indirmek için tıklayınız

REALİZMİN GÜVENLİK ANLAYIŞI VE SOĞUK SAVAŞ SONRASI
KARADENİZ’İN GÜVENLİĞİ
Tolga Çikrıkci*
Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından uluslararası sistemde büyük bir dönüşüm
başlamış ve bu dönüşüm 11 Eylül terör saldırıları ile büyük bir ivme kazanmıştır.
Tehdit algılarının değişmesi ile bölgesel ve ulusal güvenlik anlayışı da dönüşüme
uğramış ve Karadeniz'in güvenlik unsurları da farklılaşmıştır. Önemi temelde
jeopolitik konumundan kaynaklanan Karadeniz Havzası, enerji kaynaklarına yakınlığı
dolayısıyla uluslararası toplumun ve devletlerin gündeminde yer almaktadır.
Uluslararası ilişkileri anarşi ve çatışma ortamı olarak betimleyen realist teori,
güvenlik kavramını da bu temel anlayış üzerinden şekillendirmiştir. Bu anlayış
içerisinde devletlerin güvenliği, askeri güç ve ulusal çıkarlar ekseninde sıkıştırılmış
ve Soğuk Savaş sonrası dönemin güvenlik unsurları bağlamında realist teorinin
güvenlik anlayışı büyük ölçüde eleştirilir hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı
realizmin güvenlik kavramına yaklaşımını ortaya koymak ve bu doğrultuda Soğuk
Savaş sonrası evrimleşen güvenlik algısını Karadeniz örneği üzerinden açıklamaktır.
Çalışmada tarihsel ve betimsel araştırma yöntemleri kullanılmıştır.
Anahtar Kavramlar: Realizm, Karadeniz'in Güvenliği, Klasik Güvenlik Yaklaşımı,
Yeni Dünya Düzeni, Jeopolitik
1. Giriş
Günümüzde, uluslararası alanda, üzerinde en çok tartışma bulunana kavramlardan
birisi de güvenliktir. Kavram üzerinde tam bir uzlaşının olmamasının asıl nedeni,
uluslararası ilişkilerin doğası gereği yerleşik bir uluslararası sistemin bulunmamasıdır.
Diğer bir deyişle uluslararası sistemin olaylar neticesinde değişime uğraması, tehdit
algısı ile şekillenen güvenlik anlayışının değişmesine ve bu bağlamda güvenlik
kavramının sınırlarının da değişime uğramasına sebep olmaktadır.
İki kutuplu bir yapıya dayanan Soğuk Savaş’ın sona ermesi, yapay sınırları ortadan
kaldırarak uluslararası ilişkilere farklı bir boyut kazandırmıştır. Daha geçirgen, çok
yönlü ve daha dinamik olan bu yeni boyut, yukarıda değinildiği gibi “güvenlik”
*
Giresun Üniversitesi, İ.İ.B.F., Uluslararası İlişkiler Bölümü, Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi.
526
kavramının nasıl algılanması gerektiği konusunda da tartışmaları gündeme getirmiştir.
Bunun sebebi, güvenliğin kimin güvenliği olduğu, hangi boyutta güvenlik olduğu,
güvenliğin tanımlanmasında esas unsur olan tehdidin ne olduğu gibi soruların,
meselelere taraf olanlar tarafından farklı cevaplandırılabilecek olmasıdır. Ancak bir
sonuca ulaşabilmek için, güvenliğin anlam ifade etmesi ve bu anlamın hassas olarak
tanımlanması gerekmektedir.1
Uluslararası ilişkilerin üç temel paradigmasından Realizm güvenlik kavramını
düşünce sisteminin doğası gereği askeri güvenlikle ilişkilendirerek açıklamaktadır.
Güvenlik kavramının dönüşüme uğraması neticesinde uluslararası sistemi düzenleme
konusunda temel olarak güç ve güç dengesi kavramları üzerinden hareket eden
Realizm, Soğuk Savaş’ın bitimiyle yaşanan değişimi öngörme ve inceleme konusunda
eleştirilere maruz kalmıştır. Realizm etrafında toplanan bir kısım yazar, teorinin temel
aldığı güç dengesinin ancak savaşlar yoluyla değişebileceğini belirtmektedir. Ne var
ki Sovyetler Birliği’nin savaş olmadan çözülmesi bu paradigmaya yöneltilen
eleştirileri daha da artırmıştır.
İki kutuplu sistemin ardından değişen jeopolitik ve jeoekonomik unsurlar neticesinde
bölgelerin değeri ve önemi de değişime uğramıştır. Karadeniz Bölgesi de Soğuk
Savaş sonrası dönemin güvenlik konusunda en çok adı geçen bölgelerinden birisi
haline gelmiştir. Bu anlamda Realizmin güvenliğe bakışı ile nispeten yeni bir
mücadele alanı olan Karadeniz’in güvenliği arasında bir bağlantı oluşmuştur.
Karadeniz hem doğal kaynaklar (petrol, doğalgaz) hem de bu kaynakların nakliyatı
için çok önemli bir merkez konumunda bulunmaktadır. Bölge, Orta Asya ve Hazar
Havzası’nda bulunan enerji kaynaklarının2 Avrupa’ya aktarılmasında yeni boru
hatlarının bölgeden geçmesi nedeniyle daha da önemli bir duruma gelmiştir. Bu
bağlamda 21. yüzyıl uluslararası çekişmelerinde Karadeniz’in önemi açıkça
görülmektedir. Zira bu çekişmelerin odak noktalarından biri de enerji ve bu anlamda
enerji kaynaklarının kontrolü ve enerji güvenliğidir.
