T.C. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ANKARA TAKTİK MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ VE EMİRLERİN YAZILMASINA İLİŞKİN ÖĞÜTLER Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Yayınları ANKARA GENELKURMAY BASIMEVİ 3. Baskı - 2011 ISBN: 978-975-409-601-9 NSN: 7610270517176 SUNUŞ Mustafa Kemal ATATÜRK, yaşamının her döneminde kitapla bütünleşmiştir. Bu okuma sevgisinin kendisine sağladığı bilgi birikimini zaman zaman yazmaya dönüştüren ATATÜRK, yaşamının farklı dönemlerinde farklı konularda kitaplar yazmıştır. Yazdıkları gerek güncelliği, gerekse yol göstericiliği açısından bugün dahi tartışmasız gerçekleri içermektedir. Günümüzden yaklaşık 100 yıl önce yazdığı bu kitapların hâlâ güncelliğini koruması onun ileri görüşlülüğünün ve akılcılığının göstergelerinden biridir. Mustafa Kemal, özellikle II. Meşrutiyet’in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırmıştır. O, özellikle subayların değişen koşullara uygun olarak mesleki bilgilerini artıracak yayınların yapılmasını gerekli görüyordu. Bu amaçla mesleğinin ilk yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini, aşağıda isimleri belirtilen askerî içerikli kitaplarda toplamıştır. a. Takımın Muhârebe Ta’limi b. Cumalı Ordugâhı c. Ta’biye Tatbîkat Seyâhati ç. Bölüğün Muhârebe Ta’limi d. Zâbit ve Kumandan İle Hasb-ı Hâl e. Ta’biye Mes’elesinin Halli ve Emirlerin Sûret-i Tahrîrine Dâir Nasâyih I Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki en önemli cephelerinden birisi Çanakkale Cephesi’dir. Bu cephedeki muharebelerin tarihte ayrı bir yeri ve önemi vardır. Çanakkale Muharebeleri’nde dünyanın dört bir tarafından gelen düşmana, Çanakkale’nin geçilmez olduğu gösterilmiştir. Kazanılan bu başarı sonucunda Çarlık Rusyası, müttefiklerinden gerekli yardımı alamadığından, yıkılarak savaş dışı kalmıştır. Çanakkale Muharebeleri’nin en büyük komutanı Mustafa Kemal’dir. Anafartalar Muharebesi’nde, emrindeki tümenle, düşman kolordusu karşısında savaşmış ve büyük başarılar elde ederek muharebenin seyrini değiştirmiştir. Bu başarıya yüksek sevk ve idare gücünün yanında kuvvetleri yerinde, zamanında ve en iyi şekilde kullanarak ulaşmıştır. Durum ve araziyi çok iyi kavrayan ATATÜRK, Kocaçimen Tepesi’nin ve Conkbayırı kesiminin önemini anlamış ve düşmanın tehlikeli olabilecek hareket tarzlarını önceden saptamıştır. Arıburnu Muharebeleri’nde vermiş ve bunları uygulamıştır. seri kararlar ATATÜRK, askerlerin yanında, en ileri hatlarda bulunmuş ve böylece Türk askerinin moralini yükseltmiştir. ATATÜRK, Çanakkale Muharebeleri’nde edindiği tecrübeler ışığında, taktik meselesinin II çözümü ve emirlerin yazılmasına ilişkin önemli noktaları bu eserinde anlatmıştır. Bunların bütün subaylar tarafından bilinmesi gerektiğine işaret etmiş ve okunmasını önermiş, On Altıncı Kolordu Komutanı olarak verdiği bir emirle de subayların bu tecrübelerden yararlanmasını istemiştir. Eserde ATATÜRK, taktik meselesini çözerken nasıl bir yöntem izleneceği, hangi noktaların göz önünde tutulması ve emir verilirken nelere dikkat edilmesi, emrin ne gibi özelliklere sahip olması gerektiği gibi günümüzde de geçerliliğini koruyan konularda çok önemli bilgiler vermektedir. Matbaa harfleri ile 1916 yılında Edirne Sanayi Mektebi Matbaasında basılan, yedi sayfadan oluşan eserin Osmanlıca aslı Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Arşivinde bulunmaktadır. Eser Tnk.Kur.Alb. İsmet GÖRGÜLÜ tarafından yayıma hazırlanmış ve 1989 yılında Harp Akademileri Komutanlığında basılmıştır. Daha sonra Gnkur. ATASE Başkanlığınca “Mustafa Kemal Tabiye Meselesinin Hâlli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih” ve “Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Taktik Meselesinin Çözümü ve Emirlerin Yazılmasına Dair Öğütleri” adları altında iki ayrı kitap hâlinde 1990 yılında Ankara’da Türkçeye çevrilerek basılmıştır. Eserin 1995 yılında ATASE Başkanlığı Birinci Askerî Tarih Kurulu tarafından yapılan III baskısı ise tek kitap hâlinde; birinci kısmı günümüz Türkçesi, ikinci kısmı Osmanlıca olarak yayımlanmıştır. Eserin Gnkur. ATASE Askerî Tarih Etüt Merkezi (ATEM) Başkanlığı tarafından hazırlanan bu baskısı ise “Taktik Meselesinin Çözümü ve Emirlerin Yazılmasına İlişkin Öğütler” adı altında yine iki kısım hâlinde günümüz Türkçesi ve özgün metinler ile çevirim yazıları şeklinde yayıma hazırlanmıştır. Gnkur. ATASE Başkanlığı; Ebedî Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün askerlikle ilgili yazmış olduğu bu eserleri yaşayan Türkçeye çevirerek okurlarına sunmayı amaçlamıştır. Abdullah ATAY Korgeneral ATASE Başkanı IV İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER.................................................. III Taktik Meselesinin Çözümü ve Emirlerin Yazılmasına İlişkin Öğütler (Çeviri).................. 1 16’ncı Kolordu Emri (Çeviri)............................. 3 Taktik Meselesinin Çözümüne İlişkin Bazı Öğütler (Çeviri)................................................ 5 Emirlerin Yazılış Şekli...................................... 10 Ta’biye Mes’elesinin Hâlli ve Emirlerin Sûret-i Tahrîrine Dair Bazı Nasâyih (Latin Harfleri ile Osmanlıca Metin)............................................. 17 16’ncı Kolordu Emri......................................... 19 Ta’biye Mes’elesinin Halline Dâir Bazı Nasâyih............................................................ 21 Emirlerin Suret-i Tahrîri.................................... 26 Ta’biye Meselesinin Hâlli ve Emirlerin Suret-i Tahrîrine Dâir Bazı Nasâyih (Orijinal Osmanlıca Metin). ........................................... 33 V III TAKTİK MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ VE EMİRLERİN YAZILMASINA İLİŞKİN ÖĞÜTLER 1 1 16’NCI KOLORDU KOLORDU EMRİ Taktik meselesinin çözümüne ve emirlerin yazılmasına ilişkin aşağıda özetlediğim öğütleri her subayın dikkatle okumasını öneririm. On Altıncı Kolordu Komutanı M.Kemal Edirne Sanayi Mektebi Matbaası 1916 1 1 TAKTİK MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN BAZI ÖĞÜTLER Bir taktik meselesini çözmek için her şeyden önce, mesele sakin kafayla, baştan sona kadar birkaç defa okunmalıdır. Buna ayrılacak birkaç dakikalık zaman sayesinde önemli noktaları unutmak tehlikesi giderilmiş olur. Meseleyi bu şekilde okuduktan sonra, iki tarafın durumu tam olarak akla yerleşir. Önemli bilgilerin altı kırmızı, mavi kalemlerle çizilerek ve birlikler harita üzerinde işaretlenerek bu konu kolaylaştırılır. Durum tam olarak kavrandıktan sonra sıra, o durumun muhakeme ve değerlendirilmesine gelir. İşte bu muhakemenin sonucunda kesin karar ortaya çıkar. Tereddütleri gidermek ve doğru karar verebilmek için düşünceler sıralanmalı ve düzene konmalıdır. Aceleci davranılarak daha başlangıçta akla gelen ilk karar kabul edilip de sonra onu çeşitli sebeplerle akla uygun göstermeye çalışılmamalıdır. Böyle yapılırsa yetersiz bir karar alınmış olur ve o karardan vazgeçmek çok zor olur. 5 Bir meselenin çözümünde nasıl bir muhakeme yapılması gerektiği hakkında farklı taktikçiler tarafından farklı yöntemler önerilir. Bu yöntemlerin çoğunda mümkün olan bütün durumların dikkatle, bütün ayrıntılarıyla incelenmesi önerilir. Bu tarzı o kadar uygulanabilir bulmadım. En iyi yöntem, aşağıdaki birkaç kısa soru etrafında düşünceleri toplamaktır: 1. Görev ve durumun gerektirdiği önlemler (Hareket tarzları) nelerdir? 