HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI (İdare Hukuku, Borçlar Kanunu, Medeni Kanun, İcra İflas Kanunu Genel Esaslar) 2 04.04.2014 I-BORÇLAR KANUNU GENEL ESASLAR «SINIRLANDIRMA VE ANLATIM PLANI» A. Borç, alacak ve sorumluluk kavramları B. Sözleşmeden Doğan Borçlar C. Haksız fiilden Doğan Borçlar D. Haksız İktisaptan Doğan Borçlar E. Borcun İfası ve İfa Edilmemesi F. Borcun Sona Ermesi G. Borçların Çeşitleri H. Alacağın Temliki ve Borcun Nakli 3 04.04.2014 A- Borç, alacak ve sorumluluk kavramları • Borçlar hukuku medeni hukukun “borç ilişkilerini” düzenleyen dalıdır. • Borçlar hukukunun konusunu; borç ilişkilerinin doğumu, hükümleri, türleri ve sona ermesi oluşturur. • Borçlar hukuku medeni hukukun en geniş ve en önemli dalıdır. • Günlük yaşantımızdaki eylem ve davranışlarımızın büyük bir kısmı borçlar hukukunu ilgilendirir. 4 04.04.2014 • Borçlar hukukunun asli kaynaklarının yani borç ilişkilerini düzenleyen yazılı hukuk kurallarının başında 6098 Sayılı 11.01.2011 tarihli “Türk Borçlar Kanunu” (TBK)gelir. • İkinci olarak bu kanunun ayrılmaz parçası olan Türk Medeni Kanunu ( 4721 Sayılı )ve Türk Ticaret Kanunu (6102 Sayılı) temel kaynaklardır. • Yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK iki kısımdan oluşur. 1- Genel Hükümler (m.1-206) 2-Özel Borç İlişkileri (207-649) 5 04.04.2014 • “Borç” sözcüğü çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır. • Dar anlamda borç, bir bakıma sadece para borcunu ifade eder. Diğer taraftan dar anlamda borç deyimi ile iki kişiden birinin diğerine karşı yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir şeyde ifade edilmek istenir. • Geniş anlamda borç ise, alacaklı ve borçlu diye isimlendirilen iki taraf arasında mevcut bulunan hukuki bağı ifade eder ki, buna “borç ilişkisi” denilmektedir. 6 04.04.2014 • Borç ilişkisi, iki taraf arasında mevcut olan ve bunlardan birini (borçlu) diğerine (alacaklı) karşı belli bir davranış biçiminde (edim) bulunmakla yükümlü kılan hukuki bir bağdır. • Unsurları • 1-Alacaklı, aralarındaki borç ilişkisine dayanarak borçludan kendisine bir edimde bulunmasını istemek yetkisine sahip bulunan taraftır. • 2-Borçlu, aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklıya bir edimde bulunma yükümlülüğü altına girmiş olan taraftır. • 3-Edim, aralarındaki mevcut borç ilişkisi dolayısiyle alacaklının borçludan isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimidir. Edimin konusu;birşey vermek, bir şey yapmak veya bir şey yapmamak şeklinde ortaya çıkar. (Aynı zamanda hukuken alacağa-borca karşılık gelir, başka bir anlatımla; alacağın ve borcun konusu oluşturur.) • Edimler, ani-sürekli, müspet-menfi ve bölünebilen-bölünmez olarak türlere ayrılır. Parça, cins ve seçimlik borçta söz konusu olabilir. 7 04.04.2014 • Bir borç ilişkisinde borçlu, alacaklıya karşı belli bir davranış biçiminde bulunma, yani taahhüt ettiği edimi yerine getirme yükümlülüğü altına girmiştir. Borç ilişkisinden doğan alacak hakkı nisbi hak niteliğindedir. • Talep hakkı, borç ilişkisinde alacaklının borçluya karşı, edimini yerine getirmesini isteme konusunda sahip olduğu haktır. Talep hakkında yoksun borç ilişkilerine eksik borç denir. • Borçlu edimini kendi isteği ile yerine getirmeyecek olursa, hukuk düzeni alacaklıya borçlunun mal varlığına el koyabilme imkanı tanımaktadır ki, buna “sorumluluk” diyoruz. • Başka bir değişle sorumluluk, alacaklının alacağını alabilmesi için borçluya ait malvarlığına cebri icra yoluyla el koyabilme yetkisi ve borçlunun buna katlanmak zorunda olması demektir. 8 04.04.2014 • a-Şahıs ile sorumluluk, (eski devirlerde borçlunun sahsına el atabilmeyi anlatır. Parçalamak-öldürmek gibi) • b-Mal ile sorumluluk, modern hukuk sistemlerinde borçlu borcun ifa edilmesinde şahsı ile değil mal varlığı ile sorumludur. Mal varlığı ile sorumluluk sınırlı ve sınırsız olmak üzere ikiye ayrılır. • Ayrıca sınırlı sorumlulukta; belli mallarla sorumluluk ve belli miktarla sorumluluk olmak üzere yine kendi içinde ikiye ayrılır. • Yine borçtan dolayı sorumluluk; kusurlu kusursuz sorumluluk olarak ikiye ayrılır. ve 9 04.04.2014 B-Borç İlişkisinin Kaynakları • Borcun (Borç İlişkisinin) kaynakları deyimi, iki taraf arasında bir borç ilişkisinin doğmasına sebep olan olguları (vakıaları) ifade eder. • Borçlar Kanunumuz borçların kaynaklarını üç gurup halinde düzenlemiştir. 1. Hukuki işlemler ve sözleşmeler 2. Haksız fiiller 3. Sebepsiz zenginleşme 10 04.04.2014 • Hukuki işlem, hukuki bir sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında (beyanında) bulunmak demektir. Borç ilişkisinin kaynaklarından en önemlisidir. • Hukuki işlemler tarafları bakımından tek taraflı hukuki muameleler ve çok taraflı hukuki muameleler olarak ikiye ayrılır. Hukuki işlemlerin uygulamada daha sıklıkla ortaya çıkan türü sözleşmelerdir. • Sözleşme, iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun (örtüşen) irade açıklamaları sonucunda meydana gelen (kurulan) iki taraflı bir hukuki işlemdir. (Ör.Kira Sözleşmesi) 11 04.04.2014 • Haksız fiiller, hukuka aykırı olan, hukuk düzeninin hoş görmediği ve yapılmasına izin vermediği zarar doğurucu fiillerdir. Bu tür fiillerle başkasına zarar veren kimseler bu zararları tazmin etmekle yükümlü olurlar. • Sebepsiz zenginleşme (haksız iktisap), bir kimsenin mal varlığının haklı bir sebep bulunmaksızın diğer bir kimsenin malvarlığının zararına olarak çoğalması veya azalmaması demektir. 12 04.04.2014 C-Sözleşmeden Doğan Borçlar • Sözleşme (akit, mukavele), iki tarafın bir hukuki sonucu elde etmek üzere iradelerini karşılıklı olarak bir birine uygun surette (öneri-kabul) açıklamaları demektir. • Sözleşmeler borç yüklenen tarafların sayısına göre, “tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler” (Ör. Bağışlama), ve “iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler” (Ör.Kira, Satış) olarak ikiye ayrılır. • Şekil, iradenin muayyen bir tarzda veya muayyen vasıtalarla beyan edilmesi demektir. Sözleşmelerde şekil konusu hemen hemen bütün hukuk sistemlerinde tartışama konusu olmuştur. Doktrinde kaynaklarına göre, kanuni şekil-iradi şekil; gayelerine göre geçerlilik şekli ispat şekli gibi ayrımlara rastlanmaktadır. 13 04.04.2014 • Kanuni şekil, bizzat kanunun öngördüğü şekildir. • İradi şekil, kanunun herhangi bir şekle tabi tutmadığı sözleşmede, tarafların kendi istek ve iradeleri ile belirlediği şekildir. (Sözlü/Yazılı) • Geçerlilik şekli, bir sözleşmesini geçerli surette kurulabilmesi için uyulması gerekli olan şekildir. • İspat şekli, bir hukuki işlemin bir sözleşmenin varlığının kanıtlanması için öngörülen şekildir. • Resmi şekil, hukuki işlemin yetkili resmi bir makam önünde kanunda belirlenen usule göre yapılmasıdır. (Ör.Hakim, Noter, Tapu Memuru) 14 04.04.2014 • Metin, sözleşme yapan tarafların üzerinde anlaştığı hususları içeren yazılı belgedir. • İmza, yazılı şeklin tamamlanması için metnin borç altına giren taraf veya taraflarca imzalanması gerekir. İmzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması zorunludur. Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğurur. • İmzanın el yazısı dışında bir araçla atılması, ancak örf ve âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında yeterli sayılır. • Usulüne göre onaylanmadıkça veya imza ettikleri sırada metnin içeriğini bildikleri ispat edilmedikçe, görme engellilerin imzaları onları bağlamaz. 15 04.04.2014 • Kanunun ister yazılı, ister resmi olsun şekle tabi tuttuğu hukuki işlemlerin mutlaka aranılan şekle uygun olarak yapılmaları şarttır. • Şekle uymamanın yaptırımı kesin hükümsüzlük (mutlak butlan) olduğundan hakim tarafında görevi gereği kendiliğinden dikkate alınır. • Kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerinde sözleşme serbestisi geçerlidir. Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.TBK.m.27’de sözleşme serbestisine bazı sınırlamalar getirilmiştir. «Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.» 16 04.04.2014 • Kanunen şekle tabi tutulan bir işlemde yapılacak değişikliklerinde aynı şekle uyularak yapılması gerekir (TBK.m.13). Ancak, sözleşme metniyle çelişmeyen tamamlayıcı yan hükümler bu kuralın dışındadır. • Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. 17 04.04.2014 • Sözleşmenin (diğer hukuki işlemlerin) geçerli olması için kanunun aradığı geçerlik şartlarını taşıması gerekir. • Sözleşmelerde sakatlık; yokluk, mutlak butlan ve nisbi butlan olmak üzere üç şekilde ortaya çıkabilir. • Yokluk, sözleşmenin kurucu unsurlarının mevcut olmamasını, mutlak butlan, sözleşmenin baştan itibaren geçersiz olmasını, nisbi butlan ise bazı noksanlıklar sebebi ile sözleşmenin iptaledilebilir durumda olmasını ifade eder. 18 04.04.2014 • Sözleşmeler iki taraflı hukuki muamele niteliğinde olduklarından meydana gelebilmeleri için tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açıklamaları gerekir. • Tamamı ile deruni mahiyette olan irade ile onun dışa yansıtılması mahiyetinde olan açıklama arasındaki uyumsuzluk bilerek ve isteyerek veya bilmeyerek ve istemeyerek ise (gayri kasti) irade ortaya çıkar. • İrade ile beyan arasındaki kasıtlı uygunsuzluk halleri; Zihni kayıt, Latife (Şaka) Bayanı, Muvazaa(Danışıklılık)dır. • Kasıtlı olmayan uygunsuzluk halleri (irade fesadıbozukluğu) ise, Yanılma (Hata), Aldatma (Hile), Korkutma(İkrah)dır. 19 04.04.2014 • YANILMA, • Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz. • Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır: 1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa. 2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa. 3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa. 4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa. 5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa. Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir. 20 04.04.2014 • Saikte yanılma • Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir. • İletmede yanılma • Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır. 21 04.04.2014 • Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez. • Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır. • Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez. Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir. 22 04.04.2014 • ALDATMA • Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir. • Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir. 23 04.04.2014 • KORKUTMA • Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir. • Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür. Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır. • Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir. 24 04.04.2014 • İrade bozukluğunun giderilmesi • Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. • Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz. 25 04.04.2014 • AŞIRI YARARLANMA • Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. • Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir. 26 04.04.2014 • ÖNSÖZLEŞME • Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır. • İLAN YOLUYLA ÖDÜL SÖZÜ VERME • Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vereceğini ilan yoluyla duyuran kimse, sözünü yerine getirmekle yükümlüdür. Ödül sözü veren, sonucun gerçekleşmesinden önce sözünden cayarsa veya sonucun gerçekleşmesini engellerse, dürüstlük kurallarına uygun olarak yapılan giderleri ödemekle yükümlüdür. Ancak, bir ya da birden çok kişiye ödenecek giderlerin toplamı, ödülün değerini aşamaz. Ödül sözü veren, giderlerinin ödenmesini isteyenlerin beklenen sonucu gerçekleştiremeyeceklerini ispat ederse, giderleri ödeme yükümlülüğünden kurtulur. 27 04.04.2014 • GENEL İŞLEM KOŞULLARI • Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz. Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez. • Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz. Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır. 28 04.04.2014 • Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır. Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır. • Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez. 29 04.04.2014 • Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır. • Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar yazılmamış sayılır. • Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz. 30 04.04.2014 • Temsil, bir hukuki muamelenin bir kimsenin nam hesabına bir başkası tarafından yapılmasıdır. • Temsil ilişkisinde üç kişi vardır. Bunlardan birincisi bir hukuki muameleyi başkası nam ve hesabına yapan kimsedir ki, buna mümessil (temsilci) denir. İkincisi, kendi nam ve hesabına bir hukuki muamele yapılan kimsedir ki, buna temsil olunan adını veririz. Üçüncüsü ise mümessil ile o hukuki muameleyi yapan kimsedir ki, bu kimeyse de üçüncü şahıs denir. • Temsilin çeşitli türleri vardır. Vasıtalı (dolayısıyla)vasıtasız (doğrudan) ve yetkili-yetkisiz olmak üzere iki ayrımlara tabi tutulur. 31 04.04.2014 D-Haksız fiilden Doğan Borçlar • Hukukun sonuç bağladığı insan fiil ve davranışlarına hukuki fiil denir. Hukuki fiiller, hukuka uygun ve hukuka aykırı fiiller olmak üzere ikiye ayrılır. Hukuka aykırı (haksız) filler, hukuk düzenin tasvip etmediği, başkasına zarar veren fiil ve davranışlardır. Haksız fiil sorumluluğu aynı zamanda kusura dayanan sorumlulukta denir. • Haksız fiilde fail ile zarara uğrayan şahıs arasında önceden bir hukuki ilişki mevcut değildir. Akit dışı sorumluluk anlamına da gelir. Genel olarak aktif davranışları içerir, bazen pasif davranışta haksız fiil olarak nitelenebilir. Ayrıca, ahlaka aykırı bir fiile başkasına kasten zarar verende bu zararı gidermekle yükümlüdür. 32 04.04.2014 • Şartları; Hukuka aykırılık, Kusur, Zarar ve İlliyet Bağı'dır. • Bu borç ilişkisinden doğan edim, tazminattır. • (Önleme, durdurma (men), tespit davaları da açılması mümkündür.) • Tazminatın miktar ve şeklini hakim tayin eder. • Hakim, mağdurun zarara razı olduğu veya zararın doğmasında mağdurunda kusurlu bulunduğu hallerde tazminat miktarını indirebileceği gibi tamamen de kaldırabilir. • 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. İki yıllık süre mağdurun zararı ve faili öğrendiği tarihte başlar. (TBK. m. 72) 33 04.04.2014 • Hukuka aykırılığı kaldıran hâller • Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz. • Zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının haklı savunma niteliği taşıması, yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması durumunda kişinin hakkını kendi gücüyle koruması veya zorunluluk hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz. 34 04.04.2014 • Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz. • Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler. • Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan kişi, durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz. 35 04.04.2014 • Türk hukukunda kural olarak kusurlu sorumluluk esası geçerli olmakla birlikte, meydana gelen zarardan dolayı bir kimseyi sorumlu tutmak için kusurun aranmadığı hallerde vardır. Bu durumlarda sorumluluk için yalnızca zararın meydana gelmesi yeterli sayılır. Bunlara kusursuz sorumluluk ve objektif sorumluluk halleri denir. • Kusursuz sorumluluk halleri kanunda açıkça sayılan durumlarla sınırlıdır. TBK’da kusursuz sorumluluk halleri; hakkaniyet sorumluluğu, özen sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu şeklinde sınıflandırılmıştır. 