OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA RİBA - FAİZ KONUSU PARA VAKIFLARI VE BANKACILIK Neşet ÇAĞATAY Ekonomik, sosyal, h u k u k î ve ahla kî yönleri olan faiz konusu hemen he men insanlık tarihi kadar eskidir ve belli başlı eski hukuk sistemlerinde yer almıştır. Meselâ Hamurabi kanu nunda' borç verilen toprak ürünle rinden yılda % 20, paradan % 17; Ro ma Hukukunda yılda % 4-12 a r a s ı n d a faiz alınması kabul edilmiştir. Kitabî dinlerden yahudilikte, bu din saliklerinden faiz alınması haram, kendi dinlerinden olmıyanlardan alın ması m u b a h t ı r . Yani bir yahudi kendi dindaşına b o r ç değil ö d ü n ç verecek faiz ^Imıyacak, b a ş k a dinden olanlara b o r ç verip faiz alabilecektir. Hıristiyanlıkta faiz h a r a m d ı r . (Luka incilinde) Aşağıda ayrıntıları ile göreceğimiz üzere islâmiyette, Kur'an'daki h ü k ü m , faiz olarak y o r u m l a n ı p haram sayılmış tır. Halbuki riba, kat kat faizi, tefecili ği ifade eder. faiz ise yılda yüzde y i r m i yi pek geçmiyen para gelirine delalet eder. O s m a n l ı l a r d a buna " n b h " den miştir. yol açmış, her yerde onların malî ba k ı m d a n güçlenmelerine sebep olmuş tur. Uzun bir s ü r e geçmesine rağmen bu durumun farkına varan hıristiyan d i n a d a m l a r ı , durmadan gelişen ve de ğişen ekonomi kurallarını göz ö n ü n d e b u l u n d u r m a n ı n zorunlu olduğunu, bun ların, toplum y a r a r l a r ı n a göre ayarlan ması gerektiğini kabul ederek faize karşı koymaktan vaz geçmişlerdir. î s l a m âlemi dışında kalan semavî dinler saliki toplumlarca genel olarak dinî y ö n d e n ele alınmış olan bu konu bu gün, zaif de olsa halâ bu niteliğini muhafaza etmekle b i r l i k t e daha çok, ik tisadî doktrinlcixe ekonomik açıdan eleştirilmektedir. Böylece faizin hıristiyanlıkta ve is lâmiyette haram sayılması, yüzyıllarca ekonomik ve ticarî faaliyetlerin b ü y ü k Ölçüde yahudilerin tekeline geçmesine Ekonomik faaliyetlerin çok gelişti ği içinde b u l u n d u ğ u m u z y i r m i n c i yüz yılda, d ü n y a n ı n her tarafındaki liberal iktisadî sistem taraftarları faizin zorun l u ve faydalı, hatta, y a r d ı m ı anonimieştircrek, yani bir kişiden değil de anonim b i r şirketten elde edilip b o r ç alanı minnet y ü k ü n d e n k u r t a r d ı ğ ı için ahlakî ve sosyal b i r müessese olduğu nu savunurlarken, sermaye d ü ş m a n ı sol eğilimli iktisadî sistem taraftarları şid detle faiz aleyhinde b u l u n m a k t a d ı r l a r . 1) Hamurabi. Birinci Babil imparatorlarından olup M . ö . 2067-2025 yılları arasında hüküm sUrmU$lür. Kur'an'da, Mekkcdeki Kâbeyi kurduğu zikredilen İbra him Peygamberle ç a ğ d a ; olduğu söylenir. "Hamurabi Kanunlan" adı ile anılan kanunların yapıcısıdır. Bu kanunlar tstanbul Üniversitesi Hdcbij-at Fakültesi eski Profesörlerinden Avram Calanti tarafından türkceye; Intkl) Mahınu( fl-Eınip tRrafımlan arapçaya çe\'nlmiştir. İslam âlemine gelince: Bu çevre lerce ilk zamanlardan beri üzerinde en çok tartışılan, h a k k ı n d a b i r çok şey söylenmiş ve yazılmış olan konulardan b i r i de şüphesiz riba ve faiz meselesi dir, 40 Bu tartışmalar i k i sebepten ileri gelmektedir: birincisi, islâmiyette bu yasağın şekil olarak ele alınması, yani niçin, hangi sebeplerle ve ne şekilde konduğuna dikkat edilmemesi. İkinci si, faiz konusu d ü ş ü n ü l ü r k e n ekonomik gelişmenin, çağın sosyal gereklerinin göz ö n ü n d e t u t u l m a m a s ı yani, faiz in san kafasının hazırladığı, bu nedenle teorik yönü fazla olan bir hukukî mü essese olarak ele alındığında, toplum ihtiyaçları ve onların karşılanması imk â n l a n ile ilgili türlü etkiler altında gelişme gösteren ekonomik faaliyetle rin göz önünde bulundurulmaması. Ben burada, bu husustaki tartış malardan uzun uzun söz edecek deği lim. Esasen arkadaşım ve meslektaşım Fazlur Rahman'm bu husustaki önemli makalesinden sonra böyle bir teşebbü süm lüzumsuz olurdu. Pakistanın islam araştırmaları ala nında yetiştirdiği bilginlerin en değer lilerinden b i r i olan Profesör Fazlur Rahman, halen Amerika Birleşik Dev letlerinin Chicago Üniversitesinde öğ retim üyesi bulunmaktadır. Fazlur Rahman 43 sahife tutan uzun ingilizce makalesinde riba keli mesinin lügat manasından ve etimoloji sinden işe başlayıp, riba ile ilgili Kur'an âyetlerinin kronolojik ve lojik kritiğini y a p m ı ş , ünlü tefsircilcrin ve hadisçiler i n eserlerinde bu konu hakkında yapıl m ı ş münakaşaları dikkatle eleştirmiş tir. Ayrıca Hicaz araplarının islamdan önce ve islâmî devirde Mekkede, hic retten sonra Medine şehrindeki tatbi katlarını ilmî bir şekilde incelemiş, bu realite ve uygulamalar ışığı altında da ha sonraki yayınların kritiğini yapmış, faiz hadlerinin günümüz ekonomisin deki rolünü gözden geçirip sağlam so n u ç l a r çıkartmıştır^. 2) Bak. FaıKır Rahman, Riba and intertst. Islamic Studies. Journal of the Central I n x i i u t e of Islamic Res earch. Karachi. Vol. U I . No. I . March 1964. Reprint p. Ben burada bilhassa 1517-1924 yıl l a n arasmda dört yüzyıldan a r t ı k b i r süre, islam âleminin dinî lideri duru munda b u l u n m u ş olan Osmanlı HalifeSultan'ları zamanında ve O s m a n l ı I m paratorluğundaki m ü s l ü m a n t o p l u l u k arasında cereyan e t m i ş bulunan ribafaiz, para vakıfları ve b a n k a c ı l ı k a l a n ı n daki uygulama ve gelişmeler ü z e r i n d e kısaca durmak istiyoi-um. Ribanın islam öncesi araplarındaki uygulanışı islamın İlk sıralanndaki yasaklamalar Geçen yıl ölen değerli dostum Jo seph Schacht, islam Ansiklopedisinde yazdığı riba maddesinde bu kelimenin mana ve mefhumunu şöyle a ç ı k l ı y o r : "aslında artma, çoğalma demek o l u p , tabir olarak murabaha ve gelir, b i r de yapılmış bir hizmet karşılığı o l m a k s ı zın, genel bir tarzda her t ü r l ü gayri meşru nakdî kazanç m a n a s ı n a gelir. Ribada bir de tartısı vc ölçüsü olan b i r malı, aynı cinsten daha fazla b i r m a l ile, bir karşılığı o l m a k s ı z ı n , p e ş i n ola rak veya vade ile d e ğ i ş m e k t i r . " "Riba yasağının d o ğ r u d a n d o ğ m y a ihlal edilmesinin b ü y ü k b i r g ü n a h oldu ğu ş u u r u daima mevcut i d i . Bunun için dir k i bu gün bile sofu m ü s l ü m a n l a r banka faizini kabul e t m e ğ i red ederler. Bir taraftan günlük hayatta derin b i r tesir yapan riba yasağı, ö t e yandan t i carî ihtiyaçlar, önemli ö l ç ü d e şer'i hi lelerin doğmasına sebep o l m u ş t u r . Esa sen şeriat b a k ı m ı n d a n bu t ü r değişik işlere karşı kesin olarak itiraz oluna maz, bundan dolayı bunlar, fıkıh kitap larının çoğunda yer a l m a k t a d ı r l a r ve açıkça meşru sayılmışlardır. Bilhassa şafiiler, sonraki hanefîler, i m a m î l e r b u t ü r şer'î hileleri t a n ı m a k t a d ı r l a r . M a l i kîler, hanbelîlcr ve zeydîler b u n l a r ı red ederler". Coğrafî d u r u m u y ö n ü n d e n t a r ı m a elverişli olmıyan Hicaz b ö l g e s i n d e , t i caret ve onun ayrılmaz b i r p a r ç a s ı olan 41 borç alıp verme işlemi çok yaygındı. Milâdî V I I . yüzyılda arap ekonomik ve sosyal hayalını tasvir eden yazarlar, bu borç verme işinin çok insafsız ölçüler le yapıldığını bize anlatıyorlar. O za manlarda bu b o r ç verme işi i k i t ü r l ü idi: 1 — Aynî, yani b i r b i r i n i n aynı ve ya benzeri t ü r d e n şeylerin mübadelesi ki buna "riba-i f a d i " denirdi. 2 — Nakid olarak, her ay veya her yıl muayyen b i r faiz a l ı n m a k ve ana paranın z a m a n ı n d a ö d e n m e m e s i halin de m ü d d e t uzatılıp faizi i k i kat olmak üzere b o r ç para verilmesi k i buna da "riba-i nesie" denirdi. İslam öneesi araplarmda riba-i nesie'nin tatbikatı şöyle i d i : Meselâ borç lu, aldığı borcun faizi olarak muayyen bir m ü d d e t sonra bir yaşında b i r dişi deve verecekse, ödeyemeyip süre uza tıldığında i k i yaşında b i r dişi deve; borç konusu on ölçek buğday ise 20 öl çek b u ğ d a y ; b o r ç konusu para olup 100 altın ise ertesi yıla uzatıldığında 200 al tın, bir yıl daha uzatılırsa 400 altın olur du k i islamdan önce ockları s ö n d ü r e n , kişileri yoksulluğa sürükleyen riba, bu t ü r tefeciliğe delalet ederdi. Borçlu, aldığı borcu ödeyemeyip bir kaç yıl ertelettiğinde bazan, b o r ç aldığı az b i r p a r a y ı ö d e m e k için evini bağını satma, hatta hürriyetini kayb et me durumuna düşerdi*. K u r ' a n ' ı n I I I , 130. âyetinde, kat kat riba yemeyiniz ibaresi ile tarif edilip şiddetle men edilen şey budur*. Yılda yüzde y i r m i y i geçmeyen faiz, a r a p ç a d a "menfaa", "faide", "nema", "faiz", " r ı b h " , orducada ve farsçada S) B»k. T»bcrt, Cami al-Bcj-an. Kahire, I I I . 60; I V . 55, 56. *J. Fshrüddin R m İ . Tefsir i Kebir, Kahire, I I I . Al-i İmran ıCıresi 130. i y c t . Al-Bcyhakt, al Süneıt al KUbra. Hy«krab»d, IÎ52, Kitap al-Bu>-u, bab al-Riba. 4) Bak. J. Schacht. tslam Ansiklopedisi, riba mad desi. Yazar, kendijinin dc Profesör bulunduğu New Yofk'taki Columbia Üniversitesinde ders verdiğim 1967 yılında bana riba hakkındaki yeni incelemeleri Uzcrimlr l>U(t e r m i ş t i . Burada onlardan da fa>xUtandım. "sud" t ü r k ç e d e "gelir", " k a z a n ç " keli meleri ile ifade edilmektedir. Yıllık yüz de geliri y i r m i y i , y i r m i beşi geçen b o r ç verici kişilere t ü r k ç e d e "tefeci" denir.* Riba h a k k ı n d a k i dini hükümler K u r ' a n ' ı n : I I , 275-276. 278-280; I I I , 130; I V , 159-160 ve X X X , 39. âyetlerinde ge çer. B u h a r ı , K u r ' a n ' ı n I I , 278-280- âyet lerinin tefsirinde Abdullah îbn-i Abbas'm : " B u âyetler Peygambere vahy edilen son â y e t l e r d i r " dediğini, keza ikinci ha life Ö m e r b. el-Hattab'm da: "Peygam bere en son gelen âyet riba âyetidir. Peygamber bize bu âyetleri izah etme den, biz kendisinden ribaya dair b i r şey sormadan ö l d ü " dediğini kayd et mektedir. F a h r ü d d i n Razî, Tefsir-i Kebir'inde Kur'an'daki ribadan yani gayr-i m e ş r u muameleden m a k s a d ı n (riba-i ncsie) o l d u ğ u n u söyler.* Hadislere gelince: "Kütüb-ü sitte" denen altı ü n l ü hadis kitabı da dahil, hiç bir muteber hadis kitabında, Kur'an'da geçen riba h ü k m ü n ü ve b o r ç alıp verme işini açık ve kesin b i r şekilde gösteren b i r hadis'e raslanamaz. B u h a r î ve Müslim'de (Kitab al-Buyu, bab al-Riba) doğruluk derecesi ol d u k ç a fazla olan ve daha sonra bu ko nularda daima misal olarak alınan b i r hadis yer a l m a k t a d ı r : "Ubade b. al-Samit'den rivayet edilir k i Tanrı Elçisi şöyle d e m i ş : Altına karşılık altın, gü m ü ş e karşılık g ü m ü ş , buğdaya karşı lık buğday, arpaya karşılık arpa, hur maya karşılık hurma, tuza karşılık tuz, aynı cins ve kalitede, aynı ölçü ve öl ç e k t e peşin olarak alınıp verilecektir. Bunlardan b i r cins diğer b i r cins le veya bunlar dışındaki bir şeyle sa tış ve değiş-tokuş etmek isterseniz bu nu, peşin alıp vermek yani b i r vade ba his konusu olmamak şartiyle istediği niz tarz ve şekilde yapabilirsiniz." 5) Bak. Fazlur Rahman, burada nol 2 dc adı geçen eser, p. I . vdd. 6) Bak. FahrUddinRazt.Mefatihal-Gayb, Kahire, I I , Si: Re$it Rıza. Tefsir al-Mcnar, Kahire. H . IÎ67, I I I , 15. 42 B i r çok islam hukukçusu, islam ön cesi kat kat faize dayanan tefeciliği, bu fahiş faiz yüzünden iktisadcn mahv olan aileleri d ü ş ü n m e d e n , Kur'an'da geçen riba âyetlerini vc altm, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz'dan ibarcJ altı madde üzerine söylenmiş hadisi cic alıp her türlü nakdî ö d ü n ç alıp vermeyi ve az da olsa bir kârla bir şeyi kendi cinsinden b i r şey karşılığında alıp ver meyi kesin olarak yasaklamışlardır. Bu na karşılık, gerçekleri, halkın çıkarını, toplumun sosyal ve ekonomik gelişme lerini göz önünde tutan makul hukuk çular, haram sayılan ribayı Kur'anın I I I , 130. âyetindeki açıklanış şekli ile yani, süre uzatılarak kat kat, yüzde yüz, i k i yüz, dürt yüz ilaah. kâr alma şeklin de anlamışlardır. Bunlar aynı zamanda ribanm sadece yukariki hadiste zikr edilen altı tür eşya üzerinde bahis konu su olabileceğini, yani bu altı tür ticarî mctam tâdâdi (yani bir misal kabilin den değil), tahdîdî (yani sadece hadiste sayılan altı tür eşya üzerinde bahis ko nusu olabileceğini), bunlar dışındaki eşya vc paraların, yasak dışı kalması gerektiği k a n ı s m d a d n i a r . Birinci guruptaki katı anlayışlı is lam hukukçuları " b i r kazanç getiren her borç verme bir r i b a d ı r " tarzındaki uydurma hadislere dayanarak işi ileri g ö t ü r ü p konuyu çıkmaza sokmuşlar dır.' Bu kanıda olanların, "muamelei şer'iye" denen, halkın doğrvı olarak hilei şer'iye dediği dolambaçlı yoldan fa iz alma işini hukukî vc şcr'î kabul et melerini anlamak doğrusu çok zordur. Beyhakî'nin Sunan al-Kubra'sında "yiyip içecek şeylerle altın ve güinüş dı şındaki maddelerde riba yoktur" başlı7) Bu husu\ia f ^ / U l a U i b ı ivin bak. Fa/lur Rahman, )'ukanda adı geven makalesi, imamiyci isna aKri>'V (12 imama inanan imamiyc ki bu gUn Iranın ıvsmi mv/hebidir) de aynı hadis'e inanmaktadırlar. Bu huturla ia/la tafsilat i^in. bu konuda bir çok misaller ihtiva eden. Ayclullah Hüseyin Taba Tabat Burûcerdi'nin fi.l\-alarını kapsavan "Risnic-i Tavzih al-Mesiil" adlı Ursça esere bakını/. Bilhassa: mesele: 2tMO-2l9l. Natariyat böyle olmakla birlikle bu gUn Iranda da bankalar imlemekte fai/ nuıamelcKri yUrülülmcktedlr. ğı altında koca bir bahis ver almakta dır». Ribanın bu katı anlayışı, islam âle minde uzun süre yaygın b u l u n d u ğ u n dan müslüman halkın büyük bir k ı s m ı , cv, dükkân, tarla, hayvan gibi gelir ge tiren vc fa3da sağlıyan bir taşınır veya taşınmaz malı rehin b ı r a k ı p hu yolla alacaklıya hem garanti, hem fayda saglıyarak borç alma yoluna g i t m i ş , b i r kısım da fıkıhla muanıclei şcr'iyye de nen \c halkın hilci şcr'iyye dediği hileli laiz vasılnsına baş v u r m u ş t u r . Rehinli ödünç vermeye dair fıkıh ve fetva kitaplarında bir çok misaller \ardir. Bunlardan Anadolu Selçuklu İmparatorluğu çağına ait Hicrî 6 9 7 / M . 