Başyazı Dünya Turizm Örgütü’ne göre; Dünya turizm pazarı 2012 yılında ilk defa bir milyarı aşkın turist ile bir trilyon Dolara yaklaşmış olup; 2020 yılında bir buçuk milyar turist ile bir buçuk trilyon dolara ulaşması beklenmektedir. Türkiye ise 2012 yılında bu pazardan ilk defa 30 milyonu aşan turist ile 30 milyar Dolara yaklaşan gelir sağlamış olup; 2023 yılında 50 milyon turist ve 50 milyar Dolar gelir hedeflemektedir. Dünya Turizm Örgütü Genel Sekreteri, Dünyadaki turist sayısında 2013 yılında, 2012’ye nazaran yüzde 2’nin üzerinde artış beklediklerini kaydederken; 2030 yılına kadar dünyadaki turist sayısının her yıl ortalama yüzde 3,3 büyüyeceğini tahmin ettiklerini ve bunun da her yıl 40 ila 42 milyon daha fazla kişinin seyahat edeceği anlamına geldiğini söylemektedir. Dünya turizm pazarında ilk 10 ülke arasında yer alan; gelen turist sayısında ilk 5 ülke arasına girmeyi zorlarken, turizm geliri bakımından ikinci beşlik grup içinde kalmakta olan Türk Turizminin gerek mevcut dünya turizm pazarından gerekse pazarın yıllık büyümesinden payını alması kaçınılmazdır, gerekliliktir. Çünkü, Türk Turizminin hak ettiği yerde olmadığı görüşü, sektörün uygulamacıları, bürokratları ve akademisyenleri tarafından genel kabul görmektedir. Nitekim, Dünya Turizm Örgütü Genel Sekreteri de Türkiye’yi ziyaretlerinde “Türkiye’ye desteğimiz devam edecek. Türkiye bizim için herhangi bir üye değil, özel bir ülke” diyerek iç kamuoyunu desteklemişlerdir. Turizmin çok yönlü bir faaliyet ve sektör olması nedeniyle ancak toplumun topyekün hareketiyle daha hızlı ve daha büyük sonuçlar alanabileceği ve bunun içinde toplumun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve dönemler itibariyle bilgilendirme/bilinçlendirmenin güncellenmesini sağlamak için özel turizm gün ve/veya haftası belirlenmesi gereği olarak Türkiye’de ilk defa 1976 yılında kararlaştırılan ve 1977 yılından itibaren mart ayının ikinci pazartesi günü olarak kutlanmaya başlanan Turizm Günü; 1983 yılından beri de 15-22.Nisan tarihleri arasında kutlanagelen Turizm Haftası bu yıl/ bu ay 37.kez kutlandı. Her ne kadar 15-22.Nisan tarihleri aynı zamanda turizm sezonu açılışı olarak da kabul edilmekte ise de sezonluk turizm yerini tüm zamanlara/yıla yayılmış turizm anlayışına bırakmıştır. Turizm faaliyetini tüm yıla yaymak için deniz-kum-güneş üçlüsüne ek olarak dünya turizm trendleri doğrultusunda alternatif turizm uygulamalarını hayata geçirmek gerekmektedir. Zaten, insanların tüketim kalıplarının 1 değişmesine paralel bir şekilde, tatil anlayışları ve beklentileri de farklılaşmakta ve bu doğrultuda, turizmde yeni trendler ve alternatif turizm uygulamaları aramaktadırlar. Ancak, artan rekabetin avantajlarını kullanarak daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli tatil yapmak istemektedirler. Diğer taraftan, alternatif turizm uygulamalarının mevcut ve olası trendleri bu alandaki yatırım ve işletmeciliği klasik turizm yatırımlarından ve işletmeciliğinden farklı kılmaktadır. Yani, piyasayı oluşturacak olan talep edenlerin ve arz edenlerin arayışları vardır. Her iki tarafında arayışına kooperatifler bir çözüm olabilir. Şöyle ki; Bir taraftan tatil talep edenler, tatil ihtiyaçlarını piyasa şartlarından daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli karşılamak için maddi ve manevi güçlerini kooperatifleşme ile birleştirme yoluna giderken diğer taraftan turizm endüstrisinde faaliyet gösteren işletmeler de gerek işletme bazında özellikle de belli ihtiyaçlarının karşılanması veya belli faaliyetlerinin yapılması için kooperatifleşme ile birleşme yoluna gidebilirler. Böylece, her iki tarafta ölçek ekonomisinin ortaya çıkaracağı sinerji ile fiyatta ve kalitede rekabet üstünlüğü elde edebilirler. Hatta, tatil talep edenler tatil sürecinde maruz kalabilecekleri riskleri de bu yöntemle yönetebilirler. Yapılaması gerekenler; Türkiye’de de örnekleri olan ve ICA (Uluslar arası Kooperatifler Birliği) bünyesinde de TICA (Uluslar arası Turizm Kooperatifleri Derneği) olarak yerini almakta olan Türk kooperatif mevzuatındaki şekli ile Turizm Geliştirme Kooperatifleri’nin kurulması ve yaygınlaştırılmasının yanı sıra, turizm sektörünün istihdama ve dış ticaret açığına yaptığı olumlu makro ekonomik katkıları ve insanlar arası tanışmaya, bilişmeye, kaynaşmaya ve dostluğa yaptığı katkıları gereği devlet tarafından teşvik edilmesi ve desteklenmesidir. Türk Turizm camiasının Turizm Haftasını kutlar, huzurlu ve başarılı bir sezon dilerim. 2 KOOPERATİFLERDE ÇOK BAŞLILIK Oktay TUNCAY * Kooperatifçilik, serbest piyasa sisteminin temeli olan bireysel mülkiyet unsurlarını kapsamakta (ortakların hisse mülkiyeti), kurumsal yapısı itibari ile de demokratik bir teşkilatlanma niteliği taşımaktadır. Bu özelliği itibariyle kooperatifçilik demokrasiyi ve bireysel girişimciliği geliştiren ve tekelci yapılanmaları engelleyen sistematik bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle kooperatifler, içinde bulunduğu ekonomik sistemde hem rekabeti arttırıcı hem de kaynakların verimli dağılmasına olumlu katkıda bulunur. Bu özellikleri dolayısıyla devletler, toplum yararına olmak üzere kooperatifçiliği geliştirmek üzere yıllar boyunca büyük çaba sarf etmişlerdir. Ancak devlet kooperatif ilişkileri kooperatifçilik tarihinde sürekli tartışılan konulardan birisini oluşturmaktadır. Tartışmalar daha çok, bu ilişkilerin nasıl olması gerektiğine odaklanmaktadır. Devlet yardımı, devletin kooperatifin işlerine karışması ve devlet denetimi tartışılan konuların başında gelmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde, dünyada kooperatifçiliğin değişik uygulamalarının olduğunu görmekteyiz. Kooperatifçiliği tamamen serbest bırakan devletler olduğu gibi çok katı uygulamaları olan ve güdümlü kooperatifçiliği esas alan devletlerde bulunmaktadır. Bu farklılıkların temelinde toplumların geçirmiş olduğu siyasi mücadelelerinde etkisi olduğu bir gerçektir. Siyasal açıdan iyi örgütlenmiş sivil oluşumların demokratik olarak daha iyi faaliyet gösterebildiği devletlerde kooperatifçilik olması gerektiği gibi yürütülmektedir. Devletin uygulayaca* Araştırmacı, Yazar ([email protected]) ğı yöntem önemli olmakla birlikte asıl olan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak, siyasi etkilerden uzak uygun ortamların hazırlanmasıdır. Dünya üzerinde pek çok ülkede insanlar ekonomik ve sosyal konumlarını iyileştirmek için kooperatifçilikten yararlanmaktadır. Ancak dünya üzerindeki farklı ideoloji ve ekonomik düzenler kooperatifçilik uygulamasının ülkeden ülkeye değişiklik göstermesine neden olmaktadır. Liberal ekonomi çağından kalan geleneksel kooperatifçilik anlayışı kendi kendine yardım ve devlete bağlı olmama ilkelerine dayanmaktadır. Günümüzün başarılı kooperatifleri de bu anlayışı benimseyen bağımsız ve özerk kooperatiflerdir. Ancak sosyal politika alanındaki gelişmeler, devletin kooperatiflerle de yakından ilgilenmesine yol açmıştır. Başlangıçta kredi yardımı, kooperatifleri koruyucu yasalar çıkarma, eğitim vb. alanlarda kooperatiflere destek veren devlet, zamanla bazı ülkelerde kooperatif işlerine karışma yoluyla kooperatifler üzerindeki etkinliğini arttırmıştır. Kooperatiflerin tarihine baktığımızda, bunların çoğu zaman sosyalist olsun kapitalist olsun devletin kalkınma hedeflerine hizmet edecek araçlar olarak kullanıldığını görürüz. Kamu desteği sıkı kontrolün yanı sıra hükümet müdahalesini ve kooperatiflerin artan bir şekilde devlete bağımlılığı sonucunu getirmiştir. Kamu desteği sıkı kontrolün yanı sıra hükümet müdahalesini ve kooperatiflerin artan bir şekilde devlete bağımlılığı sonucunu getirmiştir. . Devlet 3 idaresi değişik şekillerde kooperatiflerin yönetimine karışmıştır. Örneğin devlet, kooperatif kurmak için toplantılar düzenlemiş; bazen de kendisi kooperatif kurmuştur. Kooperatif üyelerinin olağan ya da olağanüstü genel toplantılar düzenlemesini, yönetim kurulunun ya da kooperatifin diğer organlarının ve/veya atanmış devlet temsilcilerinin bu toplantılarda yer almasını istemiştir. Kooperatif organları yerine kararlar almıştır. Kooperatif personelini devlet görevlileri aracılığıyla seçmiş, ücretlendirmiş, yakından takip etmiş bazen de değiştirmiştir. Kendi faaliyet alanlarında ve iç meselelerinde çok fazla söz sahibi olamayan kooperatifler genellikle bir takım sektörlerin dışında tutulmuş, kendileri için önceden belirlenmiş bir takım görevleri üstlenmek zorunda kalmıştır. Ayrıca, kooperatif üyelerine ve kullanıcılarına sunulan hizmetlere ilişkin kararlar kendileri dışındaki kurumlarca alınmıştır. Faaliyetlerinde seçim hakkından mahrum kalmış, kendi kaynaklarını kullanma fırsatını yakalayamamışlardır. Krediler, yatırımlar ve fazla hasılatın dağıtılması ile ilgili kararları onay için hükümete sunma zorunluluğu getirilmiştir. Kooperatifin banka hesabı dondurularak kooperatif yönetimine yaptırımlar uygulanmıştır. Siyasi idare kooperatifi denetleyerek ya da denetleterek kooperatif üzerinde kontrol sahibi olmuştur. Siyasi idare ilk kurulan kooperatiflerin günlük idaresine karışmakla kalmamış ve ikinci ve üçüncü basamak kooperatif kuruluşları kurarak, bu yapıları birleştirerek ya da ayırarak, normal mahkemelere bile itiraz hakkı olmaksızın anlaşmazlıkları kendisi çözerek farklı düzeylerdeki ilişkilerde hakemlik yapmıştır. Diğer taraftan, vergilendirme, krediye erişim ve devlet kontrollü destek konularında kooperatiflere imtiyazlar verilmiştir. Bu tür kısıtlamalar ve imtiyazlar 4 artık kooperatif kanununun bir parçası olamaz. Bunlar, özel sektöre ait kooperatif kavramıyla uyuşmamaktadır. Devlet denetimini sağlayan kanunlar dolayısıyla farklı yasalar yürürlüğe konularak kooperatifler üzerindeki vesayet derinleştirilmiştir.Tek bir kooperatif kanunu mu birkaç kanun mu olması konusu en çok tartışılan hususlardan biridir.Faaliyetleri, ihtiyaçları, üyelik tabanları, gelişim aşamaları, büyüklükleri, karmaşıklık dereceleri ve rakiplerle karşılıklı ilişkileri açısından farklılık gösteren ve kendi kendini geçindiren bir çok kuruluş olduğu göz önüne alınarak, bütün kooperatif türleri (örneğin, hizmet,, işçiler, tüketici), bütün faaliyet türleri (örneğim, tarım, iskan, balıkçılık, sığır yetiştiriciliği, tasarruflar ve kredi, ulaşım, arz, pazarlama vs.), bütün meslek türleri (örneğin balıkçılar, zanaatkarlar, tıp doktorları, avukatlar vs.), tek ve/veya çok amaçlı kooperatifler için tek bir kanun mu olacağı, her kooperatif için ya da bazı kooperatif grupları için farklı bölümleri olan tek bir kanun mu olacağı, yoksa birbirinden ayrı birkaç kanun mu olacağı kararlaştırılmalıdır. Eğer sivil medeni kanun, ticari kanun ya da diğer kanunlar kooperatiflerin düzenlenmesini öngörüyorsa, ayrı bir kooperatif kanununa ihtiyaç duyulmaması da olasıdır. Dünyada bunlar çok değişik bileşimler halinde uygulanmaktadır. Bazı ülkelerde birçok kanun olup bazı ülkelerde de bu konuda hiçbir kanun yoktur. Şu anki trend bütün kooperatif türlerini kapsayan tek bir genel kanun yapılması yönündedir, çünkü genel kanı şu şekildedir: konut kooperatifleri, tasarruf kooperatifleri ve kredi kooperatifleri gibi farklı kooperatif türleri için farklı kısımları olan, fakat bütün kooperatif türlerini genel olarak içine alan tek bir kanun kooperatiflerin özerkliğini sağlamanın en sağlıklı yoludur. Zira, böyle genel bir kanunda- jik hedefe ilişkin öncelikli faaliyetler belirtilmiştir. Ancak, kooperatiflerden sorumlu birden fazla bakanlığın olması nedeniyle, uygulamadaki farklılıklar ve koordinasyon eksikliğinin sıkıntılara yol açmaya devam edeceği düşünülmektedir. Bu nedenle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı olan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlanması, koordinasyon bütünlüğünü sağlayarak adımların daha hızlı ve daha etkin olarak atılmasını sağlayacaktır. Konut kooperatiflerinin ise, hiçbir sağlam gerekçe gösterilmeden başka bir bakanlığa bağlanması uzun vadede sorunlar çıkaracağı kanaatindeyiz. Ülkemizde tarım kooperatiflerinin bir kısmı (özellikle tarım satış ve tarım kredi kooperatifleri) devletin güdümü ve kontrolü altında olduğundan, yönetim açısından kooperatif ilkeleriyle tam uyum sağlandığı söylenemez. Uluslararası kooperatifçilik ilkelerine göre çalışan köy kalkınma kooperatifleri ve pancar kooperatifleri, konut kooperatifler ve diğer kooperatifler 1163 sayılı kooperatifleri ise, bu yasadaki demokratik olmayan maddeler Kooperatifçilik Strateji Belgesi ve Eylem nedeniyle tam özerk ve demokratik sayılaPlanı’nda (2012-2016) belirlenen 7 strate- mazlar ki ayrıntı derecesi birden fazla kanundaki ayrıntı derecesine göre daha düşük olacağından, kooperatifler mümkün olduğu ölçüde içtüzükler yoluyla kendi meselelerini düzenleme fırsatına sahip olacaktır. Ayrıntının az olması bürokrasiyi azaltır. Farklı kooperatif türlerinin farklı kanunlara göre kaydedildiği ve heterojen politikaları olan farklı kamu otoritelerinin denetimi altına konulduğu durumda meydana gelebilecek kooperatif hareketinin bölünmesi tek bir kanunla önlenebilir. Tek bir kanun kooperatiflerle uğraşan kişiler için kanuni güvenlik sağlar. Kanuni güvenlik, kooperatifin belirli bir faaliyet türünden ziyade yapısal konular ve yükümlülükle ilgili konuları ilgilendirir. Kalkınma kısıtlamaları bağlamında, tek bir kanun, kooperatiflerin gelişme odaklı, üye odaklı ve kendi kendine yetmesini amaçlayan hedefleri arasında tutarlılığı sağlamanın en yeterli yoludur. Bununla beraber, özellikle sanayileşmiş ülkelerde kooperatiflerin ayırt edici özelliğini tekrar oturtmaya yönelik yapılan tartışmalarda, bahsedilen konularda farklı kanunlar göz önüne alınmaktadır. 5 BİLGİ ÇAĞINDA İNSANI YENİDEN KEŞFETMEK: İNSAN SERMAYESİ Yeter DEMİR USLU * GİRİŞ İçinde bulunduğumuz dönemde, gelecek yüzyılın bizlere neler getireceği, en belirgin özelliğinin ne olacağı konusunda biraz düşünmemiz, onu karşılarken daha hazırlıklı olmamıza yarayacaktır. 21. yüzyılın en önemli özelliği “değişim” olarak görülmektedir. Bu değişim olumlu, ileriye dönük ve yapıcıdır. Ancak tarihin başlangıcından bu yana var olan değişimin özelliği; bu kez çok hızlı, büyük, karmaşık ve kesintisiz olmasında yatmaktadır. Bu özellikler gerek ilgi alanları açısından, gerekse içerik ve etki alanları bakımından geçerlidirler. Günümüzde yaşanan değişimin tahmin edilebilirliği azalmakta, öngörülmezliği artırmaktadır. Bu nedenle, insanın değişimleri önceden tahmin edebilmek, oluşturabilmek ve onları kabullenmeyi öğrenebilmek için bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmesi gerekecektir. 21. YÜZYILDA İNSAN KAYNAĞI Bilgi çağının dinamiklerini gözden geçirdiğimizde sanayi devrimi döneminden farklı dinamiklerle karşılaşıyoruz. Bu dönemin en büyük sermayesinin bilgi olduğu ifade edilmektedir. Oysa bilgi çağının performansını, bilginin kullanımına sunulduğu “insan” belirleyecektir. Bilginin paylaşımında ve kullanımında elektronik dünyasındaki gelişmeler genel olarak bedelini ödeyen her kurumun yararlanabileceği bir altyapı sunmaktadır. Bu noktada tanımlanmış ve paylaşıma sunulmuş bilgi sermayesi elbette ki önemlidir, ancak dönemin performansını bir önceki dönemden farklı olarak artık nitelikli ve bilgiyi gerektiği şekilde kullanan insanlar belirleyecektir. 21.yüzyılın en önemli sermayesi insan ve onun sahip olacağı bilgidir, nitekim bilginin en önemli güç olduğu konusunda tüm in21’inci yüzyılın bilgi ekonomisinde insansanlık hemfikirdir. Bu ikiliyi oluşturabilmek lar; pazar payını, ünü ve performansı derin ancak sürekli eğitimle sağlanabilecektir. biçimde etkileyen servet ve yeterlilik jene21.yüzyılın serbest rekabet pazarında inratörleri olarak görülmektedir. Walt Disney sanların gereksinimleri hizmet, kalite ve yılar önce, dünyadaki tüm binaları satın yenilikte yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda kualabileceğinizi ancak bir hayali gerçeğe dö- rum ve şirketlerin temel hedefi, müşteri nüştürmek için asıl ihtiyaç duyduğunuzun gereksinimlerinin önceden tahmin edilekişiler olduğunu söylemişti. Bu önemli ba- rek tatmin edilmeleri ile müşteri bağlılığıkış açısı, bilgi çağında insanların değerini nın sağlanması noktasındadır. 