MESLEKLER SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN DİN GÖREVLİLİĞİ VE DİN GÖREVLİLERİ Doç. Dr. M. Cengiz YILDIZ* Özet Sosyoloji, toplumdaki olguları bilimsel çerçevede ele alırken, karmaşık hale gelen toplumu alt dallara ayırarak inceleme gereği duymaktadır. Sosyal bir olguyu, o ana kadar elde edilen genel bilgi birikimi, metot ve tekniklerle ele almak genel bir kural iken, adı geçen olguyla bağlantılı metot ve tekniklerin yoğun olarak kullanılması, bilgide derinleşme sonucunu ortaya çıkaracaktır. Meslekler sosyolojisi de, böyle bir süreçte ortaya çıkan sosyolojinin bir alt dalıdır. Meslek; belli bir eğitimle kazanılan, kuralları toplumca benimsenmiş ve genellikle sonucunda belli bir kazanç elde edilen sistemli faaliyetler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Din görevliliği de bu çerçevede ele alınabilecek bir meslektir. Din görevliliğinin, İslam dünyasında bir meslek olarak görülmemesi ve daha çok manevi bir karşılık gözetilerek yapılmasının, onun uzun süre meslekler –ve meslekler sosyolojisi– içinde ele alınmasını engellediği ifade edilebilir. Din görevliliğinin ve din görevlilerinin, meslek sosyolojisi açısından ele alındığı bu bildiride; din görevliliği mesleğinin seçiminde etkili olan faktörler; mesleki açıdan din görevlisinde olması gerekli özellikler; mesleğin tatmin edici ve tatminsizliğe neden olan yönleri; başka bir meslek seçme durumu; mesleğin optimum verimlilikle yerine getirilmesi ve halkın ihtiyaçlarının karşılanması; mesleğin herhangi bir nedenden dolayı gizlenilmesi ve meslekten ayrılma isteği; toplumun meslek sahiplerine atfettiği itibar; çocukların mesleki olarak yönlendirilme biçimi gibi konular işlenecek ve daha önce yapılan, alan araştırmasına dayalı, bir çalışmanın ** verilerinden de istifade edilmek suretiyle bir genellemeye varılmaya çalışılacaktır. Giriş Meslek kavramı; belli bir eğitimle kazanılan, kuralları belli olan ve sonuçta bir gelir elde edilen faaliyetler bütünü biçiminde tanımlanabilir. Meslekler, genellikle bir statü göstergesi olarak kabul edilirken, bunun yanında her mesleğe özgü roller veya beklenen kalıplaşmış davranışlar vardır. Bu kurallara veya rollere uyum derecesi, meslek mensubunun o alandaki başarısını gösteren önemli bir kriter olarak ele alınabilir. Bir mesleğin belirlenen rollerini yerine getirme, aynı zamanda meslek bilincinin bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir. Meslek olgusu; kişilerin kendilerine özgü ve kişiyi diğer insanlardan ayrılan temel yapısı hakkında çoğu zaman birtakım bilgiler verebilmektedir. Kişiler, daha çok ilgisini çeken, yeteneği olan alanlarda faaliyette bulunmak isterler. İlgi çekmeyen ve o alanda bir yeteneğin olmadığı mesleklerdeki faaliyetlerin, ideal verimlilik açısından düşük kalacağı söylenebilir. Mesleki süreçte, kişilerin verimliliklerine etki eden faktörler çok farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Yönetici konumunda bulunan kimselerin tutum ve davranışları, mesleğin zor veya kolay oluşu, toplumun mesleğe atfettiği değer, meslekteki statü yükselmesinin sistematikliği gibi faktörlerin verimliliği etkileyebilmesi mümkündür. Din görevlilerinin, insanlarla en çok etkileşimde bulunan meslek grubunda yer aldığı bilinen bir gerçektir. Cami ve Kur’an kursu hizmetlerini yerine getirenlerin, toplumla yakın temasta * Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü / Bingöl, [email protected] M.Cengiz YILDIZ, Din Görevlilerinin Sorunları ve Beklentileri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma: Elazığ Uygulaması (Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ, 1999. ** 2 bulundukları bilinmektedir. Dolayısıyla, din görevlilerinin mesleki durumlarının, toplum tarafından yakın bir gözleme tabi tutulduğu dile getirilebilir. Din görevlilerini; memurlar veya diğer çalışanlardan ayıran temel faktör, kutsal bir görevi yerine getiriyor olmalarıdır. Böyle bir görev, din görevlilerini, insanlarla belli bir saygı esasına dayanan ve çok yakın, aynı zamanda içtenlikli ilişkiler geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır. Bürokraside yaygın kanaate göre, halktan uzak durmanın derecesine bağlı olarak, çalışanların itibarı ve onlara karşı olan saygı artmaktadır. Bu genellemenin, din görevliliği için geçerli olduğunu söylemek güçtür. Din görevlisi, insanlara dini konularda bilgi veren ve yapılması gerekli olan ibadetlerde rehberlik yapan kişilere denir. Din görevliliği ise din görevlisi statüsüne sahip kişilerin yerine getirdikleri dini rollerin tamamını kapsayan bir anlama sahiptir. Bu çalışmada; Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışan imam–hatip, müezzin–kayyım, Kur’an kursu öğreticisi, vaiz ve murakıp yanında, genel idare hizmetleri sınıfında (GİHS) yer almasına rağmen, müftüler ve müftü yardımcısı için de din görevlisi ifadesi kullanılacaktır. Aynı görevleri icra etme ihtimali olan, ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı mensubu olmayan kişiler kapsam dışındadır. Din Görevliliği Mesleğinin Seçiminde Etkili Olan Faktörler Meslek, kısaca “kurumlaşmış faaliyet biçimi” olarak tanımlanabilir. Meslek; sosyal ve bireysel alanda merkezi bir öneme sahiptir. Bir faaliyetin, meslek olarak ele alınabilmesi için; tekniği, uygulanış biçimi, sunulan imkânları, belli bir değere karşılık gelmesi, toplum tarafından kabul görmesi ve kurumsallaşan birtakım değerleri olması gerekmektedir. Bir mesleğin belli bir süre devam ettirilmesi, bireylerin dünya görüşü ve hayatı algılayış tarzlarının oluşumuna yardımcı olabilmektedir. Meslek sınırlarının belli bir mantığının olması, insan davranışlarının da ona göre oluşumunu gerekli kılabilmektedir (Aytaç, 1996, 37). Mesleğe özgü birtakım davranışlar, zamanla yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak algılanabilir ve kişiliğin belli bir çizgide oluşmasına neden olabilir. Bireylerde mesleki bilinç ve meslek ahlakı, belli bir sürede ancak oluşmaktadır. Mesleki koşulların bireyi kuşatma derecesi, bilincin oluşum hızını ve niteliğini etkileyen bir unsur olarak ele alınabilir. Toplumda yaygınlığı fazla olmayan ve marjinal bir gruba hitap eden mesleklerde, ahlak esaslarının oluşumu belli