T.C. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı FARKLI YERLEŞTİRME TEKNİKLERİNİN VE IŞINLAMA SÜRELERİNİN REZİN KOMPOZİTLERİN MİKROSERTLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ BİTİRME TEZİ Stj. Diş Hekimi: Ceren AYDOĞDU Danışman Öğretim Üyesi: Doç. Dr. Dilşah ÇOĞULU İZMİR-2014 İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ VE AMAÇ .................................................................................................. 1 2. GENEL BİLGİLER ............................................................................................... 2 2.1. KOMPOZİT REZİNLERİN TANIMI .............................................................. 2 2.2. KOMPOZİT REZİNLERİN YAPISI ................................................................ 2 2.2.1. Taşıyıcı Faz (Organik Faz) ......................................................................... 3 2.2.2. Dağılan Faz (İnorganik Faz) ....................................................................... 5 2.2.3. Ara Faz (İnterfasiyal Faz) ........................................................................... 6 2.3. KOMPOZİT REZİNLERİN SINIFLANDIRILMASI ...................................... 6 2.3.1. İnorganik Doldurucu Partikül Büyüklükleri ve Yüzdelerine Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması ........................................................................... 7 2.3.2. Polimerizasyon Yöntemlerine Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması ....... 9 2.3.2.1. Kimyasal Yolla Polimerize Olan Kompozitler....................................10 2.3.2.2. Görünür Işıkla Polimerize Olan Kompozitler ..................................... 10 2.3.2.3. Hem Kimyasal Hem Işık İle Polimerize Olan Kompozitler .............. 11 2.3.3. Viskozitelerine Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması ............................. 12 2.3.3.1. Kondanse Olabilen (Packable) Kompozitler) .................................... 12 2.3.3.2. Akışkan (Flowable) Kompozitler ...................................................... 13 2.3.4. Kronolojik Sıralamaya Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması ................. 14 2.4. FARKLI ÖZELLİKTEKİ KOMPOZİT REZİNLER ...................................... 15 2.4.1. Ormoserler ................................................................................................ 15 2.4.2. Smart ve Antibakteriyel Kompozitler ....................................................... 16 2.4.3. Tek Kitle (Bulk Fill) Kompozitler ............................................................ 17 2.5. KOMPOZİT REZİNLERİN ÖZELLİKLERİ ................................................. 18 3. MİKROSERTLİK ............................................................................................... 19 3.1. Vickers Sertlik Değeri ..................................................................................... 20 3.2. Konu İle İlgili Araştırmalar ............................................................................. 21 4. GEREÇ VE YÖNTEM ........................................................................................ 26 5. BULGULAR ......................................................................................................... 31 6. TARTIŞMA .......................................................................................................... 33 7. SONUÇ .................................................................................................................. 37 8. ÖZET..................................................................................................................... 38 9. KAYNAKLAR ..................................................................................................... 40 10. ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................ 45 ÖNSÖZ Bu tez çalışmamın her aşamasında bilgisiyle, tecrübesiyle, anlayışıyla her zaman yardımcı olan çok kıymetli danışman hocam Doç. Dr. Dilşah ÇOĞULU’ya; pedodonti stajım ve tez çalışmam boyunca desteğini esirgemeyen Dr. İlhan UZEL’e; mikrosertlik ölçümlerimiz için büyük emek sarf eden Dokuz Eylül Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği doktora öğrencisi Sayın Kadir TEKİN’e; hayatımın en güzel günlerinin mimarı Mehmet Bahadır TUTAN’a; canım arkadaşlarım Özlem ULUKENT ve Buse ÇETİN’e ve beni bugünlere getiren biricik aileme teşekkür ederim. İZMİR-2014 Stj. Diş Hekimi Ceren AYDOĞDU 1.GİRİŞ VE AMAÇ Estetik materyallerin gelişimi, gerçek anlamda 1871’de silikat simanlarla birlikte başlamıştır. Bunu, 1945’ten itibaren estetik restorasyonlar için önerilen, doldurucu içermeyen rezinler takip etmiştir. Bu süreçte meydana gelen en önemli gelişmeler; Bowen’ın BIS-GMA yapısını bulması Buonocore’un geliştirdiği “asitle pürüzlendirme” tekniği ve "bonding" sistemlerinin geliştirilmesi olmuştur.(1) Rezin kompozitler, 1960’lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Hastalar ve hekimlerin estetiğe artan talepleri ve civa hakkındaki endişeleri, kompozit restorasyonların daha yaygın bir şekilde kullanılmasıyla sonuçlanmıştır. (2) Günümüz diş hekimliği pratiğinde estetik restorasyonlar oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu konuda her gün yeni bir gelişmeyle karşılaşılırken, bu gelişmelerle dişe daha iyi adapte olabilen, iyi bir yalıtım sağlayan, minimum düzeyde mikrosızıntıya neden olan, mikrosertliği diş ile uyumlu, aşınmaya karşı dirençli ve tüm bunların yanında hekim için kullanımı kolay materyallare sahip olmak hedeflenmektedir. Materyalin sertlik derecesi kompozit restorasyonların başarısını etkileyen en önemli etkenlerden birisidir. Mikrosertliği etkileyen en önemli etken ise polimerizasyon derinliğidir. Restoratif materyalin başarısı, uygun bir şekilde polimerize edilmesiyle ilişkilidir.(3) Son yıllarda tek kitle (bulk-fill) kompozit dolgular, tabakalı (inkremental) teknikle uygulanan kompozit dolgulara göre avantajlı olmaları nedeni ile klinik kullanımda popüler hale gelmeye başlamıştır. Bu in-vitro çalışmanın amacı, farklı yerleştirme tekniklerinin (tek kitle/tabakalı) ve ışınlama sürelerinin (20s/40s) rezin kompozitlerin mikrosertlik değerleri üzerine etkisinin incelenmesidir. 2.GENEL BİLGİLER 2.1. KOMPOZİT REZİNLERİN TANIMI Maddeler bilgisi açısından kompozit terimi; birbiri içerisinde erimeyen iki ayrı kimyasal maddenin makroskobik düzeyde birbiri içerisinde dağılması, karışması veya birlikte bulunması olarak tanımlanmaktadır.(4) Diş hekimliği açısından ise; esas olarak organik bir matriks içerisine belli oranlarda ilave edilen inorganik doldurucular ve doldurucuların organik matrikse tutunmasını sağlayan bağlayıcı kısımdan oluşan dolgu maddelerine kompozit denir.(5) 2.2. KOMPOZİT REZİNLERİN YAPISI Rezin kompozitlerin yapısal elemanları; Organik faz İnorganik faz Bağlayıcı ajanlar Kıvam azaltıcılar Katalizörler Aktivatörler İnhibitörlerden oluşmaktadır.(6) Temel olarak kompozit rezinler organik polimer bir matriks (taşıyıcı faz) ve matriks içinde dağılan inorganik partiküllerden (dağılan faz) oluşmaktadır. Kompozitlerin fiziksel özelliklerini partiküllerin şekli, büyüklüğü ve miktarı belirlemektedir. Partikül miktarı arttıkça organik matriks oranı düşmekte; ısısal genleşme katsayısı, polimerizasyon büzülmesi ve su absorbsiyonu azalmakta; dayanıklılık artmaktadır.