CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI (EKONOMİ POLİTİKALARI) SN. FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI 18 TEMMUZ 2014 1 Değerli Basın Mensupları; Haftanın önemli ekonomik ve siyasi gelişmelerini değerlendirmek üzere karşınızdayım. Değerli Basın Mensupları; Türkiye’nin ana gündem maddesi elbette Cumhurbaşkanlığı seçimi. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının devlette gelebileceği en yüksek makam Cumhurbaşkanlığıdır. Bu makamın önemi “Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin birliğini temsil etmesinden” gelir. Şimdi bu şerefli makama talip olan adaylardan birisi yarışta devletin valisini, kaymakamını, bürokratını, haber ajansını, televizyonunu ve diğer araçlarını kullanarak seçim kampanyasını yürütüyor. Devletin imkanlarını acımasızca kullanarak diğer adaylar karşısında, yarışta büyük üstünlük 2 sağlıyor. Ondan sonra da ben devletin değil milletin adamıyım diyerek türküler söylüyor. Bu adayın “vatandaşlara doğru söylememek gibi” çok ciddi bir kusuru olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi bu aday geçtiğimiz Cuma benim sizlerle yaptığım basın toplantısının ardından, kendince bir Vizyon Belgesi açıkladı. Bu vizyon belgesinin ekonomi ile ilgili bölümünün tanıtımını yaparken de aynen şu ifadeleri kullandı “Ülkemiz bizim iktidarımızda bir refah devleti haline geldi. İşte şu anda G‐ 20’nin üyesi olan bir Türkiye var. Bizden önce G‐20 üyesi olan bir Türkiye yoktu.” Değerli Basın Mensupları Atalarımız “gömleğinin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider” diye boşa dememiş. Recep Tayyip Erdoğan’ın sık gömlek değiştirmesinin bir nedeni de bu olsa gerek. Nitekim vizyon 3 gömleğinin sadece bu bölümünde, bir değil iki düğme birden yanlış iliklendi, vatandaşa doğrular söylenmedi. Birincisi “Ülkemiz bizim iktidarımızda bir refah devleti haline geldi” ifadesi doğru değildir. Türkiye AKP döneminde keşke bir refah devleti haline gelebilseydi. Herkesin karnı tok, sırtı pek olsaydı. Dünyanın refah devleti olan ülkelerinde kişi başına düşen gelir en az 30000 dolar. Oysa Türkiye’de kişi başına gelir 10 bin dolar tuzağına takıldı, kaldı. Son beş yıldır kişi başına gelir 10 bin doları aşamıyor. Kişi başına 10 bin dolarla refah devleti olamayan Türkiye, 34 üyeli Ekonomik İşbirliği Kalkınma Teşkilatı (OECD) içinde de gelir dağılımı en bozuk üç ülke arasında yer alıyor. Yani ortada “refah devleti” olmadığı gibi; olan sınırlı refah da hakça dağılmıyor. 4 “İşte şu anda G‐20 üyesi bir Türkiye var. Bizden önce G‐20 üyesi olan bir Türkiye yoktu.” cümlesi ise tamamen gerçek dışı. Değerli Basın Mensupları sizlere 14 Aralık 1999 tarihli Resmi Gazete’den alınan, Cumhurbaşkanlığı Katına onay için Başbakanlık’tan yazılmış bir vekalet tezkeresini dağıttık. Cumhurbaşkanlığına gönderilen bu vekalet tezkeresi ne diyor? “G‐20 Üyesi Ülkeler Bakanlar Toplantısı’na katılmak üzere, 14 Aralık 1999’da Almanya’ya gidecek Maliye Bakanı Sümer Oral’ın dönüşüne kadar, Maliye Bakanlığına, Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in vekalet etmesini yüksek tasviplerine saygıyla arz ederim”. İmza Bülent Ecevit, Başbakan, Tarih 12 Aralık 1999. Tayyip Erdoğanın sözleri doğruysa Sayın Sümer Oral’ın 1999’da G‐20’nin toplantısına AKP’nin Maliye bakanı olarak 5 katılması gerekiyor ama benim bildiğim Sayın Oral hiçbir zaman AKP’li olmadı. Diğer taraftan rahmetli Bülent Ecevit 1999’da AKP’nin Başbakanlığını da yapmadı. 