Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz

DİN EĞİTİMCİLERİ
için
PEDAGOJİK KILAVUZ
Pedagoji Derneği
Mayıs 2014
İstanbul
1
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
İÇİNDEKİLER
Önsöz
Giriş
Bölüm 1: Din Eğitiminde Pedagojik Amaçlar
Bölüm 2: Çocuk Dünyası ve Gelişimi
A) Çocuk Dünyasının Anahtar Kavramları
-
Oyun
-
Hareket
-
Merak
-
Hayal
-
Şefkat ve Sevgi
B) Çocuğun Gelişimsel Özellikleri
-
Psikososyal gelişim
-
Bilişsel (zihinsel) gelişim
-
Duygusal gelişim
Bölüm 3: Eğitimcinin Özellikleri
-
Anlattıklarını Yaşayan
-
Şefkat Eden ve Seven
-
Oynayan
-
Affeden
-
Birebir İlgi Gösteren
-
Kararlı
Bölüm 4: Öğretim Yöntemleri ve Öğretim Hataları
A) Çocuk Eğitiminde Başvurulacak Öğretim Yöntemleri
-
Oynayarak ve eğlendirerek öğretmek
-
Sözü görüntü ile güçlendirerek öğretmek
-
Somutlaştırarak öğretmek
-
Öyküleme yolu ile öğretmek
-
Model olma ve taklit yolu ile öğretmek
-
Yaşatarak ve yaptırarak öğretmek
B) Sıkça Yapılan Öğretim Hataları
-
Tehdide dayalı öğretim
-
Duyguları örseleyerek öğretim
-
Ödülle öğretim
-
Ceza ile öğretim
Bölüm 5: Eğitim ve Öğretim Mekânı
Özet ve Sonuç
2
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
ÖNSÖZ
Ülkemizde yaz mevsimi geldiğinde milyonlarca çocuk çeşitli ortamlarda İslam dini konusunda eğitim
almaktadır. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere birçok cemaat, tarikat ve STK yazın
çocuklara yönelik din eğitimi düzenlemektedir. Çocuk ve eğitim yan yana geldiğinde ortaya çıkan bir
diğer kavram pedagojidir. Çocuklar gibi narin varlıklara yapılan eğitim ve öğretim pedagojik olarak
doğru olmadığında psikolojik olarak yaralanmış çocuklar ortaya çıkabilmektedir.
Çocuklara verilecek iyi bir din eğitimi için, derin dini bilgiye sahip olmak ya da çocukları seviyor
olmak yeterli değildir. Aynı zamanda çocuk dünyasını iyi tanımak, çocuk gelişim dönemlerini bilmek,
çocuk düşüncesinin nasıl seyrettiği ve temel eğitim yöntemleri hakkında da bilgi sahibi olmak
gerekir. Aksi takdirde din eğitimi vermeye çalışırken dine uzak çocuklar yetiştirmek mümkündür.
Pedagoji Derneği olarak çalışmalarımızın merkezinde çocuk var. Ülkemiz ve dünya çocuklarının ruh
sağlığını korumak adına birçok çalışma yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Dernek olarak,
ülkemizdeki milyonlarca çocuğu ilgilendiren bir konuda, din eğitimcilerine yönelik bir kılavuz
hazırlama ihtiyacı duyduk. İstedik ki, çocuklarımıza verilen her türlü eğitim onların ruh dünyasına
uygun bir şekilde gerçekleşsin.
Elinizdeki bu kılavuz uzun ve yorucu bir çalışmanın ardından ortaya çıktı. Bu çalışma pedagog,
psikolog ve din eğitimi alanında çalışma yapan kişiler tarafından hazırlandı. Bu kılavuzun, ülkemizin
din eğitimcileri için yol gösterici olmasını temenni ediyoruz.
3
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
GİRİŞ
Çocuklarda din eğitimi konusu, oldukça geniş ve derin bir konudur. Din, o kadar çok inancı, yaşama
biçimini, davranış kalıplarını içermektedir ki, her birisinin çocuğa nasıl anlatılacağı başlı başına bir
çalışma
gerektirir.
“Kur’ân
hangi
yaşta,
nasıl
öğretilmelidir?”,
“Allah
çocuklara
nasıl
anlatılmalıdır?”, “Melekler konusunu nasıl ele almak gerekir?”, “Dua ezberine ne zaman başlamak
gerekir?”, “Çocuk ne zaman oruca alıştırılmalıdır?”, “Kurban çocuğa nasıl açıklanmalıdır?”, “Ölüm
haberi çocuğa nasıl verilmelidir?”, “Cennet ve cehennemden ne zaman, nasıl bahsedilmelidir?”,
“Hafızlık için en uygun yaş kaçtır?” gibi çok fazla soru vardır. Her bir din rüknüne, ibadete, iman
esasına yönelik ayrı bir çalışma yapmak mümkündür ve bizce gereklidir. Ancak derneğimiz
çocukların psikolojik sağlığı konusunda çalışan bir dernektir ve alan uzmanlarından oluşmaktadır. Bu
nedenle biz bu kılavuzda din eğitiminin içeriğine dair pek bir şey söylemeyeceğiz. “Din eğitiminin
içeriği hangi yaşta ne olmalıdır?” sorusuna bu kılavuzda cevap verilmemiştir.
Bu kılavuzda “Dindar çocuk nasıl yetiştirilir?” sorusunun da cevabı yoktur. Çünkü bu konu derin
felsefi temelleri olan bir konudur ve üzerinde çokça çalışma yapmak gerekir. Bu konu çok kapsamlı
ve özellikle din âlimlerini ilgilendiren bir konu olduğu için bu kılavuzda yer almamıştır.
Bu kılavuz özellikle kısa süreli yaz kurslarındaki dini eğitimler için hazırlanmıştır. Uzun soluklu din
eğitiminde burada belirtilen yaklaşımların dışında daha farklı yaklaşım sergilemek gerekebilir.
Özellikle kılavuzun ilk bölümü okunurken bu kılavuzun yaz kursları için hazırlanmış olduğu göz
önünde tutulmalıdır.
Bu kılavuzdaki bilgiler daha çok 4-12 yaş çocukları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Daha büyük
çocuklar artık “ergen” olarak nitelendirilmektedir ve ergenlere yönelik yapılacak olan program,
çocuklara yapılacak programlardan birçok açıdan farklılık göstermektedir.
Kılavuz temel olarak beş kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda din eğitiminin pedagojik amaçlarından
söz edilmiştir. İkinci bölümde çocuk dünyası ve gelişimi ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, din
eğitimcisinde bulunması gereken özelliklere değinilmiş, dördüncü bölümde ise çocuğa din eğitimi
verilirken kullanılabilecek eğitim yöntemleri incelenmiştir. Son bölümde ise eğitim mekânı üzerinde
durulmuştur.
4
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
BÖLÜM 1:
DİN EĞİTİMİNDE PEDAGOJİK AMAÇLAR
Çocuklara verilen din eğitiminin hem içerik hem de pedagojik amaçları olabilir. İçerik amaçları,
eğitimin hangi konuları kapsayacağı ile ilgilidir. “Yaz kurslarında şu konular işlenecek” dendiğinde
içerik amaçlarından bahsedilir. Pedagojik amaçlar ise bu kurslar yürütülürken çocukların neler
hissedeceği ile ilgili amaçlardır. Bizce yaz kurslarında pedagojik anlamda birkaç temel amaç
olmalıdır.
Yaz kurslarında ilk amaç, dini kavramlar, davranışlar ve semboller hakkında “olumlu duygular
biriktirmek” olmalıdır. Çocukların Allah, Peygamber, cami, oruç ve namaz ile ilgili olumlu
duygulara sahip olması sağlandığında, çocuklar gelecekte bu değerler ve kavramlarla daha barışık
olabilecektir. Din eğitiminin ana noktası zorla bilgi yüklemek olursa, çocuk yeteri kadar olumlu
duygu biriktiremezse, gelecekte dini değerleri “bilen ama sevmeyen” birisi olabilir. Olumlu duygu
biriktirmek, ancak güzel anılarla olabilir. Çocuklar camide, oruç tutarken, namaz kılarken, yeterince
güzel anı biriktirirse hayatlarının ileri aşamalarında dini kavram ve değerlerle barışık olurlar. Olumlu
duygulara sahip olan çocuk, edindiği bu duyguları büyüdüğünde dini bilgiler ile süsleyebilir. Bu
nedenle öncelik çocuğun olumlu duygu biriktirmesidir. Eğer çocuk yaz kurslarında olumsuz duygular
(aşağılanma, kınanma, küçük düşürülme, ayıplanma, alay edilme, eleştirilme gibi) biriktirmişse
gelecekte dine karşı mesafeli durabilir.