(7) 2 Kompozit rezinlerdeki organik polimer matriks ile inorganik faz arasındaki bağlanmaya ara faz (silane coupling phase) denilmektedir. Ayrıca birleştirici ajan terimi de kullanılmaktadır. Ara faz silisyum bileşiği olan silanlardan oluşmaktadır. Günümüz kompozitlerinde silika partiküllerinin yüzeyi, silan bağlama ajanlarıyla önceden kaplanmıştır. Buradaki moleküllerin bir ucu silika partiküllerinin yüzeyinde hidroksil grupları ile diğer ucu organik matriksteki polimerle bağlanmıştır. Bu çeşit bir bağlanma, kompozitin fiziksel özelliklerini geliştirmiştir. Bu sayede özellikle rezinin çözünürlüğü ve su emilimi azalmıştır.(7) Kompozit rezinlerdeki üç temel faz şöyle açıklanabilir: 2.2.1. Taşıyıcı Faz (Organik Faz) Kompozitin yüzde olarak en büyük kısmını oluşturmaktadır. Plastik bir kitlenin katı, sert bir forma dönüşmesini sağlayarak materyalin diş restorasyonlarında kullanılmasına olanak sağlamaktadır.(2) Taşıyıcı fazın (kontraksiyonunu) yüksek miktarda olması arttırmaktadır. Taşıyıcı fazın, polimerizasyon büzülmesini yani polimer matriksin polimerizasyonu materyalin sertleşmesini sağlamaktadır. Rezin kompozitler açık dentin üzerine uygulandığında pulpa irritasyonuna neden olan bölüm polimer matrikstir. Organik matriks iyi bir ısı yalıtkanlığına sahiptir. Bu nedenle organik matriks oranı arttıkça rezinin ısı iletkenliği azalmaktadır.(8) Kompozit rezinler organik matriksin yapısına göre ikiye ayrılmaktadır:(3) a)Metil metakrilat yapısında olanlar b)BIS-GMA matriksli olanlar 3 a) Metil Metakrilat Yapısında Olanlar Metakrilat, suda erimeyen visköz yapıda bir maddedir. Mikro molekül yapısına sahiptir. İçine boya ilave edilmemiş olan polimerler şeffaftır. X-ışını geçirgenliği vardır. Metakrilat akrilik materyalinin yapı taşını oluşturmaktadır. Akrilikler yapı itibariyle sert olup bükülmeye ve çekmeye karşı dirençlidir. Polimetilmetakrilatlar 600 kg/cm2 kuvvete karşı dayanım gösterebilmektedir.(9) Şekil 2.1 Metil metakrilat ve polimetil metakrilatın kimyasal açık formülleri (1) b) BIS-GMA Matriksli Olanlar BIS-GMA bir peroksit katalizör ve amin akseleratör kullanımıyla ilave polimerizasyon ve iki tane reaktif çift bağ yapabilen, hemen hemen renksiz, visköz bir sıvıdır. (Şekil 2.2) BIS-GMA’nın viskozitesini azaltmak amacıyla di ve tri metakrilat eklenebilmektedir. Bu şekilde oluşan rezine trietilenglikol dimetakrilat (TED-GMA ) adı verilir. (9) Son yıllarda iyi adezyon sağlayan ve renk değişimine daha dirençli olan üretan dimetakrilat (UDMA) polimer matriks olarak kullanılmaktadır. BIS-GMA ile daha düşük viskoziteye sahip olan üretan dimetakrilatlar (UDMA), günümüzde kullanılmakta olan bütün kompozitlerin rezin matrikslerini oluşturmaktadır. (9) 4 Şekil 2.2 BIS-GMA'nın kimyasal açık formülü (1) Organik yapının yalıtkan görevi görerek ağız içinde galvanik şokları önlediği bilinmektedir. 2.2.2. Dağılan Faz (İnorganik Faz) Organik faz arasında bulunan inorganik dolduruculardır. Bu inorganik partiküllere “Filler” ya da “Doldurucu” da denir. Kompozite fiziksel dayanıklılık sağlayan kısımdır. Çeşitli şekil ve büyüklükteki kuartz, borosilikat cam, lityum, alüminyum silikat, stronsiyum, baryum, çinko ve yitruyum cam, baryum, alüminyum silikat gibi inorganik partiküllerden oluşmaktadır. (10) Stronsiyum, baryum, çinko ve ytterbiyum rezine radyoopasite kazandırmaktadır. Silika partikülleri, karışımın mekanik özelliklerini güçlendirmekte ve ışığı geçirmektedir. Böylece kompozit rezine, mineye benzer yarı şeffaf bir görüntü kazandırmaktadır.(11) Kristal yapının şeklinin sert olması, kompozit rezinin bitirme ve polisaj işlemini güçleştirmektedir. Bu nedenle, günümüzde kompozit rezinler silikanın non kristalin formu kullanılarak üretilmektedir. (11) 5 İnorganik doldurucular kompozite ne kadar çok katılırsa mekanik ve fiziksel özellikler de o kadar artmakta, akışkanlık azalmakta ve parlatma zorlaşmaktadır. (12) 2.2.3.Ara Faz (İnterfasiyal Faz) Organik polimer matriks ile inorganik faz arasındaki bağlanmaya ara faz (silane coupling phase) adı verilir.(8) Bu faz, inorganik ve organik fazı bir arada tutmaktadır. Ayrıca inorganik fazın organik faz içerisinde homojen olarak dağılmasını sağlamaktadır.(6) Ara faz, silisyum hidrojenli bileşikleri olan silanlardan oluşmaktadır. Kimyasal olarak dayanıklı ve inert olan bu bileşikler sıvı halden esnek katı hale kadar çeşitli şekilde bulunabilmektedir.(9) Bu 3 temel faz dışında kompozitin diğer bileşenleri olarak inisiyatörler ve pigmentler görev almaktadır. İnisiyatörler polimerizasyonla sertleşmeyi sağlarken, pigmentler inorganik oksitlerdir ve renk vermektedir. Sarıdan griye 5 rengi mevcuttur ve bunlar çok az oranda katılmaktadır.(3) 2.3. KOMPOZİT REZİNLERİN SINIFLANDIRILMASI Kompozit rezinler, birçok değişkene bağlı olarak sınıflandırılmışlardır. Bu değişkenler; içerikleri, miktarları, doldurucuların özellikleri veya matriks fazları olabilmektedir.(13) Özelliklerine göre kompozit rezinler şu şekilde sınıflandırılabilir: 1.İnorganik doldurucu partikül büyüklükleri ve yüzdelerine göre 2.Polimerizasyon yöntemlerine göre 6 3.Vizkozitelerine göre 4.Kronolojik sıralamaya göre (3) 2.3.1. İnorganik Doldurucu Partikül Büyüklükleri ve Yüzdelerine Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması Kompozit rezinler inorganik partiküllerin büyüklüklerine göre; Megafil, Makrofil, Midifil, Minifil, Mikrofil, Hibrit ve Nanofil olarak sınıflandırılmaktadır.(Tablo 2.1) Megafil fillerler: Doldurucu partiküller büyüklüğü 100 µm’den fazla olmaktadır. Makrofil fillerler: İnorganik doldurucuları kuartz partikülleridir. Doldurucu partiküller 10-100 µm büyüklüğündedir. Makro partiküller matristen ayrılmalarına bağlı olarak fazla aşınma göstermektedir ve yeterli polisaj sağlanamamaktadır. Gerilme kuvvetlerine ve aşınmaya karşı olan dirençleri ve polimerizasyon büzülmeleri mikro fillerlere göre daha kötüdür. Posterior dişlerde kullanımı sakıncalı olmaktadır. İlk üretilen kompozitler makrofil yapıdadır. Midifil fillerler: Partikül büyüklüğü 1-10 µm arasında olmaktadır. Partikül miktarı makrofil kompozitlere göre daha fazladır. Minifil fillerler: Doldurucu büyüklüğü 0,1-1 µm olmaktadır. Mikrofil fillerler: İnorganik doldurucuları kolloidal silika partikülleridir. Partikül büyüklüğü 0,01-0,1 µm arasında olmaktadır. Yeterli polisaj yapılabilme özellikleri daha iyidir. Sıkışma dayanımı makrofillere göre daha iyidir. Su absorbe etme özellikleri iyi değildir; çabuk renklenmektedirler. 7 Nanofil fillerler: İnorganik doldurucuların büyüklüğü 0,001-0,01 µm arasında olmaktadır. Restoratif materyallerin olumlu özelliklerini (estetik, çiğneme kuvvetlerine karşı direnç, düşük polimerizasyon büzülmesi vb.) tek bir materyalde toplayabilmek nanofil kompozitler sayesinde mümkün olmuştur. Bu materyaller, üstün estetik ve yüksek direnç özelliklerini bir arada içerirken, aynı zamanda da düşük polimerizasyon büzülmesi de göstermektektedir.(2) Farklı büyüklükteki doldurucu partikülleri içeren kompozit rezinlere ise Hibrit kompozit adı verilmektedir. Bunların partikül büyüklüğü; makropartiküllü rezinden daha küçük, partikül miktarı ise mikropartiküllü rezinden daha fazla olmaktadır. Her iki kompozit rezinin de özelliklerini taşımasına rağmen, hibrit türünün belirlenmesinde büyük partikülün adı kullanılmaktadır. Küçük partiküller karışımın ikinci bileşenleridir.(3) Örneğin; büyük partiküller makrofil düzeyde ise, kompozit makrofil hibrit adını alır. Bu kompozit rezinlerde doldurucular, silanizasyon dışında hiçbir işlem uygulanmadan monomer matrikse katılmaktadır. Bu sebeple, bu tür kompozitlere homojen kompozitler adı verilmektedir.(9) Viskozite sorununu çözmek için önceden polimerize edilmiş mikrofil kompozit kitlesi 1-20 µm büyüklüğünde partiküller elde edilecek şekilde öğütülmekte ve bu partiküller doldurucu olarak monomer matrikse eklenmektedir. Doldurucu partiküllere modifikasyon yapıldığı için bu tür kompozit rezinlere ise heterojen kompozitler adı verilmektedir.