bir zaman alabilir. Ancak, yaygınlığı olan mesleklerde oluşan ahlak, daha köklü bir özellik taşır ve meslekte geçen süreye paralel olarak belli bir davranış şablonu oluşur. Din görevliliğinin, İslam dünyasında bir meslek olarak görülmemesi ve daha çok manevi bir karşılık gözetilerek yapılması, onun uzun bir süre meslekler içinde ele alınmasını önlemiştir. Ancak bu; din görevliliği vazifesini yapanlarda belli bir bilincin ya da ahlak kurallarının oluşmaması anlamında ele alınmamalıdır. Çünkü din hizmetlerinin yerine getirilmesi, dini kuralların yanında, belli bir ahlaka da sahip olmayı gerekli kılmaktadır. Dini hizmetlerin yerine getirilmesi vazifesi, belli tutum ve davranışların oluşumuna imkân verir. Bu süreçte, uzun bir zaman diliminden sonra uzmanlaşmaya gidildiği ve bu hizmetleri yerine getirmenin, bir meslek gibi algılandığı dikkat çekmektedir. Türkiye’de, din hizmetlerinin yürütülmesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması, önemli bir aşama olarak kabul edilmektedir. Bu teşkilatın kurulmasıyla, din hizmetleri bürokratik bir yapı içerisinde ele alınmaya başlanmıştır. Anayasal bir teşkilat olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması, bu alanda görev yapanların davranış tarzı ve tutumlarında bir değişmenin meydana gelmesine neden olmuştur. Hatta din görevlilerinde, “bürokratik örgütün bir üyesi olma” 3 (Demirkol, 1996, 170) bilinci, bazen, manevi ağırlığı olan bir görevi yerine getirme bilincinin önüne de geçebilir. Din görevlilerinin meslek seçiminde hangi faktörlerin etkili olduğunun bilinmesi, mesleğin şu anki verimlilik durumunun anlaşılmasına ışık tutabilir. Din görevlilerinin yaklaşık 2/3’ü, dini hassasiyetinden dolayı mesleği tercih ettiğini dile getirmiştir. Eğitimine uygun olduğu için tercih edenlerin oranı 1/4’e karşılık gelmektedir. Sonraki yanıtlar ise şöyle sıralanmaktadır: Aile ve çevrenin yönlendirmesi, iyi bir iş bulunamadığından, toplumdaki saygınlığı. İyi bir kazanç sağladığı için din görevliliğini tercih ettiğini belirten hiç kimse yoktur. Dini hissiyattan dolayı mesleğin seçilmiş olduğunun belirtilmesi, din görevliliği mesleği ve Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı için olumlu bir durum gibi algılanabilir. Çünkü dini bir hassasiyetin olması, mesleğin daha sevilerek ve içten yapılmasını sağlayabilir. Mesleğin sevilerek ve içten yapılması, verimliliğin optimum düzeyde olması anlamına gelebilir. Din görevlilerinin, yerine getirdikleri vazife itibariyle “manevi” bir sorumluluğu yüklenmekten dolayı bir memnuniyet duydukları söylenebilir. Bu durumun, “güdülenme” veya “motivasyon” (Başaran, 1992, 161) kavramıyla yakından ilgili olduğu dile getirilebilir. Mesleğin, kişinin eğitimine uygun olması, mesleki bir hedefin mevcudiyetiyle açıklanabilir. Araştırma yapılan dönemde, din görevlilerinin büyük çoğunluğu, imam–hatip lisesi mezunudur. Buna göre, eğitime uygun olduğundan dolayı, din görevliliği mesleğinin seçildiği biçimindeki ifade, “daha iyi bir iş bulamama” yanıtına yakın bir anlamda yorumlanabilir. Şartların elvermesi halinde, başka mesleklerin seçilme ihtimali de bulunmaktadır. Aile ve çevrenin yönlendirmesi, din görevliliği mesleğinin tercih edilmesi aşamasından çok, imam–hatip lisesine başlama döneminde gerçekleşmektedir. Kişi, imam–hatip lisesine başlama döneminde, ailenin ve çevrenin etkisinde kalabilmektedir. Okulun bitirilme döneminde, yükseköğretim kurumlarına girilememesi veya başka bir meslek bulunamaması halinde din görevliliği, kişiler için bir çıkış yolu olarak görülebilir. Yapılan bir araştırmada; din görevlilerinin 3/4'ünün, mesleklerini kendi isteğiyle seçtikleri ortaya çıkmıştır (Köylü, 1989, 42–43). Başka bir çalışmada, din görevliliği mesleğinin seçiminde, ailenin ve yakınların etkisinin olduğunu belirtenler 8/10’a karşılık gelmektedir (Tatlılıoğlu, 1989, 114–115). Bir araştırmada ise, din görevlilerinin mesleklerini tercih nedenleri ile ilgili olarak şöyle bir dağılım ortaya çıkmıştır: Dini konularda insanlara yardımcı olma 6/10, sevap kazanma 1/5, ibadetleri düzenli yapmaya imkân sağlaması 1/6, geçim sağlaması 1/20 (Keyifli, 1997, 125). Buna göre, din görevliliğinin geçim sağlama endişesinden ziyade, manevi sorumluluk düşüncesiyle ifa edildiği dile getirilebilir. Mesleki Açıdan Din Görevlilerinde Olması Gerekli Özellikler Mesleğin yerine getirilmesi ile ilgili olarak, belli bir bilgi birikiminin olması, tartışmasız kabul edilen gerçeklerdendir. Özellikle, sanayi ve bilgi çağının gelişmesine paralel olarak, meslekler alanında bir uzmanlaşmanın ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur. Uzmanlaşma, mesleği tam bir bilinçlilik hali içinde ve kaba kol gücü harcanmadan yapılmasını sağlamaktadır. Uzmanlaşma, aynı zamanda, meslekle ilgili ortaya çıkabilecek hataların da düşük düzeyde olmasını sağlayabilmektedir. Diğer mesleklerde olduğu gibi, din görevliliğinde de mesleki bilgilerin kazanılması, verimlilik açısından değer taşımaktadır. Din görevliliği; toplumla iyi ilişkiler kurma, insanlara belli konularda önderlik yapmanın gerekli oluşu gibi nedenlerden dolayı, diğer birtakım mesleklerden 4 ayrılmaktadır. Din görevliliğinde, diğer mesleklerden fazla olarak “manevi boyut” bulunmaktadır. “İş ahlakı” ya da “meslek ahlakı” olarak ele alınan faktörün, din görevliliğinde daha yoğun bir halde bulunduğu söylenebilir. İş ahlakının oluşmasında referans noktası da, diğer mesleklere göre farklılaşabilmektedir. İş ahlakının oluşumunda; kuruma ait yazılı kurallar, yasalar, gelenek– görenekler, ilahi yaptırımlar, kişisel birtakım düşünceler vs. etkili iken, din görevliliğinde ise, ilahi emir ve yasakların birinci derecede etkili olması beklentisi bulunmaktadır. Var olması gereken özelliklerin neler olduğuna ilişkin sorulan soruya, din görevlileri birden fazla özelliğe vurgu yaparak cevap vermişlerdir. Dine hizmet etmeyi en önemli amaç olarak görenlerin oranı, örneklem grubunun yarısından fazladır. Her konuda topluma örnek olma seçeneğine vurgu yapanlar da, örneklem grubunun yarısından fazla bir orana karşılık gelmektedir. 