Kentin Cinsiyeti Var Mıdır? – Ferhat Çoşkuner, Mehmet Bayrak

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
KAMU YÖNETİMİ
Kentin Cinsiyeti Var Mıdır?
FERHAT ÇOŞKUNER
MEHMET BAYRAK
FERHAT KARAAĞAÇ
(2013- İSTANBUL)
1
GİRİŞ
Ödevimizin genel başlığı “Kadın ve Kent” olarak belirledik. Bunu belirlemekteki
amacımız biraz da bu konu üzerinde ( cinsiyetlendirilmiş bir alan olarak kent) bir ilgi
uyandırmaktı. Hem ödevi beraber yaptığım arkadaşlarda ki ( ve tabii ki bende de) farkındalık
yaratmak hem de sunum yaparken sunumu dinleyen arkadaşlarımızın da bu konuda bir bilgiye
sahip olmalarını/önceki bilgilerini güncellemelerini/ karşılaştırmalarını istedim. Toplumsal,
siyasal, ekonomik boyutta insan ilişkilerini ( devlet- toplum, İnsan- İnsan ilişkilerini) farklı bir
bilgi penceresinden ( cinsiyet körü olmayan, toplumsal cinsiyet argümanları ile bakan bilgi
penceresinden) irdeleme isteği ve bir katkı olması çabası açısından da bu ödev bir amaç
taşımaktadır.
Ödevin kapsamı ve yazma yöntemine gelince şöyle bir yol izlemeyi
düşünüyoruz. Öncelikle bir kamusal alan olarak kent içinde toplumsal cinsiyet argümanları
(öncesinde bu kavramı açıklayacağız) ile kadının varlığı- yokluğu, cinsiyetlendirilmiş iş
bölümü, eril iktidar ve konumlanışı, cinsiyet körlüğü gibi kavramlarla birlikte kadının kent
içindeki varlığı-yokluğu meselesini tartışacağız. Buradaki amaç kent içinde kadını
tartışmadan önce özelinde, içinde ( mekânda), birlikte tartışacağımız kadının varlığını ve
yokluğu meselesini kavramsal olarak belirlemek ve anlatımda sorulacak sorular ve yanıtlar
üzerinden kadına bakıştaki politik bir söylem olan kimi değerlendirme (kadının doğa
üzerinden
konumlandırılması,
cinsiyete
dayalı
iş
bölümünün
olağanlaştırılması/
doğallaştırılması/ yokluğu üzerinden politik söylem vb.) zeminini tam da anlatacağımız bilgi
penceresinin alanına çekmek olacaktır. Konunun sapmaması ve daha iyi anlaşılması için
böyle bir anlatım sürecinin verimli olacağını düşünüyoruz. Devamında söz konusu bu bilgi
penceresinin ( disiplinin) kavramları kullanılarak “kentin cinsiyetli yapısı” irdeleyeceğiz ve
bu cinsiyetli yapısının hangi araçlarla, kim tarafından, nasıl kurgulandığına dair sorular/
sorunsallar/önermeler ve bunlar ile birlikte somut örnekler ile kentin cinsiyetli yapısını
anlatmaya çalışacağız. Özelinde başlığımız tam da bu olacak “Kentin Cinsiyeti Var Mıdır?”
Ödevi hazırlarken kaynakçamızı geniş tutmaya çalıştık. Metin içi referans yöntemini
kullandık. Ödevin hazırlanış biçimi gereği başlıklandırma yaparken hiyerarşik bir
basamaklandırma ile kavramsal açıklamalar ve ardından özelinde sorduğumuz sorunun cevabı
(sonuç) şeklinde gittik.
Bilgi üretimin kendisinin de politik olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla seçtiğimiz
kaynakların yoğunlukla politik bir yanı da var. Bilgi üretimini salt rasyonel akıl ile ve bununla
birlikte değişmez gerçeklikler ile birlikte bilgiyi üretenin kendisinden soyutlandığı bir
2
üretimin doğası gereği yabancılaşmış kalacağı da açıktır. Bu bakımdan bilgiyi üretenin de
cinsiyetli yapısı göz önüne alındığında tam da karşıt bir alanda; kadını toplumsal cinsiyet
argümanları ile ele almamış, doğa ile ilişkilendirmiş, biyolojik determinizme düşmüş, eril bir
dil ile yazılmış, cinsiyet körü metinleri kaynak olarak almadık. Buradaki amaç eğer yazılanlar
üzerinden bir eleştirel bakış olsaydı, yazılanlar üzerinden neden öyle olmadıklarına dair bir
söylem de geliştirilebilir ve buradan hareketle söz konusu başlık farklı bir açıdan teorik olarak
ele alınabilirdi.
