din ve sosyal havat cami eksenli bir gençlik Dr. Ekrem Keleş Din Hizmetleri Ataşesi-Cidde Camilerin imarı deyince, çoğu kere zannedil diği gibi esas kastedilen, caminin fizikî iman değildir. Caminin esas imarı, fizikî imarı da dahil olmak üzere özü itibariyle caminin işlevsel kılınmasıdır. 30 Mayıs “Allah'ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlar dan olmaları umulur.” aevbe, ıs> Yıllardır, Avrupa'da bazı kilise binalarının satılığa çıkarılışını ve özellikle Türklerin bu binalardan bazılarını, dişlerinden tırnakların dan artırarak biriktirdikleri paralarla satın alarak camiye çevirişle rini ibretle izledik. Hıristiyanlar açısından üzücü olan bu tablo, Müslümanlar açısından sevindiriciydi. Ancak bu noktada hiç aklı mızdan çıkarmamamız gereken bir husus vardın Camilerin cami olarak varlığını devam ettirebilmesi, ancak buraları imar edecek kuşaklar yetiştirmekle mümkündür. Bu hususta, kiliselerden birisinin satın alınması sırasında, kilise papazı ile Türkler arasında geçen bir diyalog, aslında çok önemli bir noktaya parmak basmaktadır. Anlatılan olaya göre satılığa çı karılmış kilise binasını alarak cami yapmak isteyen Türklere, kili sede görev yapmış papazlardan biri: 'Siz bu binayı alıp ne yapa caksınız?" diye sorar. Kiliseyi satın almak üzere pazarlık yapan Türkler de: 'Cami olarak hizmete açacağız' cevabını verirler. Papaz acı acı gülümser ve şöyle den İlerde satacağınız bu binaya neden bu kadar para yatırıyorsunuz?’ Cevap olarak: ‘Biz Müslümanlar bu kiliseyi satın alarak, Allah'ın izniyle camiye çevireceğiz ve burası sonsuza kadar bu kutsal gayeye hizmet edecektir.’ Niçin şimdi den satmayı düşünelim? dediklerinde, papaz: 'Biz de başlangıçta bu duygularla ve düşüncelerle hizmet ettik. Fakat gençlerimizi ih mal ettik. Kiliseye devam edenler çoğunlukta ihtiyar Hıristiyanlar olduğundan, onlar da zamanla birer birer öldü. Şimdi kimse kal madığı için mecburen kiliseyi satmak zorunda kaldık' der. (Bakınız, Kemal Bal, Gönülleri Cem Eden Camiler, Diyanet Avrupa Dergisi, Sayı, 9) 2006 Sayı 85 din ve sosyal hayat/ . „ t Bu olay aslında önemli bir gerçeği or taya koymaktadır.- İbadethanelerin imarı, ancak yeni kuşaklara bu bilincin aşılan masıyla mümkün olur. Gençlerin dina mizminden mahrum kalmış ibadethane lerin akıbeti, eninde sonunda satışa çıka rılan kiliselerden farksız olacaktır. Çünkü caminin imarı, caminin fonksiyonlarını yerine getirebilmesiyle gerçekleşir. İba det, eğitim, yardımlaşma, dayanışma, kaynaşma ve kardeşlik kelimeleriyle özetlenebilecek bu fonksiyonlarını yerine getirebildiği sürece bir cami mamur (imar edilmiş) olur. Bu fonksiyonlarını kaybet meye başladığı andan itibaren de harap olmaya yüz tutmuş demektir. İmarın karşıt anlamı yıkmak, harap et mektir. (Bak. Rağıb el-isfehânî, imare, harabın zıttıdır.ı Camiler açısından bakıldığı zaman imar, her ne kadar binasının korunup ta mir edilip varlığını sürdürmesinin sağlan ması anlamına da gelse bile, belirttiğimiz gibi, asıl caminin işlevsel kılınmasıdır. Bu na göre bir caminin cami işlevini yerine getiremez duruma düşürülmesi, binası dünyanın en güzel binası olsa bile o ca minin harap olması demektir. Buna kar şın binası mükemmel bir yapı olmasa bi le, cami işlevini hakkıyla görebilen bir bi na ise, gerçek anlamda mamur bir cami dir. kastımız yok' diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şahitlik eder ki, bunlar mutlaka yalancıdırlar." rrevbe, 107> mealin deki ayette sözü edilen Mescid-i Dırâr (İs lâm tarihinde “Dırâr Mescidi" diye bilinen bir mescit, bazı münafıklarca, Kuba mes cidi civarında-, bu mescidi gözden düşür mek için inşa