HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI buradan indirebilirsiniz.

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
(İdare Hukuku, Borçlar Kanunu, Medeni Kanun, İcra İflas Kanunu Genel Esaslar)
2
04.04.2014
I-BORÇLAR KANUNU GENEL ESASLAR
«SINIRLANDIRMA VE ANLATIM PLANI»
A. Borç, alacak ve sorumluluk kavramları
B. Sözleşmeden Doğan Borçlar
C. Haksız fiilden Doğan Borçlar
D. Haksız İktisaptan Doğan Borçlar
E. Borcun İfası ve İfa Edilmemesi
F. Borcun Sona Ermesi
G. Borçların Çeşitleri
H. Alacağın Temliki ve Borcun Nakli
3
04.04.2014
A- Borç, alacak ve sorumluluk kavramları
• Borçlar hukuku medeni hukukun “borç ilişkilerini”
düzenleyen dalıdır.
• Borçlar hukukunun konusunu; borç ilişkilerinin doğumu,
hükümleri, türleri ve sona ermesi oluşturur.
• Borçlar hukuku medeni hukukun en geniş ve en
önemli dalıdır.
• Günlük yaşantımızdaki eylem ve davranışlarımızın
büyük bir kısmı borçlar hukukunu ilgilendirir.
4
04.04.2014
• Borçlar hukukunun asli kaynaklarının yani borç
ilişkilerini düzenleyen yazılı hukuk kurallarının
başında 6098 Sayılı 11.01.2011 tarihli “Türk
Borçlar Kanunu” (TBK)gelir.
• İkinci olarak bu kanunun ayrılmaz parçası olan
Türk Medeni Kanunu ( 4721 Sayılı )ve Türk
Ticaret Kanunu
(6102 Sayılı) temel
kaynaklardır.
• Yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK iki
kısımdan oluşur. 1- Genel Hükümler (m.1-206)
2-Özel Borç İlişkileri (207-649)
5
04.04.2014
• “Borç” sözcüğü çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır.
• Dar anlamda borç, bir bakıma sadece para
borcunu ifade eder. Diğer taraftan dar anlamda borç
deyimi ile iki kişiden birinin diğerine karşı yerine
getirmekle yükümlü bulunduğu bir şeyde ifade
edilmek istenir.
• Geniş anlamda borç ise, alacaklı ve borçlu diye
isimlendirilen iki taraf arasında mevcut bulunan
hukuki bağı ifade eder ki, buna “borç ilişkisi”
denilmektedir.
6
04.04.2014
• Borç ilişkisi, iki taraf arasında mevcut olan ve bunlardan birini
(borçlu) diğerine (alacaklı) karşı belli bir davranış biçiminde (edim)
bulunmakla yükümlü kılan hukuki bir bağdır.
• Unsurları
• 1-Alacaklı, aralarındaki borç ilişkisine dayanarak borçludan
kendisine bir edimde bulunmasını istemek yetkisine sahip bulunan
taraftır.
• 2-Borçlu, aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklıya bir
edimde bulunma yükümlülüğü altına girmiş olan taraftır.
• 3-Edim, aralarındaki mevcut borç ilişkisi dolayısiyle alacaklının
borçludan isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü
bulunduğu bir davranış biçimidir. Edimin konusu;birşey vermek,
bir şey yapmak veya bir şey yapmamak şeklinde ortaya çıkar. (Aynı
zamanda hukuken alacağa-borca karşılık gelir, başka bir anlatımla;
alacağın ve borcun konusu oluşturur.)
• Edimler, ani-sürekli, müspet-menfi ve bölünebilen-bölünmez olarak
türlere ayrılır. Parça, cins ve seçimlik borçta söz konusu olabilir.
7
04.04.2014
• Bir borç ilişkisinde borçlu, alacaklıya karşı belli bir
davranış biçiminde bulunma, yani taahhüt ettiği edimi
yerine getirme yükümlülüğü altına girmiştir. Borç
ilişkisinden doğan alacak hakkı nisbi hak niteliğindedir.
• Talep hakkı, borç ilişkisinde alacaklının borçluya karşı,
edimini yerine getirmesini isteme konusunda sahip
olduğu haktır. Talep hakkında yoksun borç ilişkilerine
eksik borç denir.
• Borçlu edimini kendi isteği ile yerine getirmeyecek
olursa, hukuk düzeni alacaklıya borçlunun mal varlığına
el koyabilme imkanı tanımaktadır ki, buna “sorumluluk”
diyoruz.
• Başka bir değişle sorumluluk, alacaklının alacağını
alabilmesi için borçluya ait malvarlığına cebri icra
yoluyla el koyabilme yetkisi ve borçlunun buna
katlanmak zorunda olması demektir.
8
04.04.2014
• a-Şahıs ile sorumluluk, (eski devirlerde
borçlunun
sahsına
el
atabilmeyi
anlatır.
Parçalamak-öldürmek gibi)‫‏‬
• b-Mal
ile
sorumluluk,
modern
hukuk
sistemlerinde borçlu borcun ifa edilmesinde şahsı ile
değil mal varlığı ile sorumludur. Mal varlığı ile
sorumluluk sınırlı ve sınırsız olmak üzere ikiye
ayrılır.
• Ayrıca sınırlı sorumlulukta; belli mallarla
sorumluluk ve belli miktarla sorumluluk olmak
üzere yine kendi içinde ikiye ayrılır.
• Yine borçtan dolayı sorumluluk; kusurlu
kusursuz sorumluluk olarak ikiye ayrılır.
ve
9
04.04.2014
B-Borç İlişkisinin Kaynakları
• Borcun (Borç İlişkisinin) kaynakları deyimi, iki
taraf arasında bir borç ilişkisinin doğmasına
sebep olan olguları (vakıaları) ifade eder.
• Borçlar Kanunumuz borçların kaynaklarını üç
gurup halinde düzenlemiştir.
1. Hukuki işlemler ve sözleşmeler
2. Haksız fiiller
3. Sebepsiz zenginleşme
10
04.04.2014
• Hukuki işlem, hukuki bir sonuç elde etmek üzere
irade
açıklamasında
(beyanında)
bulunmak
demektir. Borç ilişkisinin kaynaklarından en
önemlisidir.
• Hukuki işlemler tarafları bakımından tek taraflı
hukuki muameleler ve çok taraflı hukuki
muameleler olarak ikiye ayrılır. Hukuki işlemlerin
uygulamada daha sıklıkla ortaya çıkan türü
sözleşmelerdir.
• Sözleşme, iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun
(örtüşen) irade açıklamaları sonucunda meydana
gelen (kurulan) iki taraflı bir hukuki işlemdir.
(Ör.Kira Sözleşmesi)
11
04.04.2014
• Haksız fiiller, hukuka aykırı olan, hukuk
düzeninin hoş görmediği ve yapılmasına izin
vermediği zarar doğurucu fiillerdir. Bu tür
fiillerle başkasına zarar veren kimseler bu
zararları tazmin etmekle yükümlü olurlar.
• Sebepsiz zenginleşme (haksız iktisap), bir
kimsenin mal varlığının haklı bir sebep
bulunmaksızın diğer bir kimsenin malvarlığının
zararına olarak çoğalması veya azalmaması
demektir.
12
04.04.2014
C-Sözleşmeden Doğan Borçlar
• Sözleşme (akit, mukavele), iki tarafın bir hukuki sonucu
elde etmek üzere iradelerini karşılıklı olarak bir birine uygun
surette (öneri-kabul) açıklamaları demektir.
• Sözleşmeler borç yüklenen tarafların sayısına göre, “tek tarafa
borç yükleyen sözleşmeler” (Ör. Bağışlama), ve “iki tarafa borç
yükleyen sözleşmeler” (Ör.Kira, Satış) olarak ikiye ayrılır.
• Şekil, iradenin muayyen bir tarzda veya muayyen vasıtalarla
beyan edilmesi demektir. Sözleşmelerde şekil konusu hemen
hemen bütün hukuk sistemlerinde tartışama konusu
olmuştur. Doktrinde kaynaklarına göre, kanuni şekil-iradi
şekil; gayelerine göre geçerlilik şekli ispat şekli gibi ayrımlara
rastlanmaktadır.
13
04.04.2014
• Kanuni şekil, bizzat kanunun öngördüğü
şekildir.
• İradi şekil, kanunun herhangi bir şekle tabi
tutmadığı sözleşmede, tarafların kendi istek ve
iradeleri ile belirlediği şekildir. (Sözlü/Yazılı)
• Geçerlilik şekli, bir sözleşmesini geçerli
surette kurulabilmesi için uyulması gerekli olan
şekildir.
• İspat şekli, bir hukuki işlemin bir sözleşmenin
varlığının kanıtlanması için öngörülen şekildir.
• Resmi şekil, hukuki işlemin yetkili resmi bir
makam önünde kanunda belirlenen usule göre
yapılmasıdır. (Ör.Hakim, Noter, Tapu Memuru)
14
04.04.2014
• Metin, sözleşme yapan tarafların üzerinde anlaştığı
hususları içeren yazılı belgedir.
• İmza, yazılı şeklin tamamlanması için metnin borç
altına giren taraf veya taraflarca imzalanması gerekir.
İmzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması
zorunludur. Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla
atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğurur.
• İmzanın el yazısı dışında bir araçla atılması, ancak örf ve
âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda
çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında yeterli sayılır.
• Usulüne göre onaylanmadıkça veya imza ettikleri sırada
metnin içeriğini bildikleri ispat edilmedikçe, görme
engellilerin imzaları onları bağlamaz.
15
04.04.2014
• Kanunun ister yazılı, ister resmi olsun şekle tabi tuttuğu hukuki
işlemlerin mutlaka aranılan şekle uygun olarak yapılmaları
şarttır.
• Şekle uymamanın yaptırımı kesin hükümsüzlük (mutlak butlan)
olduğundan hakim tarafında görevi gereği kendiliğinden dikkate
alınır.
• Kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerinde sözleşme serbestisi
geçerlidir. Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen
sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.TBK.m.27’de sözleşme
serbestisine bazı sınırlamalar getirilmiştir.
«Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik
haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak
hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz
olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler
olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin
tamamı kesin olarak hükümsüz olur.»
16
04.04.2014
• Kanunen şekle tabi tutulan bir işlemde yapılacak
değişikliklerinde aynı şekle uyularak yapılması
gerekir (TBK.m.13). Ancak, sözleşme metniyle
çelişmeyen tamamlayıcı yan hükümler bu
kuralın dışındadır.
• Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin
belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların
yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için
kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve
ortak iradeleri esas alınır.
17
04.04.2014
• Sözleşmenin (diğer hukuki işlemlerin) geçerli
olması için kanunun aradığı geçerlik şartlarını
taşıması gerekir.
• Sözleşmelerde sakatlık; yokluk, mutlak butlan ve
nisbi butlan olmak üzere üç şekilde ortaya
çıkabilir.
• Yokluk, sözleşmenin kurucu unsurlarının
mevcut olmamasını, mutlak butlan, sözleşmenin
baştan itibaren geçersiz olmasını, nisbi butlan
ise bazı noksanlıklar sebebi ile sözleşmenin
iptaledilebilir durumda olmasını ifade eder.
18
04.04.2014
• Sözleşmeler iki taraflı hukuki muamele niteliğinde
olduklarından meydana gelebilmeleri için tarafların
iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açıklamaları
gerekir.
• Tamamı ile deruni mahiyette olan irade ile onun
dışa yansıtılması mahiyetinde olan açıklama
arasındaki uyumsuzluk bilerek ve isteyerek veya
bilmeyerek ve istemeyerek ise (gayri kasti) irade
ortaya çıkar.
• İrade ile beyan arasındaki kasıtlı uygunsuzluk
halleri; Zihni kayıt, Latife (Şaka) Bayanı,
Muvazaa(Danışıklılık)dır.
• Kasıtlı olmayan uygunsuzluk halleri (irade fesadıbozukluğu) ise, Yanılma (Hata), Aldatma (Hile),
Korkutma(İkrah)dır.
19
04.04.2014
• YANILMA,
• Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.
• Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır:
 1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için
iradesini açıklamışsa.
 2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.
 3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak
istediği kişiden başkasına açıklamışsa.
 4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi
dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.
 5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir
edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim
için iradesini açıklamışsa.
 Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların
düzeltilmesi ile yetinilir.
20
04.04.2014
• Saikte yanılma
• Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın,
yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da
iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun
olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun
karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.
• İletmede yanılma
• Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya
çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış
iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.
21
04.04.2014
• Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı
olarak ileri süremez.
• Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın
kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu
bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda
kurulmuş sayılır.
• Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin
hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle
yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor
veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.
Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda,
ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha
fazla tazminata hükmedebilir.
22
04.04.2014
• ALDATMA
• Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir
sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile,
sözleşmeyle bağlı değildir.
• Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir
sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı
sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya
bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle
bağlı değildir.
23
04.04.2014
• KORKUTMA
• Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması
sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.
• Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı
bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı
kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa,
diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür. Korkutulan,
içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya
yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına
yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna
inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır.
• Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı
korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi
kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda
kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde,
korkutmanın varlığı kabul edilir.
24
04.04.2014
• İrade bozukluğunun giderilmesi
• Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da
korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf,
yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da
korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan
başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı
olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri
istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.
• Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı
olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması,
tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.
25
04.04.2014
• AŞIRI YARARLANMA
• Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir
oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor
durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da
deneyimsizliğinden
yararlanılmak
suretiyle
gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun
özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer
tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da
sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın
giderilmesini isteyebilir.
• Zarar
gören
bu
hakkını,
düşüncesizlik
veya
deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu
durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve
her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş
yıl içinde kullanabilir.
26
04.04.2014
• ÖNSÖZLEŞME
• Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler
geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında,
önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin
şekline bağlıdır.
• İLAN YOLUYLA ÖDÜL SÖZÜ VERME
• Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vereceğini ilan
yoluyla duyuran kimse, sözünü yerine getirmekle
yükümlüdür. Ödül sözü veren, sonucun gerçekleşmesinden
önce sözünden cayarsa veya sonucun gerçekleşmesini
engellerse, dürüstlük kurallarına uygun olarak yapılan
giderleri ödemekle yükümlüdür. Ancak, bir ya da birden çok
kişiye ödenecek giderlerin toplamı, ödülün değerini aşamaz.
Ödül sözü veren, giderlerinin ödenmesini isteyenlerin
beklenen sonucu gerçekleştiremeyeceklerini ispat ederse,
giderleri ödeme yükümlülüğünden kurtulur.
27
04.04.2014
• GENEL İŞLEM KOŞULLARI
• Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin,
ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla,
önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme
hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer
alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem
taşımaz. Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin
özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel
işlem koşulu sayılmasını engellemez.
• Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye
konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine
ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan
çıkarmaz. Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları
hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle
yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere
de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.
28
04.04.2014
• Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının
sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması
sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı
hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme
imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul
etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları
yazılmamış sayılır. Sözleşmenin niteliğine ve işin
özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da
yazılmamış sayılır.
• Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları
dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda
düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar olmasaydı diğer
hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri
süremez.
29
04.04.2014
• Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve
anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa,
düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine
yorumlanır.
• Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede
veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek
yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları
içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da
yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar
yazılmamış sayılır.
• Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı
olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu
ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.
30
04.04.2014
• Temsil, bir hukuki muamelenin bir kimsenin nam
hesabına bir başkası tarafından yapılmasıdır.
• Temsil ilişkisinde üç kişi vardır. Bunlardan birincisi
bir hukuki muameleyi başkası nam ve hesabına
yapan kimsedir ki, buna mümessil (temsilci) denir.
İkincisi, kendi nam ve hesabına bir hukuki muamele
yapılan kimsedir ki, buna temsil olunan adını
veririz. Üçüncüsü ise mümessil ile o hukuki
muameleyi yapan kimsedir ki, bu kimeyse de üçüncü
şahıs denir.
• Temsilin çeşitli türleri vardır. Vasıtalı (dolayısıyla)vasıtasız (doğrudan) ve yetkili-yetkisiz olmak üzere
iki ayrımlara tabi tutulur.
31
04.04.2014
D-Haksız fiilden Doğan Borçlar
• Hukukun sonuç bağladığı insan fiil ve davranışlarına
hukuki fiil denir. Hukuki fiiller, hukuka uygun ve hukuka
aykırı fiiller olmak üzere ikiye ayrılır. Hukuka aykırı
(haksız) filler, hukuk düzenin tasvip etmediği, başkasına
zarar veren fiil ve davranışlardır. Haksız fiil sorumluluğu
aynı zamanda kusura dayanan sorumlulukta denir.
• Haksız fiilde fail ile zarara uğrayan şahıs arasında
önceden bir hukuki ilişki mevcut değildir. Akit dışı
sorumluluk anlamına da gelir. Genel olarak aktif
davranışları içerir, bazen pasif davranışta haksız fiil
olarak nitelenebilir. Ayrıca, ahlaka aykırı bir fiile
başkasına kasten zarar verende bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
32
04.04.2014
• Şartları; Hukuka aykırılık, Kusur, Zarar ve İlliyet
Bağı'dır.
• Bu borç ilişkisinden doğan edim, tazminattır.
• (Önleme, durdurma (men), tespit davaları da
açılması mümkündür.)
• Tazminatın miktar ve şeklini hakim tayin eder.
• Hakim, mağdurun zarara razı olduğu veya
zararın doğmasında mağdurunda kusurlu
bulunduğu
hallerde
tazminat
miktarını
indirebileceği gibi tamamen de kaldırabilir.
• 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. İki
yıllık süre mağdurun zararı ve faili öğrendiği
tarihte başlar. (TBK. m. 72)
33
04.04.2014
• Hukuka aykırılığı kaldıran hâller
• Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin
sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile,
hukuka aykırı sayılmaz.
• Zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel
veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının
haklı savunma niteliği taşıması, yetkili kamu
makamlarının
müdahalesinin
zamanında
sağlanamayacak olması durumunda kişinin
hakkını kendi gücüyle koruması veya zorunluluk
hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz.
34
04.04.2014
• Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya
mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.
• Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar
tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin
mallarına zarar verenin, bu zararı giderim
yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler.
• Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan
kişi, durum ve koşullara göre o sırada kolluk
gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise
ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının
önemli ölçüde zorlaşmasını önleyecek başka bir yol
da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.