1/5’lik oran, dini konuda bilgili olmanın önemine değinirken, 1/6’lık oran ise Arapça bilmek, hafız olmak ve Kur'an'ı çok iyi okumanın önemine dikkat çekmiştir. Dine hizmet etme düşüncesinin birçok unsurdan üstün görülmesi, meslekteki tatmin noktası hakkında bir fikir verebilmektedir. Böyle bir düşünce, İslam dininin emirlerinin yaşanması ve yayılması faaliyeti ile yakından bağlantılıdır. Dini alanda hizmet vermenin “Peygamber mesleği” olarak ele alınması, birçok problemin görmezden gelinmesi ve din görevliliğine olumlu bir değer atfedilmesi sonucunu doğurabilir. Din görevlilerinin bu bilinçte olmaları, onların, hizmet verdikleri cemaate karşı hoşgörülü davranmaları hususunda bir fikir verebilir. Her konuda topluma örnek olmak biçimindeki yanıtın, dini bir içerik taşıdığı dikkat etmektedir. Burada, üstü kapalı olarak, dini liderliğin (Peygamber mesleği) verdiği manevi tatmin vurgulanmaya çalışılmıştır. Din görevlilerinin insanlara örnek olması, daha çok, dini yaşantı ve ahlak yönüyledir. Böyle bir bakış açısı; dini yaşantı ya da ahlaki bakımdan eksikliği görülen ya da eksikliği olmamasına rağmen, toplum tarafından yanlış algılama sonucunda bir değerlendirmeye tabi tutulan din görevlilerinin, hemen eleştiri konusu olmalarına yol açmaktadır. Din görevliliğinin icra edilmesinde, Allah rızasının göz önünde bulundurulması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Ayrıca, din görevliliğine kazanç kapısı gibi bakılması, mesleğin değerini düşürdüğü gibi, din görevlilerinin itibar kaybına uğramasına da neden olmaktadır. Temsil etme davranışının, din görevliliğinin en önemli unsurlarından biri olduğu ifade edilmiştir. Örneklemin büyük bir kısmı, din görevliliğini bir kamu hizmeti gibi algılamanın yanlışlığı üzerinde durmuştur. Onlara göre, din görevliliği birçok yönüyle memuriyetten farklıdır. Her şeyden önce, din hizmetinin belli bir kutsallığı bulunmaktadır ve mesleğin yerine getirilmesi esnasında fedakârlığın olmaması, din görevliliği mesleğinin performansını düşürür. Ancak, araştırma kapsamına alınanların belirttiklerine göre; bazı din görevlileri, yerine getirdikleri vazifeyi geçim mesleği gibi görmekte ve bu göreve memuriyetten farklı bir gözle bakmamaktadırlar. Mesleğin Tatmin Edici ve Tatminsizliğe Neden Olan Yönleri Mesleki tatmin; “bir iş görenin, işini ya da iş yaşamını değerlendirmesi sonucunda duyduğu haz ya da ulaştığı olumlu duygusal durum” (Başaran, 1991, 198) biçiminde tanımlanabilir. Mesleki tatmin, yerine getirilen görevin ya da yapılan “iş”in verimliliğinin bir önkoşulu gibi ele alınmaktadır. Mesleki tatmini etkileyen; çevresel, bireysel, parasal, eğitsel vb. unsurlar olabilir. Meslekteki tatminin bir sonucu olan verimlilik; “üretilen mal ve hizmetlerin miktarı ile bu üretimde kullanılan faktörler arasındaki ilişki” ya da “girdiler toplamının çıktılara oranı” biçiminde ele alınmaktadır. Verimliliği etkileyen birçok “temel unsur” bulunmaktadır. Bunlar; işyerindeki 5 tutumlar (çalışma isteği, mesleklere yatkınlık), yetenek düzeyi, işgücü (iş gören)–yönetim ilişkileri, verimlilik yönetimi (kaynakların etkin kullanımı), işgücünün etkenliği (planlama), girişimcilik vb. olarak sıralanabilir (Güler, 1994). Bireysel temelde bir mesleğe atfedilen değer, zamanla birçok kimse tarafından paylaşılmakta ve bu, meslek hakkında genel veya sosyal bir yargının oluşmasına neden olmaktadır. Mesleğe, toplumun atfettiği olumsuz değer, bireysel isteği de etkileyebilir ve bireyin mesleğe karşı sergilediği olumlu tutumu etkisiz hale getirebilir. Mesleki tatmin, iş yaşamında geçirilen süre ile yakından ilgili olabilir. Mesleğin olumlu birtakım yanları yanında, olumsuz yanlarının olabilmesi de mümkündür. Olumsuz olarak ele alınan yanlar, mesleki süreçte kanıksanabilir ve bunun sonucunda mesleğe “pozitif” bir anlam yüklenebilir. Alan çalışmasıyla elde edilen verilere göre, yaşın artışına paralel olarak memnuniyette bir artış olmaktadır. Yaşın artışıyla birlikte meslekteki inceliklerin bilinmesi mümkün hale gelebilir ve bu da memnuniyet nedenlerinden biri olabilir. Meslekten memnuniyet duyulması, meslekle kurulan özdeşimle yakından ilişkilidir. Bu özdeşimde, kişinin manevi alandaki birtakım özelliklerinin (dindarlık, irşat alanında hizmet verme düşüncesi vs.) etkili olduğu ileri sürülebilir. Yaş, meslekteki hizmet süresiyle doğrudan ilgili olabilmektedir. Meslekteki hizmet süresinin fazla olması, kişinin yaptığı işte rahatlamasını sağlayabilir. Meslekteki deneyimi fazla olan kimseler, problemlerini üstlerine iletme konusunda daha rahat davranabilir ve bu durum, sorunların çözümüne katkı sağlarken (Güler, 1990; Güler, 1996), iş doyumunu ve iş verimliliğini etkileyebilecek bir özellik taşır. Mesleğinden kısmen memnun olanlar ve memnun olmayanlar, örneklem grubunun 1/3’ünden daha fazladır. Her mesleğin yerine getirilmesi sürecinde birtakım sorunların olabilmesi olağan bir durumken, bu sorunların değişik faktörlerden kaynaklanma ihtimali yüksektir. Sorunların çözümünün imkân ve önem derecesi, o sorunlarla ilgili yargıların zamanla değişmesine ya da ortadan kalkmasına neden olabilir. Alan çalışması yapılan dönemde, imam–hatip mezunlarının din görevlisi olmaları uygulaması yaygın olduğundan dolayı, din görevliliğine başlama yaşı, diğer mesleklere göre daha düşük çıkmıştır. Yaşın değişmesine paralel olarak, kıdem durumu da farklılaşmaktadır. Göreve başlanılan ilk dönemde, kişilerin, yoğun sorunlarla karşı karşıya kalmaları mümkündür. Zamanla bu sorunlara bir çözüm getirilebilir ya da problemlerin “kanıksanması” yoluna gidilebilir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, cami görevlileri üzerinde yaptırdığı bir çalışmanın sonuçlarına göre; görevinden çok memnun olanlar 1/4 oranından fazla iken, memnun olanlar 6/10, memnun olmayanlar 1/10 oranına karşılık gelmektedir (DİB, 1995). Başka bir araştırmada ise (Köylü, 1989, 46), din görevlilerinin yarısına yakını mesleğinden memnun iken, 1/4'ü oldukça memnun, 1/5’i biraz memnun ve 1/10’unun da memnun olmadığı ortaya çıkmıştır. Öğrenim durumunun düşmesiyle bağlantılı olarak meslekten memnuniyetin artması, öğrenim seviyesine göre mesleğe yüksek bir değer atfedilmesiyle açıklanabilir. Günümüzde, üniversite/yüksekokul mezunlarının bile iş bulmada zorlandıkları ve uzun süre işsiz kaldıkları bilinmektedir. Bu bakış açısıyla yaklaşıldığında, öğrenim durumunun düşüklüğüne paralel olarak memnuniyetin artması normal bir tutum gibi ele alınabilir. Bu durumda, sahip olunan konuma “kanaat etme” tutumu ortaya çıkabilir. 