@Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_ 2/27/15 4:41 AM Page 124 SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL SİYASET BİLİMCİ PROF. DR. KARAKARTAL: BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’NİN GÜCÜNE GÜÇ KATAR Türkiye halkının başkanlık sistemi modelini benimsediğini belirten Siyaset Bilimci Prof. Dr. Bener Karakartal, “Halk istikrar ve zenginleşmek istiyor, güçlü bir Türkiye arzuluyor. Bu yüzden başkanlık sistemini istiyor” diyor. A BD’nin yaklaşık 250 yıllık, İngiltere’nin ise yazılı olmayan anayasayla idare edildiği bir dünyada genç Türkiye Cumhuriyeti olarak 94 yılda 4 anayasa eskittik. 1921 Anayasası’nın ardından 1924 Anayasası geldi. Ardından 1961, onun ardında da 1982 Anayasası… Anayasalar hızla eskirken, Türkiye’nin benimsediği sistem de parlamenter sistemde sorunlara çözüm olamadı. 1921 yılından 1946’yılına dek 25 yıllık tek partili sistemde ekonomik, politik ve sosyal gerekli atılımları yapamayan genç Türkiye Cumhuriyeti, sorunlarına 1946 yılından itibaren girdiği çok partili parlamenter sistemle çözüm ara- 124 EKOV‹TR‹N MART 2015 sa da, beklenen istikrar bir türlü sağlanamadı. Güçlü siyasi partilerin iktidara geldiği tek parti dönemlerinde Türkiye, hem ekonomik hem demokratik reformları hayata geçirerek istikrarlı bir süreç izlerken, özellikle çok partili koalisyon dönemlerinde zor günler yaşadı. Bu dönemlere damgasını vuran politik ve ekonomik istikrarsızlık, askeri darbelere daveti ye çıkardı. Biri “post modern” olmak üzere 1960-1997 yılları arasında gerçekleştirilen 4 askeri darbede, hükümetlerle birlikte anayasalar da değişti. İktidara gelen hükümetler tarafın bazı değişikliklere uğrasa da 1982 Anayasası Türkiye’nin son 33 yılına damgası- nı vuran ve tamamen değiştirilmeden en uzun süre yürürlükte kalan anayasa oldu. Türkiye bu 33 yılda, koalisyon hükümetleri dönemlerinde ekonomik ve politik krizlerle boğuşmak zorunda kalsa da, Anavatan Partisi’nin tek başına iktidar olduğu ilk dönem ve AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002’den bu yana ekonomik ve politik istikrar açısından olumlu bir tablo çiziyor. Koalisyon hükümetleri döneminde yaşanan kargaşa, Türkiye’de siyasal sistem tartışmasını sürekli gündemde tuttu. Atatürk’ten bu yana başta Turgut Özal olmak üzere başkanlık sistemi tartışması dönem dönem gündeme gelse de bugünkü kadar ha- raretli tartışılmadı. Bugün başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AK Parti, başkanlık sisteminin Türkiye için en uygun model olduğu konusunu ısrarla işliyorlar. Görünen o ki, 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlere doğru Türkiye’nin gündemini yeni anayasa ve başkanlık sistemi belirleyecek. Başkanlık sistemini ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Bener Karakartal ile konuştuk: Yıllardır Türkiye’nin Başkanlık sistemine mutlaka geçmesi konusunda yazılar yayınlıyorsunuz. Başkanlık sisteminin Türk geleneklerinden süzülerek geldiğini söylüyorsunuz. Bu iddianız hangi somut gerekçelere dayanıyor? Benim bu iddiamı çok ünlü siyaset bilimcilerin eserlerinde de bulabilirsiniz. Türkiye’de neredeyse tüm kitapları tercüme edilmiş bir siyaset bilimci Maurice Duverger aynı şeyleri tekrarlıyor. Duverger, Paris Siyasal Bilgiler’de hocam oldu. Sorbonne Üniversitesi daha sonraki yıllarda ortak bir kitabımızı yayınladı. (Mort des dictatures? Maurice Duverger - Bener Karakartal) Dünya siyaset bilimine yön vermiş bir profesör olan Maurice Duverger, bana Paris’te çok şaşırtan bir açıklamada bulundu. Duverger, şöyle demişti: “Biliyor musunuz Sayın Karakartal, ben iktidarın sır- rını İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda keşfettim.” Sonra açıkladı: “Topkapı Sarayı’nın etrafında üç sıra sur var. Neden? Moskova’dan gelen Ruslara karşı değil. İstanbul’dan gelen halk için. İşte iktidar böyle bir EKOV‹TR‹N MART 2015 125 @Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_ 2/27/15 4:41 AM Page 126 SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL şey. Kendini savunmazsa yıkılır.” Duverger’in bu analizi üzerine hep düşünmüşümdür. Nasıl oluyordu da Anadolu’daki ufak bir beylik bir dünya imparatorluğu haline dönüşmüştü. Dünyada zamanında ‘number one’ olmak çok az millete nasip olmuştu. İskender İmparatorluğu, İskerder’in ölümü ile sona ermişti. Uzun süreli number one olmak çok az millete nasip olmuştu. Tarihte bunların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Sırasıyla Roma, Osmanlı, Fransa, İngiltere, Amerika. Ruslar en güçlü oldukları Sovyetler Birliği döneminde bile Amerika’nın arkasında “iki numara” olabilmişlerdi. Osmanlı ise altı yüz yıl ayakta kalmış ve iki yüz yıl boyunca da dünyada bir numara olmuşlardı. Bunun sırrını da Duverger İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın çevresinde dolaşırken keşfetmişti. Bu sır neydi? İktidarın kendini savunması. Osmanlı iç içe daireler haline gelen tehditlerin hep baskısı altında kalmıştı. İç isyanlar, Yeniçeri isyanları gibi. Sarayın etrafındaki surlar Aksaray’daki kışlalarından gelen yeniçerilere karşıydı. Eğer iç isyanlar, yeniçeri isyanları Osmanlı hanedan- 126 EKOV‹TR‹N MART 2015 “Gerçekte Türkiye’de parlamenter sistem bir kaos, cehennem rejimi olarak çalıştı. Ekonomi tökezledi, halk fakir kaldı. Ülke ‘10 sente’ muhtaç duruma geldi. Türkiye dış politikada zengin ülkelerin taşeronu oldu.” Cumhuriyetler, darbeler ihtilaller peş peşe geldi. Napolyon iki defa, yeğeni 3. Napolyon bir defa askeri darbe yaptı. Fransız ‘’parlamenter‘ ’sistemi de fevkalade istikrarsızdı. 1958’e kadar Fransa’da 4 cumhuriyet kuruldu. 1945’ten 1958’e kadar süren 4.cumhuriyette bir hükümetin ortalama ömrü 7 aydı. Fransızlar çözümü nasıl buldular? larını devirseydi tarihte bir Osmanlı sayfası olmayacaktı. Ama Osmanlı’yı sürekli kılan esas “görünmeyen sur” sadrazamlık kurumuydu. Padişah hiçbir zaman doğrudan gayri memnunlarla, isyancılarla karşı karşıya gelmiyordu. Sorunlar tavan yapınca Sadrazam değiştiriliyordu. Yani iktidar kilometreyi sıfırlayıp yola yeni baştan çıkıyordu. Osmanlıyı dünya devleti yapan “sır” işte buydu. Eğer bu yapı olmasaydı Osmanlı bir dünya devleti olamayacaktı. Siyaset bilimi teorisine Osmanlıların katkısı bu oldu. Müthiş! “FRANSA’DA 58’DEN SONRA 4 CUMHURİYET KURULDU” Biz tarihimizin kıymetini bilemedik ama başkaları “bu sırrımızdan” faydalandı galiba? Ne düşünüyorsunuz? Hem de nasıl! Kopyalayanlar arasında başta Fransızlar geliyor. Tarih boyunca Fransa iç çatışmalardan çok derin yaralar aldı. Fransa 1789’dan 1958’e kadar neredeyse iki yüz yıl non-stop ihtilal ve kaos yaşadı. Fransız İhtilali’nden sonra kralın, kraliçenin, aristokratların kafaları kesildi. Daha sonra devrimciler birbirlerini öldürmeye başladılar, radikaller ılımlıları, ılımlılar da daha ılımlıları öldürdüler. Fransa’da siyasi kaos içinde o kadar çok insanın öldürülmesi gerekti ki ihtilalciler yeni bir öldürme aletini ihale yoluyla aradılar. Fransız İhtilal Meclisi’nde Doktor Guillotin ve Cerrah Antoine Louis’in aleti ‘’giyotin’’ birinci ilan edildi. 50 adet giyotin sipariş edildi ve ilki Paris’in en ünlü meydanı şimdiki adıyla Concorde Meydanı’na yerleştirildi. Yeni alet süratli çalıştığından kısa zamanda yirmi bin kişinin kafası kesildi. Fransa’da 1789’dan 1958’e kadar 1958 yılında Fransa yeni bir iç savaşın eşiğindeydi. Görevde olan Cumhurbaşkanı Rene Coty, General De Gaulle’e devlet başkanlığını teklif etti. Teklifi De Gaulle şartlı olarak kabul etti. Bu şartlar nelerdi? Yeni bir anayasa. Bu anayasanın ana direği cumhurbaşkanı olacaktı. Cumhurbaşkanlığı ile ilgili maddeleri De Gaulle bizzat dikte etmiştir: halkoyu ile seçilen cumhurbaşkanı, başbakanı göreve getirmekte ve gerektiğinde teşekkür ederek görevden alabilmekteydi. Başbakanın adı değiştirilmiş ‘’Premier Ministre‘’, birinci bakan olmuştu. Bakanlar kurulu her hafta cumhurbaşkanının başkanlığında Başkanlık Sarayı’nda yapılacaktı. Cumhurbaşkanı gerektiğinde meclisi feshedebilmekte ve seçimleri yenileyebilmekteydi. Gerektiğinde olağanüstü