İSVEÇ REFAH DEVLETİ: KAYIP CENNET* ** *** Erıc Brodın Çev: Süleyman Erdal İsveç refah devleti 1932 yılında başladı ve uzun bir süre orta yol modeli olarak adlandırıldı. 50 yıl boyunca en elverişli koşullar altında hiç bir müdahale olmaksızın gelişen geniş bir sosyo-ekonomik deneyin işleyip işlemeyeceğini görmenin bu kadar eşsiz bir fırsatına az rastlanır. İsveç’i sosyalist bir ülke olarak adlandırmanın doğru olup olmadığı, kullandığımız tanıma bağlıdır. Eğer sosyalizm üretim araçlarının hükümet tarafından sahiplenilmesi demekse,İsveç sosyalist değildir. Belki de hükümet üretim araçlarını dörtte birinden fazlasına sahip değildir, her ne kadar bu miktar şu anda bütün yük limanlarını ve haberleşmenin çoğunu, taşımacılığı, ormanları ve madenleri kapsasa da, Ben, İsveç’i Sosyal Refah devleti olarak adlandırmayı tercih ediyorum. İsveç refah devletinin 1930’lardaki kurucuları Marksist kökenliydi. Ancak, onlar devlet mülkiyetine dayanan aşırı ideolojik talepleri düzenlemek amacıyla kararları kademe kademe alırken şüpheci bir yaklaşım sergilediler. Ama sosyalizm üretim sonuçları üzerinde kontrol sahibi olmak ise İsveç hiç şüphesiz sosyalist bir ülkedir; ve Devletin üretim sonuçları üzerinde kontrol sahibi olmasının esas anlamı vergilerde gizlidir. (şu anda en yüksek vergi yükü 8.3 milyon İsveçli için geçerlidir) İsveç Refah devletinin kurucuları arasında Gunnar ve Alva Myrdal öne çıkar. Onlar İsveç’in Nüfus Politikası üzerine 1932 yılında yazılmış oldukları bir kitapta şöyle derler: “İskandinav ülkeleri ve özellikle İsveç-tarihi bir tesadüf ile - Sosyal Demokrasi (sosyal refah devleti) alanında cesur bir deney için gerekli, en avantajlı önşartlar kümesine sahiptirler. Eğer sosyal refah devleti tarihi bir şansla, oldukça sıra dışı koşullara sahip İskandinavya’da başarıyla yürütülemez ise muhtemelen başka hiçbir yerde başarılamaz”. Bu koşullar 150 yıl boyunca süren kesintisiz barışı, her iki dünya savaşından bütünüyle uzak durmuş ve silah üretiminden; İsveç’in savaşta hırpalanmış komşuları tarafından acil ihtiyaç duyulan maddelerin üretimine geçebilecek el sürülmemiş endüstriye sahip bir toplumu kapsıyor. İsveç * Sweden’s Welfare State: A Paradise Lost. Taxation without Confıscatıon New York 1993. Professor. Director of The Foundation for International Studies in Buies Creek, North Carolina. *** Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi. ** 1 ileri düzeyde endüstrileşmiş, hidroelektrik gücü, büyük ormanları ve kuzeyde zengin demir madeni kaynaklarını kapsayan hammadde zenginliğine sahip kavga değer türdeş bir ülkedir. 1930’lardan, 1960’lara doğru İsveç, kimi zaman karma ekonomi olarak adlandırılan, hem özel mülkiyetin ve hem de devlet kontrolünün öğelerini kapsayan yeni bir sosyal refah devleti geliştirdi. Bu özel girişimi temel üretimden alı koydu, gelirin eşitlenmesini ve yeniden dağılımını ortaya çıkaran, bir vergi politikasını beraberinde getirdi. Bu, her İsveçliyi; hemen hemen her ihtiyacına karşı sigortalayan geniş bir sosyal refah çarkı sayesinde başarılacaktır. Özel ve toplu sigorta programları, İkinci Dünya Savaşından da önce, Zorunlu Merkezi bir sistemde yerini alan ilk programlardı. 