Hüsn-i Hat Levhaları

EDEBİYAT / Musa TEKTAŞ
Şeyh Hamid-i Velî Türbesi’ndeki
Hüsn-i Hat Levhaları
“Hikmetli ve ibretli sözler bir görsel güzellik olmakla birlikte,
hakikati ve hikmeti hatırlatma açısından önemli bir kültürel
unsurdur. Kadim kültür ve sanat mirasımızın en güzel örneklerini
Şeyh Hamid-i Velî Türbesi’nde görmek mümkündür.”
C
ami ve türbelerimizin iç tezyinatına farklı
bir ihtişam kazandıran hüsn-i hat levhaları, Türk-İslâm sanatının en önemli şaheserlerindendir. Camilerimizin ve türbelerimizin duvarlarını, ayeti kerime yazıları, hadis-i
şerif metinleri, çâ-yâr-i güzînin isimlerini ihtiva
eden hat levhaları ile çeşitli dinî motiflerle süslemektedir. Hikmetli ve ibretli sözler bir görsel
güzellik olmakla birlikte, hakikati ve hikmeti
hatırlatma açısından önemli bir kültürel unsurdur. Kadim kültür ve sanat mirasımızın en
güzel örneklerini Şeyh Hamid-i Velî Türbesi’nde
görmek mümkündür.
Şeyh Hamid-i Velî Camii’nin türbe bölümüne
girerken ziyaretçileri ilk önce şu levha karşılar:
Zairâ âdâp ile gir koyma gönlünde keder
Kabr-i pâkini ziyaret etmek istersen eğer
Sâli hicret tam sekiz yüz on beşindeydi hemân
Kutb-ı âlem Şeyh Hamid eyledi adne sefer
(Ey ziyaretçi! Şeyh Hamid-i Velî Türbesi’ni
ziyarete girerken, büyüklerin huzurunda takınman gereken edep kurallarıyla huzura gir. Eğer
böyle yaparsan, gönlü temiz, halis bir niyetle
50 HAZİRAN 2014
hareket edersen üzüntülerini bırakır, sevince
kavuşursun. Hicri 815/Miladi 1412 tarihinde âlemin kutbu, maneviyat önderi olan Şeyh
Hamid-i Velî Hazretleri, ahirete, adn cennetine
sefer etmiştir.)
Ebû Hâmid Hazretleri
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin özel arşivinde el yazısıyla karşımıza çıkan
bu mısraların bir nevi açıklaması hususunda
1960 yılında yayımlanan “Somuncu Baba” adlı
eserin, takdim kısmında “Ceddim Ebû Hâmid”
adlı eserin bir bölümünde şöyle diyor:
“O kâinatın kutbu devrinin en büyük mürşidinin, kendisini, Zaviye’nin yalnız, tenha köşe-
somuncubaba 51
sinde gizlilik penceresine (şöhretten kaçış hâli)
çekmiş olduğu görüldü. O, “Gizli bir hazineydim,
bilinmekliğimi istedim. Bilindim.” kudsi hadisinde ifade buyrulan hakikatler, aklın alamayacağı
hikmetler ve manalar hazinesi onun talebelerinin, sezişleriyle orada bulundu. Hz. Muhammed
(s.a.v.)’in en büyük şefaat makamına, erişti. Şükreden oldu. Hâmid oldu. Asıl ününe, temiz ismine onun için Hâmid, Hamideddîn denildi.
O, Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanı ile tecelli
eden gece kandili gibi ilâhî nur saçan, güç ve
ışık veren yüzü, bu toprağın -bu beldenin- mütevazı değerini yüceltmiş, bu topraklar onun
kabri olmak şerefine nail olmuştur; onun mezarı ile şereflenmiştir.
Hacı Bayram’ın susamış kalbini o ilâhî aşk
şarabı olan irşâd edici, uyarıcı kutsal duaları ve
nefesleriyle susayan kalbini suya kanmış gibi tarikatı ve Allah yolunu göstermesi ve hakikat sırlarının, iç âleme ait gizli hakikatlerin bir alâmeti
olarak soyu sopu temiz evlâdları Yusuf Hakiki’yi
Aksaray’da yerine bırakıp diğer oğulları Halil
Taybi’nin yol arkadaşlığıyla hacdan dönüşlerinde
de şimdi halkın ziyaret ettiği yer olan türbelerinin
bulunduğu ve Darende’nin Eskişehir Hıdır’ının
yeşil elbisesine bürünmüş Hıdırlık Mahallesinde
815 Hicri yılında -Miladi 1412- Cenâb-ı Hakk’ın
lütuf ve ihsanı ile tecelli âlemine göçtü.”
