Beyaz Yakalı Örgütlenmesinde Yeni İletişim Teknolojileri Olanakları: Türkiye Örnekleri Gökçe Baydar Hacettepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi Giriş Günümüzde ekonominin önemli bir parçası olan beyaz yakalılar, küreselleşme ve neoliberal politikalar nedeniyle giderek artan bir şekilde esnek ve güvencesiz bir iş yaşamı deneyimlemektedirler. Beyaz yakalıların bugün karşılaştığı bu sorunlar, 1980 ve 1990’larda yükselişe geçen yeni ekonomi mitiyle de bağlantılıdır. Rekabet avantajının fikirler sayesinde edinildiği bir ekonomide bilgi-yoğun işler önem kazandıkça bu işi yapabilen beyaz yakalılar da önem kazanmıştır (Bora & Erdoğan, 2011: 20-1). Buna eşlik edecek şekilde yeni ekonomi miti, beyaz yakalılara işin ve hazzın aynı anda deneyimlendiği bir iş yaşamı vaat etmiş ve esnek çalışma koşullarını bir rüya gibi aktarmıştır. Yeni ekonominin bu vaatleri, özellikle Türkiye koşullarında gerçekleşmemektedir. Üniversite eğitimine zor koşullar altında kabul edilen, devam eden ve bitiren beyaz yakalı genç nüfus iş olanaksızlıkları ve yetersiz istihdam politikaları nedeniyle çoğunlukla uzun bir işsizlik süreci geçirmekte; bu süreçten geçtikten sonra esnek çalışma koşulları, prim üzerinden maaş almak, zorlaşan performans kriterleri tarafından belirlenen bir iş yaşamına dahil olmaktadırlar. Özellikle bankalar, iş merkezleri, plazalar başta olmak üzere kaygı, güvencesizlik ve iş yükü altında ezildikleri mekanlarda çalışma yaşamlarına devam etmektedirler. Esnek çalışma özgürleştirmek yerine, işin hayatın her anında söz konusu olduğu bir işe bağımlılık yaratmıştır (İnce, 2013). Bu nedenle beyaz yakalıların kendi sorunlarının neler olduğu, bunlar hakkında bir araya gelebilme olanakları ve bu olanakların ne kadar ve nasıl gerçekleştirildiği önemlidir. Beyaz yakalıların çalışma koşulları ve bu koşullar altında nasıl bir kolektivite oluştuğunu / oluşmadığını saptamak Türkiye’deki sınıf örgütlenmesine ilişkin de veri sağlamış olacaktır. Bu bağlamda Türkiye’deki beyaz yakalıların büyük ölçüde İnternet üzerinden örgütlendikleri Plaza Eylem Platformu, BİÇDA ve Kaç Bize Gel oluşumları ele alınacak, bu oluşumların kendi internet siteleri ve sosyal medya hesapları aracılığıyla yeni iletişim teknolojilerini bir araya gelmek için nasıl kullandıkları aktarılacaktır. Çalışmanın kapsamı gereği geniş bir sınıf bilinci ve sınıf mücadelesi tartışmasına yer vermek mümkün olmasa da, çalışma incelenecek görece yeni oluşumların mücadelesini görünür kılmak açısından önemlidir. Çalışmanın bu sayede beyaz yakalı örgütlenmesinde ne gibi olanakların yaratılabileceğine, iletişim teknolojilerinin örgütlenmede nasıl bir yeri olabileceğine ilişkin tartışmalara kaynaklık etmesi amaçlanmıştır. 