İndir (PDF, 2.32MB) - Türk Kooperatifçilik Kurumu

Başyazı
Dünya Turizm Örgütü’ne göre; Dünya turizm pazarı 2012 yılında ilk defa
bir milyarı aşkın turist ile bir trilyon Dolara yaklaşmış olup; 2020 yılında bir
buçuk milyar turist ile bir buçuk trilyon dolara ulaşması beklenmektedir.
Türkiye ise 2012 yılında bu pazardan ilk defa 30 milyonu aşan turist ile 30
milyar Dolara yaklaşan gelir sağlamış olup; 2023 yılında 50 milyon turist ve
50 milyar Dolar gelir hedeflemektedir.
Dünya Turizm Örgütü Genel Sekreteri, Dünyadaki turist sayısında 2013 yılında, 2012’ye nazaran yüzde 2’nin üzerinde artış beklediklerini kaydederken; 2030 yılına kadar dünyadaki turist sayısının her yıl ortalama yüzde 3,3
büyüyeceğini tahmin ettiklerini ve bunun da her yıl 40 ila 42 milyon daha
fazla kişinin seyahat edeceği anlamına geldiğini söylemektedir.
Dünya turizm pazarında ilk 10 ülke arasında yer alan; gelen turist sayısında
ilk 5 ülke arasına girmeyi zorlarken, turizm geliri bakımından ikinci beşlik grup içinde kalmakta olan Türk Turizminin gerek mevcut dünya turizm
pazarından gerekse pazarın yıllık büyümesinden payını alması kaçınılmazdır, gerekliliktir. Çünkü, Türk Turizminin hak ettiği yerde olmadığı görüşü,
sektörün uygulamacıları, bürokratları ve akademisyenleri tarafından genel kabul görmektedir. Nitekim, Dünya Turizm Örgütü Genel Sekreteri de
Türkiye’yi ziyaretlerinde “Türkiye’ye desteğimiz devam edecek. Türkiye
bizim için herhangi bir üye değil, özel bir ülke” diyerek iç kamuoyunu desteklemişlerdir.
Turizmin çok yönlü bir faaliyet ve sektör olması nedeniyle ancak toplumun
topyekün hareketiyle daha hızlı ve daha büyük sonuçlar alanabileceği ve
bunun içinde toplumun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve dönemler
itibariyle bilgilendirme/bilinçlendirmenin güncellenmesini sağlamak için
özel turizm gün ve/veya haftası belirlenmesi gereği olarak Türkiye’de ilk
defa 1976 yılında kararlaştırılan ve 1977 yılından itibaren mart ayının ikinci
pazartesi günü olarak kutlanmaya başlanan Turizm Günü; 1983 yılından
beri de 15-22.Nisan tarihleri arasında kutlanagelen Turizm Haftası bu yıl/
bu ay 37.kez kutlandı. Her ne kadar 15-22.Nisan tarihleri aynı zamanda turizm sezonu açılışı olarak da kabul edilmekte ise de sezonluk turizm yerini
tüm zamanlara/yıla yayılmış turizm anlayışına bırakmıştır.
Turizm faaliyetini tüm yıla yaymak için deniz-kum-güneş üçlüsüne ek olarak dünya turizm trendleri doğrultusunda alternatif turizm uygulamalarını hayata geçirmek gerekmektedir. Zaten, insanların tüketim kalıplarının
1
değişmesine paralel bir şekilde, tatil anlayışları ve beklentileri de farklılaşmakta ve bu doğrultuda, turizmde yeni trendler ve alternatif turizm uygulamaları aramaktadırlar. Ancak, artan rekabetin avantajlarını kullanarak
daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli tatil yapmak istemektedirler. Diğer
taraftan, alternatif turizm uygulamalarının mevcut ve olası trendleri bu
alandaki yatırım ve işletmeciliği klasik turizm yatırımlarından ve işletmeciliğinden farklı kılmaktadır. Yani, piyasayı oluşturacak olan talep edenlerin ve
arz edenlerin arayışları vardır. Her iki tarafında arayışına kooperatifler bir
çözüm olabilir. Şöyle ki;
Bir taraftan tatil talep edenler, tatil ihtiyaçlarını piyasa şartlarından daha
uygun fiyatlarla ve daha kaliteli karşılamak için maddi ve manevi güçlerini
kooperatifleşme ile birleştirme yoluna giderken diğer taraftan turizm endüstrisinde faaliyet gösteren işletmeler de gerek işletme bazında özellikle
de belli ihtiyaçlarının karşılanması veya belli faaliyetlerinin yapılması için
kooperatifleşme ile birleşme yoluna gidebilirler. Böylece, her iki tarafta
ölçek ekonomisinin ortaya çıkaracağı sinerji ile fiyatta ve kalitede rekabet
üstünlüğü elde edebilirler. Hatta, tatil talep edenler tatil sürecinde maruz
kalabilecekleri riskleri de bu yöntemle yönetebilirler.
Yapılaması gerekenler; Türkiye’de de örnekleri olan ve ICA (Uluslar arası
Kooperatifler Birliği) bünyesinde de TICA (Uluslar arası Turizm Kooperatifleri Derneği) olarak yerini almakta olan Türk kooperatif mevzuatındaki şekli
ile Turizm Geliştirme Kooperatifleri’nin kurulması ve yaygınlaştırılmasının
yanı sıra, turizm sektörünün istihdama ve dış ticaret açığına yaptığı olumlu
makro ekonomik katkıları ve insanlar arası tanışmaya, bilişmeye, kaynaşmaya ve dostluğa yaptığı katkıları gereği devlet tarafından teşvik edilmesi
ve desteklenmesidir.
Türk Turizm camiasının Turizm Haftasını kutlar, huzurlu ve başarılı bir sezon
dilerim.
2
KOOPERATİFLERDE ÇOK BAŞLILIK
Oktay TUNCAY *
Kooperatifçilik, serbest piyasa sisteminin
temeli olan bireysel mülkiyet unsurlarını
kapsamakta (ortakların hisse mülkiyeti),
kurumsal yapısı itibari ile de demokratik bir
teşkilatlanma niteliği taşımaktadır. Bu özelliği itibariyle kooperatifçilik demokrasiyi
ve bireysel girişimciliği geliştiren ve tekelci yapılanmaları engelleyen sistematik bir
yapıya sahiptir. Bu yönüyle kooperatifler,
içinde bulunduğu ekonomik sistemde hem
rekabeti arttırıcı hem de kaynakların verimli dağılmasına olumlu katkıda bulunur.
Bu özellikleri dolayısıyla devletler, toplum
yararına olmak üzere kooperatifçiliği geliştirmek üzere yıllar boyunca büyük çaba
sarf etmişlerdir. Ancak devlet kooperatif
ilişkileri kooperatifçilik tarihinde sürekli
tartışılan konulardan birisini oluşturmaktadır. Tartışmalar daha çok, bu ilişkilerin
nasıl olması gerektiğine odaklanmaktadır.
Devlet yardımı, devletin kooperatifin işlerine karışması ve devlet denetimi tartışılan
konuların başında gelmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde, dünyada kooperatifçiliğin değişik uygulamalarının olduğunu görmekteyiz. Kooperatifçiliği tamamen
serbest bırakan devletler olduğu gibi çok
katı uygulamaları olan ve güdümlü kooperatifçiliği esas alan devletlerde bulunmaktadır. Bu farklılıkların temelinde toplumların geçirmiş olduğu siyasi mücadelelerinde
etkisi olduğu bir gerçektir. Siyasal açıdan
iyi örgütlenmiş sivil oluşumların demokratik olarak daha iyi faaliyet gösterebildiği
devletlerde kooperatifçilik olması gerektiği
gibi yürütülmektedir. Devletin uygulayaca* Araştırmacı, Yazar ([email protected])
ğı yöntem önemli olmakla birlikte asıl olan
kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak, siyasi etkilerden uzak uygun ortamların hazırlanmasıdır.
Dünya üzerinde pek çok ülkede insanlar ekonomik ve sosyal konumlarını iyileştirmek
için kooperatifçilikten yararlanmaktadır.
Ancak dünya üzerindeki farklı ideoloji ve
ekonomik düzenler kooperatifçilik uygulamasının ülkeden ülkeye değişiklik göstermesine neden olmaktadır. Liberal ekonomi
çağından kalan geleneksel kooperatifçilik
anlayışı kendi kendine yardım ve devlete
bağlı olmama ilkelerine dayanmaktadır.
Günümüzün başarılı kooperatifleri de bu
anlayışı benimseyen bağımsız ve özerk
kooperatiflerdir. Ancak sosyal politika alanındaki gelişmeler, devletin kooperatiflerle de yakından ilgilenmesine yol açmıştır.
Başlangıçta kredi yardımı, kooperatifleri
koruyucu yasalar çıkarma, eğitim vb. alanlarda kooperatiflere destek veren devlet,
zamanla bazı ülkelerde kooperatif işlerine
karışma yoluyla kooperatifler üzerindeki
etkinliğini arttırmıştır.
Kooperatiflerin tarihine baktığımızda, bunların çoğu zaman sosyalist olsun kapitalist
olsun devletin kalkınma hedeflerine hizmet edecek araçlar olarak kullanıldığını
görürüz. Kamu desteği sıkı kontrolün yanı
sıra hükümet müdahalesini ve kooperatiflerin artan bir şekilde devlete bağımlılığı
sonucunu getirmiştir. Kamu desteği sıkı
kontrolün yanı sıra hükümet müdahalesini
ve kooperatiflerin artan bir şekilde devlete
bağımlılığı sonucunu getirmiştir. . Devlet
3
idaresi değişik şekillerde kooperatiflerin
yönetimine karışmıştır. Örneğin devlet,
kooperatif kurmak için toplantılar düzenlemiş; bazen de kendisi kooperatif kurmuştur. Kooperatif üyelerinin olağan ya da
olağanüstü genel toplantılar düzenlemesini, yönetim kurulunun ya da kooperatifin
diğer organlarının ve/veya atanmış devlet
temsilcilerinin bu toplantılarda yer almasını istemiştir. Kooperatif organları yerine
kararlar almıştır. Kooperatif personelini
devlet görevlileri aracılığıyla seçmiş, ücretlendirmiş, yakından takip etmiş bazen de
değiştirmiştir. Kendi faaliyet alanlarında ve
iç meselelerinde çok fazla söz sahibi olamayan kooperatifler genellikle bir takım
sektörlerin dışında tutulmuş, kendileri için
önceden belirlenmiş bir takım görevleri
üstlenmek zorunda kalmıştır. Ayrıca, kooperatif üyelerine ve kullanıcılarına sunulan
hizmetlere ilişkin kararlar kendileri dışındaki kurumlarca alınmıştır. Faaliyetlerinde
seçim hakkından mahrum kalmış, kendi
kaynaklarını kullanma fırsatını yakalayamamışlardır. Krediler, yatırımlar ve fazla
hasılatın dağıtılması ile ilgili kararları onay
için hükümete sunma zorunluluğu getirilmiştir. Kooperatifin banka hesabı dondurularak kooperatif yönetimine yaptırımlar
uygulanmıştır. Siyasi idare kooperatifi denetleyerek ya da denetleterek kooperatif
üzerinde kontrol sahibi olmuştur.
Siyasi idare ilk kurulan kooperatiflerin günlük idaresine karışmakla kalmamış ve ikinci
ve üçüncü basamak kooperatif kuruluşları
kurarak, bu yapıları birleştirerek ya da ayırarak, normal mahkemelere bile itiraz hakkı olmaksızın anlaşmazlıkları kendisi çözerek farklı düzeylerdeki ilişkilerde hakemlik
yapmıştır. Diğer taraftan, vergilendirme,
krediye erişim ve devlet kontrollü destek
konularında kooperatiflere imtiyazlar verilmiştir. Bu tür kısıtlamalar ve imtiyazlar
4
artık kooperatif kanununun bir parçası
olamaz. Bunlar, özel sektöre ait kooperatif
kavramıyla uyuşmamaktadır.
Devlet denetimini sağlayan kanunlar dolayısıyla farklı yasalar yürürlüğe konularak
kooperatifler üzerindeki vesayet derinleştirilmiştir.Tek bir kooperatif kanunu mu
birkaç kanun mu olması konusu en çok
tartışılan hususlardan biridir.Faaliyetleri,
ihtiyaçları, üyelik tabanları, gelişim aşamaları, büyüklükleri, karmaşıklık dereceleri ve
rakiplerle karşılıklı ilişkileri açısından farklılık gösteren ve kendi kendini geçindiren
bir çok kuruluş olduğu göz önüne alınarak,
bütün kooperatif türleri (örneğin, hizmet,,
işçiler, tüketici), bütün faaliyet türleri (örneğim, tarım, iskan, balıkçılık, sığır yetiştiriciliği, tasarruflar ve kredi, ulaşım, arz, pazarlama vs.), bütün meslek türleri (örneğin
balıkçılar, zanaatkarlar, tıp doktorları, avukatlar vs.), tek ve/veya çok amaçlı kooperatifler için tek bir kanun mu olacağı, her
kooperatif için ya da bazı kooperatif grupları için farklı bölümleri olan tek bir kanun
mu olacağı, yoksa birbirinden ayrı birkaç
kanun mu olacağı kararlaştırılmalıdır. Eğer
sivil medeni kanun, ticari kanun ya da diğer
kanunlar kooperatiflerin düzenlenmesini
öngörüyorsa, ayrı bir kooperatif kanununa
ihtiyaç duyulmaması da olasıdır.
Dünyada bunlar çok değişik bileşimler halinde uygulanmaktadır. Bazı ülkelerde birçok kanun olup bazı ülkelerde de bu konuda hiçbir kanun yoktur. Şu anki trend bütün
kooperatif türlerini kapsayan tek bir genel
kanun yapılması yönündedir, çünkü genel
kanı şu şekildedir: konut kooperatifleri, tasarruf kooperatifleri ve kredi kooperatifleri
gibi farklı kooperatif türleri için farklı kısımları olan, fakat bütün kooperatif türlerini
genel olarak içine alan tek bir kanun kooperatiflerin özerkliğini sağlamanın en sağlıklı yoludur. Zira, böyle genel bir kanunda-
jik hedefe ilişkin öncelikli faaliyetler belirtilmiştir. Ancak, kooperatiflerden sorumlu
birden fazla bakanlığın olması nedeniyle,
uygulamadaki farklılıklar ve koordinasyon
eksikliğinin sıkıntılara yol açmaya devam
edeceği düşünülmektedir. Bu nedenle
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı olan
Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na
bağlanması, koordinasyon bütünlüğünü
sağlayarak adımların daha hızlı ve daha etkin olarak atılmasını sağlayacaktır. Konut
kooperatiflerinin ise, hiçbir sağlam gerekçe gösterilmeden başka bir bakanlığa bağlanması uzun vadede sorunlar çıkaracağı
kanaatindeyiz. Ülkemizde tarım kooperatiflerinin bir kısmı (özellikle tarım satış ve
tarım kredi kooperatifleri) devletin güdümü ve kontrolü altında olduğundan, yönetim açısından kooperatif ilkeleriyle tam
uyum sağlandığı söylenemez. Uluslararası
kooperatifçilik ilkelerine göre çalışan köy
kalkınma kooperatifleri ve pancar kooperatifleri, konut kooperatifler ve diğer kooperatifler 1163 sayılı kooperatifleri ise, bu
yasadaki demokratik olmayan maddeler
Kooperatifçilik Strateji Belgesi ve Eylem nedeniyle tam özerk ve demokratik sayılaPlanı’nda (2012-2016) belirlenen 7 strate- mazlar
ki ayrıntı derecesi birden fazla kanundaki
ayrıntı derecesine göre daha düşük olacağından, kooperatifler mümkün olduğu ölçüde içtüzükler yoluyla kendi meselelerini
düzenleme fırsatına sahip olacaktır. Ayrıntının az olması bürokrasiyi azaltır. Farklı
kooperatif türlerinin farklı kanunlara göre
kaydedildiği ve heterojen politikaları olan
farklı kamu otoritelerinin denetimi altına
konulduğu durumda meydana gelebilecek kooperatif hareketinin bölünmesi tek
bir kanunla önlenebilir. Tek bir kanun kooperatiflerle uğraşan kişiler için kanuni güvenlik sağlar. Kanuni güvenlik, kooperatifin
belirli bir faaliyet türünden ziyade yapısal
konular ve yükümlülükle ilgili konuları ilgilendirir. Kalkınma kısıtlamaları bağlamında, tek bir kanun, kooperatiflerin gelişme
odaklı, üye odaklı ve kendi kendine yetmesini amaçlayan hedefleri arasında tutarlılığı sağlamanın en yeterli yoludur. Bununla
beraber, özellikle sanayileşmiş ülkelerde
kooperatiflerin ayırt edici özelliğini tekrar
oturtmaya yönelik yapılan tartışmalarda,
bahsedilen konularda farklı kanunlar göz
önüne alınmaktadır.
5
BİLGİ ÇAĞINDA İNSANI YENİDEN
KEŞFETMEK: İNSAN SERMAYESİ
Yeter DEMİR USLU *
GİRİŞ
İçinde bulunduğumuz dönemde, gelecek
yüzyılın bizlere neler getireceği, en belirgin özelliğinin ne olacağı konusunda biraz
düşünmemiz, onu karşılarken daha hazırlıklı olmamıza yarayacaktır. 21. yüzyılın en
önemli özelliği “değişim” olarak görülmektedir. Bu değişim olumlu, ileriye dönük ve
yapıcıdır. Ancak tarihin başlangıcından bu
yana var olan değişimin özelliği; bu kez çok
hızlı, büyük, karmaşık ve kesintisiz olmasında yatmaktadır. Bu özellikler gerek ilgi
alanları açısından, gerekse içerik ve etki alanları bakımından geçerlidirler. Günümüzde yaşanan değişimin tahmin edilebilirliği
azalmakta, öngörülmezliği artırmaktadır.
Bu nedenle, insanın değişimleri önceden
tahmin edebilmek, oluşturabilmek ve onları kabullenmeyi öğrenebilmek için bilgi,
beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmesi
gerekecektir.
21. YÜZYILDA İNSAN
KAYNAĞI
Bilgi çağının dinamiklerini gözden geçirdiğimizde sanayi devrimi döneminden farklı
dinamiklerle karşılaşıyoruz. Bu dönemin
en büyük sermayesinin bilgi olduğu ifade
edilmektedir. Oysa bilgi çağının performansını, bilginin kullanımına sunulduğu
“insan” belirleyecektir. Bilginin paylaşımında ve kullanımında elektronik dünyasındaki gelişmeler genel olarak bedelini ödeyen
her kurumun yararlanabileceği bir altyapı
sunmaktadır. Bu noktada tanımlanmış ve
paylaşıma sunulmuş bilgi sermayesi elbette ki önemlidir, ancak dönemin performansını bir önceki dönemden farklı olarak artık
nitelikli ve bilgiyi gerektiği şekilde kullanan
insanlar belirleyecektir.
21.yüzyılın en önemli sermayesi insan ve
onun sahip olacağı bilgidir, nitekim bilginin
en önemli güç olduğu konusunda tüm in21’inci yüzyılın bilgi ekonomisinde insansanlık hemfikirdir. Bu ikiliyi oluşturabilmek
lar; pazar payını, ünü ve performansı derin
ancak sürekli eğitimle sağlanabilecektir.
biçimde etkileyen servet ve yeterlilik jene21.yüzyılın serbest rekabet pazarında inratörleri olarak görülmektedir. Walt Disney
sanların gereksinimleri hizmet, kalite ve
yılar önce, dünyadaki tüm binaları satın yenilikte yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda kualabileceğinizi ancak bir hayali gerçeğe dö- rum ve şirketlerin temel hedefi, müşteri
nüştürmek için asıl ihtiyaç duyduğunuzun gereksinimlerinin önceden tahmin edilekişiler olduğunu söylemişti. Bu önemli ba- rek tatmin edilmeleri ile müşteri bağlılığıkış açısı, bilgi çağında insanların değerini nın sağlanması noktasındadır. 21.yüzyılın
ve know – how’ı ölçebilmemiz için yeni bir insanı sürekli olarak katma değer oluşturkural olarak görülebilir.
mak, süreçlerle eşzamanlı olarak çalışmak
* Yrd. Doç. Dr. Ordu Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü
durumundadır. Bunu ise ancak bilgiyi pay([email protected])
laşarak, takım çalışmasında uygulayarak
6
öğrenmekle başaracaktır. Bütün bu etkinliklerin yaşama geçirilmesi, değişen ve gelişen ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik ortamda insanların gerekli yeterliliklerinin yani bilgi, beceri ve davranışlarının
geliştirilmesi ile mümkündür. Bu da ancak
insanlara zamanında, yerinde doğru ve
uygun desteğin ve “coaching”in verilmesi,
yani eğitimi, uygulamayı, yönlendirmeyi,
çözüm getirmeyi ve sonuç almayı kapsayan
etkili hizmetlerin sağlanması ile olacaktır.