hal ilan edebilmekte ve önemli kanun maddelerini doğrudan referandum yolu ile halka sunabilmekteydi. Bu sistem, resmi adıyla beşinci cumhuriyet bugün Fransa’da yürürlüktedir. Özü: çok güçlü cumhurbaşkanı ve değiştirilebilen resmi adıyla “birinci bakan” olan başbakan. Bu tanım sizin kulaklarınızı çınlatmıyor mu? Maurice Duverger’in “Topkapı Sarayı sırrını” hatırlamanın galiba tam zamanı! “DE GAULLE’ÜN ANAYASASI FRANSA’YA ÇAĞ ATLATTI” Bu sistemin istikrarsız Fransa’ya istikra r getird iğini söylüyorsun uz. İcraat planında netice ne oldu? Bu süper cumhurbaşkanlığı sistemi Fransa’nın gücüne güç kattı. Amerika ve Sovyetler Avrupa’dan çıkarıldı. AB ve Euro kuruldu. Askeri ve sivil planda Fransa nükleer çağa girdi. Üçüncü jenerasyon nükleer santrallerde Fransa dünya şampiyonu. Fransa’da elektriğin yüzde sekseni ucuz bir şekilde nükleer santrallerden elde ediliyor. Fransa uzayda çok iddialı bir hale geldi. Türkiye’de evlerimizde televizyon dizilerini uzaydaki Fransız uyduları vasıtasıyla seyrediyoruz. Hızlı trenlerde Fransa dünya şampiyonu. Hızlı trenler Fransa’yı bir örümcek ağı gibi sarıyor, Manş denizi altından Paris’i Londra’ya bağlıyor. Atmosfer dışında stratosferde ses süratinin üstünde 23 bin metre yüksekte mach 2,3 süratinde bir salon konforunda uçan Concorde uçağından 14 adet üretilmiş ve Fransız Cumhurbaşkanları kıtalar arası seyahatlerini bu uçakla yapmaya başlamışlardır. Dünyanın en süratli askeri uçakları bile stratosferde ses süratinin üstünde 99 yolculu bu uçağı en fazla iki buçuk dakika izleyebilmekteydiler. İçinde uçtuğum için biliyorum: normal uçaklar türbülanslarda inim inim inlerken Concorde on bin metrede ana motorlarını ateşliyor, bulutları terk ediyor, stratosferde bir salon konforunda yolcularına lüks menüsünü sunuyor. Bunları hep De Gaulle istedi. Bugün de “Concorde”un kızları Airbus’lar rakibi Amerikan Boeing’e duman attırıyor: dünyanın en büyük iki katlı uçağı A380 Fransa’da yapılıyor. Bütün bunlar De Gaulle’ün önemli maddelerini bizzat kaleme aldığı yeni Anayasa sayesinde oldu. Benim De Gaulle’ün bursuyla Fransa’da okuduğumu, orada öğretim üyesi olup De Gaulle’ün ekibinin içinde çalıştığımı biliyorsunuz. Yani Fransa’da olup bitenin doğrudan şahidiyim. Bu yeni Anayasal sistem Fransa’da hasta parlamenter sistemi gömmüş yerine çok istikrarlı çok demokratik çok çağdaş bir Fransız tü- EKOV‹TR‹N MART 2015 127 @Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_ 2/27/15 4:41 AM Page 128 SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL “Batı’da parlamenter sistem başarılı ama siyaset malzemesi farklı. İnsanlar bir ‘konsensüs’ kültürü içinde yaşıyorlar. İdeolojik kamplara ayrılmıyorlar. İngiltere’ye bakın, rejim hala monarşi ama darbe yok. Şairlerini, bilim adamlarını, siyasetçileri cellada gönderen yargıçlar yok.” rü başkanlık sistemini getirdi. De Gaulle icraatlarıyla yalnız Fransa’nın gücüne güç katılmadı. Yetmiş yaşındaki De Gaulle seksen dört yaşındaki Alman Şansölyesi Konrad Adenauer’ın elinden tutarak Avrupa Birliği’ni kurdu. Avrupa’dan Amerika ve Sovyetleri çıkardı. Komünizm çöktü. Euro dünyanın en güçlü parası oldu. 17 trilyonluk yıllık geliri ile Avrupa bugün dünyada bir numara, Amerika’nın önünde. “OSMANLI SİSTEMİ, TÜRKLERİ DÜNYADA BİR NUMARA YAPTI” Başkaları bizim tarihsel sistemimizi örnek alırken biz Türkiye’ye uymayan, gelenekleriyle bağdaşmayan bir sisteme mi yöneldik? Maalesef. Başkaları Türkleri dünyada bir numara yapan Osmanlı sisteminden esinlenirken biz 1946’dan itibaren parlamenter sisteme yöneldik. Bu sistemin uygulanması Türkiye’de bir facia oldu. Muhalefet partileri ve işveren çevreleri Türkiye için en iyi sistemin parlamenter sistem olduğunu ısrarla savunuyorlar. Bu çevrelerin savundukları esasında parlamenter sistem değil. Sakladıkları ana fikir: Tayyip Erdoğan korkusu. Erdoğan’ın otoriter kişisel bir yönetim rejimi oluşturmasından çekiniyorlar. Gerçekte Türkiye’de parlamenter sistem bir kaos, cehennem rejimi olarak çalıştı. Parlamenter