36 04.04.2014 • Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir. • Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır. • Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur. • Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur. 37 04.04.2014 E-Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borçlar • Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalması demektir. • Şartları; Zenginleşme (mal varlığından veya emeğinden), fakirleşme, illiyet bağı, haklı bir sebebin bulunmamasıdır. • Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç, geri verme (iade) borcudur. Geriverme borcunun kapsamı sebepsiz zenginleşen kimsenin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir. İyiniyetli kimse elinde kalanı verir. Kötü niyetli tamamını geri vermekle mükelleftir. • Sebepsiz zenginleşmede, geriverme fakirleşen tarafın zenginleşen aleyhine açacağı bir dava ile sağlanır. İki ve on yıllık zamanaşımına tabidir. Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir. 38 04.04.2014 • TBK.m.83-130 ‘da borç ilişkisinin hükümleri düzenlenmiştir. • Borç ilişkisinin hükümleri, geçerli olarak meydana gelmiş bir borç ilişkisinde bu ilişkinin taraflarının hak ve yükümlülüklerini ifade eder. • TBK’da borç ilişkisinin hükümleri düzenlenirken sözleşmeden doğan borçlar esas alınmıştır. En önemli borç ilişkisi sözleşmeler olduğundan düzenleme pratik açıdan yerindedir. Mahiyetine uygun düştüğü sürece sözleşme dışındaki kaynaklardan doğan borç ilişkileri hakkında da uygulanacaktır. • Borçların Hükümleri, kanun sistematiğinde uygun olarak; 1- Borçların İfası 2- Borçların İfa Edilmemesi 3- Borç İlişkisinin Üçüncü Kişilere Etkisi şeklinde incelenecektir. 39 04.04.2014 F-Borçların İfası • İfa, borç ilişkisinden doğan (borçlanılan) edimin yerine getirilmesi demektir. • Her borcun amacı ve doğal sonucu ifadır. • İfa sayılacak davranışın ne olacağı edimin konusuna göre belirlenir. • İfa, esas olarak borçlu tarafından yerine getirilir. Bununla birlikte ifanın tamamlanabilmesi için çoğunlukla alacaklının da harekete geçmesi gerekir. İfanın borçlu tarafından yapılması gerekmeyen durumlarda, borçlu tarafından ifada bulunan kimlere ifa yardımcısı denilmektedir. • İfa esasen alacaklıya yönetilmelidir. Alacaklı dilerse kendi dışında bir şahsa da ifayı kabul yetkisi verebilir. • Borç ilişkisinden doğan edimin yerine getirileceği yere ifa yeri denir. Birçok açıdan önemlidir. 40 04.04.2014 • Borç ilişkisinde taraflar ifa yerini diledikleri şekilde belirleyebilirler. İfa yeri hakkında taraflar arasında bir anlaşma yoksa işin mahiyetinde ifa yerinin tespiti mümkündür. • İfa yeri ne tarafların anlaşması ne de işin mahiyetinden tespit edilemiyorsa kanundaki yedek kurallar geçerli olacaktır. • Para borçlarında ifa yeri alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeridir. • Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusu şeyin bulunduğu yerde ifa edilir. • Para ve parça borcu dışındaki borçlarda işin mahiyetinden de ifa yeri anlaşılamıyorsa ifa yeri borçlunun borcun doğduğu zamandaki yerleşim yeridir. 41 04.04.2014 • İfa zamanı, borcun yerine getirileceği vakti ifade eder. • İfa için belirli bir zaman gösterilmedikçe veya işin mahiyetinden ifanın daha sonra yapılacağı anlaşılmıyorsa her borç doğduğu anda ifa edilmelidir. • İfası vadeye bağlanan ve henüz ifa zamanı gelmemiş borçlara müeccel borç denir. Vadesi – ifa zamanı gelmiş borca ise muaccel borç denir. • İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. 42 04.04.2014 • Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu belirlenmişse, bundan ayın birinci ve sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse, bundan da ayın on beşinci günü anlaşılır. • Borcun ifası için gün belirtilmeksizin sadece ay belirlenmişse, bundan o ayın son günü anlaşılır. • İfa zamanı veya sürenin son günü, kanunlarda tatil olarak kabul edilen bir güne rastlarsa, kendiliğinden bu günü izleyen ve tatil olmayan ilk güne geçer. Aksine anlaşma geçerlidir. • Borç, alışılmış iş saatlerinde ifa ve kabul edilir. • Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir. • Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir. 43 04.04.2014 • Alacaklının temerrüdü, borçlu tarafından teklif edilen ifayı alacaklının kabul etmemesidir. • Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınır ise temerrüde düşmüş olur.Müteselsil birine karşı temerrüde düşmüş alacalı diğerlerine karşıda temerrüde düşmüş sayılır. • 1-Edimin Tevdi Edilmesi, alacaklı temerrüde düşerse, borçlu edimi tevdi ederek borcundan kurulabilir. • 2-Alacaklının sorumluluğunu ağırlaşması, alacaklının temerrüdünden sonra edime gelecek hasarlar alacaklıya geçer.Ayrıca diğer bir sonuçta borçlu temerrüdüne son verir. 44 04.04.2014 g-Borçların İfa Edilmemesi • Borcun ifa edilmemesi, borçlunun borç ilişkisinden doğan edimini yerine getirmemesi demektir.Borç ilişkilerinde ifanın gerektiği şekilde yapılmadığı bütün durumlar için üst kavram olarak borcun ifa edilmemesi kavramı kullanılmaktadır. • Borcun ifa edilmemesi iki sebebe dayanabilir. İlki, ifanın imkansızlaşması, ikincisi ise ifa mümkün olmasına rağmen ifadan kaçınılmasıdır.İfanın imkansızlık nedeniyle yerine getirileşmemsi de ya sözleşme yapılırken ifa mümkün değildir ya da ifa baştan mümkün olmakla birlikte sonradan imkansızlaşmıştır.Kusurlu ve kusursuz imkansızlık halleri ortaya çıkabilir. Kusurlu imkansızlıktan borçlu sorumludur. Ayrıca ifası mümkün olan borcun yerine getirilmemesi halinde alacaklı ifa davası açarak borçluyu ifaya zorlayabilir. 45 04.04.2014 • Borçlunun temerrüdü, borcun ifa edilmemesi hallerinden biridir. • Borçlunun temerrüdü ancak ifanın mümkün olduğu sürece söz konusu olabilir. • Borçlunun temerrüdü, halen ifası mümkün olan muaccel bir borcun borçlu tarafından zamanında ifa edilmemesi yani borcun ifasında gecikilmiş olmasıdır. • Borçlunun temerrüdünün söz konusu olabilmesi için, iki şartın gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlar borcun muaccel olması ve ihtardır. • Sonuçları, genel olarak; tazminat ve kazadan, beklenmedik halden sorumluluk (kurtuluş beyyinesi getirilmesi halinde sorumluluk kalkar) • Özel olarak ise; para borçlarında temerrüt faizi, tazminat. • İki tarafa borç yükleyen sözleşmeler de; süre ve seçimlik hakları kullanma 46 04.04.2014 • Borçların üçüncü şahıslara etkisi, • Borç ilişkisinden doğan alacak hakkı nisbi hak niteliğindedir. Nisbi haklar yalnızca ilişkinin taraflarına karşı ileri sürülebilir. Kural olarak borç ilişkisinin dışında kalan 3. kişiler bundan etkilenmez .İstisnaları; 1. Halefiyet 2. Üçüncü Kişinin Fiilini Üstlenme 3. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme 47 04.04.2014 h-Borçların Sona Ermesi • Borcun sona ermesi; borçlu açısından ifa yükümlülüğünü, alacaklı açısından ise talep hakkının ortadan kalkmasını ifade eder. • Borç ilişkisni sona erdiren genel sebepler; 1. 2. 3. 4. İfa Bozma (ikale) Akdi (karşılıklı vazgeçme) Fesih (geleceğe etkili sona erdirme) Dönme (Akitten) (baştan itibaren ortadan kaldırma 48 04.04.2014 • TBK’da münferit borcu sona erdiren sebepler olarak; 1. İbra 2. Yenileme 3. Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi 4. İfa imkansızlığı 5. Takas Düzenlenmiştir. Borcun sona ermesinin hükümleri, asıl borç sona erdiği takdirde bağlı hak ve borçlarda sona erer. 49 04.04.2014 • İbra, alacaklı ve borçlu arasında yapılan bir sözleşme ile alacaklının hakkından vazgeçip borçluyu borcundan kurtarmasıdır ve borçlunun da bunu kabul etmesidir. İbra tek taraflı bir hukuki işlem değil sözleşmedir. Tasarruf işlemidir. Şekle bağlı değildir. • Yenileme, yeni bir borç meydana getirerek eski borcun ortadan kaldırılmasıdır. Yenileme neticesinde alacaklı eski alacağından borçlu eski borcundan kurtulur. • Birleşme, Alacaklı ve borçlu sıfatı aynı şahısta birleşirse borç sona erer. • İfa imkansızlığı veya kusursuz imkansızlık, borçluya yüklenmeyen sebeplerle borcun ifasının mümkün olmaması demektir. • Takas, iki kişi arasında karşılıklı aynı tür ve muaccel olan borçların taraflardan birinin tek yanlı beyanı ile sona erdirilmesidir. 50 04.04.2014 • Zamanaşımı, kanun tarafından tayin edilmiş şartlar altında ve belli bir süre içinde alacaklının hareketsiz kalması sonucu alacağın ifasını isteme yetkisinin sona ermesidir.(Talep ve dava hakkının düşmesini anlatır. Eksik borç haline gelme) • Borcun zamanaşımına uğraması için başlıca dört şartın gerçekleşmesi gerekir. • Borcun muaccel olması, kanunun belirttiği sürenin geçmiş olması, zamanaşımının durmamış olması, zamanaşımının kesilmemiş olması. 51 04.04.2014 • Durma, kanunda belirtilmiş olan durumların varlığı halinde , zamanaşımı süresinin işlemeye başlamaması veya başlamışsa bu durum ortadan kalkıncaya kadar durarak işlemeye devam etmemesi demektir. • Kesilme, kanunda sayılan sebeplerden birinin gerçekleşmesi halinde, zamanaşımı süresinin o ana kadar işlemiş (geçmiş) olan kısmının ortadan kalkması ve sürenin baştan itibaren yeniden işlemeye başlaması demektir. TBK HÜKÜMLERİ • I. On yıllık zamanaşımı • MADDE 146- Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. • III. Sürelerin kesinliği • MADDE 148- Bu ayırımda belirlenen zamanaşımı süreleri, sözleşmeyle değiştirilemez. • • II. Beş yıllık zamanaşımı • MADDE 147- Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır: • 1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler. • 2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri. • 3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar. • 4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar. • 5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar. • 6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar. • IV. Zamanaşımının başlangıcı • 1. Genel olarak • MADDE 149- Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. • Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar. • 2. Dönemsel edimlerde • MADDE 150- Ömür boyunca gelir ve benzeri dönemsel edimlerde, alacağın tamamı için zamanaşımı, ifa edilmemiş ilk dönemsel edimin muaccel olduğu günde işlemeye başlar. • Alacağın tamamı zamanaşımına uğramışsa, ifa edilmemiş dönemsel edimler de zamanaşımına uğramış olur. • V. Sürelerin hesaplanması • MADDE 151Süreler hesaplanırken zamanaşımının başladığı gün sayılmaz ve zamanaşımı ancak sürenin son günü de hak kullanılmaksızın geçince gerçekleşmiş olur. • Zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında da, borçların ifasındaki sürelerin hesaplanmasına ilişkin hükümler uygulanır. • B. Bağlı alacaklarda zamanaşımı • MADDE 152- Asıl alacak zamanaşımına uğrayınca, ona bağlı faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına uğramış olur. • C. Zamanaşımının durması • MADDE 153- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa durur: • 1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için. • 2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için. • 3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için. • 4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için. • 5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece. • 6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece. • 7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece. • Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde zamanaşımı işlemeye başlar veya durmadan önce başlamış olan işlemesini sürdürür. • • • • • • • • • D. Zamanaşımının kesilmesi I. Sebepleri MADDE 154- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir: 1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse. 2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa. II. Birlikte borçlulara etkisi MADDE 155- Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur. Zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince, kefile karşı da kesilmiş olur. Zamanaşımı kefile karşı kesilince, asıl borçluya karşı kesilmiş olmaz. • III. Yeni sürenin başlaması • 1. Borcun ikrar edilmesi veya karara bağlanması hâlinde • MADDE 156- Zamanaşımının kesilmesiyle, yeni bir süre işlemeye başlar. • Borç bir senetle ikrar edilmiş veya bir mahkeme ya da hakem kararına bağlanmış ise, yeni süre her zaman on yıldır. • 2. Alacaklının fiili hâlinde • MADDE 157- Bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlar. • Zamanaşımı, icra takibiyle kesilmişse, alacağın takibine ilişkin her işlemden sonra yeniden işlemeye başlar. • Zamanaşımı, iflas masasına başvurma sebebiyle kesilmişse, iflasa ilişkin hükümlere göre alacağın yeniden istenmesi imkânının doğumundan itibaren yeniden işlemeye başlar. • E. Davanın reddinde ek süre • MADDE 158- Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir. • F. Taşınır rehni ile güvenceye bağlanmış alacakta • MADDE 159- Alacağın bir taşınır rehniyle güvenceye bağlanmış olması, bu alacak için zamanaşımının işlemesine engel olmaz; bununla birlikte alacaklının, hakkını rehinden alma yetkisi devam eder. • • G. Zamanaşımından feragat • MADDE 160- Zamanaşımından önceden feragat edilemez. • Müteselsil borçlulardan birinin feragat etmiş olması, diğerlerine karşı ileri sürülemez. • Bölünemez bir borcun borçlularından birinin feragat etmiş olması durumunda da aynı hüküm uygulanır. • Asıl borçlunun feragati de kefile karşı ileri sürülemez. • H. İleri sürülmesi • MADDE 161- Zamanaşımı ileri sürülmedikçe, hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz. 5018 Sayılı Kanun Hükmü • Zamanaşımı • Madde 74- Kamu zararının meydana geldiği ve bu Kanunda belirtilen para cezalarının verilmesini gerektiren fiilin işlendiği yılı izleyen malî yılın başından başlamak üzere zamanaşımını kesen ve durduran genel hükümler saklı kalmak kaydıyla onuncu yılın sonuna kadar tespit ve tahsil edilemeyen kamu zararları ile para cezaları zamanaşımına uğrar. 62 04.04.2014 ı-Borç ilişkilerinde Özel Durumlar • Müteselsil borçluluk ve alacaklılık, borçlu tarafta birden fazla kişinin yer alması ve her birinin borcun tamamından sorumlu olmasına müteselsil borçluluk, alacaklı tarafın birden fazla kişiden oluşması ve her birinin alacağın tamamını talep edebilmesine ise, müteselsil alacaklılık denir. Kural olarak yalnızca sözleşmeden veya kanundan doğabilir. Aksi kararlaştırılmadıkça veya borcun mahiyetinden anlaşılmadıkça müteselsil borçlular kendi ralarında borcu eşit olarak paylaşacaklardır. 