1 Beyaz Yakalılar ve Türkiye’de Beyaz Yakalı Olmak Beyaz yakalı olmak, basitçe orta sınıfa işaret eder. Kültürel bir açıklama ile, beyazyakalılık bir eğitim sermayesini, en azından üniversite mezunu olmayı gerektirir. Kol emeğinden farklı oluşu zihinsel emek kavramı ile ifade edilen bir çalışma pratiğine işaret eder. Zihinsel emek olarak kategorilendirilen emeğin çalışmaları, neoliberalleşen dünyanın giderek daha fazla hizmet üretimine ve bunu yapacak beyaz yakalılara ihtiyacı olması ile karşı karşıyadır. Bu durum maddi olmayan emeğin (beyaz yakalıların) giderek daha vasıfsız işlere de koşulması anlamında bir vasıfsızlaşma geçirmesi anlamına gelir: örneğin çağrı merkezi çalışanları, işlem operatörleri vs... Günümüzde beyaz yakalıların durumu, yeni kapitalizmin iş kültürü ile de doğrudan bağlantılıdır. Sennett, Karakter Aşınması’nda “Uzun Vade Yok” sloganının hakim olduğu günümüz iş kültürünün karakter üzerindeki etkilerinden bahseder. Çalışma vadelerindeki geçicilik ile kurumlar işe yaramazlık konusunda kaygı üretmekte (Sennett, 2011, s.113), bu yüzden çalışanlar sürekli kendini yenilemek zorunda kalmakta, “becerileri tükenmekte” ve işe yaramazlık kâbusuyla baş etmek zorundadırlar (Sennett, 2011, s.63). Bu geçicilik bir güvencesizlik olarak yorumlanabilir, çünkü güvencesizliğin bir boyutu da işten çıkarmanın çok kolay olmasıdır (Yücesan Özdemir, 2010, s. 9). Beyaz yakalıların günümüzde içinde yaşadıkları iş yaşamı sadece geçici ve esnek istihdam üzerine değil, aynı zamanda kaynağını bu geçicilikten alacak şekilde yüksek ve belirsiz performans kriterlerinin hüküm sürdüğü bir “çalışanlar arası rekabet” üzerine şekillenmektedir. Bu rekabeti geçemeyenlerin daha uzun süreli istihdama geçemediği bir durum söz konusudur. Bu rekabet, sınıf örgütlenmesinin neden gerçekleşmediğine ilişkin yaygın bir açıklama temelini oluşturur: Yeni kapitalizmin yeni insanı bireyselleşmiş, girişimci ve tekil hareket eden bir bireydir. Türkiye’de bunun nasıl gerçekleştiğine ilişkin bir açıklama, kaynağını aynı zamanda 1980’lerin politik ve sosyo-ekonomik ikliminden almalıdır. Özal dönemi ile ideolojilere mesafeli sinik bir öznenin yaygınlaşması, “gemisini kurtaran kaptan”, “başarı hikayesi” kahramanı olabilmek için kendine yatırım yapmak, risk almak gerektiren bir yeni insan anlatısı ortaya çıkar. Emek sürecinin esnekleşmesi, kısa süreli taahhütler ve kişiye özel sözleşmeler Türkiye’de de yaşanır. Bu şekilde yaşanan mekana, işe, insani ilişkilere bağlılık erozyona uğrar ve aidiyetleri gelgeçleştirir. Bu durumda, insanın başka insanlar, kolektif kişilikler, zaman mekan ve hatta kendi emeği ile kurduğu ilişkinin kodlarını değiştiren hegemonik süreçler söz konusudur (Erdoğan, 2011, s. 104). Bu bireyci kişiliğin yarattığı iş kültürü, aşağıdaki oluşumlar ele alınırken değinileceği gibi, Türkiye’de “servis hakkı için bile bir araya gelememek” (Kaç Bize Gel) şeklinde deneyimlenmektedir. Kolektivite Olanakları ve Yeni İletişim Teknolojileri Türkiye’de emek örgütlenmeleri önündeki engeller, büyük ölçüde yukarıda bahsedilen bireyselleşmiş başarı ve haz odaklı kariyer vaadindeki yeni ekonomi mitinden kaynaklanmaktadır. Bunun yanısıra, neo-liberal devletin kolektif iş hukuku üzerinde uyguladığı “baskıcı devlet pratikleri” de (Yücesan Özdemir ve Özdemir, 2008, s. 97) Türkiye’de emeğin örgütlenmesinde bir diğer engelleyici unsur olarak karşımıza çıkar. Hem bu yapısal durum hem de iş kültüründeki bireysellik, örgütlenmelerin sendika bazından çıkarak farklı oluşumlara yönelmelerine sebep olmuş gibi görünmektedir. Sendikal 2 mücadelenin yanısıra giderek görünürlüğü artan oluşumlar bunun kanıtıdır. Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği, Gerçeğe Çağrı ve bu çalışmada ele alınanlar gibi beyaz yakalı oluşumlar bunun kanıtı gibidir. Bu tip oluşumların kendini büyük ölçüde İnternet üzerinden var edebilmesinin nedeni de, beyaz yakalıların sahip olduğu zihinsel ve kültürel sermaye nedeniyle yeni medya ile oldukça entegre bir yaşam sürmeleri olabilir. Bunun yanı sıra, Binark PEP üzerine olan çalışmasında (2010) kariyerizm mitinin kolektiviteyi engelleyici bir unsur olarak görev yaptığını, Tanıl Bora vd Beyaz Yakalı İşsizliği üzerine yaptıkları çalışmada (2011) beyaz yakalıların kendini geleneksel anlamda işçi olarak görmediğini, bu yüzden de sendikal kolektiviteye sıcak bakmadığını bulgulamıştır. Bunun izlerini çalışmada incelenen üç grupta da görmek mümkündür. Kısaca söylenirse, hem kolektivitenin sendikal oluşum biçimlerinin beyaz yakalılara sıcak gelmemesi, hem de devletin neoliberalleştikçe sendikal hakların kazanımlarının azalması, çalışanları yeni kolektivite imkanları aramaya itmiştir. Bu da beyaz yakalılar söz konusu olduğunda büyük ölçüde İnternet teknolojileri aracılığıyla gerçekleşmektedir. Türkiye Örnekleri: Plaza Eylem Platformu, BİÇDA, Kaç Bize Gel Plaza Eylem Platformu (PEP): PEP, üç sene önce IBM’deki işten çıkarmalarda örgütlenen sigortacı, bankacı ve araştırma şirketi işçilerinden oluşmaktadır ama kendilerinin ifade ettiğine göre “kapıları tüm plaza işçilerine açık”. Kendilerini tanıttıkları metinde “Birçoğumuzun içinde çalıştığı afili binaların, içi bizi, dışı sizi yakar!” ifadesini kullanıyorlar. İlk olarak 2008’de önce Second Life’ta IBM önünde sanal eylem yaparak, sonra IBM Türk Limited Şirket önünde, haksız işten çıkarmalara karşı yaptıkları basın açıklaması ile dikkat çektiler. Sendikal mücadelelerini kazanana kadar iki yıl boyunca her çarşamba plaza önünde toplanan IBM işçilerine destek verdiler. Şekil 1. IBM işçilerine destek için yapılan Second Life sanal eylemi Kaynak: Kafa Ayarı, http://kafaayari.files.wordpress.com/2008/11/ibmiscileri.jpg PEP, kendi internet sitelerinden ve diğer araştırmaların konusu oldukça kendilerinin de ifade ettiği gibi IBM çalışanlarına destek verenler ile Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği’nin kesişmesiyle oluşan bir grup. Bu oluşuma gerek duymalarının nedenini sendikalarla bir yere varamamak, yeterince kazanım elde etmemek olarak aktardıkları gibi, aynı zamanda bir beyaz yakalıyı işçi olduğuna ikna edememek gibi daha geniş bir sorunu da dile getiriyorlar, ki bu sorun söz konusu çalışmada yer alan diğer oluşumların da anlatılarında yer alan bir sorundur. 