Söyleşinin devamı için tıklayınız

@Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_
2/27/15
4:41 AM
Page 124
SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL
SİYASET BİLİMCİ PROF. DR. KARAKARTAL:
BAŞKANLIK SİSTEMİ
TÜRKİYE’NİN GÜCÜNE
GÜÇ KATAR
Türkiye halkının başkanlık sistemi modelini
benimsediğini belirten Siyaset Bilimci
Prof. Dr. Bener Karakartal, “Halk istikrar ve
zenginleşmek istiyor, güçlü bir Türkiye arzuluyor.
Bu yüzden başkanlık sistemini istiyor” diyor.
A
BD’nin yaklaşık 250 yıllık, İngiltere’nin ise
yazılı olmayan anayasayla idare edildiği bir
dünyada genç Türkiye Cumhuriyeti olarak
94 yılda 4 anayasa eskittik. 1921
Anayasası’nın ardından 1924 Anayasası geldi. Ardından 1961, onun ardında da 1982
Anayasası… Anayasalar hızla eskirken, Türkiye’nin
benimsediği sistem de parlamenter sistemde sorunlara çözüm olamadı. 1921 yılından 1946’yılına dek
25 yıllık tek partili sistemde ekonomik, politik ve sosyal gerekli atılımları yapamayan genç Türkiye
Cumhuriyeti, sorunlarına 1946 yılından itibaren
girdiği çok partili parlamenter sistemle çözüm ara-
124
EKOV‹TR‹N MART 2015
sa da, beklenen istikrar bir türlü sağlanamadı.
Güçlü siyasi partilerin iktidara geldiği tek parti dönemlerinde Türkiye, hem ekonomik hem demokratik
reformları hayata geçirerek istikrarlı bir süreç izlerken, özellikle çok partili koalisyon dönemlerinde zor günler yaşadı. Bu dönemlere damgasını vuran politik ve ekonomik istikrarsızlık, askeri darbelere
daveti ye çıkardı.
Biri “post modern” olmak üzere 1960-1997 yılları arasında gerçekleştirilen 4 askeri darbede, hükümetlerle birlikte anayasalar da değişti. İktidara gelen hükümetler tarafın bazı değişikliklere uğrasa da
1982 Anayasası Türkiye’nin son 33 yılına damgası-
nı vuran ve tamamen değiştirilmeden en uzun süre yürürlükte kalan anayasa oldu. Türkiye bu 33 yılda, koalisyon hükümetleri dönemlerinde ekonomik ve politik krizlerle boğuşmak zorunda kalsa da, Anavatan
Partisi’nin tek başına iktidar olduğu ilk
dönem ve AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002’den bu yana
ekonomik ve politik istikrar açısından olumlu bir tablo çiziyor.
Koalisyon hükümetleri döneminde yaşanan kargaşa,
Türkiye’de siyasal sistem tartışmasını sürekli gündemde
tuttu.
Atatürk’ten bu yana başta
Turgut Özal olmak üzere başkanlık sistemi tartışması dönem dönem gündeme gelse
de bugünkü
kadar ha-
raretli tartışılmadı. Bugün başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan olmak üzere, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AK
Parti, başkanlık sisteminin Türkiye için en uygun model olduğu konusunu ısrarla işliyorlar. Görünen o ki, 7 Haziran’da
yapılacak genel seçimlere doğru Türkiye’nin gündemini
yeni anayasa ve başkanlık sistemi belirleyecek.
Başkanlık sistemini ve Siyaset Bilimci Prof. Dr.
Bener Karakartal ile konuştuk:
Yıllardır Türkiye’nin Başkanlık sistemine
mutlaka geçmesi konusunda yazılar yayınlıyorsunuz. Başkanlık sisteminin Türk geleneklerinden süzülerek geldiğini söylüyorsunuz. Bu
iddianız hangi somut gerekçelere dayanıyor?
Benim bu iddiamı çok ünlü siyaset bilimcilerin eserlerinde de bulabilirsiniz. Türkiye’de neredeyse tüm kitapları tercüme edilmiş bir siyaset
bilimci Maurice Duverger aynı şeyleri tekrarlıyor. Duverger, Paris Siyasal Bilgiler’de
hocam oldu. Sorbonne Üniversitesi
daha sonraki yıllarda ortak bir kitabımızı yayınladı. (Mort des
dictatures?
Maurice
Duverger - Bener
Karakartal) Dünya siyaset bilimine yön vermiş bir profesör olan
Maurice Duverger, bana
Paris’te çok şaşırtan bir
açıklamada
bulundu.
Duverger, şöyle demişti:
“Biliyor musunuz Sayın
Karakartal, ben iktidarın sır-
rını İstanbul’da
Topkapı Sarayı’nda
keşfettim.” Sonra açıkladı: “Topkapı Sarayı’nın
etrafında üç sıra sur var.
Neden? Moskova’dan gelen
Ruslara karşı değil. İstanbul’dan
gelen halk için. İşte iktidar böyle bir
EKOV‹TR‹N MART 2015
125
@Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_
2/27/15
4:41 AM
Page 126
SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL
şey. Kendini savunmazsa yıkılır.”
Duverger’in bu analizi üzerine hep
düşünmüşümdür. Nasıl oluyordu da
Anadolu’daki ufak bir beylik bir
dünya imparatorluğu haline dönüşmüştü. Dünyada zamanında
‘number one’ olmak çok az millete
nasip
olmuştu.
