SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME ERSİN HASPOLATLI Giriş Sanayi Devrimi sonrası yaşanan küreselleşme süreci, birçok ileri teknolojinin, fırsatın ve yeniliğin habercisi olurken diğer yandan işsizlik ve yoksulluk gibi toplumun bütününü ilgilendiren sorunları da beraberinde getirmiştir. Küreselleşmenin gelir dağılımını bozan etkileri sebebiyle sosyal devlet anlayışının yıkılması, işsizliğin artmasını tetiklemiş; serbest piyasa şartları ile birçok sektörde çalışan kesim yoksullaşmıştır. Harcamaların sadece alt gelir gruplarındaki kişilerin yanında toplumdaki bütün kesimleri kapsaması, aile yapısının değişmesi, nüfusun giderek yaşlanması ve işsizliğin düşürülememesi refah devletlerindeki değişimin başlıca belirleyicileri olmuştur. Küreselleşme surecinin geniş halk kitlelerini daha fazla yoksullukla karşı karşıya getirdiği ve gelir dağılımının bozulmasına yol açtığı görülmektedir. Harcamaların sadece alt gelir gruplarındaki kişilerin yanında toplumdaki bütün kesimleri kapsaması, aile yapısının değişmesi, nüfusun giderek yaşlanması ve işsizliğin düşürülememesi refah devletlerindeki değişimin başlıca belirleyicileri olmuştur. Küreselleşme sürecinin, geniş halk kitlelerini daha fazla yoksullukla karşı karşıya getirdiği ve gelir dağılımının bozulmasına yol açtığı görülmektedir. Yoksullukla mücadele teknik ve ekonomik olduğu kadar, sosyal ve politik bir süreçtir. Bu süreçte kurumsal mekanizmalar; gelir dağılımında daha adaletli bir gelir dengesi gerçekleştirecek, eşitsiz bölgesel gelişmeyi ve iç göçleri hafifletecek, sosyal adaleti sağlayabilecek, kişilerin ve yoksulların temel haklarını koruyarak herkese insanca bir yaşam seviyesi temin edebilecek bir biçimde yapılandırılmalıdır. Bilindiği üzere insanları hayatın türlü risklerine karşı koruma, başka bir deyişle toplumu oluşturan bireylerin sosyal güvenliğini sağlama, sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Nitekim anayasamızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sosyal devlet olduğu belirtilerek, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma ve 1/18 teşkilatı kurmanın devletin görevleri arasında olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda yoksul ve yardıma muhtaç kişilerin sosyal güvencelerinin sağlanması sosyal devlet ilkesi gereği bir kamu görevidir. Sosyal hukuk devleti olma gereği ile gücünü anayasadan alan devletimiz oluşturduğu kamu kurum ve kuruluşlarıyla yoksullukla mücadele etmektedir. Gerek yoksulluğun etkilerinin azaltılması gerekse yoksulluğun tamamen ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almaktadır. Tüm insanlığın mirası olan bu duygunun itici gücü ile kurulan vakıf müessesesi, tarihî gelişim içinde 2/18 sağlam bir hukuki statü kazanmış ve asırlarca insanlığa büyük hizmetler sunmuştur. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ise, devletin vatandaşları için sağlamakla yükümlü olduğu ve aynı zamanda sosyal devlet ilkesinin de gereği olan temel hak ve hizmetlerden yararlanamayan ve herhangi bir sebeple sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunmayan, toplumun ekonomik olarak en dezavantajlı kesiminde yer alan ve fakruzaruret içinde ve muhtaç durumdaki vatandaşlara yardım etmek ve sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak amacıyla 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun getirdiği düzenleme çerçevesinde her il ve ilçede oluşturulmuştur. 1. Yoksulluk Kavramı Küreselleşme kavramı, son yirmi yıl içerisinde, gerek uluslararası politika ve diplomasi alanında gerek bu alana ait akademik çalışmalarda en çok kullanılan terimlerin başında gelmektedir. Küreselleşme, esasen yeni bir olgu değildir. Küreselleşmenin tarihi farklı coğrafyalarda yaşayan insan toplulukları arasındaki ilişkilerin tesis edildiği zamana kadar uzanmaktadır (Bayar, 2008). Küreselleşme sözcüğü, bazen dünya toplumlarının birbirine benzeme süreçlerini, buna bağlı olarak tek bir global kültürün ortaya çıkmasını bazen de toplumların, toplulukların ve kimliklerin kendi farklılıklarını ifade etme ve tanımlama sürecinde kullanılabilmektedir (Keyman ve Sarıbay, 2000). Küreselleşmenin gelir dağılımını bozan etkileri sebebiyle sosyal devlet anlayışının yıkılması, işsizliğin artmasını etkilemiş, serbest piyasa şartları ile birçok sektörde çalışan kesim yoksullaşmıştır. Harcamaların sadece alt gelir gruplarındaki kişilerin yanında toplumdaki bütün kesimleri kapsaması, aile yapısının değişmesi, nüfusun giderek yaşlanması ve işsizliğin düşürülememesi refah devletlerindeki değişimin başlıca belirleyicileri olmuştur. Küreselleşme sürecinin, geniş halk kitlelerini daha fazla yoksullukla karşı karşıya getirdiği ve gelir dağılımının bozulmasına yol açtığı görülmektedir. Küreselleşme sürecinden yarar sağlayan kişiler olmakla birlikte bu sürecin dışladığı grup ve kişilerin sayısı çok daha fazladır. Kapitalizmin değişen koşullara göre biçim değiştirmiş bir alt kavramı olan küresel kapitalizm çağıyla, bir başka deyişle küreselleşme süreciyle birlikte, aslında hep var olan eşitsizlik, yoksulluk, yoksunluk ve güvencesizlik gibi sorunlar, zenginlerin daha da zenginleşmesi, yoksulların ise daha da yoksullaşması ile önü alınamaz boyutlara gelmektedir (Tartanoğlu, 2010). Çeşitli kaynaklarda yoksulluğun farklı tanımları yapılmaktadır. Esas itibarıyla objektif ve üzerinde görüş birliğine varılan bir tanımı olmamakla birlikte yoksulluk terimi, belirli bir gelir seviyesinin altında kalanlar için kullanılmaktadır (Öztürk, 2009). Yoksulluğun bir başka tanımı ise bireylerin, Dünya Bankası’nın temel aldığı günlük 1 dolarlık gelirden yoksun olmasıdır. Bunun sebebi uluslararası örgütlerin az gelişmiş ülkelerdeki açlık sorununun çözümünü hedeflemelerinden dolayı yoksulluğun genellikle beslenme veya gıda harcamaları bazında incelenmesidir. Dünya Bankası (2000), yoksulluğu “refah durumundan belirgin bir biçimde mahrum olma” şeklinde açıklar. Birleşmiş Milletler ise yoksulluğu “yeterli bir yaşam standardına ulaşma ve diğer sivil, kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal haklardan yararlanma açısından gerekli kaynaklardan, yapabilirliklerden, seçeneklerden, güvenlikten ve güçten sürekli veya kronik olarak yoksun oluşla belirlenen bir insanlık durumu” olarak tanımlamaktadır. T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından 2009 yılında hazırlanan Kentsel Yoksulluk, Göç ve Sosyal Politikalar Komisyonu Raporu’nda; TÜİK yoksulluk çalışmalarına göre satın alma gücü paritesine göre günlük kişi başına 1 dolar, 2,15 dolar ve 4,30 dolar değerlerinin yoksulluk sınırları olarak tanımlandığı ve eşdeğer fert başına tüketim harcaması, satın alma gücü paritesine göre günlük kişi başına 1 dolar, 2,15 dolar ve 4,30 doların altında kalanların yoksul olarak isimlendirildiği belirtilmektedir. Yoksulluğun mutlak olarak yalnızca kalori gereksinimi ve sahip olunan gelir ile tanımlanması, sorunun diğer sosyal ve ahlaki boyutlarının göz ardı edilmesine yol açabilmektedir. Şenkal (2005) yoksulluğu, insanların temel gereksinimlerini karşılama olanağına sahip bulunamaması, kişilerin yaşayabilecekleri minimum yaşam standartlarının olmaması olarak tanımlamaktadır. Yoksulluk, temel mal ve hizmetlerden yoksun olma durumunu da kapsamakla birlikte, insan haklarının diğer yaşamsal öğeleri de tanıma dâhildir. Niteliği ve tanımı nasıl olursa olsun, kişinin “kaliteli” bir yaşam sürmesini sağlayabilecek araç ve olanaklardan yoksun olmak, yoksulluk tanımlarında dikkate alınması gereken bir başlangıç noktası olmalıdır (DPT, 2007). Örneğin, dinlenme