2. Düşman bu tedbirleri almamızı nasıl önleyebilir? 3. Düşmanı kendi isteğimize göre harekete zorlayabilmek ve onun amacına ulaşmasına engel olabilmek için neler yapabiliriz? Bu soruya cevap vermek için, tarafların kuvveti, bu kuvvetlerin tertiplenmesi, arazi, her iki tarafın ulaşım hatları göz önüne alınarak olası durumlar ortaya çıkarılmalıdır. 4. Alınacak ilk önlemler için karar! Görülüyor ki meselenin çözümüne görev ve durumdan başlanıyor. Genellikle alışılageldiği üzere düşmanın olası amaçlarından başlamayı önermem. Bunun tek amacı, kararımızı düşmanın amaçlarına bağlı bırakmamaktır. 6 Amacı belli ve kesin olan, onu elde etmek için bütün kuvvetini kullanan kimse; düşmanın amaç ve önlemlerine göre harekâtını kararlaştırmaya çalışan kimseden manen üstündür. Düşman kuvvetlerine göre kesin karar alınmasını beklemek, genellikle, önemli bir zaman kaybı demektir. Muharebeden önce ve hatta genellikle muharebeden sonra bile düşman kuvveti hakkında çok az kesin bilgi elde edilir. Arıburnu ve Anafartalar’da yapılan muharebelerde aldığım raporların hiçbirinde düşmanın kuvvetinin doğru olarak anlaşılabilmiş olduğuna rastlamadım. Bu sebeple: Taarruz etmek mi lazım? Savunmaya mı karar vermek uygun? Muharebeden kaçınmak mı gerekli? Bu konularda düşmanın tahmin edilen kuvvetinden çok, görev ve durum karar verdirir. Düşmanın amacını anlamak, en azından görevimizin yerine getirilmesini zorlaştıran niyetlerini anlamak için büyük bir dikkatle çalışmak gereklidir. İlgisi olmayan, olası herhangi bir durumun olmayacağını kanıtlamak için uzun uzadıya tartışmak tamamen gereksizdir. 7 Düşmanın mümkün olan planlarını ortaya çıkarmak için en iyi yöntem, kendini düşmanın yerine koymak ve onun bakış açısından meseleyi çözmektir. Buna ayrılacak zaman, elde edilecek çıkarı tamamıyla karşılar. Akıllı bir düşman -ki biz taktik meselelerinde düşmanı en iyi taktikçi ve kesin kararlı (olduğunu) kabule mecburuz- kesinlikle bizim en az istediğimiz şeyi yapar. Bir de unutulmamalıdır ki düşman hareket ve faaliyetten yoksun değildir. Araziye gelince; araziye her zaman gerçek değerini vermek gereklidir. Arazinin, düşmanın hedeflerini sınırladığını kabul etmektense aksine düşmanın arazinin olanaklarından yararlanmasına ve zorluklarını yenerek amacını gerçekleştirmesine yardımcı olacağını kabul etmek lazımdır. Kocaçimen silsilesinin* denize bakan yalçın kayalı yamaçlarında dökülen kanları hatırlamak, bu gerçeği kabul etmek için yeterlidir. Bir de kararlarımızda, mevzilere kayıtsız şartsız bağlı olmamalıyız. Sırf topoğrafya şartları uygun olduğu için bir mevziyi seçmek ve orada, belirsiz bir şekilde düşmanı beklemek hiçbir zaman doğru değildir. Düşünmeli ki hareket hâlindeki bir düşmana karşı bunun önemi kalmaz. * Gelibolu Yarımadası’nda bulunan Kocaçimen Tepesi. 8 Napolyon kendi zaferlerini, her şeyden önce düşman üzerine dikkatini toplamasına ve hasmının yenilgisini de onun araziye çok önem vermesine bağlar. Moltke bundan dolayı demiştir ki: “Keşif raporlarından, doğrudan hedefe ulaşmak için yararlı olan çıkarılmalıdır.” doğruya noktalar İki tarafın ulaşım hatlarının incelenmesinde bir taarruz doğrultusunun seçimine dikkat edilmelidir. Burada stratejik düşünceler ikinci derecede kalır. Her şeyden önce taktik başarının sağlanması gereklidir. Birlik ne kadar büyük olursa komutan o oranda durumu kapsamlı bir şekilde değerlendirmeye zorunludur. Ancak bu sayede her anda ve her durumda her türlü değişikliği yapabilir. Unutulmamalıdır ki her çözüm şekli her şeyden önce çözenin özel yeteneklerine bağlıdır. İyi bir sonuç, çeşitli araçlarla elde edilebilir. Ancak bir taktik meselesi çözerken, tamamen sonuçtan uzak bir çözüm şekli ile boşuna zaman harcanmamalıdır. Çözüm şekli her hâlde taktik açıdan sağlam düşüncelerin varlığını gösterebilsin. 