Yaz kurslarındaki diğer önemli bir amaç, “olumlu teneffüs ortamı oluşturmak” olmalıdır. Çocuklar
dini ortamda yeterince gayret göstermese ve çok şey öğrenmese bile, ortamın etkisi ile onların
ruhunda dine dair olumlu izler kalabilir. Bu nedenle çocuklara verilen din eğitiminde sonuç odaklı
olmak yanlıştır. Bir çocuk Kur’ân öğrenmek için bir ayını vermiş ama öğrenememiş olabilir. Sonuca
bakarak çocuğu kınamak yerine, Kur’ân ile hemhal olduğu için takdir etmek gerekir. Sonuca değil
sürece odaklanmak daha doğrudur. Çocuk cami, ibadet ve dua ortamını teneffüs ettiyse, ortamda
çok fazla şey öğrenemese bile, bu teneffüs onun dini bir temel almasında etkili olabilir. Olumlu dini
ortama giren bir çocuk, “yaramazlık”, “tembellik” yapsa ve pek fazla çaba göstermese de ortamdan
etkilenir ve bu etki ömür boyu çocuğa rehberlik edebilir.
Yaz kurslardaki bir diğer amaç, dini kavramlar ve yaşayış hakkında çocukların zihnine “tohum
ekmek” olmalıdır. Tüm hayat boyunca elde edilebilecek dini bilgileri kısa sürede çocuğa yüklemeye
çalışmak doğru olmaz. Çocuktan bu kısa sürede dindar olmasını beklemek yanlış olur. Çünkü eğitim
bir süreç işidir. Tohum ekmek, tohumları sulamak ve güneş ışığına tutmak gerekir. Tohumların
meyve vermesi yılları alabilir. Bu nedenle hemen meyve beklentisine girmek, tohumu hızla
büyütmeye çalışmak çocuk için yıpratıcı olabilir. Dini yaşantıya ve inanışa dair küçük küçük
tohumları çocukların zihnine yerleştirmek ilk aşamada yeterlidir.
5
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
Özetlemek gerekirse, ilk bölümde temel olarak üç pedagojik amaçtan bahsetmiş olduk. Bu bilgiler
ışığında, çocuklara dini eğitim verecek olan bir kişi, kurslar başlamadan önce aşağıdaki niyetlerle
eğitim yolculuğuna başlayabilir:

“Bu eğitim bittiğinde çocukların birçok olumlu duygu ile buradan ayrılmasını amaçlıyorum.
Olumsuz duygular yaşamamaları için olabildiğince çaba göstereceğim.”

“Bu eğitim süresince çocukların mutlulukla soluyacağı olumlu bir teneffüs ortamı
oluşturacağım. Çocuklar buraya severek gelecekler. Amacım çocukların olabildiğince bu
ortamı solumalarını sağlamak. Biliyorum ki, çocukluk döneminde sonuçlar çok önemli değil,
önemli olan çocuğun din eğitimi sürecini yaşamasıdır.”

“Bu eğitimde bir fidan dikeceğim. Bu fidanın hemen ağaç olup, bu ağacın meyvesini yemeyi
ummuyorum. Hedefim çocukların zihnine ve kalbine güzel, küçük tohumlar ekmek.
Bu
tohumları sevgi ve özenle ekeceğim. Bir anda tüm tohumları da ekmeyi düşünmüyorum.”
6
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
BÖLÜM 2:
ÇOCUK DÜNYASI ve GELİŞİMİ
Bu bölümde çocukların dünyasını anlamaya yönelik bilgiler bulunmaktadır. Çocukları ne kadar iyi
tanırsak ve anlarsak onları daha doğru eğitebilir ve onlara daha iyi şekilde yaklaşabiliriz. Bu bölüm,
iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda çocuk dünyasının anahtar kavramlarından bahsedilecektir.
İkinci kısımda çocuğun gelişim özelliklerine kısaca değinilecektir.
A) ÇOCUK DÜNYASININ ANAHTAR KAVRAMLARI
Çocukla çalışan, çocuğa dair bir mesleği olan herkesin görevlerinden birisi de çocuk dünyasını bilmek
ve tanımak olmalıdır. Çocuk dünyasının gerçeklerini bilmeden bir çocuğun kalbine ulaşmak, o kalpte
iz bırakmak pek mümkün değildir. Yetişkin dünyasının doğruları ile çocuklara yaklaşmak onları
zedeleyebilir. Bu kısımda, çocuk dünyasının önemli kavramları ve bu kavramların eğitim süreci
içinde nasıl ele alınacağı aktarılacaktır.
Oyun
Çocuk dünyasının olmazsa olmazlarından birisi oyundur. Çocuklar doğumdan itibaren müthiş bir oyun
aşkı ile doludur. Oyun onlar için nefes alıp vermek kadar önemli bir eylemdir. Aynı zamanda bir
ihtiyaçtır. Çocuk oyun yolu ile dünyayı anlar, gelişimini hızlandırır ve yaşadığı travmatik deneyimleri
çözümler. Bu nedenle oyun, çocuk için lüks ya da gereksiz bir etkinlik değil, önü açılması gereken
bir ihtiyaçtır. Oyun, aynı zamanda yeni bilgilerin hazmedilmesini sağlar. Bu nedenle çocuklarla
yapılacak her türlü eğitimde oyun mutlaka yer verilmelidir. Çocuklar için bir eğitim planlayıp işin
içine oyunu katmamak çocuk dünyasına uzak kalmak demektir.
Oyun yaz kurslarına iki şekilde katılabilir. İlki bazı kavramları ve değerleri oyun içinde çocuğa
öğretmektir. Özellikle olumlu davranışlar (yemekten sonra dua etme, eve girince selam verme,
Allah’a sığınma ve dua etme) ile ilgili kısımlar bir oyun ve drama kurgusu içinde çocuğa öğretilebilir.
Çocuk bu şekilde hem eğlenmiş hem de öğrenmiş olur.
Oyunun diğer kullanım şekli ise herhangi bir öğretim amacı gütmeden sadece eğlenmek için oyun
oynamaktır. Bu amaçla programın herhangi bir kısmına “oyun saati” konulabilir. Burada çocuklarla
geliştirici ya da doğal oyunlar oynanabilir. Ya da çocuklar serbest oynaması için özgür bırakılabilir.
Hareket
Biz yetişkinler hareket etmeden belli bir süre durabiliriz. Bu bizim için normal bir davranıştır. Ancak
çocuğun yapısında hareket etmek vardır. Hareket edemeyen çocuk strese girer. Bu nedenle
çocukların eğitim ortamları içinde yeteri kadar hareket etmesi sağlanmalıdır. Çocukların harekete
olan ihtiyaçlarını anlamak için bir teneffüs vaktinde okul bahçelerini gözlemlemek yeterlidir.
7
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
Çocuklar teneffüsle birlikte bahçeye çıkarlar ve delicesine koşarlar. Bu onların hareket ihtiyacından
kaynaklanır.
Yaz kurslarında çocukların hareket ihtiyacını karşılamak iki şekilde olabilir. İlki hareketi öğretim
programının içine katmaktır. Çeşitli drama, skeç ve oyun etkinlikleri ile çocuğun hareket ederek
öğrenmesi sağlanabilir. Hac anlatılırken, namaz öğretilirken uygulama yapmak aynı zamanda
hareket etmek anlamına gelir. İkincisi ise, çocuklara hareket etmeleri için zaman tanımaktır. Her
yarım saatlik öğretimin ardından çocukları hareket etmeleri için serbest bırakmak, bu esnadaki
hareketliliklerini hoş görmek gerekir. Masa başı çalışma gerektiren konularda ise çocukların
hareketlerini kısıtlamaya gitmemek gerekir. “Ayağını kıpırdatma, kollarını oynatma, iki dakika rahat
dur!” gibi söylemler çocuğun yapısı ile çelişen söylemlerdir.