edilmişti. Münafıklar bu işe Hıristiyan bir rahip olan ebû Âmir’in teş vikiyle girişmişlerdi. Ebû Âmir, Hz. Pey gamber ile uzun müddet savaştıktan sonra Suriye’ye kaçmıştı. Münafıklar, ebû Âmir'in bir ordu ile gelip Müslümanlarla savaşmasını bekliyorlardı. Yaptıkları bu mescidin, Müslümanları bölmesini ve böylece ona yardım etmiş olmayı umu yorlardı.) da şeklen cami olarak yapılmış, ancak caminin işlevinin tam tersine ona, huzur ve kardeşliği bozmak ve Müslü manlar arasına ayrılık sokmak gibi bir iş lev yüklenmişti. Bundan dolayı görünüş te cami olarak yapılan bu bina, cami ola mamıştı. Demek ki, cami olarak yapılmış binalar, ancak cami işlevi ile Beytullah (Allah'ın evi) olabilir ve bulundukları yer de İslâm dünyasının kalbi mesabesindeki Kâbe'nin bir şubesi hâline gelebilirler. Bu Demek ki camilerin imarı deyince, ço ğu kere zannedildiği gibi esas kastedilen, caminin fizikî imarı değildir. Caminin esas imarı, fiziki imarı da dahil olmak üzere özü itibariyle caminin işlevsel kılınması dır. Bu ise, caminin bir takva merkezi hâ line getirilmesiyle mümkündür. Buna gö re camiyi sadece bir yapı olarak görme mek gerekir. Belirttiğimiz gibi caminin esas fonksiyonu, camiyi cami yapan de ğerlerden gelir. Bu değerleri yerine getir mekten uzak bir yapı, şeklen cami olarak yapılsa bile işlev olarak cami olmaktan uzak kalır. Nitekim "Bir de zararlı faaliyet lerde bulunmak, küfre yardım etmek, müminler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resulüne karşı sava şanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, 'Bizim iyilikten başka hiçbir Mayıs 2006 Sayı 85 31 din ve sosyal hayat Cemaati içinde genç bulunmayan ca miler ise gariptir. Belki de böyle cami ler, cami işlevini kaybetmenin ürkütücü hüznünü yaşarlar. Bu bakımdan cami leri, gelişimini ibadet içerisinde sürdü ren gençlerden mahrum bırakmamak gerekir. sebeple caminin 'Takva' temeli üzerine kurulması çok önemlidir. Bu anlamda tak vayı, 'İslâm'ın evrensel değerlerini taşıma bilinci' olarak okuyabiliriz. “... İlk günden temeli takva üzerine ku rulan mescit (Kuba Mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada te mizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.” rrevbe, 108) me alindeki ayet-i kerimede caminin işlevine 'Takva' kavramıyla vurgu yapılmıştır. Takvanın, Yüce Allah'ı gücendirebilecek en ufak tavır ve hareketlerden sakın mayı ifade eden bir kavram olduğunu göz önüne aldığımızda; böyle bir duyarlılığa sahip olanların, İslâm'ı bütün güzelliğiyle yaşamaya çalışan insanlar olacakları ka naatine varabiliriz. Böyle insanlar, ellerin den gelen iyilikleri yapmaya ve her türlü kötülük ve çirkinlikten uzak durmaya gayret ederler. Gençler için en güzel nitelik, işte bu duyarlılıktır. Böyle bir duyarlılığa sahip olan gençler, toplumların en büyük zen ginliğidir. Çünkü böyle gençler, hem ken dileri, hem aileleri ve çevreleri hem de in sanlık için çok faydalı şeyler yapabilirler. Bu sebeple gençlerin bu duyarlılığı kaza nabilecekleri takva merkezlerine çok ihti yaçları vardır. İşte camiler önemli birer takva merkezi olacak şekilde işlevsel hâ le getirilebildikleri takdirde, geçmişte ol duğu gibi günümüzde de gençlerin bu ih tiyacına cevap verebileceklerdir. Gençleri bundan mahrum bırakmak, onları en önemli manevî güç kaynağından mah rum bırakmak demektir. Diğer taraftan gençlerin, takva mer kezleri camilere ihtiyacı olduğu kadar, ca milerin de işlevlerini sürdürebilmek için gençlere ihtiyacı vardır. Çünkü caminin, cami işlevini yerine getirebilmesi, büyük 32 Mayıs 2006 Sayı 85 ölçüde gençlerle mümkün olabilir. Çünkü gençlikte dinamizm, enerji, güç ve aksi yon