21.yüzyılın ve know – how’ı ölçebilmemiz için yeni bir insanı sürekli olarak katma değer oluşturkural olarak görülebilir. mak, süreçlerle eşzamanlı olarak çalışmak * Yrd. Doç. Dr. Ordu Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü durumundadır. Bunu ise ancak bilgiyi pay([email protected]) laşarak, takım çalışmasında uygulayarak 6 öğrenmekle başaracaktır. Bütün bu etkinliklerin yaşama geçirilmesi, değişen ve gelişen ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik ortamda insanların gerekli yeterliliklerinin yani bilgi, beceri ve davranışlarının geliştirilmesi ile mümkündür. Bu da ancak insanlara zamanında, yerinde doğru ve uygun desteğin ve “coaching”in verilmesi, yani eğitimi, uygulamayı, yönlendirmeyi, çözüm getirmeyi ve sonuç almayı kapsayan etkili hizmetlerin sağlanması ile olacaktır. Bu noktada kuruluşların “İnsan Kaynakları” birimlerine çok büyük görevler düşmektedir. Zira çalışanlar kuruluşlarında dört düzeyde faaliyet göstermektedirler. Bunlar kişisel düzey, kişiler arası etkileşim düzeyi, yönetsel düzey ve organizasyon düzeyidir. Eğer kuruluş ve kültürü değişip gelişecekse bütün düzeylerde çalışan insanların tutum ve davranışlarının aynı şekilde değişip gelişmesi gerekmektedir. Bugüne kadar şirket performansını artırmak için genelde başvurulan yöntem yeniden yapılanma, reorganize olma veya reengineering uygulamasıdır. Bu yöntemler yalnızca organizasyon düzeyini hedef almaktadır. Oysa organizasyon düzeyinin değişebilmesi için o organizasyonda çalışan insanların davranışlarının değişmesi ve kişisel sürdürülebilir gelişimin sağlanması gerekir. Böylece uzun vadeli sürdürülebilir kültürel değişim ve gelişim ile daha yüksek verim ve etkililik elde etme imkânı doğar. Dolayısı ile başlangıçta odaklanılması gereken temel unsur kişinin kendisidir. Kişinin kendisinin gelişmesi güvenilebilirliliğini artıracaktır. Kişi güvenilebilirliğinin artması onun gerekli yeterlilik ve karakter nitelikleriyle donatılmış olmasına bağlıdır. İnsan kaynakları birimlerinin görevi bu yeterlilik ve karakter niteliklerinin çalışan insanlara kazandırılması ile başlar. Bu aşamadan sonra kişiler arası iletişim ve etkileşim çerçevesinde ilişkilerin sağlıklı olması için çalışmalara girişilmesi önerilir. Düzgün iletişim ve etkileşim ilişkilerinin bulunduğu bir ortamda karar alma süreçlerinin niteliği ve dolayısı ile kararların kalitesi artmış olacaktır. Bundan sonraki aşama etkileşim düzeyinden yönetsel düzeye geçebilmek için yetkilendirme ve güçlendirme süreçlerinin doğru olarak hazırlanması ve uygulanmasıdır. İnsan kaynakları birimleri bu aşamada da çok aktif rol üstlenirler. Ancak bu işlem de başarıyla tamamlandıktan sonra yerine getirilecek bir reorganizasyon veya yeniden yapılanma çalışması başarılı olabilir. Kısaca, bu dönemde başarının belirleyicisi artık daha yaratıcı, kendisini geliştirmeye açık ve istekli, dikkatli, fırsatları zamanında değerlendiren ve harekete geçen, liderlik vasıflarına sahip ve ekip çalışmasına yatkın, gerektiğinde bütünleştirici ve ayrıştırıcı olmayı bilen, dönemin özelliklerinin ve değişimin farkında olan ve diğer insanlara değer veren, iş ve özel yaşantısında belirli dengeleri yakalamış, bugünü ve yarını değerlendirebilen ve planlayan, belki de en önemlisi motive olmayı bilen insanlar olacaktır. BİLGİ ÇAĞINDA İNSAN SERMAYESİ Bilgi çağında işletmeler bilgi sahibi olan insanlara hizmet etme ve onları yetiştirme gereksinimi duymaktadır. Bilgi sahibi insanlar bilgilerini paylaşmak ve bu yolla yeni bilgilere sahip olmak için diğer bilgili insanlarla etkileşimde bulunma gereksinimi hissederler. İşletmeler, insanlara diğer varlıkların mülkiyetine sahip oldukları gibi sahip olamazlar. İşletmeler ancak insanların sahip olduğu bilgi ve tecrübeden yararlanabilirler. Bunun başarılması, insanı iyi tanımak ve 7 beklentilerini iyi bir şekilde tespit edebilmek ile mümkün olabilir. İşletmeler işgörenlerin sahip olduğu bilgileri işletmelere aktarıp, işletme hafızası oluşturabildiği sürece bu bilgiler işletmeye ait olacaktır. Geçmişte bilginin gücünün kaynağı, bilginin az üretilen bir meta olarak, mümkün olduğunca paylaşılmadan saklanmasından ve onu saklayan kişilerce imtiyazlı olarak kullanılmasından gelmekteydi. Günümüzde ise bilgi onu saklayana değil, en çabuk, en ucuz ve etkin bir şekilde üretip yayan kişilere ve kurumlara güç sağlamaktadır. Bilginin faydası ve değeri, ona sahip olduğunu veya onu nasıl elde edeceğini bilen insan sermayesi ile ortaya konmaktadır. Bilgi toplumundan söz edilen ve bilginin ön plana çıktığı günümüzde insan sermayesi anahtar kelimedir. İnsan sermayesinden yoksun olan mali veya fiziki bir yatırım eksiktir, risklidir ve er ya da geç kaybetmeye mahkûmdur. İnsana yatırım yapmak, bilgiye ve örgüte yatırım yapmaktır. İşletme sahiplerinin yılların birikimi olan trilyonluk yatırımlarını ihtisas sahibi olmayan, ucuz ve yetersiz işgören ve işgücüne emanet etmeleri kaynak israfıdır. Bir isletmeyi başarıya ya da başarısızlığa götüren temel faktör, işletme sahibi, yönetici ve işgörenin niteliğidir. Ucuz ve ihtisas sahibi olmayan işgücü pahalıdır. İşletmelere ve toplumlara günümüzün acımasız rekabet ortamında üstünlük ve ayrıcalık sağlayan temel kıstas; sahip olunan bilgili, yetenekli ve uzman insanların sayısal olarak yoğunluğu ve nitelik olarak da kalitesidir. Neoklasik büyüme teorisine göre büyümenin esas gücünü sermaye birikimi oluşturmaktadır. Yeni ekonomi teorisine göre ise büyümenin gücü eğitim ve teknolojiye bağlı olmaktadır. Özellikle son 10 yılda taraftarı artan bu ikinci görüştekiler, insan sermayesinin çok yönlü etkisine dikkat çekmektedir. Eğitilmiş insan 8 gücü ülkelerin insan sermayesini yükseltirken, fiziki yatırım artışını da beraberinde getirmektedir. Daha eğitimli insanlar yeni teknolojilerin adaptasyonu ve geliştirilmesi konusunda daha başarılı olarak ekonomik büyümeyi hızlandırmaktadır. Teknolojik gelişmelerin ve yenilikçiliğin arkasında yatan temel unsur “insan sermayesi” olarak ifade edilmektedir. Günümüzde işletmelerin yapı ve işleyişlerini önemli ölçüde etkileyen gelişmeler; iletişim ve bilgi işleme teknolojisindeki yenilikler; uluslararası rekabet, ulusal sınırların anlamını yitirmesi ve küreselleşme gibi gelişmeler; insan hakları, insani değerler, kişilik kavramı “insan” ın her şeyden önemli bir varlık olarak ortaya çıkması, genel olarak eğitim ve yasam düzeyinin yükselmiş olması, iş alternatiflerinin ve pazarlık güçlerinin artmış olması ve insanların yaratıcılığından daha fazla yararlanma konusundaki gelişmelerdir. Bu gelişmeler içerisinde elbette en önemlisi insanın bir işletme için herşeyden önemli bir varlık olduğu gerçeğinin kabul edilmesidir. Bilgi çağına geçiş süreciyle birlikte; bilgiyi bulan, geliştiren, paylaşan, üreten ve yöneten insanlar işletmelerin ve ülkelerin sahip oldukları en önemli zenginlik kaynağı olarak ifade edilmeye başlamıştır. İnsanın önemi bugünün bir gerçeği ve geleceğin değişmez tek önemli kriteri olarak gündemdeki yerini almıştır. İnsan sermayesinin kalitesi bir işletmenin örgütsel performansını arttırmada oldukça önemlidir. SONUÇ 21. yüzyılın başlangıcı; tüm literatürde bilgi çağı olarak bilinen dönem ve dönemin getirdiği yenilikler ve bu yeniliklerin iş dünyasının her noktasına yansımalarının yaşandığı yıllardır. Bütün bu kavramlar birbirleri ile bütünleşmiş olmuş bir biçimde hızlı bir şekilde gelişmekte ve organizasyonlar da bu değişimde hayatta kalabilmek için geleneksel yöntemlerin dışına çıkıp, “kendimizi nasıl yenileyebiliriz” sorusuna cevaplar aramaktadırlar. İş dünyasındaki son gelişmeler bilginin ve bilgiye sahip olan ve onu kullanan insan faktörünün önemini son derece arttırıcı unsurlardır. Bilgiye sahip olan, sahip olduğu bilgiyi kullanan kişiler giderek işletmelerin vazgeçilmezleri haline gelmektedir. Bununla birlikte yaşadığımız ekonomik ve sosyal düzen de bu gelişmelere ayak uydurmakta ve geleneksel yapıların dışına çıkmaktadır. çekleştirmek isteyen insandır” tanımı gereği, bilgi toplumu tek taraflı yetiştirme ve öğretme anlayışından, öğrenmenin sürekli olduğu ve gerek teknolojilerin gerekse liderlerin bu değişikliği desteklediği ortamlardır. YARARLANILAN KAYNAKLAR • BROOKING Annie, Intellectual Capital (London: International Thompson Business Press, 1996). • DRUCKER Peter, 21.yy İçin Yönetim Tartışmaları (Birinci Basım, İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 1999). “21. yüzyıl çalışanları; görüş ve önerilerine saygı duyulmak, yaptığı işi benimsemek ve • GIBSON Rowan, Geleceği Yeniden Düsevmek, ilerlemek ve sadece bilerek değil, şünmek. Çeviren:.Sinem Gül (İstanbul: Saöğrendiğini hayata geçirerek kendini ger- bah Kitapları No.6, 1997). 9 YEM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ BAĞLAMINDA DIŞ TİCARET Yavuz KOCA * GİRİŞ Yıllar öncesinde kullanmaya başladığım ve bugün olduğu gibi gelecek bütün zamanlarda da geçerliliğini koruyacak bir sözüm vardı yem sanayine ilişkin. “Yem sanayi akvaryumdaki çöpçü balığı gibidir”. Çöpçü balığı olmadığı takdirde nasıl ki, akvaryum kirlilikten kurtulamazsa, yem sanayi olmadığı takdirde de tarımsal sanayi ürünlerini değerlendirebilecek bir alan olmazdı ve etraf atıktan geçilmezdi. Yem sektörü Türkiye’de 1990’lı yılların başlarından itibaren çok iyi bir ivme yakaladı ve atılımını halen sürdürmektedir. Her ne kadar yıllardır var olan sorunlarından önemli bir kısmı (Katma Değer Vergisi, Kaba Yem Üretimi v.d gibi) yerinde sayıyor ise de, özel sektör vizyonu zorlukların azımsanmayacak boyutta yenmeyi başarmıştır. Bilindiği üzere Türkiye’nin karma yem üretiminde ne kalite ne de kantite olarak önemli bir eksikliği yoktur. Yem sanayinin kurulu kapasitesi ile toplam kapasite kullanımı arasındaki farkın nedeni faal olmayan fabrikalar olduğundan bu bir eksiklik olarak görülmemelidir. Aslında kapasite kullanım oranı hesaplamalarında atıl olan tesislerin dikkate alınmaması gerekir. Ülkemizde kaliteli kaba yem açığının varlığı ise bir gerçek olup bu açığın yakın gelecekte de kapanması zor görünüyor. Öte yandan, tarım sektörü ve tarımsal sanayi, üretim ve dış ticaret bağlamında ihti* Ziraat Yüksek Mühendisi ([email protected]) 10 yaç duyduğu destekleri maalesef yeterince alamamıştır. Üstelik bu politikaların oluşturulmasında rol oynayan öncül faktörlerin hiçbirisi tarımla ilgili de değildir. Yani masa başı plan ve politikaların bilim adamı perdesinde seslendirmesinin etkisi sanılandan daha fazladır. Tarımı mahallenin yetim çocuğu misali dövülecek en kolay adres olarak görenlerin, ekranlarda tarıma sövenlerin, bazen de sövmekle yetinmeyip dövenlerin kendi alanlarında şimdiye kadar hangi başarılı işi yaptığını sorgulamak gerekir. Ki tarım kendi kulvarında tartışılabilsin. Türkiye ABD, AB ülkeleri ve ekonomik gelişmişlik sıralamasında önde olan diğer ülkeler içinde halen tarım nüfusu en yüksek olan ülkelerdendir. Bu nüfusun daha çok üretmesi, üretilen ürünlerin daha fazla ihraç edilebilmesi, daha fazla döviz girdisi sağlanması ve bu pastadan tarım sektörü çalışanlarının da hakları olan payı alabilmesi için bitkisel ve hayvansal üretim arasında köprü olan yem sektörünün etkisini göz ardı etmemek gerekir. Bu yazımda yem sanayinin girdisi olan ürünlerle, yemi girdi olarak kullanan hayvancılık sektörü üretiminin (canlı hayvandan, sanayi ürünlerine kadar) dış ticaret dengesini, mukayeseli olarak inceleyerek durum fotoğraflanmaya çalışılacaktır. HAMMADDE İTHAL ET, MAMUL MADDE İHRAÇ ET Genel olarak tarımın, özelde de yem sanayinin ve hayvancılığın sorunlarını kendi kulvarında tartışmak gerekir. Ve yine sektörün sorunları sebep-sonuç ikileminde sağlıklı bir şekilde sorgulanabilmelidir. Ancak bu minvalde sektörün konumu kalıcı olarak çok daha güçlü olabilir. Önemli olan, elektriğinizi kullandığınız, işçinizin alın terini kattığınız, kısaca katma değer ilavesiyle elde ettiğiniz işlenmiş ürün ihraç edebilmektir. Hayvancılığın temel girdisi olan yem sektörü açısından da, ne Malumun tekrarına gerek olmamakla birkadar karma yem ihraç edildiğinden önce likte bir kez daha vurgulamakta fayda göyem tüketen hayvanlardan elde edilen ne rüyorum. Sadece hammadde ihraç ederek kadar gerek işlenmemiş gerekse işlenmiş zenginliğini sürekli kılan ülke yoktur. İthal hayvansal ürün ihraç ettiğimiz olmalıdır. ettiğiniz hammadde ve yardımcı maddeleri kullanarak üretim yapabiliyor ve kısmen ih- Yem üretiminde kullanılan önemli hamracat da yapabiliyor iseniz, ithalattan kork- maddelerin ithalat/ihracat ve net dış ticamamak lazım. Aksi halde bu çerçevede dış ret dengesi (Tablo:1) ile yine bazı önemli ticaret açığımız ve dolayısıyla cari açığımız hayvansal ürünlerin ithalat/ihracat ve net artmayı sürdürür ve bir süre sonra bizatihi dış ticaret dengesini(Tablo:3) incelediğitarım sektörü olduğu gibi milli ekonomi de mizde, durumun Türkiye açısından iç açıcı gidişattan negatif olarak etkilenir. olmadığı görülmektedir. 11 net diş ticaret açığı veren ilk sekiz ürünün (Tablo:2) parasal değerinin 2 milyar doları (toplamın % 86’sı), miktar olarak da 4,5 milyon tonu (toplamın % 78’i) aştığı görülmektedir. Burada gerek sektör paydaşlarının gerekse kamu otoritelerinin dikkatini çekmesi gereken en önemli nokta, en büyük ithalat kalemleri içinde birinci sırayı alan soya fasulyesi ile ikinci sırayı alan soya küspesinin oluşturduğu toplam net döviz açığının 1,2 milyar dolar ile genel açığın Bu açığı oluşturan ve 75 milyon dolar üzeri yarısını teşkil etmesidir. Yukarıdaki tablo incelendiğinde görülmektedir ki, yem ve hayvancılık sektörü 2012 yılında 6 milyon ton ürün ithal ederek 2,5 milyar dolar döviz ödemişken, 221 bin ton ürün ihraç etmiş ve 131 milyon dolar döviz geliri elde etmiştir. Dış ticaret dengesi bağlamında aynı kıyaslamayı yaptığımızda yaklaşık 5,8 milyon ton net ithalat ile 2.36 milyar dolar net dış ticaret açığı verdiğimiz görülmektedir. Yem sektöründeki gelişme paralelinde ihtiyaç duyulan girdiler, -özellikle protein kaynağı küspeler olmak üzere-, iç piyasalardan yeterince karşılanamayınca yıllardır yurt dışından karşılanmaktadır. Bu gerçek pek kolay değişmeyeceğine göre daha fazla mamul madde ihraç edebilme hedefine yoğunlaşmamız gerekir. Kaba ve kesif yem üretiminin tamamı doğal olarak hayvancılık sektörünce kullanılmaktadır. Sonuç olarak bu kullanım sonrası üretilen; kırmızı et – süt – beyaz et – yumurta – balık ve bu beş temel kalemin kullanılmasıyla üretilen sanayi ürünleri önce iç pazara, sonra da fiyat / kalite bağlamında dış pazarlara sunulmaktadır. Bu çerçevede hayvansal ürünler dış ticareti ve dış ticaret dengesini değer (dolar-$) olarak in- 12 celediğimizde (Tablo:3) burada da durumun iç açıcı olmadığı görülmektedir. Toplam 1,6 milyar dolar ihracata karşılık, 1,3 milyar dolar ithalat yapılmış ve 270 milyon dolar artı değer elde edilmiştir. Ekside olmak yerine artıda olmak her zaman iyidir ama bu artı değerin kaynağı olan hayvan ve hayvansal ürünlerin temel girdisi olan yem sektöründeki net 2.36 milyar dolarlık eksi, nihai olarak toplam 2.09 milyar dolar (2.36-0.27) bir açığı ortaya koymaktadır. Başta da belirttiğim gibi ithal edilen ürün üzerine katma değer konularak kısmen de olsa ihraç edilebiliyorsa, ithalattan korkmamak lazımdır. Ancak burada görüldüğü gibi kalıcı bir dış ticaret açığı varsa bu durum uzun süre sürdürülebilir olmayacağından politikaları ve tedbirleri gözden geçirmek gerekir. SONUÇ Bir kısım insanların kabul etmemesine karşın, dünyada genel kabul gören bir ifade var. “Et yiyen insanlar, ot yiyen insanları yönetir.” Yani daha fazla protein, özellikle de hayvansal protein tüketen toplumlar/devletler daha fazla karbonhidrat tüketen toplumlara/devletlere kıyasla daha etken konumda olagelmiştir. Türkiye kısa, orta ve uzun vadeli tarımsal plan ve politikalarını birinci öncelikte dış ticaret hedefine odaklanarak belli aralıklarla güncellemelidir. Diğer taraftan her ne kadar önceliğini ve önemini yitirmiş gibi gözükse de Avrupa Birliği (AB) uyum planları da belli zamanlarda masanın üzerine konmalıdır. Bu perspektifte, AB uyum planlarına bakıldığında, hayvancılığın ve hayvancılıkta maliyetin birincil faktörü olan yemin değer ve öneminin çok net bir şekilde vurgulandığı görülmektedir. Çünkü aklı başında her insanın ve dolayısıyla ayakları yere basan her devletin bildiği gerçek bu vurguyu kaçınılmaz kılmaktadır. Gerçeğin adı: “Yem Olmazsa Gıda Olmaz, Gıda Olmazsa Da İnsanlık Olmaz.” Hayvancılık ve yem sektörü eşgüdümünde dış ticaret dengesinin negatif görünümünün belli bir zaman diliminde pozitife dönüştürülmesi, en azından açığın giderek azaltılması için; *Yapısal sorunlardan göreceli olarak daha kolay olanların önceliklenerek çözülmesi, *En fazla açık verdiğimiz yağlı tohumlar üretiminin önceden uzun vadeli taahhüt kapsamında teşvik edilmesi, *Alternatif kaynak araştırmalarının desteklenmesi, özellikle tarımsal sanayi yan ürünlerinden şimdiye kadar kullanılma imkânı bulunmayanlarla ilgili yatırımların teşvik edilmesi, *Dünya ülkelerinin hemen tamamında bulunan “Dış Ticaret Müşavirliklerinin” özel sektör çalışanıymış gibi görevli bulundukları ülkenin bir nevi arz/talep röntgenini çekerek dış ticaret kurum, kuruluş, şirket ve sektör paydaşlarını bilgilendirmeleri ve özellikle ihracat açısından kapıları zorlamaları, *İthal edilmesi kaçınılmaz olan ürünlerin (özellikle üretiminde kullanılacağı ürünlerden ihracat şansı yüksek olanların) gümrük vergilerinin nihai fayda bazında hesaplanması, mümkün mertebe düşük tutulması, Sorunlarımızın tamamını çözemese de, daha rahat bir nefes alınmasını, daha az ithalattan önce daha çok ihracat yapılmasını, istihdamın artmasını, üretilen katma değerin ülkemizde kalması sonucu hem sektörün hem de bütün olarak milletin refah düzeyinin yükselmesini sağlayacaktır. 