Toplumsal Cinsiyet nedir?
Fatmagül Berktay “Toplumsal Cinsiyeti” şu şekilde tanımlamaktadır: “ ‘belirli bir
zamanda belirli bir toplumda cinsler için uygun olduğu varsayılan davranışların kültürel
tanımı’ydı.” Burada önemli olan cinsler arasındaki iktidar ilişkilerini tarihsel bağlamıyla
anlayabilmek/irdeleyebilmektir ( Berktay, 2012:29)
Biz de bu tanımdan yola çıkarak toplumsal cinsiyet kavramını anlatırken şu
kavramlardan yararlanacağız. Öncelikle Sex ( biyolojik cinsiyet) ile Gender (toplumsal
cinsiyet) bizim temel ayrım noktamız olacak. Diğer bir kavram ise cinsiyetlendirilmiş
işbölümü olacak. Toplumsal Cinsiyet bu kavramlar ile anlatılırken bizzat bu kavramların
yaratılış sürecinde egemen bilginin cinsiyet sorgulaması da önemli olacak. Burada da devreye
tarih yazımında, bilginin üretim sürecinde karşımızda nasıl bir cinsiyetin olduğu sorusunu
beraberinde getirecektir. Tüm bunlar birlikte ele alındığında “toplumsal cinsiyet”in daha iyi
anlaşılacağı kanaatindeyiz. Çünkü bir taraftan iktidarın öznesi cinsiyet üzerinden kurulurken
bir taraftan da bilginin üretimi de bu iktidarın kendini var ettiği alanı oluşturuyor. Toplumsal
cinsiyet kavramı kadın ve erkek ilişkilerinde bir kopuşluktan ziyade ilişkiselliğin de
anlatılmasında önemli bir kavram olarak da karşımız da duruyor.
Biyolojik anlamda cinsiyet elbette yazımı gereği de olduğu gibi toplumsal anlamda
cinsiyetten farklıdır. Biri biyolojik olarak cinsiyetle ilgilenirken( burada kadınlık ve erkeklik
organları üzerinden bir değerlendirme ile cinsiyetin belirlenmesi söz konusu) diğeri ise roller
ve onların toplum tarafından kurgulanışı üzerinden cinsiyet ilişkilerine/sürekliliklerine ve
bunların kanıksanmış pratiklerine bakar. Bu kavramlar öyle birden ortaya çıkmış kavramlar
değildir elbette. Tarihsel süreç içinde özellikle feminist tartışmada önemli bir eşiği
oluşturmuştur. İngilizce de bu kavram biyolojik cinsiyeti ifade eden “sex” ve toplumsal
cinsiyeti ifade eden “gender” sözcüklerinde yerini bulmuştur.
3
Toplumsal cinsiyet ilişkileri iktidar ilişkilerinin ( ekonomik, toplumsal ve politik
pratiğin ) cinsiyet çevresinde yapılanması anlamına gelirken, cinsiyetçilikte en yaygın süreç
toplumsal pratiğin doğallaşmasıdır ( Connel, 1998:321-36’dan aktaran Alkan, 2005: 17-31)
Bu ayrımı yaptıktan sonra gelinecek bir diğer nokta toplumsal cinsiyetin nasıl kurgulandığına
dair olan sorudur. Bu sorunun yanıtında kullanacağımız kavram cinsiyete dayalı işbölümü
olacaktır. Kadın ve erkeğin cinsiyetleri üzerinden rollerinin farklılaştırılması olarak da ifade
edebileceğimiz
bu
kavram
temelinde
kadınların
ve
erkeklerin
yapabileceği
işler/hareketler/eylemler olarak sınıflandırmayı içerir. Cinsiyete dayalı bütün düzenlemeler
kadınlığa ve erkekliğe dayandırılan bir takım “doğal” özelliklere dayandırılarak işler. Bu
mekanizma dışlama/görünmez kılma, ikincilleştirme/kıyıya itme üzerinden kendini var eder.