Merak
Çocuk duygu dünyasının önemli bir parçası meraktır. Çocuklar bu dünyaya yoğun merak duyguları ile
gelirler. Bu duygu, onların dünyaya hızlıca adapte olup kısa sürede hayatı öğrenmelerini sağlar.
Çocuk bu merakı sayesinde, yürümeyi, konuşmayı, eşyaların adını ve ne işe yaradıklarını kısa sürede
öğrenir. Çocukların merak duyguları özellikle yeni ortama girdiklerinde çok tahrik olur. Çocuklar
çekmecelerin ve dolapların içini, kitaplardaki resimleri, mekândaki cihazları merak edip ne işe
yaradıklarını ve nasıl çalıştıklarını öğrenmek isterler.
Yaz kurslarında dikkat edilmesi gereken öncelikli konulardan biri, çocukların mekânda olası merak
edebileceği şeyleri tahmin etmek ve çocukların bu meraklarını gidermektir. Camiler çocuklar için
ilginç ve sıra dışı mekânlardır. Odası yoktur, tavanı yüksektir ve içinde mobilya bulunmaz. Camiye
giren çocuk minareyi, minberi, mihrabı, müezzin mahfilini, renkli camları, mikrofon sistemini, büyük
saatleri, seramik duvarları merak edebilir. Eğitimin başlangıcında çocuklara teker teker bu
mekânları tanıtmak, onlar hakkında bilgi vermek yerinde olur. Çocukların mekânla ilgili merak
duygularını gidermek, onlarda görülen “yaramazlık” ya da “etrafı kurcalama” dediğimiz davranışları
azaltabilir.
Merak ile ilgili eğitimcilerin dikkat etmesi gereken bir diğer konu ise öğretimi planlarken sorularla
çocukların merak duygusunu diri tutup, öğrenmeyi kolaylaştırmaktır. Bir çocuk için en zor şeylerden
biri merak etmediğini öğrenmektir. Merak etmediğini öğrenen çocuk zamanla öğrenmeden soğur. Bu
nedenle çocuklara yönelik her öğrenme faaliyeti, merak uyandıran sorular ve öykülerle başlamalıdır.
Bir çocuk, merak duygusu harekete geçtikten sonra rahatça öğrenme gerçekleştirebilir.
Hayal
Çocukların biz yetişkinlerden üstün olduğu bir alan da hayal gücüdür. Çocuklar çok zengin bir hayal
gücüne sahiptir. Eğitimcilerin görevlerinden biri de çocukların bu gücünü korumasına yönelik
çalışmalar yapmaktır. Her günün sonunda “Hadi hayal kuralım.” diyerek gün içinde işlenen konularla
8
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
ilgili 10-15 dakikalık hayal kurmak hem çocukları eğlendirir, hem de onların hayal dünyalarını diri
tutar.
Hayalen cennete, Kâbe’ye, Peygamberimiz’in (asm) yanına gitmek gibi çalışmalar yapılabilir. Oruç
tutan robot, abdest aldıran makine gibi hayal çalışmaları da yapılabilir. Melekleri, Allah’ı,
Peygamberimiz’i (asm) nasıl hayal ettikleri sorulabilir. Burada önemli olan çocukların hayallerini
yargılamamaktır. Çocuklar kocaman gözleri olan Allah, uzun boyu ve süper güçleri olan peygamber,
kanatları olan melekler hayal edebilirler ki, bu normaldir. Allah, peygamber, melek hayalleri
zamanla yerli yerine oturacaktır, bu nedenle erken müdahale edip hayallere şekil vermeye bu
aşamada gerek yoktur.
Şefkat ve Sevgi
Çocuk için şefkat ve sevgi demek her şey demektir. Balıkların su dışında yaşayamaması gibi çocuklar
da sevginin ve şefkatin olmadığı bir ortamda yaşamakta zorlanırlar. En iyi öğretim teknikleri ve
teknolojileri ile donatılmış bir programın içinde sevgi ve şefkat yoksa, bu program çocuklara uygun
değildir. Çocuk, ancak sevildiğini ve değer gördüğünü hissettiğinde öğrenme kanallarını açar.
Sevilmediği bir ortamda zihnini, duygularını kapatıp ve kendini izole edebilir. Bu nedenle yaz
kurslarında öğretimden önceki hedef, çocuklar tarafından sevilir olmaktır. Çocuklar mekânı,
eğitimciyi sevdikten sonra kendi zihin kapılarını açarlar ve daha kolay öğrenirler. Bu konu Bölüm
3’te daha detaylı bir şekilde ele alınmıştır.
B) ÇOCUĞUN GELİŞİMSEL ÖZELLİKLERİ
Çocuklarla çalışan kişilerin çocukların dünyasını tanımakla birlikte çocukların gelişimsel özelliklerini
bilmesi de beklenir. Yirmi beş yaşındaki bir kişi ile elli beş yaşındaki bir kişinin zihin, duygu ve
psikolojik gelişim, birbirine yakındır. Ancak dört yaşındaki çocukla altı yaşındaki çocuk farklı
düşünüp farklı hissedebilir. Sekiz yaşındaki bir çocuk için geçerli bir yöntem on yaşındaki çocukta
pek işe yaramayabilir. Yani çocukların gelişim özellikleri değişkendir. Bu nedenle çocukla çalışan
kişilerin çocuğun gelişimsel özellikleri konusunda bilgi sahibi olması beklenir. Bu kısımda çocuğun
gelişimi psikososyal gelişim, bilişsel gelişim ve duygusal gelişim olarak üç ana başlıkta ele
alınacaktır. Çocuğun tüm gelişimsel evreleri anlatılmamıştır. Sadece yaz kursuna katılan çocukların
yaşına uygun gelişim dönemleri aktarılmıştır.
Psikososyal Gelişim
Erik Erikson Amerikalı bir psikologdur ve uzun yıllar insanın psikososyal gelişimi üzerine çalışmıştır.
Hayatın farklı yaş dönemlerini psikolojik gelişim açısından incelemiş ve bu dönemlerde insnaı
bekleyen gelişimsel görevleri ve risk faktörlerini sıralamıştır. Erikson, psikolojik açıdan sekiz gelişim
basamağı tanımlamıştır. Eğer insan her basamakta onu bekleyen psikolojik ihtiyacını karşılarsa
9
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
hayatta başarılı ve mutlu olabilmektedir. Bu ihtiyaçlar karşılanmazsa kişi psikolojik olarak çeşitli
sorunlar yaşayabilmektedir.
Erikson’a göre 6-12 yaş arasındaki çocuklar, “Başarı & Aşağılık Duygusu” dönemindedir. Yani bu yaş
grubundaki çocuklar için en önemli psikolojik gereksinimlerden birisi başarıdır. Eğer bir çocuk
hayatının bu döneminde çeşitli başarılar tatmamışsa, kendini yeterli ve başarılı olarak görmemişse
bir aşağılık duygusuna kapılabilir. Kendini işe yaramaz ve beceriksiz biri olarak tanımlayabilir. Yani
6-12 yaş arasındaki her çocuğun bir şekilde “Ben başarılıyım ve bazı işleri yapmada iyiyim.”
duygusunu hissetmesi gerekmektedir.
6-12 yaş grubuna eğitim veren eğitimcilerin önemli görevlerinden biri çocukların başarılı oldukları
alanı bulmak ve bunu çocuklara göstermektir. Çocuk kendi başına iyi yaptığı işlerin farkına
varamayabilir. Bu konuda bir rehbere ihtiyaç duyar. Kimi çocuklar Kur’ân’ı öğrenmede, kimisi dua
ezberinde, kimi ibadetleri uygulamada, kimisi olumlu davranış sergilemede, kimi ise kurallara
uymada daha iyidir. Eğitimcinin görevi bu dönemde çocukların eksikliklerini görmekten ziyade
çocuğun iyi olduğu alanlarını bulup ona göstermektir. Yaz kurslarındaki eğitimciler kendileri için bir
başarı tablosu oluşturup hangi çocuğun hangi alanda başarılı olduğunu kaydedebilirler. Önemli olan
bu tabloda her çocuğun karşısına başarılı olduğu bir alanı yazabilmektir.
