Ailenin Ferdi Mustafa ÇÖĞGÜN

Mustafa ÇÖĞGÜN I Hukuk Müşaviri
Ailenin Ferdi
Hayat, değişik şekillerde yaşanır ve algılanır.
Ve herkesin kendine ait bir hayat yolu vardır.
“Yeşil Yol” filmini seyredenler hatırlayacaklardır; orada geçen bir ifade vardı: “herkes zamanı gelince kendi yeşil yolunda yürüyecek, bunun başka yolu yok; ama bazen yeşil yol çok
uzun gelebiliyor...”
Yeşil yol veyahut ta hayat yolu...
İnişler, yokuşlar...
Deryalarda yol alan bir yelkenli gibi...
Rüzgâr yelkenliye yol verir, yön verir...
Bazen beklenen rüzgâr gelir, bazen de hiç gelmez...
Kimisine de geç gelir, az gelir, kimisine de çok gelir...
Yine; yelkenli deryalarda yol alırken, bazen güneş açar, hayat
yolculuğu güzel gider.
Olayların bazıları yelkenlinin gönlünde iz bırakır. Yelkenli
onunla güzelleşir, çok seyahat edenlerin valizindeki gidilen
ülkelerin etiketleri gibi...
Bazen de yelkenlinin başına fırtınalar gelir...
Fırtınalar yelkenliye zarar verir, tamir gerektirir, iz bırakır...
....
Birazdan hikâyesini anlatacağım yelkenlinin de gönlünde,
deryalarda ilerlerken kendine göre izleri oldu.
98
idarecinin sesi / Mayıs - Haziran
Hayat onlarla farklı manalar kazanır.
yasa hukuku profesörü hocası haklı çıktı, sınavı kazanamadı.
Bizim yelkenlimiz de, küçük bir tekne olarak,
bilmediği sularda hayat yoluna başladı.
Tam dört kere tekrar etti bu.
Dilini bilmediği rüzgârların, kendisine benzemeyen teknelerin bulunduğu uzak diyarlardaki sularda yol aldı.
Hocasına sordu: “Hocam, bu nasıl iştir, tam
dört kez sınavlara girdim. Dört keresinde de
kazanamadım. Ya ben hukuk bilgisi öğrenmeden mezun oldum, veyahut ta, bizleri
hukuk bilgisi vermeden mezun ettiniz?”
O, faklıydı. Farklı sulardan gelmişti.
Aslında uzak diyarları o tercih etmemişti.
Kendi diyarındaki sularda geçim zorlaşınca,
ailece uzak sulara göç etmişleri.
O, hep farlı olduğunu hissetti. Bilmediği rüzgârların dilini öğrendi, diğer teknelerle arkadaş oldu.
Ama O hep farklı idi. Çünkü O, farklı suların
teknesi idi.
Ve uzak diyarların suları teknesinde iz bıraktı.
Döndüler. Kendi diyarlarına, bildikleri sulara
döndüler.
Ama O, hâlâ faklıydı.
Öz diyarında garip, öz sularında yabancı...
Neden sonra tahsil hayatını bitirdiği üniversitede araştırma görevlisi olmaya karar verdi.
Sonra bir başka profesör hocasına gitti.
Hocası dedi ki: “Ne sen hukuku yanlış biliyorsun, ne de biz sizlere yanlış hukuk öğrettik.”
Hukuk fakültesi binasını göstererek, “burası
bir aile, buraya bir fert alınacak ve sen bu
ailenin ferdi değilsin!” demişti.
Demek ki bilmek, hak etmek için yeterli değildi. Bir de, o ailenin bir ferdi olması gerekiyordu!?
Bizim yelkenli hayat yolunda ilerledi...
Aradan çok zaman geçti.
Bir Şubat ayında, çok şiddetli fırtınalar oldu.
Bazı tekneler çok zarar gördü.
Esen fırtınalar teknelerde iz bıraktı.
İzler güzel değildi...
Sonra fırtına dindi.
Bilim sınavı denilen yazılı sınav öncesi cevap
kağıtları dağıtılırken, mezun olduğu hukuk
fakültesinin anayasa hukuku anabilim dalı
başkanlığı da yapan “profesör” unvanlı hocası: “Sizden önce de bu sınavlara girenler
oldu. Kazanamadılar. İdari yargıya gittiler,
orada da kazanamadılar. Siz de bu sınavı kazanamayacaksınız, boşuna idare mahkemelerine gitmeyin, kazanamayacaksınız!” diye
tembihatta bulundu.
Sevindiler...
Ve O, hocasının sözlerinden “cesaret toplayarak” soruları çözmeye başladı.
Bu izler de, bir Şubat ayında esen fırtınanın
bıraktıkları gibi güzel değildi...
Gerçi iyi de cevaplamıştı soruları ama, ana-
D E NE ME
İzler...
Güneş açtı...
Fırtınalı Şubat günlerinde beraber “iz”lendikleri arkadaşları ile çok mutlu oldular...
Sonra?
Hava tekrar karardı.
Yeniden fırtınalar, boranlar...
Yelkenlinin gönlü bu sefer de “iz” aldı....
w w w. t i d . we b . t r
99