EDEBİYAT / Musa TEKTAŞ D Aldatıcı Vefâsız Dünya “Bu fânî âlem kimseye vefa göstermemiştir, sen de vefâsız dünyaya aldanma sakın. Şimdiye kadar hiç kimseye vefâlı davranmadı. Zamâne insanlarında sadâkat kalmadı, herkes dünyevî hesaplar yapıyor. Doğru olan dünyevî hesap yapmak değil, imtihan dünyasının görünen yüzüne aldanmamaktır.” 26 OCAK 2014 ünya ve içindeki her şey gelip geçicidir, her şeyin bir sonu vardır, dünyalık olan hiçbir şey mükemmel değildir. Bir yönüyle eksiktir. Her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzeh tek mükemmel varlık, Baki olan Yüce Allah’tır. Dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir benzetmeyle ifade edilir: “Gökten yağmur iner ve onun sayesinde yeryüzündeki bitkiler boy verip birbirine karışır. Nihayet yeryüzü ziynetini takınıp rengârenk süslenir. Sahipleri tam da onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları zaman ansızın bir afet/rüzgâr geliverir ve onları sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi kökünden yolunmuş bir hâle getirir.”1 Rabbimizin tayin ettiği gün gelince “Aldatıcı metadan başka bir şey olmayan.”2 dünya da kuruyup kaybolan bu bitkiler misali yok olup gidecektir. İnsan bu hakikatin farkında olduğu sürece üstünlük, şan, şöhret, asalet, mal mülk, güzellik, makam mevki, zenginlik vb. geçici dünya menfaatlerine aldanmayacaktır. “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.”3 buyuran Allahu Teâlâ’nın da kullarından beklentisi, geçici bir eğlenceden ibaret olan dünya hayatına aldanmadan ebedî kalınacak gerçek yurt olan âhirete hazırlanmalarıdır. Hulûsi Efendi Hazretleri’nin şahsî arşivinde bulunan, yukarıdaki ayeti kerime mealleriyle örtüşen şu beyitler bu hakikati çok güzel açıklamaktadır: Ey Hulûsî bî-vefâdır bu dünyâ aldanma sen Şimdi mahbûb-i zamândır hiç sadâkat kalmadı (Ey Hulûsi, bu fânî âlem kimseye vefa göstermemiştir, sen de vefâsız dünyaya aldanma sakın. Şimdiye kadar hiç kimseye vefâlı davranmadı. Zamâne insanlarında sadâkat kalmadı, herkes dünyevî hesaplar yapıyor. Doğru olan dünyevî hesap yapmak değil, imtihan dünyasının görünen yüzüne aldanmamaktır.) somuncubaba 27 “Nefsim İçin Taşı Taş Üstüne Koymamaya Söz Verdim” Konuyla ilgili iki hatırayı şöyle nakledebiliriz: 1970’li yıllarda eski toprak evdeyken bir gün ev tıklım tıklım ziyaretçilerle doludur. Hulûsi Efendi Hazretleri bir odada misafirlerle sohbet etmektedir. Çocuklarından birisi de uyuyacak yer olmadığından sohbet edilen odanın kapısında uyuya kalır. Efendi Hazretleri odadan çıkmak için kapıyı açınca çocuk içeriye düşer. Hulûsi Efendi Hazretleri olayı Hacı Valide’ye anlatır ve çok üzüldüğünü söyler. Bu olayın üzerine Hacı Valide evi büyütmeye karar verir ve Hazret’e söyler. Hulûsi Efendi Hazretleri: “Ben Allah’a nefsim için taşı taş üstüne koymamaya söz verdim.”der. Hacı Valide yine de kararından vazgeçmez. Birikmiş paralarından oğlu Kemal Efendi’ye para vererek malzeme aldırır ve ustaları çağırtır. Sabah erkenden ustalar gelir ve eski evi sökmeye başlarlar. Efendi Hazretleri “Bu ses ne” diye sorduğunda Hacı Valide ustaların geldiğini söyler. Hulûsi Efendi pek bir şey söylemez. Temel kazılır Efendi Hazretleri gelir ve kurban kesilerek eve başlanır. Yine konuyla alakalı olarak Ahmet Şemsettin Ateş Ağabey anlatıyor: “Bir gün evde ailece oturduğumuz bir zamanda Efendi Hazretleri ağabeyim Kemal Efendi’yi (o zaman Kemal Ağabey hayattaydı), beni ve Hamideddin Efendi’yi yanına çağırdı ve şöyle buyurdu: ‘Evlatlarım derviş insanın dünyalık bir şeyi olmaz. Kitapla- 28 OCAK 2014 rımdan başka sizlere bırakacak bir mirasım yok. Kütüphanemin anahtarından üç tane yaptırdım. İşte sizlere irfan hazinelerinin anahtarlarını bırakıyorum. Kitapları okuyup sahip çıkın. Ölüm her an için hazırdır.’ dedi o anda bizler çok duygulandık, gözyaşlarımızı tutamadık.” Dünyevî meşguliyetin insanın kalbinde yer tutmaması gerektiğini, bu tür boş şeylerden kalbini temizlemesi, gönlünü ilâhî aşk ile yakması gerektiğini öğütleyen Hulûsi Efendi Hazretleri Dîvân’ında şöyle buyurur: Şugl-ı dünyâdan arıt içini hîç çekme elem Nâr-ı aşk ile tutuşup sînesi çâk olagör4 Hz. Ebû Bekir Efendimiz de dünyalıkla oyalanmayı kerih görmekte ve tavsiyelerine şu şekilde yer vermektedir: “İnsan, fânî ile meşgul olduğu zaman bâkîden mahcup ve perdelenmiş olur. Nefs ve dünya, Hak ile tâlip olan arasında bir perde olduğu için Hak dostları bunların ikisinden de yüz çevirmişlerdir. Dünyanın âriyet olduğunu, âriyet olan bir şeyin, başkasının mülkü olduğunu bildikleri için, başkalarının mülkünde tasarrufta bulunmaya kalkışmaktan geri durmuşlardır.”5 Hulûsi Efendi Hazretleri bazı kimselerin Allah sevgisini, bazı kimselerin de dünya sevgisini tercih ettiğine işareten şöyle buyurur: Kimi Allâh sevgisi dolmuş derûnundan taşar Kimine en sevgili âlemde bir dünyâsı var6 İmam Rabbânî’ye göre dünya gerçeği şöyledir: “Ey oğul! Bu dünya bir imtihan ve sıkıntı yeridir. Zahiri her tür süslerle tezyin edilmiş ve bezenmiştir. Dünya yüzü renk renk beneklerle ve çizgilerle makyajlanmış, saç örgüleriyle ve sahte yanaklarla zoraki güzelleştirilmiş çirkin bir kadına benzer. İlk bakışta hoş gözükür, güzel, taze, körpe ve parıltılı bir şekilde olduğu sanılır. Gerçekte ise üzerine güzel koku silinmiş bir lâşe, kurtların ve sineklerin üşüştüğü bir çöplüğe benzer. Susuz insanın su zannettiği bir serap ve şeker görüntüsünde bir zehirdir.”7 Dünyayı Terkedebilmek Gerçekten de günümüzde pek çok insan dünyanın fânî zevklerine aldanmakta ve hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışmaktadır. Âhireti unutarak sadece bu dünya için yaşamakta ve onun için kaygılanmaktadırlar. Bu tür kaygılardan insan olma hasebi ile kurtulmak çok zor bir durumdur. Bu durumda İmam Rabbânî dünyayı en azından hükmen terk etmeyi tavsiye eder: “Öyleyse âhireti isteyen kişiye düşen dünyayı terk etmektir. Günümüzde dünyayı hakiki manada terk etmek zor olduğundan onu hükmen terk etmek bir zorunluluktur. Dünyayı hükmen terk etmek dinî işlerde şeriat-ı garranın hükmünün gereğine bağlanmak, yeme içme ve barınma işlerinde şer’î sınırlara riayet etmek, bu konularda haddi aşmamak ve zekâta tabi olan malların ve hayvanların farz kılınan zekâtlarını vermekten ibarettir. Şer’î hükümlerle donanmak mümkün olursa dünyanın zararlarından kurtulmak da mümkün olur. İşte o zaman dünya-âhiret birlikteliği sağlanmış olur.”8 İmam Rabbânî’ye göre dünya hayatına aldanan Müslümanlar elde ettikleri dünyalık hususunda dinin emirlerini yerine getirmeyenlerdir. Bu sınıfı İmam Rabbânî şöyle tarif eder: “Bir insan hükmen de olsa dünyayı (şer’i ölçülerle kullanarak) terk edemiyorsa, bu tür insanlar konumuzun dışındadır. Onun bu şeklî imanı âhirette kendisine fayda sağlamayacaktır.”9 