Çocuklara bu dönemde yapılacak iyiliklerden biri de onlara din eğitimi kapsamı dışında hangi
alanlarda başarılı olduklarını sormaktır. Bazı çocuklar futbolda, bazıları misket oynamada, bazısı
matematikte, bir kısmı fen dersinde, kimisi flüt çalmada, kimisi resimde, kimisi de bilgisayar
oyunlarında iyi olduğunu söyleyebilir. Bazıları iyi tamir yaptığından, bazıları da hızlı koştuğundan
bahsedebilir. Çocukların bu özelliklerini yaz kurslarının başlangıcında onlardan alıp eğitim süresince
bu yönlerine vurgu yapmak çocukların bu gelişim dönemini başarılı bir şekilde geçirmesini sağlar.
Bilişsel (Zihinsel) Gelişim
Jean Piaget İsviçreli bir psikologdur ve çocukların düşünce sisteminin nasıl geliştiğini araştırmıştır.
Çocukların düşünceleri yetişkinlerden çok farklıdır. Mesela hayatlarının bir döneminde güneşi ve ayı
canlı olarak düşünürler. Daha büyük nesnelerin daha ağır olacağına inanırlar. Sembollerle (harfleri,
sayıları) öğrenmek konusunda zorlanabilirler.
Piaget, çocuğun düşüncesinin gelişimini dört dönemde incelemiştir. Buna göre 6-12 yaş arasındaki
çocuklar
Somut
İşlemler
Dönemi’ndedir.
Yani
altı
yaşından
sonra
çocuklar
sembollerle
düşünebilirler, akıldan işlem yapabilirler, hayvanları çeşitli özelliklerine göre gruplayabilirler. Ancak
bu dönemde soyut düşünce henüz gelişmemiştir ve çocuklar soyut kavramları anlamada zorlanırlar.
Kendilerine gelen soyut mesajları hemen somuta çevirirler. Örneğin andımızdaki “büyüklerini
saymak” deyimindeki ‘sayma’nın ne demek olduğu bu yaştaki çocuğa sorulsa muhtemelen teker
teker parmakla saymayı söyleyecektir. Aynı şekilde, vatan, millet, şehir, ülke, ilçe gibi kavramlar bu
yaş çocukları için zor kavramlardır.
10
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
Dine ait birçok kavram soyuttur. Allah, melek, sevap, günah, ibadet, cennet, cehennem, dürüstlük,
sabır gibi pek çok kavram soyuttur. Çocuk bu kavramları dünyasına somutlaştırarak alır. Çocuklara
bu kavramlar olabildiğince somutlaştırılarak verilmelidir.
Çocuk bu dönemde Allah’ı birçok gözü olan bir insan gibi hayal edebilir, melekleri kendi hayalinde
somut bir varlığa dönüştürür. Sevap kavramını gülen yüz etiketine, günah kavramını ise okulda
kendine verilen üzgün yüz etiketine benzetebilir. Herhangi bir davranışından dolayı “Allah sana
sevap yazar” dendiğinde Allah’ın vücudunun bir yerine “sevap” kelimesini yazacağını düşünebilir.
“Kadir gecesi geliyor” dendiğinde adı Kadir olan birinin gece geleceğini hayal edebilir.
Çocukların somut düşündüğünü bilen bir eğitimci üç konuda dikkatli olmalıdır. İlki, çocuklar
tarafından dinin bazı kavramlarının somutlaştırmasının hoş görülmesi ve bu ilginç somutlaştırmadan
dolayı onların ayıplanmaması ve onlarla alay edilmemesidir. İkincisi, bu dönemdeki çocuklara
yapılacak olan öğretimlerde olabildiğince somut olmaktır. Dürüstlük ve sabır konusu somut olaylarla
canlandırılarak, cennet güzel bahçe fotoğraflarına, sevap belki ödül etiketlerine benzetilerek
anlatılabilir. Öteki dünya inancı, kurgusal drama çalışmaları ile çocuklara anlatılabilir. Çocuklara
soyut bir kavramı somutlaştırırken drama, skeç, kukla, oyuncak, resim gibi somut araçlar
kullanılabilir. Üçüncüsü ise çocukların dine ait sorduğu sorulara da olabildiğince somut cevap
vermektir. “Allah nerede?” diye soran çocuğa “kalbimizde” gibi bir cevap verirsek çocuk pek
anlamaz, ya da bedendeki kalbimizin içinde olduğunu düşünür. Çocuk bu sorusu ile mekânsal ve
somut bir cevap aramaktadır. Bu soruya “Her yerde” cevabı verilebilir. “Neden Allah’ı görmüyoruz?”
diye soran bir çocuğa “Gözümüz küçük” diye somut bir cevap verilebilir. Nasıl cevap vereceğimizi
bilmediğimiz durumlarda soruyu çocuğa yöneltip “Sence nasıl olabilir?” diye onun somutlaştırmasını
öğrenmek de faydalıdır.
Duygusal Gelişim
Hiçbir dini öğretide ergenlik dönemine kadar çocuklara günah yazılmaz. Aynı şekilde hiçbir devlet
sisteminde çocuklar yaptıkları eylemlerden dolayı on iki yaşına kadar hiçbir şekilde hapse atılmaz ve
cezalandırılmaz. Bunun birkaç nedeni vardır: İlki, düşünce gelişimi açısından çocukların hak, adalet,
suç gibi soyut kavramları anlayabilecek yetiye sahip olmamasıdır. İkincisi, çocukların yaptığı
davranışların doğurabileceği sonuçları kavrayabilecek düzeyde zihinsel yetiye sahip olmamasıdır.
Üçüncüsü ise çocukların fizyolojik gelişimi gereği içlerinden gelen duygu ve dürtüleri yeteri kadar
kontrol imkânının olmamasıdır. Bir çocuk markette gördüğü ve çok istediği bir oyuncağı gizlice
cebine koyabilir. Bundan dolayı ceza almaz. Çünkü o çocuktur ve içinden gelen istek duygusunu
tamamen kontrol edebilecek yetiye tam olarak sahip değildir.
Beynimizin ön kısmı (ön lob) daha çok düşünce ve irade merkezidir. Beynimizin orta bölgesinde yer
alan limbik sistem ise duyguların merkezidir. Yetişkinlerin beyninin ön lob gelişimi tamamlamıştır ve
yetişkinlerden iradelerini kullanarak duygularını durdurması beklenir. Ancak çocuklarda, ön beyin
11
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
gelişim aşamasındadır ve onlar duygularına set çekmede zorlanırlar. Örneğin bir tartışma esnasında
bir yetişkine hakaret edildiğinde o yetişkin kızabilir ve kızgınlık duygusu ile hakaret eden kişiye
vurmak ya da bağırmak isteyebilir. Bu aşamada yetişkindeki irade sistemi devreye girer ve bu
hakaretlerin doğru olmayacağı konusunda onu uyarır. Yetişkinlerden duygularından gelen “vurma”
isteğini engellemesi beklenir. Ancak çocuklar içlerinden gelen “vurma” tepkilerini durdurmada
yetişkinler kadar başarılı olamayabilirler. Yine yetişkinler, oruçluyken önlerine gelen güzel yemekler
karşısında açlık duygusunun yol açtığı yeme isteğini iradesini kullanarak engelleyebilir. Ancak
çocuklar aynı iradeyi gösteremeyerek önündeki yemekten bir parça yiyebilir. Çocukların duygularını
kontrol edememeleri gelişimleri gereği mazur görülmelidir.