13 KONUT ve KONUT KALİTESİ Fatma ARPACI * Özge DİRİ ** Konut; bir arada yaşayan ve aynı mekân parçalarını paylaşan, uyuma, dinlenme, yemek gibi tüm yaşam eylemlerini birlikte yapan bireylerin veya ailelerin geliştirdikleri barınma-korunma işlevli bir yaşama ve yerleşme biçimidir (Yıldırım vd., 2009). Tüm insanların dış etkenlerden korunmak, yiyeceklerini saklamak ve hazırlamak ve çocuklarını güvenli bir ortamda yetiştirmek için barınağa ihtiyacı vardır (Güler, 2004). Barınma, sadece bireyin başının üstünde bir çatı olması değil; yeterli gizlilik, yeterli alan, fiziksel ulaşılabilirlik, yeterli güvenlik, yapısal dayanıklılık, yeterli aydınlanma, ısınma ve havalanma, su, sanitasyon, atıkların uzaklaştırılması gibi yeterli alt yapı, uygun çevre kalitesi, iş yeri ve temel imkanlara ulaşım açısından uygun yerleşim anlamına gelmektedir (Uskun, vd., 2007). ihtiyacı yaşamak ve bulmak istemektedir. Performans, uygunluk, dayanıklılık, hizmet görürlük, estetik, algılanan kalite, itibar ve diğer unsurlar kalitenin çeşitli boyutları olarak ele alınmaktadır (Es ve Akın, 2008) Kalite, kullanıcının beklenti ve isteklerinin karşılanması ve bunun sağlanabilmesi için bulunması gereken nitelikler olarak da tanımlanmaktadır. Konut kalitesi beraberinde yaşam kalitesi, toplum kalitesi, yaşam çevresi kalitesini de getirmektedir. Konutta kalitenin sağlanması, yaşamda ve yaşantıda olumlu düzenlemelere neden olacaktır. Bu da çevrenin kalitesinde olumlu düzenlemelere yol açar. Birey, konutunda, ait olma, eylem özgürlüğü, özgüven, psikolojik ihtiyaçların karşılanması, beğeni, konfor, kültürün yansıtılması gibi pek çok Uygunluk kalitesi, tasarım sırasında belirlenen özelliklere üretim sırasında uyulmasıdır. Uygunluk kalitesi ölçülebilir özelliğe sahiptir. Günümüzde gelişen kalite kavramı ile birlikte, uygulama ve üretim anlayışı da değişmekte, hatalı üretimin düzeltilmesi çok zor, hatta imkânsız olduğundan başlangıçta hatasız üretim yapılması kabul görmektedir. Konut üretiminde de, bu anlayış geçerli kabul edilmekte, özellikle deprem bölgelerinde hatasız üretim daha da önemli hale gelmektedir (Kellekci ve Berköz, 2006; Utkutuğ, 2006; Es ve Akın, 2008). * Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü. ([email protected].) ** Yük. Lis. Öğ., Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Bölümü. ([email protected]) 14 Konutta kalite, tasarım kalitesi ve uygunluk kalitesi olarak iki grupta düşünülebilir. Kullanıma yönelik fiziksel nitelikler ile estetik özellikler tasarım kalitesini oluşturur. Sağlamlık, dayanıklılık, yalıtım özelliği, doğru tesisat gibi faktörler fiziksel nitelikler arasında yer alırken, doku, oran gibi faktörler de estetik özellikler arasındadır. Tasarım kalitesinin oluşumunda, kullanıcı seçimi yanında, teknolojik olanaklar, malzeme, üretici firmanın özellikleri gibi faktörler de etkili olmakta, kaliteli tasarım maliyeti de etkilemektedir. Konut tüm bireyler/tüketiciler için yaşam kalitesinin bir sembolünden daha fazlasını ifade eder. Bu nedenle tüketiciler için konut kalitesi oldukça önemlidir. Güvenlik ve barınmayı sağlayan, insanların arzularını ifade eden, toplumun gözünde prestij ve vs) mevcut olmalı, statü sembolü olarak görülen ve yaşam ka- • Tuvalet ve banyo mevcut olmalı, gizlililitesinin önemli bir göstergesi olan konut, ği sağlayacak şekilde yapılmış olmalı, lavaçoğu aile için toplumsal hizmetlerin, aile bo ve sifon bulunmalı, etkileşiminin sağlandığı ve hatıraların ya- • Aydınlanma, ısıtma ve havalandırma şandığı bir yaşam ünitesidir (Kalınkara vd. olanakları yeterli olmalı (pencereler vb.), 2003). • Oturma, yeme ve yatma için ayrı ve Tüm olumlu yanlarına rağmen, niteliksiz yeterli alanlar bulunmalı, bir konut, kendisi çeşitli sorunların kaynağı • Sağlıklı içme suyu (mümkünse konuhaline gelebilir. Uygun şekilde yerleştiril- tun içinde) olmalı, memiş konutlar ulaşım sorunlarına, hava • İçme suyu ve atık sular için uygun boru kirliliğine ve sel ve toprak kayması gibi do- sistemleri bulunmalı, ğal olaylardan içindekilerin zarar görmesi• Sinek ve böcek üremesine uygun orne yol açabilir. Yeterli sağlamlıkta yapılmatam olmamalı, yan konutlar deprem gibi doğal olaylarda yıkılarak, içindekilerin sağlığını tehdit ede- • Evde bulunan ilaç ve diğer kimyasal bilir. Yeterli iç donanıma sahip olmayan ko- maddelerin güvenle saklanabileceği bönutlar, ev içi kazalara, bulaşıcı hastalıkların lümler olmalı, yayılmasına ve ev içi hava kirliliğine zemin • Konutta nem olmamalı, gıdaların bohazırlayabilir. Ayrıca olumsuz konut koşul- zulmadan saklanması için uygun yerler olları, içinde yaşayanların ruh sağlığının bo- malı, zulmasına da yol açabilir. • Çocukların oynamalarına izin verecek yeterli alan olmalı, Konutun taşıması gereken özellikler dört • Konutun etrafında yeterli boş alan bubaşlık altında toplanabilir; lunmalı, ambulans, itfaiye ve çöp arabası • Temel fizyolojik gereksinimlerin sağ- gibi araçların girişine uygun yol bağlantısı lanması, olmalı, • Temel psikolojik gereksinimlerin sağ- • Konutun yerleşimi, sağlık açısından salanması, kıncalı olabilecek çöplük, bataklık gibi yerlerden uzak olmalı (Günay, 2008). • Bulaşıcı hastalıklara karşı korunma, Konut kalitesinin değerlendirildiği temel • Kazalara karşı korunma. Bu özelliklerin sağlanabilmesi için şu fak- alanları şu şekilde sıralandırabiliriz; • Kullanıcı gereksinimleri, törler göz önünde bulundurulmalıdır; • Kişi başına düşen kapalı alan yeterli ol- • Kalite ölçümü ve ölçütleri, malı ve yüksekliği uygun olmalı, • Kalite elde etme eylemleri gereksini• Duvar, döşeme, çatı; kapı, pencere gibi mi, yapı malzemeleri uygun kalitede olmalı, • Elde edilen kalitenin sürdürülebilirliği, • Yangın çıkışı, merdiven koruması gibi • Elde edilen konut kalitesinin çevresel kazaya karşı önlemler alınmış olmalı, kaliteye etkisi. • Gıdaların saklanması ve hazırlanması Kalite kavramının kriterleri ise 5 gruba topiçin gerekli donanım (buzdolabı, ocak, fırın lanabilir; 15 • İşlevsellik: ürünün kullanım amacına uygunluğu, • Dayanıklılık: değişik etki ve kuvvetlerin etkisi altında ürünün işlevini sürdürebilme derecesi, • Güvenlik: kullanıcının eylemlerini güvenlik içinde yapmasının sağlanması, • Güvenirlilik: ürünün belirlenen yaşam süresi içerisinde sorun yaratmaması, • Estetik: beğeni ile ilgili görsel özellikler. Konut ve kalite kavramları ile ilgili kalite ölçütlerini oluşturan tasarım ve inşaat ilkeleri aşağıdaki şekilde sıralandırılabilmektedir; • Kullanıcının bilinmesi, ya da iyi bir öngörü ile onların kültür, yaşam tarzı, aile biçimi, örf-adet, eğitim gibi faktörlerine uygun bir tasarım oluşturmak, • Güvenlik ve konfor ihtiyacı, • Gerçek ihtiyaçların ortaya konulması, • Doğru işlev şeması, • Kullanıcının gelir düzeyine uygun bir maliyet ya da finans kaynağı, • Yalıtım, ulaşım gibi çevresel sorunlara karşı çözümler, • Uygun yapı sistemi, • Uygun malzeme, • Kontrol etme, • Doğru zamanlama (Utkutuğ, 2006). Günümüz kullanıcısı/tüketicisi sosyo-ekonomik düzeyine bağlı olarak kendisi için en uygun konutu diğer deyişle kaliteli konutu tercih edecektir. Tercih etme sürecinde ailedeki birey sayısı, ailede küçük çocuk veya yaşlı bireylerin olup olmama durumu (çocuklar için oyun alanları, yaşlılar için gürültüsüz, arkadaşları ile hoş vakit geçirebilecekleri sosyal alanlara yakınlık) sosyal yaşantı alanlarına ve sağlık kuruluşlarına, toplu taşıma araçlarına, eğitim kuruluşlarına yakın olması üzerinde durulması gere16 ken konulardır. Seçilecek konutta bireylere yeterli sayıda oda olmasına, odaların ergonomik ve kullanışlı olmasına, mahremiyet alanlarının olmasına, aile faaliyetleri ve sosyal faaliyetlere imkân sağlayacak alanların bulunmasına dikkat edilmelidir (Arpacı, 2011). Ayrıca yer döşemeleri, duvar yüzeyleri, kapılar ve pencere sistemleri de konut içinde önemli bir role sahiptir. Kapı ve pencerelerin kalitesi arttıkça konutta ısıtma/soğutma için yapılan harcamalar da azalacaktır, çünkü konutlardaki ısı kayıplarının önemli bir bölümü kapı ve pencerelerden kaynaklanır. Yalıtım önlemi alınmamış doğramalar ve camlar istenmeyen ısı kayıplarına ya da kazanımlarına yol açar. Doğramalar bulundukları mekânların gerektirdiği görsel/işitsel konfor ve güvenlik koşullarını sağlamalı, konutun bulunduğu bölgenin iklimsel özellikleri dikkate alınarak seçilmelidir. Doğrama ve cam türlerinin ısı-su-hava sızdırmazlık nitelikleri, paslanmaya ve rüzgâra karşı dayanıklılıkları gibi özellikler kapı ve pencerelerin kalitesini belirler. Son yıllarda kapı-pencere teknolojilerindeki gelişmeler tasarımcıların ve kullanıcıların seçeneklerini artırmıştır. Vinil (örneğin, PVC), ahşap, kompozit, alüminyum ya da metal doğramaların birbirlerine göre çeşitli avantajları ya da dezavantajları olabilir. Doğrama seçimi yapılırken dikkate alınacak faktörler; • Isı, su ve hava sızdırmazlık, • Neme, çürümeye, paslanmaya ve rüzgâra direnç, • İnce kesitler sunup sunmaması (doğramalar kalınlaştıkça konut içine giren doğal ışığın miktarı azalabilir), • Yüksek sıcaklıklarda genleşmeye dü- şük sıcaklıklarda çatlamaya dayanıklılık, • Uzun ömürlülük ve bakım-onarım kolaylığı (örneğin mümkün olduğunca az boyama gerektirmesi ve renginin kısa sürede solmaması). Doğru cam seçimi de en az doğrama seçimi kadar önemlidir. Kaliteli bir doğrama ancak kaliteli bir camla birlikte kullanıldığında hedeflenen performansı sağlayabilir. Uygun seçilmiş bir cam gün ışığından daha fazla yararlanmanızı sağlar; gürültüyü azaltır ve güvenliğinizi artırır. Pencere camları ısı iletimini, güneş ışınımı ve kamaşmayı kontrol altına almalıdır (http://www.mortgagekolay.com.tr/bilgi-edin/konut-alimrehberi/kapilar-ve pencereler.aspx) . Yer döşemeleri arasında masif parke geleneksel ilk kullanılan parke türüdür. Uygun kalitedeki iyi kurutulmuş ahşabın 16-20 mm gibi kalınlıklarda ince tabakalar ve şeritler halinde kesilmesi ile yapılır. Masif parke parçaları tutkal ile zemine yapıştırılır, boşluklar varsa zımpara tozu ve vernik karışımı ile ek yerlerin de rötuşlanır, kalından inceye numaralardaki zımparalar ile yüzeyi tesviye edilir ve cilalanarak kullanıma hazır hale getirilir. Uygulamada nitelikli işgücü gerektirir ve diğer parke türlerine göre pahalıdır fakat daha kalıcıdır. Bir anlamda masif parke binanın ömrü ile eş ömre sahiptir (http://www.aduro.com.tr/ahsap.html). Lamine parke doğal ahşap malzemedir. Önceden cilalanmış ve kullanıma hazırdır, kolay ve hızlı döşenir ve döşendiği anda kullanıma hazırdır (http://www.kapsun. com.tr/index.php?route=information/ information&information_id=7). de edilen büyük ebatlı levhalar, ebatlama frezelerinden geçerek elde edilir. Melamin esaslı dekoratif kâğıt, alüminyum oksitli örtü tabakası, rutubete dayanıklı taşıyıcı öz (HDF, lif levha ve bunların tutkalla yapıştırılmış türevleri) ve özün alt tarafına yapıştırılmış gerilmeleri dengeleyecek bir balans tabakasından oluşmaktadır. Laminat parkeler antre, hol, mutfak hatta banyo gibi ıslak zeminlerde rahatlıkla kullanılmaktadır (http://www.serartdekorasyon. com/faydalibilgiler.html). Yer Karosu: Çok yüksek sıcaklıkta fırınlanan yer karoları sert ve dayanıklıdır. Yük taşıma kapasiteleri çok yüksektir. Düşük su emme kapasitesine sahip bir seramik türüdür. Yüzeyindeki kaplama maddesi duvar karolarına göre daha serttir, bu yüzden de daha az aşınır. Mat yüzeyli ve kabartma desenli seramikler, kayma riski en az olanlardır ve banyo, mutfak, tuvalet gibi ıslak alanların zeminlerine döşenmelidir (http://www. seycan.com.tr/index.php?dispatch=pages. view&page_id=7). Duvar Yüzeyleri; Boya; Yüzeylerin korunması veya dekoratif amaçlarla çeşitli yüzeylere uygulandığında yüzeyler üzerinde kuruyan bir film tabakası oluşturan kimyasal bileşimlerdir. Su Bazlı Boya ve Solvent Bazlı Boya Nedir? Su ile inceltilen boyalar su bazlı, solvent ile inceltilen boyalar ise solvent bazlı boyalardır. Solvent bazlı boya kalın bir film tabakası oluşturarak, duvarın nefes almasını asgariye indirir. Su bazlı boyada ise bu Laminat parke mevcut ağaç parçacıkları tam tersidir. Solvent bazlı boya daha parlak ve ahşap hurdalarının öğütülüp un haline bir görünümde olup, boya sonrası kısa bir getirilmesinden sonra; ağaç reçinesinden süre için, kullanılan yerde boya kokusu bıelde edilen tutkalla karıştırılıp hamur hali- rakırken su bazlı boya kokusuzdur (http:// ne getirilmesi ve levha kalıplarında dekor www.evdose.com/tur/yapi/boya/yapkâğıdı ile beraber preslenmesi sonucu el- boy0009.html). 17 Kapı ve pencere doğramalarında, kuru zemin yer döşemelerinde ahşap tercih edilmelidir. Doğal bir yapı malzemesidir. Isı yalıtımı konusunda yapay olarak üretilen malzemelere karşı üstünlük sağlar. Ses yalıtımı konusunda da vazgeçilmez özellikler sergilemektedir. Diğer birçok yapı malzemesi ile karşılaştırılamayacak kadar uzun ömürlüdür. Onarımı mümkündür ve kolaydır. Doğal ahşap nefes alır dolayısıyla sağlıklıdır. Üretim sürecinin hiçbir aşamasında insan sağlığını tehdit eden maddelere maruz kalmaz. Boyama sürecinde bile doğayla tamamen barışık su bazlı ürünler kullanılmaktadır. Bunlar solvent bazlı ürünlerle karşılaştırıldığında, hem doğaya zarar vermezler hem de ahşabın nefes almasına engel olmazlar. Ahşabın nefes alması yaşadığımız ortamlarda dışarı ile nem alış-verişinin sağlanması anlamına gelir. Bu yüzeylerde buğu oluşumunu engellerken, bir yandan da sağlık için faydalıdır. Aynı zamanda ekonomiktir, ahşap pencere genellikle PVC pencere ile fiyat konusunda karşılaştırılmaktadır. Kullanım süresi göz önüne alındığında bu hammaddeler arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Ahşabın tamir edilebilir olması bu kullanım ömründeki farkı daha da açmaktadır. Tarih boyunca en uzun süre ayakta kalmış yapılar ahşap yapılardır (http://www.aduro.com. tr/ahsap.html). KAYNAKÇA Arpacı, F. (2011). Tüketicilerin Konut Kalitesine İlişkin Görüşlerinin İncelenmesi, E-Journal of New World Sciences Academy NWSA - New World Sciences Academy Uluslararasi Hakemli E-Dergi ( An Open Access Journal ), 6(3):109-119. 18 Berköz, L. ve Kellekci Ö.L. (2006). Konut Ve Çevresel Kalite Memnuniyetini Yükselten Faktörler İTÜ Dergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, 5(2): 165176. Es, M., ve Akın, Ö. (2008). Konut Memnuniyeti. Yerel Siyaset Dergisi. 