6 Meslekten memnuniyet nedenlerinde ilk sırada, mesleğin verdiği manevi tatmin gelmektedir. Din görevlilerinin 2/3’ü, yerine getirdikleri vazifeden dolayı, manevi bir rahatlık içinde olduklarını ifade etmişlerdir. Başka Bir Meslek Seçme Durumu Genel olarak, her insanın idealinde bir meslek bulunmaktadır. Bu ideale ulaşma, şartların uygunluğu ile yakından ilgilidir. Kişinin idealize ettiği mesleğe ulaşmasını engelleyen nedenler; kişisel birtakım özelliklerden (bilgi ve yetenek durumu, eğitim durumu, maddi durum vs.) kaynaklanabileceği gibi, toplumsal birtakım faktörlerden (çevrenin / ailenin baskısı, çevrenin / ailenin mesleklere bakış açısı vs.) dolayı da ortaya çıkabilir. Bireyin meslek seçimi konusunda, yüksek bir hedef belirlemesi ihtimali yüksektir. Çünkü meslek itibariyle düşük konumda olan ve aynı zamanda ücret bakımından alt düzeyde bulunan bir meslek tercih edilmek istenmeyebilir. Mesleğin seçiminde aile ortamı ve toplumsal değerler önemli bir etkiye sahiptir. Serbest çalışan, ticaretle uğraşan ve buna paralel olarak gelir yönünden “üst” düzeyde sayılan bir kimsenin çocuğunun, belli birtakım meslekleri seçme beklentisi vardır. Din görevliliğine başlamadan önce, imkân verilseydi, başka bir mesleği seçmeyeceğini dile getirenlerin oranı, örneklem grubunun yaklaşık yarısına denk gelmektedir. Bu görüşü dile getirenlerin oranı, yaşın yükselmesine paralel olarak artmaktadır. Yaşın artmasına paralel olarak; meslekle bütünleşme, başka bir mesleğe “ideal meslek” gözüyle bakılmasını engelleyebilir. Ayrıca, ileri yaşlardaki din görevlilerinin, yerine getirilen mesleğe pozitif bir değer yükledikleri ve değişim endişesinin de böyle bir kanaatin oluşmasında etkili olduğu ifade edilebilir. Din görevliliğinde, mesleğin yerine getirilmesinde birtakım olumsuz durumlarla karşılaşılmasına rağmen, manevi bir görevin yerine getirilmesi durumu, mesleğe tamamen olumsuz bir gözle bakılmasını engelleyebilir. Başka bir mesleği seçme isteği, ünvan durumuna göre farklılaşabilmektedir. İl veya ilçe merkezinde görev yapan müftü ve vaiz ile köyde görev yapan bir imam–hatibin karşılaştığı sorunlar farklı olabileceğinden, verilen yanıtlardaki oranlar da farklılaşmaktadır. Müftülerin yaklaşık 2/3’ü, başka bir mesleği seçmeyeceğini dile getirirken, bu oran imam–hatiplerde, örneklem grubunun yarısından daha azdır. Başka bir mesleği seçme noktasında en düşük orana sahip olan din görevlilerinin önemli bir kısmı ise Kur’an kursu öğreticileridir. Cami hizmetlerinin, Kur’an kursu hizmetlerine oranla güç birtakım yanlarının olması, böyle bir yanıtın verilmesine neden olabilir. Daha çok merkezi yerlerde görev yapan ve aynı zamanda yetki ve sorumluluk olarak da imam– hatiplerden daha avantajlı konumda olan müezzin–kayyımlar, başka bir mesleğin seçilme isteğinde düşük bir orana (1/5) karşılık gelmektedir. İmkân verilmesi halinde hangi mesleğin seçileceğine ilişkin görüşlerin dağılımında, sırasıyla aşağıdaki meslekler gelmektedir: Öğretmen–eğitimci, yargı mensubu, serbest meslek–ticaret, müftü / vaiz, sağlıkçı, Kur’an kursu öğreticisi. Din görevlilerinin genelde öğretmenlik mesleğiyle özdeşim kurmaları dikkat çekerken; icra ettikleri görevin “eğitimin bir çeşidi” gibi ele alınması, böyle bir benzerliğin kurulmasında etkili olabilir. Zaten, cami hizmetleri, çoğu zaman “yaygın eğitim” (Keyifli, 1997) adı altında ele alınmaktadır. Tercih edilen mesleklerde, ünvan ve ücret faktörlerinin etkili olduğu dikkat çekmektedir. Öte yandan, daha rahat bir görevi ifa etme durumu da tercih nedeni olabilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı dışında bir mesleği tercih edenlerin oranı 1/8’dir. Teşkilata karşı oluşan 7 önyargıların mevcudiyeti, meslektaşlar ve / veya amirlerle doğabilecek birtakım anlaşmazlıkların, bu şekilde bir düşüncenin oluşumuna zemin hazırlayabileceği ifade edilebilir. Din görevlileri arasında, çocukları için, din görevliliği dışındaki mesleklerin seçilmesi yönünde bir düşüncenin azımsanamayacak bir oranda olduğu dikkat çekmektedir. Mesleğin Verimli Olarak Yerine Getirilmesi ve Halkın Dini İhtiyaçlarının Karşılanması Toplumun ihtiyaçlarının karşılanması, “kamu hizmeti” olarak ele alınmaktadır. Kamu hizmeti; “devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetim ve denetimleri altında genel, kolektif ihtiyaçları karşılamak, kamu yararı sağlamak için kamuya sunulmuş sürekli ve düzenli faaliyet” olarak tanımlanmaktadır. Kamu hizmetini yerine getiren kamu görevlisi ise; “ister yönetici, ister yönetilen olsun, kamu kuruluşunda veya kamu kuruluşunun denetiminde, kamuya yönelmiş olarak, onun yararını gözeterek görev” yapan kimsedir (Sorguç, 1992, 9–11). Kamu hizmeti olarak nitelendirilen birçok faaliyet alanı bulunmaktadır. Kamu hizmetiyle, insanların değişik alanlardaki ihtiyaçlarının karşılanması hedeflenmektedir. Kamu hizmetleri, daha çok toplumsal alanda gereksinimi duyulan konulara yönelmiş durumdayken, bireysel ihtiyaçlar da bu sayede karşılanmış olmaktadır. Din görevlileri, halkın dini ihtiyacını karşılamada büyük bir sorumluluk yüklenmişlerdir. Yüklenilen bu sorumluluk, değişik alanlardaki kamu hizmetlerinden birtakım farklılıklar göstermektedir. Çünkü diğer kamu hizmetlerinde “manevi sorumluluk” söz konusu değilken, din hizmetinde bu, en önemli unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Din görevlilerinin 2/3’ü, halkın dini ihtiyaçlarını kısmen karşıladıklarını ifade etmiştir. 