ve eğlenme, şiddet ve çatışmalardan korunma gibi haklar sağlandığında, bunlar insanların önündeki seçenekleri artıracak ve potansiyellerini gerçekleştirmelerine imkân tanıyacaktır (UNICEF, 2005). Yoksulluğun olgu ve sorun boyutlarına işaret ederek toplumsal görünümlerini tanımlayan birçok kavramsallaştırmanın varlığından bahsedilebilir. Bunlar genel 3/18 olarak birincil yoksulluk, insani yoksulluk, döngüsel yoksulluk, sübjektif yoksulluk, ultra/olağanüstü yoksulluk, gelir yoksulluğu, yeni yoksulluk, kalıcı yoksulluk kırsal ve kentsel yoksulluk, kadın ve çocuk yoksulluğu olarak sıralanabilir (Aksan, 2012). Yoksulluğu anlamaya ilişkin olarak sosyologlar ve araştırmacılar tarafından tercih edilen en temel yaklaşımlar mutlak ve göreli yoksulluktur. Hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamamasına mutlak yoksulluk denilmektedir. Bundan dolayı, mutlak yoksulluğun ortaya çıkarılması, bireylerin hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan asgari tüketim ihtiyaçlarının belirlenmesi gerekmektedir. Göreli yoksulluk ise bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur. Buna göre toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve harcamaya sahip olan birey veya hane halkı, göreli anlamda yoksul olarak tanımlanmaktadır. Bu başat yaklaşımlar hem yoksulluğu anlama hem de açıklama bağlamında önemli sınırlar çizerken araştırmacıya yoksulluğa hangi perspektiften bakacağı noktasında yardımcı olmaktadır. Mutlak yoksulluk kavramının en zayıf yönü; kimi bireylerin gerçek gelirleri kendi temel geçimlik gereksinimlerini karşılamaktan uzak olsa bile, yoksulluk sınırının üzerinde diye değerlendirilmeleridir. Göreli yoksunluk kavramı ise lüks olan malların zorunlu hale gelmesi sürecini gözlerden kaçırması bakımından eleştirilmektedir. larıyla değerlendirilmektedir. Bunun sonucunda maddi olarak sürekli daha fazla tüketme dürtüsüyle mutsuz bireylere dönüşmektedir. Toplumda sunulan çeşitli imkânlardan maddi yetersizlikler nedeniyle yararlanamayan bireyler, toplum hayatına tam olarak katılamamaktadır. Bunun sonucu olarak toplumun kendilerini farklı görmesi sonucu, çeşitli alanlarda dışlanmalara maruz kalmaktadırlar. Bu durum ise söz konusu yoksunlukların daha şiddetli yaşanmasına sebep olabilecek problemlere kapı aralayarak yoksulların var oldukları toplumda aidiyet problemleri yaşamasına neden olabilmektedir. Diğer yandan yoksulluğun neden olduğu olumsuzluklar yoksul bireylerde kanıksanarak değişmez davranış kalıplarına dönüşebilmektedir. Kadercilik, tevekkül ve aylaklık ile nitelendirilen kültürel ortamı anlatan ve bu eğilimin nesilden nesile aktarımı “yoksulluk kültürü” kavramıyla ifade edilmektedir (Aksan, 2012). Yoksulluğun ortaya çıkmasında sosyal, ekonomik ve kültürel birçok faktörün etkisi vardır. Modernleşme, sanayileşme ve kentleşme süreçlerin ortaya çıkardığı oluşumlar, başta insan ilişkileri ve kurumlar üzerinde olmak üzere toplumu derinden etkileşmiştir. Özellikle 21. yüzyılda yeni büyüme konsepti istihdam yaratmamaktadır. Büyümenin anlamı üst gelir gruplarının gelirden aldığı payın artması anlamına kaymıştır (Bedir, 2012). Yoksulluğu, salt maddi kaynaklardan yoksun kalınmasının yanında, günümüz toplumlarında var olabilmenin ön koşulları arasında sayabileceğimiz belirli öğelerden, belirli hizmetlerden de yoksun olunması bağlamında açıklayan insani yoksulluk kavramı, yoksulluk olgusunun ekonomiyle ilgisine ek olarak önemli sosyal boyutlara da işaret ettiğini açıkça göstermektedir. (Aksan & Alptekin, 2009) Her ne kadar yoksulluk, kişiye veya az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere özgü bir sorun olarak algılansa da gerçekte, hem toplumun tamamını ilgilendiren ortak bir sorundur hem de sadece az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için değil aynı zamanda gelişmiş ülkeler için de önemli bir açmazdır. Yoksulluk, bütün dünyada varlığını ve etkisini giderek arttırmaktadır. Buna paralel olarak konu bütün ulusların, uluslararası kuruluşların gündemine gelmekte ve çözüme yönelik çabalar da artış göstermektedir. Tüketim toplumu, tüketim merkezli yaşam biçiminin ve yaşam stratejisinin seçiminin cesaretlendirildiği ve sürekli olarak desteklendiği, bireylerin tüketici “rolleriyle” veya “yetenekleriyle” öne çıktığı bir toplum olarak ele alınmaktadır (Yamanoğlu, 2010). Tüketim toplumunda bireyler tüketim performans- Yoksullukla baş etme yöntemleri iki ana yaklaşım temeline oturmaktadır. Bunlar dolaylı ve doğrudan mücadele yaklaşımlarıdır. Bu yaklaşımlar ve doğurdukları sonuçlar hem uygulayıcıların politikalarına hem de uygulanan bölgenin ekonomik durumuna göre değişme göstermektedir (Arpacıoğlu & Yıldırım, 2011). 4/18 Dolaylı yaklaşımda hızlı büyüme hedeflenerek yoksul kesimin hayat standartlarının artırılması hedeflenmektedir. Kamu; vergi, sosyal güvenlik, sosyal yardım, sağlık ve eğitim politikaları gibi temel araçlarla gelirin ikincil dağılımına etkin bir biçimde müdahil olması ise doğrudan mücadele yaklaşımıdır. 2. Sosyal Yardım Kavramı Sosyal yardımlar; “geçinme güçlüğü içinde olan” ve “toplumdan dışlanma tehlikesiyle karşılaşan kişilerin”, yoksul ve az gelirli insanların veya sosyal grupların yaşamlarının güvence altına alınması konusunda, kamu sorumluluğu ilkelerinin kabul edilmesinden doğmaktadır. Sosyal yardım, toplum örgütlenmesiyle doğrudan ilgili olarak ortaya çıkan “yoksullaşma” olgusunun hafifletilmesine, geciktirilmesine, geçici olarak giderilmesine karşı insani bir hizmet alanıdır (Şahin, 2007). Bir arada yaşama zorunluluğu, bireylere toplumsal bir bütün olmanın nimetlerinden yararlanma hak ve imkânlarını tanıdığı gibi; sıkıntı ve zahmetlerine katlanma, gerektiğinde kendilerinden bir şeyler verme sorumluluğunu da beraberinde getirir (Saran, 1990:20). Sosyal yardıma muhtaç olanlara yapılan yardımlar konusunda görüş birliğinin olduğu da söylenemez. Sosyal yardım yapmanın akılcı ve ekonomik olmadığını; hatta insanları tembelliğe, bağımlılığa ve imkânları istismar etmeye iterek gelişmelerini engellediğini iddia edenler de bulunmaktadır (Taşçı, 2008). Sosyal yardımların temel amacı, muhtaçlık veya yoksulluk içinde bulunan kişilerin, muhtaçlık koşulları ortadan kalkıncaya kadar ve yardım almadan kendi başlarına yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelinceye kadar gelir güvencelerinin sağlanmasıdır. Bu amaç temelde, insanın insanca yaşaması ve insanın en değerli varlık olduğu ilkelerine dayanmaktadır. Çünkü sosyal yardımın özünde, insanı koruma çabası bulunmaktadır. Böylece onun yaşamını sürdürmesine destek olunmaktadır (Kalagan, 2009). Sosyal yardımlar; iktisadi ve sosyal bakımdan korunmaya muhtaç kişilere, kendilerinden herhangi bir katkıda bulunmaları beklenmeksizin insani ve sosyal amaçlarla yapılan yardımlar, sağlanan maddi desteklerdir. Kişilerin veya toplumun sorunlarla baş edemediği yerde önleyici veya yerine geçici çözümler sunmak, sosyal devlet olmanın gereklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çağdaş bir devlette hedef bütün kişileri etkin bir sosyal güvenlik şemsiyesi altına alarak sosyal yardıma muhtaç halden kurtarmaktır, ancak henüz bunu gerçekleştirememiş ülkelerde sosyal yardımların gereği bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır (Bozkuş, 2009). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Özel İhtisas Komisyonu Raporu, sosyal yardım kavramını yerel ölçüler içinde asgari seviyede dahi kendisini ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri geçindirme olanağından kendi ellerinde olmayan nedenlerden dolayı yoksun kalmış kişilere, resmî kuruluşlar veya kanunların verdiği yetkiye dayanarak yarı resmî veya gönüllü kuruluşlarca muhtaçlık tespitine ve kontrolüne dayalı olarak yapılan ve kişileri en kısa sürede kendi kendilerine yeterli hale getirmek amacını taşıyan parasal ve nesnel sosyal gelirden oluşan bir sosyal güvenlik yöntemi ve bir sosyal hizmet alanı olarak tanımlamaktadır (DPT, 2001: 51) Yardımlaşma ve dayanışma düşüncesi İslam dininde de geniş yer bulmaktadır. Düşkünlere ve yoksullara yardımı konu alan birçok ayet, hadis ve örnek olay vardır. Bunlardan biri de Hz. Ali’nin Malik Eşter nezdinde yönetici konumunda olan bütün kişilere tavsiye niteliğinde yazdığı metindir. Hz. Ali bu metinde “Öncelikli görevlerinden birinin de yoksul, özürlü ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklından çıkarmamalısın. Memurların onları incitmesin, onlara kaba ve kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun. Yardıma ihtiyaç duydukları her zaman huzuruna çıkabilmeliler. Ayrıca mahcubiyetlerinden dolayı sana gelmeyenleri sen ara, bul. Bu iş için güvendiğin takva ehli kişileri görevlendir ve gereken yardımı yap. Bunlar toplumun en çok şefkat ve merhamete muhtaç kesimidir.” diyerek devlet yöneticilerine yoksul, özürlü ve yetimlere yardım konusunda tavsiyede bulunmaktadır (http://abna.ir/data. asp?lang=10&Id=351383). Tarihsel gelişim süreci içerisinde yoksulluğun azaltılmasına yönelik sosyal yardım faaliyetleri dinî müesseseler (kiliseler, vakıflar, imaretler vb.), meslek örgütleri 5/18 (loncalar, ahi birlikleri, yardımlaşma sandıkları vb.) ve diğer gönüllü kuruluşlar tarafından yürütülmüştür. Esas olarak yoksulların ve yardıma muhtaç kişilerin korunması ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bu uygulamalar zaman içerisinde işlevini kısmen yitirmiş ve yetersiz kalmıştır. Bütün dünyada yoksullukla mücadelenin ve yoksulluğu azaltma stratejilerinin bir sosyal politika konusu olarak kazandığı önem, gerçekten de sosyal yardım kavramının bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesini gerektirmiştir. Bugün sosyal yardım kavramı esas olarak, genellikle eşanlamlı kullanılan “sosyal koruma”, “sosyal güvence ağı” (social safety net)” ve “sosyal güvenlik” (social security) programlarının ayni veya nakdi destek bileşeni olarak ele alınmaktadır. Kimsesiz ya da terk edilmiş çocuklar ile yardıma muhtaç yaşlıların kurumsal bakım altında veya evlerinde korunması da sosyal yardımın parçası olarak görülmektedir (SYDGM, 2004). Sosyal yardımlar asgari bir hayat seviyesine erişememiş ve temel ihtiyaçlarını çeşitli sebeplerle karşılayamayan kimselere karşılıksız sağlanan yardımlar olarak açıklanabilir. Bu tür yardımlarının uygulanışı sırasında yardımları alan kişiler bunu kendilerine tanınan bir hak olarak görmekte, bu tür yardımları dağıtmanın devletin bir ödevi olduğunu düşünmektedir. Türkiye’de yoksulluk sorunu, 1990’lı yıllara kadar resmî olarak dillendirilmeyen ve özellikle ekonomi bilimi içinde çok irdelenmeyen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Artan küresel yoksulluk ve uluslararası kuruluşların bu konudaki çalışmaları ile ülke içinde artan kır yoksulluğunun yanı sıra kent yoksulluğu ve işsizlik gibi sorunlar, “yoksullaşma olgusu”na olan ilginin artmasına da yol açmıştır (Altay, 2005). Ekonomik gelişmeler Türkiye’nin yoksulluk profilini derinden etkilemiş, 1980’li yıllardan başlayarak Türkiye, gelirin nispeten eşit dağıldığı bir ülke olmaktan çıkmış, zengin ile yoksul arasındaki farkların uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaştığı bir ülke haline gelmiştir. 1980’lere kadar kırsal kesimde yaygın olan yoksulluk 90’1ı yıllarda yaşanan zorunlu göçlerle kentlerde görünür bir nitelik kazanmış ve 1990’ların ikinci yarısından başlayarak yoksulluk ve yoksullukla ilgili tartışmalar gündemde yer almaya başlamıştır. 3. Türkiye’de Yoksulluk ve Sosyal Yardım Politikaları T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu 2009 Yoksulluk Çalışması sonuçlarına göre Türkiye’de yoksulluk oranı %18,08’dir. 2009 yılında Türkiye’de fertlerin yaklaşık %0,48’i yani 339 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, %18,08’i yani 12 milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. 2008 yılında bu oranlar sırasıyla %0,54 ve %17,11’dir. Maalesef veriler iki sene sonra yayınlamaktadır. Gelir eşitsizliği ve yoksulluk, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çözüm bekleyen önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Özellikle ülkemizin toplumsal yapısı ve geri bıraktırılmış bir ülke olmasından dolayı yoksulluğun boyutları giderek büyümekte ve üstesinden gelinmesi çok zor bir hal almaktadır. Çok büyük bir bölümü yoksullukla boğuşmakta olan ülkemiz nüfusu, yoksulluğun getirdiği yoksunluklarla baş edemez duruma gelmiştir. Kişi başı günlük harcaması, satın alma gücü paritesine göre 1 doların altında kalan fert bulunmamaktadır. Buna karşın satın alma gücü paritesine göre kişi başı günlük 2,15 dolar olarak tanımlanan yoksulluk sınırı altında bulunan fert oranı %0,22, yoksulluk sınırı 4,3 dolar olduğunda yoksul fert oranı ise %4,35 olarak tahmin edilmiştir. 2009 yılında, dört kişilik hanenin aylık açlık sınırı 287 TL, aylık yoksulluk sınırı ise 825 TL olarak tahmin edilmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde ülkemizde, yoksulluğun ortaya çıkmasında; işsizlik, yoksul bireyin özellikleri, ülkede yaşanan ekonomik krizler, bireyler arası gelir dağılımındaki dengesizlikler, sosyal güvenceye sahip olamama, uygulanan çeşitli ekonomik politikalar gibi nedenlerin etkili olduğu söylenebilir. Araştırma verilerine göre kırsal yerlerde yaşayanların yoksulluk riskinin kentsel yerlerde yaşayanlardan fazla olduğu, hane halkı büyüklüğü arttıkça yoksulluk riskinin arttığı, eğitim durumu yükseldikçe yoksul olma riskinin azaldığı gibi sonuçlara ulaşılabilir. 6/18 Uluslararası platformlarda özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler açısından yoksullaşma nedeni olarak tanımlanan bir konu ise Türkiye’yi de yakından ilgilendiren “yolsuzluklar” olmaktadır. Kayıt dışı ekonominin varlığını sürdürmesine yol açarak, ülkenin kısıtlı mali kaynaklarının mevcut gelir dağılımındaki adaletsizlikleri daha da körükleyerek ülke çapında etik olduğu kadar ekonomik kayıplara da yol açtığı belirlenen yolsuzluklarla mücadelenin, yoksullukla mücadele programları ile ayrılmaz bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların etkisiyle yoksulluk sorunu gittikçe artarken gecekondularda yaşayan bireyler yanında aile kurumu, tüm toplum bu olumsuz koşullardan payını almaktadır. Bu olumsuz koşulların başında aile içi ilişkilerin olumsuz etkilenmesi, yetersiz beslenmeye dayalı fiziksel zayıflık ve hastalıklara yakalanma riskinin çok fazla olması, suç işleme, alkol, sigara gibi kötü alışkanlıklar edinme, en temel ihtiyaçları bile güçlükle karşılama, yeterli eğitim alamama gibi nedenler gelmektedir. Ülkemizdeki yoksulluğun bir başka boyutu da kadınlar üzerindeki etkileridir. Yoksulluktan doğan sorunlar, erkeklerden çok kadınları etkilemekte, halen var olan cinsiyet sorunlarını daha da kötüleştirmektedir. Hukuki ve kurumsal korumalara rağmen bu eşitsizlik hâlâ vardır ve yaygınlaşmaktadır. Yalnız Türkiye’deki yoksulluk değil bütün dünyadaki yoksulluğun yüzü giderek daha fazla kadın yüzü olmaktadır. Bütün toplumların ortak bilinci içinde yer alan sosyal yardımlaşma ve dayanışma düşüncesi, Türk toplumlarında devletin temelini oluşturan en güçlü unsurlardan biri olmuştur. Türk töresinde önemli