(9) 8 İNORGANİK FİLLER İNORGANİK FİLLER BÜYÜKLÜĞÜ (µm) YÜZDESİ (%) Megafil 50-100 70-80 Makrofil 10-100 70-80 Midifil 1-10 70-80 Minifil 0,1-1 75-85 Mikrofil 0,01-0,1 35-60 Hibrit 0,04-1 75-80 Nanofil 0,005-0,01 85-90 KOMPOZİT REZİN Tablo 2.1. İnorganik doldurucu partikül büyüklükleri ve yüzdelerine göre kompozitlerin sınıflandırılması (3) 2.3.2. Polimerizasyon Yöntemlerine Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması Polimerizasyon, polimerleri oluşturmak amacıyla birbirine kimyasal olarak bağlı birimlerin (monomerlerin) yinelenmesiyle meydana gelen zincir yapılardır. (8) Dişhekimliğinde ise; kompozit rezinlerin sertleşmesi yani donma reaksiyonu polimerizasyon işleminin başlaması ile gerçekleşmektedir. Organik faz içerisindeki başlatıcı, kimyasal ve/veya fiziksel aktivasyon ile monomerin çift bağları ile reaksiyona giren enerjiden zengin serbest radikallerin oluşmasına ve polimer zincirlerinin meydana gelmesine neden olmaktadır. Polimerizasyonun başlatıcısı ise aşağıda belirtilen 3 yöntemde de kamforokinondur . (8) 9 Kompozit rezinlerin polimerizasyonları şu şekillerde sağlanmaktadır: a. Kimyasal yolla polimerize olan kompozit rezinler (self-cured benzoil peroksit ile) b. Görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinler (light-cured kamforokinon ile) c. Hem kimyasal hem de ışık ile polimerize olan kompozit rezinler (dualcured benzoil peroksit + kamforokinon ile) (3) 2.3.2.1. Kimyasal Yolla Polimerize Olan Kompozitler Bu tür kompozit rezinlere, otopolimerizan kompozitler adı verilmektedir. Bu sistemde pasta+pasta, pasta+likit, toz+likit bileşenlerinin karıştırılmasıyla polimerizasyon gerçekleşmektedir. Bu tür polimerizasyonun aktivatörü tersiyer amindir. Tersiyer amin, benzoil peroksit ile temasa geçerek bozulmasına neden olmakta ve böylece polimerizasyon başlamaktadır. (10) Yapısal özelliklerinden dolayı uygulandıktan 3-5 yıl sonra renklerinde değişmeler olmaktadır.(10) 2.3.2.2.Görünür Işıkla Polimerize Olan Kompozitler Görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinlere, fotopolimerizan kompozitler adı verilmektedir. Işıkla polimerize olan kompozit rezinler, kimyasal olarak polimerize olan kompozit rezinlerden yalnızca aktivatör ve inisiatör açısından farklılık göstermektedir. Polimerizasyonu başlatan görünür mavi ışık, ortalama 450490 nm dalga boyunda olmaktadır. (Dalga boyu, bir dalga örüntüsünün tekrarlanan birimleri arasındaki mesafeye denmektedir.) Işık kaynağının meydana getirdiği ışık, fiber optik aracılığı ile kompozit rezine yansıtılmaktadır. Karbon çift bağları birbiri 10 ile zincirleme tepkimeye girmektedir. Sertleşmenin %75’i ilk 10 dk’da tamamlanmakta ama 24 saat sürmektedir. Karbon-karbon bağlarının %10’u tepkimeye girmeden kitlenin içinde artık monomer şeklinde kalabilmektedir. (12) Günümüzde, ışıkla sertleşen kompozit rezinler daha popülerdir. Ancak başarıları, yüksek yoğunluklu ışığın, matriks materyalini polimerize etme sırasında doğru kullanılmasına bağlıdır. Koyu renkli kompozitler daha uzun süre ışığa maruz bırakılmalıdır. Konvansiyonel kompozitlerde polimerize olacak olan kompozit miktarı 1,5-2 mm’yi geçmemeli; ayrıca tabanca kompozite 1 mm’ye kadar yaklaştırılmalıdır.(6) Görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinlerin, kimyasal olarak polimerize olanlara göre en önemli avantajı, dişhekiminin çalışma süresini istediği gibi kontrol edebilmesidir. Polimerizasyonun tam olarak tamamlanması durumunda ışıkla ve kimyasal olarak polimerize olan kompozit rezinler arasında, özellikleri açısından büyük bir fark tespit edilmemiştir. (6) 2.3.2.3. Hem Kimyasal Hem de Işık İle Polimerize Olan Kompozitler Sertleşme mekanizmaları kimyasal ve fotoaktivasyon ile gerçekleşmektedir. Bu tür kompozit rezinlerin kimyasal olarak polimerizasyon hızı yavaştır, ancak fotokimyasal olarak kompozit rezine ilave bir polimerizasyon sağlanmıştır. Polimerizasyonun tam olarak gerçekleşmesinden endişe duyulan her ortamda kullanılması önerilen bu tip kompozit rezinler, özellikle derin kavitelerde. 2 mm'den daha kalın kompozit rezin uygulamalarında, girişin zor olduğu interaproksimal alanlarda başarılı olmaktadır. (6) Her 3 tip polimerizasyonda da bozulmuş benzoil peroksitin hidroksil grupları, taşıyıcı fazın molekülleri ile çarpışmakta ve reaksiyon zinciri başlamaktadır. Bu 11 reaksiyonlar sonucu makro moleküller oluşmaktadır. Bu makro moleküller ise büyüyerek birbiri ile çapraz bağlar yapmaktadırlar.(6) 2.3.3.Viskozitelerine Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması Son yıllarda kompozitler, viskozitelerine 2 şekilde sınıflandırılmaktadır: a. Kondanse olabilen (packable) kompozitler b. Akışkan (flowable) kompozitler (9) 2.3.3.1. Kondanse Olabilen (Packable) Kompozitler 1998 yılında piyasaya sürülmüşlerdir. Yeni karıştırılmış amalgama benzer yoğunluğu ve manipülasyonu mevcuttur. Kondanse olabilen kompozitlerin yapısı, hibrit ve konvansiyonel kompozitlerin yapısından daha farklıdır. Kondanse edilebilen kompozitler, hibrit ve konvansiyonel kompozitlere oranla daha yüksek oranda doldurucu içermektedir. Buna ek olarak doldurucu dağılımı da farklıdır. Materyalin yapışkan olmaması manüplasyon kolaylığı sağlamaktadır. Sınıf II restorasyonlarda metal matris bandı ve kama kullanılarak kolayca sağlanabilen fizyolojik interproksimal kontaklar ve restorasyonun tek kütle halinde sertleşmesi önemli avantajlarını oluşturmaktadır. Kondanse olabilen kompozitlerin bu avantajlı kullanımları klinisyenlerin ilgisini çekmektedir. Yüksek doldurucuların ilave edilmesi, bu materyallerin el ile işlenmelerini ve yüksek fiziksel-mekanik özellikler göstermesini sağlamaktadır. (3) Kondanse olabilen kompozitler, yapışkan olmadıklarından temiz aletlerle bir seferde yerleştirilip anatomik form işlenebilmekte, bu da düzeltme ve bitirme işlemlerini azaltmaktadır. Fakat hibrit kompozitlere oranla daha büyük doldurucu partiküller içerdiği için bitirme ve polisaj işlemlerinden sonra pürüzlü yüzey oluşma olasılığı fazladır. Yüksek densite nedeniyle 12 daha derin polimerizasyon sağlanmaktadır (5 mm'ye kadar). Bu da, 5 mm'den sığ kavitelerin tek seferde doldurulmasına olanak sağlamaktadır. Kontak noktalarının ideale yakın oluşturulabilmesi, kaviteye basınç uygulayarak daha kolay yerleştirilebilmeleri, Sınıf II kavitelerde başarıyla uygulanmalarını sağlamaktadır.(3) 2.3.3.2. Akışkan (Flowable) Kompozitler 1998 yılında piyasaya sürülmüşlerdir. Kavite geometrisinin her zaman ideal şartlarda sağlanamadığı adeziv preparasyonlarda oluşan polimerizasyon büzülmesini engellemek ve stres kırıcı bir bariyer oluşturmak amacıyla geliştirilen akışkan kompozitler, restoratif diş hekimliği uygulamalarında varılan en son gelişmelerden birisini oluşturmaktadır. (14) Akışkan kompozitlerin viskoziteleri, uyumlulukları, kıvamları ve manüplasyonlarının kolay olması klinikte akışkan kompozitlerin kullanımını cazip hale getirmekte ve kullanım alanlarını genişletmektedir. (14) Akışkan kompozitlerin en büyük avantajı, Sınıf II posterior restorasyonların başarısızlıklarının en büyük sebebi olan mikrosızıntının engellenmesinde kullanılmasıdır. Kondanse olabilen kompozitlerin altında ise stres azaltıcı etkisi nedeniyle kullanılabilmektedir. Ayrıca restorasyon yüzeyinde ve kenarlarında kalan mikro çatlakların kapatılmasında da kullanılmaktadırlar. Kompozitlerin bağlanma değerlerinde artış sağlamaktadırlar.