1999 da AKP kurulmamıştı dahi. Şimdi AKP hükümetinin başı, Cumhurbaşkanı adayı, milletin gözünün içine baka baka kendileri daha ortada yokken gerçekleşen Türkiye’nin G20 üyeliğini kendi marifeti gibi gösteriyor. Bu kadarına da “pes diyeceğim” ama maalesef bu zatın söylediklerine pes yetiştirilemiyor. AKP’nin her icraatında bu durum var. Türkiye AKP iktidara gelmeden önce iki boğaz köprüsünü tamamlamıştı. Aradan 12 yıl geçti üçüncü köprü hala inşaat. Marmaray AKP iktidara gelmeden önce başlamıştı 12 yılda hala tam olarak bitmedi. Ankara İstanbul hızlı tren projesi AKP den önceki hükümet döneminde başladı ama 12 yılda hala tamamlanamadı. 6 Değerli Basın Mensupları; Türkiye esasen 1980’den bu yana dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisidir. 1999’da kurulan G‐20 ile bu büyüklük sadece tescil edilmiştir. Bu ülke AKP’den önce de birçok büyük projeye imza atmıştır. Tayyip Erdoğan’ın acımasızca eleştirdiği 1980‐2000 arası dönemdeki ekonomik büyüme performansı AKP döneminden daha iyidir. Türkiye 1980’de 18. ; 1987’de 14. ; 1999’da 17. ; 2002’de 17. ; 2013’de ise 16. Büyük ekonomidir. Türkiye ekonomisi daha AKP ortada yokken de büyüktü, şimdi de büyüktür. Bu gerçeği Recep Tayyip Erdoğan artık kabullenmek ve içine sindirmek zorundadır. Tayyip Erdoğan’ın gerçekten millet için bir vizyonu varsa, gelecek hayali varsa bu vizyonu da, bu hayali de, hak ve hakikat temeli üzerine oturtması gerekir. Doğru olmayan, 7 gerçek dışı, yanlış temeller üzerine inşa edilmiş her hayal, her vizyon sonunda palavra olmaya mahkumdur. Atalarımızın “Ramazan’da yalan söyleyenin, bayramda yüzü kara olur” diye çok güzel bir sözü vardır. Herkes şu mübarek Ramazan’da, millete doğruları söylemelidir. Yoksa 10 Ağustos’ta, olmadı 24 Ağustos’ta millet yalan söyleyenin yüzüne karayı çalmayı bilir. Değerli Basın Mensupları; Anayasamızın 104. Maddesi Cumhurbaşkanı seçilecek adayın görev ve yetkilerini açıkça tanımlıyor. Buna göre Cumhurbaşkanı seçilecek aday “Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli gözetmekle” yükümlü. 8 ve uyumlu çalışmasını Ancak adaylardan biri 12 yıldır iktidarda olması nedeniyle “güç zehirlenmesi” hastalığına tutulmuş. Kuvvetler ayrılığını, parlamenter rejimi, adaleti kendine ayak bağı olarak görüyor. Recep Tayyip Erdoğan ve yeni yakın ekonomi kurmayları kurallı bir ekonominin olmazsa olmazı olan bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumları da birer vesayet kurumu olarak görüyorlar. Bu çerçevede TCMB’ye son dönemde yapılan faiz baskısını basit bir siyasi bir hamle olarak görmemek lazım. AKP içinde piyasayla, kurallı ekonomiyle barışık olmayan bir kesim, AKP’nin kendi içindeki iktidar mücadelesinde daha belirgin bir rol oynamaya başladı. Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle görevli makama her türlü kontrol ve denge mekanizmasını vesayet diye gören bu zihniyetin aday olması dahi ülkenin 9 risk primini artırmaya başladı. Nitekim bunun emareleri şimdiden görünüyor. Bugün TCMB faizleri 8,75’den, sadece 8,25’e çekebiliyorsa bu faizin daha altına inemiyorsa bunun iki temel sebebi vardır. Biri halen yüksek seyreden enflasyon, diğeri ise Tayyip Erdoğan’ın TCMB üzerinde yarattığı siyasi baskı nedeniyle artan risk primidir. Tayyip Erdoğan ve yeni ekonomi kurmayları TCMB’ye faiz indir diye baskı yaptıkça Türkiye’ye yönelik risk algısı ve risk primi artıyor. İşte bu nedenle faiz lobisi hem vatandaşını borca batıran, hem de yüksek faize mahkum eden Recep Tayyip Erdoğan’ı çok seviyor. Değerli Basın Mensupları; Şu mübarek Ramazan ayında iki acı hadise yüreğimizi kanatıyor. 