bir yer tutan “yardımlaşma ve dayanışma” geleneği, tarihin başlangıcından beri kurulan Türk devletlerinin başarısında en önemli etkenlerden birisi olarak, farklı tür ve kapsamlarda geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Geçmişten bugüne kadar gelen süreçte, uygarlık tarihimizin temel bölümlerinden birini kapsayan, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ile yoksulun korunması amacını taşıyan vakıfların yanı sıra, gerek kişiler eliyle gerekse bizzat devlet tarafından karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ilkesi çerçevesinde sosyal amaçlı kurumlar da oluşturulmuştur. Sosyal devlet olmanın doğal bir sonucu olarak gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesi ve yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik olarak sosyal politikalar, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması acısından büyük önem arz etmektedir (Öztürk, 2009). Türkiye’de 2001 sonrası gerçekleşen yüksek büyüme hızlarına rağmen, gelir eşitsizliği ve yoksulluk sorununda çok önemli iyileşmelerin ortaya çıkmaması, bu sorunların piyasa mekanizması çerçevesinde büyüme ile kendiliğinden çözülemeyeceği gerçeğini açıkça ortaya koymuştur. Türkiye’de gelir eşitsizliği ve yoksulluk sorununun varlığını sürdürmesinin temelinde; devletin etkin bir şekilde bu sorunu çözmeye yönelik sosyal politikalar uygulamaktan kaçınması yatmaktadır (Çalışkan, 2010). Türkiye’de yoksulluk ve kurumsallaşmış sosyal yardım mekanizmaları geç sayılabilecek bir dönemde gündeme gelmiştir. İş gücünün büyük oranda kırda olması, kırdan kente göçün kırla bağı sürdürecek biçimde gerçekleşmesi ve bunun sağladığı destek mekanizmaları, kentte barınılabilecek, hemşerilerin yaşadığı gecekondu bölgelerinin olması, bunlar arasında sayılabilir. Bu olanakların azalması veya ortadan kalkmasıyla (ailelerin bütün olarak göçmesi, kırla bağın tamamen koparılmak zorunda kalması, kırsal kaynakların azalması, gecekondulaşmanın arsa rantlarının yükselmesi nedeniyle imkânsızlaşması gibi) yoksulluk daha görünür bir hal almaya başlamıştır (Şener, 2010). Türkiye’de 1980’lere kadar görülen yoksulluk daha çok ekonomide gelir eşitsizliğini gideren politikalarla ve geleneksel yardımlaşma ve dayanışma ile telafi ediliyordu. Türkiye’de yoksulluk sorunu, 1990’lı yıllara kadar resmî olarak dillendirilmeyen ve özellikle ekonomi bilimi içinde çok irdelenmeyen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Artan küresel yoksulluk ve uluslararası kuruluşların bu konudaki çalışmaları ile ülke içinde artan kır yoksulluğunun yanı sıra kent yoksulluğu ve işsizlik gibi sorunlar “yoksullaşma olgusu”na olan ilginin artmasına yol açmıştır. 7/18 T.C. Anayasası’nda devletin “sosyal bir hukuk devleti” olduğu belirtilmiştir. Sosyal devlet olmanın gereği, vatandaşlarının sosyal durumlarıyla ve refahıyla ilgilenmek, onlara asgari bir yaşama düzeyi sağlamaktır (Koyunoğlu, 2002). Türkiye’de, yoksullukla mücadelede büyümenin yanında doğrudan mücadele yöntemlerinin de uygulanması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde bugün için yeterli düzeyde olmasa da doğrudan yoksullukla mücadeleye yönelmiş önemli bazı uygulamalardan söz edilebilir. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı/Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü (SYDGM), belediyeler ve özel kuruluşlar yoksullukla mücadelede bu uygulamalar içerisinde yer alan önemli kurumlardır (Arpacıoğlu & Yıldırım, 2011). Ülkede yoksulluğun yaygınlaşması ve yaşanan yoğun göçle özellikle kentlerde görünür hale gelmesi, belediyelerin de yoksullukla mücadele konusunda aktif bir tutum benimsemesine yol açmıştır. Gerek İstanbul’da gerek Güneydoğu Anadolu bölgesindeki pek çok kentte, belediyelerin yoksullara yemek verme, erzak dağıtma, yakacak yardımı yapma biçimindeki çaba ve girişimlerinin son dönemde artış gösterdiği gözlenmektedir. Ayrıca bazı sivil toplum kuruluşları da yoksullukla mücadele konusunda çeşitli çalışmalar yürütmektedirler. Sosyal yardımlaşma konusuna kalıcı ve kurumsal çözümler getirmek amacıyla 1986 yılında merkezde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (SYDTF) kurulmuş; buna bağlı olarak sosyal yardım faaliyetlerini taşrada organize etmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tesis edilmiştir (Şahin 2007). 4. SYDTF ve Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü Konuya Türkiye özelinde yaklaşıldığı zaman, SYDTF, sosyal yardım konusunda merkezî devlet politikasının en önemli aracı olarak görünmektedir. 1986 yılında yürürlüğe giren bir yasayla kurulan Fon’un bu alanda yaptığı çalışmalar, yoksul kesimin desteklenmesinde büyük önem arz etmektedir (Altay, 2005). Fon halk arasında Fakir Fukara Fonu (Fak-Fuk-Fon) adıyla da bilinmektedir. 8/18 Türkiye’de merkezî devlet üzerinden yürütülen sosyal yardımların kurumsal ve mali yapısı, “Yoksulluk içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici önlemler alarak gelir dağılımının iyileştirilmesine katkı sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek” amacıyla, Mayıs 1986’da TBMM’de kabul edilen 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile Türkiye’de merkezî devlet üzerinden yürütülen sosyal yardımların kurumsal ve mali yapısı şekillendirilmiştir. Başbakanlığa bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü (SYDGM) ise yetkili kamu kuruluşudur. Genel Müdürlüğün kurulması, teşkilatı, görev ve yetkilerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun çıkarılmıştır. SYDGM 2010 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanmış, ismi Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir. Genel Müdürlüğün misyonu resmî web sitesinde “Adil bir gelir dağılımının sağlanmasına katkıda bulunmak, yoksullukla mücadele kapsamında kaynakların etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak, temel ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun nüfusun en yoksul diliminde yer alan vatandaşlarımızı sosyal yardımlarla desteklemek; üretim ve istihdama yönelik projeleri sürekli kılarak vatandaşların toplumsal hayata entegre olmalarını sağlamak, kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, vatandaşlar ve diğer paydaşlar ile eşgüdüm içerisinde çalışarak sosyal yardımların etkin bir biçimde dağıtılmasını sağlamak ve bu doğrultuda sosyal yardım politikaları geliştirmek” cümlesiyle belirtilmiştir. SYGM’nin temel mali kaynağını SYDTF oluşturmaktadır. SYDTF; sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmayan ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir almayan vatandaşlar ile geçici olarak küçük bir yardım veya eğitim ve öğretim imkânı sağlanması halinde topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek amacıyla kurulmuştur. Fon kaynakları kullanılarak; ekonomik ve sosyal yoksunluk içinde bulunan vatandaşlarımızın gıda, giysi, yakacak, barınma, sağlık, eğitim vb. acil ve güncel zaruri ihtiyaçlarının yanı sıra sağlık yardımları kapsamında, sosyal güvenceden yoksun ve engelli vatandaşların çeşitli sağlık giderleri de karşılamaktadır. SYDTF’nin gelirleri; kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan veya kurulacak olan fonlardan Bakanlar Kurulu kararıyla %10’a kadar aktarılacak miktarlar, gelir ve kurumlar vergisi tahsilat toplamının %2,8’i, trafik para cezalarının %50’si, her nevi bağış ve yardımlar ve diğer gelirler, RTÜK gelirlerinin %15’i ve bütçeye konulacak ödeneklerdir (3294 sayılı Kanun, 1986: Md. 4). Fon kaynaklarının zamana bağlı olarak değer kaybetmeyerek reel değerini koruması için Fon’da toplanan kaynakların, kamu kuruluşları tarafından çıkarılan gelir ortaklığı ve hisse senedi, devlet tahvili ve hazine bonoları ve benzerlerinin satın alınması veya kamu bankalarına yatırılması suretiyle nemalandırılması hususunda Fon Kurulu Başkanı yetkilidir (Fon Yönetmeliği, 1986: Md. 7). Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Faaliyet Raporu verilerine göre; Fon’un 2011 yılı gelir gider tablosu incelendiği zaman fonun gelirlerinin önceki yıla göre %12,4 oranında arttığı görülmektedir. Diğer fonlardan aktarmalarda % 27,6 oranında artma olurken gelir ve kurumlar vergisinde % 19,5 oranında artış meydana gelmiştir. Trafik para cezalarında ise %132,5 oranında bir artış görülürken, diğer gelirlerde ise % 20,2 oranında, RTÜK reklam gelirlerinde ise % 78,7 oranında bir azalma söz konusu olmuştur. Fon kaynaklarının dağıtım ve kullanım kararları, SYDT Fon Kurulu tarafından alınmakta ve Kurul kararları Başbakan tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe konulmaktadır. Fon Kurulu; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü’nden oluşur. Fon Kurulu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı başkanlığında ayda bir kez olağan toplanmaktadır. Bunun dışında, Fon Kurulu, başkanın talebi üzerine her zaman olağanüstü SYDTF Gelir ve Gider Tablosu toplanabilir. Salt çoğunlukla toplanan Fon Kurulu’nda kararlar oy Yıl Gelirler (TL) Giderler (TL) çokluğu ile alınarak Başbakanın onayı ile yürürlüğe girmektedir. Fon 2007 1.597.593,985 1.413.757,199 Kurulu’nun sekretarya hizmetleri Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü 2008 2.037.888,054 1.797.079,768 tarafından yerine getirilmekte olup, sekretarya hizmetlerinin yürütülmesi için Genel Müdür2009 2.410.010,502 2.365.038,720 lük personeli arasından görevlendirilen kişilerden bir “Fon Kurulu 2010 2.292.256,839 2.032.537,496 Sekretaryası” oluşturulmuştur. Fon’un yardım faaliyetleri il ve ilçelerde 2011 2.745.185,92 2.622.412,73 bulunan 973 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) kanalıyTablo 1. SYDTF Gelir ve Gider Tablosu (http://www.sosyalyardimlar.gov.tr) la yürütülmektedir. 9/18 SYDTF NAKİT AKIM TABLOSU (2006-2011) Tablo 2. SYDTF Nakit Akım Tablosu (SYGM 2011 Yılı Faaliyet Raporu) 5. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, 3294 sayılı kanunun amacına uygun çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede kurulmuştur. 10/18 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı resmî senedinin 3. Maddesi’nde söz konusu vakıfların amacı şu şekilde ifade edilmiştir: “Bu vakfın amacı; fakruzaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan, kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmayan ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir almayan vatandaşlar ile geçici olarak küçük bir yardım veya eğitim ve öğ- retim imkânı sağlanması halinde topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kişilere yardım etmek ve sosyal adaleti pekiştirici tedbirler almak suretiyle gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.” 5.1. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’nın mali ve idari yapısı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü’nün taşradaki faaliyetleri Türkiye çapında il ve ilçelerde her ilde vali ve her ilçede kaymakam başkanlığında oluşturulmuş 973 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları aracılığıyla yürütülmektedir. Bu vakıflar, devlet ile yoksul vatandaşlar arasında sosyal yardımların doğrudan ve en kısa sürede vatandaşa ulaştırılması açısından bir köprü görevi görmektedirler. Vakıfların karar organları, “Vakıf Mütevelli Heyeti”dir. İl ve ilçelerdeki tüm yardım programları, bu mütevelli heyetlerin kararları ile yürürlüğe girmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile Genel Müdürlük arasında hiyerarşi olmayıp Vakıflar Özel Hukuk Tüzel Kişiliği şeklinde örgütlenmişlerdir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Medeni Kanun’daki kuruluş prosedüründen ayrı olarak, özel bir kanunla kurulmuş ve yönetim bu kanunda belirtilmiştir. Buna göre vakıf (vakfeden kuruluş) devletin bizzat kendisidir. Vakfın gelirleri 3294 sayılı Kanunun Ek-1 maddesi kamu alacağı mahiyetinde nitelendiğinden kamu kuruluşu mahiyetindedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı organlarının Asliye Hukuk Mahkemesince değiştirilmesi mümkün değildir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’nın kuruluşu ve tescili için özel hükümler getirilmemiş olduğundan, kuruluş ve tescilde Medeni Kanun’un vakıfların kuruluşu ve tescili için öngörülen hükümler geçerlidir. Mahallin en büyük mülki idare amirinin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne vakfın tescili için yaptığı başvurunun ardından Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde tutulan özel sicile tescille Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tüzel kişilik kazanarak kurulmuş olur. Muhtaçlık durumunun giderilmesi için hızlı, esnek ve yerel farklılıkları göz önüne alan bir yapıya ihtiyaç duyulduğu için 3294 sayılı Kanun’un amacının gerçekleştirilmesinde geleneksel kamu örgütü ya- pılanmasından farklı bir yöntem izlenmiştir. Her il ve ilçede Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurularak hizmet acilen ihtiyaçları hızlı karşılayacak şekilde hedef kitleye en yakın noktadan verilmektedir. Vakıf organizasyonunun tercih edilmesinin bir avantajı da vakıf başkanının vali/kaymakam olması hasebiyle sosyal yardım ve proje destek programlarının idari açıdan bölgedeki en yüksek idari amir tarafından desteklenmesi ve bölgedeki diğer kamu hizmetleri ile bağlantısının kurulabilmesidir. Sahadaki uygulamalarda görülmektedir ki, vali ve kaymakamlar vakıflar aracılığıyla bir haneye ulaştıklarında, ihtiyaç durumuna göre diğer kamu birimlerini (sağlık birimleri, emniyet birimleri veya sosyal hizmetler gibi) de harekete geçirebilmekte veya tam tersi şekilde diğer kamu birimlerinin ulaştığı hanelerden vakıfların da haberi olmakta ve buralara yardım yapılabilmektedir. Hizmet alan kesime en yakın olan mahaldeki birimlerin kararı ile sosyal yardım ve proje destek programlarının uygulanması Avrupa Birliği’nde önem verilen subsidiarite ilkesinin (yerellik/yetki ikamesi) yıllardır nasıl başarı ile uygulanabildiğinin de bir göstergesidir. Sosyal yardım ve proje destek programları için yapılan başvurularda vakıf çalışanlarının yaptığı merkezî veri tabanı sorgulamaları ve sosyal incelemeler göz önünde bulundurularak nihai karar vakıf mütevelli heyetleri tarafından verilmektedir. Vakıf örgütlenmesinin bir diğer avantajı da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Vakıf mütevelli heyetleri bölgedeki diğer kamu birimlerinin temsilcileri olan atanmış üyelerle yerel aktörler arasından seçilmiş üyeleri barındırarak yönetişim kavramının önemli bir uygulamasını sergilemektedir. Vakıflarda merkezî kamu idarelerinin bölgedeki birimleri ile yereldeki aktörlerin eşit temsilini sağlamak amacıyla mütevelli heyetleri Tablo 3’te belirtilmiştir. Vakıf mütevelli heyeti, çoğunlukla toplanır ve çoğunlukla karar alır. Karar almada oylar eşit çıktığı takdirde, başkanın oyu iki sayılır (Vakıf Resmî Senedi, Md. 11). Mütevelli heyet üyeleri her toplantı için devlet memuru maaş katsayısının 30 göstergesi ile çarpımı kadar “huzur hakkı” alabilir. Ayda 10 toplantıyı geçmemek üzere ve huzur hakkının tavanı 11/18 belirtilen miktarı aşmamak kaydıyla mütevelli heyeti tarafından tespit edilir. Mütevelli heyeti fahri çalışmaya da karar verebilir (Vakıf Resmî Senedi, Md.12). lerden oluşmaktadır. Vakıflara 