safhasında yoğun insan gücüne muhtaç olmasına sebep olmuş ve Rusya’da serfliğin gelişmesini kesinlikle etkilemiştir.6 Kırım’dan kuzeyde Baltık Denizi kıyılarına kadar olan uçsuz bucaksız düzlükler tarihte Kıpçak stepleri olarak adlandırılmış ve yüzyıllarca Kırım Tatar süvarilerinin harekat alanı olmuştur. Bugün bu geniş düzlüklerin güney kesiminde yer alan Ukrayna, coğrafi konumu itibariyle Rusya ile Doğu Avrupa arasında bağlantıyı sağlamaktadır ve tampon bölge konumundadır. Coğrafi konumu ve Rus enerji nakil hatlarının Avrupa’ya aktarımında merkezi rol oynaması nedeniyle Ukrayna jeostratejik oyuncudur.7 Ukrayna, Soğuk savaş sonrası ortaya çıkan konjonktürde RF ile batı arasında dengeli bir politika izlemiş, 2004 yılı sonunda gerçekleştirilen Turuncu Devrim sonrası dengenin ağırlık noktası Batı’ya doğru kaymıştır. 2006 yılında yapılan parlamento seçimlerinde Rus yanlısı oylar tekrar çoğunluğu almıştır. Ukrayna geniş ve verimli topraklara, zengin maden ve kömür yataklarına, Sovyetler Birliği’nden kalan özellikle doğu bölgelerinde kurulu güçlü sanayi tesislerine sahiptir. Tarım alanında dünyanın en yüksek üretim potansiyeline sahip ülkelerinden biridir. Dünyanın 5. Büyük demir cevheri üreticisidir. Ülkenin batısında nüfusun çoğunluğu Roman Katolik, ülkenin doğusunda ise nüfusun çoğunluğu Ortodoks’tur. Batıda milliyetçi akımlar ve Avrupa yanlıları güçlüyken, doğuda Rusya yanlıları çoğunluktadır. STRATFOR’un Jeopolitik Analisti Robert Kaplan’a göre, Ukrayna Rusya’yı dönüştüren pivot ülkedir. Bağımsız bir Ukrayna, Rusya’yı Avrupa’dan uzakta tutacaktır. Ancak, Kaplan’a göre, coğrafyası nedeniyle Ukrayna’nın hiçbir zaman tamamen Avrupalı olması mümkün değildir. Çünkü Ukrayna, Rusya tarafından veya Rus yanlısı ülkeler tarafından çevrelenmiş durumdadır.8 Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesinde halen iç savaş devam etmektedir ve bölge Rusya yanlısı ayrılıkçılar vasıtasıyla Rusya Federasyonu’nun kontrolu altındadır. Ukrayna’nın güneyindeki Kırım yarımadası RF tarafından ilhak edilmiş durumdadır. 6 A.g.e., Syf.62 Akın Alkan, 21. Yüzyılın Đlk Çeyreğinde Karadeniz Güvenliği, Nobel Yayın Dağıtım, Ağustos 2006, Ankara, Syf.75 8 Martin W. Lewis, Russian Envelopment? Ukraine’s Geopolitical Complexities, Geocurrents.info, 24 March 2014, http://www.geocurrents.info/geopolitics/russian-envelopment-ukraines-geopolitical-complexities 7 752 Moldova ile Odessa Oblastı arasında kalan Transdinyester bölgesinde Rus azınlıktan kaynaklanan sorun donmuş sorun olarak devam etmektedir. Ukrayna’nın batısında Macaristan ve Slovakya sınırında yer alan Zakarpatya bölgesinde çoğunluk Ukrain olmasına karşın Rusya yanlısı parti son seçimlerde oyların % 31’ini almış ve bağımsızlık yanlısı bir politika izlemektedir. Zakarpatya bölgesinde de Robert Kaplan’ın coğrafya ile ilgili tezi doğrulanmaktadır. Karpat Dağları bu bölgeyi adeta bir duvar gibi, ülkenin diğer kısmından ayırmakta ve bölge halkında ayrışma duygusu yaratmaktadır. Zbigniew Brzezinsky’e göre; Ukrayna olmadan da Rusya bir imparatorluk olabilir ancak bir Asya Đmparatorluğu olabilir.9 1999 yılından bu yana Rus Parlamentosu Başkanlığının Stratejik ve Jeopolitik konularda Başdanışmanlığını yapan Avrasyacı Aleksandr Dugin’e göre Ukrayna’dan Abhazya’ya kadar tüm Karadeniz kıyısı boyunca Moskova’nın topyekün ve hiçbir