1298 tarihli enlcresen bir vesika 1952 yılında yayınlanmıştır''. Riba vc faize dair hilei ş e r ' i y c i c r âdeta meşru sayılmış, bu hususa d a i r müstakil kitaplar bile yazılmıştır. B u hileli muameleler o kadar y a y g ı n d ı k i orta çağlarda batı a v r u p a l ı l a r c a bile arapça adıyla al-mohatra ( < m u h a t a r a ) olarak alınıp kullanılmıştı. Ünlü fransız d ü ş ü n ü r ü Pascal, 1656-1657 de yazdığı "Les Provinciales" adlı eserinin 8. mek tubunda bunun "contrat m o h a t r a " ola rak kullanıldığını kayd ediyor. Bilhassa şafiîler, sonraki h a n e f î l e r ve imâmîler bu t ü r şer'î hileleri tanı maktadırlar. Halbuki m a l i k i , h a n b c l î , ve zeydîler bunları red ederler. Bu yasaklara r a ğ m e n , faizle b o r ç verme işi islam ülkelerinin hemen hep sinde eski zamanlardan beri çok yay gındı. Fas, Cezayir, Mısır, Hindistan, tran ve hele Mekkcdeki faiz ve r i b a g) Bak. Bcşhaki. Cami al- Sunan al-Kiibra. Hydera bad. 1352 h. V. l«9-2»7. 9) Bak. Osman Turan. Selçuklu Tiirkiyesindc faille para ikrazına dair hukuki bir vesika. T.T.K. Belleten, 1952 cilt X V I , sa\ı 62, ss. 2SI-260. Bu makalenin tenkidi, ce vap ve karşılıklı cevaplar için bak. Ankara Ü n i v c n i t c s ı lUhiyal Fakültesi Dergisi. 19S), l . 41-49; 1955. aynı dergi >ayı 1-2, sahifc 23-.»; '955. aynı dergi, sayı î-4, syhifç 84-97. O S M A N I I IW,PARATORLUĞUN0A RİB'k - FAİZ KONUSU, P A R A VAKIFLARI VE BANKACILIK 43 muameleleri hakkmda b i r çok misaller vard)r'-\ ğindc aita paraya bir miktar daha para ilâve ederek vermişti'^ iMilâdî I X . yüzyılda B a s ı a d a yaşa mış olan ünlü arap <hişünürü Cahiz (Abu Osman Ann- b. Balır, d. 766-ü. 869), "Kitab al-Buhala" adlı van Vloten tara lından 19C)0 de Leydcn'de yayınlanan eserinde, vadeli saltığını peşin para odiycrek satın alan Basıalı iki t ü e e a r d a n alaylı bir tarzda bahs eder. Abbasî hali felerinden al-Muktedir (saltanatı 908932), 912-932 yılları a r a s ı n d a tücearlardan ayda "ö 7 faizle 50-200 bin dinar miktarlannda b o r ç a l m ı ş t ı . " Ribanın böyle katı anlaşılışı, islam d ü n y a s ı n d a para ticaretinin önce hıristiyanlann, sonra yahudilcrin tekeline geçmesine yol açmış, en sonunda da hilci şer'iyye denen bir muameleye yö neltmekle m ü s l ü m a n l a r ı n ticarî ahlak larını b o z m u ş t u r " . Kat kal faiz m a n a s ı n a gelen riba yasağının yılda yüzde yirmiyi geçmeyen küçük faiz nisbetlerine kadar teşmil edilmesi, aklı ve gerçekçiliği esas alan islam dininin ve onun kutsal kitabı olup elliden fazla yerinde "aklınız er miyor mu? D ü ş ü n m ü y o r m u s u n u z ? " iba releri geçen Kur'an'm prensiplerine ay kırı düşer. Kaldı k i Peygamberin ken disi, Cabir b. Abdillah'lan bir m i k t a r borç para almış, ö d e m e zamanı geldi10) Bak. Maxinii Hmlınson, Klaın cl Capiıalisnıo. Ya/ar bir çok omcrcsan misaller vermekte. n)escl;ı Fas'l.ıki mtibUiman tacirlerin X V I U , X I X . \ u « ı l l a r ( l a tefeeilik yolu ile \vziU' <Joılyü/e kad.ır faiz aldıklarını, Mc-kkcd.'ki mikkeli tüecnılarııı eavalı hacılara yii/.de yü/ fai/le para w r d i k l c i i n i ve bunu, faiz ve riba kelimelerini kullanmadan hileli bir yolla yapıp buna "lallı k â r " adını verdiklerini söylüyor. Isl.ım el Capitalisme. p. .S362. 11) Abbasiler Hanedanı, zenciler isyanları i|c ıığra>ma, Saffarîleriıı Iranın büyücek b i r kısmını ellerine gcçiriTieleıi ile bu bölgeler gelirlerinden mahrurri kalnia ve Daf-daddu ordunun isyanı, maaj artırma tazyikleıi tıibi liırlü ııju ola>l.ır dol.ıyısı ile dokuzuncu yüzyıl oılalarındaıı onuiKu yüzyıl urlahırına kadar çok fazla para sıkıntısında i d i . llalile Mütemid'in (hilafeli: 870-$92) imp.\ıatoıluk idaresine tayin eltimi kaıde>i Muvaffak Billah bu agır para sıkıntısı karşısında tüccarlardan borç al mayı cmr elti. Bu b o r ç , durunı düzelince ödenecekti lakat vezir bu teklifi uygun bulmadı. H . JOO/m. 912 yılında, vaktiyle kiraya verilen Ehvaz bölgesinden para gelmeyince halife Muktedir (hilafeti 908-9.\2), yahudi .sarraf Pinehas oihı }oreVtcn belli i ü r e ile borç aldı. H . .M9/9J1 yılında, I-'ars vc Kirman valileri arlık hiç vergi vermiycccklcrini bildiıince Mukledir'in veziri, d l i hin dinar kargılığında beylik arazi satnıak-ki bu ilk kez vuktı buluyordu ve 932 yılı vergi hasılatının yarısını kır dırmak zorunda kalmıştı. Ertesi yılki vergi geliri yetme diğinden iki yüz bin dinar borç almaya bunun için de her dinar başına bir dirhem faiz vermeğe mecbur kalın dı. Bu faiz miktarı ayda yüzde yediyi bulur. 9Î4 yılında ise bu yapılan borç ödenmedi. Bak. tbn Miskcvcyh, Tecarub al-Umam, ss. J42. Î64. İbn al-Ssir, al-K6mil, vm, m. Fıkıh k i t a p l a r ı n d a vc resmî kayıt larda bu t ü r faiz almanın adı "muamclei şer'iyye" ise de gerçek maksat faiz almak o l d u ğ u n a göre tutulan yol hile yoludur, hilenin ise şcr'isi olmaz. Öte yandan d ü ş ü k faizle ö d ü n ç alıp ver me esasına dayanan bankacılık ise, yar dımı a n o n i m l e ş t i r e r e k ihtiyaç sahibini, b i r şahıstan para alıp hem m a d d î borç hem de manen minnet borcu altına düş mekten k u r t a r m a k t a d ı r k i bu, müslü m a n l a r ı n bir birlerine yardımlarını giz li y a p m a l a r ı n ı emr eden yüksek islâmî ahlak prensibine uygundur. Çünki, bir iş tutmak için sermaye edinme veya ev yapma gibi işlerde gerekli b ü y ü k pa ra yardımlarını bir şahsın hiç bir kar şılık beklemeden y a p m a s ı hemen he men imkânsızdır. M ü m k ü n olsa bile ağır bir minnet altına girileceği muhak kaktır. Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a rlbafaiz : Üç kıtada asırlarca h ü k ü m s ü r m ü ş olan Osmanlı t ı n p a r t o r l u ğ u n d a , tcb'anın sosyal yapısı ve mîrî arazi sistemi'^ 12) Bak. Ebu Davud, Sünen, Kiıab al B m t ı , Husn al-koza bahsi. Ahmet b. Hanbı-I. Müsned. Kahire, H. 1Î13, cilt I I I , 319. 13) Faizcilikte hilei şcr'i>-ye, mesela, bir saati veya teşbihi yüi elli liraya allı ay vade ile satıp bu yolla yüz elli lira borçlanan adamın, aynı malı alacaklıya peşin j-üz fıraya satması şeklinde olur. Bu, sö/dc mal alış verişi ile yapılan şey gerçekte açık bir riba işlemidir. H ) Bu sistemde Osmanlı İmparatorluğu içindeki ekilebilen topraklar verimlerine göre 60 ila 200 dönümlük çiftliklere avTilmıştır. Bir dönüm bazı yerler kanununda eni boyu kırkar adım, bazı yerlerde de eni boyu otuz beşer zira diye tarif edilir. Her çiftliği bir çiftçi aile ekip biçer. Bu kişinin ölümü halinde onun mirasçıların dan yalnız birine. bolUnmcden intikal ederdi. Bu çiftlik ler satılamaz. Her köyde, o köyün vergilerini maaşı karşılığında toplıyan bir sipahi (ayalct askeri subayı) bulunurdu. 44 dolayısı ile bir birleri ile sıkı ilişkileri olan halk, memurlar, sanatkârlar ve tüccarlar arasmda borç ahş verişi old ı ı | u muhakkaktır. Osmanlı imparatorluğunda hileli satış yolu ile veya kâr getirici rehin verme yolu ile faiz işlemi şüphe yok ki çok eskiden beri mevcuttu. Muamclci şer'iyye denen hileli faiz işlemine ait bir çok örnekler, hatta bu husus için yazılmış kitaplar bile vardır. Rehin yo lu ile borç vermeye ait belge ise bura da 9 numaralı dip notta kayd ettiğimiz gibi ta Selçuklular devrinde 1298 yılın da yani Osmanlı Devletinin kuruluşun dan bir yıl öncesine ait bulunmaktadır. Bu şekilde sağılır inek, ekilecek tarla, bahçe vesaire gibi, borç verene hatırı sayılır bir kâr sağlıyan rehinli borç ver me işlemi muhakkak ki Osmanlı İm paratorluğunun ilk devirlerinden beri yaygındı. Osmanlılar X I X . yüzyılın ikinci ya n s ı başlarında böyle dolambaçlı faiz işlemlerinden ayrı olarak, düşük oran daki faizi resmen kabul etmiş olmak la hem gerçeği görmüş, hem de islam âlemine bu alanda bir ictihad ve yeni lik getirmiş oluyor. Şimdi bu hususta ki gelişmeleri aşağıdaki başlıklar altın da inceleyeceğiz: A — Fıkıh kitaplarında riba-faiz sorunu, B — Fetvalarda riba-faiz konusu, C — Sicillerde ve fermanlarda ri ba-faiz konusu, A — Fıkıh kltaplarmda sorunu : riba-faiz Osmanlı türklerinin büyük çoğun luğu hanef! mezhebinde idi. Osmanlı medreselerinde okunan ve kadıların hü küm vermede baş vurdukları fıkıh kitaplannm başında "Mültaka al-Abhur", "Dürer ve Gurer" adh kitaplar gelir'*. Mültaka adh eserin riba bahsinde, hadiste geçen buğday, arpa, hurma, tuz, altın ve gümüş'ten ibaret altı mad de zikr edildikten sonra ribada cinsi cinsi ile fazlaya vermek caiz değildir denip misallere geçiliyor. Meselâ bir ölçek buğday iki ölçek arpaya satıla bilir; çünki cinsleri ayndır. Satı.şlarm haram olmaması için müddetli değil pe. şin olması gerektiği kayd ediliyor. Me tinlerde yapılan muamele satış olarak geçiyor ama ödünç ve borç verme ma nalarını da kapsıyor. Misaller: Bir hayvanın sütünü ken di cinsinden gayri bir hayvanın s ü t ü ile fazlaya satmak caizdir, her birinin cin si başka olduğu için; ama koyun ile ke çi, manda ile inek aynı cins sayılır. Bunların bir birinin eti ve sütü üzerine birinin fazlası ile satmak caiz değildir, tç yağım kuyruk yağı ile veya etle sat mak caizdir. Buğdayı unla fazlaya sat mak caizdir, çünki ekmek sayı ile un tartı ile alınıp satılır. 21eytini zeytin ya ğı ile, susamı susam yağı ile fazla üze rine satmak caiz değildir. Sahibi ile kö le arasında da riba olmaz, zira köle nin elinde olan her şey köle sahibinin dir. Ama köle mukâtcbe ise riba olur**. Dürcr ve Gurer de de aynı misaller verildikten sonra şunlar ekleniyor: K u ru üzüm yaş üzüm ile, kuru buğday y a ş (taze) buğday ile, pamuk pamuk ipliği ile satış yapılabilir (birinin fazlası ile). Ekmek sayı ile değil tartı ile, "bakır pa ra" sayı ile ve tartı ile satılabilir çün ki bunlar hakkında nas (Tanrının kat'i emri) yoktur. Altın ve gümüş para an cak tartı ile satılır; çünki ikisi de kat't emirle tartı eşyasıdır. Üçte ikisi saf olan altın ve gümüş tartı ile, üçte biri saf olan altın ve gümüş para sayı ile alınıp satılır"'. Fetvalarda bu konuda Biz H. l)0(/i«90 ttunbul batkısından faytUlandık. DUrcr tcrcOmc»!, MolU Hutrev lakabı ile anılan Mehmel b. HUrmUz uradndan >-aufaniftır. Biz. H. I2SS/K42 tsıanbul baskısından faydalandık. 16) İS) Httltekâ'yı. İbrahim lialcbi y*zmif, M. Meviufftıl lOrkçcyc çevinaiftir. Evrr bir kaç kez ba«ılnu}(ır. B.Ak. Mülleka. I I . 31-M. 17) Bak. Durar. I I , S79. S<6-S»i. Behcet al-FeUvft'da \-arisi at ol«n allın gümüt paraların borç alınıp 45 yani m a d e n î p a r a l a r ı n alım satımı için çok misal var. aldığım kadar m a n g ı r veririm diyebilir mi? Elcevap-Diyemez. B — Fetvalarda riba-taiz konusu : 2) Dörlyüz m a n g ı r bir altına geçer ken, bir kimse diğer bir kimseden bir miktar m a n g ı r b o r ç alıp ö d e m e zama nında m a n g ı r geçmez olsa, borçlu bor cunu altın veya g ü m ü ş üzerinden öde mek istediğinde alacaklı, sen b o r ç al mazdan ünce üç yüz m a n g ı r bir altına geçiyordu ben de ü ç yüz mangır karşı lığında bir altın isterim diyebilir mi? Elcevap-Diyemez". K u r u l u ş u n d a n halifeliğin kaldırılı şına kadar (1299-1924) Osmanlı İmpa r a t o r l u ğ u n u n önemli şehirlerinde müftilik ve î s t a n b u l d a şeyh ül-îslâmlık yapmış ü n l ü kişiler tarafından veril miş fetvaların toplandığı eserler pek çoktur, ö n c e k i devirlerdeki ve aynı de virlerdeki b ü t ü n islam ülkelerinde de müftiler fetvalar vermişlerdir. Bu fetva kitaplarının ve derlemelerinin çoğu ün lü müftilerin fetvalarını da ihtiva eder. Ebu's-Suut Efendi fetvaları, "Fctava-i Ali Efendi', "Fctava-i Fcyziye", "Behcet ül-Fetava", "Fetava-i Hindiye veya Alem gîrîye" adlı eserler, en ü n l ü fetva mecm u a l a n n d a n d ı r l a r . Bunlardan bazıları nın bir kaç kez baskısı yapılmıştır. Bu fetva m e c m u a l a r ı n d a konumuzla ilgili olarak, önce borç-alacak ilişkilerinde madenî p a r a l a r ı n ayar ve cins değişik likleri yüzünden çıkan problemler bahis konusu edilmekte, daha sonra da "muamele-i Şer'iyye" adı altında faiz mese leleri yer a l m a k t a d ı r . Borç alman altın ve g ü m ü ş parala rın aynı cins ve m i k t a r üzerinden öden mesi, m a d e n î p a r a l a r ı n ayar, cins ve değerlerinin sabit olarak devam ettiği ilk devirlerde kolaydı. Fakat ticaretin geliştiği, askerî ve iktisadî nedenlerle bu p a r a l a r ı n ayar, cins ve değerlerinin sık sık değiştiği devirlerde-bilhassa X V I - X V I I . yüzyıllarda çok güçleşmiştir. Bu nedenlerle b o r ç alındığı zaman la ö d e m e z a m a n ı a r a s ı n d a meydana ge len değişikliklerin halli fetva konusu o l m u ş t u r . Bu husustaki fetvalardan ba zı misaller: 1) Mangır ( b a k ı r para) tedavülde iken bir kimse diğer b i r kimseden b i r mik tar m a n g ı r b o r ç almış olsa, ö d e m e za m a n ı n d a m a n g ı r tedavülden kalkmış bulunsa, alacaklı alacağım altın veya g ü m ü ş para olarak istese borçlu, ben 3) Küçük m a d e n î paralar tedavül de iken bir kimse diğerinden borç al mış olsa, bu arada küçük para ortadan kalkıp b ü y ü k paralar tedavüle k o n m u ş bulunsa borçlu borcunu altın veya gü m ü ş üzerinden ö d e m e k istediğinde ala caklı, küçük para sayısınca büyük para isterim diyebilir mi? Elcevap-Diyemez 19 4) îri akça ile bir k u r u ş yetmiş ak çaya geçerken bir kimse diğerinden bir miktar iı i akça borç alıp bir süre sonra iri akça ortadan kalkıp küçük akça te davüle konup k u r u ş , bu küçük akça larla yüz y i r m i akça etmeye başlasa, borçlu ö d e m e z a m a n ı n d a alacaklıya, her yüz y i r m i akça borcum için bir ku r u ş al veya i r i akça sayısınca küçük ak ça al diyebilir mi? Elcevap-Diyemez'°. Fetva m e c m u a l a r ı n d a ayrıca, önce, halk a r a s ı n d a hilei şer'iyye denen ve faiz kısmı sözde b i r satış işlemine bağ lanan "muamelci şcr'iyeler," sonraları "muamele", "murabaha" terimleri ile yarı kapalı biçimde faizcilik ve faiz ko nuları yer almış b u l u n m a k t a d ı r . Bu (ür fetvalardan b i r kaç örnek veriyo ruz : vcı ilmesinin tai lı ile olacağı kayıtlı. B.-(k. ns. 311. F.-ıkal l.->rti5i vc sayısı bilinen m.tdeiıi paraların halk tarafından tekrar tailınadan 5..