Ev içinde ( özel alanda) yapılanlar ( temizlik, yemek vb. durumlar) kadına özgüdür. Kadın
olmanın gereği olarak ( doğallaştırılan kadın ) erkeğin alanından dışlanarak özel alana
çekilmiştir. Kamusal alanda kadın ancak erkeğin varlığı ile var olabilmektedir. ( Bağımlılık
ilişkisi.) Bu bağımlılık ilişkisi tam da kadının ikincilleştirilmesi/kıyıya itilmesi ile de
alakalıdır. Kadın buradan erkeğe bağlı ikincil konumuyla kendini var edebilmektedir (Alkan,
2005:17-31).
Son olarak cinsiyet rollerinin kurgulanışı kim tarafından yapılmaktadır sorusunun
cevabını vermek yerinde olacak. Elbette bu sorunun cevabını verirken şunu sormamız gerekir.
Böyle bir ikincilleştirmeden, özel alanın politik kimliğinden çıkarmanın ve dolayısıyla
dokunulmaz kılınmasının, bağımlı kılmanın ve sonuçlarının, yok saymanın ve dolayısıyla
iktisadi anlamda da sömürmenin ( ev içi emek) kime yararı vardır? Eril cinsiyete. Burada
soracağınız her sorunun cevabında bunu görmek mümkün çünkü hem mevcut iktidar
yapısının ( sistemin) kendisi bir erkekler arası sözleşmenin ifadesidir ( sözleşmeyi yapan
erkeklerdir- politik alanda var olan, siyaseti yapan- üreten-katılan - kurgulayan- yöneten )
hem de sistemin ekonomik, toplumsal, siyasi olarak ifadesi olan sermaye birikim rejimi
cinsiyetli bir rejimdir ( Alkan, 2005:17-31, Acar- Savran, Demiryontan, 2012).
Kadınlar kentin neresinde?
Bu alt başlıklandırmada kent içinde kadınların varlığı ve yokluğu üzerinden yukarıda
da anlattığımız toplumsal cinsiyet kavramları ile birlikte ele almaya çalışacağız. Burada söz
konusu olan tüm bu dışlama, ikincilleştirme, bağımlı kılma, yok sayma biçimlerinin ve bunun
kanıksanmış hali ile pratikleşen cinsiyet rollerine dönüşmesi, kadının aslında kamusal alan
olarak kentte görünürlüğünün de bir ön tespiti olarak karşımıza çıkıyor. Kadının kamusal
alandan dışlanması, ev içi ( özel alana) hapsedilmesi, özel alanın dokunulmaz ve içeri olarak
4
addedilmesi kadının kentte olan yokluğunun teorik zemindeki ( uygulamalarla pratik zeminde
de ) göstergesidir. Kadına atfedilen rollerle ve bunun yanında cinsiyete dayalı iş bölümü ile
birlikte mesleklerin de ayrışması kadının bulunduğu mekânda kısıtlı kalmasına, kamusal alan
olarak kent mekânından dışlanmasına neden olmaktadır. Kadınların çalıştığı alanlara da
bakıldığında kurgulanmış özel alanın aslında bir izdüşümünü de buralarda görmek
mümkündür. Çalışma hayatında hizmet sektöründe çalışanların yoğunluğunun kadınlardan
oluşması, ev içinde yaptıkları hizmetin kamusal dengi olmasını göstermesi açısından
önemlidir. ( Mackenzie, çev. Alkan, 2013). Banka çalışanlarının yoğunlukla kadın olması
buna rağmen yöneticilerinin erkek olması bunun göstergesi olarak söylenebilir. Burada
yönetici olan erkek ( aile içinde baba, eş) iktidardır. Bu iktidar hegemonik erkeklik olarak
ifade edilen baskın erkek kültürün ve onun izdüşümü olan bir iktidarı ifade eder (Serpil
Sancar, 2011). Kadınların işi 20. yüzyıl başından itibaren üretken etkinliklerden ayrışmış,
giderek hane içi işler ve aile bakımı ile sınırlanmıştır. Kadınların mekânı ev olarak ve
komşuluk alanları olarak belirlenmiştir. Kadınlar, özel diye tanımlanan erkeklerin kamusal
çalışma alanlarının dışında konumlanmıştır.