35
04.04.2014
• Türk hukukunda kural olarak kusurlu sorumluluk
esası geçerli olmakla birlikte, meydana gelen
zarardan dolayı bir kimseyi sorumlu tutmak için
kusurun aranmadığı hallerde vardır. Bu durumlarda
sorumluluk için yalnızca zararın meydana gelmesi
yeterli sayılır. Bunlara kusursuz sorumluluk ve
objektif sorumluluk halleri denir.
• Kusursuz sorumluluk halleri kanunda açıkça sayılan
durumlarla sınırlıdır. TBK’da kusursuz sorumluluk
halleri; hakkaniyet sorumluluğu, özen sorumluluğu
ve tehlike sorumluluğu şeklinde sınıflandırılmıştır.
36
04.04.2014
• Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa
hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi
öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan
sorumluluk sebebine göre karar verir.
• Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı
zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde,
haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.
• Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında
paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan
her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları
tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur.
• Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu
fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu
hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur.
37
04.04.2014
E-Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan
Borçlar
• Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının haklı bir
sebep olmaksızın diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhine
çoğalması demektir.
• Şartları; Zenginleşme (mal varlığından veya emeğinden),
fakirleşme, illiyet bağı, haklı bir sebebin bulunmamasıdır.
• Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç, geri verme (iade)
borcudur. Geriverme borcunun kapsamı sebepsiz zenginleşen
kimsenin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir. İyiniyetli
kimse elinde kalanı verir. Kötü niyetli tamamını geri vermekle
mükelleftir.
• Sebepsiz
zenginleşmede,
geriverme
fakirleşen
tarafın
zenginleşen aleyhine açacağı bir dava ile sağlanır. İki ve on yıllık
zamanaşımına tabidir. Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun
gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan
davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir.
38
04.04.2014
• TBK.m.83-130 ‘da borç ilişkisinin hükümleri
düzenlenmiştir.
• Borç ilişkisinin hükümleri, geçerli olarak meydana
gelmiş bir borç ilişkisinde bu ilişkinin taraflarının
hak ve yükümlülüklerini ifade eder.
• TBK’da borç ilişkisinin hükümleri düzenlenirken
sözleşmeden doğan borçlar esas alınmıştır. En
önemli borç ilişkisi sözleşmeler olduğundan
düzenleme pratik açıdan yerindedir. Mahiyetine
uygun düştüğü sürece sözleşme dışındaki
kaynaklardan doğan borç ilişkileri hakkında da
uygulanacaktır.
• Borçların Hükümleri, kanun sistematiğinde uygun
olarak; 1- Borçların İfası 2- Borçların İfa Edilmemesi
3- Borç İlişkisinin Üçüncü Kişilere Etkisi şeklinde
incelenecektir.
39
04.04.2014
F-Borçların İfası
• İfa, borç ilişkisinden doğan (borçlanılan) edimin yerine
getirilmesi demektir.
• Her borcun amacı ve doğal sonucu ifadır.
• İfa sayılacak davranışın ne olacağı edimin konusuna göre
belirlenir.
• İfa, esas olarak borçlu tarafından yerine getirilir. Bununla
birlikte ifanın tamamlanabilmesi için çoğunlukla alacaklının
da harekete geçmesi gerekir. İfanın borçlu tarafından
yapılması gerekmeyen durumlarda, borçlu tarafından ifada
bulunan kimlere ifa yardımcısı denilmektedir.
• İfa esasen alacaklıya yönetilmelidir. Alacaklı dilerse kendi
dışında bir şahsa da ifayı kabul yetkisi verebilir.
• Borç ilişkisinden doğan edimin yerine getirileceği yere ifa yeri
denir. Birçok açıdan önemlidir.
40
04.04.2014
• Borç ilişkisinde taraflar ifa yerini diledikleri şekilde
belirleyebilirler. İfa yeri hakkında taraflar arasında
bir anlaşma yoksa işin mahiyetinde ifa yerinin
tespiti mümkündür.
• İfa yeri ne tarafların anlaşması ne de işin
mahiyetinden tespit edilemiyorsa kanundaki yedek
kurallar geçerli olacaktır.
• Para borçlarında ifa yeri alacaklının ödeme
zamanındaki yerleşim yeridir.
• Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç
konusu şeyin bulunduğu yerde ifa edilir.
• Para ve parça borcu dışındaki borçlarda işin
mahiyetinden de ifa yeri anlaşılamıyorsa ifa yeri
borçlunun borcun doğduğu zamandaki yerleşim
yeridir.
41
04.04.2014
• İfa zamanı, borcun yerine getirileceği vakti ifade
eder.
• İfa için belirli bir zaman gösterilmedikçe veya
işin mahiyetinden ifanın daha sonra yapılacağı
anlaşılmıyorsa her borç doğduğu anda ifa
edilmelidir.
• İfası vadeye bağlanan ve henüz ifa zamanı
gelmemiş borçlara müeccel borç denir. Vadesi –
ifa zamanı gelmiş borca ise muaccel borç denir.
• İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya
hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her
borç, doğumu anında muaccel olur.
42
04.04.2014
• Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu
belirlenmişse, bundan ayın birinci ve sonuncu günü; ayın
ortası belirlenmişse, bundan da ayın on beşinci günü
anlaşılır.
• Borcun ifası için gün belirtilmeksizin sadece ay
belirlenmişse, bundan o ayın son günü anlaşılır.
• İfa zamanı veya sürenin son günü, kanunlarda tatil
olarak kabul edilen bir güne rastlarsa, kendiliğinden bu
günü izleyen ve tatil olmayan ilk güne geçer. Aksine
anlaşma geçerlidir.
• Borç, alışılmış iş saatlerinde ifa ve kabul edilir.
• Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde
bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine
göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi
borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.
• Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir.
43
04.04.2014
• Alacaklının temerrüdü, borçlu tarafından teklif
edilen ifayı alacaklının kabul etmemesidir.
• Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen
alacaklı haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya
borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından
yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınır
ise temerrüde düşmüş olur.Müteselsil birine karşı
temerrüde düşmüş alacalı diğerlerine karşıda temerrüde
düşmüş sayılır.
• 1-Edimin Tevdi Edilmesi, alacaklı temerrüde düşerse,
borçlu edimi tevdi ederek borcundan kurulabilir.
• 2-Alacaklının sorumluluğunu ağırlaşması, alacaklının
temerrüdünden sonra edime gelecek hasarlar alacaklıya
geçer.Ayrıca diğer bir sonuçta borçlu temerrüdüne son
verir.
44
04.04.2014
g-Borçların İfa Edilmemesi
• Borcun ifa edilmemesi, borçlunun borç ilişkisinden doğan
edimini yerine getirmemesi demektir.Borç ilişkilerinde ifanın
gerektiği şekilde yapılmadığı bütün durumlar için üst kavram
olarak borcun ifa edilmemesi kavramı kullanılmaktadır.
• Borcun ifa edilmemesi iki sebebe dayanabilir. İlki, ifanın
imkansızlaşması, ikincisi ise ifa mümkün olmasına rağmen
ifadan kaçınılmasıdır.İfanın imkansızlık nedeniyle yerine
getirileşmemsi de ya sözleşme yapılırken ifa mümkün değildir
ya da ifa baştan mümkün olmakla birlikte sonradan
imkansızlaşmıştır.Kusurlu ve kusursuz imkansızlık halleri
ortaya çıkabilir. Kusurlu imkansızlıktan borçlu sorumludur.
Ayrıca ifası mümkün olan borcun yerine getirilmemesi
halinde alacaklı ifa davası açarak borçluyu ifaya zorlayabilir.
45
04.04.2014
• Borçlunun temerrüdü, borcun ifa edilmemesi hallerinden
biridir.
• Borçlunun temerrüdü ancak ifanın mümkün olduğu sürece
söz konusu olabilir.
• Borçlunun temerrüdü, halen ifası mümkün olan muaccel bir
borcun borçlu tarafından zamanında ifa edilmemesi yani
borcun ifasında gecikilmiş olmasıdır.
• Borçlunun temerrüdünün söz konusu olabilmesi için, iki
şartın gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlar borcun muaccel
olması ve ihtardır.
• Sonuçları, genel olarak; tazminat ve kazadan, beklenmedik
halden sorumluluk (kurtuluş beyyinesi getirilmesi halinde
sorumluluk kalkar)
• Özel olarak ise; para borçlarında temerrüt faizi, tazminat.
• İki tarafa borç yükleyen sözleşmeler de; süre ve seçimlik
hakları kullanma
46
04.04.2014
• Borçların üçüncü şahıslara etkisi,
• Borç ilişkisinden doğan alacak hakkı nisbi hak
niteliğindedir. Nisbi haklar yalnızca ilişkinin
taraflarına karşı ileri sürülebilir. Kural olarak
borç ilişkisinin dışında kalan 3. kişiler bundan
etkilenmez .İstisnaları;
1. Halefiyet
2. Üçüncü Kişinin Fiilini Üstlenme
3. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme
47
04.04.2014
h-Borçların Sona Ermesi
• Borcun sona ermesi; borçlu açısından ifa
yükümlülüğünü, alacaklı açısından ise talep
hakkının ortadan kalkmasını ifade eder.
• Borç ilişkisni sona erdiren genel sebepler;
1.
2.
3.
4.
İfa
Bozma (ikale) Akdi (karşılıklı vazgeçme)
Fesih (geleceğe etkili sona erdirme)
Dönme (Akitten) (baştan itibaren ortadan
kaldırma
48
04.04.2014
• TBK’da münferit borcu sona erdiren sebepler
olarak;
1. İbra
2. Yenileme
3. Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi
4. İfa imkansızlığı
5. Takas
Düzenlenmiştir.
Borcun sona ermesinin hükümleri, asıl borç sona
erdiği takdirde bağlı hak ve borçlarda sona erer.
49
04.04.2014
• İbra, alacaklı ve borçlu arasında yapılan bir sözleşme ile
alacaklının hakkından vazgeçip borçluyu borcundan
kurtarmasıdır ve borçlunun da bunu kabul etmesidir.
İbra tek taraflı bir hukuki işlem değil sözleşmedir.
Tasarruf işlemidir. Şekle bağlı değildir.
• Yenileme, yeni bir borç meydana getirerek eski borcun
ortadan kaldırılmasıdır. Yenileme neticesinde alacaklı
eski alacağından borçlu eski borcundan kurtulur.
• Birleşme, Alacaklı ve borçlu sıfatı aynı şahısta
birleşirse borç sona erer.
• İfa imkansızlığı veya kusursuz imkansızlık,
borçluya yüklenmeyen sebeplerle borcun ifasının
mümkün olmaması demektir.
• Takas, iki kişi arasında karşılıklı aynı tür ve muaccel
olan borçların taraflardan birinin tek yanlı beyanı ile
sona erdirilmesidir.
50
04.04.2014
• Zamanaşımı, kanun tarafından tayin edilmiş
şartlar altında ve belli bir süre içinde alacaklının
hareketsiz kalması sonucu alacağın ifasını
isteme yetkisinin sona ermesidir.(Talep ve dava
hakkının düşmesini anlatır. Eksik borç haline
gelme)
• Borcun zamanaşımına uğraması için başlıca
dört şartın gerçekleşmesi gerekir.
• Borcun muaccel olması, kanunun belirttiği
sürenin
geçmiş
olması,
zamanaşımının
durmamış olması, zamanaşımının kesilmemiş
olması.
51
04.04.2014
• Durma, kanunda belirtilmiş olan durumların
varlığı halinde , zamanaşımı süresinin işlemeye
başlamaması veya başlamışsa bu durum ortadan
kalkıncaya kadar durarak işlemeye devam
etmemesi demektir.
• Kesilme, kanunda sayılan sebeplerden birinin
gerçekleşmesi halinde, zamanaşımı süresinin o
ana kadar işlemiş (geçmiş) olan kısmının
ortadan kalkması ve sürenin baştan itibaren
yeniden işlemeye başlaması demektir.
TBK HÜKÜMLERİ
• I. On yıllık zamanaşımı
• MADDE 146- Kanunda aksine bir hüküm
bulunmadıkça,
her
alacak
on
yıllık
zamanaşımına tabidir.
• III. Sürelerin kesinliği
• MADDE 148- Bu ayırımda belirlenen
zamanaşımı süreleri, sözleşmeyle değiştirilemez.
•
• II. Beş yıllık zamanaşımı
• MADDE 147- Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı
uygulanır:
• 1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel
edimler.
• 2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama
bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.
• 3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan
doğan alacaklar.
• 4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların
birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın
müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar
arasındaki alacaklar.
• 5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık
ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.
• 6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi
ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar.
• IV. Zamanaşımının başlangıcı
• 1. Genel olarak
• MADDE 149- Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla
işlemeye başlar.
• Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu
hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden
işlemeye başlar.
• 2. Dönemsel edimlerde
• MADDE 150- Ömür boyunca gelir ve benzeri dönemsel
edimlerde, alacağın tamamı için zamanaşımı, ifa edilmemiş
ilk dönemsel edimin muaccel olduğu günde işlemeye başlar.
• Alacağın tamamı zamanaşımına uğramışsa, ifa edilmemiş
dönemsel edimler de zamanaşımına uğramış olur.
• V. Sürelerin hesaplanması
• MADDE
151Süreler
hesaplanırken
zamanaşımının başladığı gün sayılmaz ve
zamanaşımı ancak sürenin son günü de hak
kullanılmaksızın geçince gerçekleşmiş olur.
• Zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında da,
borçların ifasındaki sürelerin hesaplanmasına ilişkin
hükümler uygulanır.
• B. Bağlı alacaklarda zamanaşımı
• MADDE 152- Asıl alacak zamanaşımına uğrayınca,
ona bağlı faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına
uğramış olur.
• C. Zamanaşımının durması
• MADDE 153- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı işlemeye başlamaz,
başlamışsa durur:
• 1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için.
• 2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet
işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için.
• 3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için.
• 4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan
alacakları için.
• 5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece.
• 6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı
sürece.
• 7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride
geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya
çıkmasına kadar geçecek sürece.
• Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde
zamanaşımı işlemeye başlar veya durmadan önce başlamış olan işlemesini
sürdürür.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
D. Zamanaşımının kesilmesi
I. Sebepleri
MADDE 154- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya
kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil
göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme
başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına
başvurmuşsa.
II. Birlikte borçlulara etkisi
MADDE 155- Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya
bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince,
diğerlerine karşı da kesilmiş olur.
Zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince, kefile karşı da
kesilmiş olur.
Zamanaşımı kefile karşı kesilince, asıl borçluya karşı kesilmiş
olmaz.
• III. Yeni sürenin başlaması
• 1. Borcun ikrar edilmesi veya karara bağlanması
hâlinde
• MADDE 156- Zamanaşımının kesilmesiyle, yeni bir süre
işlemeye başlar.
• Borç bir senetle ikrar edilmiş veya bir mahkeme ya da hakem
kararına bağlanmış ise, yeni süre her zaman on yıldır.
• 2. Alacaklının fiili hâlinde
• MADDE 157- Bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan
zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her
işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden
işlemeye başlar.
• Zamanaşımı, icra takibiyle kesilmişse, alacağın takibine ilişkin
her işlemden sonra yeniden işlemeye başlar.
• Zamanaşımı, iflas masasına başvurma sebebiyle kesilmişse,
iflasa ilişkin hükümlere göre alacağın yeniden istenmesi
imkânının doğumundan itibaren yeniden işlemeye başlar.
• E. Davanın reddinde ek süre
• MADDE 158- Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya
görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık
yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle
reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak
düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre
içinde haklarını kullanabilir.
• F. Taşınır rehni ile güvenceye bağlanmış
alacakta
• MADDE 159- Alacağın bir taşınır rehniyle güvenceye
bağlanmış olması, bu alacak için zamanaşımının
işlemesine engel olmaz; bununla birlikte alacaklının,
hakkını rehinden alma yetkisi devam eder.
•
• G. Zamanaşımından feragat
• MADDE 160- Zamanaşımından önceden feragat
edilemez.
• Müteselsil borçlulardan birinin feragat etmiş olması,
diğerlerine karşı ileri sürülemez.
• Bölünemez bir borcun borçlularından birinin feragat
etmiş olması durumunda da aynı hüküm uygulanır.
• Asıl borçlunun feragati de kefile karşı ileri
sürülemez.
• H. İleri sürülmesi
• MADDE 161- Zamanaşımı ileri sürülmedikçe,
hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz.
5018 Sayılı Kanun Hükmü
• Zamanaşımı
• Madde 74- Kamu zararının meydana geldiği ve
bu Kanunda belirtilen para cezalarının
verilmesini gerektiren fiilin işlendiği yılı izleyen
malî
yılın
başından
başlamak
üzere
zamanaşımını kesen ve durduran genel
hükümler saklı kalmak kaydıyla onuncu yılın
sonuna kadar tespit ve tahsil edilemeyen kamu
zararları ile para cezaları zamanaşımına uğrar.
62
04.04.2014
ı-Borç ilişkilerinde Özel Durumlar
• Müteselsil borçluluk ve alacaklılık, borçlu
tarafta birden fazla kişinin yer alması ve her
birinin borcun tamamından sorumlu olmasına
müteselsil borçluluk, alacaklı tarafın birden fazla
kişiden oluşması ve her birinin alacağın
tamamını talep edebilmesine ise, müteselsil
alacaklılık denir. Kural olarak yalnızca
sözleşmeden veya kanundan doğabilir. Aksi
kararlaştırılmadıkça veya borcun mahiyetinden
anlaşılmadıkça müteselsil borçlular kendi
ralarında borcu eşit olarak paylaşacaklardır.
63
04.04.2014
• Şarta bağlı Borçlar, hüküm doğurması veya
sona ermesi gerçekleşip gerçekleşmeyeceği
bilinmeyen bir olguya bağlanan hukuki işlemlere
şarta bağlı hukuki işlemler denir. Borcun ve borç
ilişkisinin geçerliliği veya sona ermesi şarta
bağlanabilir.
• Şartlar;
geciktirici-bozucu,
tesadüfi-iradi,
müspet-menfi olabilir.
• Bağlanma parası, cayma parası, cezai şartta
sözleşmelerde öngörülebilir.