52 HAZİRAN 2014
Fatiha Suresi Levhaları
Türbe-i şerifin bulunduğu mekânda değişik
ebatlarda Fatiha Suresi’nin hat levhaları göze
çarpmaktadır. Bursa Ulu Camii’ndeki hutbeden
sonra Molla Fenârî Hazretlerinin tamamladığı
“Fatiha Suresi Tefsiri”nin sırrını da H. Hamidettin Ateş Efendi’nin şu satırlarından öğrenmek
mümkün:
“Somuncu Baba Hazretlerinin Bursa’da gönül ateşinde pişirmiş olduğu somun ekmekleri,
mü’minlerin kalbine şifa, ruhlarına gıda olmuştur. Bursa Ulu Camii’nin ilk açılış hutbesinde
Yıldırım Bayezid Han’ın iltifatıyla, Emir Sultan’ın
işaretiyle Fatiha Suresi’ni değişik tasavvufî yorumlarla izah etmiştir.
Zamanın Şeyhülislamı Molla Fenârî’nin ufkunu açmış, ilim incilerini cemaatin gönül tarlasına ledünnî tohumlar olarak serpmiştir.
Muhabbet halkasına katılan nice erler, eren
olmuş, maneviyatı görmeyen nice körler gören
olmuştur. Hakikat-i Muhammediye’nin sırlarını
halkın anlayacağı lisan ile anlatmış, gizli hazineleri gönül alıp gönül vermek suretiyle aşk
pazarında sevgi terazisiyle satmıştır.
Kâmil ve mükemmil haliyle, daima veren eliyle, gerçekleri anlatan diliyle övülmüş ve “Hamid
Hamideddin” olan isminin sırları çevresini
şule şule feyizlendirmiştir.”
Mihrabiye Âyeti ve
Çâr-Yâr-i Güzîn Levhaları
Hicri 1330/Miladi 1913 tarihinde cam üzerine yapılmış olan çar-yâr-i güzîn levhaları ile
1990-2000 yılları arasında yapılan restorasyonu esnasında 1995 yılında Hattat Hasan
Çelebi’nin özenli çalışması ile mihrabiye ayeti
ve mermer üzerine hakkedilmiş, çar- yâr-i güzîn
levhaları Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)
isimleri kubbe kasnağının altında sıralı bir şekilde turkuaz renginin güzelliğiyle seyrediliyor.
Osmanlı döneminde türbe ve tekkelere bir
nişan olarak verilen, asılları 1939 yılında Etnografya Müzesi’ne götürülen sancakları temsilen yeşil ve kırmızı renkli sancakların üzerinde de yine çar- yâr-i güzînin mübarek isimleri
işlenmiş olup, “La ilahe illallah Muhammedü’rRasûlullah” yazılı bu sancaklar kıyamete kadar
bu dergâhta dalgalanacaktır.
Osmanlı Padişahları Tarafından
Verilen Fermanlar
Türbenin arka tarafına düşen duvardaki Osmanlı padişahları tarafından verilen ferman,
berat ve hüccetler, padişahların Şeyh Hamid-i
Velî/ Somuncu Baba Hazretleri ve evlatlarına
vermiş olduğu önemi bariz bir şekilde gösteren belgelerdir. Yüce velînin kabr-i şerifinin
Darende’de olduğunu ispatlayan vesikalardır.
Orijinalleri Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin
özel kütüphanesinde olan tarihî öneme haiz
fermanlarla birlikte asılı olan bin belgeden şu
satırları okumak mümkün:
“Sivas vilayeti içerisinde Darende kazasında gül/misk kokulu topraklarda kabri bulunan
Halvetiyye Tarikatı ricalinden ve sahih (sağlam) nesebli Seyyidlerden Es-Seyyid eş-Şeyh
el- Hac Hâmid-i Velî’nin adı geçen kasabada
bulunan cami ve tekkesine akmakta olan suyolunun harap olması sebebiyle gelen ziyaretçilerin abdest ve gusül etmeleri gerektiğinde perişan oldukları gibi dervişler ve fakir-fukaranın
ikametgâhları olan odalar uzun zamandan beri
yıkılmaya yüz tutmuştur.