Bu mekânsal parçalanma tam da toplumsal
cinsiyetlere özgüdür. Kadınlar 1950’ler ve sonrasındaki süreçte kamusal ekonomik roller
üstlenseler de evdeki mekân birimindeki sorumluluklarını da yerine getirmek zorunda
kalmışlar ve ikili bir yaşam yaşamışlardır ( Mackenzie, çev. Alkan, 2013).
İnsan- çevre ilişkileriyle ilgili tartışmalar ( feminist tartışmalar) mekânsal sorunların
toplumsal kökenine bakarak “bölünmüş kente” ulaşmışlardır. Başlangıçta bu kavram
erkeklerin mekânları ile kadınların mekânlarını ayrılmış bir kent olarak görmekteydi. Bu
bölünmenin ifadesi erkeklerin kamusal mekânları üretimin kadınların özel mekânları yeniden
üretimin alnıydı. Tarihsel süreç içinde kadınların mekânı ile kamusal ekonomik alan
ayrılırken kadınlar çalıştıkları sektörler ( hizmet ağırlıklı) arasında bir ilişki kurdukları, köprü
oldukları tespitini yapmak mümkün. Ancak devamla 80’lı yıllara gelindiğinde kadınların bu
alanı zorunlu olarak sermeye birikim rejiminin dönüşen üretim yapısı gereği enformel (kayıt
dışı, esnek, güvencesiz çalışma) sektörün yapısına evriltti. Buradan hareketle kadınların
mekânı, artık yalnızca özel aile yaşamı için gerekli kaynakları değil, aynı zamanda kamusal
hizmetleri sağlanması ve ücretli çalışma için gerekli kaynakları da beraberinde
barındırmaktadır (Mackenzie, çev. Alkan, 2013).
Tüm bu açıklamalardan görüleceği gibi kadın kentin hem bir yeniden üreteni hem bir
bileşeni olarak karşımıza çıkıyor. Bu yeniden üretim içinde cinsiyete dayalı iş bölümü içinde
kamusal alana katıldığı noktada bile mikro ölçekte (özelde) yaptığı işlere koşut kamusal
5
alanda da benzer bir pratikte olduğu tespiti ön plana çıkmaktadır. Bu da toplumsal cinsiyet
patriklerinin aynı zamanda her yerde kurulduğunu gösteriyor. İktidarın heryerdeliğinin bir
izdüşümü olarak toplumsal cinsiyetin ve kamusal, özel kurgulanmasın da heryerdeliğinden
bahsetmek mümkündür. Bu açıdan feministlerin “özel alan politiktir” söylemi doğru bir bakış
açısını ifade etmekte, iktidarın ( eril iktidarın) bu anlamdaki mikro boyutunun politikliğinin
tespitini yapmaktadır. Bu anlamda da kadınlar kentin mevcut ekonomik sisteminin ( sermeye
birikim rejiminin -erillik içinde),
cinsiyete dayalı roller içinde sınırlılıklar ile birlikte,
kendilerine çizilen alanda konumlandıkları alanı kırma çabasında olduklarını söylemek
mümkün. Kadınları varlıklarını ve bu varlıkları üzerinden cinsiyetçi yapıları kırma noktasında
mücadeleleri ile kent içinde tüm bunları( çevre ve cinsiyet bölünmelerini) kırma, özel alan ile
kamusal alanı birleştirme mücadelesi vermektedir.
Kentin Cinsiyeti Var Mıdır?
Yukarıda öncelikle toplumsal cinsiyet kavramını ardından bunu da içerecek bir
irdelemeyle birlikte “kadın kentin neresinde” sorunsalına yanıt aramaya çalıştık. Buradan
çıkaracağımız sonuçlarla birlikte mekân üzerinden ve siyasete katılım (özelinde kent
yönetimine katılım üzerinden ) vereceğimiz örneklerle de kentin cinsiyetli yapısını irdelemeye
çalışacağız.
