TDV DIA

ÇOBAN MUSTAFA PAŞA KÜLLiYESi
çalışmaları devam .etmektedir. Bu sebeple daha önce boş duran kervansarayın
girişin sağındaki batı kısmı mescid olarak kullanıma açılmıştır.
Hamam. Külliyeden uzakta çarşı içinde yer alan hamam, klasik devir özelliklerine sahip simetrik planlı bir çifte hamamdır. Moloz taş ve tuğla ile inşa edilmiştir. Erkekler kısmı cephesinin ortasında bulunan taçkapı tamamen mermerdendir ve iki yanında mermer sövelerin çerçevelediği birer pencere yer alır.
Kadınlar kısmının giriş cephesi de erkekler kısmınınkine benzer; fakat kesme taştan yapılmıştır. Giriş holü kenarları 11 m. olan bir karedir. Soyunmalık­
lar, ılıkhk ve sıcaklıklar kubbe örtülüdür.
Halen faal olan hamamlar yakın yıllarda
tamir görerek bazı mermer döşemeleri
ve kurnaları yenilenmiştir.
BİBLİYOGRAFYA :
Aptullah Kuran. The Mosquee in Early Otto·
man Architecture, Chicago-London ı968, s.
ı 7; Metin Sözen, Türk Mimarisinin Gelişimi
ve Mimar Sinan, İstanbul ı 975, s. ı 63·165;
Ayşen Nuran Aldoğan, Gebze Çoban Mustafa
Paşa Külliyesi (lisans tezi, 1977), İÜ Ed.Fak.
Genel Kitapl ı ğı ; a.mlf.. "Gebze- Çoban Mustafa Paşa Camii ve Memıfık Etkili Bezemesi", Türkiyemiz, sy. 38, İstanbul 1982, s. 27·
38; Oktay Aslanapa. Türk Sanatı, İ stanbu l 1984,
s. 253; a.mlf.. Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul
ı986, s. 163-ı69; a.mlf., "Sinan", iA, X, 656;
Zeki Sönmez. Mimar Sinan ile ilgili Tarihi Yaz·
malar·Belgeler, İstanbul 1988, s. 31, 33, 34,
36, 67, 70, 83, 88, 89; İlknur Aktuğ. Gebze Ço·
ban Mustafa Paşa Külliyesi, Ankara 1989; Semavi Eyice, "Gebze' de Mustafa Paşa Külliyesi", Bilgi, X/ 119, İ stanbu l 1957, s. 9- 10 ; Ömer
Lütfi Barkan. "Şehirlerin Teşekkül ve İnkişa­
fı Tarihi Bakımından Osmanlı İmparatorlu­
ğunda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşle­
yiş Tar zına Ait Araşhrmalaı·", iFM, xxııı ; ı-2
( 1963), s. 342 -379 ; Feridun Dirimtekin, "Gebze (Dakibyza-Eskihisar)", TTOK Belleteni, sy.
263 (1963), s . ıo-13.
w
•
KöKSAL SEYHAN
ÇOBANOGULIARI
Kuzeybatı
XII. yüzyıl
L
bir
Anadolu'da
sonlarında kurulan
Türk beyliği.
miştir.
Hüsameddin Çoban. Moğollar'ın Kırım'a
kadar uzanarak önemli bir ticaret merkezi olan Suğdak'ı işgal etmeleri üzerine Alaeddin Keykubad tarafından Kırım'a
sefer yapmakla görevlendirildi. Kırım sahiline başarılı bir çıkarma yapan Çoban
Suğdak'ı geri almakla kalmadı, Kıpçak
hanının ve Rus meliklerinin itaatini de
sağladı. Bir süre Suğdak'ta kalan emir
burada bir cami yaptırdı; ayrıca kadı.
imam ve müezzinler tayin etti. Daha sonra da Selçuklu sultanının emriyle 1224'te Kastamonu'ya döndü (daha geniş bilgi için bk. HÜSAMEDDİN ÇOBAN).