10 Bunlardan ilki 11 Haziran’da Musul Konsolosluğumuzun basılarak 49 vatandaşımızın rehin alınmasıdır. Bu acı olayın olduğu günden bu yana 37 gün geçti. Halen kendilerinden sevindirici bir haber alamadık. Bu ülkenin konsolosunun da aralarında olduğu 49 vatandaşımızın bayramdan önce ailelerine kavuşması en büyük dileğimizdir. Umarım Hükümet bu konuda her türlü girişimde bulunuyordur. Bu Ramazan’da içimizi kanatan ikinci husus İsrail’in Gazze’de orantısız güç kullanarak yaptığı katliamdır. Ölenlerin sayısının 200’ün üzerinde olduğunu basından öğreniyoruz. İsrail’in dün akşam başlattığı kara harekatıyla bu sayının daha da artmasından ciddi kaygı ve endişe duyuyoruz. Giderek artan bu orantısız güç kullanımını kabul etmek, kınamamak, içimize sindirmek mümkün değil. Bu çatışmanın durması ve dünyanın en meşru davalarından biri olan Filistin davasının 11 barışla sonlanması şu mübarek günlerde en büyük dileğimizdir. Ancak bu konuda da Hükümet’e ve Recep Tayyip Erdoğan’a iki çift sözümüz olacak. Tayyip Erdoğan 49 vatandaşımız için çıkaramadığı sesi Gazze için çıkarıyor görünüyor. Tayyip Erdoğan iftar sofralarında Gazze’yi anmadan geçmiyor. Ama diğer taraftan da Kuzey Irak’tan çıkan petrolün İsrail’in Aşkelon limanına boşaltılmasına aracılık ediyor. Bu aracılık karşılığında Kuzey Irak Kürt Yönetiminin petrol parası da Halk Bankası’na yatıyor. Enerji Bakanın verdiği rakama göre Halk Bankasına yatan para şimdilik 93 milyon dolar. Bakan bu hesapların kalıcı hale gelmesi için gayret gösterdiklerini ifade etmekten de çekinmiyor. Sabah akşam Gazze’yi ağzından düşürmeyenler, İsrail’e bin bir beddua edenler İsrail’e petrol akıtılmasına aracılık 12 etmekten ve bu petrol paralarının da Halk Bankasına yatırılmasından nedense hiç rahatsızlık duymuyor. Böylesine bir ikiyüzlülük daha önce ne görüldü, ne de duyuldu değerli basın mensupları. Her türlü kutsalı ve değeri istismar ederek abat olacağını zanneden bu kafa er geç Hakkın ve halkın sillesini yiyecektir. Değerli Basın Mensupları; Burada bir hususa dikkatiniz çekmek istiyorum. Uzunca bir süredir ekonomide sıkışan Hükümet kamu bankaları eliyle çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Sadece İsrail’e, Irak hükümetinin isteği dışında, satılan petrol karşılığı elde edilen petro‐dolarların değil, İran ile yapılan ticaret karşılığında gelip giden altınların, Katar ve körfez bölgesiyle gerçekleştiği söylenen kayıt dışı para trafiğinin merkezinde hep bizim kamu bankaları yer alıyor. 13 Bakın Değerli basın mensupları; Türkiye’de pek de dikkat çekmeyen çok büyük bir risk ile karşı karşıyayız. Şu anda Ziraat Bankası üzerinde Demoklesin kılıcı sallanıp duruyor. ABD Merkez Bankası New York Eyaleti Finansal Hizmetler Bürosu, Ziraat Bankası’nın New York şubesinde 1 Temmuz 2012 ile 31 Aralık 2012 arasında gerçekleştirilen dolar takas işlemlerinin ʺyüksek riskli müşteriler veya işlemlere dair şüpheli aktivitelerin usulüne göre tanımlandığını ve raporlandığını belirlemek üzereʺ bağımsız bir denetmen tarafından inceleme istemiş. İşlemlerin yapıldığı tarihe dikkatinizi çekerim değerli basın mensupları. Türkiye’nin İran