1-GIYASEDDİN CEMŞİD AL-KAŞİ, 1380,Kaşan, Iran - 22 Haziran 1437], Semerkand) 14. yüzyılın son yarısında, Kaşan’da doğmuş bir Hekim, Matematikçi ve Gökbilim adamıdır.Doğum ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Öğrenimini Kaşan’da tamamlamış, Uluğ Bey'in daveti üzerine Semerkand'a gitmiş ve çalışmalarına burada devam etmiştir. Matematik ve astronomi üzerine çalışmaları olan al-Kaşi, aritmetikte ondalık sistemi ilk kullanan kişidir. Meraga Gözlemevi’nde yapılmış olan gözlemleri içerenİlhan’ın Zici adlı zicteki tabloları yeniden hesap ederek İlhan’ın Zici’ni tamamlayan Hakan’ın Zici adlı eserini yazmıştır; Süllem elSema adlı eserinde ise gök cisimlerinin uzaklıkları sorununu tartışmıştır. Gıyaseddin Cemşid al-Kaşi’nin en önemli eseri, Ortaçağ İslâm Dünyası’ndaki matematik bilgisini bütün yönleriyle serimlediği Matematiğin Anahtarı adlı kitabıdır; bu eserinin bir bölümünde ondalık kesirleri kuramsal yönden incelemis ve bu kesirlerle toplama, çıkarma, gençlinin ilk yıllarında Bağdat’taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmî ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat´a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem’un Harezmi’deki ilim kabiliyetten haberdar olunca onu kendisi tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesinin idaresinde görevlendirilir. çarpma ve bölme gibi aritmetiksel işlemlerin nasıl yapılacağını Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı eserlerin örnekleriyle göstermiştir; burada vermiş olduğu bilgiler daha sonra 16. tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan yüzyılın Osmanlı ünlü matematikçilerinden ve Beyt’ül Hikme’de görevlendirilir. Böylece Harezmî Bağdat´ta inceleme ve astronomlarından Takiyüddin (Arapça: يماشلا فورعم نب دمحم نيدلا يقت araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi ve manevi imkânlara , ال س عديTaqī al-Dīn Abū Bakr Muhammad ibn Qādhī Ma'rūf ibn Ahmad kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden uzak olarak matematik al-Shāmī al-'Asadī al-Rāsid[1]) tarafından kullanılacak, trigonometri ve ve astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar. astronomiye uygulanarak geliştirilecektir. Usule uygun, sin 1° belirlemek için Gıyaseddin Cemşid al-Kaşi aşağıdaki çözümü bulmuş, sonraları 16. yüzyılda Fransız matematikçilerinden François Viète tarafından sık sık kullanılmıştır.[2] ESERLERİ: Khagani Zij (1413) Ar-Risala al-Muhitija (1424) Miftah al-Hisab, (1427) Gıyasüddin Cemşid ve Cebir Gıyasüddin Cemşid, aritmetikle ilgili ilmi çalışmalarının yanında, cebirde yüksek dereceden nümerik denklemlerin yaklaşık çözümlerine, kendi görüşü olarak ortaya koyduğu orjinal çözüm yolları ile, etkinliğini zamanımıza kadar sürdürmüştür. Bu konuda; özellikle; ax3 + x3 = bx tipindeki üçüncü derece denklemlerin çözümünde, zamanı için yeni olan çözüm yolları ortaya koymuştur. Gıyaseddin Cemşid Arşimed'in pi sayısının hesaplanması için önerdiği iç içe poligonlar yöntemini kullanarak virgülden sonra 14'üncü basamağa kadar gitmiş ve pi sayısını kendi zamanının en iyi hesaplamış kişisi olmuştur. O güne kadar en iyi sonuç olarak Zu Chongzhi tarafından 6'ıncı basamağa kadar gidilmişti. Bu rekor 180 yıl gibi çok uzun bir süre boyunca El-Kaşi'de kalmıştır. 180 yıl sonra Adriaan van Roomen tarafından yine aynı yöntemle virgülden sonra 15[3] (ya da 17[4]) basamak ile kırılmıştır. KAYNAKÇA:^ Dr. Salim Ayduz, Taqi al-Din Ibn Ma’ruf: A BioBibliographical Essay (İngilizce) Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmî Şam’da bulunan Kasiyun Rasathanesin´de çalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar Ovasına giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini incelemek için Afganistan üzerinden Hindistan’a giden bilim heyetine başkanlık da etmiştir. Harezmî’nin Latinceye çevrilen eserlerinden olan El-Kitab’ul Muhtasar fi’ Hesab’il cebri ve’ Mukabele adlı eserinde ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceler. El Harizmi matematiğin yanısıra astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince´ ye çevrilmiştir. Bunu yanısıra Ptolemy’nin coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır. Cebire Yaptığı Katkılar 1. ^ Marlow Anderson, Victor J. Katz, Robin J. Wilson (2004), Lütfi Göker’in Matematik Tarihi ve Türk İslam Matematikçilerinin Yeri´ adlı eserinde de denildiği gibi Harezmî cebiri müstakil bir bilim dalı Sherlock Holmes in Babylon and Other Tales of Mathematical 2. 3. haline getiren bilgindir. Yalnız cebiri müstakil bir bilim dalı haline History, Mathematical Association of America, p. 139, ISBN getirmekle kalmamış, zamanın en kapsamlı ve en sistemli cebir kitabını 0-88385-546-1 yazarak da kendinden sonraki nesillere cebiri öğreten referans kaynağı ^ http://www-history.mcs.st-andrews.ac.uk/Biographies/Al- olma vasfı kazanmıştır. Harezmi’nin cebirle ilgili konuları kapsayan kitabı Kashi.html onun aynı zamanda Latinceye çevrilen 3 önemli eserinden biri, belkide ^ The History of Pi, Fountain Magazine, Issue 49, Page 24, en önemlisi olan El-Kitabü’l Muhtasar fi Hesabi’l Cebr ve’l Mukabele’dir. Bu eserde Harezmî yeni teoremler ve problemlere sunduğu yeni çözüm 2005 2-HAREZMİ:Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi olan büyük bilim adamı, Horasan’da (Özbekistan’ın Karizmi kentinde) doğmuştur. Hayatının büyük bir bölümü Bağdat’ta (Beytü’l Hikme’de) matematik, astronomi ve coğrafya konularında çalışarak geçmiştir. Cebirin kurucusu olan Harezmî’nin iki önemli matematik kitabı vardır; "Cebir" ve "Hint Hesabı". Harezm’de temel eğitimini alan Harezmî yöntemleri ile Avrupa matematiğine de ışık tutmuştur.