9 EMİRLERİN YAZILIŞ ŞEKLİ Bir emirde ilk önce göz önünde bulundurulacak özellik, o emrin uygulanabilir olmasıdır. Bu konuda, gerçekten üstünde yanlış yapılır. tahmin edilenin Bundan kaçınabilmek için bir emir verilirken o emrin, astın bulunduğu durum içinde nasıl uygulanabileceği kendi kendine sorulmalıdır. İşte bu şekilde uygulanması mümkün olmayan noktalar net olarak ortaya çıkar. Bir karar almak için nasıl ki düşmanın ne düşündüğünü tahmin etmek gerekli ise bir emir verilirken de emir veren, kendini astın yerine koymalıdır. Bir Emir Neleri Kapsamalıdır? (Hizmet-i) Seferiyye Nizamnamesi’nin 49’uncu maddesi bu soruya şöyle cevap veriyor: “Emirlerin, astın amaca ulaşmak için kendiliğinden hareket edebilmek üzere bilmesi gereken maddelerin tümünü kapsaması ve bundan başka bir şey içermemesi genel kuraldır.” Askerî harekâtta (Seferiyye: 53) ve ileri karakol emirleri hakkında Seferiyye Nizamnamesi’nin özel maddelerinin içerdiği noktalar, düşünmeyi bilen bir taktikçi için fazlasıyla yeterlidir. 10 Bazı kitapların tavsiye ettiği örnekler, düşünce yorgunluğuna neden olmaktan başka bir şeye yaramazlar. Bir Emir Nasıl Yazılmalıdır? Seferiyye Nizamnamesi’nde belirtildiği gibi (49) emirler, açıkça Kısa, açık, kesin ve emri alanın yetenek ve bilgisiyle orantılı olmalıdır. 1. Kısa: Çok uzun emirler onları alanları sıkar ve yerine getirilmesinde gevşekliğe neden olur. Bir emirde fazla ayrıntıya girilirse asıl noktalar çok çabuk kaybedilir. Bir de emirlerde olağan konulardan söz edilmemelidir. Örneğin, “Süvari keşfe devam edecektir.” gibi. Çünkü bunun zorunlu olarak yapılması gereken bir hizmet olduğunun bilinmesi lazımdır. 2. Açık: Bilindiği gibi bir emirdeki tabirler bile anlaşılmaz olursa o emir her zaman yanlış yorumlanır. Anlaşılır olmayan, abartılı tabirler -ki emri uygulanamaz duruma getirir- büyük sakıncalar doğurur. 3. Kesin: Emir veren ne istediğini tam olarak biliyorsa kesin emirler verir. Böyle emirler hızlı bir şekilde yerine getirilir. 11 Yarım kararlar, eksik önlemler her zaman tehlikelidir. Bu yüzden emir veren muharebe şeklini ve amacını tamamıyla kararlaştırmalı; vereceği emirde açıkça bir taarruz muharebesi mi veya oyalama muharebesi mi yapılacak, yoksa ciddi bir hareketten sakınılacak mı ya da kesin sonuçlu bir muharebeye mi girişilecek bildirmesi gerekir. Ünlü bir taktikçi bu konuda şöyle diyor: “Durmak istiyorsan sağlam dur. Yürümek istiyorsan çabuk yürü!” Amacı tam olarak belirlemeden muharebe yapılmaz. Muharebe sırasında da amacı göz önünden asla uzak tutmamak gerekir. Emirlerde bir dereceye kadar kesinlikle belirlenmesi mümkün olmayan şeylerden bahsedilmez. Yani olasılıklar üzerine emir verilmez. Eğer verilirse: Birbirine ters düşen emirler verilmesine yol açılır. Bir de gerçekleşmesi varsayımlar büyütülmemelidir. kesin olmayan Bundan başka: “Mümkün olduğu kadar duruma göre hareket ediniz, düşmanı oyalayınız!” gibi belirsiz ifadelerden kaçınılmalıdır. Çünkü bu çeşit ifadeler, üst’ün kararsızlığını örtmekten başka bir şeye yaramaz. 