Çocuklar duygularını tam kontrol edemedikleri için bazen söz verip sözünde duramazlar, merak
duyguları ile bizim yaramazlık dediğimiz işleri yaparlar ve etrafı kurcalarlar. Öfke ve kıskançlık
duyguları ile arkadaşlarına vurabilirler. Çocuklardaki bu tür davranışlar “sık sık” görülmediği sürece
normal kabul edilmeli ve cezalandırılmamalıdır. Eğer çocuğun bir olumsuz davranışı sürekli
görülüyorsa bu davranışı cezalandırmak yerine, bu davranışın ardındaki psikolojik etkenler
araştırılmalıdır. Psikolojik olarak yaralı çocuklar, olumsuz davranışları sık sık tekrarlamak eğiliminde
olabilirler. Bu gibi durumlarda davranışı cezalandırmak yerine çocuğu rehabilite etmek gerekebilir.
Din eğitimi verirken de çocuklar kimi duygularının etkisinde kalarak ortam bozucu ve can sıkıcı
davranışlar sergileyebilirler. “Can sıkıntısı, merak, bıkkınlık, kızgınlık, kıskançlık, korku” duyguları
çocuklara olmadık işler yaptırabilir. Bu gibi durumlarda çocukları cezalandırmak yerine onlara
şefkatle yaklaşmak gerekir. Unutulmamalıdır ki, Allah çocukların tüm bu davranışlarını hoş
görmektedir.
12
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
BÖLÜM 3:
EĞİTİMCİNİN ÖZELLİKLERİ
Bu bölümde çocuklarla çalışan eğitimcilerde bulunması gereken özelliklere değinilecektir. Şüphesiz
her eğitimcide burada ele alınandan çok daha fazla özelliğin bulunması beklenir. Bu kılavuzda en
önemli görülen özelliklere yer verilmiştir. Hiçbir insan mükemmel değildir, dolayısıyla bazı
eğitimciler kılavuzda yer alan bazı özelliklere sahip olmayabilir. Ancak iyi eğitimcileri diğer
insanlardan farklı kılan, sürekli daha iyiye doğru yürümeleridir.
Anlattıklarını Yaşayan
İyi bir eğitimciden beklenen ilk özellik, anlattıklarını yaşamasıdır. Yaşantıda olmayıp sadece sözde
kalan bir eğitimin çocukları etkilemesi beklenemez. Bu nedenle din eğitimcileri, anlattıklarını
yaşamalı, dahası çocuklar onların anlattıklarını yaşadığını görmelidir. Namazı anlatmanın yanında,
namaz kılmak, orucu anlatırken oruç tutmak gerekmektedir. Çocuklar eğitimcinin abdest aldığını,
dua ettiğini, yemekten önce ellerini yıkadığını görmelidir. Dürüstlüğü anlatmakla kalmayıp,
eğitimcinin her konuda çocuğa açık ve dürüst olması gerekmektedir. Yani çocuklar eğitimciyi derste
ve ders dışında, anlattıklarını yaparken ve yaşarken görmelidir.
Şefkat Eden ve Seven
Çocuklar çok bilen değil çok seven eğitimci isterler. Çünkü sevgi onlar için yemek ve içmek gibi
doğal bir ihtiyaçtır. Çocuğun kalbine girmeden, onun zihnine girmek mümkün değildir. Bunun için
kursun başlangıcından itibaren çocuklarla sevgi temelli bir ilişki kurulmalıdır. Kursun ilk günlerinde
çocuğa bir şeyler öğretmek yerine aradaki sevgi bağını güçlendirmeye yönelik etkinlikler
yapılmalıdır.
Çocuklar kendilerine iyilik yapanları severler. Çocuğu dikkatle dinlemek, ona küçük hediyeler
vermek, onun duygularını paylaşmak bir iyiliktir. Bunun yanında çocuklar kendileri ile oyun
oynayanları da çok severler. Çocuğun kalbine giden yollardan biri onların oyununa katılmak ve
onlarla birlikte oynamaktır. Çocuğun gündemine girmek, o gündem hakkında konuşmak da çocukların
sevgisini kazanmanın bir diğer yoludur. Bu amaçla çocukların dünyasına ait çizgi filmleri, bilgisayar
ve sokak oyunlarını bilmek faydalı olabilir.
Oynayan
Çocuklarla çalışan herkes onlarla oynamasını bilmelidir. Bu oyunlar bazen eğitimcinin yönlendirdiği
ve karar verdiği oyunlar olabilir. Bazen de eğitimci çocukların kendi aralarında oynadığı oyunlara
katılabilir. Çocuklar kendi oyunlarında eğitimciye bir rol verebilir ve bu rolü oynamasını
isteyebilirler. Yani çocuklarla çalışan eğitimciler, oyunu çocuğun yönlendirmesine açık olmalıdır.
Çocuklar kendileri ile oynayan kişileri daha çok severler, onları kendilerinden görür ve daha kolay
13
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
model alırlar. Bu nedenle çocuklarla çalışan kişilerin çocuklarla ayaküstü oynanacak birçok oyun,
tekerleme ve bilmece bilmesi de gerekir.
Affeden
Çocuklar, kimi zaman duygularını kontrol etmekte zorlanabilirler ve hoş olmayan davranışlar
sergileyebilirler. Çocuklarla çalışan eğitimciler, çocukların bu yapısını bilir ve “Çocuktur ne yapsa
yeridir.” sözünün geçerliliğini kabul eder. Bir anlığına çocuklara kızsa da, hiçbir çocuğa mesafe
koymaz ve küsmez. Hatalarını hemen affeder. İslam tarihinde Hz. Vahşi bile af görmüşken, bir
çocuğun af görmemesi düşünülemez. Kalplerimizde çocuklara karşı bir kırgınlık ve kızgınlık
bulunmaması gerekir. Çocuk ‘yanlış’ ve ‘ayıp’ dediğimiz davranışların bir kısmını duygularını kontrol
edemediği için yapar. Bu davranışların bir kısmı ise psikolojik yaraların sonucudur. Bazı çocukların
içsel yaraları (sevgisizlik, değersizlik, güvensizlik, yetersizlik ve travmatik yaşantılar) vardır ve bu
yara ile nasıl beş edeceklerini bilmezler. Yaralı olduklarını yetişkinlere, olumsuz davranışları ile
gösterirler. Bu davranışları cezalandırmak yerine bu davranışın ardındaki sebebi bulmak önemlidir.
Yaralı bir çocuğa küsmek, ona ceza vermek onun yarasını büyütmekten başka bir işe yaramaz. Bu
yaranın merhemlerinden biri affetmek ve şefkat göstermektir.
Birebir ilgi gösteren
Her çocuk kendi içinde özeldir ve biriciktir. Tüm çocuklar eğitimcisinden birebir ilgi ister. Yeni aldığı
ayakkabıyı, yeni gömleğini, kolundaki yeni saatini, acıyan dizini, ağrıyan karnını eğitimcisinin fark
etmesini bekler. Yani her çocuk sıradan biri gibi değil özel biri olarak muamele görmek ister. Ne var
ki kalabalık gruplarda bu ilgiyi çocuklara vermek zordur. Ancak iyi eğitimciler her çocuğa özel
olduğunu hissettirmek için yoğun çaba sarf ederler. Çocuğa ismi ile hitap etmek, aile yaşantısına
dair bilgiler edinmek, sevdiği oyunları bilmek, kısa aralarda ona dokunmak, bir ‘Merhaba’ demek
çocuğa kendini özel hissettirir. Bunu hisseden çocuk zihninin ve ruhunun kapılarını o kişiye açar.
Zaten eğitim, bu noktadan sonra başlar.
Kararlı
Çocukların özgürlük kadar sağlıklı sınırlara da ihtiyacı vardır. Eğitimci bir yandan çocukları sevmeli,
affetmeli öte yandan da çocuğun karşısında kararlı bir tutum sergilemelidir. Eğitim programını
uygularken, çocuklara sınır koyarken, onları yaptıkları davranıştan dolayı bir ödülden mahrum
bırakırken kararlı ve net bir şekilde durmalıdır. Kararlı ve net olmak katı olmak anlamına gelmez.