çoğulcu demokrasi Türkiye’de fiili olarak 1946 yılında başladı. Şu neticeye bakalım: ekonomi inanılmaz tökezledi. Türkiye fakir kaldı. Halk fukaralık, dilencilik düzeyine indi. Çağdışı üniversitelerde öğrenciler birbirlerini öldürmeyi öğrendiler. On binlerce öğrenci öldürüldü, yaralandı, sakat kaldı. Ülke “10 cent’’e muhtaç duruma geldi. Türkiye dış politikada zengin ülkelerin taşeronu oldu. Şehirler döküntü görüntülerle yüreğimizi sızlattı. Her şeyi dışarıdan alır olduk. Daha doğrusu alamaz olduk. Şeker, kahve, 128 EKOV‹TR‹N MART 2015 benzin, mazot piyasada ne varsa yoklara karıştı. Geceleri sokaklar çıkılmaz oldu. Yurt dışına çıkış fiili olarak yasaklandı: iki senede bir sembolik bir dolarla izne bağlandı. Evlerde sular akmıyor, kaloriferler yanmıyordu. Politikacıların bazıları zenginleşti ama fatura onlara da kesildi. Sağcısıyla solcusuyla hapishane tatmamış lider kalmadı. Solcu Ecevit ve Baykal, sağcı Demirel, Erbakan, Türkeş hapsedildiler. Rekor ceza Demokrat Parti’ye kesildi. Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve tüm Bakanlar ve partinin tüm milletvekilleri hapsedildiler. Birçoğu ölüme mahkûm edildiler. ‘’Adalet mülkün temelidir’’ diyen ve yüksek kürsülerinden cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlara bağıran ve hakaret eden yargıçlar ‘’Türk milleti‘’ namına onları cellada yolladılar. İçişleri Bakanı ‘’intihar‘ ’etti. Dışişleri ve maliye bakanları asıldı. Asılmak istemeyen Başbakan Menderes intihar etti. Canlandırdılar ve öyle astılar. Fabrikalar işgal edildi. Provoke edilmiş genç nesiller sağcı solcu diye birbirlerine kırdırıldı. Çiçeği burnunda Türk sanayii boğulmak istendi. İşçilere fabrikaları işgal ettirdiler ve patronlara, ‘’Siz de gelin, sizi fabrikanızın içinde yakacağız‘’ diye bağırttılar. Türkiye’nin en ünlü bir holdinginin patronlarından birini militan gençlere öldürttüler. Türkiye’de bir cennet gibi gösterilmek istenen bir cehennem: parlamenter sistem. Şimdi muhalefet partileri kendi liderlerini hapse attıran, öldüren bu sistemi bir ideal gibi anlatmaya çalışıyorlar. Kimse inanmıyor. Parlamenter sistemin düzgün çalıştığı ülkeler yok mu? Olmaz olur mu? Ama oralarda siyaset malzemesi farklı. İnsanlar orada bir “konsensüs” kültürü içinde yaşıyorlar. İdeolojik kamplara ayrılmıyorlar. İngiltere’ye bakın. Daha cumhuriyet gelmemiş rejimleri hala monarşi. Başında pahalı mücevherlerle bezenmiş tacı, gösterişli elbiseleriyle parlamentoya gelen Kraliçe elindeki metni büyük bir ciddiyetle okuyor: “biz İşçi Partililer”. Başka bir sefer ‘’biz muhafazakârlar’‘. Aradaki fark: seçimler yapılmış. Bir kez İşçi Partisi kazanmış, bir başka kez de Muhafazakar Parti. İngiltere’de askeri darbe yok. İngiliz halkı adına ko- nuştuğunu iddia eden ve ülkenin en ünlü şairlerini, bilim adamlarını, profesörlerini, siyasetçi ve devlet adamlarını cellada, hapishanelere, ölüme gönderen yargıçlar yok. Kılı kırk yaran gerçek yargıçlar var. Demokrasi bu. Parlamenter sistem bu. Bu rejim Türkiye’de hiç var olmadı. Yakın bir zamanda Avrupa’nın en büyük kenti İstanbul’un büyükşehir belediye başkanı sırf ders kitaplarında olan iki satır bir şiiri okudu diye koltuğundan alındı ve hapse tıkıldı. Acaba Londra belediye başkanı ne düşünmüştür? Bu durum rüyasına girip uykusu kaçmış mıdır? Bugün Türkiye’de Cumhurbaşkanının doğrudan halkoyu ile seçilmesi sonucu farklı bir noktaya gelindi. Cumhurbaşkanının halkoyu ile seçilmesi sistemin düzgün bir rotaya girmesinde etkili olabilir mi? Cumhurbaşkanının doğrudan halkoyu ile seçilmesi ile Anayasa bugün Türkiye’de dengeye kavuştu. Anayasa cumhurbaşkanına çok büyük yetkiler veriyor. Eskiden cumhurbaşkanları bu yetkileri kullanamıyorlardı. Çünkü seçimleri parlamento tarafından ya- pılıyordu. Elleri kolları bağlıydı. Şimdi yeni modelde cumhurbaşkanı hem anayasal açıdan güçlü hem de halkoyu tarafından seçilmesi sonucu olağan üstü bir meşruluğa sahip. Yalnız bu modelin çalışması güçlü bir cumhurbaşkanı profilini gerekli kılmaktadır. Bu