(15) Akışkan kompozitler Sınıf II restorasyonlarda zor ulaşılan sahalarda kullanılabilmektedir. Sınıf V restorasyonlarda kullanılan akışkan kompozitlerin dentin duyarlılığının azaltılmasında etkili olduğu gözlenmiştir. Cam iyonomer restorasyonların veya kompozitlerin yeniden yüzeylendirilmesinde kullanılabilmektedirler. Ayrıca akıcılıkları sayesinde amalgam, kompozit veya kron 13 tamirinde, pits ve fissürlerin örtülenmesinde, koruyucu rezin restorasyonlarda, air abrazyon kavitelerinde, Sınıf V restorasyonlarında, insizal kenar tamirlerinde kullanılabilmektedirler. Şırınga sistemleri sayesinde uygulamaları kolay olmaktadır. (15) Akışkan kompozitlerin dezavantajlarını sıralayacak olursak; Sınıf IV restorasyonlar için önerilmezler, akıcılıkları uygulama esnasında kontrol edilmelerini zorlaştırır. Ayrıca bu materyallerin yapışkanlıkları nedeniyle manüplasyonları zordur ve kullanılan aletlerin yüzeyine yapışmaktadırlar.(14) 2.3.4. Kronolojik Sıralamaya Göre Kompozitlerin Sınıflandırılması 1. Kuşak Makro seramik dağılan faz ve uygun bir matriksten oluşmaktadır. Klinikte en yaygın olarak denenmiş tiptir. En fazla aşınma gösteren kompozit türüdür. Bu durum yüzeyden büyük partiküllerin kopması sonucu oluşmaktadır. Ayrıca yüzey pürüzlülüğü en fazla olan tiptir. 2. Kuşak En iyi yüzey yapısına sahip jenerasyondur. Dağılan fazı kolloidal mikropartiküller oluşturmaktadır. Termal genleşme katsayısı ve dayanıklılığı çok iyi değildir. Aşınmaya karşı dirençleri 1. kuşak kompozitten daha iyidir. 3. Kuşak Dağılan fazı makro ve mikro kolloidal partiküllerden oluşan hibrit bir kompozit türüdür. Taşıyıcı fazdaki makro ve mikro partikül oranı 3:1 şeklindedir. Fiziksel ve mekanik özellikleri 1. ve 2. kuşak kompozitler arasındadır. 14 4. Kuşak Bu kuşak hibrit kompozittir. Ancak dağılan fazdaki makro partiküllerin yerine ısı ile sertleşmiş, şekilleri düzensiz ve yüksek oranda kuvvetlendirilmiş kompozit makro partikülleri kullanılmıştır. Mikro kolloidal partiküller de içermektedir. Fiziksel ve mekanik özellikleri 1. ve 3. kuşak kompozitler arasında yer almaktadır. Tüm kompozitler arasında en fazla kontraksiyona uğrayan tiptir. 5. Kuşak Dağılan fazı, kolloidal mikro partiküller ile ısı ile sertleştirilmiş ve kuvvetlendirilmiş sferik makro kompozitler meydana getirmektedir. Bu hibrit tipte dağılan fazın bir bölümünü ısı ile sertleşmiş sferik makro kompozitlerde kullanılan taşıyıcı faz ile kompozitin taşıyıcı fazı oluşturmaktadır. Bu tipin yüzey yapısı ve aşınması 2. kuşak, fiziksel ve mekanik özellikleri ise 4. kuşak kompozitler ile karşılaştırılabilmektedir. 6. Kuşak Dağılan fazı mikro kolloidal partikül ve sinterize edilerek birleştirilmiş mikro kolloidal partiküllerden oluşturmaktadır. En fazla sayıda partikül içeren kompozit tipidir. Ayrıca en iyi mekanik özelliklere sahip olan kuşaktır. Taşıyıcı fazın minimum oranda olması ve iyi kondanse edilebilmelerine bağlı olarak en az kontraksiyona uğrayan tiptir.(8) 2.4. FARKLI ÖZELLİKTEKİ KOMPOZİT REZİNLER 2.4.1. Ormoserler 1998 yılında restoratif diş hekimliğine sunulan bu materyalin adı organikmodifiye-seramik (organically modified ceramics) kelimelerinin ilk hecelerinden 15 oluşmuştur. Bu madde üretan ile tiyoeter oligometakrilat alkoksilanın inorganikorganik kopolimerlerinden oluşmaktadır. Silanın alkoksilil grupları hidroliz ve polikondansasyon reaksiyonları ile inorganik silisyum oksit (Si-O-Si) ağını, metakrilat grupları da fotokimyasal yolla organik polimerizasyonu gerçekleştirmektedir. (8) Ormoserlerin aşınmaya karşı dirençleri kompozit rezinlerden çok daha fazladır. Ormoserler inorganik ve organik polimer bileşenleri olan materyallerdir. İçlerine ilave edilen zirkon sayesinde radyoopak özelliktedirler. Ormoserler, geleneksel kompozitler ile karşılaştırıldıklarında basınca ve aşınmaya karşı çok daha dirençlidirler. Ticari örnek: Definite, Almira. (8) 2.4.2. Smart ve Antibakteriyel Kompozitler Yapısında bulunan özel kimyasallardan serbestlenen florür, kalsiyum, hidroksil gibi fonksiyonel iyonlar mikroorganizmaları ve üretilen asitleri etkilemektedir. Restorasyona komşu diş sert dokularının demineralizasyondan korunmasını sağlamaktadırlar. Açığa çıkan iyon miktarı, restoratif materyalin dış tabakasındaki pH değerine bağlıdır. Aktif dental plak nedeniyle azalan pH, koruyucu iyonların salınımını arttırmakta ya da pH arttığında iyon salınımı yavaşlatmaktadır.(16) Antibakteriyel özelliğe sahip kompozitler iki şekilde elde edilmektedir: 1) Rezin matriksinin içine çözünebilir antimikrobiyal materyal ilave edilmektedir. Bu materyal klorheksidindir. Dolgu maddesinden salınarak etkili olmaktadır. 2) Antimikrobiyal ajanın, rezin matriks içinde sağlanarak üretilen kompozit rezinler bu gruba dahil olmaktadır. 12-metakriloksidodesil-piridinyum bromid (MDPB) denilen yeni bir monomer geliştirilmiştir. Matriks içinde sabit kalan bu ajan 16 dışarı salınmamaktadır. Bakteri üremesi ve materyal birikimine karşı engelleyici etki göstermektedir.(16) 2.4.3. Tek Kitle (Bulk Fill) Kompozitler Yeni nesil nano-hibrit bir kompozit rezin türüdür. Üretici firmalarına göre değişmekle beraber genel olarak; ytterbium triflorid (Filtek TM Bulk Fill, 3M/ESPE, St. Paul, MN, USA), (Tetric EvoCeram Bulk Fill, Ivoclar/Vivadent, Principality of Liechtenstein), baryum camı (Tetric EvoCeram Bulk Fill, Ivoclar/Vivadent, Principality of Liechtenstein), proakrilat, zirkonyum/silika (Filtek TM Bulk Fill, 3M/ESPE, St. Paul, MN, USA) partikülleri içermektedir. İnorganik doldurucularının oranı da firmalara göre farklılıklar gösterebilmektedir.(19) Kompozitin adı aynı zamanda uygulanan tekniğin adını da oluşturmaktadır. Tek tabaka halinde uygulanmasıyla çalışma süresini azalttığı ve hasta hekim konforunu arttırdığı bilinmektedir. 4 mm uygulanabilen bu kompozitin inorganik yapısında bulunan radyoopasitesini baryum arttırarak ve ışın ytterbium cihazının partikülleri, etkisinin kompozit derinlere rezinin ulaşabilmesini sağlamaktadır. Ayrıca kompozite mineye benzer bir şeffaflık vererek estetik üstünlük sağlamaktadır.(17,18) Tek kitle kompozitlerin, modifiye edilmiş metakrilat rezinleri sayesinde polimerizasyonun yavaş meydana geldiği rapor edilmiştir. (19) Pürüzsüz ve krem kıvamındaki yapısıyla tek kitle kompozitin, akışkan kaide materyali kullanmadan kavite tabanında ve duvarlarında yüksek marjinal adaptasyon sağladığı bilinmektedir. Büzülme stresini azaltıcı teknolojisiyle marjinal bütünlüğü arttırıp polimerizasyon büzülmesini düşük bir büzülme stresi olan 1,13 Mpa’ya ve düşük bir büzülme hacmi olan %1,9’a indirmiştir. Yeterli marjinal bütünlüğü ve 17 düşük polimerizasyon büzülmesiyle dişin deformasyon, postoperatif hassasiyet, mikrosızıntı ve sekonder çürük riskini azalttığı bildirilmiştir.(20) 2.5. KOMPOZİT REZİNLERİN ÖZELLİKLERİ Kompozit dolgu maddeleri translusent olup diş rengindedir. Su emebilmekte ve zamanla renklenmektedir. Ayrıca su emmeleri ile linear bir genişleme olabilmektedir. Kompozitlerin yüzey sertlikleri azdır ve yapılışlarında olası bir tükürük temasında daha da azalır. Kompozit maddelerde polimerizasyon büzülmesi mevcuttur. Bu durum mikrosızıntıya ve çatlaklara neden olabilmektedir. Kompozitler basınca, çekme ve gerilme kuvvetlerine karşı çok dayanıklı değildir. Kompozitler zamanla aşınmaya uğramaktadır. Açık dentin üzerine uygulandıklarında özellikle de polimer matriks, yani taşıyıcı faz nedeniyle pulpa iritasyonuna neden olabilmektedir.