İlk açıklama alanımızı kent içi ulaşımın cinsiyeti oluşturacak. Üzerinden gideceğimiz
kaynakta Ankara örneğinde ulaşımın cinsiyeti irdelenmiş. ( Ayten Alkan “Cins Cins Mekan”
adlı derleme kitabın içinde “Kent İçi Ulaşımın Cinsiyeti: Ankara Örneği” adlı makale) Burada
aktarılan veriler üzerinden yazacağız. Öncelikle kent içi ulaşımın niteliği, kadınların kentteki
hareketliliğini belirleyen en önemli etmenlerden biridir ( Halilton, Jenkins, Hodgson, Turner,
2005:iii-iv’den aktaran, der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç, 2009: 217). Bu bilgi
toplumsal cinsiyet ile birlikte düşünüldüğünde ( cinsiyete dayalı iş bölümü, cinsiyet
rollerindeki ayrışma, cinsiyetçi kültürel kod ve normlar) kadınların kent içi ulaşım
gereksinimlerini erkeklerden farklılaştırır. Kent içi ulaşım büyük ölçekte sermeye birikim
rejiminin niteliği gereği kendi ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Yani sermaye birikim
rejimine ve bunla paralel erkeklerin gereksinimlerine yanıt verecek şekilde planlanır (
Castells, 1997: 46’dan aktaran, der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç, 2009: 218 ).
6
...Cinsiyetçi örüntüler çerçevesinde oluşan bu “cinsiyet körü” ulaşım
organizasyonu, kadınların gereksinimlerini dışlayarak mekânı kullanmalarını
kısıtlayan, onların ekonomik, sosyal, kültürel olanaklardan yararlanmalarını
büyük oranda sınırlandıran ve böylece var olan toplumsal cinsiyet rollerini
yeniden üreten bir niteliğe sahiptir (der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç,
2009: 218).
Buradan hareketle daha önce de bahsettiğimiz ulaşım konusundaki verilere geçebiliriz.
Söz konusu veriler Ankara’da ehliyet sahibi vatandaşların cinsiyet dağılımını göstermektedir.
Buna göre Ankara’da 2006 verilerine toplam 1.571.545 ehliyetin 1.225.357’si ( %78’i)
erkeklere ait olarak görülmektedir. Ankara özelinde yapılan bu araştırma kent içi ulaşımın
cinsiyetli yapısına bir örnektir. Cinsiyet eşitsizliklerine, işgücü piyasalardaki cinsiyetçi
yaklaşımların, ücret eşitsizliklerinin ve enformel sektörün yoğunlukta olmasından yola çıkarak
kadınların görece daha ucuz ulaşım biçimlerini ya da yaya olarak ulaşımı tercih ettiği açıktır.
Ancak araştırmadan da görülüyor ki Ankara’da yapılan yatırımlar toplu taşımaya yönelik değil
araç sayısını arttırmaya yönelik, yaya alanlarını kısmaya yönelik ve dolayısıyla eril bir ulaşım
hattını genişletmeye yöneliktir. Toplam ehliyet sayısı 23.760.346, kadınların sayısı ise
4.912.065( %20.7) dir. Tüm bu ulaşım verilerinden kentin önemli unsurlarından biri olan
ulaşım için cinsiyetli bir yapıda diyebiliriz. Bu cinsiyet ( erkeklerin erkekler üzerinde-baskın
erkek kültürü-, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu iktidar ilişkilerini de ifade eden) eril
cinsiyettir (der: Alkan, yazanlar: Kalfa, Aytekin, Dinç, 2009: 217-236).
Bir diğer nokta siyasete katılım kent yönetimine katılım noktasında kadınlar kentin
neresinde? Kenti kurgulayan, yöneten iktidarın bir cinsiyeti var mı? Kadınlar oransal olarak
yönetimin neresinde? İktidar ilişkilerinde kadın nerede? ve benzeri sorulara vereceğimiz
yanıtlarla aslıda siyasal katılım ekseninde kentin cinsiyetli yapısına atıfta bulunacağız. Verimiz
Türkiye’de mahalli idarelerde seçilmiş kadınların oranı ile ilgili olacak. Bu verilere göre
toplam 2948 belediye başkanından 26’sı kadın, 31.790 belediye meclis üyesinden 1340’ı
kadın, toplam 3379 il genel meclisi üyesinden 110’u kadın (Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü,
www/pdf, 2013-05-26). Siyasete katılımda kadının yokluğu ve devamında bir yönetici olarak
kenti yönetmede kadının yokluğu kentin cinsiyeti konusunda önemli bir veri sunuyor. Burada
cinsiyetli yapıya yapılan vurgunun yanında söylenmesi gereken temsil de söz konusu adaletin
sağlanması ( siyasi partiler kanunu, seçim kanunu gibi alanlarda düzenleme ile kota
getirilmesi), politik alanda da toplumsal cinsiyet alanlarının kırılması ile mümkün olacaktır.