2011 yılı içerisinde, 2010 yılında tahakkuk edip 2011 yılında aktarımı gerçekleşen tutarlarla birlikte 595.209.000,00 TL+1.426.200,00 TL = 596.635.200 TL periVAKIF MÜTEVELLİ HEYETİ DOĞAL ÜYELER yodik transfer aktarılmıştır (SYGM 2011 Yılı İl Merkezlerinde İlçelerde Faaliyet Raporu). Vali (Vakıf Başkanı) Kaymakam (Vakıf Başkanı) Belediye Başkanı Belediye Başkanı Defterdar Mal Müdürü İl Milli Eğitim Müdürü İlçe Milli Eğitim Müdürü İl Sağlık Müdürü Sağlık Grup Başkanı İl Tarım Müdürü İlçe Tarım Müdürü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürü(İl SHÇEK Müdürü) İlçe Müftüsü İl Müftüsü Tablo 3. Vakıf Mütevelli Heyeti Doğal Üyeler (http://www.sosyalyardimlar.gov.tr) VAKIF MÜTEVELLİ HEYETİ SEÇİLMİŞ ÜYELER İl Merkezlerinde İlçelerde Köy Muhtarı (Kendi aralarından seçecekleri bir kişi) Köy Muhtarı (Kendi aralarından seçecekleri bir kişi) Mahalle Muhtarı (Kendi aralarından seçecekleri bir kişi) Mahalle Muhtarı (Kendi aralarından seçecekleri bir kişi) STK Temsilcileri (Kendi aralarından seçecekleri iki kişi) STK Temsilcileri (Kendi aralarından seçecekleri bir kişi) Hayırsever Vatandaşlar (İl genel meclisinin seçeceği iki kişi) Hayırsever Vatandaşlar (İl genel meclisinin seçeceği iki kişi) 12/18 3294 sayılı Kanun kapsamında, SYDV aracılığıyla yürütülen yardım programlarının ve proje desteklerinin hedef kitlesinde, toplumun ekonomik anlamda en dezavantajlı kesiminde yer alan kişiler bulunmaktadır (Bozkuş). 3294 sayılı Kanun’a göre yapılan yardımlardan yararlanılabilmesi için fakruzaruret içerisinde olmak, herhangi bir sosyal güvenliğe tabi olmamak ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir elde etmemek şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Tablo 4. Vakıf Mütevelli Heyeti Seçilmiş Üyeler (http://www.sosyalyardimlar.gov.tr) SYDV’lerin gelirleri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan aktarılan bütçe, her nevi fitre-zekât-kurban derileri ve bağırsak yardımı, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelir- Periyodik yardımlar ihtiyaç sahibi vatandaşların ikamet yerlerinde temel ve acil ihtiyaçlarının karşılanması ve SYDV’lerin cari harcamaları için gönderilmekte olup, TÜİK tarafından belirlenen sosyoekonomik gelişme endeksi ve il-ilçe nüfusları esas alınarak hesaplanmakta ve SYDV’lere aylık olarak aktarılmaktadır (Pehlivan, 2009). Periyodik transferlerin bölgelere göre aktarım oranları incelendiği zaman en yüksek aktarımın %19,41 ile Marmara Bölgesi’ne en düşük aktarımın ise %10,96 ile Ege Bölgesi’ne yapıldığı görülmektedir. Fakruzaruret ve muhtaçlık hali, ekonomik şartlar yönünden toplumun normal geçim düzeyinin çok altında bulunan; beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve sosyal ihtiyaçları karşılama bakımından asgari imkânları bile elde edemeyen oldukça kötü şartlardaki insanların durumlarını ifade etmektedir (Saran, 1990: 27). Kişilerin fakruzaruret hali ve muhtaçlık durumunun tespiti, SYDV tarafından yapılan sosyal incelemeler ve hane ziyaretleri neticesine göre belirlenmektedir. SYDV tarafından yapılan yardımlardan yararlanabilmenin en temel koşulu olarak “sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmama”nın en doğru şekilde tespit edilmesi önem taşımaktadır. 5.2. Sosyal Yardım ve Proje Destek Programları SYDV aracılığıyla birçok sosyal yardım programı yürütülmektedir. Bu yardım programları; aile yardımları, sağlık yardımları, eğitim yardımları, özürlü yardımları ve özel amaçlı yardımlar olarak sınıflandırılabilir. Aile Yardımları: Sosyal yardımlar içinde ailelere gıda, yakacak, barınma yardımları olarak verilen yardımlardır. Sağlık Yardımları: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan sağlık yardımları; tedavi giderlerine yönelik destekler ve şartlı sağlık yardımlarıdır. Özürlü İhtiyaç Yardımları: Sosyal güvenceden yoksun özürlü vatandaşların topluma uyumunu kolaylaştıracak her türlü araç gereç ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik yürütülen bir sosyal yardım programıdır. Eğitim Destek Yardımları: İlköğretim ve ortaöğretimde eğitim gören çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun ailelere ayni ve nakdi yardım olarak yürütülen programlardır. Eğitime destek yardımları kapsamında; özürlü öğrencilerin ücretsiz taşınma yardımı, ücretsiz kitap yardımı, taşımalı sistem öğle yemeği yardımı, şartlı eğitim yardımları, öğrenci barınma, taşıma, iaşe vb. yardımlar ve eğitim materyali yardımları yapılmaktadır. Sosyal ve Özel Amaçlı Yardımlar: Aşevi faaliyetleri, doğal afet destek yardımları ve diğer muhtelif sosyal yardımlardır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynakları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları aracılığıyla üretim ve istihdama yönelik projelere destek vermektedir. SYDGM bünyesinde sağlanan proje destekleri, muhtaç bireylerin sürekli gelir elde ederek yoksulluğun etkilerinin değil, kendisinin ortadan kaldırılmasını amaçlamakta, bununla birlikte bireylerin sosyal yardımın hedef kitlesinden çıkarak sosyal güvenlik ağına dâhil olmalarında da rol oynamaktadır. Hanenin düzenlenebilir ve sürdürülebilir bir gelire sahip olması hanenin yaşam refahını olumlu düzeyde etkilemektedir (Biçer, 2010: 49). Proje destek programları ise, gelir getirici proje destekleri, kırsal alanda sosyal destek projesi, istihdam eğitimi proje destekleri, işbirliğine yönelik sosyal hizmet proje destekleri, geçici istihdam proje destekleri ve toplum kalkınması proje destekleri olarak sınıflandırılabilir (Yıldırım, 2010: 13). SYDGM proje desteklerini, faizsiz olarak gerçekleştirmektedir. Her başarılı proje sonunda verilen destek tekrar fona dönmektedir. Proje desteklerinden yararlanan vatandaşlarımızın çoğu SGK primlerini ödemekte, vergilerini vermektedir. Hatta bir kısmı başka vatandaşlara da istihdam yaratarak onlarca ailenin geçimini sağlamasına yardımcı olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında her ne kadar gelir getirici proje destekleri faizsiz kredi niteliğinde krediler olsa da ekonomiye katkısı çok daha fazladır. 5.3 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’nın Çalışma Usul ve Esasları Yardım başvurusu, kişinin ikamet ettiği yerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na (valilik/kaymakamlık) yapılır. Sadece zorunlu hallerde (tedavi vb.) ikametleri dışında başka il/ilçede geçici olarak bulunanlar, zorunluluk nedenini (sevk belgesi vb.) gösteren belgeyi ilgili Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na ibraz etmek kaydıyla; merkez ilçe nüfusu bulunmayan büyükşehir niteliğindeki illerde bulunanlar, İl Merkez Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına, bu iller dışındaki il merkezi ve bağlı ilçelerde bulunanlar, bulundukları yerin İl 13/18 Merkez/İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’na başvuruda bulunabilirler (Başvuru Usul ve Esasları, 2006: “Başvuru”/Md. 2). Bu çerçevede, yardım başvurularının kişinin ikametgâhının bulunduğu yerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na yapılması esas olup; zorunlu hallerde, İl Merkez/İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’na başvuru yapılabilmesi de mümkündür. İlk defa yardım başvurusunda bulunanlar “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Başvuru Kayıt Formu23”nu doldurmak suretiyle başvuruda bulunurken; vakıfta daha önce kayıtlı olanlar ise daha sonra yapacakları her başvuruyu “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Başvuru Dilekçesi” ile yaparlar (Başvuru Usul ve Esasları, 2006: “Başvuru”/Md. 5). Başvuru Kayıt Formu ile yapılan