Bu noktada kuruluşların “İnsan Kaynakları”
birimlerine çok büyük görevler düşmektedir. Zira çalışanlar kuruluşlarında dört düzeyde faaliyet göstermektedirler. Bunlar
kişisel düzey, kişiler arası etkileşim düzeyi,
yönetsel düzey ve organizasyon düzeyidir.
Eğer kuruluş ve kültürü değişip gelişecekse
bütün düzeylerde çalışan insanların tutum
ve davranışlarının aynı şekilde değişip gelişmesi gerekmektedir. Bugüne kadar şirket performansını artırmak için genelde
başvurulan yöntem yeniden yapılanma,
reorganize olma veya reengineering uygulamasıdır. Bu yöntemler yalnızca organizasyon düzeyini hedef almaktadır. Oysa
organizasyon düzeyinin değişebilmesi için
o organizasyonda çalışan insanların davranışlarının değişmesi ve kişisel sürdürülebilir gelişimin sağlanması gerekir. Böylece
uzun vadeli sürdürülebilir kültürel değişim
ve gelişim ile daha yüksek verim ve etkililik elde etme imkânı doğar. Dolayısı ile
başlangıçta odaklanılması gereken temel
unsur kişinin kendisidir. Kişinin kendisinin
gelişmesi güvenilebilirliliğini artıracaktır.
Kişi güvenilebilirliğinin artması onun gerekli yeterlilik ve karakter nitelikleriyle donatılmış olmasına bağlıdır. İnsan kaynakları
birimlerinin görevi bu yeterlilik ve karakter
niteliklerinin çalışan insanlara kazandırılması ile başlar. Bu aşamadan sonra kişiler
arası iletişim ve etkileşim çerçevesinde
ilişkilerin sağlıklı olması için çalışmalara
girişilmesi önerilir. Düzgün iletişim ve etkileşim ilişkilerinin bulunduğu bir ortamda
karar alma süreçlerinin niteliği ve dolayısı
ile kararların kalitesi artmış olacaktır. Bundan sonraki aşama etkileşim düzeyinden
yönetsel düzeye geçebilmek için yetkilendirme ve güçlendirme süreçlerinin doğru
olarak hazırlanması ve uygulanmasıdır.
İnsan kaynakları birimleri bu aşamada da
çok aktif rol üstlenirler. Ancak bu işlem de
başarıyla tamamlandıktan sonra yerine getirilecek bir reorganizasyon veya yeniden
yapılanma çalışması başarılı olabilir.
Kısaca, bu dönemde başarının belirleyicisi
artık daha yaratıcı, kendisini geliştirmeye
açık ve istekli, dikkatli, fırsatları zamanında
değerlendiren ve harekete geçen, liderlik
vasıflarına sahip ve ekip çalışmasına yatkın, gerektiğinde bütünleştirici ve ayrıştırıcı olmayı bilen, dönemin özelliklerinin ve
değişimin farkında olan ve diğer insanlara
değer veren, iş ve özel yaşantısında belirli
dengeleri yakalamış, bugünü ve yarını değerlendirebilen ve planlayan, belki de en
önemlisi motive olmayı bilen insanlar olacaktır.
BİLGİ ÇAĞINDA İNSAN
SERMAYESİ
Bilgi çağında işletmeler bilgi sahibi olan
insanlara hizmet etme ve onları yetiştirme gereksinimi duymaktadır. Bilgi sahibi
insanlar bilgilerini paylaşmak ve bu yolla
yeni bilgilere sahip olmak için diğer bilgili
insanlarla etkileşimde bulunma gereksinimi hissederler.
İşletmeler, insanlara diğer varlıkların mülkiyetine sahip oldukları gibi sahip olamazlar. İşletmeler ancak insanların sahip olduğu bilgi ve tecrübeden yararlanabilirler.
Bunun başarılması, insanı iyi tanımak ve
7
beklentilerini iyi bir şekilde tespit edebilmek ile mümkün olabilir. İşletmeler işgörenlerin sahip olduğu bilgileri işletmelere
aktarıp, işletme hafızası oluşturabildiği sürece bu bilgiler işletmeye ait olacaktır.
Geçmişte bilginin gücünün kaynağı, bilginin az üretilen bir meta olarak, mümkün
olduğunca paylaşılmadan saklanmasından
ve onu saklayan kişilerce imtiyazlı olarak
kullanılmasından gelmekteydi. Günümüzde ise bilgi onu saklayana değil, en çabuk,
en ucuz ve etkin bir şekilde üretip yayan
kişilere ve kurumlara güç sağlamaktadır.
Bilginin faydası ve değeri, ona sahip olduğunu veya onu nasıl elde edeceğini bilen
insan sermayesi ile ortaya konmaktadır.
Bilgi toplumundan söz edilen ve bilginin ön
plana çıktığı günümüzde insan sermayesi
anahtar kelimedir. İnsan sermayesinden
yoksun olan mali veya fiziki bir yatırım eksiktir, risklidir ve er ya da geç kaybetmeye
mahkûmdur. İnsana yatırım yapmak, bilgiye ve örgüte yatırım yapmaktır. İşletme
sahiplerinin yılların birikimi olan trilyonluk
yatırımlarını ihtisas sahibi olmayan, ucuz
ve yetersiz işgören ve işgücüne emanet
etmeleri kaynak israfıdır. Bir isletmeyi başarıya ya da başarısızlığa götüren temel
faktör, işletme sahibi, yönetici ve işgörenin
niteliğidir. Ucuz ve ihtisas sahibi olmayan
işgücü pahalıdır. İşletmelere ve toplumlara
günümüzün acımasız rekabet ortamında
üstünlük ve ayrıcalık sağlayan temel kıstas;
sahip olunan bilgili, yetenekli ve uzman insanların sayısal olarak yoğunluğu ve nitelik
olarak da kalitesidir. Neoklasik büyüme teorisine göre büyümenin esas gücünü sermaye birikimi oluşturmaktadır. Yeni ekonomi teorisine göre ise büyümenin gücü
eğitim ve teknolojiye bağlı olmaktadır. Özellikle son 10 yılda taraftarı artan bu ikinci
görüştekiler, insan sermayesinin çok yönlü
etkisine dikkat çekmektedir. Eğitilmiş insan
8
gücü ülkelerin insan sermayesini yükseltirken, fiziki yatırım artışını da beraberinde
getirmektedir. Daha eğitimli insanlar yeni
teknolojilerin adaptasyonu ve geliştirilmesi konusunda daha başarılı olarak ekonomik büyümeyi hızlandırmaktadır. Teknolojik gelişmelerin ve yenilikçiliğin arkasında
yatan temel unsur “insan sermayesi” olarak ifade edilmektedir.
Günümüzde işletmelerin yapı ve işleyişlerini önemli ölçüde etkileyen gelişmeler;
iletişim ve bilgi işleme teknolojisindeki
yenilikler; uluslararası rekabet, ulusal sınırların anlamını yitirmesi ve küreselleşme
gibi gelişmeler; insan hakları, insani değerler, kişilik kavramı “insan” ın her şeyden
önemli bir varlık olarak ortaya çıkması,
genel olarak eğitim ve yasam düzeyinin
yükselmiş olması, iş alternatiflerinin ve pazarlık güçlerinin artmış olması ve insanların yaratıcılığından daha fazla yararlanma
konusundaki gelişmelerdir. Bu gelişmeler
içerisinde elbette en önemlisi insanın bir
işletme için herşeyden önemli bir varlık olduğu gerçeğinin kabul edilmesidir. Bilgi çağına geçiş süreciyle birlikte; bilgiyi bulan,
geliştiren, paylaşan, üreten ve yöneten
insanlar işletmelerin ve ülkelerin sahip oldukları en önemli zenginlik kaynağı olarak
ifade edilmeye başlamıştır. İnsanın önemi
bugünün bir gerçeği ve geleceğin değişmez tek önemli kriteri olarak gündemdeki
yerini almıştır. İnsan sermayesinin kalitesi
bir işletmenin örgütsel performansını arttırmada oldukça önemlidir.
SONUÇ
21. yüzyılın başlangıcı; tüm literatürde bilgi
çağı olarak bilinen dönem ve dönemin getirdiği yenilikler ve bu yeniliklerin iş dünyasının her noktasına yansımalarının yaşandığı yıllardır. Bütün bu kavramlar birbirleri
ile bütünleşmiş olmuş bir biçimde hızlı bir
şekilde gelişmekte ve organizasyonlar da
bu değişimde hayatta kalabilmek için geleneksel yöntemlerin dışına çıkıp, “kendimizi nasıl yenileyebiliriz” sorusuna cevaplar
aramaktadırlar. İş dünyasındaki son gelişmeler bilginin ve bilgiye sahip olan ve onu
kullanan insan faktörünün önemini son
derece arttırıcı unsurlardır. Bilgiye sahip
olan, sahip olduğu bilgiyi kullanan kişiler
giderek işletmelerin vazgeçilmezleri haline
gelmektedir. Bununla birlikte yaşadığımız
ekonomik ve sosyal düzen de bu gelişmelere ayak uydurmakta ve geleneksel yapıların dışına çıkmaktadır.
çekleştirmek isteyen insandır” tanımı gereği, bilgi toplumu tek taraflı yetiştirme ve
öğretme anlayışından, öğrenmenin sürekli
olduğu ve gerek teknolojilerin gerekse liderlerin bu değişikliği desteklediği ortamlardır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
• BROOKING Annie, Intellectual Capital
(London: International Thompson Business Press, 1996).
• DRUCKER Peter, 21.yy İçin Yönetim
Tartışmaları (Birinci Basım, İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 1999).
“21. yüzyıl çalışanları; görüş ve önerilerine
saygı duyulmak, yaptığı işi benimsemek ve • GIBSON Rowan, Geleceği Yeniden Düsevmek, ilerlemek ve sadece bilerek değil, şünmek. Çeviren:.Sinem Gül (İstanbul: Saöğrendiğini hayata geçirerek kendini ger- bah Kitapları No.6, 1997).
9
YEM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ
BAĞLAMINDA DIŞ TİCARET
Yavuz KOCA *
GİRİŞ
Yıllar öncesinde kullanmaya başladığım ve
bugün olduğu gibi gelecek bütün zamanlarda da geçerliliğini koruyacak bir sözüm
vardı yem sanayine ilişkin. “Yem sanayi
akvaryumdaki çöpçü balığı gibidir”. Çöpçü
balığı olmadığı takdirde nasıl ki, akvaryum
kirlilikten kurtulamazsa, yem sanayi olmadığı takdirde de tarımsal sanayi ürünlerini
değerlendirebilecek bir alan olmazdı ve etraf atıktan geçilmezdi.
Yem sektörü Türkiye’de 1990’lı yılların başlarından itibaren çok iyi bir ivme yakaladı
ve atılımını halen sürdürmektedir. Her ne
kadar yıllardır var olan sorunlarından önemli bir kısmı (Katma Değer Vergisi, Kaba
Yem Üretimi v.d gibi) yerinde sayıyor ise
de, özel sektör vizyonu zorlukların azımsanmayacak boyutta yenmeyi başarmıştır.
Bilindiği üzere Türkiye’nin karma yem
üretiminde ne kalite ne de kantite olarak
önemli bir eksikliği yoktur. Yem sanayinin
kurulu kapasitesi ile toplam kapasite kullanımı arasındaki farkın nedeni faal olmayan fabrikalar olduğundan bu bir eksiklik
olarak görülmemelidir. Aslında kapasite
kullanım oranı hesaplamalarında atıl olan
tesislerin dikkate alınmaması gerekir. Ülkemizde kaliteli kaba yem açığının varlığı ise
bir gerçek olup bu açığın yakın gelecekte
de kapanması zor görünüyor.
Öte yandan, tarım sektörü ve tarımsal sanayi, üretim ve dış ticaret bağlamında ihti* Ziraat Yüksek Mühendisi ([email protected])
10
yaç duyduğu destekleri maalesef yeterince
alamamıştır. Üstelik bu politikaların oluşturulmasında rol oynayan öncül faktörlerin
hiçbirisi tarımla ilgili de değildir. Yani masa
başı plan ve politikaların bilim adamı perdesinde seslendirmesinin etkisi sanılandan
daha fazladır. Tarımı mahallenin yetim çocuğu misali dövülecek en kolay adres olarak görenlerin, ekranlarda tarıma sövenlerin, bazen de sövmekle yetinmeyip dövenlerin kendi alanlarında şimdiye kadar hangi
başarılı işi yaptığını sorgulamak gerekir. Ki
tarım kendi kulvarında tartışılabilsin.
Türkiye ABD, AB ülkeleri ve ekonomik gelişmişlik sıralamasında önde olan diğer ülkeler içinde halen tarım nüfusu en yüksek
olan ülkelerdendir. Bu nüfusun daha çok
üretmesi, üretilen ürünlerin daha fazla
ihraç edilebilmesi, daha fazla döviz girdisi
sağlanması ve bu pastadan tarım sektörü
çalışanlarının da hakları olan payı alabilmesi için bitkisel ve hayvansal üretim arasında köprü olan yem sektörünün etkisini
göz ardı etmemek gerekir. Bu yazımda yem
sanayinin girdisi olan ürünlerle, yemi girdi
olarak kullanan hayvancılık sektörü üretiminin (canlı hayvandan, sanayi ürünlerine
kadar) dış ticaret dengesini, mukayeseli
olarak inceleyerek durum fotoğraflanmaya
çalışılacaktır.
HAMMADDE İTHAL ET,
MAMUL MADDE İHRAÇ ET
Genel olarak tarımın, özelde de yem sanayinin ve hayvancılığın sorunlarını kendi kulvarında tartışmak gerekir. Ve yine sektörün
sorunları sebep-sonuç ikileminde sağlıklı
bir şekilde sorgulanabilmelidir. Ancak bu
minvalde sektörün konumu kalıcı olarak
çok daha güçlü olabilir.
Önemli olan, elektriğinizi kullandığınız, işçinizin alın terini kattığınız, kısaca katma
değer ilavesiyle elde ettiğiniz işlenmiş ürün
ihraç edebilmektir. Hayvancılığın temel
girdisi olan yem sektörü açısından da, ne
Malumun tekrarına gerek olmamakla birkadar karma yem ihraç edildiğinden önce
likte bir kez daha vurgulamakta fayda göyem tüketen hayvanlardan elde edilen ne
rüyorum. Sadece hammadde ihraç ederek
kadar gerek işlenmemiş gerekse işlenmiş
zenginliğini sürekli kılan ülke yoktur. İthal
hayvansal ürün ihraç ettiğimiz olmalıdır.
ettiğiniz hammadde ve yardımcı maddeleri
kullanarak üretim yapabiliyor ve kısmen ih- Yem üretiminde kullanılan önemli hamracat da yapabiliyor iseniz, ithalattan kork- maddelerin ithalat/ihracat ve net dış ticamamak lazım. Aksi halde bu çerçevede dış ret dengesi (Tablo:1) ile yine bazı önemli
ticaret açığımız ve dolayısıyla cari açığımız hayvansal ürünlerin ithalat/ihracat ve net
artmayı sürdürür ve bir süre sonra bizatihi dış ticaret dengesini(Tablo:3) incelediğitarım sektörü olduğu gibi milli ekonomi de mizde, durumun Türkiye açısından iç açıcı
gidişattan negatif olarak etkilenir.
olmadığı görülmektedir.
11
net diş ticaret açığı veren ilk sekiz ürünün
(Tablo:2) parasal değerinin 2 milyar doları (toplamın % 86’sı), miktar olarak da 4,5
milyon tonu (toplamın % 78’i) aştığı görülmektedir. Burada gerek sektör paydaşlarının gerekse kamu otoritelerinin dikkatini çekmesi gereken en önemli nokta, en
büyük ithalat kalemleri içinde birinci sırayı
alan soya fasulyesi ile ikinci sırayı alan soya
küspesinin oluşturduğu toplam net döviz
açığının 1,2 milyar dolar ile genel açığın
Bu açığı oluşturan ve 75 milyon dolar üzeri yarısını teşkil etmesidir.
Yukarıdaki tablo incelendiğinde görülmektedir ki, yem ve hayvancılık sektörü 2012
yılında 6 milyon ton ürün ithal ederek 2,5
milyar dolar döviz ödemişken, 221 bin ton
ürün ihraç etmiş ve 131 milyon dolar döviz geliri elde etmiştir. Dış ticaret dengesi
bağlamında aynı kıyaslamayı yaptığımızda
yaklaşık 5,8 milyon ton net ithalat ile 2.36
milyar dolar net dış ticaret açığı verdiğimiz
görülmektedir.
Yem sektöründeki gelişme paralelinde ihtiyaç
duyulan girdiler, -özellikle protein kaynağı
küspeler olmak üzere-, iç piyasalardan yeterince karşılanamayınca yıllardır yurt dışından
karşılanmaktadır. Bu gerçek pek kolay değişmeyeceğine göre daha fazla mamul madde
ihraç edebilme hedefine yoğunlaşmamız gerekir. Kaba ve kesif yem üretiminin tamamı
doğal olarak hayvancılık sektörünce kullanılmaktadır. Sonuç olarak bu kullanım sonrası
üretilen; kırmızı et – süt – beyaz et – yumurta
– balık ve bu beş temel kalemin kullanılmasıyla üretilen sanayi ürünleri önce iç pazara,
sonra da fiyat / kalite bağlamında dış pazarlara sunulmaktadır.
Bu çerçevede hayvansal ürünler dış ticareti ve
dış ticaret dengesini değer (dolar-$) olarak in-
12
celediğimizde (Tablo:3) burada da durumun
iç açıcı olmadığı görülmektedir. Toplam 1,6
milyar dolar ihracata karşılık, 1,3 milyar dolar
ithalat yapılmış ve 270 milyon dolar artı değer elde edilmiştir. Ekside olmak yerine artıda
olmak her zaman iyidir ama bu artı değerin
kaynağı olan hayvan ve hayvansal ürünlerin
temel girdisi olan yem sektöründeki net 2.36
milyar dolarlık eksi, nihai olarak toplam 2.09
milyar dolar (2.36-0.27) bir açığı ortaya koymaktadır. Başta da belirttiğim gibi ithal edilen
ürün üzerine katma değer konularak kısmen
de olsa ihraç edilebiliyorsa, ithalattan korkmamak lazımdır. Ancak burada görüldüğü gibi
kalıcı bir dış ticaret açığı varsa bu durum uzun
süre sürdürülebilir olmayacağından politikaları ve tedbirleri gözden geçirmek gerekir.
SONUÇ
Bir kısım insanların kabul etmemesine karşın,
dünyada genel kabul gören bir ifade var. “Et
yiyen insanlar, ot yiyen insanları yönetir.” Yani daha fazla protein, özellikle de hayvansal
protein tüketen toplumlar/devletler daha
fazla karbonhidrat tüketen toplumlara/devletlere kıyasla daha etken konumda olagelmiştir. Türkiye kısa, orta ve uzun vadeli tarımsal plan ve politikalarını birinci öncelikte dış
ticaret hedefine odaklanarak belli aralıklarla
güncellemelidir. Diğer taraftan her ne kadar
önceliğini ve önemini yitirmiş gibi gözükse
de Avrupa Birliği (AB) uyum planları da belli
zamanlarda masanın üzerine konmalıdır. Bu
perspektifte, AB uyum planlarına bakıldığında, hayvancılığın ve hayvancılıkta maliyetin
birincil faktörü olan yemin değer ve öneminin çok net bir şekilde vurgulandığı görülmektedir. Çünkü aklı başında her insanın ve
dolayısıyla ayakları yere basan her devletin
bildiği gerçek bu vurguyu kaçınılmaz kılmaktadır. Gerçeğin adı: “Yem Olmazsa Gıda Olmaz, Gıda Olmazsa Da İnsanlık Olmaz.”