İskender
İmparatorluğu, İskerder’in ölümü
ile sona ermişti. Uzun süreli number
one olmak çok az millete nasip olmuştu. Tarihte bunların sayısı bir
elin parmaklarını geçmiyordu.
Sırasıyla Roma, Osmanlı, Fransa,
İngiltere, Amerika.
Ruslar en güçlü oldukları
Sovyetler Birliği döneminde bile
Amerika’nın arkasında “iki numara”
olabilmişlerdi. Osmanlı ise altı yüz yıl
ayakta kalmış ve iki yüz yıl boyunca
da dünyada bir numara olmuşlardı.
Bunun sırrını da Duverger
İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın çevresinde dolaşırken keşfetmişti.
Bu sır neydi?
İktidarın kendini savunması.
Osmanlı iç içe daireler haline gelen
tehditlerin hep baskısı altında kalmıştı. İç isyanlar, Yeniçeri isyanları gibi. Sarayın etrafındaki surlar
Aksaray’daki kışlalarından gelen yeniçerilere karşıydı. Eğer iç isyanlar,
yeniçeri isyanları Osmanlı hanedan-
126
EKOV‹TR‹N MART 2015
“Gerçekte Türkiye’de parlamenter sistem
bir kaos, cehennem rejimi olarak çalıştı.
Ekonomi tökezledi, halk fakir kaldı. Ülke
‘10 sente’ muhtaç duruma geldi. Türkiye dış
politikada zengin ülkelerin taşeronu oldu.”
Cumhuriyetler, darbeler ihtilaller
peş peşe geldi. Napolyon iki defa, yeğeni 3. Napolyon bir defa askeri
darbe yaptı. Fransız ‘’parlamenter‘
’sistemi de fevkalade istikrarsızdı.
1958’e kadar Fransa’da 4 cumhuriyet
kuruldu. 1945’ten 1958’e kadar süren 4.cumhuriyette bir hükümetin ortalama ömrü 7 aydı.
Fransızlar çözümü nasıl buldular?
larını devirseydi tarihte bir Osmanlı
sayfası olmayacaktı. Ama Osmanlı’yı
sürekli kılan esas “görünmeyen sur”
sadrazamlık kurumuydu. Padişah
hiçbir zaman doğrudan gayri memnunlarla, isyancılarla karşı karşıya gelmiyordu. Sorunlar tavan yapınca
Sadrazam değiştiriliyordu. Yani iktidar kilometreyi sıfırlayıp yola yeni
baştan çıkıyordu. Osmanlıyı dünya
devleti yapan “sır” işte buydu. Eğer
bu yapı olmasaydı Osmanlı bir dünya devleti olamayacaktı. Siyaset bilimi teorisine Osmanlıların katkısı bu
oldu. Müthiş!
“FRANSA’DA 58’DEN SONRA
4 CUMHURİYET KURULDU”
Biz tarihimizin kıymetini bilemedik ama başkaları “bu sırrımızdan” faydalandı galiba? Ne düşünüyorsunuz?
Hem de nasıl! Kopyalayanlar
arasında başta Fransızlar geliyor.
Tarih boyunca Fransa iç çatışmalardan çok derin yaralar aldı. Fransa
1789’dan 1958’e kadar neredeyse iki
yüz yıl non-stop ihtilal ve kaos yaşadı. Fransız İhtilali’nden sonra kralın,
kraliçenin, aristokratların kafaları
kesildi. Daha sonra devrimciler birbirlerini öldürmeye başladılar, radikaller ılımlıları, ılımlılar da daha
ılımlıları öldürdüler. Fransa’da siyasi kaos içinde o kadar çok insanın öldürülmesi gerekti ki ihtilalciler yeni
bir öldürme aletini ihale yoluyla aradılar. Fransız İhtilal Meclisi’nde
Doktor Guillotin ve Cerrah Antoine
Louis’in aleti ‘’giyotin’’ birinci ilan
edildi. 50 adet giyotin sipariş edildi ve
ilki Paris’in en ünlü meydanı şimdiki adıyla Concorde Meydanı’na yerleştirildi. Yeni alet süratli çalıştığından kısa zamanda yirmi bin kişinin
kafası kesildi.
Fransa’da 1789’dan 1958’e kadar
1958 yılında Fransa yeni bir iç savaşın eşiğindeydi. Görevde olan
Cumhurbaşkanı Rene Coty, General
De Gaulle’e devlet başkanlığını teklif etti. Teklifi De Gaulle şartlı olarak
kabul etti. Bu şartlar nelerdi? Yeni
bir anayasa. Bu anayasanın ana direği
cumhurbaşkanı olacaktı. Cumhurbaşkanlığı ile ilgili maddeleri De Gaulle
bizzat dikte etmiştir: halkoyu ile seçilen cumhurbaşkanı, başbakanı göreve
getirmekte ve gerektiğinde teşekkür
ederek görevden alabilmekteydi.
Başbakanın adı değiştirilmiş ‘’Premier
Ministre‘’, birinci bakan olmuştu.
Bakanlar kurulu her hafta cumhurbaşkanının başkanlığında Başkanlık
Sarayı’nda yapılacaktı. Cumhurbaşkanı
gerektiğinde meclisi feshedebilmekte
ve seçimleri yenileyebilmekteydi.