vardır. Gençliğin bu dinamizmi ile hu zur iklimi olan camileri buluşturmak ge rekmektedir. Camilere ilişkin düşünce ve tasarımların bu temel üzerine, kurulması gerekir. Eğer böyle yapılmazsa camilerin işlevlerini sürdürebilmesi gerçekten çok zorlaşır. Camileri, Kalbi Mescitlere Bağlı Gençler İmar Eder Çok bilinen bir hadis-i şerifte, kendi korumasından başka hiçbir korumanın olmayacağı Kıyamet gününde Allah'ın, gölgesi altında muhafaza edeceği yedi sı nıf insandan birinin de gençliğini Rabbine taat ve ibadet içerisinde geçiren genç ola cağı bildirilmiştir. (Buharî, Zühd, 53; ayrıca bak. Ezan, 36, Zekat, 16; Nesai, Kuzat, 2; Muvatca, şi’r, 14; Ahmed b. Hanbel, 2/436) Gençlerin, takva merkezleri camilere ihtiyacı olduğu kadar, camilerin de işlevlerini sürdürebilmek için gençlere ihtiyacı vardır. Çünkü caminin, cami işlevini yerine getire bilmesi, büyük ölçüde gençlerle mümkün olabilir. Çünkü gençlikte dinamizm, enerji, güç ve aksiyon vardır. din ve sosyal hayat/.W ?. Hayatının en verimli ve en dinamik döneminde Yüce Allah ile bağlantısını ko parmayan bir genç, gerçekten takva sahi bi demektir. Takva ise bir Müslümanın en önemli azığıdır. "(Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır (Al lah'a karşı sorumluluk bilincidir.) Ey akıl sahipleri, bana karşı takva sahibi olun." (Bakara, 197) Takva azığıyla donanımlı hâle gelebi len gençler, camilerin süsü, ziynetidir. Bu bakımdan cemaat olarak camiye en çok gençler yakışır. Cemaati içinde genç bu lunmayan camiler ise gariptir. Belki de böyle camiler, cami işlevini kaybetmenin ürkütücü hüznünü yaşarlar. Bu bakımdan camileri, gelişimini ibadet içerisinde sür düren gençlerden mahrum bırakmamak gerekir. Unutmamalı ki, Yüce Allah'ın en çok hoşuna giden tablolardan biri, kendi si için saf tutmuş gençlerin oluşturduğu tablodur. Camileri imar edecek olan işte böyle tablolardır. Gençler İçin Manevî Huzur İklimi Cami Beytullahtır (Allah’ın evidir), ca miye gelen âdeta Rabbini ziyarete gelmiş demektir. Herhangi bir insanın kendisini ziyarete gelenlere ikramda bulunduğu dikkate alındığında kendisini ziyarete ge lenlere Yüce Allah’ın nasıl ihsanlarda bu lunacağını tahmin kalıplarına sığdırmak zordur. Camiye devam eden genç, nefsinin kö tü eğilimlerine uymadığını ve şehvetinin peşine düşmediğini, bir şekilde göstermiş olmaktadır. Bir hadiste bu nitelikteki gençlerden Yüce Allah’ın çok hoşlandığı açıklanmaktadın ’Rabbin, şehvetinin pe şinde koşma takıntısı olmayan genci pek beğenir.’ (Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, II/620) Bir Müslüman için Allah’ın emir ve ya saklarına bağlı kalarak, O’na bağlılık ve ibadete devam etmesi ve kötülüklerden uzak kalması, büyük bir üstünlüktür. Ca mi eksenli hayat süren bir genç, büyük ölçüde böyle bir üstünlük düzeyine ulaş mış demektir. Bu üstünlüğü elde edebilen bir genç, Yüce Allah’ın rızasına ermiş de mektir. ibn Abbas (r.a.)’a: ’İki kişi var. Biri çok namaz kılar, çok oruç tutar; fakat bazı kö tülükler de işler. Diğeri yalnız farz namaz ve farz oruç ile yetinir-, fakat günahlardan uzaktır. Bunlardan hangisini tercih edersi niz?’ diye sormuşlar. O da: 'Günahlardan uzak kalmaya hiçbir şeyi denk tutamam." demiştir. (Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih tercemesi ve Şerhi, 11/620) Mayıs 2006 Sayı 85 33 din ve sosyal hayat İbn Abbas'ın burada vermek istediği mesaj çok önemlidir. Çünkü kötülükler ve günahlar yıkıcı, tahrip edicidir. Az da olsa bunlara bulaşıldığı zaman bir yıkım mey dana gelmektedir. Bu sebeple gençlerin bu yıkımlardan uzak kalması daha bir önemlidir. Gençlik dönemi, insan hayatında ma lum birtakım