Hayvancılık ve yem sektörü eşgüdümünde
dış ticaret dengesinin negatif görünümünün
belli bir zaman diliminde pozitife dönüştürülmesi, en azından açığın giderek azaltılması
için;
*Yapısal sorunlardan göreceli olarak daha
kolay olanların önceliklenerek çözülmesi,
*En fazla açık verdiğimiz yağlı tohumlar üretiminin önceden uzun vadeli taahhüt kapsamında teşvik edilmesi,
*Alternatif kaynak araştırmalarının desteklenmesi, özellikle tarımsal sanayi yan ürünlerinden şimdiye kadar kullanılma imkânı
bulunmayanlarla ilgili yatırımların teşvik edilmesi,
*Dünya ülkelerinin hemen tamamında bulunan “Dış Ticaret Müşavirliklerinin” özel
sektör çalışanıymış gibi görevli bulundukları
ülkenin bir nevi arz/talep röntgenini çekerek
dış ticaret kurum, kuruluş, şirket ve sektör
paydaşlarını bilgilendirmeleri ve özellikle ihracat açısından kapıları zorlamaları,
*İthal edilmesi kaçınılmaz olan ürünlerin (özellikle üretiminde kullanılacağı ürünlerden
ihracat şansı yüksek olanların) gümrük vergilerinin nihai fayda bazında hesaplanması,
mümkün mertebe düşük tutulması,
Sorunlarımızın tamamını çözemese de, daha
rahat bir nefes alınmasını, daha az ithalattan
önce daha çok ihracat yapılmasını, istihdamın artmasını, üretilen katma değerin ülkemizde kalması sonucu hem sektörün hem de
bütün olarak milletin refah düzeyinin yükselmesini sağlayacaktır.
13
KONUT ve KONUT KALİTESİ
Fatma ARPACI *
Özge DİRİ **
Konut; bir arada yaşayan ve aynı mekân
parçalarını paylaşan, uyuma, dinlenme,
yemek gibi tüm yaşam eylemlerini birlikte
yapan bireylerin veya ailelerin geliştirdikleri barınma-korunma işlevli bir yaşama
ve yerleşme biçimidir (Yıldırım vd., 2009).
Tüm insanların dış etkenlerden korunmak,
yiyeceklerini saklamak ve hazırlamak ve
çocuklarını güvenli bir ortamda yetiştirmek
için barınağa ihtiyacı vardır (Güler, 2004).
Barınma, sadece bireyin başının üstünde
bir çatı olması değil; yeterli gizlilik, yeterli
alan, fiziksel ulaşılabilirlik, yeterli güvenlik, yapısal dayanıklılık, yeterli aydınlanma,
ısınma ve havalanma, su, sanitasyon, atıkların uzaklaştırılması gibi yeterli alt yapı,
uygun çevre kalitesi, iş yeri ve temel imkanlara ulaşım açısından uygun yerleşim
anlamına gelmektedir (Uskun, vd., 2007).
ihtiyacı yaşamak ve bulmak istemektedir.
Performans, uygunluk, dayanıklılık, hizmet
görürlük, estetik, algılanan kalite, itibar ve
diğer unsurlar kalitenin çeşitli boyutları
olarak ele alınmaktadır (Es ve Akın, 2008)
Kalite, kullanıcının beklenti ve isteklerinin karşılanması ve bunun sağlanabilmesi
için bulunması gereken nitelikler olarak
da tanımlanmaktadır. Konut kalitesi beraberinde yaşam kalitesi, toplum kalitesi,
yaşam çevresi kalitesini de getirmektedir.
Konutta kalitenin sağlanması, yaşamda ve
yaşantıda olumlu düzenlemelere neden olacaktır. Bu da çevrenin kalitesinde olumlu
düzenlemelere yol açar. Birey, konutunda,
ait olma, eylem özgürlüğü, özgüven, psikolojik ihtiyaçların karşılanması, beğeni,
konfor, kültürün yansıtılması gibi pek çok
Uygunluk kalitesi, tasarım sırasında belirlenen özelliklere üretim sırasında uyulmasıdır. Uygunluk kalitesi ölçülebilir özelliğe
sahiptir. Günümüzde gelişen kalite kavramı
ile birlikte, uygulama ve üretim anlayışı da
değişmekte, hatalı üretimin düzeltilmesi
çok zor, hatta imkânsız olduğundan başlangıçta hatasız üretim yapılması kabul görmektedir. Konut üretiminde de, bu anlayış
geçerli kabul edilmekte, özellikle deprem
bölgelerinde hatasız üretim daha da önemli hale gelmektedir (Kellekci ve Berköz,
2006; Utkutuğ, 2006; Es ve Akın, 2008).
* Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi,
Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü.
([email protected].)
** Yük. Lis. Öğ., Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü.
([email protected])
14
Konutta kalite, tasarım kalitesi ve uygunluk
kalitesi olarak iki grupta düşünülebilir. Kullanıma yönelik fiziksel nitelikler ile estetik
özellikler tasarım kalitesini oluşturur. Sağlamlık, dayanıklılık, yalıtım özelliği, doğru
tesisat gibi faktörler fiziksel nitelikler arasında yer alırken, doku, oran gibi faktörler
de estetik özellikler arasındadır. Tasarım
kalitesinin oluşumunda, kullanıcı seçimi
yanında, teknolojik olanaklar, malzeme,
üretici firmanın özellikleri gibi faktörler de
etkili olmakta, kaliteli tasarım maliyeti de
etkilemektedir.
Konut tüm bireyler/tüketiciler için yaşam
kalitesinin bir sembolünden daha fazlasını
ifade eder. Bu nedenle tüketiciler için konut kalitesi oldukça önemlidir. Güvenlik ve
barınmayı sağlayan, insanların arzularını
ifade eden, toplumun gözünde prestij ve vs) mevcut olmalı,
statü sembolü olarak görülen ve yaşam ka- • Tuvalet ve banyo mevcut olmalı, gizlililitesinin önemli bir göstergesi olan konut, ği sağlayacak şekilde yapılmış olmalı, lavaçoğu aile için toplumsal hizmetlerin, aile bo ve sifon bulunmalı,
etkileşiminin sağlandığı ve hatıraların ya- • Aydınlanma, ısıtma ve havalandırma
şandığı bir yaşam ünitesidir (Kalınkara vd. olanakları yeterli olmalı (pencereler vb.),
2003).
• Oturma, yeme ve yatma için ayrı ve
Tüm olumlu yanlarına rağmen, niteliksiz yeterli alanlar bulunmalı,
bir konut, kendisi çeşitli sorunların kaynağı • Sağlıklı içme suyu (mümkünse konuhaline gelebilir. Uygun şekilde yerleştiril- tun içinde) olmalı,
memiş konutlar ulaşım sorunlarına, hava • İçme suyu ve atık sular için uygun boru
kirliliğine ve sel ve toprak kayması gibi do- sistemleri bulunmalı,
ğal olaylardan içindekilerin zarar görmesi• Sinek ve böcek üremesine uygun orne yol açabilir. Yeterli sağlamlıkta yapılmatam olmamalı,
yan konutlar deprem gibi doğal olaylarda
yıkılarak, içindekilerin sağlığını tehdit ede- • Evde bulunan ilaç ve diğer kimyasal
bilir. Yeterli iç donanıma sahip olmayan ko- maddelerin güvenle saklanabileceği bönutlar, ev içi kazalara, bulaşıcı hastalıkların lümler olmalı,
yayılmasına ve ev içi hava kirliliğine zemin • Konutta nem olmamalı, gıdaların bohazırlayabilir. Ayrıca olumsuz konut koşul- zulmadan saklanması için uygun yerler olları, içinde yaşayanların ruh sağlığının bo- malı,
zulmasına da yol açabilir.
• Çocukların oynamalarına izin verecek
yeterli alan olmalı,
Konutun taşıması gereken özellikler dört
• Konutun etrafında yeterli boş alan bubaşlık altında toplanabilir;
lunmalı, ambulans, itfaiye ve çöp arabası
• Temel fizyolojik gereksinimlerin sağ- gibi araçların girişine uygun yol bağlantısı
lanması,
olmalı,
• Temel psikolojik gereksinimlerin sağ- • Konutun yerleşimi, sağlık açısından salanması,
kıncalı olabilecek çöplük, bataklık gibi yerlerden uzak olmalı (Günay, 2008).
• Bulaşıcı hastalıklara karşı korunma,
Konut kalitesinin değerlendirildiği temel
• Kazalara karşı korunma.
Bu özelliklerin sağlanabilmesi için şu fak- alanları şu şekilde sıralandırabiliriz;
• Kullanıcı gereksinimleri,
törler göz önünde bulundurulmalıdır;
• Kişi başına düşen kapalı alan yeterli ol- • Kalite ölçümü ve ölçütleri,
malı ve yüksekliği uygun olmalı,
• Kalite elde etme eylemleri gereksini• Duvar, döşeme, çatı; kapı, pencere gibi mi,
yapı malzemeleri uygun kalitede olmalı,
• Elde edilen kalitenin sürdürülebilirliği,
• Yangın çıkışı, merdiven koruması gibi • Elde edilen konut kalitesinin çevresel
kazaya karşı önlemler alınmış olmalı,
kaliteye etkisi.
• Gıdaların saklanması ve hazırlanması Kalite kavramının kriterleri ise 5 gruba topiçin gerekli donanım (buzdolabı, ocak, fırın lanabilir;
15
• İşlevsellik: ürünün kullanım amacına
uygunluğu,
• Dayanıklılık: değişik etki ve kuvvetlerin
etkisi altında ürünün işlevini sürdürebilme
derecesi,
• Güvenlik: kullanıcının eylemlerini güvenlik içinde yapmasının sağlanması,
• Güvenirlilik: ürünün belirlenen yaşam
süresi içerisinde sorun yaratmaması,
• Estetik: beğeni ile ilgili görsel özellikler.
Konut ve kalite kavramları ile ilgili kalite
ölçütlerini oluşturan tasarım ve inşaat ilkeleri aşağıdaki şekilde sıralandırılabilmektedir;
• Kullanıcının bilinmesi, ya da iyi bir öngörü ile onların kültür, yaşam tarzı, aile biçimi, örf-adet, eğitim gibi faktörlerine uygun bir tasarım oluşturmak,
• Güvenlik ve konfor ihtiyacı,
• Gerçek ihtiyaçların ortaya konulması,
• Doğru işlev şeması,
• Kullanıcının gelir düzeyine uygun bir
maliyet ya da finans kaynağı,
• Yalıtım, ulaşım gibi çevresel sorunlara
karşı çözümler,
• Uygun yapı sistemi,
• Uygun malzeme,
• Kontrol etme,
• Doğru zamanlama (Utkutuğ, 2006).
Günümüz kullanıcısı/tüketicisi sosyo-ekonomik düzeyine bağlı olarak kendisi için en
uygun konutu diğer deyişle kaliteli konutu
tercih edecektir. Tercih etme sürecinde ailedeki birey sayısı, ailede küçük çocuk veya yaşlı bireylerin olup olmama durumu
(çocuklar için oyun alanları, yaşlılar için
gürültüsüz, arkadaşları ile hoş vakit geçirebilecekleri sosyal alanlara yakınlık) sosyal
yaşantı alanlarına ve sağlık kuruluşlarına,
toplu taşıma araçlarına, eğitim kuruluşlarına yakın olması üzerinde durulması gere16
ken konulardır. Seçilecek konutta bireylere
yeterli sayıda oda olmasına, odaların ergonomik ve kullanışlı olmasına, mahremiyet
alanlarının olmasına, aile faaliyetleri ve
sosyal faaliyetlere imkân sağlayacak alanların bulunmasına dikkat edilmelidir (Arpacı, 2011).
Ayrıca yer döşemeleri, duvar yüzeyleri, kapılar ve pencere sistemleri de konut içinde
önemli bir role sahiptir. Kapı ve pencerelerin kalitesi arttıkça konutta ısıtma/soğutma için yapılan harcamalar da azalacaktır,
çünkü konutlardaki ısı kayıplarının önemli
bir bölümü kapı ve pencerelerden kaynaklanır. Yalıtım önlemi alınmamış doğramalar
ve camlar istenmeyen ısı kayıplarına ya da
kazanımlarına yol açar.
Doğramalar bulundukları mekânların gerektirdiği görsel/işitsel konfor ve güvenlik
koşullarını sağlamalı, konutun bulunduğu
bölgenin iklimsel özellikleri dikkate alınarak seçilmelidir. Doğrama ve cam türlerinin
ısı-su-hava sızdırmazlık nitelikleri, paslanmaya ve rüzgâra karşı dayanıklılıkları gibi
özellikler kapı ve pencerelerin kalitesini
belirler.
Son yıllarda kapı-pencere teknolojilerindeki gelişmeler tasarımcıların ve kullanıcıların seçeneklerini artırmıştır. Vinil (örneğin,
PVC), ahşap, kompozit, alüminyum ya da
metal doğramaların birbirlerine göre çeşitli avantajları ya da dezavantajları olabilir.
Doğrama seçimi yapılırken dikkate alınacak faktörler;
• Isı, su ve hava sızdırmazlık,
• Neme, çürümeye, paslanmaya ve
rüzgâra direnç,
• İnce kesitler sunup sunmaması (doğramalar kalınlaştıkça konut içine giren doğal
ışığın miktarı azalabilir),
• Yüksek sıcaklıklarda genleşmeye dü-
şük sıcaklıklarda çatlamaya dayanıklılık,
• Uzun ömürlülük ve bakım-onarım kolaylığı (örneğin mümkün olduğunca az boyama gerektirmesi ve renginin kısa sürede
solmaması).
Doğru cam seçimi de en az doğrama seçimi kadar önemlidir. Kaliteli bir doğrama
ancak kaliteli bir camla birlikte kullanıldığında hedeflenen performansı sağlayabilir.
Uygun seçilmiş bir cam gün ışığından daha
fazla yararlanmanızı sağlar; gürültüyü azaltır ve güvenliğinizi artırır. Pencere camları
ısı iletimini, güneş ışınımı ve kamaşmayı
kontrol altına almalıdır (http://www.mortgagekolay.com.tr/bilgi-edin/konut-alimrehberi/kapilar-ve pencereler.aspx) .
Yer döşemeleri arasında masif parke geleneksel ilk kullanılan parke türüdür. Uygun
kalitedeki iyi kurutulmuş ahşabın 16-20
mm gibi kalınlıklarda ince tabakalar ve şeritler halinde kesilmesi ile yapılır. Masif
parke parçaları tutkal ile zemine yapıştırılır,
boşluklar varsa zımpara tozu ve vernik karışımı ile ek yerlerin de rötuşlanır, kalından
inceye numaralardaki zımparalar ile yüzeyi
tesviye edilir ve cilalanarak kullanıma hazır
hale getirilir. Uygulamada nitelikli işgücü
gerektirir ve diğer parke türlerine göre pahalıdır fakat daha kalıcıdır. Bir anlamda masif parke binanın ömrü ile eş ömre sahiptir
(http://www.aduro.com.tr/ahsap.html).
Lamine parke doğal ahşap malzemedir.
Önceden cilalanmış ve kullanıma hazırdır,
kolay ve hızlı döşenir ve döşendiği anda
kullanıma hazırdır (http://www.kapsun.
com.tr/index.php?route=information/
information&information_id=7).
de edilen büyük ebatlı levhalar, ebatlama
frezelerinden geçerek elde edilir. Melamin
esaslı dekoratif kâğıt, alüminyum oksitli
örtü tabakası, rutubete dayanıklı taşıyıcı
öz (HDF, lif levha ve bunların tutkalla yapıştırılmış türevleri) ve özün alt tarafına
yapıştırılmış gerilmeleri dengeleyecek bir
balans tabakasından oluşmaktadır. Laminat parkeler antre, hol, mutfak hatta banyo gibi ıslak zeminlerde rahatlıkla kullanılmaktadır (http://www.serartdekorasyon.
com/faydalibilgiler.html).
Yer Karosu: Çok yüksek sıcaklıkta fırınlanan
yer karoları sert ve dayanıklıdır. Yük taşıma
kapasiteleri çok yüksektir. Düşük su emme
kapasitesine sahip bir seramik türüdür. Yüzeyindeki kaplama maddesi duvar karolarına göre daha serttir, bu yüzden de daha
az aşınır. Mat yüzeyli ve kabartma desenli
seramikler, kayma riski en az olanlardır ve
banyo, mutfak, tuvalet gibi ıslak alanların
zeminlerine döşenmelidir (http://www.
seycan.com.tr/index.php?dispatch=pages.
view&page_id=7).
Duvar Yüzeyleri;
Boya; Yüzeylerin korunması veya dekoratif
amaçlarla çeşitli yüzeylere uygulandığında
yüzeyler üzerinde kuruyan bir film tabakası
oluşturan kimyasal bileşimlerdir.
Su Bazlı Boya ve Solvent Bazlı Boya Nedir?
Su ile inceltilen boyalar su bazlı, solvent
ile inceltilen boyalar ise solvent bazlı boyalardır. Solvent bazlı boya kalın bir film
tabakası oluşturarak, duvarın nefes almasını asgariye indirir. Su bazlı boyada ise bu
Laminat parke mevcut ağaç parçacıkları tam tersidir. Solvent bazlı boya daha parlak
ve ahşap hurdalarının öğütülüp un haline bir görünümde olup, boya sonrası kısa bir
getirilmesinden sonra; ağaç reçinesinden süre için, kullanılan yerde boya kokusu bıelde edilen tutkalla karıştırılıp hamur hali- rakırken su bazlı boya kokusuzdur (http://
ne getirilmesi ve levha kalıplarında dekor www.evdose.com/tur/yapi/boya/yapkâğıdı ile beraber preslenmesi sonucu el- boy0009.html).
17
Kapı ve pencere doğramalarında, kuru zemin yer döşemelerinde ahşap tercih edilmelidir. Doğal bir yapı malzemesidir. Isı
yalıtımı konusunda yapay olarak üretilen
malzemelere karşı üstünlük sağlar. Ses yalıtımı konusunda da vazgeçilmez özellikler
sergilemektedir. Diğer birçok yapı malzemesi ile karşılaştırılamayacak kadar uzun
ömürlüdür. Onarımı mümkündür ve kolaydır.
Doğal ahşap nefes alır dolayısıyla sağlıklıdır. Üretim sürecinin hiçbir aşamasında insan sağlığını tehdit eden maddelere maruz kalmaz. Boyama sürecinde bile
doğayla tamamen barışık su bazlı ürünler
kullanılmaktadır. Bunlar solvent bazlı ürünlerle karşılaştırıldığında, hem doğaya zarar
vermezler hem de ahşabın nefes almasına
engel olmazlar. Ahşabın nefes alması yaşadığımız ortamlarda dışarı ile nem alış-verişinin sağlanması anlamına gelir. Bu yüzeylerde buğu oluşumunu engellerken, bir
yandan da sağlık için faydalıdır.
Aynı zamanda ekonomiktir, ahşap pencere
genellikle PVC pencere ile fiyat konusunda
karşılaştırılmaktadır. Kullanım süresi göz
önüne alındığında bu hammaddeler arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Ahşabın
tamir edilebilir olması bu kullanım ömründeki farkı daha da açmaktadır. Tarih boyunca en uzun süre ayakta kalmış yapılar
ahşap yapılardır (http://www.aduro.com.
tr/ahsap.html).
KAYNAKÇA
Arpacı, F. (2011). Tüketicilerin Konut Kalitesine
İlişkin Görüşlerinin İncelenmesi, E-Journal of New
World Sciences Academy NWSA - New World Sciences Academy Uluslararasi Hakemli E-Dergi ( An
Open Access Journal ), 6(3):109-119.
18
Berköz, L. ve Kellekci Ö.L. (2006). Konut Ve Çevresel Kalite Memnuniyetini Yükselten Faktörler İTÜ
Dergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, 5(2): 165176.
Es, M., ve Akın, Ö. (2008). Konut Memnuniyeti. Yerel Siyaset Dergisi. 73-80. http://www.yerelsiyaset.
com/v4/sayfalar.php?goster=ayrinti&id=898. Erişim Tarihi: 16.05.2012
Güler, Ç. (2004). Sağlık Boyutuyla Ergonomi. Palme
Yayıncılık, Ankara.
Günay, O. (2008). Konut Sağlığı, İTÜ Dergisi/a, Cilt
7, Sayı 1
Kalınkara, V., Türel, G., ve Arpacı, F. (2003). Kentsel
kesimdeki yaşlıların konut ve yakın çevreye ilişkin
tercihleri. II. Ulusal Yaşlılık Kongresi. 9-12 Nisan.
Denizli. ss.305-315.
Le Corbusier’nin Katkılarıyla, İnsanca Yaşamak İçin
Şehir ve Konut, Ebabil Yayıncılık, 1. Baskı, 2005
Uskun, E., Türkoğlu, H., Nayir, T., Kişioğlu A.N., ve
Öztürk, M. (2007). Isparta il merkezindeki konutların sağlık standartlarına uygunluk durumu. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 6(3):151-160.
Utkutuğ, Z. (2006). Konutta kalite kavramı ve yapı
hasarları. Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dergisi, 21(2):205-211.