64
04.04.2014
• Alacağın temliki (devri), bir alacağın alacaklı
tarafından başka bir kimseye devredilmesidir.
• Alacağın temliki sonunda borç ilişkisinin
taraflarından alacaklının şahsında bir değişiklik
olmakta eski alacaklının (temlik edenin) yerini
yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır.
• Rızai, Kanuni ve Kazai olmak üzere üç türü
vardır.
• Şartları; bir alacak olacak, yazılı anlaşma ve
temlik edenin tasarruf yetkisi olmasıdır.
65
04.04.2014
• Borcun üstlenilmesi (nakli), bir borç ilişkisinde
borçlunu yerini yeni bir borçlunun alması denektir.
• Borcun nakli alacağın temlikinin tam tersidir.
• Borçlar Kanunumuz borcun nakli başlığı altında üç
kurumu düzenlemiş bulunmaktadır.
• 1-Borçtan Kurtarma Taahhüdü (İç Üstlenme
Sözleşmesi)
• 2-Borcun Nakli (Dış Üstlenme Sözleşmesi)
• 3-Bir mamelekin (Malvarlığının) veya bir işletmenin
devri
• 4-Borça Katılma, Sözleşmenin Devri ve Sözleşmeye
katılma
66
04.04.2014
BORÇLAR KANUNU GENEL BÖLÜM SONU
• Sertifika programı için önerilen kitap;
•
•
•
•
Borçlar Hukuku
Genel Hükümler
Prof. Dr. İsmail Kayar
Mart 2013 / 8. Baskı / 224 Syf.
MEDENİ KANUN GENEL ESASLAR
Cengiz AŞKAN (LL.M)
Müşavir Hazine Avukatı
Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü
Antalya Muhakemat Müdürlüğü
[email protected]
I- SERTİFİKA EĞİTİM PROGRAMI
İÇERİĞİ-SINIRLAMASI
1. Başlangıç Hükümleri
2. Kişiler Hukuku
[Gerçek Kişiler-Tüzel Kişiler]
3. Aile Hukuku
[Hısımlık-Vesayet-Kayyımlık-Vasilik]
4. Miras Hukuku
[Mirasçılar-Mirasın Geçmesi
5. Eşya Hukuku
[Mülkiyet-Sınırlı Ayni Haklar-Zilyetlik Tapu
Sicili]
II-GENEL OLARAK [1]
• Medeni hukuk, özel hukukun en geniş dalını
oluşturmaktadır.Öyle ki, özel hukuk denilince medeni
hukuk akla gelmektedir.
• Bu hukuk dalı; kişi, aile, eşya, miras ve borç
ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının bütünü
olarak tarif edilmektedir.
• Kişinin doğumdan ölümüne kadar geçen süreçteki
sosyal ve ekonomik ilişkileri düzenler.
II-GENEL OLARAK [2]
• Medeni hukuk, düzenlemiş olduğu ilişkiler bakımından çeşitli
alt dallara ayrılır. Bunları dört grupta toplayabiliriz.
1-Kişiler hukuku
2-Aile hukuku
3-Miras hukuku
4-Eşya Hukuk
• Özel hukukun temel kaynağını oluşturan Türk Medeni
Kanununun ilk yedi maddesi yani başlangıç kısmı ayrı bir
hukuk dalı olmayıp, temel esaslar bölümüdür.
• Özel hukukunun özünü teşkil eder ve tüm hukuk dalları için
önemlidir.
III-BAŞLANGIÇ HÜKÜMLERİ
• Medeni Kanunumuzun ‘Başlangıç’ başlığını taşıyan
hükümleri 7 maddeden oluşmaktadır. Bu maddelerde şu
hukuksal konular ele alınmıştır:
• Medeni Hukukun Uygulanması ( MK. Md. 1 /I)
• Medeni Hukukun Kaynakları ( MK. Md. 1/II)
• Hakimin Takdir Yetkisi (MK. Md. 4)
• Borçlar Kanununun Medeni Hukuk alanında uygulanma
( MK. Md. 5)
• Sübjektif İyiniyet ( MK. Md. 3 )
• Dürüst Davranma ( Objektif İyiniyet ) ( MK.Md. 2 )
• İspat ( MK. Md. 6) ve Belgelerle İspat ( MK. Md. 7)
A-GİRİŞ [1]
HUKUKUN TANIMI
• Hukuk;
örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan
şahısların davranışlarını ve ilişkilerini düzenleyen,
kişilerin hukuki güvencesini ve insan haklarını
sağlamak amacıyla oluşturulan ve uyulması devlet
zoruna (yaptırımına) bağlanmış olan hukuk
kurallarının bütünüdür.
• Bu anlamda hukukun öğeleri devlet, kural ve yaptırım
olarak belirlenebilir.
A-GİRİŞ [2]
• HUKUKUN GÖREVİ
• Hukuk kuralları, kişilerin gerek diğer kişilerle gerek
doğrudan
doğruya
toplumla
olan
ilişkilerini
düzenlerken, bunların birbirlerine karşı sahip olacakları
hakların ve üstlenecekleri yükümlülüklerin nelerden
ibaret olacağını da belirler. Bu kurallar, topluma
bireylere karşı; bireylere de hem topluma hem de
birbirlerine karşı uymak zorunda oldukları birtakım
yükümlülükler koyar. İşte tüm bunlar sayesinde hukuk;
• Toplumda barışı sağlar
• Hukuki güvenliği sağlar
• Toplumda adaleti sağlar
A-GİRİŞ [3]
HUKUK KURALLARININ ORTAK NİTELİKLERİ
1) Her hukuk kuralı bir hukuki kalıbı ve bu kalıba
bağlanan bir eğer yargısını içerir.
Örnek: Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan
üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine ( hukuki kalıp) nafaka vermekle
yükümlüdür ( soyut hukuki sonuç-hüküm- değer yargısı).
(TMK.364)
2) Hukuk kuralları genel olarak kişi davranışlarını ve
istisnaen tabiat olaylarını düzenler.
Örnek: Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları sona
ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. (TMK.
123)
Miras, Miras bırakanın ölümüyle açılır. (TMK.575).
A-GİRİŞ [4]
3) Hukuk Kuralları genel, soyut ve süreklidir.
Hukuk kurallarının genel olması; sadece belli bir kimseye ya da olaya
değil, aynı durumda bulunan tüm kişi ve olaylara uygulanmasıdır.
Hukuk kuralının soyut olması; bir hukuk kuralının belli ve tek bir olaya
değil aynı özelliği gösteren bütün olaylara uygulanmasıdır.
Örnek: Nişanlanma evlenme vaadiyle olur.(TMK. 118) Bu kural sadece bir
somut olaya değil, tüm nişanlanmalara uygulanır.
Hukuk kuralının sürekli olması; bir hukuk kuralının yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren kaldırılıncaya kadar uygulanmasıdır.
4) Hukuk Kuralları Bir Yaptırıma Dayanır.
Yaptırım, hukuk kurallarının çiğnenmesine bağlanan bir sonuç olup, bu
kurallara uyulmadığı takdirde devletin kamu gücünü kullanarak o hukuk
kuralına uyulmasını sağlamasıdır. Yaptırım; hukuk kurallarını, toplumsal
ilişkileri düzenleyen diğer kurallardan ayıran en önemli unsurdur.
A-GİRİŞ [5]
• Hukuk Kuralları hukuki niteliklere göre 3 grupta
toplanabilir:
1) EMREDİCİ KURALLAR
Aksi taraflarca kararlaştırılamayan ve uyulması zorunlu
olan kurallardır. Genellikle kamu yararının, kamu
düzeninin,
genel
ahlakın,
zayıfların,
kişiliğin
korunmasına hizmet eden ve bir hukuki işlemin şekline
ilişkin getirilen hükümler, emredici hukuk kuralı özelliği
taşır. Bu kuralların uygulanmaması konusunda yapılan
sözleşmeler hüküm ifade etmediği gibi, emredici kuralın
uygulanmasına da engel teşkil etmez.
A-GİRİŞ [6]
2) YEDEK KURALLAR
Taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde uygulanan kurallara
yedek hukuk kuralları denir. Bu kurallar, tamamlayıcı ve
yorumlayıcı kurallar olmak üzere 2 ye ayrılır.
a) Tamamlayıcı Hukuk Kuralları : Tarafların bir sözleşmede
düzenlemedikleri bir hususu tamamlayan yani sözleşmedeki
boşluğu dolduran hukuk kurallarıdır.
b) Yorumlayıcı Hukuk Kuralları: Tarafların sözleşmede
kullandıkları ve ne anlama geldiğini açıklamadıkları bir hususu veya
bir şahsın davranışını yorumlayıcı rol oynayan kurallardır.
3) TANIMLAYICI KURALLAR
Hukuki bir kavramın veya müessesenin ne anlama geldiğini
açıklayan kurallardır.
A-GİRİŞ [7]
• YAPTIRIM
• Bir kuralın(normun) hukuk kuralı sayılması için
maddi bir yaptırımın bulunması gerekir.
Yaptırım; bir hukuk kuralına (normuna) aykırı
davranılması sonucunda ortaya çıkan zararın
devlet gücüyle ortadan kaldırılmasıdır.
• YAPTIRIMIN TÜRLERİ (En Çok
Karşılaşılanlar)
• Ceza, Cebri İcra, Tazminat, Geçersizlik
A-GİRİŞ [8]
• Ceza
Ceza; ceza kanunlarında suç olarak öngörülmüş olan
bir hukuk kuralının ihlalinin yaptırımıdır. Ağırlaştırılmış
müebbet hapis, süreli hapis, adli para cezası…
• Cebri İcra
Borcunu yerine getirmeyen borçlunun devlet gücü
aracılığıyla borcunu yerine getirmeye zorlanmasıdır.
• Tazminat
Bir kimsenin bir hukuk kuralına veya yaptığı sözleşmeye
aykırı davranması sonucunda kendi kusuruyla neden
olduğu zararı ödeme yükümüdür.
A-GİRİŞ [9]
• Geçersizlik
Bir işlemin hukuk kurallarının öngördüğü şekil ve şartlara
uyulmaması halinde hukuk düzeninde karşılaştığı yaptırımdır.
Geçersizliğin yaptırımı geçersizlik sebeplerinin ağırlığına göre çeşitli
türlere ayrılmıştır:
• a-Yokluk: Hukuki işlemin kurucu unsurlarının eksik olmasıdır.
Yokluk halinde işlem hiç oluşmamış sayılır. Bir hukuki işlemin
yokluğu her zaman herkes tarafından ileri sürülebilir. Bunun için
bir dava açmaya gerek yoktur. Ayrıca herhangi bir açılmış davada
bir hukuki muamelenin yokluğu anlaşılırsa, yokluğu, hiç kimse ileri
sürmemiş olsa dahi hakim re’sen dikkate almak zorundadır.
A-GİRİŞ [10]
• B-Butlan ( kesin hükümsüzlük ) :
Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarının tamam olması ve fakat
işlemin geçerlilik şartlarından kamu düzenini ilgilendirecek
önemde bulunanların o hukuki işlemde mevcut olmamasıdır.
Butlanla sakat bir işlemin geçerli hale getirilmesi yeniden
canlandırılması mümkün değildir. Bu tür sözleşmeler
yapıldıkları andan itibaren geçersizdirler, hiçbir hüküm ve sonuç
meydana getirmezler.
Butlan türleri tam ve kısmi butlan olmak üzere 2’ye ayrılır. Tam
butlan; sözleşmenin tamamının geçersiz olmasıdır. Kısmi
butlanda ise sözleşmenin sadece bir bölümü geçersizdir. Eğer
taraflar bu eksik bölümlere rağmen sözleşmeyi yapacak idiyseler,
sözleşme o kısımlar olmaksızın kurulmuş olur.
A-GİRİŞ [11]
• c-İptal Edilebilirlik ( İptal Kabiliyeti ) : Geçersizlik türlerinden
bir diğeridir. İptal; hukuk düzenin kendisine hak tanıdığı kişinin belli
bir süre içinde istemesi koşuluyla bir işlemin yapıldığı andan itibaren
hüküm ifade etmemesine olanak tanıyan bir yaptırım şeklidir. İptal dar
anlamda ve geniş anlamda olmak üzere 2’ye ayrılır.
Dar anlamda iptalde,
baştan itibaren geçerli olarak kabul edilen
sözleşmenin iptalle birlikte geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılması
söz konusudur.
Geniş anlamdaki iptalde ise işlem baştan itibaren geçersizdir. Daha
doğru bir ifadeyle iptal hakkı sahibi sözleşmeyle baştan beri bağlı
değildir. Belli süre içinde dava açılarak iptal hakkının kullanılmaması
halinde veya süre sona ermeden bu hakkından feragat ederse söz
konusu sözleşme baştan itibaren onun için geçerli hale gelir. İptal hakkı
kural olarak karşı tarafa yöneltilen tek taraflı irade beyanıyla kullanılır.
Dava açılmasına gerek yoktur.
A-GİRİŞ [12]
• d-Askıda hükümsüzlük: Kurucu unsurları ve geçerlilik
şartları tamam olan ve bu nedenle geçerli kabul edilen bir hukuki
işlemin hukuk aleminde sonuçlarını doğurabilmesinin bu işlem
dışında gerçekleşecek bir koşula bağlanmasıdır. Başta eksik olan
bu koşul sonradan tamamlanırsa bu hukuki işlem baştan itibaren
hukuki sonuçlarını tam olarak meydana getirir. Yani bu duruma
kadar işlem askıdadır: ya tamamlayıcı unsur gerçekleşecek ve
işlem hüküm ifade edecektir; ya da bu unsurun
gerçekleşmeyeceği kesin olarak belli olacak ve işlem tamamen
hükümsüz hale gelecektir.
Örnek: Ayırt etme gücüne sahip fakat reşit olmayan bir kimse
satım akdi kurduğunda bu işleme yasal temsilcisi onay verene
kadar sözleşme askıda hükümsüzdür. Onay verilmesi ile birlikte
işlem yapıldığı andan itibaren hukuki sonuçlarını doğurur.
A-GİRİŞ [13]
• 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi, 4721 sayılı
22. 11. 2001 tarihli Türk Medeni Kanunu’nun 1028. maddesi
ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni Türk Medeni Kanunu’nun
kabul edilmesinin başlıca nedeni; önceki kanunun
teknolojinin gelişmesiyle sürekli değişen ihtiyaçlara cevap
verememesidir. Bu nedenle Türk kanun koyucu da toplumun
ihtiyaçlarını da göz önünde tutarak önceki kanundaki pek çok
maddeyi kaldırmış ve pek çok yeni madde düzenlemiştir.
• Yeni kanun 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisi’nden çok
farklı ve yeni birçok hüküm içermektedir. Bu kanun özellikle
aile hukuku alanında önemli değişikliklere yer vermiş ve
kadın-erkek eşitliğini benimsemiştir. Kanuni mal rejimi
olarak, ‘Edinilmiş mallara katılma’ rejimi benimsenmiştir.
A-GİRİŞ [14]
MEDENİ
ÖZELLİKLERİ
KANUN’UN
SİSTEMATİĞİ
ve
SİSTEMATİĞİ: Bir kanunun sistemi; konusuna giren
hukuki ilişkileri, kurumları, eylem ve davranışları
düzenlerken izlediği sıra demektir.
Türk Medeni Kanunu bir ‘Başlangıç’ bölümü ile 4
kitaptan oluşur. Yeni Medeni Kanunumuz; ‘kitaplara’ ,
kitaplar ‘kısımlara’ , kısımlar ‘bölümlere’, bölümler ‘
ayırımlara’ ayrılmıştır.
A-GİRİŞ [15]
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Başlangıç Hükümleri
1.Kitap: Kişiler Hukuku
Gerçek Kişiler Bölümü
Tüzel Kişiler Bölümü
2. Kitap: Aile Hukuku
I. Evlilik Hukuku kısmı
a) Evlenme Bölümü
b) Boşanma Bölümü
c) Evliliğin Genel Hükümleri Bölümü
d) Eşler Arasındaki Mal Rejimi Bölümü
II. Hısımlık kısmı
Soy bağının Kurulması Bölümü
Aile Bölümü
III. Vesayet Kısmı
Vesayet Düzeni Bölümü
Vesayetin Yürütülmesi Bölümü
Vesayetin Sona Ermesi Bölümü
3. Kitap: Miras Hukuku
I. Mirasçılar Kısmı
a) Yasal Mirasçılar Bölümü
b) Ölüme Bağlı Tasarruflar Bölümü
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
II. Mirasın Geçmesi Kısmı
Mirasın Açılması Bölümü
Mirasın Geçmesinin Sonuçları Bölümü
Mirasın Paylaşılması Bölümü
4.Kitap: Eşya Hukuku
I. Mülkiyet Kısmı
a) Genel Hükümler Bölümü
b) Taşınmaz Mülkiyeti Bölümü
c) Taşınır Mülkiyeti Bölümü
II. Sınırlı Ayni Haklar Kısmı
İrtifak Hakları ve Taşınmaz Yükü Bölümü
Taşınmaz Rehni Bölümü
Taşınır Rehni Bölümü
III. Zilyetlik ve Tapu Sicili Kısmı
Zilyetlik Bölümü
Tapu Sicili Bölümü
TMK.m.1
• BAŞLANGIÇ
• A.Hukukun uygulanması ve kaynakları
• Madde 1 - Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği
bütün konularda uygulanır.
• Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim,
örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi
kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak
idiyse ona göre karar verir.
• Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve
yargı kararlarından yararlanır.
B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [1]
• M.K. md. 1 / 1 : ‘ Kanun özüyle ve sözüyle değindiği bütün
konularda uygulanır.’
• Hukukun uygulanması; genel ve soyut hukuk kurallarının somut ve
belirli olaylara uyarlanmasıdır. Kanun bu hükmü ile hakimin kanun
kuralları ile bağlı olduğunu ifade etmiştir.
• Kanunun sözü ( lafzı ); kanunun açık metni, maddelerin açık ve
seçik olan ifadesi, anlamı demektir. Kanunun özü ( ruhu );
tümünde egemen olan esaslara göre kanunun belirli bir
maddesinden çıkan anlamdır.
• Burada soruna kanunu önce sözüyle ( lafzıyla ) uygulayacağı, ancak
sözünden bir sonuç alamazsa o zaman kanunun özüne ( ruhuna )
başvuracağı anlamı çıkartılmamalıdır. Tam aksine hakim hükmün
hem sözü hem de özü itibariyle uygun olmasını arayacaktır.
