PANORAMİK BAKIŞ KOLEJLİLER ARALIK 2013 Yakınlık ve Uzaklık Arasındaki Bitmeyen Dans: “Yakın İlişkiler” “Beğenilme, onaylanma, yakınlık kurabilme ve kendini ifade edebilme gibi ihtiyaçlarımız, doğduğumuz andan itibaren karşılanmayı bekler ve karşılandıkça yaşamdan aldığımız doyum artar.” Psikolog Dr. Çiğdem Kudiaki İnsan çevresiyle sürekli etkileşim halinde olan, fizyolojik ve psikolojik tüm ihtiyaçlarını bu etkileşimler yoluyla karşılayan bir varlıktır. Dolayısıyla doğası gereği ne tümüyle yalnızdır, ne de tümüyle bir diğerine bağımlıdır. Ancak, kendisi ve çevresi arasında sağlayacağı denge yoluyla var oluşunu sürdürür ve büyüyüp gelişebilir. 54 Bir diğerine duyulan bağımlılık, ana rahminden başlayarak yaşamımızın değişik evrelerinde süreklilik gösterir. Büyüdükçe fizyolojik olarak diğerlerine bağımlılığın azalmasına karşın, çevreyle temas içinde olma ihtiyacımız, yaşamımızın sonuna kadar bizimledir. Daha da açacak olursak beğenilme, onaylanma, yakınlık kurabilme ve kendini ifade edebilme gibi ihtiyaçlarımız, doğduğumuz andan itibaren karşılanmayı bekler ve karşılandıkça yaşamdan aldığımız doyum artar. Bu nedenle, bizim için en özel kişilerle kurduğumuz yakınlıklar, yaşamımızın temelini oluşturur. Kurduğumuz yakın ilişkiler sayesinde kendimizi seviliyor, beğeniliyor, değer veriliyor hisseder ve bu sayede yalnızlık, ölüm gibi yaşamsal gerçeklerle başa çıkabiliriz. uygun biçimde spontan olarak yaklaşır ve uzaklaşırlar ve sonra tekrar yaklaşır ve uzaklaşırlar. Başka bir deyişle yakın ilişkiler, tarafların yakınlaşması ve uzaklaşmasıyla yaşanan ritmik bir dansa benzer. Eşlerin yakınlıklarını olumsuz şekilde etkileyen de bu sağlıklı ritmin ya da dansın bozulmasıdır. Yakın ilişkiler, kendi içinde pek çok ihtiyacı barındırmakla birlikte yukarıda söz edilen ihtiyaçların karşılanmadığı ilişkilerde hem eşlerin, hem de ilişkinin denge durumu bozulur. Dolayısıyla bu tür durumlar depresyon ve aşırı endişe durumlarından tutun da, kronik baş ağrıları gibi pek çok psikolojik ve bedensel soruna zemin hazırlayabilir. Kimi zaman eşler arasındaki yakınlık, ilişkiye kendini adamak ve yoğun duygular hissetmekle karıştırılabilir. Bunlar yakın ilişkinin temel unsurları olmak yerine, sadece bir parçasını oluştururlar. Oysa, eşler arasındaki yakınlığın sürebilmesi, tarafların kendilerini korkmadan ve içtenlikle ortaya koyabilmesi, karşısındaki kişiyi çok zorlamadan ve değiştirmeye çalışmadan kabul edebilmesine bağlıdır. Daha da açacak olursak; eşlerin kendileri için önemli konuları konuşabilmeleri, önem verdikleri Sağlıklı ilişkilerde her zaman için bir ritim vardır. Eşler, birbirlerine ve duruma duygusal konularda kendilerini ifade edebilmeleri ve bunu yaparken diğer tarafın duygu, düşünce ve inançlarıyla da duygusal bağlantının sürmesi önemlidir. Tüm bu süreç her zaman için yakın ilişkinin içinde bulunduğu iklimden etkilenir. Örneğin, kendi duygu ve düşüncelerinden bahsederse eşinin öfkeleneceğini düşünen bir kişi, bu duygularını ifade etmek yerine saklamayı seçebilir. Bu zaman zaman sağlıklı olabilse de, eşlerden birinin ya da her ikisinin kendini ifade etmekten sürekli kaçınması, eşlerin birbirinden haberdar olmasını engelleyerek, tarafların birbirinden uzaklaşmasına yol açar. Bu noktada sorun yaratan konulardan birisi de, kişilerin kendilerini ifade etmeleri değil, kendilerini nasıl ifade ettikleridir. Örneğin, değer görmek isteyen bir kişinin, eşine “sen zaten bana hiç değer vermedin ki” diyerek onu suçlaması, kişinin kendisini ifade etmesi