1
Patrick Morgan, “Regional Security Complexes and Regional Orders”, Regional Orders: Building
Security in a New World, (Eds.) David A. Lake and Patrcik M. Morgan, Pennsylvania, The
Pennsylvania State University Press, 1997,s.22.
2
Hazar Denizi petrol rezervleri, İran Körfezi ile aynı düzeyde olmasa da, 21. Yüzyıl için kayda değer
bir enerji kaynağı olması bakımından oldukça önemlidir. Ortadoğu ve Hazar Havzası 2012 yılı
verilerine göre Dünya petrol rezervinin %55.9 ‘una ve doğalgaz rezervinin ise %74.4’üne sahiptir. BP
Statistical
Review
of
World
Energy,
June
2012,
http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publications/statistic
al_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report_2
012.pdf. (Erişim Tarihi: 03/06/2013)
527
Bu çalışmada Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından değişen güvenlik algısı
ekseninde uluslararası ilişkilerin temel paradigmalarından realizmin güvenlik anlayışı
ve bu bağlamda Karadeniz’in güvenliği ele alınmaktadır. Çalışmanın temel amacı
“Karadeniz’in Güvenliği” konusu üzerinden realist teorinin güvenlik anlayışının
günümüz güvenlik algısı ile karşılaştırmasını yapmaktır.
2. Realist Teori ve Güvenlik
Uluslararası ilişkilerin kuramsal tartışmaları temelde üç paradigma yani, realizm,
idealizm ve rasyonalizm etrafında seyretmektedir. Değişen uluslararası sistem, bu
paradigmaların bakış açılarına eklemlenen eleştiriler neticesinde yeni kuramların
doğmasına yol açar. Söz konusu üç temel paradigma sırasıyla klasik felsefenin
Hobbesçu, Kantçı ve Grotiusçu geleneklerine dayanır3.
Bu üç gelenek birbirini
şekillendirmektedir. Yani esasen Realist düşüncenin karşısında olan görüş İdealizm
ekolünü oluşturmuş; bunların bazı yönlerini olumlayan ve bazı yönlerine de karşı
çıkan bir görüş olarak da Rasyonalizm şekillenmiştir denilebilir. Ancak Soğuk Savaş
döneminin hakim ekolü realizm, sistemin değişme uğraması neticesinde en çok
eleştiriye maruz kalan kuramlar bütünü olmuştur.
Realizmde devlet, uluslararası ilişkilerin tek ve hakim aktörüdür. Bu aktör, Hobbes’un
görüşlerinden esinlenen Morgenthau’nun da vurguladığı üzere yalnız çıkarları
doğrultusunda hareket eder4. Bunun yanında uluslararası ilişkiler ya da uluslararası
sistem bir anarşi hali olarak görülmektedir. Buradaki anarşi, bir üst otoritenin
yokluğunu ifade ederken aynı zamanda egemen devletlerarasındaki çatışma ortamına
da işaret etmektedir. Bu anlamda uluslararası ilişkiler tam bir doğal savaş halidir.
Böylesi bir ortamda düzenden, işbirliğinden ya da uluslararası toplumdan bahsetmek
neredeyse imkansızdır. Bu haliyle uluslararası ilişkiler Hobbes’un belirttiği gibi bir
doğa halini yansıtmaktadır. Doğa hali kavramı, Hobbes’un toplum ya da devletin
oluşumunu açıklamak için oluşturduğu bir kavramdır. Kavram, bu noktada insanların
toplum halinde devlet benzeri bir oluşuma itaat etmeye başlamadan önce yaşadıkları
varsayılan durumu göstermektedir. Bu yaşam şeklinde yapı gereği, hukuk ve adalet
3
Çalışmanın iki temel ayağından birini oluşturan realist teori, Hobbesçu geleneği ifade etmektedir. Bu
yüzden bazı noktalarda realist teori, realizm ya da Hobbesçu gelenek kavramları birbirlerinin yerine
kullanılmıştır.
4
Atila Eralp, “Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm-Realizm Tartışması”, Devlet
Sistem ve Kimlik, Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s.7374.
528
yer almamakta dolayısıyla hakim durum savaş ve çatışma olmaktadır5. Bu noktada
devletlerin içerisinde bulundukları ortam güvenliksiz bir ortamdır. Güvenlik ulusal
güvenliğe işaret etmektedir ve ancak devletin kendi bekasını sağlama konusunda
gücünü artırmasıyla sağlanabilecektir.
Görüldüğü gibi realizm güvenliği doğal olarak güç ile ifade etmektedir. Diğer
devletlere göre daha baskın yeterli bir güce sahip olan devlet daha güvenli olacaktır.
Bu düşünceye göre askeri kaynaklar güvenliğin sağlanmasında esas çözüm yoludur.6
Soğuk Savaşı genel hatlarıyla şekillendiren düşünce de budur. Realist yaklaşımla
Soğuk Savaş döneminde ekonomik faktörlerin çözümlenmesi göz ardı edilmiş ve
siyasi/güvenlik konularının incelenmesine askeri güç ekseninde ağırlık verilmiştir. Bu
noktada belirtmek gerekir ki Realist geleneğin içerisinde farklı yaklaşımlar da söz
konusudur. Örneğin E.H. Carr’dan gelen ekonomik faktörlerin uluslararası
ilişkilerdeki önemine vurgu yapan realist bir bakış açısı da mevcuttur7.