1/6’lık oran, bu ihtiyacın karşılandığını, aynı orandaki din görevlisi de, halkın dini ihtiyaçlarının din görevlileri tarafından kesinlikle karşılanmadığını dile getirmiştir. Öğrenim durumu ile halkın dini ihtiyaçlarının karşılaması düşüncesi arasında bir ilişki bulunmaktadır. Öğrenim düzeyi yükseldikçe, halkın ihtiyaçlarının karşılanması konusunda olumlu görüş belirtenlerin oranı düşerken, olumsuz yanıt verenlerin oranı, öğrenim düzeyi ile zıt yönde bir gelişme kaydetmektedir. Öğrenim düzeyinin yükselmesine paralel olarak problem ve ihtiyaçların bilinmesi durumunun bu dağılımda etkili olduğu ileri sürülebilir. İnsanların ihtiyaçlarının karşılanması konusuna daha geniş bir perspektifle yaklaşılması, bu konuda, temkinli bir tutum sergilenmesini gerekli kılabilir. İnsanların dini ihtiyaçlarının belli birkaç başlık altında toplanması olağandır. Buna göre, bu hizmetlerin; resmi olarak yerine getirilen cami ve Kur’an kursu hizmetleri, soru sorma ve danışma ile ilgili hizmetler (dini liderlikle ilgili), görev dışındaki dini faaliyetler (mevlit, hatim, nikâh, Kur’an okuma, cenaze ve devir merasimleri), görev alanı dışında gerçekleştirilen birtakım dini sohbetler biçiminde sıralanması mümkündür. Mesleki alan dışındaki dini sohbetler; daha çok ev, kahvehane, cami çevresi, köy odası vb. yerlerde gerçekleşebilmektedir. Bu tür faaliyetlerin, daha çok “birincil” ilişkilerin yaygın olduğu ortamlarda yer alma ihtimali yüksektir. Görüşülen din görevlileri, bu tür faaliyetlerin eskiye göre azaldığını belirtmişlerdir. Özellikle birincil ilişkilerin sürdürüldüğü kırsal kesimde yaygın olan bu faaliyetlerin; göç ve iletişim alanında hızlı değişmeler gibi nedenlerden dolayı azaldığı vurgulanmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Türkiye’de yaşayanlar üzerine yaptırdığı alan çalışması sonuçlarına göre, halkın dini ihtiyaçlarının karşılanmasının bir göstergesi olarak ele alınabilecek 8 anlamda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmetlerine “kısmen güveniyorum” ve “güvenmiyorum” biçiminde yanıt verenlerin oranı 2/5 (DİB, 1996) olarak gerçekleşmiştir. Mesleğin –Herhangi Bir Nedenden Dolayı– Gizlenilmesi ve Meslekten Ayrılma İsteği Belli bir mesleğin gereğini yerine getiren kimselerin tümüyle meslekten memnun olmaları, her zaman olanaklı olmayabilir. Kimileri mesleklerinden olağanüstü bir memnuniyet duyabilirken, bazıları içinse mesleğin cazip yönleri bulunmayabilir. Mesleğin, kişinin nezdinde değer kaybına uğraması, o işteki verimliliğin düşmesine neden olurken, alternatif görev veya işler aranmaya başlanabilir. Kişinin gözünde mesleğin değer kaybetmesi; parasal, psikolojik, toplumsal vb. nedenlerden kaynaklanabilir. Kişilerde, bir meslekle ilgili yargılar, mesleğe başlamadan önce oluşmakta ve bu aşamada mesleğe daha çok pozitif bir anlam yüklenmektedir. Mesleğe girmeden önce, birtakım olumsuz imajların edinilmesi mümkündür. Buna rağmen, kişinin o mesleği seçmesi, birtakım “zorlamalar” (maddi getiri, çevre ve ailenin etkisi vs.) neticesinde olabilir. Mesleki tatminsizlik veya memnuniyetsizliğin oluşumu, meslekte belli bir süre geçirilmesinden sonra da gerçekleşebilir. Mesleğin önceden görülmeyen birtakım negatif yanları, belli bir zaman diliminden sonra ortaya çıkabilir. Olumsuz durumlar; kişide anlayış değişmelerini takiben gerçekleşebileceği gibi, kişinin dışındaki birtakım etkenlerden de (amirler, meslektaşlar, aile–çevre, eğitim durumu vb.) kaynaklanabilir. Görevden ayrılmak istemeyenlerin oranı, yaşın yükselmesine paralel olarak artmaktadır. Bu durum, uzun süre bir görevi ifa etme sonunda meslekle bütünleşme ve mesleğin olumsuz yönlerinin göz ardı edilmesi ihtimalini akla getirmektedir. Belli bir yaştan sonra görevden ayrılmak, kişinin birçok problemle karşı karşıya gelmesi ihtimalini yükseltebilir. Meslekten ayrıldıktan (istifa veya kurumlar arası geçiş) sonra, yapılacak işe uyum sağlama, belirsiz bir durum olarak ortaya çıkarken, uzun yıllar meslekte kazanılan tecrübenin “atıl kalması” ihtimali de bulunmaktadır. “Çalışma çağı” olarak adlandırılan ve daha çok 20–65 yaşları arasını kapsayan dönemin birtakım alt kategorileri bulunmaktadır. Öncelikle, mesleğe bir “hazırlık dönemi” olmakta ve bu dönemde yeteneklerin devreye girmesi sonucunda mesleğin seçimine karar verilmektedir. “Yetişme dönemi”, meslekle ilgili ilk deneyimlerin oluştuğu dönemdir ve mesleğe yönelik bir uzmanlaşma ön plandadır. “Uzmanlaşma çağı” ise mesleğe başladıktan sonraki ilk 5–10 yılı kapsar ve bu dönemde uygun koşulların olması halinde verimlilik en üst düzeye ulaşabilir. “Sürdürülme dönemi”, verimliliğin düşürülmeden sürdürülmesi aşamasıdır (Başaran, 1991, 58–63) ve kişi elde ettiği deneyimlere göre, bir davranış örüntüsü oluşturma konusunda en ileri düzeyde bulunabilir. Meslekten ayrılmada, iki farklı yol takip edilmektedir. Bunlardan birincisi “istifa” diğeri de “kurumlar arası nakil”dir. İstifa etme biçimindeki usule, genelde özel kuruma geçme, ticaret veya serbest mesleğe atılma durumlarında rastlanmaktadır. Kurumlar arası geçiş işlemleri ise, genellikle uzun bir zaman alırken, bu, birtakım bürokratik işlemler sonucunda gerçekleşmektedir. Müftüler ve din görevlilerinden bazıları, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumlar arası geçişe izin vermesi durumunda, büyük oranda bir geçiş olacağını belirtmişlerdir. Daha iyi bir iş imkânının olmadığının bilinmesi durumu, birçok kişinin görevden ayrılmasını engelleyebilir. Din görevliliğinden ayrılmak isteyenlerin, daha çok, mesleğin “manevi” boyutunu göz ardı edenler olduğu ifade edilmiştir. 9 Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, teşkilat mensupları üzerinde yapmış olduğu araştırma sonuçlarına göre; işi ve teşkilatı değiştirmek istemeyenler 2/3’ten daha fazla iken, teşkilatı değil işi değiştirmek isteyenler 1/8, şimdiki gelir ve konumdan daha iyi iş bulunması halinde değiştirmek isteyenler ise 1/6 (DİB, 1995) oranındadır. Lise ve dengi okul mezunları hariç, “çoğu zaman” ve “bazen” meslekten ayrılmak isteyen din görevlilerinin oranı, öğrenim düzeyinin yükselmesine paralel olarak artış göstermektedir. Kurumdaki görev süresinin artışına rağmen, konumlarında herhangi bir değişiklik olmayanların, diğer bir deyişle, konumsal beklentileri karşılanmayanların bu şekilde bir yanıt verdikleri düşünülebilir. Çünkü öğrenim düzeyinin yükselmesiyle birlikte, çalışanların kurumdan beklentilerinin de artacağı muhakkaktır. Ayrıca, kurumun yazılı kurallarının, geleneksel birtakım değerlerin, halkın kuruma bakış açısının ve meslektaşlarla ilgili bazı değerlendirmelerin meslekten ayrılma yönünde bir kanaatin oluşmasına etki edeceği de söylenebilir. Araştırma sonuçlarına göre, “manevi yük”ü taşıma kararlılığını gösteremeyenlerin genelde meslekten ayrılmayı düşündükleri, ayrılmada maddi yönü esas alanların ise çok az olduğu görülmüştür. Din görevlileri arasında, “az, ancak, helal kazanç” elde etme düşüncesinin önemli olduğu dikkat çekmektedir. Meslekten ayrılma isteğinin nedenleri ilgili olarak din görevlilerinden elde edilen bilgiler özetle şu şekilde sıralanabilir: 1.