İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ Kentin Cinsiyeti Var Mıdır? FERHAT ÇOŞKUNER MEHMET BAYRAK FERHAT KARAAĞAÇ (2013- İSTANBUL) 1 GİRİŞ Ödevimizin genel başlığı “Kadın ve Kent” olarak belirledik. Bunu belirlemekteki amacımız biraz da bu konu üzerinde ( cinsiyetlendirilmiş bir alan olarak kent) bir ilgi uyandırmaktı. Hem ödevi beraber yaptığım arkadaşlarda ki ( ve tabii ki bende de) farkındalık yaratmak hem de sunum yaparken sunumu dinleyen arkadaşlarımızın da bu konuda bir bilgiye sahip olmalarını/önceki bilgilerini güncellemelerini/ karşılaştırmalarını istedim. Toplumsal, siyasal, ekonomik boyutta insan ilişkilerini ( devlet- toplum, İnsan- İnsan ilişkilerini) farklı bir bilgi penceresinden ( cinsiyet körü olmayan, toplumsal cinsiyet argümanları ile bakan bilgi penceresinden) irdeleme isteği ve bir katkı olması çabası açısından da bu ödev bir amaç taşımaktadır. Ödevin kapsamı ve yazma yöntemine gelince şöyle bir yol izlemeyi düşünüyoruz. Öncelikle bir kamusal alan olarak kent içinde toplumsal cinsiyet argümanları (öncesinde bu kavramı açıklayacağız) ile kadının varlığı- yokluğu, cinsiyetlendirilmiş iş bölümü, eril iktidar ve konumlanışı, cinsiyet körlüğü gibi kavramlarla birlikte kadının kent içindeki varlığı-yokluğu meselesini tartışacağız. Buradaki amaç kent içinde kadını tartışmadan önce özelinde, içinde ( mekânda), birlikte tartışacağımız kadının varlığını ve yokluğu meselesini kavramsal olarak belirlemek ve anlatımda sorulacak sorular ve yanıtlar üzerinden kadına bakıştaki politik bir söylem olan kimi değerlendirme (kadının doğa üzerinden konumlandırılması, cinsiyete dayalı iş bölümünün olağanlaştırılması/ doğallaştırılması/ yokluğu üzerinden politik söylem vb.) zeminini tam da anlatacağımız bilgi penceresinin alanına çekmek olacaktır. Konunun sapmaması ve daha iyi anlaşılması için böyle bir anlatım sürecinin verimli olacağını düşünüyoruz. Devamında söz konusu bu bilgi penceresinin ( disiplinin) kavramları kullanılarak “kentin cinsiyetli yapısı” irdeleyeceğiz ve bu cinsiyetli yapısının hangi araçlarla, kim tarafından, nasıl kurgulandığına dair sorular/ sorunsallar/önermeler ve bunlar ile birlikte somut örnekler ile kentin cinsiyetli yapısını anlatmaya çalışacağız. Özelinde başlığımız tam da bu olacak “Kentin Cinsiyeti Var Mıdır?” Ödevi hazırlarken kaynakçamızı geniş tutmaya çalıştık. Metin içi referans yöntemini kullandık. Ödevin hazırlanış biçimi gereği başlıklandırma yaparken hiyerarşik bir basamaklandırma ile kavramsal açıklamalar ve ardından özelinde sorduğumuz sorunun cevabı (sonuç) şeklinde gittik. Bilgi üretimin kendisinin de politik olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla seçtiğimiz kaynakların yoğunlukla politik bir yanı da var. Bilgi üretimini salt rasyonel akıl ile ve bununla birlikte değişmez gerçeklikler ile birlikte bilgiyi üretenin kendisinden soyutlandığı bir 2 üretimin doğası gereği yabancılaşmış kalacağı da açıktır. Bu bakımdan bilgiyi üretenin de cinsiyetli yapısı göz önüne alındığında tam da karşıt bir alanda; kadını toplumsal cinsiyet argümanları ile ele almamış, doğa ile ilişkilendirmiş, biyolojik determinizme düşmüş, eril bir dil ile yazılmış, cinsiyet körü metinleri kaynak olarak