1950’lerde, hemen hemen bütün emekli maaşı planları hükümetin yönettiği zorunlu sistemin bir parçası oldu. Böylesine özenli ve baştan aşağı ya da beşikten mezara, refah sistemini ayakta tutmak yüklü miktarlarda para gerektirir. İsveç hükümeti sadece vergiler ve “sosyal ücretler” yoluyla toplanan gelire sahiptir. Bugün Gayri Safi Milli Hasılanın %64’ünden fazlası sistemin maliyetini karşılamak için bu sektöre aktarılıyor. Tipik bir endüstri işçisinin aylığından % 50 ile % 60 arasında bir miktar vergi olarak alınıyor. Bu temel gelir vergisinin yanı sıra bir de % 22.5 kadar katma değer vergisi - yiyecek maddeleri dahil bütün mallar ve hizmetler üzerindeki bir tür satış ya da tüketim vergisi - (KDV) kesiliyor. İsveç İşverenler Konfederasyonu bizi yardım - vergisi dağılımı sisteminin nasıl çalıştığına ilişkin somut bir örnek verdi. Diyelim ki çalışmayan, bir eşi ve dört çocuğu olan bir adam 4600 dolar kazanır; bu miktara ona atfedilen sosyal para yardımını ekledikten ve vergiler düşüldükten sonra adamın 14000 dolar brüt geliri vardır. Diyelim ki aynı büyüklükte bir aileye sahip bir başka adam başlangıçta 23000 dolar kazanır; vergiler düşürüldükten sonra, benzer bir para yardımı ile bu adamın geliri de 14000 dolar olacaktır. Daha çok kazanan büyük bir olasılıkla daha çok çalışacak ama bunun böyle sürmesini sağlayacak itici güç ne olabilir? Tabi ki bunun, üretim üzerinde çok büyük etkileri vardır: Bu artık işlerliğini yitirdi. Örneğin, bütün süre çalışmak ile yarım süre çalışmak arasındaki yıllık fark sadece 2 bin dolar. Ve birçok insan daha çok boş vaktinin olmasını tercih ediyor. Doktorlar, dişçiler, avukatlar gibi profesyonel kişiler senede 5 aydan fazla nadiren çalışıyorlar. Kayıt dışı Ekonomi İsveç ekonomisinin günümüzde gelişen tek sektörünün kayıt dışı ekonomi (gizli sektör) olduğu söylenir. %2.5 oranında bir satış vergisi beyan etmenin ve ödemenin yükü, İsveç’te, işin “faturalı mı yoksa faturasız mı” olacağını sormayı bir gelenek haline getirdi. 2 Boyacılar, marangozlar, makinistler ve benzer kişiler tarafından yapılan işlerin üçte biri kadarının gizli sektörde vergisiz icra edildiği hesaplanıyor. Hükümet temsilcilerinin bu artan uygulamayı tespit edip cezaya tabi tutulmalarının herhangi bir yöntemi mevcut gözükmüyor. Büyük insan gücü kaynaklarına rağmen (Bütün İsveç’in en az üçte biri hükümet için bir şekilde çalışıyor.) gizli sektörün büyümesini engelleyecek kadar çok insana sahip değildir. İsveç bir takas toplumuna dönüşüyor. Bu takas ticaretinin bir çok şekli vardır. Nesep Mütehassısı olarak ben, tedavi karşılığı dişçimin soş ağacının araştırdım. Bir tesisatçı arkadaşım, evini bir ressamla anlaşıp yağlı boya ile dekore ettirdi, ve böyle gider. İsveç ekonomisindeki bozuklukta tembelliğin ödüllendiren ve yasa dışılığı cesaretlendiren vergi politikasının payı az değildir: Cumnar Myrdalın yeni vergi kanunları konusundaki tespiti ilginçtir: “İsveç dürüstlüğü benim için ve bizim kuşak için bir gurur kaynağı olmuştur. Ancak bugün kötü vergi