www.sufitherapy.ca www.sufiterapi.net www.sufitherapy.net SAYI 6 . Bediüzaman’ın Sıdk Anlayışı . Psikoterapi ile insan değişir mi? 5. Sufi Terapi Seansı: Doğruluk Kognitif terapiler % 60 Başarılı Peygamberimizin Yolu Aşk Yolu Evinizdeki Terapist Olabilirsiniz! Üveysilik ne demektir? Psıkoterapist Notu Sayfa 2 Psikoterapi ile insan değişir mi? İletişim Sufi Therapy Counselling Email: [email protected] İngilizce Siteler www.sufitherapy.ca www.sufitherapy.net Türkçe Site www.sufiterapi.net Twıtter hesabı @sufiterapi SAYI NO 6 16 Mayıs 2014 CUMA Sufi Farkındalık temelli bilişsel terapi farmakolojik olmayan yani ilaç dışı, grup terapi ve ya birey odaklı bir müdahaledir. Hastalara olası relaps denilen tetikleyicilerini fark etmelerinin ve depresyonla ilintili otomatik tepkilerini değiştirmelerinin öğretildiği bir terapidir. Sufi farkındalık odaklı bilişsel terapide hastaların dikkatlerini vererek daha etkili bir şekilde duygularını düzenleme ve kontrol etmeyi öğretiyoruz. Duygu ve düşünceleriyle baş etmeyi öğrenen, yeni davranış biçimleri geliştiren bireyler kendisini geliştiriyor. Farkındalık, dikkati yoğunlaştırmayı içeren bir yöntemdir. Özellikle yargılamadan şimdiye odaklanmaktır. Bu bilinçli olarak dikkatin geliştirilmesidir. Farkındalık alıştırması, açıklık, kavrama, merak ve yargılamama eğilimlerini içerir. Farkındalıkta vurgu, görülen ya da algılanan şeyleri değiştirmeye çalışmadan oldukları gibi kabul etme üzerindedir. Bu diyalektik davranışçı terapinin temel parçalarından birisidir. Farkındalık temelli yaklaşımlar düşüncenin içeriğinden çok düşünce sürecini değiştirmeyi amaçlar. Piyasada çok kullanılan Bilişsel terapiden sağlanan faydada önemli faktörlerden biri düşünce içeriğinden çok sürecinin değişmesidir. İki yaklaşımın ayrıldığı noktalardan biri de budur. Sufi terapi ikisini de beraber kullanıyor. Kısa ve çözüm odaklı tedavi de sunuyor. Olumsuz düşüncelere odaklanmayı bırakırsak, negative düşünce kalıplarını oumlu kalıplarla değiştirebiliriz. Birey için en uygun yaklaşıma değerlendirme sürecinde karar verilmektedir. İlk adımı atmak zordur. Herkes Psikoterapiden Yararlanır mı? Yüzlerce terapi yöntemi geliştirilmiştir; terapi yöntemi kişiye uygun seçilir ve ehli kişilerce uygulanırsa herkesin terapiden yararlanma olasılığı vardır. Öte yandan, fizyoterapi’ye benzer şekilde, kişi terapi sürecine ne kadar odaklanır ve değişim için gerekli basamakları yerine getirirse, yararlanma olasılığı o kadar fazladır. Bireysel Psikoterapi Seanslarının Süresi, 45-50 dakikadır. Terapi sıklığı ve ne kadar sürdürülmesi gerektiği terapistin yaklaşımı ve başvuran kişinin özelliklerine göre değişir. Terapide odaklanılması gereken problem sayısı arttıkça terapi süresi uzar. Çok kısa süreli psikoterapiler: 3 haftalık seanslar, galibi esma belirlenmesi ile bireyin kendi terapisti olması için bilişsel kognitif davranış terapisi teknikleri öğretilmektedir. Kısa-süreli psikoterapiler: Genel olarak 10 seanstan oluşmaktadır; bireyin güçlü yönlerinin canlandırılması ve ana problemle baş etme becerilerine odaklanan değişim stratejileri (destekleyici, davranışçı, bilişsel, krize müdahale yaklaşımları gibi) kullanılır. Gerekirse 10 seans daha uzatılabilir. Orta-süreli terapiler: Genel olarak 20-50 seans arası sürer. Çoğu kez kısa süreli terapi yöntemleri ile başlanarak belirti azalması sağlandıktan sonra kişinin kendisini ve çevresini algılayışına odaklanılır ve kalıcı yapısal tutum değişiklikleri oluşturmayı amaçlayan (bilişsel-davranışçı, aile içi ve kişiler arası çatışma odaklı vb..) teknikler kullanılır. Uzun-süreli terapiler: 40-50 seanstan uzundur; Kişinin içinde yetiştiği ortamda kurulmuş ve kalıplaşmış duygu-düşünce-davranışlar irdelenerek bireyin kişilik yapısında değişiklik oluşturma amacı güden teknikler kullanılır. Faruk Arslan MSW, RSW, Psikoterapist Sufi Terapi/Kitap Sufi Terapi'nin Fethullah Gülen Hocaefendi'den Sosyal Bilimlere ve Psikoterapiye kazandırdığı yeni tanımlama “Vecd-ihlas Vicdan” terminolojisi vicdanın temiz hali olarak bilimsel kayıtlara Kanada’nın Wilfrid Laurier Üniversitsi’nde girdi. Batılı bilim adamları Gülen’in tanımını daha önce “Kozmik Vicdan” ve “Trans-Vicdanı” olarak tesbit etmişlerdi. Çünkü vicdan yanlış yapmaktan alıkoyan bir iç bekçidir, doğruları tartan iç ölçüdür, hakikatin nasıl yapılacağını anlatan bir iç eğilimdir. “Trans-Vicdan”lı, ihlas, samimiyet ve kalp merkezli Sufi Terapi der ki: “Allah'a kul olan, köle olan kula kul olmaz, kimseye köle olmaz, satın alınamaz çünkü vicdanı hür ve temiz özgür bir savaşçıdır.” .Kalbin Zümrüt Tepeleri-1 SKalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ilk kitabında toplam 47 başlıkbulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-2 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ikinci kitabında toplam 50 başlık bulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-3 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin üçüncü kitabında toplam 32 başlık bulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-4 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin dördüncü kitabında toplam 13 başlık bulunuyor. Sayfa 3 . Sufi Terapi/ Risale Perspective Sayfa 4 Risale-i Nur Terapi: Bediüzzaman'ın Sıdk ve Doğruluk Anlayışı Hep doğru olmuş, emredildiği gibi dosdoğru yaşamıştı. Bediüzzaman Said Nursi'ye göre, “En büyük ders, doğruluk yolunda lümü istihkar dersi vermekti.” Onun için kurşunlara, idam sehpalarına tereddütsüz yürümüş; hunhar bir kumandanın kurşunlara dizmek tehdidine aldırmamıştı. O bir Müslüman alimiydi ve Müslümanlığının gereğini yapıyordu. Aslında iman eden her insanın hali imanını doğrulamalıydı. O, bir hayat için yalana tenezzül etmeyecekti. Zira yalan, büyük bir çirkinlikti; manasında Rabbin şahitliğini inkar korkusu vardı. O (c.c.), görüyorken, bu olmamalıydı. “Aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.” diyen oydu. Bu söz, imanlı bir gönlün çağlamasıydı. İnkar da bir yalandı; yalanların en büyüğüydü. Bunca şahide ve şahitliğe rağmen hakikatin zıddını iddiaydı. Hayatın ve huzurun devamı doğruluk üzerineydi. “Küfür yalandır, iman sıdktır. Şu burhan kafi değil midir ki, hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.” demişti. Yalana böyle bakan bir insan için, yalana yaklaşmak Allahü Teala’dan (c.c.) uzaklaşmaktı. Sadık talebesi Ceylan ağabeyi, talebeliğe kabul ettiğinde ona verdiği ilk ders doğruluk ve sıdk hakkında idi. Ceylan ağabey, o günlerde on beş yaşındaydı. “Daima doğru olacaksın. Hiç yalan söylemeyeceksin. Sana bir milyon lira verirler, sen bana ihanet edebilirsin. Fakat ismin ebediyen kötü anılır.” buyurmuştu. Yalana hiç tenezzül etmemişti ve yakınlarının da tenezzül etmesini istemiyordu. İman eden insana doğruluk yakışırdı. İnsanlar onun dilinden, elinden emin olmalıydılar. Kimsenin aleyhinde konuşmaması, gıybeti öldürücü zehir olarak görmesi de emin bir insan olmasındandı. Bediüzzaman'a göre sıdk, İslam'ın pek güzel ahlakî dustürlarından biri olmakla kalmayıp aynı zamanda bütün İslami değerlerin üzerine oturduğu ana zemin, güç aldığı ana eksen durumundadır; teşbih caizse bir binanın temeli, bir makinenin motoru hükmündedir. Sıdk, İslam dininin, insanlığın, hatta içtimaî hayatın "olmazsa olmazı"dır. Kendi ifadesiyle ".İslamiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemâlata îsal edici, sıdktır. Ahlak-ı âliye'nin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri, sıdktır. Alem-i İslam'ın nizamı, sıdktır. Nev-i beşeri, Ka'be-i kemâlata îsal eden [ulaştıran], sıdktır. Ashab-ı kirâmı bütün insanlara tefevvuk ettiren [üstün kılan], sıdktır. Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalatu Vesselam'ı merâtib-i beşerîyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır." Nursi'nin şu ifadesine göre de sıdk, insanda, her çeşit faziletin neşvünema bulacağı zaruri zemindir. İnsan tabiatında bu zemin oluşmazsa diğer güzel ahlaklar gelişemeyecektir. Şöyle der: "Ahlak-ı âliye ve yüksek huyları hakikate yapıştıran ve o ahlakı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır. Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse rüzgarlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur." Said Nursi nezdinde imanla sıdk ve diğer ahlakî faziletler o kadar ayrılmaz bir bütün ki bunlardan hangisi önceliklidir, tespit bile zorlaşır. Bir başka açıklamasında -yine kendi tabiri 33 ile- insaniyet-i kübra olan İslamiyete ait bütün güzelliklerin kaynağı ve mâulhayatı olan imanla "sıdk"ın imtizacının şöyle ifade edildiğini de görmekteyiz: "Bence bir kalp ve vicdan fezâil-i İslamiye ile müzeyyen olmazsa ondan hakiki hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez." Sufi Terapi/Zikir Dat e and Ti me English Arabic There is no god but God Lâ ilâhe illallah Sayfa 5 Times KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ SUFİ TERAPİ ZİKİR TAKVİMİ 200 Table 2 – The Daily Dhikr Schedule, Recitation God Allah 66 He Hu 200 The Truth Hak 108 The All-Overwhelming Kahhâr 306 The All-Powerful Kâdir 314 The All-Strong Kaviyy 116 of God's Names Table 4 – The Daily Dhikr Schedule, “Sekine” (Peacefulness), Recitation of God's The All-Compelling Cebbâr 206 The Master Mâlik 90 The All-Loving Vedûd 2 0 The Peerlessly AllSingle Vâhid 19 The One Ehad 13 The Eternally Besought -of-All Samed 134 Names Date and Time English The Unique Turkish Number or Arabic of Times Ferd 33 The AllLiving Hayy 14 The SelfSubsistent Kayyûm 156 The Just Adl 104 The Judge Hakem 68 The Pure One 170 Kuddus Sufi Terapi/ İsmi Azam Dualar Sayfa 6 Şifa Duası Dünyadaki bütün hastalıklar için şifa duasını okuyabilirsiniz. Hastalıklar için edeceğimiz dua ayrıdır. Adı şifa duasıdır. Hasta olanın başında okuyabileceğimiz dualardan bazıları: Birinci dua: ”Bismillahi yübrike min külli yesfike ve min şerri hasidin, ve min şerri külli zi ayn.” Duanın anlamı: Allah’ın adıyla. Allah sana bütün hastalıklardan şifa versin. Hasettiği zaman hasetçilerin ve bütün nazarı değen kimselerin şerrinden korusun.” İkinci dua: ”Bismillah,erkike min külli şey’in yü’zike,ve min şerri külli nefsin ev aynin hasidin,Allahu yeşfike, Bismillahi erkike". Duanın anlamı: “Allah’ın adıyla seni rahatsız eden herşeydeniher türlü kötü nefisten ve kem gözden, sana koruma diliyorum. Allah sana şifa versin. Sana Allah adıyla koruma diliyorum.” Bu duaların yanında birde peygamber efendimizin duası vardır. Dua: Aişe (r.a.)”den rivayete göre Rasûllah (s.a.v.) kendilerine bir hasta getirildiğin de söyle duâ ederlerdi; “Ezhib”l be”se Rabbin”nasi esfi ve entes”safi la sifae illa sifauke , sifaen la yügadiru sekama” (Bu hastalığı gider ey insanların Rabbi! şifa ver, çünkü şifa verici sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifa yoktur. Öyle şifa ver ki hiç bir hastalık bırakmasın.) Allah’ım bana vermiş olduğun bu hastalık sana şükür vesilemdir. Hiçbir kuluna dayanamayacağı yükü yüklemezsin, Bana ve Ummeti Muhamme’de de şifalar nasip eyle yarabbim. Hızır Aleyhisselam Duası Hızır Alehisselam'ın aşağıdaki duasını okumayı kendisine vitir edinenlerin hafızası ve zekası güçlenir. Her sıkıntı ve derdi giderilir. Cenabı Allah’ tan pek çok lütfe erer ve her şeyden önemlisi ilahi tecellilere mahzar olurlar. Her şeyin bir formülü ve anahtarı olduğu gibi bu duanın anahtarı da sabah ile akşam namazlarından sonra en az 1 defa, en fazla ise 21 defa okunmasıdır. Bismillahirrahmanirrahim ''Allahümme kema letafte fiAzametike ve gutretike dünelliDuaı ve alevte bi azametike alel uzemai.(h). Ve allimte matehte erdike keilmike ma fevga arşik. Ve kanet vesavisus suve ala duri kel ala niyeti indeke ve ala niyetül gavli kessirri fi ilmik. Ve engade külli şeyin bi azametik. (k ). Ve hada’a külli sultanin li sultanik. Ve sade emrüddünya vel ahreti küllühü biyedik. ( e ). İcalli min külli hemmin ve ğammin esbehtu ve emeseytu fihi feracen ve mehrace. Allahümme inni affeke an zünubü ve tecavüzeke an hatieti. (rr.) ve setrake ala fetti amile etmaani en eseleke mala estecibhu minke mimma gasrute anhü fesirtu eduke aminen ve eselüke . müsebbeben sebaba fe inneke entel muhsinu ileyke ve enel musiiu ila nefsi. Ar ) Fima beyni ve beynüke tettezedu ileyke bilmeasi velakinnellisegate bike hameletni alel cüreti aleyke feudillahümme bifedlike ve ihsanike ala inneke enter raufurrahim.'' Hızır Alehisselam'ın Diğer Bir Kıymetli Duası: “Bismillah maşaallah la kuvvete illa billah, maşaallah kulli nimetin minallah maşaallah elhayrü küllihi biyedillahi maşaallah la yusrifüsuue illallah.” Sufi Terapi/ Mevlana Sayfa 7 Peygamberimizin (sas) yolu âşk yoludur Hz. Mevlânâ’nın “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” sözlerinde vecîz bir şekilde ifade edildiği gibi müslümanın özü ve sözü bir olmalıdır. Yani Müslüman inandığı ve düşündüğü gibi konuşmalı, yaşantısı da inandıkları ve konuştuklarıyla uyum halinde olmalıdır. Mevlâna der ki, “Aşk geldi. Damarımda, derimde kan kesildi; beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu. Bedenimin bütün cüzlerini sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep o..” Uğruna bir ömür bağışlanan, yanıp yakınılan bu eşsiz sevgili. Allah’tır. Âşk’da Allah’a karşı aşırı sevginin kemale erişi, âşığın âşkta yok oluşudur. Gerçek ilhama mazhar olmuş, gerçek yokluğu zevk edinmişlerin en büyük arzusu ilâhî vuslat’tır. Mevlâna, bu yolun coşkun âşığıdır, aşktan doğmuş, aşkla yoğrulmuştur. “Bizim peygamberimizin yolu âşk yoludur. Biz âşk çocuklarıyız; âşk bizim anamızdır,”der ve hakiki diriliğin aşkta yok olmakla mümkün olabileceğini söyler “Aşksız olma ki ölü olmayasın. Âşkta öl ki diri kalasın..” Mevlâna’nın âşkı, ömrünün üç merhalesinde olgunlaşmış, bir ömür bu uğurda harcanmıştır. Mevlâna bunu bir beytiyle şöyle ifade eder: “Bütün ömrümün hülâsası şu üç sözden fazla değil: Hamdım, pişdim, yandım.” Tahsil ve yetişme devresinin hamlığını Tebrizli Şems pişirmiş, ondan sonra yokluğu ile Mevlâna’yı yakmış, kavurturmuştur. Mevlâna’ya göre, gerçek âşığa aşktan başka herşey haramdır. İlâhi âşk ve ma’şuk herşeyin üstünde ve içindedir. İnsan, kendisini yoktan var edeni nasıl sevmez? Bu sevgi, aslında onun özündedir, herşeyin sonu ona varır. “Fîhi Mâ-fih” adlı eserinde şöyle buyurur: “Aslolan sevmektir. İnsan’ın mayasındaki bu duyguyu arıtmalı. açıklamalıdır. Bedenimiz bir kovan gibidir. Bu kovanın balı ne mumu da ilâhî aşktır…”Mevlâna’nın Şems’e karşı yakınlığı ve âşkı da budur: Şeyh Şelâhaddin ve Çelebi Hüsameddin’e olan aşk da bu.. Onlarda mutlak varlığın kemâlini, cemâlinde Allah nurlarını gören Mevlâna, gerçek âşkı. yani “Zât-ı ilâhiye”yi sembolleştirerek terennüm etmiştir. Mesnevi’sinde, “Hakiki maşuk olan Allah’dan başka bir temaşası bulunan âşk. âşk olamaz, saçma-sapan bir sevda olur” buyurdukları gibi, Mevlâna’daki âşk, tam anlamıyla ilâhi âşk’tır; başka hiç bir şey değildir ve olamaz. Mevlâna, coşkun âşkını Şems’in adında sembolleştirmiştir. Kendisinden yirmi yaş fazla 60-70 yaşındaki bu derviş, Mevlâna’da öz cevherini bulduğu ilâhî âşkı olgunluğa ulaştırmış, yokluğu ile de Mevlâna, O’nu âşkın sembolü yapmıştır. Bu sembol Allah’ın cemâl ve celalim imâ eder. Mevlâna, ezeli maşukun yüzünün aksını ve nurlu ışıklarını her yerde görür. Tebrizli Semseddinde bu nurlar; gören Mevlâna onu bunun için över. İlâhî vecdin verdiği mestligi, şarabın mestliğine benzetmiş, şarabı da âşk şarabı olarak sembolleştirmiştir. ilâhî âşkın, yakıcı sarhoşluğu bu.. Şiirlerindeki bağ, gül ve bülbül, hepsi de birer semboldür. Asıl maksat Allah’tır.Bir rubaisinde bunu şöyle dile getirir: “Başımı koyduğum her yerde secde ettiğim O’dur. Attı yönde ve altı cihet dışında Mâbud O’dur. Boğ, bülbül, semâ ve sevgili.. Hepsi bahane, maksat daima O’dur.” İşte Mevlâna’daki âşk ve sevgili.. Çünkü o, herkesi seviyor, herkesi kabul ediyordu. Onca insanlar ceset ve kalıp itibariyle çok, fakat maya ve ruh bakımından tekli. Bir rubaisinde “Yine gel, yine gel.. Her kim olursan ol. yine gel.. İster kâfir ol, ister mecûsi, ister putperest. İster yüz kerre bozmuş o! tövbeni..” diyor ve ilâve ediyordu: “Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. Nasılsan öyle gel..” Bütün bir insanlığı çağırıyor, aydınlık, nurlu kapısında, onlara gerçek yolu, Hak yolunu gösteriyordu. Bu çağrıya uyanlar, onun etrafında kümeleşiyor. hidayet yolunu seçiyorlardı. Bilgini, cahili, zengini, fakiri, köylüsü-kentlisi, sultanından çobanına kadar Mevlâna’nın kapısında, ona uyanlar arasındaydı. Bu ilâhî bir çağrıydı. Konya bir gönüller yurdu, âşıklar kabesı olmuştu. Nitekim bu çağrı Mevlâna devrinde de, Mevlâna’dan sonra da gönüllerde aksini bulmuş, onun mübarek türbesi, onu sevenlerin bir sığınağı, zıyaretgâhı olmuştu. Artık şimdi Mevlâna çağrılıyordu. Geçen yılların Mevlâna ihtifallerinde biz de Ona şöyle sesleniyorduk artık: Gel. yine de gel. yine de… Gel, cana can ver, imâna imân, Gel vuslatı hasretinden güç olan.. Sufi Terapi/5. Session English Sayfa 8 Session Six: Truthfulness The concept of truthfulness reveals that there are two sides and two choices: the Willing and the Willed One. Will is living a spiritual life, overcoming carnal desires, and resisting animal appetites. The Willled one always prefers obeying God's wish and pleasure over their own will, in complete submission to His Will. A willing disciple never relies on their power alone, but is absolutely submitted to the Will of the All-Powerful who holds all of creation in His Grasp, His pleasure. The one who has willed has become a favorite of God. Will is the first station on the path towards God. The first harbor for a Sufi setting sail for eternity is journeying toward purity of intent with the force of the inner desire to embark on this voyage. Your willpower is only a shadow of the One who does whatever He wills in whatever way He chooses. You are just a shadow dependent on the original. Any created will is dependent on the Creator. It is difficult to distinguish between a shadow and the original. Sufi do not be grieved, God is in them. At the start, loyalty, faithfulness, and resolution are important. Solemnity, self-possession, and mannerliness come later. Who has erred in the beginning cannot advance to reach God. Who has erred in the end is reproved, their will fed by God. Prayer is one of famuous Prophet Mohammad’s words: “None of you are believers until you love for fellow human what you love for yourself” (Hadith). [Who say], "Our Lord, let not our hearts deviate after You have guided us and grant us from Yourself mercy. Indeed, You are the Bestower (Qur’an, Ali Imran, 8). In Arabic: “Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh(rahmeten), inneke entel vehhâb(vehhâbu). Homework, see Table 12. Table 12 - Homework for Session Six Reading Meditation Sufi Technique Prayers Modesty 13 Names Dhikr Sufi Technique Twenty Nine Morning Austerity 6 Names Dhikr Sufi Technique Thirty Afternoon Piety Special Dua Sufi Technique Thirty One Evening Asceticism Memorize Dua Sufi Technique Thirty Two Night Concepts Truthfulness Resignation Seclusion Privacy Sufi Terapi/Kalp Merkezli Farkındalık Sayfa 9 Halvette 40 Gün / Psikolog Dervişenin Halvet Günlüğü ve Bilimsel Çözümlemesi – Michaela Mihriban Özelsel Tasavvuf ile ilgilenen herkesin illaki karşılaştığı bir kavramdır. Halvet. Arapça bir kelime olan Halvet tenhaya çekilme, yalnız kalma, yalnızlık ve birbaşınalık gibi anlamlara gelir. Ancak temelde hepsinde ki mana aynıdır. Karamsar ve terkedilmeye odaklı bir yalnızlık ile yalnız kalmadan ziyade, tersine pozitif bir şekilde bir hedefe ulaşmak amacıyla tenha ya çekilme anlamına gelir. Tasavvuf içerisinde Halvet ise, genelde 40 günlük (peygamberlik yaşı olması, Hz. Musa’nın 40 günlük halvet ve orucu sonrası Allah ile konuşması vb sebeplerle) ya da daha az bir süre ile tenhaya çekilerek, az yemek, az uyumak, az konuşmak ancak çok okumak, çok düşünmek ve çok dua etmek gibi fiziki uygulamalar ile Allah – kul ilişkisini güçlendirmek, ona yakınlaşmak, onunla yalnız kalmak çabasına bağlı merhale kaydetmek amacıyla uygulanan bir metoddur. Mevlevi ekolü başta olmak üzere farklı ekollerde bu uygulamaya “çile” adı da verilmektedir. Halvette 40 Gün kitabın yazarı Michaela Mihriban Özelsel 1949 Almanya doğumludur. Gençliğinin uzun bir kısmını Türkiye’de geçirmiştir. Psikoloji lisans eğitimi ile klinik psikoloji alanındaki yüksek lisans eğitimini North Carolina Üniversitesi’nde, doktorasını ise Frankfurt’taki Goethe Üniversitesinde tamamlamıştır. ABD, Avrupa ve Asya’nın değişik ülkelerinde klinik psikoloji, davranış bilimleri, sistemli aile terapisi ve bunların kadim sufi teknikleriyle bağlantıları konusunda dersler vermiştir. Kitap gün be gün bir günlük gibi tutularak yazılmış ve yazarın yaşadığı ruhsal değişimler ile sufism kademeleri ve ruhsal reaksiyonları olan “hal”leri nasıl yaşadığı açıkca görülebilmektedir. Kitabın girişinde kısa bir bilgilendirmenin ardından esas konulara geçilmektir. Modern Psikoloji eğitimi almış tecrübeli bir akademisyenin sufilik ve İslam konusunda aldığı bilgi ve eğitimlerin ardından gerçekleştirdiği bu halvet tecrübesini aktarımı oldukça enteresandır. Materyalist bir bakış açısına sahip psikolojinin, yoğunlukla uhrevi değer ve kaynaklar üzerine oturan sufizme bakış açısı, onu değerlendirme ve tecrübe etme çalışması olarak görülebilecek eser fazlasıyla dikkat çekicidir. Kitaptan bazı başlıklar şu şekilde sıralanabilir ; Kırk Gün: Halvet Günlüğü, Yorumlar, Kurban, Morfik Rezonans tezine dair izlenimler, Mürşidin kişiliği, Fizyolojik belirtiler, Bilimsel yaklaşımlar, Halüsinasyonların fizyolojisi, Sufi eğitim metodları, namaz, zikir, Zikrin fizyolojik boyutları, beden hareketlerinin nörofizyolojik etkileri, elektro-fizuolojik boyut, Sufi eğitiminin metodları: Şifa mı verir yoksa hasta mı eder ?, kayıp ve yasın işlevselliği, “Yola çağrı” ve sonuçları, maneviyat ve cinsellik, mistik . deneyimlerin gerçekliği, Halvetin kültürler arası karşılaştırması, bilincin değişmiş halleri ve duygusal olaylar, ölüm eşiği deneyimleri,… Yukarı da saydığım dışında farklı başlıklar ile alt başlıklar da bulunmaktadır. Günlük kısmı 24. sayfadan sonra başlamakta ve ilginç deneyimleri gözler önüne sermektedir. Halvet, tasavvuf, sufi gelenek, eğitim ve metodları ile ilgilenen herkes için yararlı bir eser olduğu kanaatindeyim. Kitabın sonunda, Halvet ile ilgili sorulan sorulara cevapların bulunduğu bir bölüm, eserde bahsi geçen İslami şahsiyetler ile ilgili küçük bir sözlük, gene kitapta kullanılan terimler ile ilgili tıp ve psikoloji terimleri sözlüğü, kaynakça ve sufizm ile ilgili tavsiye edilen eserlerin listesini içeren bir bölüm bulunmaktadır. Yayın : Halvette 40 Gün – Psikolog Dervişenin Halvet Günlüğü ve Bilimsel Çözümlemesi Yazar : Michaela Mihriban Özelsel Sufi Terapi/6. Seans Sayfa 10 6. Seans Doğruluk Bireylerde karakter haline gelebilen sıdk ve doğruluk makamı, kimi zaman ihsan şuurundan, hatta inançtan daha önemlidir. Reaksiyoner değil pozitif düşünce merkezli aksiyoner olmak ve hep doğruyu konuşmak, doğru hareket etmek sağlam irade ve bozulmamış vicdanla mümkündür. Sıdkıyet ve sadakat ile içten içe derinleşme, marifet/muhabbet/aşk u iştiyak hesabına daha bir dolu hale gelme, sürekli kendi rekorunu kırıp yenileme ve Allah’la münasebet açısından her gün daha da enginleşme yolları aranmalıdır. İmandan marifete, aşktan iştiyaka, ihlastan ihsana uzanan çizgide asla doyma bilmeme, sürekli zirveleri kollama, insanî donanımın hakkını verip konuma göre bir kulluk sergilemek gerekiyor. Mazhar olduğumuz nimetlerin kadrini bilmek, yeni mazhariyetler için en sağlam bir esas, en güçlü bir vesîledir. Sıkıntı ve mahrumiyetler, izâfî değerler ifade ettikleri için, en müreffeh bir hayat seviyesinde bile, her zaman bir kısım mahrumiyetlerden bahsetmek mümkündür. Tabii bunların yapıcı bir düşünce ile ele alınmasında da mahzur yoktur. Ancak, bütün bütün Hakk’ın lütuflarını görmezlikten gelerek hep mahrumiyetler üzerinde durmanın, hep olup -biten şeylerin fena yönlerini araştırmanın hiçbir yararı olmadığı da muhakkaktır. Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalblerimizi kaydırma… Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz Sen çok bahşeden, hibede bulunmada eşi benzeri olmayansın.” (Âl-i İmran, 3/8) duâsını öğütlemekle değişip başkalaşmaya karşı hıfz-ı ilahiye sığınmanın gerekliliğini hatırlatmaktadır. Tarih boyunca nice büyük görünümlü insan, şeytanın attığı ağa takılmış ve ona av olmuşlardır. Aynı akıbete uğramamak için Allah’a sığınmak ve dünyanın geçici güzelliklerine kanmamak lazımdır. Maalesef, her geçen gün aslında bizim en sağlam müesseselerimizden biri olan/olması gereken aile ciddi yaralar alıyor, eşler arasında anlaşmazlıklar artıyor ve hatta kendisini yaşatma idealine adamış insanların cennet otağı olması beklenen yuvalarında bile boşanmaya kadar uzanan huzursuzluklar yaşanıyor. Muhafazakar kesimlerde bile eş seçimi ve izdivaçta, gözünü ukbâya dikmiş mü’minlerin değil de fânî âlemin oyununa eğlencesine aldanmış ehl-i dünyanın ölçülerine göre kararlar veriliyor. Zevc ve zevce, birbirlerini yeryüzünde yâr yârân bilmenin yanında ebedî hayata uzanan güzergahta yol arkadaşı ve seyir yoldaşı görmelidir. Anne, baba, eş ya da çocuklara yapılan küçük büyük her iyiliğin Allah’ın rızasına vesile olacağı şuuru hissedilmelidir. En ufak bir haksızlığın ötede yürek yakan bir kor halinde karşımıza çıkacağına inanmalıyız. Bu doğruluk olmazsa yuvalar şirinliğini, sıcaklığını, inşirah kaynağı oluşunu ve herkesi ana kucağı gibi bağrına basışını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Bazen çevremizdekilerin “Sen benim söylediklerime ve yaptıklarıma bakma, benim kalbim temizdir.” dediklerine şahit oluruz. Bu tür bir yaklaşım elbette ki doğru ve de tutarlı değildir. Atalarımız “Küp içinde olanı sızdırır” demişlerdir. Hal böyle olunca da bal küpünden sirke, sirke küpünden bal sızmaz. Tıpkı atık su borusundan berrak ve temiz bir suyun akmayacağı gibi. Kalplerinde îman ve güzel ahlak nimetlerine yer vermeyen kimselerin, istisnâî durumlar hariç, istikrarlı bir şekilde güzel sözler söylemeleri ve iyi davranışlar sergilemeleri mümkün değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmuşlardır: ”Kişinin kalbi doğru olmadıkça îmânı da doğru olmaz. Dili doğruları söylemedikçe kalbi de doğru olmaz…” Yine peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Doğruluk insanı iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîklar(doğrular) derecesine çıkar… ” (Buhâri, Edeb, 69; Müslim, Birr ve Sıla, 103-105) Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibâret de olsa hiçbir iyiliği hor görme!” buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki, maruf (hayır, iyilik) sayılan hiçbir şeyi küçük görmemelisiniz. Sizin kurtuluşunuzun hangi amele bağlı olduğunu bilemediğiniz için elinize geçen her fırsatı bir beraat fermanı gibi kabul etmeli ve onu değerlendirmeye çalışmalısınız. Birine tebessüm etmişsiniz, diğerine selam verip gönlünü almışsınız, bir başkasına insan diye değer atfederek bağrınızı açmışsınız, doldurduğunuz kovanızdaki suyu başka birinin kabına boşaltmışsınız ya da kendiniz suya kandıktan sonra susuzluktan dili sarkmış bir köpeği de sulamışsınız… Bunlar, bu dünyada küçük işler gibi görünebilir. Fakat, bütün bu ameller nezd-i uluhiyette birer değer hanesine yerleştirilir ve sizin hesabınıza değerlendirilir. Cenâb-ı Hak, çok küçük şeylere, pek büyük işler yaptırmak suretiyle kendi kudret ve azametini gösterir; tenasüb-ü illiyet prensibine göre, o küçük şeylerle bu büyük neticelerin hâsıl olamayacağını işaret buyurur; bir Müsebbibü’lEsbâb’ın varlığını ruhlara duyurur ve kendi büyüklüğünü ortaya koyar. Allah Teâlâ, sıdk ve doğrulukta dişini sıkıp aktif sabır içinde bulunanların yardımcısıdır. Sufi Terapi/ Duygu ve Düşünce Takip Ödevi Sayfa 11 Ev Ödevi olarak Excel dosyasına haftada en az üç gün yapmanız şartıyla aşağıdaki olay, duygu ve düşünce takip cetvelini koyuyorum. Hergün yaparsanız daha iyi olur ama zor gelir diye haftada üç ile başlayalım. 10 baremli not verme çizelgesinde kendi kendine not veriniz. MODEL doldurma biçimi sufi sitelerine konuldu. Olay Kim, ne, ne zaman, nerede Duygular Ne hissettin? Her düşünceye 0 ile 100 arası not ver? Otomatik Düşünceler, Hayaller Zihninde böyle düşünmeye başlamadan önce neler oluyordu? Ağır basanları işaretle. Hangi olay bu sıcak düşünceleri destekliyor? Hangi olay bu sıcak düşünceleri desteklemiyor? Alternatif balans düşünceler neler? Bunları yaz ve her alternatıfe ve balans düşünceye 0 ile100 arası not ver. DÜŞÜNCE ÇETELESİ : 5 ayrı örnekle nasıl dolduracağınız Sufi sitesine Excelde konulmuştur... Duygular Not Baremi: 0 Yok 1 2 3 4 5 10 az 20 az 30 az 40 orta 50 orta 60 orta 70 çok 80 çok 90 güçlü 100 güçlü Duygul arı Şimdi Yenide n Notland ır 2. bölümd e yer alan duygula ra ve yeni duygula ra not ver Sufi Terapi/ Kognitif Terapi Sayfa 12 Kognitif psikoterapiler yüzde 60 başarılı! Psikoterapi, yeni deneyimler sağlayarak bireyin belirtilerinde azalma, davranışlarında değişme ve “büyümegelişme” amacı güden bir tedavi yöntemidir. Psikoterapist ise bu süreci bilimsel yöntemlerle destekleme, kolaylaştırma ve değişimin kalıcı hale gelmesi konusunda bilgi, beceri ve tutum eğitimi almış uzmandır. Değişim farklı basamaklarda gerçekleşebilmektedir. 1-Davranış değişimi, 2-Düşünce değişimi, 3–Kişilerarası iletişim biçimi değişimi, 4- Aile içi çatışma çözümü, 5– Kişilik yapısında değişiklik.. Etki ile tepki arasında iç dünyamızda şekillenen düşünce zincirinin oluşmasına müdahale etme ve sonucu etkileme kognitif psikoterapinin temelini oluşturmaktadır. Davranış terapilerine göre biraz daha insan modeline yaklaşılmış, insanı basit bir makine olmaktan dışarı çıkarmıştır. İnsanın düşünce zincirindeki tüm halkalar çeşitli boyutları ile incelenebilir ve tepkiyi oluşturan tüm faktörler incelenerek ortaya serilebilir. Personal karaktere göre eğer birey çözüm odaklı düşünen biriyse Kognitif psikoterapiler yüzde 60 çalışıyor . Konuyu bilimsel olarak ilk inceleyen bilim adamı Beck ve ekibidir. Duygularımızın tepkilerimizi ne derece etkilediğini ortaya koymak bu kuramla mümkündür. Kognitif psikoterapiler, analitik psikoterapiler gibi bilinç dışı dürtüleri, rüyaları veya birtakım anlamlı motor davranışları (tikler, dil sürçmeleri v.b.) ele almazlar ve yaklaşım tarzlarında bir nevi bunları dışlarlar. Bu anlamda da analitik psikoterapilerden ayrılırlar. Kognitif psikoterapilerde, kognisyonlar; “Dış ve iç dünyadan gelen uyaranları algı süreçlerine dönüştüren, bunları belirli bir düzen ve bütünlük içinde işleyen, değerlendiren (bir anlamda onları anlamlandıran),depolayan, yeniden belleğe çağırıp hatırlayan ve yeniden değerlendiren ruhsal süreçlerdir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi kognisyon bir üst kavramdır. İçeriğini dolduran süreçler de, kısaca özetlenirse, uyaranların düzenlenmesi, yapılanması ve değerlendirilmesidir. Söz konusu zihinsel işlemlerin gerçekleşmesi için işe karışan ruhsal süreçler şunlardır: Algılama, hatırlama, düşünme, dil, tutumlar (attitude), değer yargıları, beklentiler (antisipasyonlar) ve problem çözme stratejileri.”(Güleç, s:85, 1993) Çarpık algılamaya bağlı olarak farklı ve hatalı savunma mekanizmaları geliştiren insan eğer olumlu düşünce sistemine sahip olsaydı, çok değişik olumlu savunma düzenekleri geliştirebilecekti. Bu kişinin hayat anlayışı, çevreden beklentileri, olaylara karşı tepkisi, kişiler arasındaki ilişkileri de bu şartlanmaya göre değişecekti. Bu eğitim ve öğretimde direk, indirek telkinler kullanaarak beklenen davranış kalıpları kişiye öğretilebilir. Bu öğretimin normal kognitif psikoterapiden farkı, kısa sürede başarıya ulaşmasının yanında olası gelecek olaylara . şahsın verdiği motor ve emosyonel cevabı o anda alabilmektir. Alınan bu cevaplar sayesinde kişinin öğrenmedeki ve dolayısıyla tedavideki başarısını objektif olarak o anda değerlendirmek mümkündür. Kognitif Psikoterapinin kurucusu Beck’e göre depresyonda sık görülen kognitif çarpıtmalarla ilgili belli başlı konuları aşağıdaki şekilde incelemek mümkündür: 1. Kendine saygının azalması, 2. Kayıp duygusu, 3. Mahrum olma düşüncesi 4. Kendini eleştirme, 5. Kendini yerme ve suçlama, 6. Kendini uyarma ve kendine hükmetme, 7. İntihar düşünceleri. (Güleç, s:90, 1993) Beck’e göre etki-tepki zinciri arasında oluşan düşüncedeki otomatik kognitif kalıplarda şunlardır.; 1.Keyfi çıkarım (arbitrary inference) 2. Seçici soyutlama (selective abstraction) 3. Aşırı genelleme (over-generalization) 4. Abartma ve küçümseme (magnification-minimization) Bu sayımızda Beck’in ortaya çıkardığı modeli anlatan Evinizdeki Terapist'i okuyucularıma tavsiye ettim. Bu yöntemin eğitimini gördüm, Kanada’nın Stratford hastanesindeki stajımda grup terapi yönettim ve şimdi Sufi terapi ile beraber kulanıyorum. Bu model moral verici kısa bir konuşma değildir. Okuyanlar kendilerine zarar veren düşünceleri yararlı düşüncelerle değiştirme bilgisini, becerisini ve pratiğini edinmiş olacaklardır. Sufi Terapi/Kitap Sayfa 13 'Evinizdeki Terapist' isimli kitapta depresyonda olup kendisini yorgun, mutsuz, isteksiz hissedenlere; duygusal ilişkilerinde problem yaşayan kişilere, düşüncelerini değiştirerek duygularına hakim olmanın yolu gösteriliyor. Yazarların psikoterapi bilimi ışığında değişime yönelik olarak yazdıkları bu kitap, yaşamlarını iyileştirmek isteyen herkesi hedefliyor. Umutsuzluk ve depresyon sorunları, panik atak ve sosyal fobide çok başarılı bir yöntem sunuyor. Yaşamınızı