(Her ne kadar eser 300 yıl sonra Latinceye çevrilmiş ve Avrupa; cebiri, doğudan 300 yıl geride takip edebilmişse de.) Hârizmî ve Geometri Matematikte yeni sayılabilecek bir dal olan, analitik geometri ile ilgili eserler, analitik geometriyi, 16. yüzyıl Fransız matematikçi Descartes'in, 1637 yılında yazdığı La Geometri adlı eseri ile başlatırlar. Gerçekte, Hârizmî tarafından 830 yılında Arapça olarak yazılan Cebri ve'l Mukabele adlı eserde, analitik geometriye ait ilk bilgiler ortaya konmuştur. Hatta, Ömer Hayyam'in Cebir adlı eserinde de, analitik geometriye ait bilgilerin varlığı görülür. Analitik geometrinin Descartes'la ilgisini, şu şekilde belirtmek, gerçeğin tam ifadesi olur. Descartes, kendisinden önceki yıllarda var olan analitik geometri bilgilerini toplayarak sistemleştirmiş ve kısmen de genişletmiştir. Müsteşrik Sigrid Hunke, analitik geometri konusunda aynen şunları yazar. "Adedi çokluklarla (kemiyetlerle) geometrik çoklukların beraber yürütülmesi gerektiğine dair kesin fikir de ilk olarak, İslam ilim sahasında rastlanır. Rönesansımızın üstatları, onun için, Yunanlılar değil, bilakis İslam Dünyası oldu. "Denebilir ki; cebirin geometriye tatbikati demek olan, analitik geometriyi münferit bir geometri dalı haline getirme metotlarını ilk olarak Hârizmî tarafından ortaya konmuştur. Trigonometrinin Avrupa'da duyulup dağılmasına etkili olanların başında gelen Sabit bin Kur-ra, geometri konularındaki çalışmaları ile de adını zamanımıza kadar sürdürmüş olan ünlü matematikçilerimizden biridir. Konikler kitabı ile Apolonyos'a serh yazdı. Huneyn bin İshak tarafından Öklid'in Elementler adlı eserine yazılan serhi, ilaveler yaparak düzeltti. Menalaus, Apolonyos, Pisagor, Archimed, Öklid ve Theodosus'un eserlerini Arapçaya tercüme etmekle, geometriye, zaman için orijinal olan, yeni bilgiler kazandırmıştır. Matematik İle İlgili Eserleri 1)El-Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele 2) Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind 3) el-Mesahat Örneğin: X4 + pX3 = r denklemini çözerken y3 + axy + b = 0 ve X2 − Y = 0 koniklerinin kesişmesinden istifade etti.Eski Yunanlıların ve Hintlilerin çözemediği birçok problemi geometirk yollarla çözmeyi başardı. Eserleri 1-Kitab ül Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir.Birinci bölümde,yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler,ikinci kısımda yıldızların hareketlerinin incelenmesi,üçüncü kısımda yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır.Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi’nde 1138 numarada kayıtlıdır.Eser,Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır. 2-Kitabun fi Amel-il,Mistarati vel-Pergarvel-Gunye 3-Kitabab ma Yahtacu-İleyh-İl-Küttab vel Ummal min İlm-il-Hisab 4-Kitabün Fahirün bil Hisab 5-Kitabün fil İlmi Hisab-il-Müsellat 6-Kitabün fil-Felek Astronomi İle İlgili Eserleri 1) Ziyc 'ul Harezmi 2)Kitab al-Amal bi 'l Usturlab 3)Kitab 'ul Ruhname Coğrafya İle İlgili Eseri Kitab surat al-arz Tarih İle İlgili Eserleri Kitab 'ul Tarih 7-Kitabün Zic-iş-Şamil 8-Kitabun fil-Hendese 9-Kitabül Medhal ila-Aritmetik 10-Tefsiri Harezmi fi Cebri vel-Mukabele Kaynakça:www.forumdas.net KAYNAKÇA:www.birgaripmatematikci.com 3-EBUL VEFA EL-BÜZCANİ (10 Haziran 940-1 Temmuz 998) tam ismi Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin elAbbas el-Büzcani olan İranlı matematikçi ve astronom.940 yılında İran’da bulunan Büzcan kasabasında doğmuştur.Bu yüzden Ebul Vefa Büzcani diye meşhur olmuştur.İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib’in yanında başlayan Ebul Vefa 959 yılında Bağdat’a gitti.Ölümüne kadar da burada ilimle meşgul oldu.İlim sahasında,matematik ilmini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı ve bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı.Batlamyus’un ve Diophantos’un eserlerini inceleyip açıklamış,astronomi sahasında ise Ay’ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır.Matematik ve astronomideki hizmetleriyle ilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur. Astronomi:Ebul Vefa,yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi.Bundan başka trigonometri çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti ve küresel trigonometrideki bazı problemlerin çözümü için yeni yöntemler keşfetti.Astronomik gözlemler için sinüs(ceyb) ve tanjant(zıl) değerlerini gösteren çizelgeleri on beşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı.Ünlü matematikçi El-Mervezi’nin de buna benzer çizelgeleri olduğu bilinse de,O’nun çizelgeleri tanjant ve kotanjantı yayın fonksiyonu olarak vermediği gibi,Ebul Vefa’nın çizelgeleri kadar sağlıklı değildir. Matematik:Ebul Vefa,matematik sahasında,özellike trigonometri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Trigonometrinin altı esas oranı arasındaki trigonometrik münasebetleri ilk defa ortaya koymuştur.Bu oranlar,günümüzde aynen kullanılmaktadır. Ebul Vefa’nın matematik tarihinde ortaya koyduğu ilk trigonometrik özdeşliklerden bazıları şunlardır: sin(a + b) = sin(a)cos(b) + cos(a)sin(b) cos(2a) = 1 − 2sin2(a) sin(2a) = 2sin(a)cos(a) 4-HÜSEYİN TEVFİK PAŞA (1832-1901) Vidin’de doğmuş, genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve Askerî Okul’da okumuştur. Burada, matematik derslerindeki yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun olmuş olan matematik hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel dersler vermiştir. Tahsilini bitirdikten sonra Harbiye’ye cebir hocası olarak atanmış, Tahir Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin Tevfik Paşa’ya kalmıştır.Harbiye’deki hocalığı devam ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirilmiştir. 1868′de Paris’teki Mekteb-î Osmanî’ye müdür muavini olarak gönderilmiş ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı üzerine incelemelerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için üniversiteye de devam etmiş ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca bazı makaleler yayımlamış ve bilimsel toplantılara katılmıştır. Hüseyin Tevfik Paşa, 1872′de Amerika’daki bazı silah fabrikalarına ısmarlanan tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle Amerika’ya gönderilmiştir. 1878 yılına kadar Amerika’da kalmış ve bu süre içinde matematikle uğraşmıştır; Lineer Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur. Eserinin önsözünde şöyle söylemektedir: “Bu kitapta incelenen lineer cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu olduğu quaterniyonlara çok benzer. Lineer cebir, quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar üniversitelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabülü görüp görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden bilmiyorum”. Kendi sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir: “Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem geometride ele alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; halbuki lineer cebirde yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu düşünme durumunda değiliz”. Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından çok önemlidir. Ayrıca küresel trigonometride sinüs teoremini açıklamıştır: Ebul Vefa,Habeş el-Hasib ve el-Mervezi gibi önemli matematikçileri izleyerek tanjant ve sekant fonksiyonlarını tanımladı. Sekant kaşifi olarak genellikle Kopernik bilinirse de,ünlü bilim tarihçilerinden Monte Candon ve Carra de Vaux’un araştırmaları sonucu bu buluşun Ebul Vefa’ya ait olduğu tespit edilmiştir. Trigonometrinin yanında cebir ilmi üzerinde derinlemesine çalışmalarda bulunan Ebul Vefa,o zamana dek bilinmeyen dördüncü dereceden denklemlerin çözümünü gerçekleştirdi. Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve Amerika’da kaldığı sıralarda Fransızca ve İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye’nin ve Dârüşşafaka’nın kurucularındandır. Burada matematik dersleri vermiş, yine bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır. Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur. Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf etmiştir. Eserleri Hüseyin Tevfik Paşa’nın eserleri şunlardır: 1- Zeyl-i usul-i Cebir 2- Cebr-i Âlâ 3- Fenn-i Makina 4- Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makaleler (Hesab-ı Müsenna = Dual Aritmetique) 5- Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı ek türevler,Taylor ve Mc’Lauren bahisleri içerir. 6- Usul-i llm-i Hesap 7- Astronomi 8- Mahsusat ve Gayrı Mahsusat (Felsefeye ait bir eserdir). 9- Linear Algebra Kaynakça:www.tualimforum.com 1948 yılında Fen Fakültesi dekanlığına getirildi. 1940-1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Kitapları: * Nazari Hesap(1931) * Mihanik(1934) * Diferansiyel ve İntegral Hesap(1945) * Über die Traghe-its-formen eines modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928) 7- CAHİT ARF:1918-1920 yılları arasında İstanbul Erkek Lisesi’nde okudu.Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale Superieure’de 5-SALİH ZEKİ BEY-(1864-1921):1864 yılında İstanbul’da yoksul bir 1932′de tamamladı. Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa, annesi öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine ninesi tarafından on doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. yaşındayken Darüşşafaka’ya verildi. 1882 yılında Darüşşafaka’yı Türkiye’ye döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf Kalemi (Fen ve ordinaryus profesörlüğe yükseldi ve 1962 yılına kadar çalıştı. Daha Şubesi)’ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da sonra Robert Kolej’de Matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) bilim kolu arkadaşıyla birlikte Paris’e gönderildi ve burada Politeknik başkanı oldu. Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. 1887 yılında Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve İstanbul’a döndü ve eski dairesinde elektrik mühendisi ve müfettiş olarak incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i Mülkiye’de (bugün Ankara olarak görev yaptı. 1967 yılında Türkiye’ye dönüşünde Orta Doğu Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik ve kimya dersleri Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli verdi (1889-1900). Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve II. oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Maarif Nezareti Meclis-i Maarif Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk Matematik üyeliğinde bulundu. 1910’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray Derneği başkanlığını yaptı. Lisesi) müdürlüğüne atandı. 1912’de Maarif Nezareti müsteşarı, 1913’te Cebir ve sayılar teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum 1990′da 3 ve Darülfünün-ı Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu. 1917’de 7 Eylül tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de gerçekleştirilmiştir. rektörlükten ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen Şubesi (Fakültesi) Halkalar ve geometri üzerine ilk konferanslar da 1984′te İstanbul’da Müderrisi (Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru aklî yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale dengesini kaybetti ve tedavi altındayken 1921 yılında Şişli’deki Fransız sunmuştur. Hastanesi’nde öldü. Fatih Camiinin bahçesine gömüldü. Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat 3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu evliliklerden birini Halide Edip’le etmiştir. (Adıvar) yapmış, ölümünden kısa bir süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki, Cahit Arf Çalışmaları:Cahit Arf, cebir konusundaki çalışmalarıyla önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi. İkdam, dünyaca ün kazanmıştır. Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız pergel yardımıyla çözülebilirliği konusundaki yaptığı çalışmalar, katkıda bulundu. Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu konularda bir kısmı ders kitabı değişmezlere ilişkin “Arf değişmezi” ve “Arf halkaları” gibi literatürde olmak üzere çok sayıda yapıt verdi. adıyla anılan çalışmaları matematik dünyasının ünlü matematikçileri ESERLERİ: Hendese (Geometri) [lise ders kitabı]; Hikmet-i Tabiiye (Fizik) [lise ders kitabı]; Mebhas-ı Savt (Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi (Elektro Magnetizma); Mebhas-ı Hararet-i Harekiye (Termodinamik); Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim); Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve Kılcallık); Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat (Akışkanların Hareketi); Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri); Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi); Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi); Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi); Asar-ı Bakiye (Ölmez Eserler). Son iki yapıtın tamamı, ayrıca Henri Poincare’den çevirdiği dört kitap basılmamıştır. 6-KERİM ERİM:İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’ni bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert Einstein’in yanında doktorasını yaptı (1919). Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Burada Mustafa İnan gibi önemli bilim adamlarının da hocalığını yaptı. Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs profesör oldu. arasında yer almasını sağladı. Matematik literatürüne “Arf Halkaları, Arf Değişmezleri, Arf Kapanışı” gibi kavramların yanısıra “Hasse-Arf Teoremi” ile anılan teoremler kazandırmıştır. Matematiği bir meslek dalı olarak değil, bir yaşam tarzı olarak görmüştür. Öğrencilerine her zaman “Matematiği ezberlemeyin kendiniz yapın ve anlayın” demiştir. Hakkından yazılmış bir yazıda şöyle denmiştir: “…Bir zamanlar integrali bilen kimselerin matematikçi, üstel fonksiyonu bilenlerin ise büyük matematikçi sayıldığı ülkemizde derin matematik konularının tartışılacağı hayal bile edilemezdi. Cahit Arf, Türkiye’de matematiğin o günlerden bu günlere gelmesinde en büyük rolü oynamıştır.” Cahit Arf Konferansları:Orta Doğu Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü’ünde her sene Arf adına ve anısına özel bir konferans düzenlenmektedir. Hasse – Arf Teoremi:Cahit Arf’ın Almanya’da ünlü bir matematik dergisi olan Crelle Journal’da 1939 yılında yayımlanmış olan ilk çalışması, Göttingen Üniversitesi’nde, 1938 yılında hazırladığı son derece parlak Diego (1970-71) ve Yarmouk (1986) üniversitelerinde,Oberwolfach olan doktora tezidir. Cahit Arf’ın Almanya’ya gelmeden önce düşündüğü Matematiksel Araştırma Enstitüsü’nde (1988) ve son derece prestijli ve proje haline getirdiği çok kapsamlı bir problem vardı: Çözülebilen Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde (1976) ziyaretçi profesör cebirsel denklemlerin bir listesini yapmak. Bu amaçla Göttingen’e gitti ve orada ünlü matematikçi Hasse’nin doktora öğrencisi oldu. Hasse’ye projesinden bahsetti. Hasse, problemi önce özel hallerde çözmesini salık verdiğini, bunun üzerine birkaç ay gibi kısa bir süre Cahit Arf’ın hiç gözükmediğini ve o süre sonunda problemi tamamen çözüp kendisine getirdiğini 1974′te yine Silivri’de bir Cebir ve Sayılar Teorisi toplantısında anlatmıştı. Bu olay Cahit Arf’ın üstün matematik yeteneğini göstermenin yanı sıra daha Göttingen’e gelirken matematik bakımından ne kadar olgun olduğunu da göstermektedir. Cahit Arf bu çalışmasıyla sayılar teorisinde çok özel bir yeri olan lokal cisimlerde dallanma teorisine çok önemli yapısal bir katkıda bulunmuştur. Burada bulduğu sonuçlardan bir bölümü bugün dünya matematik literatüründe ve kitaplarda Hasse-Arf Teoremi olarak geçmektedir. Lokal cisimler teorisi, daha önce de belirtildiği gibi, H. Hasse tarafından çok efektif olarak kullanılmaya başlanmıştı. Ancak, o zamanki lokal cisimler teorisi, daha ziyade sayı-cisimleri ve (sonlu katsayılı) cebrik fonksiyon-cisimleri üzerine uygulanmak maksadıyla geliştirildiği için, daima kalan sınıf cisminin sonlu bir cisim olduğu kabul edilerek olarak bulundu.1979 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü aldı.İhtisas alanı cebir, cebirsel sayılar kuramı,kodlar kuramı ve kriptolojiydi. Araştırma alanı Galois ve ters Galois kuramlarıydı. Masatoşi Gündüz İkeda (d. 25 Şubat 1926, Tokyo. ö. 9 Şubat 2003, Ankara), cebirsel sayılara katkılarıyla tanınan Japon asıllı Türk matematik bilgini. 1948′de Osaka Üniversitesi Matematik Bölümü’nü bitirdi. 1953′te doktor, 1955′te de doçent unvanlarını aldı. 1957-59 arasında Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde Helmuth Hasse’nin yanında araştırmalar yaptı. Hasse’nin önerisi üzerine 1960′ta Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik dersleri vermeye başladı. 1961′de aynı üniversitenin fen fakültesinde yabancı uzmanlığa atandı. 1964′te Türk uyruğuna geçerek, 1965′te doçent, 1966′da profesör oldu. 1968′de Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl süreyle çalışmak üzere Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne gitti. İzninin bitiminde Orta Doğu Teknik kurulmuş idi. Dolayısıyla, bu oldukça sınırlı şartın yerine daha genel bir Üniversitesi’nin sürekli kadrosuna girdi. Çeşitli tarihlerde Hamburg, şart altında bu teorinin kurulması çok arzu edilen bir husus idi. Herhalde ABD’deki California ve Ürdün’deki Yermuk üniversitelerinde konuk onun içindir, Cahit Bey’in Göttingen’de Hasse ile yaptığı ilk görüşmede, öğretim üyesi,1976′da Princeton’daki Yüksek Araştırma Enstitüsü’nde Hasse ona hemen bu problemi doktora konusu olarak tavsiye etmiştir. araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Cahit Bey’in bana anlattığına göre, bu görüşmeden sonra, kendisi bir Kurumu’nun (TÜBİTAK) Temel Bilimler Araştırma Kurumunda yer aldı. daha hiç Hasse ile görüşmemiş, ta bir yıl sonra doktora tezini bitirinceye Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik Araştırma Ünitesi kadar. “Untersuchungen Über Reinverzweigte Erweiterungen Diskret başkanlığı yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı 1979′da bewerteter Perfekter Körper” adlı Cahit Bey’in tezinde, kalan sınıf TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazandı. cisminin sonlu olması şartı yerine daha çok genel bir şart altında lokal cisimler teorisi kurulmuştur. Cahit Bey’in tezinde şekillenmiştir diyebiliriz. Japonya’da bulunduğu dönemde halkalar kuramı ve grupların matrisle Özelikle, bu tez içinde yer alan ve daha önce J. Herbrand tarafından gösterimi üzerine araştırmalar yapan İkeda, 1970′lerde cebirsel sayılar incelenmiş olan yüksek mertebeden dallanma gruplarının indisleri ile kuramına yönelerek, rasyonel sayılar cisminin salt Galois grubunun ilgili Hasse Arf teoremi çok meşhurdur. Bu teorem, yukarıda belirtilen indisler arasında sıçramalara tekabül edenlerin tam sayılar olduğunu ifade etmekte olup, Arf’ın temsillerinin varlığının ispat için de kilit nokta teşkil ettiğinden ün kazanmıştır. Böylece Cahit Bey, bir yıl gibi kısa bir zaman içinde mükemmel bir doktora tezi hazırlayarak, kendisinin olağan üstü kabiliyetini kanıtlamış oluyordu.Ayrıca Göttingen’deki seçkin matematikçiler ile kaynaşmış olan genç Cahit Bey, sayılar teorisine ait zamanın en uç araştırma havasını bol bol teneffüs etmiştir. Fakat aynı zamanda bu zonelerin, İkinci Dünya Savaşı’na doğru sürüklenen Almanya için uzun karanlık zamanların başlangıcı olduğunu da ilave etmemiz gerekir. 8- MASATOSHİ GÜNDÜZ İKEDA (1926-2003):25 Şubat 1926’da Tokyo’da doğan Masatoshi Gündüz İkeda, 1948’de Osaka Üniversitesi’nin Matematik Bölümü’nden mezun oldu. Doktorasını aynı üniversiteden 1953’te aldı. 1960’da Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde “yabancı matematik ve istatistik ihtisas sahibi” olarak Türkiye’ye otomorfizimleri ve tümelliği konularında önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Ünlü matematik dergisi Crelle’s Journal’da yayımlanan bir çalışmasında Galois grubunun çok özel bir yapıda olduğunu gösterdi. KAYNAKÇA:www.bilgicity.org 9- GELENBEVÎ İSMÂİL EFENDİ:Hanefî mezhebi fıkıh ve kelâm âlimi, kadı, meşhûr Osmanlı matematikçisi. Babası Mustafa ve dedesi Mahmûd efendilerdir. 1143 (m. 1730) senesinde Manisa’ya bağlı Kırkağaç kazasının, Gelenbe kasabasında doğdu. Doğduğu yere nisbetle Gelenbevî denildi. 