\vı ile alınıp salılabilceeüi de kayıt lıdır. Bak. aynı eser, ss. İlî. 18) Bak. Fclavay-i Fcyziye, I , 4 î a « l . 19) Bak. Aynı eser, I , 431. Aynı mahiycKcki fetralar i<,in ayrıca bak. Fciavay-i A l i fendi, I , Î2S-333. 20) Bak. Fclavay-i Ali Efendi. I . Î3I. 46 1) B i r kimse diğer bir kimse üze rindeki altı yüz k u r u ş alacağı için dok san k u r u ş n b h (faiz) almak için bir ki tabını doksan kuruşa b i r yıl süre ile b o r ç verdiği kimseye satıp, bu kimse kitabı üçüncü bir şahsa hediye, bu üçüncü şahıs aynı kitabı borç verene hibe etse, yıl sonunda alacaklı, borç ludan doksan k u r u ş u n u istediğinde borçlu, "kitabın sana geri geldi, para vermem" diyebilir mi? Flcevap • Diye mez. 2) Bir kadın bir adama bir yıl va de ile borç verdiği parası için muamelei şer'iyye ile n b h alsa, bu n b h borç veren kadına helal olur mu? ElccvapOluH'. 3) Bir kimse diğer bir kimseye istirbah kasdı ile onu on bir buçuktan (yüzde on beş) borç verip yıl sonunda n b h ' ı borçludan almağa kaadir olurmu? Elcevap-OJuH'. Bu tür faiz işlemleri hakkında fet va mecmualarında kişilerden çok va kıflarla ilgili örnekler yer almaktadır. Bu bize, faiz işlemlerinin resmî mahi yet almasında yani Osmanlı İmpara torluğunda bankacılığın başlayışında para vakıflarının ilk adımı teşkil etti ğini, bizde bankacılık fikrinin bu su retle doğup geliştiğini gösterir. Bu niteliği dolayısı ile burada, vak fın menşe ve mahiyetine kısaca değinip taşınabilir mallar ve para vakıfları üze rinde biraz durmak istiyoruz: Vakıf Arapça olan vakıf kelimesinin lûğat manası "tutmak", "durdurmak" ve ya " b a ğ l a m a k " tır. Bu kelime hapis ke limesinin sinonimidir. Bu üün b ü t ü n islâm âleminde çok gelişmiş, geniş zir uygulama alanı kazanmaş bulunan vakıf müessesesi ne 21) Bxk. Bundan önceki nulla ujı goçcn » e r , I , lî) B.ık re<»vay-i l o v i y o . 1. 4J1. iii. Kur'anda ne de-ctıafh bir b i ç i m d e açık lanmış olarak- hadislerde yer a l m ı ş t ı r . Hz. Peygamberden rivayet edilen "fhbes aslehu ve sebbil semcrehu" (as lını elinde tut, meyvesini yani g e l i r i n i hayır yoluna sarf et) şeklindeki hadisin, islâmda vakıf için ilk işaret o l d u ğ u söy lenir. Gerçekte vakıf tabiri, bu g ü n k i anlamında hicrî I I . ( M . V I I I . ) yü/.yıl başlarında kullanılmağa b a ş l a n m ı ş t ı r . Eu müessesenin asıl kurucusu, i m a m Ebu Yusuf sayılır. O, bu m ü e s s e s e n i n kapsamını çok geniş t u t m u ş t u r . E b u Yusuf Irak'ta kadı iken, hiı- k i ş i n i n , şöyle bir vakıf kurabileceğini ve b u n u n meşru olacağını s ö y l e m i ş t i r : "Bu arazim mevkufe veyahut sadakai mevkufedir. Bunun geliri, ben s a ğ kaldıkça benim olacak, benden sonra sonsuz olarak ç o c u k l a r ı m a ve ç o c u k larımın çocuklarına ve o n l a r ı n torun larına ve neslim bakî kaldıkça neslime ait olacaktır. Neslimin sonu kesilirse bu gelir fıkaraya tahsis o l u n a c a k t ı r " ^ \ î m a m Azam Ebu Hanife N u ' m a n b. Sabit (ölümü M . 769) de vakıf için fetva vermiştir. O'nun tarifine g ö r e va kıf, vakf edilen "ayn'm, vakf eden k i şinin elinde kalması, kullanılmasının veya faydasının fıkaraya veya-âriyet yo'u ile verilen şeyler gibi- bazı h a y ı r iş.'crinc terk edilmesidir. î m a m - ı A z a m ı n öğrencisi Ebu Yusuf ile Ebu M u h a m med'in fikirlerince vakıf, Vr»kf edilen malın ayn'ınm T a n r ı n ı n rızasına tahsis edilmiş olarak mevkuf b u l u n m a s ı ve kullanılmasının veya menfaatinin insan oğullarına ait olması, m ü l k i y e t i n i n ke sin olması, s a t ı l a m a m a s ı , başkasına mallıklanmak üzere verilmemesi veya miras konusu o l a m a m a s ı m a n a l a r ı n ı kapsar 23) Bak. Scy>id Abdiilınccit, tngillcto vc A k m - i is lam, İM»,, İstanbul, ss. 170. Bu eser, Hariciyi; Naxarcti Umur-u Si)'asl>« Müdiriyct-I Vmumlycsl ıcrcOmc j û b « since (ercUıne cdilml(lir. 24) Bak. Bumlan önceki nona adı gcv<n c&tT. ss. 156. s. Ş. Ansay, Hukuk Tarihimle Ulam H u k u k u , 195)( Ankara, ) . baskı, ss. 256. 25) Bak. Bundan toceki nolia »dı sc^t-n c^cr, ss. 1S6. Aynca İmam Ebu Yusut'un fair, h a k k ı n d a k i mutu- 47 Vakıf h a k k ı n d a Ebu Yusuf ile Ebu Muhammed i k i delil göstermişlerdir: Birincisi "Hz. Ö m e r Simağ ( ) ara zisini sadaka olarak d a ğ ı t m a k istedi ğinde Hz. Muhammedin kendisine bu toprağın, satılmasına, hibe edilmesine ve miras b ı r a k ı h n a s ı n a meydan veril memek üzere onu fiilen terk ve teberru etmelisin" dediği söylenir. İkincisi: B i r malın mülkiyetinin, sahibine sonsuz b i r hak verebilmesi için o mülkiyetin kesin olması gerekir. Bu gereklilik de ancak o malı elinde bu lunduran kimsenin kendi kullanma hak kını terk ve tamamen T a n r ı yoluna bırakması ile gerçekleşebilir Taşınır malların vakf edilmesine cevaz veren kişi, t m a m Muhammed b Hasan al-Şeybânî (hayatı M . 749-804) dir. Vakfın nitelikleri : Neler vakf edilebilir ve vakf edilen malların vasıflan nasıl olmalı? Vakf edilen mal, malum ve muayyen olmak ve vakfa vaad edildiği zamanda vâkı fın yani vakf edenin m ü l k ü olmak Ça kar veya Öşür veya h a r a ç araziden ve ya başka m ü l k araziden bulunmak) şarttır. Menkul ( t a ş ı n a b i l i r ) , akara (geli re) ve gayri menkule tabi olarak me selâ bir çiftlik vakf edildiğinde, içinde hııîunan âletler, hayvanlar ve b a ş k a şeyler birlikte vakf edilebilir. Bununla ^^'»•likte m e n k u l ü n vakfı h a k k ı n d a öi'f ve âdet varsa başlı başına vakıf vasfı nı haizdir. Rıbh'ı (yani faizi) hayra sarf edil mek üzere para, ve d ü ğ ü n l e r d e kulla nılmak üzere elbise, zînet eşyası, ölü yıkanmak için kazan, okul, medrese ve camilerde okunmak için kitap, halı, laas\ i ( i n bak. Sa\a Pasa, Ulam Hukuku. Baha Arıkan icıcUmcii, cill n, ss. 62. H>) Bak. S.Ş. Ansav, Hukuk Tarihinde İslam Huku ku, i. baskı, ss. ii, 363. ş a m d a n , yoksul çiftçilerden tohumu olmıyanlara ö d ü n ç verilmek üzere daneli b i t k i l e r " , köle, cariye, hayvan ( d ö r t ayaklı küçük b a ş ve büyük b a ş ) , bağ, bahçe gibi şeyler vakf edilebilir*. Bazı hallerde kap-kacak da vakf edildiği an laşılıyor: "Trabzonda b u l u n d u ğ u sırada bir rumdan kuyumculuk öğrenen Sü leyman, kuyumculara her kırk yılda bir, Kâgıthanede tertiplemelerini emr ettiği eğlencede kullanılmak üzere on bin sa han, beş yüz kazan, tencere ve sair ba kır kap vakf e t m i ş " ' ' . Vakfı kadın da yapabilir erkek de; m ü s l ü m a n da yapabilir zimmî de. B i r m ü s l ü m a n ülkedeki hıristiyanlar, müs lüman halk veya gayri müslim halk için vakıf yapabilir'*. Vakıfta önemli şart lardan b i r i , vakf edenin h ü r olması, âkil ve bâliğ b u l u n m a s ı d ı r . Sabri Ş a k i r Ansay, " b i r şahıs ma lının hepsini vakf edebilir" diyor". Hal buki b i r kişinin, mallarının ancak üçte birini vakf edebileceğine dair fetvalar vardır". S. Ş. Ansay, "Hanefî mezhebine gö re vakfın uzun süre îcarı caiz değildir; Hanbeli mezhebine göre caizdir". Vak fın rakabesine dair davaların ve vakıf p a r a l a r ı n r ı b h m a (faizine, gelirine) ve gaileye yani, vakıftan elde edilen gelir veya mahsule dair davalar on beş yıllık zaman aşımına tabidir. Tahsisat kabi linden olan vakıf arazinin tasarrufuna ( k u l l a n ı l m a s ı n a ) dair davaların zaman aşımı, mîrî arazide olduğu gibi on yıl dır. Genel olarak halk y a r a r ı n a ait ve 27) B.ık. Bundan önceki noHa adı geçen eser, ss.. 2«) Bak. Fetavay i Ali Efendi, 1. 205 209. 263. 29) Bak. S.Ş. Ansay.Hukuk Tarihinde tslam Huku ku, î . baskı. ss. 263. not 521. 30) Bak. Fetavay i Ali Elendi, 1, 217. 31) Bak. S.Ş. Ansay, Hukuk Tarihinde İslam Huku ku. 3. baskı, ss. 259. 32) Bak. Fetavay-i Ali Efendi, 1, 20S-2I6 33) Bak. S.Ş. Ansay, Mukuk Tarihinde tslam Huku ku, 3. baskı, ss. 273. 4a m e ş r u t olan hayır k u r u m l a n hakkmdak i davalarda zaman aşmıı yoktur. " M i rasta islam hukukuna göre kız, erkek h a k k m m yarısmı aldığı halde vakıf ya pan kişi, vakfın gelirinden (gailesin den ve zevaidinden) kızının ve oğlunun yarı yarıya faydalanmalarını şart koşa b i l i r " diyor**. Vakfın özellikleri ve nitelikleri hak k ı n d a bir b a ş k a yazar şunları söylüyor: Vakıf yapmak yalnız müslümanlara öz gü değildir. Zimmîler yani müsiüman topraklarındaki gayri müslimlcr, hatta ı-ehin olarak tutulup memlekette otu ran hasımlar bile özel müsaade ile müslümanlar gibi aynı şartlar altında vakıf kurabilirlerdi. Gayr-i müslim yurttaş lar mallarını vakf etmek hususunda o kadar geniş bir yetkiyi haiz idiler k i on lar, müslümanların uymak zorunda bu lundukları bir sürü kaide ve yöntemle re uymak zorunda bile değillerdi. Fetavay-i Hindiye "Feth al - Kadir" adlı esere dayanarak bu hususda şu kaideyi k o y m u ş t u r : Bir vakıf kurmak için m ü s i ü m a n olmak şart değildir. Bir zimmî y u r t t a ş , fayda ve geliri sonrala rı fıkaraya ait olmak üzere kendi oğlu veya torunları mcnfaatma olarak b i r vakıf kurarsa bu vakıf sahih ve mute ber olur. Böyle bir kişi bu vakfı hem müslim hem gayri müslim fıkaraya tah sis eder veyahut sadece gayri müslim fıkaraya tahsis ederse bu vakıf gene meşru ve muteber olur. Vakıflarda va kıf edenin koyduğu ş a r t l a r a uyulma sına o kadar dikkat ediliyordu k i vak fın, islam dinini kabul edecek olan ço cuklarına ve torunlarına intikal etme mesi için vakf eden tarafından kayıt ve ş a r t l a r bile konabiliyordu. Hıristi yan dininden çıkma m e ş r u bir şekilde k u r u l m u ş olan bir vakfı hükümsüz bırakıyor idi ise de bu m ü r t e d , yani dinden dönen kişi islâm dinini tekrar terk ettikten sonra o vakıftan tam ola- M> Bak. Aynı s«r. a. 2S6-2«a. rak hiç bir sakınca olmadan faydala nabiliyordu". Para vakıfları : Vakıf konusuna genel olarak böy lece kısa bir şekilde değindikten sonra, vakfın gelişerek bankacılığa doğru atıl mış ileri bir adım olan para vakıfları üzerinde dc bir kaç cümle kayd etmek istiyoruz: Eldeki yazılı belgelere goıc Osman lı İınparalorluğunda para vakıflarının en geç Fatih Sultan Mehmet z a m a n ı n d a başladığı anlaşılıyor. Fatih, faizi ile ye niçeri ocaklarına verilecek etlerin za manla hasıl olacak fiyat artışını k a r ş ı lamak maksadı ile y i r m i d ö r t b i n a l t ı n vakf etmişti**. Fatih'in bundan a y r ı pa ra vakıfları yaptığını. K a n u n î Sultan Süleyman tarafmdan 1565 tarihinde ya zılmış bulunan bir h ü k ü m d e n a n l ı y o ruz. Kanunî, İ s t a n b u l k a s a p l a r ı n a yar dım parası olarak kendinden ö n c e bu iş için yapılmış para vakıflarını da bir araya getirerek altı yüz doksan sekiz bin akçelik bir vakıf y a p m ı ş t ı r . Bu h ü k ü m ve bir başkası burada belgeler kısmında yer a l m a k t a d ı r . Değerli türk yazarı merhum Osman Nuri Ergin'in bir yazısından, yalnız ka sap esnafının değil, b ü t ü n esnafın ken dilerine özgü sandıkları o l d u ğ u anlaşılı yor. O bu hususta şöyle diyor: " P a r a n ı n iktisadi, içtimaî hatla dinî işlerde oyna dığı rolü eski t ü r k l e r , kooperatiflerin, türlü türlü şirketlerin ve b a n k a l a r ı n a d ı İS) Bak. Seyyid Abdainıccic, Ingilccrc ve Alem i h lam, 1328, î t ı a n b u l , ss. 1S91«0. }t>) Bak. Uınail Hakkı Uzuntarfilı. Kapu K u l u Ocakları, 1. 254. Yenivcri kışlalarında da " y a r d ı m s a n d ı i ı " adı ile anılan » n d ı k l a r vardı k i buradaki paralar da fai/.c verilirdi. Bir Yeniçeri orlaM yardım sandığının k ı r k vekiz bin akçelik vakıf parasının Wizdc on ü r e r i n d e n laize verildiğine dair 1690 tarihli bir belge için bak. MUhimmo Dctferleri No. 96. sahifc IJ. Bazı gayr i menkulU-r yanında >ü/Jc on beşten faiıc verilip gelirinin vakıf şartlarına göıc vakfa sarf edilmesi için bir miktar da para vakf edildifini bildiren hir vakfiye örnefti için bak. Debbai Zade Nûman, tcrcüntci Cami Üs-Sak, H . 12S9/IS4), sahifc at. Anadoluda Denizli vil&yetinde 1891 yılında vapılmif gerçek bir para vakfı « yarıları İçin bak. V». kıllar Genel MUdüılUSü Arşivi. 60 No. lu milcedded Ana dolu defteri sahife 96. 49 işitilmemiş olduğu zamanlarda takdir ederek "avarız a k ç e s i " denilen y a r d ı m sandıklarını, ehven faizli b o r ç verme müesseselerini vücuda getirmişlerdir. Eskiden, halkın etrafında toplandığı, çevresinde o t u r d u ğ u her mabedin yahut her mahallenin b i r "Avarız akçesi san dığı" vardı. Bu sandığın sermayesini hükümet ve belediye değil, b i r daha ge ri almamak ve m a d d î hiç bir menfaat gözetmemek üzere kişiler verirdi. Veri len paralar hilci şer'iyyc usulü ile ncmalandırılarak faizinden bir miktar ma halle işlerine, mabedin ihtiyaçlarına sarf edildiği gibi bir kısmı ile de mahal ledeki fakirlere, dullara, yoksullara, ye timlere ve kimsesizlere y a r d ı m l a r d a bu lunulurdu. Esnaf cemiyetlerinin yardım sandı ğı, sanat ve ticaretini daha ileriye gö türmek istiyen mahalle sakinlerine ava rız sandığından ehven faizle b o r ç verir, bu suretle halka bir esnaf bankası ma hiyetinde iktisaden y a r d ı m edilirdi. Her esnafın b i r vakıf sandığı var dı. Buna "esnaf vakfı", "esnaf sandı ğı", daha önceleri "esnaf kesesi" derler di. Bu sandık, mütevellinin tahl-ı idare sinde ve m u h a f a z a s ı n d a . Mütevelli, loncaya; lonca da esnafa karşı sorumlu dur. Lonca her vakit kesenin mevcudu nu sayar ve hesaplan inceleyebilir. Mü tevelli, yıl sonunda loncaya bir yıllık hesap vermek z o r u n d a d ı r . Her esnaf sandığında altı kese "torba" bulunur. Bunlardan kırmızı torba da nemaya (faize) verilen p a r a l a r ı n senetleri s a k l a n ı r " . Bu hususta H . 1290/1873 yıh ( k a s ı m d a n k a s ı m a ) İs tanbul hallaç esnafının muhasebe bel gesindeki "7900 akça istirbah edilen akça neması (faiz g e l i r i ) " ifadesi dikka te ş a y a n d ı r ' ' . 37) Bak. Osman Nuri (Ergin), Mcccllci Umıır-u Be lediye, I , 704-705. Aynı y a » r ı n "Türkiycde Şehircilijin Tarihi inkişafı" adlı eseri, l^lanbul. 