ÖĞRETMEN VE EĞİTİM DERGİSİ • YIL: 3 • SAYI: 10 • 2014 Sınıfta Günceli Konuşmanın İlkeleri Sınıfta Günceli Korkmadan Konuşmak Eğitimi “Güncelleştirme” I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi SOSYALLEŞME VE HAYATA HAZIRLAMA BAĞLAMINDA Sınıfta Günceli KonuşmaK editörden Türkiye’de öğretmen olmak başka ülkelerde öğretmen olmaktan farklı mıdır? Bu soruya kesin bir cevap vermek pek mümkün değil. Bildiğimiz bir şey var ki o da eğitim sistemimizin nevi şahsına münhasır sorunları var ve öğrencilerimizin ait olduğu sosyal yapı diğer ülkelerden farklı. Ama daha önemlisi galiba çok hareketli ve sürprizlerle dolu bir gündem sürekli biz eğitimcileri meşgul ediyor. Türkiye’de öğretmen olmak başka ülkelerde öğretmen olmaktan farklı mıdır? Bu soruya kesin bir cevap vermek pek mümkün değil. Bildiğimiz bir şey var ki o da eğitim sistemimizin nevi şahsına münhasır sorunları var ve öğrencilerimizin ait olduğu sosyal yapı diğer ülkelerden farklı. Ama daha önemlisi galiba çok hareketli ve sürprizlerle dolu bir gündem sürekli biz eğitimcileri meşgul ediyor. Son birkaç ayda neredeyse yeni bir gündemle başlamadığımız hafta yok gibi. Dershane tartışmaları ile başlayan ve 14 Mart 2014’te kabul edilen yasayla daha da derinleşen süreç biz eğitimcileri ve eğitim yöneticilerini olduğu kadar velilerimizi ve öğrencilerimizi de etkiledi. Yerel seçimlerin zihinsel yorgunluğunu atamadan cumhurbaşkanlığı seçimleri, Suriye’deki iç savaş, Soma faciası, Gökçeada depremi derken zihin ve duygu dünyamız sürekli meşgul. Bu gündem hengamesi sınıf içi iletişimimizi de ister istemez etkiliyor. Öğretmenler olarak kendi içimizde cevaplarımızı netleştirmemişken öğrencilerimizin sorularına muhatap oluyoruz. Bu sayımızda bu konuyu tartışmak istedik. Sınıfta güncel konular konuşulur mu? Konuşulursa bunun yolu yordamı nedir? Hangi esasları dikkate almalıyız? Sınıfta günceli konuşmaya dair öğretmen yazarlarımızın kaleminden farklı yaklaşımları size sunmaya çalıştık. Öncü Eğitimciler Derneği olarak tematik gezilerimize devam ediyoruz. Mayıs 2014’te gerçekleştirdiğimiz Balkan Gezisinin ikincisini Haziran sonunda yapacağız. Gerçekleştirdiğimiz geziye ilişkin haber ve fotoğraflara sayfalarımızda yer verdik. Bu yıl ilkini düzenlediğimiz Eğitici Oyunlar Zirvesi, Okul Öncesi Öğretmenleri Zirvesi ve Antalya Öğretmen Buluşmaları’na dair haberlere de dergimizde yer verdik. Uluslararası çalışmalarımızın ilkini Şubat ayında gerçekleştirdik. Balkan ülkelerinden gelen 30 civarında meslektaşımızla mesleki deneyimlerimizi samimi oturumlarda paylaştık. Fakat daha güzel bir haber olarak Türkiye’de bir ilki daha gerçekleştireceğimiz için gururluyuz. 1. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi’ni 13 ülkeden öğretmenlerin katılımıyla 23-26 Haziran 2014’te İstanbul’da gerçekleştireceğiz. Zirveye ilişkin detayları da sayfalarımızda bulabileceksiniz. Öğretmenler olarak görüşlerimizi hem kendi aramızda hem de kamuoyuyla paylaşmak amacıyla yaptığımız anketlerin sonuçlarını da bu sayımızda okuma fırsatı bulabileceksiniz. Yaz tatilimizin keyifli, dinlendirici ve kendimizi yenilemek için fırsatlarla dolu bir dönem olmasını dileriz. editör içindekiler yıl:3 sayı:10 2014 Dershanelerin Kapatılması: Öğretmenler Hükümet Kadar Kararlı Değil 18 Sınıfta Günceli Korkmadan Konuşmak 25 15 Yaygın süreli yayın. 3 ayda bir yayınlanır. SINIFTA GÜNCELİ KONUŞMAK Sultan Ongun Orhan 4 Sınıfta Günceli Konuşmanın İlkeleri dr. İbrahim hakan karataş 18 6 Dershanelerin Kapatılması: Öğretmenler Hükümet Kadar Kararlı Değil ANKET 8 Ögretmendik Mimoza Çicegiydik Ömriye KARATAS BUGÜNÜ YAKALA mehmet cüneyt ancın 22 Sosyalleşme ve Hayata Hazırlama Bağlamında Sınıfta Günceli Konuşmak Muhammet yılmaz 11 25 I. ULUSLARARASI ÖNCÜ ÖĞRETMENLER ZİRVESİ Sınıfta Günceli Konuşmanın Dayanılmaz Ağırlığı V. metin bayrak 29 Sınıfta Günceli Korkmadan Konuşmak VURAL GÜNDÜZ DİKKAT! Öğretmenler Odası Dergisi Türkiye’nin en geniş yazar kadrosu olan bir eğitim-öğretim dergisidir. Tüm öğretmenler dergimizin yazarıdır. Dergimize yazı gönderenlerden daha önce başka bir yerde yayımlamış yazıları göndermemelerini önemle rica ederiz. Eğitimi “Güncelleştirme” 28 I. ULUSLARARASI ÖNCÜ ÖĞRETMENLER ZİRVESİ 30 47 38 Güzel Yazi Yazabilmek mustafa yazkan yıl: 3 sayı:10 2014 Öncü Eğitimciler Uluslararası Öğretmen ve Eğitim Öncüleri Derneği Adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Dr. İbrahim Hakan KARATAŞ Yayın Koordinatörü Seyfullah KÖKSAL Yayın Kurulu İsmail CİHANGİR Gökhan ERENOĞLU Aysen ERAYDIN Zehra ŞAŞMAZ Didem BAYINDIR Öncü eğitim akademisi Mahmut AYTEKİN 46 Mesut KAYMAKÇI M. Cüneyt ANCIN Necdet BAYINDIR 32 Eğitimden Haberler Seyfullah Köksal EĞİTİMİ “GÜNCEL”LEŞTİRME Özgür GİRGİN Danışma Kurulu Prof. Dr. Selahattin TURAN Dr. Melike GÜNYÜZ Dr. Faruk KANGER 34 Öğretmenler: Anayasa’da “Türkiye Vatandaşlığı” yazsın! ANKET 48 Film Kulübü Kevser KILIÇKESER KUTUPLAŞMADAN KUCAKLAŞMAYA Betül türkeş Web Siteleri ismail toNbuloğlu BULMACA Hazan Çiçekleri Ezgi ATEŞ Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazılarda yayın kurulu ve editör değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazılar, kaynak gösterilerek yayınlanabilir. Hüseyin AKAR Dr. Özlem GÜNEŞ Dizgi-Tasarım-Uygulama Ayşe ÖZLÜ Sekreterya ve İletişim 50 37 Ali CAN Ahmet AKBAL Muhammet YILMAZ 49 36 Adil GÜLMEZ Yasir İHTİYAR Eğitimden Haberler Seyfullah KÖKSAL Film Kulübü Yazı göndermek ve her türlü öneri ve değerlendirmelerinizi bize ulaştırmak için:[email protected] İletişim : Mimar Sinan Mh. Bosna Cd. No: 12/6 Gün Plaza, Çekmeköy - İSTANBUL Telefon ve Fax: 0 216 640 10 55 Baskı: NanoDigitalPrint Yüzyıl Mah. Mas-Sit. Matbaacılar Sitesi 5 Cd. No:22 Bağcılar / İstanbul Tel: 0212 429 29 03 www.nanodigitalprint.com www.ogretmenlerodasi.org.tr [email protected] www.facebook.com/ogretmenlerodasidergisi www.twitter.com/OgrtmnlrOdasi Kevser KILIÇKESER Web Siteleri İsmail TONBULOĞLU Sınıfta Günceli Konuşmanın İlkeleri DR. İBRAHİM HAKAN KARATAŞ Fatih Üniversitesi / İSTANBUL Daima yoğun ve çoğu zaman çok sıcak gündemleri olan bir ülkede yaşıyoruz. Son günlerde dershane konusuyla alevlenen tartışmada olduğu gibi güncel konular bazen öğrencilerimizin de en sıcak gündemi olabiliyor. Bu durum sınıfa doğrudan yansıyor ve öğrenciler için en yakın otorite olarak biz öğretmenlerin görüşleri referans oluyor. 6 6 Daima yoğun ve çoğu zaman çok sıcak gündemleri olan bir ülkede yaşıyoruz. Son günlerde dershane konusuyla alevlenen tartışmada olduğu gibi güncel konular bazen öğrencilerimizin de en sıcak gündemi olabiliyor. Bu durum sınıfa doğrudan yansıyor ve öğrenciler için en yakın otorite olarak biz öğretmenlerin görüşleri referans oluyor. Günceli sınıfta konuşmalı mıyız? Çok iyi biliyoruz ki anasınıfından liseye kadar hemen her yaşta öğrencimiz o ya da bu şekilde bu tartışmaları sınıfa taşıyor ve bizden görüş istiyor. Öyleyse sınıfta günceli istemesek de konuşmak zorunda kalıyoruz. Ayrıca eğitim öğrenciler ve biz öğretmenler için hayatın ta kendisi ise günceli konuşmadan eğitimi sürdürmenin doğru ve sağlıklı bir yol olmadığını kabul etmeliyiz. Hayattan kopuk, başını kuma gömen bir eğitim süreci hayal etmek mümkün olmadığı gibi bunu gerçekleştirmeye çalışmak da okulu hayattan koparacak ve işlevsiz ve sonuç olarak gereksiz bir süreç haline sokacaktır. Öyleyse doğru soru sınıfta günceli konuşup konuşmayacağımız değil nasıl konuşacağımız olmalıdır. Esasında bunu başarabilmek öğretmenlik mesleğinin temel gerekliliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Sınıfta günceli nasıl konuşacağımıza gelince bunu başarıyla yerine getirebilmek üç hususa riayeti gerekli kılmaktadır. Bunlardan birincisi üst düzey becerileri kazandırmaya odaklanmak, ikincisi toplumsal değerlere duyarlılık ve üçüncüsü gelişim psikolojisinin verilerini dikkate almak olmalıdır. Bu üç hususu biraz daha açmadan önce şuna da dikkat çekmek gerekir ki sınıfta günceli konuşmak herhangi bir branşa ya da derse mahsus bir durum değildir. Sınıf ya da branş öğretmeni olmak, sözel ya da sayısal derslerden herhangi birini okutuyor olmak sınıfta günceli konuşmak için daha avantajlı ya da dezavantajlı bir durum ortaya çıkarmaz. Sınıfa giren ve öğrenciyle buluşan her öğretmen her derste dersini hayatla ilişkilendirdiği oranda öğrencileri motive edebilir ve dolayısıyla onların kendi potansiyellerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Öyleyse öğretmensek günceli dersimizle ilişkilendirmek ya da bunu bir fırsat eğitimi olarak değerlendirmek yapmamız gerekenlerden biri olmalıdır. Diğer taraftan sınıfta günceli konuşmak üç şekilde gerekebilir. Genel olarak zaten işlediğimiz konunun bir şekilde hayatla bağlantısını kurmak gerektiğinden bunu en canlı ve sıcak konularla ilişkilendirerek gerçekleştirmek ilk ve en gerekli yoldur. İkinci olarak, dersimizin o günkü konusu ile doğrudan ilgili olmasa da gündemdeki bir konuyu sıcağı sıcağına derse taşıyarak öğrencilerimize bir fırsat eğitimi sunmak diğer bir yoldur. Üçüncüsü ve bizi en hazırlıksız yakalayan durum, güncele ilişkin öğrencilerimizin bize soru sorması ya da güncelin başka bir vesileyle sınıfta gündeme gelmesidir. İşte bu üç durumda da yukarıda belirttiğimiz üç temel ilkeye bağlı kalarak sınıfta günceli konuşabilmeliyiz. Üst düzey becerilere odaklanmak: Sınıfta günceli konuşurken riayet etmemiz gerek ilk kural öğrencilerin eleştirel düşünme, sorun çözme, kendilerini ifade etme, farklı görüşlere saygılı olma ve karşılıklı görüş alışverişiyle analiz ve sentez yeteneklerini geliştirmek olmalıdır. Öğrencilerimizin güncele ilişkin soru, yargı ve değerlendirmelerini kişisel kanaatlerimizle yönlendirmek yerine onları eleştirel düşünmeye yöneltecek sorularla desteklememiz bu aşamadaki en etkili ve yaygın yoldur. Toplumsal değerlere duyarlılık: Hayatımızı inançlarımız ve değerlerimiz biçimlendirir. Bu inançların ya da değerlerin doğruluğu ya da yanlışlığından çok bunları edindiğimiz sosyal çevre ve bizim bu sosyal çevre ile uyumumuzdur önemli olan. İnançlar ve değerler bu yüzden farklı farklıdır ve bizi hayatta ve ayakta tutan da bunlardır. Öğrencilerimizle günceli konuşurken onların sahip olduğu inanç ve değerlerin farkında olmak, belli bir konudaki görüş ve düşüncelerin bu inanç ve değer sistemi içerisinde şekillendiğini bilmek ve sınıfta günceli bu bilinçle konuşmak gerekir. Elbette bizim de değer ve inançlarımız vardır, ancak bunları empoze etmek, öğrencilere endoktirine etmek yerine öğrencilerin farklılıkları keşfetmesine yardımcı olmak ve farklılıklarıyla eşit olarak yaşayabilme güven ve huzuruna ulaştırmak ikinci temel ilkemiz olmalıdır. Gelişim psikolojisinden haberdar olmak: Öğretmenler olarak karşısına çıktığımız, hayatı paylaştığımız insanların (öğrencilerin) her biri farklı yaşlarda, farklı ailelerden ve farklı sosyo-ekonomik ve kültürel düzeylerden gelmektedirler. Sınıfta günceli konuşurken konuyu onların duygusal, bilişsel ve fiziksel gelişimlerine uygun yöntem ve teknikleri kullanarak ele almak gerekecektir. Bu husus, sınıfta günceli konuşmanın en önemli boyutudur. Bir ölümü, doğal afeti, şiddeti, tartışmayı vb. sınıfta ele alırken onların ruh ve zihin sağlıklarını korumak ve onların algı düzeylerine uygun biçimde yönlendirme sorumluluğu biz öğretmenlerdedir. Bütün bunlara ek olarak sınıfta günceli konuşurken insanın temel haklarına riayet ve insan onurunu korumayı temel ilke olarak sürekli akılımızda bulundurmamız gerektiğini unutmamalıyız. Sözün özü bir öğrenci için günceli konuşabileceği en sağlıklı mekan ve ortam sınıf içidir. Sınıfta günceli konuşmak esasında eğitimin de özüdür. Dolayısıyla bir öğretmen olarak sınıfta günceli konuşmaktan kaçmak işimizi ihmal etmek anlamına gelir. Ancak bunun pedagojik ilkelere ve insan temel haklarına uygun biçimde yürütmek gerekir. Sınıfta günceli nasıl konuşacağımıza gelince bunu başarıyla yerine getirebilmek üç hususa riayeti gerekli kılmaktadır. Bunlardan birincisi üst düzey becerileri kazandırmaya odaklanmak, ikincisi toplumsal değerlere duyarlılık ve üçüncüsü gelişim psikolojisinin verilerini dikkate almak olmalıdır 7 BUGÜNÜ YAKALA M.CÜNEYT ANCIN Tarih Öğretmeni Eğitim Yöneticisi / İSTANBUL Erdemliler topluluğu, kurdukları medeniyetin farkında olan bireylerden 8 8 oluşur. İnsan, birey ve toplum olarak ömrünü tüketirken bir hedefe doğru da yol aldığı düşüncesini kimi zaman içselleştirse de çoğunlukla bunun farkındalığından mahrum geçip gitmektedir zaman. Bu yüzden okul yaşantısının, daha hayatı yeni anlamlandırma sürecindeki çocuğu ve genci yeterince ‘gerçek hayatın’ içine çekemediği tezi önemli ölçüde revaç bulmaktadır her dem. Hatta öğrenciler, hem öğretmenlerince, hem de çevrelerindeki diğer yetişkinlerce “hala pembe bulutlar üzerinde dolaştıkları”; “hayatın acımasızlığından habersiz oldukları”, “okula boşuna geldikleri” vb. eleştirilerine muhatap olurlar sıkça. Peki yetişkinlerce her daim dile getirilen, öğrenci kitlesinin ise anlamından bihaber yaşadıkları bu hayatın gerçek anlamı nedir ve nasıl öğrenilir? Aslında her birey doğup büyüme, gelişme ve yaşlanma evrelerinde hayatın anlamının sürekli değişmekte olduğunu da keşfeder. Tabii ki temel hayati faaliyetlerini sürdürme zarureti ile yerine getirmesi gereken zorunlu eylemler dizgesinin öğrenilmesi en temelde eğitimin konusudur. Doğumdan itibaren ailede ve daha sonra okul sürecin- de öğrenilmesi gereken bu temel yaşam becerileri bir altyapı olarak ölüme kadar insanın sahip olduğu hiç ayrılmayacak öz nitelikleri olmaktadır. Ancak bu altyapı üzerine şekillenecek her bilgi ya da davranış edinme süreci de eğitim ve öğretim faaliyeti kapsamındadır. Hayata ve insana değer katacak kazanım süreci de burada başlar. Zaman-Mekan Algısının Kazanımı Öncelikle bireyin zaman algısı ile mekan bilinci kazanımından söz etmeliyiz. Geçmiş, bugün ve gelecek kavramlarının insan muhayyilesindeki karşılığı da inançla birlikte şekillenmektedir ancak. Daha doğru bir ifade ile bu algının bireyin gelişimindeki karşılığı, inancın