(8) Gerekli klinik başarıyı sağlamak için rezin kompozit materyallerin formülleri ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Doldurucu içeriği, doldurucu boyutu ve doldurucu partiküllerin matriks içerisindeki dağılımı kompozit rezinlerin mekanik ve fiziksel özelliklerini etkilemektedir. Kompozit rezinlerin içeriğine bağlı olarak materyalin mikrosertlik değeri değişiklik gösterebilecektir. Mikrosertlik, restoratif tedavide kullanılan kompozit materyallerinin klinik kullanımına ve başarısına katkıda bulunan en önemli özelliklerden birisidir. (21) 18 3.MİKROSERTLİK Bir materyalin sürekli bir kuvvet uygulamasına karşı direnç gösterebilme yeteneğine mikrosertlik adı verilmektedir. Bir maddenin sertliğini dövülebilirlik, dayanıklılık, orantı sınırı, çekilebilirlik, aşınma ve kesilmeye karşı olan direnç gibi özellikler etkilemektedir.(21) Materyallerin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde yaygın olarak sertlik yöntemleri kullanılmaktadır. Bunun başlıca nedeni deneyin basit oluşu ve diğer yöntemlere göre numunelere daha az zarar verip mekanik özelliklerinin bozmamasıdır. Diğer bir avantajı ise bir malzemenin sertliği ile diğer mekanik özellikleri arasında paralel bir ilişki bulunmasıdır.(21) Kompozit malzemelerin sertlik değerleri çeşitlilik göstermektedir. Ancak genel olarak kompozit rezinler, akrilik rezinlerden 4 kat daha sert olmakla birlikte dentinle yakın sertliktedir.(22) Mikrosertlik değerinin yüksek olması; çizilme ve aşınmaya karşı direnci arttırarak materyalin çeşitli kuvvetler karşısında kolayca deforme olmasını önler. Materyallerin yüzey sertliği, esneme ve orantı limiti, abrazyon, basma ve çekmeye karşı direnç gibi özellikleriyle ilişkilidir. (23-24) Yüzey sertliğini ölçmek için kullanılan yöntemler; Brinell, Rockwell, Knoop ve Vickers’tır. Bu yöntemler, önceden belirlenmiş kuvvetin cihaza bağlı uç yardımıyla incelenerek yüzeye penetrasyonu sistemiyle çalışmaktadır. Sertlik değeri, uygulanan kuvvetin tespiti için hedeflenen bölgenin alanına bölünmesiyle elde edilmektedir. (22) Hangi yöntemin seçilmesi gerektiği test edilecek materyale bağlı olarak değişmektedir. Rockwell ve Brinell testleri, kırılgan materyaller için uygun olmayıp elastik materyaller için yapılmaktadır. Vickers testi ise kırılgan materyallerin 19 sertliğinin ölçülmesine uygun olduğundan diş yapısının sertliğinin ölçülmesinde de kullanılmaktadır.(22) Kompozitin sertleşmesi sırasında su veya tükürükle temasından kaçınılmalıdır. Bu temas sonucu sertleşme oranı %43 azalmaktadır. Maksimum sertliğe ulaşabilmek için dolgunun tükürükten çok iyi korunması gerekmektedir.(25) 3.1. Vickers Sertlik Değeri Vickers elmas piramit çentik testi, kompozit rezinlerin mikrosertliklerini elde etmek amacıyla kullanılmaktadır. Ölçülen materyalde çökme oluşturabilmek için piramit tabanlı bir elmastan yararlanılmaktadır. Piramidin yüzeyleri arasındaki açı 136 o ‘dir. Elmas ucun oluşturduğu çökme alanının diagonellerinin boyları ölçülerek ortalaması alınmaktadır.(Şekil 3.1) (22) Şekil 3.1. Vickers Sertlik Değeri Ölçüm Yöntemi (26) Vickers sertlik değeri (VSD) uygulanan yükün (F) oluşan izin alanına bölünmesi anlamına gelen, bağıntısıyla bulunur. Burada 20 d izin ortalama köşegen uzunluğu olup formülü ile hesaplanır.(26) Değerler, minenin(408 kg/mm2) ve dentinin (60 kg/mm2) Vickers sertlik değerleri ile kıyaslanabilir olmalıdır. Dolgu parçacıklarının sertlikleri nano çentik açısı kullanılarak tespit edilmektedir. Bu değerler; polimerize olmuş kompozit rezinler için 0,16 GPa’dan, quartz parçacıklar için 8,84 GPa’ya kadar değişmektedir. Hydroksiapatit kristallerinin çentik sertliği 3,39 GPa’dır. Bu değer dolgu parçacıkları için kompozitin maksimum kabul edilebilir standardı olarak kullanılmaktadır. Filler sertliği hydroksiapetitinkinden az veya ona eşit olmalıdır. Baryum camı ve çinko camı gibi birçok cam 3 GPa ve 4 GPa arasında değişen sertlik değerine sahiptir. Posterior kompozitlerin daha yeni jenerasyonlarında daha küçük ve daha yumuşak cam parçacıkları kullanılmaktadır. Bu sayede kompozitler daha az aşındırıcı ve daha az yıpratıcı özelliğe sahip olmaktadır.(22) 3.2. Konu İle İlgili Araştırmalar Flury ve arkadaşlarının 2012 yılında yapmış oldukları çalışmada; ISO 4049 metodunun bulk fill materyalleri için uygunluğunu araştırmışlardır. Bunun için rezin kompozit numuneler (n=6 her grupta) iki kontrol materyali (Filtek Supreme Plus, Filtek Silorane) ve 4 tek kitle materyali (Surefil SDR, Venus Bulk Fill, Quixfil, Tetric Evo-Ceram Bulk Fill) olarak hazırlanmış, 10 s ve 20 s ışınlanmış ve her grup için Vickers sertlik profilleri oluşturulmuştur. Sonuç olarak DISO değerleri, en yüksek Dıso gösteren tek kitle materyalleriyle 1,76 ve 6,49 mm arasında bulunmuştur. Dnew değerleri ise 0,2 ve 4,0 mm arasında bulunmuştur. Dnew, Filtek Silorane hariç tüm rezin kompozitlerde DISO’dan daha küçük olduğu gözlenmiştir. Bulk fill materyalleri için ISO 4049 metodunun tedavi derinliği, Vickers sertlik profilleri tarafından 21 belirlenen tedavi derinlikleriyle karşılaştırıldığında tahmin edilenden fazla bulunmuştur.(27) Lazarchik ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada tek kitle ve tabakalı uygulanan kompozit rezinleri karşılaştırmışlardır. Bu amaçla, son zamanlarda çekilmiş olan 70 insan molarında Sınıf 1 preparasyonlar yapılmış ve mikrofil, mikrohibrit veya nanohibrit kompozit rezinin koyu veya açık tonuyla ya da translüsent bir materyalin tek tonuyla restore edilmiştir. Yarısı 2 mm kalınlığında konvansiyonel tabakalı teknikle yerleştirilip okluzal ışınlama ile diğer yarısı da tek kitle yöntemi kullanılarak yapılmıştır (n=5) Sertlik değerleri, inkremental yöntemde kompozit rezinin renk tonundan veya doldurucu sınıflaması açısından göreceli olarak etkilenmemiştir ama tek kitle yöntemi kullanıldığında bu faktörler tarafından anlamlı olarak etkilenmiştir. Tek ton translüsent materyal, tek kitle veya tabakalı olma durumlarından etkilenmemiştir. Kompozit rezinlerin yerleştirilmesinde kullanılan tek kitle yöntemi, sertlik değerlerinde tabakalı yönteme eşdeğer olarak sonuç vermez. (17) El-Safty ve arkadaşlarının 2012 yılında yaptıkları çalışmalarında çeşitli tek kitle rezin kompozit formülasyonlarının diğer tiplerle karşılaştırmalı olarak sünme (creep) deformasyonunu kararlaştırmışlardır. Bunun için 6 rezin kompozit (4 bulk fill ve 2 konvansiyonel) incelenmiştir. Çalışmaya göre maksimum sünme gerilimi, Grup A için %0,72 ile % 1,55 arasında; Grup B için ise su emmesine bağlı olarak %0,79 ile %1,80 arasında bulunmuştur. Ayrıca, kalıcı deformasyon, Grup A için % 0,14 ile % 0,47, Grup B için ise %0,20 ile % 0,59 arasında elde edilmiştir. Materyale ve saklama koşullarına bağlı olarak sünme geriliminin geri kazanım yüzdesi %64 ile %81 arasında çıkmıştır. Buna göre tek kitle materyallerinde artan doldurucu yüklemesi ile sünme gerilimi genliği azalmaktadır.(18) 22 Ilıe ve arkadaşlarının 2013 yılında yaptıkları çalışmanın amacı, 7 tek kitle RBCnin (Venus Bulk Fill, Heracus Kulzer; SureFil SDR flow, Dentsply Caulk; x-tra base ve x-tra fil, VOCO; Filtek Bulk Fill, 3M ESPE; SonicFill, Kerr; Tetric EvoCeram Bulk Fill, Ivoclar Vivadent) esneme dayanımı (σ), güvenilirliği( Weibull parametresi, m) esneklik modülü (Eflexural), çentikleme modülü(YHU) Vickers sertliği (HV) ve sünme (Cr) değerlerini belirleyerek mekanik özelliklerini değerlendirmektir. Kayda değer en yüksek esneme dayanımı SonicFill, x-tra base ve x-tra fil için ölçülürken, en yüksek güvenilirliği x-tra base, SureFill SDR flow ve Venus Bulk Fill göstermiştir. Materyaller arasındaki Eflexural ve YHU cinsinden farklar daha belirgin hale gelmiştir. X-tra fil bu parametrelerde en yüksek değerleri verirken, Filtek Bulk Fill ve Venus Bulk Fill en düşük değerleri vermiştir. Bulk-fill RBC’nin sınıflaması, nanohibrit ve mikrohibrit RBClerde olduğu gibi, benzer esneme dayanımı değerlerini meydana çıkarmıştır ve akışkan RBClerle karşılaştırıldığı zaman değerler önemli derecede daha yüksek bulunmuştur. Bulk-fill RBClerin, esneklik modülü (Eflexural), çentikleme modülü(YHU) ve Vickers sertliği (HV) sınıflaması hibrit RBCler ve akışkan RBCler; sünme cinsinden ise bulk-fill ve akışkan RBCler benzer performansta bulunmuştur.