12 Sonra, öteden beri çoğunlukla kullanılan “Düşmanın hareketine karşı koyunuz!” ifadesini de öteki şüpheli ifadelere ekleyiniz. Görülüyor ki şunların kesinlikle bilinmesi ve bildirilmesi gerekir: Taarruz etmek mi lazım? Savunma mı? Yoksa, Muharebeden kaçınmak mı? Yok, eğer durum tamamen belirginleşmemiş ise mümkün olan her olasılığa karşı hareket edebilecek bir hâlde bulunmak gerekir. Örneğin: “Falan şeyin mümkün olduğu kadar şiddetle, mümkün olduğu kadar çabuk, olabildiğince...” terimleriyle yerine getirilmesi istenen emirler kötü bir etki yapmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü şüphesiz ki bütün emirler aksi emredilmedikçe seri bir şekilde yerine getirilir. Bir de muharebe emirlerinde: “Falan şeyi yapmak uygundur!” demek büsbütün faydasızdır. Verilen emirlerin gerekçeleri söylenmemelidir. Bu, komutanın etkisini azaltmaktan başka bir şeye yaramaz. Geri çekilme emirleri, birliğin güvenini sarsıntıya uğratır. Fakat komutan bu durumda da uygulayacağı tedbirleri önceden belirler. 13 Başarı haberlerini birliklere ulaştırmak onların moralini yükseltir. Fakat başarısızlık haberlerine gelince onları bildirmekten kaçınmak daha uygun olur. 4. Emri Alanın Yetenek ve Bilgisi: İyi yetişmiş astlarla iş görüldüğü zaman, onlara sadece elde edilmesi istenen maksadı söylemek ve uygulamada alınacak önlemleri onlara bırakmak yeterlidir. Bunun nedeni: Birincisi: kısıtlamamak, Onların hareket özgürlüğünü İkincisi: Genellikle ayrıntıların tamamı sadece arazi üzerinde, işin başında kavranır. Emrin veriliş zamanı ile emrin anlaşılmasına kadar geçen süre içinde durum değişebilir. Bir de acil durumların gerektirdiği ayrıcalıklı durumlar dışında, astların hak ve yetkilerini gasbetmekten sakınılmalıdır. Astı, rahat bir şekilde harekette serbest bırakmak, ya emirdeki maksadı kaybettirir ya da bütün sorumluluğu asta yüklemekten başka bir şeye yaramaz. Hâlbuki, “Bir birlik komutanının birinci görevi, gerekli emirleri vermek ve işlerin oluşunu tesadüfe bırakmamaktır.” Düşmana, kendimize, maksada ilişkin asta verilecek bilgiler, kendi görevinin yerine getirilmesinde durum değişse bile bir karar alınmasına yetecek kadar olmalıdır. 14 Önemli bir nokta daha! Komutan kendi kararlarını, planlarını emirde büyük bir ihtiyatla bildirmelidir. Çünkü başarısızlık durumunda eleştiriye uğrar. Örneğin: “Düşmanı kovacağım.” demektense bencillikten kaçınarak “Düşmana taarruz edeceğim.” demeyi tercih etmelidir. Aynı sebepten dolayı emredilen görevi, başarıyla yerine getireceği kesin olmadıkça tebliğ etmemelidir. Büyük birliklerde (tümen) yazılı emir vermek usuldendir. Fakat savaşın bazı heyecanlı zamanları olur ki vakit olduğu hâlde yazılı emir verilemez. Önemli durumlarda, astlar yanında ise emir sözlü olarak verilir. Fakat her durumda aynı zamanda not ettirilir. Eğer düşmanla temas kesin ise ya da zaten temas gerçekleşmiş ise birlik komutanlarını birliklerinden ayırmak uygun değildir. Emir vermek için yaverleri çağırılır. 15 16 TA’BİYE MES’ELESİNİN HALLİ VE EMİRLERİN SÛRET-İ TAHRÎRİNE DÂİR NASÂYİH 17 18 16’NCI KOLORDU KOLORDU EMRİ Ta’biye mes’elesinin hâlli ve emirlerin sûret-i tahrîrine dâir hulâsa etdiğim âtîdeki nasâyihi her zâbitin dikkatle okumasını tavsiye ederim. Onaltıncı Kolordu Kumandanı M.Kemâl Edirne Sanâyi’ Mektebi Matbaası 1331 19 20 Ta’biye Mes’elesinin Halline Dâir Ba’zı Nasâyih Bir ta’biye mes’elesini hâlletmek için, her şeyden evvel, mes’eleyi sukûnet-i fikr ile, baştan nihâyete kadar birkaç def’a okumalıdır. Buna sarf olunacak birkaç dakikalık zamân sâyesinde, ehemmiyyetli noktaları unutmak tehlikesi ber-taraf edilmiş olur. Mes’eleyi bu sûretle okudukdan sonra, tarafeynin vaz’iyyeti sâlim bir sûretde zihne yerleşir. Ehemmiyyetli ma’lûmâtın altı kırmızı, mavi kalemle çizilerek ve kıtaât harîta üzerinde işaret edilerek bu husûs teshîl edilir. Bir def’a vaz’iyyet ihâta edildikden sonra, iş o vaz’iyyetin muhâkeme ve takdîrine gelir. İşte bu muhâkeme netîcesi, karâr-ı kat’îyi meydâna çıkarır. Tereddüdleri izâle etmek ve karârda sebât eylemek için efkârı tertîb ve tanzîm eylemelidir. Az çok tabîî olan bir isti’câle kapılarak daha bidâyetde zihne tevârüd eden ilk karârı