konusunu oluşturmaktadır. İnsanın konuşan, düşünen, ya da alet yapan bir varlık olarak tanımlanması, onun değerleri olan dolayısıyla da homoethicus (etik varlık) olmasına yetmez. Gerçek anlamda soyutlama becerisine sahip olan yegâne varlık olarak insan, tüm siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel süreçlerin ortasında bunların tamamı ile doğrudan ya da dolaylı etkileşim içerisinde bir hayat sü- rerken, bir yandan da tüm bu kategorilerin kesişimini oluşturan ama baskın olarak bu alanlardan birinin belki daha fazla etkilediği bir özne olması itibariyle tüm bunların kendi hayatı üzerindeki anlamına ilişkin bir algı bütününe sahip olur. Bu onun değer üretimidir. Hayata bakış penceresidir. Okulun özünde en temel işlevini oluşturan da işte bu yetiştireceği bireylerin vizyonlarının oluşumuna, misyon sahibi oluşlarına katkı sağlamak olmalıdır. Bu her ülkede ve tarihin her döneminde yerel ve -o günün ölçeğinde- evrensel paradigmanın oluşumuna denk gelir. Erdemliler topluluğu, kurdukları medeniyetin farkında olan bireylerden oluşur. Temel bilimlerin vizyon olarak ve onların eğitimcilerinin de misyon olarak her birinin, bireyin zaman ve mekana uygun paradigma eşliğinde kendini, çevresini ve hayatı anlamlandırmasına katkı sağlamaları beklenir. Bu süreç de öğrencinin olgunlaşma safahatının serencamı bakımından değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Buna sınav, teftiş yahut performans ölçümü denilmesinin bir önemi yoktur. Yetişmiş insan gücü rekabetinin oldukça değerli ve anlamlı olduğu günümüzde okulda yetişenlerin başka bir yerde yetişmiş olmalarının yeğlenir hale gelmesi, biz eğitimcileri okulun ‘ne’liği ve ‘kimliği’ üzerine yeniden düşündürmelidir. Aksi halde bu günü çoktan kaçırmış olacağız. Topçu’nun ‘isyan ahlakı’ ile kastettiği değerler manzumesi, bizim hala damarlarımızda ve sokaklarımızda dolaşıyor ama çoklukla farkında değiliz. Çünkü bakıyor ama görmüyoruz. Okulu ve sınıfı hayatın orta yerine koymak Ürün ve değer ortaya koymaya hedeflenmiş bir öğrenme süreci her medeniyetin okula ait temel formasyonunu oluşturur. Günümüzde bu paketlenmiş bilgi ve bunların transferi sayesinde tekelleşmiş ve hızla tekelleşmeye doğru gitmektedir. Bu standardizasyon, tümüyle üretim tüketim ve doğal hayatta olduğu gibi bir tür besin zinciri sarmalı gibi döndürülmeye başlamıştır. Oysa bilgi insanı özgürleştirir ve kendi yapar. Bilginin kazanımı bir üretim tüketim ilişkisi değil, bir anlamlandırma, konum alma ve adeta bir yücelme, bir olgunlaşma sürecidir. Ortaya çıkan da parasal değerden daha fazlasıdır. Bu yüzden tarlada ya da merada da insan yetişir. Yaparak yaşayarak ama hayata anlam ve değer katarak gelişir insan. Bu yüzden okul hayatın orta yerinde olmak zorundadır. Elbette ki kem alat ile kemalat olmamaktadır. Donanım olarak güncelin takip edilmesi mutlak bir zorunluluktur. Lakin en azından lisans sahibi üreticinin kalite kontrol sisteminden beklediği kadar ve hatta fevkinde bir “değerli insan” imgesine sahip yetiştirme süreci izlenip izlenmediği ölçümlenmelidir. Ancak bunun pek tabiî ki YGS ve LYS benzeri bir ölçme değerlendirme aracı olamayacaktır. Ne dersiniz, belki de yetişkinler ve eğitimciler olarak bizlerin, en başta belirtilen ‘bir türlü hayatın gerçek anlamını kavrayamadıkları’ eleştirisini yaptığımız çocuklarımız karşısında, bir kerecik olsun iğneyi kendimize batırmamızın vakti gelmiş de geçiyor olmasın? Elif ile merteği, nur ile narı karıştırmaya başlayan günümüz körlüğüne karşı klavuzlayıcılık unsuru yeniden gerekiyor. Neyse ki gübre olmadan önce hala vaktimiz var… Yetişmiş insan gücü rekabetinin oldukça değerli ve anlamlı olduğu günümüzde okulda yetişenlerin başka bir yerde yetişmiş olmalarının yeğlenir hale gelmesi, biz eğitimcileri okulun ‘ne’liği ve ‘kimliği’ üzerine yeniden düşündürmelidir 9 Sosyalleşme ve Hayata Hazırlama Bağlamında Sınıfta Günceli Konuşmak MUHAMMET YILMAZ DKAB / İstanbul Günceli konuşmak öğrencilerin düşünce ve duygularını, kendilerini ifade edebilme becerilerini geliştirmektedir. 10 Eğitimin temel amacı çocuğu hayata hazırlamak ve sosyalleşerek topluma değer katabilecek donanımlara sahip olmasını sağlamaktır. Eğitim sistemlerinin başarısı da bu amacı gerçekleştirme düzeyleri ile ölçülür. Salt teorik öğretim etkinlikleri ile çocuk hayata hazırlanamaz. Çocuğu hayata hazırlamak için eğitim süreçlerinin hayatla bağ kurularak gerçekleştirilmesi gerekir. Eğitimde hayatla bağ kurmanın yollarından biri de sınıfta günceli konuşmaktır. Öğretmen güncel konuları, sınıfta ders konuları ile bağlantılı hale getirerek kullanabilir ama ders konuları ile bağlantısı olmasa da öğrencilerin hayatta neler olup bittiğinin farkında olmaları ve anlamalarına yönelik olarak dersin bir bölümünde gündeme getirerek de kullanabilir. Birincisi eğitimin özüne daha uygun olmakla birlikte bu her zaman mümkün olmadığı için bir amaca yönelik olarak ikinci yol da tercih edilebilir. Sınıfta Günceli Konuşmanın Yararları Öğrenciler gerçek hayattan örneklerle desteklenen ve bununla iç içe öğrenme etkinliklerinden daha fazla yararlanırlar. Çünkü ders konusu ile ilişkilendirilmiş güncel konuları gündeme getirmenin öğrenmeyi hızlandırıcı, keyifli ve kalıcı hale getirici etkisi vardır. Günceli konuşmak öğrencilerin düşünce ve duygularını, kendilerini ifade edebilme becerilerini geliştirmektedir. Sınıfta günceli konuşmak eğer düzenli yapılırsa öğrencilerin bilgi ve kültürlerini geliştirmelerine yardımcı olur. Çocukların sokak ağzı ile konuşma alışkanlığı edinmeleri çok kolaydır. Bu sorunu aşmanın bir yolu da sınıfta uygun bir üslupla öğrencilere konuşma eğitimi vermektir. Günceli konuşmak da bu konuda öğretmenin en etkili yardımcısıdır. Sınıfta günceli konuşmanın öğrencilerin içinde yaşadıkları toplumda ve dünyada olup bitenleri takip etmelerini teşvik edici bir yönü vardır. Günceli konuşmanın adet haline geldiği sınıflardaki öğrenciler, derslerde bir şeyler söyleyebilmek için medyadan haberleri takip etmek isteyeceklerdir. Bu da öğrencilerde sosyal olaylara duyarlılığı artırmak açısından önemlidir. Sınıfta günceli konuşmak öğretmenin yöntem ve tekniklerini zenginleştirmesi açısından bir fırsattır. Davranış kazandırmaya yönelik yöntemlerin en etkili olanlarından biri de örnek olay incelemesidir. Öğretmen güncel olaylardan öğrencilerin ilgisini çekebilecek ve konu ile ilgili olanları belirleyerek örnek olay incelemesi yapabilir. Bu yöntem “örnek fotoğraf incelemesi”, “örnek film incelemesi”, örnek haber incelemesi” gibi farklı şekillerde de yapılabilir. Sınıfta günceli konuşmak sınıf yönetimini kolaylaştıran bir unsurdur. İstenmeyen davranışlara karşı geliştirilebilecek stratejilerden biri de sınıfta güncel konulara yer vermedir. İstenmeyen davranışların en önemli sebeplerinden biri öğrencinin derse ilgi göstermemesinden kaynaklanan “boş kalma” durumudur. Yapacak bir şeyi olmayan öğrencilerin istenmeyen davranışlarda bulunması kaçınılmazdır. Bu sebeple öğrencilerin derse veya konuya motive edilmesi gerekir. Güncel konular da öğrencinin derse motive olmasını ve derse katılmasını sağlar. Güncel örnekler öğrencinin konuyu daha kolay anlamasını ve öğrenmenin kalıcı olmasını sağlar. Öğrenci henüz yaşanmış olan, kendisini, ailesini veya arkadaşlarını ilgilendiren konularla daha kolay anlar, anladıklarını olayla birlikte belleğine kaydedeceği için öğrencinin, öğrendiklerini daha sonra hatırlaması da kolay olur. Öğretmenler Günceli Konuşmakta mıdır? Öğretmenlerin çoğunluğu sınıfta güncel olaylardan bahsederek öğrencilerle ilişkilerini ve dersi zenginleştirmeyi; konuları yetiştiremeyecekleri, sınıfa hakim olamayacakları endişesiyle düşünmemektedirler. Yapılan bir araştırmada “Ders sırasında yeri geldiğinde güncel olaylardan söz eder misiniz?” sorusuna öğretmenlerden % 36’sı evet, % 64’ü ise hayır cevabını vermişlerdir.2 Araştırmada öğretmenler sınıfta güncel olaylardan bahsetmemelerini şu gerekçelere bağlamışlardır: “…Konuları yetiştiremiyorum, dikkat dağıtmamak için de girmiyorum güncel olaylara.”; “… İyi sınıflarda bahsederim; çünkü toparlayabiliyorum; ama diğerlerinde hayır….” ; “…. Çünkü hemen söz almadan konuşmaya başlıyorlar…” ; “… Ben konularımı ancak yetiştiriyorum. Zaten sınıf çabuk dağılıyor, pek girmiyorum güncel olaylara…” ; “Güncel olayları pek tartışamıyoruz, özellikle yaramaz sınıflarda dikkat çabuk dağılıyor. Gündemi konuştuktan sonra sınıfı derse döndürmek zor oluyor, dikkati toplayamıyoruz.” ; “…Sınıflar çok kalabalık, çok gürültü oluyor.” Sınıfta günceli konuşmak sınıf yönetimini kolaylaştıran bir unsurdur. İstenmeyen davranışlara karşı geliştirilebilecek stratejilerden biri de sınıfta güncel konulara yer vermedir. 1 Muhammet YILMAZ, Öğretmen / Eğitimci – Yazar, Web:www.muhammetyilmaz.com, e-Posta: [email protected] 2 Sema Karakelle Ve Seçil Canpolat, Eğitim ve Bilim, 2008, Cilt 33, Sayı 147, s. 106. 11 Eğitimimizi tüm içeriği ile beraber bütüncül bir yaklaşımla yeniden gözden geçirmeli ve kendi insanımızı kendi köklerimizden aldığımız kuvvet ve temelle, diğer güzelliklerin etkileşimine açık bir şekilde yeniden inşa etmeliyiz. 3 Tuba ÇENGELCİ, Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin Sınıf Dışı Öğrenmeye İlişkin Görüşleri, EDAM Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 13(3), 1823-1841. 112 2 Aynı araştırmada öğretmenlerin %36’sı ise ders esnasında yeri geldikçe güncel olaylardan söz ettiklerini belirtmişlerdir. Bu durumu şöyle açıklamaktadırlar; “…Yeri geldikçe, çok da konuyu dağıtmamak gerekir…”; “… Güncel olaylardan bahsederim, takip etmek lazım gündemi …” ; “…Özellikle TV programlarından, haberlerden falan konuşuruz. Bu çocukların sosyal yönünü de geliştiriyor…” Başka bir araştırma özellikle sosyal bilgiler öğretmenlerinin hayata hazırlayıcı nitelikte günceli sınıfa taşıdıklarına dair örnekler vermektedir. Buna göre; sosyal bilgiler öğretmenlerinin gezi yoluyla tarih ve coğrafya konularında, uzman kişilerden bilgi alma ve görüşme yapma yoluyla yerel yönetimler ve meslekler konularında, yakın çevreden ya da güncel olaylardan yararlanarak da çevre konuları ve yardımlaşma konularında sınıf dışı öğrenmeden yararlandıkları tespit edilmiştir. 3 Öğretmenlerin çoğunluğu sınıfta güncel olaylardan bahsederek öğrencilerle ilişkilerini ve dersi zenginleştirmeyi; konuları yetiştiremeyecekleri, sınıfa hâkim olamayacakları endişesiyle düşünmemektedirler. Oysa tam tersine sınıfta günceli konuşmak bu sorunların aşılmasına yardımcı olabilecek bir etkiye sahiptir. Bu sorunların çoğu öğretmenlerin liderlik yeterlilikleri ile ilgilidir. Liderlik becerilerini geliştirmiş öğretmenlerin çoğu bu sorunları rahatlıkla aşabilirler. Günceli Konuşmanın Sınırları: Sınıfta günceli konuşmanın bazı faydaları olmakla birlikte sakıncaları da vardır. Öğretmenin sınıfta her şeyi konuşması veya gündeme getirip öğrencilerin konuşmasını sağlayıp tartıştırması uygun değildir. Özellikle toplumun hassasiyet gösterdiği değerlere açıkça ters düşen konular, güncel politik çekişmeler, kişiler veya grupları rencide edici ve şiddet içeren konular hakkında sınıfta konuşmak doğru değildir. Öğretmenlerin veya günceli konuşan öğrencilerin belli düşünce veya inançları kötülemesi, kaba ve alaycı konuşmalarla dışlaması öğrencilerin birbirlerine karşı kin ve nefret duyguları beslemesine sebep olabilir. Bu da barış açısından toplumun geleceğini tehdit eden en önemli sorundur. Bu sebeple sınıfta günceli konuşurken toplumsal barışa zarar verebilecek yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Sınıfta Günceli Konuşmanın Dayanılmaz Ağırlığı V. Metin Bayrak Felsefe Öğretmeni / İstanbul Kavramlara dair sorularla konuyu sorunlaştırmaya çalışalım: Hangi sınıfta? Kiminle? Neyi? Kim? Nerede? Nasıl? Hangi bağlamda? Nerede durarak? Kimin gündemini? Ülkenin hangi coğrafyasında? Hangi okulda? Gazetelere 14 Mayıs 2011’de düşen bir haberi hatırladım nedense “Sınıfta Günceli Konuşmak” konulu yazıya başladığımda. Aşağıda kısaca ayrıntılarını paylaştığım haberin, konumuzu irdelemekte yol gösterici olacağı kanaatindeyim. Haber kısaca şöyle: DENİZLİ - Üçler Motorlu Taşıtlar Kooperatifi üyeleri, yargının lehlerine karar vermesine rağmen valilik ve belediyenin kendilerine güzergah izni vermemesini protesto etmek için bir minibüs daha yaktı. Böylece yakılan araç sayısı 3’e yükseldi. Aynı gerekçeyle, 29 Nisan ve 8 Mayıs’ta minibüsü yakan kooperatif üyelerinden Ali Ünlü de bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Denizli’de halka sesleneceği 29 Ekim Bulvarı’ndaki miting alanına 300 metre uzaktaki boş bir arsada 20 V 9837 plakalı minibüsünü ateşe verdi. İçine benzin dökülüp yakılan minibüs kısa sürede alevler içinde kaldı. Minibüs yanmaya başladıktan 5 dakika sonra olay yerine gelen itfaiye kullanılamaz hale gelen minibüsten yükselen alevleri söndürdü. Yanan minibüsün önünde basın açıklaması yapan Üçler Motorlu Taşıtlar Kooperatifi’nin avukatı Erol Karayazıcı, “Bu bir siyasi eylem değil, hak arama eylemidir (Vurgu, V.M.B). Kooperatif üyelerinin tek amacı, mahkemelerce tespit edilip onanmış, kazanılmış haklarının kendilerine teslim edilmesidir” dedi. Ali Ünlü ile basın açıklamasını okuyan avukat Erol Karayazıcı polis tarafından ifadelerini almak üzere Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Şimdi, haberde dile gelen kavrayışı, daha sonra anmak koşuluyla bir yana bırakalım ve konu başlığına felsefik yaklaşalım: Konu başlığı, okul, sınıf, öğretmen, öğrenci, müfredat, devlet, ideoloji, hiyerarşi, gün, güncel, gündem, genç(ler), çocuk(lar), öğretmek, konuşmak, konuşmak fiilinin işteşliğinin ürettiği diyalektik vb. pek çok kavram içeriyor. Kavramlara dair sorularla konuyu sorunlaştırmaya çalışalım: Hangi sınıfta? Kiminle? Neyi? Kim? Nerede? Nasıl? Hangi bağlamda? Nerede durarak? Kimin gündemini? Ülkenin hangi coğrafyasında? Hangi okulda? İlk bakışta pek çok soru dökülüverdi bilincimden. Sınırlarımız 1980 ile öyle bir çizildi ki bütün enerji, neredeyse futbola akıtılmaya başlandı. Futbol, izin verilen bir konu(ydu); bunun dışında hele politik herhangi bir konu ya da sorunsa hemen marjinalize edilirdiniz. Salazar’ın 3F formulü 13 Siyasetin alanı iktidarca tanımlanıp sınırlandırılır. Gündem, iktidarca çizilen sınırların içindeki konulardır. Siyaset, hayatın dışına itilir. 