Hobbesçular, içinde yaşadığımız şiddete eğilimli dünyanın ötesine geçmenin mümkün
olmadığına inanır8. Milletler Cemiyeti’nin başarısızlığı realizmin bu düşüncesini
yükselten en büyük örnek olmuştu. Bu bağlamda Soğuk Savaş Dönemi boyunca temel
düşünce ekolü olan Realizm ekseninde dönemin birçok yazarı da, savaşı devletlerarası
ilişkilerin yapı özelliği olarak değerlendirmiştir. Ancak Soğuk Savaş’ın bitişi ile
dengeler tamamen değişmiş ve Kantçı bakış açısını olumlar nitelikte bir uluslararası
ortam doğmuştu. Baylis’in belirttiği gibi bu “Yeni İdealizm” barışçıl bir küresel
toplumun gelişmesine yönelik daha iyimser görüşleri yansıtmaktaydı9. Bu ortam
içersinde realizme yöneltilen eleştiriler daha da şiddetlenmiştir. Öyle ki realizmin
Soğuk Savaş’la birlikte tarihe gömüldüğünü ileri sürenler bile olmuştur10.
Günümüzde ulaştığımız düzeyde ülkelerin iç dinamiklerini devletlerarası ilişkiler söz
konusuyken de göz ardı edemeyeceğimiz açıktır. İç ve dış faktörleri birbirinden net
bir şekilde ayıran realist bakış açısı, günümüzde en çok bu noktada eleştiri almaktadır.
5
A. Nuri Yurdusev, “Uluslararası İlişkiler Öncesi”, Devlet Sistem ve Kimlik, Uluslararası İlişkilerde
Temel Yaklaşımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s.44.
6
Barry Buzan, People, States and Fear, Great Britain, London, 1991, s.1-3 (Aktaran: Akın Alkan, 21.
Yüzyılın İlk Çeyreğinde Karadeniz Güvenliği, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006, s.4.)
7
Eralp, a.g.m. s.81.
8
John Baylis, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavram”, Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan
Güvenliğe, Der: Mustafa Aydın, Hans Günter Brauch, Mitat Çelikpala, Ursula Oswald Spring, Necati
Polat, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 398, Siyaset Bilimi 44, Ekim 2012, s.153.
9
Baylis, a.g.m., s.154.
10
Eralp, a.g.m., s.85.
529
Uluslararası sistemin sürekli değişim göstermesi gibi uluslararası ilişkilerin temel
paradigmalarının güvenlik konusuna farklı yaklaşmaları, güvenlik konusunda birçok
yazar ve akademisyenin de konu ile ilgili farklı görüşlere sahip olmasını beraberinde
getirmektedir. Zira uluslararası sistemin şartları değiştikçe güvenlik kavramı
içerisinde öncelik verilen hususların sırası değişmekte, güvenliği etkileyecek yeni
tehditler ortaya çıkmaktadır. Yeni Dünya düzeninde tehdit algısının artık birçok
boyutu vardır. 1990 öncesi tehdit güçlü ordulardan, bu ordulara sahip devletlerden
kaynaklanmakta iken, bugün ulaştığımız noktada insan kaçakçılığından terörizme,
saldırgan milliyetçilikten kökten dinciliğe kadar çok boyutlu bir hale gelmiştir. Bunun
bir sonucu olarak, devletlerarasında yatay olarak yeni ilişkiler oluşmakta, bölgesel ve
alt-bölgesel işbirliği girişimleri çoğalmakta, devlet dışı faktörler, yerel makamlar, sivil
toplum ve özel sektör ön plana çıkmaktadır. Bu durum Soğuk Savaş döneminin parlak
realist bakışını yalnızca askeri boyuta önem vermesi bakımından oldukça eksik
bırakmaktadır.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından jeopolitiği en çok etkilenen bölgelerden
birisi de Karadeniz Bölgesi’dir. Bu anlamda güvenliğe yeni eklenen girdileriyle
Karadeniz’in güvenliği konusu “Eski Realizm”in güvenliğe yaklaşımı bağlamında
incelenebilecek örnek bölgelerden birisini teşkil etmektedir.
3. Değişen Güvenlik Anlayışı ve Karadeniz’in Güvenliği
“Değişen güvenlik anlayışı” ifadesinin temel dayanak noktası, iki kutuplu sistemin
yani Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ile birlikte ortaya çıkan yeni uluslararası
sistemdir. Bilindiği gibi ortaya çıkan bu yeni uluslar arası sisteme Yeni Dünya
Düzeni11 adı verilmektedir. Bu yeni yani günümüz uluslararası sisteminin temel
özellikleri; çok merkezlilik ve Amerika Birleşik Devletleri’nin başat güç olarak
konumlandırılmasıdır.12
11
Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 1999, s.103.
Uluslararası ilişkiler alanındaki akademik çalışmaların büyük çoğunluğunda Amerika Birleşik
Devletleri süper güç olarak nitelendirilmektedir. Süper güç kavramı sarsılmaz bir askeri güce,
ekonomik ve teknolojik önderliğe işaret etmektedir. Oysa Amerika Birleşik Devletleri’nin bugün içinde
bulunduğu durum buna örnek teşkil etmemektedir. Örneğin bu yeni dönemde Çin, Japonya, Hindistan,
Brezilya ve Almanya gibi önemli güç merkezleri karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Çin’in 21. yüzyılın
ortaları itibarıyla ABD’nin bu konumu sarsabilecek şekilde yükselmekte olduğu açıktır. Yakın bir
zaman diliminde yeni bir süper gücün ortaya çıkabileceği öngörülen bir durumda ABD’yi süper güç
olarak konumlandırmak anlam karmaşasına neden olmaktadır. Bu yüzden ABD için başat güç
nitelendirmesi daha uygun olacaktır.