Ölüm tarihi bilinmeyen Emir Çoban'ın
yerine Kastamonu Beyliği'ne oğlu Alp
Yürek geçti. Onun zamanında Anadolu
Selçukluları'nın Moğol hakimiyetine girmesiyle Çobanoğulları Beyliği de Anadolu'nun yeni hakimlerine tabi oldu. Sadece siyasi değil ekonomik bağımsızlık­
larını da kaybeden Çobanoğulları'nın başına 1280 yılı civarında Alp Yürek'in oğ­
lu Muzafferüddin Yavlak Arslan geçti.
Saltukname'de, Kastamonu bölgesinde "kafirlere karşı amansız cihad açtı­
ğı" belirtilen Yavlak Arslan'ın beyliği. lll.
Gıyaseddin Keyhusrev ( 1266-1284) ve ll.
Mesud'un (1284-1296, 1302- 1310) hükümdarlık dönemlerine rastlar. Anadolu'nun
diğer bölgelerindeki beyliklere kıyas la
onun zamanında Kastamonu'da durum
nisbeten sakindi. Bununla birlikte Yavlak Arslan. Anadolu Selçukluları arasın­
daki taht mücadelelerinde aktif rol oynadı ve başlangıçta ll. Mesud'a tabi olduysa da (1284) sonradan ona muhalefet etti.
_j
Kurucusu. Anadolu Selçukluları'nın Kastamonu uç beyi olan Emir Hüsameddin
Çoban 'dır. Oğuzlar'ın Kayı boyuna mensup olan Emir Çoban'ın Anadolu fatihi
Kutalmışoğlu Süleyman'ın emirlerinden
Karategin'in soyundan geldiği rivayet
edilir ve kaynaklarda dürüst. kahraman.
cömert, devamlı gaza ile meşgul bir kişi
olarak anılır (İbn BibT, s. 304). Beyliğin
kuruluş tarihi kesin olarak bilinememek-
354
le beraber varlığı XII. yüzyılın sonlarına
kadar geri götürülebilir. Hüsameddin
Çoban'ın 608 (1211-12) yılında Kasta monu beyi olarak bulunduğu ise kesindir. Nitekim 616'da (1219-20) ı. Alaeddin Keykubad'ın tahta çıkışında Konya'ya giderek ona bağlılığını arzetmiş ve
Kastamonu Beyliği menşurunu yenilet-
1291 yılında ilhanlı Hükümdan Argun'un ölümünden sonra Moğollar arasındaki taht mücadelesi yüzünden Ana dolu'daki diğer Türkmen toplulukları gibi Çobanoğulları Beyliği'nde de kıpırdan­
malar başladı. Anadolu tekrar karışıklık­
lar içine düştü. Muzafferüddin Yavlak
Arslan bu iç karışıklıklar sırasında öldü.
Yerine geçen oğlu Mahmud Çobanoğul­
ları Beyfiği'nin son emiridir. Beylik dönemi uzun sürmemekle birlikte onun zamanında Bizans topraklarına akınlar yapılmış ve Sakarya nehrinin batı tarafın­
daki bazı yerler fethedilmiştir. O sı ra­
larda Osman Bey'den daha nüfuzlu bir
durumda olduğu anlaşılan Emir Mahmud'un Candaroğlu Süleyman tarafın­
dan mağlüp edilmesinden (ı 309) sonra
Çobanoğulları Beyliği sona erdi ve yerini Candaroğulları aldı.
Bir asır kadar Kastamonu ve dolayiarını elinde tutan Çobanoğulları zamanında özellikle beylik merkezi olan Kastamonu yoğun ilmi ve edebi faaliyetlere
sahne oldu. Bunda. başta Hüsameddin
Çoban olmak üzere emirlerin kültür ve
imar faaliyetleriyle yakından ilgilenmelerinin rolü büyüktür. Bu emirlerin alim
ve sanatkarlara gösterdikleri yakınlık
Orta Asya. iran ve Irak taraflarından birçok ilim adamı, mütefekkir ve sanatkarın Kastamonu'ya gelmesine sebep oldu.