Bunların tamirleri içinse herhangi bir vakıf
parası olmayıp, sadece hayır sahibi din kardeşlerimizin yardımlarına muhtaç olduğu, aslında
tekkenin post-nîşine şart koşulmuş iki parça
köy geliri varsa da gelip geçen erkek evladın
idaresine bile kâfi gelmediği, yine adı geçen
Hazretin evlatlarının yazlık vakfı bulunan Şeyhli Camii olarak bilinen camide çocukların eğitimi için bir adet mektebin yeniden yapılıp açı-
somuncubaba 53
lacağı gibi civarında bulunan iki göz çeşmenin
Allah’ın Müslüman kulları, insanlar ve hayvanların sulanması için temizlenip tamir edilerek
caminin avlusuna akıtılması ve zikrolunan bu
hayırlara harcanmak üzere dürüst hayırlar için
bu defa adı geçen azizin sülalesinden ve postnîşin olan Şeyh Ahmet Hilmi Efendi’nin oğlu
Es-Seyyid Hasan Feyzi Efendi’ye özellikle gönderilmiştir.
Beldenin bütün Müslümanları bu hayır işini
beklediklerinden, elden gelen gayretten geri
durmamaları için rica ve din kardeşlerimizin bu
yüzden ecir kazanmış olmaları ve Şeyh Hamid-i
Velî Hazretlerinin himmet-i ruhaniyyesine mazhar buyrulmak üzere padişah tarafından verilen
şahadet-namedir.
Yukarıda geçen Feyzi Efendi, Şeyh Hamid-i
Velî Hazretlerinin evladından olduğu tasdik
olunur. Şahitler”
Altın Silsile Levhaları
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den günümüze kadar gerek nesep silsilesi, gerekse tarikat silsilesi devam edegelmiştir. Türbe-i şerifin
duvarlarında ziyaretçilerin dikkatini iki silsile
levhası çeker. Birincisi, soy ağacı şeklinde, Hz.
Âdem (a.s)’den Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar
Peygamberler Silsilesi; Peygamberimizin temiz
nesebi ve neslinin isimlerini bir kompozisyon
olarak yansıtır. İkinci silsile levhası ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)’den Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi’ye kadar olan nesep silsilesi levhasıdır.
54 HAZİRAN 2014
Bu levha H. Hamidettin Ateş Efendi’nin arzusu
üzerine Hattat Mehmet Özçay tarafından yazılmıştır.
“Ya Hazret-i Somuncu Baba”
Giriş kapısının üzerindeki “Ya Hazret-i Somuncu Baba” levhasının hikâyesi şöyledir:
“2000 yılında ziyarete gelen Hattat Mehmet
Şahin (Daha sonra 23. Dönem Malatya Milletvekili olarak görev yaptı) H. Hamidettin Ateş
Efendi ile görüşmesinde; ‘Efendim bu güzel
mekânda bir eserimiz olsun istiyorum, nasıl
hizmet edebilirim?’ deyince, Hamidettin Ateş
Efendi: ‘Çoktandır gönlümüzden ‘Ya Hazret-i
Somuncu Baba’ levhası yazdırmak geçiyordu.
Bir hattat arıyorduk. Demek ki kısmet size imiş
bu levhayı yazarsanız memnun oluruz.’ cevabını vermişti. Bir müddet sonra Hattat Mehmet
Şahin Bey’in yazmış olduğu levha duvarlardaki
yerini aldı.”
Bu arada yine H. Hamidettin Ateş Efendi’nin
kelamlarıyla Şeyh Hamid-i Velî/Somuncu Baba
Hazretlerinin ve evlatlarının Darende’ye olan
himmetini birlikte okuyalım:
“Somuncu Baba Hazretlerinin Darende’de
bulunması, Darende ve bölgesi için bir lütuf, bir
ihsan-ı ilahîdir. Yerin şerefi oturanın şerefi iledir,
bu toprakları şereflendirenler de yüce neseb-i
Rasûlullah (s.a.v.)’a mensup olan zevatlardır.
İlçemizi maneviyatı ile güzelleştiren yaşanılabilir hale getiren, Somuncu Baba’lar Hulûsi
Ahmed GENCAL
Efendi’lerdir. Bu zevat-ı kiramlar Darende’de olmasalardı Darende’nin diğer ilçelerden bir farkı
olmazdı.