12
530
Mackinder’in Kalpgah teorisi13, Mahan’ın Deniz Hakimiyet Teorisi, Spykman’ın
Kenar Kuşak Teorisi de özlerinde Karadeniz Bölgesi yer almaktadır ve buraya hakim
olan güç, Dünya Adasına hakim olacaktır düşüncesini barındırmaktadır. Bu bağlamda
jeopolitik teoriler ekseninde, Karadeniz’in bugün sahip olduğu konum uluslararası
ilişkiler açısında büyük stratejik önem arz ettiği açıktır.
Karadeniz’in siyasi tarihine baktığımızda 19. yüzyılın başlarına kadar Türk ve Rus
hakimiyetinde kaldığını; daha sonra I. ve II. Dünya savaşları sırasında İngiliz ve
Alman nüfuzuna maruz kaldığını görmekteyiz. Günümüzde ise bölge, Amerika
Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve NATO’nun etki alanı halindedir.
Tarihi süreçlerde Karadeniz Bölgesi, bu süreçlerin güvenlik anlayışları ekseninde
farklı farklı nitelendirilmiştir. Başka bir ifadeyle Karadeniz Bölgesi’nin devletlerin
algısındaki stratejik konumu çeşitli aşamalardan geçmiştir. Özetle bu aşamalar şu
şekildedir14:
1) Soğuk Savaş Öncesi Dönem: Geçiş Bölgesi
2) İki Kutuplu Dönem (Soğuk Savaş Dönemi): Çevre Alan
3) Soğuk Savaş Sonrası Dönem (Günümüz): Merkez Bölge
Soğuk Savaş dönemi sonrasındaki “Yeni Dünya Düzeni”’nde uluslararası ilişkilerde
ideolojik etmenlerin öneminde nispeten bir azalma olduğu açık bir şekilde
görülmektedir. Bunun yanında jeopolitik15 etmenlerin öneminde ise ideolojik
etmenlere nazaran bir artış olduğu göze çarpmaktadır16.
13
Bkz. Halford John Mackinder, “The Geographical Pivot of History”, Democratic Ideals and Reality,
National Defence University Press, Washington, DC, 1996, pp. 175-194.
14
Sertif Demir, “Karadeniz’in Güvenliğini Yeniden Düşünmek”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı:35,
Güz 2012, s.21.
15
Jeopolitik, insanlığı mekan faktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyen bir disiplindir. Politik
düzeyde bugün ve gelecekteki güç ve amaç ilişkisini fiziki ve siyasi coğrafyayı esas alarak inceler.(
Suat İlhan, Jeopolitikten Taktiğe, Harp Akademileri Yayını, İstanbul, 1971, s. 61.) Jeopolitik; dünya
coğrafyasını, coğrafi yapı ve evrensel değerleri inceleyerek dünya, bölge ve ülke çapında güç ve politik
düzeyde hareket tarzı araştırması yapar. Bugünkü ve gelecekteki politik güç ve hedef ilişkisini coğrafi
gücü esas alarak inceler, hedefleri ve hedeflere ulaşma koşul ve aşamalarını belirler. Jeopolitik;
coğrafya, tarih, teknoloji ve siyaset verilerini zamanın ruhuna uygun olarak analiz ederek milli güç
unsurlarının en etkin bir şekilde geliştirilmesini ve kullanılmasını sağlayacak milli politikaların
belirlenmesi ve uluslararası siyasi faaliyetlerin yürütülmesi sanatı ve bilimidir.( Atilla Sandıklı,
“Jeopolitik ve Türkiye, Riskler ve Fırsatlar”, BİLGESAM, Rapor No:27, Ocak 2011, s.1-2.)
Jeopolitik konum, coğrafi konumun değeri ile birlikte dünya ve bölge güç merkezlerine göre, yani
dünyanın politik yapısına göre ülkenin ya da analiz biriminin bulunduğu yeri açıklamaktadır. Soğuk
Savaş sonrası yaşanan gelişmelerle birlikte ülkelerin fiziki coğrafyalarında herhangi bir değişiklik
olmamıştır. Kısaca coğrafi konumda bir değişiklik olmamıştır. Değişen, coğrafyayı aktifleştiren ülke
güçleri, uluslararası birlikler ve anlaşmalardır. Yani evrensel değerdeki güç odakları ile bölge
güçlerinin etkinliği değişmiştir. Global ve bölgesel güç merkezlerinde meydana gelebilecek bu türde
değişiklikler söz konusu ülkenin ya da bölgenin jeopolitik konumunu ve bu konumun uluslararası
ilişkilerde ifade ettiği stratejik değeri değiştirebilmektedir.( İsmail Hakkı İşcan, “ Uluslararası
531
Karadeniz’in en önemli coğrafi karakteristiği Akdeniz, Kafkaslar, Balkanlar ve
Ortadoğu gibi birçok komşu alana büyük ölçüde açılmasıdır. Bu alanlardan Balkanlar
ve Kafkaslar Avrupa’nın art alanında en çok sorunlu olan alt bölgesel alanlardır.17
Ortadoğu ise şiddet saçan kürsel bölgenin merkezidir ve dünya enerji kaynaklarının
büyük bir kısmına sahiptir18.