7
SONUÇ
En baştan beri sorduğumuz temel sorunsala “kentin cinsiyeti var mıdır?”
sorunsalına vereceğimiz yanıtlarda toplumsal cinsiyetin tanımından yola çıkarak ve ardından
kentin içinde kadınlar kentin neresinde sorunsalına yanıt bulmaya çalıştık. Kullandığımız
veriler ve toplumsal cinsiyet tanımlarından yola çıkarak kentin cinsiyetli yapısına dair
yaptığımız değerlendirmede şu sonuca vardık. Kent hem siyasal katılımda kadının durumu,
toplumsal cinsiyet rollerinin kırılmamış/kırılamamış olması, kent için de hem binaların
kurgulanması, hem ulaşımın kurgulanması, hem kent içi diğer mekânların ( kullanıcıları
açısından cinsiyetlenmesi ( kahvehaneler, genel evler vb.) olarak bakıldığında kentin eril
yapısı görülmektedir.
Bu eril yapının niteliği yalnızca erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkiselliği ve iktidarın
biçimini vurgulamamakta bunun yanında erkeklerin erkekler üzerinde olan hegemonik baskısı
öte yandan kadınların kendi varlıklarından haberdar olma ( bilinçli olması) ve mevcut eril
düzenin ve onun patriarkal ilişkilerinden haberli olmasını vurgulamaktadır. Bu durum kentin
cinsiyetli yapısının niteliğinin ve bileşiminin bozulmasında önemli bir eşiği oluşturacaktır.
Kadının görünür kılınması ve toplumsal cinsiyet yapılarının kırılması kentin eril yapısını
değiştirecek toplumsal, cinsiyete dayalı rollerin kırılması ile demokratikleşecek ve aynı
zamanda birey olarak kadın ve erkeği öncesine göre daha özgürleştirecektir. ( Tahakküm
ilişkilerinin sona ermesi, iktidar ilişkilerinin cinsiyetli yapısının değişmesine neden olacak bu
durum da iktidarın yapısını değiştirecektir.) Burada mevcut sermaye birikim rejiminin
kendisinin iktisadi aktör olarak önemi ve temel teşkil etmesi göz ardı edilemez, mevcut
sermaye birikim rejiminin değişmesinde kadınların bu mücadelesi de açtığı alan itibari ile
önemli ve gereklidir.
8
KAYNAKÇA:
-Acar- Savran, Tura Demiryontan, Gülnür, Nesrin, Kadının Görünmeyen Emeği, Yordam
Yayınları, 2012, 2. Basım.
-Alkan, Ayten, Cins Cins Mekan, Varlık Yayınları, 2009.
Alkan, Ayten, Yerel Yönetim ve Cinsiyet: Kadınların Kentte Görünmez Varlığı ( Toplumsal
Cinsiyet ve Politika dersi için uyarlanmış metin) , 2005.
-Berktay, Fatmagül, Tarihin Cinsiyeti, Metis Yayınları, 2012.
-Mackenzie, Suzanne, çev. Alkan, http://www.sehrinuzerindekieller.org/wpcontent/uploads/2011/04/kenttekad%C4%B1nlar.pdf , 2013 ( 19.04.2013) .
-Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü,
http://www.migm.gov.tr/Dokumanlar/cinsiyetlerine_gore_secilmis_sayilari.pdf, 2013-05-26
-Serpil Sancar, Erkeklik: İmkansız İktidar, Metis Yayınları, 2011.
-Trafik Hizmetleri Başkanlığı, http://www.trafik.gov.tr/Sayfalar/Istatistikler/aracsurucu2.aspx,
2013-05-26.
9