2 Erişim 25 Ocak 2014: http://tr.wikipedia. org/wiki/Nevzat_Tando%C4%9Fan 14 14 (Fado, Fiesta, Futbol), Türkiye’de arabeskfantezi-pop müzik, futbol ve din şeklinde tezahür eder. Devlet, topluma bizzat kimlik biçer; bu kimlik: Türk - Sünni İslam sentezidir. Siyasetin alanı iktidarca tanımlanıp sınırlandırılır. Gündem, iktidarca çizilen sınırların içindeki konulardır. Siyaset, hayatın dışına itilir. Devlet, “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.” dediği iddia edilen2 tek parti döneminin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’da dile gelen ‘hakikat’ ile hareket eder. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler, kulüpler ya da kısa bir anlatımla toplumsal, siyasal alan oluşturabilecek her türlü “alan” kapatılır. Toplumsal - siyasal alanın “gaz sıkışması” üretilen müzik, futbol ve cemaatleşme, klikleşme ile alınmaya çalışılır. Kamplaşma alanları bellidir. Kamp(ınız), duruşunuzu, terminolojinizi, bilincinizi, davranışlarınızı köklü biçimde belirler. Fakat bunun geriden gelen ama mutlaka gelen kaçınılamaz bir maliyeti vardır: özgürlük. Özgür olunmayan bir alanda kendini ifade edemez özne. Özgür olunmayan bir yerde sorumluluk da yoktur, yapılanlarda vicdan da gözetilmez. Hayatın tanımlılıklar içine sıkıştırıldığı, politikadan yalıtıldığı, kişilerin kendini ifade araçlarından yoksunlaştırıldığı bir ‘habitat’ içinde nefes alan öznelerin yaşadığı durum engellenmedir. İnsan, kişilik kazanıp bireyleşemez tanımlanan alanlarda. Bunun kaçınılmaz sonucu, saldırganlıktır. Toplumun patlamaya hazır bir bomba olduğunun farklı kesimlerce senelerdir dillendirilmesinin bir nedeni de bu olsa gerek. Ana caddeye dönerek konuyu somutlaştıralım: Sınıfta günceli konuşacaksınız ama hangi bağlamda ve kim, nereden bakarak? İnsan, hiç şüphe yok ki dillendirmese de bir dünya görüşüne sahiptir; bir anlamda ideolojik öznedir de. O nedenle “Benim politik görüşüm yok.” diyen birinin sözüne itibar edilmez. Toplum içinde yaşayan her öznenin hayata belli noktalardan baktığı, bakmakla kalmayıp yaşadığı vakıadır. Girişte anılan haberde eylem yapan minibüsçü esnafta dile gelen “bakış”, meselenin nasıl kavrandığını gösteren bir veri. Siyasetin pür halini icra eden politik özne, iki şeyin ayırdında değil; birincisi, kendisinin politik bir özne olduğunun; ikincisiyse yaptığının. Bu farkındalıksızlığın egemen olduğu bir habitatta politik alana dair nasıl bir tutum geliştirilebilir? Politik saha, daraltılıp futbola ve cemaat - tarikat eksenine sıkıştırılmış durumdadır. Politika, hayattır aynı zamanda. Toplum, toplumsal özneler arasındaki diyalektik ile nefes alır. Diyalektiği besleyen toplumlar, haklar ve özgürlükler alanını genişletebilirler. Sınıfta güncel meseleleri her zaman kendi disipliniyle ilişkilendirerek dillendirmeye gayret eden bir öğretmen olarak bir gözlemimi, ardından da yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. 2013 yılının 30 Mayıs’ı yani Gezi kalkışmasının başladığı tarih, öğrenci kitlesini politik alana dahil etti. Gezi, pek çok anlamda kırılmadır. Konumuz bağlamında bakılırsa sınıfın politik alana evrilmesinde, öğrencilerin de politik özneliklerinin farkına varmalarında kilometre taşıdır. “Gezi” ile başlayıp “dershaneler”le devam eden ama artık gündelik dile espri olarak yerleşen meşhur “ayakkabı kutu”suyla tavana vuran güncel, enikonu konuşulur oldu sınıflarda da. Daha önceleri hemen sıkılan öğrenciler, konuyu anlamak istercesine merakla dinliyorlar, sorular soruyorlar. Ders verdiğim alanın ‘marjinal’ görülmesi nedeniyle genellikle sabıkalı bulunuruz daha tanınmadan. Güncele dair bir şey söylemeden önce anekdot tadında bir fıkra: Papa New York’a gider, JFK Havalimanı’nda gazeteciler karşılar, içlerinden biri papaya “New York’taki genelevler hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorar; ömür boyu cinsel perhiz yemini etmiş olan Katolik Hıristiyanların ruhani lideri, “Bu soru bana sorulur mu, benimle ne ilgisi var?” anlamında “New York’ta genelev mi var?” diye sorar; ertesi gün gazetede, sürmanşetten şu ‘haber’ verilir: “Papa, New York’a iner inmez New York’ta genelev olup olmadığını sordu!” Bu anekdotu, öğrencilere, söylenenleri bağlamı içinde anlamaları için anlatırım. Çünkü hem alanıyla hem de güncel meselelerle ilgili çok sıkıntı yaşamış ama bir türlü ıslah olmamış biri olarak yaşayacağım olası sorunları daha baştan olabildiğince öngörerek mani olmaya gayret ederim. İletişimin ya da belli türden bir konuyu konuşmanın temel koşulu dilsel becerilerdir. PISA sonuçları ele alındığında temel eğitimi bitiren öğrencilerin Türkçe okuryazarlığı konusunda “sınıfta kaldıkları” hepimizce malum. Dilsel becerilerinin yeterince gelişmemiş olması, söylenenleri ilişkilendirme becerilerinden yoksun olduğunu gösterir. Bu koşulda bırakın günceli gündelik konuların istişaresi dahi neredeyse olanaksız hale gelir. Hızlı okuma kursuna gittikten sonra Savaş ve Barış’ı okuyan birine “Kitap ne anlatıyor?” diye sorduklarında verdiği cevap gibi: “Olay Rusya’da geçiyor.” Karamsar değilim ama söylenenler ya da konuşulanların nereye gideceğinin önceden kestirilemediği bir iletişim ortamında konuşmak fiili gerçekleşemez. Yapılan, neredeyse yirmi yılını dolduran tartışma programlarında olduğu gibi çemkirerek böğürmekten öte değil. Hoş, olamaz da! Bu durumda ne yapacağız, ya da ne yapıyoruz? Güncel meselelerden sınıfın gündemine düşen bir konu olması lazım. Öğretmen, öğrenci, sınıfın dengesi, farklı dünya görüşüne sahip öğrencilerin çatışması vb. pek çok sorun yaşanmasına neden olabilir; neticede kolay bir şey değil. İşin bir de idare boyutu var. Öğretmen örgütlenmesi üçü tanımlı ve biri tanımsız dört kategoriye ayrılmış durumda. Eğitim-Sen, Türk Eğitim-Sen ve Eğitim Bir-Sen, üç ayrı dünya görüşünü temsil ederken bir de örgütsüz öğretmenler var. Sınıfta herhangi bir konunun konuşulması, diğer öğretmenlerce konuşanın sendikasına göre onaylanır ya da onaylanmaz. Yani söylenene değil söyleyene bakılır. Türkiye habitatındaki bu durum, Eski Yunanların “Mahkemeler karanlıkta yapılırdı ki söyleyene değil söylenene bakılsın diye!” sözünü hatırlattı. Bu kültür, konuşana güven verir. Kamplaşmanın derinleştirildiği siyasal-toplumsal habitatta konuşmak, öyle kolay bir mesele değil. O halde konuşmayacak mıyız? Tabii ki konuşacağız, konuşmanın sorumluluğumuz olduğunun bilinciyle üstelik. Bu sıkıntılı ve de sorunlu konuyu, sınıfta konuştuğumuz bir konuyla somutlaştırıp konuya dair rastlamsal düşüncelerle yazıyı bitirelim. Yakın zamanda 30 Kasım 2013’te gazetelere yansıyan bir haberde “AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay’ın Bayburt’ta katıldığı panelde, “Türk dediğin bir sen- İnsan, hiç şüphe yok ki dillendirmese de bir dünya görüşüne sahiptir; bir anlamda ideolojik öznedir de. O nedenle “Benim politik görüşüm yok.” diyen birinin sözüne itibar edilmez. 15 Dilsel becerilerinin yeterince gelişmemiş olması, söylenenleri ilişkilendirme becerilerinden yoksun olduğunu gösterir. Bu koşulda bırakın günceli gündelik konuların istişaresi dahi neredeyse olanaksız hale gelir. 3 Erişim 24 Ocak 2014: http://www. cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/14539/ AKP_li_Aktay__Turk_diye_bir_irk_yok.html 4 Parrhesia, Eski Yunanca “hakikati söylemek” anlamında kullanılır. Burada da o bağlamda zikredilmiş, konuşmak, ama doğruyu konuşmak ya da hakikati dillendirmek anlamında. 5 Yunanca hakikati söylemek 16 16 tezdir zaten. Türk diye bir ırk yok.” sözleri tepkilere neden oldu, bazı öğrenciler salonu terk etti.”3 ifadeleri, belli ki televizyonlara ve sosyal medyaya da konu olmuş ve bazı öğrencilerim felsefe dersinde bana sordular. Ben de “Türk, Arap, Yunan, Ermeni, Kürt vb. sosyo-kültürel, hukuksal, siyasal kategorilerdir, olgusal kategoriler değildir. Çünkü antropolojik anlamda yapılan araştırmalar, Akdeniz coğrafyasında belli bir ırktan değil Akdeniz ırkından söz edilebileceğini söyler; kaldı ki daha düne kadar İzlandalıların saf ırk olduğu iddia edilirdi ama İzlandalıların DNA’ları üzerinde yapılan araştırmalar, onların da en az Akdenizliler kadar karmaşık olduklarını gösteriyor. Yani Türk, olgusal bir kategori olarak yoktur ama hukuksal, siyasal, kültürel anlamda vardır.” mealinde bir açıklama yaptım. Neredeyse infial yaratmış sözlerim. Kurumun müdürü, öğrencilerin ve bazı velilerin “Çocuklarımızı Türklüğe hakaret için mi kursa gönderiyoruz?” dediklerini benimle paylaştı ve konuyu sordu. Şimdi buradaki sorun, konuşulan kitlenin kavrayışıyla, üslupla çok yakından ilgili. Kitle, akademik anlamda yapılan sınıflandırmayı kavramaktan uzaksa, linçe varan bir tepkiyle de karşılaşabilir insan. İkinci kez yeniden soralım sorumuzu: O halde konuşmayacak mıyız? El cevap: Tabii ki konuşacağız, konuşmanın etik sorumluluğumuz olduğunun bilinciyle. Etik sorumluluğun “parrhesia”4 temelli konuşmak olduğunun bilinciyle ama. • Modernizmle birlikte sosyal hayattan uzaklaştırılan okul ve sınıf, güncelin çırılçıplak konuşulması ve steril halin kırılmasıyla hayata yakınlaşabilir. • Parrhesia5, etik bir sorumluluktur. O nedenle öğretmen gibi öğrenciler de güncele dair düşüncelerini belli bir disiplinle ifade etmeye cesaretlendirilmelidir. • Günceli konuşmak, bireyi, içinde yaşadığı toplumun içinde kişileştirir. Öğrenci, konuşarak kişileşir. • Sınıfın çok farklı bir gündemi olabilir oysa bu durum, öğretmence küçümsenme konusu değil zenginlik olarak görülebilir. • Gündemdeki konuların kuramsal bir çerçeveye oturtulması, öğrencilerin parça parça bilgi yığınları arasında çeşitli bağlantılar kurmalarını sağlar. • Konuşmak, öğrenci grubunun birbirlerini tanıma ve anlamalarına olanak sağlar. • Konuşmak, konuşanlara, belli bir dünya görüşü kazandırır ya da dünya görüşlerinin farkına varmalarını. • Konuya dair konuşan özne, kullandığı terminolojiyle kendine dünyada bir “habitat “edinir. • Konuşmak, insanı özneleştirip “yurt” sahibi kılar. • Özne, konuşarak iletişim habitatıyla yüzleşir. Yüzleşmek, insanda, kendini Sınıfta günceli konuşmaya dair rastlamsal ve çevresini tanımlamak ihtiyacı yaratır. düşünce kırıntıları • İletişim habitatı, ancak, öznelerin konuşmasıyla olanaklı zemin kazanabilir. • Gençlerin sert bakışları, güncele dair konuların konuşulmasında mevcut • Yüksek kültür ve hoşgörüye olanaklı kamplaşmayı derinleştirir. birlikte yaşamın koşulu konuşmaktır. SINIFTA GÜNCELİ KONUŞMAK Sultan Ongun Orhan Döşemealtı İmam Hatip Lisesi Müdür Yardımcısı Küreselleşen dünyada, tek noktaya odaklanmışız. Oysa bunun dışında akan bir yaşam mevcut. Mevcut eğitim sistemimizde, okullarımızda testler arasına sıkışmış, sıkıcı bir ortam olduğunu düşünürüm. Üniversiteye giriş sınavı için daha ilkokulda akademik başarıyı artırmak amacıyla öğretmenler adeta yarışır: Ünite sonlarında kazanım değerlendirme sınavları, yardımcı kaynaklardan yapılan sınavlar… Çalışmayan öğrenci için sorun yoktur. Çalışmadıklarından kendilerini farklı alanlarda fark ettirmeye çalışırlar. Artık onlar okulun sorunlu öğrencileridir. Çalışan öğrenci de bıkar, bu sınavlar adeta yıldırır onları. Daha ergenliğe girmeden bunalmaya başlarlar. “Sıkıldık, bu nasıl bir yaşam, testler, bitmek bilmeyen ödevler…” “İlkokuldaki öğrenci ne zaman gezeceğim, ne zaman rahatça oyun oynayacağım” derken, lise öğrencisi “bu kadar çalışıyorum da ne olacak, gençliğimi yaşayamıyorum, en güzel yıllarımı test soruları çözerek heba ediyorum, ailem biraz daha zengin olsaydı üniversite sınavına çalışmam gerekmeyecekti” diye hayıflanır. Okullarda geçirilen vakit azımsanmayacak kadar fazla. Okul öncesinden lise sonuna kadar geçen zaman hiç de az değil. İnsan ömrünün çeyreği gibi bir zaman dilimini kapsıyor. Okulda yemek yapma, çamaşır yıkama ve ütüleme, temizlik yapma gibi beceriler kazandırmıyoruz. Bazı meslek liselerine gidenleri bunun dışında tutuyorum. Tek noktaya odaklanmışlık var. Tek kaygı, lise sonunda girilecek üniversite sınavı. Birçok veli, çocuğunun becerilerini dikkate almaz. Mesela, “Benim çocuğumun el becerileri çok iyi, ileride çok iyi bir terzi olabilir. Bu konuda çocuğumu yönlendirebilirim” demez. Evde anne “Aman çocuğum sen ders çalış bütün işleri ben yaparım” der ve çocuğunu evin içinde yaşamın akışına bırakmaz. “Sen öğrenme, ileride işin olursa yaptıracak birilerini bulursun” der. Anlattığımız dersler de aslında itiraf edin çoğunlukla güncelden uzaktır. Küreselleşen dünyada, tek noktaya odaklanmışız. Oysa bunun dışında akan bir yaşam mevcut. Okullar öğrencilere neleri kazandırır? Kaçımız meslek sahibi olduktan sonra 17 Sosyal medyaya da çok dirençliyiz. Çoğumuzun farklı uğraşlar ediniyoruz? Ya da bu uğraşlar için vaktimiz kalıyor mu? Öğrencilik yıllarımız sınavı kazanacağız diye geçti. Şimdi de aynı yaşam döngüsünü çocuklarımıza uyguluyoruz. Okuldaki eğitimin niteliği düştükçe, sosyal yaşam dışında bıraktığımız çocuklarımızın, gençlerimizin bireysel kimliklerinde de sıkıntılar oluşuyor. Okullarımızda, var olan eğitim müfredatının dışına çıkamıyoruz. Öğretmen olarak bizi sınırlayan bir müfredat var. Bu da öğretmenin konumunu zedeliyor, işlevselliğini azaltıyor. Neler Değişti? bu medyada hesapları bile yok. Oysa öğrencilerimiz çoğunlukla orada. 