ile altın ticaretinin zirve yaptığı bir dönemden bahsediyoruz. Eğer bu inceleme sonucunda ABD otoriteleri kara para aklandığına ve Ziraat Bankası’nın bu operasyonda rol oynadığına dair bir ipucu bulurlarsa bunun 14 Türkiye’ye mali ve itibari bedeli çok büyük olur. Türk finansal sistemi çok büyük bir darbe yer. ABD’nin daha geçtiğimiz günlerde bir Fransız Bankasına, BNP Paribas, benzer bir soruşturmanın ardından, 8,9 milyar dolar ceza kestiğini hatırlatırsam durumun ciddiyeti belki daha iyi anlaşılabilir. Aynı ABD otoriteleri Almanya’nın önemli bir bankası, Commerzbank, hakkında da soruşturma başlattı. Yani durum oldukça ciddi. Umalım ki Hükümet, devleti kuralsız ticarete, kara para aklanmasına bulaştırmamış olsun, böyle bir öngörüsüzlüğün bedelini millet ödemesin. Değerli Basın Mensupları; Bu yılın ilk altı ayına ait bütçe performansı hafta içinde açıklanan rakamlarla netleşti. Bütçeden gelen işaretler hiç de parlak değil. 15 Bu yıl, geçen yılın aynı dönemine göre, bütçe giderlerinde nominal olarak % 14’e, reel olarak ise % 5’e yakın bir artış var. Buna karşın vergi gelirlerinde aynı dönemde reel olarak % 2,4 gerileme var. Özellikle yılın ikinci üç ayında vergi tahsilatındaki performans çok ama çok zayıf. Hem dahilde alınan, hem de ithalden alınan KDV tahsilatları yılın ikinci üç ayında çok sert bir şekilde düşmüş. Bu yılın ilk üç ayında, geçen seneye göre, % 15 artan dahilde alınan KDV tahsilatının ikinci üç ayda % 7,3 gerilediği anlaşılıyor. Yine geçen seneye göre, bu yılın ilk üç ayında % 7,8 artan ithalden alınan KDV tahsilatının, ikinci üç ayda % 3,5 gerilediği gözleniyor. Bu veriler yılın ikinci üç ayında ekonomik faaliyetlerin ve iç talebin daha da zayıfladığını gösteriyor. Hükümet bu nedenle vergi toplayamıyor. 16 Sıkışan AKP iktidarı her zaman yaptığını yapıyor. Bir yandan özelleştirmeye yükleniyor diğer yandan da TBMM’de görüşülen torba kanun ile 12 yıllık iktidarının 8. Mali Affını çıkarmaya hazırlanıyor. Bir kez daha tek defalık gelirlerle bütçe dengelerini tutturmaya çalışıyor. Ancak artık harç bitti, yapı paydos demek üzereyiz. 12 yıldır çok olumlu bir küresel iklimde iktidar olmasına rağmen vergi ve harcama reformu yapmayarak, AKP çok önemli bir fırsatı kaçırdı. Bu ülkeye büyük bir kötülük yaptı. Bunun sonuçlarını ilerleyen günlerde maalesef göreceğiz. Sözlerimi tamamlarken IMF İcra Direktörleri Kurulu’na seçilen Hazine Müsteşarı İbrahim Halil Çanakçı’ ya yeni görevinde başarılar diliyorum. Dünya sosyal demokratlarının uzun zamandan beri dile getirdikleri uluslar üstü kuruluşlarda yaşanan meşruiyet 17 sorununun küresel kriz sonrasında bir nebze giderilmesini ve bizim gibi ekonomilerin bu kuruluşlarda daha fazla söz sahibi olmaları bizi memnun etmişti. Bu reformlar sonucunda bir bürokratımızın IMF de icra direktörlüğüne getirilmesini de ayrıca olumlu karşıladığımızı bu vesileyle belirtmek istiyorum. Yine sözlerimi tamamlamadan Trakya’da meydana gelen sel felaketine dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle Edirne’de, Uzunköprü ve İpsala’da ciddi sıkıntılar olduğunu öğreniyoruz. Vatandaşlarımızın evleri, çiftçilerimizin tarlaları sular altında kaldı. Vatandaşın zararını tazmin edecek, şu mübarek Ramazan ayında insanlarımızı mağdur etmeyecek adımları Hükümetin acilen atmasını bekliyoruz. Benim paylaşacaklarım bu kadar varsa sorularınız alabilirim. 18
© Copyright 2024 Paperzz