İmam Rabbânî hazretleri dünyadan kaçınmanın çok zor olduğunu, onun şerrinden kurtulan Müslümanların ise son derece az olduğunu şöyle anlatır: “Dünyanın bunca gösterişi debdebesi hizmetçileri, avanesi lezzetli yemekleri ve süslü elbiselerine rağmen bu doğru söze kulak verip dinleyen ne bahtiyar insandır. Kulağını feryadıma kapatmış duymuyor! Anlatıyorum ağlıyorum ama kabul etmiyor!”10 Dünya Hokkabaz Misâli Hulûsi Efendi Hazretleri bir beytinde türlü türlü aldatıcı yüzünü gösteren dünyaya dört elle sarılanların onu elde edemeyeceğini sonunda kaybeden olacağını şöyle beyan ediyor: Dört elinle sarılsan yine sardıramazsın Dünyâ dedikleri bu aceb hokka-bâz ile11 somuncubaba 29 İmam Rabbânî’ye göre dini ve dünyayı bir arada götürebilmek için kişinin dünyanın aldatıcılığını baştan bilmesi gerekir. Yoksa dünya insanı hemen aldatacak ve ona âhireti unutturacaktır. İmtihan mahalli olan dünya hayatında fırsatları değerlendirmeyi, ömrü bereketli kılmayı, basit arzulara, bitmek bilmeyen tûl-i emellere kapılmamaya özen gösterirler. Yaptıkları halvet, riyâzet, mücâhede, seyr u sülûk, ibâdet, tâat, zikir, tefekkür ve Kur’an ile iştigâl sonucu ilâhî tecellîlere mazhar olacaklarının bilincindedirler. Mânevî hâllerle giriftâr olup sonsuzluğa kanat çırpmak isterler. Yaşadığı mânevî heyecanın tatlığına da kapılmayıp vakte hâkim olmaya, zamana yön vermeye ve zamanın eskitemediği bir değer olmaya özen gösterirler.18 “Akıllı kimse odur ki, böyle kuru bir metaa aldanmaz ve bunun gibi bozuk bir şeye ilgi duymaz. Bu nedenle fakihler demişlerdir ki, “Bir kimse malını akıllı kimselere vasiyet etse malı zahit kimselere verilir.” Zira onlar dünyadan yüz çevirmektedirler. Bu da onların akıllarının ve zekâlarının üstünlüğüne işaret eder.”15 İmam Rabbânî Hazretlerinin dünya karşısındaki bu sözleri dünyanın fânî güzelliklerine kanan kimseler içindir. Yoksa Hazret mektuplarında pek çok kişinin dünyevî sıkıntısının giderilmesi için aracı olmuş, dünyevî imkânların dine hizmette kullanılmasına vesile olmuştur. Şeriatı ayağa kaldırmak için harcanan dünyalığın Allah katında sonsuz bir ecri olacağını bizzat şöyle ifade eder: İmam Rabbânî Hazretleri Kur’an’da ve hadislerde yerilen dünyayı şöyle tarif eder: “Ey Oğul! Dünya nedir bilir misin? Kadınlar, oğullar, mallar, şan, şöhret, liderlik, eğlence ve oyun gibi seni Hak Sübhanehû’dan uzaklaştıran ve O’na ulaşmanı engelleyen her şey dünyadır.”12 Aslında bu nimetler zaten insan için yaratılmıştır. Mesele bunları kullanmak değil, onları kullanırken esas hedefi kaybetmemek, dünya nimetlerinin Allahu Teâlâ’ya vuslata engel olmasına izin vermemektir.13 Dünyaya razı olarak Allah’tan yüz çevirenler aslında mânevî olarak aklî dengelerini kaybetmiş kimselerdir. Onlar ebedî olanı fânîye, güzel olanı çirkine değişmiş, ellerindeki ebediyet sermayesini israf etmiş kimselerdir: “Ona âşık olan sefih ve çarpılmış addedilir. Ona tutulan deli ve aldatılmıştır. Her kim onun zahirine meftun olursa onun yüzüne ebedi hüsrân damgası vurulur.”14 30 OCAK 2014 “Şu var ki eğer binlerce altın şeriatı ve dini yüceltmek maksadıyla harcanırsa onun da fazîleti çok yüksektir. Hatta bu niyetle bir kuruş bile harcamak başka niyetlerle harcanan binlerce altına denktir.”16 Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin hususi arşivinden çıkan şu anlamlı rubaiyle sözü bağlayalım: zâhiri