73-80. http://www.yerelsiyaset. com/v4/sayfalar.php?goster=ayrinti&id=898. Erişim Tarihi: 16.05.2012 Güler, Ç. (2004). Sağlık Boyutuyla Ergonomi. Palme Yayıncılık, Ankara. Günay, O. (2008). Konut Sağlığı, İTÜ Dergisi/a, Cilt 7, Sayı 1 Kalınkara, V., Türel, G., ve Arpacı, F. (2003). Kentsel kesimdeki yaşlıların konut ve yakın çevreye ilişkin tercihleri. II. Ulusal Yaşlılık Kongresi. 9-12 Nisan. Denizli. ss.305-315. Le Corbusier’nin Katkılarıyla, İnsanca Yaşamak İçin Şehir ve Konut, Ebabil Yayıncılık, 1. Baskı, 2005 Uskun, E., Türkoğlu, H., Nayir, T., Kişioğlu A.N., ve Öztürk, M. (2007). Isparta il merkezindeki konutların sağlık standartlarına uygunluk durumu. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 6(3):151-160. Utkutuğ, Z. (2006). Konutta kalite kavramı ve yapı hasarları. Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dergisi, 21(2):205-211. Yıldırım, K., Uzun, O., ve Kahraman, N. (2009). İki farklı kültürel bölgede apartman konut ve konut yaşama mekânlarının kullanım sürecinde değerlendirilmesi. Politeknik Dergisi, 12(2):113-120. http://www.aduro.com.tr/ahsap.html Erişim Tarihi: 16.05.2012 http://www.evdose.com/tur/yapi/boya/yapboy0009.html Erişim Tarihi: 16.05.2012 http://www.kapsun.com.tr/index.php?route=information/ information&information_id=7 Erişim Tarihi: 16.05.2012 http://www.mortgagekolay.com.tr/bilgi-edin/konut-alim-rehberi/kapilar-ve-pencereler.aspx Erişim Tarihi: 16.05.2012 http://www.serartdekorasyon.com/faydalibilgiler. html Erişim Tarihi: 16.05.2012 h tt p : / / w w w. s e y c a n . c o m .t r / i n d ex . php?dispatch=pages.view&page_id=7 Erişim Tarihi: 16.05.2012 MİLLİYETÇİLİK VE ANAYASA ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Oğuz KARAAHMETOĞLU * Türkiye, tarihten bugüne dinamik bir siyasi aktör olarak dünya sisteminin önemli bir parçası ola gelmiştir. Türklerin Orta Asya’dan başlayan göç hareketi, Anadolu’yu vatanlaştırarak Avrupa içlerine kadar devam etmiştir. Osmanlı devleti zamanında organizasyon ve bütünleşme derecesi en üst düzeye çıkmış, ama hiçbir zaman içine kapalı bir biçim almamıştır. Sürekli hareket halinde olan bir toplum olarak hem kendi karakteristik özelliklerini korumuş, hem de karşılaştığı yeni topluluklarla kültürel etkileşime girmiştir. Siyasi tarih perspektifinden sürekli savaşlarda gördüğümüz Türk milletinin, aynı zamanda büyük bir kültür etkileşimine girdiği görülür. Bu etkileşim karşılıklı alış-veriş biçiminde yeni eserlerin üretilmesine ve dolayısıyla Türk kültürünün hem canlı hem de zengin olmasına yol açmıştır. Türk kültürü, çevresindeki Fars, Arap ve Batı-Hıristiyan kültür ve medeniyet sistemleri ile yakın temasta olmuş ve zaman zaman bunların yoğun etkisinde kalmıştır. İlişkiye girdiği küçük gruplar ile de üst kültür bütünlüğü içinde etkileşimde bulunmuştur. Bu sebepten Türkiye’nin tek biçimli, tek renkli ve tek egemenli totaliter bir kültür yapısı oluşmamıştır. Etkileşime girdiği yakın kültür çevreleri ve egemen olduğu topluluklar ile sınırlarını kültürel olarak ayırmak oldukça zordur. ya da yakın bir akrabası gibi görmüşlerdir. Kendilerini düşman olarak tanımlayanların bile uzun yılların etkisiyle ortak unsurlara sahip oldukları, hatta Türk kültürünün bazı cazip unsurlarına sahip çıktıkları görülmüştür. Fakat Türkiye’de yaşanan modernleşme ve Batılılaşma sürecinin kasıtlı kültürleşme biçiminde üstten zorlamayla sürdürülmeye çalışılması bu doğal etkileşimci yapıyı zedelemiş görünmektedir. Toplumun kendisini Batılı toplumlar ile bütünleştiremediğinin yanı sıra kendi içinde farklılaşma eğilimlerinin arttığı gözlenmektedir. Bu farklılaşmanın boyutu gün geçtikçe farklılık göstermekte ve çeşitli odaklar tarafından üst düzeye çıkarılmaya çalışılmaktadır. Son zamanlarda Türk milliyetçiliğine saldırıların artması ve bu saldırılara bazılarının örtülü veya açık destek çıkması vahim bir manzara ortaya çıkartmaktadır. Türk milliyetçiliğine yapılan saldırı doğrudan milletin varlığına ve birliğine yapılan bir saldırıdır. Türkiye’de milliyetçilik tartışmalarını doğru anlamak için çağdaş Türk düşüncesindeki fikir akımlarını ve Türk milletinin yakın tarihini iyi bilmek gerekir. Bu temelden yoksun tartışmalar afakî şablonlarla yapılacağı için farklı yerlere ve anlamlara kayacaktır. Bir fikir hareketi olarak milliyetçilik, birileTürk kültürünün yayıldığı bütün bölgelerde rinin zannettiği soy sop ırkçılığı veya kenkültürel bir akrabalık kurulduğu ve buralar- disini üstün gören kan ırkçılığı üzerine inşa daki insanların soy ve dinleri ne olursa ol- edilmemiştir. Milliyetçilik, yok edilmek issun kendilerini bu toplumun ya bir parçası, tenen bir milletin iradesi olarak ortaya çıkmış meşru bir harekettir. Bu meşru hareket * Araştırmacı, Yazar ([email protected]) aynı zamanda her Türk evladının kendi mil19 letine karşı bir görevidir. Bu görev şuurunu Türk tarihinin yakın döneminde gösterilen büyük fedakârlıklar ve mücadelelerde görmek mümkündür. Bir imparatorluğun hazin ve trajedik çöküş hikâyesinde kendi ırkının kibirli üstünlüğüne dayalı bir milliyetçilik aramak beyhudedir. Türk milliyetçiliği bir düşünce hareketi olarak şekillendiği dönemde, Türk milletinin tarihsel ve sosyolojik gerçekliğinin bilgisi üzerine inşa edilmiştir. Türk milletinin tarihinde ve kültürel değerlerinde başka milletleri yok etme ve zulmetme eğilimi olmamıştır. Türk milleti o dönemde ardı ardına büyük darbeler almış ve çok acılar çekmiştir. Balkan faciasının izleri hala yüreklerimizin bir köşesinde sızlamaya devam eder. Ankara’nın dibine kadar Yunan işgal kuvvetlerinin girdiği düşünüldüğünde milletin ruh hali daha iyi anlaşılabilir. Türk milliyetçiliği bu sıcak atmosferde yüksek bir bilinç haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu yüksek bilincin ürünüdür. Bu bilinçten mahrum olmak milletin varlığından mahrum olmakla eş anlamlıdır. Bu milletin varlığı devam etsin diye insanlar canları başta olmak üzere fedakârlığı bir hayat ilkesi haline getirmişlerdir. Bu tavır karşısında hürmet edilecek son derece ahlaki bir davranıştır. Bir erdemlilik halidir. Aksi bir durum ancak bencillik ve duyarsızlıkla izah edilebilir. Bu durumda milliyetçiliği birtakım olumsuz yargılarla suçlayanların durup düşünmesi ve utanması gerekir. Tarihsel olarak, büyük imparatorluk geleneğine sahip olan toplumlar, etnik olarak din, mezhep gibi çeşitli farklılıklar içinden ortak bir yaşam alanına, ortak bir hayat tarzına yöneldikleri zaman, milletleşme süreci başlar. Ortak paydalar ekseninde, milletleşme süreçlerini yaşamakta olan toplumlar, imparatorluklar çağının bitimiyle bu toplumsal süreçlerden, siyasal bir sürece, milli devletlerin doğuşu 20 aşamasına yönelirler ve yeni bir çağa, milli devletler ve milliyetçilik çağına geçilir. Milliyetçilik bir sosyal olgu olarak modern dönemde ortaya çıkmasına rağmen geçmişle bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır. Büyük milliyetçilikler toplumlarının tarihteki kültürel köklerine dayanarak geleceğe daha kararlı bakabilmektedirler. Milliyetçiliğin hareket haline gelmesi ise genellikle milli kültürel ve siyasi varlıklarının tehdit gördüğü dönemlerdir. Dünyanın barış içinde ve adaletli bir şekilde küreselleşmesi ve enternasyonalist bir düzen kurulması eğer milletlerin varlığını tehdit etmezse bir hareketlilik görülmez. Fakat ne adalet, ne barış, ne de farklı milli özelliklere saygı içermeyen sistem denemeleri her zaman büyük tepkilere sebep olmuştur. Emperyalizmin sömürü haline getirdiği ülkelerde yaptıklarının ardından gelişen milliyetçilikler gibi, komünizm sonrası büyük baskılardan kurtulan toplumlarda ortaya çıkan milliyetçilikler buna örnek oluşturur. Modernleşmenin de bir değeri olarak kabul edilen milliyetçilik, günümüzde küreselleşmeciler tarafından hoş karşılanmasa da varlığını sürdürecek görünmektedir. Çünkü insan haklarının ve demokrasinin yaygınlaştığı bir dönemde milliyetçiliğin bunlardan bağımsız düşünülmesi mümkün değildir. Milliyetçilik ve demokrasi, önümüzdeki dönemde, birbirini tamamlayan ve besleyen ilkeler olarak hem millî hem de küresel ölçekte giderek daha çok ağırlık kazanacaktır. Başka bir deyişle, millet ve demokrasi gerçeğinin, küresel ölçekli kültürel ve düşünsel homojenleşme riski karşısında, beşeriyetin varlığının en büyük garantörü olduğu giderek daha çok fark edilecektir. Çünkü, gerek ferdî ve millî niteliklere haiz sosyal varlıkların hayatiyeti, gerek bütün insanlığın ortak çıkarlarının gözetilmesi, gerekse bunlar arasındaki ahengin temini meselesi, yeni yüzyılda da zenginlik kabul edip, bireysel temel hak ve özgürlükleri genişletilmesine karşı olamaönemini artırarak koruyacaktır. yız. Bunları yaparken “Türklüğe” dokunTürkiye’de sıklıkla dile getirilen Kürt me- mamak. Fakat yarınlarda küçülmesi değil, selesi sosyal farklılaşma ve bütünleşme büyümesi muhtemel bir Türkiye’yi düşüeğilimine göre problem haline gelmekte- nerek “olunabilir” niteliğinin altını hep dir. Kendi iç yapılarını oluşturamamış ve birlikte çizeceğiz. Yani, anayasada Türklübütünleşememiş olmalarına rağmen ağır- ğü korurken, kavramın etnik değil hukuki lıklı olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye ve ve kültürel bir içerik taşıdığını daha güçlü kısmen Kafkasya’da yaşayan bu topluluklar biçimde ihsas etmeliyiz. Bunu söze dökbulundukları ülkelerin durumuna, gelenek- mek ise hiç zor değil. Türk vatandaşlığını sel feodal yapılarına ve uluslar arası güçle- düzenleyen maddenin altına vatandaşlığın rin manevralarına göre etkilenmektedirler. yitirilme şartlarını konu edinen şöyle tek Osmanlı’nın yıkılması ve ülkenin işgal edil- bir cümle yazdığımızı farz edin. “Türklükmesi karşısında başlatılan milli mücadele- ten hangi hallerde çıkılacağı ilgili kanunla de ve kurulmakta olan Ankara hükümetin- düzenlenir.” Vatandaşlık statüsündeki dede milli iradenin bir parçası olarak yer alan ğişimle yitirilen bir sıfat etnik aidiyeti işaTürkiye Kürtleri, kendilerini bu toplumun ret ediyor olamaz. Böyle bir madde anayaparçası olarak görmüşlerdir. Devletin ya- sadaki Türklüğün açıklayıcısı olacaktır. Bu pılanması esnasında da milliyet ayırımının sayede, kollektif kimlik üzerinde uzlaşarak kültürel ve dini esaslarda yapılması bu bü- istikrarlı bir demokratik hayatı mümkün tünleşmeye büyük katkı sağlamıştır. Fakat kılan kesimlerin mutabakatı korunurken, bütünleşmiş bir Kürt topluluğundan söz Türklüğün anayasada yer almasına etnik edilemeyeceği için farklı aşiretlerin farklı içerik taşıdığı için yöneltilen itiraz da cesebeplerden dolayı isyan hareketlerine gi- vaplanabilir. Türk milliyetçilerinin söylemirişmeleri bir etnik problem doğurmamıştır. ne, açık toplum kurma kararlılığı eklendiği Bu girişimler aşiretlere özgü kalarak Türkler takdirde, tarihsel ve kültürel köklerimize karşısında kendisini farklı tanımlayan bir dayalı, ortak değerleri ve hayat tarzlarını Kürt etnisitesi yaratmamıştır. Anadolu’da ön plana çıkartıcı yaklaşımlar toplumsal yaşayan ve yeni Türk toplumunun şekil- bütünleşmeyi artıracaktır. Ortak kültür delenmesinde yer alan insanlar kültür ve dini ğerleri güçlendiği takdirde bırakın Anadoanlayış bakımından (sünni müslümanlık) lu’daki alt kültürleri kuşatmayı, geniş bir birbiriyle kaynaşmaları bu tanımlamada coğrafyada büyük bir insan potansiyeline hitap etmek mümkündür. Bir Osmanlı öretkili olmuştur. neği, bir Amerika örneği çok uzağımızda Farklılıkların doğal kültürel tezahürlerini değildir. 21 TÜRK MİLLETİNİN DİLİNİ KİMLER BOZUYOR? Şimşek ARMAN * Türkçe, Asya’dan gelerek üç kıta üzerinde hakimiyet kuran şerefli Türk Milleti’nin dilidir. Bir milletin, varlığını devam ettirebilmesi için dinini, dilini, geleneğini, göreneğini, edebiyatını ve sanatını koruması mutlaka gereklidir. Ancak Milletimiz, yüzyıllarca koruduğu bu millî değerlerini, bugün koruyamama durumuna gelmiştir. Bu tehlike, haberleşme araçlarının yaptığı çoğu kez utanç verici ahlâk dışı yayımlar ve bozuk Türkçe ile verilen haberler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Millî ve manevî değerlerimizi korumamız, milletimizin geleceğini güven altına alabilmemiz için mutlaka gereklidir. tuğunu unutarak okuyucuların, dinleyicilerin ve seyircilerin bilmedikleri ve bilmeye de zorunlu olmadıkları yabancı kelimeleri kullanmaktadırlar. Yakın bir gelecekte radyo ve televizyonların haber sunucuları, aşağıdaki gibi bugün olduğundan çok daha fazla bir şekilde yabancı kelimeleri, yalan yalnış kullanarak acayip haberleri vermeye başladıkları zaman durumun ciddiyeti iyice anlaşılacak, ancak çok geç kalınmış olunacaktır. “Beş kişi arasında silahlı çatışma start alınca çevredekiler paniklediler. Hemen emniyete haber verildi. Polisler, flaş aksiyonla şok operasyona start verdiler. Bu şok performans sonunda provakasyona handikap koydular. Ortaya çıkan bu tablo masaya yatırılınca, bu sitatikonun çatışan taraflar hakkında büyük sipekülasyonu hayata geçirdiği görülmüştür. Biribirlerini yaralayan bu kişilerin ailelerine diyalok ve barışma anonsu yapılarak mesajlar gönderilmiştir. Sonunda bu kahosun rizikosunun önlenmesinde manipilasyon sağlanmış, her iki aile barışarak polemiği ve argomanı konsensus ile sona erdirmişlerdir.” Memleketimizde Tanzimat’ın ilanından sonra Fransa’ya üniversite tahsili için talebeler gönderilmiştir. Bunlar, tahsillerini tamamlayıp yurda döndükleri zaman şehir içi yolcu arabalarında biraz da yüksek sesle birbirleriyle Fransızca veya Fransızca kelimelerle karışık bir şekilde Türkçe konuşmaya başlamışlardır. Tanınmış yazar Ömer Seyfettin, yazdığı “Efruz Bey” isimli romanında, yabancı kelimeleri kullanarak Türkçe’yi bozma hastalığına yakalanmış olan Efruz Bey ve onun gibilerin yabancı kelimeleri kullanarak konuştukları zaman düştükleri gülünç ve acayip durumları an- 2000 senesinin Ekim ayında Türk Kooperatifçilik Kurumu’nun Karınca Dergisinde latmıştır. yayımlanan “Türk Milleti Türkçe Konuşur” Günümüzde basın yayın kuruluşlarında isimli yazımı, Cumhurbaşkanlığı Makamıve diğer yerlerde çalışan yazarlar, radyo na, Millet Meclisi Başkanlığına, Türk Dil Kuve televizyonların haber sunucuları, mu- rumuna, TRT Genel Müdürlüğüne, Gazehabirler, açık oturum ve diğer çalışmaları telerin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlerine ve yönetenler, Türk Milleti’nin Türkçe konuş- bazı yazarlara gönderdim. TRT Genel Müdürlüğü, sorunun önemi nedeniyle TRT’nin * Ziraat Y. Mühendisi – Köy İşleri ve Kooperatifler Bakanlığı Kooperatifler Eğitim ve Araştırma Genel Müdür İkinci Kanalında Ocak 2001 ve yine Ocak V. ( Emekli )-02.11.2005 ([email protected]) 2002 tarihlerinde “Çözüme Doğru” saatin22 Fransa’da 1800’lü senelerde yürürlüğe konan kanunla, tabelalardaki yazıların Fransızca olması şartı getirilmiştir. Yine Fransa’da 1994 senesinde çıkarılan kanun, Fransızcayı yanlış ve hatalı kelimeler ve Kanal 7 Televizyonunun 6 Temmuz 2001 cümleler kullanarak bozanlar için cezaî hütarihindeki “İskele Sancak” satında ilgili kümler getirilmiştir. kimseler, dil konusunu tartışarak sorunun önemini belirtmişler ve çözümler üretmiş- Türk Dil Kurumu’nun 1996 senesinde yalerdir. Maalesef, bütün bu çalışmalardan yımladığı 525 nolu İmlâ Kılavuzunu rastsonra gerekli tedbirler alınmamış ve hasta- gele açtım. (K) harfinin bulunduğu bölüm ile karşılaştım. Sanki bu İmlâ Kılavuzu, İnlık devam etmiştir. gilizce-Türkçe veya Fransızca-Türkçe İmlâ Yine Karınca Dergisi’nin 2002 senesinin Kılavuzu… Bu bölümde: kamuflaj, kapasiNisan ayında yayımlanan “Geçmişten Bu- te, kapris, karakter, karaktoroloji, komple, güne Türk Milleti” isimli yazımı, Cumhur- kompleks, kompetan, kondisyon, kompbaşkanlığı Makamına, ilgili kişilere, kurum likasyon, komplo, kontenjan, konsentre, ve kuruluşlara gönderdim. Bu kez ne bir konteks… Yine bu İmlâ Kılavuzunda Türkses geldi, ne de çalışma yapıldı… Mesaj, çemizde olmayan (W) harfini görünce şaorganizasyon, maniplasyon, konsensus, di- şırdım. Bu harfin altında Walkman ve Wesyalok, panik, sipekulasyon, şok, filaş, pole- tern kelimeleri bulunuyordu… Diğer yanmik, arguman, enterasan, potansiyel, per- dan Türkçe Sözcüklerde de durum aynıdır. formans, kahos… devam… Özellikle profesörlerin çoğunun yazdıklaDiğer yandan 16 Ağustos 2004 tarihli Vakit rı kitaplarda da yabancı kelimeler, bulunGazetesi’nde Abdullah Ballı; Öğrencilerin maktadır. Bunun için öğrencilerin mutlaka Türkçeyi öğrenmeleri gereken yaşta İngiliz- sözlük kullanmaları gerekmektedir. ce kurslarına gönderildiklerini, çarşılardaki tabelalarda “Vizyon Kuaför”, “Daisy Cafe”, 24 Ağustos 2004 tarihli Vakit Gazetesi’nde “Salon Star”, “Dream Town”, “Number aşağıdaki haberi okuyunca sarsıldım: One”, “Love Kırtasiye”… Arabaların arkala“Millî Eğitim Bakanlığı, 2004-2005 Öğretim rında “Don’t Follow Me” , “Are You Crazy” Döneminde, ders kitaplarında Türkçeleşgibi yazıların bulunduğunu yazmıştır. miş yabancı kelimelerin yer alabileceğine Memleketimizde çarşıya gittiğimiz zaman karar vermiştir. Türkçeleşmiş yabancı kelidükkan ve diğer işyerlerinin tabelalarının meler? Gerçekten hayret edilecek ve üzüçoğunun yabancı kelimelerle donatılmış lecek bir durum…… olduğunu görüyor… kendimizi Amerika, 26 Eylül 1932 tarihinden beri her sene Almanya, İngiltere veya başka bir memle“Türk Dil Bayramı” kutlanmaktadır. Türkçe kette bulunduğumuzu zannediyoruz. Gönelden gidiyor….. neyi kutluyoruz? derildiğim çeşitli memleketlerdeki halkın, gazete, dergi, kitap ve diğer yayınların ve Anayasanın 3. maddesi “ Türkiye Devletabelaların her kelimesini bilerek okuduk- ti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bülarını gördüm. Çünkü bu kelimeler, kendi tündür. Dili Türkçedir.” Fakat Anayasanın bu hükmüne rağmen yukarıda adı geçen dillerinin kelimeleri idi… de Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyeleri ve konunun uzmanları ile görüş ve bilgi alışverişinde bulunularak sorunun çözüm yolları belirlenmiştir. 