B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [2]
• Yukarıda anlatılanlar hukukun dar anlamda uygulanmasıyla ilgilidir.
Ancak bir de hukukun geniş anlamda uygulanması durumu söz
konusudur. Bu anlamda hukukun uygulanması üç ayrı konuyla ilgilidir.
Bunlar; hukukun yer, zaman ve anlam bakımından uygulanmasıdır.
• a) Hukukun Yer Bakımından Uygulanması
Kanunların yer itibariyle uygulanmasında iki sistem vardır: mülkilik
prensibi ve şahsilik prensibi
Kanunların mülkiliği ilkesinde kanunlar, ait oldukları devletin
ülkesinde bulunan herkese uygulanır, buna karşılık ülke dışında
uygulanmazlar.
Kanunların şahsiliği ilkesinde ise tam tersi bir durum söz konusudur.
Bu sistemde kişi nereye giderse gitsin kendisine vatandaşı olduğu
ülkenin kanunları uygulanır, üzerinde bulunduğu ülkenin kanunları
uygulanmaz.
Günümüzde karma sistem uygulanır.
B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [3]
• b) Hukukun Zaman Bakımından Uygulanması
Kanunlar; yürürlüğe girdikleri tarihten, yürürlükten
kalktıkları tarihe kadar geçen süreçteki olaylara uygulanırlar.
Yani her hukuk kuralı konulduktan sonra meydana gelen
olaylara uygulanır.
• c) Hukukun Anlam Bakımından Uygulanması
Medeni hukukun anlam bakımından uygulanması; pozitif
medeni hukuk kurallarının içerdiği soyut ve genel mahiyetteki
hüküm ve sonuçları, hayatın belirli ve somut bir olayına
yansıtmak, bu olayı o kurallarda ifadesini bulan anlama göre
çözümlemek demektir.
Medeni kanunumuz bu konuda kanunun hem ‘sözüyle’ hem
de ‘özüyle’ uygulanması gerektiğini ifade eder.
B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [4]
• Kaynaklar ve uygulama sırası;
• Medeni Kanunun birinci maddesi, medeni hukukun şekli
kaynaklarını saymakta ve bunlar arasında bir sıralama yapmaktadır.
Buna göre;
• “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet
hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir
kural koyacak idiyse ona göre karar verir’”
Maddeden de anlaşılacağı üzere medeni hukukun 3 kaynağı
vardır:
1) Kanun, daha doğru bir ifadeyle yazılı hukuk kuralları
2) Yazılı olmayan kaynak, yani örf ve adet hukuku
3) Hakim tarafından konulan yani hakimin yarattığı hukuk
B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [5]
• Birinci maddedeki sıralama biçiminden, yazılı
kuralların medeni hukukun asli, yani birinci
derecedeki kaynağını; örf ve adet ile hakimin
yarattığı hukuk kurallarının ise tali, yani ikinci
derecedeki
kaynağını
oluşturduğu
anlaşılmaktadır.Bunun içindir ki hakim önüne
gelen bir konunun sonuca bağlanması, bir
anlaşmazlığın çözümlenmesi için uygulayacağı
hukuk kurallarını, bu üç kaynaktan herhangi
birinden kanundaki sıralamaya göre bulup
çıkarmak zorundadır.
B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [6]
• KANUNUN YORUMLANMASI
a) Kavram
Bir hukuk kuralının gerçek anlamını ve
kapsamını belirlemek amacıyla kanunun özünün
tespitine o hükmün yorumlanması denir.
b) Çeşitleri
Yasama Yorumu, Yargısal Yorum ve Bilimsel
Yorum
Dar Yorum-Geniş Yorum
Lafzi (sözel),Tarihi, Amaçsal Yorum
B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [7]
• YARDIMCI KAYNAKLAR
• Medeni Kanunun 1. maddesinin 3. fıkrasına göre ‘ Hakim, karar
verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından da
yararlanır.’
• Hakim sadece hukuk boşluklarını doldururken değil, aynı zamanda
kanunu uygular veya yorumlarken, hatta örf ve adet hukukunu
uygularken dahi bilimsel ve yargısal görüşlerden ( içtihatlardan)
yararlanabilir ve hatta yararlanmalıdır. Hakim, hukuku uygularken
bir karara varmadan önce, önüne gelmiş olan sorunla ilgili bilimsel
görüşleri ve yargı kararlarını araştırmış ve incelemiş, bunlarda ileri
sürülen görüş ve kanaatler hakkında bir bilgi ve fikir sahibi olmuş
bulunmalıdır. Medeni Kanun bilimsel görüşler ile yargı
kararlarının hakime sadece yol gösterici işlevini kabul ederek onun
hukuku doğru ve toplumun ihtiyaçlarına uygun biçimde
uygulayabilmesi için bunlardan yararlanmasını istemiştir.
TMK.M.2
• Hukukî ilişkilerin kapsamı
• I. Dürüst davranma
• Madde 2 - Herkes, haklarını kullanırken ve
borçlarını
yerine
getirirken
dürüstlük
kurallarına uymak zorundadır.
• Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk
düzeni korumaz.
C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE
KULLANILMASI YASAĞI [1]
• Kanunun uygulanmasının yol göstericisi, bütün
hakların kullanılmasının sınırı olan, ayrı hukuki
ilişkilere ilişkin hükümlere de uygulanan, onları
tamamlayan ve uygulanmalarını belirleyen, etik
nedenlerden ötürü düzenlenen temel bir prensiptir.
• Bu prensip, medeni kanunun çıkarılmasından önce
de hukuk biliminin esaslı bir unsuru olarak kabul
edilmiştir, örf ve adet hukuku olarak veya geniş
kapsamlı hukuki düzenlemelere dayanarak özel
hukukta ve diğer hukuk alanlarında da
kullanılmıştır.
C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE
KULLANILMASI YASAĞI [2]
• Görüldüğü üzere Medeni Kanun 2. maddesinde, hukuk
düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz
önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer
vermektedir: dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması
yasağı. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı
ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak
yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz
ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük
ayrıntılarına kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında,
bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir
sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. İşte bu bağlamda
dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu
açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE
KULLANILMASI YASAĞI [3]
•
MK. m. 2 / I : “ Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine
getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.”
• Görüldüğü üzere; Medeni Kanun herkesin haklarını kullanırken ve
borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uygun davranmasını
emrediyor. Bu kurallar, herhangi bir yerde yazılı olan kurallar değildir.
Bunlar toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı kişilerin ahlak,
doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uyan sürekli davranışları
sonucunda oluşan ve toplum tarafından da toplumun menfaatlerine ve
iş hayatının gereklerine uygun görülerek benimsenen kuralların
tümüdür. Bu kurallar toplumdaki ahlak, namus, doğruluk, iş
hayatındaki dürüstlük anlayışlarının oluşturduğu esaslardır. Bir diğer
ifade ile dürüstlük kuralı; bir kimseden, namuslu, dürüst bir insan
olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup
olmadığı, toplumda egemen olan ahlaki ölçütlere, geçerli adetlere,
hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir.
C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE
KULLANILMASI YASAĞI [4]
• Medeni Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasındaki temel
düşünce, davranışların dürüstlük ilkesine dayanması, hukuki
ilişkilerde karşılıklı güvenin yer almasıdır. Bu fıkra, kısaca,
hak süjelerine yönelik bir emri içerir. Dürüst davranma;
doğrulukla ve dürüstlükle karşısındakinin kendisine
gösterdiği güvene uygun şekilde hareket etmek demektir.
Dürüstlük kuralı, bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya
bir borçlunun borçlarını yerine getirirken “ dürüst, makul ve
fiilinin sonucunu bilen orta zekâlı bir insanın benzer olaylarda
takip edeceği” şekilde davranmasını emreder. Dürüst
davranmanın esasını ne sadece teamül kuralları, ne sadece
ahlaki esaslar ve ne de sadece iş ilişkilerindeki adetler
oluşturur. Dürüstlük kuralları, tüm bunların tümünü birden
içerir.
C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE
KULLANILMASI YASAĞI [4]
• MK 2 / II: “ Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk
düzeni korumaz”.
• Bu hükümle, Medeni Kanun, hiçbir hakkın, o hakkın kötüye
kullanılması şeklinde bir yetki içermediğini, bu nedenle
içerdiği yetkiyi aşan şekilde bir kullanımın hak olarak hukuk
düzeni tarafından korunmayacağını belirtmiştir. Böylelikle,
Medeni Kanun bütün haklar yönünden genel bir ahlaki bir
sınırlama getirmiştir. Bu sınırlamaya göre; dürüstlük
kuralına, özellikle de tanınmasındaki amaca uygun
kullanıldığı ölçüde bir hakkın varlığından söz etmek
mümkündür. Bu sınırın aşıldığı durumlarda, hakkın sahibine
tanıdığı yetkilerin dışına çıkılmış olmakta, bir hakkın
kullanıldığı görüntüsü altında haksız bir davranış
gerçekleştirilmektedir.
C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE
KULLANILMASI YASAĞI [5]
• Medeni Kanunun 2. maddesinin her iki fıkrası da emredici
niteliktedir, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle
konulmuş kurallardır. Bu bağlamda; tarafların aralarındaki
ilişkide dürüstlük kuralının veya hakkın kötüye kullanılması
yasağının uygulanmayacağını kararlaştırmaları mümkün
değildir.
• Hakkın kötüye kullanılması ve dürüstlük kurallarına aykırılık
hallerini hakim re’sen dikkate alır. Hal ve şartlardan bir
hakkın doğruluk, dürüstlük, ahlak ve karşılıklı güven
kurallarına uygun olarak kullanılmamış olduğunu veya
amacından saptırılmış bulunduğunu anlayan hakim,
taraflarca bu yolda bir iddiada bulunulmamış olsa dahi bunu
dikkate almalıdır.
TMK.m.3
• II. İyiniyet
• Madde 3- Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç
bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin
varlığıdır.
• Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden
beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet
iddiasında bulunamaz.
D- İYİNİYET [1]
İyiniyet; Bir hakkın kazanılması veya bir hukuki
sonucun doğması yönünden mevcut bir engeli,
bir eksikliği veya benzeri bir olguyu bilmemek ve
halin gerektirdiği özen gösterilse dahi bilebilecek
durumda olmamaktır.
Medeni Kanun, sadece engeli bilenin değil,
bilmesi gerekenin de iyiniyet iddiasında
bulunamayacağını kabul etmektedir. İyiniyet,
hukuki eksikliklere rağmen, hukuka aykırılığın
farkında olmamaktır.
D- İYİNİYET [2]
• Öğretide iyiniyet; bir hakkın doğumuna
engel olan bir durumun olayda varlığı veya
hakkın doğumu için gerekli unsurlardan
birinin yokluğu konusunda, gerekli özeni
göstermesine rağmen kişideki mazur
görülebilen bir bilgisizlik veya yanlış bilgi
olarak tanımlanır.
• İyiniyet, kişiye özel olup sübjektif bir nitelik
taşır ve hakların kazanılmasına hizmet eder.
E-TMK.m.4-5
• III. Hâkimin takdir yetkisi
• Madde 4 - Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya
durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz
önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim,
hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.
• C. Genel nitelikli hükümler
• Madde 5 - Bu Kanun ve Borçlar Kanununun
genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde
tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.
F-TMK.m.6-7
• D. İspat kuralları
• I. İspat yükü
• Madde 6 - Kanunda aksine bir hüküm
bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını
dayandırdığı
olguların
varlığını
ispatla
yükümlüdür.
• II. Resmî belgelerle ispat
• Madde 7 - Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri
olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.
• Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı,
kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her
hangi bir şekle bağlı değildir.
KİŞİLER HUKUKU (TMK.m.8-117)‫‏‬
Hukuksal anlamı ile kişi, haklardan yararlanabilen ve
borç altına girebilen varlıkları ifade eder.
Kişiler, gerçek ve tüzel kişiler olmak üzere iki ana
katagoride toplanmaktadır.
Gerçek kişiler, insan denilen canlı, biyolojik varlıklardır.
Tüzel kişiler ise, gerçek kişilerce oluşturulan, ancak
kendisini oluşturan gerçek kişilerden ayrı, onlardan
bağımsız ayrı bir varlığı bulunan yapay, varsayımsal
kişliklerdir.
Kişiler hukuku, Türk Medeni Kanunu'nun ilk
kitabını oluşturmaktadır.
Kişiliğin başlangıcı ve sona ermesi, işlem ve eylem
ehliyetleri, hısımlık ilişkileri, yerleşim yeri, kişiliğin
korunması, şahsi hal sicilleri, dernek ve vakıf gibi
tüzel kişilere ilişkin konular kişiler hukukunun
konusunu girmektedir.
Kişiliğin başlangıcı ve sonu
I. Doğum ve ölüm
Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona
erer.
Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan
başlayarak elde eder.
II. Sağ olmanın ve ölümün ispatı
1. İspat yükü
Bir hakkın kullanılması için bir kimsenin sağ veya ölü olduğunu veya
belirli bir zamanda ya da başka bir kimsenin ölümünde sağ bulunduğunu
ileri süren kimse, iddiasını ispat etmek zorundadır.
Birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğü ispat edilemezse,
hepsi aynı anda ölmüş sayılır.
İspat araçları
a. Genel olarak
Doğum ve ölüm, nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunur.
Nüfus sicilinde bir kayıt yoksa veya bulunan kaydın doğru
olmadığı anlaşılırsa, gerçek durum her türlü kanıtla ispat
edilebilir.
b. Ölüm karinesi
Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren
durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa
bile gerçekten ölmüş sayılır.
III. Gaiplik kararı
1. Genel olarak
Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir
kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu
üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.
Yetkili mahkeme, kişinin Türkiye'deki son yerleşim yeri; eğer Türkiye'de hiç yerleşmemişse
nüfus sicilinde kayıtlı olduğu yer; böyle bir kayıt da yoksa anasının veya babasının kayıtlı
bulunduğu yer mahkemesidir.
2. Yargılama usulü
Gaiplik kararının istenebilmesi için, ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber
tarihinin üzerinden en az beş yıl geçmiş olması gerekir.
Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede
bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilânla çağırır.
Bu süre, ilk ilânın yapıldığı günden başlayarak en az altı aydır.
3. İstemin düşmesi
Gaipliğine karar verilecek kişi, ilân süresi dolmadan ortaya çıkar veya kendisinden haber
alınırsa ya da öldüğü tarih tespit edilirse gaiplik istemi düşer.
4. Hükmü
İlândan sonuç alınamazsa, mahkeme gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin
ölümü ispatlanmış gibi kullanılır.
Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak
hüküm doğurur.
A. Genel olarak
I. Sicil
Kişisel durum, bu amaçla tutulan resmî sicille belirlenir.
Bu sicilin tutulmasına ve zorunlu bildirimlerin yapılmasına ilişkin esaslar,
ilgili kanunda gösterilir.
II. Görevliler
Kişisel durum sicili, Devletçe atanan memurlar tarafından tutulur. Sicil
kayıtlarını tutmak ve örnek vermek bu memurların görevidir.
Yabancı memleketlerdeki Türkiye temsilcilerine, Dışişleri Bakanlığının
önerisi, İçişleri Bakanlığının katılması ve Başbakanlığın onayı ile nüfus
memurluğu yetkisi verilebilir.
III. Sorumluluk
Kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararlar, kusurlu memura rücu
edilmek kaydıyla, Devletçe tazmin edilir.
Tazminat ve rücu davaları, kişisel durum sicilinin tutulduğu yer
mahkemesinde açılır.
A. Tüzel kişilik
Başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir
amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel
hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.
Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik
kazanamaz.
B. Hak ehliyeti
Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere
bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.
C. Fiil ehliyeti
I. Koşulu
Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip
olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar.
II. Kullanılması
Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.
Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına
sokarlar.
Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.
DERNEKLER
A. Kuruluşu
I. Tanımı
Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında
belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını
sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi
topluluklarıdır.
Hukuka veya ahlâka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.
II. Dernek kurma hakkı
Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.
Dernek kurucularının fiil ehliyetine sahip olması gerekir.
III. Tüzük
Her derneğin bir tüzüğü bulunur.
Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı, gelir kaynakları, üyelik koşulları,
organları ve örgütü ile geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur.
Dernek tüzüğü, kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz.
Dernek tüzüğünde düzenlenmemiş konularda kanun hükümleri uygulanır.
VAKIFLAR
A. Kuruluşu
I.Tanımı
Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca
özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.
Bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya
ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.
Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka,
ahlâka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını
desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.
II. Kuruluş şekli
Vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri
mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.
Resmî senetle vakıf kurma işleminin temsilci aracılığıyla yapılması, temsil yetkisinin
noterlikçe düzenlenmiş bir belgeyle verilmiş olmasına ve bu belgede vakfın amacı ile
özgülenecek mal ve hakların belirlenmiş bulunmasına bağlıdır.
Mahkemeye başvurma, resmî senet düzenlenmiş ise vakfeden tarafından; vakıf ölüme bağlı
tasarrufa dayanıyorsa ilgililerin veya vasiyetnameyi açan sulh hâkiminin bildirimi üzerine ya
da Vakıflar Genel Müdürlüğünce re'sen yapılır.
Başvurulan mahkeme, mal ve hakların korunması için gerekli önlemleri re'sen alır.
IV. Hısımlık
1. Kan hısımlığı
Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum
sayısıyla belli olur.
Biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri
diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelen kişiler arasında
yansoy hısımlığı vardır.
2. Kayın hısımlığı
Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın
hısımları olur.
Kayın hısımlığı, kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle
ortadan kalkmaz.
Yerleşim yeri
1. Tanım
Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir.
Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz.
Bu kural ticarî ve sınaî kuruluşlar hakkında uygulanmaz.
2. Yerleşim yerinin değiştirilmesi ve oturma yeri
Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır.
Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı
hâlde Türkiye'de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin hâlen oturduğu
yer, yerleşim yeri sayılır.
3. Yasal yerleşim yeri
Velâyet altında bulunan çocuğun yerleşim yeri, ana ve babasının; ana ve babanın
ortak yerleşim yeri yoksa, çocuğun kendisine bırakıldığı ana veya babanın yerleşim
yeridir. Diğer hâllerde çocuğun oturma yeri, onun yerleşim yeri sayılır.