Yıldırım, K., Uzun, O., ve Kahraman, N. (2009). İki
farklı kültürel bölgede apartman konut ve konut
yaşama mekânlarının kullanım sürecinde değerlendirilmesi. Politeknik Dergisi, 12(2):113-120.
http://www.aduro.com.tr/ahsap.html Erişim Tarihi: 16.05.2012
http://www.evdose.com/tur/yapi/boya/yapboy0009.html Erişim Tarihi: 16.05.2012
http://www.kapsun.com.tr/index.php?route=information/
information&information_id=7
Erişim
Tarihi:
16.05.2012
http://www.mortgagekolay.com.tr/bilgi-edin/konut-alim-rehberi/kapilar-ve-pencereler.aspx Erişim
Tarihi: 16.05.2012
http://www.serartdekorasyon.com/faydalibilgiler.
html Erişim Tarihi: 16.05.2012
h tt p : / / w w w. s e y c a n . c o m .t r / i n d ex .
php?dispatch=pages.view&page_id=7 Erişim Tarihi: 16.05.2012
MİLLİYETÇİLİK VE ANAYASA
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Oğuz KARAAHMETOĞLU *
Türkiye, tarihten bugüne dinamik bir siyasi aktör olarak dünya sisteminin önemli bir parçası ola gelmiştir. Türklerin
Orta Asya’dan başlayan göç hareketi,
Anadolu’yu vatanlaştırarak Avrupa içlerine kadar devam etmiştir. Osmanlı devleti
zamanında organizasyon ve bütünleşme
derecesi en üst düzeye çıkmış, ama hiçbir
zaman içine kapalı bir biçim almamıştır.
Sürekli hareket halinde olan bir toplum
olarak hem kendi karakteristik özelliklerini
korumuş, hem de karşılaştığı yeni topluluklarla kültürel etkileşime girmiştir. Siyasi tarih perspektifinden sürekli savaşlarda
gördüğümüz Türk milletinin, aynı zamanda
büyük bir kültür etkileşimine girdiği görülür. Bu etkileşim karşılıklı alış-veriş biçiminde yeni eserlerin üretilmesine ve dolayısıyla Türk kültürünün hem canlı hem de
zengin olmasına yol açmıştır. Türk kültürü,
çevresindeki Fars, Arap ve Batı-Hıristiyan
kültür ve medeniyet sistemleri ile yakın
temasta olmuş ve zaman zaman bunların
yoğun etkisinde kalmıştır. İlişkiye girdiği
küçük gruplar ile de üst kültür bütünlüğü
içinde etkileşimde bulunmuştur. Bu sebepten Türkiye’nin tek biçimli, tek renkli ve tek
egemenli totaliter bir kültür yapısı oluşmamıştır. Etkileşime girdiği yakın kültür
çevreleri ve egemen olduğu topluluklar ile
sınırlarını kültürel olarak ayırmak oldukça
zordur.
ya da yakın bir akrabası gibi görmüşlerdir.
Kendilerini düşman olarak tanımlayanların
bile uzun yılların etkisiyle ortak unsurlara sahip oldukları, hatta Türk kültürünün
bazı cazip unsurlarına sahip çıktıkları görülmüştür. Fakat Türkiye’de yaşanan modernleşme ve Batılılaşma sürecinin kasıtlı
kültürleşme biçiminde üstten zorlamayla
sürdürülmeye çalışılması bu doğal etkileşimci yapıyı zedelemiş görünmektedir.
Toplumun kendisini Batılı toplumlar ile bütünleştiremediğinin yanı sıra kendi içinde
farklılaşma eğilimlerinin arttığı gözlenmektedir. Bu farklılaşmanın boyutu gün geçtikçe farklılık göstermekte ve çeşitli odaklar
tarafından üst düzeye çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Son zamanlarda Türk milliyetçiliğine saldırıların artması ve bu saldırılara bazılarının
örtülü veya açık destek çıkması vahim bir
manzara ortaya çıkartmaktadır. Türk milliyetçiliğine yapılan saldırı doğrudan milletin
varlığına ve birliğine yapılan bir saldırıdır.
Türkiye’de milliyetçilik tartışmalarını doğru
anlamak için çağdaş Türk düşüncesindeki
fikir akımlarını ve Türk milletinin yakın tarihini iyi bilmek gerekir. Bu temelden yoksun
tartışmalar afakî şablonlarla yapılacağı için
farklı yerlere ve anlamlara kayacaktır.
Bir fikir hareketi olarak milliyetçilik, birileTürk kültürünün yayıldığı bütün bölgelerde rinin zannettiği soy sop ırkçılığı veya kenkültürel bir akrabalık kurulduğu ve buralar- disini üstün gören kan ırkçılığı üzerine inşa
daki insanların soy ve dinleri ne olursa ol- edilmemiştir. Milliyetçilik, yok edilmek issun kendilerini bu toplumun ya bir parçası, tenen bir milletin iradesi olarak ortaya çıkmış meşru bir harekettir. Bu meşru hareket
* Araştırmacı, Yazar ([email protected])
aynı zamanda her Türk evladının kendi mil19
letine karşı bir görevidir. Bu görev şuurunu
Türk tarihinin yakın döneminde gösterilen büyük fedakârlıklar ve mücadelelerde
görmek mümkündür. Bir imparatorluğun
hazin ve trajedik çöküş hikâyesinde kendi
ırkının kibirli üstünlüğüne dayalı bir milliyetçilik aramak beyhudedir. Türk milliyetçiliği bir düşünce hareketi olarak şekillendiği dönemde, Türk milletinin tarihsel ve
sosyolojik gerçekliğinin bilgisi üzerine inşa
edilmiştir. Türk milletinin tarihinde ve kültürel değerlerinde başka milletleri yok etme ve zulmetme eğilimi olmamıştır.
Türk milleti o dönemde ardı ardına büyük darbeler almış ve çok acılar çekmiştir.
Balkan faciasının izleri hala yüreklerimizin bir köşesinde sızlamaya devam eder.
Ankara’nın dibine kadar Yunan işgal kuvvetlerinin girdiği düşünüldüğünde milletin
ruh hali daha iyi anlaşılabilir. Türk milliyetçiliği bu sıcak atmosferde yüksek bir bilinç
haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu
yüksek bilincin ürünüdür. Bu bilinçten mahrum olmak milletin varlığından mahrum
olmakla eş anlamlıdır. Bu milletin varlığı
devam etsin diye insanlar canları başta olmak üzere fedakârlığı bir hayat ilkesi haline
getirmişlerdir. Bu tavır karşısında hürmet
edilecek son derece ahlaki bir davranıştır.
Bir erdemlilik halidir. Aksi bir durum ancak
bencillik ve duyarsızlıkla izah edilebilir. Bu
durumda milliyetçiliği birtakım olumsuz
yargılarla suçlayanların durup düşünmesi
ve utanması gerekir. Tarihsel olarak, büyük
imparatorluk geleneğine sahip olan toplumlar, etnik olarak din, mezhep gibi çeşitli
farklılıklar içinden ortak bir yaşam alanına,
ortak bir hayat tarzına yöneldikleri zaman,
milletleşme süreci başlar. Ortak paydalar
ekseninde, milletleşme süreçlerini yaşamakta olan toplumlar, imparatorluklar çağının bitimiyle bu toplumsal süreçlerden,
siyasal bir sürece, milli devletlerin doğuşu
20
aşamasına yönelirler ve yeni bir çağa, milli
devletler ve milliyetçilik çağına geçilir.
Milliyetçilik bir sosyal olgu olarak modern
dönemde ortaya çıkmasına rağmen geçmişle bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır. Büyük milliyetçilikler toplumlarının
tarihteki kültürel köklerine dayanarak geleceğe daha kararlı bakabilmektedirler.
Milliyetçiliğin hareket haline gelmesi ise
genellikle milli kültürel ve siyasi varlıklarının tehdit gördüğü dönemlerdir. Dünyanın
barış içinde ve adaletli bir şekilde küreselleşmesi ve enternasyonalist bir düzen kurulması eğer milletlerin varlığını tehdit etmezse bir hareketlilik görülmez. Fakat ne
adalet, ne barış, ne de farklı milli özelliklere saygı içermeyen sistem denemeleri her
zaman büyük tepkilere sebep olmuştur.
Emperyalizmin sömürü haline getirdiği ülkelerde yaptıklarının ardından gelişen milliyetçilikler gibi, komünizm sonrası büyük
baskılardan kurtulan toplumlarda ortaya
çıkan milliyetçilikler buna örnek oluşturur.
Modernleşmenin de bir değeri olarak kabul edilen milliyetçilik, günümüzde küreselleşmeciler tarafından hoş karşılanmasa
da varlığını sürdürecek görünmektedir.
Çünkü insan haklarının ve demokrasinin
yaygınlaştığı bir dönemde milliyetçiliğin
bunlardan bağımsız düşünülmesi mümkün
değildir. Milliyetçilik ve demokrasi, önümüzdeki dönemde, birbirini tamamlayan
ve besleyen ilkeler olarak hem millî hem
de küresel ölçekte giderek daha çok ağırlık kazanacaktır. Başka bir deyişle, millet
ve demokrasi gerçeğinin, küresel ölçekli
kültürel ve düşünsel homojenleşme riski
karşısında, beşeriyetin varlığının en büyük
garantörü olduğu giderek daha çok fark
edilecektir. Çünkü, gerek ferdî ve millî niteliklere haiz sosyal varlıkların hayatiyeti,
gerek bütün insanlığın ortak çıkarlarının
gözetilmesi, gerekse bunlar arasındaki
ahengin temini meselesi, yeni yüzyılda da zenginlik kabul edip, bireysel temel hak ve
özgürlükleri genişletilmesine karşı olamaönemini artırarak koruyacaktır.
yız. Bunları yaparken “Türklüğe” dokunTürkiye’de sıklıkla dile getirilen Kürt me- mamak. Fakat yarınlarda küçülmesi değil,
selesi sosyal farklılaşma ve bütünleşme büyümesi muhtemel bir Türkiye’yi düşüeğilimine göre problem haline gelmekte- nerek “olunabilir” niteliğinin altını hep
dir. Kendi iç yapılarını oluşturamamış ve birlikte çizeceğiz. Yani, anayasada Türklübütünleşememiş olmalarına rağmen ağır- ğü korurken, kavramın etnik değil hukuki
lıklı olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye ve ve kültürel bir içerik taşıdığını daha güçlü
kısmen Kafkasya’da yaşayan bu topluluklar biçimde ihsas etmeliyiz. Bunu söze dökbulundukları ülkelerin durumuna, gelenek- mek ise hiç zor değil. Türk vatandaşlığını
sel feodal yapılarına ve uluslar arası güçle- düzenleyen maddenin altına vatandaşlığın
rin manevralarına göre etkilenmektedirler. yitirilme şartlarını konu edinen şöyle tek
Osmanlı’nın yıkılması ve ülkenin işgal edil- bir cümle yazdığımızı farz edin. “Türklükmesi karşısında başlatılan milli mücadele- ten hangi hallerde çıkılacağı ilgili kanunla
de ve kurulmakta olan Ankara hükümetin- düzenlenir.” Vatandaşlık statüsündeki dede milli iradenin bir parçası olarak yer alan ğişimle yitirilen bir sıfat etnik aidiyeti işaTürkiye Kürtleri, kendilerini bu toplumun ret ediyor olamaz. Böyle bir madde anayaparçası olarak görmüşlerdir. Devletin ya- sadaki Türklüğün açıklayıcısı olacaktır. Bu
pılanması esnasında da milliyet ayırımının sayede, kollektif kimlik üzerinde uzlaşarak
kültürel ve dini esaslarda yapılması bu bü- istikrarlı bir demokratik hayatı mümkün
tünleşmeye büyük katkı sağlamıştır. Fakat kılan kesimlerin mutabakatı korunurken,
bütünleşmiş bir Kürt topluluğundan söz Türklüğün anayasada yer almasına etnik
edilemeyeceği için farklı aşiretlerin farklı içerik taşıdığı için yöneltilen itiraz da cesebeplerden dolayı isyan hareketlerine gi- vaplanabilir. Türk milliyetçilerinin söylemirişmeleri bir etnik problem doğurmamıştır. ne, açık toplum kurma kararlılığı eklendiği
Bu girişimler aşiretlere özgü kalarak Türkler takdirde, tarihsel ve kültürel köklerimize
karşısında kendisini farklı tanımlayan bir dayalı, ortak değerleri ve hayat tarzlarını
Kürt etnisitesi yaratmamıştır. Anadolu’da ön plana çıkartıcı yaklaşımlar toplumsal
yaşayan ve yeni Türk toplumunun şekil- bütünleşmeyi artıracaktır. Ortak kültür delenmesinde yer alan insanlar kültür ve dini ğerleri güçlendiği takdirde bırakın Anadoanlayış bakımından (sünni müslümanlık) lu’daki alt kültürleri kuşatmayı, geniş bir
birbiriyle kaynaşmaları bu tanımlamada coğrafyada büyük bir insan potansiyeline
hitap etmek mümkündür. Bir Osmanlı öretkili olmuştur.
neği, bir Amerika örneği çok uzağımızda
Farklılıkların doğal kültürel tezahürlerini değildir.
21
TÜRK MİLLETİNİN DİLİNİ KİMLER
BOZUYOR?
Şimşek ARMAN *
Türkçe, Asya’dan gelerek üç kıta üzerinde
hakimiyet kuran şerefli Türk Milleti’nin dilidir. Bir milletin, varlığını devam ettirebilmesi için dinini, dilini, geleneğini, göreneğini, edebiyatını ve sanatını koruması mutlaka gereklidir. Ancak Milletimiz, yüzyıllarca koruduğu bu millî değerlerini, bugün koruyamama durumuna gelmiştir. Bu tehlike,
haberleşme araçlarının yaptığı çoğu kez
utanç verici ahlâk dışı yayımlar ve bozuk
Türkçe ile verilen haberler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Millî ve manevî değerlerimizi
korumamız, milletimizin geleceğini güven
altına alabilmemiz için mutlaka gereklidir.
tuğunu unutarak okuyucuların, dinleyicilerin ve seyircilerin bilmedikleri ve bilmeye
de zorunlu olmadıkları yabancı kelimeleri
kullanmaktadırlar. Yakın bir gelecekte radyo ve televizyonların haber sunucuları,
aşağıdaki gibi bugün olduğundan çok daha
fazla bir şekilde yabancı kelimeleri, yalan
yalnış kullanarak acayip haberleri vermeye
başladıkları zaman durumun ciddiyeti iyice
anlaşılacak, ancak çok geç kalınmış olunacaktır.
“Beş kişi arasında silahlı çatışma start alınca çevredekiler paniklediler. Hemen emniyete haber verildi. Polisler, flaş aksiyonla
şok operasyona start verdiler. Bu şok performans sonunda provakasyona handikap
koydular. Ortaya çıkan bu tablo masaya
yatırılınca, bu sitatikonun çatışan taraflar
hakkında büyük sipekülasyonu hayata geçirdiği görülmüştür. Biribirlerini yaralayan
bu kişilerin ailelerine diyalok ve barışma
anonsu yapılarak mesajlar gönderilmiştir.
Sonunda bu kahosun rizikosunun önlenmesinde manipilasyon sağlanmış, her iki
aile barışarak polemiği ve argomanı konsensus ile sona erdirmişlerdir.”
Memleketimizde Tanzimat’ın ilanından
sonra Fransa’ya üniversite tahsili için talebeler gönderilmiştir. Bunlar, tahsillerini
tamamlayıp yurda döndükleri zaman şehir içi yolcu arabalarında biraz da yüksek
sesle birbirleriyle Fransızca veya Fransızca
kelimelerle karışık bir şekilde Türkçe konuşmaya başlamışlardır. Tanınmış yazar
Ömer Seyfettin, yazdığı “Efruz Bey” isimli
romanında, yabancı kelimeleri kullanarak
Türkçe’yi bozma hastalığına yakalanmış
olan Efruz Bey ve onun gibilerin yabancı
kelimeleri kullanarak konuştukları zaman
düştükleri gülünç ve acayip durumları an- 2000 senesinin Ekim ayında Türk Kooperatifçilik Kurumu’nun Karınca Dergisinde
latmıştır.
yayımlanan “Türk Milleti Türkçe Konuşur”
Günümüzde basın yayın kuruluşlarında isimli yazımı, Cumhurbaşkanlığı Makamıve diğer yerlerde çalışan yazarlar, radyo na, Millet Meclisi Başkanlığına, Türk Dil Kuve televizyonların haber sunucuları, mu- rumuna, TRT Genel Müdürlüğüne, Gazehabirler, açık oturum ve diğer çalışmaları telerin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlerine ve
yönetenler, Türk Milleti’nin Türkçe konuş- bazı yazarlara gönderdim. TRT Genel Müdürlüğü, sorunun önemi nedeniyle TRT’nin
* Ziraat Y. Mühendisi – Köy İşleri ve Kooperatifler
Bakanlığı Kooperatifler Eğitim ve Araştırma Genel Müdür İkinci Kanalında Ocak 2001 ve yine Ocak
V. ( Emekli )-02.11.2005 ([email protected])
2002 tarihlerinde “Çözüme Doğru” saatin22
Fransa’da 1800’lü senelerde yürürlüğe
konan kanunla, tabelalardaki yazıların
Fransızca olması şartı getirilmiştir. Yine
Fransa’da 1994 senesinde çıkarılan kanun,
Fransızcayı yanlış ve hatalı kelimeler ve
Kanal 7 Televizyonunun 6 Temmuz 2001 cümleler kullanarak bozanlar için cezaî hütarihindeki “İskele Sancak” satında ilgili kümler getirilmiştir.
kimseler, dil konusunu tartışarak sorunun
önemini belirtmişler ve çözümler üretmiş- Türk Dil Kurumu’nun 1996 senesinde yalerdir. Maalesef, bütün bu çalışmalardan yımladığı 525 nolu İmlâ Kılavuzunu rastsonra gerekli tedbirler alınmamış ve hasta- gele açtım. (K) harfinin bulunduğu bölüm
ile karşılaştım. Sanki bu İmlâ Kılavuzu, İnlık devam etmiştir.
gilizce-Türkçe veya Fransızca-Türkçe İmlâ
Yine Karınca Dergisi’nin 2002 senesinin Kılavuzu… Bu bölümde: kamuflaj, kapasiNisan ayında yayımlanan “Geçmişten Bu- te, kapris, karakter, karaktoroloji, komple,
güne Türk Milleti” isimli yazımı, Cumhur- kompleks, kompetan, kondisyon, kompbaşkanlığı Makamına, ilgili kişilere, kurum likasyon, komplo, kontenjan, konsentre,
ve kuruluşlara gönderdim. Bu kez ne bir konteks… Yine bu İmlâ Kılavuzunda Türkses geldi, ne de çalışma yapıldı… Mesaj, çemizde olmayan (W) harfini görünce şaorganizasyon, maniplasyon, konsensus, di- şırdım. Bu harfin altında Walkman ve Wesyalok, panik, sipekulasyon, şok, filaş, pole- tern kelimeleri bulunuyordu… Diğer yanmik, arguman, enterasan, potansiyel, per- dan Türkçe Sözcüklerde de durum aynıdır.
formans, kahos… devam…
Özellikle profesörlerin çoğunun yazdıklaDiğer yandan 16 Ağustos 2004 tarihli Vakit rı kitaplarda da yabancı kelimeler, bulunGazetesi’nde Abdullah Ballı; Öğrencilerin maktadır. Bunun için öğrencilerin mutlaka
Türkçeyi öğrenmeleri gereken yaşta İngiliz- sözlük kullanmaları gerekmektedir.
ce kurslarına gönderildiklerini, çarşılardaki
tabelalarda “Vizyon Kuaför”, “Daisy Cafe”, 24 Ağustos 2004 tarihli Vakit Gazetesi’nde
“Salon Star”, “Dream Town”, “Number aşağıdaki haberi okuyunca sarsıldım:
One”, “Love Kırtasiye”… Arabaların arkala“Millî Eğitim Bakanlığı, 2004-2005 Öğretim
rında “Don’t Follow Me” , “Are You Crazy”
Döneminde, ders kitaplarında Türkçeleşgibi yazıların bulunduğunu yazmıştır.
miş yabancı kelimelerin yer alabileceğine
Memleketimizde çarşıya gittiğimiz zaman karar vermiştir. Türkçeleşmiş yabancı kelidükkan ve diğer işyerlerinin tabelalarının meler? Gerçekten hayret edilecek ve üzüçoğunun yabancı kelimelerle donatılmış lecek bir durum……
olduğunu görüyor… kendimizi Amerika,
26 Eylül 1932 tarihinden beri her sene
Almanya, İngiltere veya başka bir memle“Türk Dil Bayramı” kutlanmaktadır. Türkçe
kette bulunduğumuzu zannediyoruz. Gönelden gidiyor….. neyi kutluyoruz?
derildiğim çeşitli memleketlerdeki halkın,
gazete, dergi, kitap ve diğer yayınların ve Anayasanın 3. maddesi “ Türkiye Devletabelaların her kelimesini bilerek okuduk- ti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bülarını gördüm. Çünkü bu kelimeler, kendi tündür. Dili Türkçedir.” Fakat Anayasanın
bu hükmüne rağmen yukarıda adı geçen
dillerinin kelimeleri idi…
de Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyeleri ve
konunun uzmanları ile görüş ve bilgi alışverişinde bulunularak sorunun çözüm yolları
belirlenmiştir.