ilk başvurularda, başvuruya bir başvuru numarası verilir ve bundan sonra aynı kişi tarafından yapılan bütün başvurularda bu başvuru numarası kullanılır. Başvuruyla ilgili tüm bilgi ve belgeler ise başvuru sahibi için açılan “başvuru dosyası”nda muhafaza edilir (Başvuru Usul ve Esasları, 2006: “Başvuru”/Md. 6; 8). Vakıflar tarafından başvuru sahibinin SOYBİS sistemi kullanılarak T.C. Kimlik Numarası ile sorgulaması yapılmaktadır. SOYBİS sisteminde veri paylaşımı için, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İŞKUR, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı ve Kredi Yurtlar Kurumu ile protokol imzalanmıştır. Ülke Genelinde 81 il ve 892 ilçe olmak üzere 973 SYDV’de 3.251 kullanıcı sistemi aktif olarak kullanmaktadır. Sistemin açıldığı Şubat 2009’dan bu yana aylık ortalama 750.000 sorgulama yapılmaktadır. Toplu yardım dönemlerinde sorgu sayısı 1.200.000’e çıkmaktadır. Yaklaşık bir yılda toplam sorgu sayısı 9,5 milyonu aşmıştır (Yeşilırmak, 2010). Başvuru sahibinin yapılan inceleme sonucu sosyal güvenlik durumu, adres bilgileri, nüfus-aile-kişi kayıt örnekleri ve olay bilgileri, yeşil kartının olup olmadığı, 2022 sayılı Kanun’a göre maaş alıp almadığı ile başvurduğu yardım türü itibariyle gereklilik arz 14/18 eden, İş-Kur’a kaydının olup olmadığı, işsizlik sigortası, kısa çalışma ödeneği ve iş kaybı tazminatı alıp almadığına ilişkin bilgileri, vergi mükellefiyeti ve üzerine kayıtlı aracı veya gayrimenkulü olup olmadığına ilişkin bilgileri, arazi varlığı, ekili arazi varlığı, tarımsal desteklerden yararlanıp yararlanmadığı ve büyükbaş/küçükbaş hayvan sayısına ilişkin bilgileri, muhtaçlık veya evde bakım aylığı alıp almadığı sorgulanarak gerekli bilgiler temin edilmektedir (www. sydgm.gov.tr). SOYBİS sistemi sayesinde yardım talep eden vatandaşların evrak toplamasının önüne geçilmiş, işlemlerin süresi kısaltılmıştır. Gerekli bilgi ve belgelerin temini ile başvuru safhasının tamamlanmasının ardından “inceleme” safhası gelmektedir. Zira vakıfların amaçlarına uygun faaliyette bulunmaları, dolayısıyla sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın gerçek anlamda sağlanması öncelikle yapılacak yardımlara esas olacak muhtaç ve fakruzaruret içindeki insanlarla ilgili bilgilerin sağlıklı ve ayrıntılı bir biçimde elde edilmesi ile mümkündür. Bu bakımından yardımlardan faydalanacak insanların belirlenmesi için yapılması gereken inceleme, araştırma ve değerlendirme çalışmaları vakıf faaliyetleri arasında en az yardım faaliyetleri kadar önemli bir yer tutmaktadır (Saran, 1990). İnceleme, vakfın sosyal yardım ve inceleme görevlileri tarafından yapılır. Sosyal yardım ve inceleme görevlisi, inceleme yapmak ve rapor düzenlemek üzere vakıflarda varsa sosyal hizmet uzmanı, sosyolog, psikolog, halkla ilişkiler uzmanı, diğer yüksek öğrenim mezunları vb. yoksa bu görevi bugüne kadar yerine getiren, bu konuda bilgi ve birikimi olan vakıf çalışan veya çalışanları içerisinden görevlendirilecek kişidir. İncelemenin, vakıf mütevelli heyeti tarafından görevlendirilen sosyal yardım ve inceleme görevlileri tarafından yapılması esas olup; bu görevliler dışında kolluk kuvvetlerine inceleme yaptırılması mümkün değildir. Özel durumlarda kolluk kuvvetlerinin sosyal yardım ve inceleme görevlilerine refakat etmeleri sağlanabilir (Başvuru Usul ve Esasları, 2006: “İnceleme”/Md. 2). İncelemenin tamamlanmasını müteakip sosyal yardım ve inceleme görevlileri tarafından vakıf mütevelli heyetine sunulmak üzere, vakfa yardım başvurusunda bulunan kişinin ikametgâhında yapılan inceleme neticesine göre edinilen bilgi ve izlenimleri içeren “inceleme raporu” ile bu raporun ekinde yer alan “Hane Ziyaret Bilgi Formu27” düzenlenir. Raporda, sosyal yardım ve inceleme görevlisinin yardım başvurusuna ilişkin kanaati ile -varsa- başvuranın başvuruda belirlediği yardım türünün dışında faydalandırılabileceği yardım türü de belirtilir. Vakfın sosyal yardım ve inceleme görevlileri tarafından yapılan bu incelemenin süresi bir yıl olup; vakfa başvuru tarihi esas alınarak her yıl yenilenmesi esastır (Başvuru Usul ve Esasları, 2006: “İnceleme”/Md. 1). İncelemenin ardından ise “değerlendirme” safhası gelmektedir. Yapılan inceleme sonucunda düzenlenen raporlar mütevelli heyet toplantılarında değerlendirmeye alınır. Değerlendirme sonucunda, yardım talebinde bulunanların muhtaç olup olmadıklarına ve istedikleri yardım türüne göre hangi yardımın hangi miktarda yapılacağına karar verilir. Muhtaç olmadıklarına karar verilenlerin talepleri reddedilir. Başvuru sahipleri vakıf mütevelli heyeti kararına yazılı olarak itirazda bulunabilirler. İtiraza yönelik varsa bilgi ve belgelerle birlikte itiraz gerekçesinin belirtildiği yazılı dilekçe, vakıf personeli tarafından alınır ve başvuru sahibinin dosyası yeniden görüşülmek üzere vakıf mütevelli heyetine sunulur (Başvuru Usul ve Esasları, 2006: “Değerlendirme”/ Md. 2). Mütevelli heyeti itiraz üzerine incelemenin genişletilerek yeniden yapılmasını isteyebilir (Saran, 1990: 50). 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, vakıfların denetlenmesi konusunda herhangi bir hüküm içermemektedir. Fakat Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedi’nin 14. Maddesi’nde de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’nın “Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük hükümlerine göre Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün teftiş ve denetimine tabi” olduğu hüküm altına alınmıştır. 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 33’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Vakıfların amaca ve yasalara uygunluk denetimi ile iktisadi işletmelerinin faaliyet ve mevzuata uygunluk denetiminin Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılacağı” hüküm altına alındıktan sonra; 36’ncı maddesinde de “Mülhak, cemaat ve yeni vakıflar ile esnaf vakıflarının denetiminin yapılması” Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında sayılmıştır. İl ve ilçe SYDV’nin başkanı durumunda bulunan vali ve kaymakamlar, mülki hizmetler kapsamına giren ve mülki idare amiri sıfatıyla yürüttükleri bu görevleri nedeniyle İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri’nin denetimine tabidirler. Bu durum, SYDV’nin idari yönden İçişleri Bakanlığı denetimine tabi olması sonucunu doğurmaktadır. 15/18 Sonuç ve Öneriler Vakıflar merkezî otorite ve yerel kurumlar arasında bir köprü görevi görmekte ve yardımların ihtiyaç sahiplerine etkin bir şekilde sunulmasını sağlamaktadır. Yapılan çalışmalar temel olarak mutlak ve göreli yoksulluğu azaltmayı hedeflemektedir. Yoksulluk sorununun giderilmesinde maddi yardımların yanı sıra bireylerin sürekli gelir sahibi olmalarını amaçlayan, gelir getirici proje destekleri ve istihdam amaçlı proje desteklerine daha fazla önem verilmesi gerekmektedir. İstihdamı arttırıcı proje desteklerine, beceri kazandırmaya yönelik eğitim programları desteklerine ve yine her seviyedeki eğitimi destekleyici yardımlara önem verilmelidir. Sosyal yardımların bir hak olarak verilmesi halinde sosyal yardımların fayda sahipleri üzerinde bir beklenti oluşturarak vatandaşların kolaycılığa alışmasına ve üretim ve istihdamdan uzaklaşmasına neden olabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bundan dolayı çalışabilecek nitelikte olan bireyler istihdam piyasasına yönlendirilmeli; sakat, yaşlı, çocuk vb. gibi çalışamayacak nitelikte olan gruplara ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte sosyal yardımlar yapılmalıdır. Sosyal hizmetlerin müracaat temelli yardım ve