yerine, karşı tarafın suçlanarak uzaklaşmasına yol açabilir. Bir diğer örnek de, eşlerin birbirleri ile çocukları üzerinden iletişim kurması şeklinde düşünülebilir. Eşlerin birbirlerine ifade etmedikleri talep ve isteklerin, çocuklara ilişkin durumlar üzerinden ifade edilmesi, ailede hem çocukların duygusal açıdan istismara uğramalarına yol açar, hem de eşlerin yakınlıklarına zarar verir. Büyüme sürecinde öğrenilen “insanın kendi isteğini yapması bencilliktir”, “insan sevdiklerini üzmemek için kendi isteklerinden vazgeçmelidir” türündeki bilgiler, çoğu zaman ilişkilerdeki esnek ve spontan dansın sürmesine engel olur. Özellikle romantik ilişkilerde, tarafların sevgili ya da eş olduktan sonra her şeyi beraber yapmaları ve tüm zamanlarını beraber geçirmeleri gerektiğine inanmaları, zaman içinde ilişkinin aksamasına yol açabilir. Hatta zaman zaman eşler, birbirilerine duydukları sevginin, yaşamda her şeye yeteceğine, başkalarına duyulan ihtiyaçları ortadan kaldıracağına inanabilirler. Öte yandan, ilişkilerin ilk zamanlarında, çiftlerin tüm zamanlarını birbirlerine ayırmaları, başkalarına daha az ihtiyaç duymaları, hem doyum vericidir, hem de ilişkinin büyüyüp gelişebilmesi için yararlıdır elbette. Ancak, çiftler arasındaki dansın ritmini bozan, bu bakış açısının sürekli olması ve her koşula uyarlanmaya çalışılmasıdır. Zaman zaman da eşler, farklı iki kişi olduklarını unutarak, tek bir kişiymiş gibi davranabilirler. Bu süreç bir süre için memnuniyet verse de, iki kişinin tümüyle aynı şeylerden hoşlanması ya da hoşlanmaması mümkün değildir. Böyle durumlarda eşlerden birisinin farklı bir görüş, duygu ya da düşünce iletmesi, diğerinin kendisini yalnız bırakılmış ya da terk edilmiş hissetmesine yol açabilir. Eşler arasındaki farklılıkların ortaya çıkışı, farklı duygu ve düşünceleri olan tarafı suçlu hissetmeye itebilirken, diğer tarafın da tehdit hissetmesine, haksızlığa uğradığını düşünerek kırılıp, öfkelenmesine yol açar. Kendisini suçlu hisseden taraf, önceleri bunu hak ettiğine inansa da, zaman içinde giderek daha öfkeli olup, huzursuzlaşabilir. Bir süre için farklılıklar göz ardı edilmeye çalışılsa da, zamanla eşlerden birinin diğerinin görüşünü hemen benimsemesiyle ya da sorunun hiçbir çözüme ulaşmadan defalarca aynı biçimde tartışılmaya devam edilmesiyle, süreç uzar gider. bir uzlaşmaya varamıyor, her seferinde eski kırgınlıklar gündeme geliyorsa yeni bir bakış açısına gerek duyulmaktadır. Bu noktada eşlerin beraber ya da ayrı ayrı profesyonel bir yardım almaları oldukça önemli olabilir. Kimi zaman eşler, profesyonel bir yardım almak için birbirlerini bekleyerek “o gitmeyi istemiyor, ben tek başıma neyi değiştirebilirim” gibi düşünebilirler. Evet, iki kişinin kendi bakış açılarını sorgulayarak sorunlarının üstesinden gelmeye çalışmaları, çoğu zaman en istendik durum olabilir. Ancak, bu durum, kişinin kendi yaşamının sorumluluğunu üstlenmesinden ve kendisini sorunun değil çözümün bir parçasına dönüştürmesinden alıkoymamalı; nihayetinde de yakın ilişkilerin aslında kendimizle olan ilişkimizin bir yansıması olduğu, kendimizle ilişkimiz olumlu olduğu müddetçe sevdiklerimizle de olumlu olacağı unutulmamalıdır. Eşlerin sorun yaşadıkları konularda tartışmaya başlamaları, aslında aralarında temasın olduğunu gösteren bir işarettir. Ancak, tartışmalar hep aynı noktada düğümleniyor, taraflar isteklerinde ortak Psikolog Dr. Çiğdem Kudiaki Yararlanılan Kaynaklar Daş, C. (2006). Bütünleşmek ve Büyümek. Ankara, HBY. 55
© Copyright 2024 Paperzz