Vesayet altındaki kişilerin yerleşim yeri, bağlı oldukları vesayet makamının
bulunduğu yerdir.
4. Kurumlarda bulunma
Bir öğretim kurumuna devam etmek için bir yerde bulunma ya da eğitim, sağlık,
bakım veya ceza kurumuna konulma, yeni yerleşim yeri edinme sonucunu
doğurmaz.
Kişiliğin korunması
I. Vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı
Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez.
Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da
ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz.
Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik Maddelerin alınması,
aşılanması ve nakli mümkündür. Ancak, biyolojik Madde verme
borcu altına girmiş olandan edimini yerine getirmesi istenemez;
maddî ve manevî tazminat isteminde bulunulamaz.
II. Saldırıya karşı
1. İlke
Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden,
saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel
veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması
sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her
saldırı hukuka aykırıdır.
2. Davalar
Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan
saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden
saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.
Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere
bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.
Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı
saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme
hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma
hakkı saklıdır.
Manevî tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça
devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça
mirasçılara geçmez.
Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya
davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.
IV-AİLE HUKUK (TMK.m.118-494)‫‏‬
Kişinin içinde yer aldığı ve dar anlamda yalnızca
eşlerden, geniş anlamı ile eş ve çocuklardan, en geniş
anlamı ile eş, çocuk ve aile içinde yaşayan diğer
bireylerden oluşan topluluk üyeleri ile olan ilişkileri
aile hukuku tarafından düzenlenir.
Dolayısyla nişanlanma, evlenme, boşanma, aile
malları, eşlerin birbirleri ile ve çocukları ile ilişkileri,
velayet, vesayet, soybağı, evlatlık, kayyımlık gibi
konular bu hukukun kapsamı içinde ele alınırlar.
Velayet, küçüklerin ve bazen de kısıtlı ergin
çocukların gerek kendilerine gerek mallarına
özen gösterme ve onları temsil etme
konusunda kanunun ana babaya yüklediği
yükümlülükler ile bu yükümlülüklerini iyi bir
şekilde yerine getirebilmelerini sağlamak
üzere onlara tanıdığı hakların tümüdür.
Velayet hakkı kural olarak, birbirleri ile evli
olan ana ve babaya, evlilik yoksa anaya ve
nihayet evlat edinene tanınmıştır.
Vesayet, velayette olduğu gibi belirli
kişilerin kişilik haklarını ve mal varlığı
değerlerini koruma, yönetme, üzerinde
tasarruf etme hak ve yükümlülüğünü
ifade etmektedir. Türk Medeni Kanunu iki
çeşit vesayet öngörmüştür. Kamu vesayeti
ve özel (aile) vesayeti olarak. Vesayet
organları; vesayet daireleri ile vasi ve
kayyımlardır. Sadece kanunda sayılan
sebeplerle
vesayet
altına
alınma
mümkündür.
Vasi, vesayet görevini yürütmek üzere
atanan
kişiye
denir.
Kayyım
ve
kayyımlık,
kanunca
tanımlanmış belirli işleri yapmak üzere
görevlendiren kişiye kayyım, yapılan
ise
kayyımlık
denir.
Üçe ayrılır; temsil, yönetim ve istek
üzerine
(temsil-yönetim
birlikte)
olmak
üzere.
V-EŞYA HUKUKU (TMK.m.683-1027)
Kişilerin taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki
ilişkilerini ele alan normlar eşya hukukuna
girmektedir.
•Türk Medeni Kanununun dördüncü kitabı buna
ilişkin kurallara özgülenmiştir.
•Eşya
hukuku, üç temel başlıktan oluşmaktadır.
Bunlar, eşya üzerinde sahibine en geniş anlamda
yetkiler sağlayan mülkiyet,sahibine sınırlı yetkiler
veren sınırlı ayni haklar ile kişi ile eşya arasındaki
fiili egemenlik ilişkisini belirten zilyetlik
ve
taşınmazların durumunu göstermek amacı ile
devletin yetkili organlarınca tutulan kayıtları
gösteren tapu sicilidir.
A. Mülkiyet hakkının içeriği
Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey
üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma
yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak
davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava
edebilir.
B. Mülkiyet hakkının kapsamı
I. Bütünleyici parça
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur.
Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o
şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe
ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.
II. Doğal ürünler
Bir şeyin maliki, onun ürünlerinin de maliki olur.
Ürünler, dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukukî ürünler ile bir
şeyin özgülendiği amaca göre âdetler gereği ondan elde edilmesi uygun
görülen diğer verimlerdir.
Doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır.
III. Eklenti
1. Tanım
Madde 686- Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun
eklentisini de kapsar.
Eklenti, asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre,
işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak
özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde
asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır.
Eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez.
2. Eklenti sayılmayanlar
Asıl şeye zilyet olan kimsenin sadece geçici olarak kullanması veya
tüketmesi için özgülenen ya da asıl şeyin özel niteliği ile herhangi bir
ilişkisi bulunmadan sadece korunmak, satılmak veya kiraya verilmek
üzere onunla birleştirilen şeyler eklenti sayılmaz.
C. Birlikte mülkiyet
I. Paylı mülkiyet
1. Genel kurallar
Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak
bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla
maliktir.
Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır.
Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve
yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir,
rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir.
II. Elbirliği mülkiyeti
1. Kaynakları ve niteliği
Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla
mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.
Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa
giren malların tamamına yaygındır.
2. Hükümleri
Ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme
hükümleri ile belirlenir.
Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek
tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir.
Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay
üzerinde tasarrufta bulunulamaz.
Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan
bütün ortaklar yararlanır.
3. Sona ermesi
Elbirliği mülkiyeti, malın devri, topluluğun dağılması veya paylı mülkiyete geçilmesiyle
sona erer.
Paylaştırma, aksine bir hüküm bulunmadıkça, paylı mülkiyet hükümlerine göre yapılır.
A. Taşınmaz mülkiyetinin konusu
Taşınmaz mülkiyetinin konusu şunlardır:
1. Arazi,
2. Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli
haklar,
3. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler.
B. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması
I. Tescil
Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile
kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce
kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri
yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına
bağlıdır.
B. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması
I. Tescil
Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda
öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu
hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne
tescil edilmiş olmasına bağlıdır.
II. Kazanma yolları
1.Hukukî işlem
Madde 706- Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin
geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır.
Ölüme bağlı tasarruflar ve mal rejimi sözleşmeleri, kendilerine özgü
şekillere tâbidir.
2. İşgal
Madde 707- Tapu kütüğüne kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetinin işgal yoluyla
kazanılması, ancak kaydının malikin istemiyle terkin edilmiş olmasına
bağlıdır.
Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar üzerinde işgal yoluyla mülkiyet
kazanılamaz.
3. Yeni arazi oluşması
Birikme, dolma, toprak kayması veya kamuya ait suların yatağında ya da seviyesinde değişme
gibi sebeplerle sahipsiz yerlerde yeniden oluşan yararlanmaya elverişli arazi Devlete ait olur.
Devlet, bu araziyi kamusal bir sakınca bulunmadığı takdirde öncelikle arazisi kayba uğrayana
veya bitişik arazi malikine devredebilir.
Toprak parçalarının kendi arazisinden koptuğunu ispat eden malik, bunları, durumu öğrendiği
tarihten başlayarak bir ve her hâlde oluşumun gerçekleştiği tarihten başlayarak on yıl içinde
geri alabilir.
4. Arazi kayması
a. Genel olarak
Arazi kayması sınır değişikliğini gerektirmez.
Arazi kayması sebebiyle bir taşınmazdan diğerine geçmiş olan arazi parçaları ve diğer
cisimler hakkında sürüklenen şeylere ve karışmaya ilişkin hükümler uygulanır.
b. Heyelân
Arazi kaymasının sınır değişikliğine yol açmayacağı ilkesi, yetkili makamlarca heyelân bölgesi
olduğu belirlenen yörelerde uygulanmaz.
Bu yörelerin belirlenmesi sırasında yöredeki arazinin yapısı göz önünde tutulur.
Bir taşınmazın böyle bir yörede bulunduğu, ilgililere uygun biçimde bildirilir ve tapu
kütüğünün beyanlar sütununa yazılır.
c. Sınırın yeniden belirlenmesi
Sınır, arazi kayması sebebiyle gerçeği yansıtmıyorsa; ilgili taşınmaz maliki, sınırın yeniden
belirlenmesini isteyebilir.
Fazlalık ve eksiklikler denkleştirilir.
5. Kazandırıcı zamanaşımı
a. Olağan zamanaşımı
- Geçerli bir hukukî sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki
zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış
olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez.
b. Olağanüstü zamanaşımı
Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik
sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet
hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce ölmüş ya da hakkında
gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca
olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet
hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin
mirasçılarına karşı açılır.
Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve
aralıklarla en az üç defa ilân olunur.
Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden
bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar
verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.
Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.
Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca
düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir.
Özel kanun hükümleri saklıdır.
c. Sürelerin hesabı
Kazandırıcı zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında, Borçlar Kanununun
zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.
6. Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar
Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli
olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel
mülkiyete konu olamaz.
Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve
kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.
III. Tescili isteme hakkı
Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına
tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması hâlinde hâkimden,
mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.
Bir taşınmazın mülkiyetini işgal, miras, kamulaştırma, cebrî icra veya mahkeme kararına dayanarak
kazanan kişi tescili doğrudan doğruya yaptırabilir.
Bir taşınmazın mülkiyetinde eşler arasındaki mal rejimi dolayısıyla meydana gelen değişiklikler,
eşlerden birinin istemiyle tapu kütüğüne doğrudan tescil olunur.
C. Taşınmaz mülkiyetinin kaybı
Taşınmaz mülkiyeti, terkin veya taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona erer.
Kamulaştırma hâlinde mülkiyetin ne zaman sona ereceği özel kanunla belirlenir
A. Taşınmaz mülkiyetinin içeriği
I. Kapsam
Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve
altındaki arz katmanlarını kapsar.
Bu mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve
kaynaklar da girer.
II. Sınırlar
1. Sınırların belirlenmesi
Taşınmazın sınırları, tapu plânları ve arz üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir.
Tapu plânları ile arz üzerindeki işaretler birbirini tutmazsa, asıl olan plândaki sınırdır.
Bu kural, yetkili makamlarca heyelân bölgesi olduğu belirlenen yörelerde uygulanmaz.
2. Sınır belirleme yükümlülüğü
Her arazi maliki, komşusunun istemi üzerine belli olmayan sınırların belirlenmesi için
tapu plânlarının düzeltilmesine veya arz üzerine sınır işaretleri konulmasına katkıda
bulunmakla yükümlüdür.
3. Sınırlıklar üzerinde paylı mülkiyet
İki taşınmazı birbirinden ayırmaya yarayan duvar, parmaklık, çit gibi sınırlıklar, aksi
ispat edilmedikçe, her iki komşunun paylı malı sayılır.
TAŞINIR MÜLKİYETİ
A. Konusu
Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddî şeyler ile edinmeye elverişli
olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.
B. Kazanılması
I. Mülkiyetin nakli
1. Zilyetliğin devri
Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir.
Bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti
devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hâllerde o şeyin
maliki olur.
2. Mülkiyetin saklı tutulması
a. Genel olarak
Başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı, ancak resmî şekilde yapılacak
sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel siciline kaydedilmesiyle geçerli olur.
Hayvan satışlarında mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi yapılamaz.
b. Taksitle satış
Taksitle mal satan kimse, bu satımlara ilişkin özel hükümlere uymak koşuluyla, mülkiyeti saklı
tutma sözleşmesine dayanarak, sattığı malın geri verilmesini isteyebilir.
3. Hükmen teslim
Bir taşınırın mülkiyetini nakleden kimse özel bir hukukî ilişkiye dayanarak o şeyin zilyetliğini
korursa, mülkiyet teslimsiz geçmiş olur. Ancak, bu işlem üçüncü kişileri zarara sokmak veya
taşınır rehni kurallarından kurtulmak için yapılmışsa, mülkiyetin nakli sonuç doğurmaz.
Böyle bir amaç güdülüp güdülmediğini hâkim takdir eder.
ZİLYETLİK
A. Zilyetlik kavramı ve türleri
I. Kavram
Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.
Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde hakkın
fiilen kullanılması zilyetlik sayılır.
II. Türleri
1. Aslî ve fer'î zilyetlik
Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da
kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de
zilyet olur.
Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer'î zilyettir.
2. Dolaylı ve dolaysız zilyetlik
Bir şeyde fiilî hâkimiyetini doğrudan doğruya sürdüren kimse dolaysız
zilyet, başka bir kişi aracılığı ile sürdüren kimse dolaylı zilyettir.
III. Geçici olarak kesilme
Fiilî hâkimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması veya
kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez.
B. Zilyetliğin devri
I. Hazırlar arasında
Zilyetlik, şeyin veya şey üzerinde hâkimiyeti sağlayacak araçların, edinene teslimi
veya edinenin önceki zilyedin rızasıyla şey üzerinde hâkimiyeti kullanacak duruma
gelmesi hâlinde devredilmiş olur.
II. Hazır olmayanlar arasında
Madde 978- Temsilciye yapılan teslim, temsil edilene yapılmış gibi zilyetliği geçirir.
III. Teslimsiz devir
Bir üçüncü kişi veya zilyetliği devreden, özel bir hukukî ilişkiye dayanarak zilyet
olmakta devam ederse zilyetlik, teslim gerçekleşmeksizin kazanılmış olur.
Zilyetliğin bu yolla devri, zilyet olmakta devam eden üçüncü kişiye karşı, ancak
durumun devreden tarafından kendisine bildirildiği andan başlayarak hüküm
doğurur.
Üçüncü kişi, zilyetliği devredene karşı ileri sürebileceği sebeplerle şeyi edinene
vermekten kaçınabilir.
IV. Emtiayı temsil eden senetlerin teslimi
Bir taşıyıcıya veya umumî mağazaya bırakılmış emtiayı temsil eden kıymetli
evrakın teslimi, emtianın teslimi gibi sonuç doğurur.
Kıymetli evrakı iyiniyetle teslim alan kimse ile emtiayı iyiniyetle teslim alan kimse
arasında uyuşmazlık çıkarsa emtiayı teslim alan tercih olunur.
C. Zilyetliğin hükümleri
I. Korunması
1. Savunma hakkı
Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.
Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise
eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak,
zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır.
2. Zilyetliğin gasbında dava hakkı
Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip
olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür.
Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhâl
ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir.
Dava, şeyin geri verilmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.
3. Zilyetliğe saldırıya dava hakkı
Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan, ona karşı
dava açabilir.
Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik
olur.
4. Dava hakkının düşmesi
Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay
ve her hâlde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer.
TAPU SİCİLİ
A. Kurulması
I. Sicil bakımından
1. Genel olarak
Taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu sicili tutulur.
Tapu sicili, tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri ve
belgeler ile plânlardan oluşur.
Sicilin örneği, nasıl tutulacağı ve yardımcı siciller tüzükle belirlenir.
2. Taşınmazların kaydedilmesi
a. Kaydedilecek taşınmazlar
Tapu siciline taşınmaz olarak şunlar kaydedilir:
1. Arazi,
2. Taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve sürekli haklar,
3. Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler.
Arazinin tapu siciline kaydı, özel kanun hükümlerine tâbidir.
Bağımsız ve sürekli hakların kaydedilmesi için gerekli koşullar ve usul tüzükle belirlenir.
Süreklilik koşulunun gerçekleşmesi için hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli olması gerekir.
Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerin taşınmaz olarak kaydı, özel kanun hükümlerine
tâbidir.
b. Kaydedilmeyecek taşınmazlar
Özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin
tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz.
Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden
çıkarılır.
Mülkiyet hakkı dışında kalan ayni haklara
sınırlı
ayni
haklar
denir.
Bu haklar sahibine sınırlı haklar tanır.
Sınırlı ayni haklar; İrtifak hakları,
taşınmaz yükü ve rehin olarak üçe ayrılır.
İrtifak hakları, sahiplerine kullanma veya
yararlanma yada hem kullanma hem
yararlanma yetkileri veren ayni haklardır.
Rehin hakları, sahibine alacağını
borçludan alamadığı takdirde rehin
konusu eşyayı paraya çevirterek
alacağını bu suretle elde etme
yetkisinin veren ayni haklardır.
Fer’i
mahiyettedir.
Taşınmaz yükü, ülkemizde pek
uygulaması olmayan taşınmaza bağlı
yüküm getiren sınırlı ayni haktır.
VI-MİRAS
HUKUKU
(TMK.m.495-682)
Kişinin ölümünden sonra mallarının,
alacak ve borçlarının durumunu, kimlere
ne şekilde pay edileceğini, kişinin
sağlığında, mallarından ölüme bağlı
olarak nasıl tasarrufta bulunabileceğine
ilişkin konuların ele alındığı hukuk
dalına
“miras
hukuku
denir.
Genel Olarak
Miras Hukukuna ilişkin Düzenlemeler
AY md. 35 Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak
kamu
yararı
amacıyla,
kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz
TMK 495 – 682
Miras Hukukunun Temel
Kavramları
Miras
Miras bırakan (Muris)
Mirasçı
Tereke
Ölüme Bağlı Tasarruf
Külli – cüzi halefiyet
Miras
Geniş anlamada kişinin ölümü ile
uygulama alanı bulan ve özel
hukuk ilişkilerini içine alan
kurallar bütünüdür.
Dar
anlamda
ise
murisin
mirasçılarına
geçebilen
tüm
malvarlığı değerlerini ve kişisel
haklarını ifade eder.
Muris
Muris  mirasbırakandır.
Ölümü ile mirası açılan
gerçek kişiyi ifade eder.
Tüzel kişilerin muris olması
mahiyetleri gereği mümkün
değildir.
Mirasçı
Mirasçı mirasbırakanın terekesi (mirası) üzerinde külli halef
sıfatıyla hak sahibi olan kişidir.
Mirasçı gerçek veya tüzel kişi olabilir.
Soybağı (kan) esasına dayanan mirasçılık ancak gerçek kişiler
için mümkündür.
Tüzel kişiler örneğin devlet belirli şartlarda yasal mirasçı
olabilir. Tüzel kişilerin iradi mirasçı olması mümkündür.
Yasal mirasçı Kanun hükmü gereği mirasçı olan kişidir.