23
kişi ve kuruluşlar, Türkçeye benzemeyen
ifadelerle yayımlarını devam ettirmektedirler. Türkçe ve yabancı kelimeleri yanlış
kullanarak hem Türkçeyi hem de yabancı
dili bilmediklerini apaçık ortaya koymaktadırlar. Bunların, okuyucuların, seyircilerin
ve dinleyicilerin bilmedikleri kelimeleri ve
cümleleri nasıl kullandıklarına bakarsak:
“O gezide sitres attı.”, “yardım kampanyası sıtard aldı.”, “ Onun performansı hangi
kategoriye giriyor?”, “kişilerin motivasyonu net değil.”, “mobil servis arabaları alındı.”, “dinamik potansiyel yapıya kavuştu.”
“Bu tabloda manipilasyon şarttır.”, yapılan
deklerasyon diyaloğu başlattı.” “O ince
mesajlar verdi.”,”Bakanlığın organize ettiği
çalışma sıtard aldı.” “işin finalinde şoksüpirizler ortaya çıktı.”, “enterasan polemik
ve arguman süreci sıtard aldı.”,”detaylı
çalışma fonksiyonun kapasitesini arttırdı.” Bu sistem kahos ve sansasyonel tabloyu hayata geçirmiştir.”, “nostalji konusunda çok sipekulasyon yapıldı.”,”polis
komple kadro operasyona katıldı”,”günün
şok ve flaş mesajı onları panikletti.”,”bu
problemler handikaptır.”,”bu aksiyon bir
purovakasyondur.”,”bu iş büyük konsepsi
gördü.”,”uzun çalışmalardan sonra konsensus olmuş ve bu sitatikodan çıkılmıştır.”
Buraya kadar verdiğim örneklerde, Türkçemizin ne kadar kötü duruma getirildiği
açıkça görülmektedir.
nin Genel İdare Kurulu’nda görüşülerek
Bakanlar Kuruluna gönderilecek…….idi?
Bundan önce Türkçenin korunması hususunda hazırlanan kanun tasarısı, altı yedi
senedir Millet Meclisinde beklemektedir…
Diğer yandan Türk Dil Kurumu’nun Türkçenin bozulmasını önlemede gücünün olmadığı gerçeği ortaya çıkmış bulunmaktadır.
SONUÇ
Yabancı kelimeleri kullanma, hızla yayılan
salgın hastalık durumuna gelmiştir. Devletin hemen tedbirler alarak bu hastalığı önlemesi gereklidir. Aksi durumda bu gidişle
Türkçe kısa sürede yok olup gider. Millî
benliğimiz de böylece silinir gider…..
KAYNAKÇA
1- Şimşek ARMAN- “Türk Milleti Türkçe
Konuşur” - Karınca Dergisi 766-2000- Türk
Kooperatifçilik Kurumu
2- Kültürel Yozlaşma ( Baş yazı ) - Karınca
Dergisi 768-2000
3- Recep SABİT - Devlet Dili Türkçe Üzerine
- Karınca Dergisi 783-2002
4- Şimşek ARMAN - Geçmişten Bugüne
Türk Milleti - Karınca Dergisi 784-2002
5- Dr. Erdal İsmihan – “Dil Nasıl Oluşur?”Karınca Dergisi 788-2002
6- Abdullah Ballı – “Yozlaşma Budur” - Va2002 senesinin Şubat ayında iki İstanbul
kit Gazetesi 16 Ağustos 2004
milletvekili, Türkçenin korunması ile ilgili
bir kanun tasarısı hazırlamışlardır. Tasarı, 7- “Beden Dili Ve İnsanî Boyutu” - Albaraka
bu milletvekillerinin bağlı oldukları parti- Türk Dergisi sayı:17 - 2004
24
ŞAİR, YAZAR, TÜRK
KOOPERATİFÇİLİK KURUMU ÜYESİ
HALİL RIDVAN ÇONGUR’UN
ARDINDAN
Nail TAN *
Türk Kooperatifçilik Kurumu üyesi (No:
1025), dergimiz yazarlarından şair, yazar ve
Basın Şeref Kartı sahibi gazeteci Halil Rıdvan Çongur, tedavi edilmekte olduğu Ankara Numune Hastanesinde 14 Mart 2013
Perşembe günü hayata gözlerini yumdu.
22 Ekim 2012 tarihinde geçirdiği bir beyin ameliyatı sonrası sağlığı bozulmuştu.
Cenazesi, 15 Mart 2013 Cuma günü Kocatepe Camisi’nde kılınan öğle ve cenaze
namazlarının ardından Ankara Karşıyaka
Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Genel Müdürlüğünde şef prodüktörlük
(1965), il radyoları ve kültür yayınları şube müdürlüğü (1966-1967), program uzmanlığı (1967-1969) görevlerinde bulunup
başarısını kanıtlayınca Diyarbakır Bölge
Radyosu Müdürlüğüne getirildi (1969). Bu
görevi dört yıl sürdü. Ankara’ya dönerek
TRT’de uzman, program müşaviri olarak
bir süre hizmet verdikten sonra Yayın Planlama Koordinasyon ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı (1979-1982) yaparak, 1982
yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Emeklilik döneminde on dört yıl kadar EsÇongur, 26 Temmuz 1932 tarihinde
kişehir Anadolu (1983-1986), Ankara Gazi
Bilecik’te doğdu. Babası Ahmet Hıfzı Bey,
ve Konya Selçuk Üniversiteleri (1987-1996)
annesi ise Seher Hanım’dır. Polis babasının
İletişim Fakültelerinde öğretim görevlisi
görevi dolayısıyla Şanlıurfa’da başladığı ilunvanıyla Yayımcılığa Giriş ve Konuşma Sakokul öğrenimini Ankara Necatibey İlkonatı dersleri verdi.
kulunda tamamladı (1942). Ankara’da Taş
Mektep diye bilinen Ankara Erkek Lisesinin Etkili ses tonu, güzel şiir okuması ve hatiportaokul bölümünü ve Eskişehir Atatürk liğiyle radyo-TV ve edebiyat dünyamızda
Lisesini (1950) bitirdi. Ankara Üniversitesi daima ilgi, takdir toplayan bir şahsiyetti.
İlahiyat Fakültesinde yüksek öğrenim göre- TRT radyo ve televizyonlarında, kendi ifarek mezun oldu (1962).
desiyle beş binin üzerinde program hazırlamış ve sunmuştu. Programlardan birkaçıAnkara Radyosunun açtığı sınavı kazanarak
nı birlikte hatırlayalım: Büyük Nutuk, Açık
spiker unvanıyla devlet yayımcılığında göOturum, Meclis Saati, Devamı Yarın, Ses
reve başladı (1958). Bu radyoda spiker, yave Söz, Radyo Kitaplığı, Dünya Döndükçe,
yın takipçisi, söz yayınları şefi (vekâleten),
Sayıların Dili, Sorun Söyleyelim, 50 Yılda 50
il radyoları servisi kurucu şefi (1961-1964)
Ozan, 20. Yüzyıl Türk Şiiri, Türk Hikâyeciliği,
unvanlarıyla radyo yayımcılığı deneyimi
Bir Hikâyemiz Var, Konuşan Tarih, Yunus
kazandı. TRT Genel Müdürlüğünün kuruEmre, Âşık Veysel ve Sevginin Sesi. TRT
luş çalışmalarında (1964) görev aldı. TRT
TV’de İftara Doğru adlı ilk dinî programı
* Araştırmacı, Yazar ([email protected])
başlatan da odur. Knut Hamsun’un Victoria
25
adlı romanını (çev. Behçet Necatigil) radyoya uyarlayarak da önemli bir hizmette bulunmuştur.
Yazı hayatına, Eskişehir Atatürk Lisesinde
öğrenciyken şehrin İstikbal gazetesinde
başladı (1950). Daha sonra Sakarya, Kudret, Millet, Cumhuriyet, Yeni Gün, Milliyet,
Tercüman, Her Gün, Adalet, İktisat ve Türkiye gazetelerinde güncel ve kültürel konulardaki yazılarıyla gazeteciliğini sürdürdü.
Şiir, hikâye, deneme, anı, inceleme ve söyleşi türlerindeki edebî ürün ve makalelerini ise Türk Dili, Türk Edebiyatı, Varlık, Hisar,
Türk Yurdu, Çağrı, Töre, Millî Kültür, Günce,
Aras, Oğuz, Gurbet, Türk Sanatı, Türk Kültürü, Dil, Orkun, Divan, TRT, Eğitim ve Karınca dergilerinde yayımlandı. Aras, Oğuz
ve Gurbet dergilerinin kurucuları arasında
yer aldı. Türk Yurdu dergisinin yayımlanmasına katkıda bulundu.
Eserleri tür ve ilk baskı yıllarına göre şöyle
sıralanabilir:
Şiir: Ses (2001, Genişletilmiş 2. bs. 2005).
Biyografi: Büyük Türk Milliyetçisi Tevfik İleri (1987), Prof. Remzi Oğuz Arık (1987), 90.
Yıl Dönümünde Remzi Oğuz Arık (1989),
İlhan Geçer/50. Sanat Yılı (1989), Ahmet
Tufan Şentürk (1997), Ölümünün 40. Yıl
Dönümünde Yahya Kemal Beyatlı (1998),
Doğumunun 100. Yıl Dönümünde Ahmet
Kutsi Tecer (2001), Orhan Şaik Gökyay
(2002), Ahmet Muhip Dıranas (2005).
Anı: Edebiyat Dostlarım I (2001), Türk Dil
Kurumu Anıları (2009).
Deneme/İnceleme: Dil Tartışmaları (1967),
Söz Sanatı/Güzel Söz Söyleme (1999), Dil
ve Edebiyat Tartışmaları (2001).
Baskıya Hazırlama: Dilimizin ÖzleştirilmeTürk edebiyatını radyo mikrofonlarına, TV sinde Aşırı Davranılmış mıdır? (1963), Türk
ekranlarına taşımanın yanı sıra plak, ses Hukuk Dili Nasıl Özleştirilebilir? (1967),
kaseti, video, CD ve DVD yoluyla da bu hiz- Remzi Oğuz Arık Armağanı (1986), Yaşatmetlerini sürdürdü. Belgeseller hazırladı, tıklarımız/Doğan Kasaroğlu (1998), Yaşatbazılarını seslendirdi. Ünlü şairlerin şiirle- tıklarımız Adnan Öztrak (1999), Bu Vatan
rinin öğretmenlere ders aracı olarak ulaş- Kimin Şairi Orhan Şaik Gökyay I, II, III (Nail
Tan’la, 2002-2005).
masını sağladı.
Edebî ürünler içinde şiire düşkündü. Şiirleri 1950’li, 1960’lı yıllarda önemli edebiyat
dergilerinde yer aldı. Kırk yıl aradan sonra
1999’da tekrar şiir yazmaya yöneldi. 2001
yılında şiirlerini bir araya getirdi. Şiirlerinde
ahenge, sese büyük önem verdiği görüldü.
Hikâye, deneme, söyleşi ve anı türlerinde
de eser verdiyse de onun adını yaşatacak
çalışmaları; edebî portre, şair-yazar incelemesi alanlarındadır. Yahya Kemal Beyatlı,
Ahmet Kutsi Tecer, Orhan Şaik Gökyay, Ahmet Muhip Dıranas, Mehmet Çınarlı, İlhan
Geçer, Ahmet Tufan Şentürk ve Remzi Oğuz Arık, hakkında kitap ve makale yazdığı
edebî şahsiyetlerden bir bölümüdür.
26
Plak, Ses Kaseti, Video, CD: Atatürk Plağı
(1967), Safahat’tan Seçmeler (Kültür Bakanlığı, 1986), Süleymaniye’de Bayram
Sabahı (1988), Yeşile Doğru (1989), Çakır
Dikeni (Taha Feyizli ile, 1994), Ahmet Tufan Şentürk Belgeseli (1997), Adnan Öztrak Belgeseli (Bülent Tarhan ile, (1998),
Yunus’tan Seçmeler (2005).
Türk Dili Kurultaylarıyla hayatını, anılarını
kaleme aldığı iki kitabını tamamlayamadı.
Üç şiiri; Yayla, Rüzgâra Saldım Renkleri ve
Güzelleme çok sesli koro için müzik öğretim üyesi Yakup Kıvrak Tarafından bestelendi ve Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Bölü-
mü Salonu’nda seslendirildi.
zenlemiştik.
Çongur, 1983 öncesi Türk Dil Kurumu
Derneğinin seçkin bir üyesiydi. 1983 sonrası kamu bilim kurumuna dönüştürülen
TDK’ye yine hizmetlerini sürdürdü. Türk
Dili’nde 1958-2012 yılları arasında sürekli
şiir ve makaleleri yayımlandı. Kurum yayını
olarak dört kitabı basıldı. Kurumun “Türkçeye Emek Verenler” yayın projesinde uzun süre görev aldı. Türk diline ve TDK’ye
hizmetleri dolayısıyla TDK’nin 80. Kuruluş
Yıl Dönümü Töreni’nde TDK 80. Yıl Şeref
Belgesi ve Armağanı ile ödüllendirildi.
2002 yılında Gökyay’ın eşi Ferhunde
Gökyay ve öğrencisi Kudret Ünal tarafından ihdas edilen Orhan Şaik Gökyay Şiir
Ödülü’nün seçici kurulunda dört yıl birlikte görev yaptık ve üç anı kitabına ortak
imzamızı attık. Başta Eskişehir’deki Yunus
Emre’yi Anma Törenleri olmak üzere Türkiye’deki birçok kültür faaliyetlerinde yan
yana olduk.
Sigarası… ah o sigarası. Birini söndürüp diğerini yaktığı sigarası…
Çongur, güzel şiir okuması, etkili hitabetiyle her gittiği yerde hemen ön plana çıkardı. Kendisinden her şairden bir iki şiirin
yer aldığı CD, DVD’ler doldurmasını rica
Çongur, Türk Kooperatifçilik Kurumuna 16 ediyordum. “Marifet iltifata tabidir. Bu ihOcak 1987 tarihinde üye olmuştu. Koope- tiyacı MEB ve KTB duymuyorsa ben gidip
ratifçiliğin sanat yoluyla halka sevdirilebi- niye kapılarını çalayım?” diyordu. Millî Küleceğine, yayılabileceğine inananlardandı. tüphanede bir Türkiye Ses Arşivi kurulması
Bu sebeple, Türk Kooperatifçilik Kurumu- önerisini yıllarca tekrarlayıp durdu.
nun düzenlediği konferans, şairler şöleni,
TDK, Türk Kooperatifçilik Kurumu, Ankara
Kooperatifçilik Haftası kutlaması vb. faaliGazeteciler Cemiyeti, İLESAM, Türk Ocağı,
yetlerine, uluslararası kongrelerine, genel
Aydınlar Ocağı, Türk Milliyetçiler Derneği,
kurul toplantılarına düzenli olarak katılırdı.
Türk Kanser Araştırmaları Kurumu, Türk
Genel kurullarda görüşlerini söylerdi. KaKültürüne Hizmet Vakfı ile Eskişehir Yunus
rınca ve Karınca Kardeş dergilerine ayrı bir
Emre Kültür Vakfı gibi kültür, bilim ve sossempatisi vardı. Karınca’da daha çok sanat
yal yardım kuruluşlarının üyesiydi.
ve kültür yazıları yazıyordu. Büyük şair ve
yazarları doğum ve ölüm yıl dönümlerin- Şiir kitabına koyduğu ad gibi o bir sesti.
de anmak, haklarında yazı yazmak en sev- Dünya denen kubbede hoş bir seda bıradiği işti. Ahmet Kutsi Tecer ve Orhan Şaik karak aramızdan ayrıldı. Mekânı cennet
Gökyay’la ilgili anma günlerini birlikte dü- olsun!
Oya ve Gönül Çongur’la iki evlilik yapmıştı.
İki kızı (Başak, Özge) ve bir oğlu (Özgühan
H.) bulunmaktadır.
27
SESLERİ SESLENDİREN BİR
SANAT ADAMI RIDVAN ÇONGUR’U
KAYBETTİK
Selçuk ALPARSLAN *
Bir yıldız daha kaydı Dünyamızdan.. Unutulmayacak bir sesti o…
Sesli sözlü görüntülü yayın organlarının
ustalarından biriydi.. Aziz dost Rıdvan
Çongur’un “SES” adlı mart 2005 baskılı
nefis eserini okurken, insan adeta kendinden geçer. O bir şiir filozofu idi. Lav
gibi patlayan nehirler gibi akan şiirlerini
güzellemelerini, çeşitlemelerini gençlik
seslenişlerini ve bestelenen eserleri büyük
bir heyecan ve zevkle okunurdu.
Rıdvan Congur 26. Temmuz. 1932 de
Bilecik’te doğdu. Aslan burcunda doğan
Congur burcunun tüm karakteristik bulgularına sahipti. Üstün özellikleri vardı. O kadar renkli ve hayat çeşnisi olan bir kimliğe
sahip olan Congur’un yönlerini anlatmağa
kalksak, bir ansiklopedi olur. 20 ye yakın
basılı eseri, 10 plak ses kaseti, TV video Cd
si vardır. Atatürk Plağı, Sefahattan Seçmeler (M. Akif Ersoy) Süleymaniye’de Bayram
Sabahı ( Yahya Kemal Beyatlı ) Yurt güzellemeleri gibi.
Rıdvan Congur bir söyleyişinde şöyle diyor:
“Şair, insanlığın konuşan ağzıdır. İnsan var
oldukça şiirde var olacaktır. Bence Edebiyat denilince, şiirin yeri başkadır. Çünkü
sözün Padişahı şairdir.
Şiir kültürü olmazsa kültür politikanız yok
demektir. Son 30 yıldır.. Şiirleriniz okul
* Araştırmacı, Yazar ([email protected])
28
kitaplarınızdan kovulmuştur. Şiir binlerce
yıldan beri gelen bir satırlar manzumesidir. Her zaman her yüzyılda şiir olacaktır.
Şiir her zaman insanlığın gündeminde ve
onurla yerine oturacaktır.
Dört dörtlük sanatçı Congur, 60 yıl içinde
100 ün üstünde şiir derlemiştir. Çok titiz
ve hassas olan sanatçı yılda 2-3 ü geçmeyen şiirler yazmıştır. Bu da onun şiir yapısını göstermektedir.
Bir günde 5-10 şiir yazdığını söyleyen şair
mi? Yorumunu size bırakıyorum.
Şiir bir defa değil en az 10 defa okunup,
şiirin şiir olduğunu içine sindirdikten sonra
o şiir olur. “ SES” adlı şiir kitabında Ahirde Zaman, Rüzgar Çağırsın Türkümüzü,
Dost’a Sesleniş ( Ahmet Tufan Şentürk )
Güneş batacak bir gün, Veda Türküsü, Tek
Damla Sesleniş, Nerde ne oldu ( Arif Nihat Asya’ya Kimlik, Aşık Veysel’e sesleniş,
Anadolu güzellemesi ( Kızı Özge ile birlikte
yazmıştır.) İşte geldik gidiyoruz, Yakarış,
Yaşıyoruz Hey, Sesleniş, Hayat böyledir İşte, Şehirler ve vatan sevgisi.
Mardin, Şanlı Urfa, Erzurum, Van, Bin yüzlü kahraman yayla, böylece şiirler resmi
geçidi sürer gider. Şiir bir özgürlük aracıdır.
Şiir bir ortak coşku yaratır der.. Baba Şair
Rıdvan Congur .
Şiirlerinden derlemeler: 20 yaşındayken
yıl: 1952. İlk şiirlerinden birisi.
SERÇE
Serçe misin nesin
Gelip ötme penceremde
Yeşilse konduğun dal
Kanadındaysa güneş
Bana ne..
