Bizim AHISKA LOBİYA KELİMESİ HANGİ DİLDENDİR? Yusuf URAMALI Ahıska’nın da içinde bulunduğu geniş bir bölgede kullanılan birçok ortak kelime var. Bu kelimelerin bazıları modern Türkiye Türkçesinde bulunmamakta ve genelde bunların Gürcüce olduğuna hükmedilmektedir. Aynı coğrafyada yüzyıllardan beri komşu olarak yaşayan topluluklar arasında kelime alış verişi çok normal bir hadise olsa da bunu tek taraflı olarak fazla abartmamak gerekir. Hâlbuki bu coğrafyada yaşayan Gürcü’den başka eski hâkim unsurlar vardı. Meselâ İskit/Saka, Hun, Hazar, Kıpçak, Oğuz gibi Türk unsurlarının bölgede bin yıldan fazla bir zamana damga vurmuş olduklarını unutmamalıyız. Diğer taraftan VII. Yüzyıldan itibaren bölgeyi etkisi altına alan Arapları ve Safevi Devleti nüfuzuyla yayılan Fars etkisini de göz ardı etmemeliyiz. Bu etkiyi Gürcü kişi adlarında bile görüyoruz. Bu bilgiler ışığında kelimelerin dünyasına bakarsak ne görürüz? Bölge halkının İslâmiyet’e girişiyle birlikte dinî kaynaklarla gelen Arapça kelimeleri göz önünde bulundurmalıyız. Posof’ta halk dilinde yaygın beddualardan biri şöyledir: “Muqariz olasın!” Bu söz, yok olmak, zürriyeti kesilmek anlamındaki Arapça inkıraz ve bundan türemiş munkarız kelimesinin bozulmuş hâlinden ibarettir! Buna benzer şekilde Ahıska bölgesinde kullanılan birkaç kelimenin etimolojisini incelememiz bize bu konuda daha sağlıklı bilgi verecektir. Böylece, kültür dilimizde geçmeyen bazı kelimeleri yanı başımızdaki Gürcülere mal etme hastalığından kurtulacağız. Sözü fazla uzatmadan bir bilginin 1923 yılında kaleme aldığı bir yazıyı nakledeceğiz. Bu yazıda konumuzla ilgili olarak birkaç kelimenin izahını okuyacak ve hatta şaşıracaksınız. İşte o yazıyı aslına bağlı kalarak ve biraz sadeleştirerek veriyoruz. Söz, zamanın İstanbul Üniversitesi hocalarından Prof. Avram Galanti’nin:1 1 Avram Galanti (1873-1961), Yahudi asıllı bir Türk eğitimci, yazar ve siyaset adamıdır. 1915-1933 yılları arasında İstanbul Üniversitesinde 36 Türk Etimolojisi İçin2 Türk, eski bir millet ve onun eski bir kültürü vardır. Sosyoloji kanunlarına göre Türkler komşularıyla lisan, örf ve âdet ve fikir alış verişinde bulunmuşlardır. Lisanları diğer lisanlar gibi tabiî değişikliğe uğramıştır. Hiçbir zamanda bir lisan hâlis/saf kalmadığı gibi Türkçe de hâlis kalmamıştır. Etimoloji, yani iştikak ilmi (kök bilgisi) bu tür meselelerle uğraşır. Eski Türkçe etimoloji için Çince ve eski farsça, son zamanlar ve yeni Türkiye Türkçesi etimolojisi için Arapça, Farsça, Aramice (Süryanice) ve Yunanca lâzımdır. Saydığımız bu lisanları konuşanların mensup oldukları kavimler, Türklerle münasebette bulundukları için onlardan bize ve bizden de onlara pek çok şeyler geçmiştir. Türkiye Yahudilerinin konuştukları İspanyolcanın 2500 Türkçe ve 4000 İspanyolca olmak üzere 6500 kelimeden ibaret olduğunu, bu işle uğraşan bir dostum geçenlerde bana söyledi. Mısır’dayken Hidiv Kütüphanesi’nde gördüğüm bir Almanca