Kızgın olmak anlamına da gelmez. Çocuklar net ve kararlı kişileri severler çünkü bu kişiler onlara
güven verir “Ne yaptığını bilen” biri duygusunu çocuklarda oluşturur. İbadetlerin ve eğitim
programının uygulanmasında kararlı olmak önemlidir. Ama burada dikkat edilmesi gereken konu
şudur ki, bu kararlılık çocuk ruhuna zarar vermemeli ve bir katılığa ve kızgınlığa asla
dönüşmemelidir.
14
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
BÖLÜM 4:
ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ ve ÖĞRETİM HATALARI
Kitapçığın bu bölümünde çocuklara eğitim ve öğretim yaparken kullanılması ve kaçınılması gereken
yöntemlere yer verilecektir. Bu bölüm iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda çocukların nasıl daha
iyi öğrendiğine yönelik bilgiler verilecek, ikinci kısımda ise çocuk eğitiminde sıklıkla kullanılan yanlış
öğretim yöntemlerinden bahsedilecektir.
A) ÇOCUK EĞİTİMİNDE BAŞVURULACAK ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
Oynayarak ve Eğlendirerek Öğretmek
Çocuklara yapılan her türlü öğretimde çocukların keyif almasını sağlamak öncelenmelidir. İçinde
keyif olmayan bir eğitim çocuklar için yorucu ve sıkıcıdır. Bu nedenle çocuklara yönelik her türlü
eğitim planlamasında oyuna ve eğlenceye bol bol yer verilmelidir.
Eğitimi keyifli hale getirmenin ilk adımı eğitim programına, ders saati ile birlikte mutlaka oyun saati
koymaktır. Her iki saatlik eğitimin en az yarım saati oyuna ayrılmalıdır. Bu oyun saati teneffüslerden
ayrı olarak planlanmalıdır. Eğitimi keyifli hale getirmenin ikinci adımı “oyunla öğretmek”tir. Bu
adımda ders içeriğinin kendisi bir oyun içinde sunulur. Örneğin Kur’an harfleri çocuğa yap-bozlar ve
boyamalar ile birlikte öğretilir. Namaz kılmak çocuğa, bir drama içinde anlatılır. İkinci adımın
gerçekleşebilmesi için eğitimcinin önceden “Acaba ben bu konuyu bir oyun içinde nasıl anlatırım?”
sorusunu kendisine sorması gerekir. Bu soru sorulduktan sonra uygun cevaplar mutlaka bulunacaktır.
Tekrar hatırlatmak gerekirse eğer bir çocuk öğrenirken keyif almıyorsa, zorlanıyor demektir. Eğitim
sürecinde çocuğu zorlanmak genelde tam tersi sonuçlar verir.
Sözü Görüntü ile Güçlendirerek Öğretmek
Çocukların zihinsel kapasiteleri kelimeleri alıp işlemlemede zorlanır. Bu nedenle sadece konuşma
yoluyla çocuklara yeni alışkanlıklar kazandırmak zordur. Atalarımızın deyimi ile sözler çocukların bir
kulağından girip öteki kulağından çıkabilecek bir özelliğe sahiptir. Çocuklar görsel imajlar yolu ile
daha kolay öğrenirler ve öğrendiklerini daha iyi pekiştirirler. Çocuklara anlatılan konuları görüntüye
dökmek çocuk eğitiminin en önemli şartlarından biridir. Namazı, orucu, cenneti, yardımseverliği
sadece kelimelerle anlatırsak çocuklar bu kavramları öğrenmekte zorlanabilirler. Çocuğun
öğrenmesi, edindiği bilgiyi zihninde canlandırması ile mümkündür. Bu görsel canlandırma model olan
birisini izlemekle, bir hikâye, bir resim ya da bir video ile olabilir.
Çocuklara “Dürüst olun!” demekle birlikte, onun önünde dürüstçe davranışlar sergilemek daha
eğiticidir. Ya da dürüstlük, bir hikâye ile çocuğun zihninde canlandırılabilir. Abdesti sadece
anlatarak, sabırlı olmayı uzun nasihatler vererek çocuklara aktarmak zordur. Çocuk, kelimeleri
zihninde pek tutamazken görüntüleri tutar ve tutulan bu görüntüler çocuğun hayatını şekillendirir.
15
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
Bu nedenle özellikle ahlak eğitimini (dürüstlük, cömertlik, sabır, vefa, tevazu vb.) çizgi filmler,
resimler, gerçek hayattan örnekler, çocukların zihninde görüntüye dönüştürülen hikâyeler ve
menkıbeler yolu ile desteklemek gerekir.
Somutlaştırarak Öğretmek
Anlatılan konuyu görüntüye dökmek, aynı zamanda bilginin somutlaştırılmasını da sağlar. Böylece
çocuklar hem görüntü, hem de somutluk elde etmiş olur ve öğrenmeleri hızlanır. Hac ibadetini masa
başında konuşarak anlatmak yerine bir Kâbe maketi ve oyuncak bebekler ile anlatmak daha
doğrudur. Yemek adabını konuşarak değil de, örnek bir sofra kurup, canlandırma yaparak anlatmak
çocuk için daha kalıcıdır. Bu konuya, çocuğun bilişsel gelişimi bölümünde geniş yer verilmiştir.
Öyküleme Yolu ile Öğretmek
Her zaman çocuklara video, oyuncak, kukla, drama gibi somut ve görsel malzemeler bulmak kolay
olmayabilir. Bu noktada canlı öyküler eğitimcilere yardımcı olabilir. Çünkü çocuk öyküyü kendi
zihninde hayal gücü ile canlandırarak görüntüye dönüştürebilir. Çocuklara özellikle karakter ve
değerler eğitimi esnasında bol bol öyküler anlatılabilir. Geçmiş kültürümüz öykü, kıssa açısından
oldukça zengindir. Hatta yaz kurslarında günlük programın bir kısmı sadece öykü ve kıssalara bile
ayrılabilir.
Model Olma ve Taklit Yolu ile Öğretmek
Çocuk eğitiminin en etkili yollarından biri çocuğa doğru rol modellerle buluşturmaktır. Çocuklar en
çok model alma ve taklit yolu ile öğrenirler. Eğitimcilerin, çocuktan bekledikleri davranışları
çocuğun önünde yapması ve çocukların bu sahneyi gözlemlemesi öğrenmeyi hızlandırır. Eğitimcilerin
anlattıklarını, bizzat kendilerinin yaşaması çocuk için en etkili öğrenme yöntemlerinden biridir.
Eğitimciler, çocuklara model olduğu gibi, onların içinden seçtiği iyi modelleri de öne çıkarabilir.
Mesela, Kur’ân çalışmasında, bir harfin doğru okunuşunu eğitimci kendi telaffuz ettiği gibi, bu işi iyi
yapan bir çocuğa da telaffuz ettirebilir. Çocuklar, istenen davranışı kendi önünde yapan birisini
gördüklerinde o davranışı daha kolay yaparlar. Çocuğun önünde uygulayıcı model yoksa çocuk
beklenen davranışı sergileyemez. Dürüst olması gerektiğini bilir ama nasıl dürüst olacağını bilemez.
Çocuğu iyi modellerle karşılaştırmak, iyi modelleri çocuğun yanına getirmek çocuklar eğitiminde
kullanılacak en iyi yöntemlerden biridir. Bu modeller yaşayan kahramanlar olabileceği gibi, geçmişte
yaşamış kişiler de olabilir. O kişilerin hayatlarından sunulan somut olaylar, çocuğun model almasını
kolaylaştırır.
Yaşatarak ve Yaptırarak Öğretmek
Çocukların sözle birlikte görüntüler yolu ile öğrendiğinden bahsettik. Görüntüler çocuk için bir
somutlaştırma görevi de görür. Model olmak, öykülemek ve oyun içinde öğretim aslında birer
görüntü ile öğretme yöntemidir. Ancak tüm öğretim yöntemlerinin üzerinde bir yöntem vardır ki, o
da yaparak-yaşayarak öğrenmektir.
Örneğin abdesti anlatmak yerine resimlerle ve videolarla
göstererek öğretmek daha güzeldir. Bunun bir adım ötesi, çocuğun önünde abdest alarak çocuğa rol
16
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
model olmaktır. Bu sayede çocuk gerçekte bu işi yapan birine temas etmiş ve daha iyi öğrenmiş olur.