bedenî haz ve zevklere en fazla meyledilen dönemdir. Bu yüzden gençlik döneminin iradeli olarak insanın kendi yararına olacak şekilde disiplin altı na alınması daha bir önem taşır. Yüce Al lah'ın insana verdiği birtakım duygu ve yetenekler, amaçları istikametinde kulla nılmazsa insanı felakete sürükleyebilir. Bu duygu ve yetenekler amaçları doğrultu sunda kullanıldıkları takdirde de insana büyük yararlar sağlar. Cami eksenli bir hayat gençlerin, kendilerine lütfedilen ka biliyetleri kendi yararlarına olacak çerçe vede değerlendirmesi konusunda önemli katkılar sağlar. Gençlik dönemi, insan hayatında ma lum birtakım dürtülerin en fazla etkili ol duğu dönemdir. Bu dönemde nefsinin olumsuz itelemelerini kontrol altında tu tabilmek, belli bir dirence sahip olmayı gerektirir. Bu direncin kazanılmasında en büyük yardımcı ibadet olacaktır. Cami eksenli hayat, gençliğini nerede ve nasıl geçirdiği yolundaki sorulara mrmizi, Kıyame, d, Kıyamet gününde gencin olumlu cevap verebilmesini sağlar. Cami Eksenli Bir Hayat İslâmî Kimli ğin Garantisidir Caminin Beytullah olarak adlandırılma sı boşuna değildir. Çünkü cami, Yüce Allah ile irtibatı somutlaştırmanın bir sembolü dür. 'İnsanlar için inşa edilen ilk beyt (mabed) Kâbe'dir.’ <âm imran, 96) Kâbe nasıl ki İs lâm dünyasının kalbi mesabesinde ise ve oraya gelenler âdeta manevî kirlerinden arınarak döner ise, herhangi bir yerleşim birimindeki mescit de âdeta yerleşim bi rimlerinin anası Mekke'deki Kabe'yi temsilen, o yerde günlük arıtma işlevi görür. Herhangi bir mescide giden, Kâbe'yi tem sil eden mabede gitmiş olur. Bütün ma 34 Mayıs 2006 Sayı 85 betlerde Kâbe'ye dönülür. Bu yönelişte bütün Müslümanlarla birlikte Allah'a yö nelme söz konusudur. Camiler, bulundukları yerleşim yerleri nin kimlik belgesi mahiyetindedir. Bir yer leşim biriminde cami varsa, orada Müslü man kimliği var demektir. Cami ile bağ lantısı olanlar, kolay kolay kimliğini kay betmez. Çünkü Cami ile irtibatı olmak de mek, din ile irtibatı olmak demektir. Din ise kimliğin korunmasının en önemli ga rantörüdür. Bu anlamda, "Bir adamı cami ye devam ediyor görürseniz, onun imanı na tanıklık ediniz. Çünkü Yüce Allah, A l lah’ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder...” (Tövbe, 18) buyurmuştur. (Tirmizi, İman, 8, Hadis No: 2617) hadis-i şerifini unutmamak gerekir. Herhangi bir yerde İslâmî kimliğin ku rulmasında, korunmasında ve geliştiril mesinde, camilerin çok önemli rolü ol muştur. İslâm'ın ilk dönemlerinden itiba ren camilerin bu rolü, belirgin bir şekilde kendini hissettirmiş ve camiler, Müslü manların hayatında önemli bir yer tut muştur. Peygamberimiz, İslâm'ın kurum sallaşmasını camiden başlatmıştır. Böylece başlangıçtan itibaren Müslümanların hep cami eksenli bir hayatı olmuştur. Bu nun bir sonucu olarak ibadet mekânı ol manın dışında, camilerin bir çok işleri etkinleşmiştir. Mesela Mescid-i Nebi'nin suffa adı verilen kısmında, âdeta planlı ve programlı bir eğitim faaliyeti yürütülüyor du, ilk mescidin bu mütevazı bölümünde nice insanlar, gerçek anlamda İslâmî kim lik kazanmışlardır. Burada, İslâm'ı uzakla ra taşıyacak nice genç mübelliğler yetiş miştir. Bu kutlu çatı altında kardeşliğin, yardımlaşmanın, dayanışmanın ve kay naşmanın efsanevî örneklerine tanık olunmuştur. Bu durum, mescidin ibadet yeri olmanın yanı sıra diğer fonksiyonları nı da açıklamaktadır. Bu fonksiyonların en belirgin sonucu, İslâmî kimlik kazandır mak ve kazanılan bu kimliği korumaktır. Dolayısıyla camiden kopuk olmayan bir hayat, gençler açısından çok önemlidir. din ve sosyal h a y a t / W . f . Bu, bir bakıma onların kimliklerinin gü