almadık. Buradaki amaç eğer yazılanlar üzerinden bir eleştirel bakış olsaydı, yazılanlar üzerinden neden öyle olmadıklarına dair bir söylem de geliştirilebilir ve buradan hareketle söz konusu başlık farklı bir açıdan teorik olarak ele alınabilirdi. Toplumsal Cinsiyet nedir? Fatmagül Berktay “Toplumsal Cinsiyeti” şu şekilde tanımlamaktadır: “ ‘belirli bir zamanda belirli bir toplumda cinsler için uygun olduğu varsayılan davranışların kültürel tanımı’ydı.” Burada önemli olan cinsler arasındaki iktidar ilişkilerini tarihsel bağlamıyla anlayabilmek/irdeleyebilmektir ( Berktay, 2012:29) Biz de bu tanımdan yola çıkarak toplumsal cinsiyet kavramını anlatırken şu kavramlardan yararlanacağız. Öncelikle Sex ( biyolojik cinsiyet) ile Gender (toplumsal cinsiyet) bizim temel ayrım noktamız olacak. Diğer bir kavram ise cinsiyetlendirilmiş işbölümü olacak. Toplumsal Cinsiyet bu kavramlar ile anlatılırken bizzat bu kavramların yaratılış sürecinde egemen bilginin cinsiyet sorgulaması da önemli olacak. Burada da devreye tarih yazımında, bilginin üretim sürecinde karşımızda nasıl bir cinsiyetin olduğu sorusunu beraberinde getirecektir. Tüm bunlar birlikte ele alındığında “toplumsal cinsiyet”in daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz. Çünkü bir taraftan iktidarın öznesi cinsiyet üzerinden kurulurken bir taraftan da bilginin üretimi de bu iktidarın kendini var ettiği alanı oluşturuyor. Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkek ilişkilerinde bir kopuşluktan ziyade ilişkiselliğin de anlatılmasında önemli bir kavram olarak da karşımız da duruyor. Biyolojik anlamda cinsiyet elbette yazımı gereği de olduğu gibi toplumsal anlamda cinsiyetten farklıdır. Biri biyolojik olarak cinsiyetle ilgilenirken( burada kadınlık ve erkeklik organları üzerinden bir değerlendirme ile cinsiyetin belirlenmesi söz konusu) diğeri ise roller ve onların toplum tarafından kurgulanışı üzerinden cinsiyet ilişkilerine/sürekliliklerine ve bunların kanıksanmış pratiklerine bakar. Bu kavramlar öyle birden ortaya çıkmış kavramlar değildir elbette. Tarihsel süreç içinde özellikle feminist tartışmada önemli bir eşiği oluşturmuştur. İngilizce de bu kavram biyolojik cinsiyeti ifade eden “sex” ve toplumsal cinsiyeti ifade eden “gender” sözcüklerinde yerini bulmuştur. 3 Toplumsal cinsiyet ilişkileri iktidar ilişkilerinin ( ekonomik, toplumsal ve politik pratiğin ) cinsiyet çevresinde yapılanması anlamına gelirken, cinsiyetçilikte en yaygın süreç toplumsal pratiğin doğallaşmasıdır ( Connel, 1998:321-36’dan aktaran Alkan, 2005: 17-31) Bu ayrımı yaptıktan sonra gelinecek bir diğer nokta toplumsal cinsiyetin nasıl kurgulandığına dair olan sorudur. Bu sorunun yanıtında kullanacağımız kavram cinsiyete dayalı işbölümü olacaktır. Kadın ve erkeğin cinsiyetleri üzerinden rollerinin farklılaştırılması olarak da ifade edebileceğimiz bu kavram temelinde kadınların ve erkeklerin yapabileceği işler/hareketler/eylemler olarak sınıflandırmayı içerir. Cinsiyete dayalı bütün düzenlemeler kadınlığa ve erkekliğe dayandırılan bir takım “doğal” özelliklere dayandırılarak işler. Bu mekanizma dışlama/görünmez kılma, ikincilleştirme/kıyıya itme üzerinden kendini var eder. Ev içinde ( özel alanda) yapılanlar ( temizlik, yemek vb. durumlar) kadına özgüdür. Kadın olmanın gereği olarak ( doğallaştırılan kadın ) erkeğin alanından dışlanarak özel alana çekilmiştir. Kamusal alanda kadın ancak erkeğin varlığı ile var olabilmektedir. ( Bağımlılık ilişkisi.) Bu bağımlılık ilişkisi tam da kadının ikincilleştirilmesi/kıyıya itilmesi ile de alakalıdır. Kadın buradan erkeğe bağlı ikincil konumuyla kendini var edebilmektedir (Alkan, 2005:17-31). Son olarak cinsiyet rollerinin kurgulanışı kim tarafından yapılmaktadır sorusunun cevabını vermek yerinde olacak. Elbette bu sorunun cevabını verirken şunu sormamız gerekir. Böyle bir ikincilleştirmeden, özel alanın politik kimliğinden çıkarmanın ve dolayısıyla dokunulmaz kılınmasının, bağımlı kılmanın ve sonuçlarının, yok saymanın ve dolayısıyla iktisadi anlamda da sömürmenin ( ev içi emek) kime yararı vardır? Eril cinsiyete. Burada soracağınız her sorunun cevabında bunu görmek mümkün çünkü hem mevcut iktidar yapısının ( sistemin) kendisi bir erkekler arası sözleşmenin ifadesidir ( sözleşmeyi yapan erkeklerdir- politik alanda var olan, siyaseti yapan- üreten-katılan - kurgulayan- yöneten ) hem de sistemin ekonomik, toplumsal, siyasi olarak ifadesi olan sermaye birikim rejimi cinsiyetli bir rejimdir ( Alkan, 2005:17-31, Acar- Savran, Demiryontan, 2012). Kadınlar kentin neresinde? Bu alt başlıklandırmada kent içinde kadınların varlığı ve yokluğu üzerinden yukarıda da anlattığımız toplumsal cinsiyet kavramları ile birlikte ele almaya çalışacağız. Burada söz konusu olan tüm bu dışlama, ikincilleştirme, bağımlı kılma, yok sayma biçimlerinin ve bunun kanıksanmış hali ile pratikleşen cinsiyet rollerine dönüşmesi, kadının aslında kamusal alan olarak kentte görünürlüğünün de bir ön tespiti olarak karşımıza çıkıyor. Kadının kamusal alandan dışlanması, ev içi ( özel alana) hapsedilmesi, özel alanın dokunulmaz ve içeri olarak 4 addedilmesi kadının kentte olan yokluğunun teorik zemindeki ( uygulamalarla pratik zeminde de ) göstergesidir. Kadına atfedilen rollerle ve bunun yanında cinsiyete dayalı iş bölümü ile birlikte mesleklerin de ayrışması kadının bulunduğu mekânda kısıtlı kalmasına, kamusal alan olarak kent mekânından dışlanmasına neden olmaktadır. Kadınların çalıştığı alanlara da bakıldığında kurgulanmış özel alanın aslında bir izdüşümünü de buralarda görmek mümkündür. Çalışma hayatında hizmet sektöründe çalışanların yoğunluğunun kadınlardan oluşması, ev içinde yaptıkları hizmetin kamusal dengi olmasını göstermesi açısından önemlidir. ( Mackenzie, çev. Alkan, 2013). Banka çalışanlarının yoğunlukla kadın olması buna rağmen yöneticilerinin erkek olması bunun göstergesi olarak söylenebilir. Burada yönetici olan erkek ( aile içinde baba, eş) iktidardır. Bu iktidar hegemonik erkeklik olarak ifade edilen baskın erkek kültürün ve onun izdüşümü olan bir iktidarı ifade eder (Serpil Sancar, 2011). Kadınların işi 20. yüzyıl başından itibaren üretken etkinliklerden ayrışmış, giderek hane içi işler ve aile bakımı ile sınırlanmıştır. Kadınların mekânı ev olarak ve komşuluk alanları olarak belirlenmiştir. Kadınlar, özel diye tanımlanan erkeklerin kamusal çalışma alanlarının dışında konumlanmıştır. Bu mekânsal parçalanma tam da toplumsal