İl ve ilçe merkezlerine nakil yaptırma imkânının kısıtlı olması (başka kurumlara geçiş yapanların büyük bir kısmı, kırsal kesimde çalışmaktadır. İl veya ilçede olup da geçiş yapanların sayısı çok azdır), 2.Kırsal bölgelerde okulun olmaması / çocukların eğitim kaygısı, 3.Din görevlisinin, kendini mesleki bilgi açısından yeterli görmemesi ve bundan dolayı bir eziklik duyması, 4.İtibarın ve lider olma vasfının düşük düzeyde olması, 5.Din görevliliğinin gerektirdiği manevi sorumluluğu üstlenmekten kaçınılması, 6.Tatil günleri ile ilgili olarak –özellikle cami görevlileri olan; imam–hatip, müezzin–kayyım ve vaizler için– belli bir uygulamanın olmaması, 7.Ücretlerin düşük olması. Din görevlileri üzerine yapılan bir araştırmada; mesleki bilgi ve uygulama yetersizliği, sosyal itibarın düşüklüğü ve sosyal baskı, ekonomik sıkıntı, bireysel ve sosyal hayatın kısıtlanması / sınırlandırılması, meslekten ayrılma nedeni olarak ele alınmıştır (Buyrukçu, 1995, 293). Meslekten memnun olunmaması veya meslekten ayrılma yanında, yapılan işle tam olarak bütünleşememe ya da “mesleki doyum”a ulaşamama gibi nedenlerden dolayı, mesleğin gizlenilmesi söz konusudur. Din görevlilerinin 4/5’i, mesleğini gizleme ihtiyacı duymamaktadır. 1/6’lık oran ise mesleğini gizlediğini ifade etmiştir. Din görevlileri üzerinde yapılan araştırmada, din görevlilerinin 9/10’unun gizleme taraftarı olmadığı, 1/10'unun ise gizleme ihtiyacı hissettiği görülmüştür (Demirkol, 1989). Ayrı bir araştırmada, 1/7’lik bir oranın, sık sık veya ara sıra mesleğini gizleme ihtiyacı hissettiği ortaya çıkmıştır (Bayraktar, 1992, 96). Buyrukçu'nun (1995, 288–289) gerçekleştirdiği araştırmada, din görevlilerinin büyük bir çoğunluğunun mesleğini gizlemediği tespit edilmiştir. Mesleğe yakışmayan bir durumda kalınması halinde, gizleme yoluna gittiklerini belirtenler büyük bir oran teşkil etmektedir. Mesleğini gizleme ihtiyacı içinde olmayan din görevlilerinin bu tutumu, kişisel birtakım özellikleri içerse de, bu, daha çok dine duyulan saygıdan kaynaklanmaktadır denilebilir. 10 Yapılan enformel görüşmelerde, bazı din görevlileri, mesleklerinin “en kutsal” görevlerden biri olduğunu, mesleği değil gizlemeyi, her zaman ön planda tutmayı yeğlediklerini belirtmişlerdir. Ünvan durumunun yükselmesine bağlı olarak, mesleği gizlemek isteyenlerin oranında düşme olduğu dikkat çekmektedir. Toplumun Din Görevlilerine Atfettiği Değer Her mesleğin, toplum katında belli bir konumu vardır. Toplumdaki işlevselliğine göre her mesleğe bir değer atfedilmektedir. O mesleği yerine getirenler, toplumun mesleğe vermiş olduğu değere göre bir “sosyal statü” elde ederler. Sosyal statü; “kişinin çevresindekilerin, toplum içinde ona nesnel olarak uygun gördükleri mevki veya pozisyon” (Fichter, 1990, 28) biçiminde tanımlanabilir. Meslek, sosyal statünün belirlenmesinde “belirleyici” etkenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesleğe; getiri, toplumda stratejik bir konuma sahip olma, popüler olma ve toplumsal ihtiyaçları karşılamaya göre bir değer atfedilebilir. Tıp doktorluğu mesleğine büyük bir değer atfedilmesi, mesleğin yerine getirdiği işlevden kaynaklanabilirken, mesleğin getirisi de hiçbir zaman göz ardı edilmemektedir. Bazı mesleklere olan ilgi, bu mesleklerin toplumdaki stratejik önemleriyle açıklanabilirken, bazı meslekler popüler olması yanında, getirdiği gelir açısından tercih edilebilmektedir. Toplumun verdiği değere göre mesleğin “itibar”ı belirlenirken, bir mesleğin itibarının düşmesinde, o mesleği yerine getirenlerin de büyük bir etkiye sahip oldukları söylenebilir. Mesleğin toplumdaki itibarına göre, iş gören tarafından mesleğe bir anlam yüklenmekte ve buna göre, yapılan “iş”ten bir doyum ve dolayısıyla verimlilik sağlanmaktadır. Din görevliliğine atfedilen değer daha çok dinden kaynaklanırken, din görevlilerinin meslekteki tutum ve davranışlarının, itibarın oluşumunda önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Din görevliliğine verilen değerin düşmesi, dine karşı ilgisizlikten kaynaklanabilir veya din görevliliğinden “bağımsız” olarak, dine belli (olumsuz) bir değer atfetme biçiminde bir tutum da geliştirilebilir. Din görevlilerinin yaklaşık 2/3’ü, din görevliliğinin itibarının meslek mensupları tarafından kısmen korunduğunu dile getirmiştir. 1/5’lik oran, din görevliliğinin itibarının korunduğunu, 1/6’lık oran ise itibarın korunmadığını ifade etmiştir. Yönetici konumunda olan müftüler ve din görevliliği mesleğinin hiyerarşik olarak üst kısmında bulunan vaizlerin, itibarın korunması konusunda, öncelikle “kısmen” ve “hayır” seçeneklerine yanıt vermeleri, bir anlamda halkın yönelttiği eleştirilerden rahatsızlık duymalarıyla açıklanabilir. Teşkilatta yönetici olma, olaylara daha geniş bir perspektiften yaklaşılmasını ve olumlu–olumsuz bütün unsurların göz önüne alınmasını gerekli hale getirebilir. Din görevliliğinin icra edildiği yer, itibarın atfedilmede önemli bir değişken konumundadır. Kırsal kesimde, din görevliliğine göreceli yüksek bir değer atfedilmesi mümkündür. Bahsedilen kesimde, halkın bilgi düzeyinin düşük olması, din görevlisine “önemli bir şahsiyet” gibi bakılmasını sağlayabilir. Enformel görüşme gerçekleştirilen din görevlileri, itibarın sarsılmasının birtakım nedenlerinden bahsetmişlerdir. Buna göre, din görevlilerinin itibarının düşmesinde etkili olan unsurlar şu biçimde ele alınabilir; 11 Bazıları; “din görevlisi” (özellikle imam–hatip / “imam”) denince, akla “mevlit, cenaze peşinde koşan kişi”nin geldiğini ve bu bakış açısının saygınlık kaybının bir göstergesi olduğunu ifade etmişlerdir. Din görevlilerinin, mesleklerinin şeref ve itibarını koruma yönünde bir çaba göstermedikleri belirtilmiştir. Din görevlilerinden bazıları, genelde meslektaşlarının görevlerinin gereklerini yerine