vencesi gibidir. Çünkü cami ile bağı olan, kimliğine yabancılaşmasını önleyecek bir kaynağa bağlanmış elemektir. Hadis-i şerifteki tanımlamasıyla kalbi mescitlere bağlı olmak, Allah ile bağlantı yı kesmemenin somut bir göstergesidir. Her hareket ve tavrında Allah'ın koyduğu ölçüleri gözeterek yaşamak demektir. Cami ile bağlantılı yaşamak, ibadet içeri sinde yaşamaktır. İbadet ile yaşamak ise, Allah’ın koyduğu ölçüleri gözeterek yaşa mak demektir. İslâm Toplumunun Bir Üyesi Olma Bilincinin Korunması Cami, siyasî düşüncesi, sosyal statüsü, makamı, mevkii ne olursa olsun, bütün Müslümanların birleştiği bir huzur iklimi dir. Birlik sembolüdür. Camiden kopmak, bu birlikten kopmak anlamına da gelece ği için, cami ile mümkün mertebe bağ lantının sürdürülmesi son derece önemli dir. Müminlerin birlik ve beraberliği nice rahmetlere vesile olur. Bu birlik ve bera berlik, oraya gelen insanların kimliğinin korunmasında çok önemli bir işlev görür. Kardeşlik ruhu sayesinde camiye gelen insanlar, parçaları birbirini destekleyen bir yapı oluştururlar. Bu bakımdan cami ler, toplumda ortak bir şuurun oluşması na önemli katkılar sağlar. Toplumun her kesiminden insanın herhangi bir ayırım olmadan bir araya geldiği, kaynaştığı, ay nı heyecanı yaşadığı bu kutsal mekânlar, gençlerin kimliklerini korumada önemli fonksiyon icra ederler. Camiye devam eden gençler, bu sayede Müslüman top lumun bir üyesi olduğunu unutmaz ve kimliğini korur. İslâmî şehir mimarisinde camilerin, yerleşim merkezlerinin oluş masında belirleyici olması ve yeni kurula cak olan yerleşim merkezlerinde önce cami yeri belirlenmesi, sonra şehrin diğer kısımlarının onun çevresine kurulması, onların bu işlevinden kaynaklanmaktadır. Camiye Gelen Çok Şey Öğrenir Camiye gelen az da olsa İslâm'a dair bir şeyler öğrenir. Hiç olmazsa kulağı ezan sesi duyar, Kur'an sesi duyar. Orada hutbe ve vaaz dinler. Herhangi bir dinî konuda hiç olmazsa aklında birkaç cüm le kalır. İslâm'ın Tevhit prensibine ilişkin olarak zihnine bir şeyler yerleşir. Oraya gelen Müslümanlar İslâm’a dair bir konu açarlar, belki bunun sonucunda uyanan bir merak ile konuya ilişkin bir kitap oku nabilir, İslâmî ilimlere ilgi uyanabilir. Dola yısıyla camiye devam eden, imana, iba dete veya ahlâka ilişkin bir mesaj alarak döner. En kalabalık cemaatle kılınan bayram namazları, sonra Cuma namazları, teravih ve vakit namazları, farkında olmasalar bi le gençlere çok şey kazandırır. İslâmî kül tür öğelerini benimsemelerine ve özüm semelerine yardımcı olur. Böylece cami eksenli bir hayat süren gençler farkında olmadan İslâmî kültür kodlarını tanımış olurlar. Bunlar içerisinde özellikle toplum sal dayanışma, birlik ve beraberlik, kar deşlik, yardımlaşma ve dayanışma bilinci en önemli kazanımlar olacaktır. Çünkü cami, İslâm'ın özünde yer alan dayanış ma ve kardeşlik ruhunun canlı kalmasına büyük katkı sağlar. Yabancılaşmayı ön ler. Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştun "Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı na mazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sade ce namaz kılmak maksadıyla mescide gi derse, attığı her adım sebebiyle bir dere ce yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazı nı kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler ona: 'Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı!” diyerek dua etme ye devam ederler. O kimse namazı bek lediği sürece namazda imiş gibidir...” (Buharî, Ezan, 30; Müslim, Mesâdd, 272. Ayrıca bk. Buharî, Salat, 87, Büyü, 49; Ebû Davûd, Salât, 48; ibni Mace, Ta haret, 6, Mesâdd, 14) Mayıs 2006 Sayı 85 35
© Copyright 2024 Paperzz