Gerektiğinde olağanüstü hal ilan edebilmekte ve önemli kanun maddelerini
doğrudan referandum yolu ile halka
sunabilmekteydi. Bu sistem, resmi
adıyla beşinci cumhuriyet bugün
Fransa’da yürürlüktedir. Özü: çok
güçlü cumhurbaşkanı ve değiştirilebilen resmi adıyla “birinci bakan”
olan başbakan. Bu tanım sizin kulaklarınızı çınlatmıyor mu? Maurice
Duverger’in “Topkapı Sarayı sırrını”
hatırlamanın galiba tam zamanı!
“DE GAULLE’ÜN
ANAYASASI FRANSA’YA
ÇAĞ ATLATTI”
Bu sistemin istikrarsız Fransa’ya
istikra r getird iğini söylüyorsun uz.
İcraat planında netice ne oldu?
Bu süper cumhurbaşkanlığı sistemi Fransa’nın gücüne güç kattı.
Amerika ve Sovyetler Avrupa’dan çıkarıldı. AB ve Euro kuruldu. Askeri
ve sivil planda Fransa nükleer çağa
girdi. Üçüncü jenerasyon nükleer
santrallerde Fransa dünya şampiyonu. Fransa’da elektriğin yüzde sekseni
ucuz bir şekilde nükleer santrallerden
elde ediliyor. Fransa uzayda çok iddialı bir hale geldi. Türkiye’de evlerimizde televizyon dizilerini uzaydaki Fransız uyduları vasıtasıyla seyrediyoruz. Hızlı trenlerde Fransa dünya şampiyonu. Hızlı trenler Fransa’yı
bir örümcek ağı gibi sarıyor, Manş denizi altından Paris’i Londra’ya bağlıyor. Atmosfer dışında stratosferde
ses süratinin üstünde 23 bin metre
yüksekte mach 2,3 süratinde bir salon konforunda uçan Concorde uçağından 14 adet üretilmiş ve Fransız
Cumhurbaşkanları kıtalar arası seyahatlerini bu uçakla yapmaya başlamışlardır. Dünyanın en süratli askeri uçakları bile stratosferde ses
süratinin üstünde 99 yolculu bu uçağı en fazla iki buçuk dakika izleyebilmekteydiler. İçinde uçtuğum için
biliyorum: normal uçaklar türbülanslarda inim inim inlerken
Concorde on bin metrede ana motorlarını ateşliyor, bulutları terk ediyor, stratosferde bir salon konforunda yolcularına lüks menüsünü
sunuyor. Bunları hep De Gaulle istedi. Bugün de “Concorde”un kızları Airbus’lar rakibi Amerikan
Boeing’e duman attırıyor: dünyanın
en büyük iki katlı uçağı A380
Fransa’da yapılıyor.
Bütün bunlar De Gaulle’ün
önemli maddelerini bizzat kaleme aldığı yeni Anayasa sayesinde oldu.
Benim De Gaulle’ün bursuyla
Fransa’da okuduğumu, orada öğretim üyesi olup De Gaulle’ün ekibinin
içinde çalıştığımı biliyorsunuz. Yani
Fransa’da olup bitenin doğrudan şahidiyim. Bu yeni Anayasal sistem
Fransa’da hasta parlamenter sistemi
gömmüş yerine çok istikrarlı çok
demokratik çok çağdaş bir Fransız tü-
EKOV‹TR‹N MART 2015
127
@Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_
2/27/15
4:41 AM
Page 128
SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL
“Batı’da parlamenter sistem
başarılı ama siyaset malzemesi farklı.
İnsanlar bir ‘konsensüs’ kültürü içinde
yaşıyorlar. İdeolojik kamplara ayrılmıyorlar.
İngiltere’ye bakın, rejim hala monarşi ama
darbe yok. Şairlerini, bilim adamlarını,
siyasetçileri cellada gönderen
yargıçlar yok.”
rü başkanlık sistemini getirdi. De
Gaulle icraatlarıyla yalnız Fransa’nın
gücüne güç katılmadı. Yetmiş yaşındaki De Gaulle seksen dört yaşındaki Alman Şansölyesi Konrad
Adenauer’ın elinden tutarak Avrupa
Birliği’ni kurdu. Avrupa’dan Amerika
ve Sovyetleri çıkardı. Komünizm
çöktü. Euro dünyanın en güçlü parası
oldu. 17 trilyonluk yıllık geliri ile
Avrupa bugün dünyada bir numara,
Amerika’nın önünde.
“OSMANLI SİSTEMİ,
TÜRKLERİ DÜNYADA BİR
NUMARA YAPTI”
Başkaları bizim tarihsel sistemimizi örnek alırken biz Türkiye’ye
uymayan, gelenekleriyle bağdaşmayan bir sisteme mi yöneldik?
Maalesef. Başkaları Türkleri dünyada bir numara yapan Osmanlı sisteminden esinlenirken biz 1946’dan
itibaren parlamenter sisteme yöneldik. Bu sistemin uygulanması
Türkiye’de bir facia oldu. Muhalefet
partileri ve işveren çevreleri Türkiye
için en iyi sistemin parlamenter sistem olduğunu ısrarla savunuyorlar.
Bu çevrelerin savundukları esasında
parlamenter sistem değil. Sakladıkları
ana fikir: Tayyip Erdoğan korkusu.
Erdoğan’ın otoriter kişisel bir yönetim rejimi oluşturmasından çekiniyorlar. Gerçekte Türkiye’de parlamenter sistem bir kaos, cehennem rejimi olarak çalıştı.