18 18 Yaşadığımız çağ için “bilgi çağı”, “iletişim çağı”,” ağ toplumu çağı” gibi tanımlamalar kullanılıyor. Biz bu çağın neresindeyiz bunu sorgulamamız lazım. Değişen sadece evlerimizdeki elektronik aletler değil, değerlerimiz ve kültürel yapımız da değişiyor. Değişime öğretmen olarak direnç gösterenlerin sayısı da az değil. Bilgisayarın girmediği ortam yok ama bilgisayarda yazılmış bir ödev kabul etmiyoruz öğrenciden. Bahanemiz de şu: “Öğrenci okumamıştır, kopyala-yapıştır yapmıştır”. Burada kendimizde bir eksiklik aramamız gerekmez mi? O ödevi öğrenciye verdiğimizde öğrencimizle kaç kez görüşüp, öğrenciyi yönlendirdik, çalışmasının aşamalarını takip ettik? Sosyal medyaya da çok dirençliyiz. Çoğumuzun bu medyada hesapları bile yok. Oysa öğrencilerimiz çoğunlukla orada. Sınıfta kulak ardı ettiğimiz, cevap vermediğimiz her konuyu konuşuyorlar. Şöyle ya da böyle bir fikirleri var. Ellerinden geldiğince görsel olarak ya da yazıyla, fikirlerini ifade etmeye çalışıyorlar. Öyleyse direnmek niye? Sınırları kaldırmak Şimdi bugünü yaşıyoruz. Dünde değiliz. Hiçbir zaman da dünde olmayacağız. Her şey değişiyor. Bilgi de öyle. Değişim ivmeli, artan bir grafik çiziyor. Hızlı hem de çok hızlı. Değişimin sürekliliği öğrenmede geri kalmamayı gerektiriyor. Bu sınırlarımızı zorluyor açıkçası. Öğrenme sadece okulda değil yaşamın tüm alanına yayılmayı gerekli kılıyor. Gündemde spor faaliyeti olarak futbol çok konuşuluyor. Konuşulan diğer konular arasında ekonomi ve siyaset geliyor. Her üç alanda da siyasi odaklı konuşmalar yapılıyor demek yanlış olmaz. Uygun sorular ve cevaplar Dünyadaki bu hızlı değişimi takip etmeyen birey yaşamının diğer kısımlarında zorluk yaşar. Burada biz öğretmenlere önemli görevler düşüyor. Okul dışında hem bizlerin hem öğrencilerimizin bilgiyi sürekli yakalama noktasında kazanımlarımızın olması gerekiyor. Bilgi çok hızlı değişiyor. Eskiden beden kuvvetiyle yapılan işler kalmayacak gibi. Tabi meslekler de değişiyor fakat artan işsizlik de gençleri ve bizleri geriyor. Ne yaparsak yapalım değişmeyen bir yapımız var gibi. Gerek futbol gerek siyaset ya da konu her ne olursa olsun yandaşlıktan öteye gidememek bizim en büyük çıkmazımız. Sizce, burada bizim görmezden geldiğimiz, öğrencilerimizin sorduğu soruları yanıtsız bıraktığımız, siyasi söylemler yapmadan anlatacağımız konular yok mu? Eskiden gelen bir korku ve güvensizlik ortamı var. Bu korku ve güvensizliği maalesef öğrencilerimize de aşılıyoruz. Toplumda çok kişi olur olmaz konuşur, yargılar ve de eleştirir. Eleştirmeden önce bu konuda ne kadar bilgisinin olduğuna bakmaz, bu konuda kendinin ortaya koyduğu bir ürün var mıdır? Bir çalışma yapmış mıdır? Bunlarla ilgilenmez, değişmeyen yönlerimizden biri de budur. Gözlerimizi kapattığımızda bu sadece bizim için karanlıktır, ortamın aydınlık olduğu gerçeğini değiştirmez. Öyleyse öğrencilerimize eleştirel düşünme becerisi kazandırmalı, onların sorularına ket vurmamalıyız, çünkü değişen dünyada eleştirel düşünen, problemlere çözüm üreten bireylere ihtiyaç vardır. İhtiyaçlarımız neler? Öğrencilerimize seçim yapabilmeyi öğretmeliyiz. Hangi konu olursa olsun, iyi bir seçim yapmak için bilmek gerekir. Örneğin, evinize bir oturma grubu alıyorsunuz. Büyüklüğü nasıl olmalı, ihtiyacımızı karşılaması için işlevselliği, kumaşının dokusu nasıl olmalı gibi soruları sormadığınızda rastgele gözünüze hoş geleni almanız kaçınılmazdır. Dolayısıyla bilgiden çok işiniz o ürünün reklamlarına bakmaktan öteye gidemez. Reklamlar ürünlerin kötü yanlarını hiçbir zaman göstermez. Siyaset de böyledir. Hiçbir siyasi parti eksikliklerini anlatmaz. Yerel seçimler yaklaşırken evde en çok konuşulan konu siyaset değil midir? A ya da B partisinin oy oranları konuşulmaz mı? Halktan kaç kişi siyasilerin programlarını incelemiştir? Biz de gündem bu konulardan oluşuyorken okulda bu konulara değinmekten kaçınırız. Siyasilerin yaptıkları bence fanatik taraftarlıktan ibarettir. Bu bağlamda hoşgörü, uzlaşma, farklı fikirden olanlarla ortak pay- dalar terk edilmiş oluyor. Öyleyse sınıfta anlattıklarımız havada kalıyor. Oysa insan olmak nedir? Her ne olursa olsun iyiden yana, doğrudan yana olmak, hangi konu olursa olsun haksızlığa hayır diyebilmek değil midir? Halk arasındaki siyaset konuşmaları amatörlükten ileri gidemiyor. Bundan kurtulmak için ise bu ilginin okullara taşınması gerekir. Buradan şunun anlaşılmamalıyız: Okullarda partileri konuşalım demiyorum. Bugün siyasal anlamda sorunlar yaşanıyorsa bunun nedeni okulda ve ailede verilen eğitimin eksikliğidir. Öğretmenler olarak gerçekten sorumluluk duygusuna sahip olmayan, yurttaşlık anlayışı içerisinde hizmet etmeyen meslektaşlarımız var. Dünün ve bugünün siyasilerini biz yetiştirmedik mi? Hâlâ eksik olan bir şeyler var. Siyaseti düşünsel anlamda anlatmalıyız. Nedir, ne değildir? Siyasilerde olması gereken nitelikler, siyasal iktidarın amacı ne olmalı gibi. Bu tür bilgileri sadece yaşamın olağan akışına bırakmak yanlış öğrenmelere yol açar. Bu, bile bile trafikte arabanın önüne atlamaya benzer. Bunun için farkındalık oluşturan okullara, sistemlere, öğretmenlere ihtiyacımız var. Öğrencilere yurttaşlık bilgisi vermeli ve bunu değişen yenidünya koşullarında anlatmalıyız. İnsan hakları, demokrasi, adalet, gelir dağılımı gibi. Yurttaş olmayı öğrenmek bu saydığım konularda bilgili olmayı gerektiriyor. Ciddi boyutta yurttaşlık eğitimine ihtiyacımız var hatta bunu yetişkinlere de uygulamalıyız. Eğitimin yaşamın bir parçası olduğundan bahsediyorsak bu sadece okullarla sınırlı kalmamalıdır Halk arasındaki siyaset konuşmaları amatörlükten ileri gidemiyor. Bundan kurtulmak için ise bu ilginin okullara taşınması gerekir. 19 Dershanelerin Kapatılması: Öğretmenler Hükümet Kadar Kararlı Değil ÖNCÜ Eğitimciler İstanbul Türk eğitim sisteminin son 40 yılına damgasını vuran dershane gerçeği 14 Mart 2014’te yasalaşan kanunla artık tarih oldu. Dershanelerin kapatılması/ dönüştürülmesi sürecinin en hararetli olduğu günlerde siz meslektaşlarımıza bir anket uyguladık. Anket sonuçlarından eğitimcilerin dershanelerin kapatılması/dönüştürülmesi konusunda Hükümet kadar emin olmadıkları ortaya çıktı. Türkiye genelinde 864 eğitimcinin katıldığı ankette öne çıkan sonuçlar şöyle: Katılımcıların %60’a yakını dershanelerin bugün bir ihtiyaç olduğunu ancak eğitim sistemimiz düzeldiğinde dershanelere ihtiyaç kalmayacağını düşünüyor. % 70 dershanelerin veli için bir külfet olduğunu kabul ederken dershanelerin kaldırılacağından emin olan eğitimci oranı % 52 civarında. Katılım- 200 2 cılar dershanelerin kapatılmasının eğitim sistemimizin daha iyi bir konuma geleceği konusunda o kadar emin olamıyor. Zira bu yönde görüş bildirenlerin oranı % 47’de kalıyor. Diğer taraftan dershanelerin faydası konusunda da bir kafa karışıklığımız olduğu ortaya çıkıyor. İddianın aksine dershanelerin öğrencilere katkısına inananların oranı da fırsat eşitliği sağladığına inananların oranı da % 45’ler düzeyinde kalıyor. Ancak dershanelerin sosyal eşitsizliğin bir ürünü olduğu konusunda bir birleşme olduğu da (yaklaşık %60) görülmektedir. Eğitimciler dershanelerin “milli eğitim” sistemimizin kurulmasının önüne bir engel olduğu görüşüne yakın durmamaktadırlar (% 52). Fakat katılımcıların neredeyse dörtte üçü dershanelerin kapatılmasının özel ders ve etüt ihtiyaçlarının başka yollarla telafi edileceği gerçeğiyle bizi baş başa bırakacağından neredeyse emindir. Ayrıca dershanelerin özel okula dönüşebileceği konusunda da şüphelidir. Zira katılımcıların sadece % 38’i bu fikre yakın durmaktadır. Anketin bir başka çarpıcı sonucu ise dershane öğretmenlerinin sınavsız olarak atanması konusundaki düşüncelerdir. Ankete katılanların %50’den fazlası dershane öğretmenlerinin sınavsız atanmasını doğru bulmamaktadır. Anketin son üç sorusu ise dershane tartışmasının toplumsal algısına yönelikti. Eğitimciler tartışmanın altında başka hesapların yattığından neredeyse emindir (%73). Nitekim bu tartışma üslubunun soruna çözüm arayışına yönelik bir üslup olmadığını düşünmektedir (%60). Anketin son sorusu ise dershanelerin kapatılma fikrinin yaygınlığı ve kabulüne ilişkindi. Bu soruda katılımcıların kararsız kaldıkları ve kapatılması lehinde (%46) ve aleyhinde (%47) olanların yakın oranlarda oldukları görülmektedir. Cinsiyetiniz Erkek Kadın 681 173 %80 %20 Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum Mesleki Kıdeminiz? 138 126 55 221 303 %16 %15 %7 %26 %36 Yakın zamanda dershanelerin kapatılacağını düşünüyorum. 1-5 yıl 151 %18 5-10 yıl 163 %19 11 yıl ve üstü 535 %63 Göreviniz? MEB’de Öğretmen 521 %60 Özel’de Öğretmen 41 %5 Dershane Öğretmeni 49 %6 Eğitim Yöneticisi 125 %14 Serbest Eğitimci 28 %3 Öğretmen Adayı 27 %3 Diğer 73 %8 Bugünkü eğitim sistemimiz içerisinde dershaneler bir ihtiyaçtır. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 317 167 28 159 176 %37 %20 %3 %19 %21 İdeal eğitim sistemine ulaşılması durumunda bile dershaneler ihtiyaç olmaya devam edecektir. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 185 251 151 151 102 %22 %30 %18 %18 %12 Dershanelerin kapatılması ideal eğitim sistemine ulaşmaya katkı sağlayacaktır. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 171 210 70 143 249 %20 %25 %8 %17 %30 Dershaneler veliler için maddi bir külfettir. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 365 211 37 138 86 %44 %25 %4 %16 %10 Dershaneler öğrencilerin sosyal yaşamı ve gelişimine katkı sağlamaktadır. 21 Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 191 209 70 180 186 %23 %25 %8 %22 %22 Dershaneler eğitimde fırsat eşitliğine katkı sağlamaktadır. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 231 142 32 210 224 %28 %17 %4 %25 %27 Eğitimde sosyal eşitsizlik dershaneleri doğurmuştur. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 245 %29 223 %27 68 %8 194 %23 109 %13 Dershaneler kendi “Milli Eğitim Sistemi”mizin doğmasına engel teşkil etmektedir. Tamamen Katılıyorum 151 22 22 %18 Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 181 %22 62 %7 230 %27 213 %25 Dershanelerin kapanması durumunda özel ders ve etütlere ilgi artacaktır. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 357 %43 233 %28 76 %9 120 %14 49 %6 Dershanelerin birçoğu süreç sonunda özel okula dönüşecektir. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 60 %7 263 %31 133 %16 228 %27 153 %18 Dershane öğretmenleri sınavsız olarak MEB bünyesine alınmalıdır. Tamamen Katılıyorum 122 146 Katılıyorum %15 %18 106 %13 236 %28 224 %27 “Dershane” üzerinden yürütülen tartışma “dershane” ve “eğitim”le doğrudan ilgili olmayan bazı hesaplaşmaların yansımasıdır. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 377 %45 236 %28 82 %10 84 %10 57 %7 “Dershane” üzerinden yürütülen tartışmanın medyadan yansıyan biçimini, soruna çözüm bulmak bakımından yararlı buluyorum. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 105 %13 145 %17 79 %10 242 %29 260 %31 Şahsen son tartışmalar başlamadan önce de dershanelerin kapatılmasından yanaydım. Tamamen Katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum 215 %26 177 %21 56 %7 154 %18 231 %28 Sınıf geçmek Her haziran bir sınıf büyüyorum öğretmenim. Boyum uzuyor, bedenim gelişiyor elbette. Fakat yıl boyunca akletmeyi, sorun çözmeyi, öğrenmeyi öğrendim sayende. Duygularımı tanıdım, kişiliğimi inşa ettim rehberliğinle. Yeni yılda karşına daha olgun bir insan, daha donanımlı bir birey, daha bilinçli bir öğrenci olarak çıkacağım. Sen de yıl boyunca kazandığın deneyimlerle daha tecrübeli bir öğretmen olarak karşılayacaksın beni! Birlikte büyümek güzel öğretmenim. 23 Ögretmendik Mimoza Çicegiydik Tuttuk en aydınlık yolu Uzandık ülkemin güzel insanlarına Yağmurlardan sonra gecikmiş bir gülümsemeyle Çıktık kalemimizle kutsal bir göreve Vardık ilk tayinle bozkırın küçük köyüne Öğretmendik, mimoza çiçeğiydik Bir ışık bir ışık daha diye haykıranlara Çığlık çığlığa adını koyamadığımız ayraçlara ulaştık Bir akşamüstü Bilginin kutsallığı üstüne, gelecek aydınlık günler üstüne Öğüttük buğdayımızı değirmenimizde yalaz ateşler içinde Öğretmendik Karatahta önündeydik Akıllı mıydı tahta hiç düşünmedik Güz gelince koştuk sınıflara Hayatlar verdik küçücük tohumlara Küçücüktü parmakları Kemal’in Kara tahtanın önünde Ayaklarına baktık Ayakkabıları yırtık Okul evin iki kilometre ötesinde Yatağına sığmayan ırmaktık Kanat olduk kuşlara Işık olduk Anadolu’ya Öğretmendik Nöbetteydik Maviye kesen düşlerimizle yurdu bekledik İçimizden eksilen şehirlerden bazen çekip gitme duygusu sardı bizi Saklandık o zaman arkasına kelimelerin 244 Kendi sesimize uyandık bazen “Çocuklar bugünkü konumuz” diye başlıyordu her cümle Uyuyordu dağ uyuyordu seyyareler Uyuyordu dudaklarımızdaki ıslık yarası Aykırı mavzerler üzerinde yürüyorduk Gözlerinde öğrenmenin ışığı huzmeleniyordu Kemal’in Öğretmenim diyen her ses heybemizdeki kır çiçeğiydi Öğretmendik Kıyısız bir gemide Öğrencilerimiz sığındığımız limanlarımızdı Öğretmendik Malazgirt’te Miryekefalon’da Kocatepe’de Bilimin ışığında Tarihin otağında kah Fatihtik kah Akşemseddin Kah Şeyh Bedrettin kah Halide Edip Köyde kentte bucakta Tohumlar ekiyorduk has bahçemize Ve orada öğrencilerimiz güzel bir geleceği yazıyordu kılıcın sadağına Türküler biriktiriyorlardı derin yaralar adına Ve haziran bitiyordu Ömrümüzün en uzun haziranıydı bu Okuduğumuz kitaplar da bitiyordu Ve tam orada başlıyordu ayrılıklar Yüzümüzün alacakaranlığında Irmak ölüyordu bilinmez niçin Belki denize kavuşmak için Ve tutuşuyorduk alaca şafakta Kızılırmak suyunda Öğretmendik Kah karanfildik kah kır çiçeğiydik Bir gün niceleri gibi beyaz yelkenlere binip gittik Ömriye KARATAS EĞİTİMDE MOTİVASYON ÜRÜNLERi 25 www.edam.com.tr Ferah Mah. Ferah Cad. Bulduk Sok. No:1 34692 Üsküdar - İstanbul / Türkiye Tel./Fax: +90 216 481 30 23 , n ü g z Ö e v k i m e d a Ak r e l ü p o P r a l n ı y Ya 26 eğitim danışmanlığı ve araştırmaları merkezi Barış Dili olmak üzere dört konu tartışılacak ve sonuç bildirisi hazırlanıp kamuoyuyla paylaşılacaktır. Öncü Eğitimciler Uluslararası Öğretmen ve Eğitim Öncüleri Derneği; Türkiye’de ve çevre ülkelerde bulunan öğretmen ve eğitimcileri “Eğitim’le Barış: Peace with Education” ana temalı, konferans, çalıştay, atölye ve sempozyum içerikli uluslararası katılımla gerçekleştirilecek eğitim zirvesinde buluşturmaktadır. Her yıl farklı ülkelerde yapılması düşünülen “I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi” Türkiye ve çevre ülkelerde kalıcı huzur ve barışın tesisi için eğitimcilerin inisiyatif alması