23 kişi ve kuruluşlar, Türkçeye benzemeyen ifadelerle yayımlarını devam ettirmektedirler. Türkçe ve yabancı kelimeleri yanlış kullanarak hem Türkçeyi hem de yabancı dili bilmediklerini apaçık ortaya koymaktadırlar. Bunların, okuyucuların, seyircilerin ve dinleyicilerin bilmedikleri kelimeleri ve cümleleri nasıl kullandıklarına bakarsak: “O gezide sitres attı.”, “yardım kampanyası sıtard aldı.”, “ Onun performansı hangi kategoriye giriyor?”, “kişilerin motivasyonu net değil.”, “mobil servis arabaları alındı.”, “dinamik potansiyel yapıya kavuştu.” “Bu tabloda manipilasyon şarttır.”, yapılan deklerasyon diyaloğu başlattı.” “O ince mesajlar verdi.”,”Bakanlığın organize ettiği çalışma sıtard aldı.” “işin finalinde şoksüpirizler ortaya çıktı.”, “enterasan polemik ve arguman süreci sıtard aldı.”,”detaylı çalışma fonksiyonun kapasitesini arttırdı.” Bu sistem kahos ve sansasyonel tabloyu hayata geçirmiştir.”, “nostalji konusunda çok sipekulasyon yapıldı.”,”polis komple kadro operasyona katıldı”,”günün şok ve flaş mesajı onları panikletti.”,”bu problemler handikaptır.”,”bu aksiyon bir purovakasyondur.”,”bu iş büyük konsepsi gördü.”,”uzun çalışmalardan sonra konsensus olmuş ve bu sitatikodan çıkılmıştır.” Buraya kadar verdiğim örneklerde, Türkçemizin ne kadar kötü duruma getirildiği açıkça görülmektedir. nin Genel İdare Kurulu’nda görüşülerek Bakanlar Kuruluna gönderilecek…….idi? Bundan önce Türkçenin korunması hususunda hazırlanan kanun tasarısı, altı yedi senedir Millet Meclisinde beklemektedir… Diğer yandan Türk Dil Kurumu’nun Türkçenin bozulmasını önlemede gücünün olmadığı gerçeği ortaya çıkmış bulunmaktadır. SONUÇ Yabancı kelimeleri kullanma, hızla yayılan salgın hastalık durumuna gelmiştir. Devletin hemen tedbirler alarak bu hastalığı önlemesi gereklidir. Aksi durumda bu gidişle Türkçe kısa sürede yok olup gider. Millî benliğimiz de böylece silinir gider….. KAYNAKÇA 1- Şimşek ARMAN- “Türk Milleti Türkçe Konuşur” - Karınca Dergisi 766-2000- Türk Kooperatifçilik Kurumu 2- Kültürel Yozlaşma ( Baş yazı ) - Karınca Dergisi 768-2000 3- Recep SABİT - Devlet Dili Türkçe Üzerine - Karınca Dergisi 783-2002 4- Şimşek ARMAN - Geçmişten Bugüne Türk Milleti - Karınca Dergisi 784-2002 5- Dr. Erdal İsmihan – “Dil Nasıl Oluşur?”Karınca Dergisi 788-2002 6- Abdullah Ballı – “Yozlaşma Budur” - Va2002 senesinin Şubat ayında iki İstanbul kit Gazetesi 16 Ağustos 2004 milletvekili, Türkçenin korunması ile ilgili bir kanun tasarısı hazırlamışlardır. Tasarı, 7- “Beden Dili Ve İnsanî Boyutu” - Albaraka bu milletvekillerinin bağlı oldukları parti- Türk Dergisi sayı:17 - 2004 24 ŞAİR, YAZAR, TÜRK KOOPERATİFÇİLİK KURUMU ÜYESİ HALİL RIDVAN ÇONGUR’UN ARDINDAN Nail TAN * Türk Kooperatifçilik Kurumu üyesi (No: 1025), dergimiz yazarlarından şair, yazar ve Basın Şeref Kartı sahibi gazeteci Halil Rıdvan Çongur, tedavi edilmekte olduğu Ankara Numune Hastanesinde 14 Mart 2013 Perşembe günü hayata gözlerini yumdu. 22 Ekim 2012 tarihinde geçirdiği bir beyin ameliyatı sonrası sağlığı bozulmuştu. Cenazesi, 15 Mart 2013 Cuma günü Kocatepe Camisi’nde kılınan öğle ve cenaze namazlarının ardından Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi. Genel Müdürlüğünde şef prodüktörlük (1965), il radyoları ve kültür yayınları şube müdürlüğü (1966-1967), program uzmanlığı (1967-1969) görevlerinde bulunup başarısını kanıtlayınca Diyarbakır Bölge Radyosu Müdürlüğüne getirildi (1969). Bu görevi dört yıl sürdü. Ankara’ya dönerek TRT’de uzman, program müşaviri olarak bir süre hizmet verdikten sonra Yayın Planlama Koordinasyon ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı (1979-1982) yaparak, 1982 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Emeklilik döneminde on dört yıl kadar EsÇongur, 26 Temmuz 1932 tarihinde kişehir Anadolu (1983-1986), Ankara Gazi Bilecik’te doğdu. Babası Ahmet Hıfzı Bey, ve Konya Selçuk Üniversiteleri (1987-1996) annesi ise Seher Hanım’dır. Polis babasının İletişim Fakültelerinde öğretim görevlisi görevi dolayısıyla Şanlıurfa’da başladığı ilunvanıyla Yayımcılığa Giriş ve Konuşma Sakokul öğrenimini Ankara Necatibey İlkonatı dersleri verdi. kulunda tamamladı (1942). Ankara’da Taş Mektep diye bilinen Ankara Erkek Lisesinin Etkili ses tonu, güzel şiir okuması ve hatiportaokul bölümünü ve Eskişehir Atatürk liğiyle radyo-TV ve edebiyat dünyamızda Lisesini (1950) bitirdi. Ankara Üniversitesi daima ilgi, takdir toplayan bir şahsiyetti. İlahiyat Fakültesinde yüksek öğrenim göre- TRT radyo ve televizyonlarında, kendi ifarek mezun oldu (1962). desiyle beş binin üzerinde program hazırlamış ve sunmuştu. Programlardan birkaçıAnkara Radyosunun açtığı sınavı kazanarak nı birlikte hatırlayalım: Büyük Nutuk, Açık spiker unvanıyla devlet yayımcılığında göOturum, Meclis Saati, Devamı Yarın, Ses reve başladı (1958). Bu radyoda spiker, yave Söz, Radyo Kitaplığı, Dünya Döndükçe, yın takipçisi, söz yayınları şefi (vekâleten), Sayıların Dili, Sorun Söyleyelim, 50 Yılda 50 il radyoları servisi kurucu şefi (1961-1964) Ozan, 20. Yüzyıl Türk Şiiri, Türk Hikâyeciliği, unvanlarıyla radyo yayımcılığı deneyimi Bir Hikâyemiz Var, Konuşan Tarih, Yunus kazandı. TRT Genel Müdürlüğünün kuruEmre, Âşık Veysel ve Sevginin Sesi. TRT luş çalışmalarında (1964) görev aldı. TRT TV’de İftara Doğru adlı ilk dinî programı * Araştırmacı, Yazar ([email protected]) başlatan da odur. Knut Hamsun’un Victoria 25 adlı romanını (çev. Behçet Necatigil) radyoya uyarlayarak da önemli bir hizmette bulunmuştur. Yazı hayatına, Eskişehir Atatürk Lisesinde öğrenciyken şehrin İstikbal gazetesinde başladı (1950). Daha sonra Sakarya, Kudret, Millet, Cumhuriyet, Yeni Gün, Milliyet, Tercüman, Her Gün, Adalet, İktisat ve Türkiye gazetelerinde güncel ve kültürel konulardaki yazılarıyla gazeteciliğini sürdürdü. Şiir, hikâye, deneme, anı, inceleme ve söyleşi türlerindeki edebî ürün ve makalelerini ise Türk Dili, Türk Edebiyatı, Varlık, Hisar, Türk Yurdu, Çağrı, Töre, Millî Kültür, Günce, Aras, Oğuz, Gurbet, Türk Sanatı, Türk Kültürü, Dil, Orkun, Divan, TRT, Eğitim ve Karınca dergilerinde yayımlandı. Aras, Oğuz ve Gurbet dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. Türk Yurdu dergisinin yayımlanmasına katkıda bulundu. Eserleri tür ve ilk baskı yıllarına göre şöyle sıralanabilir: Şiir: Ses (2001, Genişletilmiş 2. bs. 2005). Biyografi: Büyük Türk Milliyetçisi Tevfik İleri (1987), Prof. Remzi Oğuz Arık (1987), 90. Yıl Dönümünde Remzi Oğuz Arık (1989), İlhan Geçer/50. Sanat Yılı (1989), Ahmet Tufan Şentürk (1997), Ölümünün 40. Yıl Dönümünde Yahya Kemal Beyatlı (1998), Doğumunun 100. Yıl Dönümünde Ahmet Kutsi Tecer (2001), Orhan Şaik Gökyay (2002), Ahmet Muhip Dıranas (2005). Anı: Edebiyat Dostlarım I (2001), Türk Dil Kurumu Anıları (2009). Deneme/İnceleme: Dil Tartışmaları (1967), Söz Sanatı/Güzel Söz Söyleme (1999), Dil ve Edebiyat Tartışmaları (2001). Baskıya Hazırlama: Dilimizin ÖzleştirilmeTürk edebiyatını radyo mikrofonlarına, TV sinde Aşırı Davranılmış mıdır? (1963), Türk ekranlarına taşımanın yanı sıra plak, ses Hukuk Dili Nasıl Özleştirilebilir? (1967), kaseti, video, CD ve DVD yoluyla da bu hiz- Remzi Oğuz Arık Armağanı (1986), Yaşatmetlerini sürdürdü. Belgeseller hazırladı, tıklarımız/Doğan Kasaroğlu (1998), Yaşatbazılarını seslendirdi. Ünlü şairlerin şiirle- tıklarımız Adnan Öztrak (1999), Bu Vatan rinin öğretmenlere ders aracı olarak ulaş- Kimin Şairi Orhan Şaik Gökyay I, II, III (Nail Tan’la, 2002-2005). masını sağladı. Edebî ürünler içinde şiire düşkündü. Şiirleri 1950’li, 1960’lı yıllarda önemli edebiyat dergilerinde yer aldı. Kırk yıl aradan sonra 1999’da tekrar şiir yazmaya yöneldi. 2001 yılında şiirlerini bir araya getirdi. Şiirlerinde ahenge, sese büyük önem verdiği görüldü. Hikâye, deneme, söyleşi ve anı türlerinde de eser verdiyse de onun adını yaşatacak çalışmaları; edebî portre, şair-yazar incelemesi alanlarındadır. Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Kutsi Tecer, Orhan Şaik Gökyay, Ahmet Muhip Dıranas, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Ahmet Tufan Şentürk ve Remzi Oğuz Arık, hakkında kitap ve makale yazdığı edebî şahsiyetlerden bir bölümüdür. 26 Plak, Ses Kaseti, Video, CD: Atatürk Plağı (1967), Safahat’tan Seçmeler (Kültür Bakanlığı, 1986), Süleymaniye’de Bayram Sabahı (1988), Yeşile Doğru (1989), Çakır Dikeni (Taha Feyizli ile, 1994), Ahmet Tufan Şentürk Belgeseli (1997), Adnan Öztrak Belgeseli (Bülent Tarhan ile, (1998), Yunus’tan Seçmeler (2005). Türk Dili Kurultaylarıyla hayatını, anılarını kaleme aldığı iki kitabını tamamlayamadı. Üç şiiri; Yayla, Rüzgâra Saldım Renkleri ve Güzelleme çok sesli koro için müzik öğretim üyesi Yakup Kıvrak Tarafından bestelendi ve Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Bölü- mü Salonu’nda seslendirildi. zenlemiştik. Çongur, 1983 öncesi Türk Dil Kurumu Derneğinin seçkin bir üyesiydi. 1983 sonrası kamu bilim kurumuna dönüştürülen TDK’ye yine hizmetlerini sürdürdü. Türk Dili’nde 1958-2012 yılları arasında sürekli şiir ve makaleleri yayımlandı. Kurum yayını olarak dört kitabı basıldı. Kurumun “Türkçeye Emek Verenler” yayın projesinde uzun süre görev aldı. Türk diline ve TDK’ye hizmetleri dolayısıyla TDK’nin 80. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni’nde TDK 80. Yıl Şeref Belgesi ve Armağanı ile ödüllendirildi. 2002 yılında Gökyay’ın eşi Ferhunde Gökyay ve öğrencisi Kudret Ünal tarafından ihdas edilen Orhan Şaik Gökyay Şiir Ödülü’nün seçici kurulunda dört yıl birlikte görev yaptık ve üç anı kitabına ortak imzamızı attık. Başta Eskişehir’deki Yunus Emre’yi Anma Törenleri olmak üzere Türkiye’deki birçok kültür faaliyetlerinde yan yana olduk. Sigarası… ah o sigarası. Birini söndürüp diğerini yaktığı sigarası… Çongur, güzel şiir okuması, etkili hitabetiyle her gittiği yerde hemen ön plana çıkardı. Kendisinden her şairden bir iki şiirin yer aldığı CD, DVD’ler doldurmasını rica Çongur, Türk Kooperatifçilik Kurumuna 16 ediyordum. “Marifet iltifata tabidir. Bu ihOcak 1987 tarihinde üye olmuştu. Koope- tiyacı MEB ve KTB duymuyorsa ben gidip ratifçiliğin sanat yoluyla halka sevdirilebi- niye kapılarını çalayım?” diyordu. Millî Küleceğine, yayılabileceğine inananlardandı. tüphanede bir Türkiye Ses Arşivi kurulması Bu sebeple, Türk Kooperatifçilik Kurumu- önerisini yıllarca tekrarlayıp durdu. nun düzenlediği konferans, şairler şöleni, TDK, Türk Kooperatifçilik Kurumu, Ankara Kooperatifçilik Haftası kutlaması vb. faaliGazeteciler Cemiyeti, İLESAM, Türk Ocağı, yetlerine, uluslararası kongrelerine, genel Aydınlar Ocağı, Türk Milliyetçiler Derneği, kurul toplantılarına düzenli olarak katılırdı. Türk Kanser Araştırmaları Kurumu, Türk Genel kurullarda görüşlerini söylerdi. KaKültürüne Hizmet Vakfı ile Eskişehir Yunus rınca ve Karınca Kardeş dergilerine ayrı bir Emre Kültür Vakfı gibi kültür, bilim ve sossempatisi vardı. Karınca’da daha çok sanat yal yardım kuruluşlarının üyesiydi. ve kültür yazıları yazıyordu. Büyük şair ve yazarları doğum ve ölüm yıl dönümlerin- Şiir kitabına koyduğu ad gibi o bir sesti. de anmak, haklarında yazı yazmak en sev- Dünya denen kubbede hoş bir seda bıradiği işti. Ahmet Kutsi Tecer ve Orhan Şaik karak aramızdan ayrıldı. Mekânı cennet Gökyay’la ilgili anma günlerini birlikte dü- olsun! Oya ve Gönül Çongur’la iki evlilik yapmıştı. İki kızı (Başak, Özge) ve bir oğlu (Özgühan H.) bulunmaktadır. 27 SESLERİ SESLENDİREN BİR SANAT ADAMI RIDVAN ÇONGUR’U KAYBETTİK Selçuk ALPARSLAN * Bir yıldız daha kaydı Dünyamızdan.. Unutulmayacak bir sesti o… Sesli sözlü görüntülü yayın organlarının ustalarından biriydi.. Aziz dost Rıdvan Çongur’un “SES” adlı mart 2005 baskılı nefis eserini okurken, insan adeta kendinden geçer. O bir şiir filozofu idi. Lav gibi patlayan nehirler gibi akan şiirlerini güzellemelerini, çeşitlemelerini gençlik seslenişlerini ve bestelenen eserleri büyük bir heyecan ve zevkle okunurdu. Rıdvan Congur 26. Temmuz. 1932 de Bilecik’te doğdu. Aslan burcunda doğan Congur burcunun tüm karakteristik bulgularına sahipti. Üstün özellikleri vardı. O kadar renkli ve hayat çeşnisi olan bir kimliğe sahip olan Congur’un yönlerini anlatmağa kalksak, bir ansiklopedi olur. 20 ye yakın basılı eseri, 10 plak ses kaseti, TV video Cd si vardır. Atatürk Plağı, Sefahattan Seçmeler (M. Akif Ersoy) Süleymaniye’de Bayram Sabahı ( Yahya Kemal Beyatlı ) Yurt güzellemeleri gibi. Rıdvan Congur bir söyleyişinde şöyle diyor: “Şair, insanlığın konuşan ağzıdır. İnsan var oldukça şiirde var olacaktır. Bence Edebiyat denilince, şiirin yeri başkadır. Çünkü sözün Padişahı şairdir. Şiir kültürü olmazsa kültür politikanız yok demektir. Son 30 yıldır.. Şiirleriniz okul * Araştırmacı, Yazar ([email protected]) 28 kitaplarınızdan kovulmuştur. Şiir binlerce yıldan beri gelen bir satırlar manzumesidir. Her zaman her yüzyılda şiir olacaktır. Şiir her zaman insanlığın gündeminde ve onurla yerine oturacaktır. Dört dörtlük sanatçı Congur, 60 yıl içinde 100 ün üstünde şiir derlemiştir. Çok titiz ve hassas olan sanatçı yılda 2-3 ü geçmeyen şiirler yazmıştır. Bu da onun şiir yapısını göstermektedir. Bir günde 5-10 şiir yazdığını söyleyen şair mi? Yorumunu size bırakıyorum. Şiir bir defa değil en az 10 defa okunup, şiirin şiir olduğunu içine sindirdikten sonra o şiir olur. “ SES” adlı şiir kitabında Ahirde Zaman, Rüzgar Çağırsın Türkümüzü, Dost’a Sesleniş ( Ahmet Tufan Şentürk ) Güneş batacak bir gün, Veda Türküsü, Tek Damla Sesleniş, Nerde ne oldu ( Arif Nihat Asya’ya Kimlik, Aşık Veysel’e sesleniş, Anadolu güzellemesi ( Kızı Özge ile birlikte yazmıştır.) İşte geldik gidiyoruz, Yakarış, Yaşıyoruz Hey, Sesleniş, Hayat böyledir İşte, Şehirler ve vatan sevgisi. Mardin, Şanlı Urfa, Erzurum, Van, Bin yüzlü kahraman yayla, böylece şiirler resmi geçidi sürer gider. Şiir bir özgürlük aracıdır. Şiir bir ortak coşku yaratır der.. Baba Şair Rıdvan Congur . Şiirlerinden derlemeler: 20 yaşındayken yıl: 1952. İlk şiirlerinden birisi. SERÇE Serçe misin nesin Gelip ötme penceremde Yeşilse konduğun dal Kanadındaysa güneş Bana ne.. FELSEFE Mademki katlandım bunca derde Mademki dindi artık sızılarım İstesen de istemesen de Yaşamam lazım ( 1998 ) SES Bir ses yankılanır dağlarda Durmasal Kanat çırpan kuş çiçek açan zambak Suda söyleşen balık hey.. Dinle BAK Sev… Durma Sev, sev, sev Sevginle erit şu demiri Tuncu Sevmeden yaşamak ölmeden en korkuncu Durma- Yoksa Dünyalar duracak Dağlarda yankılanan ses benim sesim Benim ses hey benim sesim Sev al koynuna hayat veremez beni Söndür bir öpüşle bağrındaki Ateşi Al götür beni vücut şehrinde gezdir Al beni götür delinim divanenim