Parlamenter çoğulcu demokrasi
Türkiye’de fiili olarak 1946 yılında
başladı. Şu neticeye bakalım: ekonomi inanılmaz tökezledi. Türkiye fakir kaldı. Halk fukaralık, dilencilik
düzeyine indi. Çağdışı üniversitelerde öğrenciler birbirlerini öldürmeyi
öğrendiler. On binlerce öğrenci öldürüldü, yaralandı, sakat kaldı. Ülke
“10 cent’’e muhtaç duruma geldi.
Türkiye dış politikada zengin ülkelerin taşeronu oldu. Şehirler döküntü görüntülerle yüreğimizi sızlattı.
Her şeyi dışarıdan alır olduk. Daha
doğrusu alamaz olduk. Şeker, kahve,
128
EKOV‹TR‹N MART 2015
benzin, mazot piyasada ne varsa
yoklara karıştı. Geceleri sokaklar çıkılmaz oldu. Yurt dışına çıkış fiili olarak yasaklandı: iki senede bir sembolik bir dolarla izne bağlandı.
Evlerde sular akmıyor, kaloriferler
yanmıyordu. Politikacıların bazıları
zenginleşti ama fatura onlara da kesildi. Sağcısıyla solcusuyla hapishane
tatmamış lider kalmadı. Solcu Ecevit
ve Baykal, sağcı Demirel, Erbakan,
Türkeş hapsedildiler. Rekor ceza
Demokrat Parti’ye kesildi. Başta
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve tüm
Bakanlar ve partinin tüm milletvekilleri hapsedildiler. Birçoğu ölüme
mahkûm edildiler. ‘’Adalet mülkün
temelidir’’ diyen ve yüksek kürsülerinden cumhurbaşkanı, başbakan ve
bakanlara bağıran ve hakaret eden
yargıçlar ‘’Türk milleti‘’ namına onları cellada yolladılar. İçişleri Bakanı
‘’intihar‘ ’etti. Dışişleri ve maliye bakanları asıldı. Asılmak istemeyen
Başbakan Menderes intihar etti.
Canlandırdılar ve öyle astılar.
Fabrikalar işgal edildi. Provoke edilmiş genç nesiller sağcı solcu diye birbirlerine kırdırıldı. Çiçeği burnunda
Türk sanayii boğulmak istendi.
İşçilere fabrikaları işgal ettirdiler ve
patronlara, ‘’Siz de gelin, sizi fabrikanızın içinde yakacağız‘’ diye bağırttılar. Türkiye’nin en ünlü bir holdinginin patronlarından birini militan
gençlere öldürttüler. Türkiye’de bir
cennet gibi gösterilmek istenen bir cehennem: parlamenter sistem. Şimdi
muhalefet partileri kendi liderlerini
hapse attıran, öldüren bu sistemi
bir ideal gibi anlatmaya çalışıyorlar.
Kimse inanmıyor.
Parlamenter sistemin düzgün çalıştığı ülkeler yok mu?
Olmaz olur mu? Ama oralarda siyaset malzemesi farklı. İnsanlar orada bir “konsensüs” kültürü içinde yaşıyorlar. İdeolojik kamplara ayrılmıyorlar. İngiltere’ye bakın. Daha
cumhuriyet gelmemiş rejimleri hala
monarşi. Başında pahalı mücevherlerle bezenmiş tacı, gösterişli elbiseleriyle parlamentoya gelen Kraliçe
elindeki metni büyük bir ciddiyetle
okuyor: “biz İşçi Partililer”. Başka bir
sefer ‘’biz muhafazakârlar’‘. Aradaki
fark: seçimler yapılmış. Bir kez İşçi
Partisi kazanmış, bir başka kez de
Muhafazakar Parti. İngiltere’de askeri darbe yok. İngiliz halkı adına ko-
nuştuğunu iddia eden ve ülkenin en
ünlü şairlerini, bilim adamlarını, profesörlerini, siyasetçi ve devlet adamlarını cellada, hapishanelere, ölüme
gönderen yargıçlar yok. Kılı kırk yaran gerçek yargıçlar var. Demokrasi
bu. Parlamenter sistem bu.
Bu rejim Türkiye’de hiç var olmadı. Yakın bir zamanda Avrupa’nın
en büyük kenti İstanbul’un büyükşehir belediye başkanı sırf ders kitaplarında olan iki satır bir şiiri okudu diye koltuğundan alındı ve hapse
tıkıldı. Acaba Londra belediye başkanı ne düşünmüştür? Bu durum
rüyasına girip uykusu kaçmış mıdır?
Bugün Türkiye’de Cumhurbaşkanının doğrudan halkoyu ile seçilmesi sonucu farklı bir noktaya gelindi.
Cumhurbaşkanının halkoyu ile seçilmesi sistemin düzgün bir rotaya girmesinde etkili olabilir mi?
Cumhurbaşkanının doğrudan halkoyu ile seçilmesi ile Anayasa bugün
Türkiye’de dengeye kavuştu. Anayasa
cumhurbaşkanına çok büyük yetkiler
veriyor. Eskiden cumhurbaşkanları
bu yetkileri kullanamıyorlardı. Çünkü
seçimleri parlamento tarafından ya-
pılıyordu. Elleri kolları bağlıydı.
Şimdi yeni modelde cumhurbaşkanı
hem anayasal açıdan güçlü hem de
halkoyu tarafından seçilmesi sonucu
olağan üstü bir meşruluğa sahip.
Yalnız bu modelin çalışması güçlü bir
cumhurbaşkanı profilini gerekli kılmaktadır. Bu profil Recep Tayyip
Erdoğan’ın siyasi karizması ile uygunluk gösteriyor.