Karadeniz Bölgesi sınırları üzerinde en çok farklı görüşü barındıran bölgelerden
birisidir. Karadeniz Bölgesi’ni sınırlandırırken Karadeniz-Hazar Havzası (BlackCaspian Seas Region), Karadeniz-Akdeniz Bölgesi (Black-Mediterranean Seas
Region), Tuna-Karadeniz Bölgesi, Büyük Karadeniz (Greater BlackSea), Geniş
Karadeniz (Wider Black Sea) ve NATO’nun genişleme dalgası ile anılır olan BaltıkKaradeniz Güvenlik Alanı (Baltic-Black Sea Zone of Security); ifadelerinin kullanılır
olması bölgeyi sınırlandırmanın zorluğundan ileri gelmektedir.19
Karadeniz Bölgesi’nin güvenliği, bölgenin taşıdığı özellikler bakımından günümüzde
uluslararası sistemin başat güçlerinin politik çıkarlarını yakından ilgilendirmektedir.
ABD için Karadeniz ve çevresi, küresel politikasının Avrasya bölümünün önemli bir
halkasını oluşturmaktadır. ABD için Karadeniz’in önemi bölgenin tekrardan RF’nin
kontrolü altına girmemesi ve Ortadoğu ile Orta Asya’nın kontrolü ve geleceği
açısından önem taşımaktadır.
AB için ise Karadeniz ve çevresi, küresel bir aktör olma yolunda önemli bir geçiş
coğrafyası ve gelecekte yüzleşmek zorunda kalacağı sorunları bugünden çözümlemesi
gereken
bir
alandır.
Avrupalıların
geçen
yüzyılda
“Yakın
Doğu”
olarak
nitelendirdikleri bölgeler artık Avrupa’nın içerisindedir. 2007’deki son genişlemenin
ardından, Romanya ve Bulgaristan’ın AB üyesi olması ile birlikte AB Karadeniz’e
kıyıdaş bir aktör olmuştur. Hatta daha AB Karadeniz’e kıyıdaş olmadan evvel hem
Avrupalı hem de Amerikalı araştırmacı ve politikacılar Orta Doğu ve Orta Asya ile
Avrupa’yı birbirine bağlayan bir kuşak bölgenin varlığından söz etmeye başlamış ve
burası “Karadeniz Bölgesi” ya da “Geniş Karadeniz Bölgesi” olarak anılmaya
başlamıştır.
İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2,
(Yaz 2004), s.50.)
16
Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000,
s.701.
17
Duygu Bazoğlu Sezer, “The Changing Strategic Situation in the Black Sea Region”, s.1.
http://www.bmlv.gv.at/pdf_pool/publikationen/03_jb00_26.pdf , (Erişim Tarihi: 01.05.2012)
18
Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Çev. Ertuğrul Dikbaş, Ergun Kocabıyık, Sabah
Yayınları, İstanbul, 1998, s.51.( Aktaran: Alkan, 2006, s.17.)
19
Alkan, a.g.e., s.17.
532
Bu kapsamda Karadeniz ülkeleri Avrupa’nın doğuya kara yolu ile açılmasında yegane
coğrafyayı kaplamaktadırlar. Karadeniz’de etkili olmayan bir Avrupa’nın uzun
vadede Orta Asya ve Ortadoğu’da etkili olmasının pek mümkün olmayacağı
değerlendirilmektedir. Diğer yandan Doğu’nun ekonomik olarak yükselişi AB’yi bu
coğrafyaya kesintisiz ve ekonomik yoldan yakın olmaya zorlamaktadır.
Bu coğrafyayı AB için önemli kılan bir diğer nenden ise bu coğrafyanın enerji
merkezlerine ulaşımında bir geçiş koridoru olmasıdır. AB’nin enerjiye bağımlılığı her
geçen gün artmakla beraber bugün Avrupa dünyanın en büyük gaz ve petrol
ithalatçısıdır. Bugünkü enerji tüketiminin %50’sini ithal etmektedir ve 2020 yılında
bu rakam %70’lere kadar yükselecektir. AB’de artan bu enerji ihtiyacını Rusya,
Körfez ve Kuzey Afrika’dan karşılayacak, Avrupa’nın başkentleri RF’nin ve Suudi
Arabistan’ın baskısını daha çok hissedecektir. Bu bakımdan güvenli bir Karadeniz
sistemi enerji tedarik problemine ciddi bir alternatif oluşturması açısından
önemlidir.20
Aynı zamanda Karadeniz’in kuzey ve kuzeydoğu sahilleri boyunca devam eden
donmuş çatışma alanları ve Kuzey Kafkasya, silah, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı
için bir merkez oluşturmaktadır. Bu merkezler bir taraftan ülkelerin reformlarını
sekteye uğratırken diğer taraftan bölgeyi ve AB’yi yasadışı trafik ile tehdit etmektedir.