kabûl edib ba’de muhtelif sebeblerle onu ma’kul göstermeğe kalkışmamalıdır. Zîrâ bu tarzda hareket olunursa hâm bir karâr ittihâz edilmiş olur, ki o karârdan vazgeçmek pek güç olur. Bir mes’elenin hâllinde ne sûretle muhâkeme edilmesi lâzım geleceği hakkında 21 muhtelif ta’biye-şinâslar tarafından muhtelif usûller tavsiye olunur. Bu usûllerin çoğunda, bil-cümle ahvâl-i mümkineyi dikkatle ve bütün tafsîlât ve teferruâtıyla nazar-ı mütâlaaya almak tavsiye olunur. Bu tarzı o kadar amelî bulmadım. En iyisi şimdi beyân edeceğim birkaç kısa suâle nazaran efkârı cem’ etmekdir. 1. Vazîfe ve vaz’iyyetin iktizâ etdirdiği tedâbîr nelerdir? 2. Düşman bizi bu tedâbîrin ittihâzından nasıl men’ edebilir? 3. Düşmanı kendi ârzûmuza göre harekete mecbûr edebilmek için, onun maksadına nasıl mâni’ olabiliriz. Bu suâle cevâb vermek için tarafeynin kuvveti, bu kuvvetlerin sûret-i inkısâmı, arâzî, her iki tarafın hutût-ı muvâsalası nazar-ı dikkate alınarak ahvâl-i muhtemele meydâna çıkarılır. 4. Kabûl olunacak ilk tedâbîr için karâr! Görülüyor ki mes’elenin hâlline, vazîfe ve vaz’iyyetden başlanıyor. Umûmiyyetle i’tiyâd olunduğu vechile düşmanın muhtemel olan makasidinden başlamayı tavsiye etmem. Bundan maksad mahzâ, karârımızı düşmanın makasidine bağlı bırakmamakdır. 22 Maksadı muayyen ve kat’î olan ve onu istihsâl için bütün kuvvetini isti’mâl eden kimse, düşmanın maksad ve tedâbîrine göre harekâtını karârlaşdırmaya çalışana ma’nen mütefevvikdir. Düşman kuvvetlerine göre karâr-ı kat’î ittihâzına intizâr etmek, sûret-i umûmiyyede, kıymetli bir zamân zâyi’ etmekdir. Muhârebeden evvel ve hattâ ekseriyyâ muhârebeden sonra bile düşman kuvveti hakkında nâdiren kat’î ma’lûmât istihsâl edilir. Arıburnu ve Anafartalar’da icrâ olunan muhârebâtın hiçbirinde aldığım raporlarda düşmanın kuvvetinin doğru olarak takdîr edilebilmiş olduğuna tesâdüf etmedim. Bu sebeble: Taarruz mu etmek lâzım? Müdâfaaya mı karâr vermek münâsib? Muhârebeden ictinâb etmek mi muktezî? Bu husûslara düşman kuvâ-yı mefrûzasından ziyâde, vazîfe ve vaz’iyyet karâr verdirir. Düşmanın maksadını anlamaya, hiç olmazsa vazîfemizin îfâsını işkâl eden niyyâtını takdîr etmeye pek büyük bir dikkatle çalışmak lâzımdır. 23 Münâsebeti olmayan muhtemel herhângi bir hâlin vuku’ bulmayacağını meydâna çıkarmak için uzun uzadıya münâkaşa etmek büsbütün zâiddir. Düşmanın mümkün olan tasavvurâtını meydâna çıkarmak için en iyi vâsıta; zihnen düşman tarafına geçmek ve onun nokta-i nazarından mes’eleyi hâll etmekdir. Buna hasr olunacak zamân, istihsâl olunacak menfaate tamâmen tekabül eder. Âkıl bir düşman –ki biz ta’biye mesâilinde düşmanı en iyi ta’biye-şinâs ve kat’î karârlı kabûle mecbûruz–muhakkak bizim en az ârzû etdiğimiz şeyi yaparız. Bir de unutmamak lâzımdır ki düşman hareket ve fa’âliyyetden mahrûm değildir. Arâzîye gelince; arâzîye dâimâ kıymet-i asliyyesini vermek lâzımdır. Düşmanın makasidini tahdîd eder kabûl etmekden ise bil-akis düşmanın arâzînin fevâidinden istifâde ve müşkilâtını iktihâm ederek te’mîn-i maksadına hâdim olacağını kabûl etmek lâzımdır. Kocaçimen silsilesinin denize müntehî yalçın kayalı versanlarında dökülen kanları hâtırlamak bu hakikati teslîm için kâfîdir. Bir de mukarrerâtımızda, mevâzıa meclûb ve meczûb olmamalıyız! Mahzâ, şerâit-i topoğrafyayı tamâmen hâiz olduğu için bir mevzii intihâb etmek ve orada, mübhem bir sûretde düşmanı beklemek hiçbir vakitde doğru değildir. 