Dağlarda yankılanan ses benim sesim Benim sesim benim sesim Benim sesim.. Vatandan geçilmez Gökte gördüğüm yıldızlar Üstünde yürüdüğüm toprak Saçlarını ıslatan yağmur Esen rüzgar yağan kar Dağ yamaçlarını süsleyen Papatya ve gençlik tarlaları Kardelenler Hanımelleri Dağ menekşesi lâle nergis Çiçeklerin cümlesi Ve bu mavi deniz Bizim.. Başını göğe yaslamış Ağrı Pazinler, Palandöken Allahüekber Yaylalar Ovalar göletler göller Denize dökülen ırmaklar Muz, portakal, ayva, nar Şeftali, Kiraz, Elma bahçeleri Rüzgarda daha al daha nazlı Salınan ayyıldızlı Bayraklar bizim Sendende vazgeçeriz Babadan Anadanda Amma bu cennet Vatandan asla.. Bu Vatan.. Bizim.. Bizim.. Bizim İşte her sabah, gökkuşağının altından geçen, yedi renkli dili ve sesiyle Edebiyat Dünyanızda yeni olan, aynı zamanda Karınca Dergimizin de yazarlarından olan Rıdvan Congur’u 15. Mart. 2013 günü sonsuzluğa yolcu ettik. Allah rahmet eylesin.. Üstüne yıldızlar yağsın.. Güle güle derin dost… 29 H. RIDVAN ÇONGUR ABİMİZİ DE SONSUZLUĞA UĞURLADIK İsa KAYACAN * Vefatla, aramızdan ayrılanların ardından duygularımı sayfalara aktarmak, zorlandığım yazılar olarak çıkar karşıma. Ama yazarım, yazmaya çalışırım yinede. sıklıkla gösterdiğini hatırlıyorum. Rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’le yakın dostlukları nedeniyle, Seyran bağlarındaki Ahmet Tufan Şentürk evinde, sıklıkla bir araya geldiklerini zaman zaman tartıştıklarını, Cuma namazlarını evde birlikte kıldıklarını, Mezarlık Kültürümüzden Örnekler kitabımın 290,291. sayfalarında yeralan 4 bölümlük “İşte geldik gidiyoruz” adlı 15 Eylül 2004 yazılış tarihli H.Rıdvan Çongur şiirini burada ilk kez dinlediğimi hatırlıyorum. H. Rıdvan Çongur, Türk Dili sevdalısı, bildiğini açık açık söylemekten çekinmeyen, eleştirilerini yüksek seviyede yapan, açık sözlü, temiz yürekli bir büyüğümüzdü. Şiirimiz, edebiyatımız O’nun öz evlatları gibiydi. Bunların üzerinde titrer, bir santim, bir kelime taviz vermezdi. Benim ağabey Bu şiir “Olur ya bir sabah erken/Emr-i Hak olarak hitab ettiğim birkaç kişiden, birkaç vaki olursa/Bülbül susmuş, Ezan okunmuş isimden biriydi. Rahatsızlandığım, ameli/Güneş doğmuş olmalı” diye başlıyor, “Ölyat geçirdiğim günlerde, O’da rahatsızdı. müş olabilirm/Varsın olsun yine de/Her saTürkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahiple- bah ki gibi uyanmak/Yatağımdan kalkmak ri Meslek Birliği İLESAM’ın yönetiminde / Traş olmak, Kahvaltı yapmak/Yarım cıgabirlikte çalıştığımız yıllarda, daha çok bir ramı tüttüre tüttüre çayımı yudumlamak/ araya geldiğimizde, titizlik ve duyarlılığını Yazsa balkonda sabah kahvesini/Karımla birlikte içmek isterim” diye devam edi* Prof. Dr. Araştırmacı, Yazar ([email protected]) yor ve ikinci bölümün başında; “Günler30 den Cuma olabilir/Vakit öğle üzeri/Seyran Bağları’nda Ahmet Tufan’la/Mutfakta çorbayı karıştırmalı/İsa gelmeli/Sonra namaza durmalı/Yemek yemeli, kahve içmeli/Konuşmalı, tartışmalı, helalleşmeliyim” diyerek, ölümle ne kadar yakın ve iç içe olduğunu gösteriyordu. H. Rıdvan Çongur: 26 Temmuz 1932 tarihinde Bilecik’de doğdu. Eskişehir lisesinden 1950, AÜ.İlahiyat Fakültesinden 1962 yılında mezun oldu. 1959 yılında Ankara Radyosunda çalışmaya başladı. TRT Radyolarında değişik görevlerde bulundu. TRT Yayın Tanıtma Planlama Dairesi Başkanlığı, Başbakanlık Müşavirliği, Devlet Planlama Teşkilatı Yayın-Temsil Müdürlüğü yaptı. 1982 yılında emekli olan Sürekli Basın Kartı sahibi Anadolu, Gazi ve Selçuk Üniversitelerinin İletişim Fakültelerinde dersler veren, Radyo ve Televizyonlarda okuduğu şiirlerle, gür sesiyle tanınan H.Rıdvan Çongur 1950 yılından itibaren, İkbal Varlık, Türk Yurdu gibi dergilerde yazmaya başladı. Şiir, deneme, araştırma ve biyograf türünde pek çok kitap yayınladı. Ses, Dil tartışmaları, İlhan Geçer, Ahmet Tufan Şentürk isimli kitapları ve öteki yayınlarıyla dikkat çeken H.Rıdvan Çongur 14 Mart 2013 tarihinde Ankara’da vefat etti, 15 Mart 2013 tarihinde Kocatepe Camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra, Cebeci Asri mezarlığında toprağa verildi. Bir Anı: Ağustos 1997’de Ankara Gazeteciler Cemiyeti yayınları arasında çıkan, “Türk Basınında Unutamadıklarımız” adlı vefat eden gazetecilere yönelik, biyografi kitabımdan bir adet Ahmet Tufan Şentürk ağabeyime bırakmıştım. Rıdvan abi, bu kitabı A.Tufan’ın evinde görüp, beni telefonla aradı: “İsa bu kitap da biz niye yoğuz?” diye sordu. “Abi siz o kitapda yer alamazsınız” deyince “Hadi ben yoğum, A.Tufan niye yok?” diye ısrar edince “Abi O’da yer alamaz bu kitapda” diye söyleyince, kızarak “Ahmet bak, sende yer alamazmışsın bu kitapta öyle söylüyor. Bak kerata, neler söylüyor” diye söyleyince; “Abi bu kitap da vefat eden gazeteciler yer alıyor.. Siz vefat ettiniz mi?” diye sordum.. “Yav kusara bakma, biz yaşayanlar olarak düşündük” diye cevap vermişti, vermişler, biraz mahçup, gülüşmüşlerdi. 31 BİR SEYAHATİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ M. Ziya GÖZLER * İnsanların yaz aylarında deniz kenarında tatil yapma alışkanlığı fikrini yadırgadığım ve yazın kavurucu sıcaklarında bunalmanın tatille ne alakası olabilir diye düşündüğüm için, uzun yıllardır tatile çıkmamıştım. Tatil dinlenme, yeni yerler görme, tabiatı tanıma, dostlarla birlikte iyi günler geçirme olduğuna göre acaba bizler tatil yapıyor muyuz? Ne var ki, bu yaz ailemin isteğiyle yıllardır görmediğim sahil kasabalarının birinde tatil yapmaya karar verdik. Öncelikle gittiğime pişman olmadığını söylemek isterim. Orta Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz ile üç büyük kentimizden, memleketin durumu oralarda nasıldır? Sorusuna cevap alabiliyordum. Doğu ve Güney Doğu ise herkesin malumudur. Batıda, ülkenin siyasi geleceği ile ilgili olarak vatandaşın hıncı ve öfkesi beni oldukça kaygılandırdı. Bu ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak için çaba sarf edenlerin, vatandaşın arasına girmelerini ve onların neler düşündüklerini yerinde görmeleri faydalı olur diye düşünmekteyim. Acaba ülkede bütün halkın katıldığı bir halk hareketi mi vardır ki, ülkede yeni bir demokrasi, sonsuz insan hakları istekleri ve de ülkenin bağımsızlığı hiçe sayılarak bölünme teşvik edilmektedir? Karşılaştığım bazı olayları aktararak ne duruma geldiğimize bir göz atalım. yapıldığı, dağların devrildiği, devasa araçların çalıştığı yollarla ilgili hiçbir bilgi yoktur televizyonlarda. Yollarda ise, ne bir uyarı levhası, ne karayolları işaretçileri ne de trafik kontrolü. Diğer taraftan seyahatimiz boyunca 2000 km.den fazla yol yaptık. Yollarda, caddelerde, sokaklarda ne bir trafik polisi, polis, jandarma ve bekçi göremedik. Yoksa biz çağ mı atladık da haberimiz olmadı? İnsanlar birbirlerine karşı çok saygılı olmuş, trafikte hatalar tamamen ortadan kalkmış, nezaket ve nezahet, çirkinliğin yerini almış böylece otorite de kendini içeri çekmiş! Tehlike kol geziyor, kimsenin umurunda değil. Yolların bu halini bilmeyen bizim gibiler bu arazi yollarında araçlarının döküldüğünü görerek yollarına devam etmek mecburiyetinde kaldılar. Dökülen yüzlerce aracın müsebbibi kimdir? Yetkili ve etkili kişilerin Kale-Muğla ve Yatağan-Milas yollarını görmelerini tavsiye ederim. Trafik ile ilgili çok güzel ve önemli bir çalışmayı Ankara-Sivrihisar arasında gördüm. Bu sistemin ülke geneline yayılması inşallah çok kısa zamanda gerçekleşir. 22 gün süren ve yapılan 2000 km.den fazla yol, bana bu ülkede çok şeyin değiştiğini görme fırsatını verdi. Vatandaşlar arasında saygı yok denecek kadar az, birbirleriyle olan muhabbet yerini kavgaya terk etmiş, el kol hareketlerinin haddi hesabı yok, ‘’sana ne ve Yolculuk bir yol kâbusu ile başladı. Vatan- bana ne’’ ifadeleri dillere adeta yapışmış, daşların daha dikkatli olmaları için tele- milli ve manevi değerlerin hiçe sayıldığı ya vizyonlarda yol ve hava durumu hakkında da çok abartıldığı görüşler kalabalığı, otobilgi verildiğini biliyoruz. Dikkat edin yol rite, baskıcı bir anlayışın ürünüdür diye, durumu ile ilgili bilgiler gerçekten uzak, ciddiyet ve disiplin yerini belirli bir grubun gayrı ciddi bilgilerdir. Kilometrelerce yolun nahoş davranışlarına terk etmiş bir vaziyette karşımızda heyula gibi duruyor. Bu ve * Jeoloji Yüksek Mühendisi,([email protected]) 32 buna benzer meseleler o kadar çok ki, anlamak ve çözüm bulmak da ayrı bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Yolların, caddelerin, sokakların, plajların, denizin kirletilmesinin bir hak olarak görülmesi anlayışı, insanların bu konuda ellerini kollarını kaldırmamaları, seslerini yükseltmemeleri, milli değerlere ve kutsal yerlere karşı gayrı ciddi ahlak anlayışı, mal ve hizmetlerin olabileceği değerinin çok üzerinde halka sunulması ve nihayet ülkede cereyan eden olaylar karşısındaki vurdumduymazlık. Hele de gençlerin sorumsuzluğu, anlaşılır gibi değil. Gerçekten bu topluma ne oldu? Maya takvimine göre 21.12.2012’de dünyanın yeni bir boyuta geçeceği söylenmektedir. Acaba biz Türkler çok daha önceden mi o boyuta geçtik? Bu yüzden midir vurdumduymazlığımız? Tatil için bu yörelere gelmek belki insanların hakkıdır. Ancak buralar elden giderse vay halimize. Bu adam sendeciliğin ve boş vermişliğin sebebi nedir? Gördüğüm şu: Ben kazancıma bakarım, işlerim iyi gitsin, evim, arabam, yazlığım olsun (ki çoğunun birkaç adet var), yılda birkaç kez yurt dışına gideyim, siyasilerle ilişkilerim iyi olsun gerisi beni ilgilendirmez. Emin olunuz böyle bir ortam ülkenin genelini sarmak üzeredir. Zenginler ve yeni zenginler için değişen hiçbir şey yok. Ama kıt kanaat geçinen vatandaşlar endişeli, ürkek, tasalı ve fakat inançlarından taviz vermeme noktasında çok kararlılar. Köylü, tarladaki ürününün maliyeti ile bu ürünü sattıktan sonra elinde kalanla ilgili olarak yaptığı hesabı bana anlatırken hayatını devam ettirmenin zorluklarını da açıklıyor. Neticede söylediği şu: Beyim karnımızı doyuralım yeter. Amma, bizden toprak istemesinler, bizi huzursuz etmesinler. Bu konuşmalar pazar yerindeki bir köylü ile aramızda geçen konuşmaların bir özetidir. ’’ Sebze meyve satan bir köylüye, bunlar çok pahalı, Ankara’da bile bu kadar pahalı değil diye sorduğumda, verilen cevap bakın nerelere gitti: Beyim, tarla küçük, tohum, fide pahalı, gübrenin fiyatı nedir bilir misin? Mazot ve benzin her gün zamlanıyor, tarlada 15-20 kuruşa sattığımız domatesi sen, Ankara’da 2-3 liraya alıyorsun, suyu dikkatli kullanmazsan susuz kalırsın, sen Ankara’da hiç köy tavuğu, yumurtası yiyebiliyor musun? Ben alacaklarımı aldım ücretini ödedim. Ayrılacağım sırada o sıcağın altında nefes nefese kalmış adamcağız, Ankara’dan gelmiş bir vatandaşın kendisini dinlediğini görünce hayıflanarak, beyim bir şey daha diyeceğim dedi ve ekledi; bak sana söylüyorum, biz olmadan doğudaki meseleyi çözemezler. Bu memleketten bir karış toprağı biz verdirtmeyiz. Ama bize sormazlar, cevabımızı bilirler. Oralardan bir karış giderse, buralardan birkaç karış istemezlerse gel yüzüme tükür.’’ Dondum kaldım. Bir şeyler söylemeğe çalıştım. Ne var ki, adamcağız öylesine kızgın ve doluydu ki, söyleyeceklerimi yanlış anlayabilir düşüncesiyle oradan uzaklaştım. Birkaç adım sonra baktım, yanına yaklaşan genç bir çifte parmağını sallayarak, herhalde bana söylediklerini tekrarlıyordu. Bu kanaat aslında bakkalda da, balıkçıda da, diğer esnafta da yaygın bir şekilde var. Eve geldiğimde durumun ciddiyeti karşısında hüzünlendim, canım sıkıldı ve iyi şeylerin olması için, bu ülke ile uğraşanlara karşı meclisimizin, iktidarımızın, TSK’nin, emniyet güçlerinin, yargının ve halkın birlikte ayağa kalkması gerektiğine bir kez daha inandım. Domatesin iki liralık fiyatı bizi nerelere getirmişti… Milli Devletlerin sonunun geldiği masalı, son yıllarda sürekli anlatılır hale geldi. Bu son nedense son yıllarda, Balkanlar ve Orta Doğu’da gerçekleşmektedir. Dünyaya yeni bir çerçeve çizmeye çalışan güçler, strateji33 lerini hayata geçirmek için önlerinde engel gördükleri ülkelerde birileri aracılığıyla taktiklerini hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu bir senaryo ya da bilgisayar oyunu değil, hayatın gerçeği. Osmanlı’dan bu yana Türklüğü ve İslamiyet’i karşılarında yenilemez güç olarak görenler ülkemizin sosyal ve iktisadi hayatını felç ederek gayelerine ulaşmak istemektedirler. Daha önceleri duyduğum ve pek azına tanık olduğum sosyal hayatımızın perişanlığını ve lime lime döküldüğünü bu seyahat sırasında gördüm. Hem de ülkemizin batısında iktisadi yönden çok ileri sayılabilecek bir yerinde. Sağ iktidarlar döneminde belirli bir grup her nedense milletin milli ve manevi değerlerine oldum olası karşı çıkmışlardır, halen de karşıdırlar. Onlar olayları materyalist bir açıdan değerlendirdikleri için fikirlerini kabul etmez, ama en azından saygılı oldukları için tartışırdık. Gelin görün ki, şimdilerde mesele bu kadar kolay geçiştirilemeyecek bir noktaya gelmiş bulunuyor. Özellikle dini günlerde, inanmayanların manevi değerlere saygı gösterdikleri bir toplumdan bu değerleri hiçe sayan ‘’sana ne-bana ne’’ ifadeleriyle neticelenen bir anlayışın nihilistlerin dışında orta direk diye tabir edilen toplumun bu kesimini de sarmış olduğunu görmek beni endişeye sevk etti. Ne hazin bir durum… Denizden esen rüzgârın tahrip ettiği duvarları ve kalabalığın içinde kaybolmuşluğuna rağmen insanı dinlendiren görüntüsü ile eski bir caminin, çevresindeki mezbelelikten kurtulmak istercesine başını daha çok göğe kaldırmasını üzüntü ile seyrettim. Caminin biraz aşağısında sıra sıra meyhaneler, kutsal ayda bayrağımız ve Atatürk bayrağının altında tokuşturulan kadehler, sokakları kaplayan et ve rakı kokuları, ezan okunurken ortalığı çınlatan müzik sesleri, içkinin insan vücuduna verdiği rahatsızlıktan dolayı pislenmiş sokaklar, caddeler, sokaklarda giyinmesini bil34 meyen kadınlar, erkekler. Kısacası ülkenin belirli yerlerine uğramayan milli ve manevi değerler. Ancak buralara uğramayan saygı, insanı çileden çıkartıyor. Sizler iktidarı sevmeyebilirsiniz, unutmayınız ki, bu değerler hiç kimsenin malı değildir. Bu değerler koca bir tarih şuurunu temsil etmektedir. Ayrıca, Türkçenin hala sala bindirilip sele verildiği yüz kelimelik bir dağarcıkla yapılan lümpen konuşmalar seviyesizliği de apaçık ortaya koymaktadır. Diğer taraftan, inançlarını yerine getirenlerin kasıtlı davranışları da çok yanlış idi. Belirli saate kadar açılmayan dükkânlar, mini etek ve şortla dolaşanlara gereksiz uyarılar, çevrede sürekli din ve imanla ilgili tehditkâr nutuklar atmak, çevresinde bulunanları zorla camiye götürmek, camilerin temiz olmaması, türbanlı hanımların inançları doğrultusundaki havalarında çok uzak hal ve hareketlerde bulunması nerelerden nereye geldiğimizi açıkça göstermektedir. Bir toplum hangi durum ve ahvalde ve de hangi şartlar değiştiğinde böylesine hızlı kabuk değiştirebilir? Bu mesele sosyologlar tarafından mutlaka incelenmektedir. Şayet kısa bir zamanda tedbir alınmazsa, toplumda bir kültür çatışmanın çıkması kaçınılmaz görülüyor. Bu bölgelerde yiyecek, içecek ve konut fiyatlarının pahalı olması da tuhaflıklar zincirinin bir halkasını teşkil ediyor. Eski ve yeni zenginlerin lüks otellerde ve yatlarda tatillerini geçirirken pahalılıktan şikâyet etmemeleri normaldir. Çünkü adı üstünde onlar zengindirler. Normal bir vatandaş üç adet levreği 50-55 TL. ye alırken, (çok fazla bir fiyat) onlar yatlarına gelen bu balıkların tanesini 100 TL. ye alıyorlardır. Dört kişilik bir ailenin normal bir lokantada ödediği para yaklaşık (deniz ürünleri hariç) 80-85 TL. civarındadır. Memur, emekli, esnaf, çiftçi kısacası orta direk dediğimiz kesim bu hayat pahalılığında bundan sonraki ayları nasıl geçirecektir? Zira bu kesim bankadan kredi çekerek tatil yapmaktadır. Çektiği kredi yeterli olmayınca da kredi kartlarını kullanmaktadır. Benim tatil yaptığım yerdeki vatandaşların %75’i bu durumdaydı. Çoğu insan hayatından memnun değildi, ama yine de tatil yapma arzusundan vazgeçmemişlerdi. İktisadi durumun vahameti gün geçtikçe artıyor. Zenginlerle şimdilerde var olmayan orta sınıf arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Buna bir çözüm yolu bulunmazsa ülke