İradi mirasçı  Murisin iradesi ile mirasçı olan kişidir.
(atanmış mirasçı)
Saklı paylı mirasçı  Kanunen mirasının belli bir oranı
üzerinde murisin iradesine rağmen muhakkak hak sahibi
olabilen mirasçıdır.
Tereke
Mirasbırakanın ölümü ile mirasçılarına geçen tüm hukuki
ilişkilerini ifade eder.
Murisini intikal edebilen malvarlığı değerleri ve kişisel hakları
Mülkiyet alacak hakları borçlar vb.. Boşanma ve evliliğin iptal
davası tanıma ve babalığın iptali davası..
Murisin malvarlığında bulunan ancak terekede yer almayan
hukuki ilişkiler; İntifa hakkı TMK 797 / Oturma (sükna hakkı)
TMK 823 /Murisce ileri sürülmemiş manevi tazminat alacağı
Murisin iş görme borcu/ Murisin vekil olarak iş görme borcu/
Murisin malvarlığında olmayan ancak terekede yer alan
hukuki ilişkiler; Denkleştirmeye dahil kazandırmalar TMK
669/ Ölümle mirasçıların şahsıda doğan ama terekede yer
almayan haklar; Dul ve yetim aylığı/ Destekten yoksun kalma
tazminatı /BK 47 ye göre yakınların manevi tazminat hakkı
Külli ve Cüzi Halefiyet
Külli halefiyet: murisin mirası (tereke) mirasçılara bir
bütün olarak kanun gereği doğrudan mirasçılara (kanuni
veya atanmış) geçer. Terekeye dahil intikal eden
malvarlığı değerleri için münferit intikal işlemlerinin
yapılmasına gerek yoktur.
Cüzi halefiyet: mirasa dahil olan intikal edecek olan
malvarlığının malvarlığının lehdarı olan kişiye
mahiyetine uygun geçiş işlemi devredilmesi söz
konusudur. Örneğim muayyen vasiyet alacaklısına
bırakılan taşınmaz mirasçılara tarfından musalehe
tapuda devredilmesi ile intikal gerçekleşir.
Zümre Sistemi
Miras hukukumuzda mirasçılar kural olarak
muris ile kanbağına dayanan soybağı
ilişkisine bağlı olarak tespit edilir.
Zümre başı olan bir kimse ile ondan gelen
altsoyun oluşturduğu kümeye zümre denir.
Zümreler
muristen
başlayarak
yakınlıklarına göre tespit edilir. Bugün
mirasçı olabilen üç zümre kabul edilmiştir.
Zümreler
1. Zümre Murisin altsoyudur.
2. Zümre murisin anne ve bası ve
onların altsoylarıdır (kardeşler).
3. Zümre murisin büyük anneleri
ve babaları ile onların
altsoylarıdır
(amca,dayı,hala,teyze).
Ölüme Bağlı Tasarruf
Murisin sağlığında ölümü ile
sonuç doğurmasını öngörerek
yaptığı hukuki işlemlerdir.
Vasiyet(name)
Miras sözleşmesi

1.‫‏‬Zümre‫‏‬murisin‫‏‬altsoyu‫‏‬
M
154
A
B
K
M
E
155
B
D
A
K
C
E
M
156
Saklı Pay
Saklı pay yasal mirasçının miras
payının bazen tamamı bazen de bir
oranıdır.
Saklı pay mirasbırakanın kural olarak
ölüme bağlı tasarrufla üzerinde
tasarruf edemeyeceği kısmı ifade eder.
Saklı paylı mirasçının kanuni güvence
altına alınmış olan miras payıdır.
Saklı pay şarta ve yüklemeye
bağlanmaz
Saklı Paylı Mirasçı ve Oranları
Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:
1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,
2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının
dörtte biri,
3. (Mülga: 4/5/2007-5650/2 md.)
4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba
zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal
miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras
payının dörtte üçü.
Mirasçılık Ehliyeti
Sağ Olmak
Hak Ehliyeti Olmak
Mirastan Yoksun
Olmamak
•SERTİFİKA PROĞRAMI İÇİN ÖNERİLEN KİTAP
1-Kitap Adı : MEDENİ HUKUK
Yayınevi : Beta Yayınevi Basım Tarihi : 2011
Yazar : TURGUT AKINTÜRK , DERYA ATEŞ KARAMAN
İCRA İFLAS KANUNU GENEL
ESASLAR
Cengiz AŞKAN (LL.M)
Müşavir Hazine Avukatı
Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat
Genel Müdürlüğü
Antalya Muhakemat Müdürlüğü
[email protected]
I-GENEL OLARAK
• Bu hukuk dalının da Medeni Usul Hukuk gibi
esasen
kamu
hukuku
özellikleri
ağır
basmaktadır.
• İcra iflas hukukuna “takip hukuk” veya “cebri
icra hukuk” da denilmektedir. Bunun anlamı,
borçlunun kendi isteği ile borcunu yerine
getirmemesi durumunda alacaklıların, devletin
bu amaçla kurduğu birimleri devreye sokarak
hak ve alacağın elde edilmesini sağlamaktır.
• İşte icra iflas hukuku, icra dairelerinin kuruluş
ve işleyişi, icra işlemleri ve süreci, iflas daireleri,
iflas yolları, iflas masası, iflasın sonuçları gibi
konuları içermektedir.
• 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu bu hukukun temel
kaynağını oluşturmaktadır.
• Ancak kamunun, kamu hukukundan doğan
alacaklarının tahsilinde 6183 Sayılı Amme
Alacaklarının Tahsili Usulü hakkında Kanun
hükümleri uygulanır.
II-İCRA VE İFLAS YOLLARI
• 1-İCRA YOLLARI
• İki çeşit cebri icra vardır.
• Bunlardan cüz’i icraya “icra takibi” denir. Bu yol,
borçlunun mal varlığının haczedilip satılarak
alacaklının alacağının ödenmesi anlamına gelir.
• Diğeri ise “külli icra” veya “iflas takibi”dir. Burada
borçlunun karşısında bütün alacaklılar vardır.
Borçlunun bütün malvarlığı satılır ve alacaklılara
ödenir.
• İcra hukukunda ve takibinde ilamsız ve ilamlı
olmak
üzere
başlıca
iki
temel
yol
bulunmaktadır.
• İlamsız icra, yalnızca para ve teminat
alacakları için işletilen takip yolu olup,
mahkemeye başvurmadan, dolayısıyla bir
yargı kararı olmadan icra dairesine gidilerek
borçlu hakkında yürütülen icra takibidir.Para
ve teminat alacakları için işletilen yol
olduğundan bunlar dışındaki alacaklar için
ilam olmaksızın icra dairesine başvurulamaz.
• “İlamlı icra” alacaklının elinde bir mahkeme ilamı
(kararı) veya ilam yerine geçen belgenin varlığı
halinde bu ilamın gereğinin yerine getirilmesine
yönelik olarak işletilen icra yoludur.
• Örnek:
• Mahkeme kararına dayalı bir alacağın ödetilmesi,
• Taşınmazın tahliyesi, çocukla şahsi ilişki kurulması
•…
• İcra teşkilatının en önemli unsurunu icra
daireleri oluşturur.
• Bunlar icra
görevlidirler.
işlerinde
birinci
derecede
• İcra dairelerinin işlemlerine karşı yapılacak
şikayetleri , itirazın kaldırılması istemlerini,
icra iflas suçlarının yargılanmasını “İcra
Mahkemeleri” yerine getirir.
• 2- İflas Yolları
• İflas, işleri bozulan, borçlarını ödeyemez
duruma
düşen
tacirin
kendisi
veya
alacaklılarının isteği üzerine yargı yeri
tarafından verilen bir karardır.
• Buna borçlunun ödemelerini tatil etmesi de
denir.
• İflas, borçlunu tüm malvarlığının, iflas
organları tarafından alacaklıların alacağını
tahsili amacı ile gerçekleştirilen cebri bir tasfiye
usulüdür.
• İflas, Arapça bir sözcük olup, parayı pulu
bitirmek anlamına gelir.
• İflas yolu ile takip icra daireleri ile aracılığı ile
yapılır.
• Borçlunun iflasına Ticaret Mahkemesince karar
verilir.
• İflas, takipli ve takipsiz olmak üzere iki biçimde
gerçekleşir.
• Alacaklının,
yasada
sayılan
koşulların
gerçekleşmesine bağlı olarak borçlu hakkında
her hangi bir iflas takibine gitmeksizin
doğrudan Ticaret Mahkemesine başvurarak
iflasını istemesine “doğrudan iflas yolu” ya da
“takipsiz iflas yolu” denir.
• Borçlunun kendi isteği ile iflasını istemesi de
doğrudan iflas yoluna girmektedir.
• Alacaklının ilk önce icra dairesine başvurarak
borçlu hakkında iflas takibi yaptırıp, borçlunun
bu takip üzerine de borcunu ödememesi halinde
Ticaret Mahkemesinde iflas davası açmasına
ise “takipli iflas yolu” denir.
• İflasına karar verilen borçluya müflis denir.
• İflas kararı gerek müflis gerek alacaklılar
yönünden önemli hukuki sonuçlar doğurur.
• İflas kararı temyiz edilse de bu sonuçlar
kararın verilmesiyle başlar. Örneğin iflas
masası oluşturulur.
• Borçlunun haczedilen bütün malları, hak ve
alacakları iflas masasına girer.
• Müflisin bütün borçları vadesi gelmemiş olsa
da artık iflas masasında istenir.
• İflasın işlemesi ile faizler kesilir.
• Tacirin varsa alacakları tahsil edilir.
• Haczi mümkün malları satılıp paraya çevrilir.
• Daha sonra iflas masasına yazılım sırası
çerçevesinde alacaklılara ödeme yapılır.
• Ayrıca müflis iflastaki kusuruna göre çeşitli
kamu hukuk sonuçlarına da tabi tutulmuştur.
• İcra iflas hukukunun önemli kavramlarından
biride konkordatodur.
• Konkordato, elinde olmayan nedenlerle işleri
bozulan mali durumu kötü duruma düşmüş dürüst
borçluları korumak için tanınmış bir yoldur.
• Bu yol dürüst borçlunun alacaklılarına en az üçte
ikisinin çoğunluğu ile yaptığı ve ticaret
mahkemesinin onayı ile işlerlik kazanan cebri bir
sözleşmedir.
• Bu sözleşmeye göre alacaklılar alacaklarının belli
bir yüzdesinden vazgeçerler ve borçlu
konkordatoda kabul edilen kısmı ödeyerek borcun
tamamında kurtulur.
• Bu konkordato resmi konkordatodur. Bunun
dışında borçlu ve alacaklının resmi makamları
devreye koymaksızın tamamen kendi aralarında
yaptığı “özel konkordato” vardır.
• Özel konkordato, bunu
alacaklıları bağlamaz.
kabul
etmeyen
• Konkordatonun kabul sürecine göre, iflas dışı ve
iflas içi olmak üzere iki türü mevcuttur.
III-İCRA TEŞKİLATI
•
•
•
•
İcra Dairesi
Her Asliye Mahkemesi yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi
bulunur.(İİK.m.1/1)
İflas Dairesi
Her Asliye Mahkemesi yargı çevresinde yeteri kadar iflas dairesi
bulunur.(İİK.m.2/1)
İcra Mahkemesi
İcra teşkilatının asli organlarından olup, icra ve iflas dairelerini
İİK.m.4 anlamında denetim altında bulundurur. Her Asliye
Mahkemesi yargı çevresinde bir İcra Mahkemesi bulunur.
• Yargıtay’ın İcra İflas İşleri ile Görevli Daireleri
IV-İFLASIN ÖZEL ORGANLARI
1. İflas Bürosu
2. Alacaklılar Toplantısı
3. (1. Alacaklılar Toplantısı 2. Alacaklılar
Toplantısı)
4. İflas İdaresi
178
04.04.2014
186
04.04.2014
• Sertifika programı için önerilen kitap;
• İcra ve İflas Hukuku Temel Bilgiler
• Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Oğuz Atalay
• Yayınevi: Yetkin
Basım Tarihi: 2013 Ocak
Basım Yeri: Ankara
İDARE HUKUKU
Cengiz AŞKAN (LL.M)
Müşavir Hazine Avukatı
Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü
Antalya Muhakemat Müdürlüğü
[email protected]
189
04.04.2014
I- SERTİFİKA EĞİTİM PROGRAMI
İÇERİĞİ-SINIRLAMASI
• İdarenin anlamı ve idare hukukunun konusu
• Kamu hizmeti, kamu yararı, kamu gücü
• İdari (hukuki ) işlem ve unsurları(sebep, yetki, şekil,
konu, maksat)
• İdarenin kuruluşu, merkezden ve yerinden yönetim ve
kuruluşları
• İdarenin denetlenmesi(idari denetim,yargı denetimi)
• İdarenin yargı yolu ile denetimi ve idare mahkemeleri
• İptal davaları, tam yargı davaları
190
04.04.2014
II-İDARE HUKUKUNUN KONUSU VE
İDARENİN ANLAMI
• “İdare hukuku (droit administratif)”nun konusu
“idare (administration)”-dir. Peki ama “idare” nedir?
• Genel anlamda “idare (yönetim, administration)”, belli
bir amacın gerçekleştirilmesi için kurulan örgüt veya bu
amaca ulaşmak için yürütülen planlı insan faaliyeti
demektir.
• Bu anlamda idare (yönetim), hem örgütü, hem de bu
örgütün faaliyetlerini ifade eder. İdare olgusu beşerî
faaliyetin her alanında görülür. Açıkçası, nerede belli bir
amacın gerçekleşmesi için yapılan bir faaliyet varsa,
orada bir idare olgusu vardır.
191
04.04.2014
III-Kamu İdaresi-Özel İdare Ayrımı
• Buna göre, idare olgusu, bir devlette görüldüğü gibi, özel
hayatın her alanında, bir şirkette, bir vakıfta, bir
dernekte, hatta bir apartmanda da görülür. İdare
kavramı, hem kamu kesimi, hem de özel kesim için
geçerlidir. Hemen belirtelim ki, idare hukukunun
konusunu oluşturan “idare”, şirket, vakıf, dernek gibi
özel idareler değil, devletin idaresi, yani kamu idaresidir.
Bu nedenle “kamu idaresi ” ile “özel idare ”yi birbirinden
ayırmak gerekir.
192
04.04.2014
• İdare hukukunun konusunu “kamu idareleri”,
yani “devlet idaresi” oluşturur.
• Bu nedenle idare hukukunun konusunu tespit
ederken “özel idareleri” bir kenara atmak
gerekir.
• Sonuç olarak, idare hukukunun, aslında “kamu
idaresi hukuku” olduğunu söyleyebiliriz. Ancak,
dilde pratiklik bakımından, “kamu idaresi”ne
kısaca “idare”, “kamu idaresi hukuku”na da
doğrudan “idare hukuku” denmektedir.
193
04.04.2014
IV-“Organik Anlamda İdare ”-“Fonksiyonel
Anlamda İdare” Ayrımı
• İdare hukukunun konusunun “kamu idaresi” veya daha kısa bir
terimle “idare” olduğunu söylemekle iş bitmiyor. Zira, idare
hukukunun konusu olan “idare” kavramı da, biri “organik”, diğeri
“fonksiyonel” olmak üzere iki değişik anlamda kullanılmaktadır.
• İdarenin organı, yani kuruluşu, personeli, teşkilâtı söz konusu
olduğunda “organik anlamda idare”den, faaliyetleri yani eylem ve
işlemleri söz konusu olduğunda ise “fonksiyonel anlamda idare”den
bahsedilir.
• “Organik anlamda idare” terimi yerine doğrudan “idare organı”;
“fonksiyonel anlamda idare” terimi yerine de doğrudan “idare
fonksiyonu” teriminin kullanıldığı da olur.
194
04.04.2014
A- İDARE ORGANI (ORGANİK ANLAMDA İDARE)
• İdare organını, devletin yürütme organının
Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Başbakan ve
bakanlar
dışında
kalan
kısmı
olarak
tanımlayabiliriz.
• Ancak, idare organı, devletin bu kısmından
ibaret değildir. İdare organına, il özel idaresi,
belediye, köy, üniversite, KİT, TRT gibi devlet
dışındaki diğer kamu tüzel kişileri de dahildir.
195
04.04.2014
B- İDARÎ FONKSIYON (FONKSIYONEL
ANLAMDA İDARE )
• İDARÎ FONKSİYON, devletin yasama ve yargı fonksiyonu ile
yürütme organının siyasî fonksiyonu dışında kalan toplumun
günlük yaşamını sürdürmek, dolayısıyla kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla devlet ve diğer kamu tüzel kişileri
tarafından yürütülen fonksiyonudur.
•
•
•
•
•
•
•
•
İDARÎ FONKSIYONUN ÖZELLIKLERI
1. İdarî fonksiyonun amacı kamu yararını gerçekleştirmektir
2. İdarî fonksiyonun konusu, kamu hizmetleridir.
3. İdarî fonksiyon, idarî işlemlerle yürütülür.
4. İdarî fonksiyon, kamu gücü kullanılarak yerine getirilir.
5. İdarî fonksiyon, süreklidir.
6. İdarî fonksiyon kendiliğinden harekete geçer.
7. İdarî fonksiyon bireylerle doğrudan doğruya ilgilidir.
196
04.04.2014
V- İDARE HUKUKUNUN TANIMI
• “İdare hukuku ”, biri geniş, diğeri dar olmak
üzere iki değişik anlamda tanımlanmaktadır.
•
•
•
Geniş anlamda idare hukuku , idarenin kuruluş ve
işleyişine uygulanan hukuk kurallarının bütünüdür.
Bu kurallar kamu hukuku kuralları olabileceği gibi özel
hukuk kuralları da olabilir. Bu anlamda Anglo-Sakson
ülkelerinde de idare hukuku vardır.
Geniş anlamda idare hukukuna aslında “idarenin
hukuku denebilir.
197
04.04.2014
• Dar anlamda idare hukuku ise idarenin kuruluş ve işleyişine
uygulanan kamu hukuku kurallarının bütünüdür. Bu anlamda
idare hukuku kuralları, özel hukuk kurallarından farklı, “özel
hukuk kurallarını aşan birtakım kurallar” oluşur.
• İşte dar anlamda idare hukuku, idare organına ve fonksiyonuna
uygulanan özel hukuk kurallarından farklı olan kurallar
bütünüdür.