1205 (m. 1791) senesinde bugün Yunanistan sınırları dâhilinde bulunan Tırhala Yenişehiri’nde vefât edip, Bayraklı Câmii kabristanına defnedildi. Küçük yaşta babasının ölümü ile yetim kalan İsmâil Efendi, annesinin yanında kaldı. İlim tahsil edemedi. Hâlbuki baba ve dedeleri hep ilimle meşgûl olmuşlar, Allahü teâlânın dînine hizmet ile ömür geçirmişlerdi. Oniki-onüç yaşına gelen İsmâil Efendi, hâlâ sokaklarda oyun oynuyor, gelmeden önce Nagoya, Osaka ve Hamburg üniversitelerinde çalıştı. Ege Üniversitesi’nde doçent (1965) ve profesör (1967) oldu. 1969-76 boşa vakit geçiriyordu. Yine birgün sokakta oynarken, baba dostlarından yılları arasında ODTÜ’deydi.1970-73 arası Tübitak’ta, 1976-78 arası biri onu gördü. Yanına çağırıp; “Çok yazık, ata ve ecdadın hep ilimle Hacettepe Üniversitesi Matematik Bölümü başkanlığı yaptı. 1978-1991 arası ODTÜ’ye geri döndü. 1991-93’te Kuzey Kıbrıs’ta, 1993-95’te Marmara Araştırma Merkezi’nde,1995-97’de Gebze’de, Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1997’den beri Feza Gürsey Enstitüsü’nde çalışıyordu. Bu zaman zarfında, Hamburg (1966), San meşgûl oldular. Sen ise bu yaşta başı boş geziyor, sokaklarda oynuyorsun!” dedi. Ona ilim öğrenmesi husûsunda yardımcı olabileceğini söyledi. İsmâil Efendi, o günden i’tibâren oyunu terketti. İlim tahsiline başladı. Kısa zamanda başarı gösterip zekâ ve çalışkanlığını ta’yin edilen zamana kadar cevap vermesini ister. İsmâil Efendi, müddet ortaya koydu, İstanbul’a gidip Ayaklı Kütüphâne nâmıyla tanınan Müftî- dolunca sorusunun cevâbını almaya gelene, logaritma ile ilgili yazdığı zâde Mehmed Efendi ve Mestan-zâde Osman Efendi gibi ulemâdan ilim kitabı verir. Adam evirip çevirir, şerhi inceler. Tercümanı yardımıyla öğrendi. Muhammed Hâdimî hazretlerinin ilminden istifâde etti. Fıkıh, mütâlâa eder ve Reîs Râşid Efendi’ye; kelâm, matematik, mantık ve mühendislik ilimlerinde ilerledi. Medreseden me’zûn olduktan sonra, 1177 (m. 1763) senesinde müderrislik payesini kazandı. Geçim sıkıntısı çekmesine rağmen vazîfe almayıp kendisini ilmî araştırmalara verdi. Daha çok okuyup, daha çok çalışmanın yollarını aradı. Araştırma ve çalışmalarına Mehmed Efendi’nin evinde aldığı husûsî derslerle devam etti. Mantıkla ilgili “Burhan” kitabını bu esnada yazdı. Hocası Mehmed Efendi, ilimde olgunlaşmadan kitap yazmasını uygun bulmadı. İsmâil Efendi, bundan sonra vakitlerini daha çok matematik ilmine ayırdı. Zamanla matematik ilminde mütehassıs oldu. Sultan Birinci Abdülhamîd Hân zamanında, Sadrâzam Halîl Paşa ve Kaptân-ı derya Cezayirli Hasen Paşa’nın gayret ve teşvikleri ile, yeni açılan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn’a matematik hocası olarak ta’yin edildi. Bu okulda birçok gencin yetişmesinde hizmetleri oldu.Üçüncü Selim Hân, padişahlığının ilk senelerinde Kâğıthâne’de yapılan bir atış tâliminde, atılan humbaranın “Şu adam Avrupa’da olsaydı, ağırlığınca altın değeri olurdu” diyerek hayret ve takdîrini ifâde eder.Gelenbevî İsmâil Efendi’nin fen sahasında asıl mühim eseri, ömrünün sonlarına doğru yazdığı “Cebir” kitabıdır.“Dekâik-ül-beyân fî kıblet-ül-büldân” adlı beş ciltlik eseri, Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerine dâirdir. Kendi yazdığı mantıkla ilgili “Burhan” kitabına haşiye, astronomi ile ilgili, “Amelü bir-rub-il-müceyyib”, “Risale fil-kıyâs”, kelâm ilmine dâir Celâleddîn Devânî’nin “Akâid-i Adûdiyye”ye yaptığı şerhe haşiye, “Âdâb-ül-bahs vel-münâzara”, yine mantıkla ilgili “Tehrib haşiyesi”, “Vahdet-i vücûd risalesi” ve daha başka eserleri vardır. Kitaplarından birçoğu basılmış, medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Bilhassa “Celâl haşiyesi” ismiyle tanınan kelâm ilmine âit Celâleddîn Devânî’nin, Akâid-i Adûdiyye şerhine yaptığı haşiye, en çok tanınan ve okunan eseridir. Kaynakça: hedefe isâbet ettirilmemesine çok üzüldü. Bu işi daha iyi yapabilecek bir 1) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 222 kimsenin bulunmasını emretti. Çevresindekiler, Gelenbevî İsmâil 2) Osmanlı Müellifleri cild-2, sh. 8 cild-3, sh. 293 Efendi’nin bu işi halledebileceğini söylediler. Bunun üzerine İsmâil 3) El-A’lâm cild-1, sh. 327 Efendi huzûra da’vet edildi. Kumbarayı kendi bilgi ve tecrübesine göre 4) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 296 cild-8, sh. 49 düzeltti. Yapılan üç atış da tam isâbet kaydetti. İsmâil Efendi’nin bu 5) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 174 bilgisini takdîr eden Pâdişâh, gayet memnun olarak, ona günlük tahsisat 6) Rehber Ansiklopedisi cild-6, sh. 171 verilmesini emretti. İsmâil Efendi, 1204 (m. 1790) senesinde büyük kadılıklardan olan Tırhala Yenişehiri kadılığına gönderildi. Bir sene sonra orada vefât etti.İlimde, ahlâkta, ibâdette örnek bir müslüman olan Gelenbevî İsmâil Efendi, zamanında pek tanınmadı. Vefâtından sonra, eserlerinin üstünlüğü ile kıymeti daha iyi anlaşıldı. Birçok talebe yetiştiren Gelenbevî İsmâil Efendi, pek kıymetli eserler kaleme aldı.Gelenbevî İsmâil Efendi’nin eserlerinden biri meşhûr “Logaritma cetveli”nin şerhidir. 10- MATRAKÇI NASUH :Matrakçı Nasuh 1480′de doğmuştur. Türk minyatürcü, tarihçi ve matematikçi. Asıl adı Nasuh b. Karagöz’dür. Ölüm tarihi bilinmeyen Matrakçı Nasuh’un Saraybosna’da doğduğu sanılmaktadır.Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533′ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır. Sultan II. Beyazid döneminin (1481-1512) sonlarına doğru Enderun’da eğitim gördüğü ve sonra matematik eğitimcisi olarak öğrenci yetiştirdiği bilinmektedir. Devrin ünlü şairi Saî’den dersler almıştır. Ünlü bir hattat olan Nasuh, nesih yazı stilinde değişikler yapmıştır. Divanî yazı stilinde önde gelen isimlerden birisi olmuştur. Bu eserin yazılmasının hikâyesi şöyledir: Sultan Birinci Abdülhamîd Hân Sopalarla oynanan ve bir tür savaş oyunu olan matrak adlı sporda zamanında İstanbul’a gelen şımarık bir Fransız mühendisi, logaritma ustalığında dolayı matrakçı lakabıyla anılmıştır. Değişik silahları cetvelini İstanbul’da kimsenin bilmediği iddiasında bulunur. Yanındakiler kullanmaktaki ustalığı da bilinmekte olup bu konuda Tuhfetü’l-Guzât adlı bir kitap da yazmıştır. de, ona güzel bir ders vermesi arzusuyla kendisini Gelenbevî İsmâil Efendi’ye götürürler. Fransız, verdiği logaritma cetveliyle ilgili soruya, Matrakçı Nasuh’un minyatür-harita karışımı kendine has bir üslubu vardır, eserlerinde yeryüzünün kuşbakışı görünümünü resmeder. Buna karşın şekilleri tepeden değil, sanki karşıdan görüyormuş gibi çizer. Bu resimlerde kuş ve tavşan gibi hayvanlar olsa da insanlar asla belirmez. Şehirlerdeki binalar tek tek seçilebilir. Geometri ve matematik alanındaki çalışmaları neticesinde uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamıştır. I. Selim zamanında ona adadığı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb kitaplarını yazmış, Napier’den elli sene oncesinde adiyla anilan çarpma metotlarını ve modern matematik ögretiminde öncü bir kitap kabul edilen bır referans olarak Enderun’da okutulmus, Napier gibi matematikçilere ılham kaynağı olmuştur. Tarih alanında da çalışan Matrakçı Nasuh, Taberî Tarihi ‘ni Mecmaü’tTevârih adıyla Türkçeye çevirmiştir. 