193*. ss. 27-29. O.N. Ergin, Avarız Akçası Sandıklarının 18*9 da belediyeler İdaresine verilmesini manasız buluyor ve »öyle diyor: "Acaba bu, taassubun son haddini bulduğu o tarihlerde dini bir müessese ve>'a idare telakki edilen evkafın fa- Evkaf tarafından yönetilen bu "Avarız akçası s a n d ı k l a n " 1869 da evkafın ü z e r i n d e n alınıp belediyeye verilmiş t i r " . Aşağıda göreceğimiz gibi, bu tarih ten önce, 1863 de büyük devlet a d a m ı ve iktisatçı Mithat Paşa, Tuna valisi bu l u n d u ğ u sırada, o r t a k l a r ı n a düşük faiz le b o r ç veren "memleket sandıkları"nı k u r m u ş t u r k i belki de Mithat Paşa bu f i k r i bu eski avarız akçası sandıkların dan almıştır. Osmanlılardaki para vakıfları ga liba epey önceden beri diğer islam ülkelcıindc de biliniyordu. Bunu şu ifade lerden a n l ı y o r u z : "Almcnah'ta, diyar-ı Rum'da (Anadoluda) dirhem ve dina rın yani akçanın vakfı âdetinin mevcut bulundutju vc bu vakfın halk a r a s ı n d a alış veriş işlerinde kullanıldığı b ü t ü n taşınır mallar vakfının sahih ve mûteber o l d u ğ u n a dair mevcut fetvaya ya ni fakihlcrin genel oylarına d a y a n m ı ş bulunan ve Ebu Muhammed tarafından konan kaide dahilinde olduğu zikr ve beyan edilmiştir. Bineanaleyh dirhem i/lc ve p:ııa ıkıa/ı ile u£ıa>ınasının dinle ve dini mües sese ile kabil-i lolif ulnıadıjı kunaalından mı ileri geli yor. Halbuki gene o tarihlerde evkaf, yetimlerin parasını liücı ive uMiııi ile pvk ala ikr.ı/. ve K-nıniyc e J ı ş o r ve bunu da ba$ı sarıklı hocalar yapıyurdıı." " . . . hoca lar halka kar$ı (aizi huram sayar \v evkaf idaresinde ca yır l a y ı r faiz muamelesi yaparlar vc bumla günah tanı dıkları halde keiKİileri mahallelerde, mahkemelerde dine niuğ.iNu- l>ıi' cilıeı gmırK'/U-ııli. Bunu >uyle yapıyuıiardı: Meselj bir .idam bir yıl müddellc on lira borç alacaksa \e bunun bir yıMık fai/ıi bir lira tutacaksa ortaya bir e$ya. bir kiıap vv\a cebindeki bir s.tJil çıkarılarak $u saati un bir lirava alımlısın? Denilir al.-ıc.->klı evet cevabını veıiiKO s.vıt bir an için kendisine tONİlm edilir fakat derhal, bu sanlı bana hediye ıdermisin? Sualine maru>! kalırdı ve saat hemen alacuklı>a geri verilir ve güya yıMu bir liıu fai/k- un lira burç alınmış değil on bir liraya bir saat alınım^ bunun he<liye edilmesi islenmesi ÜA.'rine hediye edilıni; ve geri verilmiştir. İşle hucatarın "hullei şcr"iyye" halkın "hilci şer'iyyc (yerinde olarak) dedikleri budur. Giıya böyle yapmakla alınan faiz helal bir hale ).>eliı ilmiş olıı>t>r (ak.ıl şcriaıla hilenin bir araya getirilmesi de pek acaip bir şey oluyor". Türkiyede Şe hirciliğin Tarihi inkişafı, ss. 77-29. Aynı ya/ar Meşihat dairesinden de şikayetle: " . . . .Meşihat dairesine gidcrseni.e urada yalı»/ para meselesi, fai/. meselesi, hilci şer'iy yc me.-»;le>i güıürsünüz. Dine. ahlaka, maneviyata dair his' bir kelime işilnıc/sini/.. O halde bu memleketin diya netini, maneviyatını, ahlakiyalını lan/.im ve idare edecek makam neresidir Bu niemleketin bir merkej:-i dinisi, bir merkez-i ahlakisi bir nazım ı manetiyatı olmayacakmı? •Bak. Mecellei Umur u Belediye. C.l. ss. 2ti. Bak. Osman Nuri Ergin, Türki.vedc Şchircilijin Tarihi İnkişafı, sahile 27. 50 NEŞET ÇAÛATAy ve dinar vakfının sıhhat ve meşruiyyeti için Ensâri'nin rivayeti veçhile yalnız imam Züfer'in h ü k m ü n e dayanmağa lüzum yoktur. ( B a h r ) sahibi bulunan Mevlana, dirhem ve dinar ( a k ç a ) vakfı nın meşru olduğuna dair bir fetva ver miştir. Al-Menah'ta açıklanan fikir ve m ü t a l a a " R e m l î ' n i n f i k i r ve mütalaasıdır. Yolculara ve müsafirlere süt da ğıtmak için b i r inek vakf edilmesi bu nun âdet olduğu yerlerde meşru ve caiz dir. Diriıemlc tartılıp ölçülmesi müm k ü n olan eşyanın vakf edilmesi meşru ve sahih olup olmadığı Ensârîdcn so r u l m u ş o da "evet" cevabını vermiş tir^. Ömer Lütfü Barkan ve Ekrem Hak kı Ayverdi taraflarından basıma hazır lanan H . 953/M. 1546 yılma ait "İstan bul Vakıfları Tahrir Defteri"nde Fatih Sultan Mehmet devrinden beri, 14561551 yılları arasında îstanbulda yapıl mış (1161) tane para vakfı yer almış bulunmaktadır. Bu defter 1546 yılma ait olduğu halde ö n s ö z ' d c 1551 e kadarki vakıflardan süz edilmesi, eseri bası ma hazırlıyanların 1546-1551 arasında ki beş yılhk para vakıflarına ait başka yerlerde kayıtlı belgelerden de fayda landıklarını gösterir. Defterde yer alan vakfiyelere göre paralar, türlü yıllarda başka başka k i şiler tarafından % 10, % 11.25, % 12.5, % 20 oranları ile faize verilmiştir. Gene bu defterdeki vakıf para bel gelerinde, fakihlerin yani islâm hukuk çularının "Muamelci Şcr'iyc", halkın d o ğ r u olarak "Hilei Şer'iye" dedikleri husus h a k k ı n d a uygulanan başka yollar da kayd edilmiş b u l u n m a k t a d ı r (39 A) Para vakıflarına ait fetva mecmua larında mevcut misallerden bazıları: }9) lam. B»k. Se)->id Abdülmccii. Ingilk-rc \-c Alcm-i tsI>t»nbul, sahife lft2 vd. ( » A> Bük. İstanbul Vakıfbrı, Tahrir Defteri ( I I . S53/M. IS4«). t s u n b u l . 1970. xxx xx.xviii. Bu dcfccr. Ömer Uilfü Barkan vc Ekrem Hakkı Ajverdi laralUrından basıma h u ı r U n ı p . IsOnbul Felih Cemiyeti, İstanbul EnstllUsU >'ariDİarının 61. si olarak vayınlanmı$(ır. 1) Bir kimse mütevellisi o l d u ğ u vakıf paradan, muamelei şer'iyye ile b i r kadına onu on bir b u ç u k t a n ( y ü z d e on beş eder) borç verse, m ü d d e t i sonunda rıbh'ı kadından a l m a ğ a muktedir o l u r mu? Elcevap - Olur*. 2) Bir kimse mütevellisi o l d u ğ u va kıf paradan diğer bir kimseye muamele ile onu on üç (yüzde otuz) ü z e r i n d e n borç verse müddeti geldiğinde r ı b h (fa iz) için dava etse onu on bir b u ç u k t a n ziyadesine davası dinlenir mi? Elcevap Dinlenmez*'. Fctavay-i Ali Efendi'den ( I , 333) naklettiğimiz, vakıf paralardan gelen faizlerin helal o l d u ğ u n u bildiren fetva lardan, bazı kimselerin hayır i ş l e r i n e para vakıf edilmesini ve hele bu parala rın faize verilme yolu ile işletilmesinin şeriata aykırı olduğu i n a n c ı n d a bulun dukları anlaşılıyor. B a ş k a bir fetvada: " B i r şehirde kendini bilgin sanan b i r kimse, vakıf para h a r a m d ı r , vakf eden ler cehennemliktir, elde edilen r ı b h (fa iz) h a r a m d ı r dese, onu yiyen imama uy maktan halkı men etse ve böylece cami le rin boş kalmasına ve şehir h a l k ı ara sında ayrılık çıkmasına sebep olsa, b u gibi sözlerinden fitne ç ı k m a s ı n d a n kor kutsa böyle kimseye ş e r ' a n ne yapmak lâzımdır? Elcevap - Şiddetle a z a r l a n ı r , sıkıştırılır, vaz geçmezse bu t ü r sözle rinden ve fikirlerinden d ö n ü n c e y e ka dar haps olunur"" denmektedir. B u bel ge, Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a " r ı b h " veya "faide" adı verilen d ü ş ü k faizin, Kur'an'da zikr edilen ve kat kat faizi ifade eden "riba" dan tamamen b a ş k a olarak anlaşıldığını, o zaman için en ç j k yüzde on beş olarak tesbit e d i l m i ş « ) Bak. Ftlava.v i Ali Elendi. 1. 3Î5. Vakıf ııkçalarm (ai/c verildiii hakkında bak. Behcet al-Fctav*. sv. 317-121. 41) Bak. Fetavay i Fcy/iyc. l , 429. Fcl.tvay-i Ali Efendi. I . 3.M. X V I . yü/.yıl .sonlarından beri resmen müsaade edilen (»ir. ııisbclinln yüzde un be$tcn fazla olm.-Kİığı anlaşılıyor. Bu hususta bıtfka bir belge i<in bak. O.iinanlı Kjnunanxrlcri, Milli Tctebbular Mecmuası. I , Î45. Osman Nuri Ergin. Meccllci Umur u Belediye, 1922, Ul?nbul, 1. 410. 43) Bak. Bohcct Ul-Fetava sahife 150. OSMANLI İMPARATORLUĞUNO/k R İ B * - FAİZ KOKUSU, PARA VAKIFLARI VE BANKACILIK bulunan faizin resmen ve şcr'an kabul edildiğini, aleyhte k o n u ş a n l a r m gene şer'an cczalandırıldıklarmı göstermesi b a k ı m m d a n çok önemlidir. C — Sicillerde ve fermanlarda Riba - faiz konusu Fıkıh ve fetva k i t a p l a r ı n d a k i hü kümler, misaller, genel ve anonimdir. Kadı sicilleri, fermanlar ve m ü h i m m e defterleri ise fiilî ve gerçek d u r u m l a r ı yansıtırlar. Bu b a k ı m d a n bunlardaki belgeler y a ş a n a n hayattaki t a t b i k a t ı gösterirler. Benim incelediğim bu çeşit belgelerde, on altıncı yüzyıl ortaların dan itibaren yüzde on beşe kadar faiz işlemlerinin yer almış olduğu görülü yor. Bu bizde, bu gibi işlemlerin hiç ol mazsa on beşinci yüzyılda da cereyan etmiş olduğu kanaatini uyandırıyorÇünkü, böyle şiddetle yasak sayılmış bir konu birden bire m e ş r u hale gele mez. Meşru hale gelebilmesi için uzun bir hazırlık devresi geçirmesi gerekir. Fatih'in y u k a r ı d a zikr ettiğimiz, faize verilmek üzere yaptığı 24.CC0 altınlık vakfı belki O s m a n l ı l a r d a resmî otoritelerce yapılmış i l k n a k d î vakıf değildi. Elimizde aynı maksat için vc faizinden tstanbul k a s a p l a r ı n a sermaye verilmek üzere 1565 yılında Sultanlar, H a n ı m sul tanlar, prensler vc vezirler vakıfların dan t o p l a n m ı ş 698 b i n akçanın vakf edildiğini g ö s t e r e n b i r belge ile, evvel ce kırk bin f i l o r i (o tarihte bir f i l o r i 60 a k ç a ) olan kasap a k ç a s ı n d a n arta kalan b i r milyon ikiyüz bin a k ç a n ı n yüzde on ü z e r i n d e n faize verilip geliri nin tstanbul k a s a p l a r ı n a verilmesi hak kında 1592 t a r i h l i b a ş k a bir belge mevcuttur*^ M ü h i m m e defterlerinde kayıtlı olan bu sultan (devlet) para vakıfların dan ayrı olarak faiz işlemlerinde uygu lanacak yüzde o r a n l a r ı n ı tesbit eden fermanlar da v a r d ı r . 43) Bak. Ahım-t Refik (Altınny), X V I . asırda tslaııbul Hayan, sahifc 87-88. Aynı >-azann, Hicri X I . asırda <İW. X V I I . asil) İstanbul Havatı, ss. 1. 51 Sultan Ahmet I tarafından yazılan 16C9 tarihli bir fermanda, ribahorlann (tefecilerin) b i r altın ve bir k u r u ş u (o zaman b i r altın 120, bir k u r u ş 70-80 akça i d i ) ayda d ö r d e r beşer akça faide (faiz) karşılığında verip ekseriya bin akçayı 400 - 500 akçaya muamele edip reayadan bir çok kimseyi borca boğup, üstelik kendi hizmetlerinde çalıştırdık ları, çalışmak istemiyenleri hapse attır dıkları haber alındığı yazılıdır. Sultan Ahmet bu fermanı ile, yüzde on beşten ziyade faiz almakta devam edenlerin haps edilip bağlı olarak î s t a n b u l a gön derilmesini emr ediyor ve bu gibilerin küreğe konulacağını bildiriyor^'. Faiz hadlerini sınırlayan bu gibi fermanlar, h ü k ü m l e r zaman zaman çı karıldığı gibi ayrıca narh kanunları da y ü r ü r l ü ğ e k o n m u ş t u r . H . 1091/1680 de yani Osmanlı Sultan-Halifesi Dördüncü Mehmet z a m a n ı n d a düzenlenen bir narh kanununda "... ve şer'an muamele edenleri onu on birden ziyadeye verdirmeyelcr ve ribayı dahi kat'iyyen ettirmiycler" denmektedir*'. Bu ibarede onu on birden muamele (yani yüzde on fa iz) kayd edildikten sonra "ve ribayı da hi kat'iyyen ettirmeycler" cümlesinden, d ü ş ü k faizin riba kabul edilmeyip an cak yüksek faizlerin riba sayıldığı açık seçik a n l a ş ı l m a k t a d ı r . Muhtelif narh kanunları incelendi ğinde, —savaş ve darlık zamanları müs tesna— eski yıllardan bu tarafa gelin dikçe faiz hadlerinin d ü ş ü r ü l d ü ğ ü gö r ü l m e k t e d i r . Meselâ 1609 tarihli fer manda yüzde on beş, 1680 tarihli narh kanununda yüzde on, 1303/1887 tarihli murabaha nizamnamesinde yüzde do kuza indirilmiştir**. 44) Bak. İstanbul Baş VckAlcl Ar$ivi, defteri No. 78, ss. 891-899. 45) Bak. Osman Nuri (Ergin), Mcccllci Belediye, 1, 410. Mühimme Umur-u 46) Bak. Ba> Vekalet Arşivi, tstanbul, Mühimme IX'fteri No. 78, ss. 891-899. Bak. dördüncü Mehmet tara fından 16S0 de yazılan kanunname, Mecellei Umur-u Be lediye, t, 410. Bak. Ceridei Mehakim, 4 nisan 1303/m. I8S7 tarihli nüsha. Bu Ceridei Mchakim'de yayınlanan 52 Görüldüğü gibi Osmanlı İmpara torluğunda eski zamanlardan beri halk aı asında cereyan eden türlü yollarla fa iz alma konusu, ö z d kişiler veya devlet tarafından vakf edilen paralarm faize verilmeye başlanması ile yeni bir safha ya girmiştir. Bir hayli çoğalmış olan bu vakıf paraliiıla \akiflann diğer gelirle rinden elde edilen paralar, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi hayır işlerine sarf, iakirleıe yardım, esnaf ve sanatkarlara borç verme şeklinde değerlendirilmiş olup'' önceloı i mülevellilerce, daha son raları dağınık bir şekilde yönetim ku rulları tarafından idare ediliyordu. 1923 yılıııcla cuınhuı i>e;in ilânından sonra 1 .anbulda ve Ankarada bir ipotek mü essesesi olarak "vakıl paralar idaresi" h u u ı l m u ş l u r . Bu idaielerin yerini, bu paralarla işlelilınek üzcıo 1954 de kuru lan ve halâ fa.ıliyciine devam eden "Va kıflar Bankası" almıştır. Osmanlı İmparatorluğunda Banka cılığın Gelişmesi : Kâğıt paranın kullanılmaya başlan ması: Osmanlı imparatorluğunda Üçün cü Selim (1789-1807) devrinde başlıyan ciddî icorgani/asyon hareketleri, ikinci Mahmul (1808-1839) ve Abdülmceit (1839-1861) devirlerinde hızla gelişmiş, askeıi, malî ve iktisadî teşeb büsler verimli s j n u ç l a r doğurmuştur. Bu cümleden olarak 28 şubat 1838 de "Maliye N e z a ı e t i ' kuruldu ve ilk kâğıt para 1840 yılında "kaimei mûtebeıei nakdiye" adı ile tedavüle kondu. Bu paraların kupürleri 10-500 kuruş ara sında ve el yazısı ile yazılmış olup, üzerlerinde seri n u m a r a l a r ı yoktu. Bun lar yüzde sekiz faizli olup bedellerinin ".Mıu-abaha .Vi>.ımn.-ııncsi" n i n 7. madticsindc, "16 şevval I2$J (25 m;ııl 1J64) ı.nıhli murabaha niumnanKSİ i>bu ni/1 jın.Tıi.nııi ıl.ını ijııb.ııjoıı iiıb.uvn nwfsuhtur" «k-ni-• >ur ki bö.l.^c IŞ^l ı.-ıııhiıuU- <lc bil murabaha niüaınnamoNİ va>ınl.>nü:^ı anlj-filmı» oluvor. 47) Bak, Oiman . \ u r i Ergin. Mocclki Umur-u BticI . 41... 7ı).-?>,5. Avnı >a/arın. Tüıkivcde Şehirciliğin l a ı i h i tnki>.-ırı. s». 27-29. Cone aynı \ararin Türkiye Maa rif Tarihi, I H . 27. Musahip Zade Celal. E»ki IsUnbul Ya>a>'i^, ii. 44. sekiz yıl sonra ödenmesi gerekiyordu Bu itibarla bu kıymetli k â ğ ı t l a r h â m i l i ne ait hazine tahvili mahiyetinde idiler. 