63 04.04.2014 • Şarta bağlı Borçlar, hüküm doğurması veya sona ermesi gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bağlanan hukuki işlemlere şarta bağlı hukuki işlemler denir. Borcun ve borç ilişkisinin geçerliliği veya sona ermesi şarta bağlanabilir. • Şartlar; geciktirici-bozucu, tesadüfi-iradi, müspet-menfi olabilir. • Bağlanma parası, cayma parası, cezai şartta sözleşmelerde öngörülebilir. 64 04.04.2014 • Alacağın temliki (devri), bir alacağın alacaklı tarafından başka bir kimseye devredilmesidir. • Alacağın temliki sonunda borç ilişkisinin taraflarından alacaklının şahsında bir değişiklik olmakta eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır. • Rızai, Kanuni ve Kazai olmak üzere üç türü vardır. • Şartları; bir alacak olacak, yazılı anlaşma ve temlik edenin tasarruf yetkisi olmasıdır. 65 04.04.2014 • Borcun üstlenilmesi (nakli), bir borç ilişkisinde borçlunu yerini yeni bir borçlunun alması denektir. • Borcun nakli alacağın temlikinin tam tersidir. • Borçlar Kanunumuz borcun nakli başlığı altında üç kurumu düzenlemiş bulunmaktadır. • 1-Borçtan Kurtarma Taahhüdü (İç Üstlenme Sözleşmesi) • 2-Borcun Nakli (Dış Üstlenme Sözleşmesi) • 3-Bir mamelekin (Malvarlığının) veya bir işletmenin devri • 4-Borça Katılma, Sözleşmenin Devri ve Sözleşmeye katılma 66 04.04.2014 BORÇLAR KANUNU GENEL BÖLÜM SONU • Sertifika programı için önerilen kitap; • • • • Borçlar Hukuku Genel Hükümler Prof. Dr. İsmail Kayar Mart 2013 / 8. Baskı / 224 Syf. MEDENİ KANUN GENEL ESASLAR Cengiz AŞKAN (LL.M) Müşavir Hazine Avukatı Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü Antalya Muhakemat Müdürlüğü [email protected] I- SERTİFİKA EĞİTİM PROGRAMI İÇERİĞİ-SINIRLAMASI 1. Başlangıç Hükümleri 2. Kişiler Hukuku [Gerçek Kişiler-Tüzel Kişiler] 3. Aile Hukuku [Hısımlık-Vesayet-Kayyımlık-Vasilik] 4. Miras Hukuku [Mirasçılar-Mirasın Geçmesi 5. Eşya Hukuku [Mülkiyet-Sınırlı Ayni Haklar-Zilyetlik Tapu Sicili] II-GENEL OLARAK [1] • Medeni hukuk, özel hukukun en geniş dalını oluşturmaktadır.Öyle ki, özel hukuk denilince medeni hukuk akla gelmektedir. • Bu hukuk dalı; kişi, aile, eşya, miras ve borç ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının bütünü olarak tarif edilmektedir. • Kişinin doğumdan ölümüne kadar geçen süreçteki sosyal ve ekonomik ilişkileri düzenler. II-GENEL OLARAK [2] • Medeni hukuk, düzenlemiş olduğu ilişkiler bakımından çeşitli alt dallara ayrılır. Bunları dört grupta toplayabiliriz. 1-Kişiler hukuku 2-Aile hukuku 3-Miras hukuku 4-Eşya Hukuk • Özel hukukun temel kaynağını oluşturan Türk Medeni Kanununun ilk yedi maddesi yani başlangıç kısmı ayrı bir hukuk dalı olmayıp, temel esaslar bölümüdür. • Özel hukukunun özünü teşkil eder ve tüm hukuk dalları için önemlidir. III-BAŞLANGIÇ HÜKÜMLERİ • Medeni Kanunumuzun ‘Başlangıç’ başlığını taşıyan hükümleri 7 maddeden oluşmaktadır. Bu maddelerde şu hukuksal konular ele alınmıştır: • Medeni Hukukun Uygulanması ( MK. Md. 1 /I) • Medeni Hukukun Kaynakları ( MK. Md. 1/II) • Hakimin Takdir Yetkisi (MK. Md. 4) • Borçlar Kanununun Medeni Hukuk alanında uygulanma ( MK. Md. 5) • Sübjektif İyiniyet ( MK. Md. 3 ) • Dürüst Davranma ( Objektif İyiniyet ) ( MK.Md. 2 ) • İspat ( MK. Md. 6) ve Belgelerle İspat ( MK. Md. 7) A-GİRİŞ [1] HUKUKUN TANIMI • Hukuk; örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan şahısların davranışlarını ve ilişkilerini düzenleyen, kişilerin hukuki güvencesini ve insan haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve uyulması devlet zoruna (yaptırımına) bağlanmış olan hukuk kurallarının bütünüdür. • Bu anlamda hukukun öğeleri devlet, kural ve yaptırım olarak belirlenebilir. A-GİRİŞ [2] • HUKUKUN GÖREVİ • Hukuk kuralları, kişilerin gerek diğer kişilerle gerek doğrudan doğruya toplumla olan ilişkilerini düzenlerken, bunların birbirlerine karşı sahip olacakları hakların ve üstlenecekleri yükümlülüklerin nelerden ibaret olacağını da belirler. Bu kurallar, topluma bireylere karşı; bireylere de hem topluma hem de birbirlerine karşı uymak zorunda oldukları birtakım yükümlülükler koyar. İşte tüm bunlar sayesinde hukuk; • Toplumda barışı sağlar • Hukuki güvenliği sağlar • Toplumda adaleti sağlar A-GİRİŞ [3] HUKUK KURALLARININ ORTAK NİTELİKLERİ 1) Her hukuk kuralı bir hukuki kalıbı ve bu kalıba bağlanan bir eğer yargısını içerir. Örnek: Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine ( hukuki kalıp) nafaka vermekle yükümlüdür ( soyut hukuki sonuç-hüküm- değer yargısı). (TMK.364) 2) Hukuk kuralları genel olarak kişi davranışlarını ve istisnaen tabiat olaylarını düzenler. Örnek: Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. (TMK. 123) Miras, Miras bırakanın ölümüyle açılır. (TMK.575). A-GİRİŞ [4] 3) Hukuk Kuralları genel, soyut ve süreklidir. Hukuk kurallarının genel olması; sadece belli bir kimseye ya da olaya değil, aynı durumda bulunan tüm kişi ve olaylara uygulanmasıdır. Hukuk kuralının soyut olması; bir hukuk kuralının belli ve tek bir olaya değil aynı özelliği gösteren bütün olaylara uygulanmasıdır. Örnek: Nişanlanma evlenme vaadiyle olur.(TMK. 118) Bu kural sadece bir somut olaya değil, tüm nişanlanmalara uygulanır. Hukuk kuralının sürekli olması; bir hukuk kuralının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren kaldırılıncaya kadar uygulanmasıdır. 4) Hukuk Kuralları Bir Yaptırıma Dayanır. Yaptırım, hukuk kurallarının çiğnenmesine bağlanan bir sonuç olup, bu kurallara uyulmadığı takdirde devletin kamu gücünü kullanarak o hukuk kuralına uyulmasını sağlamasıdır. Yaptırım; hukuk kurallarını, toplumsal ilişkileri düzenleyen diğer kurallardan ayıran en önemli unsurdur. A-GİRİŞ [5] • Hukuk Kuralları hukuki niteliklere göre 3 grupta toplanabilir: 1) EMREDİCİ KURALLAR Aksi taraflarca kararlaştırılamayan ve uyulması zorunlu olan kurallardır. Genellikle kamu yararının, kamu düzeninin, genel ahlakın, zayıfların, kişiliğin korunmasına hizmet eden ve bir hukuki işlemin şekline ilişkin getirilen hükümler, emredici hukuk kuralı özelliği taşır. Bu kuralların uygulanmaması konusunda yapılan sözleşmeler hüküm ifade etmediği gibi, emredici kuralın uygulanmasına da engel teşkil etmez. A-GİRİŞ [6] 2) YEDEK KURALLAR Taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde uygulanan kurallara yedek hukuk kuralları denir. Bu kurallar, tamamlayıcı ve yorumlayıcı kurallar olmak üzere 2 ye ayrılır. a) Tamamlayıcı Hukuk Kuralları : Tarafların bir sözleşmede düzenlemedikleri bir hususu tamamlayan yani sözleşmedeki boşluğu dolduran hukuk kurallarıdır. b) Yorumlayıcı Hukuk Kuralları: Tarafların sözleşmede kullandıkları ve ne anlama geldiğini açıklamadıkları bir hususu veya bir şahsın davranışını yorumlayıcı rol oynayan kurallardır. 3) TANIMLAYICI KURALLAR Hukuki bir kavramın veya müessesenin ne anlama geldiğini açıklayan kurallardır. A-GİRİŞ [7] • YAPTIRIM • Bir kuralın(normun) hukuk kuralı sayılması için maddi bir yaptırımın bulunması gerekir. Yaptırım; bir hukuk kuralına (normuna) aykırı davranılması sonucunda ortaya çıkan zararın devlet gücüyle ortadan kaldırılmasıdır. • YAPTIRIMIN TÜRLERİ (En Çok Karşılaşılanlar) • Ceza, Cebri İcra, Tazminat, Geçersizlik A-GİRİŞ [8] • Ceza Ceza; ceza kanunlarında suç olarak öngörülmüş olan bir hukuk kuralının ihlalinin yaptırımıdır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis, süreli hapis, adli para cezası… • Cebri İcra Borcunu yerine getirmeyen borçlunun devlet gücü aracılığıyla borcunu yerine getirmeye zorlanmasıdır. • Tazminat Bir kimsenin bir hukuk kuralına veya yaptığı sözleşmeye aykırı davranması sonucunda kendi kusuruyla neden olduğu zararı ödeme yükümüdür. A-GİRİŞ [9] • Geçersizlik Bir işlemin hukuk kurallarının öngördüğü şekil ve şartlara uyulmaması halinde hukuk düzeninde karşılaştığı yaptırımdır. Geçersizliğin yaptırımı geçersizlik sebeplerinin ağırlığına göre çeşitli türlere ayrılmıştır: • a-Yokluk: Hukuki işlemin kurucu unsurlarının eksik olmasıdır. Yokluk halinde işlem hiç oluşmamış sayılır. Bir hukuki işlemin yokluğu her zaman herkes tarafından ileri sürülebilir. Bunun için bir dava açmaya gerek yoktur. Ayrıca herhangi bir açılmış davada bir hukuki muamelenin yokluğu anlaşılırsa, yokluğu, hiç kimse ileri sürmemiş olsa dahi hakim re’sen dikkate almak zorundadır. A-GİRİŞ [10] • B-Butlan ( kesin hükümsüzlük ) : Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarının tamam olması ve fakat işlemin geçerlilik şartlarından kamu düzenini ilgilendirecek önemde bulunanların o hukuki işlemde mevcut olmamasıdır. Butlanla sakat bir işlemin geçerli hale getirilmesi yeniden canlandırılması mümkün değildir. Bu tür sözleşmeler yapıldıkları andan itibaren geçersizdirler, hiçbir hüküm ve sonuç meydana getirmezler. Butlan türleri tam ve kısmi butlan olmak üzere 2’ye ayrılır. Tam butlan; sözleşmenin tamamının geçersiz olmasıdır. Kısmi butlanda ise sözleşmenin sadece bir bölümü geçersizdir. Eğer taraflar bu eksik bölümlere rağmen sözleşmeyi yapacak idiyseler, sözleşme o kısımlar olmaksızın kurulmuş olur. A-GİRİŞ [11] • c-İptal Edilebilirlik ( İptal Kabiliyeti ) : Geçersizlik türlerinden bir diğeridir. İptal; hukuk düzenin kendisine hak tanıdığı kişinin belli bir süre içinde istemesi koşuluyla bir işlemin yapıldığı andan itibaren hüküm ifade etmemesine olanak tanıyan bir yaptırım şeklidir. İptal dar anlamda ve geniş anlamda olmak üzere 2’ye ayrılır. Dar anlamda iptalde, baştan itibaren geçerli olarak kabul edilen sözleşmenin iptalle birlikte geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılması söz konusudur. Geniş anlamdaki iptalde ise işlem baştan itibaren geçersizdir. Daha doğru bir ifadeyle iptal hakkı sahibi sözleşmeyle baştan beri bağlı değildir. Belli süre içinde dava açılarak iptal hakkının kullanılmaması halinde veya süre sona ermeden bu hakkından feragat ederse söz konusu sözleşme baştan itibaren onun için geçerli hale gelir. İptal hakkı kural olarak karşı tarafa yöneltilen tek taraflı irade beyanıyla kullanılır. Dava açılmasına gerek yoktur. A-GİRİŞ [12] • d-Askıda hükümsüzlük: Kurucu unsurları ve geçerlilik şartları tamam olan ve bu nedenle geçerli kabul edilen bir hukuki işlemin hukuk aleminde sonuçlarını doğurabilmesinin bu işlem dışında gerçekleşecek bir koşula bağlanmasıdır. Başta eksik olan bu koşul sonradan tamamlanırsa bu hukuki işlem baştan itibaren hukuki sonuçlarını tam olarak meydana getirir. Yani bu duruma kadar işlem askıdadır: ya tamamlayıcı unsur gerçekleşecek ve işlem hüküm ifade edecektir; ya da bu unsurun gerçekleşmeyeceği kesin olarak belli olacak ve işlem tamamen hükümsüz hale gelecektir. Örnek: Ayırt etme gücüne sahip fakat reşit olmayan bir kimse satım akdi kurduğunda bu işleme yasal temsilcisi onay verene kadar sözleşme askıda hükümsüzdür. Onay verilmesi ile birlikte işlem yapıldığı andan itibaren hukuki sonuçlarını doğurur. A-GİRİŞ [13] • 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi, 4721 sayılı 22. 11. 2001 tarihli Türk Medeni Kanunu’nun 1028. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesinin başlıca nedeni; önceki kanunun teknolojinin gelişmesiyle sürekli değişen ihtiyaçlara cevap verememesidir. Bu nedenle Türk kanun koyucu da toplumun ihtiyaçlarını da göz önünde tutarak önceki kanundaki pek çok maddeyi kaldırmış ve pek çok yeni madde düzenlemiştir. • Yeni kanun 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisi’nden çok farklı ve yeni birçok hüküm içermektedir. Bu kanun özellikle aile hukuku alanında önemli değişikliklere yer vermiş ve kadın-erkek eşitliğini benimsemiştir. Kanuni mal rejimi olarak, ‘Edinilmiş mallara katılma’ rejimi benimsenmiştir. A-GİRİŞ [14] MEDENİ ÖZELLİKLERİ KANUN’UN SİSTEMATİĞİ ve SİSTEMATİĞİ: Bir kanunun sistemi; konusuna giren hukuki ilişkileri, kurumları, eylem ve davranışları düzenlerken izlediği sıra demektir. Türk Medeni Kanunu bir ‘Başlangıç’ bölümü ile 4 kitaptan oluşur. Yeni Medeni Kanunumuz; ‘kitaplara’ , kitaplar ‘kısımlara’ , kısımlar ‘bölümlere’, bölümler ‘ ayırımlara’ ayrılmıştır. A-GİRİŞ [15] • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Başlangıç Hükümleri 1.Kitap: Kişiler Hukuku Gerçek Kişiler Bölümü Tüzel Kişiler Bölümü 2. Kitap: Aile Hukuku I. Evlilik Hukuku kısmı a) Evlenme Bölümü b) Boşanma Bölümü c) Evliliğin Genel Hükümleri Bölümü d) Eşler Arasındaki Mal Rejimi Bölümü II. Hısımlık kısmı Soy bağının Kurulması Bölümü Aile Bölümü III. Vesayet Kısmı Vesayet Düzeni Bölümü Vesayetin Yürütülmesi Bölümü Vesayetin Sona Ermesi Bölümü 3. Kitap: Miras Hukuku I. Mirasçılar Kısmı a) Yasal Mirasçılar Bölümü b) Ölüme Bağlı Tasarruflar Bölümü • • • • • • • • • • • • • • • • II. Mirasın Geçmesi Kısmı Mirasın Açılması Bölümü Mirasın Geçmesinin Sonuçları Bölümü Mirasın Paylaşılması Bölümü 4.Kitap: Eşya Hukuku I. Mülkiyet Kısmı a) Genel Hükümler Bölümü b) Taşınmaz Mülkiyeti Bölümü c) Taşınır Mülkiyeti Bölümü II. Sınırlı Ayni Haklar Kısmı İrtifak Hakları ve Taşınmaz Yükü Bölümü Taşınmaz Rehni Bölümü Taşınır Rehni Bölümü III. Zilyetlik ve Tapu Sicili Kısmı Zilyetlik Bölümü Tapu Sicili Bölümü TMK.m.1 • BAŞLANGIÇ • A.Hukukun uygulanması ve kaynakları • Madde 1 - Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. • Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. • Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır. B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [1] • M.K. md. 1 / 1 : ‘ Kanun özüyle ve sözüyle değindiği bütün konularda uygulanır.’ • Hukukun uygulanması; genel ve soyut hukuk kurallarının somut ve belirli olaylara uyarlanmasıdır. Kanun bu hükmü ile hakimin kanun kuralları ile bağlı olduğunu ifade etmiştir. • Kanunun sözü ( lafzı ); kanunun açık metni, maddelerin açık ve seçik olan ifadesi, anlamı demektir. Kanunun özü ( ruhu ); tümünde egemen olan esaslara göre kanunun belirli bir maddesinden çıkan anlamdır. • Burada soruna kanunu önce sözüyle ( lafzıyla ) uygulayacağı, ancak sözünden bir sonuç alamazsa o zaman kanunun özüne ( ruhuna ) başvuracağı anlamı çıkartılmamalıdır. Tam aksine hakim hükmün hem sözü hem de özü itibariyle uygun olmasını arayacaktır. B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [2] • Yukarıda anlatılanlar hukukun dar anlamda uygulanmasıyla ilgilidir. Ancak bir de hukukun geniş anlamda uygulanması durumu söz konusudur. Bu anlamda hukukun uygulanması üç ayrı konuyla ilgilidir. Bunlar; hukukun yer, zaman ve anlam bakımından uygulanmasıdır. • a) Hukukun Yer Bakımından Uygulanması Kanunların yer itibariyle uygulanmasında iki sistem vardır: mülkilik prensibi ve şahsilik prensibi Kanunların mülkiliği ilkesinde kanunlar, ait oldukları devletin ülkesinde bulunan herkese uygulanır, buna karşılık ülke dışında uygulanmazlar. Kanunların şahsiliği ilkesinde ise tam tersi bir durum söz konusudur. Bu sistemde kişi nereye giderse gitsin kendisine vatandaşı olduğu ülkenin kanunları uygulanır, üzerinde bulunduğu ülkenin kanunları uygulanmaz. Günümüzde karma sistem uygulanır. B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [3] • b) Hukukun Zaman Bakımından Uygulanması Kanunlar; yürürlüğe girdikleri tarihten, yürürlükten kalktıkları tarihe kadar geçen süreçteki olaylara uygulanırlar. Yani her hukuk kuralı konulduktan sonra meydana gelen olaylara uygulanır. • c) Hukukun Anlam Bakımından Uygulanması Medeni hukukun anlam bakımından uygulanması; pozitif medeni hukuk kurallarının içerdiği soyut ve genel mahiyetteki hüküm ve sonuçları, hayatın belirli ve somut bir olayına yansıtmak, bu olayı o kurallarda ifadesini bulan anlama göre çözümlemek demektir. Medeni kanunumuz bu konuda kanunun hem ‘sözüyle’ hem de ‘özüyle’ uygulanması gerektiğini ifade eder. B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [4] • Kaynaklar ve uygulama sırası; • Medeni Kanunun birinci maddesi, medeni hukukun şekli kaynaklarını saymakta ve bunlar arasında bir sıralama yapmaktadır. Buna göre; • “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir’” Maddeden de anlaşılacağı üzere medeni hukukun 3 kaynağı vardır: 1) Kanun, daha doğru bir ifadeyle yazılı hukuk kuralları 2) Yazılı olmayan kaynak, yani örf ve adet hukuku 3) Hakim tarafından konulan yani hakimin yarattığı hukuk B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [5] • Birinci maddedeki sıralama biçiminden, yazılı kuralların medeni hukukun asli, yani birinci derecedeki kaynağını; örf ve adet ile hakimin yarattığı hukuk kurallarının ise tali, yani ikinci derecedeki kaynağını oluşturduğu anlaşılmaktadır.Bunun içindir ki hakim önüne gelen bir konunun sonuca bağlanması, bir anlaşmazlığın çözümlenmesi için uygulayacağı hukuk kurallarını, bu üç kaynaktan herhangi birinden kanundaki sıralamaya göre bulup çıkarmak zorundadır. B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [6] • KANUNUN YORUMLANMASI a) Kavram Bir hukuk kuralının gerçek anlamını ve kapsamını belirlemek amacıyla kanunun özünün tespitine o hükmün yorumlanması denir. b) Çeşitleri Yasama Yorumu, Yargısal Yorum ve Bilimsel Yorum Dar Yorum-Geniş Yorum Lafzi (sözel),Tarihi, Amaçsal Yorum B-MEDENİ HUKUKUN UYGULANMASI [7] • YARDIMCI KAYNAKLAR • Medeni Kanunun 1. maddesinin 3. fıkrasına göre ‘ Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından da yararlanır.’ • Hakim sadece hukuk boşluklarını doldururken değil, aynı zamanda kanunu uygular veya yorumlarken, hatta örf ve adet hukukunu uygularken dahi bilimsel ve yargısal görüşlerden ( içtihatlardan) yararlanabilir ve hatta yararlanmalıdır. Hakim, hukuku uygularken bir karara varmadan önce, önüne gelmiş olan sorunla ilgili bilimsel görüşleri ve yargı kararlarını araştırmış ve incelemiş, bunlarda ileri sürülen görüş ve kanaatler hakkında bir bilgi ve fikir sahibi olmuş bulunmalıdır. Medeni Kanun bilimsel görüşler ile yargı kararlarının hakime sadece yol gösterici işlevini kabul ederek onun hukuku doğru ve toplumun ihtiyaçlarına uygun biçimde uygulayabilmesi için bunlardan yararlanmasını istemiştir. TMK.M.2 • Hukukî ilişkilerin kapsamı • I. Dürüst davranma • Madde 2 - Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. • Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI YASAĞI [1] • Kanunun uygulanmasının yol göstericisi, bütün hakların kullanılmasının sınırı olan, ayrı hukuki ilişkilere ilişkin hükümlere de uygulanan, onları tamamlayan ve uygulanmalarını belirleyen, etik nedenlerden ötürü düzenlenen temel bir prensiptir. • Bu prensip, medeni kanunun çıkarılmasından önce de hukuk biliminin esaslı bir unsuru olarak kabul edilmiştir, örf ve adet hukuku olarak veya geniş kapsamlı hukuki düzenlemelere dayanarak özel hukukta ve diğer hukuk alanlarında da kullanılmıştır. C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI YASAĞI [2] • Görüldüğü üzere Medeni Kanun 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer vermektedir: dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılarına kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. İşte bu bağlamda dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır. C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI YASAĞI [3] • MK. m. 2 / I : “ Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” • Görüldüğü üzere; Medeni Kanun herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uygun davranmasını emrediyor. Bu kurallar, herhangi bir yerde yazılı olan kurallar değildir. Bunlar toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı kişilerin ahlak, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uyan sürekli davranışları sonucunda oluşan ve toplum tarafından da toplumun menfaatlerine ve iş hayatının gereklerine uygun görülerek benimsenen kuralların tümüdür. Bu kurallar toplumdaki ahlak, namus, doğruluk, iş hayatındaki dürüstlük anlayışlarının oluşturduğu esaslardır. Bir diğer ifade ile dürüstlük kuralı; bir kimseden, namuslu, dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda egemen olan ahlaki ölçütlere, geçerli adetlere, hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir. C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI YASAĞI [4] • Medeni Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasındaki temel düşünce, davranışların dürüstlük ilkesine dayanması, hukuki ilişkilerde karşılıklı güvenin yer almasıdır. Bu fıkra, kısaca, hak süjelerine yönelik bir emri içerir. Dürüst davranma; doğrulukla ve dürüstlükle karşısındakinin kendisine gösterdiği güvene uygun şekilde hareket etmek demektir. Dürüstlük kuralı, bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borçlarını yerine getirirken “ dürüst, makul ve fiilinin sonucunu bilen orta zekâlı bir insanın benzer olaylarda takip edeceği” şekilde davranmasını emreder. Dürüst davranmanın esasını ne sadece teamül kuralları, ne sadece ahlaki esaslar ve ne de sadece iş ilişkilerindeki adetler oluşturur. Dürüstlük kuralları, tüm bunların tümünü birden içerir. C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI YASAĞI [4] • MK 2 / II: “ Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”. • Bu hükümle, Medeni Kanun, hiçbir hakkın, o hakkın kötüye kullanılması şeklinde bir yetki içermediğini, bu nedenle içerdiği yetkiyi aşan şekilde bir kullanımın hak olarak hukuk düzeni tarafından korunmayacağını belirtmiştir. Böylelikle, Medeni Kanun bütün haklar yönünden genel bir ahlaki bir sınırlama getirmiştir. Bu sınırlamaya göre; dürüstlük kuralına, özellikle de tanınmasındaki amaca uygun kullanıldığı ölçüde bir hakkın varlığından söz etmek mümkündür. Bu sınırın aşıldığı durumlarda, hakkın sahibine tanıdığı yetkilerin dışına çıkılmış olmakta, bir hakkın kullanıldığı görüntüsü altında haksız bir davranış gerçekleştirilmektedir. C- DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI YASAĞI [5] • Medeni Kanunun 2. maddesinin her iki fıkrası da emredici niteliktedir, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu bağlamda; tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının veya hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağını kararlaştırmaları mümkün değildir. • Hakkın kötüye kullanılması ve dürüstlük kurallarına aykırılık hallerini hakim re’sen dikkate alır. Hal ve şartlardan bir hakkın doğruluk, dürüstlük, ahlak ve karşılıklı güven kurallarına uygun olarak kullanılmamış olduğunu veya amacından saptırılmış bulunduğunu anlayan hakim, taraflarca bu yolda bir iddiada bulunulmamış olsa dahi bunu dikkate almalıdır. TMK.m.3 • II. İyiniyet • Madde 3- Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. • Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. D- İYİNİYET [1] İyiniyet; Bir hakkın kazanılması veya bir hukuki sonucun doğması yönünden mevcut bir engeli, bir eksikliği veya benzeri bir olguyu bilmemek ve halin gerektirdiği özen gösterilse dahi bilebilecek durumda olmamaktır. Medeni Kanun, sadece engeli bilenin değil, bilmesi gerekenin de iyiniyet iddiasında bulunamayacağını kabul etmektedir. İyiniyet, hukuki eksikliklere rağmen, hukuka aykırılığın farkında olmamaktır. D- İYİNİYET [2] • Öğretide iyiniyet; bir hakkın doğumuna engel olan bir durumun olayda varlığı veya hakkın doğumu için gerekli unsurlardan birinin yokluğu konusunda, gerekli özeni göstermesine rağmen kişideki mazur görülebilen bir bilgisizlik veya yanlış bilgi olarak tanımlanır. • İyiniyet, kişiye özel olup sübjektif bir nitelik taşır ve hakların kazanılmasına hizmet eder. E-TMK.m.4-5 • III. Hâkimin takdir yetkisi • Madde 4 - Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir. • C. Genel nitelikli hükümler • Madde 5 - Bu Kanun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. F-TMK.m.6-7 • D. İspat kuralları • I. İspat yükü • Madde 6 - Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. • II. Resmî belgelerle ispat • Madde 7 - Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. • Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir. KİŞİLER HUKUKU (TMK.m.8-117) Hukuksal anlamı ile kişi, haklardan yararlanabilen ve borç altına girebilen varlıkları ifade eder. Kişiler, gerçek ve tüzel kişiler olmak üzere iki ana katagoride toplanmaktadır. Gerçek kişiler, insan denilen canlı, biyolojik varlıklardır. Tüzel kişiler ise, gerçek kişilerce oluşturulan, ancak kendisini oluşturan gerçek kişilerden ayrı, onlardan bağımsız ayrı bir varlığı bulunan yapay, varsayımsal kişliklerdir. Kişiler hukuku, Türk Medeni Kanunu'nun ilk kitabını oluşturmaktadır. Kişiliğin başlangıcı ve sona ermesi, işlem ve eylem ehliyetleri, hısımlık ilişkileri, yerleşim yeri, kişiliğin korunması, şahsi hal sicilleri, dernek ve vakıf gibi tüzel kişilere ilişkin konular kişiler hukukunun konusunu girmektedir. Kişiliğin başlangıcı ve sonu I. Doğum ve ölüm Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder. II. Sağ olmanın ve ölümün ispatı 1. İspat yükü Bir hakkın kullanılması için bir kimsenin sağ veya ölü olduğunu veya belirli bir zamanda ya da başka bir kimsenin ölümünde sağ bulunduğunu ileri süren kimse, iddiasını ispat etmek zorundadır. Birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğü ispat edilemezse, hepsi aynı anda ölmüş sayılır. İspat araçları a. Genel olarak Doğum ve ölüm, nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunur. Nüfus sicilinde bir kayıt yoksa veya bulunan kaydın doğru olmadığı anlaşılırsa, gerçek durum her türlü kanıtla ispat edilebilir. b. Ölüm karinesi Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır. III. Gaiplik kararı 1. Genel olarak Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir. Yetkili mahkeme, kişinin Türkiye'deki son yerleşim yeri; eğer Türkiye'de hiç yerleşmemişse nüfus sicilinde kayıtlı olduğu yer; böyle bir kayıt da yoksa anasının veya babasının kayıtlı bulunduğu yer mahkemesidir. 2. Yargılama usulü Gaiplik kararının istenebilmesi için, ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en az beş yıl geçmiş olması gerekir. Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilânla çağırır. Bu süre, ilk ilânın yapıldığı günden başlayarak en az altı aydır. 3. İstemin düşmesi Gaipliğine karar verilecek kişi, ilân süresi dolmadan ortaya çıkar veya kendisinden haber alınırsa ya da öldüğü tarih tespit edilirse gaiplik istemi düşer. 4. Hükmü İlândan sonuç alınamazsa, mahkeme gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılır. Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur. A. Genel olarak I. Sicil Kişisel durum, bu amaçla tutulan resmî sicille belirlenir. Bu sicilin tutulmasına ve zorunlu bildirimlerin yapılmasına ilişkin esaslar, ilgili kanunda gösterilir. II. Görevliler Kişisel durum sicili, Devletçe atanan memurlar tarafından tutulur. Sicil kayıtlarını tutmak ve örnek vermek bu memurların görevidir. Yabancı memleketlerdeki Türkiye temsilcilerine, Dışişleri Bakanlığının önerisi, İçişleri Bakanlığının katılması ve Başbakanlığın onayı ile nüfus memurluğu yetkisi verilebilir. III. Sorumluluk Kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararlar, kusurlu memura rücu edilmek kaydıyla, Devletçe tazmin edilir. Tazminat ve rücu davaları, kişisel durum sicilinin tutulduğu yer mahkemesinde açılır. A. Tüzel kişilik Başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar. Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz. B. Hak ehliyeti Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler. C. Fiil ehliyeti I. Koşulu Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. II. Kullanılması Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır. Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar. Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar. DERNEKLER A. Kuruluşu I. Tanımı Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır. Hukuka veya ahlâka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz. II. Dernek kurma hakkı Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir. Dernek kurucularının fiil ehliyetine sahip olması gerekir. III. Tüzük Her derneğin bir tüzüğü bulunur. Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı, gelir kaynakları, üyelik koşulları, organları ve örgütü ile geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur. Dernek tüzüğü, kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz. Dernek tüzüğünde düzenlenmemiş konularda kanun hükümleri uygulanır. VAKIFLAR A. Kuruluşu I.Tanımı Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. Bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir. Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlâka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz. II. Kuruluş şekli Vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır. Resmî senetle vakıf kurma işleminin temsilci aracılığıyla yapılması, temsil yetkisinin noterlikçe düzenlenmiş bir belgeyle verilmiş olmasına ve bu belgede vakfın amacı ile özgülenecek mal ve hakların belirlenmiş bulunmasına bağlıdır. Mahkemeye başvurma, resmî senet düzenlenmiş ise vakfeden tarafından; vakıf ölüme bağlı tasarrufa dayanıyorsa ilgililerin veya vasiyetnameyi açan sulh hâkiminin bildirimi üzerine ya da Vakıflar Genel Müdürlüğünce re'sen yapılır. Başvurulan mahkeme, mal ve hakların korunması için gerekli önlemleri re'sen alır. IV. Hısımlık 1. Kan hısımlığı Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum sayısıyla belli olur. Biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelen kişiler arasında yansoy hısımlığı vardır. 2. Kayın hısımlığı Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur. Kayın hısımlığı, kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle ortadan kalkmaz. Yerleşim yeri 1. Tanım Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz. Bu kural ticarî ve sınaî kuruluşlar hakkında uygulanmaz. 2. Yerleşim yerinin değiştirilmesi ve oturma yeri Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır. Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı hâlde Türkiye'de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin hâlen oturduğu yer, yerleşim yeri sayılır. 3. Yasal yerleşim yeri Velâyet altında bulunan çocuğun yerleşim yeri, ana ve babasının; ana ve babanın ortak yerleşim yeri yoksa, çocuğun kendisine bırakıldığı ana veya babanın yerleşim yeridir. Diğer hâllerde çocuğun oturma yeri, onun yerleşim yeri sayılır. Vesayet altındaki kişilerin yerleşim yeri, bağlı oldukları vesayet makamının bulunduğu yerdir. 4. Kurumlarda bulunma Bir öğretim kurumuna devam etmek için bir yerde bulunma ya da eğitim, sağlık, bakım veya ceza kurumuna konulma, yeni yerleşim yeri edinme sonucunu doğurmaz. Kişiliğin korunması I. Vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz. Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik Maddelerin alınması, aşılanması ve nakli mümkündür. Ancak, biyolojik Madde verme borcu altına girmiş olandan edimini yerine getirmesi istenemez; maddî ve manevî tazminat isteminde bulunulamaz. II. Saldırıya karşı 1. İlke Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır. 2. Davalar Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir. Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir. Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır. Manevî tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez. Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir. IV-AİLE HUKUK (TMK.m.118-494) Kişinin içinde yer aldığı ve dar anlamda yalnızca eşlerden, geniş anlamı ile eş ve çocuklardan, en geniş anlamı ile eş, çocuk ve aile içinde yaşayan diğer bireylerden oluşan topluluk üyeleri ile olan ilişkileri aile hukuku tarafından düzenlenir. Dolayısyla nişanlanma, evlenme, boşanma, aile malları, eşlerin birbirleri ile ve çocukları ile ilişkileri, velayet, vesayet, soybağı, evlatlık, kayyımlık gibi konular bu hukukun kapsamı içinde ele alınırlar. Velayet, küçüklerin ve bazen de kısıtlı ergin çocukların gerek kendilerine gerek mallarına özen gösterme ve onları temsil etme konusunda kanunun ana babaya yüklediği yükümlülükler ile bu yükümlülüklerini iyi bir şekilde yerine getirebilmelerini sağlamak üzere onlara tanıdığı hakların tümüdür. Velayet hakkı kural olarak, birbirleri ile evli olan ana ve babaya, evlilik yoksa anaya ve nihayet evlat edinene tanınmıştır. Vesayet, velayette olduğu gibi belirli kişilerin kişilik haklarını ve mal varlığı değerlerini koruma, yönetme, üzerinde tasarruf etme hak ve yükümlülüğünü ifade etmektedir. Türk Medeni Kanunu iki çeşit vesayet öngörmüştür. Kamu vesayeti ve özel (aile) vesayeti olarak. Vesayet organları; vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. Sadece kanunda sayılan sebeplerle vesayet altına alınma mümkündür. Vasi, vesayet görevini yürütmek üzere atanan kişiye denir. Kayyım ve kayyımlık, kanunca tanımlanmış belirli işleri yapmak üzere görevlendiren kişiye kayyım, yapılan ise kayyımlık denir. Üçe ayrılır; temsil, yönetim ve istek üzerine (temsil-yönetim birlikte) olmak üzere. V-EŞYA HUKUKU (TMK.m.683-1027) Kişilerin taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki ilişkilerini ele alan normlar eşya hukukuna girmektedir. •Türk Medeni Kanununun dördüncü kitabı buna ilişkin kurallara özgülenmiştir. •Eşya hukuku, üç temel başlıktan oluşmaktadır. Bunlar, eşya üzerinde sahibine en geniş anlamda yetkiler sağlayan mülkiyet,sahibine sınırlı yetkiler veren sınırlı ayni haklar ile kişi ile eşya arasındaki fiili egemenlik ilişkisini belirten zilyetlik ve taşınmazların durumunu göstermek amacı ile devletin yetkili organlarınca tutulan kayıtları gösteren tapu sicilidir. A. Mülkiyet hakkının içeriği Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir. B. Mülkiyet hakkının kapsamı I. Bütünleyici parça Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır. II. Doğal ürünler Bir şeyin maliki, onun ürünlerinin de maliki olur. Ürünler, dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukukî ürünler ile bir şeyin özgülendiği amaca göre âdetler gereği ondan elde edilmesi uygun görülen diğer verimlerdir. Doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır. III. Eklenti 1. Tanım Madde 686- Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar. Eklenti, asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır. Eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez. 2. Eklenti sayılmayanlar Asıl şeye zilyet olan kimsenin sadece geçici olarak kullanması veya tüketmesi için özgülenen ya da asıl şeyin özel niteliği ile herhangi bir ilişkisi bulunmadan sadece korunmak, satılmak veya kiraya verilmek üzere onunla birleştirilen şeyler eklenti sayılmaz. C. Birlikte mülkiyet I. Paylı mülkiyet 1. Genel kurallar Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır. Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir. II. Elbirliği mülkiyeti 1. Kaynakları ve niteliği Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. 2. Hükümleri Ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlenir. Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir. Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay üzerinde tasarrufta bulunulamaz. Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır. 3. Sona ermesi Elbirliği mülkiyeti, malın devri, topluluğun dağılması veya paylı mülkiyete geçilmesiyle sona erer. Paylaştırma, aksine bir hüküm bulunmadıkça, paylı mülkiyet hükümlerine göre yapılır. A. Taşınmaz mülkiyetinin konusu Taşınmaz mülkiyetinin konusu şunlardır: 1. Arazi, 2. Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar, 3. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler. B. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması I. Tescil Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır. B. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması I. Tescil Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır. II. Kazanma yolları 1.Hukukî işlem Madde 706- Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır. Ölüme bağlı tasarruflar ve mal rejimi sözleşmeleri, kendilerine özgü şekillere tâbidir. 2. İşgal Madde 707- Tapu kütüğüne kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetinin işgal yoluyla kazanılması, ancak kaydının malikin istemiyle terkin edilmiş olmasına bağlıdır. Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar üzerinde işgal yoluyla mülkiyet kazanılamaz. 3. Yeni arazi oluşması Birikme, dolma, toprak kayması veya kamuya ait suların yatağında ya da seviyesinde değişme gibi sebeplerle sahipsiz yerlerde yeniden oluşan yararlanmaya elverişli arazi Devlete ait olur. Devlet, bu araziyi kamusal bir sakınca bulunmadığı takdirde öncelikle arazisi kayba uğrayana veya bitişik arazi malikine devredebilir. Toprak parçalarının kendi arazisinden koptuğunu ispat eden malik, bunları, durumu öğrendiği tarihten başlayarak bir ve her hâlde oluşumun gerçekleştiği tarihten başlayarak on yıl içinde geri alabilir. 4. Arazi kayması a. Genel olarak Arazi kayması sınır değişikliğini gerektirmez. Arazi kayması sebebiyle bir taşınmazdan diğerine geçmiş olan arazi parçaları ve diğer cisimler hakkında sürüklenen şeylere ve karışmaya ilişkin hükümler uygulanır. b. Heyelân Arazi kaymasının sınır değişikliğine yol açmayacağı ilkesi, yetkili makamlarca heyelân bölgesi olduğu belirlenen yörelerde uygulanmaz. Bu yörelerin belirlenmesi sırasında yöredeki arazinin yapısı göz önünde tutulur. Bir taşınmazın böyle bir yörede bulunduğu, ilgililere uygun biçimde bildirilir ve tapu kütüğünün beyanlar sütununa yazılır. c. Sınırın yeniden belirlenmesi Sınır, arazi kayması sebebiyle gerçeği yansıtmıyorsa; ilgili taşınmaz maliki, sınırın yeniden belirlenmesini isteyebilir. Fazlalık ve eksiklikler denkleştirilir. 5. Kazandırıcı zamanaşımı a. Olağan zamanaşımı - Geçerli bir hukukî sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez. b. Olağanüstü zamanaşımı Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır. Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur. Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur. Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler. Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir. Özel kanun hükümleri saklıdır. c. Sürelerin hesabı Kazandırıcı zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında, Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. 6. Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir. III. Tescili isteme hakkı Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması hâlinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir. Bir taşınmazın mülkiyetini işgal, miras, kamulaştırma, cebrî icra veya mahkeme kararına dayanarak kazanan kişi tescili doğrudan doğruya yaptırabilir. Bir taşınmazın mülkiyetinde eşler arasındaki mal rejimi dolayısıyla meydana gelen değişiklikler, eşlerden birinin istemiyle tapu kütüğüne doğrudan tescil olunur. C. Taşınmaz mülkiyetinin kaybı Taşınmaz mülkiyeti, terkin veya taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona erer. Kamulaştırma hâlinde mülkiyetin ne zaman sona ereceği özel kanunla belirlenir A. Taşınmaz mülkiyetinin içeriği I. Kapsam Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. II. Sınırlar 1. Sınırların belirlenmesi Taşınmazın sınırları, tapu plânları ve arz üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir. Tapu plânları ile arz üzerindeki işaretler birbirini tutmazsa, asıl olan plândaki sınırdır. Bu kural, yetkili makamlarca heyelân bölgesi olduğu belirlenen yörelerde uygulanmaz. 2. Sınır belirleme yükümlülüğü Her arazi maliki, komşusunun istemi üzerine belli olmayan sınırların belirlenmesi için tapu plânlarının düzeltilmesine veya arz üzerine sınır işaretleri konulmasına katkıda bulunmakla yükümlüdür. 3. Sınırlıklar üzerinde paylı mülkiyet İki taşınmazı birbirinden ayırmaya yarayan duvar, parmaklık, çit gibi sınırlıklar, aksi ispat edilmedikçe, her iki komşunun paylı malı sayılır. TAŞINIR MÜLKİYETİ A. Konusu Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddî şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir. B. Kazanılması I. Mülkiyetin nakli 1. Zilyetliğin devri Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir. Bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hâllerde o şeyin maliki olur. 2. Mülkiyetin saklı tutulması a. Genel olarak Başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı, ancak resmî şekilde yapılacak sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel siciline kaydedilmesiyle geçerli olur. Hayvan satışlarında mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi yapılamaz. b. Taksitle satış Taksitle mal satan kimse, bu satımlara ilişkin özel hükümlere uymak koşuluyla, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine dayanarak, sattığı malın geri verilmesini isteyebilir. 3. Hükmen teslim Bir taşınırın mülkiyetini nakleden kimse özel bir hukukî ilişkiye dayanarak o şeyin zilyetliğini korursa, mülkiyet teslimsiz geçmiş olur. Ancak, bu işlem üçüncü kişileri zarara sokmak veya taşınır rehni kurallarından kurtulmak için yapılmışsa, mülkiyetin nakli sonuç doğurmaz. Böyle bir amaç güdülüp güdülmediğini hâkim takdir eder. ZİLYETLİK A. Zilyetlik kavramı ve türleri I. Kavram Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir. Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde hakkın fiilen kullanılması zilyetlik sayılır. II. Türleri 1. Aslî ve fer'î zilyetlik Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer'î zilyettir. 2. Dolaylı ve dolaysız zilyetlik Bir şeyde fiilî hâkimiyetini doğrudan doğruya sürdüren kimse dolaysız zilyet, başka bir kişi aracılığı ile sürdüren kimse dolaylı zilyettir. III. Geçici olarak kesilme Fiilî hâkimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması veya kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez. B. Zilyetliğin devri I. Hazırlar arasında Zilyetlik, şeyin veya şey üzerinde hâkimiyeti sağlayacak araçların, edinene teslimi veya edinenin önceki zilyedin rızasıyla şey üzerinde hâkimiyeti kullanacak duruma gelmesi hâlinde devredilmiş olur. II. Hazır olmayanlar arasında Madde 978- Temsilciye yapılan teslim, temsil edilene yapılmış gibi zilyetliği geçirir. III. Teslimsiz devir Bir üçüncü kişi veya zilyetliği devreden, özel bir hukukî ilişkiye dayanarak zilyet olmakta devam ederse zilyetlik, teslim gerçekleşmeksizin kazanılmış olur. Zilyetliğin bu yolla devri, zilyet olmakta devam eden üçüncü kişiye karşı, ancak durumun devreden tarafından kendisine bildirildiği andan başlayarak hüküm doğurur. Üçüncü kişi, zilyetliği devredene karşı ileri sürebileceği sebeplerle şeyi edinene vermekten kaçınabilir. IV. Emtiayı temsil eden senetlerin teslimi Bir taşıyıcıya veya umumî mağazaya bırakılmış emtiayı temsil eden kıymetli evrakın teslimi, emtianın teslimi gibi sonuç doğurur. Kıymetli evrakı iyiniyetle teslim alan kimse ile emtiayı iyiniyetle teslim alan kimse arasında uyuşmazlık çıkarsa emtiayı teslim alan tercih olunur. C. Zilyetliğin hükümleri I. Korunması 1. Savunma hakkı Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir. Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır. 2. Zilyetliğin gasbında dava hakkı Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür. Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhâl ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir. Dava, şeyin geri verilmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur. 3. Zilyetliğe saldırıya dava hakkı Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan, ona karşı dava açabilir. Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur. 4. Dava hakkının düşmesi Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her hâlde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer. TAPU SİCİLİ A. Kurulması I. Sicil bakımından 1. Genel olarak Taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu sicili tutulur. Tapu sicili, tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri ve belgeler ile plânlardan oluşur. Sicilin örneği, nasıl tutulacağı ve yardımcı siciller tüzükle belirlenir. 2. Taşınmazların kaydedilmesi a. Kaydedilecek taşınmazlar Tapu siciline taşınmaz olarak şunlar kaydedilir: 1. Arazi, 2. Taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve sürekli haklar, 3. Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler. Arazinin tapu siciline kaydı, özel kanun hükümlerine tâbidir. Bağımsız ve sürekli hakların kaydedilmesi için gerekli koşullar ve usul tüzükle belirlenir. Süreklilik koşulunun gerçekleşmesi için hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli olması gerekir. Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerin taşınmaz olarak kaydı, özel kanun hükümlerine tâbidir. b. Kaydedilmeyecek taşınmazlar Özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz. Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır. Mülkiyet hakkı dışında kalan ayni haklara sınırlı ayni haklar denir. Bu haklar sahibine sınırlı haklar tanır. Sınırlı ayni haklar; İrtifak hakları, taşınmaz yükü ve rehin olarak üçe ayrılır. İrtifak hakları, sahiplerine kullanma veya yararlanma yada hem kullanma hem yararlanma yetkileri veren ayni haklardır. Rehin hakları, sahibine alacağını borçludan alamadığı takdirde rehin konusu eşyayı paraya çevirterek alacağını bu suretle elde etme yetkisinin veren ayni haklardır. Fer’i mahiyettedir. Taşınmaz yükü, ülkemizde pek uygulaması olmayan taşınmaza bağlı yüküm getiren sınırlı ayni haktır. VI-MİRAS HUKUKU (TMK.m.495-682) Kişinin ölümünden sonra mallarının, alacak ve borçlarının durumunu, kimlere ne şekilde pay edileceğini, kişinin sağlığında, mallarından ölüme bağlı olarak nasıl tasarrufta bulunabileceğine ilişkin konuların ele alındığı hukuk dalına “miras hukuku denir. Genel Olarak Miras Hukukuna ilişkin Düzenlemeler AY md. 35 Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz TMK 495 – 682 Miras Hukukunun Temel Kavramları Miras Miras bırakan (Muris) Mirasçı Tereke Ölüme Bağlı Tasarruf Külli – cüzi halefiyet Miras Geniş anlamada kişinin ölümü ile uygulama alanı bulan ve özel hukuk ilişkilerini içine alan kurallar bütünüdür. Dar anlamda ise murisin mirasçılarına geçebilen tüm malvarlığı değerlerini ve kişisel haklarını ifade eder. Muris Muris mirasbırakandır. Ölümü ile mirası açılan gerçek kişiyi ifade eder. Tüzel kişilerin muris olması mahiyetleri gereği mümkün değildir. Mirasçı Mirasçı mirasbırakanın terekesi (mirası) üzerinde külli halef sıfatıyla hak sahibi olan kişidir. Mirasçı gerçek veya tüzel kişi olabilir. Soybağı (kan) esasına dayanan mirasçılık ancak gerçek kişiler için mümkündür. Tüzel kişiler örneğin devlet belirli şartlarda yasal mirasçı olabilir. Tüzel kişilerin iradi mirasçı olması mümkündür. Yasal mirasçı Kanun hükmü gereği mirasçı olan kişidir. İradi mirasçı Murisin iradesi ile mirasçı olan kişidir. (atanmış mirasçı) Saklı paylı mirasçı Kanunen mirasının belli bir oranı üzerinde murisin iradesine rağmen muhakkak hak sahibi olabilen mirasçıdır. Tereke Mirasbırakanın ölümü ile mirasçılarına geçen tüm hukuki ilişkilerini ifade eder. Murisini intikal edebilen malvarlığı değerleri ve kişisel hakları Mülkiyet alacak hakları borçlar vb.. Boşanma ve evliliğin iptal davası tanıma ve babalığın iptali davası.. Murisin malvarlığında bulunan ancak terekede yer almayan hukuki ilişkiler; İntifa hakkı TMK 797 / Oturma (sükna hakkı) TMK 823 /Murisce ileri sürülmemiş manevi tazminat alacağı Murisin iş görme borcu/ Murisin vekil olarak iş görme borcu/ Murisin malvarlığında olmayan ancak terekede yer alan hukuki ilişkiler; Denkleştirmeye dahil kazandırmalar TMK 669/ Ölümle mirasçıların şahsıda doğan ama terekede yer almayan haklar; Dul ve yetim aylığı/ Destekten yoksun kalma tazminatı /BK 47 ye göre yakınların manevi tazminat hakkı Külli ve Cüzi Halefiyet Külli halefiyet: murisin mirası (tereke) mirasçılara bir bütün olarak kanun gereği doğrudan mirasçılara (kanuni veya atanmış) geçer. Terekeye dahil intikal eden malvarlığı değerleri için münferit intikal işlemlerinin yapılmasına gerek yoktur. Cüzi halefiyet: mirasa dahil olan intikal edecek olan malvarlığının malvarlığının lehdarı olan kişiye mahiyetine uygun geçiş işlemi devredilmesi söz konusudur. Örneğim muayyen vasiyet alacaklısına bırakılan taşınmaz mirasçılara tarfından musalehe tapuda devredilmesi ile intikal gerçekleşir. Zümre Sistemi Miras hukukumuzda mirasçılar kural olarak muris ile kanbağına dayanan soybağı ilişkisine bağlı olarak tespit edilir. Zümre başı olan bir kimse ile ondan gelen altsoyun oluşturduğu kümeye zümre denir. Zümreler muristen başlayarak yakınlıklarına göre tespit edilir. Bugün mirasçı olabilen üç zümre kabul edilmiştir. Zümreler 1. Zümre Murisin altsoyudur. 2. Zümre murisin anne ve bası ve onların altsoylarıdır (kardeşler). 3. Zümre murisin büyük anneleri ve babaları ile onların altsoylarıdır (amca,dayı,hala,teyze). Ölüme Bağlı Tasarruf Murisin sağlığında ölümü ile sonuç doğurmasını öngörerek yaptığı hukuki işlemlerdir. Vasiyet(name) Miras sözleşmesi 1.Zümremurisinaltsoyu M 154 A B K M E 155 B D A K C E M 156 Saklı Pay Saklı pay yasal mirasçının miras payının bazen tamamı bazen de bir oranıdır. Saklı pay mirasbırakanın kural olarak ölüme bağlı tasarrufla üzerinde tasarruf edemeyeceği kısmı ifade eder. Saklı paylı mirasçının kanuni güvence altına alınmış olan miras payıdır. Saklı pay şarta ve yüklemeye bağlanmaz Saklı Paylı Mirasçı ve Oranları Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir: 1. Altsoy için yasal miras payının yarısı, 2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri, 3. (Mülga: 4/5/2007-5650/2 md.) 4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü. Mirasçılık Ehliyeti Sağ Olmak Hak Ehliyeti Olmak Mirastan Yoksun Olmamak •SERTİFİKA PROĞRAMI İÇİN ÖNERİLEN KİTAP 1-Kitap Adı : MEDENİ HUKUK Yayınevi : Beta Yayınevi Basım Tarihi : 2011 Yazar : TURGUT AKINTÜRK , DERYA ATEŞ KARAMAN İCRA İFLAS KANUNU GENEL ESASLAR Cengiz AŞKAN (LL.M) Müşavir Hazine Avukatı Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü Antalya Muhakemat Müdürlüğü [email protected] I-GENEL OLARAK • Bu hukuk dalının da Medeni Usul Hukuk gibi esasen kamu hukuku özellikleri ağır basmaktadır. • İcra iflas hukukuna “takip hukuk” veya “cebri icra hukuk” da denilmektedir. Bunun anlamı, borçlunun kendi isteği ile borcunu yerine getirmemesi durumunda alacaklıların, devletin bu amaçla kurduğu birimleri devreye sokarak hak ve alacağın elde edilmesini sağlamaktır. • İşte icra iflas hukuku, icra dairelerinin kuruluş ve işleyişi, icra işlemleri ve süreci, iflas daireleri, iflas yolları, iflas masası, iflasın sonuçları gibi konuları içermektedir. • 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu bu hukukun temel kaynağını oluşturmaktadır. • Ancak kamunun, kamu hukukundan doğan alacaklarının tahsilinde 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü hakkında Kanun hükümleri uygulanır. II-İCRA VE İFLAS YOLLARI • 1-İCRA YOLLARI • İki çeşit cebri icra vardır. • Bunlardan cüz’i icraya “icra takibi” denir. Bu yol, borçlunun mal varlığının haczedilip satılarak alacaklının alacağının ödenmesi anlamına gelir. • Diğeri ise “külli icra” veya “iflas takibi”dir. Burada borçlunun karşısında bütün alacaklılar vardır. Borçlunun bütün malvarlığı satılır ve alacaklılara ödenir. • İcra hukukunda ve takibinde ilamsız ve ilamlı olmak üzere başlıca iki temel yol bulunmaktadır. • İlamsız icra, yalnızca para ve teminat alacakları için işletilen takip yolu olup, mahkemeye başvurmadan, dolayısıyla bir yargı kararı olmadan icra dairesine gidilerek borçlu hakkında yürütülen icra takibidir.Para ve teminat alacakları için işletilen yol olduğundan bunlar dışındaki alacaklar için ilam olmaksızın icra dairesine başvurulamaz. • “İlamlı icra” alacaklının elinde bir mahkeme ilamı (kararı) veya ilam yerine geçen belgenin varlığı halinde bu ilamın gereğinin yerine getirilmesine yönelik olarak işletilen icra yoludur. • Örnek: • Mahkeme kararına dayalı bir alacağın ödetilmesi, • Taşınmazın tahliyesi, çocukla şahsi ilişki kurulması •… • İcra teşkilatının en önemli unsurunu icra daireleri oluşturur. • Bunlar icra görevlidirler. işlerinde birinci derecede • İcra dairelerinin işlemlerine karşı yapılacak şikayetleri , itirazın kaldırılması istemlerini, icra iflas suçlarının yargılanmasını “İcra Mahkemeleri” yerine getirir. • 2- İflas Yolları • İflas, işleri bozulan, borçlarını ödeyemez duruma düşen tacirin kendisi veya alacaklılarının isteği üzerine yargı yeri tarafından verilen bir karardır. • Buna borçlunun ödemelerini tatil etmesi de denir. • İflas, borçlunu tüm malvarlığının, iflas organları tarafından alacaklıların alacağını tahsili amacı ile gerçekleştirilen cebri bir tasfiye usulüdür. • İflas, Arapça bir sözcük olup, parayı pulu bitirmek anlamına gelir. • İflas yolu ile takip icra daireleri ile aracılığı ile yapılır. • Borçlunun iflasına Ticaret Mahkemesince karar verilir. • İflas, takipli ve takipsiz olmak üzere iki biçimde gerçekleşir. • Alacaklının, yasada sayılan koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak borçlu hakkında her hangi bir iflas takibine gitmeksizin doğrudan Ticaret Mahkemesine başvurarak iflasını istemesine “doğrudan iflas yolu” ya da “takipsiz iflas yolu” denir. • Borçlunun kendi isteği ile iflasını istemesi de doğrudan iflas yoluna girmektedir. • Alacaklının ilk önce icra dairesine başvurarak borçlu hakkında iflas takibi yaptırıp, borçlunun bu takip üzerine de borcunu ödememesi halinde Ticaret Mahkemesinde iflas davası açmasına ise “takipli iflas yolu” denir. • İflasına karar verilen borçluya müflis denir. • İflas kararı gerek müflis gerek alacaklılar yönünden önemli hukuki sonuçlar doğurur. • İflas kararı temyiz edilse de bu sonuçlar kararın verilmesiyle başlar. Örneğin iflas masası oluşturulur. • Borçlunun haczedilen bütün malları, hak ve alacakları iflas masasına girer. • Müflisin bütün borçları vadesi gelmemiş olsa da artık iflas masasında istenir. • İflasın işlemesi ile faizler kesilir. • Tacirin varsa alacakları tahsil edilir. • Haczi mümkün malları satılıp paraya çevrilir. • Daha sonra iflas masasına yazılım sırası çerçevesinde alacaklılara ödeme yapılır. • Ayrıca müflis iflastaki kusuruna göre çeşitli kamu hukuk sonuçlarına da tabi tutulmuştur. • İcra iflas hukukunun önemli kavramlarından biride konkordatodur. • Konkordato, elinde olmayan nedenlerle işleri bozulan mali durumu kötü duruma düşmüş dürüst borçluları korumak için tanınmış bir yoldur. • Bu yol dürüst borçlunun alacaklılarına en az üçte ikisinin çoğunluğu ile yaptığı ve ticaret mahkemesinin onayı ile işlerlik kazanan cebri bir sözleşmedir. • Bu sözleşmeye göre alacaklılar alacaklarının belli bir yüzdesinden vazgeçerler ve borçlu konkordatoda kabul edilen kısmı ödeyerek borcun tamamında kurtulur. • Bu konkordato resmi konkordatodur. Bunun dışında borçlu ve alacaklının resmi makamları devreye koymaksızın tamamen kendi aralarında yaptığı “özel konkordato” vardır. • Özel konkordato, bunu alacaklıları bağlamaz. kabul etmeyen • Konkordatonun kabul sürecine göre, iflas dışı ve iflas içi olmak üzere iki türü mevcuttur. III-İCRA TEŞKİLATI • • • • İcra Dairesi Her Asliye Mahkemesi yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur.(İİK.m.1/1) İflas Dairesi Her Asliye Mahkemesi yargı çevresinde yeteri kadar iflas dairesi bulunur.(İİK.m.2/1) İcra Mahkemesi İcra teşkilatının asli organlarından olup, icra ve iflas dairelerini İİK.m.4 anlamında denetim altında bulundurur. Her Asliye Mahkemesi yargı çevresinde bir İcra Mahkemesi bulunur. • Yargıtay’ın İcra İflas İşleri ile Görevli Daireleri IV-İFLASIN ÖZEL ORGANLARI 1. İflas Bürosu 2. Alacaklılar Toplantısı 3. (1. Alacaklılar Toplantısı 2. Alacaklılar Toplantısı) 4. İflas İdaresi 178 04.04.2014 186 04.04.2014 • Sertifika programı için önerilen kitap; • İcra ve İflas Hukuku Temel Bilgiler • Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Oğuz Atalay • Yayınevi: Yetkin Basım Tarihi: 2013 Ocak Basım Yeri: Ankara İDARE HUKUKU Cengiz AŞKAN (LL.M) Müşavir Hazine Avukatı Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü Antalya Muhakemat Müdürlüğü [email protected] 189 04.04.2014 I- SERTİFİKA EĞİTİM PROGRAMI İÇERİĞİ-SINIRLAMASI • İdarenin anlamı ve idare hukukunun konusu • Kamu hizmeti, kamu yararı, kamu gücü • İdari (hukuki ) işlem ve unsurları(sebep, yetki, şekil, konu, maksat) • İdarenin kuruluşu, merkezden ve yerinden yönetim ve kuruluşları • İdarenin denetlenmesi(idari denetim,yargı denetimi) • İdarenin yargı yolu ile denetimi ve idare mahkemeleri • İptal davaları, tam yargı davaları 190 04.04.2014 II-İDARE HUKUKUNUN KONUSU VE İDARENİN ANLAMI • “İdare hukuku (droit administratif)”nun konusu “idare (administration)”-dir. Peki ama “idare” nedir? • Genel anlamda “idare (yönetim, administration)”, belli bir amacın gerçekleştirilmesi için kurulan örgüt veya bu amaca ulaşmak için yürütülen planlı insan faaliyeti demektir. • Bu anlamda idare (yönetim), hem örgütü, hem de bu örgütün faaliyetlerini ifade eder. İdare olgusu beşerî faaliyetin her alanında görülür. Açıkçası, nerede belli bir amacın gerçekleşmesi için yapılan bir faaliyet varsa, orada bir idare olgusu vardır. 191 04.04.2014 III-Kamu İdaresi-Özel İdare Ayrımı • Buna göre, idare olgusu, bir devlette görüldüğü gibi, özel hayatın her alanında, bir şirkette, bir vakıfta, bir dernekte, hatta bir apartmanda da görülür. İdare kavramı, hem kamu kesimi, hem de özel kesim için geçerlidir. Hemen belirtelim ki, idare hukukunun konusunu oluşturan “idare”, şirket, vakıf, dernek gibi özel idareler değil, devletin idaresi, yani kamu idaresidir. Bu nedenle “kamu idaresi ” ile “özel idare ”yi birbirinden ayırmak gerekir. 192 04.04.2014 • İdare hukukunun konusunu “kamu idareleri”, yani “devlet idaresi” oluşturur. • Bu nedenle idare hukukunun konusunu tespit ederken “özel idareleri” bir kenara atmak gerekir. • Sonuç olarak, idare hukukunun, aslında “kamu idaresi hukuku” olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, dilde pratiklik bakımından, “kamu idaresi”ne kısaca “idare”, “kamu idaresi hukuku”na da doğrudan “idare hukuku” denmektedir. 193 04.04.2014 IV-“Organik Anlamda İdare ”-“Fonksiyonel Anlamda İdare” Ayrımı • İdare hukukunun konusunun “kamu idaresi” veya daha kısa bir terimle “idare” olduğunu söylemekle iş bitmiyor. Zira, idare hukukunun konusu olan “idare” kavramı da, biri “organik”, diğeri “fonksiyonel” olmak üzere iki değişik anlamda kullanılmaktadır. • İdarenin organı, yani kuruluşu, personeli, teşkilâtı söz konusu olduğunda “organik anlamda idare”den, faaliyetleri yani eylem ve işlemleri söz konusu olduğunda ise “fonksiyonel anlamda idare”den bahsedilir. • “Organik anlamda idare” terimi yerine doğrudan “idare organı”; “fonksiyonel anlamda idare” terimi yerine de doğrudan “idare fonksiyonu” teriminin kullanıldığı da olur. 194 04.04.2014 A- İDARE ORGANI (ORGANİK ANLAMDA İDARE) • İdare organını, devletin yürütme organının Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlar dışında kalan kısmı olarak tanımlayabiliriz. • Ancak, idare organı, devletin bu kısmından ibaret değildir. İdare organına, il özel idaresi, belediye, köy, üniversite, KİT, TRT gibi devlet dışındaki diğer kamu tüzel kişileri de dahildir. 195 04.04.2014 B- İDARÎ FONKSIYON (FONKSIYONEL ANLAMDA İDARE ) • İDARÎ FONKSİYON, devletin yasama ve yargı fonksiyonu ile yürütme organının siyasî fonksiyonu dışında kalan toplumun günlük yaşamını sürdürmek, dolayısıyla kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla devlet ve diğer kamu tüzel kişileri tarafından yürütülen fonksiyonudur. • • • • • • • • İDARÎ FONKSIYONUN ÖZELLIKLERI 1. İdarî fonksiyonun amacı kamu yararını gerçekleştirmektir 2. İdarî fonksiyonun konusu, kamu hizmetleridir. 