“TÜRK HALKI YENİ
MODELİ BENİMSEDİ”
“ Fr a n s a ’ n ı n 1 9 5 8 ’ d e B e ş i n c i
Cumhuriyet Anayasası’yla başlattığı
güçlü cumhurbaşkanlığı sistemi hem
Fransa’yı düzlüğe çıkarttı hem de
Avrupa Birliği’nin kurulmasına imkan sağladı” dediniz. Türkiye’de de
tarihi geleneklerimize uygun bu sistemin kurulması bize de benzer imkanları verecek mi? Ama muhalefet
partileri başkanlık sistemine şiddetle karşı çıkıyorlar.
Fransa’da da sol, baştan itibaren
yeni Anayasaya karşı çıkmıştı. Ama
bu anayasa sayesinde Fransız solu tarihinin en güçlü liderini Mitterrand’ı
14 yıl cumhurbaşkanı yapabildi. Bu
model güçlü politikacılara güçlü iktidarın kapısını açıyor. Modelin sağla solla ilişkisi yok. Önemli olan: geçimsiz siyasetçilerin at koşturduğu istikrarsız parlamenter sistemin yerine
icraatı mümkün kılan istikrarlı ve güçlü bir sistemi getirmek.
Muhalefet partileri ne derse desin Türk halkı bu yeni modeli benimsemiş gözüküyor. Çünkü
Türkiye’de halk istikrar, zenginleşmek ve güçlü Türkiye’yi arzuluyor.
Yüksek profilli Cumhurbaşkanı bu
nedenlerle isteniyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bu modeli anlamaması, ısrarla düşük profilli bir Cumhurbaşkanlığı vadetmesi kendisinin seçimleri kaybetmesinde rol oynadı. Aynı şekilde
Kılıçdaroğlu güçlü cumhurbaşkanına
karşı çıkarken hata yapıyor.
Kendisinin Fransız demokrasisinde
Fransız solunun nasıl Sosyalist lider
Mitterrand sayesinde bu anayasa sayesinde toparlanıp iktidar olduğunu
incelemesinde fayda var.
MHP için de benzer gözlemlerde
bulunabiliriz. MHP’nin güçlü devlet
ve güçlü Türkiye hayali ancak güçlü
bir Cumhurbaşkanı ile mümkün olabilecektir. Tabi bir gün seçimleri kazanması şartı ile.
FRANSIZ SİSTEMİ
EKSTREM ŞARTLARDA
BİLE KORUMAYA DEVAM
EDİYOR
Türkiye’de yeni sistem geçmişten
gelen krizlerin bir daha tekrarlanmamasına imkan sağlayacak mı?
EKOV‹TR‹N MART 2015
129
@Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_
2/27/15
4:41 AM
Page 130
SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL
vam ediyor ve seçilmiş cumhurbaşkanı görevde kalabiliyor. Fransızlar
buna ‘’cohabitation’’ yani ‘’beraber
yaşama’’ adını verdiler.
1958’den bu yana Fransa’da üç defa muhalefet seçimleri kazanmış ama
iktidar el değiştirmedi. 1986’da iktidarda Sosyalist Cumhurbaşkanı
Mitterrand bulunuyordu. Sağ partiler
seçimleri kazanınca Mitterrand sağın
lideri Chirac’ı başbakan atadı ama
kendisi görevde kalmaya devam etti.
Bunun tam tersi 1997’de oldu.
Cumhurbaşkanı Chirac, Sosyalistler’in
seçimi kazanmaları üzerine Sosyalist
Jospin’e Başbakanlık görevini verdi.
Chirac, cumhurbaşkanlığını sürdürmeye devam etti. Sistem istikrarını
ekstrem şartlarda bile korumaya devam ediyor.
Ye n i s is t e m o t ur d u
Gelişmeler ne yönde?
Evet ama iki şartla. Birincisi iktidarın içyapısı ile ilişkili. İkincisi de
paralelin kesin tasfiyesiyle ilişkili.
Önce iç şart: yeni sistemin bir
mantığı var. Bu mantığa göre süper
güçlü karizmatik bir Cumhurbaşkanı,
yüksek profilli bir cumhurbaşkanı
ve yanında daha düşük profilli bir
başbakan olması gerekiyor.
Fransa’da sistem böyle çalışıyor.
Bu sistem öylesine güçlü ki sistem
ekstrem türbülansta bile ayakta kalıyor. Fransa bu ekstrem türbülansı üç
kez yaşadı.
Bu ekstrem türbülans nedir?
Muhalefet seçimi kazanırsa ne olacak? Bu sistemde muhalefet seçimleri kazansa bile iktidar sürmeye de-
130
EKOV‹TR‹N MART 2015
mu ?
10 Ağustos’ 2014’te halkoyuyla
Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan,
başbakanlık görevini Ahmet
Davutoğlu’na verdi. Davutoğlu çok
çalışıyor çok koşuyor. Yeni sistemin
bir özelliği var. Bu özellik dün
Osmanlı İmparatorluğu’nda da vardı. Bugünkü Beşinci Cumhuriyet
Fransa’sında da var: İki yüksek profil bir arada olamaz. Osmanlı’da
Sadrazam Padişaha eşit olmazdı.
Yoksa Osmanlı çökerdi. Fransa’da da
Başbakan Cumhurbaşkanına eşit
olamaz. Yoksa Fransa Beşinci
Cumhuriyeti çökerdi. Fransa eski
kaotik parlamenter sisteme dönerdi.