yasalarına bağlı olarak bizlerin hileci bir toplum olma yolunda ilerlediğimize dair içinde rahatsız edici bir his var” İşbaşında Olmayan İşçi Çalışanın, özenli refah devleti sisteminin maliyetini karşılaması ve vergi yükünü paylaşmaya devam etmek istemediğini göstermesinin birçok farklı yöntemi vardır. Maaşın yüzde 90’ını ödeyen bir hastalık sigortası sistemi sonucu vazife başında bulunmama İsveç iş sektörüne bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor. Herhangi bir günde İsveç iş gücünün yüzde 10’u iş yerinde değil. Pazartesi ve Cuma günleri ise işe gitmeme yüzde 20’ye ulaşabiliyor. Volvo otomobil fabrikasında ya da Malmö’deki Kockum yük limanında işbaşı yapmama oranının işçilerin yüzde 25’ine kadar ulaştığı zamanlar olmuştur ve bu durum bazı hastanelerde de gözlenmiştir. Bir ekonomi nasıl böyle bir üretim kaybını karşılayabilir? İthalat bağımlı bir ekonomi işçileri etkin bir şekilde çalışan Asya ülkeleri gibi yeni endüstrileşen ülkelerle uluslararası pazarlarda nasıl rekabet edebilir? İsveç’te hastalık sigorta sisteminde atılan her serbestleşme adımıyla artan hastalığa bağlı işbaşı yapmama oranında (bir yılda 4 milyon iş gücüne kadar) sıçramalar yaşındı. İşverenler derneği sigorta programları işleme konmada önceki üç günlük besleme sürecini yeniden şekillendirecek bir yönetmeliği acil olarak talep ediyorlar. Bu çoğu zaman doktor raporu gerektirmeyen kısa süreli ayrılma eğilimlerini ortadan kaldıracaktır. İşbaşı yapmayışları sadece hastalıktan ileri gelmiyor. İsveç’te işveren yerlerinden ödemeli “mazeret dahilinde bulunmayışın” en az 12 farklı sebebi var. Yakın zamanlarda yapılan bir deneyde, 10 kişiyi işlerlerinden telefonla ulaşmayı çalıştım ve sadece ikisini 3 ofisinde bulabildim. Neden orada olmadıklarını sorduğum zaman, bir dizi mazeretli bulunmayışı cevabıyla karşılaştım. Adamlardan biri çocuğuna bakabilme amacıyla ayrılmasını öngören yasadan faydalanıyordu (Dolayısıyla anneyi özgür kılarak muhtemelen işine gidebilmesini sağlayan yasa). Diğer bir adamın hasta çocuğuna bakmak amacıyla evde bulunduğu söylendi. Bir diğeri İsveç dili kurslarına katılıyordu. Bir başkası ise bir şirkette nasıl “İşçi temsilcisi” olabileceğini ilişkin sendika yönetiminde kurs görüyordu. Diğer adam bir hükümet kurumunda evrak peşinde koştuğu için bulunmuyordu. Ve benzeri ... Ücretsiz işbaşında olmama durumu yok. Ya işveren tamamını öldürüyor, ya da çalışan hükümet kurumlarından biri veya diğeri tarafından ücret ödeniyordu. Kamu Sektörü Böyle seçkin bir sektöre kaynak sağlamak engin bir bürokrasiyi ve bazılarının üretmeyen sektöre sübvanse edilmeli veya maaş bağlanmalı diye adlandırıldığı dedikleri bu sektör, İsveç iş gücünün üçte birini gerektirir. Bugün gayri safi milli hasılanın %64’ü kamu sektörünün artan ihtiyaçlarını karşılamaya aktarılır. Bu ihtiyaçlar artmaya devam edecektir. çünkü bunların üzerinde katlanarak artan bir etki vardır. 1950 ile 1980 yılları arasında kamu sektörüne aktarılan gayri safi milli hasıla payı yüzde yirmi oranında arttı. 