Ancak bu öğrenmenin de bir adım ötesi vardır ve o da çocuğun yanı başında durup, bizzat onun
abdest almasına fırsat verip yaparak öğrenmesini sağlamaktır. Bu tarz bir öğretim birebir ilgiyi
gerektirir. Namaz, dua gibi ibadetler yaptırarak ve yaşatarak öğretilebilir. Bir yardımseverliği
yaparak-yaşatarak öğretmek istiyorsak, çocukları bir yardım faaliyetine katmak gerekir. Dürüstlüğü
yaparak yaşatarak öğretmek için evde vazo kıran bir çocuğun annesine karşı dürüst olup “Ben kırdım
anneciğim, özür dilerim.” dediği bir öyküyü çocuğun canlandırması sağlanabilir. Çocuğun öğrendiğini
bir rehber ile birlikte deneyimlemesi, bunu defalarca tekrarlaması en kalıcı öğretim şeklidir.
Doğru eğitim yaklaşımlarını kısaca özetleyecek olursak diyebiliriz ki; çocuk eğitim sürecinde
öncelikle eğlenmeli ve keyif almalıdır. Eğitim kelimelerde kalmamalı görüntülerle desteklenmelidir.
Resim, video ve öykülerle görüntülerle dökülen eğitim çocuğun zihninde somutlaşır ve daha kalıcı
olur. Eğitimi somutlaştırmanın en güzel adımı ise çocuğun önünde yaşayan bir rol model olmaktır.
Daha da ötesinde çocuğa anlatılan konuları bizzat kendisine yaşatmak ve deneyimletmek en etkili
öğretim yöntemidir.
B) SIKÇA YAPILAN ÖĞRETİM HATALARI
Yaz kurslarında doğru öğretim yöntemlerini kullanmak kadar, yanlış öğretim yöntemlerinden
kaçınmak da önemlidir. Bu kısımda çocuk eğitiminde çok sık yapılan öğretim yanlışlarına yer
verilmiştir.
Tehdide Dayalı Öğretim
Tehdit birçok insanın hoşuna gitmez. Birisi bize tehditle bir iş yaptırmaya çalıştığında o işi pek
yapmak istemeyiz. Tehditte amaç, öfke ile karşıdaki kişinin kalbine korku salıp ona istenilen
davranışı yaptırmaktır. “Eğer şunu yapmazsan, o zaman görüşürüz.” demek bir tehdittir ve çocuk
eğitiminde pek işe yaramaz. Üstelik aksi sonuçlar verebilir. Tehdit edilen kişi zorla istenilen
davranışı yapsa da, o davranışı isteksiz ve geçiştirerek yapar. Bir süre sonra zorla yaptığı bu işe karşı
nefret duyabilir.
Çocuk eğitiminde tehdit yerine uyarı ve ceza kullanılabilir. Çocuklara, eğitim öncesinde kurallar
güzelce anlatılabilir ve çocuklar ikaz edilebilir. Örneğin derste çocukların ayağa kalkmamasını
isteyen bir eğitimci “Arkadaşlar, ders esnasında herkesin yerinde oturmasını istiyorum, herkes ayağa
kalkarsa ders işleyemiyorum ve hepimizin dikkati dağılıyor. Biliyorum, çocuksunuz ve hareket etmek
istiyorsunuz. Ben size hareket etmeniz için izin vereceğim. Ancak buna rağmen yerinizden izinsiz
kalkıp gidip bir arkadaşınızı rahatsız ederseniz, o gün oynanan oyuna katılamayacaksınız.” cümlesini
kurabilir. Burada hem gerekçeli açıklama, hem bilgilendirme ve hem de ikaz vardır. Bu cümledeki
ikaz bir cezayı da içermektedir. Ancak bu cümlede çocuğa açıkça korku verme niyeti yoktur,
eğitimci hiddetli değildir. Amacı çocukları bilgilendirmek ve uyarmaktır. Bu cümle daha yapıcıdır ve
çocukları incitmez. Bu nedenle çocuk eğitiminde tehdit yerine uyarı ve cezaya yer vermek daha
isabetli olur.
17
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
Din eğitiminde yapılan en temel hatalardan biri, çocukları Allah ve Cehennem ile korkutarak, tehdit
ederek çocukları dine ya da istenilen bir davranışa yöneltmeye çalışmaktır. “Namaz kılmazsan Allah
seni yakar!”, “Kötü konuşursan cehennemde yanarsın!” gibi yaklaşımlar çocuklarda kaygı-korku
oluşturur ve çocuk rahmeti olan bir Allah değil, yakan, kızan bir Allah inancına sahip olur.
Sevdiklerinden biri kötü konuştuğunda onun yanacağı kaygısı ile uykusuz geceler geçirebilir.
Dinin kavramlarını kullanarak çocukları korkutmak, onlarda dine karşı olumsuz bir tepki
oluşturabilir. Bu nedenle çocukların yanlışlarını Allah ve Cehennem ile korkutarak düzeltmekten
vazgeçilmelidir. Çocuklarla iletişim kurarken negatif bir dil yerine pozitif bir dil kullanmak gerekir.
“Yalan söylersen Allah seni sevmez.” demek yerine “Allah doğru sözlü olanları çok sever.” demek
daha doğru olur.
Duyguları Örseleyerek Öğretim
Çocuklar bazen eğitimcinin istediklerini yerine getirmezler ya da getiremezler. Bu durumda
çocuklarla alay etmek, onları toplum içinde küçük düşürmek, eleştirmek, azarlamak çocukların
duygularını örselemek anlamına gelir. Çocuk bu olumsuz duygusunu bulunduğu mekan, bilgi ve kişi
ile eşleştirir. Daha sonra camiye, hocaya ve dini değerlere karşı olumsuz duygular besleyebilir. Bu
nedenle eğitim süresince çocukların duyguların incitmemeye aşırı özen gösterilmelidir.
Ödülle Öğretim
Ödülün yanlış kullanımı en az ceza kadar çocuklara zarar verebilmektedir. Bu nedenle çocuklarda
ödül kullanımına dikkat etmek gerekir. Ödül davranıştan öncesinde söylendiğinde, yani “Çocuğa şu
kadar dua ezberlersen, şu ibadeti yaparsan sana şunu vereceğim” dendiğinde çocuk o davranışı
yapar. Ancak dua ve ibadeti kendisi için değil, ödül için yapar. Ödül ön plana çıkarken dua ve ibadet
geri planda kalır. Dua ezberlemek ve ibadet yapmak, ancak ödülle yapılacak zor bir iş halini alır. Bu
nedenle ödülü davranıştan önce söyleyip çocukları teşvik etmek doğru değildir. Ödül iyi davranışın
öncesinde söylenmemeli, iyi davranış ortaya çıktıktan sonra, bazen verilmelidir.
Eğitimci dua ve ibadet konusunda ödül vereceğini önceden söylemeden, bir çocuğun dua
ezberlediğini gördüğünde, bu çocuğu ödüllendirebilir. Yani eğitimci çocuklarda görülen iyi
davranışları yakalamalı ve yakaladığı bu iyi davranışları bazen sözle, bazen de küçük hediyelerle
ödüllendirmelidir. Kursa erken gelen, dersine iyi çalışan, dersi dikkatle dinleyen, güzel not alan,
eğitimciye yardım eden çocuklar, rastgele olacak bir şekilde öncesinde kendilerine ödül verileceği
söylenmeden ödüllendirilebilir. Ancak bu ödüllendirme de sık sık olmamalıdır. Bu konuda detaylı
bilgiye derneğimizin “Çocuk ve Ödül” makalesinden ulaşılabilir.
Ceza ile Öğretim
Ceza, çocuk eğitiminde en son kullanılması gereken bir yöntemdir. Çocuğa örnek olduktan, istenilen
davranışları birlikte tekrarladıktan, çocuğun psikolojik yaralarını giderdikten, güzel dille ikaz
18
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
ettikten ve olumlu davranışları ödüllendirildikten sonra, hiçbir sonuç alınamıyorsa o zaman ceza
yöntemi gündeme gelebilir.