getirmediklerini ve bunun da itibar kaybında en etkili unsurlardan biri olduğunu ifade etmişlerdir. Din görevlilerinin, genç kuşaklara dini bilinç vermeleri gerektiğini, ancak, bunun genellikle ihmal edildiğini vurgulamışlardır. Din görevlilerinin itibarının düşük olmasında, daha önceleri var olan birtakım uygulamaların önemine değinilmiştir. Eskiden var olan uygulamada, özellikle kırsal bölgede, din hizmetlerinin karşılanması için ya parayla din görevlisi tutulmakta ya da din görevlisinin yiyecek, içecek, yakacak, giyecek vs. ihtiyaçları halk tarafından karşılanmaktaydı. Bu durumda, din görevlileri, halktan bir şey almasalar bile, her zaman “isteyen” konumunda görülmektedirler. Din görevlilerinin, devamlı olarak parasal yönden bir beklenti içinde olmalarının, zaten az olan itibarlarının erozyonunu hızlandırdığı ifade edilmiştir. Bu meslek mensuplarının büyük çoğunluğunun, maddi olarak, orta ve ortanın altında olan ailelerden olmalarının, onların maddi beklentilerinin artmasına ve dolayısıyla toplum nazarında itibar kaybetmelerine yol açtığı belirtilmiştir. Din görevlilerinin maaşlarının düşük olması, yapılan dini merasimlerden sonra parasal yönden bir beklenti içine girilmesine neden olabilmektedir. Bu şekildeki bir anlayışın, halk arasında yaygın olarak görüldüğü ifade edilmiştir. Bir meslekten verim sağlanmasında önemli unsurlardan biri, yetki ve sorumluluk dengesinin kurulmasıdır. Sorumluluğun çokluğuna paralel olarak yetki verilmemişse, iş görenin çalışma arzusunda ve yönetici konumundaki kişilere olan güvende bir azalma meydana gelebilir. Din görevlilerinin prestijlerinin yükselmesi için, onlara verilen yetkilerin artırılması gerekir. Örneğin; “resmi nikâh” işlemlerinde, din görevlilerine yetki verilmesi biçimindeki bir uygulamanın, prestijin artmasında etkili olabileceği belirtilmiştir. Din görevlilerine olan ihtiyacın derecesinin yüksekliği, itibar açısından olumlu birtakım sonuçlar ortaya çıkarabilir. Prestijin düşük olmasında, din görevlilerinin fiziksel görüntülerinin de etkili olduğu söylenebilir. Din görevlilerinin anlatımına göre, sakallı olmayan kişiler bile, arkasında namaz kıldığı din görevlisinin sakallı olmasını tercih etmektedir. Fiziki gelişmesini tam olarak tamamlayamamış din görevlilerinin genç görüntüsünün, saygınlık kaybında büyük bir yere sahip olduğu ifade edilmiştir. Enformel görüşmelere göre, özellikle cami görevlilerinin, belli bir çalışma saatlerinin olmaması, kendilerini “vazifeli” veya “devlet memuru” gibi algılamalarını engellemektedir. Dolayısıyla din görevlileri, vazifesi dışında mutlaka bir “iş”le uğraşma gereği duymaktadırlar. Din görevlilerinin çoğunda, zaman açısından “boş olma” anlayışının hâkim olduğu ifade edilmiştir. Bu durum ise, meslekle adaptasyonu zorlaştırdığı gibi, itibarın derecesine de etki edebilmektedir. Bazı din görevlileri, mesleğe çok hevesli olarak başladıklarını ve hatta çoğu zaman bu hevesle bilgi seviyesini yükselttiklerini, ancak, camiye devam eden kişilerin tutumlarının, bilgi edinme sürecini engellediğini ve şevklerini kırdığını ifade etmişlerdir. Din görevlilerinin, halk tarafından “cami bekçisi” gibi görüldüğü ifade edilmiştir. 12 Daha çok cuma günlerinde camide para toplanması, din görevlilerinin itibar kaybına neden olmaktadır. İbadet yerlerinin yapımı ve onarımı için, halktan para toplanması yaygın bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Din görevlilerinin bilgi ve genel kültür yönüyle zayıf bir durumda bulunmalarının, kendilerine olan güvenlerinin azalmasına neden olduğu ve bu durumun itibara yansıdığı ifade edilmiştir. Görüşmelerden elde edilenlere göre, geçmişte din görevlilerinin bilgi yönünden ileri bir düzeyde olmaları, halkın onlara fazlasıyla teveccüh göstermesine yol açmaktaydı. Çünkü din görevlisinin “en çok okuyan” ve “günceli takip eden” kimseler olduğu düşünülmekteydi. Günümüzde ise, din görevlilerinin bilgi düzeyleri göreli düşük olurken veya güncel olmazken, insanların beslendiği bilgi kaynakları da farklılaşmıştır. Dinle ilgili alanda belli sayıda kitap okumuş olma, o alanda birtakım dini hükümlerin verilmesi için yeterli gibi görülmektedir. Halkın bilgi düzeyinin yükselmesi, din görevlilerinin eleştirilmelerine ve dolayısıyla itibar kaybına yol açabilmektedir. Din görevlilerinin verdiği yanıtlara göre, meslektaşlarına gösterilen itibar, bireysel çabalardan çok, halkın dine “ulvi” bir değer atfetmesinden kaynaklanmaktadır. Din görevlilerinin, mesleklerini popüler birtakım itibar ölçüleri ile değerlendirmedikleri, mesleğin; gelir, saygınlık, yüksek bir hayat standardı sunması gibi kriterleri ölçü almadıkları, daha çok mesleğin içerdiği manevi değerleri temel aldıkları ortaya çıkmaktadır. Din görevlilerinin çoğunluğu, tebliğ ve irşat faaliyetlerini yerine getirmiş olmanın verdiği “vicdani bir rahatlık” içinde olduklarını ifade etmişlerdir. Din görevliliği mesleğinin, tebliğ ve irşat faaliyetleriyle yakından ilgisi bulunması, mesleğe olumlu bir değer atfedilmesini gerekli kılabilir. Kutsal bir görevi yerine getirmiş olmaktan dolayı, elde edilen haz; din görevlilerinin mesleklerini, itibarlı bir konumda görmelerinde etkilidir denebilir. Din Görevlilerinin Çocuklarını Mesleki Olarak Yönlendirme Biçimleri Hiyerarşik açıdan mesleklerde bir yükselmenin olması isteğini, birçok faktör etkileyebilir. Kişinin yerine getirdiği mesleğin, hiyerarşik açıdan alt düzeyde bulunması, çocuk için istenen mesleğin üst konumda bulunması sonucunu meydana getirebilir. Böyle bir tercihte; itibar, maddi yön, mesleğin kolaylık veya zorluğu gibi faktörler göz önüne alınabilir. Aynılık gösteren birtakım mesleklerin, çocuk için uygun görülmesi, meslekteki tatminin yüksekliği ve verimliliği hakkında bir fikir verecektir. Din görevlilerinin, çocuklarını belli bir mesleğe yönlendirmelerinin altında yatan dini unsurlar, dini algılayışın boyutlarına işaret eder ve aynı zamanda din görevlilerinin mesleklerine atfettikleri değer hakkında birtakım bilgiler verebilir. Din görevlilerinin yaklaşık 1/3’ü, çocuklarının din görevlisi olmasını istemektedir. Dindar bir hayat sürdürülmesi veya dinin gereklerinin yerine getirilmesi için, mutlaka dinle ilgili birtakım alanlarla iç içe olma, geleneksel “tebliğ” ve “irşat” anlayışının yaygın olarak bulunduğunu akla getirmektedir. Modern birtakım anlatım yöntem ve tekniklerinin kullanılması ve bilgilenmede farklı kaynakların yaygın olarak bulunması, bu anlayışın değişimi hakkında bilgi verebilmektedir. Dindar olunması için, “belli mesleklerin seçimi” gibi bir anlayışın, günümüzde önemini yitirme aşamasında olduğu söylenebilir. “Globalleşme” olarak ele alınan olgu, kapalı anlayışların etkisinin zayıflaması ve bilgilenme açısından da bir yaygınlığın oluşumunu gerekli hale getirmektedir. 