1842 de Viyana'da bastırılan yeni k â ğ ı t paralar tedavüle kondu. Taklid edilme ye başlıyan eskiler tedavülden k a l d ı r ı l dı ve yüzde altıya indirilen faizleri mvınlazaman ödendi. Bankacılığın başlaması : Bilhassa kâğıt p a r a l a r ı n ortaya çı kıp kullanılmaya b a ş l a m a s ı n d a n sonra —yukarıdan beri incelediğimiz faiz mu amelelerinin, para vakıfları ve b u n l a r ı n işletilmesi sonucu gelişmesinin de etki si ile— faiz işlemleri, r e s m î ve alenî b i r nitelik kazandı. Bu hususta, mâlî güçle rini Avrupa piyasasına ve devletlerine bile tanıtmış olan Galata s a r r a f l a r ı ç o k r.klif rol oynadılar. Türkiycde ilk b a n k a y ı bu Galata bankerlerinden i k i kişi k u r d u . O s m a n l ı Hükümeti 1845 yılında bu bankerlerden J. Allöon ve Th. Baltazzi adlı i k i kişi ile kontrat yaparak bunlara her yıl i k i milyon k u r u ş verip bunlar da ingiliz l i rasının fiyatını 110 k u r u ş olarak sabit tutmayı taahhüt ettiler. Bu i k i b a n k e r 1847'de şirkete "Banque de Constanti nople" adını verdiler. 1848 F r a n s ı z İ h t i lali bu İstanbul b a n k a s ı n ı n d u r u m u n u çok sarstı ve banka 1852 yılında kapan dı. İngiltere ile Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğu arasında 1854 Kırım S a v a ş ı n d a b a ş layan sıkı ilişkilerin d o ğ u r d u ğ u iş bir liği sonucu 24 Temmuz 18.56 da İngilte re kıraliçesinin emriyle, merkezi Lond ra şehri, başlıca iş yeri İ s t a n b u l o l ı n a k üzere i k i milyon sterlin sermaye ile "Ot toman Bank" kuruldu k i bunun a d ı . 1863 de merkezi İ s t a n b u l olmak ü z e r e "Bank ı Osmanii Ş a h a n e " y e çevrildi. Galata bankerleri 1860 da "Türkiye B a n k a s ı " adı ile bir banka daha kurdularsa da bu da b i r yıl sonra kapandı«. ü) 37-54. Bak. Y i i / Yıllık To»kilillı Ziıai K ı « l i . 1964, ı s . OSAAANLI İMPARATORLU6uM>A Rİ8A • FAİZ KONUSU, PARA VAKIFLARI VE BANKACİLİK Gayr-i m ü s l i m l e r i n ve yabancı dev letlerin î s t a n b u l d a k i bu bankacılık te şebbüslerinden ayrı olarak gene o sıra larda Osmanlı i m p a r a t o r l u ğ u n u n b a ş k a bir köşesinde iViilhal Paşa tarafından millî ve resmî T ü r k bankacılığının te melleri atılıyordu. İki kez sadrazamlık yapmış olan bu b ü y ü k t ü r k devlet ada mı 1861 - 1868 y ı l l a n a r a s ı n d a Balkan yarımadasında Niş ve Tuna Valilikle rinde b u l u n d u ğ u sırada 1863 de Niş V i lâyetinin Şarköy (şimdi adı Pirot'a çev rilmiştir) k a s a b a s ı n d a "Memleket San dığı" adı ile, halka d ü ş ü k faizle b o r ç veren bir müessese kurdu"". Halkın mahsulünün yüzde beşi alınarak kuru lan ve onları tefeciden ve sıkıntıdan kurtaran bu s a n d ı k l a r çok ilgi gördü ve kısa zamanda bir çok yerde açıldı. Bu sandıkların faiz gelirleri ile de okul, yol vc köprü yapılıyordu. Y i r m i maddelik bir tüzükle çalışan, her cins eşya rehin konarak borç alınan bu sandığın gayesi esnaf vc s a n a t k â r l a r a da teşmil edilerek adı 1883 de "Menafii Umumiye S a n d ı ğ ı " şekline çevrildi. 1877- 1878 Osmanlı Rus savaşı bu sandıkların gelişmesine büyük zarar verdi. 15 Ağustos 1888 de Menafi S a n d ı k l a r ı ' m n yerini "Ziraat B a n k a s ı " aldı. B u banka adı da 1926 yı lında "Türkiye Ziraat Bankası Anonim Şirketi" şekline döndü**. Görüldüğü gibi Osmanlı İmpara torluğunda faiz işlemleri, bilhassa kâ ğıt paranın, m a d e n î p a r a n ı n yerini al masından sonra hızlı b i r gelişme gös termiş, faiz hadleri, zaman zaman çıka rılan "Murabaha Nizamnameleri" ile düzenlenip sınırlı t u t u l m u ş t u r . Banka cılığın bizde b a ş l a m a s ı n d a n sonra faiz hadlerini ve bununla ilgili konulan içi ne almak üzere i l k nizamname, 16 Şev val 1280 (25 Mart 1864) tarihinde " M u - *9) W^ dc xiiriirliigc giren bcx'iyyo (>ali») ni/amnunı.!>indc faiz haddi yüzde on i k i olarak lesbit edil mişti. Bak. Süleyman Sudi, Dcftcr-i Mııklasit, H . 1 » 7 . I s u n b u l . cilt 11, $s. 31. 50) Bak. Yüz Yıllık Teşkilâllı Ziraî Kredi, 95.11«. Tarihî vesikaUr kısmı, s$. S » . ss. 53 rabaha N'izamnamesi" adı altında yayınlanmıştır^'. Borç alıp verme işi, bu günki tica rî ve iktisadî hayatın ayrılmaz bir un suru olduğuna göre şekil b a k ı m m d a n bir benzerlik gösteren fakat mana ve iTiahiytI b a k ı m l a r ı n d a n başka olan faiz t^,: imi ile d ü ş ü k orandaki sermaye geliı i ilîdas edilmek suretiyle ticarî işknıltiL bir meşruluk verilmek isten miştir. Bu hüviyeti ile faiz, gerçekten r i badan tamamiyle ayrı olup Kur'an'a, islânıın m a n â ve ruhuna aykırı değildir. E£îcr aykırı olsa idi Halife - Sultan fer m a n l a r ı . Şeyh ül-lslâmlar ve Müfliler fetvaları bu t ü r d ü ş ü k faizi haram sa y a r l a r d ı . Ayrıca Mısırdaki Cami ül-Ezher çeyhi ( r e k t ö r ü ) Mahmut Şeltut da cn yıl önce, bu günkü banka faizlerinin, hisse senetleri ile tahvillerin haram ol madığına dair geniş bir m ü t a l a a yayın lamıştır". B u r a d a incelenen k o n u l a r l a i l g i l i lerden b a z ı l a r ı . belge N o t : A — Ç o k a ğ d a l ı o s n ı a n l ı c a ile y a z ı l m ı ş olanlar larafınıızdan sadeleştiril miştir. B — B u r a d a k i fetvalarda g e ç e n Ze>'d, A m r , B c k r , H i n d g i b i kadın, vc e r k e k a d l a r ı n ı n g e r ç e k kişi adla rı ile ilgisi y o k t u r . 1) K u y u n v a k f ı â d e t olan b i r ş e h i r hal k ı n d a n Zeyd, şu k a d a r k o y u n u n u vc k e n d i m a l i o l a n b a ğ ı n ı v a k f vc gailelerini (gelirle r i n i ) b i r t e k y c n i n f ı k a r a s ı n a ş a r t edip m ü t e velliye t e s l i m ve ş c r ' î tescilini y a p t ı r d ı k t a n sonra Zeyd p i ş m a n , o l u p bundan g e ı i d ö n m e ye k a a d i r o l u ı mu? E k c v a p - Olmaz. Fctavay-i A l i E f e n d i , I . 208. 2) i n e k v a k f etmek îV.îet o l m ı y a n ş e h i r h a l k ı n d a n Zeyd, b i r i n e ğ i n i b i r cihete v a k f e t t i k t e n sonra o Zeyd ö l s e veresesi o ineği m i r a s a sokmaya k â a d i r o l u r m u ? ElcevapO l u r l a r . Aynı eser, 1, 208. 51) Bak. 4 nisan IJOJ <1&87) tarilıli Ccridci Malıakim. 52) Bak. Nleccllct al Ezher, cilt 32, sayı 5. sahifc 526-528. (Ekim 1960 tarihli sayı). W- N€$£T ÇAdATAY 3) K u l ve cariye vakf etmek â d e t o l m ı yan ö i r beldede Zeyd admda b i r i , k u l l a r ı n ı ve c a r i y e l e r i n i b i r cihete vakf e t t i k t e n sonra Zeyd ö l s e , veresesi o k u l l a r ı ve cariyeleri m i . ra&a sokmaya kaadir o l u r l a ı m ı ? ElccvapO l u r l a r . Aynı eser, 1, 208. b i r sene t a m a m ı n a dek A m r ' ı n ü z e r i n e o n u on üç hesabı üzerine şu kadar a k ç a n b h i l zam edip sene sonunda b u n b h ı A m r ' d a n da va etse onu o n b i r b u ç u k t a n ziyadeyi d a v a s ı d i n l c n i r m i ? E l c e v a p O l m a z m e m n u d u r . Fctavav-i Feyziye, I , 429. 4) Zeyd s a ğ l ı ğ ı n d a m ü l k kitaplarını v a k f ve m ü t e v e l l i y e teslim ve ş e r ! tescilini y a p t ı r d ı k t a n sonra Zeyd ö l s e , kjzları, bu v a k f ı s a y m a y ı z demeye kaadir o l u r l a r m ı ? Elcev?p Olmazlar. A>-nı eser, I , 208. 13) M a n g ı r ( b a k ı r p a r a ) g e ç e r iken Z e y d , Amr'dan şu k a d a r m a n g ı r b o r ç a l ı p i h t i y a c ı n a sarf ile k u l l a n d ı k t a n sonra m a n g ı r p a r a t e d a v ü l d e n kalksa A m r , o m a n g ı r l a r ı n ö d e n mesi gereken g ü n d e a l t ı n d a n veya g ü m ü ş t e n olan k ı y m e t i n i Zcydden i s t e d i k t e " Z c y d ver meyip, o kadar m a n g ı r v e r i r i m d e m e ğ e kaa d i r o l u r m u ? Elcevap-Olmaz. Fet. Feyziye, I , 430. 5) O r t a k e ç e s i ve m i n d e r ve b a k ı r kap lar ve gazaya gidenler için kılınç vakfı sa h i h o l u r . H u l a s a l ül Ecvibc Ç e ş m i zade M . Halis, I , 121. 6) Vakıf cariyeyi m ü t e v e l l i s i , h ü r olan A m r ile evlendirip ıbir ç o c u ğ u olsa, ç o c u k v a k f ı n k u l u o l u r . Hulasat ül-Ecv=.be, I , 121. 7) Zeyd ş u kadar a k ç a s ı n ı b i r cihete vakf ve m ü t e v e l l i y e teslim ve şer'î tescilini y a p t ı r d ı k t a n sonra Zeyd p i ş m a n olup y a p t ı ğ ı v a k ı f t a n d ö r m e y e kaadir o l u r m u ? ElccvapOlmaz. Fctavay-i A l i Efendi, I , 209. 8) Zeyd, b i r k a ç k i ş i d e a l a c a ğ ı olan ş u kadar a k ç a s ı n ı b i r cihete v a k f eylesc bu vakıf sahih o l u r m u ? Elcevap-Olmaz. Fctavay-i A l i Efendi, I . 209. 9) Zeyd, s a ğ iken ş u kadar a k ç a s ı n ı b i r cihete v a k f ve m ü t e v e l l i y e t e s l i m ve ş c r ' i tescilini y a p t ı r d ı k t a n sonra Zeyd ö l ü p , vere sesi b u p a r a y ı m ü t e v e l l i d e n alsalar m ü t e v e l l i onu, vereseden a l m a ğ a k a a d i r o l u r m u ? Elcev a p O l u r . Fetavay-i A l i Efendi, I . 209. 10) H ı r i s t i y a n olan H i n d , ö l ü m döşeğin de kendi m a l ı o l a n evini, a r s a s ı n ı vakf ve gailesini h ı r i s t i y a n olan Zeyd'e, sonra bunun ç o c u k l a r ı n a , b u k i ş i n i n nesli t ü k e n i n c e K u düs şehrinde oturan hıristiyan fıkarasına şart edip, m ü t e v e l l i y e teslim ve ş e r l tescilini yap t ı r d ı k t a n sonra H i n d ö l ü p s ü l s m ü s a i t olsa veresesi vakfı s a y m a y ı p arsa>n mirasa kat maya kaadir olurlarını Elccvap-Olmazlar. Fetavay-i A l i Efendi, I . 217. 11) Zeyd m ü t e v e l l i s i o k l u ğ u v a k ı f para lardan A m r ' a muamele ile v e r d i ğ i a k ç a için b i r yıl t a m a m ı n a dek A m ı ' m ü z e r i n e onu o n b i r h e s a b ı ü z e r i n e muamelei şer'ij'ye ile ş u kadar a k ç a n b h ilzam eylese A m r yıl sonunda b u n b h ı Zeyd'e v e r d i k t e Zeyd A m r ' a o n u o n b i r e razı o l m a m ş u k a d a r ziyade ver d e m e ğ e k a a d i r o l u r m u ? E l c e v a p O l m a z . Feta. vay-i A l i Efendi, I , 335. 12) Zeyd, m ü t e v e l l i s i o l d u ğ u vakıf para lardan A m r ' a muamele ile v e r d i ğ i a k ç a için 14) K u r u ş , i r i ceyyid a k ç a ile 80 a k ç a y a g e ç e r k e n Zeyd A m r ' a ş u k a d a r k u r u ş b o ı ç x'trdikten soma k ü ç ü k a k ç a t e d a v ü l e k o n u p k u r u ş , k ü ç ü k a k ç a ile 120 a k ç a y a g e ç e r o l s a Zeyd o kadar k u r u ş u A m r ' d a n istediğinde A m r , her b i r k u r u ş u 120 a k ç a y a t u t u p b u hesap ü z e r e ş u kadar k u r u ş n o k s a n i l e b o r c u m u v e r i r i m deyip o k a d a r k u r u ş u t a m a men v e r m e ğ e k a a d i r o l u r m u ? Elcevap-Olmaz. Fet. A l i Efendi, I , 328. l.S) Allı d i r h e m gelir r i y a l k u r u ş g e ç e r ken Zeyd A m r ' d a n o l m a k u l e k u r u ş t a n ş u ka dar k u r u ş b o r ç a l ı p h a r c a y ı p o l m a k u l c k u r u ş g e ç m e z olsa Zeyd o l m a k u l e o l k a d a r k u r u ş u n a l ı n m a s ı z a m a n ı n d a a l t ı n veya gümüşten olan k ı y m e t l e r i n i A m r ' a v e r i r k e n A m r a l m a y ı p o l m a k u l e k u n ı ş u n her b i r i k a r ş ı l ı ğ ı n d a sekiz d i r h e m gelir k u m ş almağa kaadir o l u r m u ? ElcevapOlmaz.' Fet. A l i E f e n d i , I , 330. 16) Zeyd, o n u n u 12 den ve 13 d e n ziyade ye muamele eylesc, eskiden s u l t a n ı n e m r i ve fetva ü z e r e onu on b i r b u ç u k t a n ziyadeye ve rilmemek üzere tcnbih olundukta dinleme y i p ı s r a r etse Zeyde ş e r ' a n ne l â z ı m olur? E l c e v a p ş i d d e t l i tazir ve uzun hapis lâzım o l u p tcvbesi ve s a l a h ı z a h i r o l d u k t a s a l ı v e r i l i r . B u surette a l ı n a n n b h sahibine a l ı v e r i l i r n ı i ? E l c c v a p - R ı z a ile o l u n c a s a h i b i n e a l ı v e . rilmeye diye h a k i m l e r m e m u r d u r l a r . M i l l î T e l e b b u l a r Mec. I , 345. Burada g e ç e n ş i d d e t l i tazir, t ü r l ü s ö y l e n tilere g ö r e 39, 7^ ve 79 d e ğ n e k v u r m a k t ı r . H a k i m bu m i k t a r l a r a r a s ı n d a t a k d i r h a k k ı n ı k u l l a n ı r . Bak. Hulasat ül Ecvibe, I , 103. 17) Halis ayar, k a t k ı s ı fazla veya y a n ya r ı y a k a t k ı l ı olan me-skûk a l t ı n ve k u r u ş ve saire g i b i t e d a v ü l d e k i p a r a l a r ı n b o r ç a l ı n ı p verilmesi t a r t ı i l e m i s a y ı i l e m i o l u r ? E l c e v a p T a r t ı ile l â z ı m d ı r sayı ile caiz d e ğ i l d i r . Behcet ü l - F e t a v a , İ s t a n b u l , 1266, sahifc 311. 55 18) Altı d i r h e m b i r denk gelir cedit zolata ( b i r nevi m a d e n i p a r a ) 81 a k ç a y a r a y i ç iken Zeyd A m r ' d a n ş u k a d a r zolata b o r ç al d ı k t a n sor.ra zolata 90 a k ç a y a g e ç e r olsa hala Amr, Zeyd'c v e r d i ğ i z o l a t a l a n n misillerini Zeydder. i s t e d i ğ i n d e Zeyd, a l d ı ğ ı m z o l a t a l a n n her b i r i n i 81 a k ç a y a h a ı r e t m i ş t i m sen de her b i r i k a r ş ı l ı ğ ı n d a 81 a k ç a a l deyip misille rini v e r m e m e ğ e k a a d i r o l u r m u ? Elccvap Olmaz. Behcet ü l - F e t a v a , ss. 311. 19) Zeyd m ü l k k a z a n ı n ı ö l ü y ı k a n m a k için vakf-ı l â z - m ile v a k f e t t i k t e kazan filan mahalle mescidinde d u r u p m e s c i d i n kaN'yum u , ahalisinden isteyene vere diye ş a r t et mekle mescidin k a y y u m u A m r o k a / a n ı o yer ahalisinden Bekr'e ölü.sünü y ı k a m a k için. vak fı y a p a n ı n k o y d u ğ u ş a r t ü z e r e v e r d i k t e n son ra o kazan B e k r ' i n k u s u r u o l m a d a n ç a l ı n ı p zayi olsa Amr'a veya B e k r ' e ö d e m e k gerekirmi? Elcevap Gerekmez. Fet. A l i Efendi, I , 266. H u r r i r e fi'l-ycvm is-sabî a ş a r a m i n ş c h r ' i safer il-hayr liseneti tis'a ve sclascmie 27 safer 1307 h./3 E k i m 1891. Bak. V a k ı f l a r Genel M ü d ü r l ü ğ ü a r ş i v i m ü c e d d e d A n a d o l u a d l ı 601 No.kı defter, ss. 96. 24) B i r beldede â l i m n a m ı n a o l a n Zeyd, vakıf p a r a h a r a m d ı r , v a k f edenler cehennem l i k t i r , devr ile h a s ı l olan. n b h dahi h a r a m d ı r o n u yiyen i m a m a u y m a k t a n m e n etmekle ek ser m e s c i t l e r i n t a t i l i n e ve o beldede ahalisi a r a l a r ı n d a d ü ş m a n l ı ğ a sebep o l u p b u n u n g i b i s ö z l e r sarf edip fitne ç ı k m a k t a n k o r k u l s a ş e r ' a n Zeyd'c ne l â z ı m o l u r ? Elcevap Tazir-i ş e d i t ile m e n edilmeye z o r l a n ı r , hareketinden vaz g e ç m e z s e s ö z l e r i n d e n d ö n i i n c e y e kadar zindanda haps o l u n u r . Bak. B e h ç e t ü l - F e t a v a , ss. 150. Ayru fetva, Hulasat ü l . Ecvibe'de de k a y ı t l ı . Bak. I , 103. 