(28) Toksoy Topcu ve arkadaşları 2009 yılındaki çalışmasında QTH veya LED ışın cihazları ile polimerize edilen farklı tiplerdeki rezin kompozitlerin mikrosertlik, yüzey pürüzlülüğü ve aşınma direnci in vitro olarak değerlendirilmiştir. LED veya QTH ışın cihazları ile polimerize edilmiş kompozitlerden (8 mm çapında, 2 mm kalınlığında) yapılan silindirik bloklar hazırlanmıştır. Örneklerin üst ve alt yüzeylerinde Vickers sertliği ölçülmüştür. Sonuç olarak; Clearfil MajestyTM Posterior’un nanokompozit materyali, tüm polimerizasyon tiplerinin üst ve alt yüzeylerinde (p<0.05) en yüksek sertlik değerini göstermiştir. Microhybrid 23 ClearfilTM APX ve hibrit QuixfilTM kompozitleri en yüksek yüzey pürüzlülüğünü göstermiştir. Clearfil MajestyTM Posterior’un aşınma direnci, diğer test edilen rezin kompozitlerin en üst değerinin üzerinde bulunmuştur. Tüm bu polimerizasyon tipleri için diğer test edilmiş materyaller ile karşılaştırıldığında Clearfil MajestyTM Posterior en yüksek mikrosertliği, en düşük yüzey pürüzlülüğünü ve en yüksek aşınma direncini göstermiştir.(29) Poskus ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada; tek kitle ve tabakalı yöntemler kullanılmış ve numuneler okluzalden ışınlanarak polimerize edilmişlerdir. Sınıf II kavitelerde yapılan bu çalışmada tabakalı yöntemde tabakalar arası sertlik değerlerinde anlamlı bir fark bulunamamış. Ancak tek kitle yerleştirme tekniğinde okluzal tabaka servikal tabakadan daha sert olarak ölçülmüştür.(30) Yaman BC. ve arkadaşlarının 2008 yılında yaptıkları in vitro çalışmada, iki ayrı matriks sistemi kullanılarak hazırlanan Klas II kompozit restorasyonların aproksimal ve pulpal yüzeylerinin mikrosertlik değerleri karşılaştırılmıştır. Plastik çenelerdeki alt büyük azı dişlerine 4x4x4 mm'lik kaviteler açılıp (n=160) dişlerin silikon duplikatları hazırlanmıştır. Kavitelere Tetric EvoCeram, Grandio, Synergy D6, Filtek Supreme XT kompozit restoratif materyaller, metal matriks sistemi (Quickmat, Polydentia) ve şeffaf matriks sistemi (Lucifix, Hawe Neos) kullanılarak uygulanmıştır. Yüzeylerin mikrosertlikleri Vickers Mikrosertlik Test cihazı ile ölçülmüştür. Metal ve şeffaf matriks kullanılan gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulunmamıştır (p>0,05). Pulpal ve aproksimal yüzeyler karşılaştırıldığında ise, aproksimal yüzeyin mikrosertliğinin pulpal yüzeyden istatistiksel anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,05). Klas II kompotit restorasyonların ara yüzeyleri mikrosertlik açısından değerlendirildiğinde metal veya şeffaf matriks sistemler arasında fark bulunmamıştır.(31) 24 Tüm bu bilgiler ışığında çalışmamızın amacı, farklı yerleştirme tekniklerinin (tek kitle/tabakalı) ve ışınlama sürelerinin (20s/40s) rezin kompozitlerin mikrosertliği üzerine etkisinin incelenmesidir. 25 4. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmada tek kitle veya tabakalı yerleştirilen ve 20s veya 40s ışınlanan rezin kompozitlerin mikrosertlik değerleri incelendi. Bu amaçla 3 farklı tek kitle kompozit materyali ile 1 konvansiyonel tabakalı teknikle uygulanan kompozit materyali kullanıldı. Test Protokolü 1) Örnekler 4 mm yüksekliğinde ve 5 mm çapında disk kalıplar içerisine yerleştirildi. 2) Grup 1, 2 ve 3’te kompozit materyali tek kitle olarak, Grup 4’te ise materyal 2 mm’lik 2 tabaka halinde yerleştirilip polimerize edildi. Grup 1: Tetric Evo Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechteinstein) (Resim 4.1) ile tek tabakalı olarak restore edilmiştir. Resim 4.1.Tetric Evo Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechteinstein) 26 Grup 2: Quixfill (Dentsply De Trey, Konstaz, Germany) (Resim4.2) ile tek tabakalı olarak restore edilmiştir. Resim 4.2.Quixfill (Dentsply De Trey, Konstaz, Germany) Grup 3: Ever X Posterior (GC Corp., Tokyo, Japan) (Resim 4.3) ile tek tabakalı olarak restore edilmiştir. Resim 4.3.Ever X Posterior (GC Corp., Tokyo, Japan) 27 Grup 4: Tetric N Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechteinstein) (Resim 4.4) ile 2 mm’lik tabakalar halinde restore edilmiştir. Resim 4.4.Tetric N Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechteinstein) 3) Kalıpların alt ve üst yüzeylerinde bulunan strip bantlar ve cam lamlar preslenerek düz bir yüzey oluşturuldu.(Resim 4.5) Resim 4.5.Düz bir yüzey oluşturulan numuneler 28 4) Her bir materyal için hazırlanan 14 örnek, LED ışık cihazı ile (Bluephase, Ivoclar, Vivadent, Schaan, Liechtenstein) farklı ışınlama sürelerine (20s/40s) göre 2 gruba ayrıldı (n=7).(Resim 4.6) (Resim 4.7) Resim 4.6. Işık Cihazı Resim 4.7.Işınlama süresine (20s/40s) göre 2 gruba ayrılan materyaller 29 5) Rezin materyallerin yüzey sertlik değerleri ölçümü, örneklerin alt ve üst yüzeylerinden ayrı ayrı Vickers sertlik cihazı (Shimadzu Microhardness Testers HMV-2, Kyoto, Japan) ile 15 sn süre ile 100 gr kuvvet uygulanacak şekilde gerçekleştirildi. (Resim 4.8) Resim 4.8. Vickers sertlik cihazı Shimadzu Microhardness Testers HMV-2, Kyoto, Japan 6) Hesaplamalar sonrası elde edilen veriler istatistiksel olarak tek yönlü varyans analizi (ANOVA), t testi ve Bonferroni Post hoc testleri ile değerlendirildi. 30 5. BULGULAR Test bulguları incelendiğinde 20 saniye polimerize edilen numunelerin üst yüzeylerinden ölçülen ortalama sertlik değerleri Quixfill’de 70,2; GC Ever X Posterior’da 50,3; Tetric Evo Ceram’da 45,7; Tetric N Ceram’da 32,4 olarak elde edilmiştir. 40 saniye polimerize edilen numunelerin üst yüzeylerinden ölçülen ortalama sertlik değerleri ise Quixfill’de 79,1; GC Ever X Posterior’da 52,6; Tetric VICKERS SERTLİK DEĞERLERİ Evo Ceram’da 46,8; Tetric Evo Ceram’da 38,3 olarak bulunmuştur.(Grafik 5.1) 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 STANDART SAPMA ORTALAMA 20 sn 40 sn TETRIC EVO CERAM 3,3 2,4 45,7 46,8 20 sn 40 sn QUİXFİLL 5,4 70,2 7,0 79,1 Grafik 5.1.Numunelerin Üst Yüzey Sertlik Değeleri 31 20 sn 40 sn GC EVER X POSTERIOR 3,8 5,2 50,3 52,6 20 sn 40 sn TETRIC N CERAM 4,4 4,3 32,4 38,3 Numunelerin alt yüzeylerinden ölçülen ortalama sertlik değerlerine bakıldığında 20 saniye polimerize edilenlerde Quixfill 55,8; GC Ever X Posterior 41,1; Tetric Evo Ceram 26,4; Tetric N Ceram 26,1 olarak ölçülmüştür. 40 saniye polimerize edilenlerde ise Quixfill 63,3; GC Ever X Posterior 42,6; Tetric Evo VICKERS SERTLİK DEĞERLERİ Ceram 33,6; Tetric N Ceram 33,3 olarak tespit edilmiştir.