değiştirecek bir kitapla her zaman karşılaşmazsınız. "Evinizdeki Terapist" de bu türden bir kitaptır. Greenberger ve Padesky psikoterapi biliminin bilgeliğini süzgeçten geçirerek değişime yönelik kolay anlaşılabilir bir kitap yazmışlar. Bu kitap tekrar tekrar okunacak; terapistler, hastalar ve yaşamlarını iyileştirmek isteyen kişiler tarafından başkalarına tavsiye edilecek. Evinizdeki Terapist size, - Sorunlarınıza katkıda bulunan düşünceleri nasıl değiştireceğinizi öğrenmede, - Hislerinizdeki değişimi tanımlamak ve takip etmek üzere ruh hali soru formlarında faydalanmada, - Sorunları çözmede, yaşamınızı ve ilişkilerinizi iyileştirmede harekete geçmenizde, - Kişisel kaygılarınıza yönelik becerileri uygulamada yardım edecektir. Evinizdeki Terapist'le okuyucular, moral verici kısa bir konuşma değil, kendilerine zarar veren düşünceleri yararlı düşüncelerle değiştirme bilgisini, becerisini ve pratiğini edinmiş olacaksınız. Kitabı alıp okumaya başladığınızda, zorlayıcı ve bunaltıcı olduğunu düşünüp yarıda bırakabilirsiniz. Bir çok insan yarıda bırakıyor, sorunlarıyla yüzleşmek istemediği için bunu yapıyor. Ancak aslında rahatsız olmak iyi bir şeydir, sorunlarınızla yüzleşmeye başladığınız için böyle hissedersiniz. Kendinizi daha iyi hissettiğiniz bir günde kararlı bir şekilde kitabı okumaya devam edin. Kitap genel olarak sorunun belirlenmesi, durumun kişide uyandırdığı düşünceler, bunu destekleyen ve desteklemeyen kanıtlar, akılcı çözüm getirme gibi bir formun doldurulmasından ibaret. Excel dosyası ve burada sunduğum duygu ve düşünce takip çizelgesinde bu terapi yöntemini kullanıyoruzz. Kitapta formun 20-50 kez doldurulduktan sonra sorunlara tarafsız yaklaşabileceği söyleniyor. Form başta kolay görünse de zorlayıcıdır. Ancak 5-6 kez doldurduktan sonra bile tarafsız ve akılcı yaklaşım kendini az da olsa gösterebiliyor. Hedefiniz haftada 2 kez sizi rahatsız eden bir durum sonrasında formu doldurup sonucunu takip etmektir. Kitabı satın almanızı tavsiye ederim. Bu Klinisyen Elkitabı’nın bölümleri; Evinizdeki Terapist’i terapiye entegre etmek için öneriler sunar, danışanların terapi hedeflerini belirlemelerine yardım edecek stratejileri özetler ve Evinizdeki Terapist’in farklı tedavi ortamlarındaki farklı danışan problemleriyle nasıl kullanılacağıyla ilgili açıklamalar sağlar. Çoğu terapist, Kognitif Terapi yaklaşımına aşinadır. Kognitif Terapi, psikoterapide en hızlı büyüyen yaklaşımdır. Bu hızlı büyüme, Kognitif Terapi’nin net olması, etkinliğinin ispatlanmış olması ve son 20 yılda hızla gelişerek hayatımızı şekillendiren “bilgi işlem” felsefesiyle uyumlu olmasından kaynaklanır. Buna ek olarak, danışanların ve ödemeyi yapan kurumların, kısa süreli fakat etkili terapiler için artan talepleri süregelmektedir. Kognitif Terapi, bu taleplere başarıyla cevap vermektedir. Evinizdeki Terapist,psikoterapideki bu gelişmelere daha fazla danışanın ulaşmasını sağlar. Bu Klinisyen Elkitabı, Evinizdeki Terapist’in terapide maksimum derecede etkili olması amacıyla nasıl kullanılacağını ve her bir danışan için nasıl kişiselleştirileceğini öğretir. EZBERLEYİN: Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra, kalplerimizi (haktan) çevirme! Bize yüce katından bir rahmet bağışla. Şüphesiz sen bağışı en bol olansın ( ÂLİ İMRÂN, 8) : Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh(rahmeten), inneke entel vehhâb(vehhâbu). َُّاب ُ َربَّنَا َالتُ ِز ْغ ُقلُوبَنَاب َ ْعدَ إ ْذ َهدَ يْتَنَ َاو َه ْبلَنَا ِم َّ ُنَّلن َك َر ْ َْح ًةإنَّ ََكَن َتالْ َوه ِ ِ Sufi Terapi/Haftalık Risale-i Nur Tekniği Sayfa 14 Risale-i Nurdan Nefsime 4 Nasihat 21. Enen sana Allah’ı bilmen Marifetullah’a erişmen için verilmiş bir araçtır, yanlış kullanıp kibirlenme, fahirlenme, gururlanma, padişahta olsan senden büyük Allah var. İkilik yoktur, teklik vardır, enen teki bulamıyorsa vay haline, zerre miktar kibirle cennete gidilmez; gurur, kin, haset, kıskançlık dolu kalpte ihlas ne arar, aldatma kendini. 22. Taklidi imanı tahkikiye çevirmen yetmez, kalbin ve ruhun derecelerinde mesafe katedip veli olunmadan bu davada yürünmez. İlmelyakin iman işi avam işidir, aynelyakin iman havas işidir, hakkalyakin seviyede yol alıp havaslar havasıyla hemdem olmazsan tepetaklak taklidi iman seviyesine düşersin, düştüğün zirve gökdelendir, düştüğün yerde açtığın çukur ise bataklık. Geçmişle övünmeye başladı isen tarih yapmıyorsun demektir. 23. Kalp ehli ol, zekasına aşık akıl ve mantık ehli olma. Akıllardan üstün akıl, mantıklardan üstün mantık vardır ve bunu ancak fetanetinle, basiretinle, ferasetinle görebilirsin. Kalp gözün açık olmadan ise burnunun ucunu bile göremezsin. 24. Burnun pek büyük uzatma her işe. Enaniyetin granitten bir şişe. İhlas, samimiyet, uhuvvet sana üç ilaç. Gıybet, ümitsizlik ve tembellik üç bela her dem kaç. Sufi Terapi/Haftalık Kırık Testi Sayfa 15 SIDK Doğru düşünce, doğru söz, doğru davranış mânâlarına gelen sıdk; hak yolcusunun hilâf-ı vâki her şeye kapanıp, hayatını doğruluğa göre plânlaması, sadâkatin emin bir temsilcisi olması.. diğer bir tabirle, duygu, düşünce, söz ve davranışlarında doğruluğu tabiatının bir parçası hâline getirip, şahsî hayatından insanlarla olan muamelesine, hakkı ilân adına şehâdetinden mizahlarına kadar; hattâ "Her zaman doğrularla beraber olun!" (Tevbe, 9/119) fehvâsınca, dost ve arkadaş çevresi itibarıyla dahi hep doğruluk aramasıdır ki; hadisin ifadesiyle böyleleri yüce divanda "sıddîk"; aksine, tasavvur ve düşüncelerinden davranış ve muamelelerine kadar yalanla içli-dışlı yaşayan ve hayatını hilâf-ı vâkiler çizgisinde sürdürenler de o ulu divanda "kezzâb" olarak yâd edilecektir.[1] Sıdk, Hakk'a ulaştıran yolların en sağlamı, sâdıklar da bu vuslatın talihli namzetleridirler. Sıdk, amelin rûhu ve özü, düşünce istikametinin de en yanıltmaz mihengidir. Sıdkla mü'min münafıktan, ehl-i cennet de ashâb-ı nârdan ayrılır. Sıdk, peygamber olmayanlarda bir peygamberlik sıfatıdır ve bu sıfat sayesinde halâyık ve kapı kulları, sultanlarla aynı nimetleri paylaşacak hâle gelirler. Allah bu dîn-i mübînin başlangıcında, hem onun tebliğcisini hem de bu ilâhî mesaja ilk defa "evet" deyip koşanı sıdkıyla tavsif ederek "Sıdk mesajıyla gelen ve O'nu gönülden tasdik eden..." (Zümer, 39/33) diyerek tebcil buyurmuştur. Sıdk; ferdin, amel ve davranış bütünlüğünü koruyup, tehlike anında ve yalanla kurtulması söz konusu olduğu yerlerde bile, gizli-açık iç ve dış ayrılığına düşmemesi; ez-kazâ düşerse, yeniden Hak'la mutâbakatı yakalayabilmek için hâlden hâle girmesi ve kıvrım kıvrım kıvranmasıdır ki; Hz. Cüneyd: "Sâdık kimse günde kırk defa hâlden hâle döner durur; aksine bu bir mürâî ise, kırk sene ızdırapsız olarak kaldığı yerde kalır."[2] der. Sıdkın en aşağı mertebesi, şahsın iç-dış, gizli-açık her hâlinin aynı çizgide cereyan etmesidir. Bundan sonra duygu, düşünce, tasavvur ve niyetlerde sâdık olma derecesi gelir. Bu itibarla sâdıklar, söz ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan kahramanlar; sıddîklar da, hayâl, tasavvur, duygu, düşünce, hattâ mimiklerine kadar her hâl ve tavırları itibarıyla doğruluğa kilitlenmiş hak erleri babayiğitlerdir. Sözde, davranışta, azimde, vefâda, amelde ve muamelede bütün meleke ve kabiliyetlerini doğruluğa yönlendirme kâmil bir sadâkat ve aynı zamanda bir peygamberlik vasfıdır ki, Kur'ân-ı Kerîm: "O yüce kitapta olanlar arasında İbrahim'i hatırla ki O sıddîk bir nebiydi." (Meryem, 19/41) diyerek, mutlak zikrin masruf olduğu işte bu zirveyi ihtar etmiştir. Sıdk, enbiyâ-i izâmın en önde gelen vasfı, her devirde imana ve Kur'ân'a hizmet mesleğinin en güçlü dinamiği olduğu gibi, öteki âlem itibarıyla da her mü'min için en sağlam bir kredi kartı ve en geçerli bir itibar senedidir. Allah: "Doğru olanlara doğruluklarının fayda verdiği gün bugündür." (Mâide, 5/119) buyurarak bu önemli hakikate dikkatlerimizi çeker. Enbiyâ, asfiyâ ve mukarrabîni zirveler zirvesine ulaştıran ve onlara mânevî terakkilerinde berk ve burak olan sıdk, şeytan ve onun avanesini aşağıların aşağısına sürükleyen de yalandır. Düşünceler ancak sıdkın kanatlarıyla pervâz eder ve değerler ufkuna ulaşabilir.. davranışlar ancak sadâkat zemininde neşv ü nemâ bulur.. yalvarış ve yakarışlar ancak sıdkla edâ edildiği ölçüde "İsm-i A'zam"a iktirân etmiş gibi, rahmet arşına ulaşır ve hüsn-ü kabûl görür.. evet sıdk, âdetâ İsm-i A'zam iksiri gibi tesir eder. Bâyezid-i Bistâmî, kendisinden İsm-i A'zam'ı soranlara: "Siz, Allah'ın isimleri içinde İsm-i Asgar (küçük isim) gösterin, ben de size İsm-i A'zam'ı göstereyim" der ve ilâve eder: "Bence İsm -i A'zam tesiri yapacak bir şey varsa, şüphesiz o da sıdktır; sadâkatle hangi isim okunsa, o İsm-i A'zam olur."