22) Zeyd, m ü t e v e l l i s i o l d u ğ u vakıf para ları, zayi o l m a k i h t i m a l i i l e h â k i m i n reyi ile vakfa y a r a r b i r a k a r a d e ğ i ş t i r m e y e k a a d i r o l u r m u ? Elcevap-Olur. Fet. A l i Efendi, I , 242. 25) " i s t a n b u l k a d ı s ı n a h ü k ü m k i mahrusai I s t a n b u l d a v a k i olan imarct-i A m i r e ı n e v k a f ı n d a n 100.000 a k ç a ve c e d d i m S u l t a n Mehmet H a n e v k a f ı n d a n 100.000 ve S u l t a n Bayezi'.l H a n e m a r e t i e v k a f ı n d a n 80.000 a k ç a ve Sultan. Selim H a n emareti evkafından 80.C00 a k ç a ve m e r h u m o ğ l u m Mehmedin e m a r e t i e v k a f ı n d a n 80.000 ve o ğ l u m Mehme d i n validesi m e r h u m e n i n emareti e v k a f ı n d a n 60.CC0 a k ç a ve Ü s k ü d a r d a o l a n emaret evka f ı n d a n 60.COD a k ç a ve A l i P a ş a evkafından 30.00" a k ç a ve Mehmet P a ş a e v k a f ı n d a n d a h i 30.0C0 a k ç a ve M u r a t P a ş a e v k a f ı n d a n 18.000 a k ç a ve Mustafa P a ş a emareti evkafından 3C.C00 a k ç a ve Davud P a ş a e v k a f ı n d a n dahi 30.000 a k ç a k i c ü m l e 698.000 a k ç a o l u r m ü t e vellilerden a l ı n ı p murabahaya v e r i l i p r ı b h ı m a h r u s e i mezburc k a s a p l a r ı n a sermaye için k o y u n e m i n i m a r i f e t i ile v e r i l m e k ü z e r e s ü d dei saadetim m ü t e f e r r i k a l a r ı n d a n Mustafaya teslim o l u n m a s ı n a e m r e<lip... 22 Ş a b a n 973/ 1566 m a r t ayı o r t a l a r ı . Bak. Ahmet Refik ( A l t ı n a y ) . 16. A s ı r d a İ s t a n b u l H a v a t ı İ s t a n b u l 1935, ss. 87. 23) Denizliye t a b i B a ş k a r c ı karyesi sa k i n l e r i n d e n sahib ü l - h a y r a t Cafer o ğ l u Mus tafa a ğ a i b n - i ' l - m e r h u m Cafer... ş ö y l e d e d i : Enfes-i m a l i m d e n y i r m i adet liray-ı O r m a n i y i hasbeten lillahı t e â l â v a k f ' u habsedip ş ö y l e ş a n eyledim k i : meblag-ı mezbur i k i b i n k u r u ş a l â vechil-helal b â y c d - i m ü t e v e l l i rehn-i kavî veya kefil-i m e l î i l e s c n e v î ziyade ve noksan o l m a y ı p ve k a l e m i y c n a m ı ile b i r nesne a l ı n m a y ı p o n u o n b i r kuıxış sekiz para h e s a b ı ü z e r e i s t i r b a h o l u n u p h a s ı l olan r ı b h;ndan her senenin Zilhicce! ş e r i f e s i n i n gaye. sinde 180 k u r u ş k a r y e i mezburede v â k i as h a b ı hayrat t a r a f ı n d a n b i n a ve i n ş a o l u n a n mescid-i ş e r i f e m i n b e r vaz'ı ile h a t i b b u l u n a n zata verile,.," 26) " i s t a n b u l k a d ı s ı n a h ü k ü m k i , mah rusei İ s t a n b u l k a s a p l a r ı n a sermaye için tavaif-i m u h t e l i f e d e n c e m o l u n u p s ü d d e i saadetim m ü t e f c r r i k a l a n n d a n Mu.stafa.ya t e s l i m olu nan m e b l a ğ ı m e z k û r u m u a m e l e i ş e r ' i y y e ile muamele edip her maddei muamele e t d ü g ü n i s t a n b u l k a d ı s ı h u z u r u n a g e t ü r ü p sicil e t t ü m p ve k e n d ü dahi defterine k a y d e d ü p sene başı o l d u k t a İ s t a n b u l kadısı huzurunda mu hasebesin, v e r ü p n b h ı n d a n h a s ı l o l a n mebla ğı, e m i n i n e t e s l i m edip k a d ı m a r i f e t i ile İ s t a n b u l k a s a p l a r ı n a sermaye i ç ü n tevzi e d ü p surct-i muhasebenin her b i r i sieil-i mahfuza k a y d o l u n u p b i r i n d a h i mezbur Mustafa s ü d dei saadetime g e t i r ü p hazinci A m i r e m d e mah fuz ola b u babta sicil a k ç e s i a l ı n m a y a . - 22 Ra. 20) Zeyd, A m r z i m m e t i n d e k i a l a c a ğ ı olan 600 k u m ş için 90 k u r u ş n b h i l z a m etmek iste dikte b i r k i t a b ı n ı 90 k u r u ş a b i r yıl s ü r e ile Amr'a s a t ı p te.slim edip A m r da a l d ı k t a n sonra A m r o k i t a b ı Bckr-c hibe ve t e s l i m e d i p Bekr dahi Zeyde hibe ve t e s l i m eylesc Zeyd yıl sonunda 90 k u ı - u ş u n u A m r ' d a n i s t e d i ğ i n d e A m r m ü c e r r e t k i t a p sana vasıl o l d u deyu v e r m e m e ğ e k a a d i r o î u r m u ? Elccvap-Olmaz, Fet. A l i Efendi, I , 333. 21) H i n d , Zeyde b o r ç v e r d i ğ i a k ç a s ı için Zeydin ü z e r i n e b i r yıl t a m a m ı n a dek o n u o n b i r h e s a b ı ü z e r e m u a m e l e i ş e r ' i y y e ile ş u ka dar a k ç a n b h i l z a m e d i p yıl sonunda b u r ı b h ı Zeyd'den alsa b u n b h H i n d ' e helal o l u r m u ? Elcevap-Olur. 56 mazan 973/1565 Nisan o r t a l a r ı , a y n ı yer. 8S. b u i k i belge K a n u n i devrine ait. Ne$€T ÇAÖATAV ss. 27) i s t a n b u l k a d ı s ı saraya m e k t u p yaz m ı ş " s a b ı k a n kasap a k ç a s ı 40.000 f i l o r i ( o ta r i h t e b i r f i l o r i 60 a k ç a ) o l u p her yıl n b h ı n d a n ( f a i z i n d e n ) külli a k ç a h a s ı l o l m a ğ l a m ü s t a k i l m ü t e v e l l i nasb o l u n u p hala z i k r o l u n a n a k ç a d a n on i k i yük ( b i r y ü k : yüz bin akça d ı r ) k a l u p ve m ü t e v e l l i s i o n u n u o n b i r e istir b a h e t t i r m e k l e y ı l d a c ü z 1 nesne h a s ı l o l u p o l d a h i m ü t e v e l l i yevmi elli a k ç a vazife a l u p ve d ö r t c f i ^ ! ve b i r k â t i p vazifesi dahi ihdas ol u n m a g l a kasaplara y ı l d a 69.000 a k ç a ait olur. Z i k r o l u n a n a k ç a m i n baad o n u n on b i r üze- 1% i s t i r b a h o l u n m a k ü z e r e kasaplara v e y a h u t m u t e m e d ü n aleyh kimesnelerc v e r i l d i ğ i tak d i r d e n b h ı zııf ( i k i k a t ) ü z e r e o l d u ğ u n d a n m a i d a m ü t e v e l l i ve k â t i p ve c â b i l c r i n vazife leri zarar-ı k a s s a b î n e ait o l m a k l a k ü l l i tcfaviit o l m a ğ ı n meblağ-ı m c z b u r mütevelliden rcf olunup vech-i m e ş m h ü z e r e i s t i r b a h o l u n . mak babında h ü k m ü h ü m a y u n u m rccasına arz e t d ü ğ ü n ecilden b ü y ü r d ü m k i . . . v a r d u k t a z i k r olunan kasap a k ç e s i n e arz e t d ü ğ ü n ü z e r e amel eyliycsin ( k o y u n e m i n i n e v e r i l d i ) f i . t v a y i l - i c. lOCO (Cemaziyclcvvel b a ş l a r ı ) I 4 Ş u b a t 1592 ( ü ç ü n c ü M u r a t d e v r i ) . B a k . A h met Refik ( A l t ı n a y ) ı h i c r î X I . a s ı r d a İ s t a n b u l H a y a t ı , 1931 İ s t a n b u l , ss. 1. RIBA AND INTEREST CONCEPT AND BANKING IN THE OTTOMAN EMPIRE Neşet ÇAĞATAY Riba and Interest has no doubt been one of the most hotly debated and commented upon - both verbally and in w r i t i n g • subjects throughout the world of Islam. We are not to delve at length here into these discussions. Indeed any such attempt on my part, after my colleague and personal friend Fazlur Rahman's scholarly treatise on the subject is bound to remain unnecessary'. He makes both chronolo gical and logical criticism of the verses of Qur'an wherein riba is mentioned; scientifically studying at the same time its applications amongst Hejazi Arabs during pre-Islamic and Islamic periods - first in Mecca and then following the Hegira in Medina. He further discusses the authenticity of later manuscripts and publications in the light of such practices of riba as well as all the more apparent realities. We want to dwell here briefly on riba and interest practices especially amongst muslim communities that comprised the Ottoman Empire during the period 1517-1924, i.e. in the reign of Ottoman Caliph-Sultans who spiri tually led the w o r l d of Islam for more than four centuries. Riba I n Its General Conception Practices Connected w i t h I t i n PreIslanvlc Arabia - Prohibitions During the Early Periods of Islam My venerable friend the late Jo seph Schacht describes both the con ception and the meaning of riba i n his article in the Encyclopaedia of Islam "the word riba actually and literally means an increase, a growth, a rise, a swelling and as a term it comes to ccnnote a 'murabaha', an 'interest', denoting at the same time the idea of all sorts of illegitimate and unearned material gains. I t further signifies to exchange on term a commodity that is both weighable and measurable w i t h an excess of this same commodity." Being a stretch of arid land from a geographical point of view, Hejaz had become the hub of extensive and voluminous trading that entailed, perS8, money landing and borrowing. Writers that describe economic and social life i n seventh century (A.D.) Arabia inform us of the ruthlessness w i t h which such Icndings and borro wings were undertaken. The prevailing practice was either. 1. to exchange same or similar ar ticles (riba al-fazi) o r ; 2. to advance money at a fixed monthly or yearly interest (riba-al-nasi'a). Should the debtor prove himself unable to repay the loan the interest was doubled and the period originally set forth was extended ( r i b a ak-nasi'a). This was practiced as follows: ( I ) Fazlur Rahman: Riba and Interest. Islamic Studies in Journal of the Central Institute of Islamic Rcscaich, Karachi, vol. I I I . No. 1. March 1964. reprint p. I-4.V NEJtT ÇAİATAY I f the debtor was to pay the inte rest in the form of a year-old she-camel and could not do so at the time the debt in question matures he was asked to pay the interest accrued in the form of a two-year old she-camcl. Where the article loaned was ten measures o l ' wheat then the amount due doubled. In the case of advancing in cash hundred gold coins loaned was paid back as 200 the following year. Should the loan period be extended a second and third time then the amounts due became 4C0 and 800 gold pieces respec tively. This was the kind of usury that had impoverished the people in the pre-Islamic period causing the utter deprivation of families involved. When the debtor was unable to pay back even a modicum of sum that was advanced to him he was compelled to sell his house, his vineyard and even his freedom*. What is vigorously prohibited in the Our' an by "O you who believe do not consume riba" ( X X X , 130) is this usury*. It is difficult to find similar terms in other languages that convey the idea of this kind advancing of money or articles. Interest-rate not exeeding 25 % per annum is teitned as 'manfaa', falda', 'nama' 'faiz' and ' r i b h ' in Ara bic; 'sud' in Persian and Urdu and as 'gellr' or 'kazanç' in Turkish. Those who advance at a higher rate of interest are 'usurers'* Canonical admonitions regarding riba are to be found in verses I I (275-276, 278-280), H I (130), I V (159-160) and X X X (39) of the Holy Qur'an. When commenting (i) Jtbari: Cami »I Baysn' Cairo. III. 40. JV, 55, « . &J; F. R«zl: Tifsir al-Kabir. Cairo. I l l Al i Imran \xrr«c I M ; Ai-Bayhakl. Al Sunan al Kubia ih^-rabad. I » 2 : Kilab al Buvii. halvi rilKi. <3I J. Scharhl, Encyıkjpacdiı» u( Islam • Arlicic on 'riba': Envcr Ikbal Kuroshi: Thoon,' of Intcr«$( and IsUm' TraiiN. by Salih Tug. 1966 Istanbul Pp. 4S-7I: Maxime RodinMXi " U l a i i i cl CapilalisnM.'', Paris, 1966. pp. J5-6I. (4) Fa/lur Rahman, paprr. nn-niionrd in (oolnolc no. I hero, pp. I o«c. in his 'Kitab al Tafsir' on the verse I I (278-280). Buharî records as follows " I b n 'Abbas said: the last verse sent down t j the Prophet was the verse on riba". He further explains that ' U m a r b. al • Hattab is quoted to have said "the last verso revealed to the Prophet was on riba and that Ho died before wc could question H i m on the subject" Fehruddin Razî claims that what is meant by illegal transactions or riba as mentioned in Qur an is riba al-nasia'. As to hadiths, no reliable h a d i t h literature ccnlains a hadith clearly and particularly touching on riba or b o r r o wing and lending. I n Buhari's and Muslim's works ( K i t a b al-Buyu, bab al-rlba) there is a creditable h a d i t h which is always taken as an example i n matters connected w i t h riba: " i t is said of Ubada b. al-Samit that the God's Messenger has reouested that the g o l d be paid by gold, silver by silver, wheat by wheat, barley by barley, dates b y dates, salt by salt like for like payment being made hand to hand. I f anyone gives or expects more he has dealt i n riba. Both the receiver and the giver arc guilty; there is no riba except i n transactions involving credit". A great majority of Islam j u r i s t s reject and condemn such pre-Islamic usury based on doubling and redoub ling of interest that had prepared ground for the financial collapse of families. Further they have categori cally prohibited the transaction of b o t h articles and money even when w h a t was involved was a low-rate interest, on the basis of articles enumerated, i.e. gold, silver, wheat, barley, date and salt and founding their arguments upon hadith wherein these arc mentioned. Moreover, jurists of considerable wisdom and insight have interpreted riba- having in mind the social and eco(5) F. Ra/i 'Mafatih al • Cnyb', Cairo. 11, 58 Ra%hld Ki/3 'T:ıfNİr a1-M.-inar'. Cairo. I . W A . H . . M I , 15 RIBA MO INTEREST CONCEPT AND BANKING IN THE OTTOMAN EMPIRE nomic development of communities as well as i n the interest of people at large - as it was explained and com mented upon in verse I I I , 130. They also maintain the opinion that riba should cover only those six articles mentioned i n the above hadith and that all money and articles unaffected should not be condemned. Rigid i n their conception and ba sing their argumentations on apoc ryphal hadiths such as " a l l kinds of advancing (money) that involve a gain is riba" the first group of jurists have pushed the matter into a blind-alley* I n his 'Sunan al-Kubra' BayhakS quotes a lengthy hadith to the effect that "there is no riba consumed i n what is eaten or drunk and i n articles other than gold and silver"^ Since this inflexibility in the true understanding of riba had long been widespread in the world of Islam, great majority of muslims w i t h property, goods and cattle had had to recourse to borrowing on pawn, thus providing the creditor w i t h both a guarantee and unearned profit; while a few have referred themselves to fraudulent interest by a "muameleyi şer'iyye." There are plenty of examples in books of fatwas and fiqh to advan cing of money for articles pawned. An interesting piece of document dating back to 1298 A.D. (697 A.H.) and pertai ning to Seljuks of Anatolia was published in 1952'. "Hilei ş e r ' i y e ' s " over riba and interest have assumed a well-nigh legitimacy so much so that there were (6) For fiirihcr details sec Fa/lur Rahman. Paper incnlionwl in footnote ( t ) . (7) Al-Bayhakl 'Cnnii al-Sunan al-Kubra', Hydera bad, 1J52 A H . V . m-7S7. <S) 'A Legal Ooaimont CoiKcming Loaning on Inleiost in .Seljuki Period- by Osman Turan, T.T.K. Belleten 1952. vol. X V J . No. 62. pp. 251-260. A,lso see •İlahiyat Fakültesi Delgisi*. Ankara Üniversitesi. 