Görüldüğü gibi 10-15 sene önce uluslararası arenada çok az gündeme gelen
Karadeniz son yıllarda büyük güçlerin öncelikli ilgi alanlarından birisi olmuştur. Daha
somutlaştıracak olursak, Karadeniz’in dünya gündeminde bu kadar yer almasını
sağlayan başlıca nedenler şu şekilde sıralanabilir;
Sovyetler Birliği’nin ve Varşova Paktı’nın dağılması, bu dağılma sonrası batıdan
doğuya doğru genişlemeye devam eden AB ve NATO’nun Karadeniz’e kadar
genişlemeyi tamamlamış olması ve Karadeniz’i kapsayacak şekilde Güney
Kafkasya’yı da (“Dublin’den Bakü’ye”) içine alarak genişlemeyi tamamlamak
istemesi,
Karadeniz ülkelerinin, RF’nin orta vadede ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda
toparlanması sonrası tekrar eski nüfuz alanına dönmek isteyebileceği ihtimalinin
olması nedeniyle, NATO ve AB üyeliğini kendilerinin gelecekteki siyasi, ekonomik
ve askeri güvenliğinin en önemli güvencesi olarak görmeleri,
20
Ronald Asmus & Bruce Jackson, “The Black Sea and the Frontiers of Freedom”, Policy review
No.125. http://www.hoover.org/publications/policy-review/article/6451 (Erişim Tarihi: 04/05/2013)
533
11 Eylül 2001 saldırısı sonrası ABD’nin “terör” merkezlerini yok etmeye yönelik
başlattığı askeri harekat içinde Karadeniz’in bulunduğu özel konum,
ABD’nin olası bir İran harekatı ve Avrupa-Atlantik dünyası dışında kalan Beyaz
Rusya ile RF’nin askeri hareketlerini kontrol altında tutmak için, Karadeniz’i “askeri
üs, radar istasyonları ve casus uçakları ile izleme merkezi” olarak değerlendirmek
istemesi,
11 Eylül saldırısı sonrası, gittikçe istikrarsızlaşan Orta Doğu’ya alternatif olabilecek
enerji kaynakları arayışı, RF-Ukrayna doğalgaz krizinin ardından, enerji güvenliğinin
dünyada hayli önem kazanması.
2004 yılı Nisan ayında NATO’nun yeni iki üyesi konumuna gelen ve 1 Ocak
2007’den itibaren de AB üyesi olan Bulgaristan ve Romanya ise kendi güvenliğini
bölgesel olmakta ziyade Avrupa-Atlantik eksenine oturmuşlardır. Bu iki ülke gerek
RF’nin etkisinden bir an önce tamamıyla kurtulmak, gerek Karadeniz’de RF
karşısında etkin bir güç olabilmek ve gerekse Karadeniz ve çevresinde bulunan
sorunların çözümünde RF baskısını azaltmak için ABD, AB gibi güç aktörlerini
bölgeye çekme çabası içerisine girmiştir.
Söz konusu nedenler, Karadeniz’i ister istemez giderek Batı ile Doğu arasındaki nüfuz
mücadelesinin merkezi durumuna getirmektedir.21 Karadeniz Bölgesi’nin güvenlik
unsurları açısından bakıldığında, realizmin askeri güvenliği öne alan güvenlik
anlayışının bugün kısmen geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Zira Karadeniz
Soğuk Savaş sonrası dönemin önemli bir mücadele alanı haline gelmiş ve bölgenin
güvenliği tüm kıyıdaş devletlerin güvenliği konusunda hayati bir önem taşımaya
başlamıştır.
Karadeniz’in kuzey ve kuzeydoğu sahilleri donmuş çatışma alanları ile meşgul olur
iken Kuzey Kafkasya silah, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı için bir merkez haline
gelmiştir.
Mevcut güç boşluğundan yararlanmak isteyen odaklar bir taraftan ülkelerin
reformlarını sekteye uğratırken diğer taraftan bölgeyi ve AB’yi uyuşturucu trafiği gibi
yasadışı işler ile tehdit etmekte, sahip oldukları teknoloji ve silahları ABD
düşmanlarına satma niyetleri ABD için bir tehlike oluşturmaktadır. Bir iddiaya göre
21
Hasan
Kanbolat,
“Karadeniz’in
Değişen
Jeopolitiği”,
http://www.denizhaber.com/YAZAR/3765/22/Karadeniz'in-degisen-jeopolitigi.html, ( Erişim Tarihi:
02.05.2013)
534
de Londra sokaklarında satılan uyuşturucunun % 80’i Karadeniz üzerinden
gelmektedir.22
Bu yönden bakıldığında realizmin güvenlik anlayışının Karadeniz’in güvenliği
örneğinde eksik kaldığı görülmektedir. Çünkü günümüz uluslararası ilişkilerinde,
yukarıda da belirtildiği gibi, tehditler çeşitlenmiş ve güvenlik yalnızca askeri
kapasitenin yükseltilmesi neticesinde sağlanabilecek bir olgu olmaktan çıkmıştır.
Sınıraşan suçlar ekseninde tehditler küresel bir hal almış ve devletlerarası işbirliği
tehditlerin giderilmesinde elzem bir yöntem haline gelmiştir. Bu noktada realizme
yöneltilen eleştiriler haklı bir zemine oturmaktadır denilebilir.