[3] Sufi Terapi/Haftalık Kırık Testi Okuma Sayfa 16 DOĞRULUK Evet, Hz. Âdem'in alnında tevbe nurunu parlatan sıdktır.. dünyanın tûfana gömüldüğü bir dönemde, Tûfan Peygamberi'ne sefîne-i necât olan sıdktır.. alev alev ateşler içinde Hz. Halil'i "berd ü selâm"a ulaştıran sıdktır.. evet o, âdiyât içinde emekleyip duran kimseleri hârikulâdeliklere yükselten bir peyk ve varlığın perde arkası kapılarını açan sırlı bir anahtardır. O peykle seyahat eden takılıp yollarda kalmaz, o anahtarı kullananın da yüzüne kapılar kapanmaz. Bu engin mülâhaza, âşıklar sultanı Hz. Mevlânâ tarafından ne hoş terennüm edilir.. "Âşığın sıdkı cansızlara da tesir eder; insanın kalbine müessir olması neden tuhaf sayılsın? Hz. Mûsâ'nın sıdkı; dağa, asâya, hattâ o muhteşem deryâya bile tesir etmişti. (Hz. Mûsâ'nın, Tûr dağındaki tecelli esnasında asâsının yılan olduğu,[4] Benî İsrâil'i Nil'den geçirirken onu deryâya çalınca, on iki yolun açıldığına işaret ediyor[5] ki, bunların hepsi Kur'ân âyetleriyle sabittir). Hz. Ahmed'in sıdkı ise Ay'ın cemâline, hattâ o parlak Güneş'e tesir etmişti." Kur'ân, değişik âyetleriyle, gerçek mü'min olmayı, insanın söz ve davranışlarından iç âlemine kadar her hâl ve tavrını sıdka göre dizayn etmesine ve sadâkat etrafında örgülemesine bağlamıştır. Ayrıca böyle bir tanzim ve düzenlemeyi de dünyevî mutluluk ve uhrevî saadetin esası saymıştır. İşte Beyân-ı Sıdk'tan birkaç pırlanta: 1- "De ki: Rabbim! Gireceğim yere doğrulukla girmeye, çıkacağım yerden doğrulukla çıkmaya beni muvaffak eyle!.." (İsrâ, 17/80) 2- "Bana sonrakiler içinde bir lisân-ı sıdk (ve bir yâd-ı cemîl) lutfeyle!" (Şuarâ, 26/84) 3- "İman edenleri Rabbileri nezdinde kadem-i sıdk (ve hüsn-ü istikbâl) ile müjdele!" (Yûnus, 10/2) 4- "Şüphesiz müttakîler, cennet bahçelerinde ve ırmaklar başında, O gücü her şeye yeten Sultanlar Sultanı'nın nezdinde sıdk oturağı (ve otağında)dırlar.." (Kamer, 54/54-55) Evet, müdhal-i sıdk, muhrac-i sıdk, lisân-ı sıdk, kadem-i sıdk, mak'ad-ı sıdk unvanıyla dünyadan ta ukbâya uzanan bir çizgide, hem uzun bir yola, hem yol azığına hem de neticeye işaret buyrulmuştur. Dünya, muhteşem bir sistem ve bir fabrika gibi bütünüyle ahiret hesabına işlediği için, onlar bir işe teşebbüs ederken, bir beldeye girerken, bir yere hicret ederken, bir yerde ikamete karar verirken; otururken, kalkarken hep sıdkı, sadâkati gözetler, bir müdhal-i sıdk, muhrac-i sıdk, lisân-ı sıdk, kadem-i sıdk ve mak'ad-ı sıdk mülâhazasıyla davranır.. öbür âlem hedefli yaşar ve sürekli bahtlarına tebessümler yağdırırlar. Niyet ve kasıtta sâdık olmak başta gelir.. evet, doğru düşünce, doğru karar ve doğru davranışa niyet, sıdkın ilk basamağıdır. Ayrıca sıdka azmeden insanın, karar ve niyetinden dönmemesi, düşünce ve azmini sarsacak ortam ve sâiklerden de uzak kalması şarttır. İkinci basamak; dünyada kalmayı ve yaşamayı, sırf hakkı tutup kaldırmak ve Allah'ın rızâsına mazhar olmak için arzu etmektir ki; bunun da bir kısım emâreleri vardır: Her zaman nefsinin eksik ve kusurlarını görmek, dünyanın cazibedâr güzellikleri karşısında 'pes' etmemek, dünyevî endişelerle yol ve yön değiştirmemek bunlardan sadece birkaçı.. Üçüncü basamak; sıdkın tamamen bir vicdan mârifeti hâline getirilmesi ve insan tabiatının, her hâl ve her tavrında sadâkate düğümlenmesidir ki, o da, en büyük mertebe sayılan rızâ makamının ifadesi olan şu mübarek sözle ifade edilir: ]6[ً َّ ح ُ مر ُ ِم ِدي ًنا َوب ْ إل َ هو َ م َ َس ول ََ ََّسل َِ مدَ صَلَّى للاَُ َعلَ ْي َِ َ سال َِ ي بِا ََ ض ِ َر ِ لل رَبًّا َوبِ ْا Evet, en büyük sadâkat, Rabbin rubûbiyetine rızâda, İslâm'ın ilâhî sistem olarak kabullenilmesinde ve Rûh-u Seyyidi'l -enâm'ın rehberliğine teslimiyettedir. Gerçek insan olmanın yolu da bu çok ağır, çok zor sorumluluğu yüklenmekten geçer. Sözlerimizi bir güzel manzumeyle noktalayalım: İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh; Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah! َيمين ِ ص َحا ِب ِِ ْال ُم ْْتَ ِق ْ َ َس ِِّي ِدنَا ُم َح َّم ٍد َو َعلَى ل ِل ِِ َو َ س ِ ِّل ْم َعلَى َ ص ِِّل َو َ اَللَّ ُه َّم اجْ َع ْلنَا ِمنَ الَّذِينَ قَالُوا َربُّنَا هللاُ ث ُ َّم ا ْستَقَا ُموا َو Fethullah Gülen Hocaefendi Sızıntı, Şubat 1994, Cilt 16, Sayı 181 [1] Buhârî, edeb 69; Müslim, birr 103-105; Ebû Dâvûd, edeb 80 [2] el-Kuşeyrî, er-Risâletü'l-Kuşeyriyye s.336 [3] Bkz. Ebû Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ 10/39 [4] Tâhâ, 20/17-20 [5] Şuarâ, 26/63 [6] "Rabbim diye Allah'tan, dinim diye İslâm'dan, peygamberim diye de Hz. Muhammed'den (s.a.s.) hoşnut (olmak)" Sufi Terapi/Haftalık Ev Ödevi Sayfa 17 Yunus Emre, lügaz denilen bilmece gibi sözleriyle Cenâb-ı Hakk’a itimad eden nice küçüklerin nefsine güvenen nice büyüklere galebe çaldığını şöyle anlatır: “Bir serçe bir kartalı Salladı vurdu yere Yalan değil gerçektir Ben de gördüm tozunu” Yunus Emre, şu sözleriyle de kendi güç, kuvvet, ilim ve iktidarına güvenen kimselerin sonunda nasıl mağlup olacaklarını ve mahcup hale düşeceklerini vurgular: “Bir küt ile güreştim Elsiz ayağım aldı Güreşip basamadım Gövündürdü özümü” Yunus Emre’nin şu ifadeleri ise, ihlaslı çok küçük bir amelin bile Hak katında çok değerli ve mizanda pek ağır olacağını ima etmektedir: “Bir sineğin kanadın Kırk katıra yüklettim Çift dahi çekemedi Şöyle kaldı kazını” BU HAFTANIN OKUMA VE GÜNLÜĞE ŞİİR YAZMA ÖDEVLERİ ŞUNLAR: Edep ve Haya http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1848-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-edeb.html, Takva http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1933-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-takva.html, Cezbe http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1843-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-cezbe-incizap.html, Zühd http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1967-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-zuhd.html, Halvet ve Uzlet http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1865-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-halvet-ve-uzlet.html, Tecrid http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1937-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-tecrid.html, Sır http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1926-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-sir.html, Sufi Terapi/Haftalık Şiir veya Günlük Sayfa 18 Son ev ödevi Kalbin Zümrüt Tepeleri’nden bu 8 Sufi konsepti okuduktan sonra şiir yazma veya günlük tutmadır. Bir not defteri alınız, bilgisayara değil, elyazınızla yazarak günlük tutmaya başlayınız.. Eğer şiir yazamıyorsanız bunu yapabilirsiniz.. Öğrendiklerinizi şiir ve günlüğe dökmeye çalışınız ve yazarak zihne, kalbe, ruha kazıyınız. ÖRNEK BİR ŞİİRİM. RÜYETİ ŞİR FARUK MAHLASIM. HERKUL:ORG’DA YAYINLANMIŞTIR. Sufi Terapi/ Risale-i Nur Ufku Sayfa 24 Üstada göre sağlıklı psikoloji doğruluktur Said Nursi'ye göre, sıdk kelimesiyle özetlenen, "sadakat," "emanet," "ahde vefa," "güven" gibi meziyetlerin güzelliğinin en mühim delili Hz. Peygamberdir. Çünkü Aleyhissalatu Vesselam'ı sahip olduğu yüce makama çıkaran, davasını insanlara benimseten vasıta öncelikle onun sıdkıdır. Bediüzzaman'a göre "sıdk" ve "kizb"in her insan üzerinde, her devirde aynı yüceltici ve alçaltıcı tesiri vardır. Öyle ki, kişinin insaniyet ve mâneviyatta ulaşacağı derece, onun sadâkat ve ihlastaki derecesine bağlıdır. Kendi ifadesiyle: "Ciddî sadakat ve samimî ihlasa muvaffak olarak, kemalatı ve hasletleri o nispette, derecelerine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teali eder." Buna yakın bir mânada olmak üzere, Gazâli'nin şu sözünü hatırlamanın yeridir: "Kulun Allah'a yaptığı ibadetlerin en güzeli sadâkat, en çirkini de yalancılıktır." Gazalî'ye göre "kizb, büyük günahların anasıdır," tıpkı şarabın- bütün günahların anası olması gibi. Bediüzzaman'a göre, doğruluk [sıdk], sadece iman ve İslamımızın kemali, Allah'ın rızası, bir başka ifade ile uhrevî saadetimiz için gerekli bir haslet değildir. Dünyamızın kurtuluşu, İslam dünyasının sahil-i selamete