gerektiğine inanarak yola çıkmaktadır. Alanında bir ilki gerçekleştirecek olan I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi Türkiye’nin barış sürecini kalıcı kılma hususunda komşu ülkelerimizin eğitimcilerinin de katılımıyla önemli bir katkı sağlayacaktır. dından on iki ülkeden gelen eğitimcilerin “Ülke Eğitim Raporu” sunumlarıyla programın ilk günü tamamlanacaktır. Öncü Öğretmenler Zirvesinin ikinci günü “Barışın Önündeki Engeller ve Eğitim Faktörü” konulu Çalıştay ve “Farklı Kültürel Topluluklara Yönelik Eğitsel Etkinlikler” Atölyeye gerçekleştirilecektir. Atölyelerde çeşitli ülkelerden katılan öğretmenlerimiz tarafından sekiz farklı uygulama paylaşılacaktır. Çalıştayın açılışı, Zirvenin organizasyonunda Öncü Eğitimciler Derneği’nin partnerlerinden Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Dekanı Selahattin TURAN’ın “Modern Okul ile Barış Arayışları” adlı çağrılı Konferansıyla yapılacaktır. Çalıştayda Sosyal Barış Odaklı Eğitimin Amaçları ve Okul, Çokkültürlü Eğitim, Toplumsal Barış ve Müfredat, Okul Kitapları ve I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi’nin üçüncü günü “Barışın İnşası ve Muhafazasında Eğitimin / Eğitimcilerin Katkısı” temalı sempozyum gerçekleştirilecektir. Sempozyum Öncü Eğitimciler’in danışmanlarından İbrahim Hakan KARATAŞ’ın yöneteceği Açılış Paneli ile başlayıp paralel oturumlarda sunulacak yirmi dört bildiriyle devam edecektir. Zirveye 52’si yurt dışından olmak üzere toplam 124 eğitimci katılacaktır. Zirve boyunca iki konferans, bir panel, dört çalıştay, sekiz atölye uygulaması ve yirmi dört bildiri sunumu yapılacaktır. Öğretmen ve eğitimciler zirvenin çalıştay bölümü hariç tümüne dinleyici olarak katılabilecektir. Yer sıkıntısı olabileceği için dinleyici olarak katılmak isteyenlerin www. oncuegitimciler.org.tr adresinden başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Zirveye katılım ücretsiz olup dinleyicilere katılım sertifikası verilecektir. I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi program ve afişlerine sitemizden ulaşabilirsiniz. TİKA (Türk İş Birliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı) tarafından desteklenen program 23 Haziran’da başlayıp 26 Haziran’da sona erecektir. I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi Açılış ve Protokol konuşmalarının ardından Prof. Dr. Aytaç AÇIKALIN’ın “Barışa / Huzura Giden İnce ve Uzun Yol” konulu konferansıyla başlayacaktır. konferansın ar- 27 28 29 30 Sınıfta Günceli Korkmadan Konuşmak VURAL GÜNDÜZ Coğrafya Öğretmeni /Ankara Bilginin hızlı aktığı, yine hızlı olarak güncelliğini yitirdiği bir dönemde yaşıyoruz. Ders kitaplarının bu hıza yetiştiğini söylemek ise çok zor. Günceli takip etmemizi sağlayacak olan okul dışı kaynaklardan, özellikle yazılı ve görsel medya (gazeteler, dergi, televizyon, internet) bu süreçte önemli rol oynamaktadır Eğitim kurumları, öğrencileri hayata hazırlarken, tüm derslerde öğrenmekten keyif alan, çevresine duyarlı, günlük yaşamda gereksinim duyulan temel bilgilere ve yaşam becerilerine sahip, öğrendiklerini yaşamın farklı alanlarında kullanabilen bireyler yetiştirmeyi hedefler. dışı kaynaklardan, özellikle yazılı ve görsel medya (gazeteler, dergi, televizyon, internet) bu süreçte önemli rol oynamaktadır. Yazılı ve görsel medya, öğretmenlerin dersinde günlük olayları işlerken kullanabileceği çok yönlü güncel bilgi kaynağıdır. Bir eğitim-öğretim yılı boyunca işlenecek konular, müfredat programı doğrultusunda sınıf ve branş öğretmenleri tarafından disiplinler arası ilişkilendirmeler yapılarak planlanır ve tüm derslerin işlenişi bu doğrultuda eş zamanlı olarak yürütülmesine çalışılır. Böylece öğrencilerin düşüncelerini ifade edebilme, iletişim kurabilme, estetik duygularını geliştirme, yaratıcılık ve hayal gücünü zenginleştirmelerine fırsat verilir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığının okullarda okutulan tüm dersler için geçerli olan öğretim programları ve her dersin yıllık planında bulunması gereken hususlardır. Öğretmenin bütün derslerde yeri ve zamanı geldiğinde konuları güncel olaylarla ilişkilendirerek öğrencilerin dünü, bugünü ve geleceği anlamalarına yardımcı olması gerekmektedir. Derslerin amaçları arasında olan düşünme ve karar verme gibi becerilerin gelişmesi için, öğrencilerin güncel olaylara ilgi duymasını sağlayacak ön hazırlıkların yapılması gerekmektedir. Öğretmenler, dersinde yazılı ve görsel basından yararlanarak öğrencilerin de katılımını sağlayan öğrenme-öğretme süreçleri düzenlemeli ve öğrencileri toplumsal yaşama hazırlayan ortamlar oluşturmalıdır. Öğrenme-öğretme süreçlerinde yazılı ve görsel basından etkili ve verimli olarak yararlanılabilmesi için öncelikle öğretmenlerin dersinde görsel ve yazılı basında çıkan haberlerin kullanımının önemine inanması ve yararları konusunda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Derslerde güncel konulardan etkili bir biçimde yararlanabilmek için öğretmenlerin ders sırasında güncel konuları ne zaman ve nasıl kullanacağını çok iyi bilmesi ve ders planlarını ona göre uyarlaması gerekmektedir. Öğretmenlerin siyasal ve sosyal konularla ilgili çok çeşitli kaynaklardan bilgi edinmeli, okudukları gazete ve dergilerle ilgili yorumlar yapmalı; yerel, ulusal ve evrensel düzeyde neler olup bittiğini düzenli olarak takip etmeleri faydalı olacaktır. Kendi ön hazırlığını sağlayan öğretmen sınıf ortamını, öğrencilerin bilgiyi kazanıp değerlendirebilecekleri ve bilgi üzerine davranış geliştirebilecekleri bir yer durumuna getirecektir. Bilginin hızlı aktığı, yine hızlı olarak güncelliğini yitirdiği bir dönemde yaşıyoruz. Ders kitaplarının bu hıza yetiştiğini söylemek ise çok zor. Günceli takip etmemizi sağlayacak olan okul 31 Güzel Yazı Yazabilmek Mustafa Yazkan Sınıf Öğretmeni / İSTANBUL Pek tabiî ki her öğrenciden aynı düzeyde performans beklenemez. Her öğrencinin başarılı olduğu alanlar vardır. Yine bazı öğrencilerin el-kol kasları gelişmemiş ve bu konuda egzersizlere ihtiyacı olabilmektedir. 32 2005 Yılında uygulamaya konulan yeni müfredat öncesinde 2. Sınıftan itibaren çocuklara el yazısı öğretilmekte idi. Türkçe derslerinde zaman zaman el yazısı çalışmaları yapılmaktaydı. Yeni müfredat sonrasında el yazısı zorunlu oldu. Artık öğrencilerimize 1. Sınıftan itibaren el yazısı öğretiyoruz. El yazısı öğretirken öğrencide oluşmasın beklediğimiz kazanımlar var: “Güzel yazı yazmak”, “Okunaklı yazı yazmak”, “Sayfa düzenine dikkat etmek” gibi. Sınıflarda normal yazıda olduğu gibi el yazısında da güzel yazan öğrenciler olduğu gibi yazısı bozuk öğrenciler de olmakta. Bu öğrenciler üzerinde öğretmenler ek çalışma ile mesafe almakta. Ancak sınıfın tümünün çok güzel yazması hiçbir zaman söz konusu olmamaktadır. Pek tabiî ki her öğrenciden aynı düzeyde performans beklenemez. Her öğrencinin başarılı olduğu alanlar vardır. Yine bazı öğrencilerin el-kol kasları gelişmemiş ve bu konuda egzersizler ihtiyacı olabilmektedir. Ancak öğretmenliğimde bütün bunlardan farklı olarak öğrencilerin istedikleri zaman güzel yazabildiklerini fark ettim. Örneğin güzel şiir yazma yarışmalarında bazı öğrencilerin beklemediğim düzeyde güzel yazı yazdıklarını gördüm. Bazı öğrencilerin ise evlerinde daha güzel yazdıklarını fark ettim. Bu durumu düşündüm. Acaba öğrenciler istediklerinde güzel yazabiliyorlarsa neden her zaman güzel yazmıyorlar? Sınıf ortamını gözden geçirdim. Sınıftaki kendi davranışlarımı, öğrenciler yazı yazarkenki tutumlarını dikkatlice gözlemledim. Şu sonuca ulaştım: Çocuk yazmak için acele ettiğinden yazısı bozuk oluyor. Bu öğrenciler el kol egzersiz eksiği olan öğrenciler ise ortada yazı diye bir şey kalmıyor. Öğrenciler bir yazı yazarken (tahtadaki yazıyı yazarken veya öğretmen söyleyip öğrenciler yazarken) kendisini rahat hissetmiyor. Hep yetiştiremeyeceğim kaygısı ile acele ediyor. Acele edince yazı bozuluyor. Çocuk için o anda önemli olan yazının güzelliği değil. Önemli olan yetiştirmesi. Peki öğrenci neden yetiştirme kaygısı yaşıyor? Bunun çokça sebebi var. Ancak öğretmenin yazılanları hemen silmesi, bakmadan yazma yapılıyorsa yazmak için yeterli süre verilmemesi gibi sebepler çocukların acele etmesine yol açıyor. Yine öğretmenin tahtaya yazılarını hızlıca yazması da öğrencide olumsuz model oluşturuyor. Yazı güzel olmadığında oluşan olumsuz sonuçları ise şöyle sıralayabiliriz: 1- Öğretmen önemli bir kazanımı sağlayamamış oluyor. 2- Bozuk yazı her zaman öğretmen ile öğrenciyi karşı karşıya getiriyor. Öğretmenin sert tutumu öğrencide “Yazmayı sevmiyorum.” fikrinin oluşmasına sebep oluyor. 3- Öğrenci yazma işini ciddiye alıyor ama her defasında güzel yazı yazmayı başarmıyorsa çocukta başarısızlık duygusu oluşuyor. “Ben yapamıyorum. Başarısızım” demeye başlıyor. Bu ise işin en kötü tarafı. Aşağıdaki çalışmalar çocukların daha güzel ve her zaman güzel yazı yazmasını sağlayacaktır. 1- Okuma yazma çalışmaları sırasında bir çocuğun bir harfi yanlış yaptığı fark edildiğinde hemen müdahale edilmeli. Öğrenciye yardım edilip doğrusu öğretilmeli. Ailesi ile görüşüp yönlendirmeler yapılmalı. Doğru yazılamayan harflerle ilgili fotokopiler hazırlanıp çocuğun tamamlaması sağlanmalı. Unutulmamalı ki yanlış yazılan harf düzeltilmediğinde çocuk ömür boyu yanlış yazmaya devam edecektir. 2-Öğretmen tahtaya yazı yazarken ağır ağır yazmalı. Acele etmemeli. 3-Çocuklara tahtayı veya söyleneni yazabilmeleri için yeterli süre verilmeli. 4-Tahtada bir silinmemeli. yazı varsa hemen 5-Güzel yazı çalışmaları yapılmalı. Yazısı düzelenlerin çalışmaları panoya asılmalı. Annesi ile görüşüp önce öğrenciye sonra annesine teşekkür edilmeli. 6-Bu konuda eksiği olan öğrencilerdeki her türlü ilerleme teşvik edilmeli ve öğreten tarafından fark edilmeli. Bu yazımı hoş bir anım ile bitirmek istiyorum. Ersin isminde bir öğrencim vardı. Ersin’in karakteri de yazı yazmasını engelliyordu. O, her şeyi yazmadan kafasına not alırdı. Yazıyı gereksiz görürdü. Ancak yazması gerekiyordu. Bir gün sınıfça hikaye uydurup yazıyoruz. Herkes katılıyor beraber yazıyoruz. Hikaye neredeyse tamamlanmak üzere idi. Ersin’in defteri dikkatimi çekti. Hikayeyi yazmıştı. Ancak tüm cümleleri ustaca, anlam kaybına mahal vermeden özetleyerek yazmış. Neredeyse tüm cümleler böyle özetlenmiş. Ersinin bu işi ustaca yapmasına hayran kalmış aynı zamanda “Hımm seni uyanık seni” der gibi kısa bir bakış atıp başımı sallamıştım. Hikayede biz en son şöyle demiştik. “Sevgi yatmadan önce pijamasını giydi, dişlerini fırçaladı ve annesine “iyi geceler anne” deyip yatağına uzandı”. Ersin ise bu cümleyi : “Sevgi yapması gerekenleri yapıp yattı.” diye yazmıştı. 33 EĞİTİMİ “GÜNCEL”LEŞTİRME Özgür GİRGİN BT Öğretmeni / BALIKESİR Öyle günler yaşıyoruz ki, ister istemez güncel konular sınıfa taşınıyor, bu noktada öğretmenin yapması gereken, veri akışını yönlendirmek ve doğruyla yanlışı ayırt etme becerisini öğrencilere kazandırmak 344 olmalıdır İnsanın eğitime tâbi tutulması yaratılışıyla beraber başlar. İçerisinde bulunulan zamânın îcâbı gereği, eğitimin mâhiyeti sürekli değişmiş ancak bu değişim her zaman daha iyiye doğru olmamıştır. Eğitimi alan ve verenin motivasyonları, eğitimin kalitesini etkilediği için zaman içerisinde çok farklı metodlar ortaya çıkmıştır. Tüm bunların farkında olan bir eğitimcinin duruşunu sürekli güncellemesi çok önemlidir. Millet olarak, gidişâtın öznesi ve nesnesi olmaktan çıkıp yüklemi olmaya tâlip olduğumuz şu günlerde güncelden kopuk bir eğitim düşünülemez. Biz öğretmenlerin görevi genç dimağlara bilgi yüklemek değil, vâr olan bilgiyi insanlığın faydası adına işlemeyi öğretmek olmalıdır. İnsanlık adına üretilecek yeni bilgiler, madden ve mânen insanı olgunlaştırmalıdır. İşte bu tür bir bilgi üretebilmek için, eğitimcilerin öncülüğünde tüm toplumun günceli derinliğine değerlendirebilmesi gerekir. Öyle günler yaşıyoruz ki, ister istemez güncel konular sınıfa taşınıyor, bu noktada öğretmenin yapması gereken, veri akışını yönlendirmek ve doğruyla yanlışı ayırt etme becerisini öğrencilere kazandırmak olmalıdır. Öğrenciler, güvendikleri öğretmenlerden doğru bilgiyi zaten talep ediyorlar. Tabi hiçbir şeyi umursamayan öğrenciler de var. Her sınıftan bir kaç öğrenciye doğru düşünmeyi öğretebilsek bile bu yeterli bir kazanım olur. Mesnevi gibi eserlerde güncel olayların paralelinde bir çok hikaye var. Gençler çabuk sıkıldığından, kısa ve hikmetli hikayelerle gerçekleri karşı tarafın keşfedebileceği şekilde aktarmak gerekir. Emek verilerek elde edilen şey değerlidir. Bu yüzden gençlerin duyduklarını, zihin süzgeçlerinden geçirip gerçeğe ulaşmaları şart. Karşımızdaki kişinin bize beslediği muhabbetle doğru orantılı olarak söylediğimiz her sözün ona tesir edeceğini unutmamalıyız, bu pencereden baktığımızda öğrenciyle birlikte olduğumuz her ân güncel konulara girmek için bir fırsattır. Öğrenci sıradayken, teneffüsteyken ya da yanımızda bir başka öğretmen varken hatta yolda karşılaştığımızda bu olabilir. Örneğin, öğretmen arkadaşlarımızla konuşurken, öğrencilerin bizi dinlediği bilinciyle, konuşmalarımızı güncel olayların iç yüzlerini deşifre edecek şekilde yapabiliriz. Öğrencileri önce aktif olarak dinleyip kendilerini ifade etmelerini sağlamak da çok önemlidir. Önemsendiğini hisseden öğrenci, önemseyecektir. Branşımızla ilgili doğru seçilmiş güncel bir metni ders içerisinde anlattığımız bir konuyla birleştirip verebiliriz. Zaman zaman öğrencilerimle bazı dokümanlar paylaşıyorum, bu sırada usb belleğimde güncel olaylara dair videolarda oluyor. Uyanık öğrenciler, onlarla dolaylı yoldan paylaştığım bu videoları kopyalıyorlar. Günceli sınıfa taşıma yöntemi ise karşımızdaki kitleye göre değişir ancak önemli olan karşımızdakilerin, bizlerin karşılıksız bir aktarımda olduğumuza inanmalarıdır. Zâten ârife işaret yeterken, uyanmak istemeyeni de uyandırmamız mümkün değildir. Ârif tabiatlı bireylerin dikkatini gönül ehli insanlar çeker. Kalpten kalbe yol vardır derler, önemli olan o yolda olduğumuzdan emin olmak. Zaten “ego” yollarında