cinsiyetlere özgüdür. Kadınlar 1950’ler ve sonrasındaki süreçte kamusal ekonomik roller üstlenseler de evdeki mekân birimindeki sorumluluklarını da yerine getirmek zorunda kalmışlar ve ikili bir yaşam yaşamışlardır ( Mackenzie, çev. Alkan, 2013). İnsan- çevre ilişkileriyle ilgili tartışmalar ( feminist tartışmalar) mekânsal sorunların toplumsal kökenine bakarak “bölünmüş kente” ulaşmışlardır. Başlangıçta bu kavram erkeklerin mekânları ile kadınların mekânlarını ayrılmış bir kent olarak görmekteydi. Bu bölünmenin ifadesi erkeklerin kamusal mekânları üretimin kadınların özel mekânları yeniden üretimin alnıydı. Tarihsel süreç içinde kadınların mekânı ile kamusal ekonomik alan ayrılırken kadınlar çalıştıkları sektörler ( hizmet ağırlıklı) arasında bir ilişki kurdukları, köprü oldukları tespitini yapmak mümkün. Ancak devamla 80’lı yıllara gelindiğinde kadınların bu alanı zorunlu olarak sermeye birikim rejiminin dönüşen üretim yapısı gereği enformel (kayıt dışı, esnek, güvencesiz çalışma) sektörün yapısına evriltti. Buradan hareketle kadınların mekânı, artık yalnızca özel aile yaşamı için gerekli kaynakları değil, aynı zamanda kamusal hizmetleri sağlanması ve ücretli çalışma için gerekli kaynakları da beraberinde barındırmaktadır (Mackenzie, çev. Alkan, 2013). Tüm bu açıklamalardan görüleceği gibi kadın kentin hem bir yeniden üreteni hem bir bileşeni olarak karşımıza çıkıyor. Bu yeniden üretim içinde cinsiyete dayalı iş bölümü içinde kamusal alana katıldığı noktada bile mikro ölçekte (özelde) yaptığı işlere koşut kamusal 5 alanda da benzer bir pratikte olduğu tespiti ön plana çıkmaktadır. Bu da toplumsal cinsiyet patriklerinin aynı zamanda her yerde kurulduğunu gösteriyor. İktidarın heryerdeliğinin bir izdüşümü olarak toplumsal cinsiyetin ve kamusal, özel kurgulanmasın da heryerdeliğinden bahsetmek mümkündür. Bu açıdan feministlerin “özel alan politiktir” söylemi doğru bir bakış açısını ifade etmekte, iktidarın ( eril iktidarın) bu anlamdaki mikro boyutunun politikliğinin tespitini yapmaktadır. Bu anlamda da kadınlar kentin mevcut ekonomik sisteminin ( sermeye birikim rejiminin -erillik içinde), cinsiyete dayalı roller içinde sınırlılıklar ile birlikte, kendilerine çizilen alanda konumlandıkları alanı kırma çabasında olduklarını söylemek mümkün. Kadınları varlıklarını ve bu varlıkları üzerinden cinsiyetçi yapıları kırma noktasında mücadeleleri ile kent içinde tüm bunları( çevre ve cinsiyet bölünmelerini) kırma, özel alan ile kamusal alanı birleştirme mücadelesi vermektedir. Kentin Cinsiyeti Var Mıdır? Yukarıda öncelikle toplumsal cinsiyet kavramını ardından bunu da içerecek bir irdelemeyle birlikte “kadın kentin neresinde” sorunsalına yanıt aramaya çalıştık. Buradan çıkaracağımız sonuçlarla birlikte mekân üzerinden ve siyasete katılım (özelinde kent yönetimine katılım üzerinden ) vereceğimiz örneklerle de kentin cinsiyetli yapısını irdelemeye çalışacağız. İlk açıklama alanımızı kent içi ulaşımın cinsiyeti oluşturacak. Üzerinden gideceğimiz kaynakta Ankara örneğinde ulaşımın cinsiyeti irdelenmiş. ( Ayten Alkan “Cins Cins Mekan” adlı derleme kitabın içinde “Kent İçi Ulaşımın Cinsiyeti: Ankara Örneği” adlı makale) Burada aktarılan veriler üzerinden