FELSEFE
Mademki katlandım bunca derde
Mademki dindi artık sızılarım
İstesen de istemesen de
Yaşamam lazım ( 1998 )
SES
Bir ses yankılanır dağlarda Durmasal
Kanat çırpan kuş çiçek açan zambak
Suda söyleşen balık hey.. Dinle BAK
Sev… Durma Sev, sev, sev
Sevginle erit şu demiri Tuncu
Sevmeden yaşamak ölmeden en korkuncu
Durma- Yoksa Dünyalar duracak
Dağlarda yankılanan ses benim sesim
Benim ses hey benim sesim
Sev al koynuna hayat veremez beni
Söndür bir öpüşle bağrındaki Ateşi
Al götür beni vücut şehrinde gezdir
Al beni götür delinim divanenim
Dağlarda yankılanan ses benim sesim
Benim sesim benim sesim
Benim sesim..
Vatandan geçilmez
Gökte gördüğüm yıldızlar
Üstünde yürüdüğüm toprak
Saçlarını ıslatan yağmur
Esen rüzgar yağan kar
Dağ yamaçlarını süsleyen
Papatya ve gençlik tarlaları
Kardelenler Hanımelleri
Dağ menekşesi lâle nergis
Çiçeklerin cümlesi
Ve bu mavi deniz
Bizim..
Başını göğe yaslamış Ağrı
Pazinler, Palandöken Allahüekber
Yaylalar Ovalar göletler göller
Denize dökülen ırmaklar
Muz, portakal, ayva, nar
Şeftali, Kiraz, Elma bahçeleri
Rüzgarda daha al daha nazlı
Salınan ayyıldızlı
Bayraklar bizim
Sendende vazgeçeriz
Babadan Anadanda
Amma bu cennet
Vatandan asla..
Bu Vatan.. Bizim.. Bizim.. Bizim
İşte her sabah, gökkuşağının altından
geçen, yedi renkli dili ve sesiyle Edebiyat
Dünyanızda yeni olan, aynı zamanda Karınca Dergimizin de yazarlarından olan
Rıdvan Congur’u 15. Mart. 2013 günü
sonsuzluğa yolcu ettik. Allah rahmet eylesin.. Üstüne yıldızlar yağsın.. Güle güle
derin dost…
29
H. RIDVAN ÇONGUR ABİMİZİ DE
SONSUZLUĞA UĞURLADIK
İsa KAYACAN *
Vefatla, aramızdan ayrılanların ardından
duygularımı sayfalara aktarmak, zorlandığım yazılar olarak çıkar karşıma. Ama yazarım, yazmaya çalışırım yinede.
sıklıkla gösterdiğini hatırlıyorum. Rahmetli
Ahmet Tufan Şentürk’le yakın dostlukları
nedeniyle, Seyran bağlarındaki Ahmet Tufan Şentürk evinde, sıklıkla bir araya geldiklerini zaman zaman tartıştıklarını, Cuma
namazlarını evde birlikte kıldıklarını, Mezarlık Kültürümüzden Örnekler kitabımın
290,291. sayfalarında yeralan 4 bölümlük
“İşte geldik gidiyoruz” adlı 15 Eylül 2004
yazılış tarihli H.Rıdvan Çongur şiirini burada ilk kez dinlediğimi hatırlıyorum.
H. Rıdvan Çongur, Türk Dili sevdalısı, bildiğini açık açık söylemekten çekinmeyen,
eleştirilerini yüksek seviyede yapan, açık
sözlü, temiz yürekli bir büyüğümüzdü. Şiirimiz, edebiyatımız O’nun öz evlatları gibiydi. Bunların üzerinde titrer, bir santim,
bir kelime taviz vermezdi. Benim ağabey
Bu şiir “Olur ya bir sabah erken/Emr-i Hak
olarak hitab ettiğim birkaç kişiden, birkaç
vaki olursa/Bülbül susmuş, Ezan okunmuş
isimden biriydi. Rahatsızlandığım, ameli/Güneş doğmuş olmalı” diye başlıyor, “Ölyat geçirdiğim günlerde, O’da rahatsızdı.
müş olabilirm/Varsın olsun yine de/Her saTürkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahiple- bah ki gibi uyanmak/Yatağımdan kalkmak
ri Meslek Birliği İLESAM’ın yönetiminde / Traş olmak, Kahvaltı yapmak/Yarım cıgabirlikte çalıştığımız yıllarda, daha çok bir ramı tüttüre tüttüre çayımı yudumlamak/
araya geldiğimizde, titizlik ve duyarlılığını Yazsa balkonda sabah kahvesini/Karımla
birlikte içmek isterim” diye devam edi* Prof. Dr. Araştırmacı, Yazar ([email protected])
yor ve ikinci bölümün başında; “Günler30
den Cuma olabilir/Vakit öğle üzeri/Seyran
Bağları’nda Ahmet Tufan’la/Mutfakta çorbayı karıştırmalı/İsa gelmeli/Sonra namaza
durmalı/Yemek yemeli, kahve içmeli/Konuşmalı, tartışmalı, helalleşmeliyim” diyerek, ölümle ne kadar yakın ve iç içe olduğunu gösteriyordu.
H. Rıdvan Çongur: 26 Temmuz 1932 tarihinde Bilecik’de doğdu. Eskişehir lisesinden 1950, AÜ.İlahiyat Fakültesinden 1962
yılında mezun oldu. 1959 yılında Ankara
Radyosunda çalışmaya başladı. TRT Radyolarında değişik görevlerde bulundu. TRT
Yayın Tanıtma Planlama Dairesi Başkanlığı,
Başbakanlık Müşavirliği, Devlet Planlama
Teşkilatı Yayın-Temsil Müdürlüğü yaptı.
1982 yılında emekli olan Sürekli Basın Kartı sahibi Anadolu, Gazi ve Selçuk Üniversitelerinin İletişim Fakültelerinde dersler
veren, Radyo ve Televizyonlarda okuduğu
şiirlerle, gür sesiyle tanınan H.Rıdvan Çongur 1950 yılından itibaren, İkbal Varlık, Türk
Yurdu gibi dergilerde yazmaya başladı. Şiir,
deneme, araştırma ve biyograf türünde
pek çok kitap yayınladı. Ses, Dil tartışmaları, İlhan Geçer, Ahmet Tufan Şentürk isimli
kitapları ve öteki yayınlarıyla dikkat çeken
H.Rıdvan Çongur 14 Mart 2013 tarihinde
Ankara’da vefat etti, 15 Mart 2013 tarihinde Kocatepe Camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra,
Cebeci Asri mezarlığında toprağa verildi.
Bir Anı: Ağustos 1997’de Ankara Gazeteciler Cemiyeti yayınları arasında çıkan,
“Türk Basınında Unutamadıklarımız” adlı
vefat eden gazetecilere yönelik, biyografi
kitabımdan bir adet Ahmet Tufan Şentürk
ağabeyime bırakmıştım. Rıdvan abi, bu kitabı A.Tufan’ın evinde görüp, beni telefonla aradı: “İsa bu kitap da biz niye yoğuz?”
diye sordu. “Abi siz o kitapda yer alamazsınız” deyince “Hadi ben yoğum, A.Tufan
niye yok?” diye ısrar edince “Abi O’da yer
alamaz bu kitapda” diye söyleyince, kızarak “Ahmet bak, sende yer alamazmışsın
bu kitapta öyle söylüyor. Bak kerata, neler
söylüyor” diye söyleyince; “Abi bu kitap da
vefat eden gazeteciler yer alıyor.. Siz vefat
ettiniz mi?” diye sordum.. “Yav kusara bakma, biz yaşayanlar olarak düşündük” diye
cevap vermişti, vermişler, biraz mahçup,
gülüşmüşlerdi.
31
BİR SEYAHATİN
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
M. Ziya GÖZLER *
İnsanların yaz aylarında deniz kenarında
tatil yapma alışkanlığı fikrini yadırgadığım
ve yazın kavurucu sıcaklarında bunalmanın
tatille ne alakası olabilir diye düşündüğüm
için, uzun yıllardır tatile çıkmamıştım. Tatil dinlenme, yeni yerler görme, tabiatı tanıma, dostlarla birlikte iyi günler geçirme
olduğuna göre acaba bizler tatil yapıyor
muyuz? Ne var ki, bu yaz ailemin isteğiyle yıllardır görmediğim sahil kasabalarının
birinde tatil yapmaya karar verdik. Öncelikle gittiğime pişman olmadığını söylemek
isterim. Orta Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz ile üç büyük kentimizden, memleketin
durumu oralarda nasıldır? Sorusuna cevap
alabiliyordum. Doğu ve Güney Doğu ise
herkesin malumudur. Batıda, ülkenin siyasi
geleceği ile ilgili olarak vatandaşın hıncı ve
öfkesi beni oldukça kaygılandırdı. Bu ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak için çaba
sarf edenlerin, vatandaşın arasına girmelerini ve onların neler düşündüklerini yerinde görmeleri faydalı olur diye düşünmekteyim. Acaba ülkede bütün halkın katıldığı
bir halk hareketi mi vardır ki, ülkede yeni
bir demokrasi, sonsuz insan hakları istekleri ve de ülkenin bağımsızlığı hiçe sayılarak
bölünme teşvik edilmektedir? Karşılaştığım bazı olayları aktararak ne duruma geldiğimize bir göz atalım.
yapıldığı, dağların devrildiği, devasa araçların çalıştığı yollarla ilgili hiçbir bilgi yoktur
televizyonlarda. Yollarda ise, ne bir uyarı levhası, ne karayolları işaretçileri ne de
trafik kontrolü. Diğer taraftan seyahatimiz
boyunca 2000 km.den fazla yol yaptık. Yollarda, caddelerde, sokaklarda ne bir trafik
polisi, polis, jandarma ve bekçi göremedik.
Yoksa biz çağ mı atladık da haberimiz olmadı? İnsanlar birbirlerine karşı çok saygılı
olmuş, trafikte hatalar tamamen ortadan
kalkmış, nezaket ve nezahet, çirkinliğin yerini almış böylece otorite de kendini içeri
çekmiş! Tehlike kol geziyor, kimsenin umurunda değil. Yolların bu halini bilmeyen bizim gibiler bu arazi yollarında araçlarının
döküldüğünü görerek yollarına devam etmek mecburiyetinde kaldılar. Dökülen yüzlerce aracın müsebbibi kimdir? Yetkili ve
etkili kişilerin Kale-Muğla ve Yatağan-Milas
yollarını görmelerini tavsiye ederim. Trafik
ile ilgili çok güzel ve önemli bir çalışmayı
Ankara-Sivrihisar arasında gördüm. Bu sistemin ülke geneline yayılması inşallah çok
kısa zamanda gerçekleşir. 22 gün süren ve
yapılan 2000 km.den fazla yol, bana bu ülkede çok şeyin değiştiğini görme fırsatını
verdi. Vatandaşlar arasında saygı yok denecek kadar az, birbirleriyle olan muhabbet yerini kavgaya terk etmiş, el kol hareketlerinin haddi hesabı yok, ‘’sana ne ve
Yolculuk bir yol kâbusu ile başladı. Vatan- bana ne’’ ifadeleri dillere adeta yapışmış,
daşların daha dikkatli olmaları için tele- milli ve manevi değerlerin hiçe sayıldığı ya
vizyonlarda yol ve hava durumu hakkında da çok abartıldığı görüşler kalabalığı, otobilgi verildiğini biliyoruz. Dikkat edin yol rite, baskıcı bir anlayışın ürünüdür diye,
durumu ile ilgili bilgiler gerçekten uzak, ciddiyet ve disiplin yerini belirli bir grubun
gayrı ciddi bilgilerdir. Kilometrelerce yolun nahoş davranışlarına terk etmiş bir vaziyette karşımızda heyula gibi duruyor. Bu ve
* Jeoloji Yüksek Mühendisi,([email protected])
32
buna benzer meseleler o kadar çok ki, anlamak ve çözüm bulmak da ayrı bir mesele
olarak karşımıza çıkıyor. Yolların, caddelerin, sokakların, plajların, denizin kirletilmesinin bir hak olarak görülmesi anlayışı,
insanların bu konuda ellerini kollarını kaldırmamaları, seslerini yükseltmemeleri,
milli değerlere ve kutsal yerlere karşı gayrı ciddi ahlak anlayışı, mal ve hizmetlerin
olabileceği değerinin çok üzerinde halka
sunulması ve nihayet ülkede cereyan eden
olaylar karşısındaki vurdumduymazlık. Hele de gençlerin sorumsuzluğu, anlaşılır gibi
değil.
Gerçekten bu topluma ne oldu? Maya takvimine göre 21.12.2012’de dünyanın yeni
bir boyuta geçeceği söylenmektedir. Acaba
biz Türkler çok daha önceden mi o boyuta
geçtik? Bu yüzden midir vurdumduymazlığımız? Tatil için bu yörelere gelmek belki
insanların hakkıdır. Ancak buralar elden
giderse vay halimize. Bu adam sendeciliğin ve boş vermişliğin sebebi nedir? Gördüğüm şu: Ben kazancıma bakarım, işlerim
iyi gitsin, evim, arabam, yazlığım olsun (ki
çoğunun birkaç adet var), yılda birkaç kez
yurt dışına gideyim, siyasilerle ilişkilerim
iyi olsun gerisi beni ilgilendirmez. Emin olunuz böyle bir ortam ülkenin genelini sarmak üzeredir. Zenginler ve yeni zenginler
için değişen hiçbir şey yok. Ama kıt kanaat
geçinen vatandaşlar endişeli, ürkek, tasalı
ve fakat inançlarından taviz vermeme noktasında çok kararlılar. Köylü, tarladaki ürününün maliyeti ile bu ürünü sattıktan sonra elinde kalanla ilgili olarak yaptığı hesabı
bana anlatırken hayatını devam ettirmenin
zorluklarını da açıklıyor. Neticede söylediği
şu: Beyim karnımızı doyuralım yeter. Amma, bizden toprak istemesinler, bizi huzursuz etmesinler. Bu konuşmalar pazar yerindeki bir köylü ile aramızda geçen konuşmaların bir özetidir. ’’ Sebze meyve satan bir
köylüye, bunlar çok pahalı, Ankara’da bile
bu kadar pahalı değil diye sorduğumda,
verilen cevap bakın nerelere gitti: Beyim,
tarla küçük, tohum, fide pahalı, gübrenin
fiyatı nedir bilir misin? Mazot ve benzin
her gün zamlanıyor, tarlada 15-20 kuruşa
sattığımız domatesi sen, Ankara’da 2-3 liraya alıyorsun, suyu dikkatli kullanmazsan
susuz kalırsın, sen Ankara’da hiç köy tavuğu, yumurtası yiyebiliyor musun? Ben
alacaklarımı aldım ücretini ödedim. Ayrılacağım sırada o sıcağın altında nefes nefese
kalmış adamcağız, Ankara’dan gelmiş bir
vatandaşın kendisini dinlediğini görünce
hayıflanarak, beyim bir şey daha diyeceğim dedi ve ekledi; bak sana söylüyorum,
biz olmadan doğudaki meseleyi çözemezler. Bu memleketten bir karış toprağı biz
verdirtmeyiz. Ama bize sormazlar, cevabımızı bilirler. Oralardan bir karış giderse,
buralardan birkaç karış istemezlerse gel
yüzüme tükür.’’ Dondum kaldım. Bir şeyler
söylemeğe çalıştım. Ne var ki, adamcağız
öylesine kızgın ve doluydu ki, söyleyeceklerimi yanlış anlayabilir düşüncesiyle oradan uzaklaştım. Birkaç adım sonra baktım,
yanına yaklaşan genç bir çifte parmağını
sallayarak, herhalde bana söylediklerini
tekrarlıyordu. Bu kanaat aslında bakkalda
da, balıkçıda da, diğer esnafta da yaygın bir
şekilde var. Eve geldiğimde durumun ciddiyeti karşısında hüzünlendim, canım sıkıldı
ve iyi şeylerin olması için, bu ülke ile uğraşanlara karşı meclisimizin, iktidarımızın,
TSK’nin, emniyet güçlerinin, yargının ve
halkın birlikte ayağa kalkması gerektiğine
bir kez daha inandım. Domatesin iki liralık
fiyatı bizi nerelere getirmişti…
Milli Devletlerin sonunun geldiği masalı,
son yıllarda sürekli anlatılır hale geldi. Bu
son nedense son yıllarda, Balkanlar ve Orta
Doğu’da gerçekleşmektedir. Dünyaya yeni
bir çerçeve çizmeye çalışan güçler, strateji33
lerini hayata geçirmek için önlerinde engel
gördükleri ülkelerde birileri aracılığıyla taktiklerini hayata geçirmeye çalışmaktadırlar.
Bu bir senaryo ya da bilgisayar oyunu değil, hayatın gerçeği. Osmanlı’dan bu yana
Türklüğü ve İslamiyet’i karşılarında yenilemez güç olarak görenler ülkemizin sosyal
ve iktisadi hayatını felç ederek gayelerine
ulaşmak istemektedirler. Daha önceleri duyduğum ve pek azına tanık olduğum
sosyal hayatımızın perişanlığını ve lime lime döküldüğünü bu seyahat sırasında gördüm. Hem de ülkemizin batısında iktisadi
yönden çok ileri sayılabilecek bir yerinde.
Sağ iktidarlar döneminde belirli bir grup
her nedense milletin milli ve manevi değerlerine oldum olası karşı çıkmışlardır, halen de karşıdırlar. Onlar olayları materyalist
bir açıdan değerlendirdikleri için fikirlerini
kabul etmez, ama en azından saygılı oldukları için tartışırdık. Gelin görün ki, şimdilerde mesele bu kadar kolay geçiştirilemeyecek bir noktaya gelmiş bulunuyor. Özellikle
dini günlerde, inanmayanların manevi değerlere saygı gösterdikleri bir toplumdan
bu değerleri hiçe sayan ‘’sana ne-bana ne’’
ifadeleriyle neticelenen bir anlayışın nihilistlerin dışında orta direk diye tabir edilen
toplumun bu kesimini de sarmış olduğunu
görmek beni endişeye sevk etti. Ne hazin
bir durum… Denizden esen rüzgârın tahrip
ettiği duvarları ve kalabalığın içinde kaybolmuşluğuna rağmen insanı dinlendiren
görüntüsü ile eski bir caminin, çevresindeki mezbelelikten kurtulmak istercesine
başını daha çok göğe kaldırmasını üzüntü
ile seyrettim. Caminin biraz aşağısında sıra sıra meyhaneler, kutsal ayda bayrağımız
ve Atatürk bayrağının altında tokuşturulan kadehler, sokakları kaplayan et ve rakı
kokuları, ezan okunurken ortalığı çınlatan
müzik sesleri, içkinin insan vücuduna verdiği rahatsızlıktan dolayı pislenmiş sokaklar, caddeler, sokaklarda giyinmesini bil34
meyen kadınlar, erkekler. Kısacası ülkenin
belirli yerlerine uğramayan milli ve manevi
değerler. Ancak buralara uğramayan saygı,
insanı çileden çıkartıyor. Sizler iktidarı sevmeyebilirsiniz, unutmayınız ki, bu değerler
hiç kimsenin malı değildir. Bu değerler koca bir tarih şuurunu temsil etmektedir. Ayrıca, Türkçenin hala sala bindirilip sele verildiği yüz kelimelik bir dağarcıkla yapılan
lümpen konuşmalar seviyesizliği de apaçık
ortaya koymaktadır. Diğer taraftan, inançlarını yerine getirenlerin kasıtlı davranışları
da çok yanlış idi. Belirli saate kadar açılmayan dükkânlar, mini etek ve şortla dolaşanlara gereksiz uyarılar, çevrede sürekli
din ve imanla ilgili tehditkâr nutuklar atmak, çevresinde bulunanları zorla camiye
götürmek, camilerin temiz olmaması, türbanlı hanımların inançları doğrultusundaki
havalarında çok uzak hal ve hareketlerde
bulunması nerelerden nereye geldiğimizi
açıkça göstermektedir. Bir toplum hangi
durum ve ahvalde ve de hangi şartlar değiştiğinde böylesine hızlı kabuk değiştirebilir? Bu mesele sosyologlar tarafından mutlaka incelenmektedir. Şayet kısa bir zamanda tedbir alınmazsa, toplumda bir kültür
çatışmanın çıkması kaçınılmaz görülüyor.