4. Sonuç Yerine
Güvenlik algısının dönüşümü, yaşanılan olaylar neticesinde ortaya çıkan doğal
süreçtir. Ancak kendiliğinden gelişmeyen; stratejik analiz ekseninde ilerleyebilecek
olan süreç, devletlerin ya da güvenliğin derinleşmesi neticesinde buna eklenen diğer
aktörlerin uyumlaşma ve uyumlaştırma kabiliyetleridir. Bu kabiliyeti belirleyen
ölçütler, bahsi geçen analiz biriminin gücü ile doğru orantılıdır. Teknolojik kapasite,
jeopolitik konum, istihbarat, askeri kapasite, ekonomik büyüklük, homojenlik vb.
unsurlar ise bu gücü belirleyen öğelerdir.
Soğuk Savaşın sona ermesiyle Avrasya, sınırsal ve politik olarak değişikliklere
uğramıştır. Doğu-Batı ayrımı üyeleri birbiri üzerine bindirmeli birçok coğrafi alana
ayırmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da Karadeniz Bölgesi Doğu-Batı arasında
stratejik öneme sahip bir koridor haline gelmiştir.
Jeopolitik konumu en fazla değişen bölgelerden birisi Karadeniz olup, bölge Soğuk
Savaş sonrasında jeopolitik olarak güçlenme ve aynı zamanda tehdit altında olma
çelişkileri yaşamaya başlamıştır. Diğer bir deyişle 19. yüzyılda oynanan “Büyük
Oyun”un hayat alanının bir bölümü olan Karadeniz Bölgesi, 20. yüzyılın sonunda bir
kez daha dikkatleri üzerine çekmiş ve bölgenin tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır.
Karadeniz’in hem jeostratejik hem de jeoekonomik öneme sahip bir coğrafyada yer
alması, bölge dışı aktörlerin bu coğrafyaya olan ilgisinin artmasına sebep olmuş, bu
durum da bölgede jeopolitik bir rekabeti başlatmıştır. Bölge devletlerinin birçoğunun
“zayıf devlet” olması ise, bu jeopolitik rekabetin devletlerin güvenliği üzerinde daha
çok hissedilmesine sebep olmuştur. Bu kapsamda mevcut çatışma alanları, ülkelerin
22
Oğuz Karaman, Karadeniz’de Güvenlik Sorunu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Kocaeli
Üniversitesi, 2006, s.6.
535
yönetim değişikliklerinin yaşandığı süreçler, enerji nakil hatlarının seçimi bu
rekabetin en yoğun hissedildiği kritik konular olmuşlardır.
Mackinder’in jeopolitik kalpgahında merkezi bir yerde bulunan, aynı zamanda
Huntington’ın medeniyetlerin ayrıştığı hat diye ifade ettiği Karadeniz, birçok etnik ve
politik sorunuyla beraber Avrupa tarihinin ve Türk-Rus ilişkilerinin şekillenmesinde
önemli bir rol oynamıştır.23
Bugün için Karadeniz yerel stratejik önemi olan bir bölgeden ziyade yükselen bir
jeopolitik ekseni ifade etmektedir. Bu jeopolitik eksen bölge dışı aktörler ve bölge
ülkeleri tarafından farklı derecelerde farklı önemlerde olmakla birlikte; ABD ve
AB’nin bölgeye yönelik çıkarlarının büyük oranda uyuştuğu değerlendirilmektedir.
Soğuk Savaş dönemin sağladığı güvenlik yapısı içerisinde bir barış denizi olarak
kalmayı başarmış Karadeniz, özelikle 11 Eylül saldırıları sonrası büyük güç
odaklarının dikkatini çekmeye başlamıştır.
Günümüzde, başta Rusya Federasyonun yakın çevre politikasına engel olmak ve
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin gerçekleşmesine katkıda bulunak maksadıyla,
Amerika Birleşik Devletleri bölgedeki anti demokratik yönetimleri değiştirmek, enerji
nakil hatlarını kontrol etmek, ülkelerin ekonomik gelişmelerine katkıda bulunmak,
Kitle İmha Silahları (KİS) yayılımı ve yasadışı faaliyetleri önlemek gerekçelerine
dayanarak Karadeniz’de bir şekilde varlık göstermeyi hedeflemiştir.
Yapılan inceleme göstermiştir ki, yakın tarih içerisinde bir barış denizi olarak kalan,
Soğuk Savaş dönemi dahil herhangi bir çatışmaya sahne olmayan Karadeniz’in
güvenliğinin yine Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerce sağlanması bölgedeki huzur ve
dengelerin devamı için en uygun şartları sağlayacaktır. Kıyıdaş olmayan güçlerin
Karadeniz’e girişi özellikle RF faktörü dikkate alındığında mevcut barışı
bozabilecektir. Ayrıca, kıyıdaşlar haricinde Karadeniz’e girecek diğer deniz
unsurlarının temelde tonaj ve kalış sürelerini kısıtlayan Montreux Sözleşmesi’nin bu
kapsamda aşındırılmaya çalışılması, diğer Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler güvenlik
çıkarlarına büyük darbe indirecektir.24 Bu nedenle anılan sözleşmenin değiştirilmesine
yönelik hiçbir şart kabul edilmemelidir.
23
Mustafa Aydın, “Europe’s Next Shore: The Black Sea Region After EU Enlargement” ISS
Occasional Paper, June, No:53, Paris, Haziran 2004. s.5.
24
Tolga Çikrıkci, “Türk Boğazlarının Hukuki Rejimi ve Karadeniz’in Güvenliği”, III. Karadeniz
Uluslararası Sempozyumu Karadeniz Yararlanıcıları Sempozyum Bildirileri Kitabı, Giresun
Üniversitesi, Yayın No:8, Giresun, 2010, ss.243.