yazacağız. Öncelikle kent içi ulaşımın niteliği, kadınların kentteki hareketliliğini belirleyen en önemli etmenlerden biridir ( Halilton, Jenkins, Hodgson, Turner, 2005:iii-iv’den aktaran, der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç, 2009: 217). Bu bilgi toplumsal cinsiyet ile birlikte düşünüldüğünde ( cinsiyete dayalı iş bölümü, cinsiyet rollerindeki ayrışma, cinsiyetçi kültürel kod ve normlar) kadınların kent içi ulaşım gereksinimlerini erkeklerden farklılaştırır. Kent içi ulaşım büyük ölçekte sermeye birikim rejiminin niteliği gereği kendi ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Yani sermaye birikim rejimine ve bunla paralel erkeklerin gereksinimlerine yanıt verecek şekilde planlanır ( Castells, 1997: 46’dan aktaran, der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç, 2009: 218 ). 6 ...Cinsiyetçi örüntüler çerçevesinde oluşan bu “cinsiyet körü” ulaşım organizasyonu, kadınların gereksinimlerini dışlayarak mekânı kullanmalarını kısıtlayan, onların ekonomik, sosyal, kültürel olanaklardan yararlanmalarını büyük oranda sınırlandıran ve böylece var olan toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üreten bir niteliğe sahiptir (der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç, 2009: 218). Buradan hareketle daha önce de bahsettiğimiz ulaşım konusundaki verilere geçebiliriz. Söz konusu veriler Ankara’da ehliyet sahibi vatandaşların cinsiyet dağılımını göstermektedir. Buna göre Ankara’da 2006 verilerine toplam 1.571.545 ehliyetin 1.225.357’si ( %78’i) erkeklere ait olarak görülmektedir. Ankara özelinde yapılan bu araştırma kent içi ulaşımın cinsiyetli yapısına bir örnektir. Cinsiyet eşitsizliklerine, işgücü piyasalardaki cinsiyetçi yaklaşımların, ücret eşitsizliklerinin ve enformel sektörün yoğunlukta olmasından yola çıkarak kadınların görece daha ucuz ulaşım biçimlerini ya da yaya olarak ulaşımı tercih ettiği açıktır. Ancak araştırmadan da görülüyor ki Ankara’da yapılan yatırımlar toplu taşımaya yönelik değil araç sayısını arttırmaya yönelik, yaya alanlarını kısmaya yönelik ve dolayısıyla eril bir ulaşım hattını genişletmeye yöneliktir. Toplam ehliyet sayısı 23.760.346, kadınların sayısı ise 4.912.065( %20.7) dir. Tüm bu ulaşım verilerinden kentin önemli unsurlarından biri olan ulaşım için cinsiyetli bir yapıda diyebiliriz. Bu cinsiyet ( erkeklerin erkekler üzerinde-baskın erkek kültürü-, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu iktidar ilişkilerini de ifade eden) eril cinsiyettir (der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç, 2009: 217-236). Bir diğer nokta siyasete katılım kent yönetimine katılım noktasında kadınlar kentin neresinde? Kenti kurgulayan, yöneten iktidarın bir cinsiyeti var mı? Kadınlar oransal olarak yönetimin neresinde? İktidar ilişkilerinde kadın nerede? ve benzeri sorulara vereceğimiz yanıtlarla aslıda siyasal katılım ekseninde kentin cinsiyetli yapısına atıfta bulunacağız. Verimiz Türkiye’de mahalli idarelerde seçilmiş kadınların oranı ile ilgili olacak. Bu verilere göre toplam 2948 belediye başkanından 26’sı kadın, 31.790 belediye meclis üyesinden 1340’ı kadın, toplam 3379 il genel meclisi üyesinden 110’u kadın (Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, www/pdf, 2013-05-26). Siyasete katılımda kadının yokluğu ve devamında bir yönetici olarak kenti yönetmede kadının yokluğu kentin cinsiyeti konusunda önemli bir veri sunuyor. Burada cinsiyetli yapıya yapılan vurgunun yanında söylenmesi gereken temsil de söz konusu adaletin sağlanması ( siyasi partiler kanunu, seçim kanunu gibi alanlarda düzenleme ile kota getirilmesi), politik alanda da toplumsal cinsiyet alanlarının kırılması ile mümkün olacaktır. 