(Grafik 5.2) 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 STANDART SAPMA ORTALAMA 20 sn 40 sn TETRIC EVO CERAM 2,5 2,1 26,4 33,6 20 sn 40 sn QUİXFİLL 3,9 55,8 4,8 63,3 20 sn 40 sn GC EVER X POSTERIOR 3,8 3,6 41,1 42,6 20 sn 40 sn TETRIC N CERAM 4,9 5,1 26,1 33,3 Grafik 5.2. Numunelerin Alt Yüzey Sertlik Değerleri Sonuç olarak; Grup 2’nin hem alt hem de üst yüzeyinden elde edilen mikrosertlik değerlerinin, her iki ışınlama süresinde de diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulundu. En düşük mikrosertlik değerleri Grup 4’te elde edildi (p<0,05). Tüm gruplarda, ışınlama süresi ile materyallerin hem alt hem de üst yüzeylerinden elde edilen mikrosertlik değerleri arasında pozitif korelasyon tespit edildi (p<0,05) 32 6.TARTIŞMA Son yıllarda üreticiler; diş hekimliğindeki klinik başarıları arttırabilmek ve toplumdaki estetik beklentileri karşılayabilmek amacıyla restoratif materyalleri sürekli olarak yenileme arayışına girmişlerdir. Yapılan çalışmalarda çeşitli kompozit modifikasyonları denenerek daha üstün özelliklere sahip kompozitler yapılması amaçlanmaktadır. Günümüzde tek kitle (bulk-fill) kompozit dolgular, tabakalı (inkremental) teknikle uygulanan kompozit dolgulara göre avantajlı olmaları nedeni ile klinik kullanımda popüler hale gelmeye başlamıştır. Bu in vitro çalışmamızda, farklı yerleştirme tekniklerinin (tek kitle/tabakalı) ve ışınlama sürelerinin (20s/40s) rezin kompozitlerin mikrosertliği üzerine etkisi incelenmiştir. Mikrosertlik, materyal üzerinde kalıcı girinti oluşumuna karşı direnç olarak tanımlanmaktadır. Mikrosertlik testleri bir materyalin mekanik özelliklerinin araştırılmasında kullanılan önemli bir araçtır. Düşük sertlik değerleri genellikle düşük aşınma direnci ve çizilmeye karşı hassasiyet ile bağlantılıdır, bu da restorasyon başarısızlıklarına neden olabilir.(23-24) Kompozit materyallerinde aranan en önemli özelliklerden birisi de; materyalin mikrosertliğinin restorasyonun derinliğine bağlı olarak azalmamasıdır. Çalışmamızda bu özelliği araştırmak amacıyla 4 farklı kompozit materyali ve 2 farklı dolgu tekniği kullanarak alt ve üst yüzeyden alınan sertlik ölçümleri incelenmiş ve ölçüm sonuçları istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Mikrosertlik testleri bir materyalin mekanik özelliklerinin araştırılmasında kullanılan önemli bir araçtır. (32) Düşük sertlik değerleri genellikle düşük aşınma 33 direnci ve çizilmeye karşı hassasiyet ile bağlantılıdır, bu da restorasyon başarısızlıklarına neden olabilir.(33) Her materyalin kimyasal kompozisyon ve doldurucu içerik özelliklerinin, fiziksel özelliklerini etkilemesinden dolayı sertlik değerleri arasında farklılıklar gözlenmektedir. Braem ve arkadaşları ile Chung ve Greener yüksek doldurucu içeriği olan materyallerde yüksek yüzey sertlik değerlerinin ölçüldüğünü gözlemlemişlerdir. (34-35) Yapılan çalışmalarda strip kullanılarak hazırlanan kompozit örneklerinde en düzgün yüzeylerin elde edildiği vurgulanmıştır.(36) Çalışmamızda, kompozit numunelerin yüzeylerinde herhangi bir bitirme ve parlatma işlemi uygulanmamıştır. Soygun ve arkadaşları farklı akışkan bulk-fill kompozitlerin mikrosertliklerini inceledikleri çalışmada alt yüzeylere ait sertlik değeri üst yüzeylerden daha düşük bulunmuştur.(37) Işıkla sertleşen kompozit rezinlerin polimerizasyon derecesi ışın süresi ve ışın mesafesi ile direkt olarak etkilenmektedir. Kompozit rezinlerin ışına yakın yüzeyi daha kolay sertleşirken ışından uzak olan yüzeyinde sertleşme daha geç olmaktadır. Derin kavite restorasyonlarında ve porselen restorasyonların yapıştırılmasında bu özelliklerinden dolayı sertleşme sürelerini arttırmak gerekmektedir. (38) Bu sonuçlar ile paralel olarak çalışmamızda alt yüzeyden elde edilen mikrosertlik değerlerinin tüm gruplarda üst yüzey ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak düşük olduğu gözlenmiştir. Rouhollahi ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmaya göre; mikrosertlik, kompozitin kalınlığı ile ters orantılıdır. Bu yüzden restorasyonun güvenli olması için her tabakada 2 mm kalınlığında tabakalı teknikle kompozitin uygulanması 34 önerilmektedir. (39) Ancak son yıllarda rezin kompozitlerdeki gelişmelere bağlı olarak klinik özellikleri yüksek tek kitle kompozitler üretilmiştir. Çalışmamızın sonuçları tek kitle bir kompozit olan Quixfill’in en başarılı grup olduğunu göstermektedir. Frankenberger ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmaya göre tek kitle ve tabakalı yerleştirilen kompozit rezin restorasyonların klinik performanslarında anlamlı bir fark görülmemiştir.(40) Bu farkın materyallerin özelliklerine göre farklılık gösterebileceği düşüncesindeyiz. Çalışmamızda kullandığımız tüm tek kitle kompozit materyallerinde elde edilen mikrosertlik değerlerinin tabakalı kompozit materyaline göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu gözlenmiştir. Tek kitle kompozit materyalleri de kendi içerisinde değerlendirildiğinde gruplar arasında farklılık olduğu izlenmektedir. Tek kitle kompozit materyalleri ile yapılan bir çalışmada, 2 mm’lik tabakalarda ara polimerizasyona gerek olmadığı, kavitenin 4 mm’lik tabakayla tek seferde doldurulabileceği bildirilmiştir.(41) Çalışmamızda da 3 farklı tek kitle kompozit materyalleri 4 mm’lik tabakalar halinde uygulanmıştır. Amaral ve arkadaşları yaptıkları çalışmada tek kitle ve tabakalı yerleştirme yöntemlerini karşılaştırmışlardır. Bu çalışmaya göre herhangi bir derinlikte mikrosertlik açısından anlamlı bir farka rastlanmamıştır.(42) Çalışmamızda elde edilen veriler incelendiğinde tüm gruplarda alt yüzeyden elde edilen mikrosertlik değerlerinin üst yüzeye göre anlamlı düzeyde düşük olduğu izlenmiştir. Mikrosertlik ölçme testleri, uygun olarak seçilen statik bir elmas ucun, belirli bir süre içerisinde belirli bir yük altında test edilen materyale batırıldığında malzeme üzerinde bir iz bırakması şeklinde yapılmaktadır. Yük uzaklaştırıldıktan sonra 35 meydana gelen mikroskobik izin ölçülmesiyle değerler elde edilmektedir. Literatürde mikrosertlik değerlerinin ölçümünde farklı yöntemler kullanılmaktadır. (23-24) Çalışmamızda, daha önce birçok çalışmada kullanılmış olan Vickers mikrosertlik ölçüm testi uygulanmıştır. Yaptığımız çalışmayla tek kitle uygulanan kompozit rezinin tabakalama tekniğini geçmişte bırakarak kullanımının daha kolay olmasının yanında restorasyon açısından güvenilir bir tercih olup olamayacağı hakkında fikir edinmek amaçlanmıştır. Çalışma sonuçlarımıza göre mikrosertlik açısından tek kitle uygulanan kompozit materyallerin tabakalı uygulanan materyale göre üstün olduğu saptanmıştır. 36 7.SONUÇ Bu çalışmada, tek kitle uygulanan kompozit materyallerin mikrosertlik değerlerinin tabakalı uygulanan materyale göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptandı. Tek kitle uygulanan kompozit rezinler klinikte hem uygulama süresini kısaltabilecek, hem de tükürük kontaminasyonu gibi olumsuz özellikleri minimuma indirebilecektir. Bu özellikleri sebebiyle tek kitle kompozit uygulamalarının çocuk dişhekimliği kliniklerinde kullanımının faydalı olacağı düşünülmektedir. 37 8.ÖZET Son yıllarda tek kitle (bulk-fill) kompozit dolgular, tabakalı (inkremental) teknikle uygulanan kompozit dolgulara göre avantajlı olmaları nedeni ile klinik kullanımda popüler hale gelmeye başlamıştır. Bu in vitro çalışmanın amacı, farklı yerleştirme tekniklerinin (tek kitle/tabakalı) ve ışınlama sürelerinin (20s/40s) rezin kompozitlerin mikrosertliği üzerine etkisinin incelenmesidir. Bu amaçla 3 farklı tek kitle kompozit materyali ve 1 konvansiyonel tabakalı teknikle uygulanan kompozit materyali kullanıldı. Grup 1: Tetric Evo Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechteinstein) Grup 2: Quixfill (Dentsply De Trey, Konstaz, Germany) Grup 3: Ever X Posterior (GC Corp., Tokyo, Japan) Grup 4: Tetric N Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechteinstein). Örnekler 4 mm yüksekliğinde ve 5 mm çapında disk kalıplar içerisine yerleştirildi. Grup 1, 2 ve 3’te kompozit materyali tek kitle olarak, Grup 4’te materyal 2 mm’lik 2 tabaka halinde yerleştirilip polimerize edildi. Kalıpların alt ve üst yüzeylerinde bulunan strip bantlar ve cam lamlar preslenerek düz bir yüzey oluşturuldu. Her bir materyal için hazırlanan 14 örnek, ışınlama süresine (20s/40s) göre 2 gruba ayrıldı (n=7). Rezin materyallerin yüzey sertlik değerleri ölçümü, örneklerin alt ve üst yüzeylerinden ayrı ayrı Vickers sertlik cihazı (Shimadzu Microhardness Testers HMV-2, Kyoto, Japan) ile 15 sn süre ile 100 gr kuvvet uygulanacak şekilde gerçekleştirildi. Istatistiksel degerlendirme tek yönlü varyans analizi (ANOVA), t testi ve Bonferroni Post hoc testleri ile yapıldı. Çalışmamızın sonucunda Grup 2’nin hem alt hem de üst yüzeyinden elde edilen mikrosertlik değerlerinin, her iki ışınlama süresinde de diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulundu. En düşük mikrosertlik değerleri Grup 4’te elde edildi (p<0,05). Tüm gruplarda, ışınlama süresi ile 38 materyallerin hem alt hem de üst yüzeylerinden elde edilen mikrosertlik değerleri arasında pozitif korelasyon tespit edildi (p<0,05). 