Bunlar Çobanoğulları beyleri için eserler
kaleme aldılar. Adına en çok eser yazı­
lan emir. Muzafferüddin Yavlak Arslan'dır. Nitekim Anadolu'da uzunca bir süre müderrislik ve başkadılık görevlerinde bulunan. astronomi, fizik. felsefe ve
coğrafya alanında ün kazanmış büyük
alim Kutbüddin-i Şirazi Kastamonu'ya
gelerek yazdığı İl]tiyarat-ı Muzaiferi
adlı astronomi kitabını ona ithaf etmiş­
tir (Ayasofya Ktp., nr. 3595). Aynı şekilde
Muhammed b. Mahmud Fustatü'l- 'adale ii kava 'idi's-saltana adlı Farsça eserini. Hoylu Hasan b. Abdülmü'min Nüzhetü'l-küttab adlı inşa kitabını yine Yavlak Arslan adına telif etmiştir. Hasan b.
Abdülmü'min. Emir Mahmud adına da
~ava'idü'r-resa'il ad ıyla bir inşa kitabı yazmıştır.
Ço banoğulları
dönemine ait
672 112731
tarihli
Atabey
Gazi CamiiKastamonu
Çobanoğulları zamanında imar işleri­
ne de önem verilmiştir. O dönemden günümüze ulaşan bazı kalıntılar bunu ispat
etmektedir. Beylik zamanında inşa edilen
en muhteşem yapı. Taşköprü'deki Muzafferüddin Yavlak Arslan Medresesi'dir. Bu
medrese Osmanlılar döneminde de ilim
merkezi olma özelliğini devam ettirmiş­
tir (Mecdi, s. 139, 140; Atai, s. 30, 518).
ÇOCUK
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Bibi, el-Euamirü'l- 'ata' iyye, s. 133, 137-
138, 220-221, 300 -304, 531,
ayrıca
tür.yer.; Ya-
zıcızade Ali, Tarih-i AL-i Selçük (n ş r. M . Th.
Houtsma), Leiden 1902, s. 137-139,218, 320;
Aksaray!, Müsameretü 'l-al]bar, s. 170-171; Mecdi, Şekaik Tercümesi, s. 139, 140; Atai, Zeyl-i
Şekaik, s. 30, 518; Ebü'I- Hayr Rümi, Saltukname, TSMK, Hazine, nr. 1612, vr. 272b·380';
Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 121-123,
202, 212-213; Zeki VelidiTogan, Umumi Türk
Tarihine Giriş, İstanbul 1946, s. 316; Osman
Turan, "Sel çuk Türkiyesi Din Tarihine Dair
Bir Kaynak", Fuad Köprülü Armağanı, Ankara 1953, s. 532·564; Yaşar Yücel, Xlff ·XV. Yüzy ıllarda Kuzey - Batı Anadolu Tarihi, Çoban·
oğulları, Candar-oğu lları Beylikleri, Ankara
1980, s. 33-51.
Y ücEL
~ YAŞAR
ı
L
ÇOCUK
ı
_j
Kur'an-ı Kerim'de, Türkçe'deki çocuk
kelimesinin karşılığı olan tıfl ve sabi kelimeleri ancak birkaç ayette geçer. Fakat çocukla ilgili meseleler, diğer anlamları yanında "çocuk" manasında da kullanılmış olan çok sayıda değişik kelime
etrafında geniş bir şekilde ele alınmak­
tadır. Bunların başlıcaları ibn, veled (çoğu l u evlad). gulam, sagir, zürriyyet, hafede, ehl, al, yetim, rebaib ... kelimeleridir.
Kullanıldıkları yer ve üslGp bakımından
genellikle bu kelimelerle henüz bulüğ
çağına ermemiş insan kastedilmektedir.