536
Realizm uluslararası sitemi devletlerin kendi güvenliklerini komşuları pahasına
sağlamaya çalıştığı katı bir alan olarak değerlendirmektedir. Buna bağlı olarak
devletlerararası ilişkiler, devletlerin sürekli olarak birbirinden faydalanmaya çalıştığı
bir güç mücadelesi olarak görülmektedir. Karadeniz’in yukarı da sayılan özellikleri
neticesinde, realizmin güvenlik konusundaki yaklaşımlarını olumlar nitelikte bazı
unsurlar göze çarpmaktadır. Zira askeri güvenlik Karadeniz Bölgesi’nin güvenliği için
halen birinci basamakta yer almaktadır. Ancak genel resme bakıldığında Karadeniz
Bölgesi’nin küresel tehdit unsurlarından etkilenen bir bölge olduğu açıktır. Realist
teorinin güvenlik anlayışında bu unsurları göz ardı etmesi ve temel aktör olarak
yalnızca devletleri kabul etmesi, onun zayıf karnını oluşturmaktadır. Zira bölgede
oluşturulan, KEİT, Blacksea Harmony gibi işbirliği unsurları teorinin bu zayıf yönünü
somutlaştıran örnekleri teşkil etmektedirler.
KAYNAKÇA
ALKAN Akın, 21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Karadeniz Güvenliği, Nobel Yayın
Dağıtım, Ankara, 2006
ARI Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 1999,
ASMUS Ronald; Bruce Jackson, “The Black Sea and the Frontiers of Freedom”,
Policy Review, No:125, June/July 2004, http://www.hoover.org/publications/policyreview/article/6451 (Erişim Tarihi: 04/05/2013)
AYDIN Mustafa, “Europe’s Next Shore: The Black Sea Region after EU
Enlargement”, IIS
Occcasional Papers, No.
53, Paris, Haziran 2004.
BAYLIS John, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavram”, Uluslararası İlişkilerde
Çatışmadan Güvenliğe, Der: Mustafa Aydın, Hans Günter Brauch, Mitat Çelikpala,
Ursula Oswald Spring, Necati Polat, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 398, Siyaset
Bilimi 44, Ekim 2012, s.153-166.
BP Statistical Review of World Energy, June 2012,
http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_pu
blications/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_revi
ew_of_world_energy_full_report_2012.pdf. (Erişim Tarihi: 03/06/2013)
BRZEZİNSKİ Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Çev. Ertuğrul Dikbaş, Ergun
Kocabıyık, Sabah Yayınları, İstanbul, 1998.
537
BUZAN Barry, People, States and Fear, Great Britain, London, 1991
ÇİKRIKCİ Tolga, “Türk Boğazlarının Hukuki Rejimi ve Karadeniz’in Güvenliği”,
III. Karadeniz Uluslararası Sempozyumu Karadeniz Yararlanıcıları Sempozyum
Bildirileri Kitabı, Giresun Üniversitesi, Yayın No:8, Giresun, 2010, ss.241-252.
ÇÖRTEN Burcu, Güncel Karadeniz Jeopolitiği, Karadeniz Stratejik Araştırma ve
Uygulama Merkezi, Giresun Üiversitesi Yayınları, Giresun, 2009.
DEMİR Sertif, “Karadeniz’in Güvenliğini Yeniden Düşünmek”, Karadeniz
Araştırmaları, Sayı:35, Güz 2012, ss. 19-50.
Atila Eralp, “Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm-Realizm
Tartışması”, Devlet Sistem ve Kimlik, Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, ss.57-88.
İLHAN Suat, Jeopolitikten Taktiğe, Harp Akademileri Yayını, İstanbul, 1971.
İŞCAN İsmail Hakkı, “ Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş
Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, (Yaz 2004), ss. 47-79.
KANBOLAT Hasan, “Karadeniz’in Değişen Jeopolitiği”,
http://www.denizhaber.com/YAZAR/3765/22/Karadeniz'in-degisen-jeopolitigi.html,
( Erişim Tarihi: 02.05.2013)
KARABULUT Bilal, “Küreselleşme Sürecinde Güvenlik Alanında Değişimler:
Karadeniz’in
Güvenliğini Yeniden Düşünmek”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 23, Güz
2009, ss.1-11.
KARAMAN Oğuz, Karadeniz’de Güvenlik Sorunu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi) Kocaeli Üniversitesi, 2006.
MACKINDER Halford John, “The Geographical Pivot of History”, Democratic
Ideals and Reality, National Defence University Press, Washington, DC, 1996, pp.
175-194
MORGAN Patrick, “Regional Security Complexes and Regional Orders”, Regional
Orders: Building Security in a New World, (Eds.) David A. Lake and Patrcik M.
Morgan, Pennsylvania, The Pennsylvania State University Press, 1997.
SANDIKLI Atilla, “Jeopolitik ve Türkiye, Riskler ve Fırsatlar”, BİLGESAM, Rapor
No:27, Ocak 2011.
SEZER Duygu Bazoğlu, “The Changing Strategic Situation in the Black Sea Region”,
http://www.bmlv.gv.at/pdf_pool/publikationen/03_jb00_26.pdf
,
(Erişim
Tarihi:
01.05.2013)
538
SÖNMEZOĞLU Faruk, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi,
İstanbul, 2000.
YURDUSEV A. Nuri, “Uluslararası İlişkiler Öncesi”, Devlet Sistem ve Kimlik,
Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, 15-56.
539