1932 yılından beri ilk kez 1976 yılında, sosyalist olmayan bir hükümet göreve başladığı zaman, sağ taraftan sosyal refah sisteminde değişiklik yapılması gerektiğini düşünen birtakım genel kanaatler oluştu. Ancak hiçbiri değişiklik yapılmadı. Yardımlara ait çeşitli maliyet hesapları, enflasyon devam ettiği sürece sorunun büyümesine sebep olacaktır. Refah devleti fikri birçok düşünce karargahı tarafından destek kazanır. Örnek olarak devlete ait radyo ve televizyon monopoli kanuni gerekçe ile programlarının yüzde kırkını “bilgilendirici” programlara ayırmak zorundadır ve bunların çoğu zaman çeşitli sosyal refah önlemleriyle ilgili propaganda halini aldı. Gazetelerindeki ve taşıtlardaki reklamlar şunu ifade ediyor: Konut izni almak için evli olmanızın gerekli olmadığını biliyor muydunuz? 18 yaşın üstünde olmanız yeterlidir.” sonuç, kullanımın artan oranı ve işsizlik maaşıyla geçinen insanların artışı İsviçrelilerin yaşam standartlarındaki artış olarak belirten özel yorumdur. Bütçe Açıkları İsveç’in ulusal bütçesi kamu sektörünün ulusal hazine üzerindeki artan yükünü gösterir. Bütçe ayrıca açıkları yoluyla, İsveç’in bu artışların maliyetini karşılamadaki yetersizliğini gösterir. 1960 yılında 649 milyon kron tutarındaki açık 1980 yılında 50.2 milyar kron’a çıktı. Günümüz bütçe açıklarının çoğu, halen yaklaşık yüzde kırkı, transfer ödemelerinden oluşur. Bunların yerel yönetimlerle gelirini paylaşımı, ailelere transfer 4 ödemelerini ve 1978 yılında bütçenin yüzde yedisi kadar tutan bozuk endüstrilere yapılan yardımı kapsar. İsveç endüstrisinin yukarıda belirtilen sebeplerden ötürü rekabetteki başarısızlığı nedeniyle birçok işletme özellikle gemicilik, textil ve ayakkabı endüstrilerinde iflas ediyor. İşçi sendikalarının halen çok güçlü olduklarını göz önünde bulundurursak (İsveç herhangi bir ülkeden daha fazla, sendikaya bağlı işçi gücüne sahip) her zaman hükümete istihdamı muhafaza etmek amacıyla bozuk endüstrilerin yakana çekme yoluyla baskı kurulur. Bu ödemeler herbiri suistimal konusu olan değişik sübvansıyon şekilleriyle yapılmaktadır. İşte bu yüzden hükümet, satılmayan ve ne içerde ne de dışarıda pazarı olmayan ürünlerin üretimiyle b kadar ilgilenir. İşsizliğin Gerçek Yüzü İsveç’in günümüz iktisadi sorunlarının anlamak amacıyla işsizlik durumuyla ilgili konuya dönmek gereklidir. Tam istihdam her zaman İsveçli planlayıcıların öncelikli amaçları arasında yer almıştır. Ama hükümet, iş pazarlarına müdahale ederek kapsamlı önlemler almaya zorlanmıştır. Yıllardır, hükümet sözcüleri İsveç’teki işsizlik oranının dünyanın en düşük işsizlik oranı olduğunu kurgusunu savunmuştur. Ancak işsizliğin ve işten tatminsizliğin sınırları gizlenirse böyle istatistikler elde edilebilir. Dr. Sven Rydenfelt İsveç’te ve dışarıda yazdığı birtakım makalelerde tam istihdam masalını açığa vurmuştur. Yüzde iki oranında ya da 4.1 milyon (İsveç nüfusunun yarısı) işgücünün 94000 kadarının resmi kayıtlarda işsiz olarak geçtiğine dikkati çeker. Ama WPA standartlarında “İş yapan” kesimin yüzde üçü eğitim ya da kamu hizmeti planlarında gözüküyor. Araştırmalar, İsveç’te üniversite öğrencilerinin yüzde yirmi beşinin (yani diğer