surette sınırlanmayan denetimi, Karadeniz sahillerindeki Rus jeopolitiğinin mutlak gerekliliği sayılmaktadır. Dugin’e göre, Kırım tatarlarına, kozaklara, abhaz ve Gürcülere etnik ve dinsel özerklik verilerek bu alanın tamamı etno-kültürel olarak dilimlenebilir ancak Moskova’nın askeri ve siyasal durum üzerinde mutlak denetimi olmak şartıyla. Karadeniz’in kuzey kıyısı Moskova’ya merkezileşmiş olarak tabi olmalıdır.10 Ukrayna’nın tarihi anlamını “kenar bölge (okraina)” ya da hudut toprakları olarak adlandırılması betimlemektedir. Kiev Rusyası döneminde şimdiki Ukrayna doğu Slav 9 Robert D. Kaplan, a.g.e., Syf. 181 Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği, Küre Yayınları, Temmuz 2003, Đstanbul, Syf. 176 10 753 devletçiliğinin merkezi iken, imparatorluğun başkentinin Moskova’ya taşınmasıyla Ukrayna kenar bölge konumuna düşmüştür. Dugin’e göre, şu anki sınırları ve “egemen devlet” statüsü ile Ukrayna’nın varlığı Rusya’nın jeopolitik güvenliğine vurulan, topraklarına müdahale ile eşdeğer görülebilecek korkunç bir darbeyle özdeştir ve üniter Ukrayna’nın daha fazla yaşamını sürdürmesine izin verilemez. Bu ülke, jeopolitik ve etnik-kültürel gerçekliliğin çeşitliliğine uygun olarak birkaç kuşağa bölünmelidir! Rusya Federasyonu’nun Güvenlik Algılamaları Soğuk savaş sonrası dönemde RF’nun güvenlik ve tehdit algılamasında başlıca belirleyici unsur, Sovyetler Birliği gibi dağılma endişesidir. Bölgede ve RF içinde cereyan eden etnik ve dinsel kökenli gerginlikler ve sınır çatışmaları RF’da dağılma korkusunu pekiştiren bir unsur olmaktadır. RF için sınırların korunması ve ülkesel bütünlüğün muhafazası birinci öncelik olup, devletin varlığı ve geleceğiyle eş anlamlı görülmektedir. Ülkenin içi ve dış politikasını radikalize eden “dağılma sendromu” milliyetçi söylemi de beslemektedir.11 Bu kapsamda, Rusya’da güvenlik algılaması açısından birbiri ile çatışan iki eğilim ön plana çıkmaktadır. Bunlar, batı ile işbirliğini öneren ve ulusal güvenlik sorunsalını küresel ölçekte yorumlayan reformist Batıcılar ile, ulusal güvenlik sorununu milliyetçi bir çizgide tanımlayan, dış dünyaya şüphe ile yaklaşan Avrasyacılar’dır. Reformist ve Avrasyacıların uzlaştığı bir metin olan ve Nisan 1993’de Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen “Dış Politika Kavramı” çerçevesinde oluşturulan “Rus Askeri Doktrini” de Kasım 1993’de Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmıştı. Rus Askeri Doktrini, Rusya’nın ulusal güvenliği açısından yakın çevrede özel sorumluluk üstlenmesine vurgu yapmış ve Rus azınlığın haklarını garanti altına almayı taahhüt ederek bölgede yapacağı olası müdahaleleri meşrulaştırmaya ve böylece siyasi/askeri nüfuzunu pekiştirmeye çalışmıştır. 2000 yılında açıklanan ve Rusya’yı “büyük güç” ve modern dünyanın “etkili bir merkezi” olarak tanımlayan yeni “Dış Politika Kavramı” ile Rusya, bölgede mevcut gerginlik ve çatışmaları durdurmada sorumluluk üstleneceğini ifade ederek bölgenin jandarması rolünü oynamaya devam edeceğini belirtmekte, dolayısıyla da yakın çevrenin Rus “nüfuz alanı” olduğunu ilan etmektedir.12 11 Refet Yinanç-Hakan Taşdemir (Editörler), Uluslar arası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayıncılık, Nisan 2002, Ankara, Syf.174 12 A.g.e., Syf. 188 754 2000 yılında benimsenen ikinci “Askeri Doktrin”de de, BDT