dolaşanlar, gelmiş geçmiş en iyi yöntemleri de kullansalar kalıcı bir etki bırakamazlar. Özellikle sosyal branşlarda güncel konulara geçiş daha kolay olur ancak burada en önemli etken öğretmenöğrenci arasında güven-sevgi-saygı temelli bir ortamın olmasıdır. Geri kalan, alan ile verenin istidâdına kalmıştır. Sonuç olarak, gençlerin üzerinde oynanan oyunların biz farkındayız ancak onlar farkında değil, öncelikle bu oyunlar hakkında bilgi sahibi olmayı isteyen bir gençliğe ihtiyacımız var. Gençlerin düşünme mekanizmaları, bilinçli bir şekilde, yıllar içerisinde sakat bırakıldığı için önce akıllarını ve vicdanlarını kullanmayı öğrenmeleri gerekir. Bunu öğrendiklerinde güncel olayları doğru değerlendireceklerdir. Bence asıl gündemimiz bu olmalı. Biraz da güncelden bahsederek konuyu kapatalım. Bir twitter kullanıcısının bilgisini verdiğinizde, o kullanıcının en sık nerelerde bulunduğunu google map üzerinde gösteren, yada bir tweet hesabına hangi saatlerde evden girildiğini veren servisler var. Örneğin bir program mârifeti ile 10 yıla kadar bir geçmişi, yeterli fotoğrafları, özgeçmişi, paylaşımları olan farklı farklı karakterler twitterda oluşturulabiliyor. Günümüzde bir insan, bu servislerden ve kullanım amaçlarından habersizse medyanın piyonu olarak kullanıldığının farkına varması mümkün değildir. Gezi parkı olaylarında bir gecede 24 milyon tweet atıldığı biliniyor, bunun adı tweeter meydan muharebesidir. Sosyal medya ajanslarının gezi olayları öncesinde “çok takipçili hesaplar satın alınacaktır” şeklinde e-mail’ler yazdığı da biliniyor. Unutmayalım ki bunlar sadece bizim bildiklerimiz. Farklı kurumların kullandığı muhakkak daha farklı uygulamalar şuan kullanılmaktadır. Sosyal argümanlar bu kadar hızlı değişirken, güncelden kopuk bir birey medyanın her türlü manipülasyonuna açıktır. Bir insanın zeki olması başka bir şeydir, aklını kullanabilmesi başka bir şeydir. Şuan son derece zeki olduğuna ve ülkesini çok sevdiğine zerre kadar kuşku duymadığım gerek Kemalist gerekse mütedeyyin kesimden bir çok insanın akıl tutulması yaşaması ve âdeta kuklalaştırılmasının nedenlerinden biri de budur. Günceli sınıfa taşıma yöntemi ise karşımızdaki kitleye göre değişir ancak önemli olan karşımızdakilerin, bizlerin karşılıksız bir aktarımda olduğumuza inanmalarıdır 35 Öğretmenler: Anayasa’da “Türkiye Vatandaşlığı” yazsın! Türkiye genelinde öğretmenlere uyguladığımız anketten ilginç sonuçlar çıktı. Ankete katılan öğretmenlerin %70’i Anayasa’da “Türkiye Vatandaşlığı” yazılmasını önerdi. Öncü Eğitimciler Derneğimiz tarafından 1 Aralık 2013’te düzenlediğimiz “Milli Eğitimimiz ve Toplumsal Barış” temalı 5. Ulusal Öğretmenim Sempozyumu’nda sunulmak amacıyla Türkiye genelinde öğretmenlere yönelik “Toplumsal Barışa Doğru: Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci” başlıklı bir anket uyguladık. Ankette Kürt sorunu ve çözüm sürecinin siyasi, ekonomik, sosyal ve eğitimsel boyutuna ilişkin 11 soru yer aldı. Katılımcıların %66’sı üniter devlet yapısından yana görüş belirtirken %54’ü devletin resmi dilinin Türkçe olarak kalmasını, %42’si ise devlet hizmetlerinin Türkçe ve Kürtçe sunulmasını istiyor. yana. şünüyor. Çözüm sürecinin başarıya ulaşması için bir genel af ilan edilmesine nasıl bakarsınız sorusuna öğretmenlerin %57’si öldürme ve şiddet suçuna karışmamış olanlar için genel af ilan edilmesini uygun buluyor. Cinsiyetiniz? Çözüm sürecinde eğitimin yeniden yapılanmasına yönelik sorulara verilen cevaplar da öğretmenlerin eğitim sistemimizde yapısal dönüşüme sıcak bakıyor. Katılımcıların %40’ı eğitim içeriklerinin merkezi olarak belirlenmesini isterken %43’ü bölgesel farklılıkların içeriğe yansıtılmasını bekliyor. Meslekî Kıdeminiz? Öğretmenlerin %50’si Kürtçenin şu anda olduğu gibi seçmeli ders olarak okutulmasını, %45’i eğitim yönetiminin bölge bazlı olmasını %41’i ise finansmanının merkezi bütçeden sağlanmasını öneriyor. Ankete katılanların %70’i hazırlanmakta olan Anayasa’da “Türkiye Vatandaşlığı” ifadesinin yer alması gerektiğine inanıyor. Öğretmenlerin %52’si öğretmen ve yönetici atamalarında merkezden atama yönteminin devam etmesi gerektiğini düşünüyor. Öğretmenlerin çözüm sürecinin ekonomik boyutuna ilişkin görüşleri de ilginç bulgular sunuyor. Katılımcıların %74’ü bölgesel kalkınmışlık farkının giderilmesi için devlet destekli özel girişimin tercih edilmesinden Son olarak eğitim sisteminin asıl sorununun ne olduğuna ilişkin soruya sırasıyla yapılanma (%25), içerik, (%21), alt yapı (%21) ve sosyal ortamlar (%19) cevabını verirken en az güvenlik sorunu (%14) olduğunu dü- 366 Erkek Kadın 226 34 %87 %13 1-5 yıl 35 %13 6-10 yıl 41 %16 11-20 yıl 107 %41 21 yıl + 78 %30 1- Bana göre Türkiye için ideal siyasi yapılanma tarzı; Üniter devlet yapısıdır. 165 %66 Federal devlet yapısıdır. 59 %24 Özerk bölgelerin olduğu bir devlet yapılan- 27 masıdır. %11 2- Bana göre yeni anayasada vatandaşlık tanımı; Yürürlükteki Anayasa’da olduğu gibi Türk olarak kalmalıdır. 50 %20 Kürt ve diğer etnik kökenlerin de tanındığı bir yeni tanım getirilmelidir. 26 %10 Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı olarak ifade edilmelidir. 178 %70 3- Bana göre Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili; Türkçe olmalıdır. 139 Türkçe ve Kürtçe birlikte 10 kullanılmalıdır. Türkçe olmalı ancak devlet hizmetlerinde 107 diğer diller de tanınmalıdır. %54 %4 6- Bana göre eğitim içeriği; Şu anda olduğu gibi merkezi yönetim tara- 103 fından belirlenmelidir. %40 Bölgeler tarafından bölgesel farklılıklara göre 109 düzenlenmelidir. %43 Okul bazlı düzenlenme43 lidir %17 %11 Liberal kalkınma modeli 39 uygulanmalıdır. %15 Devlet destekli özel girişim modeli uygulanma- 187 lıdır. %74 5- Bana göre sürecin başarıya ulaşması amacıyla; %6 %57 Şu anda olduğu gibi merkezi yönetim tara- 104 fından sağlanmalıdır. %41 Bölge bazlı finans mo97 deline geçilmelidir. %38 Okul bazlı finans modeline geçilmeli ve veli 51 katılımı artırılmalıdır. %20 10- Bana göre il-ilçe ve okul yöneticileri ile 7- Bana göre Kürtçe; Devletçi kalkınma mo27 deli uygulanmalıdır. Öldürme ve şiddet suçuna karışmamış olan146 ları kapsayan bir af ilan edilmelidir. %38 %42 4- Bana göre Türkiye’nin bölgesel kalkınmışlık farkının giderilmesi için; Terör suçlarından tutuklu ve hükümlülerin tamamını kapsayan bir 15 genel af ilan edilmelidir. Herhangi bir şekilde af söz konusu olmamalı- 97 dır. Şu anda olduğu gibi bir seçmeli ders olarak açı- 126 labilmelidir. %50 Yabancı dil statüsüne alınmalı ve tercih eden50 lere okullarda ikinci dil olarak öğretilebilmelidir. %20 Eğitim öğretim yapan okullar açılmalı ve açıl- 74 masına izin verilmelidir. %30 öğretmenler; Şu anda olduğu gibi merkezi yönetim tarafından belirlenmeli ve 129 rotasyon devam etmelidir. %52 Bölge merkezli olmalı ve bölge yönetimleri tara- 47 fından belirlenmelidir. %19 İl-ilçe yöneticileri merkezi, okul yöneticileri 72 bölgesel, öğretmen seçimi okul bazlı olmalıdır. %29 11- Bana göre eğitim ile ilgili sorunların çözümünde öncelikli olarak; 8- Bana göre eğitim hizmetleri; Müfredat gözden geçi173 rilmelidir. %21 Şu anda olduğu gibi merkeziyetçi yapı ile yö- 84 netilmelidir. %33 Eğitim sisteminin yapılanması gözden geçiril- 212 melidir. %25 Ağırlıklı olarak bölge 114 bazlı yönetilmelidir. %45 Altyapı sorunları çözül173 melidir. %21 Okul merkezli yönetim 55 yapısına geçilmelidir. %22 Güvenlik sorunu çözül116 melidir. %14 Sosyal ortamlar iyileşti161 rilmelidir. %19 9- Bana göre eğitim hizmetlerinin finansı; 37 KUTUPLAŞMADAN KUCAKLAŞMAYA İnsan ihtiyacı olan bir varlıktır. Yiyecek, giyinme, barınma, bilgi, sağlık hizmeti gibi ihtiyaçlarının yanında kendisini koruyup kollayacak, gücüne güç, bilgisine bilgi katacak bir insana yahut insan topluluğuna da ihtiyaç duyar. İnsanlar farklı farklı yaratılmışlardır. Bu tabii farklılıklar nedeniyle her birey sahip olduğu fikirleri doğrultusunda bir kimlik oluşturur. Fakat oluşturduğu kimliği tek başına koruyacak güçte değildir. Bu nedenle kimliğine uygun bireylerin bulunduğu bir kümeye ihtiyaç duyar. Betül türkeş Öğrenci / ADANA “İdeolojiler, izmler üzerimize giydirilen deli gömlekleridir.” diyor Cemil Meriç. Elimizi, kolumuzu bağlayan, bizi biz olmaktan çıkarıp ezberden birkaç ifade ile beynimize empoze edilmeye çalışılan ideoloji bir bataklıktır. 388 Yalnızlıktan çekinen ve korkan insanın bu fıtri arzusu onu bireyler topluluğu bulmaya iter ve böylece kendisini, aylarca belki de yıllarca sürecek bir arayış içinde bulur. Neticede kimliğine uygun bir küme bulup arada yerini alır. Bu insanlar arasında bir kaynaşma vuku bulur. Böylece çeşitli gruplar oluşmuş olur. Farklılıkların olması neticesinde de oluşan bu gruplardan her biri kendi ekseni etrafında bir kutup oluşturur. Bu kutuplaşmada fikirler tartışılır, yeni düşünceler üretilir, kimlikten eklentiler veya çıkarmalar yapılarak yeni kimlikler oluşturulur. Kümeleşen gruplar arasında kutuplaşma meydana gelir. Fakat bu kutuplaşma fikir, düşünce, nesnelerin birbirinden farklı olması anlamında bir kutuplaşmadır. Fikir çatışmalarına neden olabilecek saplantılı bir ideoloji değildir. “İdeolojiler, izmler üzerimize giydirilen deli gömlekleridir.” diyor Cemil Meriç. Elimizi, kolumuzu bağlayan, bizi biz olmaktan çıkarıp ezberden birkaç ifade ile beynimize empoze edilmeye çalışılan ideoloji bir bataklıktır. Bu tür unsurlar aynı dünyayı, aynı güneşi, ayı paylaşan insanlar için umulmaz bir maskedir. Bu nedenle ayrılıkların ideoloji yanlışını doğurmasına izin verilmemelidir. “Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? Fikri kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?” diyen İstiklal şairimiz Mehmet Akif cahiliye ile tarihe gömdüğümüz asabiyet anlayışını beynimize nakşedenin ancak şeytan olabileceğini söylemiş bizlere. Oysa biz Müslümanlar Allah’ın elçisi Muhammed Mustafa(sav)’dan birlikteliği öğrendik. Hepimiz Adem’den doğmaydık. Yine asırlar önce ilk evrensel insan hakları bildirisi ‘Veda Hutbesi’ ile kimsenin kimseye üstün olmadığını öğrendik o sevgiliden. O halde zihnimizdeki farklılıkların kalbimizdeki kardeşlik duygusunu geçmesine izin vermemek gerekmektedir. Kardeşçe yaşamalıyız. Birini ötekileştirdiğimiz zaman aslında bizim de ‘Öteki’ konumuna düştüğümüzü unutmamalıyız. Aynı gökyüzünü paylaşan kocaman bir milletiz. Ve bu gök kubbe hepimizin. Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Topluca vurdukça yürekler, onu top sindiremez. Bir millette ayrılık olmazsa, düşman da olmaz. Büyük medeniyetler kuran devletlere baktığımızda bu birliktelik politikasını çok iyi uyguladıklarını görmekteyiz. Her devlet için iyi bir ‘ayakta kalma’ politikasıdır birliktelik. Bizler, harikulade medeniyetlerin incisi olan Osmanlı’nın torunları olarak bu politikayı hakkıyla ifa etmeli, kutuplaşma nifakından kurtulup, farklılıklarımızı zenginliklerimiz bilerek kucaklaşmalı ve Bediüzzaman hazretlerinin sunduğu reçete ile dostlarımıza karşı mürüvvetkarane muaşeret, düşmanlarımıza karşı ise sulhkarane muameleyle iki dünyamızı felaha çıkarmalıyız. H a z a n Ç i ç ek l e r i Yaz mıydı? Belki de sonbahar… Evet, güzde gelmiştiniz. Hazan dolu bir mevsimde Sararıp solan yürekler vardı. Gözler bakardı gökyüzüne Bir el beklercesine… Üşümüştü ellerimiz öğretmenim, Hayır, belki de yüreklerimizdi üşüyen. Yağan her yağmur tanesi Gönlümüzden kopan fırtınalarla Hüznümüze katılan bir gölgeydi. Kimsesiz çocuklar gibi Suyun kaybettiği kum taneleriydik. Ve bir gün Yaralı gönlümüze merhem olan Alışılmadık bir ses duyuldu kapıdan, Yabancı; ama bir o kadar da sıcak… Yağmur bulutları uzaklaştı koşarak. Ürkek yüreklerimiz çarpıyordu heyecandan İşte ilkbaharın geldiği o an… Hayatımızın melodisi değişmeye başlamış, Çiçekler gibi yeşermişti tüm solgun notalar. Birlikte kazandığımız bütün değerler İçimizde sonsuz sevgiyle çağlar. Yıllar silse de tozlu geçmişleri Ben hala anılarımda saklarım sizi Ve her sınıfa girişimde hatırlarım Bütün dinlediğimiz melodileri. Şimdi ben de bir öğretmenim Ellerini ısıtmak için tüm çiçeklerin. Kalbimde sevginin sıcaklığıyla Yolunuzdan gidiyorum öğretmenim… Ezgi ATEŞ 39 ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ KURBAN KARDEŞLİĞİ II GEZİSİ 12-20 Ekim 2013 Tematik gezilerin öncüsü olan derneğimizin yurt dışı gezilerinin altıncısı olan “Kurban Kardeşliği II” gezisi gerçekleştirdi. Geziye on sekizi Türkiye’den, biri de Sırbistan’dan olmak üzere toplam on dokuz eğitimci katıldı. Gezi çerçevesinde Sırbistan’ın Preşova vadisinde Buyonovaç ili ve köylerinde yaşayan ihtiyaç sahiplerine 35 hisse Kurban dağıtıldı. ÖNCÜ EĞİTİM SOHBETLERİ Ülkemizin ve insanlığın en önemli meselesi olarak gördüğümüz “Eğitim”, ilgilileri ve üzerinde düşünenleriyle tartışıldı. Entelektüel bir beyin fırtınası şeklinde planlanan “Öncü Eğitim Sohbetleri” Muhammet YILMAZ’ın yöneticiliğinde gerçekleştirildi. 