Bunun yanında gerek fıkıh kitaplarında
gerekse çocuk gelişimi ve eğitimine yer
veren bazı eserlerde, bu devrenin kendi
içindeki gelişim safhaları dikkate alına­
rak her safhadaki çocuk için, hatta kız
ve erkek çocuklar için ayrı ayrı kelimeler de kullanılmıştır.
İnsan hayatı normal şartlarda doğum­
la başlayıp ölüme kadar süren bir bütündür. Bununla birlikte gerek bedeni
gerekse ruhi gelişim özellikleri yönünden
kendi içinde farklı bazı devrelere ayrılır.
Genellikle çocukluk, ergenlik, yetişkinlik
ve yaşlılık olarak belirlenen bu devrelerden her biri bir öncekinin etkisi altında
oluşmakta, özellikle insanın bedeni ve
ruhi gelişmesinde çocukluk devresine birinci derecede önem verilmektedir.
Üreme bütün canlılarda evrensel bir
kanundur; İslam'a göre evlenmenin gayelerinden biri, hatta en önemlisi çocuk
sahibi olup neslin devamını sağlamaktır
(Gazzalf, ll, 20). Esasen her insanda, bu
dünyada kendi nesebini ve zürriyetini
devam ettirmek için fıtri bir arzu vardır. Kur'an-ı Kerim, genel olarak insanların Allah'tan "kusursuz. iyi bir çocuk"
talep ettiklerini bildirmektedir (ei-A'raf
7/ 189- 190) Aynı şekilde bazı peygamberlerle salih kulların, Allah'ın kendilerine iyi bir nesil. temiz bir soy ve soylarından O' na kulluk eden milletler vermesi için dua ettikleri bilinmektedir telBakara 2/ 128; Al-i İmran 3/35, 38; İbra­
him 14 / 35, 40). insanın çocuklara duyduğu derin sevginin ondaki fıtri duygulardan biri olduğunu açıklayan Kur ' an-ı
Kerim (Al-i İmran 3/ 14). bu eğilimi son
derece tabii karşılayarak bütün müslümanların dualarında Allah'tan, kendilerine göz nuru olacak eşler ve çocuklar
vermesini niyaz etmelerini ister (ei-Furkan 25 / 74) . Böylece insandaki nesiini
devam ettirme arzusu. İslam'ın çizdiği
sınırlar içerisinde kişinin kendisine ve
bütün insanlığa faydalı olacak bir faali yete kaynaklık yapar. Hz. Peygamber'in.
"Evlenin. çocuk sahibi olun; ben kıyamet
gününde ümmetimin çokluğu ile iftihar
edeceğim" (Müsned, ll, 72) mealindeki
hadisi de nesli koruyup geliştirmeye katkıda bulunmanın gerekliliğini vurgula-
karlık gösterilmelidir. Çocuğun dünya ve
ahiret mutluluğunu gözetmek. onu dünyaya getiren insanların önemle üzerinde durmaları gereken bir konudur. İsla­
miyet bu hususta birinci derecede babayı sorumlu tutar. "Ey iman edenler!
Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, yakltı
insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun" (et-TahrTm 66/6) mealindeki ayeti yorumlayan müfessirler,
çocukların ve diğer aile fertlerinin gözetiminden ve terbiyesinden aile reisi olan
babanın sorumlu olduğu konusunda ortak görüş belirtirler (b k. Razi, XXX, 46;
İbn KesTr, IV, 390-393) Hz. Peygamber de,
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz" (BuharT, "Cum'a",
ll; Müslim, "İmare ", 20) mealindeki hadisinde aynı şekilde babanın büyük sorumluluğuna dikkat çeker. Anne de bu
sorumluluğa ortaktır ; ailenin iç düzeniyle birlikte çocukların bakımı ve yetiş­
tirilmesi onun sorumluluk alanına girmektedir (BuharT, " Ril_<:~ ", 17 ; Müsli m,
"İmare", 5) .
maktadır.