3 nüsha olarak yayınlanan Süleymannâme kitabında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 yıllarını Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu açılımdaki kat sayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesini ve Rubaiyatı Semerkantta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülke çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkantta tanışan Nizam onu İsfahana davet eder. Orada buluştuklarında Ona devlet hülyasından bahseder ve bu büyük hayalinin gerçekleşmesi için Hayyamdan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4 Aralık 1131′de doğduğu yer olan Nişabur da fani dünyaya veda eder. Ömer Hayyam'ın Matematiğe Kazandırdıkları Nelerdir?Okullarda Pascal Üçgeni olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer Hayyamtarafından oluşturulmuştur. Matematik astronomi konularında dünyanın önde gelen bilim adamlarındandır. Birçok bilimsel çalışması olduğu bilinmektedir. Ömer Hayyam'ın Matematik ile ilgili eserleri:Ömer Hayyam birçok bilimde eserler vermiştir aşağıda yazılı olanlar sadece matematik ile ilgili olanlardır. anlatmıştır. 1537-1538 yıllarında yazdığı Fetihname-i Karabuğdan, Kanuni Sultan Süleyman’ın İran seferini anlatır. Bu kitaplarda, yol Kitabün fi'l Burhan ül Sıhhat-ı Turuk ül Hind. (Geometriye dair) boyunca ordunun geçtiği şehirlerin minyetür şeklinde haritalarını Risaletün fi Berahin İl Cebr ve Mukabele. (Cebir ve denklemlere dair) Müşkilat'ül Hisab. (Aritmetiğe dair) Hayrettin Paşa komutasında gönderdiği donanmaya katıldı. Yol boyunca İlm-i Külliyat (Genel prensiplere dair) donanmanın uğradığı limanları resmetti. Risaletün fil İhtiyal li Marifet. (Altın ve gümüşten yapılmış bir cisimde altın ve gümüş miktarının bilinmesine dair. Almanya Gotha kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur.) Risaletün fi Şerhi ma Eşkele min Musaderat(Öklid'in bir probleminin çözülmesi metoduna dair Hollanda Leiden kütüphanesinde bir nüshası vardır. F. Woepcke fransızcaya çevirmiştir.) çizmiştir. Çizimleri bugün hem estetik, hem de geçmişe ait çok ayrıntılı bilgiler içermesi hasebiyle şaheser olarak tanımlanmaktadır. Nasuh, Kanuni’nin Fransa kralı I. François’ya destek amacıyla Barbaros Matrak Sporcusu:Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobutu andıran sopalarla oynandığı bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak” oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun keşfedicisi bulunmasından ileri gelmektedir. Bu oyun hali hazirda eski kitaplar incelenerek ortaya çıkarılmış ve bir doğu savaş sanatları uzmanı tarafından eğitimi verilmektedir. Matematikçi:Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır. 11- ÖMER HAYYAM: Giyaseddin Ebul Feth Bin İbrahim El Hayyamdır. 18 Mayıs 1048′de İranın Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır. Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere imza atmıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sinadan sonra Doğunun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara dayanılarak Ömer Hayyamın çalışmaları şöyle sıralanabilir. Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir Risalesidir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır. 12- ALİ KUŞÇU :Ali Kuşçu asıl adı Ali Bin Muhammed (d. 1403, Semerkant – ö. 16 Aralık 1474, İstanbul), Türk. gökbilimci, matematikçi ve dilbilimci. Gökbilimci ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, 15. yüzyıl’da Semerkant’ta doğdu. Babası Muhammed, Timur İmparatorluğu Sultanı ve astronomu Uluğ Bey’in kuşçusu olduğu için, ailesi “Kuşçu” lakabıyla meşhur oldu. Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, Bursalı Kadızâde Rumî, Gıyâseddin Cemşîd ve Muînuddîn Kâşî’den matematik ve astronomi dersi aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrîd adlı eserini yazdı. Ali Kuşçu, Semerkant ve Kirman’da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey’e yardımcı ve rasathanesine müdür oldu. 1449′da hacca gitmek istedi. Tebriz’de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Osmanlı Devleti ile barış görüşmelerinde yardımını istedi. Ali Kuşçu, Uzun Hasan’ın sözcülüğünü yaptıktan sonra II. Mehmed’in davetiyle İstanbul’a geldi. Osmanlı – Akkoyunlu sınırında II. Mehmed’in emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya medresesine müderris oldu. Ali Kuşçu, 16 Aralık 1474 tarihinde İstanbul’da öldü. Matematiğe Kazandırdıkları Ayrıca Ali KUŞÇU’ya evrensel bilim adamlığı ünvanını kazandıran etkenin Semerkant Rasathanesi’nde çalışması ve Zic-i Uluğ Bey’e (Uluğ Bey’in Kataloğu) katkıda bulunması olduğunu da belirtmemiz gerekir. Bilndiği gibi Zic-i Uluğ Bey yada Zic-i Gürgani olarak adlandırılan yıldız kataloğu, başta Uluğ Bey olmak üzere Gıyaseddin Cemşid, Kadızade Rumi ve Ali KUŞÇU’nun rasathanede yaptıkları ortak çalışmanın bir ürünüdür. Eserin hazırlanması sırasında önce Gıyaseddin Cemşid’in arkasından Kadızade Rumi’nin öldürülmesi ile yarıda kalan katalog, Ali KUŞÇU tarafından tamamlandığından, özellikle onun esere büyük katkısı oldu ki, Uluğ Bey eserin ön sözünde Ali KUŞÇU için “değerli oğlumuz” sözünü kullanarak, hem bir öğrenciden çok dost ve evlat olarak yaklaştığını ve hem de esere büyük katkısını ortaya koymaktadır. Bu nedenle Zic-i Uluğ Bey’e Ali KUŞÇU’nun bir eseri olarak bakılabilir. Bu düşünceden hareketle sözünü ettiğimiz eserin astronomiye katkısını belirtmeye çalışalım ki bu, aynı zamanda Ali KUŞÇU’nun da bilime yapmış olduğu katkılardır. 