Bu nedenle Fransa’da Başbakanın sıfatı bile değiştirilmiş, yeni sistemde
‘’Premier Ministre‘’, Birinci Bakan olmuştur.
Bakanlar
Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılıyor ve başbakan masada bakanların
yanında oturuyor.
Türkiye’de sistemin oturup oturmadığını anlamak için heyecanla
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki 19
Ocak Bakanlar Kurulu toplantısının görüntülerini bekledim.
Yanılmamıştım. Davutoğlu, bakanların birincisi olarak bakanların arasında yer aldı.
Yeni sistemin Türkiye’de yerine
oturması için iktidarın içyapısıyla
ilişkili birinci koşulun gerçekleştirildiğini artık söylemek mümkün.
Siz şu anda yürürlükte olan sistemin esasında bir “başkanlık sistemi” olduğunu ve Türk geleneklerinden gelen çizgiyle uyum gösterdiğini söylüyorsunuz. Türkiye’de ise şimdi tartışma model olarak ABD sistemine yöneliyor. Sizce ABD sistemi
Türkiye’de uygulanabilir mi?
Katıldığım tüm televizyon programlarında ve yazdığım tüm yazılarda inatçı bir şekilde ABD sisteminin
Türkiye’de yürümeyeceğini tekrarladım. Neden? Amerikan anayasası anglo-sakson modelinde olup Türk toplumuna hiç uymamaktadır. Neden
mi? Çünkü Amerika dikensiz bir gül
bahçesidir. Dozer tarlayı sürmüş, tarlada derin iz kalmamıştır. Amerika’yı
vizyon sahibi, gözü kara, çok zeki ve
çok hırslı liderler kurmuşlardır. Ülke
büyük olsun istemişlerdir: Atlantik
Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na
kadar. Bu geniş coğrafyada önce
Kızılderilileri tasfiye etmişler.
Güneydeki bugünkü 13 eyaleti ise
Fransa’dan parayla satın almışlar.
Meksika’dan ise önce savaşla, sonra
parayla California ve Teksas’ı kopartmışlardır. İkinci aşama: Bütünlük.
Birlikten ayrılmak isteyen Güney
eyaletlerini son derece sert ve kanlı bir
iç savaşla tekrar birliğe bağlamışlardır. Ordunun sivil halkı adeta katlettiği bu acımasız iç savaşı Hollywood
“Rüzgar gibi geçti” filmiyle ölümsüzleştirdi. Son aşama: İdeolojik bütünleşme: 1920’lerden itibaren FBI ülkedeki tüm sosyalist, sol, komünist,
Bolşevik hareketleri yok etti. Neticede
dikensiz bahçe haline gelen ABD’de
birlikten ayrılmamak, birliği ideolojik olarak eleştirmemek şartıyla her
renkten, her ırktan, her kökenden, her
dinden üç yüz milyon insana özgürlükler verildi: “Amerikan Rüyası…”
Çalışın siz de zengin olun denildi.
Amerikan bayrağı, Beyaz Saray,
Amerikan Başkanı bu sistemin muhafızları oldu.
Amerikan sisteminde siyasal yaMaalesef Türkiye’de siyaset mal17-25 Aralıkta yalnız Erdoğan’ın
pı Türkiye’ye hiç benzemiyor.
zemesi kötü. Her konu demagojiye,
Bakanlarını değil, kendisini, ailesini
Amerika’da siyasette ideolojilere yer
polemiğe çıkıyor. Kavga için her şey
hedef aldı. Sonra hedef büyüttü.
yok. Mecliste örgütlü partiler, parti
mubah. Paralel tartışmasında da duErdoğan’ın taraftarlarını, sanatçılagenel başkanları, parti disiplini yok.
rum aynen böyle. Türk demokrasirı, bilim adamlarını tasfiye etmek,
Kongre üyeleri özgür. Oylamada
sinin olgunlaşmaya ihtiyacı var.
Erdoğan’ın tabiriyle “linç etmek”
kendi özgür iradeleriyle oy kullaSoğukkanlılık, daha çok siyaset biliyolunu tuttu. Amacına ulaşmak için
nırlar. Her birinin tek tek ikna edilmi analizi: Türk demokrasisini yusabırla bekliyor. Eğer Erdoğan,
mesi gerekiyor. Bu nedenle
karıya bu parametreler çekecek.
Türkiye’de ABD türü bir başkan
Amerika’da lobi şirketleri çok geliş“Paralel” konusunda muhalefet
olursa müthiş bir cepheleşme olacak
miştir ve yasaldır. Her bir kongre üyeiktidarı eleştiriyor. “Hani siz arkave Erdoğan bütün bu cepheye karşı
si için hedefe odaklı faaliyetlerde budaştınız?, “Paralel yargıçları göreve
yalnız kalacak. Türkiye için son delunurlar. Anladığım kadarıyla
siz getirmediniz mi?” Bu konuda
rece tehlikeli bir durum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafabenzer düşüncelerin peş peşe geldiTürkiye ne yapmalı? Türkiye geçsında Amerikan türü bir başkanlık
ği görülüyor.
mişin kötü alışkanlıklarından nasıl
sistemi var. Başbakanın olmadığı bir
Şüphesiz bu eleştirilerde gerçek
kurtulacak? Yani darbeler, kumpassistem. Bana sorarsa kendisine şunu
payı var. AK Parti iktidarı başlangıçta
lar, komplolar nasıl bitecek?
söylerim: Türkiye’de siyaset malze“Cemaat” ile el ele yürüdü. Ama bu
mesi çok haşin .’’Paralel’’ pusuda
dündü. Bugün durum değişti.
yatmış bekliyor. 1960’ta cumhurbaşSiyaset bilimi bu tür yüz seksen
Geçmişin hayaleti hala Türk siyasal sisteminin üzerinde. Kötülere
kanını bile yargılamış ve ölüme mahderece dönüşlerin tarihsel örnekleri
kum etmiş bir kötü yarile dolu. Mesela, Osmanlı
gı sistemimiz var.