13 Din görevlilerinin önemli bir kısmı, dindar bir yaşam sürme için illa ki din görevlisi olmak gerekmeyeceğini, önemli olan dindar bir yaşam sürme olduğunu dile getirmişlerdir. Din unsurunu yaşamının her anında göz önünde bulundurmanın önemine değinilerek, kişinin, ifa ettiği mesleğin çok da önemli olmadığı dile getirilmiştir. Ayrıca, sosyal yaşamda farklı meslekleri ifa etmenin, bazen, din görevliliğinden de önemli hale gelebileceği ifade edilmiştir. Sonuç Din görevliliği, toplumdaki insanlarla en çok irtibata geçen meslek grubu içinde yer almaktadır. Din görevliliği ifa edilirken “kutsal” bir form, ön plana çıkmakta ve bu yönüyle de, birçok meslek gruplarından ayrılmaktadır. Dini hassasiyetten dolayı din görevliliğini tercih edenlerin oranının yüksek olması, mesleki tatmin ve verimliliğin yüksekliğini akla getirmektedir. Din görevlilerindeki bilgi düzeyinin yüksek olması ve yapılan işin, “Peygamber mesleği” olarak görülmesi, motivasyonun yüksekliğini akla getirmekte ve mesleki problemleri etkisizleştirebilmektedir. Din görevlilerinin bilgi düzeyinin, gelişen toplumsal koşullarla birlikte artmasının gereği ortaya çıkmaktadır. Geçmişte, bilgilenme kaynaklarının sınırlı olmasından dolayı, din görevlileri referans olarak alınmış ve toplumsal anlamda yüksek bir itibara sahip olmuşlardır. Referans alma durumunun devamı için, günümüz bilgisiyle mücehhez bir din görevlisi profiline ihtiyaç vardır. Buna göre, imam–hatip lisesi mezunu olmayla elde edilen bilginin yetersiz kalacağı, ilahiyat fakültesi mezunu olarak edinilen bilginin, din görevliliğine karşı gösterilen toplumsal itibarın oluşumu ve devamında önemli bir yere sahip olduğu ifade edilebilir. Her meslek grubunda olduğu gibi din görevliliğinde de birtakım mesleki sorunların olması mümkündür. Bu sorunların, mesleğin gereklerini yerine getirirken sürekli ön planda tutulması, din görevliliği mesleğini işlevsiz kılabilir. Sorunların çözüm kavuşturulması yönünde adım atılması ya da bu durumun kanıksanması, mesleki verimliliğe olumlu anlamda katkı sağlayabilir. Fiziki koşulların uygun olmaması, kurumsal işleyişte tasvip edilmeyen bazı uygulamaların olması, çocukların öğrenim kaygısı, toplumda var olan din görevliliği imajının aşılamaması vb. durumlarda, meslekten ayrılma söz konusu olabilmektedir. Birtakım bürokratik engellerden dolayı din görevliliğinden ayrılıp başka bir kuruma geçememek, vazifenin bihakkın yerine getirilmesini engelleyebilir. Din görevlilerinin toplumsal itibarının yükselebilmesi için, bu mesleği ifa edenlere birtakım yetkiler verilebilir. Örneğin; resmi nikâh işlemlerinde belli bir yetki verilmesi sağlanabilir. Cami hizmetlerinin devamı için gerekli olan maddi giderlerin, camiye gelen cemaatten karşılanması ve bu işte din görevlilerinin birinci derecede sorumlu olması da, onlara karşı var olan toplumsal itibarı sarsabilir. Kaynakça AYTAÇ, Ömer, (1996), Sosyoloji Açısından Kamu Bürokrasisinde Memurlar ve Memurluk Bilinci (Elazığ Uygulaması) (Basılmamış Doktora Tezi), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ. BAŞARAN, İbrahim Ethem, (1991), Örgütsel Davranış, Gül Yayınları, Ankara. BAŞARAN, İbrahim Ethem, (1992), Yönetimde İnsan İlişkileri–Yönetsel Davranış, Kadıoğlu Matbaası, Ankara. 14 BAYRAKTAR, M. Faruk, (1992), Eğitim Kurumu Olarak Kur'an Kursları Üzerine Bir Araştırma, Yıldızlar Matbaası, İstanbul. BUYRUKÇU, Ramazan, (1995), Din Görevlisinin Mesleğini Temsil Gücü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara. DEMİRKOL, Bekir, (1989), “Vaizlerin Ehliyetleri ve Mesleğe Yatkınlıkları Üzerine Deneysel Bir Araştırma”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C:31. DEMİRKOL, Bekir, (1996), Diyanet İşleri Başkanlığı'na Bağlı İmam ve Müftülerin Liderlik Davranışları (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Diyanet İşleri Başkanlığı Cami Görevlileri Anket Değerlendirme Sonuçları (Basılmamış), (1995), Ankara, Ağustos. Diyanet İşleri Başkanlığı Hizmetleri Kamuoyu Araştırma Raporu (Basılmamış), (1996), Ankara, Mart. FİCHTER, Joseph, (1990), Sosyoloji Nedir?, (Çeviren: Nilgün Çelebi), Selçuk Üniversitesi Fen– Edebiyat Fakültesi Yayınları, Konya. GÜLER, Müzeyyen, (1990), Endüstri İşçilerinin İş Doyumu ve İş Verimine Depresyon, Kaygı ve Diğer Bazı Değişkenlerin Etkisi (Basılmamış Doktora Tezi), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. GÜLER, Müzeyyen, (1994), “Endüstride Verimlilik ve İşçi Eğitim”, Dünya'da ve Türkiye'de Güncel Sosyolojik Gelişmeler, Sosyoloji Derneği Yayınları, Ankara. GÜLER, Müzeyyen, (1996), “İşçi Moralinin Önemi ve Verimlilik”, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C: XIV, S: 1, Temmuz. KEYİFLİ, Şükrü, (1997), Urfa ve Yöresinde Yaygın Din Eğitimi (İmamların Mesleki İmkânları ve Problemleriyle İlgili Alan Araştırması) (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. KÖYLÜ, Mustafa, (1989), Din Görevlilerinin Mesleki Problemleri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun. KÖYLÜ, Mustafa, (1991), “Din Görevlilerinin Mesleki Problemleri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S:5. SORGUÇ, Bahir, (1992), Disiplin ve İdari Soruşturma, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul. TATLILIOĞLU, Durmuş, (1989), Din Görevlilerinin Sosyo–Ekonomik Yapılarına Sosyolojik Bir Yaklaşım (Sivas İli Örneği) (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Sivas. YILDIZ, M. Cengiz, (1999), Din Görevlilerinin Sorunları ve Beklentileri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma: Elazığ Uygulaması (Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ.
© Copyright 2024 Paperzz