3 Yaptıkları diğer eylemlerden önemli bir örneği Binark çalışmasında PEP üyesi Gözde’nin anlattığı şekliyle aktarmak mümkün: Belli bir gün ve saat belirleyip bankaların çağrı merkezlerini arayarak kendilerini tanıttıklarını ve çağrı merkezi çalışanlarını mücadeleye davet ettiklerini belirtiyorlar. Çağrı merkezleri kayıt altına alındığı için telefonu kapatama kuralı nedeniyle çağrı merkezi çalışanları telefonu kapatamdıklarını ve belli durumlarda çok iyi tepkiler aldıkları da bu görüşmede aktarılanlar arasında yer alır (Binark, 2010). Bunun yanı sıra, her seferinde ayrı bir başlık altında Deneyim Paylaşımı Atölyeleri düzenleyerek deneyimlerini paylaşan ekip, bunun beşincisini Nisan 2013’te gerçekleştirdi. Bunu internet siteleri ve sosyal medya üzerinden duyurmaktalar. Sitenin üst tarafındaki sekmelerde Eylem/Etkinlik başlığı altında hangi broşürleri nerede dağıttıklarını anlatıyorlar, broşürleri görsel olarak burada paylaşıyorlar. Bazen egemen dili kendilerine uyarlayarak bir mizah yarattıklarını bu tip eylem broşürlerinde görebiliyoruz. Örneğin işçi hakkı olan kıdem tazminatını almaları için işçilere uyarıda bulunurken bir banka kredisi reklamı gibi broşürü görmek mümkün: Şekil 2. PEP’in banka kredisi reklamına benzer hazırladığı broşür Sitede ayrıca Deneyim Paylaşımı Atölyesi, Emeğin Birikimi, Genel, Haber Var, İş Hukuku sekmeleri yer alıyor. Ocak 2013’te gerçekleşen 4. Deneyim Paylaşım Atölyesinin metin çağrısında şu ifade yer alıyor: Yüzlerce yere cv gönderip, onlarca yerle görüşme yapıyoruz ve “Pazartesi gel, başla” sözünü çok uzun süredir duymuyoruz. Kimin dışarıda bırakıldığını en iyi biz biliyoruz. İşe alım süreçlerinin sınavları, testleri, denemeleri, “yaratıcı” yöntemleri ile “objektif”leştirilen halinin ne kadar objektif olduğunu soralım. Katılın, beraber sohbet edelim, üzerine düşünelim ve üretime dönüştürelim. 1 Mayıs’ta “Turnikeler Ayırır Meydanlar Birleştirir” sloganıyla yürüdüler ve internet sitesi anasayfasında da bu görseli kullanıyorlar. Emeğin Birikimi sekmesinde ise Emek hakkında yazılan kitap/makalelerin eleştirisi üzerinde duruyorlar. Örneğin Sennett ve Gorz kitapları üzerine incelemelere denk gelmek mümkün. Bunun yanısıra, “Dershanede öğretmen olmak”, “Bilgi işçileri haklarını istiyor” gibi 4 başlıklara yer verdikleri Plaza Postası adındaki bültenleri yayınlıyorlar. Üçüncüsü Haziran 2012’de, Dördüncüsü Kasım 2012’de yayınlandı. Şekil 3. Plaza Eylem Platformu’nun bültenlerinden 3. sayı kapağı Bilişim Çalışanları Derneği Ağı (BİÇDA) BİÇDA, bilişim çalışanlarının oluşturduğu bir dayanışma ağı. Sitelerinde “Biz Kimiz?” isimli bir sekmede soruyu şu şekilde yanıtlıyorlar: Kimimiz sistemci, kimimiz yazılımcı, kimimiz ağcı, kimimiz kablocu, kimimiz işletmen, kimimizse ağır işçiydik. Yoğun çalışıyor, çoğunlukla fazla mesailere kalıyor, neredeyse 7/24 bizi çalıştıran kurumlara hizmet ediyorduk. Ne yaptığımızın, niye yaptığımızın belki çok farkında değildik ama ağır işlerimize karşın işverene göre, proje yöneticisi, yetkili yazılım uzmanı, kıdemli sistem mühendisiydik ve tabii ki