koruma sisteminin yeniden ele alınması gerekmektedir. Yoksullukla mücadele için ihtiyaç sahibi vatandaşları pasif, yardım bekler durumdan; aktif, katılımcı ve kendi alın teriyle geçimini sağlayan kişiler haline getirmeye yönelik çabalar sarf edilmelidir. Fonların yapısı il ve ilçelerde aynı olmasına rağmen vakıflar arası koordinasyonun sağlanması ve kaynak transferinin somut ölçülere bağlanması oldukça önemlidir. Yardımların gerçekten muhtaç olan kişilere iletilmesi büyük önem taşımaktadır. Vakıf üyelerinin 16/18 büyük çoğunluğunu kamu personeli oluşturmaktadır. Yönetimde alan uzmanlarına yer verilmesi ve vakıf yönetiminde sivil toplumun etkisinin artırılması vakıflara duyulan güveni artıracaktır. Sivil toplum kuruluşları dünyanın bazı yerlerinde olduğu kadar yoksullukla mücadelede ön plana çıkmamaktadır. Devlet kaynaklarının da sınırlı olduğu göz önünde bulundurularak yeni sosyal politikalar üretilerek STK’ların da yoksullukla mücadeleye katılımları özendirilmelidir. Bu konuda öncü olunması gerekmektedir. Sosyal yardımlara olumsuz bakanların hareket noktalarından birincisi insanların sosyal yardıma bağımlı olarak tembelleşmesi, ikincisi de sosyal yardımın istismar edilmesidir. Özellikle büyük yerleşim yerlerindeki denetleme zorluğu sosyal yardımların istismar edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Sosyal yardım uygulamalarında yararlanıcılara yönelik doğru hedefleme yapılabilmesi ve bu uygulamaların objektif kıstaslara göre gerçekleştirilmesi ve istismarın önüne geçilmesi için, etkin bir veri tabanı oluşturulmalı ve yardımlar objektif ölçütlere göre dağıtılmalıdır. Son yıllarda bu alanda birçok olumlu adım atılmıştır. Fakirlik sorunu, sadece Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından çözülebilecek bir sorun değildir. Devletin gerçekten sosyal devlet ilkesini benimsemiş olması gerekmektedir. Sadece gelir artışının amaçlanması fakirliğin çözümünde yeterli olmamaktadır. Adil gelir dağılımının sağlanması için makro ekonomik düzeyde politikalar üretilmelidir. Kaynakça Aksan, G. ve Alptekin, D. (2009). “Küresel yoksulluk, yoksulluk kültürü ve toplumsal aidiyet bağlamında yoksulluğun değişen yüzü”, I. Uluslararası Davraz Kongresi. Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, Türkiye, 24-27 Eylül. Kalagan, G. (2009). “Türkiye’de 1980 Sonrası Bürokratik Dönüşüm: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü (SYDGM) Örneği”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta. Aksan, G. (2012). “Yoksulluk ve Yoksulluk Kültürünün Toplumsal Görünümleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, Sayı 27, s. 9-19. Keyman, F, Sarıbay, A. Y (2000); “Global-Yerel Eksende Türkiye”, İstanbul: Alfa Basım Yayın Dağıtım, s. 3. Arpacıoğlu, Ö. ve Yıldırım, M. (2011). “Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluğun Analizi”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, Cilt 4, Sayı 2, s. 60-76. Altay, A. (2005). “Yoksulluk Sadece Devletin Sorunu mu? Kamu Harcamaları Açısından Bir Değerlendirme”, Sosyoekonomi Dergisi, 2005-2, s. 155-177. Bayar, B. ( 2008). “Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye”, Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi. 33, 25-34. Biçer, E. (2010). “Yoksullukla Mücadelede Proje Destekleri ve Proje Desteklerinin Zaman Serisi Olarak Modellenmesi”, SYDGM, Ankara, 2010. Bozkuş, A. (2009). “Genel Esaslarıyla Türk Hukuku’nda Vakıf Müessesesi ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları”, Yayınlanmamış Sosyal Yardım Uzmanlık Tezi, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Ankara. Çalışkan, Ş. (2010). “Türkiye’de Gelir Eşitsizliği Ve Yoksulluk”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, İstanbul Üniversitesi, Sayı 59, 2010/2, s. 89-132. Çetinkaya, Ş. (2009). “Türkiye’de Sosyal Yardımlaşma Müessesesi: Durum Analizi, Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya: 2012. DPT (2001), Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. İlter, A. (2009). “Sosyal Yardım Alanında SYDV ve STK İşbirliği, Sorunlar, Çözüm Önerileri”, Yayınlanmamış Sosyal Yardım Uzmanlık Tezi, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Ankara. Koyunoğlu, (2002). “Sosyal Politika Açısından Vakıflar, 17. Yüzyıl İstanbul Örneği” Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Özdoğan, F. (2009). “Yoksulluk Kültürü Yaklaşımına Eleştirel Bir Bakış”, Sosyal Yardım Uzmanlık Tezi, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Ankara. Öztürk, M ve Çetin, B. (2009). “Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluk ve Kadınlar”, Journal of Yaşar University, 16/4, 2661-2698. Öztürk, Y. (2009). “Sosyal Devlet Bağlamında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının Rolü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 2009. Pehlivan, M. S. (2009). “Gelir Dağılımı Eşitsizliğine Devletin Müdahale Araçları: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Örneği”, Yayınlanmamış Sosyal Yardım Uzmanlık Tezi, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Ankara. Saran, M. U. (1997). “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları,” Vakıflar Dergisi, Sayı XXVI, 428-440. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (SYDTF) Kamuoyu Araştırması Nihai Raporu, Ankara: SYDGM Yayınları, 2004, s. 13. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Resmi Senedi (1986), Resmi Gazete, 19167; 17 Temmuz 1986. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Faaliyet Raporu Şahin, A. (2007). “Türkiye’de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının Ekonomik ve Sosyal Etkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale: 2007. Şenkal A. (2005). Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika, Alfa Yayınları, Ağustos 2005, s. 392. 17/18 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, http://www. mevzuat.adalet.gov.tr/html/739.html (Aralık, 2012). Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Sayı: 5263, http://www.mevzuat. adalet.gov.tr/html/1426.html (Aralık, 2012). Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Başvuru İnceleme, Değerlendirme, Dağıtım ve Teslim Usul ve Esasları. 2006. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, (2005). T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu. (2010). 2009 Yoksulluk Çalışması Haber Bülteni, Sayı 3, http://www.tuik.gov.tr/PreTablo. do?tb_id=23&ust_id=7. T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı. (2009). Kentsel Yoksulluk, Göç ve Sosyal Politikalar Komisyonu Raporu, Ankara. UNICEF (2005), “Dünya Çocuklarının Durumu 2005: 2. Bölüm, Yoksulluk İçinde Yaşayan Çocuklar”, http://www.Unicef.Org/ Turkey/Dcd05/_Dcd05c2b.Html (Ocak 2012). Şener, Ü. (2010). “Yoksullukla Mücadelede Sosyal Güvenlik, Sosyal Yardım Mekanizmaları ve İş Gücü Politikaları, TEPAV Bilgi Notu, Şubat 2012, Ankara. Yeşilırmak, U. (2010). “Sosyal Yardım Alanında Bilişim Teknolojilerinin Kullanımı: Örnek Model Sosyal Yardım Bilgi Sistemi”, Yayınlanmamış Sosyal Yardım Uzmanlık Tezi, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Ankara. Tartanoğlu, Ş. (2010). “Sosyal Dışlanma: Küreselleşme Perspektifinden Kavramsallaştırma Çabası”, Sosyoloji Konferansları Dergisi , Sayı 42 (2010). Yıldırım, A. (2010) “Türkiye’de Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,” Yardım ve Dayanışma Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, 9-16. Taşçı, F. (2008). “Sosyal Yardım Yapma(ma) Gerekçeleri Üzerine Yaklaşımlar”, Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 9, S. 4/2008 18/18
© Copyright 2024 Paperzz