ülkelerinden oluşan bölge “ulusal güvenlik sahası” olarak nitelenmekte ve RF çıkarlarını tehdit altında hissettiği her durumda bölgeye askeri müdahalede bulunma hakkını da ilan etmektedir.13 Sonuç Kırım yarımadası ve kuzeyinde yer alan geniş düzlükler, tarih boyunca muhtelif kavimlerin ve tarihin son dönemlerinde Rus Đmparatorluğu’nun işgal ve istilasına uğramıştır. Kırım yarımadası adeta Karadeniz’in kilidi şeklinde tam ortada uzanmaktadır ve Rusya’nın sıcak denizlere dolayısıyla dünya denizlerine açılan kapısıdır. Jeopolitik konumu ve önemi nedeniyle, Kırım Yarımadası tarih boyunca Rusya Đmparatorluğu’nun hedefi olmuş ve bugün de olmaya devam etmektedir. Jeopolitikçi Robert Kaplan’ın son kitabında tanımladığı gibi, coğrafya tarih boyunca Kırım’dan intikam almış ve almaya devam etmektedir. Yazar Natan Dubovitsky’e göre; gelecekteki savaşlar “non-linear” yani “doğrusal olmayan” savaşlar olacak, buna göre müstakil bölgeler veya şehirler veya gruplar bir araya gelerek geçici koalisyonlar oluşturacak, harbin seyrine bağlı olarak dağılıp başka gruplarla koalisyonlar oluşturacak, her grup kendi hedeflerine göre savaşacak ve bu hedefler de değişken olabilecektir. Harbin birçok bileşenleri olacak, çatışma (battle) sadece bir bileşen olacaktır.14 Bugün Ukrayna’da devam eden savaş bir non-lineer savaş örneğidir. Rusya tarafından örtülü olarak ayrılıkçı gruplara silah desteği sağlanmakta, gönüllü savaşçılar temin edilmekte, özel eğitilmiş askeri birlikler örtülü operasyonlar için kullanılmakta, devlet kontrolundaki medya organları ile propaganda yürütülmekte, doğal gaz fiyatları ile oynanmaktadır. Yürütülmekte olan non-linear savaş, RF’nuna inkar etme ve sorumluluktan kurtulma esnekliği sağlamaktadır. Devam eden savaşın boyutu, Ukrayna Devlet Başkanı Poroshenko’yu taviz vermeye zorlayacak kadar büyük ancak RF’nunu direkt müdahaleye zorlamayacak kadar da küçüktür. RF Devlet Başkanı Putin’in savaşı bu ölçekte devam ettirecek şekilde ayrılıkçılara silah ve personel desteği sağlamaya devam edeceği değerlendirilmektedir. Kırım konusu ise neredeyse kapanmış gibidir. Kırım’daki de-facto durum dünya tarafından kabul edilmiş ve unutulmuş gibidir. Dünya kamuoyunun dikkati doğu Ukrayna’ya yönelmiştir. 13 14 A.g.e., Syf. 191 “War by any other name”, The Economist, 5-11 July 2014, p.25 755 Yaklaşan kış ile birlikte, Doğu Ukrayna sorununun da, Karadeniz Bölgesindeki donmuş sorunlar arasında yer alacağı değerlendirilmektedir. RF Devlet Başkanı Putin’in kırmızı çizgisi Ukrayna’nın NATO üyesi olmasıdır. Doğu Ukrayna sorununun donmuş sorun haline gelmesi veya Putin tarafından istenen tavizlerle sağlanan ateşkes Başkan Putin’in her halikarda kazanması demektir. KAYNAKÇA Alan Fisher, Kırım Tatarları, Selenge Yayınları, Đstanbul, 2009 Akın Alkan, 21. Yüzyılın Đlk Çeyreğinde Karadeniz Güvenliği, Nobel Yayın Dağıtım, Ağustos 2006, Ankara Nejat Tarakçı, Devlet Adamlığı Bilimi: Jeopolitik ve Jeostrateji, Çantay Kitabevi, Đstanbul, 2003 Refet Yinanç-Hakan Taşdemir (Editörler), Uluslar arası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayıncılık, Nisan 2002, Ankara Robert D. Kaplan, The Revenge Of Geography, Random House Trade Paperbacks, 2013, New York, US Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği, Küre Yayınları, Temmuz 2003, Đstanbul 756
© Copyright 2024 Paperzz