7 SONUÇ En baştan beri sorduğumuz temel sorunsala “kentin cinsiyeti var mıdır?” sorunsalına vereceğimiz yanıtlarda toplumsal cinsiyetin tanımından yola çıkarak ve ardından kentin içinde kadınlar kentin neresinde sorunsalına yanıt bulmaya çalıştık. Kullandığımız veriler ve toplumsal cinsiyet tanımlarından yola çıkarak kentin cinsiyetli yapısına dair yaptığımız değerlendirmede şu sonuca vardık. Kent hem siyasal katılımda kadının durumu, toplumsal cinsiyet rollerinin kırılmamış/kırılamamış olması, kent için de hem binaların kurgulanması, hem ulaşımın kurgulanması, hem kent içi diğer mekânların ( kullanıcıları açısından cinsiyetlenmesi ( kahvehaneler, genel evler vb.) olarak bakıldığında kentin eril yapısı görülmektedir. Bu eril yapının niteliği yalnızca erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkiselliği ve iktidarın biçimini vurgulamamakta bunun yanında erkeklerin erkekler üzerinde olan hegemonik baskısı öte yandan kadınların kendi varlıklarından haberdar olma ( bilinçli olması) ve mevcut eril düzenin ve onun patriarkal ilişkilerinden haberli olmasını vurgulamaktadır. Bu durum kentin cinsiyetli yapısının niteliğinin ve bileşiminin bozulmasında önemli bir eşiği oluşturacaktır. Kadının görünür kılınması ve toplumsal cinsiyet yapılarının kırılması kentin eril yapısını değiştirecek toplumsal, cinsiyete dayalı rollerin kırılması ile demokratikleşecek ve aynı zamanda birey olarak kadın ve erkeği öncesine göre daha özgürleştirecektir. ( Tahakküm ilişkilerinin sona ermesi, iktidar ilişkilerinin cinsiyetli yapısının değişmesine neden olacak bu durum da iktidarın yapısını değiştirecektir.) Burada mevcut sermaye birikim rejiminin kendisinin iktisadi aktör olarak önemi ve temel teşkil etmesi göz ardı edilemez, mevcut sermaye birikim rejiminin değişmesinde kadınların bu mücadelesi de açtığı alan itibari ile önemli ve gereklidir. 8 KAYNAKÇA: -Acar- Savran, Tura Demiryontan, Gülnür, Nesrin, Kadının Görünmeyen Emeği, Yordam Yayınları, 2012, 2. Basım. -Alkan, Ayten, Cins Cins Mekan, Varlık Yayınları, 2009. Alkan, Ayten, Yerel Yönetim ve Cinsiyet: Kadınların Kentte Görünmez Varlığı ( Toplumsal Cinsiyet ve Politika dersi için uyarlanmış metin) , 2005. -Berktay, Fatmagül, Tarihin Cinsiyeti, Metis Yayınları, 2012. -Mackenzie, Suzanne, çev. Alkan, http://www.sehrinuzerindekieller.org/wpcontent/uploads/2011/04/kenttekad%C4%B1nlar.pdf , 2013 ( 19.04.2013) . -Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, http://www.migm.gov.tr/Dokumanlar/cinsiyetlerine_gore_secilmis_sayilari.pdf, 2013-05-26 -Serpil Sancar, Erkeklik: İmkansız İktidar, Metis Yayınları, 2011. -Trafik Hizmetleri Başkanlığı, http://www.trafik.gov.tr/Sayfalar/Istatistikler/aracsurucu2.aspx, 2013-05-26. 9
© Copyright 2024 Paperzz