24 Düşünmeli ki fa’âl bir düşmana karşı bunun kıymeti kalmaz. Napolyon kendi muzafferiyyâtını, her şeyden evvel düşman üzerine nasb-ı dikkat etmesine ve hasmının inhizâmını onun arâzîye nasb-ı dikkat etmesine atf eder. Moltke bundan dolayı demişdir ki: “İstikşâf raporlarından doğrudan doğruya maksada, hedefe vusûl için fâideli olan noktalar istihrâc olunmalıdır.” Tarafeyn hutût-ı muvâsalasının tedkikinde; bir taarruz istikametinin intihâbına dikkat etmelidir. Burada sevk-ül-ceyş mülâhazâtı ikinci derecede kalır. Her şeyden evvel ta’biyece muvaffakıyyetin te’mîni lâzımdır. Kıt’a ne kadar büyük olursa kumandan o nisbetde ahvâli, şumûllü bir sûretde takdîr etmeye mecbûrdur. Ve ancak bu sâyede, her anda ve vaz’iyyetde her türlü ta’dîlâtı yapabilir. Unutmamalıdır ki her sûret-i hâll her şeyden evvel hâll edenin havâss-ı mahsûsasına tâbi’dir. Ve muvâfık-ı aynî bir netîce muhtelif vesâit ile istihsâl olunabilir. Ancak bir ta’biye mes’elesi hâll ederken büsbütün netîceden uzak bir sûret-i hâll ile izâa-i vakt edilmemelidir. Sûret-i hâll herhâlde ta’biye nokta-i nazarından sâlim efkârın vücûdunu isbât edebilsin. 25 Emirlerin Sûret-i Tahrîri Bir emirde evvelâ nazar-ı dikkate alınacak mâdde, o emrin kabil-i icrâ’ olmasıdır. Bu husûsda, hakikaten, tasavvurun fevkinde hatâ edilir. Bundan ictinâb eyleyebilmek için, her ne vakit bir emir verilirse, o emrin, mâdûnun bulunduğu vaz’iyyet içinde nasıl icrâ’ edilebileceği kendi kendine sorulmalıdır. İşte bu sûretle gayr-i kabil-i icrâ’ olan noktalar açık bir sûretde meydâna çıkar. Bir karâr ittihâz etmek için nasıl ki düşmanın fikrine nüfûz etmek lâzım ise, bir emir verilirken de emir veren kendini mâdûnun yerine koymalıdır. Bir emir neleri ihtivâ’ etmelidir? Seferiyye Nizâm-nâmesinin (49)’uncu mâddesi bu suâle şu sûretle cevâb veriyor: “Emirlerin, mâdûnun maksada vâsıl olmak için kendiliğinden hareket edebilmek üzere bilmesi lâzım gelen mevâddın kâffesini şâmil olması ve fakat bundan başka bir şey ihtivâ’ etmemesi kaide-i umûmiyyedir.” Harekât-ı askeriyyede (Seferiyye 53) ve ileri karagol emirleri hakkında Seferiyye’nin mevâdd-ı mahsûsasının ihtivâ’ eylediği nikat düşünmeyi bilen bir ta’biye-şinâs için bâligan-mâ-belag kâfîdir. 26 Ba’zı kitâbların tavsiye etdiği nümûneler mûcib olduğu düşünmek yorgunluğundan başka bir şeye yaramazlar. Bir emir nasıl yazılmalıdır? Seferiyye Nizâm-nâmesinde tasrîh olunduğu gibi (49) emirler, Kısa, açık, kat’î ve emri alanın derece-i iktidâr ve ma’lûmâtıyla mütenâsib olmalıdır. 1. Kısa: Pek uzun emirler, onları alanları sıkar ve icrâsında gevşekliği tevlîd eder. Bir emirde çok teferruâta girişildi mi pek çabuk nikat-ı esâsiyye gaib edilir. Bir de emirlerde tabîî olan husûsâtdan bahsetmemelidir. Meselâ süvâri istikşâfa devâm edecekdir gibi. Çünkü bunun mecbûri’l-îfâ bir hizmet olduğu bilinmek lâzımdır. 2. Açık: Ma’lûmdur ki bir emirdeki ta’birler bile muğlak olursa o emir, dâimâ yanlış tefsîr olunur. Vuzûhdan muarrâ mutantan ta’bîrlerin –ki emri gayr-i kabil-i icrâ kılar-tevlîd eylediği mahâzîr büyükdür. 3. Kat’î: Emir veren, ne istediğini tamâmen biliyorsa, kat’î emirler verir ve böyle emirler kemâl-i şiddetle icrâ olunur. Yarım karârlar, nâ-tamâm tedbîrler dâimâ tehlikelidir. Binâen aleyh emir veren tarz-ı muhârebeyi ve maksadı tamâmıyla karârlaşdırmalı 27 ve vereceği emirde, vâzıh bir sûretde, bir taarruzî muhârebe mi, yâhûd bir işgal muhârebesi mi icrâ edilecek, yoksa ciddî bir hareketden ictinâb mı eyleyecek yâhûd kat’î bir muhârebeye mi girişecek bildirmek lâzımdır. Meşhûr bir ta’biye-şinâs bu husûsda böyle diyor: “Durmak istiyorsan sağlam dur. Yürümek istiyorsan çabuk yürü!” Maksad tamâmen taayyün etmeden muhârebe edilmez. Ve muhârebe esnâsında da maksadı nazar-ı dikkatden aslâ dûr tutmamak lâzımdır. Emirlerde bir dereceye kadar kat’iyyetle ta’yîni mümkün olmayan şeylerden bahs olunmaz. Ya’nî ihtimâlât üzerine olsun emir verilmez. Eğer verilirse: Birbirini nâkız emirler verilmeye yol açılır. Bir de vukuu kat’î olmayan farziyyâtı i’zâm etmemelidir. Bundan başka: “Mümkün olduğu kadar, ahvâle göre hareket ediniz, düşmanı işgal ediniz” gibi mübhem ta’bîrlerden ictinâb edilmelidir. Çünkü bu nev’ ifâdeler mâ-fevkin karârsızlığını örtmekden başka bir şeye yaramaz. Sonra, öteden beri kesretle müsta’mel olan “Düşmanın hareketine karşı koyunuz” ta’bîrini de öteki mübhem ifâdelere ilâve ediniz. 