Bu sorumluluğun çocuk açısından sonucu onun ana baba üzerinde bazı haklara sahip olmasıdır. Hz. Peygamber'den
rivayet edilen hadisler esas alınarak İs­
lam'da çocuk hakları başlıca şu noktalarda toplanabilir: 1. Güzel isim. Çocuğa
verilen ad konusunda İslam'ın evrenselliğini ve farklı kültür çevrelerinin mevcudiyetini dikkate almak zorunluluğu
vardır. Hangi dilde olursa olsun çocuğa
verilen isim. onun yetiştiği toplumda ve
bulunduğu kültür çevresinde alay konusu yapılmayacak ve onu küçük düşür­
meyecek isimlerden olmalıdır; yani çocuk taşıdığı addan utanç duymamalıdır.
Hz. Peygamber'in bu konuda ısrarlı tavsiyeleri ve uygulamaları olmuştur. Bir
hadisinde, "Siz kıyamet gününde kendi
isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle
çağrılacaksınız, öyleyse güzel isimler seçin" der (Ebü Davüd, "Edeb", 70) Hz. Peygamber'in, çeşitli bakımlardan islam anlayışına uygun olmayan isimlere sahip
çocukların veya yetişkinlerin adlarını değiştirerek onlara uygun bulduğu yeni
isimler vermiş olmas ı (Buhar!, "Edeb",
108) konunun önemini gösterir. Resül-i
Ekrem'in bu tutumunu dikkate alan bazı alimler, ismin onu taşıyan kimse üzerinde psikolojik bir etki yapabileceğini
ileri sürerler (İbn Kayyim ei-Cevziyye, s.
ı O1-102 ; ayrı ca bk. AD KOYMA ) 2. İyi terbiye. Bir hadiste, güzel isim ve iyi terbiye çocuğun babası üzerindeki hakları
arasında zikredilir (İbn Mace, "Edeb", 3).
İslam'a göre insanın var oluşunun asıl
gayesi, Allah'a kul olmanın şuuruna ermesi ve bunun gereğini yerine getirmesidir. Öte yandan Kur'an'da çocuklar çok
defa. ebeveynine asli gayelerini unutturan ve onları Allah'tan uzaklaştıran engeller arasında gösterilmiştir. Buna göre birçok insan, fazla mal ve evlat sahibi olmayı hayatın tek gayesi saymak suretiyle Allah ile olan münasebetini tehlikeye düşürmektedir. Bu sebeple çeşitli
ayetler kişiyi uyarmakta ve asıl gözetilmesi gereken hedefi göstermektedir
(mesela bk. ei-Kehf 18/ 46; Sebe' 34 / 37;
ei-Münafikün 63 / 9). Her ne kadar insanlar fazla mala ve çocuğa sahip bulunmakla kendi kendilerine yeterli, dolayı ­
sıyla güçlü ve üstün olacakları zannına
kapı lıyor ve bunu baş kalarına karşı bir
üstünlük sebebi olarak görüyorlarsa da
(ei-HadTd 571 20) Kur'an'a göre bu yanıl­
gıya düşenler için mal gibi çocuk da bir
fitne• (ei-Enfal 8 / 27-28; Sebe' 34 / 3435) ve "apaçık bir düşman"dır (ei-Mü' minün 23 / 55-56; et-Tegabün 64 / 14). Bundan dolayı islam'da, kişinin çocuk sahibi olması büyük sorumluluk gerektiren
bir durum olarak değerlendirilmiştir. Nitekim ana baba ile çocuk arasındaki iliş­
kiler hem ahlaki hem de hukuki yönden
belli esaslara bağlanmıştır. Buna göre
çocuğun varlığı ciddiye alınmalı, iyi bir
insan ve samimi bir müslüman olarak
yetişmesi için her türlü gayret ve feda-
355