3. İdarî fonksiyon, idarî işlemlerle yürütülür. 4. İdarî fonksiyon, kamu gücü kullanılarak yerine getirilir. 5. İdarî fonksiyon, süreklidir. 6. İdarî fonksiyon kendiliğinden harekete geçer. 7. İdarî fonksiyon bireylerle doğrudan doğruya ilgilidir. 196 04.04.2014 V- İDARE HUKUKUNUN TANIMI • “İdare hukuku ”, biri geniş, diğeri dar olmak üzere iki değişik anlamda tanımlanmaktadır. • • • Geniş anlamda idare hukuku , idarenin kuruluş ve işleyişine uygulanan hukuk kurallarının bütünüdür. Bu kurallar kamu hukuku kuralları olabileceği gibi özel hukuk kuralları da olabilir. Bu anlamda Anglo-Sakson ülkelerinde de idare hukuku vardır. Geniş anlamda idare hukukuna aslında “idarenin hukuku denebilir. 197 04.04.2014 • Dar anlamda idare hukuku ise idarenin kuruluş ve işleyişine uygulanan kamu hukuku kurallarının bütünüdür. Bu anlamda idare hukuku kuralları, özel hukuk kurallarından farklı, “özel hukuk kurallarını aşan birtakım kurallar” oluşur. • İşte dar anlamda idare hukuku, idare organına ve fonksiyonuna uygulanan özel hukuk kurallarından farklı olan kurallar bütünüdür. • Keza, idare hukukundan doğan uyuşmazlıklar, genel ve ortak yargı düzeni olan adlî yargıda değil, ayrı ve özel bir yargı düzeni olan idarî yargıda çözümlenir. • Dar anlamda idare hukuku, sadece kara avrupası ülkelerinde görülür. Bu ülkelerde ve bizde “idare hukuku” deyince bundan dar anlamda idare hukuku anlaşılır. • Dar anlamda idare hukukunu şu şekilde tanımlayabiliriz: idarenin kuruluş ve işleyişini düzenleyen kamu hukuku kurallarının bütünüdür. 198 04.04.2014 VI- İDARE HUKUKUNUN ÖZELLIKLERI • 1. İdare hukuku genç bir hukuk dalıdır. İdare hukuku, 1800’lerin sonunda Fransa’da ortaya çıkmıştır. Oysa özel hukukun kökeni Roma hukukuna uzanır. • 2. İdare hukuku “tedvin (codifié)” edilmemiş bir hukuk dalıdır. Yani bu hukuk dalının kuralları dağınık hâlde bulunur. Bu kurallar derlenip, bir kanunda (code) madde madde sayılmamıştır. Oysa medenî hukukun kuralları Medenî Kanunda, ceza hukukunun kuralları Ceza Kanununda, ticaret hukukunun kuralları Ticaret Kanununda toplanmıştır. Medenî Kanun, Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu benzeri bir “İdare Kanunu” yoktur. 199 04.04.2014 3. İdare hukuku, büyük ölçüde, “içtihadî bir hukuk dalıdır. İdare hukuku kuralları kanun koyucu tarafından konulmamıştır. İdare hukuku bir “yargıç yapısı hukuk”tur. Yani idare hukuku kuralları, idarî yargı organlarının uzun bir zaman boyunca somut olaylarda verdikleri kararlarla oluşmuştur. Bununla birlikte, idare hukuku alanında birçok kanun vardır. Bir alanda kanun varsa, haliyle hâkim, içtihadı değil, kanunu uygulayacaktır. İdare hukuku alanında bazı kanunların olmasına rağmen, bu hukuk dalının temel kavram, ilke ve teorilerini (örneğin idarî işlem, idarî sözleşme, düzenleyici işlem, idarî sorumluluk, kamu hizmeti, kolluk, kamu malı, vs.) belirleyen genel kanun metinleri yoktur. Bunlar mahkeme içtihatlarıyla oluşturulmuştur. İdare hukukunun içtihadî nitelikte olmasının avantajı, bu hukuk dalına esneklik sağlaması; dezavantajı ise, hukukî belirsizliğe yol açmasıdır. Ayrıca, idare hukukunun içtihadî nitelikte olması yüzünden bu hukuk dalının kuralları, dağınık hâlde bulunur ve bu nedenle de öğrenilmeleri çok zordur. 200 04.04.2014 • 4. İdare hukuku bağımsız (autonome) bir hukuk dalıdır. • İdare hukuku özel hukuktan tamamıyla ayrı bir hukuk dalıdır. İdare hukukunun bazı kavram ve ilkelerinin (örneğin tek taraflı işlemler, icrailik, kamulaştırma, idarî yaptırımlar, hukuka uygunluk karinesi, kamu gücü ayrıcalıkları, vb.) özel hukukta benzeri yoktur. Diğer bazı kavram ve kuralların (örneğin idarî sözleşmeler, idarî sorumluluk, vb.) özel hukukta benzerleri vardır. Ancak bunların hukukî rejimi özel hukuktaki benzerlerinden tamamıyla farklıdır. 201 04.04.2014 • 5. İdare hukuku “statüsel” niteliktedir. • Yani idare hukuku bir “statüler hukuku”dur. Özel hukuk ilişkileri kural olarak akdî ve iradîdir. Bu alanda irade serbestisi geçerlidir. Taraflar karşılıklı anlaşarak istedikleri hukukî ilişkiyi kurabilir; kurdukları hukukî ilişkiye kural olarak istedikleri içeriği verebilirler. Oysa idare hukukunda, tarafların serbest iradeleriyle kararlaştırılan hukukî ilişkiler yoktur. İdare hukukunda kurallarla önceden belirlenmiş “statüler”, yani “genel hukukî durumlar” vardır. Vatandaşlık statüsü, öğrencilik statüsü, memurluk statüsü, emeklilik statüsü gibi. Bu statülere girip çıkmak çoğunlukla ilgili kişinin isteğine bağlıdır. Ancak, ilgili kişinin, içine girmek istediği statünün koşullarını belirleme, bu konuda pazarlık yapma gibi bir imkanı yoktur. • İdare hukukunun bu “statüsel” özelliğine idare hukukunun “kuralsallığı (nizamîliği)” özelliği de denmektedir. 202 04.04.2014 • 6.İdare hukuku işlemleri “tek-taraflı”dır. • Özel hukukta, bir hukukî işlemler ancak birbirine uygun karşılıklı irade beyanlarıyla kurulabilir. Özel hukukta, bir kişi, diğer kişinin rızası hilafına onunla bir hukukî işlem yapamaz. • Oysa idare hukukunda bir idarî işlemin yapılabilmesi için, o işlemin ilgilisi tarafından kabul edilmesine gerek yoktur. İdare hukuku işlemleri, idarenin tek yanlı irade açıklamasıyla meydana gelir. • 7. İdare hukukundan doğan uyuşmazlıklara idarî yargıda karara bağlanır. • Özel hukuk uyuşmazlıklarına normal adliye mahkemeleri bakarken, idarî uyuşmazlıklara idare mahkemeleri bakar. 203 04.04.2014 VI. İDARE HUKUKUNA HAKİM OLAN İLKELER • Anayasamızın 1’inci maddesine göre, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir”. Anayasamızın 2’nci maddesine göre ise “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”. Anayasamızın 3’üncü maddesine göre, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”. Anayasamızın 10’uncu maddesinde de eşitlik ilkesi düzenlenmiştir. Bu dört maddeden yola çıkarak idare hukukuna hâkim olan temel ilkelerini şu şekilde sıralayabiliriz: • • • • • • • • • 1. Cumhuriyetçilik ilkesi 2. Üniter devlet ilkesi 3. İnsan haklarına saygılı devlet ilkesi 4. Atatürk milliyetçiliğine bağlı devlet ilkesi 5. Demokratik devlet ilkesi 6. Laik devlet ilkesi 7. Sosyal devlet ilkesi 8. Hukuk devleti ilkesi 9. Eşitlik İlkesi 10. Başlangıçta Belirtilen İlkeler 204 04.04.2014 VII. İDARE HUKUKUNUN BÖLÜMLERİ • İdare hukuku, gerek Fransız, gerek Alman hukukunda yerleşmiş olan bir ayrıma göre “genel idare hukuku” ve “özel idare hukuku” şeklinde ikili bir ayrıma tâbi tutulmaktadır 1. ÖZEL İDARE HUKUKU: Malî Hukuk, İmar Hukuku , Ekonomik Kamu Hukuku , Trafik Hukuku , Eğitim İdaresi Hukuku , Sağlık İdaresi Hukuku , Orman Hukuku , Çevre Hukuku , Bayındırlık Hukuku , Gümrük Hukuku , Turizm Hukuku, vs. 2. GENEL İDARE HUKUKU: İdarî Teşkilât, İdarî İşlemler, Kamu Hizmeti, Kolluk , Kamu Görevlileri, Kamu Malları , İdarenin Sorumluluğu, İdarî Yargı 205 04.04.2014 VIII-KAMU HİZMETİ-KAMU YARARI • Kamu hizmeti kavramı, maddi ve organik olmak üzere iki değişik anlamda kullanılmaktadır. • 1-Organik anlamda kamu hizmeti kavramı, bir teşkilatı, bir organizasyonu, bir örgütü ifade eder. • 2-Maddi anlamda kamu hizmeti kavramı ise, kamu yararına yönelik bir faaliyeti işaret eder. Bu anlamda kamu hizmeti kavramına fonksiyonel anlamda kamu hizmeti de denir. 206 04.04.2014 • Kamu hizmeti, bir kamu tüzel kişisi veya onun denetimi altında bir özel kişi tarafından yürütülen kamu yararı amacına yönelik faaliyetlerdir. • Görüldüğü üzere kamu hizmeti kavramı iki ana unsur (şart) esas alınarak tanımlanmaktadır. 1. Organik unsur, bir kamu tüzel kişisi veya onun denetimi altında bir özel kişi tarafından yürütülen faaliyettir. 2. Maddi unsur (amaç unsuru) kamu yararı amacına yönelik bir faaliyettir. 207 04.04.2014 • Kamu yararı, devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye (Türk Dil Kurumu-Güncel Sözlük) şeklinde tanımlanabilir. • Ancak kamu yararı kavramını tanımlamak her zaman güçlük arz etmiştir. • Zaman ve şartlara göre değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. • Tanımla görevi genellikle devletin yetkili organlarına kalmaktadır. 208 04.04.2014 A-KAMU HİZMETİNİN İLKELERİ • Kamu hizmeti yürütülürken uyulması gereken temel ilkeler şunlardır: süreklilik-düzenlilik, eşitlik, tarafsızlık, değişkenlik (uyum)dur. • Ancak yeni bilimsel yayınlarda, bedelsizlik, katılma, şeffaflık, basitlik, sorumluluk ve ulaşılabilirlik ilkelerinden de söz edilmektedir. 209 04.04.2014 B-KAMU HİZMETİNİN TÜRLERİ • Bir kamusal ihtiyacı tatmin amacı ile sadece devlet tarafından yürütülen; başka bir ifade ile özel kişiler tarafından yürütülemeyen kamu hizmetlerine tekel niteliğindeki kamu hizmetleri denir.Ancak devletle beraber özel kişilerce de yürütülebiliyorsa tekelsiz kamu hizmeti söz konusudur. • Kamu hizmeti tüm yurtta yürütülüyorsa milli, belli bir coğrafyada yürütülüyorsa yerel (mahalli) kamu hizmetinden söz edilir. 210 04.04.2014 • Bu konudaki en önemli ayrım faaliyet konularına göre yapılan ayrımdır. Buna göre kamu hizmetleri dört kümede toplanabilir. • 1-İdari kamu hizmetleri, idarenin klasik geleneksel faaliyetleridir.Eğitim, sağlık… • 2-İktisadi kamu hizmetleri, bunlar sınai ve ticari nitelikteki hizmetlerdir.İktisadi kamu hizmetleri bir yandan özel faaliyetlere benzemekte, öte yandan da kamu hizmeti niteliğini korumaktadır.Bu özelliğinden dolayı iktisadi hizmetlere hem özel hukuk, hem kamu hukuku kuralları uygulanır. 211 04.04.2014 • 3-Sosyal kamu hizmetleri, devletin çalışma hayatı, sosyal güvenlik, emeklilik, iş ve işçi bulma alanındaki faaliyetlerdir.Genişleme eğilimindedir. Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İş Kurumu, Basın ilan kurumu gibi kurumlar sosyal kamu hizmetleri yürütürler. • 4-Bilimsel ve kültürel kamu hizmetleri, devletin sanat, müzik, araştırma ve bilim konularındaki faaliyetidir.TÜBİTAK, üniversiteler, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları bu amaçla faaliyet gösterirler. 212 04.04.2014 C-KAMU HİZMETLERİNİN KURULMASI • Bir kamu hizmetinin kurulması, faaliyet ve teşkilat bakımından iki değişik anlama gelir. 1-Faaliyet bakımından kamu hizmetinin kurulması, özel teşebbüs tarafından yürütülen özel bir faaliyetin kamu hizmeti haline getirilmesi demektir. İstisna olarak o zamana kadar hiç mevcut olmayan bir faaliyetin ilk defa kamu hizmeti olarak kurulması da mümkündür. 213 04.04.2014 • 2- Teşkilat bakımından kamu hizmetinin kurulması, bir kamu hizmetini yürütecek teşkilatın kurulması anlamına gelir. a. Milli kamu hizmetleri, milli kamu hizmetlerini kurma yetkisi yasama organına aittir. Diğer bir ifade ile milli kamu hizmetleri ancak bir kanunla kurulabilir.Yasama organının milli kamu hizmetlerini kurma konusunda takdir yetkisi vardır. b. Mahalli kamu hizmetleri, mahalli kamu hizmetlerinin kurulması için kanuna gerek yoktur. Bu tür kamu hizmetlerini kurma yetkisi doğrudan mahalli idarelere aittir. 214 04.04.2014 D-KAMU HİZMETLERİNİN KALDIRILMASI • Bir kamu hizmetinin kaldırılması, faaliyet ve teşkilat bakımından iki değişik anlama gelir. • 1-Faaliyet bakımından kamu hizmetinin kaldırılması, şimdiye kadar kamu hizmeti niteliğinde olan bir faaliyetin kamu hizmeti olmaktan çıkarılması demektir. • 2-Teşkilat bakımından kamu hizmetinin kaldırılması,bu hizmeti yürütecek teşkilatın varlığına son verilmesi anlamına gelir. 215 04.04.2014 • Kamu hizmetini kuran makam onu kaldırmaya da yetkilidir. • Kural olarak bir kamu hizmetini kurma yetkisi kime ait ise “yetkilerin paralelliği ilkesi” uyarınca kaldırma yetkisi de aynı makama ait olduğu; keza bir kamu hizmeti hangi şekil ve usulde kurulmuş ise “şekil ve usulde paralellik ilkesi” uyarınca yine aynı şekil ve usulde kaldırılacağı kural olarak söylenebilir. • Dolayısıyla milli kamu hizmetlerini kaldırma yetkisi kural olarak yasama organına, mahalli kamu hizmetlerini kaldırma yetkisi ise hizmetleri kuran mahalli idarenin karar organına aittir. • Normlar hiyerarşisinde üst basamakta yer alan bir normla aksi öngörülmedikçe, bir kamu hizmetini kaldırmaya yetkili makamın o kamu hizmetini kaldırıp kaldırmama konusunda takdir yetkisi vardır. 216 04.04.2014 IX-KAMU HİZMETLERİNİN İŞLETİLME USULLERİ • Bir kamu hizmetinin, kamu hizmetlerinin işletilmesi usullerinden hangisi ile işletileceğine karar verme yetkisi Anayasaya aykırı olmamak şartıyla yasama organına ve kanunlara aykırı olmamak üzere idari makamlara aittir. • Hangi kamu hizmetinin hangi usulle işletileceği sorunu tamamı ile bir yerindelik sorunudur ve tekniktir. • Türk doktrininde kamu hizmetlerinin işletilmesi usulleri genellikle kendi içinde bir tasnife tabi tutulmadan emanet usulü, müşterek emanet usulü, ruhsat usulü, iltizam usulü olarak sayılmaktadır. Ancak güncel gelişmeler karşısında yeni tasnif daha açıklayıcıdır. 217 04.04.2014 Kamu Hizmetlerinin işletilmesi usulleri şeması 1- Kamu hizmetlerinin kamu tüzel kişileri tarafından işletilme usulleri a- Emanet Usulü b- Kamu Kurumu Usulü 2- Kamu hizmetlerinin özel kişiler tarafından işletilme usulleri a-Tek yanlı görevlendirme usulü ı-Kurma usulü ıı-Ruhsat usulü ııı-Kamuya yararlı dernek sayma usulü b-Sözleşme ile görevlendirme usulleri ı-İmtiyaz usulü ıı-İltizam usulü ııı-Müşterek emanet usulü ıv-Vekalet usulü v-Yeni usuller (ı-görevlendirme ıı-yap-işlet devret ııı-yap işlet) vı-İsimsiz sözleşmelerle görevlendirme usulü 218 04.04.2014 • Emanet usulü, bir kamu hizmetinin bu hizmetten sorumlu olan kamu idaresi tarafından kendi tüzel kişiliği içinde kendi personel ve parası ile doğrudan doğruya işletmesi demektir. • Kamu kurumu usulü, bir kamu hizmetinin bu hizmetten sorumlu olan kamu idaresi tarafından kurulan ayrı bir kamu tüzel kişisi tarafından işletilmesi usulüdür. • Tek taraflı görevlendirme, devlet ve mahalli idareler sorumlu oldukları bir kamu hizmetini bizzat yürütmek veya kendi kurdukları bir kamu kurumuna gördürmek yerine, bu hizmeti yürütme görev ve yetkisini tek taraflı bir işlemle bir özel hukuk kişisine verebilir. Bu tür görevlendirme üç şekilde olur.Özel hukuk tüzel kişisi kurarak görevlendirme, ruhsat ve lisans usulü ile görevlendirme, kamuya yararlı dernek sayma şeklinde görevlendirme • Sözleşme ile görevlendirme, devlet ve mahalli idareler sorumlu oldukları bir kamu hizmetinin yürütülmesi için bir özel hukuk tüzel kişisini görevlendirmek yerine, iki yanlı bir işlemle yeni sözleşeme ile görevlendirme yolunu da seçebilir.Bu tür görevlendirmeye sözleşme ile görevlendirme denir. [ı-İmtiyaz usulü ıı-İltizam usulü ııı-Müşterek emanet usulü ıv-Vekalet usulü v-Yeni usuller (ı-görevlendirme ıı-yap-işlet devret ııı-yap işlet) vı-İsimsiz sözleşmelerle görevlendirme usulü] 219 04.04.2014 X-KAMU GÜCÜ • İdare hukukunun uygulama alanını tespitte ayırma kriteridir. • İdarenin yaptığı her faaliyet idare hukukuna tabi değildir. Bu nedenle idarenin hangi faaliyetinin idare hukukuna, hangisinin ise özel hukuka tabi olduğunu saptamaya yarayan iki ölçütten ( kamu gücü, kamu hizmeti) biridir. • Kamu gücü ölçütü, 1800’lerin sonlarında Fransa’da ortaya çıkmıştır. • Kamu gücü ölçütüne dayalı idare hukuku anlayışına kamu gücü okulu denir. • Bu ölçüte göre, idarenin kamu gücünü kullanarak yaptığı işler idare hukukuna tabidir. Yine bu işlerden doğan uyuşmazlıklara da idari yargıda bakılır. • Kamu gücü ölçütüne göre idarenin tasarrufları, yani işlemleri “hakimiyet tasarrufları” ve “temşiyet tasarrufları” şeklinde ikiye ayrılmaktadır. 