çıkabilmesi için de gereklidir, zaruridir. Bunu görmek için bu sadette kendisine sorulan sorulara verdiği cevapları görelim: S- Her şeyden önce bize lazım olan nedir? C- Doğruluk! S- Daha? C- Yalan söylememek! S- Sonra? C- Sıdk, ihlas sadakat, sebat, tesânüt. S- Yalnız. (Sıdk mı?) C- Evet! S- Neden? C- Küfrün mahiyeti yalandır, imanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası iman ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır? Ona göre, aile hayatı her insanın "bir nevi cenneti, küçük bir dünyasıdır." Aile hayatı, ebedî hayat düşüncesi uhrevi beraberlik inancına dayanmalıdır. Bu olursa âile fertleri birbirlerine ".samimi hürmet eder, sever, şefkat eder, sadakat eder, kusurlarına bakmaz. hakiki insaniyet saadeti o hanede başlar inkişafa." Said Nursi'ye göre, aile hayatının saadet üzere devamında kadına daha ziyade sorumluluk düşmektedir. Çünkü o, "aile hayatında müdîr-i dâhilî olmak haysiyetiyle, kocasının bütün malına, evladına ve her şeyine muhafaza memuru olduğundan, en esaslı hasleti sadakattir, emniyettir." "Hakiki sadâkati bırakan" kadının daha dünyada iken ceza göreceğine dikkat çeken Bediüzzaman, kadınlara sadakat ve emniyeti bozucu davranışlardan kaçınmalarını tavsiye eder ve şöyle der: "Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki, kadın, kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da ailesine olan sadâkat ve emniyeti bozsa, aynen askeriyedeki itaatin bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası ziruzeber olur. Belki o kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî arkadaşını kurtarsın." Sadâkatin meşru olmayanı Bediüzzaman'a has bir hususiyet, her duygu ve hissin menfi ve müspet yönlerini göstermek, menfi taraflarına karşı uyarmaktır. Sadâkat de güzel bir vasıf, ama kötüye kullanılabilir. Mümin, kelime-i şehadeti söylemekle Allah'la bir akit yapmakta ve Hz. Muhammed'in getirdiği dine kayıtsız şartsız uyacağına dair bir söz vermektedir. Kur'ân'ın "ahidde bulunduğu zaman ahdini yerine getirmek" (Bakara Sûresi, 177) veya Resullulah'ın "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükredemez" gibi düsturları, inanan insanı bile, Allah'ın razı olmayacağı akitlere sadâkate, mazhar olunan hayırların gerçek sebebi Allah iken (4 Nisa Sûresi, 79)- dünyevî ve zahîri sebeplerden bilmeye sevk edebilir. Böylesi bir yanlışlığın insanı fevkalade alçaltacağına Bediüzzaman pek çok kere dikkat çeker. Birine göre, köpek, sadakatiyle meşhur olmasına rağmen necîsülayn addedilmiştir. Tavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı halde insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler. Öyle ise "Allah'a isyanda, itaat yoktur" hadisinin de belirteceği üzere, meşru olmayan şeylerde akit yapılmamalı, cehaletle akit yapılmışsa daha önce belirtildiği şekilde kefaret ödenmeli, fakat sadık kalınmamalı. Gelen bütün hayırlar Allah'tan olduğuna göre, gerçek teşekkürü zâhiri mun'imlere [vericilere] değil, Allah'a yapılmalıdır. Sufi Terapi/ Sufi Telkini "Mişkatu'l Envar" Nurlar Menbaı Eş-Şeyhu’l Ekber Muhyiddin Arabi Hazretleri, Allahu Teala'dan rivayet edilen Kutsi Hadislerden oluşan "Mişkatu'l Envar" eserinden alınmıştır... BEŞİNCİ HADİS Bize Muhammed b. Halid es-Sadefi anlattı, ona Yunus b. Yahya, ona Ebu'l Vakt esSeczi, ona Abdu'l a'la el-Melihi, ona İsmail el-Herevi, ona Ahmed b. Hasanveyh ona Hasan b. İdris, ona Osman b. Şeybe, ona Muhammed b. Bişr, ona. Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme, ona Ebu Hureyre rivayet etmiştir ki: Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: - Yüce Allah cenneti ve cehennemi yarattığında, Cebrail'i cennete gönderdi ve; "Ona ve onun içinde, cennetlikler için hazırladıklarıma bak" dedi. Cebrail cennete ve onda cennetlikler için hazırlananlar nimetlere baktı, sonra yüce Allah'ın katma döndü ve şöyle dedi: - İzzetin hakkı için, onu bu vasıflarıyla duyan mutlaka ona girmeye çalışacaktır.. Bunun üzerine yüce Allah cennetin üzerinin tuzaklarla örtülmesini emretti. Sonra Cebrail'e - "Ona bir daha git ve ona ve onun içinde, cennetlikler için hazırladığım nimetlere bak!." dedi. Cebrail bir kez daha cennete gitti. Sonra şöyle dedi: - İzzetin hakkı için, onu gördüğümde hiç kimsenin ona girmemesinden korktum. Sonra Allah: - "Cehenneme git, ona ve onda, cehennemlikler için hazırladıklarıma bak!" dedi. Oraya gittiğinde alevlerinin üst üste bindiğini gördü. Allah'ın katma geri döndüğünde şöyle dedi: - İzzetin hakkı için, onu duyup da ona girmekten sakınmayacak kimse olmaz. Allah, cehennemin üzerinin şehevi (nefsi) arzularla örtülmesini emretti. Sonra Cebrail'e: - "Oraya git, ona ve onda, cehennemlikler için hazırladığım şeylere bak," dedi. Cebrail oraya gittiğinde, üzerinin şehevi arzularla örtüldüğünü gördü. Allah'ın katma dönüp şöyle dedi: - İzzetin hakkı için, hiç kimsenin ona girmekten kurtulamamasından, muhakkak oraya gireceğinden korktum. Sayfa 20 Sufi Terapi/ Tasavvuf Sayfa 21 Üyevsilik Üveysîlik cismanî olarak görüşmeleri mümkün olmayan kişilerin rüya veya hâl yoluyla ma’nen görüşmeleridir. Yani Evliyânın ve Hızır’(a.s) ın nuraniyetinden veya Peygamber vârisi olan Mürşid-i kâmillerin ruhaniyetinden faydalanarak ma’nen yetişenlerin gittiği yolun adına “Üveysî” denir. Bu yolun pîri Veysel Karânî (k.s.a.) Hazretleri’dir. Bu yola da Üveysîlik yolu denir. Peygamber (s.a.a.) Efendimizi gözleri ile görmediği halde müthiş bir aşkla bağlı olan Veysel Karânî (k.s.a.) Hazretleri, bu aşk ve bağlılığıyla ulvî makamlara ulaşmıştır. Öyle ki, Efendimiz (s.a.a.)’in “Üveysi karnî ihsân ve iyilikte tâbiînin hayırlısıdır” övgüsüne mahzar olmuştur. Veysel Karânî (k.s.a.) Hazretleri, Peygamber (s.a.a.) Efendimizi görmeden, maddî değil, ma’nevî feyzinden yararlanarak tekâmül etmiştir. Bu yolla pek çok evliyâullah yetişmiştir. Üveysîlik denince şu dört zümre anlaşılır. 1-)Peygamber (s.a.a.) Efendimizin ruhaniyetinden feyz alanlar 2-)Veysel Karânî (k.s.a.) Hazretleri’nin ruhaniyetinden feyz alanlar 3-)Mürşid-i Kâmilin ruhaniyetinden feyz alanlar 4-)Birde Hızır (a.s.) aracılığı ile irşâd olanlar. Bunlardan bazılarını örnek olarak verirsek; Ebul Hasan Harakani (k.s.a.) Hazretleri, oniki yıl Beyazid-ı Bestami (k.s.a.) Hazretleri’nden ma’nen feyz almıştır, seyr-i sülûkunu tamamlamıştır. Abdullah Tusteri Hazretleri de öyledir. Aynı şekilde, Lâdikli Ahmet Ağa (Efendi) Hazretleri, Hz. Hızır’dan (a.s.) feyz almıştır. Üveysîlik yolunun tek ma’nevî yetiştiricisi Veysel Karânî Hazretleri değildir. Bu yolun manevi yetiştiricileri başta Peygamber (s.a.a.) Efendimiz olmak üzere, Hızır (a.s.) ve Mürşid-i Kâmillerdir. Mürşid-i Kâmil olmayanlardan üveysîlik yolunda yetiştirici olamaz. Mürşid-i Kâmilin bedeni ölür, rûhu ölmez. Mürşid-i Kâmilin rûhu, kınındaki kılıca benzer. Ölümünden sonra ise cismânî alâkalardan soyulduğu için kınından çıkmış kılıç gibi olur. Ruhaniyetleri anıldığı yerde hazır olur. Üveysî olanlar içinde hiç şüphesiz en dikkate değer olanlardan bir zat da büyük Selçuklular devrinin meşhur şeyhlerinden Ebu’l Kasım Cürcânî’dir. Silsile-i şerifi Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine ulaşır. Bunun yanı sıra Kübrevîlik tarikatının kurucusu olan, Moğol istilası sırasında şehit düşen Harezmli şeyh Necmüddîn-i Kübrâ Hazretleri de üveysîlikle tanınmıştır. Necmeddîn-i Kübrâ Hazretleri gibi Moğol istilâsı sırasında vefat eden Feridüddîn-i Attâr hazretlerinin de kendisi bizzat üveysiydi. Bütün çağlar boyunca İslam tasavvufunun en meşhur siması olan Muhyiddîn b. el-Arabî Hazretleri de üveysiydi. O bizzat kendi anlatışına göre Hızır (a.s.)’