13 Kasım 2013’ten 8 Ocak 2014’e kadar Her Çarşamba 19.30’da Öncü Eğitim Sohbetleri’nin ilki gerçekleştirildi. Muhammet YILMAZ yöneticiliğinde her hafta Çarşamba günü saat 19.30’da yapılması planlanan Eğitim Sohbetleri’nin ilki gerçekleşti. Sohbet, derneğimiz yönetim kurulu başkanı Gökhan Erenoğlu’nun bu tür bir çalışmaya neden ihtiyaç olduğunu açıklamasıyla başladı. Eğitimcilerin fikirlerini samimiyetle ifade 40 edebilecekleri ortamları hazırlamanın derneğin önemli bir çalışma alanı olduğunu söyleyen Erenoğlu, bu konuda birçok çalışma yaptıklarını ve her zaman eğitimcilerin fikir, öneri ve projelerine açık olduklarını belirtti. Tartışma konusu “İnsan ve Eğitim” olan sohbette medeniyetler ile ilgili bilgi veren Muhammet Yılmaz, kendimize özgü medeniyet inşasının önemine vurgu yaptı. Katılımcıların fikirliyle oluşturulan beyin fırtınasında Medeniyet İnşası ve İyi İnsan temaları masaya yatırıldı. Muhammet Yılmaz’ın belirlediği diğer tartışma konuları katılımcılar ile paylaşıldı. Onların fikirleri de alınarak değişik ana ve alt başlıklar ile önümüzdeki haftalarda konuşulabilecek konular belirlendi. Sohbet öğretmenlerimizin ileriye dönük istek, fikir ve önerileri alınarak son buldu. Öncü Eğitimciler olarak öğretmenlere yönelik geliştirdiğimiz hizmetlerden biri de materyal üretimi ve paylaşımıdır. Bu amaçla kurmuş olduğumuz www.materyal.org.tr sitemizde 44 farklı branşta 4882 adet eğitim materyali bulunmaktadır.. Eğitim Akademisi öğrencilerimizin Muhammet YILMAZ danışmanlığında oluşturdukları “Materyal Geliştirme Atölyesi” ilk meyvelerini verdi. Değerler Eğitimi alanlarında geliştirilen 20 adet pano nesnesi sitemizde yayınlandı. Siz de ürettiğiniz eğitim etkinliklerini, sınıf içi öğretme süreçlerini ve tüm öğrenme nesneleri ile geliştirdiğiniz materyalleri, yazılılar ve benzeri öğretmenler tarafından ihtiyaç duyulan belgeleri sitemizden yayınlayabilirsiniz. Materyal sitemiz hizmetindedir. ücretsiz olarak öğretmenlerimizin Materyalleri indirmek için lütfen sitemizi ziyaret ediniz: www.materyal.org.tr EĞİTİCİ OYUNLAR ATÖLYESİ 9 Kasım 2013 – 15 Aralık 2013 “Kart oyunları, kelime oyunları, drama oyunları, top oyunları” başlıklarında 30 farklı oyun oynanarak yapılan ilk bölümdeki semineri, drama ve oyun alanlarında çalışmalar yapan Uzman Eğitimci Erdem ÇAKI gerçekleştirdi. Sunum kapsamında dersin ve konunun hangi aşamasında, kaç kişilik sınıflarda, hangi malzemelerle oynanacağını, nasıl geliştirileceğinin de bilgisi paylaşıldı. II. bölümde ise katılımcı öğretmenler bazı oyunları kendi derslerine uyarlayarak yeni oyunlar üretti. Grup çalışmalarının sunumları ile program sona erdi. TOPLUMSAL BARIŞ ANCAK EĞİTİMLE MÜMKÜN SEMPOZYUM 1 Aralık 2013 Öğretmenlerin en büyük buluşma platformlarından biri haline gelen Öğretmenim Sempozyumu’nun bu yılki teması: Toplumsal Barış. ortamları oluşturmak ve desteklemek; yeni eğitimcilerin daha nitelikli olması için çalışmak, bu yolla ülkemizde ve yeryüzünde “iyi insan”ların ortaya çıkmasına katkı sağlamaktır. Öncü Eğitimciler Derneği tarafından Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezinde düzenlenen “Milli Eğitim ve Toplumsal Barış” temalı sempozyumun açılışına İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürü İlyas Tekin, Osman Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selahattin Turan, Medeniyet Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Gülfettin Çelik, akademisyenler, eğitimciler ve çok sayıda öğretmen katıldı. Öncü Eğitimciler gücünü üyelerinden alan, faaliyetlerini kendi ürettikleriyle ortaya çıkaran, satın alınamayan en değerli varlığın ihlâs ve samimiyetle ortaya çıkan hizmetler olduğunun bilinciyle hareket eden, varlığı için başka hiçbir sebebe ihtiyaç duymayan bir oluşumdur.”. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Öncü Eğitimciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Erenoğlu şunları söyledi; “Beşincisi düzenlenen, öğretmene değer veren, öğretmen çalışmalarını önemseyen bu çalışmayı ve Öncü Eğitimcileri kutluyorum. Aslında eğitimin temel amacı toplumun çimentosu olması ve toplumdaki temel barışı temin etmesidir. Eğitimin var olan barışı kalıcı takviye etmesi, barış halinin sürdürülebilir olması ve yaygınlaştırılması noktasında hedefleri bulunmaktadır.”. “Öncü eğitimciler olarak amacımız: Öğretmen ve eğitimcilerin mesleki, kişisel ve sosyal gelişimini sağlayacak imkân ve ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ Değerler Eğitimi Pano Nesneleri Materyal Sitemizde Yayınlandı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız açılış konuşmasında şunları söyledi; 41 ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ Üsküdar İlçe Milli Müdürü İlyas Tekin; Eğitim “Sivil toplumun öne çıktığı bu yeni yüzyılda Öncü Eğitimciler gibi bir sivil toplum kuruluşunun öğretmeni merkeze alan çalışmalar yapmasını takdirle izliyoruz. Sağlıklı bir neslin yetişmesi için iyi bir eğitime, iyi bir eğitim için de nitelikli öğretmene ihtiyaç vardır.” Kosova’dan sempozyuma katılan İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un yakın akrabası İsa Mulaj ise açılış konferansında Kosova’daki eğitim sistemi ve tarihe bakış konusunda Kosova ve Arnavutluk devletlerinin yaklaşımlarını anlattı. İsa Mulaj şunları söyledi; “Dünyanın birçok yerindeki bilim adamları Mehmet Akif ile ilgili birçok bilgiye sahip iken ailesi olarak biz, Kosova ve Arnavutluk’taki eğitim kurumları onu bilmiyorduk. Gerçek şu ki Türkiye için İstiklal Marşı’nı yazmadan önce Mehmet Akif benim deyimimle Arnavutlar için paha biçilmez bir değere sahip geçmiş, bugün ve gelecek ile ilgili açık dersler veren milli marşlar yazmıştır. Arnavut tarih ve edebiyatı kasıtlı ya da cehaletten kaynaklanarak neredeyse hepsinden, hem çalışmalarından hem de yazılarından kaçındı. Ne yazık ki Mehmet Akif’in şiirlerindeki Arnavut kimliğinin derinlemesine ve kapsamlı sunumu ve mantalitesi Arnavutların mili eğitim kurumlarınca işlenmedi. Hatta herhangi bir yerde bir kişilik olarak dahi kendisine değinilmedi. Bugün Kosovalı tarihçiler Miloş Obiliç’i kahramanlaştırmaya, Sırplardan çift 42 başlı siyah kartalı, Kalküta’dan Rahibe Teresa’yı çalmaya devam etmekteler. Arnavutluk’takiler Romanyalılardan aldıkları müzik ile milli marşlarını çalmaktalar. Böylece başka milletlerin tarihini ve kimliklerini edinmekteler de en büyük Arnavut Mehmet Akif hakkında sessiz kalmaktalar.”. Yrd. Doç. Dr. İbrahim Hakan Karataş da “Toplumsal Barış Sürecine Öğretmen Gözüyle Bakmak” başlıklı konuşmasında “toplumsal barış sürecinde öğretmenlerin yapması gereken öncelikli işin güncel politik tartışmaların dışında kalarak sınıf içi sorumluluklarını evrensel değerler çerçevesinde yerine getirmeye daha fazla özen göstermeleri” olduğunu vurguladı. Konuşmasında bölgesel eşitsizlikleri istatistikler eşliğinde sunan Dr. Karataş “Ortada bir sosyal adaletsizlik sorunu ve paylaşım eşitsizliği olduğunu görmezden gelemeyiz.” dedi. Yrd. Doç. İbrahim Hakan Karataş’ın yönettiği, Prof. Dr. Selahattin Turan, Prof. Dr. Gülfettin Çelik ve İsa MULAJ’ın katıldığı sempozyumun öğleden önceki panelinde konuşan akademisyenler eğitimin güncel sorunlarını, çözüm süreci ve dershaneler konusundaki görüşlerini paylaştılar. Panelistler özetle; Türkiye’de dışlandıklarını, ihmal edildiklerini, mağdur edildiklerini, bazı imkânlardan mahrum bırakıldıklarını ileri süren vatandaşlarımıza kucaklayıcı bir anlayışla yaklaşılmalı. Ancak batıdan bize aktarılan kavramlarla bazı konuları yanlış tartışıyoruz. Yeniden bir çatışma dönemine girmeden önce başlayan çözüm sürecinin başarılı olması gerekir. Bunun için eğitimcilere büyük görev düşmektedir. Nitelik yerine nicelik öne çıktı. Öğrencilerin başarıları test sınavlarından elde ettiği sonuç ile değerlendirilmekte. Açılış amacı iyi insan yerine başarılı öğrenci yetiştirmeyi hedeflediği için Nurettin Topçu fen liselerinin açılışına karşı çıkmıştır. Eğitim yerine maarif anlayışı ile hareket edilmeli, kalkınma sadece maddi kalkınma olarak anlaşılmamalı, kamuoyunda tartışılan dershane tartışmasının da bu çerçevede ele alınmasının daha doğru olacağı ifade edildi. Sempozyuma Suudi Arabistan’dan katılan sosyal barış uzmanı Dr. Abdulrahman Almuhrij ara konferanstaki konuşmasında farklılıkların esasında zenginliğin kaynağı olduğunu beyan ederek sözlerini şöyle sürdürdü; “İhtilaf doğanın kanunudur. Allah’ın ibret ve öğüt alınması ve yarattıkları üzerinde tefekkür ve tedebbür edilmesi için kulları üzerinde yürüttüğü bir yasadır. Bunun için eğitim alanında çalışanların ihtilafın edebi üzerinde yoğunlaşması gerekmektedir.”. V. Ulusal Öğretmenim Sempozyumu Öncü Eğitimciler Derneği danışmanı M. Cüneyt ANCIN’ın değerlendirme ve kapanış bölümünde, sempozyumda sunulan bildirilerin kısa süre içerisinde www.oncuegitimciler.org.tr adresinden video görüntü ve tam metinler olarak yayınlanacağını ifade ederek sempozyum sonuç bildirgesini okudu. Sertifika töreninin ardından sempozyum sona erdi. Sempozyum Tanıtım ideosu için: http:// www.oncuegitimciler.org .tr/sayfa. php?id=120 Sonuç Bildirisi İçin: http:// w w w. o n c u e g i t i m c i l e r. o r g . t r / uploads/1386037018-v._sempozyum_ sonuc_bildirisi.docx ÖNCÜ EĞİTİM SEMİNERLERİ GEBZE OKUL ÖNCESİ SEMİNERİ 21 Aralık 2013 Cumartesi ÖNCÜ EĞİTİM YURTDIŞI SEMİNERLERİ BALKAN ÖĞRETMENLERİ EĞİTİM ve KÜLTÜR PROGRAMI 9 -12 Ocak 2014, İstanbul Seminer Eğitimcinin Öz Değerleri Gökhan ERENOĞLU Atölye Etkinlik Örnekleri İle Okul Öncesi Dönem Çocuğunun Özellikleri Didem BAYINDIR İyi İnsanı ortaya çıkarmak amacıyla yola çıkan Öncü Eğitimciler, Gebze’de okul öncesi öğretmenleriyle buluştu. ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ Sempozyumun öğleden sonraki paralel oturumlarında Türkiye’nin her yerinden katılan öğretmenler tarafından 38 bildiri sunuldu. Bine yakın katılımcı öğretmen tarafından ilgiyle izlenen sempozyumun her bir oturumu renkli paylaşımlara ve müzakerelere sahne oldu. Balkanların öncü öğretmenleri İstanbul’da! Öncü Eğitimciler 9-12 Ocak 2014 tarihleri arasında Sırbistan’dan ve Makedonya’dan 24 öğretmene dört günlük bir eğitim programı düzenledi. Katılımcı öğretmenler ülkelerindeki eğitim sistemleri ile Türkiye’deki eğitim sistemini karşılaştırarak ve aradaki farkları raporladı. Balkanlı meslektaşlarımıza dört gün boyunca alanında uzman öğretmenler tarafından bir dizi seminerler verildi. Seminer programlarının yanı sıra kültürel mirasımızı tanımaları amacıyla İstanbul’u gezmeleri ve çeşitli STK’larla görüşmeleri sağlandı. 43 ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ Etkili Sınıf Yönetimi Seminer ve Atölye Çalışması 28 Aralık 2013 C.tesi - 11 Ocak 2014 C.tesi Muhammet YILMAZ I. Hafta II. Hafta Sınıf Yönetiminin Kapsamı ve Unsurları Sınıf Yönetiminde Sorunlar ve Çözüm Önerileri 28 Aralık 2013 Cumartesi 11 Ocak 2014 Cumartesi 14.00-15.30 / 15.4516.45 14.00-15.30 / 15.4516.45 Geliştirmiş olduğu öğrenme nesneleri, kavram haritaları ve Türkiye genelinde öğretmenlere vermiş olduğu seminerlerle eğitim camiasının yakından tanıdığı bir isim olan Muhammet YILMAZ 28 Aralık ve 11 Ocak tarihlerinde derneğimizde öğretmenlerle buluştu. Öğretmenlerin en çok desteğe ihtiyaç duydukları alan olan Sınıf Yönetimi merkezli yapılacak olan seminer ve atölye çalışmalarında amacımız öğretmenin etkililiğini arttırmak ve onu başarılı kılmaktır. ÖNCÜ EĞİTİM KONFERANSLARI MEDRESE KONFERANSI Medreseler; Ülkemizde asırlar boyunca İslam’a, İslamî ilimlere, bulunduğu coğrafyanın insanlarına sosyal, ahlakî ve kültürel alanlarda gönüllülük esasına dayalı olarak hizmet veren kurumlardır. 44 18 Ocak 2014 Medrese eğitim sistemini bugünkü eğitim anlayışıyla karşılaştırıp hem medreselerdeki din eğitimine hem de diğer kurumlardaki din eğitimi sistemine katkı sağlanacağı umulmaktadır. 17 Mayıs 2014 Eğitici Oyunlar Atölyesi Çekmeköy Çınar Koleji Kampüsü ‘nde gerçekleştirildi. Organizasyona Türkiye’nin farklı yerlerinden 250 eğitimci katıldı. Katılımcılar arasında akademisyen, eğitimci, öğretmen ve öğretmen adayları mevcuttu. Sadece program için Bolu ‘dan, Tekirdağ ‘dan, Manisa ‘dan ve çevre illerden gelen misafirler olduğu gibi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölüm öğrencileri de mevcuttu. Üniversite öğrencilerinin de yoğun ilgi gösterdiği program Türkiye ‘de ilk defa öğretmenler tarafından uygulama ağırlıklı olarak gerçekleştirildi. Eğitim ve oyun ilişkisinin masaya yatırıldığı programda tarihsel sürecinden kutu oyunlarına, din eğitiminde kullanımından bahçede oynanabilecek oyunlara, drama sürecindeki etkisinden kazanımlara ulaşmadaki faydalarına kadar pek çok farklı açıdan ele alındı. Programın 1.oturumunda ‘Oynuyorum, Öyleyse varım’ , ‘Sanal Sınıf ile Her Yerde Eğitici Oyunlar’ , ‘ Kutu ve Kart Oyunları ‘ adlı üç bildiri sunuldu. 2. bölümde de ‘DKAB Dersi Ortaokul İbadet Alanıyla İlgili Eğitici Oyunlar’, ‘Eğlenceli Matematik’, ‘ Kolektif Şiir Çalışması Ve Kes Yapıştır Şiir Çalışması Örnekleriyle Edebiyat Dersinde Oyun’ adlı üç bildirisi sunuldu. Program aralarında katılımcılara yemek ve çeşitli ikramlar Çekmeköy Çınar Koleji tarafından sağlandı. Bu tür yenilikçi çalışmalara olan desteğini de ifade eden Kurum Müdürü Murat DURMUŞ, Çekmeköy’de özel okulculuğa yeni soluklar getirmeye devam edecek gibi görünüyor. Öğleden sonra Çekmeköy Çınar Koleji sınıflarında Zeka Oyunları, Yaratıcı Drama dersi oyunları, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Oyun Örnekleri, Bahçe Oyunları, Arapça Dersinde Oyun örnekleri, Kelime Oyunları, Matematik Oyunları uygulamalarının olduğu atölye çalışmaları yapıldı. Gönüllü öğretmenlerin gönüllü katılımcı öğretmenlerle gerçekleştirdiği atölye çalışmalarına olan yoğun ilgi gün sonu değerlendirme konuşmalarına da yansıdı. Atölye çalışmalarının ardından konuşmacılara ve katılımcılara sertifikaları dağıtılarak programa son verildi. Öncü Eğitimciler Derneği Başkan yardımcısı Erdem ÇAKI “Eğitim oyunsuz olmaz” diyerek gelecek yıl Eğitici Oyunlar Atölyelerinin artarak ve çeşitlenerek devam edeceğinin de müjdesini verdi. Öncü Eğitimciler Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan ERENOĞLU katılımcılara derneğin amaçları ve faaliyetleri hakkında bilgiler verdi. Eğitimcilerin toplumsal barış konusunda inisiyatif alması gerektiğini ifade eden ERENOĞLU “yıllardır planladığımız Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesinin birincisi 23 - 26 Haziran tarihlerinde “Eğitim’le Barış” temasıyla Türkiye ve çevresinde bulunan on iki ülkeden eğitimcilerin katılımıyla İstanbul’da gerçekleştirilecektir” dedi. Eğitici oyunlar zirvesi değerlendirme konuşmaları ve sertifika takdiminin ardından sona erdi. ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ Eğitim oyunsuz olmaz diyerek yola çıktık 45 45 Öncü Eğiticimler “Asım’ın Nesli” Balkan Gezisi Gerçekleştirildi. Gönüllü öğretmen ve öğrencilerden oluşan 45 kişilik grubumuz ile Mayıs ayının dört güzel gününü Balkanlarda geçirdik. İlkbaharın gelmesi ile yine Balkan yollarına düştük. Gezimizin ana teması isminden de belli olduğu üzere Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u merkeze alarak Balkanları gezmek, oradaki kardeşlerimize sarılmaktı. Gezimize Bulgaristan’dan başladık. Kosova ve Makedonya’yı ziyaret ederek Yunanistan’da gezimizi tamamladık. Dört güne dört ülke ve onun üzerinde şehir sığdırdık. İlk durağımız Bulgaristan’ın başkenti Sofya oldu. Sofya’da ömrünü ilme adamış Dr. İsmail Cambazov Hocamız bize mihmandarlık ettiler. Sofya’nın ardından güzel insanların ülkesi Kosova’ya hareket ettik. Kosova’da yetim kardeşlerimize faaliyet vermek üzere çalışan Kula Yetima’yı ziyaret ettik. İkinci gün Kosova’nın kültür başkenti Prizreni gezerek Prekez’e geç- 46 46 tik. Kosova’nın hatta balkanların bugünkü sınırlarının çizilmesinde etkisi büyük olan Adem Yaşari’nin evini ziyaret ettik. Daha sonra Mehmet Akif’in babasının doğup büyüğü Şusitsa köyüne geçtik. Orada bizleri Akif’in akrabaları karşıladı. Akif’i anıp yolumuza devam ettik. Hüdavendigara uğrayıp dualarımızı ilettik. Üçüncü gün Yahya Kemal’in memleketi Üsküp’ü gezdik ardından Balkanların incisi Ohri’ye hareket ettik. Ohri’de geceleyip Selanik’i gezdikten sonra azınlıkların sıkıntılarını İskeçe’de Cemali İhtiyar hocamızdan dinleyerek ülkemize geri dönüş yaptık. Sınırların inançlarımızı, dilimizi, kardeşliğimizi ayıramayacağını görüp bu güzel memleketlere bir daha gideceğimiz tarihi düşünerek bir gezinin daha sonuna geldik. 47 eğitim haberleri Seyfullah Köksal Marmara Üniversitesi / İSTANBUL 26.03.2014 MEB inovatif kütüphaneler kurma hazırlığı başlattı Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilere kitap okuma alışkanlığını kazandırmak için eğlenceli bir projeye imza atıyor. MEB, öğrencileri zararlı alışkanlıklarından korumak ve zamanlarını verimli kullanmalarını sağlamak için inovatif kütüphane çalışması başlattı. Yenilikçi kütüphane modeli “kitaplar koleksiyonu”ndan çok daha fazla içeriğe sahip olacak. Okul kütüphaneleri, ziyaretçilerini bir kitap arşivi olarak değil, işlevsel bir yaşam merkezi olarak ağırlayacak. Kütüphanelerde kitapların yanı sıra bilgisayar oyunları, filmler ve internet de olacak. Öğrencilerin kişisel ve pedagojik özellikleri dikkate alınarak tasarlanan ve her yaştan öğrenciyi bilgilendiren, aynı zamanda eğlendiren, okumaya ve yaratıcılığa teşvik eden okul kütüphanelerinin kuruluşu pilot olarak seçilen 46 ilde başlayacak. 48 48 Yeni düzenlemede okulların en geniş ve ferah mekânları kütüphane olarak seçilecek. Z-kütüphane (Zenginleştirilmiş kütüphane) ismi verilecek alanlarda kesintisiz internet erişimi olacak. Öğrencileri basılı, sesli ve elektronik kitapları buluşturarak alternatif okuma seçenekleri sunulacak. Duvarlarda ise öğrencilerin çalışmalarını sergileyebilecekleri alanlar yer alacak. Çocukların, gelişimine uygun güncel çocuk edebiyatı ürünlerine, oyuncaklara, öğrenme oyunlarına, CD, DVD ve bilgisayar oyunlarına ve filmlere kolayca erişebilecekleri güvenilir alanlar olarak işlev görecek. Kütüphanede yer minderleri, koltuk veya kanepe gibi rahat oturulabilecek mobilyalar bulunacak. 05.02.2014 Hayat Boyu Öğrenme Programı Yükselişte Hayat boyu öğrenmeye katılım oranı, 2006 yılında 1.6 iken 2014’te 3.2’ye çıktı. Avrupa Birliği ortalamasına göre Türkiye sondan 7’nci sıraya yükseldi. Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Mustafa Kemal Biçerli, Eskişehir’de, yetişkin eğitimiyle ilgili bilgi verdi. Biçerli, şöyle konuştu: “Yeni iş ve mesleklere adapte olabilecek daha demokratik vatandaşlık bilinci gelişmiş, daha iyi kentli, sorgulayan, düşünen, okuyan vatandaşlara ihtiyacımız var. Mesleki yetişkin eğitimi de tam da bu noktada bu işlemi görüyor. Türkiye’de yetişkin eğitimine katılım oranında güzel bir aşamadayız. Hayat boyu öğrenmeye katılım oranı, 2006 yılında 1.6 iken geldiğimiz noktada 3.2’ye yükseldik. Bu, TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) aylık istatistiklerle ölçtüğü bir oran. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 9 olduğu düşünülürse, AB ortalamasıyla olan makasımız giderek daralıyor. Türkiye, birkaç yıl öncesine kadar sondan üçüncü ülke iken, sondan yedinci ülke haline geldik.”. 09.02.2014 MEB sınavlar için genel müdürlük kuruyor Haziran ayında yapılan Seviye Belirleme Sınavı (SBS), bazı öğrencilerin puanlarının yanlış hesaplanması sebebiyle mahkeme kararıyla iptal edilmişti. Aylar sonra gelen karar yüzünden hedef tahtasına oturtulan Milli Eğitim Bakanlığı, problemi kökten çözmek için harekete geçti. Bakanlık, tıpkı ÖSYM (Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi) gibi tek işi sınav yapmak olan bir genel müdürlük kurmaya karar verdi. Mevcut durumda FATİH Projesi gibi büyük projeleri de yürüten MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sınavlar, artık yeni kurulacak olan Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak. MEB’in yapacak olduğu sınavlardan bazıları şöyle: Temel Eğitimden Ortaöğretim Geçiş Sınavları (TEOG), Motorlu Taşıtlar ve Sürücü Sınavı, Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü Görevde Yükselme Sınavı, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü Unvan Değişikliği Sınavı, HSYK Personeline Yönelik Görevde Yükselme Sınavı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yeterlik ve Vaizlik Sınavı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Yeri Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanlığı Sınavı. 17.03.2014 35 personele ayda 451 bin TL İktidarın en önemli projelerinden biri olan FATİH Projesi’nde çalışan sözleşmeli personelin maaşları dudak uçuklattı. Bakanlık, proje kapsamında ‘danışmanlık hizmeti’ aldığı TÜRKSAT’tan gönderilen 35 personele aylık 451 bin 681 bin lira toplam maaş ödüyor. En yüksek öğretmen maaşının 2 bin 750 TL olduğu Milli Eğitim Bakanlığı’nın TÜRKSAT ile yaptığı sözleşmede en yüksek maaşın 36 bin liraya çıkmasının dahi söz konusu olduğu ortaya çıktı. MEB, TÜRKSAT ile yaptığı sözleşmede yüksek maliyetlere onay vermesi de Bakanlık’ta büyük tepki çekti. Yapılan sözleşmeler kapsamında, en yüksek maaşın verilmesi öngörülen ‘Danışman’ ile en düşük maaşın verilmesi öngörülen ‘Bilişim Destek Uzmanı’nı da kapsayacak şekilde 11 unvan altında personel alımı yapıldı. 2011 yılında imzalanan sözleşmede en düşük maaş 8 bin 500 lira, en yüksek tavan maaş ise 33 bin lira olarak belirlendi. Sözleşmede en tartışmalı madde ise ‘günlük danışmanlık ücretinin bin 500 lira olabileceğine’ ilişkin düzenleme oldu. Ayda 451 bin 681 lira ücret ödenen 35 kişi arasında Z.Y., 18 bin 622 lira aylık ücret, bin 738 lira fazla mesai olmak üzere Aralık 2013’te 20 bin 360 lira ücretle zirveye yerleşti. Listede Z.Y. gibi maaşı 18 bin 622 olan üç isim daha bulunuyor. Bu kişiler fazla mesai yaparsa 36 bin lira aylık ücret alabilecek. Lise mezununa 8 bin TL Şartnamede ‘Bilişim Destek Uzmanı’ adıyla çalıştırılacak lise mezununun maaş ise 8 bin 500 lira olarak belirlendi. 11.03.2014 4+4+4 sisteminin ilk yılında notlar düştü, beslenme düzeni çöktü! Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen eğitim sisteminin ilk yılını değerlendiren bir rapor hazırladı. Temel Eğitimin Kademelendirilmesi Sürecinin İzlenmesi başlıklı araştırmaya 33 ilde toplam bin 894 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirildi. Araştırma sonuçlarına göre yeni eğitim sisteminde tam gün eğitim veren okul sayısı azalırken ikili eğitim veren ilk ve ortaokulların sayısı arttı. Araştırmanın koordinatörlüğünü yapan Dr. Alper Dinçer, ikili eğitimin öğrencilerin okula olan aidiyetlerini azalttığını söyledi. İkili eğitimin okul saatlerini de etkilediğini belirten Dinçer, sabahçı öğrencilerin okula 7.20’de girip 13.00’da çıktıklarını, öğleci öğrencilerin de 13.00’te girip 18.00’de çıktıklarını anlattı. Dinçer, ders saatleri çok erken başlayıp çok geç bittiği için çocuklardaki kahvaltı yapma ve öğle yemeği yeme oranının düştüğünü belirtti. Koordinatör Batuhan Aydagül ise Şanlıurfa’da sabah 6.00’da başlayan okullar olduğunu belirterek bunun bir standarta oturtulması gerektiğini söyledi. Araştırmada 2011-12 ve 2012- 13 eğitimöğretim yıllarındaki 5. sınıf öğrencilerinin Türkçe, İngilizce, Matematik ve Fen ders notları da karşılaştırıldı. 2011-12 eğitim yılında 5. sınıf öğrencilerinin Türkçe, İngilizce, Matematik ve Fen ders notlarının dağılımı incelendiğinde öğrencilerin yeni sistemde akademik başarıda büyük bir düşüş yaşadıkları gözlendi. Eski sistemde İngilizce dışında tüm alanlarda öğrencilerin yüzde 90’dan fazlasının notlarının en az 3, Türkçe dersinde ise öğrencilerin yarıdan fazlasının notunun 5 olduğu görülüyor. 2012-13 eğitimöğretim yılına bakıldığında ise başarı düzeyi önemli ölçüde düşüyor. 201213’te öğrencilerin yüzde 90’ından fazlasının notlarının 3 veya 3’ten fazla olma durumu hiçbir alanda görülmüyor. 22.03.2014 Ekonomi dünyası Uludağ’da buluştu. 3’üncüsü düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi’ne iş ve siyaset dünyasının ünlü isimleri katıldı. Zirvenin açılış konuşmasını yapan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, cari açığı kısa sürede yüzde 4-5’e düşürmek gerektiğini söyledi. Yetişmiş insan gücünün cari açıkla mücadelede önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Babacan, bu amaçla eğitim sisteminde yeni düzenlemelere gidileceğini açıkladı. “Bir ülkede insanlar ne kadar yüksek katma değer üretiyorsa ekonomi de o oranda büyüyor.” diyen Babacan şöyle devam etti: “Öğretmen stratejimizi gözden geçiriyoruz. Öğretmenlerin iş performanslarını ölçmek gerek. Araştırma görevlilerinden profesörlere kadar performansı ölçüp, ona göre bir ücret modeli oluşturmayı düşünüyoruz. Daha sonra ilköğretim, ortaöğretim ve lisede de performans ölçülecek.”. 49 IMDB Puanı : 6.1 Yapım: 1995 – ABD Tür: Suç , Biyografi , Dram Süre: 99 Dk. Yönetmen: John N. Smith Oyuncular: Michelle Pfeiffer, George Dzundza, Courtney B. Vance Fİlm kulübü kevser kılıçkeser Marmara Üniversitesi Öğrencisi/İstanbul Louanne Johnson, eski bir denizcidir. Ötekileştirilmiş kesimlerin, hayattan güzel beklentileri olmayanların olduğu bir okulda öğretmen olarak işbaşı yapar. Louanne’nin sınıfı, gelen her öğretmeni kaçıran baş belası bir sınıftır. Louanne onlara karşı savaşıp onları yıl- IMDB Puanı: 8.1 Yapım: 1988-ABD Tür: Dram Süre: 102 Dakika Yönetmen: Ramón Menéndez Oyuncular:C Andy Garcia , Edward James Olmos , Carmen Argenziano , Rosanna DeSoto , Eliot Senaryo : Ramón Menéndez , Tom Musca Ödüller: 10 ödül ve 6 adaylık Bir öğretmen için en zor durum baş edebilmesi güç öğrencileri hayata yeniden kazandırmasıdır. Onlara değerli olduklarını hatırlatmaktır. Matematik öğretmeni Jamie Escalante, bu filmde tam olarak böyle bir durumla baş başadır. Çoğunlukla hispanik- 50 dırmak ister. Bu çocuklara yardım etmek ister. Öğrencilerinin hayatını değiştirmek için şiiri kullanır ve hayatlarında şiirli sayfalar açar. Kendisi de bu baş belası sınıfta sabırlı olmayı öğrenir. Şiir okumalarının yanı sıra öğrencilerine değerli birer birey olduklarını hatırlatır ve hepsinin hayatında yeni birer sayfa açar. Kayıplar, tavizler vererek bir sınıf dolu insanı kazanır Louanne. Gerçek bir hayat öyküsünden alınan film sabırla insanları değiştirebileceğimizi öğretiyor bize. lerin (ABD’de 40 milyonu aşkın nüfusla yer alan, İspanyolca konuşan Latin kökenliler) devam ettiği bir devlet lisesine atanır. Çoğu çete mensubu gençlerin oluşturduğu öğrenciler eğitimle ilgilerini tamamen kesmiş, umutsuz ve ilgisiz öğretmenlerin etkisiyle okuldan soğumuşlardır. Escalante, öğrencilerin potansiyelini görüp, zekâlarını fark eder ve bir grup ümitsiz çete elemanını ülkenin matematik alanında en başarılı öğrencilerine dönüştürür. Sadece matematik alanında da değil sosyal hayatta da onlarla beraber olarak onların derdiyle dertlenerek öğrencilerinin hayatında yeni bir durak olur Escalante. Onlara verdiği değer ve sevgi herkese örnek olacak türden. Eğitimcilerin kendilerini kamçılayacağı izlemeye değer bir film. SAKINCALI DÜŞÜNCELER KALK ve DİREN WEB SİTELERİ tkmcocuk.ibb.gov.tr İsmail TONBULOĞLU Araştırma Görevlisi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Çocuklara ve Ebeveynlere dönük hazırladığı ve trafik kurallarına dönük hazırladığı bir internet sitesidir. İçeriğinde Levhalar, Oyunlar, Soru-Cevap, Multimedya ve Eğitim Bölümleri yer almaktadır. Trafik eğitimine dönük yararlanılabilecek yararlı bir internet sitesi. facebook.com/ogretmenlerodasidergisi twitter.com/OgrtmnlrOdasi Özelde bilgisayar alanı öğretmenlerine dönük hazırlanmış bir site olmakla birlikte tüm eğitimcilerin bilgisayar işlemlerimde destek olabilecek bir internet sitesi. Site üzerinden yaşadığınız problemlere soru-cevap şeklinde çözüm bulabileceğiniz gibi eğitim sürecinde kullanabileceğiniz çeşitli programlara ulaşabilir ve bilgi sahibi olabilirsiniz. http://www.materyal.org.tr www.trt.net.tr/trtcocuk www.dersoyunlari.com www.ydskelimelerim.com Öncü Eğitimciler derneğinin öğretmenlerle paylaştığı internet sitesi 44 farklı branşta 5000‘e yakın materyali ücretsiz olarak eğitimcilerle buluşturduğu bir internet sitesidir. Öğretmenler derslerinde kullandıkları gerek öğretici sunum, video, resim gerekse hazırladıkları rapor v.b. bir çok dokümanı bu çatı altında diğer öğretmenlerle paylaşıyor. Beş yıldır öğretmenlerin katkılarıyla büyüyen internet sitesi öğretmenlerin ilgisi ile büyümeye devam ediyor. www.ogretmenlerodasi.org.tr www.bilgisayarbilisim.net Ebeveynlere ve çocuklara dönük bölümlerden oluşan; oyunlar, videolar ve bilgilerin yer aldığı aynı zamanda TRT Çocuk kanalının içeriğinin de yer aldığı küçük yaş grubu çocuklar için eğlenceli ve güvenli içeriklerin yer aldığı bir internet sitesi. Ebeveynlere ve çocuklara dönük bölümlerden oluşan; oyunlar, videolar ve bilgilerin yer aldığı aynı zamanda TRT Çocuk kanalının içeriğinin de yer aldığı küçük yaş grubu çocuklar için eğlenceli ve güvenli içeriklerin yer aldığı bir internet sitesi. Ebeveynlere ve çocuklara dönük bölümlerden oluşan; oyunlar, videolar ve bilgilerin yer aldığı aynı zamanda TRT Çocuk kanalının içeriğinin de yer aldığı küçük yaş grubu çocuklar için eğlenceli ve güvenli içeriklerin yer aldığı bir internet sitesi. 51 52
© Copyright 2024 Paperzz