220 04.04.2014 1-Hakimiyet Tasarrufları (Kamu Gücü İşlemleri) • Hakimiyet tasarrufları veya daha doğru bir çeviri ile otorite işlemleri veya daha anlaşılır bir ifade ile kamu gücü işlemleri, idarenin kamu gücünü kullanarak yaptığı işlemlerdir. • İdare bu işlemlerle, emreder, yasak koyar, tek taraflı düzenlemeler yapar; kısaca emretme iradesini açıklar. İdare idare edilenler karşısında üstün ve ayrıcalıklı konumdadır. İdarenin tek yanlı yaptığı irade açıklaması, ilgilisi üzerinde hukuki sonuç doğurmaktadır. İşte idarenin kamu gücünü kullanarak yaptığı işlemler, idare hukuka tabidir ve bu işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar da idari yargıda karara bağlanır. 221 04.04.2014 2-Temşiyet Tasarrufları (İşletme İşlemleri) • Temşiyet tasarrufları veya daha anlaşılır bir ifade ile işletme işlemleri, idarenin bir malik veya işletmeci sıfatı ile yaptığı işlemlerdir. • İdare bu tür işlemlerinde tamamı ile bir özel kişi gibi hareket eder; kamu gücüne sahip olmasından kaynaklanan yetkilere başvurmaz, özel kişilerle eşit durumdadır. • İdarenin temşiyet tasarrufları (işletme işlemleri) idare hukuka değil özel hukuka tabidir ve adli yargıda görülür. 222 04.04.2014 XI-İDARİ İŞLEM • Devlet organları kendi görev ve yetkilerini çeşitli hukuki işlemlerle yerine getirirler. Yasama organı, kanun veya parlamento kararları ile, idare organları idari işlemlerle, yargı ise yargısal işlemlerle yetkilerini kullanır. • İdari işlemler, idari fonksiyonun yerine getirilmesi için yapılan kamu hukuku işlemleridir. • İdari işlem, her şeyden önce hukuki bir işlemdir. Hukuki işlem ise, hukuki sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamasıdır. • İzah bağlamında, idare hukukunda, idarenin tek yanlı irade açıklaması ile hukuki sonuç yaratan başka bir değişle hukuk düzeninde değişiklik işlemlerine idari işlem denir. 223 04.04.2014 1-İdari İşlemin Genel Özellikleri • İdari sözleşmeler bir yana bırakılırsa idari işlemin (işlemlerin) “icrailik”, “re’sen icra edilebilirlik” ve “hukuka uygunluk karinesinden yararlanma” olmak üzere belli başlı üç özelliği vardır. • İdarenin tek yanlı olarak açıkladığı irade ile hukuki sonuçlar doğurmasına idari kararın icrailik özelliği denir. Ancak idareden çıkan her tek yanlı işlem icrai nitelikte olmayabilir. İcrai olmayan işlemler, idareden çıkmakla birlikte her hangi bir hukuki sonuç doğurmayan, yani hukuk düzeninde her hangi bir değişikliğe yol açmayan işlemlerdir. 224 04.04.2014 • Re’sen icra edilebilirlik, bir idari kararın hukuk aleminde ortaya çıkan sonuçlarının maddi aleme doğrudan doğruya idare tarafından aktarılmasına, o kararın re’sen icrası denir. Dolayısıyla icrailik kararın oluşmasına ilişkin iken re’sen icra kararın uygulanmasına ilişkindir. Karar hukuk aleminde oluşur; ama maddi alemde uygulanır. • İdare tarafından tek-yanlı olarak alınan idari işlemlerin hukuka uygun oldukları varsayılır. Buna hukuka uygunluk karinesi denir. 225 04.04.2014 2-Tek-Yanlı (Bireysel-düzenleyici)/İki-Yanlı (idari sözleşmeler) • Bireysel idari işlemler veya idari kararlar, ismen belirlenmiş bir kişi veya belli bir duruma ilişkin olan idari işlemlerdir. • Diğer bir ifade ile idari kararlar, belli kişiler için hukuki sonuçlar doğurmaya yönelik kamu gücü ayrıcalıkları içeren irade açıklamalarıdır. Bunlarla hukuk düzeninde bir değişikliğe yol açılır. 226 04.04.2014 • İdari Kararların Çeşitleri • • • • • • Maddi açıdan; Şart, sübjektif işlemler İçerik açısından; Emredici ,İnşai , Tespit edici işlemler Muhatapları üzerindeki etkilerine göre; Yapılandırıcı, Yükümlendirici işlemler Açıklanan iradenin sayısı ve usulü bakımından; Basit, Kolektif, Karma işlemler İşlemi yapan makama göre;Kolejyal, Bireysel kararlar (Fransız hukukunda yapılan bir ayrımdır) Açıklanan iradenin şekline göre; Sarih, Zımni kararlar İcrai olup olmamalarına göre; icrai, icrai olmayan işlemler 227 04.04.2014 • Düzenleyici işlemler, genel ve kişilik dışı nitelikte olan tek yanlı idari işlemlerdir.Düzenleyici işlemler, maddi kriter bakımından yani içerikleri itibarı ile kanunlara benzerler.İdare düzenleyici işlemlerle kurallar (normlar) koyar. • İdarenin düzenleme yapma yetkisi, Anayasadan, kanundan, eşyanın tabiatından doğar, kaynağını alır. • Klasik idare hukuku literatüründe, idarenin yaptığı düzenleyici işlemlerin hem kanuna aykırı olmaması hem de kanuna dayanması gerektiği söylenir. (Türk pozitif hukuku açısından olağanüstü hal, sıkıyönetim ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yönünden kanuna dayanma zorunluluğu yoktur.) 228 04.04.2014 • Düzenleyici işlem türleri; 1. Kanun Hükmünde Kararnameler, 2. Tüzükler, 3. Yönetmelikler, 4. Adsız Düzenleyici İşlemler, • (kararname, karar, tebliğ, sirküler, genelge, yönerge, talimat, statü, genel emir, izah name, tarife…) 229 04.04.2014 • İdari Sözleşmeler; • İdare hukukunda sözleşme tanımı; sözleşme, belli bir hukuki sonuç doğurmak amacı ile idare ile ilgili özel kişinin karşılıklı ve birbirine uygun olarak yaptıkları irade açıklamalarıdır. • İdari sözleşmeler; idarenin özel hukuk sözleşmeleri ve idari sözleşmeler olarak ikiye ayrılır. • Daha kapsayıcı bir tanımla idari sözleşme, bir kanunla idari sözleşme olarak nitelenen veya taraflardan en az birisinin bir kamu tüzel kişisi olması ve kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin olan veya özel hukuku aşan hükümler içeren sözleşmedir. 230 04.04.2014 • İdari sözleşme temel tipleri • Klasik Tipler;İmtiyaz, İltizam, İstikraz, Yer altıüstü servetinin işletilmesine ilişkin, Orman işletme, İdari hizmet sözleşmeleri. • Yeni Tipler; Görevlendirme (elektrik, otoyol), Görev (Telekom), Yap-işlet, Yap-işlet-Devret sözleşmeleri. • İsimsiz sözleşmeler;değişik isimler taşıyan diğer sözleşmeler. 231 04.04.2014 3-İdari İşlemlerin Unsurları • Doktrin ve içtihat tarafından idari işlem unsurları tanımlanmıştır. İdari işlem, kanunu uygulama işlemi olduğundan, bu uygulamanın özüne ilişkin olarak İYUK’da yer alan beş unsurun idari işlemde kanuna uygun şekilde bulunması gerekir. • Bunlar; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurlarıdır. 232 04.04.2014 • Yetki; bir idari makamın belli bir işlemi yapabilme ehliyeti olarak tanımlanabilir.Diğer bir ifade ile yetki, idari makamı işgal eden kişi veya kişilerin kamu tüzel kişisi adına hukuki işlemler yapabilme ehliyetidir. • İşte idari işlemin özünü oluşturan irade açıklamasının kim veya kimler tarafından yapılacağı hususu o işlemin yetki unsurunu oluşturur. 233 04.04.2014 • Şekil; hukuk düzeninde değişiklik meydana getirmeye yönelik iradenin kendisi ile açıklandığı şeydir. Şekil iradeyi açıklamak için kullanılan araca, kalıba denir. Şekil, hukuki işlemin taşıyıcısına, yani onun içinde yer aldığı belgeye, kendisi ile ifade edildiği söze harekete işaret eder. • İdare hukukunda şekil serbestisi yoktur. Kural yazılı şekildir.İstisna sözlü, hareketli şekildir. 234 04.04.2014 • Sebep; idareyi bir işlem yapmaya sevk eden hukuki veya fiili etkenlerdir. • Bu etkenler idari işlemden önce gelir ve onun dışında yer alırlar. • İdarenin bir işlemi yapabilmesi için yetkili olması yetmez aynı zamanda onu yapmak için bir sebebi de olmalıdır. • Sebep türleri, fiili ve hukuki olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkar. 235 04.04.2014 • Konu; bir hukuk işlemin konusu, onu doğuran hukuki sonuç yani hukuk aleminde meydana getirdiği değişikliktir. • Başka bir anlatımla idari işlemin konusu, bizatihi bu işlemin kendisi, onun içeriğidir. • Konu açısından sakatlıklar; konunun imkansız olması, kanuna aykırı olması,sebep-konu illiyetinin yokluğu, sebep-konu arasındaki ölçüsüzlük olarak karşımıza çıkmaktadır. 236 04.04.2014 • Amaç; idari işlemle ulaşılmak istenen nihai sonuçtur. Amaç, idari işlemi yapan kişinin bu işlemle ulaşmak istediği sonuç konusunda zihninden geçen niyet ve düşüncelerdir. • Amaç idari işlemin sübjektif unsurudur. • Yetki saptırması, bir idari makamın yetkilerini kullanması gerektiği amaçta değil, başka bir amaçla kullanmasıdır. • Diğer bir ifade ile yetki saptırması, idari işlemin amaç unsuru bakımından hukuka aykırı olmasıdır. 237 04.04.2014 XII-İDARENİN DENETLENMESİ • Denetim bütün toplumsal örgütler için olduğu gibi idare içinde gereklidir. • İdarenin denetlenmesi değişik yollardan yapılmaktadır. • Siyasi denetim, idari denetim ve yargısal denetim gibi. • O halde idarenin denetimini “yargı dışı yollardan denetim” ve “yargı denetimi olarak ikiye ayırabiliriz. 238 04.04.2014 • Siyasi denetim; idarenin TBMM tarafından denetlenmesidir. (soru, gensoru,genel görüşme, meclis araştırması, meclis soruşturması, dilekçe hakkı, insan hakları inceleme komisyonu) • İdari denetim;idarenin kendi içinde denetlenmesi demektir. Üç yolla yapılır. İsti’taf, hiyerarşik denetim vesayet denetimi. • İsti’taf, idarenin eylem ve işlemi ile menfaat veya hakları ihlal olunan kişinin bizzat bu işi yapan idari makama başvurarak düzeltme-tazminat talep etmesidir. 239 04.04.2014 • Hiyerarşik denetim, aynı kamu tüzel kişili içinde yer alan üst makamların alt makamların eylem ve işlemlerini hem yerindelik, hem de hukukilik bakımından denetlemeleridir. • Vesayet denetimi; merkezi idare makamlarının yerinden yönetim kuruluşlarının işlemleri üzerinde kanunla öngörülmesi durumunda sahip olduğu istisnai ve sınırlı bir idari denetim türüdür. Genellikle bu denetim, denetime tabi olan işlemi, onama, onamama, değiştirerek onama veya erteleme gibi şekillerde ortaya çıkar. 240 04.04.2014 1-İPTAL DAVALARI • İptal davası, hukuka aykırı bir idari işlemin idare mahkemesi tarafından iptal edilmesini, yani geçmişe etkili olarak bütün hüküm ve sonuçları ile ortadan kaldırılmasına yönelik olan bir dava türüdür. • İYUK’nun 2. maddesinde iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için … menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır. 241 04.04.2014 • İptal davasının özellikleri, 1. İptal davasının konusu idari işlemlerdir. 2. İptal davasının amacı, idari işlemin hukuka uygunluğu karinesini çürütmektir. 3. İptal, idari işlemin alınmasından itibaren , bütün hüküm ve sonuçları ile birlikte hukuk aleminden silinmesi anlamına gelir. 4. Objektif nitelikteki bir davadır. 5. İptal davası açmak için hak ihlali şart değildir, menfaat ihlali yeterlidir. 242 04.04.2014 • Süreye ilişkin ön koşullar; • Genel dava açma süresi, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve idare mahkemelerinde 60 gün ve vergi mahkemelerinde 30 gündür. • Sürenin niteliği, dava açma süresi hak düşürücü niteliktedir. Süre geçtikten sonra bir daha dava açılamaz.Açılan dava reddedilir. • Sürenin başlangıcı, yazılı bildirim,dava açma süresi idari işlemin yazılı bildiriminin (tebliğ) yapıldığı günü izleyen günden itibaren başlar. 243 04.04.2014 2-TAM YARGI DAVALARI • Tam yargı davası, idari eylem ve işlemler neticesinde kişisel hakları doğrudan doğruya ihlal edilmiş olan kişilerin uğradıkları zararın giderilmesi istemi ile idari yargıda açtıkları davalardır. • Tam yargı davası türleri, Tazminat Davaları, İdari Sözleşmelerden doğan davalar. • Tam yargı davaları için 1, 5 ve 60 günlük süre söz konusudur. 244 04.04.2014 • Yürütmenin durdurulması: • • • • • • • Madde 27 – (Değişik: 10/6/1994 - 4001/12 md.) 1. Danıştayda veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz. 2. Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. 3. Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26 ncı maddenin 3 üncü fıkrasına göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar,tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir. 4. Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16 ncı maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir. 5. Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir; ancak, durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin durdurulması hakkında karar veren daire, mahkeme veya hakim tarafından çözümlenir. İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz. 6. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarına, bölge idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde ise idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara en yakın nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye, kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. 7. Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır. 245 04.04.2014 • Kararların sonuçları: • Madde 28 – 1.(Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir. • 2. (Değişik: 2/7/2012 - 6352/58 md.) Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur. 246 04.04.2014 • 3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. • 4. Mahkeme kararlarının (otuz) (1) gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir. • 5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe bildirilir. • 6. (Değişik: 2/7/2012 - 6352/58 md.) Tazminat ve vergi davalarında idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süreye 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faiz ödenir. Ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre için faiz işlemez. 247 Normlar Hiyerarşisi 04.04.2014 Bir hukuk düzeninde mevcut olan, anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik gibi normlar, dağınık hâlde ve rastgele değil, alt-alta, üst-üste bulunur. Bu normların arasında altlık-üstlük ilişkisi vardır. Buna “normlar hiyerarşisi” veya “hukuk düzeni piramidi” denir. Bu hiyerarşi de alt basamakta yer alan norm geçerliliğini üst basamakta yer alan normdan alır ve dolayısıyla ona uygun olmak zorundadır. Örneğin kanun Anayasaya, yönetmelik kanuna aykırı olamaz. NORMLAR HİYERARŞİSİ Anayasa Uluslarası antlaşmalar Kanunlar Kanun Hükmünde Kararnameler Tüzükler Yönetmelikler 249 04.04.2014 KANUN YOLLARI • Kanun yolları veya İYUK’da belirtilen deyimle kararlara karşı başvuru yolları, yanlış olduğu iddia edilen mahkeme kararının yeniden incelenmesi ve değiştirilmesi amacı ile davanın taraflarına tanınan başvuru yollarıdır. • Olağan kanun yolları: itiraz, temyiz, karar düzeltme • Olağanüstü kanun yolu: Yargılamanın yenilenmesi 250 04.04.2014 • İDARİ YARGILA USULÜ KANUNUNA GENEL BAKIŞ • http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2 577.pdf • SORULAR-DEĞERLENDİRME
© Copyright 2024 Paperzz