profil Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi karizması ile uygunluk gösteriyor. “TÜRK HALKI YENİ MODELİ BENİMSEDİ” “ Fr a n s a ’ n ı n 1 9 5 8 ’ d e B e ş i n c i Cumhuriyet Anayasası’yla başlattığı güçlü cumhurbaşkanlığı sistemi hem Fransa’yı düzlüğe çıkarttı hem de Avrupa Birliği’nin kurulmasına imkan sağladı” dediniz. Türkiye’de de tarihi geleneklerimize uygun bu sistemin kurulması bize de benzer imkanları verecek mi? Ama muhalefet partileri başkanlık sistemine şiddetle karşı çıkıyorlar. Fransa’da da sol, baştan itibaren yeni Anayasaya karşı çıkmıştı. Ama bu anayasa sayesinde Fransız solu tarihinin en güçlü liderini Mitterrand’ı 14 yıl cumhurbaşkanı yapabildi. Bu model güçlü politikacılara güçlü iktidarın kapısını açıyor. Modelin sağla solla ilişkisi yok. Önemli olan: geçimsiz siyasetçilerin at koşturduğu istikrarsız parlamenter sistemin yerine icraatı mümkün kılan istikrarlı ve güçlü bir sistemi getirmek. Muhalefet partileri ne derse desin Türk halkı bu yeni modeli benimsemiş gözüküyor. Çünkü Türkiye’de halk istikrar, zenginleşmek ve güçlü Türkiye’yi arzuluyor. Yüksek profilli Cumhurbaşkanı bu nedenlerle isteniyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bu modeli anlamaması, ısrarla düşük profilli bir Cumhurbaşkanlığı vadetmesi kendisinin seçimleri kaybetmesinde rol oynadı. Aynı şekilde Kılıçdaroğlu güçlü cumhurbaşkanına karşı çıkarken hata yapıyor. Kendisinin Fransız demokrasisinde Fransız solunun nasıl Sosyalist lider Mitterrand sayesinde bu anayasa sayesinde toparlanıp iktidar olduğunu incelemesinde fayda var. MHP için de benzer gözlemlerde bulunabiliriz. MHP’nin güçlü devlet ve güçlü Türkiye hayali ancak güçlü bir Cumhurbaşkanı ile mümkün olabilecektir. Tabi bir gün seçimleri kazanması şartı ile. FRANSIZ SİSTEMİ EKSTREM ŞARTLARDA BİLE KORUMAYA DEVAM EDİYOR Türkiye’de yeni sistem geçmişten gelen krizlerin bir daha tekrarlanmamasına imkan sağlayacak mı? EKOV‹TR‹N MART 2015 129 @Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_ 2/27/15 4:41 AM Page 130 SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL vam ediyor ve seçilmiş cumhurbaşkanı görevde kalabiliyor. Fransızlar buna ‘’cohabitation’’ yani ‘’beraber yaşama’’ adını verdiler. 1958’den bu yana Fransa’da üç defa muhalefet seçimleri kazanmış ama iktidar el değiştirmedi. 1986’da iktidarda Sosyalist Cumhurbaşkanı Mitterrand bulunuyordu. Sağ partiler seçimleri kazanınca Mitterrand sağın lideri Chirac’ı başbakan atadı ama kendisi görevde kalmaya devam etti. Bunun tam tersi 1997’de oldu. Cumhurbaşkanı Chirac, Sosyalistler’in seçimi kazanmaları üzerine Sosyalist Jospin’e Başbakanlık görevini verdi. Chirac, cumhurbaşkanlığını sürdürmeye devam etti. Sistem istikrarını ekstrem şartlarda bile korumaya devam ediyor. Ye n i s is t e m o t ur d u Gelişmeler ne yönde? Evet ama iki şartla. Birincisi iktidarın içyapısı ile ilişkili. İkincisi de paralelin kesin tasfiyesiyle ilişkili. Önce iç şart: yeni sistemin bir mantığı var. Bu mantığa göre süper güçlü karizmatik bir Cumhurbaşkanı, yüksek profilli bir cumhurbaşkanı ve yanında daha düşük profilli bir başbakan olması gerekiyor. Fransa’da sistem böyle çalışıyor. Bu sistem öylesine güçlü ki sistem ekstrem türbülansta bile ayakta kalıyor. Fransa bu ekstrem türbülansı üç kez yaşadı. Bu ekstrem türbülans nedir? Muhalefet seçimi kazanırsa ne olacak? Bu sistemde muhalefet seçimleri kazansa bile iktidar sürmeye de- 130 EKOV‹TR‹N MART 2015 mu ? 10 Ağustos’ 2014’te halkoyuyla Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, başbakanlık görevini Ahmet Davutoğlu’na verdi. Davutoğlu çok çalışıyor çok koşuyor. Yeni sistemin bir özelliği var. Bu özellik dün Osmanlı İmparatorluğu’nda da vardı. Bugünkü Beşinci Cumhuriyet Fransa’sında da var: İki yüksek profil bir arada olamaz. Osmanlı’da Sadrazam Padişaha eşit olmazdı. Yoksa Osmanlı çökerdi. Fransa’da da Başbakan Cumhurbaşkanına eşit olamaz. Yoksa Fransa Beşinci Cumhuriyeti çökerdi. Fransa eski kaotik parlamenter sisteme dönerdi. Bu nedenle Fransa’da Başbakanın sıfatı bile değiştirilmiş, yeni sistemde ‘’Premier Ministre‘’, Birinci Bakan olmuştur. Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılıyor ve başbakan masada bakanların yanında oturuyor. Türkiye’de sistemin oturup oturmadığını anlamak için heyecanla Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki 19 Ocak Bakanlar Kurulu toplantısının görüntülerini bekledim. Yanılmamıştım. Davutoğlu, bakanların birincisi olarak bakanların arasında yer aldı. Yeni sistemin Türkiye’de yerine oturması için iktidarın içyapısıyla ilişkili birinci koşulun gerçekleştirildiğini artık söylemek mümkün. Siz şu anda yürürlükte olan sistemin esasında bir “başkanlık sistemi” olduğunu ve Türk geleneklerinden gelen çizgiyle uyum gösterdiğini söylüyorsunuz. Türkiye’de ise şimdi tartışma model olarak ABD sistemine yöneliyor. Sizce ABD sistemi Türkiye’de uygulanabilir mi? Katıldığım tüm televizyon programlarında ve yazdığım tüm yazılarda inatçı bir şekilde ABD sisteminin Türkiye’de yürümeyeceğini tekrarladım. Neden? Amerikan anayasası anglo-sakson modelinde olup Türk toplumuna hiç uymamaktadır. Neden mi? Çünkü Amerika dikensiz bir gül bahçesidir. Dozer tarlayı sürmüş, tarlada derin iz kalmamıştır. Amerika’yı vizyon sahibi, gözü kara, çok zeki ve çok hırslı liderler kurmuşlardır. Ülke büyük olsun istemişlerdir: Atlantik Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar. Bu geniş coğrafyada önce Kızılderilileri tasfiye etmişler. Güneydeki bugünkü 13 eyaleti ise Fransa’dan parayla satın almışlar. Meksika’dan ise önce savaşla, sonra parayla California ve Teksas’ı kopartmışlardır. İkinci aşama: Bütünlük. Birlikten ayrılmak isteyen Güney eyaletlerini son derece sert ve kanlı bir iç savaşla tekrar birliğe bağlamışlardır. Ordunun sivil halkı adeta katlettiği bu acımasız iç savaşı Hollywood “Rüzgar gibi geçti” filmiyle ölümsüzleştirdi. Son aşama: İdeolojik bütünleşme: 1920’lerden itibaren FBI ülkedeki tüm sosyalist, sol, komünist, Bolşevik hareketleri yok etti. Neticede dikensiz bahçe haline gelen ABD’de birlikten ayrılmamak, birliği ideolojik olarak eleştirmemek şartıyla her renkten, her ırktan, her kökenden, her dinden üç yüz milyon insana özgürlükler verildi: “Amerikan Rüyası…” Çalışın siz de zengin olun denildi. Amerikan bayrağı, Beyaz Saray, Amerikan Başkanı bu sistemin muhafızları oldu. Amerikan sisteminde siyasal yaMaalesef Türkiye’de siyaset mal17-25 Aralıkta yalnız Erdoğan’ın pı Türkiye’ye hiç benzemiyor. zemesi kötü. Her konu demagojiye, Bakanlarını değil, kendisini, ailesini Amerika’da siyasette ideolojilere yer polemiğe çıkıyor. Kavga için her şey hedef aldı. Sonra hedef büyüttü. yok. Mecliste örgütlü partiler, parti mubah. Paralel tartışmasında da duErdoğan’ın taraftarlarını, sanatçılagenel başkanları, parti disiplini yok. rum aynen böyle. Türk demokrasirı, bilim adamlarını tasfiye etmek, Kongre üyeleri özgür. Oylamada sinin olgunlaşmaya ihtiyacı var. Erdoğan’ın tabiriyle “linç etmek” kendi özgür iradeleriyle oy kullaSoğukkanlılık, daha çok siyaset biliyolunu tuttu. Amacına ulaşmak için nırlar. Her birinin tek tek ikna edilmi analizi: Türk demokrasisini yusabırla bekliyor. Eğer Erdoğan, mesi gerekiyor. Bu nedenle karıya bu parametreler çekecek. Türkiye’de ABD türü bir başkan Amerika’da lobi şirketleri çok geliş“Paralel” konusunda muhalefet olursa müthiş bir cepheleşme olacak miştir ve yasaldır. Her bir kongre üyeiktidarı eleştiriyor. “Hani siz arkave Erdoğan bütün bu cepheye karşı si için hedefe odaklı faaliyetlerde budaştınız?, “Paralel yargıçları göreve yalnız kalacak. Türkiye için son delunurlar. Anladığım kadarıyla siz getirmediniz mi?” Bu konuda rece tehlikeli bir durum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafabenzer düşüncelerin peş peşe geldiTürkiye ne yapmalı? Türkiye geçsında Amerikan türü bir başkanlık ği görülüyor. mişin kötü alışkanlıklarından nasıl sistemi var. Başbakanın olmadığı bir Şüphesiz bu eleştirilerde gerçek kurtulacak? Yani darbeler, kumpassistem. Bana sorarsa kendisine şunu payı var. AK Parti iktidarı başlangıçta lar, komplolar nasıl bitecek? söylerim: Türkiye’de siyaset malze“Cemaat” ile el ele yürüdü. Ama bu mesi çok haşin .’’Paralel’’ pusuda dündü. Bugün durum değişti. yatmış bekliyor. 