1018 yıldızın konumunu içeren Zic-i Uluğ Bey, dört bölümü kapsar. Birinci bölüm, farklı kimseler tarafından kullanılan değişik kronoloji sistemlerini , İkinci bölüm pratik astronomi, Üçüncü bölümyer merkezli evren sistemine göre hareket eden gök cisimlerinin görünen hareket konularını, Dördüncü bölüm ise, astroloji konusundadır. Astronomi ve matematik konusunda ortaya koyduğu eserlerin yanı sıra bilime yaptığı katkılardan bir diğeri ise, Fatih’in teklifi ile İstanbul’a geldikten sonra başlattığı bilimsel çalışmalardır. İstanbul’da Ayasofya Medresesi (Üniveristesi) müderrisliğine (profesörlüğüne) getirildikten sonra, Osmanlı Devleti’nin ilk matematik ve astronomi hocası unvanını kazanan Ali KUŞÇU, özellikle astronomi, ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunmuş ve üniversitesinin programlarını yeniden düzenlemiştir. ESERLERİ:Ali Kuşcu’nun özellikle, matematik ve astronomi ile ilgili eserleri, gerçek ilmi kişiliğini ortaya koymaktadır. Bu eserlerinin adları şunlardır; Risale-i fi’l Hey’e (Astronomi Risalesi) Risale-i fi’l Fehiye (Fetih Risalesi) Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi) Risale-i Muhammediye (Cebir ve Hesap konularından bahseder) Tecrid’ül Kelam (Sözün Tecridi) Risale-i Adudiye Unkud-üz zvehir fi Man-ül Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) Vaaz İstiarad. 13- ULUĞ BEY (1393 – 1449):Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Timur’un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin erkek çocuğudur. Asıl isimi Mehmet’tir. Ama o, daha çok Uluğ Bey isimi ile tanınmış kişi olmuştur. 1393 seneninde Sultaniye şehrinde doğmuştur. Timur’un can verdiği sıralarda Uluğ Bey Semerkant’ta bulunuyordu. Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan’ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yine idarenine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey’e idarenini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine devam etmiştir. sayılmaktadır. Kaynak: http://www.serdarhan.com 14-ALİ NESİN:1956′da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan sonra ortaokulu İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde, liseyi de İsviçre’nin Lozan kentinde tamamlayan Nesin 1977-1981 yılları arasında Paris VII Üniversitesi’nde matematik öğrenimi gördü. Daha sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir konularında doktora yapan Ali Nesin, 1985-1986 arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi için geldiği sırada “orduyu isyana teşvik” iddiasıyla tutuklanarak yargılandı. Yargılanma sonunda beraat ettiği halde pasaport verilmediği için işine dönemeyen Nesin, sonunda yeniden passaport alarak yurtdışına gitti. 1987-1989 arasında Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından 1995′e kadar Kaliforniya Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev yaptı. 1993-1994 Öğretim Yılı’nı Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olarak geçirdi. 1995′te, babası Aziz Nesin’in ölümü üzerine yurda kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir. Kasım 2004′den beri de Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır. MATEMATİĞE KATKILARI:Ali Nesin’in Matematik ve Korku, Matematik ve Doğa, Matematik ve Sonsuz, Develerle Eşekler, Önermeler Mantığı adlı kitaplarının yanısıra çeşitli dergilerde çıkmış bilimsel makaleleri ve İngilizce bir kitabı bulunmaktadır. Matematiksel araştırma alanı “Morley mertebesi sonlu gruplar”dır. Aynı zamanda, üç ayda bir yayımlanan, Matematik Dünyası adlı bir matematik dergisi çıkarmaktadır. Matematik araştırmaları, bölüm başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı sıra yağlıboya resim, desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır 15- EL-BİRÛNİ:(973-1048):Bîrûnî (4 Eylül 973 – 13 Aralık 1048), Fars kökenli İslam bilgini. Türk kökenli olduğunu iddia edenler de olmuştur. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî’dir. Batı dillerinde Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş vaktini kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak kadar hafızası vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, erkek çocuğu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine erkek çocuğunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile erkek çocuğu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey’in küçük erkek çocuğuna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve nihayetinde Uluğ Bey’in korktuğu başına gelmiştir. adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de gözlem ev yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant’a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki senede bitirilebilmiştir. sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri Gözlemevinin idarenini Kadı Zade ile Cemşid’e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden can vermiştir. Gözlemevinin tüm işleri o vakit genç olan Ali Kuşçu’ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, tanınmış kişi Zeycini tertip etmiş vebitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani isimi verilen bu yapıt, birkaç asır doğuda ve batıda yararlanılacak bir yapıt olmuştur. Zeyç Kürkani bir takım kimseler tarafından izah etmiş ve Zeyç’in iki yazısı 1650 seneninde Londra’da öncelikle basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 seneninde cetvelleri Fransızca çevirileriyle beraber, asıl yapıt de 1846 seneninde aynen basılmıştır. Zeyç Kürkani’nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye’ye getirilmiş ve hali hazırda Ayasofya kütüphanesindedir. Bir hile ile erkek çocuğu Abdüllatif tarafından 1449 seneninde öldürülmüştür. MATEMATİK ÇALIŞMALARI: Matematikçi, astronom, tarihçi ve şair olan Uluğ Bey, Mesud el-Kâşî, Bursalı Kadızade Rûmî, Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) gibi bilginleri sarayına topladı. Semerkant medrese ve rasathanesini büyüttü ve yeni aletlerle donattı. Uluğ Bey zamanında yeni astronomi aletleri yapılmış, eski aletler geliştirilmişti. IX. ve X. yüzyılda bir usturlab ile ancak 43 işlem yapılırken, Uluğ Bey zamanında geliştirilen usturlab, 1000’den fazla işlem yapıyordu. Uluğ Bey’in usturlabının çapı 40 metre idi. Uluğ Bey, bu arada gökyüzünün bir de haritasını yapmayı başarmıştı. Bu gökyüzü haritası, kendisinden sonra gelecek nesillere astronomi çalışmalarında ışık tutacak, onlara rehber olacaktı. Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi üzerinde de geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu ve Batı dünyasının tahmini bilgilerini bir kenara bırakıp, bilimsel esasları tespit ederek, trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. Dünya onu, astronomi alanındaki eseriyle tanıdı. Semerkant’taki rasathanesinde yapılan çalışmalar, bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır Zîc-i Ulûgî denilen cetveli, diğer ilmî eserleri ve rasatları, akademiden farkı olmayan sarayındaki çalışmalarının sonucudur. Zîc-i Ulûgî, diğer adı “Gûrgânî Takvimi” olan bu cetvel, o devrin ilmî esaslara dayanan yegâne takvimi bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Bîrûnî, Merkezî Asya’da tarihi bir bölge olan Harezm’de doğdu. Küçük yaşta babasını kaybetti. Harizmşahlar tarafından korundu, sarayda matematik ve astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm’dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı. Harizmşah Devleti Me’mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî de İran’a giderek bir süre burada yaşadı. Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr’ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin döndü ve Ebu’l Vefâ ile gök bilimi üzerine çalışmaya Çok yönlü bir bilim adamı olan El Bîrûnî, ilk öğrenimini Yunan bir bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir aileden gelen Harezmli matematikçi ve gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El Bîrûnî, ilk çalışmalarını bu alimin yanında yaptı. İlk eseri, “Asar-ül Bakiye”dir. El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı bulunmaktadır. Tıp, biyoloji, bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde bir dizin oluşturmuştur. Ancak bu eserlerden sadece yirmi yedisi günümüze kadar gelebilmiştir. Özellikle Bîrûnî’nin eserlerinin Ortaçağ’da Latince’ye çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır bir dille yazılmış olmasının bir sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de dediği gibi, yapıtlarını sıradan insanlar için değil bilginler için yazmaktaydı. Bîrûnî’nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın en büyük matematikçisi olan Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olup sinüs ve kosinüs gibi fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave etmesidir. Bîrûnî’nin bu yönü Batı Dünyası tarafından ancak iki asır sonra keşfedilip kullanılabilmiştir. Öte yandan Bîrûnî’nin yeryüzünde yükseltisi bilinen bir noktadan ufuk alçalması açısının ölçülmesi yoluyla merdiven yayı uzunluğunu hesaplaması da geometri açısından önemli bir çalışmasıdır. Merdiven yayı uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından bu yöntemle bulunması yaygın bir kanıdır. Ancak Bîrûnî bu yöntemi başka bir bilginden aldığını belirtmiştir. Bîrûnî’nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında Sultan Mesut’a 1010′da sunduğu “Mesudî fi’l Heyeti ve’n-Nücum” adlı yapıtı gelmektedir. Bu yapıt günümüze gelmiş olup bu konuda yaptığı çalışmalarının bir kısmı kayıptır. Kanun adlı eserinde Aristo ve Kitâbü’s-Saydele fî Tıp KAYNAKÇA:www.diliminucunda.com Batlamyus’un görüşlerini tartışma konusu yaparak Dünya’nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde durması bilim tarihi açısından önemlidir. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varamadığı varsayılan Bîrûnî’nin günümüze değin bu konuda bir eseri ulaşmamıştır. “Nihâyâtü’l-Emâkin” (Türkçe: Mekânların Sonları) adlı yapıtı, coğrafyadan, jeoloji ve jeodeziye kadar bir dizi konudaki yazılarını içerir. Sultan Mesut’a sunduğu “el-Kanunü’l-Mesudi”, Bîrûnî’nin astronomi alanındaki en önemli yapıtıdır. Bilim tarihçilerine göre o, Kopernik’le başlayan çağdaş astronominin temellerini atmıştır. Ayrıca gerilim düzleminin gök apsisine göre eğikliğini de (enlem eğikliği) Kas, Gürgenç ve Gazne’de yaptığı çeşitli hesaplamalarla aslına çok uzak değerlerde bulmuştur. Ayrıca birçok elementli ve bileşikli hesaplayabilmiştir. Boylamın belirlenmesi gerilimininkine nazaran daha zor olduğundan Bîrûnî, iki nokta arasındaki boylam farkını enleme ve aradaki toplam uzaklığa dayanan bir formülle hesaplama yoluna gitmiş, ölçme ve gözlemlerinde hata payını en aza indirgemek için uğraşmıştır. Bunun yanında gözlem aletlerinin boyutunu büyütmek yerine onları çapraz çizgilere bölmeleyerek duyarlılığı arttıracağını keşfederek verniye ilkesinin temellerini atmıştır. Bîrûnî, “Kitâbü’l-Camahir fi Mârifeti’l-Cevâhir” (Türkçe: Cevherlerin özellikleri üstüne) adlı yapıtında 23 katı maddenin ve altı sıvının özgül Harezmi ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak saptamıştır. Aynı şekilde Hint tarihi hakkında da kitap yazan Bîrûnî, Hintlilerin inandığı boş inançları, inanışlarını, yaşam biçimlerini ve gelenek-görenekleri çok ayrıntılı olarak anlatmış, bunu yaparken tamamen tarafsız ve önyargılardan uzak davranmıştır. Tıp alanında da birçok eser veren Birûni, döneminde bir kadını sezaryenle doğum yaptırmayı başarmıştır. Şifalı otlar ve birtakım ilaçlar üzerine yazdığı “Kitabu’s Saydane”, Birûni’nin son yapıtı olmakla beraber 1050′de yazılmıştır. Bu kitapta üç bin kadar bitkinin neye yaradığını ve nasıl kullanıldığı yazmaktadır. İlaçların yanında o bitkinin ebul vefa Arapça, Farsça, Yunanca, Sanskritçe ve Türkçe gibi başka dillerdeki adının yer alması etimolojik açısından çok önemli bir gelişmedir. Bilimsel bakış açısı olarak İbn Sînâ’nın Aristo tarzı düşüncesine karşı çıkan Bîrûnî, tek tanrı inancını benimseyerek Evren’in bir başlangıcının olduğunu, öncesiz bir Evren’in tanrının gereksiz sayılması demek olduğunu savunmuştur. İbn Sînâ’nın bu tarz yaklaşımına sürekli karşı çıkan Bîrûnî’nin İbn Sînâ ile yazışırken yaptığı tartışmalardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Öte yandan Bîrûnî, astroloji gibi bilim sayılmayan bir konuyla da Hüseyin Tevfik paşa ilgilenmiş ve “Kitâbu’t Tefhim fî Evâili Sanaati’t-Tencîm” adında bir astroloji eseri yazmıştır. Ancak simya, efsun, büyü gibi diğer akıl dışı alanlar üzerinde çalışmadığı gibi bunlara karşı çıkmıştır. Bunun yanında Bîrûnî, devletlerin tarihlerini incelerken ekonomik nedenleri araştırarak devletlerin ilişkilerinin altında dînî nedenler aranmasının yanlış olduğunu öne sürmüştür. Batı’da “Aliboron” adıyla bilinen Bîrûnî’nin yapıtları birçok Batı diline çevrilmiştir. Bîrûnî, hiçbir eserinde tek bir bilime veya konuya bağlı kalmadan bilimi tek bir bütün olarak gören bir ansiklopedisttir. Bîrûnî’nin onlarca yapıtı arasında en çok bilinenleri aşağıdaki gibidir: El-Âsâr’il-Bâkiye an’il-Kurûni’i-Hâli-ye El-Kanûn’ül-Mes’ûdî Kitâb’üt-Tahkîk Mâ li’l-Hind Tahdîd’ü Nihâyeti’l-Emâkin li Tas-hîh-i Mesâfet’il-Mesâkin Kitâbü’l-Cemâhir fî Mâ’rifet-i Cevâ-hir Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm Salih zeki bey kerim erim ali kuşçu Cahit arf uluğ bey masadoshi gündüz ikeda ali nesin gelenbevi İsmail efendi el-biruni matrakçı Nasuh ömer hayam www.nedir-nedir.com
© Copyright 2024 Paperzz