28 Görülüyor ki, kat’î sûretde bilinmek ve bildirmek lâzımdır. Taarruz mu edilmek lâzımdır. Müdâfaa mı, yoksa: Muhârebeden sarf-ı nazar mı? Yok eğer vaz’iyyet tamâmen inkişâf etmemiş ise mümkün olan her ihtimâle karşı hareket edebilecek bir hâlde bulunmak îcâb eder. Meselâ: Falân şeyin “Mümkün olduğu kadar şiddetle, mümkün olduğu kadar çabuk, mümkünî mertebe..” ta’bîrleriyle icrâsını âmir olan emirler meş’ûm bir aks-i te’sîr yapmakdan başka bir te’sîr hâsıl etmez. Çünkü, şübhesiz ki bütün emirler aksi emr olunmadıkca bütün sür’at sarf olunarak icrâ olunur. Bir de muhârebe emirlerinde: “Falân şeyi yapmak câizdir” demek büsbütün fâidesizdir. Verilen emirlerin esbâb-ı mûcibesini söylemek yokdur. Bu kumandanın nüfûzunu azaltmakdan başka bir şeyi müfîd olmaz. Ric’at emirleri, kıt’anın i’timâdını tezelzüle dûçâr eder. Lâkin kumandan bu hâlde de icrâ edeceği tedâbîrini evvelden takdîr eder. Muvaffakıyyât haberlerini kıtaâta îsâl etmek onların kuvve-i ma’neviyyesini tezyîd eder. Lâkin 29 adem-i muvaffakıyyet haberlerine gelince onları bildirmekden sarf-ı nazar etmek evlâdır. 4. Emri alanın derece-i iktidâr ve ma’lûmâtı: İyi yetişmiş mâdûnlarla iş görüldüğü zamân, onlara yalnız, istihsâli matlûb maksadı söylemek ve icrââtda ittihâz-ı tedâbîri onlara terk etmek kâfîdir. Sebebi: Evvelen: Onların tenkis etmemek, hareketde serbestîsini Sâniyen: Çünkü umûmiyyetle teferruâtın kâffesi ancak bi-z-zât arâzî üzerinde işin başında ihâta olunur. Ve emrin zamân-ı i’tâsıyla, zamân-ı telakkisi beyninde güzerân eden müddet zarfında ahvâl değişebilir. Bir de, ahvâl-i müsta’celenin istilzâm eylediği istisnâiyyetden mâ-adâ, mâdûn merâtibin hukukunu gasb etmekden tevakki edilmelidir. Mâdûnu, vâsi’ bir sûretde hareketde muhayyer bırakmak, emirdeki maksadı gaib eder. Ve-yâhûd bütün mes’ûliyyeti mâdûna yükletmekden başka bir şeye yaramaz. Hâl-bu-ki, “Bir kıt’a kumandanının birinci vazîfesi iktizâ’ eden emirleri vermek ve işlerin oluşunu tesâdüfe bırakmamakdır.” Düşmana, kendimize, maksada dâir mâdûna verilecek ma’lûmât, kendi vazîfesinin îfâsında ahvâl tebeddül etse bile bir karâr ittihâzına medâr olacak kadar verilmelidir. 30 Mühim bir nokta daha! Kumandan kendi mukarrerâtını, plânlarını emirde pek büyük ihtiyâtla zikretmelidir. Çünkü adem-i muvaffakıyyet hâlinde tenkide uğrar. Meselâ: “Düşmanı tard edeceğim” demekden ise, hôd-bînlikden sarf-ı nazarla “Düşmana taarruz edeceğim” demek müreccahdır. Aynı sebebden dolayı emr olunan vazîfeyi, hüsn-i muvaffakıyyetle îfâ edeceği muhakkak olmadıkca teblîğ etmemelidir. Büyük cüz’-i tâmda (fırka) tahrîrî emir vermek usûldendir. Fakat, harbin ba’zı heyecânlı zamânları olur, ki vakit olduğu hâlde tahrîrî emir verilemez. Ehemmiyyetli ahvâlde mâdûnlar, yanında ise, emir şifâhen verilir, lâkin her hâlde aynı zamânda not etdirilir. Eğer düşmanla tesâdüf muhakkak ise yâhûd zâten tesâdüf vuku’ bulmuş ise kıt’a kumandanlarını kıt’alarından ayırmak câiz değildir. Emir vermek için yâverleri çağırılır. 1 1 Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi; Kls. 3407, Ds. 180-32, Fih. 6-1, 6-2. 31 32 Ta’biye Mes’elesinin Halli ve Emirlerin Sûret-i Tahrîrine Dâir Ba’zı Nasâyih (Osmanlıca Metin) 33 34 35 36 37 38 39 40 41
© Copyright 2024 Paperzz