1960’ta cumhurbaşSiyaset bilimi bu tür yüz seksen Geçmişin hayaleti hala Türk siyasal sisteminin üzerinde. Kötülere kanını bile yargılamış ve ölüme mahderece dönüşlerin tarihsel örnekleri kum etmiş bir kötü yarile dolu. Mesela, Osmanlı gı sistemimiz var. İmparatorluğu ordusunun Bekliyor. 17-25 Aralık çekirdeği, özü, göz bebe“Muhalefet partileri karşı çıksa da, onlar için bir parantez. ği “Yeniçeri Ocağı”ydı. halk başkanlık sistemini benimsemiş Ne yapıp ne edip tekSavaşlarda padişahın vugibi gözüküyor. Halk yüksek profilli rarlamak istiyorlar. rucu gücü yeniçerilerdi. Bütün bu nedenlerAma sonraları… cumhurbaşkanından yana. Ekmeleddin le şu andaki sistemden Yeniçeriler işi padişaha İhsanoğlu, ısrarla düşük profilli bir vazgeçmemek lazım. Bu başkaldırmak, sadrazamın cumhurbaşkanlığı vaadettiği için tarihten gelen Türk mokellesini almak, bizzat padeli. Başkanı savunmadişahı öldürmek noktasıseçimleri kaybetti.” sız bırakmamak gerekina taşıyınca topyekûn oryor. Araya düşük profilli tadan kaldırıldılar, yok karşı geniş bir koalisyon oluşturmak bir kişi koymak gerekiyor. Yani bir edildiler, tarih oldular. lazım. Maalesef bu noktadan çok ‘’Birinci Bakan’’ı. Bu yapılmazsa ne “Paralel” işte böyle bir olay. uzaktayız. Cumhurbaşkanı Erdoğan olur? Söylenenlerin aksine: ‘’paralel’’ İktidarın el değiştirmesi hedeflendi. “tek başıma kalsam da paralele karçözülmedi. Dimdik ayakta. Pusuda 17 – 25 Aralık operasyonlarında şı mücadeleme devam edeceğim” çok fazla sayıda istikrarı bozmak is“darbe” yapılmak istendi. Savaş açıdiyor. Eğer bu noktaya geldiysek teyen muhalif var. Türkiye bugün ki ğa çıktı. “Paralel” artık “çıplak”. korkunç. istikrarı zor yakaladı. Bozulursa yaHayalet açığa çıktı. Her Türk vatandaşı bu demokrasi zık olur. Fatura herkese çıkar. savaşında Cumhurbaşkanı Türkiye’ye çıkar. Çünkü Türkiye’nin “TÜM KURUMLARIN Erdoğan’ın safında yer almalı. Çünkü istikrarı bir AK Parti ve onun tarihTEMİZLENMESİ Başkanlık yolunda “paralel” bir disel lideri için değil bütün Türk tariGEREKİYOR” ken. Ama bu geniş birliği kurmak için hi için önem taşıyor. “Paralel” gerçekten tehlikeli mi? kanımca Cumhurbaşkanı Erdoğan Özetle: Türkiye Amerikan tipi bir Ne kadar tehlikeli? daha fazlasını yapmalı. Başkanlık sistemine yönelirse Erdoğan’a karşı olan geniş muhalif “İKTİDARIN EL Cumhurbaşkanı Erdoğan “paracephe bayram yapar. Bu muhalefet leli” bizzat tanımladı: “Paralel”, DEĞİŞTİRMESİ bir aşure gibi. İçinde her şey var: “kanserli hücreler”. “Kanserli hücHEDEFLENDİ” Arap’ı, Yahudi’si, Amerikalısı, releri temizlememiz şart” dedi. Avrupalısı, Türkiye’deki sağcısı sol“Geçmişten gelen hayalet” dedi“Adalet ülkesine ve milletine ihanet cusu, büyük sermaye ve başta da niz. Bu hayalet neden sürüyor? içindeki bir çete tarafından, bir kısım vurucu güç “paralel yargı”. “Paralel” EKOV‹TR‹N MART 2015 131 @Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_ 2/27/15 4:41 AM Page 132 SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL savcı ve hakim aracılığıyla istismara dönüştü. Başka güçlerin emrindeki hakim ve savcıların adaleti tesis etmesi mümkün değil. Bunlar, Mevlana’nın deyişiyle dikene su veriyor. Yeni Türkiye için, adalet sistemimizden başlayarak tüm toplumu bu kanserli hücrelerden temizlememiz gerekiyor. “Hukuk mu, kanun mu?” derseniz, benim savunacağım şey hukuk. Vicdan kapısı hukuka değil başka yerlere açılanların yaptığı zulümdür. Emniyet ve adalet teşkilatları içerisinde yuvalanmış bir çete ülkenin güvenliği ve adaletin tesisi için kendilerine emanet edilmiş imkanları kullanarak bir darbe yapmaya teşebbüs ettiler. İnsanlık tarih boyunca peşinde koşulan bir özlemin sembolü olan adalet teşkilatımız bir kısım savcı ve hakim aracılığıyla ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından istismara dönüştü. Zihnini ve vicdanını bir takım güçlerin emrine vermiş kişiden hakim de olmaz savcı da olmaz, olamaz. Vicdanının kapıları hukuka, adalete değil de başka yerlere açılanların yaptıkları zulümdür. Onlar Mevlana’nın deyimiyle dikenlere su vermeye başlamışlardır. Yeni Türkiye için adalet sistemimizden başlayarak tüm kurumlarımızı bu kanser hücrelerinden hep beraber temizlememiz gerekiyor. En büyük desteği, soruşturmalarını hukuk adına yapan savcılarımızın, hükümlerini millet adına veren hakimlerimizin vermesi gerekiyor”. Cumhurbaşkanının teşhislerine katılmamak mümkün değil. “Paralel” paldır küldür çalışıyor. İnsanları peşin olarak, ön yargılı olarak suçlu kabul ediyor. “Paralel” hakimler evrensel hukuk kurallarına uygun hareket ediyor mu? Mahkemeler hukuk skandalları suçlamasıyla karşılaşıyorlar. Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ konuşuyor: “Suçsuzduk. Hüküm giydik. Bazı arkadaşlarımız hapishanede hasta oldu, öldü”. Şimdi o ve diğer arkadaşları bu mahkemeler konusunda suç duyurusunda bulunuyorlar. 132 EKOV‹TR‹N MART 2015 “BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’Yİ DÜZLÜĞE ÇIKARIR” Bir siyaset bilimi profesörü olarak uyarılarda bulunmak isteseydiniz neler söylerdiniz? 12 yıldır hiçbir çıkarım olmadan AK Parti’yi destekledim. Yazılarım arşivlerde. Nükleer, hızlı trenler, havacılık, uzay gibi tüm konularda Türkiye’nin atılım yapmasını yirmi yıldır tekrarladım. Çoğu gerçekleşme yoluna girdi. Gurur duyuyorum. Başkanlık sisteminin Türkiye’yi düzlüğe çıkartacağını baştan beri savundum. “Yeni Anayasa ve güçlü bir başkanlık sistemi Türkiye’nin gücüne güç katacaktır. Ama iktidarın güçlenmemesi için tarlaya mayın döşeyen çok.” Bu yazıyı 31 Ekim 2011’de yazdım. Diğer bir çok yazımda olduğu gibi bu yazımda sloganlaştırıldı. “Başkanlık sistemi Türkiye’nin gücüne güç katacaktır”. Gezi’den önceki yazım: “Manşet senyörleri, merkez medya, bir kısım İstanbul sermayesi, büyük STK’ların yöneticileri var. Bunlar çok güçlü. 2014 yılında seçim öncesinde olmasa bile seçim sonrasında karambol çıkarabilecek güçteler. Hayalleri karambolden gol atıp Erdoğan sonrası sayfayı Türkiye’de açıp eski günlere dönmek.” (Hoş geldiniz sayın Başbakan - 14 Ocak 2013) Bu yazıdan kısa bir süre sonra Gezi olayları patlak verdi. Süreç bitmedi: 17 – 25 Aralık darbe teşebbüsü peşinden geldi. Röportajın başında ünlü siyaset bilimci Maurice Duverger ile yaptığımız konuşmaları hatırlamakta yarar var. İktidar kendini savunmak zorunda. Hele siyasi tarla Türkiye’deki gibi zorsa. Çünkü Türkiye’de mücadele çift cephede sürüyor: Başkanlık sisteminin kurulması ve “paralelin” tasfiyesi. Bu iki cepheden birindeki başarısızlık öbürünü de iflasa sürükler. E Prof. Dr. Bener Karakartal kimdir? Prof. Dr. Bener Karakartal, Galatasaray Lisesini birincilikle bitirdikten sonra Fransa’da başkanlık sistemini kuran General De Gaulle’ün bursuyla Fransa’ya gitti ve Fransa’da Başbakanlık’ta araştırma ekip şefi olarak Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün Başkanlık icraatları içinde yer aldı. Prof. Karakartal, Fransa cumhurbaşkanları J. Chirac ve N. Sarkozy’nin okudukları Paris Siyasal Bilgiler’den mezun. Siyaset Bilimi Doktorasını pekiyi derece ile Sorbonne Üniversitesi’nde tamamladı. Paris Üniversitesinde öğretim üyesi oldu. Daha sonra başbakan olacak Prof. Raymond Barre ile Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde ve ayrıca Paris Nanterre Üniversitesi’nde ders verdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Müdürü olarak aralarında Fransa başbakanları Raymond Barre ve Maurice Couve De Murvillle olmak üzere çok sayıda devlet adamını Türkiye’ye davet edip ağırladı. Aralarında Carrefour’un da bulunduğu çok sayıda büyük şirket Türkiye’ye Prof. Dr. Karakartal’ın daveti ile geldi. Prof. Karakartal, çok sayıda televizyon programı gerçekleştirdi. En ünlüsü de Sakıp Sabancı ile beraber hazırladığı “Sakıp Ağa ile Başbaşa” programı oldu.
© Copyright 2024 Paperzz