39 9.KAYNAKLAR 1) Ekici A., Kompozit Restorasyonlarda Başarısızlık Nedenleri, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi, 2010. 2) Akdoğanözü T., Restoratif Diş Hekimliğinde Posterior Kompozitlere Güncel Bir Bakış, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi, 2011. 3) Kuru R., Bulk Fill Kompozit Rezinin Farklı Tekniklerle Uygulanmasının Mikrosızıntı ve Mikrosertlik Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi, 2013. 4) Cengiz T., Endodonti, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Yayınları, 1983, 5, S:188-194 . 5) Arıkan S., Posterior Kompozitler, Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2005. 6) Çil D., Posterior Bölgede Estetik Restorasyonlar, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi, 2007. 7) Önal B., 4. Sınıf Diş Hastalıkları ve Tedavisi Dersi Notları, 2004. 8) Önal B., Restoratif Diş Hekimliğinde Maddeler ve Uygulamaları, 2004. 9) Craig, Robert G., Direct Esthetic Restorative Materials, Restorative Dental Materials, 2005, 13, 244-267. 10) Dayangaç B., Kompozit Rezin Restorasyonlar, Güneş Kitabevi, 2000, S:120, 74-84. 11) Williems, G., Lambrechts, P., Bream, M., Vanherle, G., Composite Resins in The 21st Century, Quintessence International, 1993, 24, 641-657. 40 12) Türkün Ş., Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 2.Sınıf Maddeler Bilgisi Ders Notları, 2009, 16-30. 13) Robberson TM., Heymann H.O., Swift E.J., Art and Science of Operative Dentistry, 2011, 196-215, 497-526. 14) Jackson, Ronald D., Morgan, M., The New Posterior Resins and a Simplified Placement Technique, The Journal of the American Dental Association, 2000, 131, 375-383. 15) Altun C., Kompozit Dolgu Materyallerinde Son Gelişmeler, Gülhane Tıp Dergisi, 2005, 47, 77-82. 16) Gökçe K., Özel E., Kompozit Restorasyonlarda Son Gelişmeler, Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Dergisi, 2005, 15, 52-60. 17) David A. Lazarchik, Dmd, Barry D. Hammond, Dmd, Christy L. Sikes, Stephen W. Looney, Phd, And Frederick A. Rueggeberg, Dds, Ms, Hardness Comparison of Bulk-Filled/Transtooth and Incremental-Filled/Occlusally Irradiated Composite Resins, The Journal of Prosthetic Dentistry, 2007, 98, 129-140. 18) S. El- Safty, N. Silikas, D.C. Watts Dental Materials, 2012, 28, 928-935. 19) Moorthy A., Hogg C.H., Dowling A.H., et al., Cuspal Deflection and Microleakage in Premolar Teeth Restored with Bulk-Fill Flowable Resin-Based Composite Base Materials, University of Kopenhagen School of Dentistry., 2012. 20) Vasquez D., A New Generation Bulk-Fill Composite For Direct Posterior Restorations, Inside Dentistry, 2012, 5, 5. 41 21) Akçay I., Değişik İrigasyon Solüsyonlarının Kök Kanal Dentini Üzerindeki Etkilerinin Sem ve Mikrosertlik Yöntemleri ile İncelenmesi, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Doktora Tezi, 2007. 22) Çalışkan K., Gökay N., Kompozit Dolgu Maddelerinin Genel Özellikleri ve Sınıflandırılması, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Dergisi, 1990, 11, 119-127. 23) Jendersen Md., Clinical Behavior of 21st Century Adhesives and Composites, Quintessence International, 1993, 24, 659-662. 24) Manhart J., Kunzelmann K.H., Chen H.Y., Hickel R., Mechanical Properties of New Composite Restorative Materials, Journal of Biomedical Materials Research, 2000, 53, 353-361. 25) Orakoğlu A., Fiziksel ve Kimyasal Etkenlerin Kompozit Dolgular Üzerindeki Etkisi, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi, 2010. 26) Karagöz M., Sertlik Deney Föyü, Bartın Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü 27) Simon Flury, Stefanie Hayoz, Anne Peutzfeldt, Jürg Hüsler, Adrian Lussi, Dental Materials, 2012, 28, 521-528. 28) N. Ilıe, S. Bucuta, M. Draenert, Bulk-Fill Resin-Based Composites: An invitro Assessment of Their Mechanical Performance, Operative Dentistry, 2013, 38-5. 29) Toksoy Topcu F., Erdemir U., Sahinkesen G., Yildiz E., Uslan İ., Acikel C., Evaluation of Microhardness, Surface Roughness and Wear Behavior of Different Types of Resin Composites Polymerized with Two Different Light Sources, Wiley İnternational Science, 2009, 92b, 470-478. 42 30) Poskus LT., Placido E., Cardoso PE., Influence of Placement Techniques on Vickers and Knoop Hardness of Class II Composite Resin Restorations, Dental Materials, 2004, 20, 726-732. 31) Yaman BC. , Güray Efes B., Dörter C., Erdilek D., Gömeç Y., Klas II Kompozit Restorasyonların Aproksimal ve Pulpal Yüzeylerinin Mikrosertliğinin in-vitro Olarak İncelenmesi, Journal of Istanbul University Faculty of Dentistry, 2008. 32) Moraes RR., Marimon JLM., Schneider LFJ., Sinhoreti MAC., CorrerSobrinho L., Boeno M., Effects of Months of Aging in Water on Hardness and Surface Roughness of Two Microhybrid Dental Composites, Journal of Prosthodontics, 2008, 17, 323-326. 33) Say EC, Civelek A., Nobecourt A., Ersoy M., Güleryüz C., Wear and Microhardness of Different Resin Composite Materials, Operative Dentistry, 2003, 28, 628-634. 34) Braem M., Finger W., Van Doren VE, Lambrechts P., Vanherle G., Mechanical Properties and Filler Fraction of Dental Composites, Dental Materials, 1989, 5, 346-348. 35) Chung KH., Greener EH., Correlation between The Degree Conversion, Filler Concentration and Mechanical Properties of Posterior Composite Resins, Journal of Oral Rehabilition, 1990, 17, 487-494. 36) Yazıcı AR., Müftü A., Kugel G., Threedimensional Surface Profile Analysis of Different Types of Flowable Restorative Resins Following Different Finishing Protocols, Journal of Contemparary Dental Practice, 2007, 8, 9-17. 43 37) Soygun K., Ünal M., Özer A., Gülnahar E., Bolayır G., Farklı Akışkan Bulk-Fill Kompozitlerin Mikrosertliklerinin Araştırılması, Cumhuriyet Dental Journal, 2014. 38) Kanca J., Visible Light-Activated Composite Resins, A Comparison of Surface Hardness and Uniformity of Cure, Quintessence International, 1985, 5, 345347. 39) Rouhollahi MR., Mohammadibasir M., Talim S., Comparative Depth of Cure Among Two Light-Cured Core Build-Up Composites by Surface Vickers Hardness, Journal of Dentistry, 2012. 40) Frankenberger R., Schultz M., Roggendorf MJ., Bulk-Fill vs. Layered Resin Composite Restorations in Class II Cavities. 41) Schenck L, Burtscher P, Vogel K, Weinhold HC., Major Breakthrough in The Field of Direct Posterior Composite Resins - Thanks to The Combined Use of Tetric Evoceram Bulk Fill and Bluephase Style, Special Feature Dzw, 2011, 38,11, 3-15. 42) Amaral CM., De Castro AKBB., Pimenta LAF., Ambrosano GMB., Influence of Resin Composite Polymerizations Techniques on Microleakage and Microhardness, Quintessence International, 2002, 33, 685-689. 44 10.ÖZGEÇMİŞ 1991 yılında Balıkesir’de doğdum. Lise öğrenimimi Sırrı Yırcalı Anadolu Lisesi’nde tamamladım. 2009 yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni kazandım. 45
© Copyright 2024 Paperzz