bir yüzde ikisinin de) okulda kalmalarının iş bulmamalarından ileri geldiğini gösterir. Başkalarına iş sahası açmak için “erken emekliliğe” başvuran 90 bir kişi (bir yüzde iki daha) var. Son olarak iktisadi açıdan ayakta duramayacak durumda olmasına rağmen hükümet yardımları yüzünden işçi alımına devem eden sektörlerde çalışan bir yüzde iki daha var. Dr. Rydenfelt şöyle yorum getirir: “Eğer bu bahsi geçenler de eklenirse, toplam yüzde 11 kadar bir işsizlik oranını, İsveç iş pazarlarındaki gerçekleri resmi raporlardan daha iyi yansıtan bir oranı, elde ediyoruz. 1975-1980 yılları arasındaki 5 yıllık zaman diliminde özel üretim iş gücünü 100 bin kişiye kadar azaltırken, aynı zaman diliminde, kamu sektöründe 250 bin kişinin alınması dikkat çekicidir. 5 Sonuçlar: Başı Belada Bir Refah Toplumu İsveç refah devleti bugün derin sorunlarla yüz yüzedir. Birçok İsveçli 1980 Mayısındaki Genel Grev zamanındaki bunalımın derinliği karşısında sarsılmıştır. İsveç İşverenler Derneği Başkanı Curt Nicolin 1979 yılında şöyle konuştu: “Ciddi tehlikeler altında olduğumuz anlamının zamanı gelmiştir. biler uyurgezerler gibi, sosyal huzursuzluğumuzun ve birçoğumuzun özürlüğünü kaybetmesinin hesabını verecek boyutlarda ciddi ekonomik bunalımlara doğru ilerlemekteyiz. “Kesinlikle, Longshoremen Sendikası’nın grevi, kilit vurması ve hatta sorunların ileri aşamaları bu sosyal huzursuzluğun bir parçasıydı. Bunun yanı sıra, İsveç refah devletinde günümüz bunalımlarının ahlaki etkileri üzerinde çalışan birinin kolayca anlayacağı birçok başka göstergeler vardır. İktisadi anlamda, refah devletinin kendi doğasında bulunan kısıtlamaları hayatı geçirmek önemlidir. Kendi kendini besleyen refah devleti kendi sonunu getirir: “İsveç modelinin temelinin oluşturan, iş gücünün ile özel sektör arasında bölünmesi, ulusal üretimden, devamlı artan bir payın kamu sektörüne akmasını gerektirir. Teknik ve iktisadi değişimler, toplumdaki istikrarın garanti altına alınması amacıyla çok büyük kamu yatırımları teşvik ettiler. Pazar güçlerinin serbest hareketliliğinden kaynaklanan sosyal yapıdaki yer değiştirmelerinin, çözümler için gerekli paraları insanların ödemeye devam etmek istemeyişleri sonuçlanacak büyüklüğe ulaştığı bir nokta vardır. Güvenlik talepleri artarken, bu güvenliğin maliyetine katkıda bulunma isteği azalır. Refah toplumun artık bir güven bunalımı ile yüzyüzedir.” İsveç refah devletindeki hastalığı bulmak için araştırma yapanlar çoğu zaman sebepler yerine emarelerle uğraşır. Bazı durumlarda, yanlışlığını ispatlanmış reçeteler gibi, ilaç yazarlar. Uluslararası ekonomik gelişmeleri ve “İsveç modelinin” başarısızlığının ardında yatan korku verici sebepleri araştırırken İsveç refah devletinin kendisini ya da diğer devletlerini sorgulayamadığını görürüz. Bu, tabii ki artık sadece” ekonomik bir sorun” değildir. Ekonomik ve ahlaki bunalımların birbirinden ayrılmazlığı, İsveç’te olduğu gibi çok iyi dosyalanmıştır. Bu durumda, yaşayan bir kuşağa halen otoriter bir ağızla seslenen bu adamın bilgilerine başvurmak gereklidir, Wilheim Roepke. 6
© Copyright 2024 Paperzz