1953. I , 4 | . « ; 1955 No. 1-2 pp. 2Î-30; 1955 No. W , pp. H-97 for the triUcs of Tiirans article as well as related coiTcspondence. 59 oven separate books on the subject. These fraudulent procedures became so widespread towards the Middle-Ages that the very Arabic word connoting the idea was introduced into the languages of Western Europe. I n the eighth letter i n his treatise entitled 'Les Provinciales' and published i n 1656-1657 Blaise Pascal makes mention of such fraudulent procedure then called 'contrats mohatra'. The Shafiites i n particular and la ter Hanefites and Imamites recognise such "hilei şer'iye;" whereas Malikites, Hanbelites and Zaidites reject i t . Despite such prohibitions advan cing on money on interest had a long standing amongst all countries of the Faith. There are numerous examples of transactions wherein both riba and interest were involved in Morocco, A l geria, Egypt, India, I r a n and above all in Mecca' J â h i z who lived i n Basra i n 9th century A.D. tells us in his 'Kitab al-Buhala' about two Persian Gulf merchants who bought back for cash the same articles they had just sold on fixed term. Of the Abbasid caliphs Muktadir b o n o w e d some 200,0000 di nars from merchants at a rate of inte rest of 7 % between the years 912-932'*. To extend the ban on riba, which virtually meant redoubling of already double interest, down to modest rates of interest below 15 % falls short of principles set f o r t h both by Islam, a religion founded on logic and realism and by Holy Qur'an wherein i n more than fifty places the phrases 'are thou (9) Maximc Rodinson, 'Islam e« Capilalismc'. I n Ihis lx)ok, Rodinson gives several extremely inte resting examples nnd illustrates his point by saying that mohamedan traders in I8lh and 19(h cenlurict .Morocco used to receiw up to 400 % interest and (hat Meccan traders used to loan to Javanese pilgrlmi on an interest rate of 100 %; while terming such transactions ' u n bon pr4t' wherein the words 'riba' or •faiz" did not even appear. Sec pp. .5Î-62. (10) Ibn-l Miskawayh 'Tacarib al-Umam pp. *3Z. J45. JM. 505; Ibn al-Alhir vol. V I I I , pp. 1 « . NEΫT not aware?' 'do not thou cogitate?' arc repeated. Moreover, the Prophet Him self had borrowed cuite good sums from Jâbir b. Abdullah and when the time came for H i m to pay back He did so by adding something to the actual sum He owed". The unjustified rigidity in the int t r p i c t a t i o n of tiba had prepared the ground first for Christians and later for jews to monopolize financing of every conceivable form in the realm of Islam; thus forcing mohamcdans to refer to "hilei şer'iye" lo get around haram. This, most certainly corrupted their ethics'^ Since in books of fiqh and official ixxords such derivation of interest is termed "muameici şer'iye" the method followed is in fact deception and there can be no deception in shari'a. On the other hand, banking which is based on borrowing and advaiicing at low rates of interest and thus providing financial aid in a manner quite anonymous saves the i>crson from the embarrassment of feeling indebted for both the money advanced and the kindness displayed. This in turn is appropriate and is in line with high Islamic ethics of secrecy and intimacy with which mohamedans are asked to assist each other; since it is well-nigh impossible to expect a per son to extend large sums of money without ultimate recom|>cnse or jcturn in order to provide an artisan with working capital or an individual with an abode. Even should this be possible it is certain that the debtor would feel himself under obligation. I l l ) Abti Davud 'Sunan': 'Kilab ulBuvu': 'Husn alK:i7.T. Ahm:id t>. Il.-inbjl Mu.nad. Cairo. 131} A.H.. I l l .'W. (IJ) H i l i - i •ih.-ii'iya in chançin inlcreM. n\.impU*: P»rM)n selliMj h i i w.iich oi his luvaiy lo Miiicuixr foi z p riud of 6 inonihs fur 150 liriiv unil the ladcr's iVNclling it Co Ihc wlWr lor 100 liras cavh. Thi> «oparcnlly innuccni iranMction iv in (act an open rib». ÇAĞATAY Riba and Interest In the Ottoman Empire It is certain that in the O t t o m a n Empire that extended itself on three conlintnts advancing and b o r r o w i n g o f money amongst traders, artisans, public servants and the p o p u l a t i o n i n general was quite widespread, p a r t l y due to the special texture of c o m m u n i ties comprising the Empire and because of the Imperial land system then i n progress". There is no doubt that the practice of the rate of interest either t h r o u g h fradulent (deceptive) selling of bene ficial pawning had a long and extensive usage. There can be found many examples of such fraudulent selling named inuamelei şer'iye and there are even books written on the subject. As lo the Seljuqi document concerning pawning its date- 1298 A.D. indicates as we have noted in footnote*, the transac tion occured a year before the O t t o m a n Empire was founded. Thus, loan against security that provided the creditor w i t h considerable p r o f i t in the form of milch cow, f a r m l a n d , orchard etc. had certainly found a sporadic and ready practice since the early years of the Empire. By officially legalizing l o w rates of interest, as separate f r o m such labyrinlhus of procedures, in the second half of 19th century the Otto mans have proved themselves realistic on the subject and thus established a precedent for the rest of the I s l a m i c world. We may summarize later deve lopments under the following hea dings: cl.n III llK' lınptTİııl Lmul S\^tcnı nil urabKland ill l l v realm was diiidal inlo loxl of (O • 200 doniiniN (approx 120.000 • JtOCOO square nicter>) each lui bciiin ill lliv po>^Nsioii o( n farmer and his l.-imilv and inlierited iindivi<lc<l l>y one of his inheritors or Iteirs. Tlu-^e lot* cotild neither be sold or otherwise disposed nl .iiid i n each village uiid offieini nan>cd "sip.ihi" e<ill-i.ii'<l laNCN nnd dues. OSMANLI IMPARATOfîLÜĞUNOA ftl8A • FMZ KONUSU, PAKA VAKIFlJkRt VE BANKACILIK A — Riba and inlcıost - rate as treated in books of f i q h ; B — Riba and Iıı;oresl,- rate as mentioned in fatwas (opinion or verdict on a lejjal matter as furnished and pronounced by a m u f t i ) ; C — Riba and interest • rate as recorded in judicial ( c o u r t ) registries and in Imperial edicts; D — Development of banking. A — Riba and Interest • rate as Treated i n Flqh The great majority of the Ottoman Turks belonged to Hanafit Sect. Books entitled 'Multaka al-Abhur' and 'Durar and Gurar' lead the fiqh books used as text books in Ottoman madrasas and to which ka/is frequently referred when pronouncing their judgements or ruling their verdicts". In 'Multaka' a whole chapter devo ted to the discussion of riba mentions the six articles given in the hadith, namely gold, silver, wheat, bailey, date and salt and following a statement to the effect that in riba exchange of any article with an excess of the same good is not permissible, examples are provided. To take one: one measure of wheat can be sold for two measures of barley since they are of one and the same genus. I n order to by-pass haram sales must be effected cn cash payment basis involving no fi.xed term. Inas much as this procedure is recorded in the annals as sale, it connotes never theless the idea of lending and borro wing. Further examples: it is permissib<I4) 'Miiltak.-)' was written by Ibrahim Halabi and tran>tatvd into Turkish by M . Mvvkulati. I l was prinitct scxcinl times. Th<; edition mi.'nii<in<.-d here is p r i n l i d in Istanbul (IftW A.D. and I30S A H ), l a r jamai Durar' was written by Mehmol b. Hurmiiz. alias Mullah tliisiev. What is memiuiad liere is Is tanbul edition of the work printed i n IS42 <I2S« A . H . l . le to sell the milk of one species of ani mal l o r an excessive amount of milk from a different species since the ani mals involved do not belong to the sa me family. Sheep and goat; buffalo and cow are of one and the same genus. I t is not permissible to sell cither the m i l k or the meat from any one animal inclu ded in these two groups for an exces sive amount of milk from any one ani mal therein. I t is permissible to sell fat for meat or for fat rendered from sheep tail. It is permissible to sell wheat for an excessive amount of flour since bread is sold by loaf and flour by measure. It is not permissible cither to sell olives for an excessive amount of olive oil or the .sesame for sesame seed oil. There can bt no riba between the master and his slaves because whatever l>ossessison$ they command are the master's. I f the slave is promised free dom on payment of a stipulated price then riba may take place". I n 'Durar and Gurar' after giving almost similar examples, the following are added: raisins can be sold for more grapes, dried wheat for more green wheat, cotton for more cotton thread. As there is no verse on bread and cop per coins these can be sold by weight, the latter being sold, at the same time, by numbers. Gold and silver coins are only sold by weight since by verse they are categorically weighable articles. Gold and silver coins that are two-th irds fine are bought and sold by we ight ; while one-third fine gold and sil ver coins in number. I n fatwas there can be found numerous examples on selling and buying of coins'*. (15) Multaka' I I pp. 31 - }4 (16) 'Durar' I I pp 579 , 5»6-59l. In 'Bahjal al Falawa' it is said that gold siKei coins 50 % lintare to btf bought and sold by weight, pp. J l l . I t further says that coins well-known to the public both by wei^jht and value can bi; bought and sokt by niumbcrs, ibid pp. 312. 62 B — Rlba and Interest • rate İn Fatwas There are a great number of works compiling fatwas pronounced from 1299 until the abroRation of Caliphate (1924) by famous muftis that had practiced i n important Ottoman centers and by various Shaih al-Islâm. Most of these contain also fatwas by muftis of great renown in their res pective terms of office. Of these we can mention but some of the most famous: 'Fatawai A l i Efendi', 'Fatawai Fayzia' and 'Bahjat al-Fatawa'. Several of these have been reprinted many times. These collections treat, in the first place, problems arising from the ques tion of coins of different fineness involved in borrowing or loaning. I n later chapters problems arising from the charging of interest are discussed under the heading "muamelei şer'iyye". In early years the payment w i t h gold and silver of same fineness and size ( o r type) was no problem since the fineness and the value of these remai ned unchanged. But in periods when the volume and the scope of trade grew -16 th and 17 th centuries in particularand military as well as the economic reasons made it imperative to alter both the fineness and the size (conse quently the value) of these coins such repayments became extremely complex. Thus the reconciliation of divergences that had occured between the time coins were borrowed and the date of expiry necessitated the pronouncement of religious edicts (fatwa). Here are some examples to further illustrate this point: 1. I n case someone had borrowed mangir (copper coins) at the time when these were currency in circulation, can this debtor insist on repaying his debt in mangir at the time this debt expires and when not m a n g i r b u t gold o r silver coins arc in circu lation? Answer: No, he cannot. 2. In case someone had b o r r o w e d mangir from a certain c r e d i t o r at a time when one gold piece was w c r l h 400 mangirs and that gold and silver coins became the currencies in circulation in the meantime, can the creditor c l a i m a new rate of exchange between mangir and gold or silver coins when the debtor insists on p a y i n g in any one of the new currencies rather than in mangir? Answer: he cannot". 3. In case someone had b o r r o w e d money (samll coins) that was the currency in circulation at that time and that later on large coins were circulated replacing the small ones, should the d e b t o r insist on paying his debt in gold or silver coins and can the credi tor insist on receiving ( o r being paid) large coins equal i n n u m ber to the small coins o r i g i n a l l y advanced? Answer: He cannot. 4. I n case someone b o r r o w s a certain number of large-si/.o aktcha at the time one k o u r o u s h was w o r t h 70 of such aktchas and if later small aktcha beco mes the currency i n c i r c u l a t i o n in replacement of large aktcha and one kouroush revalued t o equal 120 small aktchas, can the debtor insist on paying at the rate of 120 small aktchas to one kouroush or at the rate o f one large aktcha to a small one? Answer: he cannot'*. Apart from the above these collec tions of fatwas provide space first f o r (17) S«e • Tatawii Fay^iva" 1, pp. 4J0-4İI. (14) Ibid, I , pp. 4.^1. For siinilnr faiwa.