birinci sınıf vatandaşların ikinci sınıf vatandaşlara göre her gün daha iyi yaşadığı bir hale gelecektir. Etnik meseleler kaşındıkça bocalayan ülke, bu kez, birinci sınıf ikinci sınıf vatandaşlar diye çok ciddi bir krizin içine düşebilir. Diğer taraftan belediyelerin ve diğer devlet güçlerinin ciddi denetimler yapmadığı görülüyor. Yiyecek ve içecek satan yerler denetlenmediği gibi, daha sağlıklı ortamlar bile sağlanamamış durumda. Tatil beldelerinde 1 aylık ev kiraları 3000TL ile 7000 TL. arasında değişiyor. Bu nasıl bir serbest piyasa anlayışıdır? Anlayanınız var mı? Bu fahiş fiyatlar nasıl denetleniyor? Denizlerde can güvenliği için alınan hiçbir tedbire rastlamadım. İnsanlar denizde de kaderleri ile baş başa bırakılmışlar. Vatandaş yüzerken her an tetikte olmalı ki, başına bir şey gel- mesin. Sokaklar pislikten geçilmiyor, insanların birbirlerine saygısı yok denecek kadar az, memleket meselelerine karşı vurdumduymazlık, hayat pahalılığı ve diğer birçok olumsuzluk… Bizler 25-30 sene önce böyle mi idik? Ne oldu bu yardımsever ve temizlik sevdalısı halka? Birbirlerine yardım etmeyi adeta görev kabul eden bu insanlar şimdilerde neredeler? İşin en acı tarafı toplumdan uzak, yukarıda anlatmağa çalıştığım keşmekeşliğin farkında bile olmayan, bir gün olsun halkın içine girip bu insanların meselelerini dinlemeyen ancak, iktidara sözde fikirleri ile yol göstermeye çalışan eski sosyalist yeni liberal gözde yazar-çizerlerin, içinde yaşadığı toplumu umursamayan hal ve davranışları insanı üzmenin ötesinde kızdırıyor. Evinden çık gel, vatandaşla sohbet et, onlarla birlikte yüz. Merak etme sırmaların dökülmez. Geleceği okuyan bu mümtaz şahsiyetlerin (!) mazisi iktidar tarafından incelense ne kadar iyi olur. O tarihlerde ne yapmışlar ki, şimdilerde rehber olsunlar… Evet, bu halk maddi yönden fakirdir. Kıt kanaat geçiniyor olabilir. Ancak toplumun büyük bir kesimi öylesine sağlam bir inanç sistemi ile yoğrulmuş ki, bunu sarsmanız şimdilik mümkün görülmüyor. İlerisi için de hiç kimsenin niyetlenmemesi dileğiyle… 35 KOOPERATİFLERDEN HABERLER Halim UTLU * Bu yıl 20 milyona kadar “Düşük Faizli Tarımsal Kredi” kullanılabilecek!... Ankara-Üreticilerin finansman ihtiyaçlarının uygun koşullarda karşılanması amacıyla 2004 yılından itibaren kullandırılan düşük faizli kredi uygulaması, 2013 yılında da devam ediyor.Ziraat Bankası AŞ,tarım kredi ve diğer tarımsal kooperatifler aracılığıyla gerçekleştirilecek ve toplam 24 kalemde, birçok tarımsal faaliyet alanını kapsayan bu uygulama ile tarımsal maliyetlerin azaltılarak, üreticinin gelir seviyesininin yükseltilmesi hedefleniyor. üzerinden sigorta ettirilme zorunluluğu getirildi.Sigorta mevzuatından kaynaklanan nedenlerle (dönem uyumsuzluğu vb.) kredi kullandırımı sırasında, sigorta yaptırılması mümkün olmayan tarımsal ürünlerin sigortası, kredi kullandırım tarihinden itibaren azami 6 ay içerisinde tamamlanabilecek. Uygulama Tebliği ile açıklık getirildi Öte yandan damızlık düve yetiştiriciliği, damızlık etçi sığır yetiştiriciliği, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, kanatlı sektörü damızlık yetiştiriciliği, modern basınçlı sulama ve yurtiçi sertifikalı tohum, fide, fidan üretiminde %100, diğer konularda %25 Sigorta zorunluluğu ile % 50 faiz indirimi sağlayan ve 21 Mart getirildi 2013 tarihinde yayınlanan, 2012/13 sayılı 17/2/2012 tarih ve 2012/2781 sayılı Ba- Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı Uygulama kanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Tebliği’nde,teknik kriterler belirlendi ve “T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi üreticilere,bu kapsamda düşük faizli krediKooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair lerinden, faydalanma imkanı getirildi Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kul500 bin TL’ye kadar arazi landırılmasına İlişkin Karar” kapsamında, yatırım kredisi tahsis edilmiş, ancak kredialımına da kredi lerinin tamamı veya bir kısmını kullanamamış üreticiler, kullanamadıkları kısım için Arıcılık, hayvancılık ve su ürünlerinden, bu karar hükümlerinden yararlanabilecek. kontrollü örtü altı tarımı, sulama, iyi tarım, organik tarıma kadar bir çok tarımsal Yine bu karar kapsamında, kredi kullanmak faaliyeti içine alan düşük faizli kredi uysuretiyle yapılan yatırımlardan sigortaya gulamasında; sulama yatırımları, tarımsal konu olabilecek varlıklar (ahır, kümes, hay- mekanizasyon, çok yıllık yem bitkisi üretivan vs.) ile tarımsal ürünlerin kredi tutarı mi, küçükbaş hayvan besiciliği, arıcılık ve su ürünleri avcılığında limit 1,5 milyon * Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Kooperatifler Başkontrolörü ([email protected]) TL,yurtiçi sertifikalı tohum, fide, fidan üre36 timi ve kontrollü örtüaltı tarımında limit 10 milyon TL, yurtiçi sertifikalı tohum, fide kullanımında limit 1 milyon TL, yaygın bitkisel ve hayvansal üretim, arazi alımı ve diğer konularda 500.000 TL olarak belirlendi. Yurtiçi sertifikalı fidan kullanımına 5 milyon Damızlık süt sığırı yetiştiriciliğinde üst limit 20 milyon TL, damızlık etçi sığır, damızlık düve yetiştiriciliği ve kanatlı sektörü damızlık yetiştiriciliğinde üst limit 7,5 milyon TL, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, su ürünleri yetiştiriciliği, yurtiçi sertifikalı fidan kullanımı, iyi tarım uygulamaları ve organik tarım uygulamalarında 5 milyon TL, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği, büyükbaş hayvan besiciliği ve kanatlı sektöründe ise limit 3 milyon TL şeklinde açıklandı. çıkartmak isteyen müteşebbislere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği: Büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde 10 baş ve üzerinde kapasiteye sahip işletme kurmak isteyen veya kurulu işletmesini bu kapasiteler üzerine çıkartmak isteyen yetiştiricilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.Büyükbaş hayvan besiciliği :10 baş ve üzerinde manda dahil olmak üzere, besi sığırcılığı işletmesi kurmak veya işletmesinin kapasitesini 10 baş ve üzerine çıkarmak isteyen yetiştiricilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği: Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde koyun için en az 50 baş, keçi (Saanen, Kilis, Domaskus, Ankara Keçisi ve kıl keçisi yetiştiriciliği) için en az 25 baş kapasiteye sahip işletme kurmak Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı tebliğine isteyen veya kurulu işletmesini bu kapasigöre,yeni yatırım yapmak veya mevcut uy- teler üzerine çıkartmak isteyen yetiştiricigulamalarını büyütmek isteyen üreticilere, lere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. çok önemli bir imkan sağlayacak uygulama Küçükbaş hayvan besiciliği: 100 baş ve üzeile kredi konuları ve genel esaslar şöyle be- rinde küçükbaş hayvan besi işletmesi kurmak veya işletmesinin kapasitesini 100 baş lirlendi; ve üzerine çıkarmak isteyen yetiştiricilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. 1-Hayvansal Üretim Konuları Arıcılık: Arıcılık Kayıt Sistemine kayıtlı, asgari 50 adet ve daha fazla sayıda arılı koDamızlık süt sığırı yetiştiriciliği: 10 baş ve van ile üretim yapan veya mevcut arılı koüzerinde manda veya damızlık süt sığırı van sayısını 50 adet ve üzerine çıkarmak işletmesi kurmak veya işletmesinin kapasi- isteyen arıcılara ve Bakanlıktan izin almış tesini 10 baş ve üzerine çıkarmak isteyen bombusarısı üreten işletmelere, işletme yetiştiricilere yatırım ve işletme kredisi kul- ve yatırım kredisi kullandırılır. landırılır.Damızlık etçi sığır yetiştiriciliği :10 baş ve üzerinde damızlık etçi sığır yetişti- Kanatlı sektörü: Kanatlı sektöründe et tariciliği işletmesi kurmak veya işletmesinin vuğu, yumurta tavuğu, hindi, kaz, ördek ve kapasitesini 10 baş ve üzerine çıkarmak is- bıldırcın ile ilgili üretim yapacak işletmeteyen yetiştiricilere, yatırım ve işletme kre- lerden asgari; etlik piliç yetiştiriciliğinde disi kullandırılır.Damızlık düve yetiştiriciliği 10.000 adet, yumurta tavuğu yetiştirici: 50 baş ve üzerinde işletme kurmak veya liğinde 5.000 adet, hindi, kaz, ördek veya işletmesinin kapasitesini 50 baş üzerine bıldırcın yetiştiriciliğinde 2.500 adet, deve37 kuşu yetiştiriciliğinde 50 adet ve üzeri kapasitelerde üretim yapan ve yapacak üreticilerin işletmelerine, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. Kanatlı sektörü damızlık yetiştiriciliği: Damızlık kanatlı üretimi yapacak işletmelerden asgari; damızlık etlik piliç ve damızlık yumurta tavuğu yetiştiriciliğinde 10.000 adet, Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürlüğünce, ülke için geliştirilmiş hatlarla yapılacak damızlık yumurta tavuğu yetiştiriciliğinde 1.000 adet, damızlık hindi yetiştiriciliğinde 5.000 adet, damızlık kaz, ördek veya bıldırcın yetiştiriciliğinde 1.000 adet, damızlık devekuşu yetiştiriciliğinde 100 adet ve üzeri kapasitelerde üretim yapan ve yapacak üreticilerin işletmelerine, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. nizasyonu konularında yatırım kredisi, tekne bakım/onarımı, yakıt, işçilik vb. giderler ile takip ve kayıt cihazları için ihtiyaç duyulan işletme giderlerinin finansmanı için işletme kredisi kullandırılır. Yaygın hayvansal üretim: Hayvansal üretim konu başlığı altında belirtilmeyen hayvansal üretim konularında faaliyette bulunan üreticilere veya karardaki hayvansal üretim konularında yer almakla birlikte, kapasite, ırk, yaş şartı vb. teknik kriterleri taşımayan konularda faaliyet gösteren üreticilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. 2-Bitkisel Üretim Konuları Kontrollü örtüaltı tarımı: Kontrollü örtüaltı üretme koşullarına sahip, en az bir dekar büyüklüğündeki seralarda Örtüaltı Su ürünleri yetiştiriciliği: Projesi Bakanlık Üretiminin Kayıt Altına Alınması Hakkında tarafından onaylanmış su ürünleri yetiş- Yönetmelik’e uygun olarak, örtüaltı yetiştiriciliği yapacak olan üreticilere, kafes ve tiriciliği yaptığı Bakanlıkça tespit edilen ve havuz gibi her türlü su ürünleri yetiştiricilik Örtüaltı Kayıt Sisteminde (ÖKS) kayıt altına sistemleri ve/veya kuluçkahane kurulması alınan işletmeler ile hazırladıkları fizibilite veya bu sistemlerin kapalı devre üretim raporları Bakanlık il/ilçe müdürlüklerinsistemine dönüştürülmesi dahil, moder- ce onaylanan yeni kurulacak işletmelere, nizasyonları ile alet-ekipman alımı konu- onaylanan fizibilite raporları çerçevesinde sunda yatırım kredisi, Bakanlıkça verilen yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. su ürünleri yetiştiricilik belgesine ve/veya su ürünleri kuluçkahane belgesine sahip Yurtiçi sertifikalı tohum, fide, fidan üretiüreticilere, üretimde ihtiyaç duyulan gi- mi : Sertifikasyon sistemi dahilinde yurt içi derlerin finansmanı için ise işletme kredisi sertifikalı tohum, fide, fidan üretimi yapan özel sektör yetkilendirilmiş tohumculuk kullandırılır. kuruluşlarına ve/veya sözleşmeli üretim Su ürünleri avcılığı: Bakanlık tarafından su yapan üreticilere, işletme ve yatırım krediürünleri avcılığı yapmak üzere ruhsat tez- si kullandırılır.Yurtiçinde üretilen sertifikalı keresi düzenlenmiş balıkçı gemilerinde, tohum, fide, fidan kullanımı : Yurtiçinde ürünlerin muhafazası ve kalitesinin korun- üretilen sertifikalı tohumu kullanarak bitması amacıyla, muhafaza odalarının yapımı kisel üretim yapan üreticilere işletme ve ile buz makinesi alımı, balıkçı gemilerinin yatırım kredisi kullandırılır. izlenmesine yönelik Bakanlıkça belirlenen özellikleri taşıyan gemi takip cihazları ile İyi tarım uygulamaları : İyi Tarım Uygulaelektronik kayıt defteri cihazlarının alımı, maları Hakkında Yönetmelik esasları damevcut balıkçı gemilerinin tadilatı/moder- hilinde bireysel (gerçek veya tüzel kişilik) 38 veya grup (üretici örgütü veya müteşebbis) sertifikasyonu kapsamında, iyi tarım uygulamaları kriterlerine uygun faaliyette bulunan üreticilere yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.Organik tarım : Organik Tarım Kanunu ile Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik dahilinde, organik tarımsal ürün ve organik tarımsal girdi üretimini yapan, ürünü toplayan, işleyen, ambalajlayan, pazarlayan veya bu faaliyetleri yapacak olan üreticilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. Çok yıllık yem bitkisi üretimi : Kaliteli kaba yem üretimi yapmak amacıyla,toplamda en az 10 da alanda çok yıllık yem bitkisi ekilişi yapılarak hasat edilmesi, yonca ve yapay çayır mera ekilişi için en az 4 yıl, korunga ekilişi için ise en az 3 yıl süre ile tesisin bozulmaması şartıyla, üreticilere işletme ve yatırım kredisi kullandırılır. Yaygın bitkisel üretim : Bitkisel üretim konu başlığı altında belirtilmeyen yağlı tohumlu bitkiler, hububat, baklagil, yem bitkileri, meyve-sebze, vb. üretimi konularında faaliyette bulunan üreticiler ile karardaki bitkisel üretim konularında yer almakla birlikte, belirtilen kapasitelere ve/veya kriterlere uymayan koşullarda üretim konularında faaliyette bulunan üreticilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. 3-Muhtelif Konular Tarımsal mekanizasyon: Tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için üreticiler tarafından kullanılan ve Tarımsal Mekanizasyon Araçlarının Kredili Satışına Esas Deney ve Denetimlerle İlgili Tebliğ esaslarına göre, zirai kredilendirme belgesi olan tüm tarımsal mekanizasyon araçları için, yatırım kredisi kullandırılır. Modern basınçlı sulama : Tarlaya getirilen suyun tarla içine dağıtılması amacıyla, damla, yağmurlama ve mikro yağmurlama sulama sistemlerinin kurulması konusunda yatırım kredisi kullandırılır. Arazi alımı: Dağınık ve parçalı arazilerin birleştirilmesi suretiyle, tarımsal işletmelerin ekonomik ölçeğe kavuşturulmasının sağlanmasına yönelik olarak, hisseli tarım arazilerindeki hisse paylarının diğer hissedarlar tarafından satın alınması, ya da hisseli olup olmadığına bakılmaksızın, bitişik arazilerin satın alınmasına yönelik yatırım ve işletme kredisi kullandırılır.Diğer üretim konuları : Kararda belirtilen üretim konuları başlığı altında yer almayan bitkisel üretim, hayvansal üretim ve muhtelif üretim konularında faaliyette bulunan üreticilere, yatırım ve işletme kredisi kullandırılır. Koyun ve keçi sütü, AB pazarlarında görücüye çıkıyor… Dünyada ve Türkiye’de koyun ve keçi sütü ürünlerine talep katlanarak artarken, Avrupa’da koyun sütü üretiminde 1’inci, keçi sütü üretiminde 4’üncü sırada yer alan Türkiye’nin, Avrupa Birliği ülkelerine süt ve süt ürünleri ihracatı yapılmasını sağlayacak izinin çıkması, Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birlikleri ile koyun ve keçi yetiştiricilerini çok sevindirdi. 4’ü süt, 2’si dondurma olmak üzere toplam 6 firma ile sınırlı ihracat izninin, hijyen koşulları göz önüne alınarak, daha da genişleyeceği konuşulurken, koyun ve keçi sütü fiyatlarında da oynama beklentisi,üreticileri heyecanlandırıyor. 39 Sütün soğuk zincire alınması gerekli yaşama geçirdiklerini söyleyen Başkan Türer, İzmir’de AB standartlarında süt topladıklarını açıkladı. Koyun ve keçi sütünün ihraç edilebilmesi için sütün soğuk zincire alınması ve bu konuda birliklerin ve kooperatiflerin hizmet vermesi gerektiğine dikkat çeken Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı en büyük birliklerden İzmir Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Özer Türer, Türkiye’nin koyun ve keçi sütü üretiminde Avrupa’da lider ülke olabileceğini belirterek“Küçükbaş hayvan sayısında lider olan Türkiye, koyun ve keçi sütünü soğuk zincire almayı başarırsa ve hastalıklarla mücadele ederse, birkaç yıl içinde koyun ve keçi sütü üretiminde lider ülke olacaktır. Öte yandan, koyun ve keçi varlığının fazla olduğu diğer bazı illerde de,bu konuda bazı çalışmalara başlandığı,İl Tarım Müdürlükleri ve TKDK’nun bu projelere destek verdiği belirtiliyor.