Bu bölgelerde yiyecek, içecek ve konut fiyatlarının pahalı olması da tuhaflıklar zincirinin bir halkasını teşkil ediyor. Eski ve yeni
zenginlerin lüks otellerde ve yatlarda tatillerini geçirirken pahalılıktan şikâyet etmemeleri normaldir. Çünkü adı üstünde onlar
zengindirler. Normal bir vatandaş üç adet
levreği 50-55 TL. ye alırken, (çok fazla bir
fiyat) onlar yatlarına gelen bu balıkların tanesini 100 TL. ye alıyorlardır. Dört kişilik bir
ailenin normal bir lokantada ödediği para
yaklaşık (deniz ürünleri hariç) 80-85 TL. civarındadır. Memur, emekli, esnaf, çiftçi kısacası orta direk dediğimiz kesim bu hayat
pahalılığında bundan sonraki ayları nasıl
geçirecektir? Zira bu kesim bankadan kredi çekerek tatil yapmaktadır. Çektiği kredi
yeterli olmayınca da kredi kartlarını kullanmaktadır. Benim tatil yaptığım yerdeki
vatandaşların %75’i bu durumdaydı. Çoğu
insan hayatından memnun değildi, ama yine de tatil yapma arzusundan vazgeçmemişlerdi. İktisadi durumun vahameti gün
geçtikçe artıyor. Zenginlerle şimdilerde
var olmayan orta sınıf arasındaki uçurum
giderek derinleşiyor. Buna bir çözüm yolu
bulunmazsa ülke birinci sınıf vatandaşların ikinci sınıf vatandaşlara göre her gün
daha iyi yaşadığı bir hale gelecektir. Etnik
meseleler kaşındıkça bocalayan ülke, bu
kez, birinci sınıf ikinci sınıf vatandaşlar diye çok ciddi bir krizin içine düşebilir. Diğer
taraftan belediyelerin ve diğer devlet güçlerinin ciddi denetimler yapmadığı görülüyor. Yiyecek ve içecek satan yerler denetlenmediği gibi, daha sağlıklı ortamlar bile
sağlanamamış durumda. Tatil beldelerinde
1 aylık ev kiraları 3000TL ile 7000 TL. arasında değişiyor. Bu nasıl bir serbest piyasa
anlayışıdır? Anlayanınız var mı? Bu fahiş
fiyatlar nasıl denetleniyor? Denizlerde can
güvenliği için alınan hiçbir tedbire rastlamadım. İnsanlar denizde de kaderleri ile
baş başa bırakılmışlar. Vatandaş yüzerken
her an tetikte olmalı ki, başına bir şey gel-
mesin. Sokaklar pislikten geçilmiyor, insanların birbirlerine saygısı yok denecek kadar
az, memleket meselelerine karşı vurdumduymazlık, hayat pahalılığı ve diğer birçok
olumsuzluk… Bizler 25-30 sene önce böyle
mi idik? Ne oldu bu yardımsever ve temizlik sevdalısı halka? Birbirlerine yardım etmeyi adeta görev kabul eden bu insanlar
şimdilerde neredeler?
İşin en acı tarafı toplumdan uzak, yukarıda
anlatmağa çalıştığım keşmekeşliğin farkında bile olmayan, bir gün olsun halkın içine
girip bu insanların meselelerini dinlemeyen ancak, iktidara sözde fikirleri ile yol
göstermeye çalışan eski sosyalist yeni liberal gözde yazar-çizerlerin, içinde yaşadığı
toplumu umursamayan hal ve davranışları
insanı üzmenin ötesinde kızdırıyor. Evinden
çık gel, vatandaşla sohbet et, onlarla birlikte yüz. Merak etme sırmaların dökülmez.
Geleceği okuyan bu mümtaz şahsiyetlerin
(!) mazisi iktidar tarafından incelense ne
kadar iyi olur. O tarihlerde ne yapmışlar ki,
şimdilerde rehber olsunlar… Evet, bu halk
maddi yönden fakirdir. Kıt kanaat geçiniyor
olabilir. Ancak toplumun büyük bir kesimi
öylesine sağlam bir inanç sistemi ile yoğrulmuş ki, bunu sarsmanız şimdilik mümkün görülmüyor. İlerisi için de hiç kimsenin
niyetlenmemesi dileğiyle…
35
KOOPERATİFLERDEN HABERLER
Halim UTLU *
Bu yıl 20 milyona kadar
“Düşük Faizli Tarımsal
Kredi” kullanılabilecek!...
Ankara-Üreticilerin finansman ihtiyaçlarının uygun koşullarda karşılanması amacıyla 2004 yılından itibaren kullandırılan düşük faizli kredi uygulaması, 2013 yılında da
devam ediyor.Ziraat Bankası AŞ,tarım kredi
ve diğer tarımsal kooperatifler aracılığıyla
gerçekleştirilecek ve toplam 24 kalemde,
birçok tarımsal faaliyet alanını kapsayan
bu uygulama ile tarımsal maliyetlerin azaltılarak, üreticinin gelir seviyesininin yükseltilmesi hedefleniyor.
üzerinden sigorta ettirilme zorunluluğu
getirildi.Sigorta mevzuatından kaynaklanan nedenlerle (dönem uyumsuzluğu vb.)
kredi kullandırımı sırasında, sigorta yaptırılması mümkün olmayan tarımsal ürünlerin sigortası, kredi kullandırım tarihinden
itibaren azami 6 ay içerisinde tamamlanabilecek.
Uygulama Tebliği ile
açıklık getirildi
Öte yandan damızlık düve yetiştiriciliği,
damızlık etçi sığır yetiştiriciliği, küçükbaş
hayvan yetiştiriciliği, kanatlı sektörü damızlık yetiştiriciliği, modern basınçlı sulama ve yurtiçi sertifikalı tohum, fide, fidan
üretiminde %100, diğer konularda %25
Sigorta zorunluluğu
ile % 50 faiz indirimi sağlayan ve 21 Mart
getirildi
2013 tarihinde yayınlanan, 2012/13 sayılı
17/2/2012 tarih ve 2012/2781 sayılı Ba- Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı Uygulama
kanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Tebliği’nde,teknik kriterler belirlendi ve
“T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi üreticilere,bu kapsamda düşük faizli krediKooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair lerinden, faydalanma imkanı getirildi
Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kul500 bin TL’ye kadar arazi
landırılmasına İlişkin Karar” kapsamında,
yatırım kredisi tahsis edilmiş, ancak kredialımına da kredi
lerinin tamamı veya bir kısmını kullanamamış üreticiler, kullanamadıkları kısım için Arıcılık, hayvancılık ve su ürünlerinden,
bu karar hükümlerinden yararlanabilecek. kontrollü örtü altı tarımı, sulama, iyi tarım, organik tarıma kadar bir çok tarımsal
Yine bu karar kapsamında, kredi kullanmak faaliyeti içine alan düşük faizli kredi uysuretiyle yapılan yatırımlardan sigortaya gulamasında; sulama yatırımları, tarımsal
konu olabilecek varlıklar (ahır, kümes, hay- mekanizasyon, çok yıllık yem bitkisi üretivan vs.) ile tarımsal ürünlerin kredi tutarı mi, küçükbaş hayvan besiciliği, arıcılık ve
su ürünleri avcılığında limit 1,5 milyon
* Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Kooperatifler
Başkontrolörü ([email protected])
TL,yurtiçi sertifikalı tohum, fide, fidan üre36
timi ve kontrollü örtüaltı tarımında limit
10 milyon TL, yurtiçi sertifikalı tohum, fide
kullanımında limit 1 milyon TL, yaygın bitkisel ve hayvansal üretim, arazi alımı ve diğer konularda 500.000 TL olarak belirlendi.
Yurtiçi sertifikalı fidan
kullanımına 5 milyon
Damızlık süt sığırı yetiştiriciliğinde üst limit
20 milyon TL, damızlık etçi sığır, damızlık
düve yetiştiriciliği ve kanatlı sektörü damızlık yetiştiriciliğinde üst limit 7,5 milyon
TL, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, su ürünleri yetiştiriciliği, yurtiçi sertifikalı fidan kullanımı, iyi tarım uygulamaları ve organik
tarım uygulamalarında 5 milyon TL, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği, büyükbaş hayvan
besiciliği ve kanatlı sektöründe ise limit 3
milyon TL şeklinde açıklandı.
çıkartmak isteyen müteşebbislere, yatırım
ve işletme kredisi kullandırılır.
Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği: Büyükbaş
hayvan yetiştiriciliğinde 10 baş ve üzerinde kapasiteye sahip işletme kurmak isteyen veya kurulu işletmesini bu kapasiteler
üzerine çıkartmak isteyen yetiştiricilere,
yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.Büyükbaş hayvan besiciliği :10 baş ve üzerinde manda dahil olmak üzere, besi sığırcılığı
işletmesi kurmak veya işletmesinin kapasitesini 10 baş ve üzerine çıkarmak isteyen
yetiştiricilere, yatırım ve işletme kredisi
kullandırılır.
Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği: Küçükbaş
hayvan yetiştiriciliğinde koyun için en az
50 baş, keçi (Saanen, Kilis, Domaskus, Ankara Keçisi ve kıl keçisi yetiştiriciliği) için en
az 25 baş kapasiteye sahip işletme kurmak
Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı tebliğine isteyen veya kurulu işletmesini bu kapasigöre,yeni yatırım yapmak veya mevcut uy- teler üzerine çıkartmak isteyen yetiştiricigulamalarını büyütmek isteyen üreticilere, lere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.
çok önemli bir imkan sağlayacak uygulama Küçükbaş hayvan besiciliği: 100 baş ve üzeile kredi konuları ve genel esaslar şöyle be- rinde küçükbaş hayvan besi işletmesi kurmak veya işletmesinin kapasitesini 100 baş
lirlendi;
ve üzerine çıkarmak isteyen yetiştiricilere,
yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.
1-Hayvansal Üretim
Konuları
Arıcılık: Arıcılık Kayıt Sistemine kayıtlı, asgari 50 adet ve daha fazla sayıda arılı koDamızlık süt sığırı yetiştiriciliği: 10 baş ve van ile üretim yapan veya mevcut arılı koüzerinde manda veya damızlık süt sığırı van sayısını 50 adet ve üzerine çıkarmak
işletmesi kurmak veya işletmesinin kapasi- isteyen arıcılara ve Bakanlıktan izin almış
tesini 10 baş ve üzerine çıkarmak isteyen bombusarısı üreten işletmelere, işletme
yetiştiricilere yatırım ve işletme kredisi kul- ve yatırım kredisi kullandırılır.
landırılır.Damızlık etçi sığır yetiştiriciliği :10
baş ve üzerinde damızlık etçi sığır yetişti- Kanatlı sektörü: Kanatlı sektöründe et tariciliği işletmesi kurmak veya işletmesinin vuğu, yumurta tavuğu, hindi, kaz, ördek ve
kapasitesini 10 baş ve üzerine çıkarmak is- bıldırcın ile ilgili üretim yapacak işletmeteyen yetiştiricilere, yatırım ve işletme kre- lerden asgari; etlik piliç yetiştiriciliğinde
disi kullandırılır.Damızlık düve yetiştiriciliği 10.000 adet, yumurta tavuğu yetiştirici: 50 baş ve üzerinde işletme kurmak veya liğinde 5.000 adet, hindi, kaz, ördek veya
işletmesinin kapasitesini 50 baş üzerine bıldırcın yetiştiriciliğinde 2.500 adet, deve37
kuşu yetiştiriciliğinde 50 adet ve üzeri kapasitelerde üretim yapan ve yapacak üreticilerin işletmelerine, yatırım ve işletme
kredisi kullandırılır.
Kanatlı sektörü damızlık yetiştiriciliği: Damızlık kanatlı üretimi yapacak işletmelerden asgari; damızlık etlik piliç ve damızlık
yumurta tavuğu yetiştiriciliğinde 10.000
adet, Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürlüğünce, ülke için geliştirilmiş
hatlarla yapılacak damızlık yumurta tavuğu
yetiştiriciliğinde 1.000 adet, damızlık hindi
yetiştiriciliğinde 5.000 adet, damızlık kaz,
ördek veya bıldırcın yetiştiriciliğinde 1.000
adet, damızlık devekuşu yetiştiriciliğinde
100 adet ve üzeri kapasitelerde üretim yapan ve yapacak üreticilerin işletmelerine,
yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.
nizasyonu konularında yatırım kredisi, tekne bakım/onarımı, yakıt, işçilik vb. giderler
ile takip ve kayıt cihazları için ihtiyaç duyulan işletme giderlerinin finansmanı için
işletme kredisi kullandırılır.
Yaygın hayvansal üretim: Hayvansal üretim
konu başlığı altında belirtilmeyen hayvansal üretim konularında faaliyette bulunan
üreticilere veya karardaki hayvansal üretim
konularında yer almakla birlikte, kapasite,
ırk, yaş şartı vb. teknik kriterleri taşımayan
konularda faaliyet gösteren üreticilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.
2-Bitkisel Üretim Konuları
Kontrollü örtüaltı tarımı: Kontrollü örtüaltı üretme koşullarına sahip, en az bir
dekar büyüklüğündeki seralarda Örtüaltı
Su ürünleri yetiştiriciliği: Projesi Bakanlık Üretiminin Kayıt Altına Alınması Hakkında
tarafından onaylanmış su ürünleri yetiş- Yönetmelik’e uygun olarak, örtüaltı yetiştiriciliği yapacak olan üreticilere, kafes ve tiriciliği yaptığı Bakanlıkça tespit edilen ve
havuz gibi her türlü su ürünleri yetiştiricilik Örtüaltı Kayıt Sisteminde (ÖKS) kayıt altına
sistemleri ve/veya kuluçkahane kurulması alınan işletmeler ile hazırladıkları fizibilite
veya bu sistemlerin kapalı devre üretim raporları Bakanlık il/ilçe müdürlüklerinsistemine dönüştürülmesi dahil, moder- ce onaylanan yeni kurulacak işletmelere,
nizasyonları ile alet-ekipman alımı konu- onaylanan fizibilite raporları çerçevesinde
sunda yatırım kredisi, Bakanlıkça verilen yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.
su ürünleri yetiştiricilik belgesine ve/veya
su ürünleri kuluçkahane belgesine sahip Yurtiçi sertifikalı tohum, fide, fidan üretiüreticilere, üretimde ihtiyaç duyulan gi- mi : Sertifikasyon sistemi dahilinde yurt içi
derlerin finansmanı için ise işletme kredisi sertifikalı tohum, fide, fidan üretimi yapan
özel sektör yetkilendirilmiş tohumculuk
kullandırılır.
kuruluşlarına ve/veya sözleşmeli üretim
Su ürünleri avcılığı: Bakanlık tarafından su yapan üreticilere, işletme ve yatırım krediürünleri avcılığı yapmak üzere ruhsat tez- si kullandırılır.Yurtiçinde üretilen sertifikalı
keresi düzenlenmiş balıkçı gemilerinde, tohum, fide, fidan kullanımı : Yurtiçinde
ürünlerin muhafazası ve kalitesinin korun- üretilen sertifikalı tohumu kullanarak bitması amacıyla, muhafaza odalarının yapımı kisel üretim yapan üreticilere işletme ve
ile buz makinesi alımı, balıkçı gemilerinin yatırım kredisi kullandırılır.
izlenmesine yönelik Bakanlıkça belirlenen
özellikleri taşıyan gemi takip cihazları ile İyi tarım uygulamaları : İyi Tarım Uygulaelektronik kayıt defteri cihazlarının alımı, maları Hakkında Yönetmelik esasları damevcut balıkçı gemilerinin tadilatı/moder- hilinde bireysel (gerçek veya tüzel kişilik)
38
veya grup (üretici örgütü veya müteşebbis)
sertifikasyonu kapsamında, iyi tarım uygulamaları kriterlerine uygun faaliyette bulunan üreticilere yatırım ve işletme kredisi
kullandırılır.Organik tarım : Organik Tarım
Kanunu ile Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik dahilinde,
organik tarımsal ürün ve organik tarımsal
girdi üretimini yapan, ürünü toplayan, işleyen, ambalajlayan, pazarlayan veya bu faaliyetleri yapacak olan üreticilere, yatırım
ve işletme kredisi kullandırılır.
Çok yıllık yem bitkisi üretimi : Kaliteli kaba
yem üretimi yapmak amacıyla,toplamda
en az 10 da alanda çok yıllık yem bitkisi ekilişi yapılarak hasat edilmesi, yonca ve yapay çayır mera ekilişi için en az 4 yıl, korunga ekilişi için ise en az 3 yıl süre ile tesisin
bozulmaması şartıyla, üreticilere işletme
ve yatırım kredisi kullandırılır.
Yaygın bitkisel üretim : Bitkisel üretim konu
başlığı altında belirtilmeyen yağlı tohumlu
bitkiler, hububat, baklagil, yem bitkileri,
meyve-sebze, vb. üretimi konularında faaliyette bulunan üreticiler ile karardaki bitkisel üretim konularında yer almakla birlikte, belirtilen kapasitelere ve/veya kriterlere uymayan koşullarda üretim konularında
faaliyette bulunan üreticilere, yatırım ve
işletme kredisi kullandırılır.
3-Muhtelif Konular
Tarımsal mekanizasyon: Tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için üreticiler
tarafından kullanılan ve Tarımsal Mekanizasyon Araçlarının Kredili Satışına Esas Deney ve Denetimlerle İlgili Tebliğ esaslarına
göre, zirai kredilendirme belgesi olan tüm
tarımsal mekanizasyon araçları için, yatırım kredisi kullandırılır. Modern basınçlı
sulama : Tarlaya getirilen suyun tarla içine
dağıtılması amacıyla, damla, yağmurlama
ve mikro yağmurlama sulama sistemlerinin kurulması konusunda yatırım kredisi
kullandırılır.
Arazi alımı: Dağınık ve parçalı arazilerin
birleştirilmesi suretiyle, tarımsal işletmelerin ekonomik ölçeğe kavuşturulmasının
sağlanmasına yönelik olarak, hisseli tarım
arazilerindeki hisse paylarının diğer hissedarlar tarafından satın alınması, ya da hisseli olup olmadığına bakılmaksızın, bitişik
arazilerin satın alınmasına yönelik yatırım
ve işletme kredisi kullandırılır.Diğer üretim
konuları : Kararda belirtilen üretim konuları başlığı altında yer almayan bitkisel üretim, hayvansal üretim ve muhtelif üretim
konularında faaliyette bulunan üreticilere,
yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.
Koyun ve keçi sütü, AB
pazarlarında görücüye
çıkıyor…
Dünyada ve Türkiye’de koyun ve keçi sütü ürünlerine talep katlanarak artarken,
Avrupa’da koyun sütü üretiminde 1’inci,
keçi sütü üretiminde 4’üncü sırada yer alan
Türkiye’nin, Avrupa Birliği ülkelerine süt ve
süt ürünleri ihracatı yapılmasını sağlayacak
izinin çıkması, Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birlikleri ile koyun ve keçi yetiştiricilerini çok sevindirdi.
4’ü süt, 2’si dondurma olmak üzere toplam
6 firma ile sınırlı ihracat izninin, hijyen koşulları göz önüne alınarak, daha da genişleyeceği konuşulurken, koyun ve keçi sütü fiyatlarında da oynama beklentisi,üreticileri
heyecanlandırıyor.
39
Sütün soğuk zincire
alınması gerekli
yaşama geçirdiklerini söyleyen Başkan Türer, İzmir’de AB standartlarında süt topladıklarını açıkladı.
Koyun ve keçi sütünün ihraç edilebilmesi için sütün soğuk zincire alınması ve bu
konuda birliklerin ve kooperatiflerin hizmet vermesi gerektiğine dikkat çeken Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı
en büyük birliklerden İzmir Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Özer
Türer, Türkiye’nin koyun ve keçi sütü üretiminde Avrupa’da lider ülke olabileceğini
belirterek“Küçükbaş hayvan sayısında lider olan Türkiye, koyun ve keçi sütünü soğuk zincire almayı başarırsa ve hastalıklarla mücadele ederse, birkaç yıl içinde koyun
ve keçi sütü üretiminde lider ülke olacaktır.
Öte yandan, koyun ve keçi varlığının fazla
olduğu diğer bazı illerde de,bu konuda bazı
çalışmalara başlandığı,İl Tarım Müdürlükleri ve TKDK’nun bu projelere destek verdiği belirtiliyor.(TMA / 5.4.2013)
Hastalıklar ve sütün
kalitesi çok önemli
Süt tüketiminde Dünyanın gerisinde kalan Türkiye, üretimde Avrupa’da öncü konumda bulunuyor.Türkiye, Avrupa’da keçi
sütü üretiminde 4’üncü, koyun sütü üretiminde 1’inci sırada yer alıyor. Dünyada ve
Türkiye’de koyun-keçi sütü ürünlerine talep
katlanarak artıyor. Küçükbaş hayvan sayısı
bakımından Türkiye şu anda lider bir ülke.
Ancak hayvan hastalıkları ve sütün kalitesi
nedeniyle yeteri kadar ihracat potansiyelini değerlendiremiyoruz. Üretimde öncü
ülkeyiz, ihracatta neden olmayalım”dedi.
Soğuk zincir projesi
yaşama geçti!
Kaba yem ithal
yetkisi, tarım kredi
kooperatiflerine verildi !..