İmparatorluğu ordusunun
Bekliyor. 17-25 Aralık
çekirdeği, özü, göz bebe“Muhalefet partileri karşı çıksa da,
onlar için bir parantez.
ği “Yeniçeri Ocağı”ydı.
halk başkanlık sistemini benimsemiş
Ne yapıp ne edip tekSavaşlarda padişahın vugibi gözüküyor. Halk yüksek profilli
rarlamak istiyorlar.
rucu gücü yeniçerilerdi.
Bütün bu nedenlerAma
sonraları…
cumhurbaşkanından yana. Ekmeleddin
le şu andaki sistemden
Yeniçeriler işi padişaha
İhsanoğlu, ısrarla düşük profilli bir
vazgeçmemek lazım. Bu
başkaldırmak, sadrazamın
cumhurbaşkanlığı vaadettiği için
tarihten gelen Türk mokellesini almak, bizzat padeli. Başkanı savunmadişahı öldürmek noktasıseçimleri kaybetti.”
sız bırakmamak gerekina taşıyınca topyekûn oryor. Araya düşük profilli
tadan kaldırıldılar, yok
karşı geniş bir koalisyon oluşturmak
bir kişi koymak gerekiyor. Yani bir
edildiler, tarih oldular.
lazım. Maalesef bu noktadan çok
‘’Birinci Bakan’’ı. Bu yapılmazsa ne
“Paralel” işte böyle bir olay.
uzaktayız. Cumhurbaşkanı Erdoğan
olur? Söylenenlerin aksine: ‘’paralel’’
İktidarın el değiştirmesi hedeflendi.
“tek başıma kalsam da paralele karçözülmedi. Dimdik ayakta. Pusuda
17 – 25 Aralık operasyonlarında
şı mücadeleme devam edeceğim”
çok fazla sayıda istikrarı bozmak is“darbe” yapılmak istendi. Savaş açıdiyor. Eğer bu noktaya geldiysek
teyen muhalif var. Türkiye bugün ki
ğa çıktı. “Paralel” artık “çıplak”.
korkunç.
istikrarı zor yakaladı. Bozulursa yaHayalet açığa çıktı.
Her Türk vatandaşı bu demokrasi
zık olur. Fatura herkese çıkar.
savaşında
Cumhurbaşkanı
Türkiye’ye çıkar. Çünkü Türkiye’nin
“TÜM KURUMLARIN
Erdoğan’ın safında yer almalı. Çünkü
istikrarı bir AK Parti ve onun tarihTEMİZLENMESİ
Başkanlık yolunda “paralel” bir disel lideri için değil bütün Türk tariGEREKİYOR”
ken. Ama bu geniş birliği kurmak için
hi için önem taşıyor.
“Paralel” gerçekten tehlikeli mi?
kanımca Cumhurbaşkanı Erdoğan
Özetle: Türkiye Amerikan tipi bir
Ne kadar tehlikeli?
daha fazlasını yapmalı.
Başkanlık sistemine yönelirse
Erdoğan’a karşı olan geniş muhalif
“İKTİDARIN EL
Cumhurbaşkanı Erdoğan “paracephe bayram yapar. Bu muhalefet
leli” bizzat tanımladı: “Paralel”,
DEĞİŞTİRMESİ
bir aşure gibi. İçinde her şey var:
“kanserli hücreler”. “Kanserli hücHEDEFLENDİ”
Arap’ı, Yahudi’si, Amerikalısı,
releri temizlememiz şart” dedi.
Avrupalısı, Türkiye’deki sağcısı sol“Geçmişten gelen hayalet” dedi“Adalet ülkesine ve milletine ihanet
cusu, büyük sermaye ve başta da
niz. Bu hayalet neden sürüyor?
içindeki bir çete tarafından, bir kısım
vurucu güç “paralel yargı”. “Paralel”
EKOV‹TR‹N MART 2015
131
@Ekovitrin_MART_2015 10:EKOVITRIN_
2/27/15
4:41 AM
Page 132
SÖYLEŞİ / PROF. DR. BENER KARAKARTAL
savcı ve hakim aracılığıyla istismara
dönüştü. Başka güçlerin emrindeki
hakim ve savcıların adaleti tesis etmesi mümkün değil. Bunlar,
Mevlana’nın deyişiyle dikene su veriyor. Yeni Türkiye için, adalet sistemimizden başlayarak tüm toplumu
bu kanserli hücrelerden temizlememiz gerekiyor. “Hukuk mu, kanun
mu?” derseniz, benim savunacağım
şey hukuk. Vicdan kapısı hukuka değil başka yerlere açılanların yaptığı
zulümdür. Emniyet ve adalet teşkilatları içerisinde yuvalanmış bir çete ülkenin güvenliği ve adaletin tesisi
için kendilerine emanet edilmiş imkanları kullanarak bir darbe yapmaya
teşebbüs ettiler. İnsanlık tarih boyunca peşinde koşulan bir özlemin
sembolü olan adalet teşkilatımız bir
kısım savcı ve hakim aracılığıyla ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir
çete tarafından istismara dönüştü.