eserde, sekiz yüz küsur Türkçe kelimenin Sırpçaya geçtiğini okudum. Bu sekiz yüz küsur kelime, çeşitli kullanış şekilleriyle birer birer bu eserde sayılmıştır. Bu iki misali, lisanların geçiş ve etki kuvvetlerini göstermek için verdim. Bu prensibe göre gerek eski Türkçede gerek son zamanlar ve yeni Türkiye Türkçesinde yabancı kelime çoktur. Bunları ayıran etimoloji’dir. Türkçe olduğu zannedilen şu kelimelere bakalım: Süsen kelimesi çiçek, büyük bir ihtimalle zambak çiçeği demektir. Bu kelime Samicedir.3 Babilcesi şeşano, İbranicesi şuşana, Aramcası şuşanta ve profesör olarak çalıştı. Harf ve dil devrimlerine karşı çıkmış bu sebeple üniversite kadrosu dışında bırakıldı. Sonra milletvekili olmuştur. 2 Yeni Mecmua, Sayı: 10-76, Mayıs 1923. 3 Sami, Arap, İbranî ve Süryanî gibi Orta Doğu halklarına verilen genel bir isimdir. Bahar 2014 Bizim AHISKA Arapçası sevsen ve Arapçanın avam lisanında süsen. Dalda, gölge demektir. Bu da keza Samice olup İbranicesi gölge demek olan sıl ve Arapçası zıll ile Farsçada vermek demek olan daden masdarının de kısmından meydana gelmiştir. Arap memleketlerinin pek çok yerinde z harfi d gibi telâffuz edildiğinden zıl/dal gibi ve de de halk dilinde da gibi telâffuz edildiğinden kelime dalda/dalda şeklini almış ve gölge veren anlamında genelleşerek gölge manasını ifade etmiştir. Bunun gibi Türkçe olduğunu sanıp daha sonra Türkçe olmadığının farkına vardığım iki kelimeyi de izah edelim. Lopya/lobya, kuru fasulye demektir. Ben Menteşe (Muğla) sancağına bağlı Bodrum kazası ahalisindenim. Bodrum’da kuru fasulyeye lopya ve taze fasulyeye de fasulye derler. 1327 (1911)’de İstanbul’a geldim. Bir gün lokantada fasulye (maksadım Bodrum tabiriyle taze idi) istedim. Garson bana fasulye (İstanbul tabiriyle kuru fasulye) getirdi! Ben kendisine kuru fasulye istemediğimi söyleyince, “Efendim, siz fasulye dediniz, taze fasulye demediniz!” dedi. Ben de garsona lopya istediğimi söyleyince, “Biz böyle Bahar 2014 dilden anlamayız!” dedi. Ve kendi bakışına göre de haklıydı. Lopya kelimesinin Anadolu’nun bazı yerlerinde kullanılmasına rağmen Türkçe değildir. Bunun aslı Arapçadır. Arapçada lobya, bir meyvenin veya bir sebzenin içi ve çekirdeği demek olan lub’dan geliyor ve genelleşerek taze fasulyenin içindekine de lubya denilmiştir.4 Bu yazıyı yazmaktan maksadım, etimolojinin ne kadar önemli olduğunu göstermek içindir. Etimoloji, tarih’in yardımcı ilimlerinden biri olup bazı tarih meselelerinin çözümüne ve genellikle komşu kavimlerin sosyal, siyasî, iktisadî ve ahlâkî münasebetlerinin tespitine hizmet eder. Türk lisanının tarihiyle meşgul olanların mutlaka etimolojiye vakıf olmaları lâzımdır. Etimolojiye vakıf olmak için de Türklerin komşularının lisanlarına vakıf olmak zaruridir. Dârülfünun Muallimlerinden Avram Galanti 4 Meşhur sözlüklerden Ahderî-i Kebir’de de el-lûb, “Börülce hububatından” şeklinde açıklanmıştır ki manaya uygundur. Y.U. 37
© Copyright 2024 Paperzz