ın mürîdi olmuş ve onun vâsıtasıyla seyr-i sülûkunu tamamlamıştır. Mürşid-i Kâmilin bedeni ölür, rûhu ölmez. Mürşid-i Kâmilin rûhu, kınındaki kılıca benzer. Ölümünden sonra ise cismânî alâkalardan soyulduğu için kınından çıkmış kılıç gibi olur. Rûhaniyetleri anıldığı yerde hâzır olur. Yine İslam büyüklerden Abdülhak-ı Dehlevi Hazretleri eserinde konuyla alâkalı şöyle bir beyanı var; Peygamberler aleyhimüsselâm ve evliyâ vefat ettikten sonra, onlardan yardım istemeye âlimler caizdir, olur dedi. Tasavvuf büyükleri bunun doğru olduğunu bildirdi. Büyüklerden çoğu üveysîlik yoluyla yükseldiler. Buyurmuşlardır. Bayezid-i Bistâmî Hazretleri, Ca’fer-i Sâdık Hazretleri’nin rûhaniyetinden; Ebu-l Hasan Harkanî, Bayezid-i Bistâmî Hazretleri’nin rûhaniyetinden; Ebu Said Ebu Hayr, Ebu-l Hasan Harkanî’den; İbrahim bin Ethem, Veysel Karânî Hazretleri’nin rûhaniyetinden istifâde etmiş, Lâdikli Ahmet Efendi Hazretleri, Hz. Hızır’dan (a.s.) feyz almıştır. Ebul Hasen Ali Şâzilî Hazretleri de şöyle der: “Evliyâdan bazıları vardır ki, sâdık mürîde, vefâtından sonra, hayattayken olduğundan daha fazla menfaat eriştirir. Yine evliyâdan bazılarının, rûhaniyetleri vâsıtasıyla ilâhî emirleri takip ve tatbik ettirdiği kimseler vardır. İsterse o velî kabrinde meyyit olsun… BiizniAllâh, kabrinde iken mürîdini yetiştirir. Mürîdi kabrinden onun sesini işitir.” Sufi Therapy/ Offering Forty Teachings Sayfa 22 Gülen’s mentor Said Nursi, who died in 1960, was one of the pivotal Muslim scholars of the twentieth century to establish positive psychology and psychiatry, and the idea of dialogue and alliance within our soul, mind and heart in his work. I will explain these teachings by paraphrasing Nursi's conflict resolution principles in the context of human nature in general. I used spiritual analogy through inspiration. Sufi Technique Eleven: In your daily activities, you should be truthful and sincere towards other people because the people who are sincere in their heart will most probably be sincere in their dialogue within their soul (Eris, 2009; Nursi, 2012; Gülen, 2006). Sufi Technique Twelve: If you wish to defeat your enemy, the carnal self, respond to this evil with good. For if you respond with evil, enmity will increase, and even though the bad deed will be outwardly defeated, you will nurture hatred in your heart, and hostility will persist. But if you respond to the carnal self with good, the tyrannical self will repent and become your friend (Eris, 2009; Nursi, 2012, Gülen, 2009). Sufi Technique Thirteen: You should keep in mind that you have a unique personality and people all have different characters, and that one bad character in a group does not mean that all the people of that group have a similar character (Eris, 2009; Nursi, 2012; Gülen, 2009). In other words, it would be wrong to generalize one person's mistake to the whole community. The Qur'an says, “no soul, as bearer of burden, bears (and is made to bear) the burden of another” (Qur’an, Fatir 35:18). Sufi Technique Fourteen: Do not forget! You could have negative aspects attached to your soul. Similarly, one negative aspect of a person does not necessitate that the person is bad as whole (Eris, 2009; Nursi, 2012; Gülen, 2009). Sufi Technique Fifteen: In your daily activities, all that you say should be true, but you should not say all that is true. For one of insincere intention may sometimes take unkindly to advice, and react to it unfavourably (Eris, 2009; Nursi, 2012; Gülen, 2006). Sufi Technique Sixteen: In times when evil actions prevail, you need more than unity, friendship, and inclusion. You need to ally with good people, do not stay alone with your carnal self for a second (Eris, 2009; Nursi, 2012; Gülen, 2009). Sufi Technique Seventeen: In times of conflict of opinions you should act in a positive way, not a negative one. That is to say, you should strive to promote and diffuse your own belief, not seeking to tear down and destroy that of the other, but rather to improve and reform it (Eris, 2009; Nursi, 2012, Gülen 2000). Sufi Technique Eighteen: Keep in your mind that you should remember that insisting upon consensus in your methods and approaches after finding agreement upon your aims and goals might be a fruitless hope and wish (Eris, 2009; Nursi, 2012; Gülen, 2006). Sufi Technique Nineteen: At every stage of your daily activities, the following principle must be your guide: Love for the sake of God, dislike for the sake of God, judge for the sake of God (Eris, 2009; Nursi, 2012; Gülen, 2006). Sufi Technique Twenty: The principle of justice runs like a red thread through life. Whoever strives for justice will have to develop ample patience and forbearance, and whoever does this has done justice to the cause of religion and has led a life of good repute. The Qur’an is rich in references to justice: to Divine Justice as one of God’s attributes, and to the justice that it is incumbent upon humans to respect. So central to Islamic belief is justice that al-‘Adl— “the Just”—is one of the ninety-nine names, or attributes, of God (Gülen, 2009). Sufi Terapi/ Kalplerin Keşfi Sayfa 23 İMÂM-I GAZALÎ’den Zulmü Nehyetmek Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki; -Zulmedenler yakında hangi tarafa varacaklarını anlayacaklardır (217) Şuara sure-i Celilesi. Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: Zulüm, Kıyamet Günü karanlıklarıdır.» «— Haksızlık ile bir karış toprağı ele geçirenin, Allah Kıyamet Günü boynuna yedi kat yeri geçirir.»Bir kitapta yazdığına göre ulu Allah «Benden başka yardımcısı olmayan kimseye zulmedene gazabım pek çetindir» buyuruyor. Şâir ne güzel söylemiştir: «Güçlü iken zulmetme. Çünkü zûlmun sonu pişmanlığa döner. Gözlerin uyur, fakat mazlum uyanıktır. Hep beddua eder sana, Allah'ın gözleri de uyanıktır.» Diğer bir şâir de aynı konuda şöyle der:«Zâlim yeryüzünü binek hayvanına çiğnetip. Kötülük kazanmada gemiyi iyice azıya takınca. Onu zamanın gelişmelerine bırak, çünki bu gelişmeler onun karşısına hesabında olmayan şeyler çıkarır.» Selefden bir zat. «Düşkünlere zulmedip de güçlülerin kötülerinden olma» demiştir.Ebû Hureyre (R.A.) der ki; «Tay kuşu. her hangi bir zâlimin zulmünden duyduğu korkudan yuvasında ölür.» Söylendiğine göre Tevrat'da öyle yazılıdır. «Kıyamet Günü. Sırat köprüsünün arkasından öyle bir ses gelir: «Ey azgın zorbalar, ey gemi azıya takmış eşkıyalar! Allah izzeti hakkı için yemin eder ki, bu gün şu köprüyü hiç bir zâlimin zulmü aşmayacaktır.» Peygamber'imiz (S.A.S.) buyurdu ki:«— Allah zayıfın hakkını güçlüden almayan bir topluluğu temize çıkarır mı hiç?» «— Ulu Allah şu beş kişiye gazab eder, dilerse gazabını dünyada yürürlüğe koyar, dilerse âhirette onları cehenneme atar. Bu beş kişi şunlardır: 1 — İdare ettiklerinden hakkını aldığı halde onlara karşı insaflı davranmayan ve uğradıkları haksızlığa engel olmayan devlet Başkanı. 2 — İdare ettikleri kendisine bağlı kaldığı halde, güçlüler ile zayıfların arasını bulmayan ve arzusu uyarınca konuşan yetkili. 3 — Ailesine, çoluk - çocuğuna Allah'a ibâdet etmeyi telkin etmeyen ve onlara dinleri hakkında gereken bilgileri öğretmeyen kimse, 4 — Çalıştırdığı işçiye hakettiği ücreti vermeyen kimse. 5 — Mehri konusunda karısına haksızlık eden erkek.» Abdullah İbni Selâm (R.A.) der ki; «Ulu Allah insanları yaratıp ayakları üzerine doğruldukları zaman başlarını Allah'a kaldırarak «Yâ Rabb'i. sen kim ilesin» diye sordular. Ulu Allah da «Hakkı verilinceye kadar mazlumun yanındayım» buyurdu. Yezid İbni Hakim (R.A.) der ki: «Zulmettiğim kimse kadar hiç kimseden korkmuş değilim. Cünki o bana Allah yeter. Allah seninle benim aramızdadır der. Halbuki ben onun destekçisi yalnız Ulu Allah olduğunu bilirim. Ebû Umame (R-A-) der ki; «Zâlim Kıyamet Günü Sırat köprüsüne varınca mazlum önüne çıkarak yaptığı haksızlığı kendisine hatırlatır. Böylece zâlimler ellerindeki iyi amelleri vermeden mazlumların ellerinden yakalarını kurtaramazlar. Eğer iyi amelleri yoksa zulümleri kadar günah mazlumlardan alınarak yüklenir, böylece cehennemin en alt katına gönderilirler.» Abdullah İbni Ünes (R.A.) der ki; «Ben Peygamber'imizi şöyle buyururken işittim: «— İnsanlar Kıyamet Günü çırılçıplak, yalın ayak ve sünnetsiz olarak meydana toplanırlar. Uzaktan ve yakından aynı ayarda duyulan bir ses tonu ile onlara şöyle seslenilir: <— Hesaplamanın mutlak hâkimi benim. Cennetliklerden hiç birinin kendisinden bir fiske veya daha büyük bir zülüm görmüş bir cehennemlik hak isterken cennete girmemesi gerekir. Üzerinde bir fiske kadar veya daha büyük bir haksızlık bulunan hiç bir cehennemliğin de zulmünün hesabını vermeden cehenneme girmemesi gerekir. Rabb'in hiç kimseye zulmetmez. Biz «Yâ Rasûlellah, bizler çırılçıplak, yalın ayak ve sünnetsiz olarak bir araya getirileceğimize göre bu hak alış- verişi nasıl olacak» diye sorduk. Peygamber'imiz: «Tam ceza olarak iyilikler ve kötülüklerle hesaplaşacaksınız. Rabb'in hiç kimseye zulmetmez» diye cevap verdi. Peygamber'imiz (S.A.S) buyuruyor ki:«— Kim haksız yere başkasına bir kamçı vurursa, Kıyamet Günü karşılığı olan cezaya çarpılır»
© Copyright 2024 Paperzz