ona güzellik yüzünü gösterse, gerçek yüzü ona şöyle haykırır: ‘Biz bir fitne (imtihan vesilesi)yiz, sakın küfre sapma!’” Bir makâmda sâlikin etse tevakkuf himmeti Hâtif-i hak: ‘Durma, git. Matlûbun önde!’ der ona Zâhirî dünyânın eylerse eğer arz-ı cemâl Bâtını: ‘Biz fitneyiz, aldanma aslâ!’ der sana Atâullah İskenderî de Hikem-i Atâiyye’sinde mâneviyat sırlarına vâkıf olanların, durumunu ifade ederek, şöyle der: “Fânî dünyanın tatlı, büyüleyici ve baştan çıkarıcı dış görünüşü bizi kendine çekmeye, cazibesine kaptırmaya başlayacağı anda, herkesin kolayca fark edemediği gerçek yüzü bizi uyararak sessiz çığlıklar halinde şöyle haykırır: “Ne kadar gönül çelici fanî dünyalık varsa hepsi olarak biz zorlu bir imtihan vesilesiyiz. Gelin elbisesi giydirilmiş makyajlı birer cadıyız. Sakın, çekiciliğimize kapılıp da, âhiret yolundan geri kalma. Dünyayı bir sergi bil, ibretle gez, dersini al geç. Bir pazar yeridir, alışverişini yap git. Bir tarladır, âhiret hesabına ek, biç, ürününü kaldır çık. Sakın sınavı kaybetme. Tantanalı dış yüzümüze değil, kof olan iç yüzümüze dikkat et! “Hak yolunda yürüyenin himmet ve gayreti, kendisine gösterilen manevî nurlar yanında duraksadığında, hemen hakîkatin gizli sesi onu: ‘Asıl aradığın, ilerdedir!’ diye uyarır. Dünyanın Kalpte din cephesi galip olanların niyetleri hayra yönelmeye hazırken, gönlü dünyaya meyledip dünyalığı galip olanlar Allah’a hulûs-i kalble teslim olamazlar. Dünyanın Yükünü Çekmek Hulûsi Efendi Hazretleri Dîvân’daki bir beytinde dünya yükünü çekenleri şöyle tarif eder: Olur hârdan da ebter yârın anda Çeken bu dûn dünyânın vebâlin17 (Bugün dünya hayatında dünyanın yükünü çeken, yarın âhiret âleminde yük çekmekten yorulmuş, merkepten daha kötü olur.) Kimseye bâkî değil mülk-i devlet sîm ü zer Bir harâb gönlü ta’mîr etmektir hüner Çarh-ı âlem bir değirmen durmayıp dâim döner Cism-i âdem bir fenerdir âkibet bir gün söner19 (Bu dünyadaki makam, zenginlik, altın ve gümüş hiç kimseye baki kalıcı değildir. Elbette bir gün yok olacaktır. İnsan olmanın, hünerli bir er olmanın en mühim özelliği bir yıkık gönlü tamir edip, onarmak, yüzünün tebessüm etmesini sağlamaktır. Hoş eylemektir. Bu dünya değirmen misali durmadan daima döner. Yaratılmış olan insan bir fener misali vâdesi tamam olunca, yağı bitince mutlaka söner.) Dipnot 1. 10/Yûnus, 24; ayrıca bkz. 18/Kehf, 45; 57/Hadîd, 20 2. 3/Âl-i İmrân, 185 3. 35/Fâtır, 5 4. Osman Hulûsi Ateş, Divan-ı Hulûsi-i Darendevi, s. 79 5. Hucvîrî, Keşfu’l-mahcûb, s. 85. 6. Ateş, Divan, s. 87 7. İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 73. Mektup 8. İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 72. mektup 9. İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 72. Mektup 10.İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 72. Mektup 11.Ateş, Divan, s. 278 12.İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 73. Mektup 13.Süleyman Derin, Din ve Dünya Dengesi, Altınoluk Dergisi, Sayı: 266, Nisan 2008, s.38. 14.İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 73. Mektup 15.İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 50. Mektup 16.İmam-ı Rabbani, Mekûbat, 48. Mektup 17.Ateş, Divan, s. 235 18.Kadir Özköse, Dervişin Günlüğü, Ensar Yayınları, Konya, 2009, s. 68. 19.H. Hulusi Ateş Efendi Özel Arşivi, 845. Belge somuncubaba 31
© Copyright 2024 Paperzz