* pIcniC 4Cc • Fatawai Ali Efendi ' I . pp. (14) 'Falawol ' A l i t f f n d i ' . I . pp. .'31 63 muamelei şer'iye wherein the interest involved was integrated by a hilei şer'iyc into the sale value or price and then, in a partly hushed up fashion, invest ments on interest-rate and problems related thereto. Some examples of such fatwas: 1. I n order to obtain 90 kouroush of interest ( r i b h ) on 600kourhoush he advances, a person sells for a period of one full year one oF his books to his debtor for 90 kouroush and he i n t u r n donates the same to a t h i r d party, the latter making a gift of it to the creditor. Can the debtor refuse to pay 90 kouroush on the ground that the creditor had got back his book? Answer: he cannot. 2. Should a woman receive ribh through "muamelei şer'iyc" for the money she loans out to a man for a fixed period of one full year; would this ribh be halal? Answer: Yes.'*'. 3. I f a person advances money on term at a rate of interest of 15 % w i l l he be able to collect this ribh at the end of the loan period? Answer; yes^'. On the subject of similar procedu res to legitimate the interest-rate these collected fatwas furnish more examples connected w i t h pious foundations (vaqf) than individuals". Here are some illustrations: (20) Ibul, t . pp. İ31 (211 'Fatawai Fay/iyn', I , pp. 431 (221 U seems thai iho Ooiiqucror was Ihc first sullan li> sec up foundations uf w l i k h the incomes -derived through loaning out on interest- rate- weru i i x d lu meet (inpcriai e^pcnscs. He had donated y.CCO |!oUI pieces of wliich the interest was to be used lo meet probable incre.ises in llv: price of meat thai was supplied lo the Janissaries. See 'Kapu Kulu Ociklari' by Ismail Hakkı U'.unçarjili. I . pp. Î54. At I he garrisons ol the Janissaries ihere were special 'assistance funds which nvrc loaned out on iiitcresi to derive inconies. Tor a tlocumcnt (IWO) testifying tlx- loaning of siich a fun<l that HniounleU (o -M.OCJ akicha at the rate of 10 ' i interest plcajse see 'tnuhimme defterleri' N i i . 96, pp. B . 1. I f a person loans out to a woman from funds w i t h which he is entnisted at an annual rate of interest of 15 % would he be able to collect ribh at the end of the year? Answer: Yes''. 2. I f a pers'jn loan to another per son out of the pious funds of which he is the trustee at a rate of interest of thirteen to ten, can he claim this interest which is above 15% by filing a complaint? Answer: he cannot'*. It is understood from fatwas in 'Fatawai A l i Efendi' ( I , pp. 333) attesting the legitimacy of interests received on foundations money advan ced, that certain people were against donating for charity purposes and above all against the administration of such funds to generate interest. I n another fatwa it is said " i f a self-styled wisecrack in a community claims that the foundations money is haram; those contributing to it in the form of dona tions are worthy of h e l l ; the r i b h thus obtained is also haram and forbids the faithfulls to stand behind the imam (who is remunerated out of the foun dations funds) in the mosque thus causing desertion i n all mosques i n l"(ir a copy of a deed of trust sec 'Tcrccmci CamiusS.ik' by Debbag/ade Numan (1S4Î) pp. 212-213. For knding on IS Interest-rate see pp. 238 of the some work. For a 'real cash foundations' set up in U9I at I X n i / l i (An.-)lolin) see the Archives of the Turkish Vakil lar GencI Müdürlüğü, Ana<lolu Defteri No. «0 pp. 96. For moie details and copies on monetar>' funds see: Istanbul Vnkiflaii Tahrir Defteri <A. H . yS3/M. IS46). Istanbul 1970. "The Registrer Book of Funds of Istan b u l " This book lias been prepared by Ömer t ü t f ü Bar kan and Ekrem Hakkı Aysel'di. Ui) "Falawai Ali Efendi' I . pp. 335. On k>anlng uııt ol foundation aklchas sec 'Bahjal al-Fatawa', pp. 317-321. There arc various illustrations in these same ixiges. (24 > We understand from chapters i n 'Falawal Fay/.ia' 1. pp. 429 and 'Fatawai 'Ali Efendi' I , pp. iU that (he rate of interest permitted since the end ii( the I f l h CLiiluiy was no more (han IS %. For a different document on this subject, see 'Osmanlı Kaiiunnnnieleri': 'Milli Tetebbular Mecmuası' vol. 1, pp. 34.^: slsD '.MecelU-i Uinuni Belediye' by Osman Ergin, printed in Klanbtil (1922). I , pp. 410. 64 that city as well as rift and commotion amongst that city's population, what is to be done to such a man within the bounds of the shari'at? Answer: He is reprimanded, severely chided and pressure is brought to bear upon h i m . I n case he is not redeemed then he is goalcd until he disassociates himself from such ideas and statements''. This document is of utmost im portance since it testifies more than anything we have the acceptance in the Ottoman Empire the fact that 'ribh' or 'faida' i.e. interest at low rates was actually different from liba menlioiicd in Our'anic verses; that the interest rate of 15 **o was legal both officially and by sharia and that those denying it could be persecuted again in accordan ce with shari'a. C — Riba and Interest in Regis tries and Firmans Court decisions and illustrations thereof as cited in fiqh and fatwa collections are both general and anony mous in character, whereas registries and entries at the kadi's office (court of justice), in books of records of the Imperial Assembly of State (muhimme defterleri) and firmans testify to what had actually occurcd. From documents of this kind it comes to daylight that transactions involving no more than 15 "'0 interest was in the order of the day and that this has been the generally accepted practice from the middle of the sixteenth century onwards. Such transactions lead us to believe that si milar practices might date back to fifteenth century. Pious foundation of funds reaching 24.000 gold pieces and created by the Qonqueror for loaning out on interest was probably the first of its kind that was set up officially. We possess documents indicating the creation in 1565 of a foundation by sultans, sultanas, princes and viziers - in the overall amount o f 698,000 aktchas - to provide r u n n i n g capital to the city's ( I s t a n b u l ) bulchci s. A similar documen: dated 1592 orders the advancing on interest 10 o^, I.2C0.0C0 aktchas to the public. This sum was the remainder ot b i i t d i c r s , allocation of 40.000 l i l o r i (one tilori was worth 60 aktchas)-\ From a lirman put forth by Sultan Ahmet tile First and dated 1609 wc learn that usurers used to advance one gold coin and one kouroush (one gold piece was worth 120 aktchas and one kouroush 70 to 80 aktchas) on the rale of monthly interest oi 4 to 5 aktchas and earned upwards of 400 or 500 aktchas a year on ICCO aktchas loaned. Furthermore, these same usurers as mentioned in the firman had the Chris tian minorities of the Realm so indeb ted that they were forcing them c i t h e r to work for them oi^ tlse go to j a i l . With the above firman of his, Sul tan Ahmet orders that those accepting more than 15 % interest be first j a i l e d and then brought to the capital ( I s t a n bul) to be condemned to the galleys". As it is to be understood f r o m what has been described so far, the question of loaning on interest that had always been in general and accepted practice entered a new phase t h r o u g h the State's making advances out of the foundations funds on interest-rate. That is, the State itself had thus established a precedent. These founda tions had become so large that the interest derived therefrom sufficed to finance charity works, to provide fotthe needy and to make available to (26) 'Li(<; in iManbul during Si\i<H-nih Ccniury' by Ahmol Rclik (Alıiıiay», pp «7 W; Life i n Eleventh Century IstanbuK. pp. I Ba} (25) 'Bahjal al Ftlawa' pp. ISO. (27) Archiwj «4 Prime Miniiler's Office-UOnbul Vekllel Arjivi" Muhimnic Defteri* No. IS. pp. ftl6A ANO INTEREST CONCEPT ANO BANKING İN THE OTTOMAN EMPIRE artisans the initial or working capital'*. Following the declaration of the Tur kish Republic i n 1923 "Foundations Ad ministrations" were set up in Istanbul and Ankara to serve as mortgaging ins titutions. The Foundations Bank (Va kıflar B a n k a s ı ) set up in 1954 still ope rates as such in replacement of these two administrations. D — Development of Banking in the Ottoman Empire Reforms w i t h i n the Empire had started by Selim the T h i r d (1789-1807) and gained momentum during the reign of Mahmud I I (18081839) continuing as such during the reign also of Abdulmajid (1839-1861). Military engagements as well as financial and economic undertakings have yielded profitable results. On the same line, the Ministry of Fi nance was created on February 28, 1838 and the first banknote 'valid cash replacement of the gold piece, or 'kaima-i m'utabarai nakdia' issued two years later. These were in denominati ons from 10 to 500 kouroushes, had no serial number on them and were all written by hand. They were to i-emain as cunx:ncy i n circulation for a period of eight years at the rate of 8 % inte rest and were due to payment upon the bearer's request at the end of this term. I n 1842 new banknotes printed i n Vienna were circulated replacing the first ones which there were already counterfeits. Interest accrued on this first batch of banknotes was honoured regularly although at slightly reduced rate 6 % . Following the circulation of bank notes charging of interest i n transacti ons of various nature and types had as(2S) 'Mcccllei-Umuru Belediye' by O&man Nuri Ergin I , pp. 410, 704-705 also 'Türkiyedc Şehirciliğin Tarihi inkişafı' by the same author pp. 27-29 as well •s 'Türkiye Maarif Tarihi' H I , pp. 727. 'Life In Ancient Istanbul - Eski Istanbul Yajayişi' by Musahipzadc Calal. pp. 46. 65 sumed an official status. The Galatian money-changers who were as influen tial abroad as they were at home proved very active in extending credits on inte rest and two of them had indeed set up the first bank i n Turkey. I n 1845 the Ottoman Government signed a contract w i t h two money-changers, J. Alison and Th. Baltazzi, to the effect that the Go vernment undertook to pay them 2 million kouroushes per annum i n re t u r n for their pronounced and explicit promise to keep the value of one Pound Sterling (£) at 110 kouroushes. I n 1847 these bankers named their company 'Banque de Constantinople' but the French revolution of 1848 had shaken the company's financial stan ding causing it to close down in 1852. On July 24, 1856 the Ottoman Bank was set up by order of the Queen w i t h headquarters in London and w i t h an initial paid-up capital of £2 millions. Its name was changed later on (1863) into "Banki Osmanii Shahane-Impcrial Ottoman Bank". Although the Galatian bankers mentioned above had once more set up a new bank which they named 'Türkiye Bankasi' it also collap sed a year later*'. Quite apart from these attempts either by foreign states or by the nonmuslim minorities of the Empire to introduce banking, a great statesman), Midhad Pasha, was laying the founda tion stone of the first national and offi cial Turkish bank. This great man who was twice prime minister (Sadr Âzam) set up first in 1863 a 'Fund for Public Improvement' during this term of offi ce as governor of Nish and Danube provinces i n the Balkans (I86I-1868) at Sliarkoy (today's Pirot). This Fund was to advance credits to people ö n low rate interest. This incipient public fund was created through contributioris from farmers and breeders (5 % valUe (29) See pp. 37-.S4 'YUz Yillik Teşkilatlı Zirai Kredi' 1964. 66 of their produces) and i t immediately relieved the needy producers from the whims and caprices of usurers. They thus became very popular and indeed i n many provinces branches were establi shed*'. Interest collected was spent for the construction of roads, schools and bridges. Enlarging the scope of the fund which had a regulation of twenty articles and accepted every conceivable sort of articles as security, artisans and small traders were also covered. Thus, the name of these funds was changed in 18S3 to "Fund for public Improve ment" (Menafii Umumiye Sandığı) but the Turco-Russian War of 1877-1878 which soon broke out almost comple tely ruined them all. They were replaced later on (1888) by the Agricultural Bank which name was first altered as 'The Turkish Agricultural Bank' m 1926 and then in 1937 as 'The Agricultural Bank of the Republic of Turkey - T.C. Ziraat Bankası'". (30) I n Suie S»iti *nd Pttrchatci RrguUlioni enlormi in M7I. the nu ol inlfml uai al 12 S. See -Ocflrri M u k l u i l ' ISO] AM. by Sülr>ınan Sudi. (\olucnc I I ) . pp. 31. (31) ' Y i u Yillik Tc^kiblli Zira] KrcdiCtup ter on 'Historical Documents' pp. $S-llt. As it is to be understood f r o m the short history given above interest rate was very quick to develop follo wing the circulation of banknotes w i thin the realm of the Ottoman E m p i r e . Because borrowing and l o a n i n g out constitute an inseparable as w e l l as inevitable part in today's trade and eco nomic activities the w o r d 'faiz' is used with a view of recognizing the legitimacy in creating a low-rate return o n c a p i t a l for 'interest-rate' which is quite diffe rent from riba both in meaning and i n character. As such, 'faiz' is indeed dif ferent from riba and is in keeping with both the leaching of Our'an as well as the intention and the s p i r i t o f Islam. I f it were not, the f i r m a n s o f the Caliph-Sultans, the fatwas of m u f t i s and Shaih al-Islams w o u l d have con demned it as 'haram'. Moreover, Mahmud Sheltut, the Rector of J a m i al-Azhar in Cairo published i n 1960 an ex tensive study to the effect that neither today's bank rates nor shares and sa ving bonds are 'haram'". ( M ) See Mccelki »I-Aih»r", \-ol. 32 no. S. pp. $26-$2« (October l%0).
© Copyright 2024 Paperzz