• Keza, idare hukukundan doğan uyuşmazlıklar, genel ve ortak yargı
düzeni olan adlî yargıda değil, ayrı ve özel bir yargı düzeni olan idarî
yargıda çözümlenir.
• Dar anlamda idare hukuku, sadece kara avrupası ülkelerinde
görülür. Bu ülkelerde ve bizde “idare hukuku” deyince bundan dar
anlamda idare hukuku anlaşılır.
• Dar anlamda idare hukukunu şu şekilde tanımlayabiliriz: idarenin
kuruluş ve işleyişini düzenleyen kamu hukuku kurallarının
bütünüdür.
198
04.04.2014
VI- İDARE HUKUKUNUN ÖZELLIKLERI
• 1. İdare hukuku genç bir hukuk dalıdır. İdare
hukuku, 1800’lerin sonunda Fransa’da ortaya çıkmıştır.
Oysa özel hukukun kökeni Roma hukukuna uzanır.
• 2. İdare hukuku “tedvin (codifié)” edilmemiş bir
hukuk dalıdır. Yani bu hukuk dalının kuralları dağınık
hâlde bulunur. Bu kurallar derlenip, bir kanunda (code)
madde madde sayılmamıştır. Oysa medenî hukukun
kuralları Medenî Kanunda, ceza hukukunun kuralları Ceza
Kanununda, ticaret hukukunun kuralları Ticaret
Kanununda toplanmıştır. Medenî Kanun, Ticaret Kanunu,
Ceza Kanunu benzeri bir “İdare Kanunu” yoktur.
199
04.04.2014
3. İdare hukuku, büyük ölçüde, “içtihadî bir hukuk dalıdır.
İdare hukuku kuralları kanun koyucu tarafından konulmamıştır.
İdare hukuku bir “yargıç yapısı hukuk”tur. Yani idare hukuku
kuralları, idarî yargı organlarının uzun bir zaman boyunca somut
olaylarda verdikleri kararlarla oluşmuştur. Bununla birlikte, idare
hukuku alanında birçok kanun vardır. Bir alanda kanun varsa,
haliyle hâkim, içtihadı değil, kanunu uygulayacaktır.
İdare hukuku alanında bazı kanunların olmasına rağmen, bu hukuk
dalının temel kavram, ilke ve teorilerini (örneğin idarî işlem, idarî
sözleşme, düzenleyici işlem, idarî sorumluluk, kamu hizmeti, kolluk,
kamu malı, vs.) belirleyen genel kanun metinleri yoktur. Bunlar
mahkeme içtihatlarıyla oluşturulmuştur.
İdare hukukunun içtihadî nitelikte olmasının avantajı, bu hukuk
dalına esneklik sağlaması; dezavantajı ise, hukukî belirsizliğe yol
açmasıdır. Ayrıca, idare hukukunun içtihadî nitelikte olması
yüzünden bu hukuk dalının kuralları, dağınık hâlde bulunur ve bu
nedenle de öğrenilmeleri çok zordur.
200
04.04.2014
• 4. İdare hukuku bağımsız (autonome) bir hukuk
dalıdır.
• İdare hukuku özel hukuktan tamamıyla ayrı bir hukuk
dalıdır. İdare hukukunun bazı kavram ve ilkelerinin
(örneğin tek taraflı işlemler, icrailik, kamulaştırma, idarî
yaptırımlar, hukuka uygunluk karinesi, kamu gücü
ayrıcalıkları, vb.) özel hukukta benzeri yoktur. Diğer bazı
kavram ve kuralların (örneğin idarî sözleşmeler, idarî
sorumluluk, vb.) özel hukukta benzerleri vardır. Ancak
bunların hukukî rejimi özel hukuktaki benzerlerinden
tamamıyla farklıdır.
201
04.04.2014
• 5. İdare hukuku “statüsel” niteliktedir.
• Yani idare hukuku bir “statüler hukuku”dur. Özel hukuk ilişkileri
kural olarak akdî ve iradîdir. Bu alanda irade serbestisi geçerlidir.
Taraflar karşılıklı anlaşarak istedikleri hukukî ilişkiyi kurabilir;
kurdukları hukukî ilişkiye kural olarak istedikleri içeriği verebilirler.
Oysa idare hukukunda, tarafların serbest iradeleriyle kararlaştırılan
hukukî ilişkiler yoktur. İdare hukukunda kurallarla önceden
belirlenmiş “statüler”, yani “genel hukukî durumlar” vardır.
Vatandaşlık statüsü, öğrencilik statüsü, memurluk statüsü,
emeklilik statüsü gibi. Bu statülere girip çıkmak çoğunlukla ilgili
kişinin isteğine bağlıdır. Ancak, ilgili kişinin, içine girmek istediği
statünün koşullarını belirleme, bu konuda pazarlık yapma gibi bir
imkanı yoktur.
• İdare hukukunun bu “statüsel” özelliğine idare hukukunun
“kuralsallığı (nizamîliği)” özelliği de denmektedir.
202
04.04.2014
• 6.İdare hukuku işlemleri “tek-taraflı”dır.
• Özel hukukta, bir hukukî işlemler ancak birbirine uygun
karşılıklı irade beyanlarıyla kurulabilir. Özel hukukta, bir
kişi, diğer kişinin rızası hilafına onunla bir hukukî işlem
yapamaz.
• Oysa idare hukukunda bir idarî işlemin yapılabilmesi için,
o işlemin ilgilisi tarafından kabul edilmesine gerek yoktur.
İdare hukuku işlemleri, idarenin tek yanlı irade
açıklamasıyla meydana gelir.
• 7. İdare hukukundan doğan uyuşmazlıklara idarî
yargıda karara bağlanır.
• Özel hukuk uyuşmazlıklarına normal adliye mahkemeleri
bakarken, idarî uyuşmazlıklara idare mahkemeleri bakar.
203
04.04.2014
VI. İDARE HUKUKUNA HAKİM OLAN İLKELER
• Anayasamızın 1’inci maddesine göre, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir”.
Anayasamızın 2’nci maddesine göre ise “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,
millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk devletidir”. Anayasamızın 3’üncü maddesine göre, “Türkiye
Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”. Anayasamızın 10’uncu
maddesinde de eşitlik ilkesi düzenlenmiştir. Bu dört maddeden yola çıkarak idare
hukukuna hâkim olan temel ilkelerini şu şekilde sıralayabiliriz:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
1. Cumhuriyetçilik ilkesi
2. Üniter devlet ilkesi
3. İnsan haklarına saygılı devlet ilkesi
4. Atatürk milliyetçiliğine bağlı devlet ilkesi
5. Demokratik devlet ilkesi
6. Laik devlet ilkesi
7. Sosyal devlet ilkesi
8. Hukuk devleti ilkesi
9. Eşitlik İlkesi
10. Başlangıçta Belirtilen İlkeler
204
04.04.2014
VII. İDARE HUKUKUNUN BÖLÜMLERİ
• İdare hukuku, gerek Fransız, gerek Alman
hukukunda yerleşmiş olan bir ayrıma göre
“genel idare hukuku” ve “özel idare hukuku”
şeklinde ikili bir ayrıma tâbi tutulmaktadır
1. ÖZEL İDARE HUKUKU: Malî Hukuk, İmar Hukuku , Ekonomik Kamu
Hukuku , Trafik Hukuku , Eğitim İdaresi Hukuku , Sağlık İdaresi Hukuku ,
Orman Hukuku , Çevre Hukuku , Bayındırlık Hukuku , Gümrük Hukuku ,
Turizm Hukuku, vs.
2. GENEL İDARE HUKUKU: İdarî Teşkilât, İdarî İşlemler, Kamu Hizmeti,
Kolluk , Kamu Görevlileri, Kamu Malları , İdarenin Sorumluluğu, İdarî
Yargı
205
04.04.2014
VIII-KAMU HİZMETİ-KAMU YARARI
• Kamu hizmeti kavramı, maddi ve organik olmak üzere
iki değişik anlamda kullanılmaktadır.
• 1-Organik anlamda kamu hizmeti kavramı, bir teşkilatı,
bir organizasyonu, bir örgütü ifade eder.
• 2-Maddi anlamda kamu hizmeti kavramı ise, kamu
yararına yönelik bir faaliyeti işaret eder. Bu anlamda
kamu hizmeti kavramına fonksiyonel anlamda kamu
hizmeti de denir.
206
04.04.2014
• Kamu hizmeti, bir kamu tüzel kişisi veya onun
denetimi altında bir özel kişi tarafından
yürütülen kamu yararı amacına yönelik
faaliyetlerdir.
• Görüldüğü üzere kamu hizmeti kavramı iki ana
unsur (şart) esas alınarak tanımlanmaktadır.
1. Organik unsur, bir kamu tüzel kişisi veya onun
denetimi altında bir özel kişi tarafından
yürütülen faaliyettir.
2. Maddi unsur (amaç unsuru) kamu yararı
amacına yönelik bir faaliyettir.
207
04.04.2014
• Kamu yararı, devletin gereksinimlerine cevap
veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar
sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye
(Türk Dil Kurumu-Güncel Sözlük) şeklinde
tanımlanabilir.
• Ancak kamu yararı kavramını tanımlamak her
zaman güçlük arz etmiştir.
• Zaman ve şartlara göre değerlendirilmesi
gereken bir kavramdır.
• Tanımla görevi genellikle devletin yetkili
organlarına kalmaktadır.
208
04.04.2014
A-KAMU HİZMETİNİN İLKELERİ
• Kamu hizmeti yürütülürken uyulması gereken
temel ilkeler şunlardır: süreklilik-düzenlilik,
eşitlik, tarafsızlık, değişkenlik (uyum)dur.
• Ancak yeni bilimsel yayınlarda, bedelsizlik,
katılma, şeffaflık, basitlik, sorumluluk ve
ulaşılabilirlik ilkelerinden de söz edilmektedir.
209
04.04.2014
B-KAMU HİZMETİNİN TÜRLERİ
• Bir kamusal ihtiyacı tatmin amacı ile sadece
devlet tarafından yürütülen; başka bir ifade ile
özel kişiler tarafından yürütülemeyen kamu
hizmetlerine tekel niteliğindeki kamu hizmetleri
denir.Ancak devletle beraber özel kişilerce de
yürütülebiliyorsa tekelsiz kamu hizmeti söz
konusudur.
• Kamu hizmeti tüm yurtta yürütülüyorsa milli,
belli bir coğrafyada yürütülüyorsa yerel
(mahalli) kamu hizmetinden söz edilir.
210
04.04.2014
• Bu konudaki en önemli ayrım faaliyet
konularına göre yapılan ayrımdır. Buna göre
kamu hizmetleri dört kümede toplanabilir.
• 1-İdari kamu hizmetleri, idarenin klasik
geleneksel faaliyetleridir.Eğitim, sağlık…
• 2-İktisadi kamu hizmetleri, bunlar sınai ve ticari
nitelikteki hizmetlerdir.İktisadi kamu hizmetleri
bir yandan özel faaliyetlere benzemekte, öte
yandan
da
kamu
hizmeti
niteliğini
korumaktadır.Bu özelliğinden dolayı iktisadi
hizmetlere hem özel hukuk, hem kamu hukuku
kuralları uygulanır.
211
04.04.2014
• 3-Sosyal kamu hizmetleri, devletin çalışma
hayatı, sosyal güvenlik, emeklilik, iş ve işçi
bulma
alanındaki
faaliyetlerdir.Genişleme
eğilimindedir. Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye
İş Kurumu, Basın ilan kurumu gibi kurumlar
sosyal kamu hizmetleri yürütürler.
• 4-Bilimsel ve kültürel kamu hizmetleri, devletin
sanat, müzik, araştırma ve bilim konularındaki
faaliyetidir.TÜBİTAK,
üniversiteler,
Devlet
Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları bu amaçla
faaliyet gösterirler.
212
04.04.2014
C-KAMU HİZMETLERİNİN KURULMASI
• Bir kamu hizmetinin kurulması, faaliyet ve
teşkilat bakımından iki değişik anlama gelir.
1-Faaliyet bakımından kamu hizmetinin
kurulması, özel teşebbüs tarafından yürütülen
özel bir faaliyetin kamu hizmeti haline
getirilmesi demektir. İstisna olarak o zamana
kadar hiç mevcut olmayan bir faaliyetin ilk
defa kamu hizmeti olarak kurulması da
mümkündür.
213
04.04.2014
• 2- Teşkilat bakımından kamu hizmetinin kurulması, bir
kamu hizmetini yürütecek teşkilatın kurulması anlamına
gelir.
a. Milli kamu hizmetleri, milli kamu hizmetlerini kurma
yetkisi yasama organına aittir. Diğer bir ifade ile milli
kamu hizmetleri ancak bir kanunla kurulabilir.Yasama
organının milli kamu hizmetlerini kurma konusunda
takdir yetkisi vardır.
b. Mahalli kamu hizmetleri, mahalli kamu hizmetlerinin
kurulması için kanuna gerek yoktur. Bu tür kamu
hizmetlerini kurma yetkisi doğrudan mahalli idarelere
aittir.
214
04.04.2014
D-KAMU HİZMETLERİNİN KALDIRILMASI
• Bir kamu hizmetinin kaldırılması, faaliyet ve
teşkilat bakımından iki değişik anlama gelir.
• 1-Faaliyet
bakımından
kamu
hizmetinin
kaldırılması, şimdiye kadar kamu hizmeti
niteliğinde olan bir faaliyetin kamu hizmeti
olmaktan çıkarılması demektir.
• 2-Teşkilat
bakımından
kamu
hizmetinin
kaldırılması,bu hizmeti yürütecek teşkilatın
varlığına son verilmesi anlamına gelir.
215
04.04.2014
• Kamu hizmetini kuran makam onu kaldırmaya da yetkilidir.
• Kural olarak bir kamu hizmetini kurma yetkisi kime ait ise
“yetkilerin paralelliği ilkesi” uyarınca kaldırma yetkisi de aynı
makama ait olduğu; keza bir kamu hizmeti hangi şekil ve
usulde kurulmuş ise “şekil ve usulde paralellik ilkesi” uyarınca
yine aynı şekil ve usulde kaldırılacağı kural olarak
söylenebilir.
• Dolayısıyla milli kamu hizmetlerini kaldırma yetkisi kural
olarak yasama organına, mahalli kamu hizmetlerini kaldırma
yetkisi ise hizmetleri kuran mahalli idarenin karar organına
aittir.
• Normlar hiyerarşisinde üst basamakta yer alan bir normla
aksi öngörülmedikçe, bir kamu hizmetini kaldırmaya yetkili
makamın o kamu hizmetini kaldırıp kaldırmama konusunda
takdir yetkisi vardır.
216
04.04.2014
IX-KAMU HİZMETLERİNİN İŞLETİLME
USULLERİ
• Bir kamu hizmetinin, kamu hizmetlerinin işletilmesi
usullerinden hangisi ile işletileceğine karar verme yetkisi
Anayasaya aykırı olmamak şartıyla yasama organına ve
kanunlara aykırı olmamak üzere idari makamlara aittir.
• Hangi kamu hizmetinin hangi usulle işletileceği sorunu
tamamı ile bir yerindelik sorunudur ve tekniktir.
• Türk doktrininde kamu hizmetlerinin işletilmesi usulleri
genellikle kendi içinde bir tasnife tabi tutulmadan emanet
usulü, müşterek emanet usulü, ruhsat usulü, iltizam usulü
olarak sayılmaktadır. Ancak güncel gelişmeler karşısında yeni
tasnif daha açıklayıcıdır.
217
04.04.2014
Kamu Hizmetlerinin işletilmesi usulleri şeması
1- Kamu hizmetlerinin kamu tüzel kişileri tarafından işletilme usulleri
a- Emanet Usulü
b- Kamu Kurumu Usulü
2- Kamu hizmetlerinin özel kişiler tarafından işletilme usulleri
a-Tek yanlı görevlendirme usulü
ı-Kurma usulü
ıı-Ruhsat usulü
ııı-Kamuya yararlı dernek sayma usulü
b-Sözleşme ile görevlendirme usulleri
ı-İmtiyaz usulü
ıı-İltizam usulü
ııı-Müşterek emanet usulü
ıv-Vekalet usulü
v-Yeni usuller (ı-görevlendirme ıı-yap-işlet devret ııı-yap işlet)
vı-İsimsiz sözleşmelerle görevlendirme usulü
218
04.04.2014
• Emanet usulü, bir kamu hizmetinin bu hizmetten sorumlu olan kamu idaresi
tarafından kendi tüzel kişiliği içinde kendi personel ve parası ile doğrudan
doğruya işletmesi demektir.
• Kamu kurumu usulü, bir kamu hizmetinin bu hizmetten sorumlu olan kamu
idaresi tarafından kurulan ayrı bir kamu tüzel kişisi tarafından işletilmesi
usulüdür.
• Tek taraflı görevlendirme, devlet ve mahalli idareler sorumlu oldukları bir kamu
hizmetini bizzat yürütmek veya kendi kurdukları bir kamu kurumuna
gördürmek yerine, bu hizmeti yürütme görev ve yetkisini tek taraflı bir işlemle
bir özel hukuk kişisine verebilir. Bu tür görevlendirme üç şekilde olur.Özel
hukuk tüzel kişisi kurarak görevlendirme, ruhsat ve lisans usulü ile
görevlendirme, kamuya yararlı dernek sayma şeklinde görevlendirme
• Sözleşme ile görevlendirme, devlet ve mahalli idareler sorumlu oldukları bir
kamu hizmetinin yürütülmesi için bir özel hukuk tüzel kişisini görevlendirmek
yerine, iki yanlı bir işlemle yeni sözleşeme ile görevlendirme yolunu da
seçebilir.Bu tür görevlendirmeye sözleşme ile görevlendirme denir. [ı-İmtiyaz
usulü ıı-İltizam usulü ııı-Müşterek emanet usulü ıv-Vekalet usulü v-Yeni usuller
(ı-görevlendirme ıı-yap-işlet devret ııı-yap işlet) vı-İsimsiz sözleşmelerle
görevlendirme usulü]
219
04.04.2014
X-KAMU GÜCÜ
• İdare hukukunun uygulama alanını tespitte ayırma kriteridir.
• İdarenin yaptığı her faaliyet idare hukukuna tabi değildir. Bu
nedenle idarenin hangi faaliyetinin idare hukukuna, hangisinin ise
özel hukuka tabi olduğunu saptamaya yarayan iki ölçütten ( kamu
gücü, kamu hizmeti) biridir.