biz bir aileydik. Yarınların daha iyi olacağı, önümüzde sınırsız kariyer olanakları olduğu söylendi. Bir kısmımız inandı, bazılarımız uyandı ama süreç değişmedi. (...) Bir gün kendimizi, bizden olan diğer arkadaşlara sorunlarımızı anlatırken bulduk. Evet sorunlar aynıydı, ya çözüm? İşte bu çözümleri geliştirmek, dayanışmak, birbirimize omuz vermek, tüm şartlandırmaları ve ünvanları bir kenara atıp işçi olduğumuzun iyice bilincine varmak, haklarımız ve ilgili mevzuat konusunda bilgilenmek, birbirimizi eğitmek, işsiz kalanlara bir danışma, başvuru adresi olmak için, Bilişim ve İletişim Çalışanları Dayanışma Ağı’nı kurmak için bir araya geldik. (...) koskoca sektörde tek başımıza kalmamak için, sizleri de Bilişim ve İletişim Çalışanları Dayanışma Ağı’nı ilmek ilmek örmeye çağırıyoruz. Bilişim çağında, dayanışma ağında birleşelim! (BİÇDA, 2013). BİÇDA’nın bu açıklamasındaki özellikle ilk satırlar, aslında yeni ekonomi mitinin Türkiye’de gerçekleşmediğinin bilişim işçileri özelinde bir kanıtını sunar niteliktedir. Olumlu ama belirsiz düzeylere işaret eden ünvanlar ve hep yarının daha iyi kariyer olanakları vaadi, neredeyse 7/24 yoğun çalışılan bir yaşamı beraberinde getirmektedir. BİÇDA, esnekliğin özgürlük değil, tersine özgürlük kısıtlayıcı şekilde işlev gördüğüne işaret ederek bunun karşısında yer almak için oluşan bir dayanışma ağıdır. Özellikle objektif olmayan performans kriterlerini sorun ettiklerine ilişkin net ifadeler mevcut ki bu da yeni iş kültürünün yarattığı “işe yaramazlık kabusu”na denk düşmektedir. Ayrıca sendikal haklarını kullanmaya kalktığında işten atılmak gibi Türkiye’nin birçok yerinden gelen haber üzerine bir tavır alıyorlar ve bu gruplara destek oluyorlar, örneğin Yurtiçi Kargo çalışanlarını ziyarete gitmişler. Bu kapsamda güvencesizliği, sendikal hak ve 5 performans kriterleri üzerinden tartışıyorlar. Mobbinge, işyerinde cinsel ayrımcılığa ilişkin yazılar da mevcut. Şekil 4. yazı BİÇDA sitesinde “Performans Değerlendirmesi Ne Kadar Analitik” başlıklı BİÇDA, sosyal medyayı da en etkin kullanan oluşumlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Friendfeed, Twitter, Facebook kullanıyorlar, ayrıca googlegroup adreslerini vererek mail grubuna dahil olabilmeye çağırıyorlar. Sitelerinde, haberler, makaleler, videolar, deneyimler, söyleşiler, kara mizah, linkler alt sekmeleri mevcut. Ayrıca ayda bir olmak üzere bülten yayınlıyorlar ve siteden erişmek mümkün; ancak en sonuncu bülten Ekim 2012’ye ait. “Kara mizah” sekmesinde sistemi eleştiren mizahi yazılar yer alıyor. Örneğin Ofis Kuralları başlıklı bir yazıda şu ifadeler yer alıyor: Hastalık Durumları: Herhangi bir hastalığınız durumunda doktor raporu artık kanıt olarak kabul görmeyecektir. Doktora kadar gidebilen, işine de gidebilir. İzin Günleri: Her çalışanın senede 104 izin günü vardır. Bunlara Cumartesi ve Pazar denir. Başka bir deyişle, görece yeni bir mizahi eleştiri dili üzerinden muhalifliklerini sağlamlaştırıyorlar. Bu dilin bu jenerasyona ve yeni medya ile entegre bir kuşağa ait olduğu iddia edilebilir. Bunun yanısıra diğer oluşumlardan farklı olarak kendi işleriyle ilgili eğitimleri kendi aralarında aktarıyorlar. Oluşturdukları googlegroup üzerinden bu eğitimlere katılım sağlamayı amaçlıyorlar: “BİÇDA Eğitimleri. Herşeyin paralı olduğu sistemde uzmanlığı sadece kendine saklayanlara inat!”. Bu şekilde aslında sektör içi bir dayanışmanın daha belirgin olduğunu söyleyebiliriz. Kaç Bize Gel: Kendilerini “Plaza ve büro işçilerinin dayanışma örgütü” olarak tanımlıyorlar. İnternet anasayfalarında yer alan çağrı şu şekilde: Pazartesilerden nefret ediyorsan, serviste uyumaktan boynun tutulmuşsa, kuru fasulyeyi, pastırmalı yumurtayı özlediysen, Kaç Bize Gel... “Plaza ve Büro Çalışanları İçin Hayatta Kalma Rehberi” başlıklı broşürü sitede “manifesto” olarak yer alıyor ve burada net bir şekilde kaygı ve güvencesizlik deneyimlerini sistem ile ilişkilendiriyorlar: 6 Üretici güçler, çalışanlar, biz işçiler tarihimizin hemen hiçbir döneminde bu kadar örgütsüz ve saldırılara karşı savunmasız durumda değil idik. İşsizlik ve işini kaybetme korkusu ile her geçen gün daha da sinerek yaşamak sıradanlaşmış durumda. Bir şekilde işsiz kalma derdini yaşamamış bir çalışan varsa da, işini kaybetme korkusu hayatını zapturapt altına almamış tek bir çalışan kalmadı artık (Kaç Bize Gel broşür). Şekil 5. Kaç Bize Gel rehberi Kadın büro çalışanı Çoğu aslında iki, üç milyar kazanıp onun iki katı kazanıyormuş gibi yaşamaya çalışıyor. Gültepe’de oturup “Levent’te oturuyorum” diyen arkadaşlarım var. Uçakla şuraya tatile gidemedim diye utanan insanlar var. “Evet maaşım yetmiyor, Kanyon’dan alışveriş yapamıyorum, Gültepe’de oturuyorum” diyebilecekleri bir kimliğe ihtiyaçları var. Kaç Bize Gel, bir yere çağıran değil de öncelikle kendine çağıran, kimliğine çağıran bir oluşum (Nilay Vardar haberi, 2013, bianet.org). Erkek büro çalışanı: Korkunç bir rekabetçilik, özgüven kırıcı bir çalışma ortamı var. Yapamadın, beceremedin, performans sistemleri... Çoğu psikologa gidiyor; antidepresanlar veriliyor. Halbuki bu bir sistem problemi. Büro çalışanları başarı motivasyonuyla, “yükseleceğim” hırsıyla pompalanıyorlar. Oysa sadece yüzde 10’u hayal ettiği yere ulaşabilecek. Yüzde 90’ı zaten hayal kırıklığı içinde yaşıyor (Nilay Vardar haberi, 2013, bianet.org). Kendi durumları ve koşullarının yanısıra çalışanları ilgilendiren haberlere yer vererek, daha geniş bir çalışan sınıfına destek verdiler, yakın zamanda Koç Üniversitesi çalışanlarını destekleyici bir tutum takındılar, “K.Ü Çalışanlarının Yanındayız” gibi Facebook gruplarına destek verdiler. Bununla paralellik gösterecek şekilde erkek bir Kaç Bize Gel üyesi şunu söylüyor: “Son beş yılda Burger King, IBM, çeşitli çağrı merkezleri çalışanlarının direnişleriyle karşılaştık. Çalışanlar içerisinde bir arayış başladı. Bir araya gelmek artık bir hayal değil, zorunluluk.” (Kaç Bize Gel üyesi; Vardar 2013). 7 Sonuç Üç oluşumun da ortak noktalarını, olumsuz iş koşulları ve güvencesizliği kapsayan iş yaşamıyla ilgili sorunlardan bahsetmek ve aktif bir hak mücadelesine çağırmak oluşturuyor. Ortak sorunlar arasında fiziksel ve psikolojik mobbing, ve belki de mobbing içinde sıralanabilecek şekilde objektif olmayan performans kriterleri, hakları olan izni almada karşılaştıkları sıkıntılar ve işin iş dışı zamana da taşması bulunuyor. Bunun neden olduğu güvencesizlik ve kaygı her oluşum tarafından dile getiriliyor. Kendi öznel durumlarını nesnel durumla bağlantılandırabildikleri için kabaca bir sınıf bilincinin varlığından bahsetmenin mümkün olduğu söylenebilir. Hatta beyaz yakalılar, sahip oldukları eğitsel ve kültürel sermaye ile kendi durumlarının analizini çok iyi yapıyorlar. Kendilerinin de belirttiği üzere, kimliklerine ve konumlarına ilişkin bir farkındalık yaratmayı amaçlıyorlar. Örneğin Kaç Bize Gel bir itirafa çağırırcasına davet ediyor ve “kendinin bir işçi olduğunu fark etmek ve fark ettirmek”ten bahseden PEP üyeleri de bu durumla paralellik gösteriyor. PEP’in öznel deneyimlerini Deneyim Paylaşım Atölyeleri’nde birbirlerine aktarmaları, beyaz yakalı sınıf içinde deneyimin birikmesi ve aktarılması açısından önemli bir nokta gibi görünüyor. Benzer şekilde BİÇDA, üyelerinin deneyimlerini “Deneyimler” başlığında anlatmalarını sağlıyor. Bunun dışında paylaştıkları haberler taşeronlaşma, yeni sosyal güvence düzenlemeleri gibi konular üzerine oluyor. Bu şekilde aynı zamanda bir haber ağı işlevi gören bu oluşumlar, beyaz yakalı örgütlenmesinin kendi aralarında bağlarını güçlendirerek genişlemesine hizmet etme kapasitesini taşımaktadır. Bunun nedeni, eylemlerinin internet ortamı ile sınırlı kalmaması ve gündelik hayatta da deneyim paylaşımı atölyeleri vb bazlarda bir araya gelebilmeleridir. Anlatılarında göze çarpan ve örgütlenme ile ilgili bir sorun, beyaz yakalıların kendini işçi olarak tanımlamaya mesafeli bakmaları olarak tanımlanabilecek genel bir sorundur. Başka bir deyişle Plaza Eylem Platformu’nda bile “Biz işçi olmamak için üniversite okuduk” gibi ifadeler, meseleye geniş bir mücadele alanı olarak bakmak konusunda belli sıkıntılar olduğuna işaret eder niteliktedir; ancak bunun yanısıra PEP’in içinde olan Elvan da 2009’daki görüşmesinde bu sorunun var olduğunu hatırlatarak örgütlenmede sıkıntı yarattığını aktarmış: “Öbürküsü IBM’de çalışandan maden işçisi mi olur diyor, işçi miyim diyor, onlar benimle aynı sınıfta değil diyor. Söyleme sakın demek istiyor, bazısı açık açık söylüyor” (Elvan, 7.3.2009; aktaran Binark, 2010). Gerçeğe Çağrı, Uyanma Saati vb diğer oluşumların da eylemlerinin görünür olmaya başladığı günümüzde onlarla da bağlantı halinde oldukları, en azından İnternet paylaşımlarında kendini belli ediyor. Bu genellikle, bir oluşumun hazırladığı bilgilendirici bir sunumun diğer oluşumlar tarafından da internet yoluyla paylaşımı şeklinde gerçekleşiyor. Bunun yanısıra hepsi, iş ve iş yaşamıyla ilgili haberlere yer vererek haberin konusu olan durumu gerektiğinde eleştiriye tabi tutuyor. Bu çalışmanın yapıldığı günlerde hepsinin gündemine oturan “İşe İade Davalarını Önleyici Tedbirler Konferansı”nı ağır şekilde eleştirmeleri, her oluşumun sitesinde ve sosyal medya ortamlarında ayrı bir hareketlilik yarattı. (Söz konusu konferans için bkz. Hürriyet Gazetesi, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/23086129.asp). Odağa alınan üç oluşum da bu konuya ilişkin haberler, kendi yazıları veya başka yazarların yazılarını link yoluyla paylaşarak önemli ölçüde bu konferansın bir “düzenin yüzsüzlüğü” olduğuna dikkat çektiler. Bu odaktan bakıldığında, yeni iletişim teknolojilerine beyaz yakalıları bir araya getirerek kolektiviteyi mutlak şekilde yaratacak kadar olumlayıcı bir nitelik atfetmek de yeni medyanın kolektivite oluşturmadaki kapasitesini tamamen gözardı etmek de yanlış olacaktır. 8 Bu çalışmanın en önemli eksikliği, kolektivitenin yaratılıp yaratılmamasında daha ayrıntılı bir nitel tekniğe ihtiyaç duyulmasıdır. Kolektivite önündeki engelleri daha iyi ortaya çıkarabilmek, derinlemesine görüşme veya katılımlı gözlem gibi nitel teknikleri de gerektirmektedir. Kaynakça Bora, T. ve Erdoğan, N. (2011). Cüppenin Kılıcın ve Kalemin Mahcup Yoksulları: Yeni Kapitalizm Yeni İşsizlik ve Beyaz Yakalılar, Boşuna mı Okuduk? (Bora, Tanıl vd.. der.)içinde. İstanbul: İletişim Yayınları. Binark, M. (2010). “Plaza Eylem Platformu Örneğinde Bilişim Sektöründe Emek Gücünün Örgütlenmesi ve Yeni Medya Ortamının Kullanımı”. Laborcomm 2010 Bildiriler Kitabı. Erdoğan, N. (2011). Hadım Edilen Karakter ve Sancılı Dil: Beyaz Yakalı İşsizliğine Dair Notlar, Boşuna mı Okuduk? (Bora, Tanıl vd., der.) içinde. İstanbul: İletişim Yayınları. Hürriyet Gazetesi, “Çalışanları çok kızdıran toplantı” http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/23086129.asp (Erişim tarihi: 20.04.2013). haberi, İnce, S. (6 Ocak 2013). “Burnout: Modern Köleler ve Hastalığı”. Birgün, http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1321281411&news_code=13574651 49&year=2013&month=01&day=06#.UXJszLXwk2g (Erişim 20.04.2013) Kaç Bize Gel Hayatta Kalma Rehberi: http://kacbizegel.com/wp-content/uploads/Kac-bizegel-brosur-1.pdf Plaza Eylem Platformu internet sitesi http://plazaeylemplatformu.wordpress.com/ Sennett, R. (2011). Yeni Kapitalizmin Kültürü. Çev. Aylin Onacak. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Vardar, N. (26 Ocak 2012). “Turnikeleri Açın, Plaza İşçileri http://bianet.org/bianet/bianet/135678-turnikeleri-acin-plaza-iscileri-gececek Geçecek!” (Erişim Tarihi: 20.04.2013) Vardar, N. (29 Ocak 2013). “Büro Çalışanları: http://bianet.org/bianet/toplum/143969-buro-calisanlari-kac-bizegel#.UQmfYFR2MIY.facebook Kaç Bize Gel” (Erişim Tarihi: 16.04.2013) Yücesan-Özdemir, G. ve Özdemir, A. M. (2008). Sermayenin Adaleti: Türkiye’de Emek ve Sosyal Politika. Ankara: Dipnot. Yücesan-Özdemir, G. (2010). Ekmek ve Gül: Güvencesiz Çalışan Kadınların Sağlığı. Türk Tabipleri Birliği Dergisi Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (37): 9-12. 9
© Copyright 2024 Paperzz