Zihnini ve vicdanını bir takım güçlerin emrine vermiş kişiden hakim de
olmaz savcı da olmaz, olamaz.
Vicdanının kapıları hukuka, adalete
değil de başka yerlere açılanların yaptıkları zulümdür. Onlar Mevlana’nın
deyimiyle dikenlere su vermeye başlamışlardır. Yeni Türkiye için adalet
sistemimizden başlayarak tüm kurumlarımızı bu kanser hücrelerinden
hep beraber temizlememiz gerekiyor.
En büyük desteği, soruşturmalarını
hukuk adına yapan savcılarımızın,
hükümlerini millet adına veren hakimlerimizin vermesi gerekiyor”.
Cumhurbaşkanının teşhislerine
katılmamak mümkün değil. “Paralel”
paldır küldür çalışıyor. İnsanları peşin olarak, ön yargılı olarak suçlu kabul ediyor. “Paralel” hakimler evrensel hukuk kurallarına uygun hareket ediyor mu? Mahkemeler hukuk skandalları suçlamasıyla karşılaşıyorlar. Genelkurmay eski Başkanı
İlker Başbuğ konuşuyor: “Suçsuzduk.
Hüküm giydik. Bazı arkadaşlarımız
hapishanede hasta oldu, öldü”. Şimdi
o ve diğer arkadaşları bu mahkemeler konusunda suç duyurusunda
bulunuyorlar.
132
EKOV‹TR‹N MART 2015
“BAŞKANLIK SİSTEMİ
TÜRKİYE’Yİ DÜZLÜĞE
ÇIKARIR”
Bir siyaset bilimi profesörü olarak uyarılarda bulunmak isteseydiniz
neler söylerdiniz?
12 yıldır hiçbir çıkarım olmadan
AK Parti’yi destekledim. Yazılarım
arşivlerde. Nükleer, hızlı trenler,
havacılık, uzay gibi tüm konularda
Türkiye’nin atılım yapmasını yirmi
yıldır tekrarladım. Çoğu gerçekleşme
yoluna girdi. Gurur duyuyorum.
Başkanlık sisteminin Türkiye’yi düzlüğe çıkartacağını baştan beri savundum. “Yeni Anayasa ve güçlü bir
başkanlık sistemi Türkiye’nin gücüne güç katacaktır. Ama iktidarın
güçlenmemesi için tarlaya mayın
döşeyen çok.” Bu yazıyı 31 Ekim
2011’de yazdım. Diğer bir çok yazımda olduğu gibi bu yazımda sloganlaştırıldı.
“Başkanlık sistemi Türkiye’nin
gücüne güç katacaktır”. Gezi’den
önceki yazım: “Manşet senyörleri,
merkez medya, bir kısım İstanbul sermayesi, büyük STK’ların yöneticileri var. Bunlar çok güçlü. 2014 yılında seçim öncesinde olmasa bile seçim sonrasında karambol çıkarabilecek güçteler. Hayalleri karambolden gol atıp Erdoğan sonrası sayfayı Türkiye’de açıp eski günlere dönmek.”
(Hoş geldiniz sayın Başbakan - 14
Ocak 2013) Bu yazıdan kısa bir süre sonra Gezi olayları patlak verdi.
Süreç bitmedi: 17 – 25 Aralık darbe
teşebbüsü peşinden geldi.
Röportajın başında ünlü siyaset
bilimci Maurice Duverger ile yaptığımız konuşmaları hatırlamakta yarar var. İktidar kendini savunmak zorunda. Hele siyasi tarla Türkiye’deki
gibi zorsa. Çünkü Türkiye’de mücadele çift cephede sürüyor: Başkanlık
sisteminin kurulması ve “paralelin”
tasfiyesi. Bu iki cepheden birindeki
başarısızlık öbürünü de iflasa sürükler. E
Prof. Dr. Bener
Karakartal kimdir?
Prof. Dr. Bener Karakartal,
Galatasaray Lisesini birincilikle bitirdikten sonra Fransa’da başkanlık
sistemini kuran General De
Gaulle’ün bursuyla Fransa’ya gitti ve
Fransa’da Başbakanlık’ta araştırma ekip şefi olarak Cumhurbaşkanı
De Gaulle’ün Başkanlık icraatları
içinde yer aldı. Prof. Karakartal,
Fransa cumhurbaşkanları J. Chirac
ve N. Sarkozy’nin okudukları Paris
Siyasal Bilgiler’den mezun. Siyaset
Bilimi Doktorasını pekiyi derece
ile Sorbonne Üniversitesi’nde tamamladı. Paris Üniversitesinde öğretim üyesi oldu. Daha sonra başbakan olacak Prof. Raymond Barre
ile
Uluslararası
İlişkiler
Enstitüsü’nde ve ayrıca Paris
Nanterre Üniversitesi’nde ders verdi. İstanbul Üniversitesi’nde
Uluslararası İlişkiler Müdürü olarak
aralarında Fransa başbakanları
Raymond Barre ve Maurice Couve
De Murvillle olmak üzere çok sayıda devlet adamını Türkiye’ye davet
edip
ağırladı.
Aralarında
Carrefour’un da bulunduğu çok sayıda büyük şirket Türkiye’ye Prof.
Dr. Karakartal’ın daveti ile geldi.
Prof. Karakartal, çok sayıda televizyon programı gerçekleştirdi. En
ünlüsü de Sakıp Sabancı ile beraber
hazırladığı “Sakıp Ağa ile Başbaşa”
programı oldu.