Aslında bu mekânı şereflendirmiş, bu vadiye
hayat vermiş, canlılık katmıştır. Manevî hayatiyetleri devam ettiği için, asırladır yüzbinlerce
insan, onu ziyaret etmekte, adeta evlatlarında
vücut bulmuş manevî şahsiyetiyle müşerref olmaktadır. Bu beldenin toprağı, emanet edilene
sahip çıkan sağlam bir imanı temsil etmektedir.
Büyüklerin her dem aydınlık saçan fikirleri ülkemizin sınırlarını da aşarak dünyaya yayılmaktadır. İşte onların manevî hayatlarının devam
ettiğinin en büyük işareti bu faaliyetlerdir. Somuncu Baba’nın ismi unutulmamıştır, fikirleri
unutulmamıştır, canlı olarak ismi de fikirleri de
yaşamaktadır.”
Türbe-i Şerif Örtüsündeki Hüsn-i Hat
Şeyh Hamid-i Velî Hazretlerinin 1960 yılında yapılmış olan türbe örtüsü zamanla değiştirilme ihtiyacı doğduğundan, 2012’de Hamidettin Ateş Efendi’nin isteği doğrultusunda İs-
tanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kuruluşu olan
İSMEK tarafından yenisi imal edilmiştir. Yeşil ve
kırmızı kadife kumaş üzerine iki ayrı renkte yapılan örtülerin üzerindeki “Ğavsul-Vasılîn Şeyh
Hamid-i Velî Kuddise sırrehullah” yazısı ile Halil Taybi Hazretlerinin isimlerinin hat kalıplarını ise Hattat Hasan Çelebi’nin öğrencisi Hattat
Ahmet Kutluhan çıkarmıştır. Hatta bu örtüler
işlenip getirilirken, bizzat H. Hamidettin Ateş
Efendi’yi ziyaret eden Ahmet Kutluhan: “Efendim sizin sanata, estetiğe, sanatçıya çok kıymet
verdiğinize bizzat şahit olduk. Türbe-i şerife
olan hizmet anlayışınız, ortaya koymuş olduğunuz eserler, sizin her halinizin mükemmel
olduğunun delilidir. Bu güzel mekânda hocam
Hasan Çelebi ile eserlerimin bulunması benim
için bir şereftir. Sizlere çok teşekkür ederim.”
demiştir.
“Ya Hazret-i Es-Seyyid
Osman Hulûsi Efendi”
H. Hamidettin Ateş Efendi; “Hattat Ahmet
Bey, Hulûsi Efendi Hazretlerinin kabr-i şerifinin
somuncubaba 55
Anadolu ve Kafkasya ile Ahıska konusunda ilmî araştırmaların yolunu açan
ilk bilim adamı olması hasebiyle Osman
Hulûsi Efendi Hazretlerini de ziyaret etmiş tarihî kitaplarını incelemiş bilgi alışverişinde bulunmuştur.
Çok verimli ve faal bir bilim adamı
olan Kırzıoğlu, sosyal hayatta birçok
dernek ve kurulun kurucusu, yöneticisi
veya üyesi olarak görev yapmıştır.
İrfan yadigârları olarak tanımlanabilecek olan kitaplar, belgeler ve manevî
hususiyete haiz eşyaların ihtimamla korunması hususunda Hazrete takdir ve
hayranlığını şöyle dile getirmiştir:
Ahmed GENCAL
hemen yanına Hz. Mevlâna türbesinde ve birçok türbe-i şerifte örnekleri olduğu gibi, ‘Ya
Hazret-i Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’ levhasını yazdırıp asmayı arzu ediyoruz. Böyle bir
özel çalışma yapabilir misiniz?” teklifini emir
kabul eden Hattat Ahmet Kutluhan birkaç ay
sonra, bu levhayı da nadide bir tezhip ve estetik bir çerçeve ile göndermiş ve o levha da
yerine asılmıştır.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin anıldığı bir sempozyumda bir dostumuz;
“O çok köşeli kristal bir prizmaya benzemekteydi.” demişti. Gerçekten Hulûsi Efendi ilahî
hikmetten aldığı feyz ışıklarını çeşitli renklerle
etrafına hatta bütün insanlığa yansıtan bir yüce
şahsiyetti. Hangi yönünden ele alınırsa alınsın
kâmil bir örnek insandı. Asaletinin temizliği
ahlâkına yansımış, ameliyle şekillenmiş hayatıyla bütünleşmişti. Köylüye, şehirliye, zengine,
fakire, âlime cahile, hâsılı herkese bir ışık olmuş
bir ümit olmuş ufuk açmıştır.