Çocuklara verilen ceza şiddet içeremez. Şiddet, fiziksel, sözel ve duygusal şiddet olarak üç çeşit
olabilir. Fiziksel şiddet, çocuğun bedenine zarar vermeyi içerir ve tasvip edilemez. İkinci şiddet
çeşidi hakareti, alayı, küçümsemeyi içine alan sözel şiddettir ve çocuklara sözel şiddet de
uygulanamaz. Üçüncü şiddet çeşidi duygusal şiddettir, çocukların duygularını ezmek, rencide etmek,
istismar etmek anlamına gelir ki bu da tasvip edilmez. Çocuklara verilebilecek tek ceza “kısa süreli
mahrumiyet” olabilir. Örneğin tüm uyarılara rağmen dersin akışını bozan, arkadaşlarına vuran bir
çocuğa bir günlük grup oyunlarına katılmama cezası verilebilir. Burada çocuğun oyuna katılma hakkı
bir günlüğüne elinden alınmıştır. Çocuklara verilen herhangi bir mahrumiyet cezası bir günü
geçmemelidir. Mahrumiyet cezası, yemek, içmek, uyumak, sevgi gibi temel ihtiyaçlarla alakalı da
olmamalıdır.
Tekrar belirtmek gerekir ki, arkadaşlarına vuran bir çocukta cezayı kullanmadan önce diğer tüm
yöntemleri denemiş olmak gerekir. Çocuğa vurmanın kötü olduğunu anlatmak, iyi geçinmek üzerine
öyküler anlatıp videolar izletmek, çocuğu bazı derslerde yanımıza alıp kontrol altında tutmak,
arkadaşlarına vurmadığı günlerde onu takdir etmek, yanlış davranışları için gün sonunda onu bir
kenara çekerek güzel dille uyarmak, tüm bunları yaparken sevgi ve şefkatle yaklaşmak diğer
yöntemlerdir ve öncelikle bu yöntemler kullanılmalıdır. Tüm bu yaklaşımların sonucunda sınırları çok
zorlayan çocuklara mahrumiyet cezası verilebilir. Ancak verilen ceza bir günü geçmemesine ve
herkesin önünde uygulanmamasına özen gösterilmelidir. Örneğin, oyuna katılmama cezası alan bir
çocuk, oyun öncesinde evine gönderilebilir. Arkadaşları oyun oynarken çocuğu kenarda bekletmek,
onu toplum içinde cezalandırmak anlamına gelir ve bu, çocuğun duygularını rencide eder. Bu
nedenle, çocuklara toplum içinde ceza vermekten kaçınılmalıdır.
Çocukların bazı olumsuz davranışları (tırnak yeme, alt ıslatma, izinsiz eşya alma, aşırı hareketlilik)
psikolojik bir yaranın sonucu olabilir ve bu davranışlar tek başına mahrumiyet cezası ile
söndürülemez. Bu konuda uzmanlara danışmak gerekebilir. Kısacası, ceza çocuk eğitiminde en son
müracaat edilecek bir yöntemdir ve ancak mahrumiyet cezası şeklinde olabilir.
19
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
BÖLÜM 5:
EĞİTİM ve ÖĞRETİM MEKÂNI
Eğitim öğretim, insanla ilişkili olduğu kadar mekânla da ilişkilidir. Mekân, eğitime ruh katan, eğitimi
verimli ya da verimsiz hale getirebilen önemli bir unsurdur. Bu nedenle eğitimin öncesinde mekânsal
düzenlemeler yapmak hem eğitimcilerin hem de eğitim planlayıcılarının ana görevlerinden biridir.
Çocuklar oyunu ve hareket etmeyi severler. Bu nedenle çocukların eğitim göreceği mekânlar
harekete imkân tanıyan, içinde oyun alanı bulunduran mekânlar olmalıdır. Küçük bir odada birçok
çocukla yapılan eğitimin verim düşük olur. Çünkü çocuk bu mekânda yeteri kadar hareket edemez ve
oynayamaz. Camiler geniş hareket imkânı sunması, bahçesinin bulunması nedeni ile eğitim için
uygun mekânlardır.
İnsan beyni, insanın vücuda aldığı oksijenin önemli bir kısmını kullanır. Öğrenme faaliyeti direk
beyinle ilişkilidir. Bu nedenle eğitim mekânın bol oksijen alması, teneffüs aralarında mekânın
havalandırılması öğrenme açısından önemlidir.
Din eğitimi maneviyat ile ilgili bir konudur. Nasıl ki spor eğitimlerinin sporla ilgili bir alanda
yapılması uygunsa, din eğitimlerinin de manevi havası bulunan yerlerde yapılması daha uygundur.
Camiler, eski medreseler, külliyeler bu açıdan eşi bulunmaz mekânlardır.
Yaz kursları için resmi okulları kullanmaktan kaçınmak gerekir. Çünkü okullar çocukların zihninde
dersler, yazılılar ile özdeşleşmiştir. Sıralar dersleri çağrıştırmaktadır. Okul sınıfında yapılan her türlü
manevi öğretim bir okul dersi gibi algılanmaya çok müsaittir. Yaz aylarında çocukların okulla ilgili
çağrışımlardan uzak durmaları, okulun bittiğini ve dinlenme döneminin geldiğini hissetmeleri
önemlidir. Bu nedenle zaruret olmadıkça okul binalarının yaz kursları için kullanılmaması önerilir.
Eğitim mekânındaki oturma düzeninin çocukların birbirinin yüzünü görecek şekilde ayarlanması
mekânla ilgili diğer önemli bir düzenlemedir. Birbirinin ensesini değil yüzünü gören çocuklar daha az
düzeni bozan davranış sergilerler ve daha etkileşim içinde olurlar. Bu da eğitim verimini arttırır.
Mekânın bir kısmının okuma kısmı ve kütüphane bölümü olarak da düzenlenmesi faydalı olur.
Çocukların tek başına kitap okuyabileceği, farklı kitapları inceleyebileceği, araştırma yapabileceği
bir alan çocuklara birçok açıdan fayda sağlar. Okuma alanının yanında, masa tenisi, satranç gibi
çeşitli oyun alanlarının da bulunması eğitim mekânını zenginleştirir.
20
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz
ÖZET ve SONUÇ
Ülkemizde yaz aylarında okulların kapanması ile birlikte milyonlarca çocuğu ilgilendiren yeni bir
eğitim-öğretim dönemi başlamaktadır. Bu da camilerde ya da farklı mekânlarda verilen İslam dini
eğitimidir. Çocuklara yönelik yapılan her türlü çalışma şüphesiz özenle planlanmalıdır. Çocuklarla
çalışacak kişiler ise özenle seçilmelidir.
Pedagoji Derneği, çocuklar üzerine çalışma yapan bir dernektir. Yaz kursları ise tamamen çocukları
ilgilendiren bir konudur. Çocuklara karşı hissettiğimiz sorumluluk milyonlarca çocuğu ilgilendiren bir
konuda gerek planlama aşamasında politika üretenlere, gerekse uygulama aşamasında eğitimcilere
yol gösterecek bir kılavuz hazırlama fikrini ortaya çıkarmıştır.
Şüphesiz çocuklara din eğitimi verilirken dikkat edilmesi ve ele alınması gereken birçok konu vardır.
Derneğimizin bu çalışması bu konuda mütevazı ve sınırlı bir çalışmadır. Bu çalışmada yaz kurslarında
dikkate alınacak pedagojik hedeflere, çocukların dünyalarına ve gelişimlerine yönelik bilgilere yer
verilmiştir. İyi bir eğitimcide olması gereken vasıflara değinilmiş, etkili olan ve olmayan öğretim
yöntemlerinden
bahsedilmiştir.
Ayrıca
son
bölümde
mekânla
öğretim
arasındaki
ilişkiye
değinilmiştir.
Bu çalışma bu alanda yapılmış ilk çalışma değildir ve son da olamayacaktır. Umuyoruz ki bu konuda
yapılan çalışmaların sayısı hızla artar ve ülkemizin çocukları daha iyi eğitim yöntemleri ve daha iyi
yaklaşımlarla tanışır.
21
Pedagoji Derneği
Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz