Güvencesiz ve Esnek - LaborComm – Uluslararası İşçi ve İletişim

Enformasyon Toplumu Belgelerinin “Güvencesiz ve Esnek” İnsanı
Hakan Yüksel
Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi
Giriş
Kapitalizmin 1970’lerdeki krizinin ardından sermaye birikimindeki tıkanıklığı aşabilmek
adına kapsamlı bir yeniden yapılandırma sürecine girilirken, bu dönemde fikirleri baskın
çıkmaya başlayan bazı kuramcıların yaşanan meşakkatli dönüşümü daha adil ve müreffeh
enformasyon toplumunun doğum sancısı olarak nitelendirmesi, krizin nedenlerini örtmüş ve
yeniden yapılandırmayı meşrulaştırmıştır. Oysa sanayi toplumu gibi üzerinde uzlaşılan
tarihsel-toplumsal bir olgunun aksine, literatürde kapitalist toplumların üretim kalıplarındaki
değişimi kabul eden ama buna dayanarak yeni bir toplum doğduğunu iddia etmenin yanılgı
olacağını dile getiren, toplumsal gerçekliği farklı bir perspektiften anlamlandıran görüşler de
bulunmaktadır. Dolayısıyla, enformasyon toplumu kavramsallaştırmasının, toplumsal
mücadele sürecinde toplumsal gerçekliği belli bir perspektiften anlamlandıran ideoloji yüklü
bir söylem olduğu iddia edilebilir.
Yeniden yapılandırma-enformasyon toplumu ilişkisi literatürde kapsamlı biçimde ele
alınmıştır. Enformasyon toplumunun, kapitalizmin yeniden yapılandırılma sürecinde
sermayenin çıkarlarını doğallaştıran bir söylem olduğunu baştan ortaya koyan bu çalışmada
konunun görece az çalışılmış bir boyutuna odaklanılacaktır. Çalışmanın temel varsayımı,
yeniden yapılandırmanın sembolik ayağındaki önemli unsurlardan biri olan enformasyon
toplumu söyleminin, ideoloji yüklü anlamlarla insanları belli yönde düşünmeye ve
davranmaya ittiği, belli bir “ideal insan” tasavvurunu öne çıkardığı, söylemin somutlaştığı
enformasyon toplumu politika belgelerinde de gerçek yaşam koşulları içindeki gerçek
insanların değil, belli şekilde düşünen ve eyleyen söz konusu “ideal insanın” esas alındığı ve
toplumsal düzenlemelerin bu doğrultuda gerçekleştirildiğidir. Makro düzeydeki toplumsal
dönüşümler, mikro düzeyde insanların anlamlandırmaları ve eylemleriyle mümkün
olduğundan, günümüz kapitalizmini ve bu çerçevede insanların güvencesiz ve esnek çalışma
koşullarına sevk edilmesini anlamak açısından böylesi bir çözümleme önemlidir.
Varsayımın doğruluğu, 1990’lı yıllarda yayınlanan Avrupa Birliği (AB) enformasyon
toplumu politika belgeleri incelenerek somutlaştırılmaya çalışılacaktır. Zira AB kapitalizmin
ileri aşamasındaki pek çok ulusu bünyesinde topladığı gibi benimsediği enformasyon toplumu
politikaları küresel eğilimleri yansıtmaktadır (Kaitatzi-Whitlock, 2000, s. 53; Başaran, 2004,
ss.11-12). AB’nin oldukça geniş ve karmaşık bir örgütlenme olması nedeniyle AB içinde de
Komisyon’a odaklanılacaktır.1 Bütçeyi denetleyen, ortak politikaların yönetimi ve icrasında
1
Komisyon metinlerine odaklanmakla birlikte, 1994 tarihli Bangemann Raporu önemli bir istisna teşkil eder.
Doğrudan Komisyon tarafından değil de, Komisyon’un etkin üyelerinden Martin Bangemann’ın liderliğindeki
Üst Düzey Uzmanlar Grubu’nca (ÜDUG) hazırlanan belge, 1990’larda AB’nin “İncil”i hâline gelmiş (Preston,
2003, s. 40) ve sonraki yıllarda hazırlanan Komisyon belgelerine dayanak oluşturmuştur. Bu yüzden çalışmaya
dâhil edilmiştir.
1
geniş yetkileri olan, AB çapındaki görüşleri topladıktan sonra mevzuat oluşturma süreçlerini
başlatan Komisyon (Goodwin ve Spittle, 2002, s. 231; Başaran, 2004, s. 29), en yüksek
yönetim ve icra organı olarak AB’nin “kalbi ya da beyni” olarak nitelenir (Koray, 2005, s.
261). Komisyon’un AB’de enformasyon toplumu projesinin “sahiplenicisi” olduğu (Törenli,
2004, s. 197), AB’nin önceliklerini yansıttığı gibi üye ülkelerin politikalarının eşgüdümünü
sağladığı da belirtilir (Henten vd., 1996, s. 178; Preston, 2003, s. 34).
Çalışmanın kapsamının 1990’larsa sınırlandırılması, AB’de enformasyon toplumunu
anlamlandırmaya yönelik söylemsel mücadelenin hararetli tartışmalar eşliğinde bu dönemde
gerçekleşmesi nedeniyledir. Bunun sonucunda 1990’ların sonunda enformasyon toplumuna
ilişkin belli bir anlam çerçevesi oluşturulmuştur ki, politikalarda toplumsal kaygılardan ziyade
piyasa güçlerine öncelik verilmesini (Michalis, 2007, s. 139) bununla ilişkilendirebiliriz.
Dahası, 1990’lar gibi toplumsal dönüşümün hızlı seyrettiği, çatışan aktörlerin yeni anlamlar
için mücadele ettiği kırılma anları söylemleri çözümlemek açısından daha elverişlidir çünkü
egemen anlamlar henüz doğallaşmadığından ideolojik niteliklerini tespit etmek daha kolaydır
(Fairclough, 1996, s. 106).
1990’larda AB’de yaşanan söylemsel mücadele bir kırılmayken, söylemin kökeni daha
öncesine, 1970’lerde bazı kuramcıların enformasyon toplumunun doğuşunu öne sürmelerine
kadar uzanır ki, onların eserleri söyleme üzerinde yükseldiği bilgi temelini sunar.2 Söylemin
toplumsal planda zemin kazanması bu sayede gerçekleşir. 1970’lerdeki kuram metinlerini
söylemin ilk dönemiyle ve kapitalizmin yeniden yapılandırılmasının başlangıçtaki
meşrulaştırılmasıyla ilişkilendirmek mümkünken, 1990’lardaki enformasyon toplumu politika
belgelerini söylemin ikinci dönemiyle ve yeniden yapılandırmanın konsolidasyonuyla
ilişkilendirebiliriz. Burada 1990’lara odaklanıyor olsak da, enformasyon toplumu dolayımıyla
politika belgelerinde toplumsal faaliyetlerin yeniden düzenlenmesini etkin biçimde
çözümleyebilmek ve tutarlı çıkarımlarda bulunmak için söylemin gelişimine değinmek ve
kuramcıların metinlerini incelemek gerekir. Bu ilk dönemde enformasyon toplumuna ilişkin
getirilen anlam çerçevesi sonraki gelişmeleri etkilemiştir.
Ayrıca baştan belirtmek gerekir ki, toplumsal mücadele sürecinde farklı söylemlerin
varlığını ve nesnel dünyadaki söylemsel olmayan maddi unsurların belirleyiciliğini hesaba
kattığımızda insanların illâ enformasyon toplumu gibi egemen çıkarlarla ilişkili söylemler
doğrultusunda hareket eden programlanmış robotlara dönüştüklerini söylemek mümkün
değildir. Buna karşılık, kapitalist toplumlardaki eşitsiz güç ilişkilerini göz önüne aldığımızda,
toplumsal gerçekliği birebir biçimlendirmeseler bile egemen söylemleri yadsımak zordur
çünkü – enformasyon toplumu örneğinde görüldüğü üzere – insanların faaliyetlerine ilişkin
toplumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde bunların belli bir etkinliği söz konusudur.
Bu kapsamda çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Konunun tarihsel-toplumsal
bağlamını aktarabilmek için öncelikle kapitalizmin yeniden yapılandırılması ve enformasyon
toplumu söyleminin gelişimine değinilecektir. Ardından söylemin politika süreçlerine
yansımasına bakılacak ve son olarak politika belgelerinde yer alan insan tasavvuru
çözümlenecektir.
2
ABD’de 1950’lerin sonundan itibaren ekonomide ve toplumsal hayatın düzenlenmesinde bilginin,
enformasyonun ve teknolojinin giderek önem kazandığını belirten bazı iktisatçıların bulunduğunu belirtmek
gerekir. Bunların içinde en önemlisi 1962’de ABD’de Bilginin Üretimi ve Dağıtımı isimli bir eser yayınlayan
Fritz Machlup’tur. Ancak Machlup’un amacı ekonomide bilginin/enformasyonun ağırlığını ölçmektir. Yeni bir
toplumun doğduğu iddiasında bulunmaz.
2
Kapitalizmin Yeniden Yapılandırılması
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Taylorizm ve Fordizm’in fabrikalardaki (ve toplum
genelindeki) hâkimiyetinin genişlemesiyle kitlesel üretilen malların, Refah Devleti
politikalarıyla garantilenen kitlesel taleple tüketildiği döngü üstünde yükselen kesintisiz ve
yüksek ekonomik büyüme dönemi, 1970’lerin başında sona erer ve kapitalizm krize girer.3
Krizin ardından başlayan yeniden yapılandırma sürecini kabaca şu başlıklarla ele alabiliriz;

Küresel piyasa ve belirsizlikleri öne çıkar. Kitlesel üretim-kitlesel tüketim
döngüsünün kırılmasıyla şirketler ulusal sınırlar dâhilindeki devletçe garantilenmiş talep
yerine, küresel piyasadaki belirsiz ve değişken talebe göre üretime yönelirler. Buna koşut
olarak uluslararası alanda serbest ticaret öncelikli gündem maddelerinden biri hâline gelir
ve gümrük duvarlarının düşürülmesi için çoktaraflı görüşmelere başlanır. Dünya Ticaret
Örgütü (DTÖ) bu sürecin sonunda 1994’te kurulur. Gelişmekte olan ülkelere (GOÜ) ithal
ikamesini bırakarak, dışa açık büyümeyi benimsemeleri tavsiye edilir, şart koşulur
(Keyder, 1981, s. 38).

Hizmetler sektörü ve teknoloji öne çıkar. Küresel piyasadaki gelişmeleri
yakından izlemek, talepteki değişimleri hızlıca saptadıktan sonra üretimi anında buna göre
uyarlamak belirleyici olunca şu teknolojiler ve hizmetler önem kazanır;
Piyasayı izlemek ve (farklı ülkelere yayılan) üretimi yönlendirmek için
dört bir yandan enformasyon aktarımı ve işlenmesine imkân tanıyan
enformasyon ve iletişim teknolojileri (EİT) ve telekomünikasyon
hizmetleri öne çıkar (Harvey, 2010, s. 183; Kumar, 2004, s. 20; Geray,
2003, ss. 79-81).
Üretimi hızla ayarlayabilmek ve stokları anlık biçimde izleyebilmek
için otomasyon üretim sistemleri, yazılım ve teknoloji hizmetleri önem
kazanır (Hobsbawm, 1996, s. 466; Harvey, 2010, ss. 168, 180);
Küresel piyasadaki değişken talebi yanıtlayabilmek, gerektiğinde talep
yaratmak adına için ürün geliştirme süreçleri hızlanır ve ürün yelpazesi
genişlerken (Hobsbawm, 1996: s. 466; Taymaz, 1993, ss. 32-33;
Harvey, 2010, s. 168), tüketicileri etkilemek için tasarım, paketleme ve
reklam hizmetleri öne çıkar (Geray, 2003, ss. 69-70).
Üretim ve tüketimin küreselleşmesine koşut olarak arka plandaki
bankacılık, sigortacılık, lojistik gibi hizmetler de sınırlar ötesine taşar
(Geray, 2003, s. 63; Harvey, 2010, s. 185). Hizmetler ticaretinin
uluslararası planda önem kazanması nedeniyle DTÖ’nün kurulduğu
dönemde çoktaraflı Hizmetler Ticareti Genel Anlaşması (GATS) da
imzalanır (Geray, 2003, ss. 63, 65; Kıyan ve Yüksel, 2011).

3
Esnek üretim yöntemleri öne çıkar. Kitlesel üretim-kitlesel tüketim döngüsü,
üretimdeki vasıfsız, rutin ve yabancılaştırıcı işi yapan işçilerin, üretim katlanırken isyan
etmelerini önlemek için güçlü sendikalar çevresinde örgütlenerek, toplu sözleşme yoluyla
yüksek ücretler almasıyla mümkün oluyordu (Holloway, 2006, s. 368; Koch, 2006, ss. 2627; Ansal, 2013, s. 11). Döngü kırılınca emek sermayenin sırtındaki yüke dönüşür.
Sendikaları kenara iterek, emeği diğer üretim faktörleri gibi talebe göre ayarlamak isteyen
şirketler (Harvey, 2010, s. 174) şu uygulamalara yönelirler;
Taymaz (1993), krize dair farklı kuramsal perspektiflerden yapılan farklı açıklamaları özetler.
3
Taşeronlaşma yaygınlaşır (Harvey, 2010, ss. 171, 174, 179; Geray,
2003, s. 69). Şirketler böylece çalışanlarına karşı sosyal güvenlik,
kıdem gibi sorumluluklarından sıyrılır. Doğrudan üretim faaliyetleri
kadar eskiden şirket bünyesinde sağlanan hukuk, muhasebe, pazarlama
gibi hizmetler de dışarıya ihale edilir (Harvey, 2010, ss. 180-181) ki, bu
da hizmetler ticaretinin bir diğer boyutudur.
İşçilerden esneklik beklenir. Kendi işleri yanında başka işleri yapmaları
(işlevsel esneklik), talebe göre çalışmaları ve gerektiğinde işten
çıkarılmaya direnmemeleri (sayısal esneklik), ücretlerin kâra göre
ayarlanmasını kabul etmeleri (ücret esnekliği) istenir (Taymaz, 1993, s.
33; Harvey, 2010, ss. 174-175).
Emek maliyeti düşük olduğundan doğrudan yatırımlar ya da taşeronlar
vasıtasıyla üretim GOÜ’lere kaydırılır (Hobsbawm, 1996, s. 477;
Taymaz, 1993, s. 33). Bu yüzden gelişmiş ülkelerdeki fabrikalar azalır,
işsizlik yükselir (Hobsbawm, 1996, s. 478; Harvey, 2010, ss. 174-175).

Devletin ekonomiden çekilmesi söz konusu olur. Kriz öncesinde gelişmiş
ülkelerde devlet, artı-değerden aldığı yüksek vergilerle kitlesel talebi ve geniş sosyal
harcamaları finanse ediyordu. Krizle birlikte Refah Devleti yükünden kurtulan sermayenin
daha fazla yatırım yapacağı, yeni işlerin çıkacağı ve refahın yayılacağı öne sürülür
(Keyder, 1981, s. 29). Eğitim, sağlık, güvenlik, iletişim gibi devletçe sunulan kamu
hizmetlerinin, kâr mantığıyla hareket eden özel sektöre bakir birikim alanları olarak
açılması için geniş kapsamlı özelleştirmeler ve serbestleştirmeler gerçekleştirilir (Geray,
2003, ss. 62-63, 95-97). Kamu hizmetlerinin sermayeye açılması hizmetler ticaretinin bir
diğer boyutudur. Piyasanın önünü açan neo-liberal düzenlemeler gerçekleştirilirken, iş
yasaları “esnekleştirilir”.4
Enformasyon Toplumu Söyleminin Gelişimi
Söylemi toplumsal mücadele sürecinde toplumsal gerçekliğin belli bir perspektiften
anlamlandırılması olarak tanımlarsak, enformasyon toplumunun söylem olmadığını iddia
etmek zordur. Enformasyon toplumu kavramsallaştırmasını getiren kuramcılar, yeniden
yapılandırmayı öyle bir şekilde anlamlandırırlar ki, toplumsal dönüşümü coşkuyla
karşılanması gereken bir ilerleme olarak görmek gerekir. Esasında onların çalışmaları sosyal
bilimlerin egemen çıkarlar doğrultusunda seferber edilmesinin tipik örneklerindendir.5
4
Başka bir açıdan bakınca devletin ekonomiden çekildiğini söylemenin kısmen doğru olduğu iddia edilebilir;
sonuçta şirketlerin önünü açan düzenlemelerin gerçekleştirilmesi için piyasanın devlete ihtiyacı vardır. Aynı
durum uluslararası planda da geçerlidir; küreselleşme nedeniyle ulus-devletlerin etkinlik alanı kısıtlanırken
(Hobsbawm, 1996: 489; Harvey, 2010: 189), küreselleşmenin önünü açan da başta gelişmiş ülkeler olmak üzere
ulus-devletlerin hükümetleridir. Ayrıca sermayenin ihtiyaç duyduğu her anda (mesela 1980’lerdeki bütçe/borç
krizlerinde, borsa çöküşlerin, vs...) devletin ekonomiye müdahale etmekten geri kalmadığına da dikkat çekilir
(Hobsbawm, 1996: 475; Harvey, 2010: 193). Üşür (1997: 317) ise, devletin müdahalelerinin arttığını, değişenin
müdahale biçimleri olduğunu vurgular.
5
Sosyal bilimlerin kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda geliştikleri, toplumu yönlendirmeye yarayan “yönetim
teknolojileri” işlevi gördükleri, ürettikleri bilgilerin insanları belli konumlara yerleştiren söylemlere dayanak
sağladığı Foucault’ya atıf yapılarak sıkça vurgulanır (Hall, 1997, s. 49; Cevizci, 1999, s. 364; Tekelioğlu, 1999,
s. 47; Atayurt, 2003, s. 8). Fairclough (1995, ss. 87, 91, 103-105) da egemenlerin bir tür toplumsal mühendislik
çabası olarak nitelendirilebilecek “söylemin teknolojizasyonuna” başvurduklarını, mevcut toplumsal pratiklerin
değişimi için bilgi ürettiklerini aktarır. Lichtman (2012, ss. 146-147) ise, artan insan olanaklarına karşın, bu
olanakları fiilen engelleyen ve çarpıtan toplumsal yapılar arasındaki çelişki derinleşirken, kapitalizmin kendisi
hakkındaki eleştirileri etkisiz kılacak ve meşruiyetini yeniden üretecek kuramlara ihtiyaç duyduğunu belirtir.
4
Toplumsal dönüşümü anlamlandırma gayretindeki insanların kapitalizmin yeniden
yapılandırılmasını görmelerini engelleyen bir anlam çerçevesi sunan enformasyon toplumu
kuramcılarının savlarını kabaca şu başlıklarla aktarabiliriz;

Sanayiden hizmetler sektörüne istihdam kayışı, tarımdan sanayiye doğru
olandan geri kalmayan bir dönüşümdür (Bell, 1973, ss. 124-128; Toffler, 1981a, ss. 31-34;
Toffler, 1981b, ss. 19-20). Bu nedenle istihdamdaki kayışı gösteren istatistikler sıkça
vurgulanır (Bell, 1973, ss. 129-132; Bell, 1999, ss. 218, 221; Toffler, 1981a, s. 251).

Yükselen hizmetler sektöründeki insanlar enformasyon işlerler (Bell, 1973, ss.
116, 127-128, 467; Bell, 1999, s. 219). Şirketler ürün geliştirme ve üretimi
yönlendirmeyle ilgilendiğinden, sanayi üretimi bile aslında enformasyona tâbidir
(McLuhan, 2009, s. 28). EİT’ler multimedya, veri depolama, uzaktan alışveriş gibi yeni
hizmet alanları açmaktadır (McLuhan ve Powers, 2001, ss. 139, 147). Refahın artmasıyla
eğitim, sağlık ve eğlence hizmetleri de yaygınlaşacaktır (Bell’den aktaran Webster, 2006,
ss. 50-51). Zenginlik kaynağı olarak emeğin yerini enformasyon almaktadır (Bell, 1999, s.
217).

Mülkiyet, iktidar ve sömürünün sonu gelmiştir. Enformasyon işleyerek üretimi
planlamak ve yönlendirmek, bilfiil üretimden önemli olunca üretim araçlarının mülkiyeti
kadük kalır.6 Toplum, devlette ve özel sektörde kilit konumlarda bulunan yüksek eğitimli
uzmanların kuramsal bilgiye dayanarak aldığı, nesnel ve tarafsız kararlarla
yönlendirilmektedir (Bell, 1973, ss. 34-35, 43, 51-52, 99-100, 164, 362). Dolayısıyla bu
kararlara karşı çıkmaya gerek yoktur. Koşulların hızla değiştiği yeni toplumda hızla
enformasyon işlemek yaşamsalken, iş yerlerindeki hiyerarşi ve kurallarda diretmek de
boşunadır (Toffler, 1981b, ss. 121-125; McLuhan, 2009, s. 27).7 Enformasyon işleyenler,
akılcı ve yaratıcı işlerle kendilerini geliştirdiklerinden (McLuhan, 1964, s. 58; Toffler,
1981b, s. 335), yabancılaşma ve sömürüden bahsetmek zordur.

Gerçek anlamda toplumsal eşitliğin sağlanması yakındır. İşlendikçe eksilmek
yerine artan enformasyonu (Bell, 1999, s. 217; Masuda, 2009, s. 132) saklamak
gereksizdir. İnsanlar, ilkel çağlardaki besin toplayıcıları gibi bilgi/enformasyon
toplayacaklardır (McLuhan, 1964, s. 358). Uzak yerlerde yaşayanlar, ‘eve bağımlı’
engelliler ve kadınlar, EİT’ler sayesinde toplumsal faaliyetlere istedikleri zaman ve yerden
katılabileceklerdir (Bell, 1999, s. 219; Toffler, 1981a, s. 395; McLuhan ve Powers, 2001,
s. 192).

Demokrasi gelişecektir çünkü EİT’ler sayesinde insanlar seslerini başkalarına
ve yöneticilere kolayca duyurabileceklerdir (Toffler, 1981b, s. 236; McLuhan ve Powers,
2001, ss. 141-142, 193; Masuda, 2009, s. 133).

EİT yatırımları, büyük sanayi tesisleri kurmaktan daha ucuz olduğundan
GOÜ’lerin geri kalmışlıktan kurtulması daha kolay olacaktır (Toffler, 1981a, ss. 396, 403;
6
Bell (1973, s. 294) “Günümüzde mülkiyet sadece yasal bir kurgudur” derken, McLuhan ve Powers (2001, s.
219) EİT’lerle birbirine bağlanan “Küresel Köy”de mülkiyetin ortaklaşa olduğunu belirtirler. Toffler (1981b, s.
187) bolluk nedeniyle mal-mülk kavramlarının önemsizleşeceğini vurgular.
7
Bu koşullar altında şirketlerin örgütlenmelerini anlatmak için McLuhan (1964, s. 356) “Her ne kadar otomatize
fabrika sürekli girdi ve çıktılar yüzünden bir ağaç gibi olsa da, bu gerektiğinde meşeden akça ağaca ya da cevize
dönüşebilen bir ağaçtır” derken, Toffler (1981a, s. 327) “Örgütler, koşullar gerektirdiğinde, duruma göre değişik
biçimler alabilirler, tıpkı ısı değişince şekil değiştiren, ısı eski haline dönünce de yine eski şeklini alan plastik bir
madde gibi. […] Bir futbol takımı düşünün, yalnız çeşitli ekollere göre futbol oynamakla kalmıyor, bir düdük
çalınca basketbol, bir düdük çalınca voleybol takımı olabiliyor” ifadelerini kullanır.
5
McLuhan ve Powers, 2001, s. 167). Toplumsal eşitlik ve demokrasi bu ülkelerde de
sağlanacaktır.
Yeniden yapılandırma kapsamında fabrikaların kapanmasına veya GOÜ’lere
gönderilmesine, küreselleşen ve esnekleşen üretimi planlama ve denetlemenin enformasyon
yoğun işleri artırmasına, bu kapsamda hizmetler sektörünün istihdam ve hacim anlamında
yükselişine, EİT’lerin yaygınlaşmasına ve etkileşimli yayın imkânı sunmasına, dolaşımdaki
enformasyonun artmasına şahit olan gelişmiş ülkelerdeki sıradan insanlar için enformasyon
toplumu kuramcılarının söyledikleri birer savdan öte gerçeğin kendisi gibi görünür. Oysa
yaşanan toplumsal dönüşümün bu şekilde anlamlandırılması oldukça tartışmalıdır.
Enformasyon toplumu kuramcılarına yöneltilen eleştiriler şu başlıklar altında toplanabilir:

Teknolojik belirleyicilikten muzdarip oldukları öne sürülebilir (Üşür,
1997, ss. 306, 312-313) çünkü teknolojiyi boşlukta gelişmiş ve sonradan topluma dâhil
olarak tüm düzeni değiştirmiş bir güç olarak değerlendirirler.8 EİT’lerin kapitalizmin
ihtiyaçları doğrultusunda geliştiğini ve evrildiğini göremezler.9

Hizmetler sektörüyle sanayinin sistematik bağını göremezler. Sanayi
şirketlerinde hizmetlerin daha önceden de önem arz ettiğini, hizmetler sektöründeki
istihdamın aslan payının aslında sanayi üretimiyle ilgili hizmetlerde yer aldığını,
istihdamdaki asıl kayışın sanayiden değil, tarımdan hizmetlere doğru olduğunu gösteren
kanıtlar vardır.10

Hizmetler sektöründeki işlerin niteliğini abarttıkları belirtilir. Yeni hizmet
işlerinin hepsinde enformasyon işlenmediği gibi, çoğunluğu rutin, vasıf gerektirmeyen,
geçici niteliktedir, tıpkı fast-food restoranlarda veya veri girişinde çalışmak gibi (Kumar,
2004, ss. 40-41). Enformasyon işleyen beyaz yakalıların da taylorizasyondan muzdarip
olduğu belirtilir (Kumar, 2004, ss. 33-34).11
8
Toffler (1981, s. 29) “Önemli ekonomik gerçeklerin arkasında değişimin o büyük, homurdanan makinesi,
teknoloji yatıyor” der. McLuhan, “Teknoloji, insan duyularından herhangi bir tanesini öne çıkmaya zorlar; aynı
anda öteki duyular ise ya zayıflatılır ya da geçici olarak tümüyle ortadan kaldırılır. Bu süreç, insanoğlunun kendi
uzantılarına, ilahi niteliğin bir biçimi olarak tapınma eğilimini bir kez daha hayata geçirir. Yeterince ileri
gidildiğinde de böylelikle insanoğlu ‘kendi makinesinin bir yaratığı’ haline gelir” ifadelerini kullanır. (McLuhan
ve Powers, 2001, s. 25). Bell ise temkinli bir tavırla değişimin rasyonelleşmeden kaynaklandığını belirtir ancak
bunu sağlayan teknolojik verimlilik olduğu için aynı teknolojik belirleyici tavır onda da görülür (Webster, 2006,
ss. 44-45). Bell (1999, ss. 213, 216), Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi kitabının 1976 tarihli baskısında da
ikircikli bir tavır sergiler. Sanayi öncesi toplumdan sanayi toplumuna ve daha sonra da sanayi sonrası topluma
geçişi teknolojinin karakterindeki önemli değişikliklere bağlar. Sanayi sonrası toplumunun ana ekseni olarak
fikri teknolojiyi [intellectual technology] gösterir. Ama ardından yine teknolojinin tüm toplumsal değişimlerin
birincil belirleyicisi olmadığını vurgular.
9
Mimarisi ve standartları toplumsal güç ilişkileri doğrultusunda gelişen teknolojiye ilişkin düzenlemeler de
yansız değildir. Örneğin, internetten veri alma hızını artıran ama veri göndermeyi azaltan ADSL teknolojisi,
kurumsal yayıncılara avantaj sağlamaktadır (Geray, 2003, s. 137). Telekomünikasyon ağının mülkiyetine sahip
işleticiler ve yayıncı şirketler de, ağ tarafsızlığını kaldırarak, bedelini ödeyenlerin verilerinin internette daha hızlı
iletilmesini talep etmektedirler (Mirrless, 2009, ss. 30-31).
10
McKinlay ve Starkey (2006, ss. 346-347, 350-351), 1950 ve 1960’larda otomobil üreticisi Ford’ta finans
bölümünün, üretim ve ürün geliştirmeden daha önemli hâle geldiğini, her kararın finansal açıdan
meşrulaştırılması gerektiğini belirtirler. Diğer yandan 1971’de çalışan nüfusun yarısı hizmetler sektöründe
görünmesine rağmen bunun ancak yüzde 23,1’lik kısmı nihai tüketime dair hizmetlerde, gerisiyse sanayi
üretimiyle ilişkili hizmetlerdedir (Webster, 2006, s. 50). Britanya gibi sanayileşmiş bir ülkede 1840-1980
yıllarında mavi yakalıların sayısının aynı kaldığını, istihdam kayışının tarımdan hizmetler sektörüne olduğunu
gösteren veriler vardır (Webster, 2006, s. 47).
11
EİT’lerle Taylorizm’in daha önceleri dokunulmayan faaliyet alanlarına ve işçi gruplarına uzandığını
söyleyebiliriz ki, zaten bu teknolojileri üreten şirketlerden Olivetti de ürünlerini bu gerekçeyle pazarlamaktadır.
6

Patent ve fikri mülkiyet hakları enformasyonun serbest dolaşımını
engellemektedir (Geray, 2003, ss. 70-71; Üşür, 1997, s. 313; Nalbantoğlu, 2001, s. 15).

Bilginin iktidarla ilişkili biçimde geliştiğine dair savlar dikkate alındığında,
uzmanların sahip olduğu “nesnel kuramsal” bilgiye dayanarak iktidarın aşılmasını öne
sürmek zordur.

Teknoloji, yayıncılığı ve herkesin sesini duyurmasını kolaylaştırsa da, bazı
görüşlerin bastırılması teknik bir mesele değildir. Ayrıca bolca bulunan enformasyonun
niteliği düşük olduğundan beyinleri çöple dolacak insanların bilinçlenmekten uzak
oldukları iddia edilebilir (Nalbantoğlu, 2001, s. 22; Nalbantoğlu, 2009, s. 420; Üşür, 1997,
s. 320).

GOÜ’lerdeki azgelişmişliğin nedenlerini anlamaktan acizdirler çünkü
uluslararası güç ilişkilerine ve politika süreçlerine değinmemektedirler (Başaran, 2004).
Keza, gelişmiş ülkelerin önde gittiği, GOÜ’lerinse geriden geldiği, enformasyon
toplumuna doğru giden çizgisel bir tarih anlayışından muzdariptirler.
Şirket başkanı Franco de Benedetti şöyle demektedir: “İlk fabrikaların taylorizasyonu… emek gücünün
denetlenmesini sağladı ve üretim süreçlerinin bunu izleyen mekanizasyonu ve otomasyonu açısından zorunlu bir
öngereklilikti… Enformasyon teknolojisi, temelde Taylorcu örgütlenmenin ilişmediği beyaz yakalı işçiler
düzeyinde emek gücünün eşgüdümüne ve denetimine yönelik bir teknolojidir” (aktaran Kumar, 2004, ss. 33-34).
Hizmetler sektöründeki çalışma koşullarının ağırlığını gösteren en iyi örneklerden biri Türkiye’nin en büyük
telekomünikasyon şirketlerinden Turkcell’in çağrı merkezlerine ilişkindir. Çalışanlar günde 11-12 saat
konuşmak zorunda kalmakta, kendilerinden her aramada sanki saatlerdir telefon başında değillermiş gibi aynı
performansı göstermeleri beklenmekte, her gün gelen 200 aramayı 2 dakika içinde sonuçlandırmaları istenmekte,
tuvalet için sadece 4-7 dakika izin alabilmekte, çeşitli performans testlerinden geçmeleri gerekmektedir (Ekrem
ve Sarısaltık, 2006). Bunun yanında üretim hattında da Taylorizm’in konumu pekişmiştir. Stoksuz ve piyasadaki
anlık talebe göre üretim yapılan düzende, mal ve hizmet akışının kesintisiz olması gerekir ki, bu durum işçilerin
tavır ve davranışlarının sürekli uyumunu şart koşar. Batılı ülkelerden çok daha önce bu tarz bir üretime yönelen
Japonların bunu sağlamak için attıkları adımlarla işçilerin kendi çıkarlarının şirketle bütünleştiğini düşünmesini
sağladıkları, Taylorizm’e zihinsel ve manevi bir boyut ekleyerek işçileri durmaksızın çalışan ama aynı zamanda
“gülümseyen robotlar” hâline soktukları öne sürülür (Boje ve Winsor, 2006, s. 332).
7
Söylemin Politika Süreçlerine Yansıması
Belirttiğimiz üzere enformasyon toplumu söylemini iki dönemde inceleyebiliriz ki, literatürde
bu yönde başka eğilimler de vardır. Geray (2003, ss. 123-124) enformasyon toplumu
literatürünü, 1970’lerdeki kuram metinleri ve 1990’lardaki politika belgeleri şeklinde ikiye
ayırır. Enformasyon toplumu politikaları da ikiye ayrılarak, ilk dönemin kuramcıların
1970’lerdeki yükselişini izlediği, ikincininse 1990’lara tekabül ettiği belirtilir (Ducatel vd.,
2000, ss. 2-6). Burada söylemin 1990’lardaki vurgularını ve politika süreçlerine yansımasını
AB belgelerine bakarak sorgulayacağız.12
Söylemin siyasete etkisi 1990’larda tavan yapar. Akademi, medya ve sanayideki
“itibarlı” kişiler yeni bir devrimden konuşurken, siyasetçiler kayıtsız kalamamış ve pek çok
ülkede enformasyon toplumu politikaları hazırlanmıştır (Goodwin ve Spittle, 2002, s. 226;
Henten vd., 1996, s. 177). Büyük anlatıların “buharlaştığı” bu dönemde enformasyon toplumu
en yeni ve en etkin büyük anlatı olmuştur (Servaes, 2003, ss. 18, 27). Egemenler farklı
platformlarda enformasyon toplumunun amaç bellenmesini sağlamaya ve karşıt
anlamlandırmaları bastırmaya çalışmışlardır.13
Enformasyon toplumu 1990’larda AB için iktisadi ve siyasi bütünleşme perspektifinin
göbeğine oturur, Ortak Pazar’dan sonraki en önemli ortak hedefe dönüşür (Michalis, 2007, s.
153) çünkü AB’nin kronik dertlerinin devası görülür. 1990’larda AB’de işsizlik ve büyümeye
dair sorunlar ağırlaşırken, ticari rakipler ABD ile Japonya’nın gerisinde kalma tehlikesi peyda
olmuştur (European Commission [EC], 1993, ss. 1d, 2-4, 40; EC, 1995, s. 1; EC, 1996a, ss.
2, 12-15). Bunun karşısında, kuram metinlerini hatırlatır biçimde, dünya ekonomisinin
bağımlı olduğu ana kaynağın enformasyon olduğu (EC, 1997a, s. 12), ekonomik başarının
enformasyon işlemek ve iletmekten geçtiği (EC, 1993, ss. 3, 60-61, 104, 107) belirtilir.
Enformasyon toplumunu gündeme getiren EİT’ler “ekonomik büyümeyi teşvik etmekte,
rekabet gücünü artırmakta, yeni fırsatlar yaratmakta ve istihdam potansiyeli sunmaktadır”
(EC, 1993, ss. 104-105; EC, 1994, s. 1; EC, 1996a, ss. 12-13).
12
Enformasyon toplumu hedefiyle 1970 ve 1980’lerde gerçekleştirilen siyasi girişimlerden öne çıkanları
şöyledir; 1972’de Japonya Bilgisayar Kullanımını Geliştirme Enstitüsü’nün hükümete sunduğu Enformasyon
Toplumu Planı – 2000 Yılına Doğru Ulusal Bir Amaç isimli rapor ve ardından gelen Fifth Generation
Computing Initiative, Wired Cities ve HDTV programları; 1978’de Fransa’da hazırlanan Toplumun
Enformatizasyonu raporu (diğer adıyla Nora-Minc Raporu) ve bunu izleyen Minitel’i yaygınlaştırma girişimleri;
Almanya’daki genişbant erişim planları; Danimarka’daki televizyonu ve telekomünikasyonu bütünleştirilmiş
ağda sunmaya dair eylem planı; Britanya’da 1982’nin “enformasyon teknolojileri yılı” ilanı; Britanya ve
ABD’deki telekomünikasyonu özelleştirmeye yönelik girişimler (Başaran, 2004, ss. 9-10). AB’de öne çıkansa,
1979’da Komisyon’un Yeni Enformasyon Teknolojisinin Meydan Okuması Karşısında Avrupa Toplumu:
Komisyon’un Yanıtı belgesini yayınlanması ve 1983’te Enformasyon Teknolojisi ve Telekomünikasyon Görev
Gücü’nün kurulmasıdır ki, bu oluşum 1986’da 13’üncü Genel Müdürlüğe [Directorate General] dönüşür
(Garnham, 1997, s. 325). AB’de telekomünikasyon sektörünün serbestleştirilmesi girişimleri 1980’lerin
ortasında başlarken, söylemsel düzeyde “Avrupa’nın sinir ağları” metaforu sıkça kullanılır (Kaitatzi-Whitlock,
2000, s. 51; Preston, 2003, s. 39). 1980’lerdeki ar-ge programlarında “ağ toplumundan” ve “genişbant
bağlantılardan” bahsedilir (Servaes, 2003, s. 11).
13
Geray ve Başaran-Özdemir (2011, s. 615), 1990’ların başından beri küresel siyasette “bilgi tabanlı ekonomi”
söyleminin başrolde olduğu belirtirler. Enformasyon toplumu söyleminin “bilgi tabanlı ekonomi söyleminin”
şemsiyesi altındaki pek çok söylemden biri olduğunu belirten Geray ve Başaran-Özdemir, AB, Dünya Bankası,
IMF gibi kapitalizmin önde gelen aktörlerinin kendi söylemlerini nasıl uluslararası dolaşıma soktuklarını ve
kabul ettirdiklerini sorgularlar. Bilgi tabanlı ekonomi söyleminin söylemsel ve maddi düzeylerde bağımlılık
ilişkilerini yeniden ürettiğini ortaya koydukları gibi Türkiye’de karşı-hegemonik söylemlerin nasıl
marjinalleştirildiğini gösterirler.
8
Teknolojinin
getirilerinin
gerçekleşmesi,
hızla
gerekli
düzenlemelerin
gerçekleştirilmesine, yani piyasanın önünün açılmasına bağlıdır. Enformasyon toplumunu
kurma görevini özel sektöre veren AB, kamunun rolünü şirketlerin işini kolaylaştırmakla
sınırlandırır (EC, 1993, s. 109; EC, 1994, ss. 1, 2, 8; EC, 1997a, s. 9; ÜDUG [Bangemann
Raporu] , 1994, ss. 35, 40). Eski düzenlemelerin hükümsüz kaldığı, rekabeti sağlayacak “açık
ve şeffaf” yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğu belirtilir (EC, 1993, ss. 23, 49, 52, 71, 104-105;
EC, 1996b, ss. 2-5; ÜDUG, 1994, s. 12). En başta yapılması gerekense – enformasyon
toplumunun altyapısını oluşturan – telekomünikasyonun serbestleştirilmesidir ki, bunun
“enformasyon toplumuna yönelişin göbeğinde” yer aldığı (EC, 1996a, s. 22), “enformasyon
toplumundaki piyasa güçlerinin böylece serbest kalabileceği” (EC, 1993, s. 109) belirtilir.
Serbestleşmeyle gelecek rekabet sayesinde fiyatlar düşecek, hizmet kalitesi artacak, yeni
hizmet ve uygulamalar ortaya çıkacaktır (EC, 1996b, ss. 3, 8; EC, 1996d, s. 2; ÜDUG, 1994,
s. 14).
“Gerekenler” hızla yapılmadığında AB’yi “ekonomik yıkım” beklemektedir.
Enformasyon toplumuna ilk girenler ödülleri kaparken, geride kalanlar 10 yıl içinde yatırım
ve istihdamda büyük sorunlarla karşılaşacaktır (ÜDUG, 1994, ss. 6, 8). Bu nedenle, ABD ve
Japonya, enformasyon altyapılarına ve hizmetlerine yatırım yaparak geçişi hızlandırmaya
çalışmaktadır (EC; 1993, ss. 21, 29, 107-108; ÜDUG, 1994, ss. 10, 24).14
Tüm bunlara bakarak, AB’nin 1990’larda enformasyon toplumuna ilişkin çizdiği
çerçeveyi şu şekilde özetleyebiliriz;

Enformasyon toplumuna teknolojinin getirilerine uygun düzenlemelerle yanıt
verildiğinde geçilecektir.

Düzenlemeler özel sektörün önünü açmaya yönelik olduğundan enformasyon
toplumu piyasa üstünde yükselecektir.

Piyasa yanlısı düzenlemeler hemen yapılmazsa ekonomik
gerçekleşeceğinden başka türlü bir enformasyon toplumu mümkün değildir.
14
yıkım
1993’te ABD Başkan Yardımcısı Al Gore tarafından açıklanan Ulusal Enformasyon Altyapısı: Eylem
Gündemi başlıklı raporda enformasyon toplumu politikalarına çok daha geniş devlet desteği vaat edilir (Başaran,
2004, s. 10). Sınırlı enerji kaynaklarına sahip olmasının yarattığı zorlukları enformasyon hizmetlerine
yoğunlaşarak aşmaktan yana olan Japonya, stratejisini tamamlamak için mikroçipler, bilgisayarlar ve robotlar
geliştirmeye yönelir, tüketici elektroniğinde öne çıkar (Garnham, 1997, s. 324).
9
Enformasyon toplumunun bu şekilde tanımlanması, anlamın kapanmasına yol
açmaktadır. Bunu perçinlemek için enformasyon toplumuna geçiş sıkça Sanayi Devrimi’yle
kıyaslanır (EC, 1993, ss. 20, 52, 104; EC, 1994, s. 1; EC, 1995, s. 6; EC, 1996a, s. 1; EC,
1996d, s. 3; ÜDUG, 1994, s. 5). Sanayi Devrimi’ni kaçıranların akıbeti ortadayken,
enformasyon toplumunun başka türlü bir tanımı için müzakere talep etmek zorlaşır. Bu açıdan
AB belgelerinde de uyum gösterilmesi gereken kaçınılmaz bir süreç vardır.
AB belgelerinde toplumsal uyumun güçleneceği, insanların toplumsal ve ekonomik
hayata katılımının artacağı (EC, 1996a, ss. 2, 23), kültürel çeşitliliğin güçleneceği ve herkesin
sesini duyurabileceği (EC, 1993, s. 108; EC, 1996b, ss. 10-11; ÜDUG, 1994, s. 6), siyasete
katılımın artacağı (EC, 1996a, s. 24), devletin daha etkin ve şeffaf hâle geleceği (EC, 1996b,
s. 10; EC, 1997a, s. 4) de vurgulanır. Ancak bunlar kendi başlarına birer amaç olmaktan çok,
piyasanın işleyişiyle yakalanacak refahın ve teknolojik gelişmenin sonuçlarıdır.
Enformasyon Toplumundaki İnsana Dair Tasavvurlar
Enformasyon toplumu kuramları ve politika belgelerinde yeniden yapılandırılan kapitalizmin
piyasayı iyice toplumsal hayatın merkezine yerleştirmesi meşrulaştırılmaktadır. Ancak kuram
metinlerine ve politika belgelerine daha farklı bir gözle baktığımızda aynı zamanda farklılaşan
toplumsal faaliyetleri yerine getirmeleri için insanların daha farklı niteliklerle tasavvur
edildikleri de görebiliriz. Öncelikle kuram metinlerindeki insan tasavvurlarına bakacak
olursak, kabaca şu başlıkların öne çıktığını söyleyebiliriz;

Tarihinin en eğitimli insanları enformasyon toplumundakilerdir. EİT’lerle hızla
enformasyon işlemek eğitimli olmayı gerektirmektedir. Üniversite eğitimi alanların sayısı
artarken (Bell, 1973, ss. 216-217, 234-239), iş yerinde çalışırken enformasyon işlemek de
insanları eğitmektedir (McLuhan, 1964, s. 58). Toplumsal statünün tepesine tırmanmak da
artık mülkiyetten değil, eğitimden geçmektedir ki, bunu üniversitelerde kuramsal bilgiyle
donanan ve karar alıcı konumuna gelen uzmanlar örneğinde görürüz.

Koşulların değişkenliği nedeniyle yıllarca aynı işte çalışarak emekli olmak
imkânsız olmuştur. İşin sürekli farklılaşması söz konusudur (Toffler, 1981b, ss. 99-102).
Dönemsel sözleşmeler ve proje bazlı işler bunun yansımasıdır. Bu, monotonluktan
kurtulma ve özgürleşme olarak görülür (Toffler, 1981b, s. 131).

Dönemsel çalışacak insanların yeniden işgücünü katılabilmeleri sürekli
kendilerini geliştirmelerini bağlıdır. Hayat boyu eğitim kaçınılmazdır (Toffler, 1981b, ss.
340-346). EİT’ler uzaktan eğitim fırsatları sunmaktadır.

İnsanlar işleri üzerinde denetim kurmuştur. Taylorizm ve Fordizm’i tarihe
gömecek şekilde, değişimin hızı karşısında hızla yanıt verebilmek için eğitimli insanlar
inisiyatif almaktadırlar (Toffler, 1981a, s. 439; Toffler, 1981b, s. 336). İnsanlar kendilerini
tatmin ettikleri işlerde, kendilerini gerçekleştirmek için çalışınca (McLuhan, 1964, s. 347),
iş zamanı-boş zaman ayrımı ortadan kalkmıştır (Toffler, 1981a, ss. 308-311, 343-344).

İnsanlar evden çalışabileceklerinden (Toffler, 1981b, s. 335; McLuhan ve
Power, 2001, s. 147), yaşadıkları yere aidiyetleri ve cemaat ilişkileri güçlenecektir. Ancak
hızlı değişim nedeniyle çekirdek ailenin tehdit altında olduğu, boşanmaların artacağı da
vurgulanır (Toffler, 1981a, ss. 282-283, 301; McLuhan ve Powers, 2001, s. 147).

Herkesin sesini duyurabilmesiyle “alt-kültür patlaması” yaşanacaktır (Toffler,
1981b, ss. 238, 252, 256). Herkesi denetleyen ve kısıtlayan Büyük Birader’den korkmaya
gerek yoktur. Herkes kendine göre ürün ve hizmetlere ulaşabilecektir (McLuhan ve
Powers, 2001, ss. 141-142).
10

Bolluğun artması ve mülkiyetin önemi kaybetmesiyle insanlar birbirleriyle
kıyasıya rekabet eden bireyler olmaktan çıkmıştır (Bell, 1973, ss. 303-309, 362, 425, 433,
444, 481-482).

Değişimin hızlı seyretmesi yüzünden insanların uyum sağlama yetilerini
geliştirmeleri ve esnek olmaları gerekmektedir.15
Kuramdaki yaklaşım belli ölçüde politika belgelerinde de korunur. Ancak yeniden
yapılandırmanın önündeki muhalefetin kalkması ve konsolidasyon sürecine girilmesi
nedeniyle piyasanın artık insan hayatında daha da belirleyici olduğu çok daha net ifade edilir.
Hemen enformasyon toplumuna geçmek isteyen AB, insanların enformasyon tabanlı
yeni ürün ve hizmetleri kullanması ister ama beklediğini bulamaz. AB, değişim yüzünden
insanların kendilerini “tehdit altında” hissettiğini saptadıktan sonra (EC, 1995, ss. 8, 50) bunu
gidermek için 1990’ların ikinci yarısında “umutlarına ve endişelerine daha iyi yanıt vererek,
insanı enformasyon toplumu politikasının merkezine koymayı” öncelik olarak kabul eder
(EC; 1996b, s. 1; EC, 1996d, ss. 4-5). “Önce İnsan” anlayışı belgelerin başlığına çıkar (EC,
1996a; EC, 1997b) ve “enformasyon toplumu insanlar için olmalı, enformasyonun gücünü
serbest bırakmak amacıyla insanlar için ve insanlar tarafından kullanılmalı” denir (EC, 1996a,
ss. 2, 23). Artık “toplumsal kabul görmesi” enformasyon toplumuna geçiş açısından kilit
önemde görülmektedir (EC, 1996d, s. 3; Törenli, 2004, s. 198) ve insanların istihdam, eğitim
ve uyumu sorgulanmaktadır. Törenli (2004, ss. 198, 200) 2000 yılından sonraki belgelerde
“insan mühendisliğine yönelişten” bahseder. Ancak Preston (2003), AB’deki değişimin
retorik düzeyde kaldığını, altyapı yatırımları ve piyasa yanlısı düzenlemelere öncelik
tanınmasının sürdüğünü, mali kaynakların bu alanlara ayrıldığını belirtir.
Enformasyon toplumuna geçişte AB’nin insandan yana dertleri bundan ibaret değildir;
ihtiyaç duyduğu insanlar ortada yoktur. Bunu “iki vitesli emek pazarı” yakınmasında, demode
olan eski vasıflara kolayca ulaşılırken, talep edilen yeni vasıfları taşıyanların
bulunamamasında görürüz (EC, 1993, ss. 138, 140, 146; EC, 1996a, ss. 1, 16). EİT’leri herkes
satın alıp kullanabileceğinden, uzun vadede bir ülkenin başarısı, halkının bilgisi ve EİT’leri
kullanmadaki yetkinliğiyle belirlenecektir (EC, 1996a, s. 23) ve bu yüzden insan kaynaklarına
yatırım yapılmalıdır (EC, 1993, ss. 137, 155; EC, 1996a, ss. 2, 10; EC, 1997b, ss. 14-15).
İnsanların öncelikle yeni teknolojileri bilmesi, bilgisayar okuryazarı olması gerekmektedir
(EC, 1995, s. 13; EC, 1996a, s. 16; EC, 1996c, s. 18; EC, 1997a, s. 11). Zira yeni işler
EİT’lerle ilişkili olacaktır (EC, 1993, ss. 21, 121; EC, 1996a, ss. 13-14; EC, 1996d, ss. 2, 10;
EC, 1997b, s. 13).16 Bunun yanında esnek, hareketli, dile dair yetenekleri olan, Avrupa’nın
avantajlarını kullanabilecek (EC, 1993, s. 164), yaratıcılığa, yeni fikirlere, hızlı iletişim kurma
15
Toffler (1981b, s. 38) “Yaşamını sürdürebilmek ve gelecek korkusuna yakalanmamak için birey, eskisine göre
daha kolay uyum yapabilmeli, daha yetenekli olmalıdır. Hız dürtüsü nedeniyle şimdi sallanan eskimiş temellerin
– din, ulus, topluluk, aile veya meslek – yerine üstüne basabileceği, tümüyle yeni kavramlar bulmalıdır”
demektedir. Uyum sağlayamayanların akıbetini McLuhan ve Powers’dan (2001, s. 186) öğreniriz; “Hızla
yaklaşan bu gelecekte, rolünü […] iyi oynamayan kişinin durumu ne olacaktır? Bugün olduğu gibi o zaman da o
varolmayan bir kişi olacaktır”. Toffler (1981b, s. 63) ayrıca “Geleceğin insanları geçmişin insanlarından daha
hızlı yaşayacaklarsa, esnek olmak zorundalar. Engel koşucularına benzerler: Eğer engelleri aşmak istiyorlarsa,
öteberiyle yüklü olmamaları gerekir. Teknolojinin yararlarını elde ederken, öteberiyle yüklenme sorumluluğunu
da taşımamalıdırlar. Hızlı değişimin belirsizlikleri arasında yaşamlarını sürdürebilmeleri için, hafif yolculuk
etmesini öğrenmek zorundadırlar” demektedir.
16
AB, EİT’lerle bağlantılı yeni hizmetlerin istihdam yaratacağını sıkça ifade eder (EC, 1993, ss. 21, 121; EC,
1996a, ss. 13-14; EC, 1996d, ss. 2, 10; EC, 1997b, s. 13). İleri teknoloji kullanan ülkelerde ve şirketlerde
istihdamın azalmadığı, aksine kullanmayanlara kıyasla olumlu olduğu belirtilir (EC, 1993, s. 105; EC, 1996a, s.
13). Teknoloji nedeniyle kaybedilecek işler vasıfsız ve istenmeyen türdendir (EC, 1996a, s. 13).
11
ve ekip çalışmasında bulunma yetisine sahip insanlar arzulanmaktadır (EC, 1995, ss. 13, 37;
EC, 1996b, s. 5).
Yeni dönemin başarılı iş örgütlenmesi olarak “esnek şirkete” işaret edilir (EC, 1996a,
s. 7) ki, burada hiyerarşi son bulmuş, pek çok farklı birimi bünyesinde barındıran ağ yapısı ve
ademimerkeziyet öne çıkmıştır (EC, 1993, s. 8; EC, 1995, s. 6). Bu yapıda statik işlev tabanlı
vasıflar işe yaramadığından, esneklik ve değişimi öngörme yetisi önem kazanmıştır (EC,
1996a, s. 6). Başka bir deyişle, koşulları kestirdikten sonra buna göre kendini ayarlayan ve
gerekli vasıfları geliştiren bir insana vurgu yapılmaktadır. İşin farklılaşmasının Taylorizm ve
Fordizm’i bitirdiği, insanların işleri üzerinde denetim sahibi olduğu (EC, 1993, ss. 68, 178;
EC, 1995, s. 37), işin entelektüel nitelik kazanmasıyla (EC, 1995, s. 6) verimlilik ve iş
tatmininin arttığı (EC, 1996a, s. 1) belirtilir. AB, kuramdaki iyimserliği paylaşmaktadır.
Ancak dönüşümün tamamen olumlu yönde olmadığı da belirtilir. Yeni teknolojilerin
üretim sürecinde insanın önemini artırmasına karşın işçileri iş örgütlenmesindeki
değişikliklerden daha fazla zarar görebilir hâle getirdiği çünkü “işçilerin karmaşık bir ağın
içindeki yalnız bireyler” olduğu belirtilir (EC, 1995, s. 6). Ayrıca enformasyon toplumunda
“insanlar giderek artan çeşitlilikte fiziksel nesne, toplumsal durum, coğrafi ve kültürel
bağlamla karşı karşıya kalacakları” gibi “farklı yorumlamalara ve kısmi çözümlemelere açık
bölük pörçük ve eksik enformasyon yığınıyla uğraşmak zorunda kalacaklardır” (EC, 1995, s.
9). Dolayısıyla tüm bileşenlerin farkında olmak ve doğruyu bulmak kolay değildir. Yine de
insanlardan değişimi izlemeleri, anlamaları ve yönetmeleri istenir (EC, 1995, s. 9).
Diğer yandan hızlı değişen koşullara göre esnekliğin, iş güvencesinin tırpanlanması
olduğu AB belgelerinde açıkça ortaya konur. “İnsanların yaşamları boyunca dört ya da beş
kez iş alanlarını değiştirmek zorunda kalacakları” belirtilir (EC, 1993, s. 140), işlerin garanti
olmadığı vurgulanır (EC, 1996c, s. 5). Bu açıdan bakınca Refah Devleti döneminden kalma iş
güvencesi ve sosyal güvenlik anlayışı kadük kalır. Zaten AB de işsizlik sorununun kökeninde
eskiden kalma düzenlemeleri ve insanların buna dayanarak yanlış davranışlar geliştirmelerini
görür. “Yeni bir başlangıç için yeni vasıflar sunmak yerine işsizlerin çoğuna genellikle gelir
yardımı sağlandığından, işsizlik uzun dönemli işsizliğe ve toplumsal dışlanmaya
dönüşmüştür” (EC, 1996a, s. 15). Yani, tembellik için para ödenen insanlar tembelliğe
alışmaktadır. Oysa AB, “uzun süreli işsizlik ve vasıf kaybından muzdarip 9 milyon kişi ve
uzun dönemli işsizliğe ilerleyen daha milyonlarcası yerine okuryazarlık, hesaplama ve
bilgisayar okuryazarlığı geliştirmeye çalışan 9 milyon kişiye sahip olmak” istemektedir (EC,
1996a, ss. 18-19). Yeni ihtiyaçlara ve değişime uygun yeni istihdam politikaları, işsizlikten
“kısmen sorumlu olan davranışsal ve yapısal katılıkları ortadan kaldıracaktır” (EC, 1993, s.
18). Bu yüzden “Avrupa için hiçbir şey teslimiyet, taahhütten kaçınma ve pasifliği besleyen
yapılar ve görenekleri korumaktan daha tehlikeli olamaz” denir (EC, 1993, s. 1).
Enformasyon toplumu için gerekli vasıfları geliştirmek tüm işsizler için “bir hak ve
zorunluluk” olarak görülür (EC, 1996a, s. 19). Kamunun cebini boşaltan ama işsizliğe çare
olamayan doğrudan yardımların kesilmesi, bunun yerine vasıf edindirme çabalarının
desteklenmesi istenir (EC, 1993, ss. 13, 15, 137, 141, 147; EC, 1997a, s. 12). Dahası AB,
sosyal güvenliği toplumsal adaletsizliğin kaynağında görür; çalışanları korurken, iş arayanlara
ve emek pazarına yeni girenlere köstek olduğu, işsizlerin aleyhine çifte standart yarattığı
belirtilir (EC, 1993, ss. 146, 153). Başka bir deyişle AB, toplumsal eşitliği sosyal
güvencelerin tırpanlanmasında bulur. Keza, kısmi zamanlı çalışmayı ve süreli sözleşmeleri
zorlaştıran toplu sözleşme kuralları ve sisteminin dönüştürülmesi talep edilir (EC, 1993, s.
146; EC, 1996a, s. 11; EC, 1997b, s. 10). Yeni iş örgütlenmesinde işveren olgusunun
karmaşıklaştığı, işin mekânının ve zamanının farklılaştığı, ücretlendirme biçimlerinin
değiştiği, eskiden net olan tanımların muğlaklaştığı belirtilerek, iş yasalarının demode ve
hükümsüz kaldıkları vurgulanır (EC, 1996a, ss. 8-9).
12
AB belgelerindeki piyasa odaklı anlayışın iyice belirginleştiği ifadelerden biri iş
güvencesinin kaynağının da piyasada görülmesidir; “Çalışanlar için güvence kavramının tekil
iş yerindeki güvencenin ötesinde, istihdam edilebilme ve emek piyasasına dayanan bir
güvenceye daha fazla odaklanarak geliştirilmesi ve genişletilmesi gerekiyor. Değişim
dâhilinde bir güvenceye odaklanmalı, değişime karşı güvenceye değil” denir. (EC, 1996a, s.
10). Ancak AB, iş güvencesini emek piyasasında istihdam edilebilir konumda olmak diye
tanımlarken, insanı olduğu kadar piyasayı da idealize etmekte, piyasanın tökezlemelerini
görmemektedir. İnsanlar kendilerini geliştirseler bile makroekonomik dengeler uygun
olmadığında yeni bir iş olmayacağından işsizlik sorununun süreceği eleştirisine tatmin edici
bir yanıt verememektedir (EC, 1996a, s. 19).
Bunun yerine insanların esnek emek piyasası için sürekli kendilerini geliştirmelerine
zemin oluşturacak hayat boyu eğitim vurgulanır (EC, 1993, s. 12), 1996 yılı AB çapında
“Hayat Boyu Eğitim Yılı” ilan edilir. Keza şirketlerden çalışanların eğitimine önem vermeleri
istenir (EC, 1993, s. 142; EC, 1995, ss. 25-26, 49). Ancak AB’nin kendisi bile sözleşmelerin
kısa dönemli yapıldığı ortamda şirketlerden bir süre sonra gidecek çalışanların eğitimine
harcamada bulunmalarını istemenin sorunlu olduğunu kabul ederek, yatırımı şirketin
çekirdeğindeki çalışanlarla sınırlandırır (EC, 1996a, s. 18). Yani “insana yatırım” esasında
sadece seçkinlere yatırımdan ibarettir. ‘Sıradan’ insanlarsa kendi başlarınadır.
Bununla birlikte AB toplumsal eşitsizliklerin giderilmesinde önemli yol alındığı
düşüncesindedir. EİT’lerin sunduğu uzaktan eğitim olanağıyla kendini geliştirmek
isteyenlerin önü açılmıştır. Kırsal bölgelerde yaşayanlar, engelliler ve ev kadınları için
uzaktan eğitim imkânları vurgulanır (EC, 1993, s. 88; ÜDUG, 1994, s. 26). Keza, EİT’ler
uzaktan iş yapmaya da olanak tanımaktadır ki, AB bunun geliştirilmesini hedefler (EC, 1993,
ss. 23, 25, 88, 111; EC, 1997a, s. 11; EC, 1997b, ss. 9-10; ÜDUG, 1994, s. 25). Yani, AB’nin
amaçladığı enformasyon toplumunda herkesin kendini eğitme imkânı olduğu gibi, her yerde
de iş vardır. Fakat bu tasavvurun keskinleştirilmesi için herkesin EİT’lerle erişim imkânına
sahip olması gerekmektedir ki, bu yüzden enformasyon toplumunun önündeki “en büyük risk
çift katmanlılık” olarak tanımlanır (ÜDUG, 1994, s. 7).
Sonuç
1990’lı yıllara ait AB enformasyon toplumu politika belgelerinde insanlar – hiç de şaşırtıcı
olmayan bir şekilde – EİT’lere hâkim olan, bunları etkin biçimde kullanarak enformasyon
işleyen ve zenginlik üreten bireyler olarak tasavvur edilirler. İnsanlar artık kol emeği yerine
zihinsel emek harcanan, daha tatminkâr işlerde çalışmaktadır. AB’ye göre Taylorizm ve
Fordizm’in sonu gelmiştir. Ancak insanı bu şekilde tasavvur eden AB’nin taylorizasyonun
artık beyaz yakalılara da sirayet ettiği, üretim hattındaysa daha da baskın hâle geldiği
yönündeki eleştirileri dikkate aldığını pek göremeyiz.
İnsanların EİT’lere hâkimiyeti de yeniden yapılandırılan kapitalizmin işleyişi
açısından üzerinde durulması gereken bir noktadır. Zira AB’nin hemen enformasyon
toplumuna geçebilmesi için insanların enformasyon tabanlı yeni ürün ve hizmetleri sıkça
kullanması gerekmektedir. Enformasyon toplumu ancak bu taleple kök salabilecektir. Ancak
bu noktada Pleios (2012, s. 246) önemli bir değerlendirmede bulunur; günümüzde üretimde
ve tüketimde kullanılan teknolojiler giderek benzeşmektedir ve iş yerinde teknolojiye dair
gereken pek çok vasıf iş dışında toplumsallaşarak öğrenilmektedir. Yani insanlar satın
alacakları ürün ve hizmetlerle sadece şirketlerin serpilmesini sağlamayacaklar aynı zamanda
vasıf edineceklerdir.
13
İnsana dair özellikle vurgulanan bir başka unsursa çalışma koşulların kökten
değişmesidir. Değişimin hızlanması koşut olarak aynı iş yerinde bir ömür boyu aynı işi
yaptıktan sonra emekli olmanın artık mümkün olmadığı, insanların yaptıkları işlerin ve
çalıştıkları şirketlerin sürekli değiştiği belirtilir. Kısa dönemli sözleşmeler ve proje çalışmaları
bunun yansıması olarak görülür. Ancak işin bu şekilde değerlendirilmesi insanın – sözleşmesi
ya da projesi bitince – düzenli olarak işsiz kalmasını getirir ki, AB de bunu açıkça kabul eder.
Bununla birlikte istihdam edilebilme umuduyla yeniden emek piyasasına dönenlerin, tekrar
işe girebilmelerinin talep edilen yeni vasıfları edinebilmelerine bağlı olduğunu da belirtir. Bu
yüzden enformasyon toplumundaki insanların sürekli kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir.
Hayat boyu eğitimin onca vurgulanmasını bu tasavvurlarla ilişkilendirebileceğimiz gibi
günümüzde sayıları artan sertifika programlarını, kursları, dershaneleri, sınavları buna
bağlayabiliriz. Nasıl ki, Taylorizm ve Fordizm insanın ruhunu ezmiş ve makinenin
değiştirilebilir birer dişlisi hâline getirmişse, enformasyon toplumu da insanı kişisel gelişim
makinesine dönüştürmektedir.
Böylesi bir tasavvur, insanı muktedir ve piyasayı da sorunlardan muaf almaktadır.
Öncelikle AB kendini geliştiren herkesin emek piyasasında istihdam edilebilme imkânı
yakalayacağını düşünmektedir. Bu nedenle makro ekonomik dengeler istihdam yaratmaya
uygun değilse, kendilerini geliştirseler bile insanların işsiz kalmaya devam edeceği
eleştirilerine yanıt vermekten kaçınmaktadır. Bu noktada AB’nin EİT’ler sayesinde yeni
istihdam alanları açılacağını umduğunu ve uzaktan çalışmanın gelişmesini beklediğine dikkat
etmek gerekir. Keza teknoloji aynı zamanda herkesin kendini geliştirme imkânına sahip
olmasının da anahtarı olarak görülür çünkü uzaktan eğitim istenilen yer ve zamanda vasıf
edinmeyi mümkün kılmaktadır.
Tüm bunlar kapitalizmin ekmeğine yağ sürecek şekilde enformasyon toplumunda
toplumsal sorunların kişiselleştirildiğini ve eşitsizliğin gizlendiğini göstermektedir. Buna göre
etrafta onca iş olmasına ve herkes için kendini geliştirme imkânı bulunması rağmen hâlâ işsiz
insanlar varsa, bunlar iş edinememelerinin sebebini kendilerinde aramalıdırlar. İşsizliği
kişiselleştirilmesini, Refah Devleti döneminde kalma sosyal güvenlik rejiminin mahkûm
edilmesinde, insanlara verilen işsizlik yardımlarının insanların tembelleşmesinin ve işsizliği
tercih etmelerinin nedeni olarak gösterilmesinde de görürüz. AB’ye göre yapılması gereken
işsizlerin cebine para koymak yerine onların talep edilen vasıfları edinmesini sağlamaktır.
Böylece insanların emek piyasasında istihdam edilebilme umuduyla birbiriyle rekabet
eden bireyler olarak tasavvur edildiklerini söyleyebiliriz. Yeni iş güvencesi AB’ye göre
istihdam edilebilir konumda olmak, talep edilen vasıflara sahip olmaktır. Kapitalizm,
piyasadaki herkesin eşit koşullarda olup olmadığını bakmaksızın, eşitliği insanların piyasaya
eşit erişime sahip olmalarıyla tanımlar. Bu noktada enformasyon toplumunda EİT’ler herkese
iş ve eğitim imkânı sunuyorsa, ekonomik ve toplumsal faaliyetler giderek bunlar aracılığıyla
gerçekleşiyorsa, o zaman eşitlik adına EİT’lere herkesin erişimini sağlamak gerekir ki, AB de
zaten bunu başlıca amaçlarından biri olarak kabul eder. Ancak yine EİT’lere erişim imkânına
sahip olan herkesin eşit koşullarda olup olmadığına bakılmamaktadır. Keza, kapitalizmin
üstünde yükseldiği liberal öğreti açısından insanların eşit koşullarda rekabet ettiği yerlerden
birisi piyasaysa, diğeri de seçim sandığıdır ki, EİT’ler sayesinde artık insanların tercihlerini
çok kolay ve sık duyurması mümkün olmuştur.
Dolayısıyla AB belgelerine göre esnek çalışma nedeniyle iş güvencesinin
yitirilmesinden korkmaya gerek yoktur. Piyasada talep edilen vasıfları edinmek için kendini
geliştirenler ve bu noktada diğer insanlardan daha iyi olanlar için her zaman iş güvencesi
olacaktır. İnsana dair böylesi bir tasavvur, gerçek dünyadaki olumsuzlukları görmezden
geldiği gibi kapitalizmin dünya görüşünden kaynaklanmakta ve onu güçlendirmektedir.
14
Kaynakça
Adomi, E. E. (der.) (2011). Handbook of Research on Information Communication
Technology Policy: Trends, Issues and Advancements, Volume 2. Hershey & New York:
Information Science Reference.
Ansal, H. (2013). Esnek Üretimde İşçiler ve Sendikalar (Post-Fordizm’de Üretim
Esnekleşirken İşçiye Neler Oluyor?). http://www.birlesikmetal.org/kitap/kitap_99/1999-3.pdf
adresinden alınmıştır. (Erişim tarihi 4 Nisan 2013).
Atayurt, U. (2003). Ferda Keskin ile Michel Foucault’nun Eseri Üzerine. Virgül, 67, 8-11.
Başaran, F. (2004). Enformasyon Toplumu Politikaları ve Gelişmekte Olan Ülkeler. İletişim
Araştırmaları, 2(2), 7-31.
Bell, D. (1973). The Coming of Post Industrial Society. New York: Basic Books.
Bell, D. (1999). The Coming of Post Industrial Society, Modernity, Critical Concepts, Volume
4. Waters, M. (der.) içinde London & New York: Routledge. 213-224.
Beynon, H ve Nichols, T. (der.) (2006a). The Fordism of Ford and Modern Management:
Fordism and Post-Fordism, Volume 1. Cheltenham & Northampton: Edward Elgar
Publishing.
Beynon, H. ve Nichols, T. (der.) (2006b). Patterns of Work in the Post-Fordist Era: Fordism
and Post-Fordism, Volume 1. Cheltenham & Northampton: Edward Elgar Publishing.
Boje, D. M. ve Winsor, R. D. (2006). The Resurrection of Taylorism: Total Quality
Management’s Hidden Agenda”, The Fordism of Ford and Modern Management: Fordism
and Post-Fordism, Volume 1. Beynon, H. ve Nichols, T. (der.) içinde Cheltenham &
Northampton: Edward Elgar Publishing. 329-342.
Cevizci, A. (1999). Felsefe Sözlüğü. Paradigma, İstanbul.
Ducatel, K, Webster, J. ve Herrmann, W. (der.) (2000). The Information Society in Europe.
Lanham: Rowman & Littlefield Publishers.
Ducatel, K., Webster, J. ve Herrmann, W. (2000). Information Infrastructures or Societies?
The Information Society in Europe. Ducatel, K, Webster, J. ve Herrmann, W. (der.) içinde
Lanham: Rowman & Littlefield Publishers. 1-17.
Ekrem,
E.
ve
Sarısaltık,
S.
(2006).
Turkcell
Kuralsız
http://www.gercegecagrimerkezi.org/2006/09/turkcell-kuralsyz-calythyyor/
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
Çalışıyor.
adresinden
European Commission. (1993). Growth, Competitivenes, Employment; The Challenges and
Ways Forward into the 21st Century. [COM(93) 700 Final], Brussel.
European Commission. (1994). Europe’s Way to the Information Society; An Action Plan.
[COM
(94)
347
Final].
http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1994:0347:FIN:EN:PDF
adresinden
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
European Commission. (1995). Teaching and Learning; Towards the Learning Society.
[COM(95)
590
Final].
http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1995:0590:FIN:EN:PDF
adresinden
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
15
European Commission. (1996a). Living and Working in the Information Society; People First.
[COM(96)
389
Final].
http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1996:0389:FIN:EN:PDF
adresinden
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
European Commission. (1996b). The Information Society: From Corfu to Dublin; The New
Emerging Priorities & The Implications of the Information Society for European Union
Policies – Preparing the Next Steps. [COM(96) 395 Final]. http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1996:0395:FIN:EN:PDF
adresinden
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
European Commission. (1996c). Learning in the Information Society; Action Plan for a
European Education Initiative (1996-98). [COM(96) 471 Final]. http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1996:0471:FIN:EN:PDF
adresinden
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
European Commission. (1996d). Europe at the Forefront of the Global Information Society;
Rolling
Action
Plan.
[COM(96)
607
Final].
http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1996:0607:FIN:EN:PDF
adresinden
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
European Commission. (1997a). Cohesion and the Information Society. [COM(97) 7 Final].
http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1997:0007:FIN:EN:PDF
adresinden alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
European Commission. (1997b). The Social and Labour Market Dimension of the Information
Society; People First – The Next Steps. [COM(97) 390 Final]. http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:1997:0390:FIN:EN:PDF
adresinden
alınmıştır. (Erişim tarihi 29 Mart 2013)
Fairclough, N. (1995). Critical Discourse Analysis: The critical study of language. London &
New York: Longman.
Fairclough, N. (1996), Language and Powerb New York: Longman.
Garnham, N. (1997). Europe and the Global Information Society: The History of a Troubled
Relationship. Telematics and Informatics, 14(4), 323-327.
Geray, H. (2003). İletişim ve Teknoloji: Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya
Politikaları. Ankara: Ütopya.
Geray, H. ve Başaran-Özdemir, F. (2011), Reproducing Dependency: How Hegemonic
Discourses Shape ICT Policies in the Periphery. Handbook of Research on Information
Communication Technology Policy: Trends, Issues and Advancements, Volume 2. Adomi, E.
E. (der.) içinde. Hershey & New York: Information Science Reference. 599-615.
Goodwin, I. ve Spittle, S.(2002). The European Union and the information society: Discourse,
power and policy. New Media & Society, 4(2), 225-249.
Hall, S. (1997). The Work of Representation. Representation: Cultural Representations and
Signifying Practices. Hall, S. (der) içinde. London: Sage. 13-65.
Hall, S. (der) (1997). Representation: Cultural Representations and Signifying Practices.
London: Sage.
Harvey, D. (2010). Postmodernliğin Durumu: Kültürel Değişimin Kökenleri. Çev., Sungur
Savran. İstanbul: Metis.
16
Henten, A., Skouby, K. E. ve Falch, M. (1996). European Planning for an Information
Society. Telematics and Informatics, 13 (2-3), 177-190.
Hobsbawm, E. (1996). Kısa 20. Yüzyıl 1914-1991, Aşırılıklar Çağı. İstanbul: Sarmal
Yayınevi.
Holloway, J. (2006). The Red Rose of Nissan. Patterns of Work in the Post-Fordist Era:
Fordism and Post-Fordism, Volume 1. Beynon, H. ve Nichols, T. (der.) içinde Cheltenham &
Northampton: Edward Elgar Publishing. 367-389.
Kaitatzi-Whitlock, S. (2000). A ‘redundant information society’ for the European Union?
Telematics and Informatics, 17(1-2), 39-75.
Keyder, Ç. (1981). Kriz Üzerine Notlar. Toplum ve Bilim, 14, 3-43.
Kıyan, Z. ve Yüksel, H. (2011). GATS ve Küreselleşen Kamu Hizmetleri: Türkiye ve Türk
Telekom Örneği. Amme İdaresi Dergisi, 44(1), 25-49.
Koch, M. (2006). Roads to Post-Fordism: Labour Markets and Social Structures in Europe.
Hampshire & Burlington: Ashgate.
Koray, M. (2005). Avrupa Toplum Modeli. Ankara: İmge.
Kumar, K. (2004). Sanayi Sonrası Toplumdan Post-Modern Topluma, Çağdaş Dünyanın Yeni
Kuramları. Çev., Mehmet Küçük. Ankara: Dost Kitabevi.
Lichtman, R. (2012). Liberal İdeolojinin Marksist Eleştirisi: Eleştirel Toplumsal Kuram
Üzerine Denemeler. Çev., Şükrü Alpagut. İstanbul: Yordam Kitap.
Mansell, R. (der.) (2009). The Information Society: Critical Concepts in Sociology, Volume 1.
London & New York: Routledge.
Masuda, Y. (2009). Computopia, Rebirth of Theological Synergism. The Information Society:
Critical Concepts in Sociology, Volume 1. Mansell, R. (der.) içinde London & New York:
Routledge. 128-138.
McKinlay, A. Ve Starkey, K. (2006). After Henry: Continuity and Change in Ford Motor
Company. Patterns of Work in the Post-Fordist Era: Fordism and Post-Fordism, Volume 1.
Beynon, H. ve Nichols, T. (der.) içinde Cheltenham & Northampton: Edward Elgar
Publishing. 345-366.
McLuhan, M. (1964). Understanding Media. New York: McGraw-Hill.
McLuhan, M. (2009). Effects of the Improvements of Communication Media. , The
Information Society: Critical Concepts in Sociology, Volume 1. Mansell, R. (der.) içinde
London & New York: Routledge. 27-36.
McLuhan, M. ve Powers, B. R. (2001). Global Köy. Çev., Bahar Öcal Düzgören. İstanbul:
Scala Yayıncılık.
Michalis, M. (2007). From Unification
Communications. Lanham: Lexington Books.
to
Coordination:
Governing
European
Mirrlees, T. (2009). Media Capitalism, the State and 21st Century Media Democracy
Struggles, An Interview with Robert McChesney. Relay, A Socialist Project Review, 26, 3035.
Nalbantoğlu, H. Ü. (2001). Yeni’ Ekonomi Koşullarında ‘İnsan’. Defter, 44, 11-23.
Nalbantoğlu, H. Ü. (2009). Arayışlar: Bilim, Kültür, Üniversite. İstanbul: İletişim.
17
Pleios, G. (2012). Communication and Symbolic Capitalism: Rethinking Marxist
Communication Theory in the Light of the Information Society. tripleC., 10(2), 230-252.
Preston, P. (2003). European Union ICT Policies: Neglected Social and Cultural Dimensions.
The European Information Society: A Reality Check. Servaes, J. (der.) içinde Bristol &
Portland: Intellect. 33-57.
Servaes, J. (2003). The European Information Society: A Wake-Up Call. The European
Information Society: A Reality Check. Servaes, J. (der.) içinde Bristol & Portland: Intellect.
11-32.
Servaes, J. (der.) (2003). The European Information Society: A Reality Check. Bristol &
Portland: Intellect.
Taymaz, E. (1993). Kriz ve Teknoloji. Toplum ve Bilim, 56-61, 5-41.
Tekelioğlu, O. (1999). Moderniteye Sıkışan
Teknolojileri”ne Bir Bakış. Doğu-Batı, 9, 41-50.
Özgürlük:
Foucault’nun
“Kendilik
Toffler, A. (1981a). Üçüncü Dalga. Çev., Ali Seden. İstanbul: Altın Kitaplar.
Toffler, A. (1981b). Şok. Çev., Selâmi Sargut. İstanbul: Altın Kitaplar.
Törenli, N. (2004). Enformasyon Toplumu ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye. Ankara: Bilim
ve Sanat.
ÜDUG (1994). Europe and the Global Information Society. (Bangemann Raporu).
http://www.epractice.eu/files/media/media_694.pdf adresinden alınmıştır. (Erişim tarihi 29
Mart 2013)
Üşür, İ. (1997). Ma’lûmât Toplumu ya da Buharlaşan Herşey Katılaşıyor. Türk-İş Yıllığı 97:
1990’ların Bilançosu [Değerlendirme Yazıları]. Ankara: Türk-İş Araştırma Merkezi.
Waters, M. (der.) (1999). Modernity, Critical Concepts, Volume 4. London & New York:
Routledge.
Webster, F. (2006). Theories of the Information Society. London: Routledge.
18