Çiftçilere ve üreticilere 2013 yılında verilecek destekleme kalemlerinin sayısı ile
oranı arttırıldı. Yeni destekleme kalemleri
arasına ilave süt analizi, damızlığa ayrılan
manda yavrusu ile kaba yem de alınırken,
ayrıca çok yıllık yem bitkilerine,3-4 yılda
bir yapılan destekleme ödemesi, bundan
böyle her yıl yapılacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
2013 yılında üreticilere vereceği tarımsal
desteklemelerle ilgili Bakanlar Kurulu Kararı yayınlandı.Kararda,yeni destek fiyatları açıklanırken, desteklemeler geçen yıla
oranla,yüzde 20 oranında arttı. Bu yıl çiftçilere 9 milyar destek ödemesi yapılacak
Endüstri,y.tohumlu
bitkilere, gübre ve mazot
desteği
Yürürlüğe giren karara göre,artan destekleme kalemlerinden,yağlı tohumlu bitki
Türkiye’nin koyun ve keçi sütünü soğuk ve endüstri bitkileri için 7’şer lira gübre ve
zincire almayı başarması ve hastalıklarla mazot,hububat,yem bitkileri,baklagiller,
mücadele etmesi durumunda, bir kaç yıl- yumru bitkiler, sebze ve meyve alanlarında
da koyun ve keçi sütü üretiminde lider ülke dekar için 4,3 lira mazot, 5,5 lira gübre desolacağını iddia eden ve Türkiye’de ilk kez tekleme ödemesi yapılacak. Peyzaj ve süs
koyun ve keçi sütü soğuk zincir projesini bitkileri, özel çayır, mera ve orman emvali
40
alanlarında, dekar için 2,9 lira mazot, 4 lira
da gübre desteği ödemesi gerçekleştirilecek.
Öte yandan fark ödemeleri kapsamında,
kilogram başına destekleme miktarı kütlü pamukta 50 kuruş, aspirde 45 kuruş ve
zeytinyağında 60 kuruş olarak belirlendi.
Hastalıklardan ari işletmeler için sağlık
sertifikasına sahip süt sığırı işletmelerinde
bulunan damızlık boğalar dışında, 6 aylığın üzerindeki erkek hayvanlar hariç, tüm
sığırlar için hayvan sahiplerine 300 yerine,
375 lira ödeme yapılması kararlaştırıldı.
10 yılda yüzde 380’lik artış
Bu arada birçok ürüne verilen destekleme
miktarlarında da çeşitli artışlar
oldu.2013 yılı desteklemeleri geçen yıla
göre yüzde 20 artarken, son 10 yılda desteklemelerde yüzde 380’lik bir artış yaşandı. Bu yıl Bakanlık tarafından verilecek
9 milyar liralık destekleme miktarının 2,5
milyarı ise Nisan ayı itibariyle, üreticilerin
hesaplarına yatırldı.(TMA / 9.4.2013)
Tüm tarımsal kooperatifler ve ortaklarının
borçları, 2015 Ekim’e kadar ertelendi!
5 ilde süt analiz desteği
2012’de tüm Türkiye’de yaşanan kuraklık
nedeniyle,tarımsal proje uygulayan ve Gıİlk defa bu yıl yeni destekleme kalemleri da Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kaynakarasına ilave süt analizi, damızlığa ayrılan larından kredi kullanarak borçlanan bazı
manda yavrusu ile kaba yem de alınırken, tarımsal kooperatifler ve ortaklarının kredi
ayrıca çok yıllık yem bitkilerine,3-4 yılda borçlarını ödeme sıkıntısı çekmeleri üzeribir yapılan destekleme ödemesi, bundan ne, Bakanlık harekete geçti.
böyle her yıl yapılacak.Pilot olarak uygula3 Nisan 2013 tarihli ve 443 sayılı Kamu Fimaya konulan süt analizi, öncellikle 5 ilde
nansmanı ve Borç Yönetiminin DüzenlenAnkara, İzmir, Tekirdağ, Balıkesir ve Bursa
mesi Hakkındaki Kanun değişikliği ile 1163
uygulanacak. Süt analizi desteği hayvan
sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kubaşına 50 TL olarak belirlenirken, damızlırulan tarımsal amaçlı kooperatifler ve orğa ayrılan manda yavrusu desteği ise hay- taklarının borçlarının ödenmesine kolaylık
van başına 100 TL olacak.
getirildi. Yeni düzenleme ile 2015 yılı Ekim
Kaba yem ithalinde tek
yetkili
ayına kadar ertelenen borçlar, bu tarihten
sonra sözleşme faizi üzerinden 5 eşit taksitte ve 5 yılda ödenebilecek.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla ithal
edilecek kaba yemin fiyatını, kilogram
başına 50 kuruşa sabitleyerek, kaba yemi
de destekleme kapsamına aldı. Kaba yemin fiyatı 50 kuruş üzerinde gerçekleştiği
zaman,maliyet farkını Bakanlık karşılayacak.Yine çok yıllık bitkilerden sulu yoncada
dekar başına 50 lira, kuru yoncada 30 lira,
korungada ise 40 lira ödeme yapılacak.
Borçlanmada”Eşlerin rızası
şartı”
443 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’la
getirilen ödeme kolaylığından yararlanmak
isteyen tarımsal kooperatifler ve ortakları,
kanunun yürürlüğe girdiği 3 Nisan tarihinden itibaren 8 ay içerisinde bulundukları
ilin Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlükle41
rine başvurmaları gerekiyor.
Daha önceki 6111 sayılı kanun ile yeniden
yapılandırma hakkı kazanan, ancak tekrar
muaccel duruma düşen kooperatifler de,
bu haktan faydalanabiliyor.
Öte yandan kredi kullanan ve kefil olan
tarımsal amaçlı kooperatif ortaklarına uygulanan “eşlerin rızasının aranması şartı”
da, yeni düzenleme ile kaldırıldı. Bundan
böyle kullanılacak olan kredilerde, kooperatif ortak ve kefil eşlerinin rızasına gerek
duyulmayacak..(TMA / 5.4. 2013)
Marmarabirlik’in
Avustralya’ya zeytin ihraç
hedefi 250 ton...
Dünyanın en büyük sofralık zeytin üreticisi Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı
Hidamet Asa,Türkiye’den 850, dünya genelinden 17 bin ton sofralık zeytin ithal
eden Avustralya’nın büyük bir pazar olduğunu,30 ton civarında olan ihracatın, 2012
yılında 105 tona çıkarıldığını,distribütörleri
Kahvecioğlu firmasını da yönlendirerek, ihracatlarını, yıl sonunda 250 tona çıkarmayı
hedeflediklerini açıkladı.
Marmarabirlik, Avustralya’da sofralık zeytin pazarından en büyük payı alabilmek
için ataklarını hızlandırdı. Marmarabirlik,
Avustralya’ya 30 ton olan zeytin ihracatını, geçen yıl 105 tona çıkarırken, bu yılın hedefini de 250 ton olarak tesbit etti..
Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı
Hidamet Asa, yönetim kurulu üyesi Cengiz
Sayın, Pazarlama Müdürü Tuncay Kural ile
birlikte Avustralya ‘ya gitti.
Victoria Eyalet Başbakanı Napthine ile görüştü
piyasadaki ürün çeşitliliğini görmek,
Marmarabirlik’in pazardaki ürün çeşitlerini ve miktarını artırmanın yollarını aramak
amacıyla yola çıkan heyete,Avustralya’da
Marmarabirlik Distribütörü Kahvecioğlu International Exp&Imp CEO’su Ali Fuat
Kahveci,eşlik etti.Marmarabirlik’ten yapılan yazılı açıklamaya göre,Marmarabirlik
Heyeti, Avustralya’nın Melburn Başkonsolosu Seyit Mehmet Apak, Moreland Belediye Başkanı Öztürk Yıldız, Çok Ulusluluk
ve Vatandaşlık Bakanı Nicholas Kotsiras ve
Çok Ulusluluk Komisyon Başkanı Chin Tan’ı
ziyaret etti.Heyet,Victoria Eyalet Başbakanı
Denis Vincent Napthine de kabul etti. Asa,
Başbakan Napthine’e İznik çinisinden vazo
hediye etti.
Yıl sonu hedefi 250 ton
Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa, Türkiye’den 850, dünya genelinden 17 bin ton dolayında sofralık zeytin
ithal eden Avustralya’nın büyük bir pazar
olduğunu belirterek “Marmarabirlik’in
Avustralya’ya 30 ton civarında olan ihracatını, 2012’de 105 tona çıkardık. Avustralya
pazarında,büyük bir potansiyel olduğunu
gördük. Distribütörümüz olan Kahvecioğlu
firmasını da yönlendirerek, bu ülkeye ihracatımızı yıl sonunda 250 tona çıkarmayı
hedefliyoruz” dedi. (TMA / 26.3.2013)
Kadın çiftçiler İstanbul’da
yarıştı
İstanbul- Kadın çiftçileri teşvik etmek ve
bilgilerini ölçmek amacıyla düzenlenen
yarışmanın İstanbul finalinde, birinciliği
Çatalca’dan Esengül Aslan kazandı.
Silivri’nin Seymen Köyü’nden Hazel Erdoğan ikinci, Beykoz’un Kılıçlı Köyü’nden
Piyasayı tanımak, eksikleri tespit etmek, Havva Dirik ise üçüncü oldu. Ödül olarak
42
birinciye 9 gr. ikinciye 6 gr, üçüncü olan ya- Erikli belediyeye emanet
rışmacıya 3 gr. altın ve dördüncü olan yaKeşan(Anayurt) - Erikli Sahili Turizm Gerışmacıya da çeyrek altın verildi.
liştirme Kooperatifi’nin altyapı hizmetleKadın çiftçiler, Gıda Tarım ve Hayvancılık ri Keşan Belediyesi’ne devrediliyor.Keşan
Bakanlığı’nın öncülüğünde düzenlenen Belediyesi’nde gerçekleştirilen toplantıda
“10. Kadın Çiftçiler Yarışıyor” İstanbul fi- Keşan Belediye Başkanı Opr. Dr. Mehmet
nali Beykoz Belediyesi’nin desteğiyle, ilçe Özcan, “Kooperatifte görev değişikliği olGıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün du ve alınan karar doğrultusunda altyapı
ev sahipliğinde bu yıl Beykoz’da yapıldı. hizmetlerinin belediye eliyle yürütülmesi
Çatalca, Silivri, Kartal ve Beykoz’dan kadın istendi. Biz de alınan karar gereği teknik
çiftçilerin bilgilerini sergilediği yarışmada kadrolarımızla görüşmelerde bulunduk.
çiftçilere, hayvan yetiştiriciliği, ilaçlama, Kooperatifin tüzüğü gereği devir için belli
süt sağımı, besin grupları ve sulama gibi bir süreç var ve bu nedenle ilk dönemlerde
kooperatif işlerinin yürütülmesi beraberce
konularda 15 soru yöneltildi.
olacak. Bu bir nevi geçiş dönemi olacak.
Yarışmanın ilk turunda Çatalca Merkez’den Kooperatife teknik destek vereceğiz ve
Esengül Aslan birinci olurken, Kartal çalışmalar belediye prosedürlerine uygun
Yakacık’tan katılan Sümme Karakuş ise olacak” dedi.
elendi. Beykoz’un Kılıçlı Köyü’nden yarışan Havva Dirik ve Silivri’nin Seymen Erikli Sahili Turizm Geliştirme Kooperatifi
Köyü’nden Hazel Erdoğan’ın berabere Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Aras , bekalması üzerine, altın sorulara geçildi. Ele- lediye ile kooperatifin geçiş döneminde
mede Silivri’nin Seymen Köyü’nden Hazel yönetim ve hizmet anlamında uyumu yakalayacaklarını dile getirdi. Aras, koopeErdoğan ikinci, Beykoz’un Kılıçlı Köyü’nden
ratifin tam devri ile ilgili olarak da bu yaz
Havva Dirik ise üçüncü oldu.
üyelere konuyu aktaracaklarını, derinleYarışmanın birincisi Esengül Aslan, Mar- mesine bir onay alınması gerektiğini ve
mara Bölge Finali’nde İstanbul adına ya- bunun alınmasına sorun yaşanmayacağına
rışacak. Marmara bölge finalinde yarış- inandığını anlattı. Yaşar Aras, Erikli’deki vamacılardan bu kez bir de proje sunmaları tandaşların MOBESE de dahil olmak üzere
istenecek. Kadınların el attığı her alanın birçok hizmet beklediğini bu hizmetlerin
bereketlendiği ve geliştiğini söyleyen Bey- de sırasıyla ortaklaşa şekilde çözümlenekoz Kaymakamı Süleyman Erdoğan, yarış- ceğini kaydetti. (http://www.anayurtgamaya katılan kadınları cesaret ve bilgilerin- zetesi.com/default.asp?page=haber&i
den dolayı tebrik ederek ödüllerini takdim d=4398839),(26.2.2013)
etti. İstanbul İl Tarım Müdürü Kasım Piral,
Beykoz Kaymakamı Süleyman Erdoğan, “Hizmetle Mükellefiz”
Gübretaş Genel Müdür Yardımcısı Tahir Sivas Belediye Başkanı Ürgüp, Sivas Özel
Okutan, Beykoz İlçe Tarım Müdürü İbrahim Halk Otobüsleri Kooperatif Başkanlığını ziÖzdemir ile 39 ilçeden ilçe tarım müdür- yaret etti.Kooperatif binasındaki ziyarette
leri yarışmacı kadın çiftçilere destek verdi. Belediye Başkan Yardımcısı Yılmaz Uysal,
Özel Halk Otobüsleri Kooperatifi Yönetim
(Anayurt Gaztesi / 27.3.2013)
43
Kurulu Başkanı Sebahattin Çimen ve dernek yönetim kurulu üyeleri de hazır bulundu.
Başkan Ürgüp, ziyarette ulaşım
esnafının problemlerini taleplerini dinledi.
Ulaşım esnafına özel bir değer verdiğini
belirten Başkan Ürgüp, toplu taşımayla ilgili yaşanan bazı sıkıntıların çözümüne yönelik, hem esnafın hem de vatandaşların
taleplerini karşılayacak şekilde yapılacak
çalışmalara katkı sağlamaya hazır olduğunu söyledi.
Sivas Belediye Başkanı Doğan Ürgüp sözlerine şöyle devam etti: “Belediye hizmetleriyle ilgili kurumlar dernekler, kooperatifler bunlar direk belediyelerle temas
halinde. Dolayısıyla eksileri artıları zaman
zaman beraber oturup paylaşmak lazım,
bunların istişaresini yapmak lazım. İşte bu
istişarelerde bulunmak için bugün buraya
geldim. Hem sizin halktan hem de halkın
sizden beklentileri vardır. Bir kere hepimiz halka hizmet ediyoruz. Biz imkânlar
dâhilinde sizin yaşadığınız sıkıntılara çare
olmaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar olduğu
gibi bundan sonra da her türlü desteğimizi
sağlamaya çalışacağız. Sizin de halkla ilişkilerinizde daha dikkatli, daha tertipli olacağınıza inanıyor ve çalışmalarınızda hayır ve
başarılar diliyorum.” Anayurt Haber Merkezi (http://www.anayurtgazetesi.com/
default.asp?page=haber&id=439875),
(26.2.2013)
Çat Yaylası turizme açılıyor
Toplamda 605 bin 409 Türk Lirası harcama yapılan turizm bölgesinin inşaatı
tamamlanarak açılışa hazır olduğu bildirildi. Oran Kalkınma Ajansı’yla yapılan
anlaşma gereği 1 yıl içinde tamamlanması gereken proje tamamlandı.Anayurt Haber Merkezi,(26.2.2013),(http://
www.anayurtgazetesi.com/default.
asp?page=haber&id=439870
Suğla Kooperatifinde
görev değişimi
Seydişehir Suğla Su Ürünleri Kooperatifi
Başkanlığına Muzaffer Küçük seçildi. Suğla Su Ürünleri Kooperatifi olağan kongresi,
Kumluca köyünde, 133 ortaktan 108’inin
katılımıyla gerçekleşti,
2 listenin yarıştığı seçimde 55 oy Muzaffer
Küçük alırken,eski başkan Etem Ekinci 53
oy aldı. Yönetime ise Gölyüzü köyünden
Sezai Yılmaz,Kumluca köyünden Mevlüt
Yeşil seçildi. Başkan Muzaffer Küçük (41),
tüm ortaklara teşekkür ederek, ilerleyen
günlerde daha iyi çalışmalar yapmak üzere
yönetimle toplanacaklarını söyledi.
Küçük’’Ortaklarımızın hak ve menfaatlerini korumak için sürekli istişarede bulunacağız.Sıkıntılarımız var. Elbirliğiyle uzlaşma
içerisinde gidereceğiz. Teslim aldığımız bu
bayrağı, en iyi şekilde ileriye götürerek,
bizden sonraki görev alacak arkadaşlarımıza teslim edeceğiz.(http://www.anayurtgazetesi.com/default.asp?page=haber&i
d=444908),(06.4.2013)
Sivas- Gemerek ilçesine bağlı Çat köyünde bulunan “Çat Yaylası Turizme Açılıyor”
Ankara Şoförler Esnaf ve
isimli projede sona gelindiği öğrenildi..
Gemerek Köylere Hizmet Götürme Birli- Sanatkarlarda Genel Kurul
ği Başkanlığınca ilçeye bağlı Çat köyünde
Heyecanı
“Çat Yaylası Turizme Açılıyor Projesi” kapsamında yapılan mesire alanı düzenleme Sınırlı Sorumlu Ankara Şoförler Minibüscüler Kamyoncular ve Bilumum Nakil Vasıçalışmaları tamamlandı.
44
taları Esnaf ve Sanatkarlar Kefalet ve Kredi
Kooperatifi 33. Olağan Genel Kurul Toplantısı ANKESOB Konferans Salonu’nda yapıldı.
Birlik ve beraberlik mesajlarının öne çıktığı
genel kurulda, Ankara Şoförler Esnaf ve Sanatkarlar Kefalet ve Kredi Kooperatifi Başkanı Mehmet Yiğiner, iyi yolda olduklarını
ve 2012 yılında finansman sıkıntısı yaşamadıklarını söyledi.Başkan Mehmet Yiğiner, 33. olağan genel kurul toplantısı vesilesi ile kooperatif ortaklarına ev sahipliği
yapmaktan ve birarada olmaktan duyduğu
memnuniyeti dile getirdi. Genel kurulda
önce 2012 yılında gerçekleşen faaliyetleri
anlatan Başkan Yiğiner şöyle konuştu:
lan kredilerin tamamı gününde ödenmiştir
diyebiliriz. Ortaklarımıza kişi başına kullandırılan kredi miktarı ise ortalama 46 bin
TL.’dir. Toplamda 1674 üyeye ulaştık. Üye
anlamında da önceki yıllara oranla büyüdük.”
Ankara Şoförler Esnaf ve Sanatkarlar Kefalet ve Kredi Kooperatifi’nin genel kurul
toplantısında yönetim ve denetim kurulları şu isimlerden oluştu:Yönetim Kurulu
Asil; Mehmet Yiğiner, Fikri Katar, Zekerya
Murat, Özkan Ünal ve Abdullah Kocaoğlu.
Yönetim Kurulu Yedek; Bayram Gökdemir,
Aydın Aydın, İsmail Çilek, Hacı Mehmet Ali
Köse ve Tuncay Kara.
Denetim Kurulu Asil; Vecihi Naci Semerci
“2012 yılında 26 milyon 929 bin 500 TL ve Bayram Akyol. Denetim Kurulu Yedek;
kredi kullanıldı. Bugün itibariyle esnafı- Işıl Doruk ve Aydın Kılıçarslan. Son olarak
mızın kullanmış olduğu kredi toplamı 50 da bölge birliği temsilcilerinin seçimi yapılmilyon TL’yi geçti.Kooperatifimizin büyü- dı. Temsilciler şu isimlerden oluştu: Bölge
me hacmi de yaklaşık yüzde 400 civarında Birliği Temsilcisi Asil; Mehmet Yiğiner, Fikri
oldu. Bu sonuçlar, önceki yıllara göre es- Katar, Zekerya Murat ve Levent Yıldız. Bölge
nafımızın kullandığı kredi miktarının katla- Birliği Temsilcisi Yedek; Özkan Ünal, Bayram
narak arttığını gösteriyor. Kredi takip oranı Gökdemir, Abdullah Kocaoğlu ve Işıl Doda siz değerli ortakların duyarlı davranarak ruk.(Hakan BİNGÜL),(28.3.2013),(http://
kredi taksitlerini zamanında ödemesinden www.anayurtgazetesi.com/default.
dolayı yüzde 1’lerin altında kaldı. Kullanı- asp?page=haber&id=443752)
45
46
47
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...
48