• Kamu gücü ölçütü, 1800’lerin sonlarında Fransa’da ortaya çıkmıştır.
• Kamu gücü ölçütüne dayalı idare hukuku anlayışına kamu gücü
okulu denir.
• Bu ölçüte göre, idarenin kamu gücünü kullanarak yaptığı işler idare
hukukuna tabidir. Yine bu işlerden doğan uyuşmazlıklara da idari
yargıda bakılır.
• Kamu gücü ölçütüne göre idarenin tasarrufları, yani işlemleri
“hakimiyet tasarrufları” ve “temşiyet tasarrufları” şeklinde ikiye
ayrılmaktadır.
220
04.04.2014
1-Hakimiyet Tasarrufları (Kamu Gücü İşlemleri)
• Hakimiyet tasarrufları veya daha doğru bir çeviri ile otorite
işlemleri veya daha anlaşılır bir ifade ile kamu gücü
işlemleri, idarenin kamu gücünü kullanarak yaptığı
işlemlerdir.
• İdare bu işlemlerle, emreder, yasak koyar, tek taraflı
düzenlemeler yapar; kısaca emretme iradesini açıklar.
İdare idare edilenler karşısında üstün ve ayrıcalıklı
konumdadır. İdarenin tek yanlı yaptığı irade açıklaması,
ilgilisi üzerinde hukuki sonuç doğurmaktadır. İşte idarenin
kamu gücünü kullanarak yaptığı işlemler, idare hukuka
tabidir ve bu işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar da
idari yargıda karara bağlanır.
221
04.04.2014
2-Temşiyet Tasarrufları (İşletme İşlemleri)
• Temşiyet tasarrufları veya daha anlaşılır bir ifade ile
işletme işlemleri, idarenin bir malik veya işletmeci
sıfatı ile yaptığı işlemlerdir.
• İdare bu tür işlemlerinde tamamı ile bir özel kişi gibi
hareket eder; kamu gücüne sahip olmasından
kaynaklanan yetkilere başvurmaz, özel kişilerle eşit
durumdadır.
• İdarenin temşiyet tasarrufları (işletme işlemleri)
idare hukuka değil özel hukuka tabidir ve adli
yargıda görülür.
222
04.04.2014
XI-İDARİ İŞLEM
• Devlet organları kendi görev ve yetkilerini çeşitli hukuki
işlemlerle yerine getirirler. Yasama organı, kanun veya
parlamento kararları ile, idare organları idari işlemlerle,
yargı ise yargısal işlemlerle yetkilerini kullanır.
• İdari işlemler, idari fonksiyonun yerine getirilmesi için
yapılan kamu hukuku işlemleridir.
• İdari işlem, her şeyden önce hukuki bir işlemdir. Hukuki
işlem ise, hukuki sonuç doğurmaya yönelik irade
açıklamasıdır.
• İzah bağlamında, idare hukukunda, idarenin tek yanlı irade
açıklaması ile hukuki sonuç yaratan başka bir değişle
hukuk düzeninde değişiklik işlemlerine idari işlem denir.
223
04.04.2014
1-İdari İşlemin Genel Özellikleri
• İdari sözleşmeler bir yana bırakılırsa idari işlemin
(işlemlerin) “icrailik”, “re’sen icra edilebilirlik” ve
“hukuka uygunluk karinesinden yararlanma” olmak
üzere belli başlı üç özelliği vardır.
• İdarenin tek yanlı olarak açıkladığı irade ile hukuki
sonuçlar doğurmasına idari kararın icrailik özelliği
denir. Ancak idareden çıkan her tek yanlı işlem icrai
nitelikte olmayabilir. İcrai olmayan işlemler, idareden
çıkmakla birlikte her hangi bir hukuki sonuç
doğurmayan, yani hukuk düzeninde her hangi bir
değişikliğe yol açmayan işlemlerdir.
224
04.04.2014
• Re’sen icra edilebilirlik, bir idari kararın hukuk
aleminde ortaya çıkan sonuçlarının maddi aleme
doğrudan
doğruya
idare
tarafından
aktarılmasına, o kararın re’sen icrası denir.
Dolayısıyla icrailik kararın oluşmasına ilişkin
iken re’sen icra kararın uygulanmasına
ilişkindir. Karar hukuk aleminde oluşur; ama
maddi alemde uygulanır.
• İdare tarafından tek-yanlı olarak alınan idari
işlemlerin hukuka uygun oldukları varsayılır.
Buna hukuka uygunluk karinesi denir.
225
04.04.2014
2-Tek-Yanlı (Bireysel-düzenleyici)/İki-Yanlı
(idari sözleşmeler)
• Bireysel idari işlemler veya idari kararlar, ismen
belirlenmiş bir kişi veya belli bir duruma ilişkin
olan idari işlemlerdir.
• Diğer bir ifade ile idari kararlar, belli kişiler için
hukuki sonuçlar doğurmaya yönelik kamu gücü
ayrıcalıkları içeren irade açıklamalarıdır.
Bunlarla hukuk düzeninde bir değişikliğe yol
açılır.
226
04.04.2014
• İdari Kararların Çeşitleri
•
•
•
•
•
•
Maddi açıdan; Şart, sübjektif işlemler
İçerik açısından; Emredici ,İnşai , Tespit edici işlemler
Muhatapları üzerindeki etkilerine göre; Yapılandırıcı,
Yükümlendirici işlemler
Açıklanan iradenin sayısı ve usulü bakımından; Basit,
Kolektif, Karma işlemler
İşlemi yapan makama göre;Kolejyal, Bireysel kararlar
(Fransız hukukunda yapılan bir ayrımdır)
Açıklanan iradenin şekline göre; Sarih, Zımni kararlar
İcrai olup olmamalarına göre; icrai, icrai olmayan
işlemler
227
04.04.2014
• Düzenleyici işlemler, genel ve kişilik dışı nitelikte olan tek
yanlı idari işlemlerdir.Düzenleyici işlemler, maddi kriter
bakımından
yani
içerikleri
itibarı
ile
kanunlara
benzerler.İdare düzenleyici işlemlerle kurallar (normlar)
koyar.
• İdarenin düzenleme yapma yetkisi, Anayasadan, kanundan,
eşyanın tabiatından doğar, kaynağını alır.
• Klasik idare hukuku literatüründe, idarenin yaptığı
düzenleyici işlemlerin hem kanuna aykırı olmaması hem de
kanuna dayanması gerektiği söylenir. (Türk pozitif hukuku
açısından olağanüstü hal, sıkıyönetim ve Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri yönünden kanuna dayanma zorunluluğu
yoktur.)
228
04.04.2014
• Düzenleyici işlem türleri;
1. Kanun Hükmünde Kararnameler,
2. Tüzükler,
3. Yönetmelikler,
4. Adsız Düzenleyici İşlemler,
• (kararname, karar, tebliğ, sirküler, genelge,
yönerge, talimat, statü, genel emir, izah name,
tarife…)
229
04.04.2014
• İdari Sözleşmeler;
• İdare hukukunda sözleşme tanımı; sözleşme, belli bir
hukuki sonuç doğurmak amacı ile idare ile ilgili özel
kişinin karşılıklı ve birbirine uygun olarak yaptıkları
irade açıklamalarıdır.
• İdari sözleşmeler; idarenin özel hukuk sözleşmeleri ve
idari sözleşmeler olarak ikiye ayrılır.
• Daha kapsayıcı bir tanımla idari sözleşme, bir kanunla
idari sözleşme olarak nitelenen veya taraflardan en az
birisinin bir kamu tüzel kişisi olması ve kamu hizmetinin
yürütülmesine ilişkin olan veya özel hukuku aşan
hükümler içeren sözleşmedir.
230
04.04.2014
• İdari sözleşme temel tipleri
• Klasik Tipler;İmtiyaz, İltizam, İstikraz, Yer altıüstü servetinin işletilmesine ilişkin, Orman
işletme, İdari hizmet sözleşmeleri.
• Yeni Tipler; Görevlendirme (elektrik, otoyol),
Görev (Telekom), Yap-işlet, Yap-işlet-Devret
sözleşmeleri.
• İsimsiz sözleşmeler;değişik isimler taşıyan diğer
sözleşmeler.
231
04.04.2014
3-İdari İşlemlerin Unsurları
• Doktrin ve içtihat tarafından idari işlem
unsurları tanımlanmıştır. İdari işlem, kanunu
uygulama işlemi olduğundan, bu uygulamanın
özüne ilişkin olarak İYUK’da yer alan beş
unsurun idari işlemde kanuna uygun şekilde
bulunması gerekir.
• Bunlar; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
unsurlarıdır.
232
04.04.2014
• Yetki; bir idari makamın belli bir işlemi
yapabilme ehliyeti olarak tanımlanabilir.Diğer
bir ifade ile yetki, idari makamı işgal eden kişi
veya kişilerin kamu tüzel kişisi adına hukuki
işlemler yapabilme ehliyetidir.
• İşte idari işlemin özünü oluşturan irade
açıklamasının kim veya kimler tarafından
yapılacağı hususu o işlemin yetki unsurunu
oluşturur.
233
04.04.2014
• Şekil; hukuk düzeninde değişiklik meydana
getirmeye
yönelik
iradenin
kendisi
ile
açıklandığı şeydir. Şekil iradeyi açıklamak için
kullanılan araca, kalıba denir. Şekil, hukuki
işlemin taşıyıcısına, yani onun içinde yer aldığı
belgeye, kendisi ile ifade edildiği söze harekete
işaret eder.
• İdare hukukunda şekil serbestisi yoktur. Kural
yazılı şekildir.İstisna sözlü, hareketli şekildir.
234
04.04.2014
• Sebep; idareyi bir işlem yapmaya sevk eden
hukuki veya fiili etkenlerdir.
• Bu etkenler idari işlemden önce gelir ve onun
dışında yer alırlar.
• İdarenin bir işlemi yapabilmesi için yetkili
olması yetmez aynı zamanda onu yapmak için
bir sebebi de olmalıdır.
• Sebep türleri, fiili ve hukuki olmak üzere iki
şekilde karşımıza çıkar.
235
04.04.2014
• Konu; bir hukuk işlemin konusu, onu doğuran
hukuki sonuç yani hukuk aleminde meydana
getirdiği değişikliktir.
• Başka bir anlatımla idari işlemin konusu,
bizatihi bu işlemin kendisi, onun içeriğidir.
• Konu açısından sakatlıklar; konunun imkansız
olması, kanuna aykırı olması,sebep-konu
illiyetinin yokluğu,
sebep-konu arasındaki
ölçüsüzlük olarak karşımıza çıkmaktadır.
236
04.04.2014
• Amaç; idari işlemle ulaşılmak istenen nihai
sonuçtur. Amaç, idari işlemi yapan kişinin bu
işlemle ulaşmak istediği sonuç konusunda zihninden
geçen niyet ve düşüncelerdir.
• Amaç idari işlemin sübjektif unsurudur.
• Yetki saptırması, bir idari makamın yetkilerini
kullanması gerektiği amaçta değil, başka bir amaçla
kullanmasıdır.
• Diğer bir ifade ile yetki saptırması, idari işlemin
amaç unsuru bakımından hukuka aykırı olmasıdır.
237
04.04.2014
XII-İDARENİN DENETLENMESİ
• Denetim bütün toplumsal örgütler için olduğu
gibi idare içinde gereklidir.
• İdarenin
denetlenmesi
değişik
yollardan
yapılmaktadır.
• Siyasi denetim, idari denetim ve yargısal
denetim gibi.
• O halde idarenin denetimini “yargı dışı
yollardan denetim” ve “yargı denetimi olarak
ikiye ayırabiliriz.
238
04.04.2014
• Siyasi denetim; idarenin TBMM tarafından
denetlenmesidir. (soru, gensoru,genel görüşme,
meclis araştırması, meclis soruşturması, dilekçe
hakkı, insan hakları inceleme komisyonu)
• İdari denetim;idarenin kendi içinde
denetlenmesi demektir. Üç yolla yapılır. İsti’taf,
hiyerarşik denetim vesayet denetimi.
• İsti’taf, idarenin eylem ve işlemi ile menfaat veya
hakları ihlal olunan kişinin bizzat bu işi yapan
idari makama başvurarak düzeltme-tazminat
talep etmesidir.
239
04.04.2014
• Hiyerarşik denetim, aynı kamu tüzel kişili içinde
yer alan üst makamların alt makamların eylem ve
işlemlerini hem yerindelik, hem de hukukilik
bakımından denetlemeleridir.
• Vesayet denetimi; merkezi idare makamlarının
yerinden
yönetim
kuruluşlarının
işlemleri
üzerinde kanunla öngörülmesi durumunda sahip
olduğu istisnai ve sınırlı bir idari denetim türüdür.
Genellikle bu denetim, denetime tabi olan işlemi,
onama, onamama, değiştirerek onama veya
erteleme gibi şekillerde ortaya çıkar.
240
04.04.2014
1-İPTAL DAVALARI
• İptal davası, hukuka aykırı bir idari işlemin idare
mahkemesi tarafından iptal edilmesini, yani
geçmişe etkili olarak bütün hüküm ve sonuçları
ile ortadan kaldırılmasına yönelik olan bir dava
türüdür.
• İYUK’nun 2. maddesinde iptal davaları, idari
işlemler hakkında yetki, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için … menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.
241
04.04.2014
• İptal davasının özellikleri,
1. İptal davasının konusu idari işlemlerdir.
2. İptal davasının amacı, idari işlemin hukuka
uygunluğu karinesini çürütmektir.
3. İptal, idari işlemin alınmasından itibaren ,
bütün hüküm ve sonuçları ile birlikte hukuk
aleminden silinmesi anlamına gelir.
4. Objektif nitelikteki bir davadır.
5. İptal davası açmak için hak ihlali şart değildir,
menfaat ihlali yeterlidir.
242
04.04.2014
• Süreye ilişkin ön koşullar;
• Genel dava açma süresi, özel kanunlarda ayrı
süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve idare
mahkemelerinde
60
gün
ve
vergi
mahkemelerinde 30 gündür.
• Sürenin niteliği, dava açma süresi hak düşürücü
niteliktedir. Süre geçtikten sonra bir daha dava
açılamaz.Açılan dava reddedilir.
• Sürenin başlangıcı, yazılı bildirim,dava açma
süresi idari işlemin yazılı bildiriminin (tebliğ)
yapıldığı günü izleyen günden itibaren başlar.
243
04.04.2014
2-TAM YARGI DAVALARI
• Tam yargı davası, idari eylem ve işlemler
neticesinde kişisel hakları doğrudan doğruya
ihlal edilmiş olan kişilerin uğradıkları zararın
giderilmesi istemi ile idari yargıda açtıkları
davalardır.
• Tam yargı davası türleri, Tazminat Davaları,
İdari Sözleşmelerden doğan davalar.
• Tam yargı davaları için 1, 5 ve 60 günlük süre
söz konusudur.
244
04.04.2014
• Yürütmenin durdurulması:
•
•
•
•
•
•
•
Madde 27 – (Değişik: 10/6/1994 - 4001/12 md.) 1. Danıştayda veya idari mahkemelerde dava
açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.
2. Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların
doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe
göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.
3. Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve
harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil
işlemlerini durdurur. Ancak, 26 ncı maddenin 3 üncü fıkrasına göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında
tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazi kayıtla
verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar,tahsil işlemini
durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir.
4. Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16 ncı maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin
memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir.
5. Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir; ancak, durumun gereklerine göre
teminat aranmayabilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin durdurulması
hakkında karar veren daire, mahkeme veya hakim tarafından çözümlenir. İdareden ve adli yardımdan faydalanan
kimselerden teminat alınmaz.
6. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse
konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarına, bölge idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın
bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare
mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde ise idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara en
yakın nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye, kararın tebliğini izleyen
günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın
kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
7. Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır.
245
04.04.2014
• Kararların sonuçları:
•
Madde 28 – 1.(Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge
idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare,
gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden
başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz
uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu
kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.
•
2. (Değişik: 2/7/2012 - 6352/58 md.) Konusu belli bir miktar
paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her
türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri,
davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka
hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada
belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada
belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler
dairesinde infaz ve icra olunur.
246
04.04.2014
• 3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri
kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde
idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat
davası açılabilir.
•
4. Mahkeme kararlarının (otuz) (1) gün içinde kamu görevlilerince
kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği
gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası
açılabilir.
•
5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye
tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve
benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe
bildirilir.
•
6. (Değişik: 2/7/2012 - 6352/58 md.) Tazminat ve vergi davalarında
idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süreye
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunun 48 inci maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında
hesaplanacak faiz ödenir. Ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile
banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre
için faiz işlemez.
247
 Normlar Hiyerarşisi
04.04.2014
 Bir hukuk düzeninde mevcut olan, anayasa, kanun,
tüzük, yönetmelik gibi normlar, dağınık hâlde ve
rastgele değil, alt-alta, üst-üste bulunur.
 Bu normların arasında altlık-üstlük ilişkisi vardır.
Buna “normlar hiyerarşisi” veya “hukuk düzeni
piramidi” denir.
 Bu hiyerarşi de alt basamakta yer alan norm
geçerliliğini üst basamakta yer alan normdan alır ve
dolayısıyla ona uygun olmak zorundadır.
 Örneğin kanun Anayasaya, yönetmelik kanuna aykırı
olamaz.
NORMLAR HİYERARŞİSİ
Anayasa
Uluslarası antlaşmalar
Kanunlar
Kanun Hükmünde Kararnameler
Tüzükler
Yönetmelikler
249
04.04.2014
KANUN YOLLARI
• Kanun yolları veya İYUK’da belirtilen deyimle
kararlara karşı başvuru yolları, yanlış olduğu
iddia edilen mahkeme kararının yeniden
incelenmesi ve değiştirilmesi amacı ile davanın
taraflarına tanınan başvuru yollarıdır.
• Olağan kanun yolları: itiraz, temyiz, karar
düzeltme
• Olağanüstü
kanun
yolu:
Yargılamanın
yenilenmesi
250
04.04.2014
• İDARİ YARGILA USULÜ KANUNUNA GENEL
BAKIŞ
• http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2
577.pdf
• SORULAR-DEĞERLENDİRME