Kur’an ve sünnetten beslenen iç dünyası,
tasavvufun letaiflerindeki renklerle birleşince
56 HAZİRAN 2014
herkese merhamet eden, hoşgörüyle davranan,
faziletli, ilim ehli yardımsever vasıflarıyla bir
prizma gibi herkese ışık vermiş, şuleler, huzmeler, parıltılar saçmıştır.
Onu tanıyanlar, kendi anlayışları ve kabiliyetleri ile onun özelliklerini görebilmiş, kendi
cephelerinden ona olan hayranlıklarını izhar
etmişlerdir. Millî kültürümüze ve manevî zenginliklerimize olan hizmetiyle o “Gönüller Sultanı” olmuştur.
Kitaplara olan merakı ile meydana getirdiği H.
Hulûsi Ateş Şeyhzâdeoğlu Özel Kütüphanesi’ni
önemli ziyaretçilere açmış, istifade etmelerini
sağlamıştır.
Hulûsi Efendi, oluşturmuş olduğu özel kütüphanesine ziyaretçi özel defteri koyarak, ziyarete gelen önemli şahsiyetlerin ve misafirlerin duygu ve düşüncelerini kaleme almalarını
sağlamıştır.
Özellikle Kars Doğu Anadolu ve Kafkasya
tarihi ile ilgili çalışmaları ve kitapları bulunan
Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu (1917-2005), Doğu
“Darende’mizin medar-ı iftiharı büyük bir münevver, şerefli ve şerafetli
ailenin varisi olarak, cibilliyetinize uyan
biçimde Türk-İslâm irfanı yadigârlarını cem ve
kütüphane ve aile müzenizde muhafaza etmenizin kadir ve kıymetini takdirden acizim. Zatı
âlinizi, hürmet ve hararetle tebrik eder; erbâb-ı
ilmden her yaştakilere, bu hazinelerinizden istifadeye açık oluşunuza da gıpta ile Hulûsi Ateş
Hazretlerini tekrar tebrik eylediğimi arz ederim.”
24. X. 1986, Prof. Dr. M. Fahrettin KIRZIOĞLU
Gazi Üniversitesi Tarih Kürsisi Öğr. Üyesi.
Bir Mektup ve Derûnu
Türbe-i şerifte değişik hattatların özgün
eserleri yer almaktadır. Bunlardan biri de Mehmet Ali Okhan’dır. Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi Hazretleri 1972 yılında “Re’sül hikmet-i
mehafetullah ve La İlahe İllallah” levhaları yazması talebiyle bir mektup gönderir. Aradan
birkaç ay geçtikten sonra, levhayla bir mektup
gönderir. Mektup şöyledir:
“Pek muhterem Hulûsi Efendi,
Üç aydan beri hasta yatmaktayım. Bu yazıyı çok sıkıntı içinde yazabildim. Yazı olarak
ta’lik usulde tahrir ettim. Hem okunması hem
de kazılması kolay olur ümidindeyim. Bundan bir ücret talebinde değilim, teklifini de
hoş karşılamadım. Orada benim hâdimi olduğum Hacı Bayram-ı Velî’nin mürşidi Hazret-i
Hamideddin Hamid Hazretleri medfundur. Bu
zata da son derece hürmetkârım. Nasib olur
da iade-i sohbet edersem ziyaretinize gelir
Somuncu Baba’nın somununu mübarek elinizle evinizde yemek bahtiyarlığı ve manevî
feyzini idrak edersem ücret-i maneviyi idrak
etmiş olurum.
En derin hürmetlerimi sunar gözlerinizden
öperim Efendim. 25.6.1972 El-Hakîr Mehmet Ali Okhan”
Meşhur
hattatlardan
Yusuf
Coşkun
Benefşe’nin; Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin
mürşidi Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri vurgusunu
yaptığı eseri ise, son cemaat mahallinin duvarında asılıdır.
Manevî atmosferiyle, havasıyla suyuyla, levhasıyla hâsılı her şeyiyle güzellikler tablosu
olan Şeyh Hamid-i Velî Külliyesi Anadolu’nun
bağrında yüzyıllardır gül neslinin güzelliğini
âleme yansıtmaktadır. Ziyaret edenlerin gözleri de gönülleri de huzur bulmaktadır.
somuncubaba 57