(TMA / 5.4.2013) Hastalıklar ve sütün kalitesi çok önemli Süt tüketiminde Dünyanın gerisinde kalan Türkiye, üretimde Avrupa’da öncü konumda bulunuyor.Türkiye, Avrupa’da keçi sütü üretiminde 4’üncü, koyun sütü üretiminde 1’inci sırada yer alıyor. Dünyada ve Türkiye’de koyun-keçi sütü ürünlerine talep katlanarak artıyor. Küçükbaş hayvan sayısı bakımından Türkiye şu anda lider bir ülke. Ancak hayvan hastalıkları ve sütün kalitesi nedeniyle yeteri kadar ihracat potansiyelini değerlendiremiyoruz. Üretimde öncü ülkeyiz, ihracatta neden olmayalım”dedi. Soğuk zincir projesi yaşama geçti! Kaba yem ithal yetkisi, tarım kredi kooperatiflerine verildi !.. Çiftçilere ve üreticilere 2013 yılında verilecek destekleme kalemlerinin sayısı ile oranı arttırıldı. Yeni destekleme kalemleri arasına ilave süt analizi, damızlığa ayrılan manda yavrusu ile kaba yem de alınırken, ayrıca çok yıllık yem bitkilerine,3-4 yılda bir yapılan destekleme ödemesi, bundan böyle her yıl yapılacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2013 yılında üreticilere vereceği tarımsal desteklemelerle ilgili Bakanlar Kurulu Kararı yayınlandı.Kararda,yeni destek fiyatları açıklanırken, desteklemeler geçen yıla oranla,yüzde 20 oranında arttı. Bu yıl çiftçilere 9 milyar destek ödemesi yapılacak Endüstri,y.tohumlu bitkilere, gübre ve mazot desteği Yürürlüğe giren karara göre,artan destekleme kalemlerinden,yağlı tohumlu bitki Türkiye’nin koyun ve keçi sütünü soğuk ve endüstri bitkileri için 7’şer lira gübre ve zincire almayı başarması ve hastalıklarla mazot,hububat,yem bitkileri,baklagiller, mücadele etmesi durumunda, bir kaç yıl- yumru bitkiler, sebze ve meyve alanlarında da koyun ve keçi sütü üretiminde lider ülke dekar için 4,3 lira mazot, 5,5 lira gübre desolacağını iddia eden ve Türkiye’de ilk kez tekleme ödemesi yapılacak. Peyzaj ve süs koyun ve keçi sütü soğuk zincir projesini bitkileri, özel çayır, mera ve orman emvali 40 alanlarında, dekar için 2,9 lira mazot, 4 lira da gübre desteği ödemesi gerçekleştirilecek. Öte yandan fark ödemeleri kapsamında, kilogram başına destekleme miktarı kütlü pamukta 50 kuruş, aspirde 45 kuruş ve zeytinyağında 60 kuruş olarak belirlendi. Hastalıklardan ari işletmeler için sağlık sertifikasına sahip süt sığırı işletmelerinde bulunan damızlık boğalar dışında, 6 aylığın üzerindeki erkek hayvanlar hariç, tüm sığırlar için hayvan sahiplerine 300 yerine, 375 lira ödeme yapılması kararlaştırıldı. 10 yılda yüzde 380’lik artış Bu arada birçok ürüne verilen destekleme miktarlarında da çeşitli artışlar oldu.2013 yılı desteklemeleri geçen yıla göre yüzde 20 artarken, son 10 yılda desteklemelerde yüzde 380’lik bir artış yaşandı. Bu yıl Bakanlık tarafından verilecek 9 milyar liralık destekleme miktarının 2,5 milyarı ise Nisan ayı itibariyle, üreticilerin hesaplarına yatırldı.(TMA / 9.4.2013) Tüm tarımsal kooperatifler ve ortaklarının borçları, 2015 Ekim’e kadar ertelendi! 5 ilde süt analiz desteği 2012’de tüm Türkiye’de yaşanan kuraklık nedeniyle,tarımsal proje uygulayan ve Gıİlk defa bu yıl yeni destekleme kalemleri da Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kaynakarasına ilave süt analizi, damızlığa ayrılan larından kredi kullanarak borçlanan bazı manda yavrusu ile kaba yem de alınırken, tarımsal kooperatifler ve ortaklarının kredi ayrıca çok yıllık yem bitkilerine,3-4 yılda borçlarını ödeme sıkıntısı çekmeleri üzeribir yapılan destekleme ödemesi, bundan ne, Bakanlık harekete geçti. böyle her yıl yapılacak.Pilot olarak uygula3 Nisan 2013 tarihli ve 443 sayılı Kamu Fimaya konulan süt analizi, öncellikle 5 ilde nansmanı ve Borç Yönetiminin DüzenlenAnkara, İzmir, Tekirdağ, Balıkesir ve Bursa mesi Hakkındaki Kanun değişikliği ile 1163 uygulanacak. Süt analizi desteği hayvan sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kubaşına 50 TL olarak belirlenirken, damızlırulan tarımsal amaçlı kooperatifler ve orğa ayrılan manda yavrusu desteği ise hay- taklarının borçlarının ödenmesine kolaylık van başına 100 TL olacak. getirildi. Yeni düzenleme ile 2015 yılı Ekim Kaba yem ithalinde tek yetkili ayına kadar ertelenen borçlar, bu tarihten sonra sözleşme faizi üzerinden 5 eşit taksitte ve 5 yılda ödenebilecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla ithal edilecek kaba yemin fiyatını, kilogram başına 50 kuruşa sabitleyerek, kaba yemi de destekleme kapsamına aldı. Kaba yemin fiyatı 50 kuruş üzerinde gerçekleştiği zaman,maliyet farkını Bakanlık karşılayacak.Yine çok yıllık bitkilerden sulu yoncada dekar başına 50 lira, kuru yoncada 30 lira, korungada ise 40 lira ödeme yapılacak. Borçlanmada”Eşlerin rızası şartı” 443 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’la getirilen ödeme kolaylığından yararlanmak isteyen tarımsal kooperatifler ve ortakları, kanunun yürürlüğe girdiği 3 Nisan tarihinden itibaren 8 ay içerisinde bulundukları ilin Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlükle41 rine başvurmaları gerekiyor. Daha önceki 6111 sayılı kanun ile yeniden yapılandırma hakkı kazanan, ancak tekrar muaccel duruma düşen kooperatifler de, bu haktan faydalanabiliyor. Öte yandan kredi kullanan ve kefil olan tarımsal amaçlı kooperatif ortaklarına uygulanan “eşlerin rızasının aranması şartı” da, yeni düzenleme ile kaldırıldı. Bundan böyle kullanılacak olan kredilerde, kooperatif ortak ve kefil eşlerinin rızasına gerek duyulmayacak..(TMA / 5.4. 2013) Marmarabirlik’in Avustralya’ya zeytin ihraç hedefi 250 ton... Dünyanın en büyük sofralık zeytin üreticisi Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa,Türkiye’den 850, dünya genelinden 17 bin ton sofralık zeytin ithal eden Avustralya’nın büyük bir pazar olduğunu,30 ton civarında olan ihracatın, 2012 yılında 105 tona çıkarıldığını,distribütörleri Kahvecioğlu firmasını da yönlendirerek, ihracatlarını, yıl sonunda 250 tona çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı. Marmarabirlik, Avustralya’da sofralık zeytin pazarından en büyük payı alabilmek için ataklarını hızlandırdı. Marmarabirlik, Avustralya’ya 30 ton olan zeytin ihracatını, geçen yıl 105 tona çıkarırken, bu yılın hedefini de 250 ton olarak tesbit etti.. Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa, yönetim kurulu üyesi Cengiz Sayın, Pazarlama Müdürü Tuncay Kural ile birlikte Avustralya ‘ya gitti. Victoria Eyalet Başbakanı Napthine ile görüştü piyasadaki ürün çeşitliliğini görmek, Marmarabirlik’in pazardaki ürün çeşitlerini ve miktarını artırmanın yollarını aramak amacıyla yola çıkan heyete,Avustralya’da Marmarabirlik Distribütörü Kahvecioğlu International Exp&Imp CEO’su Ali Fuat Kahveci,eşlik etti.Marmarabirlik’ten yapılan yazılı açıklamaya göre,Marmarabirlik Heyeti, Avustralya’nın Melburn Başkonsolosu Seyit Mehmet Apak, Moreland Belediye Başkanı Öztürk Yıldız, Çok Ulusluluk ve Vatandaşlık Bakanı Nicholas Kotsiras ve Çok Ulusluluk Komisyon Başkanı Chin Tan’ı ziyaret etti.Heyet,Victoria Eyalet Başbakanı Denis Vincent Napthine de kabul etti. Asa, Başbakan Napthine’e İznik çinisinden vazo hediye etti. Yıl sonu hedefi 250 ton Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa, Türkiye’den 850, dünya genelinden 17 bin ton dolayında sofralık zeytin ithal eden Avustralya’nın büyük bir pazar olduğunu belirterek “Marmarabirlik’in Avustralya’ya 30 ton civarında olan ihracatını, 2012’de 105 tona çıkardık. Avustralya pazarında,büyük bir potansiyel olduğunu gördük. Distribütörümüz olan Kahvecioğlu firmasını da yönlendirerek, bu ülkeye ihracatımızı yıl sonunda 250 tona çıkarmayı hedefliyoruz” dedi. (TMA / 26.3.2013) Kadın çiftçiler İstanbul’da yarıştı İstanbul- Kadın çiftçileri teşvik etmek ve bilgilerini ölçmek amacıyla düzenlenen yarışmanın İstanbul finalinde, birinciliği Çatalca’dan Esengül Aslan kazandı. Silivri’nin Seymen Köyü’nden Hazel Erdoğan ikinci, Beykoz’un Kılıçlı Köyü’nden Piyasayı tanımak, eksikleri tespit etmek, Havva Dirik ise üçüncü oldu. Ödül olarak 42 birinciye 9 gr. ikinciye 6 gr, üçüncü olan ya- Erikli belediyeye emanet rışmacıya 3 gr. altın ve dördüncü olan yaKeşan(Anayurt) - Erikli Sahili Turizm Gerışmacıya da çeyrek altın verildi. liştirme Kooperatifi’nin altyapı hizmetleKadın çiftçiler, Gıda Tarım ve Hayvancılık ri Keşan Belediyesi’ne devrediliyor.Keşan Bakanlığı’nın öncülüğünde düzenlenen Belediyesi’nde gerçekleştirilen toplantıda “10. Kadın Çiftçiler Yarışıyor” İstanbul fi- Keşan Belediye Başkanı Opr. Dr. Mehmet nali Beykoz Belediyesi’nin desteğiyle, ilçe Özcan, “Kooperatifte görev değişikliği olGıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün du ve alınan karar doğrultusunda altyapı ev sahipliğinde bu yıl Beykoz’da yapıldı. hizmetlerinin belediye eliyle yürütülmesi Çatalca, Silivri, Kartal ve Beykoz’dan kadın istendi. Biz de alınan karar gereği teknik çiftçilerin bilgilerini sergilediği yarışmada kadrolarımızla görüşmelerde bulunduk. çiftçilere, hayvan yetiştiriciliği, ilaçlama, Kooperatifin tüzüğü gereği devir için belli süt sağımı, besin grupları ve sulama gibi bir süreç var ve bu nedenle ilk dönemlerde kooperatif işlerinin yürütülmesi beraberce konularda 15 soru yöneltildi. olacak. Bu bir nevi geçiş dönemi olacak. Yarışmanın ilk turunda Çatalca Merkez’den Kooperatife teknik destek vereceğiz ve Esengül Aslan birinci olurken, Kartal çalışmalar belediye prosedürlerine uygun Yakacık’tan katılan Sümme Karakuş ise olacak” dedi. elendi. Beykoz’un Kılıçlı Köyü’nden yarışan Havva Dirik ve Silivri’nin Seymen Erikli Sahili Turizm Geliştirme Kooperatifi Köyü’nden Hazel Erdoğan’ın berabere Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Aras , bekalması üzerine, altın sorulara geçildi. Ele- lediye ile kooperatifin geçiş döneminde mede Silivri’nin Seymen Köyü’nden Hazel yönetim ve hizmet anlamında uyumu yakalayacaklarını dile getirdi. Aras, koopeErdoğan ikinci, Beykoz’un Kılıçlı Köyü’nden ratifin tam devri ile ilgili olarak da bu yaz Havva Dirik ise üçüncü oldu. üyelere konuyu aktaracaklarını, derinleYarışmanın birincisi Esengül Aslan, Mar- mesine bir onay alınması gerektiğini ve mara Bölge Finali’nde İstanbul adına ya- bunun alınmasına sorun yaşanmayacağına rışacak. Marmara bölge finalinde yarış- inandığını anlattı. Yaşar Aras, Erikli’deki vamacılardan bu kez bir de proje sunmaları tandaşların MOBESE de dahil olmak üzere istenecek. Kadınların el attığı her alanın birçok hizmet beklediğini bu hizmetlerin bereketlendiği ve geliştiğini söyleyen Bey- de sırasıyla ortaklaşa şekilde çözümlenekoz Kaymakamı Süleyman Erdoğan, yarış- ceğini kaydetti. (http://www.anayurtgamaya katılan kadınları cesaret ve bilgilerin- zetesi.com/default.asp?page=haber&i den dolayı tebrik ederek ödüllerini takdim d=4398839),(26.2.2013) etti. İstanbul İl Tarım Müdürü Kasım Piral, Beykoz Kaymakamı Süleyman Erdoğan, “Hizmetle Mükellefiz” Gübretaş Genel Müdür Yardımcısı Tahir Sivas Belediye Başkanı Ürgüp, Sivas Özel Okutan, Beykoz İlçe Tarım Müdürü İbrahim Halk Otobüsleri Kooperatif Başkanlığını ziÖzdemir ile 39 ilçeden ilçe tarım müdür- yaret etti.Kooperatif binasındaki ziyarette leri yarışmacı kadın çiftçilere destek verdi. Belediye Başkan Yardımcısı Yılmaz Uysal, Özel Halk Otobüsleri Kooperatifi Yönetim (Anayurt Gaztesi / 27.3.2013) 43 Kurulu Başkanı Sebahattin Çimen ve dernek yönetim kurulu üyeleri de hazır bulundu. Başkan Ürgüp, ziyarette ulaşım esnafının problemlerini taleplerini dinledi. Ulaşım esnafına özel bir değer verdiğini belirten Başkan Ürgüp, toplu taşımayla ilgili yaşanan bazı sıkıntıların çözümüne yönelik, hem esnafın hem de vatandaşların taleplerini karşılayacak şekilde yapılacak çalışmalara katkı sağlamaya hazır olduğunu söyledi. Sivas Belediye Başkanı Doğan Ürgüp sözlerine şöyle devam etti: “Belediye hizmetleriyle ilgili kurumlar dernekler, kooperatifler bunlar direk belediyelerle temas halinde. Dolayısıyla eksileri artıları zaman zaman beraber oturup paylaşmak lazım, bunların istişaresini yapmak lazım. İşte bu istişarelerde bulunmak için bugün buraya geldim. Hem sizin halktan hem de halkın sizden beklentileri vardır. Bir kere hepimiz halka hizmet ediyoruz. Biz imkânlar dâhilinde sizin yaşadığınız sıkıntılara çare olmaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü desteğimizi sağlamaya çalışacağız. Sizin de halkla ilişkilerinizde daha dikkatli, daha tertipli olacağınıza inanıyor ve çalışmalarınızda hayır ve başarılar diliyorum.” Anayurt Haber Merkezi (http://www.anayurtgazetesi.com/ default.asp?page=haber&id=439875), (26.2.2013) Çat Yaylası turizme açılıyor Toplamda 605 bin 409 Türk Lirası harcama yapılan turizm bölgesinin inşaatı tamamlanarak açılışa hazır olduğu bildirildi. Oran Kalkınma Ajansı’yla yapılan anlaşma gereği 1 yıl içinde tamamlanması gereken proje tamamlandı.Anayurt Haber Merkezi,(26.2.2013),(http:// www.anayurtgazetesi.com/default. asp?page=haber&id=439870 Suğla Kooperatifinde görev değişimi Seydişehir Suğla Su Ürünleri Kooperatifi Başkanlığına Muzaffer Küçük seçildi. Suğla Su Ürünleri Kooperatifi olağan kongresi, Kumluca köyünde, 133 ortaktan 108’inin katılımıyla gerçekleşti, 2 listenin yarıştığı seçimde 55 oy Muzaffer Küçük alırken,eski başkan Etem Ekinci 53 oy aldı. Yönetime ise Gölyüzü köyünden Sezai Yılmaz,Kumluca köyünden Mevlüt Yeşil seçildi. Başkan Muzaffer Küçük (41), tüm ortaklara teşekkür ederek, ilerleyen günlerde daha iyi çalışmalar yapmak üzere yönetimle toplanacaklarını söyledi. Küçük’’Ortaklarımızın hak ve menfaatlerini korumak için sürekli istişarede bulunacağız.Sıkıntılarımız var. Elbirliğiyle uzlaşma içerisinde gidereceğiz. Teslim aldığımız bu bayrağı, en iyi şekilde ileriye götürerek, bizden sonraki görev alacak arkadaşlarımıza teslim edeceğiz.(http://www.anayurtgazetesi.com/default.asp?page=haber&i d=444908),(06.4.2013) Sivas- Gemerek ilçesine bağlı Çat köyünde bulunan “Çat Yaylası Turizme Açılıyor” Ankara Şoförler Esnaf ve isimli projede sona gelindiği öğrenildi.. Gemerek Köylere Hizmet Götürme Birli- Sanatkarlarda Genel Kurul ği Başkanlığınca ilçeye bağlı Çat köyünde Heyecanı “Çat Yaylası Turizme Açılıyor Projesi” kapsamında yapılan mesire alanı düzenleme Sınırlı Sorumlu Ankara Şoförler Minibüscüler Kamyoncular ve Bilumum Nakil Vasıçalışmaları tamamlandı. 44 taları Esnaf ve Sanatkarlar Kefalet ve Kredi Kooperatifi 33. Olağan Genel Kurul Toplantısı ANKESOB Konferans Salonu’nda yapıldı. Birlik ve beraberlik mesajlarının öne çıktığı genel kurulda, Ankara Şoförler Esnaf ve Sanatkarlar Kefalet ve Kredi Kooperatifi Başkanı Mehmet Yiğiner, iyi yolda olduklarını ve 2012 yılında finansman sıkıntısı yaşamadıklarını söyledi.Başkan Mehmet Yiğiner, 33. olağan genel kurul toplantısı vesilesi ile kooperatif ortaklarına ev sahipliği yapmaktan ve birarada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Genel kurulda önce 2012 yılında gerçekleşen faaliyetleri anlatan Başkan Yiğiner şöyle konuştu: lan kredilerin tamamı gününde ödenmiştir diyebiliriz. Ortaklarımıza kişi başına kullandırılan kredi miktarı ise ortalama 46 bin TL.’dir. Toplamda 1674 üyeye ulaştık. Üye anlamında da önceki yıllara oranla büyüdük.” Ankara Şoförler Esnaf ve Sanatkarlar Kefalet ve Kredi Kooperatifi’nin genel kurul toplantısında yönetim ve denetim kurulları şu isimlerden oluştu:Yönetim Kurulu Asil; Mehmet Yiğiner, Fikri Katar, Zekerya Murat, Özkan Ünal ve Abdullah Kocaoğlu. Yönetim Kurulu Yedek; Bayram Gökdemir, Aydın Aydın, İsmail Çilek, Hacı Mehmet Ali Köse ve Tuncay Kara. Denetim Kurulu Asil; Vecihi Naci Semerci “2012 yılında 26 milyon 929 bin 500 TL ve Bayram Akyol. Denetim Kurulu Yedek; kredi kullanıldı. Bugün itibariyle esnafı- Işıl Doruk ve Aydın Kılıçarslan. Son olarak mızın kullanmış olduğu kredi toplamı 50 da bölge birliği temsilcilerinin seçimi yapılmilyon TL’yi geçti.Kooperatifimizin büyü- dı. Temsilciler şu isimlerden oluştu: Bölge me hacmi de yaklaşık yüzde 400 civarında Birliği Temsilcisi Asil; Mehmet Yiğiner, Fikri oldu. Bu sonuçlar, önceki yıllara göre es- Katar, Zekerya Murat ve Levent Yıldız. Bölge nafımızın kullandığı kredi miktarının katla- Birliği Temsilcisi Yedek; Özkan Ünal, Bayram narak arttığını gösteriyor. Kredi takip oranı Gökdemir, Abdullah Kocaoğlu ve Işıl Doda siz değerli ortakların duyarlı davranarak ruk.(Hakan BİNGÜL),(28.3.2013),(http:// kredi taksitlerini zamanında ödemesinden www.anayurtgazetesi.com/default. dolayı yüzde 1’lerin altında kaldı. Kullanı- asp?page=haber&id=443752) 45 46 47 GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ... 48
© Copyright 2024 Paperzz